en Suriye’ye gid ktubu e m ’ t a h i ‘c n i c gen
‘KAFİRSİNİZ’ Terör örgütü IŞİD’in İstanbul Güngören’de devşirerek Suriye’ye götürdüğü gençlerin ailelerine ulaştık
20 yaşındaki Mesut Yönay, Suriye’ye giderken akrabalarına bıraktığı mektupta, “Ben Allah için cihada gidiyorum. Bir gün dönersem Allah adına hesap soracağım” ifadelerini kullandı.
DOSTLUK KAZANDI
11 1
Suriye’deki terör örgütlerinin, İstanbul’un yoksul semtlerindeki gençleri örgütlediği yer mescitler. Mesut da onlardan biri. Giderken bıraktığı mektubunda “Münafıkların yaşama hakkı yok, ailemin fertleri cezasını çekecekler” dedi. Aydınlık, gençleri bu işe bulaştıranların izini buldu. GAMZE ÇINLAR ve IRMAK METE’nin haberi 11’de
FENERBAHÇE
BEŞİKTAŞ
Spor’da
Özlenen Mayıs birlikteliği İzmir’de Mayısbirlikteliği
KURULUŞ 1921
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ - 75 KURUŞ
6
KÖŞK SİZE KAPALI Gençler kampanyayı başlattı: Türkiye; Köşk için Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturanlara ABD ile gizli sözleşme imzalayanlara ya da İBDA-C bağlantılı isimlere mahkûm değil
Türkiye Gençlik Birliği (TGB), Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili kapsamlı bir takvim açıkladı. Çankaya Köşkü önünde kamuoyuna seslenen TGB Genel Başkanı Çağdaş Cengiz, Atatürk’ün koltuğunu dolduracak iradeyi ortaya koyacaklarını belirtti: “Tayyip-Cemaat çekişmesine göre konumlanan bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz.” Gençler, “Vatan düşmanı Çankaya’ya çıkamaz” sloganı attı. Polis ise Köşk’ün kapısına 90 metre kala, yolu TOMA’larla kapattı. Erdoğan ve Gül’e seslendiğini belirten Çağdaş Cengiz, “Yüce Divan” yazılı koltuğu TOMA’ların önüne bırakarak, “Sizin oturacağınız tek bir koltuk var. O da Yüce Divan koltuğudur” dedi. 10’da
Tayyip Erdoğan; 1980’li yıllarda Hizb-i İslam lideri, Afganistan’da CIA’nın desteklediği grupların liderlerinden Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde.
Abdullah Gül, 1968’de İstanbul İktisat Fakültesi’ne girdi ve “dinci militan” olarak sivrildi. “Kanlı Pazar” eylemini örgütleyen “Kırklar Komitesi”ne katıldı.
SABİH KANADOĞLU:
Haşim Kılıç, İBDA-C’nin 1976’da yayımlanan dergisi “Gölge”nin Ankara Temsilcisi. Kılıç, İBDA-C’nin tutuklu lideri Salih Mirzabeyoğlu’yla da birlikte.
Tuna KİREMİTÇİ 2’de
MİT Yasası Köşk için
Enver Ercan ödül verdi
Yargıtay Onursal C. Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, gündemdeki son gelişmeleri, Aydınlık okurları için değerlendirdi. SEZİM ÖZADALI’nın söyleşisi 9’da
İsmet ÖZÇELİK 12’de
‘CHP’li vekiller esir!’
1919 1919 genç genç Samsun’dan Samsun’dan Ankara’ya Ankara’ya
Çağdaş Cengiz, “Çankaya’ya sadece Samsun’dan çıkılır. Bizler de 17-19 Mayıs tarihlerinde, 1919 genç ile Samsun’dan Ankara’ya yürüyeceğiz” açıklamasını yaptı.
Hasan BÖGÜN 13’te
Halk n Günlü ü’nde ABD de erlendirmesi
TUTUKLU KOMUTANLAR, SABRIN SONUNA GELDİKLERİNİ DENİZCİ TERİMİYLE HAYKIRDI:
Hırça mapaya dayandı
Erdoğan başkanlık rüyasını sayıklıyor Tayyip Erdoğan’ın önceki gün “Halk Başkanını seçecek” demesi, tepkilere neden oldu. CHP, MHP, İşçi Partisi temsilcileri Aydınlık’a konuştu: “Erdoğan, Kenan Evren’e özeniyor. Rüyasında gördüklerini sayıklıyor.” 10’da
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı Balyoz kumpasıyla Hadımköy’de tutsak edilen komutanlar, Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun altını çizdi.
Mehmet Perinçek’in akademisyenlik zaferi 7
Ateş hırsızının dönüşü
Yıl 1957, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kütüphanesinde Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi adlı bir kitap buldum. O kitap; yüreğimde ve beynimde sulak ve bitek bir toprak buldu.
Özdemir İNCE ISSN 2146-2356
8
Bilim sporumuzun neresinde? Üniversiteler, araştırmalar, harcanan emek ve kalifiye işgücü karşılık bulabiliyor mu? Tıptan iletişime, hukuktan beslenmeye kadar “bilim”, Türk sporuna yeterince katkı sağlıyor mu? Çetin Susan sordu; akademisyenler, antrenörler, sporcular, gazeteciler yanıtladı.
Yar n ba l yor
CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu üyeleri; Hasdal ve Hadımköy’de tutuklu askerleri ziyaret etti. Komutanlar, içerde olmalarına yol açan sözde bilirkişi raporunu hatırlattı: “Söz konusu raporu veren Binbaşı Ahmet Erdoğan’ı bu göreve atayan Hulusi Akar’ın, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı olması manidardır.”
Bir başka komutan da şunları söyledi: “Bu kumpası kim kurdu, 113 gündür yanıtı yok. Bu dava bizim için serbest kaldığımızda bitmeyecek. Bize bu kumpası kuranlar mahkemede yargılanıp mahkûm olduklarında, onları bu demir parmaklıkların arkasında gördüğümüzde bitmiş olacak.” ZİHNİ ERDEM’in haberi 7’de
E-bilete karşı renkler yan yana Taraftarlar, e-bilet uygulamas n protesto etmek için dün Taksim’de bir araya geldi. FB, BJK, GS ve Adana Demirsporlu taraftarlar, “H rs zlarla u ra n, tribünleri b rak n” slogan atarak Taksim Meydan ’na yürümek istedi. Polis müdahale etti. 14 taraftar gözalt na al nd . SPOR’da
Feridun ANDAÇ 17’de
Dünyay anlayabilmek için
İğneden ipliğe zam... zam... Seçim bitti, başta temel gıda maddeleri olmak üzere bütün ürünlerin fiyatı arttı. Zamların çoğu sessizce yapıldı: Temizlik ürünleri, bakliyat, kuruyemiş, ayçiçek yağları ve sebze-meyve fiyatlarındaki zam oranları yüzde 10’la yüzde 50’liler arasında değişiyor. 5’te
Tanklar doldu Türkiye sıkıştı AKP hükümetinin, Irak merkezi hükümetini devre dışı bırakarak Barzani yönetimiyle petrol anlaşması yapma girişimi Türkiye’yi zora soktu. Adana Ceyhan’daki petrol depolama tesisleri sınıra dayandı. Ankara şimdi, Bağdat ile Erbil’in bir an önce anlaşması için gün sayıyor. 12’de
‘Zindan mı burası yoksa mezar mı?’ Daha önce duymadığım bu dizeler, Halit Fahri Ozansoy’a aitmiş... İlk kez, E. Tümamiral Soner Polat’ın Yeniden Kazanmak isimli kitabında rastladım ve nedense etkilendim.
Mustafa MUTLU
3
SUDAKİ DUMAN
Hazırlayan: Osman ERBİL
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Tuna
KİREMİTÇİ tunakiremitci@aydinlikgazete.com
Esas kavga kimler arasında?
Enver Ercan ödül verdi
E
nver Ercan geçenlerde edebiyat ödülü aldı. O işlerden pek anlamam ama söylenenlere göre gayet önemli bir ödül. Ben fakir içinse olayın asıl anlam ve önemi, Enver Ercan tarafından alınmış olması. Hem dikkat ederseniz “verdiler” demiyorum, “aldı” diyorum. Çünkü bazıları alır ödülleri, bazılarıysa verir. Varlık dergisini bugünlere taşımış bir usta şaire ne ödül vereceksin? İcabında gider ödülü alır o. Okuduğum ilk Varlık sayısı, Enver Ercan’ın yayın yönetmenliğine “merhaba” dediği sayıydı. 90’ların başı. Rahmetli babam Dost Kitabevi’nden almış, tatil sonrası yatılı okula uğurlarken verdi. Mavi Tren İstanbul’a yaklaşırken, içindeki yatılı okul öğrencisi de yaklaşıyordu bambaşka bir dünyaya. Göreceği ilk dergi ofisi, Varlık’ın o yıllarda Cağaloğlu Yokuşu’ndaki ofisiydi. Alacağı ilk ödül, Varlık’ın “Gençlik Şiir Ödülü”ydü. Her yeniyetme gibi kendini şair sandığı zamanlar. “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” derken, Varlık lekesiz bir yer bulmayı başardı kendine, Enver Abi sayesinde orada kaldı. Enver Abi’nin o mahalle delikanlısıentelektüel harmanı kimliği dergiye bir şekilde yansıdı. O kimlik sayesindedir ki, Bizans kanunlarının geçerli olduğu basın-yayın âleminde bunca yıl ayakta kalabildi Varlık. Bu yüzden Enver Ercan’ın varlığı, kültürsanat dünyamız için başlı başına bir ödüldür. Enver Abi o ödülü gözünü bile kırpmadan edebiyatseverlere bağışlamıştır. Özellikle de gençlere. Haliyle, ödül almış olması bunun yanında ikinci derece haber değeri taşımaktadır. Bakmayın günümüzde edebiyatçıların “aman parmağımızı prize sokmayalım, çarpar-marpar...” ağzıyla konuşmasına. Alın Varlık’ın 90’larda, 2000’lerdeki sayılarını, sakin kafayla okuyun. Mesela Rahmi Öğdül ve Süreyyya Evren’in yazılarını. Bugünün, hatta yarının şifrelerinin hep o yazılarda saklanmış olduğunu göreceksiniz. Belki de kendinizi o yazıların yazılıp yayımlanmasını sağlayan Enver Ercan’a teşekkür borçlu hisedeceksiniz. Hiç çekinmeyin, borcu ödemenin yollarını düşünmeye başlayın. Varlık’ı nasıl destekleyeceğinizi. Kültür dediğimiz, birbirine eklenen zincirlerin sürekliliğinden oluşur. Varlık gibi taşıyıcı gövdelerden. Siyasetin suni gündemleri gelip geçerken ayakta kalır, nereden gelip nereye gittiğimizi gösterir bize bu gövdeler. Üzerlerindeki dövmeler, duygu ve düşünce haritamızdır; bugünün tozu dumanı dağıldığında yönümüz bulmak için açıp bakacağımız. Varlık’ı desteklersek, Enver Ercan’ın 20 yıldır bize verdiği ödülü hak ediyoruz demektir.
Genel af hakkında düşüncem Aydınlık gazetesinin,18 Nisan 2014 tarihli sayısında “Okurlarımızdan Mektuplar” köşesinde, Sayın Ahmet Karatepe’nin değerlendirdiği Doğu Perinçek’in PKK ve Abdullah Öcalan ile ilgili sözlerine benim de küçük bir katkım olabilir diye düşünüyorum. Örgütün silahları ile birlikte Cumhuriyet mahkemelerine teslim olması, sonrasında da direkt olarak cinayet işleyenlerin ve lider kadrosunun müebbet ile cezalandırılması gerekebilir. Zira geçen yılları düşünürseniz, burada bir Başbağlar Katliamı var, evlere girilip çoluk çocuk demeden işlenen cinayetler var. Belki bazıları geçmişe saplanıp kalmamak gerek diyecekler ama orada askerini şehit vermiş; bebeklerini, eşlerini kaybeden anne ve babalar var. Genel bir aftan bahsederken bunları da göz önüne almak gerekir diye düşünüyorum. REFİİ BEKEN
FİKİRLERİNİZİ BEKLİYORUZ Okurlarımızdan her konuda eleştirilerini, önerilerini bekliyoruz. halklailiskiler@aydinlikgazete.com Tel: 0212 251 21 14 - 15 - 16 Faks: 0212 251 55 06 Adres: İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul
Türkiye’deki Türkiye’deki düzen düzen bunalım bunalım yaşıyor. yaşıyor. Seçim Seçim sonuçları sonuçları özellikle özellikle büyük büyük kentlerin kentlerin ne ne olursa olursa olsun olsun gericiliğe gericiliğe teslim teslim olmayacağını olmayacağını gösterdi. gösterdi. Bu Bu kitlenin kitlenin çoğunluğu çoğunluğu gençler gençler ve ve emekçiler... emekçiler... KEREM YILDIRIM
M
İT kriziyle başlayan, sonrasında dershane kapatma tartışmasıyla devam eden, RTE-F örgütü kavgası; 17 Aralık’ta, bildiğiniz üzere bir daha geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Biz, kavganın nedenlerinden öte, gericiliğin kendi içerisinde böylesine bir hesaplaşma ortamına nereden geldiğinin peşindeyiz. Çünkü Türkiye’deki “düzen” bir bunalım yaşıyor. Düzen içi unsurların kavgası, bir sonun mu, yoksa bir başlangıcın mı kavgası, bunu irdeleyeceğiz.
Türkiye’nin düzeni Bugünkü yaşadığımız ideolojik iklimi neye borçluyuz? Hangi tarihsel süreç, yaşadığımız bu ortamı yarattı? Baştan şunu belirtelim: Türkiye tarihi, ilericilikle gericiliğin, çağdaşlıkla Ortaçağ zihniyetinin ve emperyalizmle vatanseverliğin hesaplaşma tarihidir. Gelin yakın tarihimize kısaca bir göz atalım: 1919-1923: Çağdaş ve Bağımsız Türkiye’nin inşası. 1945 sonrası: Karşıdevrimin ve “Küçük Amerika” sürecinin başlangıcı. Menderes iktidarı. 1960: 27 Mayıs Hürriyet Devrimi’yle gericiliği ve “Küçük Amerika” sürecini geçici süre engelleme. 60’lı yılların sonlarında patlayan işçi ve öğrenci eylemleri. 12 Mart 1971 Amerikancı darbe. 12 Eylül 1980 Amerikancı darbe: Emekçi sınıfların siyasal kuvvetlerinin kitlesel olarak ezilmesi. Büyük sermayenin palazlanması ve mafyalaşması. Toplumsal bilince, sınıf ve yurttaşlık kimliğine kapsamlı saldırıyla birlikte, toplumun etnik ve mezhepsel temelde yeniden örgütlenmesi. Mafya-tarikat düzeninin oluşmasında en belirleyici etken, 12
Eylül rejimidir. Türkiye’nin ekonomisi, siyaseti ve kültürü, Amerikan eksenli olarak bu dönemde biçimlendi. Günümüzün siyasi “aktörleri” olan RTE, Abdullah Gül ve Fethullah Gülen de yine bu rejiminin çocuklarıdır. Bunlara değinmemizin sebebi, bize AKP karşısında seçenek olarak gösterilen, düzenin diğer unsurlarının düzenle olan ilişkilerini açıklama ihtiyacımızdır.
Hangisi alternatif? Önümüze seçenek olarak sunulan hangi parti mafyalaşmış-yağmacı, gerici ve Amerikancı bu düzenin dışında siyaset yapıyor? Özellikle son 10 yılda her seçim arifesinde kafalarımıza bir şablon çakılıyor: “Muhafazakâr-İslamcı kesimler AKP’ye, laik-solcu kesimler CHP’ye, milliyetçi kesimler MHP’ ye, Kürtler BDP/HDP’ye oy versin.” Evet, işte bize sunulan paradoks. Çık bakalım içinden çıkabilirsen. Daha somutlaştıracak olursak, bu partilerin içinde; Tarikat ve cemaatlerle ilişkisi olmayan var mı? Kılıçdaroğlu’na göre tarikatlar sivil toplum örgütü. ABD’nin ülkemizde ve böl-
gemizde uygulamaya çalıştığı planlara ve savaş kışkırtıcılığına karşı herhangi bir tutum alan var mı? Libya’ya savaş tezkeresi çıkartılmasında ve Esad öncülüğündeki direnen Suriye’ye karşı ortak tutum aldılar. Amerikancı açılımda ise AKP-PKK ortak; CHP meşrulaştırma aracı, MHP ise tabanına rağmen sessizdi. Mafyalaşmış ekonomi ve siyasetten nemalanmayanı var mı? Kentsel yağmalar, belediyeler üzerinden yürütülen yolsuzluklar, adam kayırmacılık, ihaleye fesat karıştırma, uyuşturucu ve kaçak silah ticaretine göz yumma vb.
Radikal çözümlere yöneliş Düzen partileri sınıfsal aidiyetlerine göre siyaset yapıyor. Ama düzen partilerine destek veren geniş halk kesimleri, sınıfsal aidiyetlerine göre siyaset yapmıyor. Tabii bu durum yeni değil. Bunu şimdi dillendirmemizin sebebi, ülkemizdeki mafya-tarikat düzeninin şu anki durumunun, Cumhuriyet’in kurulmadan önceki belirsiz döneme benzemesidir. Tarihsel ve toplumsal koşullar açısından elbette hiçbir benzerlik yok; benzerlik, düzenin
Ülkemiz ve bölgemizdeki gericiliğin sigortası olan ABD emperyalizmi ve emperyalist blokun diğer ülkeleri, 2008 dünya ekonomik kriziyle birlikte uzun bir bunalım dönemine girdi. Bu durum ekonomik gerilemeyle birlikte, siyasi ve askeri gerilemeyi de beraberinde getirdi. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist Batı, özellikle son 2-3 yıl içerisinde ciddi sarsıntılar yaşıyor. Kısaca belirtelim: Çin, Rusya ve Hindistan’ın büyüyen ekonomileri ve siyasi etkilerini artırmaları, Esad öncülüğündeki Suriye’nin direnişi ve zaferi, terör gruplarının ezilmesi, Mısır Devrimi ve Müslüman Kardeşler gericiliğinin bastırılması, Türkiye’deki Haziran Ayaklanması.
olgular ekseninde değerlendiriyoruz. Dikkat ederseniz kavganın kızışması, AKP’nin hem iç siyasette hem de dış siyasette ciddi anlamda itibar kaybettiği döneme rastladı. Bu kavgaya salt “egemenlik kavgası” olarak baktığınızda, “AKP’ye karşı Cemaat’le uzlaşmak” normalleşiyor -Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin bakışı- ve “meşrulaşıyor”. Kavga sıkışan ve çözüm üretemeyen düzenin iç dinamiklerinin çatırdamasıdır. Ayrıca yaşanan bu kavga, ABD’nin ülkemizdeki Gladyo’su içinde yaşanan bir krizdir. F örgüt şimdiye kadar süregelen koşullarda Gladyo’nun operasyonel gücüydü. Ergenekon tertibinin, Danıştay saldırısının, Hrant Dink cinayetinin faili bu örgüttü. Bu örgütle kim hesaplaşırsa hesaplaşsın, bu hesaplaşma Türkiye halkının çıkarınadır. Tıpkı yolsuzlukların ifşa olmasının, halkın çıkarına olması gibi. Tabii RTE’nin, Gladyo’nun operasyonel gücünü, MİT içinde yeniden örgütleme çabası, Meclis’ten geçen MİT Yasası’yla birlikte fazlasıyla belirginleşti.
Kapışmanın başladığı tarih
Bu daha başlangıç...
sıkışmışlığında ve halkın radikal çözümlere yönelme zorunluluğundadır. Uzun lafın kısası, devrimci çözümler dönemindeyiz.
Gericiliğin uluslararası gerilemesi ve Türkiye
RTE-F örgüt kavgasını da bu
Bursa’daki Gezi eylemi, 11 Haziran 2013.
AKP’nin seçim zaferini, mafya-tarikat düzeninin, büyük yenilgi öncesi kısa süreli başarısı olarak değerlendirebiliriz. Muhabere kaybedilebilir, savaş ise çağdaş, bağımsız ve demokratik bir Türkiye için ayağa kalkan halk için yeni başlıyor. Seçim sonuçları göstermiştir ki özellikle büyük kentlerde, ne olursa olsun gericiliğe teslim olmayacakHaziran’da ayağa kalkan kitle, ciddi bir çoğunluk vardır. Bu kitlenin çoğunluğu gençlerden ve emekçilerden oluşuyor. Yarını kuracak enerji ve birikim de buradadır. Bu kitlenin öncü ve ileri kesimlerini devrimci siyasete ikna etmek önümüzdeki sürece yön verecektir. Gerçek kavga da o zaman başlayacaktır.
İmparatorlukların ‘milli’ komutanı: Goltz Paşa SELÇUK ÖZCAN
V
atan uğrunda savaşan başarılar kazanan ve yeni bir Cumhuriyet’in inşasında başat roller alan Türk askeri sınıfının yetişmesinde, felsefi disiplininde askeri doktrin metinleri yazmış ve bizzat uygulanmasına rehberlik etmiş bulunan Colman Von der Goltz 12 Ağustos 1843’te Prusya’da doğdu. Alman ve Osmanlı imparatorluk ordularında uzun yıllar görev aldı. 19 Nisan 1916’da Bağdat’ta öldüğünde Osmanlı 6. Ordusu’nun komutanıydı.
Osmanlı ordusunda danışman 1887 yılında Almanya ordusunda subayken kayıtsız şartsız mecburi askerlik hizmeti uygulamasını teklif etti. 1883 Osmanlı ordusunda danışmanlık göreviyle Türk askeri okullarının yeniden örgütlenmesi üzerine çalıştı. Goltz’un Türkiye’de ele aldığı ilk mesele, subay heyetinin modern
tarzda yetiştirilmesiydi. Goltz Pangaltıdaki Harbiye mektebinde işe başladı. 1877-78 deki (93 Harbi diye de anılan) Rus-Türk Savaşı’ndan sonra tamamıyla ihmal edilmiş bulunan Osmanlı ordusunun modernleştirilmesinin sonuçları 1897’ de Yunanlılara karşı verilen savaşta açıkça görülmüştür. Bu savaşta görev alan kurmayların birçoğu da Goltz’un öğrencileridir. Danışmanlığının (1883-1895) 13 yıl süresince binlerce Türk subayı Goltz Paşa’nın okulundan yetişmiştir.
Genel askerlik fikrini savundu Almanya’da yazdığı kitaplarla “genel askerlik” fikrini ısrarla savundu. Goltz çarpışmaları mümkün olan en büyük kuvvetle gerçekleştirebilmek için destek kuvvetlerin verimli değerlendirilmesi gerektiğini belirtti ve bu yönde düzenlemeler yaptı. Eleştirilerinde her zaman sabırla öğreten ve tatmin eden general
her türlü faydasız şiddetten uzak dururdu. 1914 yılında Belçika Almanya tarafından işgal edilmiştir. Goltz, Belçika Genel Valisi olarak atanır. Belçika’da Almanya’nın askeri ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir örgütlenmeyi başarıyla yerine getirir. Türkiye’nin savaşa girmesiyle birlikte Goltz, Belçika’daki görevinden alınarak İstanbul’a padişahın emrine gönderilir.
‘Boğaz korunabilir’ Goltz Paşa, Çanakkale Boğazı’na giderek durumun ne halde olduğunu kontrol etti. Sonuç olarak mevcut savaş gücüyle de Boğaz’ın korunabileceği sonucuna ulaştı. 1915 yılı ilkbaharında Çanakkale, Çatalca ve İstanbul Boğazı hattında bulunan 1. Ordu’yu denetlemekteydi. Yeni girişimlerin denenmesi ve uygulanmasıyla ilgili tatbikatlar yaptırıyordu. Bu sırada İngilizler Basra Körfezi’nden karaya asker çıkarmışlar, Basra ve Dicle boyunca Irak’a ilerliyordu. Uzak
mıntıkalarda işi idare edebilecek nüfuz sahibi, siyasi durumları tespit etmekle kalmayıp fiili harp konusunda da deneyimli ve başarılı bir komutanın atanması ihtiyacı ortaya çıkınca Goltz Paşa Irak’taki 6. Türk Ordusu komutanlığına atandı. 6. Ordu 19. yüzyıl sonlarında askeri reformlarla birlikte kurulmuştu. Goltz Paşa yapısını da iyice bildiği bu orduyla hayatının sonuna dek çarpıştı. 8 Mart 1916’ da İngilizler Kutül-Emare’yi kurtarmak için şiddetli taarruzlara başladılar. Goltz Paşa bu savaşı cepheden yönetti. Savaşlar çok kanlı, fakat Türklerin kesin zaferiyle
sonuçlandı. Cephede durum kontrol altına alındıktan sonra Bağdat’a dönüş için hasta gemisini kullanan Goltz Paşa burada Tifüs illetini kaptı. 21 Nisan’da Goltz Paşa defnedilirken Kutül Emare’de (20 bin kişilik) İngiliz birliklerinin Türk ordularına teslim olmasına 8 gün vardı. Almanların ve Türklerin gözünde bu doğu Prusyalı asilzadenin yüzü, hayatının sonuna kadar hiçbir kin ve kişisel çıkar gütmeksizin vatan ve millet uğruna görev yapmanın muhteşem bir örneği olarak kalacaktır. Kaynak: Goltz Paşa’nın Hatırası ve Hal Tercümesi, K.K.K Yayınları168 sayılı Ordu dergisi eki, K.K.K İstanbul Askeri Basımevi 1953,
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
Hazırlayan: Osman ERBİL
Sivriada’ya paha biçildi!
$ N O Y L 24 Mİ A
Derya DERVİŞ
Yapılaşma oranı yükseltildi Bunun hemen ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yassıada ve Sivriada için hazırlayarak onayladığı 1/5000 ve 1/1000’lik planları,
askıya çıkarmak üzere Adalar Belediyesi’ne gönderdi. İki ada askeri bölge olmaktan çıkarılarak bölgedeki yapılaşma oranı yüzde 5’ten yüzde 65’e yükseltildi. Böylece Yassıada ve Sivriada, imar mevzuatı açısından “imara açık boş arsa”
Zindan mı burası yoksa mezar mı?
olarak kabul edildi. Bu iki ada için yapılan değişiklik, bütün adalardaki imar durumunu tartışmalı hale getirdi.
24 milyon dolar karşılığında Yaşanan gelişmelerin ardından
OTEL TİRANLIĞI Shangri La oteller zincirinin 30 ülke ve 60 ehirde 160 lüks oteli bulunuyor. Geçen y l, Be ikta Dolmabahçe Saray ’n n yan ndaki eski Tütün Deposu arazisine in a edilen Tanr verdi Holding yap m ShangriLa Bosphorus Oteli’nin aç l yap lm t . Aç l a Ba bakan Recep Tayyip Erdo an, e i Emine Erdo an, eski bakan Egemen Ba , stanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Shangri-La oteller zincirinin sahibi Kerry Group’un Ba kan Yard mc s Kuok Khoon Chen ve Tanr verdi Holding Yönetim Kurulu Ba kan Recep Tanr verdi kat lm t .
Shangri-La oteller zinciri, Sivriada’ya yedi yıldızlı bir otel yapılması için teklif verdi. Teklife göre, 1875 oda ve 2 bin 314 yatak kapasiteli otel tüm adayı kaplayacak ve 17 katlı olacak. Bunun yanı sıra adaya, plaj, su sporları kompleksi, yat limanı, lokanta ile 17 kafe-bar inşa edilecek. Otel devinin 24 milyon dolar karşılığında adayı 49 yıl kiralama teklifine AKP’nin sıcak baktığı öğrenildi.
‘Mahkeme süreci devam ediyor’ Konuya ilişkin Aydınlık’a konuşan Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç, “Şu anda bize ulaşan bir bilgi yok, ama AKP’ nin bu tür şeyleri yapabileceğini tahmin ediyoruz. Sivriada ve Yassıada hakkındaki mahkeme süreci devam ediyor. Hükümetten konuyla ilgili bir belge veya bilgi geldiği zaman daha ayrıntılı açıklama yaparım” şeklinde konuştu.
MELEK BİLGİLİ, HAK ARAMA MÜCADELESİNİN EN ÖNÜNDE
‘Hayat kaynağımıza sakın dokunmayın’
Balaban Deresi’nin suyunun Yuvacık Barajı’na aktarılmak istenmesi, mahalle halkı tarafından protesto edildi. Yurttaşlar “Deremizden elinizi çekin” diye tepki gösterdi. Kocaeli’nin Kartepe ilçesi Balaban Mahallesi’nde, mahallenin içinden geçerek, 8 kilometrelik bir havzayı dolaştıktan sonra Sapanca Gölü’ne dökülen Balaban Deresi’nin suyu, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından Yuvacık Barajı’na bağlanarak, şebeke suyuna aktarılmak isteniyor. Derenin yanında toplanan yaklaşık 50 kişi, “Suyumuzdan elinizi çekin” yazılı pankart ve dövizler açtı. Derenin belediye eliyle kurutulmasının bölgeye ciddi zararlar vereceğini belirten eski mahalle Muhtarı Cumhur Karakadılar, “Balaban Deresi bölgeye hayat veriyor. Yazın insanlar meyve bahçelerini bu suyla suluyor, hayvanlarına bu sudan içiriyor. Suyumuzu vermek istemiyoruz” diye konuştu. Su firmalarını da eleştiren Karakadılar, “Sapanca Gölü’nü besleyen 16 derinin üzerine kurulan 28 su firması, suyun göle akmasını engelliyor. Sapanca Gölü’ne akan önemli derelerden biri olan Balaban Deresi’nin suyunun kesilmesi, Sapanca Gölü’ne yapılmış en büyük ihanettir” dedi.
Balaban Deresi
Melek’i ilk olarak, Umuttepe Yerleşkesi’nde Berkin Elvan eylemi sırasında, başındaki başörtüsü ve eline aldığı pankartla polis barikatına, en önde direnmesiyle tanıdık.
‘Vicdanlı olduğum için muhalifim’ MUSTAFA K. EROL Kocaeli Üniversitesi öğrencisi Melek Bilgili’nin sıradışı bir özelliği var: başörtülü bir öğrenci olarak eylemlere aktif bir biçimde katılması... Onu ilk olarak, Umuttepe Yerleşkesi’nde Berkin Elvan eylemi sırasında, başındaki başörtüsü ve eline aldığı pankartla polis barikatına en önde direnmesiyle tanıdık. Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi olan Melek Bilgili, sol öğ-
‘AKP başörtüyü kullanıyor’ Melek Bilgili’nin politik olarak hedefinde ise AKP hükümeti var. nsanca, bar içinde ve e itlikçi bir ya am istedi ini söyleyen Melek, AKP’nin bütün bu de erlere kar oldu unu vurguluyor. “Benim için en büyük kriter insan haklar d r. Ben bir insan haklar savunucusu ve do aseverim” diyerek unlar ekliyor: “AKP, benim sözünü etti im insan haklar ve do aseverli in tam kar s nda konumlanm , bunlara zarar veren bir parti. Ve bu parti maalesef ba örtüsünü siyaseten kullan yor. Sürekli ba örtüsünü gündeme getirerek, muhafazakâr insanlar n duygular na sesleniyor ve bu ekilde onlar etkileyip oy almay hedefliyor. Maalesef bunu ba ar yor da. Ama ben politik mücadeleme hep devam edece im. Bunun için çal may çok istedi im kamu kurumlar na girmekten bile vazgeçtim. Çünkü kamu kurumlar na girersem özgürce hareket edemem.”
Mustafa MUTLU mustafamutlu@aydinlikgazete.com
İstanbul’da rant getirecek her metrekareye beton döken AKP, Marmara’nın incisi Sivriada’yı paraya çevirmek istiyor. Ada, ‘yap-işlet-devret’ modeliyle 49 yıllığına Shangri-La oteller zincirine verilecek KP, Sivriada’yı Hong Konglu Shangri-La oteller zincirine 49 yıllığına kiralıyor. Şirket adaya 17 katlı otel inşa edecek. İstanbul’un siluetine darbe vuran AKP, gözünü Marmara Denizi’nin incisi Adalar’a dikti. 2013 yılının Nisan ayında Meclis’ten geçen torba yasayla, Yassıada ve Sivriada için “yap-işlet-devret” modeliyle “Kıyı Kanunu hükümlerine ve diğer mevzuatta olan kısıtlama ve kurallara tabi olmaksızın inşaat uygulamalarının yaptırılabileceğine” hükmedildi.
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
renci gruplarıyla birlikte, neredeyse bütün hak arama eylemlerine katılıyor. Üniversiteli Melek, bir başörtülü olarak sol gruplarla birlikte hareket etmesini, “Benim günlük siyasetten önce önemsediği şeyler var. Her şeyden önce ben vicdanlı biriyim. Biri öldürüldüğünde onun politik görüşüne bakmam, doğa katliama uğradığında partizanlığı değil yaşam hakkını savunurum. Ben yüzden de AKP’ye ve onun politikalarına baştan sona karşıyım” sözleriyle özetliyor.
İmam-Hatip mezunu
Melek Bilgili
Aslen İstanbullu olduğunu söyleyen Melek, üniversiteye gelmeden önce İmam-Hatip’te okuduğunu belirtiyor. O zamanlar siyasete
pek ilgisi olmadığını ve İmam-Hatip okullarında verilmeye çalışılan ideolojik eğitimden de etkilenmediğini söyleyen Melek, “Politik olarak da sağ görüşlü, muhafazakâr insanlarla etkileşim halinde olduğum için de bu fikirlerin etkisinde kaldım. Fakat kendimi bilmeye, yani fikren olgunlaşmaya başladığımdan bu yana, hemen hemen doğru bildiğim bütün gerçekleri sorguladım. Üniversite yıllarında politik olarak kendimi buldum. Neticede, artık politik bağlamda bir muhafazakâr değilim” diyor.
‘Farklı tepkiler geldi’ Melek, politik olarak değişmeye başladığı süreçte, ailesinden ve yakın çevresinden aldığı bazı tepkileri şu sözlerle anlatıyor: “Arkadaşlarım arasında beni, Facebook hesabından silip engelleyenler bile oldu. Güzel tepkiler de aldım tabii. Özellikle sol ve Kemalist çevreler bana sevecenlikle yaklaşıyor. ‘Senin gibi insanlara ihtiyacımız’ diye tanımadığım insanlardan mesaj aldığım zamanlar bile oldu.”
Berkin için ekmek bırakanlara gözaltı Haziran Ayaklanması şehidi Berkin Elvan için bir araya gelen yurttaşlara polis müdahale etti. Vatandaşlar dün Berkin Elvan için Taksim Cumhuriyet Anıtı’na ekmek bırakmak istedi. Ancak anıtın önünde barikat kuran polis, gençlerin ekmekli Berkin anmasına izin vermedi. “Ekmek bırakıp çıkacağız” diyen 2 kişi polisler tarafından gözaltına alındı.
B
ir zifiri karanlık, bu duman nedir? Zindan mıdır burası, yoksa mezar mı? Gün görmemiş kim bilir kaç bin senedir. Benden başka buraya gömülen var mı? Daha önceden hiç duymadığım bu dizeler Halit Fahri Ozansoy’a aitmiş... İlk kez, emekli Tümamiral Soner Polat’ın geçen ay yayınlanan “Yeniden Kazanmak” isimli kitabında rastladım ve nedense etkilendim. Önce bir daha okudum, sonra bir daha, bir daha... Ve bu dizelerin bu kadarla kalmayacağından emin olduktan sonra devamını araştırmaya başladım. Yanılmamışım. Şöyleydi devamı: Karanlığın soluyan bu son nefesi, Karışıyor ne korkunç bir iniltiye... Ürküyorum yürürken ayak sesleri, Çınladı mı kubbeler çökecek diye... İmdat, imdat Allah’ım sarsılıyor yer, Paslı anahtarların gıcırtısıyla... Bizi kilitlediler, kilitlediler! Bu son bölüm yok kitapta... Kim bilir belki de yazar, “Bizi kilitlediler, kilitlediler” yakınmasının kendisine yakışmayacağını düşünmüş olmalı... Ne de olsa o her şeyden önce asker... Bilirsiniz; asker yemez, asker içmez, asker ağlamaz, asker sızlanmaz, asker yakınmaz... Emekli Tümamiral Soner Polat, Balyoz davasında 18 yıl cezaya çarptırılan komutanlardan... Deniz Kuvvetleri Lojistik Başkanı’yken 11 Şubat 2011’de tutuklanarak Hasdal Cezaevi’ne kondu. 30 Ağustos 2013’te de emekli edildi. Halen Silivri Cezaevi’nde... Soner Polat bu kitabını belki de tamamına yakınını hiç görmediği “karanlığı aydınlatmak için kendilerini feda eden ölümsüz şehitlerimiz” başlığıyla... Kuddusi Okkır, Jandarma Albay Abdülkerim Kırca, Prof. Dr. Uçkun Geray, Prof. Dr. Türkan Saylan, Deniz Yüzbaşı Ali Tatar, Deniz Kurmay Albay Berk Erden, Erhan Göksel, İlhan Selçuk, Kaşif Kozinoğlu, Orgeneral Teoman Koman, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, İrfan Tuna, Mustafa Sarı, Ethem Sarısülük, Zeynep Eryaşar, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Serdar Kadakal, Berkin Elvan’ın anılarına... Ve elbette sevgili eşi Sevgi
Polat’a ithaf etmiş. Soner Polat, kitabına çok ilginç bir anıyla başlıyor: Meğer Balyoz; Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı yapmış, hayatının önemli bir bölümü PKK’ya karşı mücadele etmekle geçmiş bu başarılı komutanın maruz kaldığı ilk kumpas değilmiş... Yıllar önce isimsiz bir ihbar mektubu yüzünden PKK’ya yardım ve yataklıkla suçlanmış... Kitap Soner Polat’ın meslek yıllarına ait anılarıyla ve gerek ulusal, gerekse uluslararası sorunlar hakkındaki düşünceleriyle yoğrulmuş... ve doğal olarak Balyoz süreciyle devam etmiş... Okurken zorlanmıyorsunuz; çünkü son derece akıcı ve günlük dille yazılmış... Yazarlığı meslek edinmiş anlı şanlı isimlerin kitapları onlarca yazım hatasıyla doluyken, bu “ilk kitap”ta neredeyse tek hata bile yok. Alıntılar; anlatılan olayın kolay anlaşılmasını sağlıyor. Koskoca birer hukuk metni olan “iddianame” ve “karar” bile, en sade halleriyle kitabın bütününe yedirilmiş... Yabancı sözcük, yok denecek kadar az... Her bölümün başına ve sonuna özenle seçilip yerleştirilen şiirler, bu “zor” konulu kitabı, edebi esere dönüştürmüş... Ergenekon ve Balyoz mağdurlarınca kaleme alınan otuza yakın kitap okumuşumdur... Özetle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kitap, en rahat okuduğum kitaptı!
YENİDEN KAZANMAK Türü: Anı, belge... Yazan: Emekli Tümamiral Soner Polat Yayınevi: Kaynak Yayınları Baskı tarihi: 2014, Mart Sayfa sayısı: 412 Fiyatı: 25 lira.
‘TGB’li kız yüzünden bir hafta kendime gelemedim!’ Askerleri hep çelik gibi sert biliriz; değil mi? Bu soruya net bir yanıt vermeden önce, kitabın 168’inci sayfasından yaptığım şu alıntıyı okuyun: “Bir gün ‘Ziyaretçiniz var’ dediler. Listeye baktım, ziyaretçiyi tanımıyorum. ‘Hayırdır inşallah!’ diyerek yola koyuldum. Karşımda nur yüzlü, gözlerinden ışık saçan, 17 yaşında, pırıl pırıl, sevimli bir genç kız var. Sözlerini soluk almadan arka arkaya ve heyecanla sıraladı: ‘Komutanım, ben İstanbul Üniversitesi Türkiye Gençlik Birliği (TGB) grubundanım. Sizlerle gurur duyuyoruz. Hepimiz adına hapis yatıyorsunuz. Gençlik
olarak görevi biz devraldık. Merak etmeyin! Bu duvarları yıkarak sizi dışarı çıkaracağız! Yeni Türkiye’yi hep birlikte kuracağız.’ Bu cesur ve inançlı genç kız, bana hayatım boyunca unutamayacağım ve dünyadaki hiçbir eğitim ve öğretim kurumunda alamayacağım güzel bir ders vermişti. Hiçbir komutanıma, bizleri yüzüstü bırakan hiçbir silah arkadaşıma duymadığım kadar, bu asil genç kıza saygı duydum. Bir hafta kendime gelemedim. Atatürk adına ne varsa, onları artık TGB’li bu altın nesil, bu altın gençler temsil ediyordu. Utandım!”
Hazırlayan: Gökçen BEYAZ
DİZİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
ANKARA İmsak 04:23 Güneş 05:56 Öğle 12:54 İkindi 16:37 Akşam 19:40 Yatsı 21:05 HAVA DURUMU
Ankara: 7/18
d
İstanbul: 12/21
b
İzmir: 12/15
b
Antalya: 14/25
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
İSTANBUL İmsak 04:34 Güneş 06:09 Öğle 13:09 İkindi 16:53 Akşam 19:57 Yatsı 21:24
b
Adana: 13/25
b
Diyarbakır: 10/23
h
Erzurum: 4/15
h
Sivas: 6/15
i
İZMİR İmsak 04:51 Güneş 06:21 Öğle 13:17 İkindi 16:59 Akşam 20:01 Yatsı 21:23
Tunceli: 10/19
h
Trabzon: 11/14
h
Zonguldak: 11/18
d
Bursa: 8/23
b
Konya: 9/22
b
MELİHA ÖĞRETMEN: ÇOK PARTİLİ REJİMİN İLK SEÇİMİNDE KÖY ENSTİTÜLERİNİN İPİNİ ÇEKTİLER
Bir gün yeniden kurulacak ‘Eğer köy enstitüleri yaşatılabilseydi Tayyip Erdoğan’ın babası da oğlunu bu okula verirdi. Ben inanıyorum ki köy enstitüleri olsaydı imam hatiplere gerek kalmayacaktı.’
Meliha Tolgay
TANJU CILIZOĞLU
K
öy Enstitülerinin çağ kaçkını Cumhuriyet düşmanlarının saldırısı ile İsmet Paşa’ya baskı yaparak ipi çekilmeseydi belki de yakın tarihimiz başka bir yörüngede seyredecekti. Mustafa Kemal’in devrimleri kesintiye uğramayacak Türkiye bugün hak etmediği eziklikleri çözümsüzlükleri hiç yaşamayacaktı. Türkiye’yi bu günlere taşımak, sultalarının pençesine düşürmek isteyenler Köy Enstitülerini boğmak için doğru bir zamanlama yakaladığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Köy Enstitüleri 1939’da kurulmuş Mustafa Kemal’in ve 90 Yıllık Cumhuriyet’in iz bırakan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in ülkenin sosyo-ekonomik yapısına uygun bir eğitim reformu yapılması nedeniyle başlatılmış. Cumhuriyet yeni kurulmuş. O tarihlerde Osmanlı feodolitesi kurulan devlet kadar güçlü önce köy ağaları bu projeye karşı çıkmış “ya köylü uyanırsa” Kurulduğu günden yok olduğu 1954 yılına kadar sinsi bir mücadele galebe çalmış. Köy enstitülerinin yetiştirdiği insanlarımız artık her gün azalıyor. Köy Enstitülerinin 75. Kuruluş yıl dönümünü dostum Meliha Tolgay’ın Maşukiye de ki evinde kutluyoruz. Konuşarak, yad ederek...
Ladik Köy Enstitüsüne verdiler, Direktörümüz rahmet olsun Enver Kartekin’di. Bu okullarda biz karma eğitim görüyorduk, yobazlar bu konuda türlü dedikodular yayıyorlardı. Kız erkek aynı yatakhanede yatıyormuşuz diye. Oysa yatakhanelerimiz ayrıydı. Ve her öğrenci yatakhanesinde bir iki öğretmen öğrencilerle yatar bir çeşit nöbet tutardı. Bana sorarsanız Köy Enstitülerinin içinden yetişmiş biri olarak bu alınan tedbire bile gerek yoktu. Bu eğitim kurumunda erkek öğrencilerini tümü kızları bacıları beller korur, kollardı. Gel gör ki bu karayı alenen her zemin ve zamanda yobazlar çalar dururlardı”. Ve Köy Enstitüleri dediğimizde o yuvadan geçenlerin yaşları kaç olursa olsun hep gözleri sulanıyor, yüzlerine acılı bulutlar iniyor.
İsmet Paşa baskıları göğüsleyemedi Tolgay; “en üzüldüğüm bu dünyaya bir model taşıyan Mustafa Kemal devriminin çağdaş aydınlanmanın kuşaklarını yetiştirecek eğitimini boğmaları. İsmet Paşa baskıları göğüsleyemedi karma eğitimi kaldırdı. Kızlar ve erkekler aynı köy enstitülerinde toplandı. İsmet Paşa bu kararla Köy Enstitülerinin ipini çekti, kara çalanları haklı çıkardı. Yüreklendirdi”.
Erkek öğrencilerle bacıları Meliha Tolgay 1931 doğumlu Samsunun Terme kazasından. “Atatürk’ü ilk gördüğünde 3 yaşındayım. Babam bizi Terme’den Samsun’a götürdü. Ağabeyimde yanımızda, Atatürk Ağabeyim’in yakasına rozet taktı, bana takmadı. Bana takmadı diye nasıl ağladığımı bugünde hatırlıyorum. Ve 1944 yılının Eylül ayında beni
Hasan Ali Yücel
Onların yapıtlarını her yerde görürsünüz ADİL HACIÖMEROĞLU
1971’in sonbaharıydı. Hayrat Ortaokulu’nun dördüncü dönemi öğrencileriydik. Okul müdürümüz ve Türkçe Öğretmenimiz Tayyar Cebiroğlu’ydu. Çok disiplinliydi, dile egemenliği, örnek oluşturmaktaydı. Tayyar Bey, Kars Cılavuz Köy Enstitüsü mezunuydu. 1971 yılının sonbaharında, bir gün öğretmenimiz koridorda göründüğünde herkes yerine oturdu. Öğretmenimiz dimdik sınıfa girerken sınıfı süzüyordu bir yandan gururla. Elinde bir kitap vardı, sımsıkı özenle tutuyordu. Karatahtanın önünde tam orta yerde durdu. Gururla konuşmaya başladı. “Çocuklar! Bu kitabın yazarı okul arkadaşım Ümit Kaftancıoğlu. Kitabın adı, Dönemeç... TRT Büyük Ödülünü aldı. Sizlere bu öyküyü okumak istiyorum.” dedi. Sanki ödülü kendisi almış gibi sevinçliydi. Dönemeç’in okunması, birkaç ders sürdü. Tüm sınıf, Garip Tatar oldu. Herkes dört arkadaştı Cılavuz yolunda.
Garip Tatar'ı vurdular 11 Nisan 1980’de hain kurşunlar, Dönemeç’in kahramanı Garip Tatar’ı kopardı yaşamdan. Radyodan Ümit Kaftancıoğlu’nun öldürüldüğünü işittiğimde bir yıllık öğretmendim. Cılavuz’a giden engelleri çocuk yüreğiyle aşan adam, hain pusuya yenik düşmüştü. Türkiye’mde ne ilk ne de son aydının katledilişiydi bu... Şanslıydım... Köy Enstitülü birçok öğretmen esin kaynağım oldu. Atatürk sevgim, Cumhuriyet sevdam bu sayededir. Eğer onlardan Kubilay’ı dinlemeseydim, bilebilir miydim vatan aşkının ne demek olduğunu? Enstitüler kapatılalı yıllar oldu. Ancak gezin yurdun dört bir yanını. Her yerde bir yapıt görürsünüz Köy Enstitülülerden. Kuş Ümit Kaftancıoğlu uçmaz, kervan geçmez ata topraklarına uygarlık ışığını götürenler unutulur mu hiç? Onların hepsini saygı ve minnetle anmak görevimiz...
5 Ve çok partili rejimin ilk seçimin de Menderes’in temel muhalefet malzemelerinden biri de köy enstitüleriydi. Biz ahlak zafiyeti içindeydik Menderes meydanlarda yobazları okşadı, umutlandırdı. Ve o Menderes 1954 yılında Köy Enstitülerini gömdü, kapattı, yok etti. Mustafa Kemal devrimlerinin teslim alınmasının ilk adımı 1954 yılında köy enstitülerinin kapatılmasıydı.”
Tayyip Erdoğan da Köy Enstitülü olabilirdi Meliha Tolgay bugün 83 yaşında. Köy Enstitülerin de yetişmiş bir Cumhuriyet kadını. “Eğer Köy Enstitüleri yaşatılabilseydi Tayyip Erdoğan’ın babası da oğlunu bu okula verirdi. Ben inanıyorum ki köy enstitüleri olsaydı imam hatiplere gerek kalmayacaktı”. “Cumhuriyet yeniden inşaa edilecek. Neden mi çünkü benim çocuklarım, torunlarım benden daha Atatürkçü, Mustafa Kemal’in devrimlerine, Cumhuriyetine daha bağlı, onların çocukları da öğle olacak. Mustafa Kemal’in askerleri eksilmiyor çoğalıyor. Bu bir umutlanma değil gerçek, yaşıyoruz. Aslanlı yolun üzerinden Anıtkabir’e koşan milyonlar bu sözlerimin tanığı güvencesi”. Meliha Tolgay Köy Enstitüleri sonrasında öğretmenliğini sürdürmüş. 30 yıla yakın eğitim ordusunda çocuklarımızı yetiştirmiş.
Bugünkü eğitimde çocukları rendeliyorlar “ En büyük s k nt m Cumhuriyetin Köy Enstitülerinde bize verilen e itimi, ben yeti tirdi im hiçbir ö renciye veremedim. Sonradan izledim, dünya e itim sistemlerini tarad m ara t rd m. Ça da dünyan n son yüz y l nda devrim say lacak iki e itim sistemi var. Biri Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri. Di eri talya’da Barbiana kasabas nda bir papaz n kurdu u ö retmeni ö renciler olan okul. Türkiye’nin bu günkü e itim sis-
temine bak n. Çocuklar m z e itmiyor, e itim ad na rendeliyoruz”. Meliha Tolgay son derece dertli. Çok konu may sevmeyen Tolgay, konu köy enstitüleri olunca “saatlerce konu um diyor ve anlat yor.” “Nas l bo dular bu güzelim e itim kurumunu. Üstelik yalanla, dolanla, dedikodu ile k zlarla erkeklerin karma e itiminden bir tak m cinsel fanteziler yaratarak ülkenin masum k z evlatlar n n iffetleriyle oynayarak sonuca gittiler. K zlar Köy enstitüsünde gebe kal yormu . Ben içinde
ya ad m tek olay hat rlam yorum. B rak n ili ki kurmay karde lik d nda bir duyguyu ne k zlar ne erkekler asla ya amad lar diyor. Gözleri dolu dolu oluyor. “Köy Enstitüleri ülkenin ayd nl gelece iydi. Bu ayd nl karartt lar. O karanl k bir zifire do ru gidiyor. Ama inan yorum ki güne yak nda yeniden do acak” diyor ve ekliyor. “83 ya nday m bu ayd nl yak nda görece im. Görmeden bu dünyadan gitmemek gibi bir kararl l m, dile im var.”
1949'da gericilik dokunulmazlık kazanmıştı SACİT ATA / CEYHAN İki eşli bir babanın 15 çocuğundan biriydi Mahmut Saral... 1945’in Ağustos ayında babasının verdiği beş, anasının gümüş iki bileziğini satarak verdiği beş lirayla beraber cebindeki 10 liracığıyla tahta bavulunu omuzladı. Erzin’in bayağı uzağındaki istasyona yürüyüp trenle Düziçi Köy Enstitüsü’ne vardı, kaydını yaptırdı. “Köy Enstitüleri-Uyuyan Devin Uyanışı” adlı kitabından tanıdığımız Mahmut Öğretmen'le Erzin'deki evinde konuk olduk, sıcacık ev sahipliğiyle, Aydınlık okurları çin sorularımızı yanıtladı. Aydınlanma yolculuğunuz nasıl başladı? İkinci Dünya Savaşı, benim ilkokul yıllarımda başlayıp bitmişti. O yıllarda açlık, yokluk en başta uyuz olmak üzere hastalıklar kol geziyordu. İlkokulu 1945 yılında bitirdim. O zamanlar en yakın ortaokul Osmaniye’deydi. Erzin’de Ortaokul olsa bile babamın çocuklarını okutma isteği yoktu. Niyeti Bu durumu sezinleyen anam, “Harnı (Haruniye) da bir okul (Düziçi Köy Enstitüsü) varmış. O okulda yoksul köy çocukları okuyormuş. O okul yemeğini, giysilerini, kitabını, defterini, kalemini, yatağını veriyormuş. Orayı bitirenler öğretmen oluyormuş. Sen Harnı okuluna kaç, git! Kendini kurtar!” Diye günlerce inledi. 1945’in Ağustos ayında Düziçi
Gericiler karşı durdu
Hatay-Erzin’de iki eşli, on beş çocuklu yoksul bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. 1945 yılında Erzin Sekizocak İlkokulu’nu Haziran ayında bitirdi, sonra Köy Enstitüsü, on yıl köylerde öğretmenlik yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Pedagoji bölümünden 1963 yılında mezun oldu. Köy Enstitüsü’ne gitmeye karar verdim.
Aşık Veysel konuk oldu Enstitüde yaptığınız kültür-sanat etkinliklerini anlatır mısınız? Köy Enstitüleri’nin en güçlü yanlarından biri sanatsal, ekinsel etkinliklere önem vermesiydi. Enstitümüzde güzel sanatlar, Türk ekini dolu dolu yaşanıyordu. Edebiyat, müzik, resim, tiyatro çok önem verilen, çok etkinlik gösterilen alanlardı. Halk türkülerinin yurt düzeyine yayılarak uysallaşmalarında Köy Enstitüleri öncü olmuştur.
ler, neden kar ? Köy Enstitüleri’ne kim un karanl ndan yana, köylüyü lum top Gerici, halka kar , uriyet’i, laikli i türk devrimlerini, Cumh sömüren, üretmeyen, Ata ya da fa ist, bask c bir devlet yöyal sindirememi , dine da olmu lard r. y Enstitüleri’ne hep kar Kö r nle eye ere gitmeli, netimini özl ask li, ylü vergi verme Bu kesime göre; kö l yd . a alara u akl k yapma
Bir gün enstitümüze büyük halk ozanı Aşık Veysel geldi. Usta öğretici olarak, okulda bir yıl kalıp, istekli öğrencilere bağlama çalmayı öğretti. Aşıklara halk ozanlarına yerel sanatçılara enstitümüzde değer verilip, ağırlanıyorlardı.
Aydınlığı karartma harekatı Son sınıfta Dicle Köy Enstitüsü’ne gönderildiniz. Nedenlerini paylaşır mısınız? Üçüncü sınıftan başlayarak olgunlaşmaya, daha doğru düşünmeye, iyi öğrenim gören kimseleri örnek almaya başlamıştım. Dördüncü sınıfa geldi-
ğimde ulus, yurt, bayrak Atatürk sevgim daha bilinçli, daha anlamlı bir içerik kazanmaya başlamıştı. 1949 yılının Nisan ayında enstitümüzün tören alanında göndere çekilmiş olan bayrağı uçkurluğundan kesilerek çalınmıştı. Bunun üzerine okulda bir cadı avı başlatıldı. Atatürkçü, laik, devrimci çağdaş, çok sevilen öğretmenler, öğrenciler günlerce sorgulandı. Gericilik, sağcılık dokunulmazlık edinmişti. Belli ki Köy Enstitüleri aydınlığını karartmak istiyorlardı. Tutuklanma ve aklanmayla devam eden bir sürecin ardından Dicle Köy Enstitüsü’ne gönderildim.
Bayrak çalma eyleminin okulumuza sonradan gönderilen sağcı, halk düşmanı öğretmenlerce yapıldığı kanıtlandı. İlk öğretmenliğe nerede başladınız? Zorluklarla karşılaştınız mı? 1950 yılının Ekim ayında atamam yapıldı. İlk öğretmenliğim Adana ili Misis bucağının Nacarlı köyü oldu. Bir kamyonun sırtında köye geldim. Okul olarak kullanılan köy odasında on sıra ve bir karatahta vardı. Köye gelişimin dördüncü günü 3 Kasım 1950’de okulu açtım. Beş sınıfta 36 öğrencim vardı. Aldığımız eğitimin sonucu hiç zorluk çekmedim. İlk işim, okula çevresi taş duvarlı bir tuvalet yaptık. Sınıfı her gün öğrencilerle birlikte temizliyorduk. Tuvaletin suyunu yakın olan köy çeşmesinden öğrenciler taşıyordu. Her gün temizlik denetimi yaparak öğrencilerin en az haftada bir yıkanmalarını, tırnaklarını kesmelerini, saçlarını kestirmelerini, okulu, okul çevresini temiz tutmalarını öğretiyordum. Daha sonraki yıllarda öğretmen lojmanı ve okul binası yapıldı. Okul bahçesini tel çitle çevirdik, ağaçlandırdık. Nacarlı’da sekizinci ders yılım bitmek üzereydi. 1958 yılı Haziran ayı başında asker olacaktım. Köydeki öğretmenlik sürem dolmuştu. Mutluluklar, sevinçler içinde köyden ayrıldım. Öğrencilerim ve köy halkı ile bağlarım, iletişimim şimdilerde de sürer. Mahmut Saral, ilk görev yeri olan Nacarlı Köyü’nde öğrencileriyle birlikte.
DOLAR
Cuma 2.1314 Perşembe 2.1237
EURO
Hazırlayan: Recep ERÇİN
Cuma 2.9470 Perşembe 2.9435
BORSA
Cuma 73.600 Perşembe 73.543
ALTIN
Cuma 597TL Perşembe 599TL
FAİZ
Cuma % 9.70 Perşembe % 9.67
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
PETROL
Cuma $ 109.66 Perşembe $ 109.58
(Brent)
*Serbest piyasa satış fiyatları
Seçim bitti, iğneden ipliğe zam
Prof. Dr. Ali
AKDEMİR aliakdemiral@gmail.com
Yerel seçimler bitti, iğneden ipliğe zam yağmuru başladı. Seçimlerden sonra başta temel gıda maddeleri olmak üzere, temizlik malzemeleri ve diğer birçok ürünün fiyatına zam yapıldı AYDINLIK / ANKARA
S
eçimler nedeniyle ötelenen zamlar seçimlerden sonra yürürlüğe girdi. Birçok ürünün fiyatı sesizce arttırılırken zam oranlarının ortalama yüzde yirmilere ulaştığı görüldü. Geçen hafta içinde temizlik ürünleri fiyatları ortalama yüzde 10 artarken, bakliyat fiyatlarındaki artış ortalama yüzde 20 civarında gerçekleşti. Zamlardan en çok etkilenen ürün kuru yemişler oldu. Kuru yemişlere yapılan zam oranları yüzde 20 ile yüzde 40 arasında seyretti. Ayçiçek yağlarına yapılan zamlar da yüzde 20’lere ulaştı.
‘Sürekli fiyat değiştiriyoruz’ Yaş meyve sebze fiyatları da arttı. Her yıl bu mevsimde fiyatlar düşük seyrederken bu yıl fiyatlar düşmedi. Özellikle meyve fiyatları geçen yıllara göre en az yüzde 50
yüksek seyrederken, meyve sebze fiyatlarındaki artışın üreticilere yansımadığı görüldü. Bir süpermarket sahibi Rıza Samancı, yılbaşından itibaren zam yağmurunun başladığını ifade ederek, “Seçimler sonrası yeni bir dalga geldi. İğneden ipliğe zam geldi. Sürekli fiyat değiştiriyoruz. Ancak fiyatlar yükselmesine rağmen bizim cirolarımız artmıyor. Müşteri eskisi gibi alışveriş yapmıyor. Kredi kartlarında yapılan yeni düzenleme de bizleri olumsuz etkiledi” dedi.
Fotoğraf: DHA rova bölgeleri olduğunu kaydeden Yetkin, yaşanan hava koşulları nedeniyle birçok üründe rekolte kaybı yaşanacağını, bu-
‘TÜİK rakamları hormonlu’ Türkiye İstatistik Kurumu’nu (TÜİK) yayımladığı 2014 Ocak dönemi hanehalkı işgücü anketinde işsizlik oranı yüzde 10.1 olarak açıklanmıştı. DİSK-AR ise aynı gün yaptığı açıklamada geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 16.5 olduğunu kaydetmişti. İstihdam rakamlarını değerlendiren Prof. Dr. Oğuz Oyan ise, resmi işsizlik oranının gerçeği yansımadığını ve gerçek işsizlik rakamının yüzde 19 olduğunu ileri
sürdü. CHP Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan da TÜİK verilerinin güvenilir olmadığını belirtti. Oyan, TÜİK rakamlarının “hormonlu” olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını ifade etti. TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarını da eleştiren Oyan, iş aramayı bırakanların rakamlara dahil edilmesi halinde işsizlik oranının yüzde 17-18’leri bulacağını savundu. Oyan, “TÜİK rakamlarına bakarsanız ekonomik büyümede bir hareketlen-
Ekonomide de, demokraside de irtifa kaybediyoruz
E
TZD: Tarım ürünleri fiyatları daha da artacak Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, yaşanan kuraklık ve don olaylarına dikkat çekerek önümüzdeki aylarda tarım ürünleri fiyatlarında önemli artışlar yaşanacağı konusunda uyarılarda bulundu. Kuraklıktan en ağır etkilenen bölgelerin Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz’in Çuku-
HALKIN EKONOMİSİ
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
me olmadığı bir dönemde bile işsizlik azalır” dedi. İş aramadığı için istatistiklere girmeyen çok sayıda insan olduğunu kaydeden Oyan, şöyle konuştu: ‘’Bunların katılması halinde Türkiye’de işsizlik rakamı yüzde 17-18’ler düzeyinde. Tarım dışı işsizlikte hesaba katıldığında bu oranın yüzde 19’lara yükseldiği görülecektir. Türkiye’de istatistik güvenirliği azaldı. ” AYDINLIK / ANKARA
nun da fiyatları yükselteceğini vurguladı. Yetkin don nedeniyle fındık fiyatlarının da hızla arttığını,
kuru kayısı fiyatlarının da don hasarının ardından bir haftada yüzde 100 artarak 20 liraya çıktığını belirtti.
İhaleleri ‘havuz’layan yandaşın borcuna Hazine garantisi
konomi ve demokrasi; bazen biri diğerine ikame edilen, bazen de biri diğerini tamamlayan iki kavram ve olgudur. Ekonomik zenginliğe sahip olan bazıları, “demokrasi ve özgürlük olmasa da olur’’ diyebilmektedirler. Tam tersine, “özgürlük ve demokrasi esastır; özgür olayım da varsın ekonomik sıkıntılarım olsun ‘’diyenlere de pekala rastlarsınız. Bu iki karşıt perspektifin tıpa tıp izdüşümlerinin oluştuğu ülke örnekleri de az değildir. Zengin, fakat monarşik, otoriter, totaliter ve baskıcı ülkeler az değildir. Yanı sıra, demokrat, özgürlükçü rejimlerine karşın fakirliği yaşayan ülkeler de vardır. Bu tezat realitelere karşın, asıl olanın; hem demokrasiyi, hem de ekonomik zenginliği eş anlı inşa etmek olduğunun unutulmaması gereklidir. Zengin, demokrat, eğitimli, kültürlü ve hatta entelektüel toplum yaratma ideallerine, ütopik olsalar da sarılmalıyız. Esas olan, bütünleşik gelişmedir. Ki, bu tarife sosyal ilerleme adı verilmektedir. Ülkelerin çok yönlü gelişmişliğini araştırıp ölçen ve bunları endeksleyen STK’lar vardır.
Sosyal ilerleme endeksi yayımlandı Merkezi Washington’da bulunan ve stratejist Michael Porter tarafından yönetilen “Social Progress Imperative’’ adlı örgüt, 2014 yılı sosyal ilerleme endeksini yayımladı. Endekse göre, beklenenin aksine ilk sırada ABD ya da Çin ve Almanya gibi ekonomi devleri yer almıyor. Birinciliği, 88.21’lik skoruyla Yeni Zelanda elde etmiş. Sağlık, kent yaşamı, yaşam süresi, eğitim, basın özgürlüğü, çevre, eğitim, internet erişimi ve suç gibi faktörlere göre sosyal ilerleme endeksi oluşturulmaktadır. Yeni Zelanda’dan sonraki sıralamada,beklenebileceği gibi; İsviçre 2’nciliği, İzlanda 3’üncülüğü, Hollanda 4’üncülüğü alırken ,bunları sırasıyla Norveç, İsveç, Kanada, Finlandiya, Danimarka ve Avustralya izlemektedir. G7’de yer alan ülkelerden İngiltere 13. sırada, Almanya 12. sırada, ABD 16.sırada, Japonya 14. sırada, Fransa ise 20. sırada yer almaktadır.
Endeks 3 kategoride hesaplanmaktadır
EKONOMİ SERVİSİ
Y
atırım tutarı 1 milyar liranın üzerinde olan yap-işlet-devret projeleri ile Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları tarafından yürütülen 500 milyon doların üzerindeki proje borçlarına Hazine garantisi geldi. Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Hazine Müsteşarlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi Hakkındaki Yönetmelik’e göre, asgari yatırım tutarı 1 milyar lira olan yap-işlet-devret projeleri ile Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları tarafından yürütülen asgari tutarı 500 milyon lira olan yap-kirala-devret projelerinde sözleşmenin süresinden önce feshedilerek tesisin ilgili idareler tarafından devralınması durumunda Hazine ‘borç üstlenim taahhüdü’ verecek.
Limit 3 milyar lira Borç üstlenim taahhüdünde, Hazine garantisinin toplam üst limiti 3 milyar dolar olacak. Yönetmelik uyarınca, şu ana kadar ilana çıkmış projeler bu sınırdan muaf tutulacak. Yani, 3. köprü, 3. havalimanı gibi projelerin müteahhitleri borçlarını ödeyemez ve taahhütlerini yerine getirmezse, o müteahhitlerin borcunu devlet ödeyecek. Yönetmelik, sözleşmenin feshedilmesi halinde, projeye yönelik her türlü mali yükümlülüğü kısmen ya da tamamen Hazine’nin üstlenmesini de hüküm altına alıyor. Sözleşme şirketin kusuru nedeniyle feshedilmişse borcun yüzde 85’ini Hazine üstlenecek. Borç üstlenim
oranı, şirketin kusuru dışındaki hallerde yüzde 100 oranında olacak.
Üstlenilen borçlar, halktan gizlenecek Yönetmelik hükümlerine göre, borç üstlenme sistemi şu şekilde işleyecek: “Projeleri için finans desteği isteyen kamu kurumları, Hazine’ye yazılı başvuracak ve bu talep, finans talep eden bakanın teklifi ile Bakanlar Kurulu’na sunulacak. Bakanlar Kurulu, Hazine’nin kararına göre onay verirse, ilgili borç üstlenim anlaşması imzalanacak. Ancak, imzalanan borç üstlenim anlaşmaları Resmi Gazete’de yayınlanmayacak. Kamuoyu hangi projelere Hazine garantisi sağlanacağını öğrenemeyecek.”
Üstlenilen borç, bütçeye ‘dış borç’ olarak yazılacak Borç üstlenme uygulaması, yurtdışından sağlanan kredileri de kapsıyor. Hazine’den borç üstlenimi istenilmesi halinde, krediyi verenler, ne kadar alacaklı olduklarını Hazine Müsteşarlığı’na bildirecek. Hazine de bu tutar üzerinden ‘devlet dış borç kaydı’ oluşturacak. Ardından, ödeme süreci başlayacak. Borç üstlenimi ile ilgili yönetmelik, son dönemde yapılan büyük ihalelerle doğrudan bağlantılı. AKP iktidarına yakın işadamlarına ve müteahhitlere verilen ve şimdi de borçlarına hazine garantisi verilen ihalelerden bazıları şunlar: “3. havalimanı, 3. köprü, Gebze-İzmit Otoyol projesi ve Kanal İstanbul projesi, şehir hastaneler ve Fatih Projesi.”
Sosyal ilerleme endeksi, üç ana grupta hesaplanarak entegre edilmektedir: (1) Temel insan ihtiyaçları; Beslenme, tıbbi bakım, barınma, güvenlik gibi alt öğeler çerçevesinde hesaplanmaktadır. (2) Refah temelleri; sürdürülebilir ekonomi, bilgi teknolojileri ve internete ulaşım, sağlık ve iletişim özgürlüğü gibi öğelerle ölçülmektedir. (3) Hoşgörü ve fırsatlar; bireysel hak ve özgürlükler, eğitime katılım, dini, etnik ve cinsel hoşgörü gibi kriterlerle hesaplanmaktadır. Genel sosyal ilerleme endeksinde 1.’liği elde eden Yeni Zelanda, alt gruplarda da yukarıdadır. Temel insan ihtiyaçlarındaki skoru 91.74 olan Yeni Zelanda; refah temellerinde 84.97, hoşgörü ve fırsatlarda 88.01 gibi yüksek skorlara ulaşmış durumdadır.
Türkiye sosyal ilerlemede sınıfta kalmış durumda Ekonomi, demokrasi ve kültür konularının içeriğinde yer alan kriterlere göre hesaplanan sosyal ilerleme endeksinde, Türkiye, 132 ülke arasından 64. sırada yer almaktadır. Bu sıralama bağlamında Türkiye; Makedonya, Arnavutluk, Ukrayna’dan sonra sıralanmaktadır. Ana kategorilere ilişkin endekslerde de durum çok farklı değildir. Temel insan ihtiyaçlarında 43. sırada yer alan Türkiye, refah temellerinde 82. sırada ve fırsatlarda 77. sıradadır. Üç ana kategorinin hesaplanmasındaki ölçütlerin endekslerinde de parlak bir tablo yoktur ve Türkiye sürekli irtifa kaybetmektedir. Şöyle ki; yolsuzlukla mücadelede 36. sırada, sağlıkta 105. sırada, basın ve özgürlüklerde, STK’larda 95. sırada, çocuk ölümlerinde 55. sırada, trafik kazaları ölümlerinde 42. sırada, internet kullanımında 61. sırada yer almaktadır ülkemiz ne yazık ki... Türkiye’nin ilk 10’da yer aldığı tek mikro endeks , “uygun fiyatlarda konut edinme’’dir. Görülebileceği gibi; hiç kimsenin itiraz edemeyeceği kadar objektif kriterlere göre hesaplanan sosyal ilerleme endeksine ve bu endeksin ihtiva içerdiği alt endekslere göre, Türkiye ekonomide de, demokraside de irtifa kaybetmektedir. Demek ki; ithalata, krediye, borçlanmaya, tüketime, sıcak paraya dayalı büyümek “sürdürülebilir’’ olarak algılanmamaktadır. Öyleyse, önemli olanın; düşük faiz oranıyla, düşük enflasyon oranıyla, ihracatla yıllık sürdürülebilir yüzde 4-5 büyüme oranına ulaşmak olduğunun ve bu tarz büyümeye demokraside, özgürlüklerde ve STK’larda gelişmenin refakat etmesi gerektiğinin fark edilmesidir. Eş deyimle, demokrasiyi, ekonomiyi ve kültürel birikimi bir arada ölçen sosyal ilerleme endeksine göre, yüksek skor elde etmek amaçlanmalıdır.
SINIF GÖZLÜĞÜ
Hazırlayan: Tarık TEKGÖZLİ
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Özlenen 1 Mayıs bu yıl İzmir’de kutlanacak
Yıldırım
KOÇ
EMEK SERVİSİ yildirimkoc@aydinlikgazete.com
T
ürkiye’nin en büyük şehirlerinden biri olan İzmir’de 1 Mayıs İşçi Bayramı bu yıl ortak kutlanacak. Emek ve meslek örgütlerinden oluşan 7 bileşim 1 Mayıs’ı Gündoğdu Meydanı’nda ortak kutlama kararı aldı. Türk-İş, Türkiye Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş, İzmir Tabip Odası, DİSK, KESK ve TMMOB İzmir Temsilciği’nin içinde yer aldığı emek ve meslek örgütleri 1 Mayıs günü saat 11.30’da Basmane girişinde toplanacak. Buradan Gündoğdu Meydanı’na doğru yürüyüşe geçilecek ve İstiklal Marşı’nın okunma-
Kapitalizmin cehenneminde yaşamak
T
ürkiye’de günümüzde gelir getirici bir işte çalışanların yaklaşık yüzde 66’sı yaşamını işgücü satışıyla sürdürüyor; diğer bir deyişle, işçi sınıfının parçası. Türkiye işçi sınıfı kapitalizmin cehennemini henüz yaşamadı; ancak galiba yaklaştığı gözlenebilen büyük bir ekonomik kriz sonucunda yaşayacak. Kapitalizm buzdolabı, cep telefonu, televizyon, otomatik çamaşır makinesi, mobilya ve hatta ev ve araba mı; yoksa açlık ve yoksulluk mu, çalışıp çalışıp ücretini alamamak mı, kredi kartı borcu nedeniyle evine haciz gelmesi mi, borcunu ödeyemediğin arabanın veya evin elinden alınması mı? Cevap değişeceğe benziyor.
Suat Kaptaner
sıyla program saat 13.30’da başlayacak.
Örnek birliktelik 1 Mayıs’ın İzmir’de ortak kutlanmasını Aydınlık’a değerlendiren İzmir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Suat Kaptaner, İstiklal Marşı ve Türk bayrağı gibi ulusal değerlere sahip
çıktıklarının altını çizerek, toplumun bu ulusal değerlere yönelik saldırıları yaşayarak görüyor olmasının birlik ihtiyacını doğurduğuna dikkat çekti. “Daha önce 1 Mayıs’a ilişkin farklı yaklaşımların dile getirilmesi bu birlikteliği zorlaştırıyordu” diyen Kaptaner, “30 Mart yerel seçimlerinden sonra ülkenin içine düştüğü durum ve ulusal değerlere yönelik saldırılar bu birlikteliğin sağlanmasında etkili olmuştur” dedi. Bu birlikteliğin diğer bölgelere örnek olmasını istediğini belirten Kaptaner, bu birlikteliğin başka büyük birlikteliklerin önünü açmasını dilediğini sözlerine ekledi.
İşçiler, İşçiler, santrala santrala girmek girmek isteyen bir aracı kontrolederken. ederken. İşçiler, İşçiler,santrala santralagirmek girmekisteyen isteyen isteyenbir bir biraracı aracı aracıkontrol kontrol kontrol ederken. ederken.
Tarihte kapitalizmin yarattığı cehennem Kapitalizmin acımasızlığını anlayabilmek için geçmişe bakmakta yarar var. Kapitalizm tarihte işçiler için nasıl bir cehennem yaratmıştı? Kapitalist üretim biçimi 14. ve 15. yüzyıllarda birbirinden kopuk olarak bazı Akdeniz kasabalarında gelişmeye başladı; ancak kapitalist dönem 16. yüzyıldan itibaren öne çıktı. Bu tarihlerden 19. yüzyılın ortalarına ve hatta bazı ülkelerde sonlarına kadarki dönem, Avrupa’nın günümüzdeki emperyalist ülkelerinin o zamanlardaki işçi sınıfları için bir cehennemdi. Kapitalizmin yarattığı bu cehennemin bir göstergesi, doğumda yaşam beklentisidir. 1828 yılında bir Prusya generali (von Horn) Prusya kralına başvurarak, genç işçilerin sömürülmeleri ve sağlıklarının kötü durumda olması nedeniyle gerekli sayıda askerin temin edilemediğini bildiriyordu. 1850’li yıllardan itibaren ücretlerde ve çalışma/yaşama koşullarındaki gelişmeye karşın, İngiltere’de 1870 yılında doğumda ortalama yaşam beklentisi 41,3 yıldı ve bu rakam 1913 yılında 53,4’e yükselmişti. 2001 yılında ise 78,1 yıldı. 1880’li yıllarda Avrupa’nın diğer “gelişmiş” bölgelerinde de doğumda ortalama yaşam beklentisi 43-45 yıldı; Almanya’da 40 yılın altındaydı, İskandinav ülkelerinde 48-50 yıl dolaylarındaydı. İngiltere’de 1870 yılında canlı doğan her 1000 bebeğin 145’i ölüyordu. Bu sayı 1913 yılında 108’e, 1950 yılında 30’a, 1973 yılında 17’ye ve 2001 yılında da 5’e düştü. 18. yüzyılda ve hatta 19. yüzyılın ilk onyıllarında birçok ülkede görülen bir uygulama, işçiler için özel çalışma kartlarının hazırlanmasıydı. Böylece işçiler çalıştıkları fabrikadan kendi istekleriyle ayrılamıyorlardı. Ayrıca bu kartlar aracılığıyla polisin işçileri gözetim altında tutması da sağlanıyordu. Bu dönemde bazı ülkelerde serflere uygulanan dayak cezası işçiler için de geçerliydi. İşçiler, polis tarafından kırbaçlanıyordu.
Fransa’da açlık Fransa’da da uzun çalışma süreleri, kötü sağlık koşulları, yetersiz beslenme, çocuk işçiler, hastalık, kazalar yaygındı. 18. yüzyılda normal bir Fransız işçisi toplam gelirinin yaklaşık yüzde 50’sini yalnızca ekmek alabilmek için harcıyordu. Gelirinin yüzde 16’sı sebze, yağ ve şaraba; yüzde 15’i giyime; yüzde 5’i yakıta ve yüzde 1’i de aydınlanmaya gidiyordu. 1709 yılında büyük bir açlık yaşanmış ve yüzlerce kişi açlıktan ölmüştü. 18. yüzyılda gıda isyanları oldu. İnsanlar karınlarını doyurabilmek için dükkanları yağmaladı. 1789 yılında Paris’teki bir fabrika işçisi gelirinin yüzde 60’ını yalnızca ekmek için ayırmak zorundaydı. Ekmek fiyatları hızla artınca, ekmek için ayrılması gereken para daha da arttı. Fransız Devrimi sürecinde, 1795 yılında ekmek iyice pahalılandı. Paris polisinin raporlarına göre, bir baba, açlık korkusuyla üç çocuğundan ikisini öldürdü. Ertesi gün ekmek ayaklanması gerçekleşti, fırınlar ve bakkallar yağmalandı. Ekmek temini daha da zorlaşınca, açlıktan sokaklarda ölenler ve intihar edenler oldu. Kapitalizm, ancak emperyalist sömürü sayesinde işçilerin yaşama ve çalışma koşullarını düzeltebildi. Türkiye’de bu olanak da yok. Deprem gibi bir krizin ayak sesleri duyuluyor. Kapitalizmin sahte cenneti tükeniyor, kapitalizmin cehennemi yaklaşıyor gibi.
Giriş-çıkış işçi denetiminde Yatağan Termik Santralı’na kurulan direniş çadırından sonra Kemerköy’de de işçiler nöbete başladı. Santrala giriş çıkış işçilerin denetimi altında. Gelen araçlar durduruluyor ve kimlik kontrolü yapılıyor BEHİYE YARAŞCI / YATAĞAN
Y
eniköy ve Kemerköy termik santrallarının ihalelerinin yapılmasının ardından maden ve enerji işçilerinin yeni mücadele takvimi açıklandı. İşçiler, Yatağan Termik Santralı ihalesi için son teklif
verme günü olan 30 Nisan’a kadar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önündeki nöbetlerini sürdürecek. Bu tarihe kadar Tesİş ve Maden-İş iki termik santralın ihale sonuçlarının onaylanmaması için çeşitli girişimlerde bulunmaya devam edecek. 30 Nisan’dan sonra mücadele
Alabaş: Mücadeleyi Ankara’ya taşırız
bölgeye taşınacak. İhalelerin onaylanması halinde Türk-İş ile yapılacak bir toplantı ile yeni eylem planları çıkarılacak. İşçiler ihale sonuçlarının onaylanması halinde bile işyerlerine firmaları sokmayacaklarını belirtti. Geçen hafta Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarının ihalelerinin yapılmasının ardından Muğla’daki işçiler fabrikaların giriş çıkışını iş makinaları ile kapatmıştı. “İşyerlerimizi kan emicilere yedirmeyiz” diyen işçiler şimdi de fabrika önünde nöbete başladı. Kemerköy Termik Santralı önünde vardiya sistemiyle 10’ar kişilik ekiple nöbet tutan işçiler giriş çıkışı denetim altına aldı. İşçiler, santrala girmek isteyen araçları durduruyor ve kimlik kontrolü yapıyor. İhale
için santralı kontrole gelen alıcılar olmadığı anlaşılınca geçişlere izin veriliyor.
‘İhaleyi tanımıyoruz’ Aydınlık’a konuşan Tes-İş Yatağan Şube Sekreteri Mustafa Koçak, yapılan ihaleyi işçiler ve bölge halkı olarak tanımadıklarını belirtti. Koçak, “Son ihaleden de anlaşılacağı üzere ihaleye giren firmalara baktığımızda hepsi de yolsuzluğa bulaşmış, 17 Aralık operasyonunda adı geçen firmalar olduğunu görüyoruz. Bizler enerji ve maden işçileri olarak sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hiçbir güç buraları bizden teslim alamayacak. Bizler sadece kendi işimize aşımıza değil halkın malına sahip çıkmaya çalışıyoruz. Vatan top-
raklarını peşkeş çekmelerine izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
‘Mücadelemiz lafta değil’ 1996’da dönemin iktidarının santralları satmaya kalktığını hatırlatan işçilerden Yasin Demir, “Biz o zaman burayı teslim etmedik. Bundan sonra da teslim etmeye hiç niyetimiz yok” dedi. Erdal Tekdemir de, “Buraları vermemek için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Lafta değil gerçekten her şeye hazırız. Sonuna kadar direneceğiz” sözlerini kaydetti. İşçilerden Mustafa Güçlü de, üç santralda bulunan işçilerin çok kararlı olduğuna dikkat çekti. Güçlü, tek başına geldikleri işyerlerini gerekirse artık aileleriyle birlikte işgal edeceklerini belirtti.
Tüm Bel-Sen’de ‘Kartal’ istifaları DERYA DERVİŞ
MURAT KURU / ZONGULDAK
Z
onguldak Çatalağzı Termik Santralı’nın (ÇATES) 21 Nisan’da başlayacak olan ihalesi öncesinde sendikalar harekete geçti. Önceki gün Tes-İş ve Genel Maden-İş (GMİS) sendikalarının öncülüğünde düzenlenen yürüyüş için işçiler, Çatalağzı Belediyesi önünde toplandı. ÇATES’in bulunduğu Işıkveren’e sloganlarla yürüyen işçiler, “ÇATES halkındır halkın kalacak”, “Her yer ÇATES her yer direniş” ve “Gemileri yaktık geri dönüş yok” sloganları attı. Yürüyüşe CHP, İşçi Partisi, TKP, TGB, ADD, Halkevleri, Emekçi Kadınlar Der-
neği ve Belediye-İş katılırken Yatağan işçileri de ÇATES işçisini yalnız bırakmadı.
İşçi andı okundu Yoldan katılımlarla daha da büyüyen kalabalık ÇATES önüne geldi. ÇATES önünde Yatağan işçilerinin andı hep bir ağızdan okundu. Burada bir konuşma yapan GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş, “ÇATES ve TTK bir bütündür satılamaz” dedi. Hükümeti uyaran Alabaş, “Zonguldak’ın huzurunu bozmayın. Bu yanlıştan vazgeçin. Bizi daha fazla zorlamayın. Bu mücadeleyi Ankara’ya, hayatın her alanına taşıyacağımızın bilinmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.
T
üm Bel-Sen Kurucu Genel Başkanı Vicdan Baykara’nın Eylül ayında sendikadan istifa etmesinin arTolcay dından KESK’te “etTetikol nik temelde siyaset üreten bir çizgiye savrulma” eleştirileri sürüyor. İstanbul Kartal Belediyesi’nde çalışan Tüm Bel-Sen İşyeri Temsilcisi Tolcay Tetikol sendikadan istifa etti. Tetikol ile birlikte istifa edenlerin sayısı 10’a ulaştı. 337 memurun çalıştığı belediyede istifa sayısının artacağı söyleniyor.
Tüm Yerel-Sen’e üye oldular İstifa eden memurlar, KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen’den ayrılan Sendikal Birlik Grubu ile Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı Yerel-İş Sendikası’nın bir araya gelerek kur-
dukları Tüm Yerel-Sen’e üye oldu. Birleşik Kamuİş Konfederasyonu’na katılan Tüm Yerel-Sen’e üye olan Tolcay Tetikol Aydınlık’a konuştu.
KESK’e bölücülerle kol kola eleştirisi Tetikol, Tüm BelSen’den ayrılma gerekçeleri için şunları söyledi: “Yaklaşık bir yıldır Kartal Belediyesi’nde Tüm Bel-Sen İşyeri Temsilcisi olarak görev yapmaktayım. Fakat sendika içerisindeki emek mücadelesinin bozulmasından ve etnik kökenli mücadele anlayışının benimsenmesinden dolayı rahatsız olmaya başladım. Emek, sınıfsal ve vatansal bir harekettir. Vatan olmayan bir yerde emekten ve mücadeleden bahsedilemez. KESK vatanımızı bölmek ve parçalamak isteyen örgütler ile kol kola yürümekte ve emek mücadelesini, sendikayı ve üye-
lerini bu yapılara bağlamaktadır. Ben vatana, bayrağa, Cumhuriyete, Atatürk’e ve ilkelerine bağlı bir kişiyim. O yüzden Tüm BelSen’den istifa ederek Birleşik Kamu İş’e bağlı Tüm YerelSen’e geçtim ve bu sendikanın belediyemizde örgütlenmesi için kollarımı sıvadım.”
Sendikaya davet Tüm Yerel-Sen’in tüzüğünde, “Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhurtiyeti’nin bağımsızlığını, egemenliğini, ulus ve ülke bütünlüğünü, laik düzeni, demokratikleşme ve ulusal çıkarları korumak, sonsuza kadar yaşatmak için elinden gelen her türlü çabayı göserir ve bunun için mücadele eder” şeklinde ifadelerin yer aldığına dikkat çeken Tetikol, “İşte emek ve vatan mücadelesini birlikte yürütebilmek için bu sendikadayım ve tüm arkadaşlarımı da davet ediyorum” diye konuştu.
Hazırlayan: Emine DÖLEK
HASDAL VE HADIMKÖY’DEN İSYAN SESLERİ:
Hırça mapaya dayandı* CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu’yla görüşen Balyoz tutuklusu askerler, Anayasa Mahkemesi’nin başvurularını değerlendirmesini ve kurulan kumpasın bozulmasını istedi ZİHNİ ERDEM / ANKARA
B
alyoz Davası’ndan Hasdal ve Hadımköy’de tutuklu olan komutanlar, tutuklanmalarına neden olan bilirkişi raporunu hazırlayan Binbaşı Ahmet Erdoğan’ı bu göreve atayan 3. Kolordu Komutanı Hulusi Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesini “manidar” olarak nitelendirdi. CHP Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu üyeleri, Veli Ağbaba, Özgür Özel, Nurettin Demir ve Muharrem Işık; 17 Nisan’da Hadımköy ve Hasdal Askeri Cezaevlerindeki tutuklu komutanları ziyaret etti. Görüşmeye ilişkin notlar şöyle:
‘ÖGM kararları yok sayılsın’ AYM Twitter kararı ile özgürlükçü bir iklim yarattı. Bunun devamını bekliyoruz. Biz de AYM’ye müracaat ettik, 5,5 ay geçti. Başbuğ bizden sonra başvurdu. Ergenekon sanıkları bizden sonra başvurdu. Ama bizim dosyalar bekliyor. Sadece başvurularımızın değerlendirilmesini istiyoruz.
‘Bu kaledeki işinden ayrıl’ Çocuklarımız ziyarete geldiğinde anneleri dışarıdan aldıkları oyuncakları hediye etmemiz için gizlice bize veriyorlar. Oyuncağı verirken ‘çalışıp, para kazanıp size hediye alıyoruz’ diyerek burada kalışımızı çocuklarımıza izah etmeye çalışıyoruz. Ama çocuklar ‘bir daha bana oyuncak alma baba, bu ‘kale’deki işinden ayrıl evimize gel” diyorlar. Sabrımız tükendi.
“Hırça mapaya dayandı!”.
‘Kumpas itirafının üzerinden 4 ay geçti’ Bu kumpası kim kurdu? Bu sorunun cevabı 113 gündür yok. Bu dava bizim için serbest kaldığımızda bitmeyecek. Bize bu kumpası kuranlar mahkemede yargılanıp mahkum olduklarında, onları bu demir parmaklıkların arkasında gördüğümüzde bitmiş olacak.
‘Hükümet meşruiyetini yitirir’
‘Akar’ın görevlendirmesi manidar’
Bu siyasi bir davadır. Bunu ancak siyasetçiler çözer. Başbakan’ın 14 Ocak grup konuşmasından sonra hükümet bir kanun tasarısıyla bu durumu çözebilirdi. Ama hala adım atmıyorsa ‘meşruiyetini kaybetmiştir’ demektir. Meclis’te mutlaka bir alt komisyon kurulsun ve bu konuyu incelesin. Bu kumpası kuran çete biran önce ortaya çıkarılmalı.
Mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar, 3. Kolordu Komutanı iken, savcı kendisinden askeri bilirkişi isteyince, bilirkişi olarak kendi icra subayı Ahmet Erdoğan’ı atamıştı. Askeri savcılık plan tatbikatları konusunda deneyimli, Balyoz semineri sırasında Karargâhta görevli olmayan tecrübeli bir bilirkişi talep
etmişken, Erdoğan, akademiden bir yıl önce mezun olmuş, hiç plan tatbikatına katılamamış bir subaydı. Böyle bir bilirkişinin 3. Kolordu Komutanı tarafından görevlendirilmesi zaten manidarken, o günkü kolordu komutanın bu günkü kara kuvvetleri komutanı olması daha da manidardır. * Hırça mapa: Gemilerde demir zincirinin zincirlik içinde gemiye bağlandığı uç nokta. Zincirin son bağlantısı.
‘GÖRÜŞTÜRÜLMÜYORUM’ DİYEN AVUKAT GÖRÜŞMEYE GİTMEMİŞ
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, İzmir Kitap Fuarı’nda ‘Suçlamalara Karşı Gerçekler’ kitabını imzaladı. Yurttaşlar imza masasının önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Başbuğ, bazı okurlarının “Cumhurbaşkanı olur musunuz?” sorusuna gülümseyerek karşılık verirken, kitabının gördüğü büyük ilginin Türk halkının TSK’ya karşı yürütülen komplonun arkasındaki gerçekleri öğrenme isteği ve ordusuna duyduğu sevgi olduğunu söyledi.
K
ayseri’de 2009 yılında F Tipi çeteye yapılan operasyonda 3 astsubaydan Ali Baloceyhunb@gmail.com ta’nın avukatının o dönem yaptığı açıklamaların yalan olduğu ortaya çıktı. Soruşturma dosyasında yer alan tutanaklara göre, o günlerde basın toplantısı düzenleyerek “Müvekkilimle görüştürülmüyorum” diyen Dokumacı, soruşturmayı yürüten askeri savcılığın çağrısına rağmen görüşmeye gitmedi. Ceyhun BOZKURT
İlker Başbuğ’a İzmir’de büyük ilgi
Kayseri tertipçilerinin avukatları da yalan söylemiş
Balta: Bana avukat bulun
Karşı çalışanları ‘direnişe devam’ dedi
Karşı gazetesinin kapatılmasının ardından binadan ayrılmayan gazete çalışanları eyleme devam ediyor. Çalışanlar internet ortamında da ‘Karşı Direniş’ adlı bir gazete çıkarıyor. Gazetenin editörü Onurkan Avcı, Gref işçilerinden esinlenerek yaptıkları eylemle ilgili “Kendi aramızda vardiyalı bir sistem oluşturduk. Tüm görevler için belirli komiteler kurduk ve herkes çok uyumlu bir şekilde çalışıyor. Müthiş bir destek de aldık. Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türk-iş, DİSK, bazı sanatçılar ve yurtdışından da gazeteciler geldi” şeklinde konuştu.
Aydınlık’ın ulaştığı tutanaklara göre, 2009’un Mart ayında halkı TSK’ya karşı kışkırtma tertibi üzerine yapılan operasyonla gözaltına alınan F tipi çete üyesi astsubaylardan Ali Balta, 7 Mart 2009’da verdiği ifadede avukatı olmadığını, bu hususta kendisine yardımcı
muştur. Av. Mustafa Dokumacı kendisinin Ankara’ya gitmek üzere yola çıktığını, ayrıca gelmesine gerek olmadığını söylemiştir.” olunup olunmayacağını sordu. Bunun üzerine, zabıtta bulunan Yazı İşleri Müdürü Şafak Canlı, “istediği takdirde Av. Nail Karaaslan’ı arayabileceğini” söyledi. Balta avukatları vekil olarak kabul etti. Askeri Savcı, Yardımcısı ve Yazı İşleri Müdürü imzalı 8 Mart tarihli tutanakta şu ifade yer aldı: “Ali Balta’nın babasının talebi üzerine 08.03.2009 tarihinde 21.30’da şüphelinin babası ve Avukatı Mustafa Dokumacı Askeri Savcılığımıza tahsis edilen sorgu odasına şüpheli Ali Balta ile görüşmek üzere çağırılmış ancak, her ikisi de geleceklerini beyan etmelerine karşın gelmediklerine dair iş bu tutanak birlikte okunup imza altına alınmıştır.”
‘Ankara’ya gidiyorum’ Tutanakların en sonuncusu, Mustafa Dokumacı’nın “Müvekkilim Ali Balta ile görüştürülmüyorum” açıklamasını yaptığı 10 Mart 2009’dan bir gün sonrasına ait. Bu tutanakta şu ifadeler yer aldı: “Akşam saat 16.50 sıralarında avukat Mustafa Dokumacı Askeri Savcılığımızın Yazı İşleri Müdürü tarafından telefon ile aranarak müvekkili ile görüşmeye çağırılmış, avukat Dokumacı geleceğini söylemesine karşın gelmemiştir. Saat 17.40 sıralarında Av. Mustafa Dokumacı gelmemesi üzerine tekrar aranmış ve gelip gelmeyeceği sorul-
‘Barodan aforoz ederler’ Tutanakta, şu çarpıcı bilgi de yer aldı: “Bu husus o an sorgu odasında bulunan Orhan Güleç müdafii Avukat Musa Öncel’in de olaya tanık olması amacı ile Yazı İşleri Müdürü tarafından cep telefonunun hoparlörü açılarak konuşmaların sorgu odasında bulunan Orhan Güleç ve müdafii Avukat Musa Öncel tarafından da duyulması sağlanmak istenmiş ancak, avukat Musa Öncel ‘Böyle bir konuşmaya tanık olduğumda Kayseri barosundan beni aforoz ederler’ gerekçesi ile kulaklarını elleriyle kapatmış ve telefon görüşmesinden kendisini soyutlamaya çalışmıştır.”
Mehmet Perinçek İÜ’ye açtığı davayı kazandı oybirliğiyle yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Kararda, Perinçek’in yönetim kurulu kararı ve rektör onayıyla araştırma yapmak üzere yurt dışında bulunduğuna ve bu sürelerde de kaydını dondurduğuna dikkat çekilerek, kayıt dondurma süresinin doktora eğitim süresine dahil edilmesinin hukuka aykırı olduğu belirtildi.
YEŞİM ÇATALTAŞ
İ
stanbul Üniversitesi (İÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde araştırma görevlisiyken, doktora tezini 6 yıllık azami sürede bitiremediği gerekçesiyle görevinden alınan Mehmet Perinçek’in verdiği hukuk mücadelesi sonuç verdi. İstanbul 3’üncü İdare Mahkemesi, Perinçek’in araştırma görevlisi kadrosundan çıkartılmasının hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Görevine dönecek olan Perinçek, “Bu karar benim gibi mağdur olan bir çok asistan için örnek teşkil edecek” dedi. Ergenekon davasından 2 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen ve davanın karar duruşmasında 6 yıl hapis cezasına çarp-
Mağdur asistanlar adına emsal karar tırılan Perinçek’in, araştırma görevlisi kadrosu geçen ekim ayında sonlandırıldı. Perinçek, İÜ yönetiminin kararı üzerine görevine dönebilmek için dava açtı.
İşlem hukuka aykırı İstanbul 3’üncü İdare Mahkemesi’nde görülen davada heyet
Kararı Aydınlık’a değerlendiren Mehmet Perinçek, “Üniversiteden ilişiğimin kesilmesi tamanen hukuksuz bir uygulamaydı. Yürütmeyi durdurdurma kararı da çok net ve açık. Üniversitenin bu tasarrufunun hukuk dışı olduğu tespit edildi. Haksızlık yapıldığı net bir şekilde ortaya çıktı. Karar
sadece benim açımdan değil, bu konuda mağdur olan bir çok asistan açısından da örnek karar teşkil edecek. Kararın çıkmasıyla birlikte Rektörlük de üç gün önce atamamı yaptı” dedi.
Dışişleri Bakanlığı Rusya’ya göndermişti Mehmet Perinçek 2004, yılında İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Perinçek, “Ermeni soykırımı” iddilarına karşı çalışmalar yapmak üzere Dışişleri Bakanlığı Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2007 yılında Rusya’ya gönderildi. Rus arşivlerinde araştırmalar yapan Perinçek Ermeni tezlerini çürüten çok önemli belgelere ulaştı.
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Şahin
MENGÜ sahinmengu48@gmail.com
ŞAHİN BAKIŞI
GÜNDEM
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
Baykal doğru söyledi
C
HP’nin önceki Genel Başkanı Baykal seçim bölgesi Antalya’da yaptığı açıklamada, yerel seçim sürecinde “Çılgınca hatalar yapıldığını” bu hataların ikazlara rağmen yapıldığını, “Göz göre göre yapıldığını” ama sonuçlardan gerekli çıkarımları yapıp bir an evvel ayağa kalkılması gerektiğini söyledikten sonra da “Önümüzde genel seçimler de var, çok fazla da zaman yok. Bunu şimdiden halletmek lazım.O bahane, bu bahane deyip görevi savsaklamamak lazım. ‘Onu atlatalım, bunu geçelim’ dersek yanlış yapmak olur. Doğru teşhisleri koyup, gereğini yapmak lazım. Tazelenmeye yeniden ihtiyaç var” dedi. CHP yerel seçimlerde ağır bir yenilgi almıştır. ‘AKP de oy kaybetti’ gibi, boş ve anlamsız laflarla zaman öldürmenin gereği yoktur. AKP’nin kaybettiği oylar CHP’ye gelmediği sürece, bunun, CHP’ye faydası yoktur. Baştan itibaren yanlış yapılmıştır. Önce adaylık süreci 2013 Temmuz’unda başlatılmış, ama adaylar neredeyse seçimlere bir ay kala zorla açıklanabilmiştir. Yani adaylarımız 8 ay birbirleriyle boğuşmuşlar, son 1 ayda rakip parti adayları ile yarışmışlardır. Her yerde ön seçim dendi, yapılmadı. Eğilim yoklaması dendi, uyulmadı. Kamuoyu araştırması dendi, yaptırıldı ama, bu araştırmalarda adı sanı geçmeyen başka parti mensupları aday gösterildi.
Cemaat’le cilveleşildi İstanbul ve İzmir tümüyle iki Büyükşehir Belediye başkan adayına teslim edildi, onların her türlü şantajına boyun eğildi. Hemşericilik, bölgecilik, eş dost yakını olmak aday tespitinde belirleyici oldu. Tunceli’de Cumhuriyet değerleri yok sayılarak “Dersim” dendi, Ankara’da “Bozkurt işareti” yapıldı, cemaatle cilveleşildi, laiklikten tavizler verildi. Bütün bunlar sağa açılım olarak kabul edildi, bu saçmalıkları yaparken de CHP’nin ana gövdesinin laik ve ulusalcı olduğu göz ardı edildi O şişirilmiş haliyle alınan yüzde 25 oyun içindeki, yüzde 22’sinin o laik ulusalcı kitleye ait olduğu, yanlış yönlendirmelerle “yenileşiyoruz” diye görmezden gelindi. Sol damarı güçlü bir kitle partisi olan CHP’de, ulusalcı ve solcu olmak suç sayıldı. Bir yerel yönetimler politikası ortaya konup, halka anlatılmadı. Sadece tapelerle yatıldı, tapelerle kalkıldı. Bir yerel seçim, iktidarın oyununa gelip referandum havasına sokulursa, o iktidarın lehine işler. Bunu biraz seçim stratejisinden anlayan herkes bilir. Seçim yenilgisinin 6 gerekçesi olduğu, ama bunun sadece 1’inin partiyle ilgili olduğu söylendi, tabi kimse inanmadı.
TR 705 el üstünde tutuldu Doğu ve Güneydoğu bölgesinin sorunları üstüne çalışanlar değil, Amerika İstihbarat Örgütü CIA’nın yan kuruluşu, özel istihbarat birimi olan Stratfort’un 705 kod numaralı istihbarat elemanı, Abdullah Öcalan’ın ve Habur sınır kapısından giren PKK militanlarının avukatı el üstünde tutuldu. Bu gibilerin telkiniyle, içeriği bilinmeyen “açılım sürecine”, o bölgede oylarımız artar diye, destek sözü verildi. Ama oylar daha da düştü. Çünkü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesi için, ABD ve onun istihbarat elemanları böyle istiyordu. Bursa’da yüzde 40 hedef gösterildi, “Bu oyu alamasam giderim dendi” ama bu söz unutuldu. Daha Ocak ayı içinde yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan yardımcısı Balıkesir’i alamazsak, ben ve genel başkan istifa ederiz dedi.
Sorun üst yönetiminde Üçüncü parti olduk, gene unutuldu. 7 ilçede miting yaptırdılar, “Manisa’da birinci partiyiz” diye kandırdılar, elimizde var olan bütün belediyeleri rakiplerimize teslim ettik. 3. parti olduk. Eski yönetimler Sivas’ın doğusuna gidememekle suçlanıyordu, Sivas’ın doğusundan o zaman alınan oylar bile alınamadığı gibi Sivas’ın batısında da parti eridi. 81 ilin 61’inde oy kaybı varsa, 37 ilde yüzde 10 barajının altında kalınıyorsa, kabahati hiç kimsede aramayacaksın, sorumluluk ne ilçe, ne de il teşkilatlarında, sorun partiyi yanlış yöneten üst yönetimde. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanları asgari burjuva ahlakına sahip olurlar, bir söz verdiler mi tutmalıdırlar. O zaman tazelenmek ihtiyacı kaçınılmazdır, Baykal doğru söylüyor.
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
AİHM kararı ‘soykırımı’ temelinden sarstı
Eski Türkiye Washington Büyükelçisi Şükrü Elekdağ, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile ilgili verdiği kararın Ermeni diasporasına çok büyük bir darbe vurduğunu belirtti. Elekdağ, Ermeni iddialarını temelinden sarsan kararın temyize gitmekle geçersiz sayılamayacağını vurguladı. Elekdağ’ın Milliyet’te yer alan yazısında öne çıkan vurgular şöyle: “(...) AİHM, İsviçre mahkemelerinin, ‘Ermeni soykırımı, Yahudi soykırımı gibi kanıtlanmış tarihsel bir olgudur’ yorumunu da reddetmişti (...)
“Hiçbir yeni bulgu yok’ Temyiz başvurusu incelendiğinde, ilk göze çarpan, AİHM’nin 17 Aralık 2013 kararının yeniden ele alınıp değerlendirilmesini gerektirecek hiçbir yeni bulgu ve argüman içermediğidir. (...) Başvurunun daha ilk aşamada beş kişilik hâkimler kurulu tarafından reddini gerektirecek niteliğine işaret ediyor. (...)
‘Karar geçersiz sayılmaz’ İsviçre’nin temyiz başvurusunun akıbetine gelince, başvuru, kazaen ilk incelemeyi yapan hâkimler kurulundan geçse dahi, Yüksek Daire’nin, 17 Aralık 2014 kararının esasını oluşturan Ermeni soykırımının tartışmalı bir konu olduğu ve hukuksal bir boyutu bulunduğu görüşünü geçersiz sayması olası değildir.”
‘Ankara’nın PYD’ye tutumu sürecin bir parçası’
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın kendisini ziyaret eden BDP mensuplarına “Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere karşı tutumu, çözüm sürecinin bir parçasıdır” dediği belirtildi. Hürriyet’ten Tolga Tanış, “Eksik kalan parça Kürtler” başlıklı yazısında önemli bilgiler paylaştı. Suriyeli Kürtlerin kurduğu Kobani kantonunun stratejik önemi olduğunu vurgulayan Tanış, yazısında ilginç bir ayrıntıyı da paylaştı: ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, YPG’yi PKK olarak dillendiriyor. Tanış’ın yazısındaki dikkat çeken bölümler şöyle: “59 dakika sürdüğü tespit edilen Dışişleri’ndeki 13 Mart tarihli Süleyman Şah toplantısının 27 Mart’ta servis edilen 13 dakikasında da tek bir Kürt lafı geçmiyor. Halbuki önünüze bir harita alın. Konuşmalara göre tank sokulması planlanan alana bakın. Sınırdan 35 km güneydeki türbeye ulaşmak için geçeceğin yer belli: Kürtlerin Suriye’de ilan ettikleri üç kantondan biri olan Kobani. (...) Nedir Kobani’nin önemi? Bunu Türkiye’deki üst düzey Kürt siyasetçilerden biriyle konuştum. Kobani’nin Kürtlerin Suriye’de ilan ettiği diğer iki kanton Afrin ve Cizire’ye göre hem taban hem de operasyonel boyutta PKK’yı en fazla temsil eden yer olduğunu söyledi. Ancak daha önemlisi, benimle şubat ayında İmralı’da yapılan Öcalan görüşmeleri sonrası tutulan notlardan da bir bölüm paylaştı. Ve Öcalan’ın, kendisini ziyaret eden BDP mensuplarına ‘Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere karşı tutumu, çözüm sürecinin bir parçasıdır’ dediğini aktardı”.
Cumhuriyet yazarı: Özerklikten yanayım
Cumhuriyet gazetesi yazarı Işıl Özgentürk, PKK’nın özerklik talebine destek verdi. Özgentürk’ün dün “Artık Kartlar Açık!” başlıklı yazısında bölgede siyasal ve fiziki özerklik verilmesi gerektiğini yazdı. Özgentürk’ün yazısında ilgili bölüm şöyle: “(...) Gerçekten artık zamanı geldi. Biraz şu özerklik meselesini açalım. Doğrusu ben bölgeye siyasal ve fiziki özerklik verilmesinden yanayım. Zaten, bölgede bu durum söz konusu. Sadece adı konacak. Diyarbakır Belediye Başkanlığı’na seçilen Gültan Kışanak, elinin kolunun bağlı olduğunu söylüyor. Bu bütün belediyeler için de geçerli. Atanmış valilerin yetkileri seçilmiş belediye başkanlarıyla çelişiyor. Belediye başkanları seçildikten sonra adeta devletin bir elemanı gibi çalışmak zorunda kalıyorlar. Belediyelere özerklik verelim. (...) Neyse ki, artık açık konuşmaya başladık. Bu son derece olumlu bir gelişme, çünkü ‘insanlar kendi dilini konuşmak istiyorlar’ ya da ‘inanç en kutsal insan hakkıdır’ gibi yuvarlak sözlerin zamanı geçti. Artık herkes kartını açık oynuyor.”
Ateş hırsızının dönüşü
TERSİ-DÜZÜ
Hazırlayan: Emine DÖLEK halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Devrim Yasaları Mahmut Esat Bozkurt’un makalelerinde tomurcuklandı
Özdemir
İNCE
oince@aydinlikgazete.com
Y
ıl 1957, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kütüphanesinde hademe kadrolu çalışıyordum ve Ankara Hukuk Fakültesi’nin birinci sınıfına kayıtlıydım. Bir gün, istenen bir kitabı raflarda ararken Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi adlı bir kitap buldum. Ciltli, sert kapaklı, büyük boy, iyi kâğıtlı bir kitap. Yazarının adı Max Beer. “Rus salatası”nın “Amerikan salatası”na çevrildiği, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ortaya çıkmaya başladığı yıllar. Tehlikeli bir kitap, ama çeviriyi Türkiye Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi’nden Zühtü Uray yapmış, 1941 yılında Maarif Vekâleti tarafından yayımlanmış ve önsözünü de Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt yazmış. Nasıl olur, bu nasıl iş diye düşündüm. Kitabın Atatürk’ün önerisi üzerine dilimize çevrildiğini nereden bilecektim. Kitabı yanıma aldım ve önsözü okumaya başladım: “Hemen her ülkede, hatta Yunanistan ve Bulgaristan gibi komşu ülkelerde bile sayısız çevirileri ve yorumları yapılmış olan Karl Marx’ın Kapital’inin, bizde, anlaşılmaz bir iki broşüründen başka bir şey yoktur. Nerede kaldı ki, biz, Anayasamızla devletçiliği kendimize mal etmiş bulunmaktayız. Bunun anlamı, devlet sosyalistliğini kendimize mal etmiş olmaklığımızdır. Şu halde, kısmen olsun Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi yeni Türk Devlet İlkelerinin nedenlerini ve edebiyatını oluşturuyor.”
Mahmut Esat Bozkurt’a neden saldırıyorlar? Mahmut Esat Bozkurt şu cümleyi de yazmış: “Klemanso, 9. Konferansında der ki: ‘Cumhuriyetçi ve demokrat doğdum ve öyle öleceğim. Fakat şunu itiraf etmeliyim ki, demokrasinin haykıran acılarını Marx’ı okuduktan sonra duyabildim.’” Nasıl olur, bu nasıl iş diye düşündüm, bir kez daha ve hemen karar verdim: Mahmut Esat Bey de Karl Marx’ı beğeniyor. Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi yüreğimde ve beynimde sulak ve bitek bir toprak buldu. Kültürümün temelini oluşturdu. Kitabı bitirdiğim zaman, hükümetlerin zihinsel yapıları ve uygulamaları ne olursa olsun Kurucu Babalar’ın kurduğu Türkiye Cumhuriyeti “Sol”da bir cumhuriyettir. En azından merkezin solundadır ve sola açıktır. Rejimin yapısı ile hükümet erkânını birbirinden ayırdığımda 21 yaşımdaydım. Ve Max Beer, Zühtü Uray ve Mahmut Esat Bozkurt’a borçluydum. Borçluyum! Mahmut Esat Bozkurt’u çok uzun yıllar aydın bir devlet adamı olarak düşündüm ve saygı duydum. Büyüklüğünün henüz farkında değildim. Taa Atatürk İhtilali’ni okuyuncaya kadar. Ama Kaynak Yayınları tarafından yayımlanan öteki kitapları okuyunca bir “fenomen”le karşı karşıya olduğumu iyice anladım. Mahmut Esat Bozkurt, Fransızların “érudit” dedikleri türden bir insandı. Avrupa Birliği’nin, ABD “fondation”larının yönlendirmesiyle “tarihimizle yüzleşelim”, “geçmişimizle barışalım” şenlikleri başlayınca, neoliberallerin, solcu dönmelerinin, AKP askerlerinin Mahmut Esat Bozkurt’u kıtır kıtır kestiklerine tanık olduk. Bu iz sürücülere, hafiyelere göre Mahmut Esat Bozkurt neredeyse bir Mussolini, bir Hitler’di. Irkçıydı, Türkçüydü, Turancıydı, Yahudi düşmanıydı... Türlü nedenlerle yeminli Cumhuriyet düşmanı olduklarını bildiğim bu
Mahmut Esat Bozkurt Şükrü Saracoğlu
insanlar, neden ona saldırıyorlardı? Saldırıyorlardı; çünkü Cumhuriyet’in Mustafa Kemal’den sonra en büyük ikinci düşünce kaynağı, fikir babası ve uygulayıcısıydı. Çomarlar işte bu nedenle saldırıyorlardı Mahmut Esat Bozkurt’a. Daha önce Medeni Kanun’la ilgili yazılar yazmıştım hakkında, ama öfkeyle oturup “Mahmut Esat Bozkurt Gerçeği” adlı yazıyı yazdım: “1892 yılında Kuşadası’nda doğan Dr. Mahmut Esat Bozkurt, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki temellerinin atılmasında en büyük payı olan bir devlet adamı ve Türk Devrimi’nin ideolojisi olan Kemalizmin belli başlı kuramcılarından
biridir. İsviçre’nin Fribourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden ‘Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine’ adlı doktora tezi ve ‘Summa Cum Laude’ (pekiyi, en üstün) onur derecesiyle hukuk doktoru olmuştur. 1919’da Anadolu’ya dönüp Kuşadası bölgesinde Kuvayı Milliye’yi kurarak Milli Mücadele’ye katılmıştır. 1922’de Rauf (Orbay) Bey kabinesinde 30 yaşında İktisat Vekili olmuş, 17 Şubat 1923’te İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi’ni toplamıştır. 1924 yılında Adliye Vekilliğine getirilen Mahmut Esat Bozkurt, 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’ni de kurmuştur. 17 Şubat 1926 günü TBMM’de oybirliğiyle kabul edilen Medeni Kanun’un mimarıdır. Türk Ceza Kanunu, Kabotaj Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sisteminin temel yasaları onun bakanlığı döneminde ve 1926 yılında hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu yanardağ 1943 yılında toprağa verildi. İstanbul Barosu Mahmut Esat Bozkurt adına bir hukuk ödülü kurmuş. Mahmut Esat Bozkurt adına ödül kurmayıp Nemrut Mustafa adına mı kuracaktı? Ama, vay sen misin böyle bir ödül kuran ve bu ödülü 2010 yılında HSYK Başkanvekili Kadir
Özbek’e veren?!
Amaç: Cumhuriyet’in dünya çapında hukukçusunu ırkçı ilan etmek! Meğer Mahmut Esat Bozkurt faşist ve Nazi ırkçısı imiş! ‘Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi olmaktır, köle olmaktır!’ diyesiymiş. Dolayısıyla bu ülkede yaşayan milyonlarca Pomak, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Ermeni, Arnavut, Arap ve Roman’a hakaret etmekteymiş. İnternette bu ve bunun gibi cümleler var. Ama (kara çalma ve iftiraların) çoğunun kaynağı yok. Verilen kaynakların tamamına yakını da ya uydurma ya da yanlış. Örneğin ‘Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik, o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en bariz zıddıdır. Yahudiler, göçebe değil sığıntıdır. Irkın muhafazası mevcudiyetinin gayesidir. Köylülük ırkın ambarı, mahfazasıdır’ diyesiymiş. Bu cümle onun Nazi hayranı olduğunun en kesin belgesi imiş! Ama kaynak yok. Kaynağı ben vereceğim: Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk İhtilali, I-II (Kaynak Yayınları, s.50). M.E. Bozkurt’un yazdığı bu cümle Hitler’e ait olup bir eleştirel aktarmadır ve onunla hiçbir ilişkisi yoktur. Mahmut Esat Bozkurt, Max Beer’in Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi’ni Zühtü Uray’a çevirtip bir önsöz yazmış ve 1941 yılında Maarif Vekâleti’ne yayımlatmıştır. Şimdilik bu kadar! Ancak, ‘Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bahtsızlığı, çoğunlukla, kaderini Türklerden başkasının idare etmiş olmasıdır’ (s.134) da demiş. Haksız mı? Siz ne düşünüyorsunuz? İslamcılar ve Kürtçüler ‘Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir’i alıp gerisini atıyorlar. Amaç: Cumhuriyet’in dünya çapında hukukçusunu ırkçı ilan etmek!” Saldırılar dinmiyordu. Cumhuriyet’e, Atatürk’e, İnönü’ye, devrimlere, CHP’ye çatmak isteyenler, yallah deyip Mahmut Esat Bozkurt’a saldırıyordu. Meğer Bozkurt soyadını Turancı-ırkçı olduğu için almışmış. Bozkurt-Lotus davasından haberleri bile yoktu. Bu alçak ağız ve kalemleri susturmak için 10 yazılık “Mahmut Esat Bey Neden Bozkurt” başlıklı bir dizi yazdım. Yazı iki bakımdan etkili oldu: İlkin, kara çalıcılar biraz ürkmeye başladılar; ikincisi, öteki yazarlar ve sosyal medya için malzeme oldu, dolaşıma girdi. Derken, elinizde ilk cildini tuttuğunuz dev boyutlu 4 ciltlik eserin derleyicisiyle, Şaduman Halıcı ile tanıştım. Bana, Yeni Türkiye Devleti’nin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt adlı kitabını gönderdi. Ardından ziyaretime geldi. Kendisini kutladıktan sonra,
Mahmut Esat Bey’in makalelerinin Kaynak Yayınları’nın yayımladığı kitapçıklardan ibaret olup olmadığını sordum. Gazete ve dergilerde yayımlanmış binlerce sayfalık makalesi olduğunu, bunları kendisinin derlediğini, yeni Türk harflerine çevirdiğini ve yayımlayacak “babayiğit” bir yayıncı aradığını söyledi. “Yayıncıyı bulmayı siz bana bırakın!” dedim. Başta Genel Yayın Yönetmeni Sadık Usta ve editör Kurtuluş Güran olmak üzere Kaynak Yayınları bu dev esere sahip çıktı ve Şaduman Halıcı’nın titiz ve dikkatli emeğini tamamladı. Okur, makaleleri izledikçe, Cumhuriyet’in dehasını çok iyi anladığı ve onu her türlü saldırıya karşı koruduğu, koruyucu önlemleri almaya çalıştığı için, mürteci tayfasının saldırı ve iftirasına hedef olmuş çok boyutlu, çoğul ve çağının çağdaşı bir demiurgos’la karşı karşıya olduğunu anlayacaktır. Mahmut Esat Bozkurt’u bir “demiurgos” (epitken) olarak tanımlamam, lütfen, bir abartı, bir süsleme olarak görülmesin. İktisat ve Adalet Bakanı olarak yapıp ettiklerini, pek emin değilim ama, bir başkası da yapabilirdi diyelim. Elinizde tuttuğunuz ve bunu izleyecek olanlarla dört ciltlik bu dev eseri yaratacak
bir başka kimse var mıydı ülkede; işte bunu yanıtlamak çok zor. Bence, yaşadığı dönemde, ülkede, onun derinliğinde, uyanıklığında, onun adanmışlığında, çok boyutlu bir başkası yoktu. Bunu anlamak için ilgilendiği ve irdelediği konuları adlarıyla anmak yeter: Tarih, Osmanlı tarihi, ekonomi, köy, köylülük, köy kalkınması, yeni Türkiye’nin anlamı, Türk Devriminin ilkeleri; halk, halkçılık, halk devletinin ilkeleri, halk devletinin politikaları, yönetim sanatı, ulusal eğitim, yeni Türkiye’nin davası ve emperyalistler, Sevr ve Ortadoğu barışı; köy bankaları, çiftçi ortaklıkları, demiryolları; Cumhuriyet Yasaları, Şeyh Sait İsyanı ve Takrir-i Sükûn Yasası, irticayla mücadele...
Kuşadalı Mahmut Esat imzalı ilk yazı “İktisat (İktisat İlmi Nasıl Kuruldu)”, 3 Şubat 1909 tarihli Hizmet gazetesinde yayımlanmış. Mahmut Esat 17-18 yaşında. Şaşırtıcı bir kavrayış ve bireştirim (sentez) gücü. Türkiye bazı bilimsel deyim ve tanımları onun ağzından duydu, kalemi sayesinde öğrendi. “Türkiye Halk Devleti” ne demek? “Türk Üreticileri Birleşiniz!” de ne demek? Komünist Partisi Manifestosu kokmuyor mu? “Yeni devlet, halkçı ve demokrat olabilmek için halka kendini yönetecekleri seçme olanağını vermeliydi. Zira ‘Türk İhtilali’nin ideali, yalnız ve yalnız Türk halkını, Türk üreticilerini efendi yapmak, onları kayıtsız ve şartsız her şeye hâkim kılmaktı.’” “Türk İhtilalinin Düsturları” bağlamında okuyacağınız yazılarda kullanıldığını göreceğiniz bu kavramlar Türk halkı ve aydınları için çok yeni kavramlardı. “Milli bir Türk halk devleti” de ne oluyor? Milli olmayan devlet olur mu? Kapitülasyonlar varsa devlet elbette milli olmaz; hükümet ve yandaşları devleti ve halkı soyarsa o devlet elbette milli olmaz. Yeni Türk devletinin Devrim Yasalarının ve Kemalizmin 6 ilkesinin (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık) Mahmut Esat Bozkurt’un makalelerinde tomurcuklanıp boy attığına tanık olacaksınız. Derin bir bağlılık ve aşkla kullandığı, kimilerine fena halde batan “Türk” isim ve sıfatını ne anlamda ve neden kullandığını görüp belki, mutlu olacaksınız. “Kemalizmin ikinci kuramcısı” tanımlamasının mucidi olduğumu sanıyordum. Meğer çok daha önce ama değişik biçimde kullananlar olmuş. Örneğin; Cahit Tanyol önsözünde Mahmut Esat Bozkurt için “Kemalizmin ilk kuramcısı (teorisyeni) dedikten sonra, “Kemalizmin ikinci kuramcısı” sıfatını Niyazi Berkes için kullanıyor. “Bozkurt, insanın insanı sömürmesi konusunda kesin olarak Marks’çı doktrini savunuyor; ve bunun aksine söylenecek sözleri şarlatanlık sayıyor ve bu konuda yerli birçok örnek veriyor” cümlesini de Tanyol’un öns ö zünde okudum. Siz de, hangi sayfada olacak bilmiyorum ama, bu dev eserin sayfalarında okuyacaksınız. “Gerçekleri, bunlar aleyhimizde de olsa olduğu gibi ortaya koymak bizim bellibaşlı kuvvetimizdir. Saklamak, korkmak yalnız zayıfların huyudur” diyen bir öncünün kaleminden. Karşıdevrimci tayfa, tarihle, Kemalizmle yüzleşirken (!), Cumhuriyet’i vurmak için, Mahmut Esat Bozkurt’un bağlamından kopartılmış “Öz Türk olmayanların hakkı hizmetçiliktir, köleliktir” sözünün üzerine mal bulmuş Mağribi gibi sarılırlar. Mahmut Esat Bozkurt’un bu karalamaya verdiği cevapla yazımı bitireceğim: “Ben Ödemiş nutkunda ‘Bu memleketin efendisi Türklerdir. Öz Türk olmayanların hakkı hizmetçiliktir, köleliktir’ demekle misafirlerimiz olan yabancıları kastetmedim. Esasen bir memleketin dahili siyasi münakaşalarında yabancıların yeri yoktur ve olamaz. Bu hak vatan evlatlarına aittir. Benim kastım anayasa icabınca Türk olup hâlâ Türkten başka milliyet iddia edenler varsa onlardır. Türk kültürünü samimi kabul edip de Türküm diyene sözüm yoktur!” Özdemir İnce 24 Mart 2014
Hazırlayan: Aysen BEYAZ
YARGITAY ONURSAL BAŞKANI SABİH KANADOĞLU GÜNDEMDEKİ SON GELİŞMELERİ AYDINLIK’A DEĞERLENDİRDİ:
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Mehmet Ali
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığının kanıtı MİT yasası U
GÜLLER
maliguller@aydinlikgazete.com
UFUK ÖTESİ
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
ttt.baskan.gov.tr
‘MİT yasasını okuduğumuzda ilk dikkati çeken nedir? Müsteşar hakkında benden sonra herhangi bir Başbakan izin verse dahi yapacağı itiraz benim Cumhurbaşkanı olarak çıkacağım Çankaya köşkünde ben inceleyeceğim demektir’ SEZİM ÖZADALI
Y
argıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gündemdeki son gelişmeleri Aydınlık okurları için anlattı. Balyoz davasından, Haşim Kılıç’ın İBDA-C bağlantısına kadar sorularımızı yanıtlayan Kanadoğlu, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına aday olacağının en büyük kanıtının MİT yasası olduğunu söyledi. Balyoz davasında komutanlar hala tutuklular. Kumpas itirafları yapıldı. 5 No’lu harddiske ilişkin TÜBİTAK raporu var. AİHM’nin davayla ilgili çeşitli kararları var. Fakat komutanlar hâlâ cezaevinde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyasi iktidarın bu konuda ne kadar samimi olmadığının bir göstergesidir bu. Çünkü kumpas diyenler onlar. Bunu dedikten sonra hele hele harddiskin sahtecilik olduğ ortaya çıktıktan sonra mademki kumpas var o halde siyasi iktidarın söylediği sözü yerine getirmesi lazım. Yolsuzluklarla ilgili ortaya çıkabilecek iddialar için daha başlangıçta o da kumpastı, bize yapılan da kumpastır diyebilmek için böyle söylendi. Ve samimi olarak ifade edilmeyen bir söylem. Onun için siyasi iktidardan herhangi bir hareket bugüne kadar çıkmadı. Bundan sonra da seçimleri kazandıktan sonra bunun üzerine gideceklerini pek sanmıyorum.
‘Gizli tanıklık kurumu da düzeltilmeli’ Peki bu kumpasın çözülmesi için nasıl bir yol izlenmeli? Yargıtay Başsavcılığı’nın süreye bağlı olmayan itiraz yoluna yani Ceza Genel Kurulu’na olayı görebilmesi. Ama bugüne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarihi, hukuki ve vicdani bir sorumluluk içerisinde olduğunu söylememe rağmen bu sorumluluğu yerine getirmedi. Onu bu yola götürebilecek bir güç de yok. Geriye yargılamanın yenilenmesi kalır. Sadece belirli bi-
O dört bakanın fezlekeleri Meclis’te
Çağlayan, Güler, Bayraktar, Bağış AYDINLIK / ANKARA
TBMM bu hafta, açılışının 94’üncü yıl dönümünü kutlayacak. Kutlamalar, 23 Nisan sabahı TBMM kampüsü içindeki Atatürk Anıtı’na çelenk konulması, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayacak, ardından Anıtkabir ve 1. Meclis’te tören yapılacak. Genel Kurul ise özel gündemle toplanacak. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, aynı günün akşamında ise 23 Nisan resepsiyonu verecek. TBMM’deki bu özel oturumun bir gün sonrasında ise, 4 eski bakanla ilgili soruşturma önergeleri görüşülecek. Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ile eski Erdoğan Bayraktar hakkında verdiği 4 ayrı soruşturma önergesi ile AKP’nin yine aynı bakanlarla ilgili bir soruşturma önergesi ayrı ayrı görüşülecek. Meclis İçtüzüğü uyarınca, soruşturma açılıp açılmaması hakkında yapılacak görüşmelerin günü, önergenin verilişinden itibaren bir ay içinde görüşülüp karara bağlanacak şekilde, bir özel gündem halinde Danışma Kurulu’nun teklifi üzerine Genel Kurul tarafından tespit edilecek.
Arkadaşımız Sezim Özadalı’ya konuşan Kanadoğlu: Haşim Kılıç’ın İBDA-C’li Mirzabeyoğlu’yla fotoğrafları inkar edilememiş bir olay. çimde yargılanmanın yenilenmesi yoluyla herhangi bir ağır ceza mahkemesine götürmek sorunu çözmez. Çünkü her şeyden önce özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla beraber gizli tanıklık kurumunun düzeltilmesi gerekirdi. Ayrıca dijital verilerin değerlendirilmesi yeni bir esasa oturtulmalıydı. Yoksa gizli tanıklık ve dijital veriler olduğu gibi kalırsa siz özel yetkili mahkemeleri kaldırırsınız onun yerine kaç adetse 133 tane özel yetkili ağır ceza mahkemesi kurmuş olursunuz. Başka bir hukuki yolu şu anda görünmüyor. Tabi bu fevkalade üzücü bir durumdur. İnsanların, halkımızın yaralanan vicdanına mutlaka bir merhem bulmak lazım. Bu nasıl yapılır? Bu zaten samimi olan bir iktidarın ortaya koyması gereken bir olaydı. Ama bugüne kadar yapılmadı. İnşallah bundan sonra olur. Bir de Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular var. Bu işi Anayasa Mahkemesi çözemez mi? Çözebilir. Burada hak ihlali
var dediği anda çözer. Ama neden hâlâ bu tarihe kadar ele alınmadı. 3. yol da budur... Olmalıdır da. Kararlarıyla hak ihlali konusunda bireysel başvurulara olumlu cevap verdiği ortada. Denenmiştir de zaten. Sonucunu beklemekten başka şu an yapılacak başka bir şey yok.
çimleri yaklaşıyor. Nasıl bir aday olmalı sizce? Anayasa’da yazılan gibi olmalı. Yani Anayasa’nın 104. maddesi çok açık ve net bir şekilde
‘Cumhurbaşkanı adayı Türk milletini temsil etmeli’
Tayyip Erdoğan’ın aday olacağı söyleniyor... Şimdi gelelim MİT yasasına. MİT yasasını okuduğumuzda ilk dikkati çeken nedir? Bir yerde MİT Müsteşarının bugüne kadar yaptıklarını yasal zemine çekme arzusu var. Ona yetki sağlamak, denetim dışı bırakmak ötesinde bir yasal zemin hazırlamak ve korumak. Bu zaten yapıldı. Bir soruşturma açılabilmesi için Başbakan’ın iznine bağlıydı. Şimdi getirdiklerine bakarsanız şunu görürsünüz. Eğer
Anayasa Mahkemesi demişken... Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın İBDA-C’li Mirzabeyoğlu’yla fotoğrafları yayınlandı. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın İBDA-C bağlantısı olmasını nasıl görüyorsunuz? İnsanı tatmin edici bir olay değil bu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip göründüğünüzde ortaya attığınız bir iddia. Sanki Türkiye bunu bilmiyor muydu? Bugünün sorunu değil bu. Daha önce de ortaya atılmış, inkar edilememiş bir olay. Şimdi tekrar ısıtılıp gündeme getirerek itibarsızlaştırma yolu... Peki cumhurbaşkanlığı se-
Cumhurbaşkanı’nın Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk milletini temsil edeceğini yazar. O halde Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin her şeyden önce mensup olduğu milletin Türk milleti olduğunu bilmesi lazım. Eğer mensup olduğu milletin ne olduğunu bilmiyorsa onu Cumhurbaşkanlığı görevinde öğrenir deniliyorsa bu yanlış bir seçim olur. Ona ilaveten 103. maddeye geçersek, yemine baktığınız zaman Cumhurbaşkanı’nın nasıl olması lazım geldiği orada yazılı zaten. Nedir o? Devletin egemenliğine ve bağımsızlığına, demokrasiye, Anayasa’ya, Atatürk ilke ve devrimlerine, hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne sadık kalacağına yemin eder. Tüm bu ilkeleri içselleştiren, özümseyen bir adam tarif eder. Bu da yetmiyor. Yemin etmek yetmez yeminine sadık kalacak bir adam olması gerekir. Nitelikler bunlardır. Bu nitelikler varsa, yeminine büyük Türk milleti ve tarih önünde ve huzurunda namusu ve şerefi üzerine yemin eden ve bu yeminine de sadık kalacak bir adam tarif ediliyor. Cumhurbaşkanı dediğimiz kişinin böyle olması lazım.
‘Amaç suçları yasal zemine çekmek’ Başbakan Müsteşar hakkında soruşturma yapılmasına izin verirse bir itiraz merci yaratıyor. Nedir o? Cumhurbaşkanlığı. Bu Müsteşar hakkında benden sonra herhangi bir Başbakan izin verse dahi yapacağı itiraz benim Cumhurbaşkanı olarak çıkacağım Çankaya köşkünde itiraz merci sıfatıyla ben inceleyeceğim demektir bu. MİT yasası aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağının en büyük kanıtıdır.
CHP GENEL BAŞKANI KILIÇDAROĞLU: HALK BİZE İNANMIYOR VE GÜVENMİYOR
Kurultay Cumhurbaşkanlığından sonra 2014 Genel Kurultayı’nın genel seçim sonrasına erteleme planına itiraz gelince Kemal Kılıçdaroğlu geri adım attı. Eleştiriler üzerine de CHP lideri ‘Bizim inandırma sorunumuz var’ açıklamasını yaptı ZİHNİ ERDEM / ANKARA
C
HP yönetiminin, 2014 yılında yapılması gereken olağan kurultayı genel seçimler sonrasına erteleme planına milletvekilleri sert tepki gösterdi. Milletvekillerini tepkisi üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kurultayın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, 2014 yılı içinde yapılabileceğinin işaretini verdi. Milletvekili toplantısına kadar, bu yıl içinde toplanması gerek e n olağan kurultayı ertelemeyi, mevcut kadrolarının denetimi altında 2015 yılında yapılacak genel seçimlere p a r t i y i Kemal Kılıçdaroğlu taşıma
ve milletvekillerine belirleme yetkisini elinde tutma hesapları yapan mevcut yönetimin, kurultay planlarını revize edeceği ve 2015 seçimi öncesinde kurultayın kaçınılmaz hale geleceği ifade edildi. Milletvekillerinin kurultayın bir an önce toplanması taleplerini yükseltmesi üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultay’ı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sonra toplayabileceklerini açıklamak zorunda kaldı. Muhalifler, Parti Meclisi toplantısında kurultay lafını bile etmeyen ve “Önümüzde cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler var, çalışacağız” diyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun tavrındaki bu değişikliği “geri adım” diye yorumladı. Kapalı toplantıda Fatma Nur Serter ve Dilek Akagün Yılmaz’ın Fethullah Gülen cemaati ile ve Kürt açılımını desteği ilgili eleştiriler yönelttiği CHP yönetiminin
izlediği “Yeni CHP” çizgisine de sert eleştiriler yöneltildi.
‘Sonumuz ANAP, DYP’ye benzer’ Antalya Milletvekili Osman Kaptan, seçimlerde başarılı olamadıklarını belirterek, “YCHP’nin ‘Y’si bize ne getirdi ne götürdü? Bunun üzerinde durmamız gerekir. Parti çizgisinde doğrultusunda, yörüngesinde bir sapma oldu mu? Olmadı mı? Olmadı diyorsanız. Başbakan ile türban yarışına niye girdik. Laiklik can çekişirken laikliğin tehlikede olmadığını söyleyerek AKP’yi aklamak da nereden çıktı? ‘Cemaatin yargıyı etkilemediğini’ söyleyerek Cemaatin sözcüsü durumuna düşmek bize ne getirdi ne götürdü. YCHP’nin ‘Y’si başımıza çok işler açacağa benziyor. CHP köklü bir partidir köklerinden, Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten uzaklaşırsak veya o algıyı yaratırsak sonumuz, ANAP’ın DYP’nin DSP’nin sonuna benzer” diye konuştu.
‘Ana muhalefeti kaptırıyoruz’ Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ise yaptığı konuşmada, Ankara İstanbul ve İzmir dışındaki illerde CHP’nin ana muhalefet partisi olmaktan çıktığına
dikkat çekerek, “Bu seçimlerin ortaya çıkardığı bir başka temel gerçek şudur. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi üç büyük kent dışındaki illerde yüzde 20,7 ile MHP ikinci, yanı ana muhalefet partisidir. Bu illerde yüzde 19 ile üçüncü olan CHP ise hızla ana muhalefet partisi olma özelliğini kaybediyor” uyarısında bulundu.
‘Sarıgül ayrı parti gibi çalıştı’ İstanbul milletvekili Aykut Erdoğdu, Mustafa Sarıgül’ü eleştirdi. Sarıgül’ün koalisyon ortağı gibi bir kampanya yürüttüğünü ve örgütle birlikte çalışmadığını belirten Erdoğdu, İstanbul skampanyasındaki “sarı kaşkol ile kırmızı kaşkol” ayırımına dikkat çekerek “Seçim kampanyamız yolsuzlukla mücadele üzerine kurulurken, yolsuzluk şaibelerine adı karışan bir adayın gösterilmesi bizim için iyi olmadı” ifadelerini kullandı. Eleştirileri yanıtlayan Kılıçdaroğlu, “Sayın Kaptan güzel bir şey söyledi. ‘Halk bize inanmıyor ve güvenmiyor’ dedi. Evet bizim inandırma ve güvenme sorumumuz var” dedi. Kılıçdaroğlu’nun Kaptan’ın yaptığı “Yeni CHP” eleştirilerine ise cevap vermeyip, “Yeni CHP” çizgisini savunmaması da dikkat çekti.
laştırma Bakanı Lütfi Elvan’ın “Yeni bir sanal dünya kurulur, biz de orada yerimizi alırız” türünden açıklaması sosyal medyanın en çok konuşulan konusuydu. Bilmeyenler için anımsatalım. Elvan, “www’den çıkar, ttt kurarız” dedi! Durun, hemen “tey tey tey” diyerek halay çekmeyin. Zira bu işler öyle kolay olmuyor ve Twitter yerine AKpitter kurmaya hiç benzemiyor. Çünkü böyle bir hedefi gerçekleştirmek için, önce tarihinizden şu olayları sileceksiniz:
Uzaya protokol tarifesi Tarih 18 Aralık 2012. Türkiye, Çin aracılığıyla uzaya Göktürk-2 uydusu fırlatacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu fırlatma işinin bizzat başında olmak istemektedir. ODTÜ’de, bilimin merkezinde konuşlanacak ve Çin uydumuzu fırlatırken o da ekranlardan tadını çıkaracaktır. Ancak Erdoğan biraz gecikecektir. Bürokratları durumu Çin’e haber verir. Özetle “Başbakanımız biraz gecikecek, siz de oyalanın, uyduyu birkaç dakika geç fırlatırsınız” derler. Çinliler durumu anlamaz, önce espri yapıldı sanırlar. Zira uzaya uydu fırlatma meselesinde değil dakikalar, saniyeler çok önemlidir. Hesap, kitap yapılır ve tam o zamanda uydu fırlatılır. Öyle “durun, protokol geç kaldı, havai fişekleri bekletelim” durumu bu işte olmaz.
AK medya haberde uzay Neyse, uydumuz neticede fırlatılır. Ancak Erdoğan’ın bürokratlarının bıraktığı işi, gazetecileri sürdürmektedir. Anlatalım: ODTÜ’lü öğrenciler, uydu fırlatma töreni nedeniyle üniversitelerine gelen Erdoğan’ı protesto etmektedir. Bu eylem, 6 ay sonra gelecek olan Haziran Halk Hareketi’nin de habercilerinden biridir. Uzatmayalım, bu protesto, Erdoğan’ın havuz medyasının önemli adreslerinden ATV’de şöyle haber olur: “Göktürk-2 uydusunun fırlatılmasına karşı olan ODTÜ’lüler eylem yaptı.” Gül’ün tabiriyle söylersek, insan bazen gerçekten hayret ediyor!
Japon’a Marmaray baskısı Bakın uyduyu geciktirmek için Çin’i arayan bu zihniyet, Marmaray’ı Erdoğan’ın açılış takvimlerine sokabilmek için de Japonları sıkıştırdı. Bilime, mühendisliğe aykırı bu durum karşısında intiharlar gündeme geldi. Örneğin; Ulaştırma Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürü Metin Tahan, Marmaray’ın 29 Ekim’e yetişmemesi halinde intihar edeceği sözünü yazıya dökmüş ve çalıştığı heyete imzalatmıştı. Japon mühendislerin intiharı gündeme gelince ekranlara çıkan Metin Tahan, parmağından akıttığı kanı kâğıda döktüğünü belgesiyle göstermişti! Yani AKP uyduyu geciktirip, tüneli hızlandırmıştı!
Bilişim çağını Ortaçağ kafasıyla yönetmek! Bu anlayıştan örnekleri bu köşeye sıkıştırmak haliyle mümkün değil. Ama bitirirken belirtelim: Rayı değiştirmeden treni hızlandıran da bunlar, tren devrilip insanlar ölünce “Allah’ın takdiri” diyen de... Ortaçağ kafasıyla bilişim çağında icraat özetle böyle oluyor! Şimdiki hedefleri de tüm internet sitelerini ttt.baskan.gov.tr sitesine bağlamak.
‘Artık hiçbir savcı MİT müsteşarını sorgulayamaz’
Hükümetin, PKK ile yürüttüğü açılımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, ‘çözüm’ diye adlandırdıkları süreçte, ellerindeki en önemli enstrümanın MİT olduğunu söyledi. Atalay, yapılan değişiklikle MİT’in daha rahat çalışacağını belirterek, düzenlemeye son anda eklenen maddeyle aralarında MİT’in de yer aldığı istihbarat kuruluşlarına Meclis denetimi getirdiklerini savundu.
‘Sorumluluk siyasi iradede’ PKK ile yürütülen açılım projesinde de ellerindeki en önemli enstrüman MİT olduğunu söyleyen Beşir Atalay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben siyasi irade olarak MİT’e talimat veriyorum; ‘Git diyorum terör örgütü mensuplarıyla görüş. Sorunu bitirmek için çözümler ara yahut şunları görüş.’ MİT müsteşarı gidiyor. Sonra savcı bu görüşmeden dolayı onu sorguya çağırıyor. O zaman o MİT’i nasıl çalıştıracaksınız? Orada bütün sorumluluk siyasi iradeye aittir, o sorumlu değil. Talimatı veren sayın Başbakan’dır, hükümettir. Bundan sonra hiçbir savcı MİT müsteşarını öyle hemen sorguya falan da çağıramayacak.”
‘Twitter hizaya geliyor’ Beşir Atalay, Twitter tarafından iki hesabın sansürlenmesiyle ilgili de konuştu. Atalay, şunları kaydetti: “Sosyal medyada özel hayatların teşhir edilmesi gibi durumlarda da tabi yargıya götürdüler ve yargı bunların o ortamlardan çıkarılması kararını verdi. Ama bu talepler yerine getirilmedi. Şimdi Twit- Beşir ter o hizaya ge- Atalay liyor.
Hazırlayan: Masum GÖK
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
ERDOĞAN’IN KÖŞK AÇIKLAMASINA MUHALEFET PARTİLERİNDEN TEPKİ
ROTA
Doğu PERİNÇEK dperincek@ip.org.tr
Yazarımız yoğun görüşmeleri nedeniyle siz değerli okuyucularımızdan bir süre daha izin istiyor.
Erdoğan Anayasal suç işliyor Başbakan’ın köşk seçimleri için ‘Halk başkanını seçecek’ açıklaması muhalefet partilerinde tepkiyle karşılandı. Aydınlık’a konuşan parti yöneticileri Erdoğan’ın diktatörlük arzuladığını ama gerçekleştiremeyeceğini söylediler AYDINLIK / ANKARA
B
Hikmetyar’ın, Mirzabeyoğlu’nun dizinin dibindeler Cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir süre kala AKP kanadında mücadele hızlandı. Adı Cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya sürülen isimler ilginç. Başbakan Erdoğan 1980’li yıllarda Hizb-i İslam lideri Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde çektirdiği fotoğrafla anılıyor. Hikmetyar kim? Afganistan’da C IA tarafından desteklenen “mücahit” grupların liderlerinden biri. Hikmetyar, üniversitede yüzü açık kızların ‘yüzlerine kezzap atmakla’ ünlenmiştir. Yakaladığı esirlerin derilerini diri diri yüzmekle tanınır. Pakistan gizli servisi (ISI) kanalıyla CIA’dan milyonlarca dolar almıştır. Peter Bergen’e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az değildir. Şu anda adı Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçen Erdoğan bu kişinin dizinin dibinde fotoğraf çektirmiştir.
‘Bu fotoğraflardan daha çok var’ Yine adı AKP kanadının desteğiyle Cumhurbaşkanı adayları arasında gösterilen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç İBDİ-C’nin dergisini Ankara temsilcisi. Reddetmesine rağmen geçtiğimiz günlerde, İBDA-C Lideri olduğu iddiasıyla ömür boyu hapse mahkum olan Salih Mirzabeyoğlu’yla fotoğrafları ortalığa düştü. Eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan bu fotoğraflardan daha çok olduğunu söylüyor. “Arşivleri karıştırın devletin bir, iki, üç numarasının fotoğrafına da rastlarsınız” diyor. Belli ki Tantan’ın bildikleri var. AKP kanadının Atatürk’ün koltuğuna oturtmak istediği isimler bunlar.
Erdoğan ile ittifaka BDP’den yeşil ışık
BDP’li Hasip Kaplan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ile de CHP ile de işbirliği yapabileceklerini söyledi. Amerika’nın Sesi’ne konuşan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sergileyecekleri tutumun, açılım sürecinin seyrine bağlı olacağını kaydederek, bu süreçte AKP ile de CHP ile de işbirliği yapabileceklerini kaydetti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda herkesin kendi adayıyla yer alması gerektiğini kaydeden Kaplan “Ondan sonra ikinci turda kimin kiminle işbirliği yaptığı ve cumhurbaşkanının neye göre seçildiği net anlaşılsın. Biz hiçbir partiye kapalı değiliz. Önyargımız yok. Bizim kafamızdaki cumhurbaşkanı devletin başı oldu. Milletin halkın sesi olmadı. Halkın sesi olacak cumhurbaşkanına ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı. BDP’nin şu anda AKP ile yan yana düştüğünü söyleyen Kaplan, “Nasıl şu an AKP ile yan yana düşüyorsak CHP’yle de yan yana düşebiliriz. Bu çözüm sürecine nasıl baktıklarından geçiyor” diye konuştu.
Recep Erdoğan
aşbakan Erdoğan’ın önceki gün İstanbul’da yaptığı bir konuşmada Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için “Halk Başkanını seçecek” demesi tepkilere neden oldu. Muhalefet partileri Erdoğan’ı diktatörlük istemekle ve Kenan Evren’e özenmekle suçladılar. Erdoğan’ın açıklamasını değerlendiren CHP, MHP ve İşçi Partisi yöneticileri, Erdoğan’ın anayasa dışı yöntemler denediğini belirtirken, Erdoğan’ın hayal gördüğünü
ve sayıkladığını ifade ettiler. Erdoğan’ın amacına ve hayallerine ulaşamayacağını kaydeden muhalefet partisi yöneticileri, Erdoğan’ın 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’e özendiğini vurguladılar. CHP, MHP ve İşçi Partisi yöneticileri Erdoğan’ın açıklamaları ile ilgili şunları söylediler:
‘Başkanlık rüyası görüyor sayıklıyor’ CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran: Başbakan Erdoğan anayasa dışı arayış içinde. Erdoğan aklına gelen her şeyi istiyor. Anayasada olmayan başkanlık sistemini gündeme getiriyor. Sürekli başkan olma rüyası görüyor. Ama hayal görüyor. Rüyasında gördüklerini sayıklıyor. Yaptığı son açıklamayı da bu çerçevede değerlendiriyorum. Onun istediği diktatörlük. Başbakanlıkta kuvvetler ayrılığını kuvvetler birliğine çevirdi. Şimdi Cumhurbaşkanı
seçilirse daha da ilersini istiyor. Tek adam olmak, tek başına karar vermek derdinde. Hayalinde Kenan Evren var. Anayasa dışı yöntemlerle bir oldubitti yaratma peşinde. Ama başaramayacak.
‘Rejim sorunu gündeme gelir’ MHP TBMM Grup Başkanvekili Oktay Vural: Türkiye Cumhurbaşkanını seçecek. Ama Başbakan için “cumhur” önemli değil. Onun derdi başkanlık. Bizim sistemimiz parlamenter sistem. Başkanlık sistemi değil. Erdoğan zoraki başkanlık peşinde. Erdoğan açıkça anayasayı ihlal ediyor. Erdoğan anayasal suç işliyor. Bu Türkiye’de yeni bir kriz doğurur. Rejim sorunu gündeme gelir. Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyecek bir girişim başlattı. Kenan Evren gibi olmak istiyor.
Ama hesapları tutmaz.
‘Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz’ İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz: Erdoğan fiili başkanlık sistemine geçmek istiyor. Anayasada olmayan bir sistemi fiilen uygulama çabasında. Bugünden fiili diktatörlük uygulayacağını ilan ediyor. Bu durum açıkça anayasayı ihlal suçudur. Dar bölge, daraltılmış bölge, Erdoğan’ın “Türkiye Başkanını seçecek” açıklamaları aynı paketin parçalarıdır. Erdoğan diktatörlük hesapları yapıyor.Anayasa Cumhurbaşkanı için Türk milletinin birliğini temsil eder diyor. Erdoğan ise bu tanıma uymuyor. Özerklik, federasyonu tartıştıran açılım sürecini uygulayan biri Cumhurbaşkanı olamaz.
1919 TGB’LİNİN ÖNCÜLÜĞÜNDE BİNLERCE GENÇ SAMSUN’DAN ANKARA’YA YÜRÜYECEK
TGB: Çankaya’ya Samsun’dan çıkacağız OLCAY KABAKTEPE / ANKARA
T
ürkiye Gençlik Birliği Genel Başkanı Çağdaş Cengiz 17-19 Mayıs tarihleri arasında 1919 gençle birlikte Samsun’dan Ankara’ya yürüyeceklerini açıkladı. Cengiz, Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ilgili olarak da Çankaya Köşkü’nde boş bir koltuk olduğunu, bu koltuğu da Samsun’a çıkma iradesini gösterebilenlerin dolduracağını söyledi. Çankaya Köşkü kapısının yaklaşık 90 metre aşağısında açıklamayı yapan Cengiz, Çankaya Köşkü içinde boş bir Cumhurbaşkanlığı koltuğu olduğunu millete açıklamak için toplandıklarını söyledi. Türkiye’nin Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçmek için sandığa gideceğini hatırlatan Cengiz, “Çankaya’da bir koltuk var, evet; Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğu 2007’den beri boş bir koltuk. ABD’ye 2 sayfa 9 maddelik sözleşmeyle bağlanmış olan Abdullah Gül, o koltukta oturduğunu sanıyor mu bilmem ama biz, Türk gençliği olarak başka bir devletin görevlisi olanların o koltuk da yalnızca işgalci olduğunu biliyoruz. ABD’nin tasdik memur-
luğu mertebesine indirdikleri makam, Cumhurbaşkanlığı makamı değildir. Çürümüş, mafyatarikat-gladyo sisteminin bir organıdır” dedi.
Yüzlerce genç Çankaya Köşkü’nün karşısında 19 Mayıs programını açıkladı.
Gençler Samsun’dan Ankara’ya yürüyecek Çankaya’daki O koltuğu diktatörlük heveslilerinin elinden almanın formülünün açık olduğunu belirten Cengiz, “O koltuğu bugün, ancak Samsun’a çıkma iradesini gösterebilen doldurur. Bugün Çankaya’ya sadece ve sadece Samsun’dan çıkılır. Ve bizler 19 Mayıs coşkusunu, Samsun’a çıkma iradesiyle birleştireceğiz. 17-19 Mayıs tarihleri arasında, Türkiye’nin bütün üniversitelerinden Samsun’dan Ankara’ya yürüyoruz. 1919 genç, Samsun-Ankara hattına yerleşiyoruz. 1919 genç haykıracağız: vatan düşmanlarından, Cumhuriyet düşmanlarından, emek düşmanlarından Cumhurbaşkanı olmaz. 1919 genç yürüyeceğiz, zulmün üstüne üstüne.” diye konuştu.
Onların oturacağı yer Yüce Divan koltuğu Ağustos ayında Çankaya’nın Atatürk’ün Çankaya’sı olup ol-
mayacağına karar vermek için seçime gideceklerini bildiren Cengiz şunları söyledi: “Biz gençler, Tayyip-Gülen çekişmesine göre konumlanan, ABD’ye şirin gözükme gayretinde olan, Haziran’da ayağa kalkan halkın ve gençliğin taleplerine kulak tıkayan bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz.
Atatürk’ün koltuğunu dolduracak iradeyi ortaya koyacağız. Ve son sözümüz o koltuğa fütursuzca göz diken zorbalara, Tayyip Erdoğanlara, Abdullah Güllere olacak. Sizin oturacağınız tek bir koltuk var. O koltuk da Yüce Divan koltuğudur”
Çağdaş Cengiz
İki fotoğraf arasında fark var mı? BDP
HÜDA - PAR
Gülen Cemaat’in Kutlu Doğumu’na izin yok
Cemaat’e yakınlığıyla bilinen Burdur Eğitim Gönüllüleri Derneği tarafından Kutlu Doğum Haftası nedeniyle bir spor salonunda düzenlenen etkinliğe valilik tarafından soruşturma başlatıldı. Burdur Valiliği tarafından yapılan açıklama şöyle; “18 Nisan 2014 tarihinde Hüsnü Bayer Spor Salonu’nda Burdur Eğitim Gönüllüleri Derneği tarafından yapılan Kutlu Doğum Haftası Etkinliği ile ilgili Valiliğimizin sözlü ya da yazılı herhangi bir izni söz konusu olmamıştır. Konu ile ilgili olarak ihmali ve kusuru bulunan personeller hakkında idari soruşturma başlatılırken devlete ait bir salon kullanılarak etkinliği gerçekleştiren kişi ve kuruluşlar hakkında da 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre yasal işlem başlatılmıştır.” AKP daha önce Cemaat’in düzenlediği Kutlu Doğum etkinliklerine sınırsız destek verip, etkinlik afişlerini okullara asıyordu.
Diyarbakır’da geçen haftasonu Kutlu Doğum trafiği vardı. Önce BDP Nevruz alanında bir etkinlik düzenledi. Ertesi gün ise Hizbullah aynı alanda Kutlu Doğum etkinliği yaptı. BDP’nin ki Hizbullah’ın mitingine göre çok azdı. BDP’nin Kutlu Doğum’una ge-
lenlerin sayısı 5 bin civarında kaldı. Hizbullah’ın mitingine gelen yurttaş sayısı Emniyet’in verdiği bilgiye göre 80 bin kişi; Hizbullah tarafı ise 400 bin kişinin geldiğini iddia ediyor. Ancak görüntülere baktığımız da Emniyet’in verdiği rakam daha gerçekçi.
Tek fark Öcalan ve Said Nursi Birbiri ardına yapılan iki etkinliği de yakından takip ettik. Birbirinden farklarını pek göremedik. İkisinde de tekbirler getirildi, şeriat bayrakları açıldı. Türkiye’yi bilmeyen bir insanı iki
etkinliğe götürseniz, bunları aynı örgütün yaptığını düşünür. PKK’nın ve Hizbullah’ın Kutlu Doğum’unda bizim görebildiğimiz tek fark PKK’nın etkinliğindeki Öcalan fotoğrafları ve kürsüden sık sık tekrarlanan Said Nursi övgüleriydi.
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
IŞİD’İN İSTANBUL GÜNGÖREN’DE GENÇLERİ ÖRGÜTLEME MERKEZİ MESCİTLER
‘Cihat’ mektubu
Terör çetelerinin ağına düşürdüğü gençlerden 20 yaşındaki Mesut Yönay’dan ailesine sadece bir mektup kaldı. Yönay mektubunda, ‘Allah adına cihada gidiyorum’ diyor
S Irmak METE
Gamze ÇINLAR
uriye’de savaşan terör çeteleri arasında bulunan El Kaide bağlantılı El Nusra ve IrakŞam İslam Devleti (IŞİD) İstanbul Güngören’de gençleri örgütleyerek savaşa taşıyor. IŞİD’in örgütleme yeri olarak ise mescitler kullanılıyor. Aydınlık, Güngören’de yaşayan 20 yaşındaki Mesut Yönay’ın Suriye’ye giderken ailesine bıraktığı “cihat” mektubuna ulaştı. Yönay mektubunda “Münafıkların yaşama hakları yok. Ben şimdi Allah adına cihada gidiyorum” diyor.
Yoksul semtlerin çocukları hedefte Suriye’de savaşan taşeron örgütlerin eleman kaynaklarından biri de İstanbul’daki yoksul semtler. Şehrin en önemli uyuşturucu kanallarından biri olan Güngören’de ise gençler büyük risk altında. Gündüz saatlerinde pazardan evine dönen kadınlar ya da parkta oynayan çocuklar görmek olağan. Ancak akşam saatlerinde ilçedeki manzara değişiyor. Köşebaşlarında torbacılar toplanıyor. Ya da “sohbet”e gitmek üzere buluşan gruplar... Bu buluşmalar genelde saat 20.00’den sonra gerçekleşiyor.
Yeraltındaki yapılar günyüzüne çıktı Hemen her sokakta “kültür ve dayanışma” veya “ilim ve sohbet evi” adı altında faaliyet gösteren dernekler bulunuyor. Güngören sakinleri bir dönem yeraltında gizlice gerçekleşen sohbetlerin AKP hükümetiyle birlikte günyüzüne çıktığını ve “dernek” adı altında legal bir görünüme kavuştuğunu anlatıyor. Bu mekanlarda bir süre sohbete katılan gençlerde kısa süre sonra büyük değişimler gözleniyor.
Farklı görünene ‘kâfir’ yaftası Selefi fikirleriyle yoğrulan gençlerdeki bu değişim başlarda aileleri rahatsız etmiyor. “Uyuşturucu kullanacağına, namazını kılıyor” düşüncesi oluşsa da bir süre sonra kılık kıyafet değişiyor, sakallar uzatılıyor. Hatta bu gençler kendileri gibi giyinmeyen, düşünmeyen aile bireylerini “kâfir” olmakla suçluyor. Bu fikirler “Kırmızı ışıkta durmak günahtır. Devletin koyduğu kurallara uymak Allah’a şirk koşmaktır” söylemlerine kadar varıyor.
Uyuşturucudan IŞİD’e giden yol Aydınlık, Güngören’de mahalle mahalle dolaşarak bir ay önce evlerini terk edip Suriye’ye savaşa giden gençlerin izini sürdü. Mesut Yönay, Osman Bilgiç, Özkan Güngör, Hasan Baran Açar onlardan sadece birkaçı... Çoğu 20’li yaşlarda Kürt gençleri. Mahallelerindeki tekstil atölyelerinde çalışıyorlar. Çevrelerindeki hemen her genç gibi daha önce uyuşturucuyla temasları olmuş.
Bazı dernekler uyuşturucu karşıtı propaganda ile gençleri kendilerine çekiyor.
Kimi uyuşturucu satmak suçundan cezaevine bile girip çıkmış. Ailelerinin ve arkadaşlarının anlattıklarına göre, bu gençleri IŞİD yapılanmasıyla tanıştıran isim Mehmet Hanifi Oruç. 28 yaşındaki Hanifi, Diyarbakır Silvan’lı. Dağcılar Köyü’nden... Daha önce mahallede uyuşturucu satan ve gençleri de bu yola sevk eden Hanifi son bir yıldır IŞİD yolunda ilerliyor. Hanifi’nin iki ayda bir Suriye’ye adam götürdüğü söyleniyor. İlçede “lider” olaraksa Kürşat isimli bir şahıs gösteriliyor. Kürşat hakkında verilmiş 11 yıllık hapis cezası olduğu ve daha önce 6 ay cezaevinde yattığı da iddialar arasında. Kaçak durumdaki Kürşat şu sıralar Suriye’nin Halep şehrinde bulunuyor.
Mescitler örgütleme merkezi Gençler Hanifi ile Haznedar’da bulunan Kemal Kaya İlköğretim
Okulu etrafında toplanıyor. IŞİD’in ilçede eleman örgütleme merkezi olarak kullanılan Hz. Hamza Mescidi’nde namaz kılınıyor. Ancak namazın kılınması için imamın mescitten çıkması bekleniyor. Buna gerekçe olarak ise “Devletin imamının arkasında namaz kılmayız” görüşü savunuluyor. Gençler mescitte “din eğitimi ve Kuran kursu” adı altında “cihada” hazırlanıyor.
Emniyet: Bir şey yapamayız İsimlerini saydığımız gençler yaklaşık bir ay önce gizlice evden kaçarak Suriye’ye gitti. Kimi ailesine telefonla ulaşıp “Gaziantep’teyim Suriye’ye gidiyorum” dedi, kimisi de bir not bırakarak uzaklaştı. Gençlerin aileleri şimdi her yolu deneyerek çocuklarına ulaşmaya çalışıyor. Emniyete giden ailelere “Biz bir şey yapamayız” denildiği ifade ediliyor.
‘Münafıkların yaşama hakkı yok’ M
esut Yönay, henüz 20 yaşında. Diyarbakır, Silvan’lı. Tekstil atölyesinde işçi. Bir ay önce ailesine bir mektup bırakarak gitmiş. Mesut “cihat” mektubunda şunları söylüyor: “Bu dünyada mazlumun hakkı kimseye kalmaz. Münafıkların bu dünyada yaşama hakları yok. Bir gün onlar için döneceğim. Ve bana yaptıkları hakaretlerin cezasını tek tek verecekler. Özellikle benim ailemin fertleri bunu çok iyi anlayacak ve cezasını çekecekler. Ben şimdi Allah için cihada gidiyorum. Bir gün dönersem bunlara Allah adına hesap soracağım. Herkes Allah’a emanet. Mesut.”
‘Kuran kursuna gidince sevinmiştik’ Mesut Yönay’ın amca çocukları süreci şöyle anlatıyor: “Herkes burada tekstilde çalışıyor. Herkes, öğle arasında köşe başlarında sigara içerken merhabalaşıyor, tanışıyor. Önce Kuran dersi diye camiye götür-
düler. Onlar Kuran diyince biz de sevindik. Sonra Mesut zaman geçtikçe değişti. Sakal bırakmaya başladı. Yaklaşık bir senedir gidiyordu camiye. Ancak bu son zamanlar çok aşırı konuşmaları oldu. ‘Siz sokakta nasıl gezersiniz, bayanlarla nasıl bir arada oturursunuz. Hepinizin sonu ölüm olacak’ diyordu. En son amca çocuklarından biri ‘O üzerindeki elbiseyi çıkar yoksa ben yırtar atarım’ dedi. Bir tartışma yaşandı. Bir hafta sonra da bir not bırakıp gitti. Elebaşları Kürşat’tır. Kürşat’tan sonra da Hanifi. Hanifi çocukları tehdit ediyordu. ‘Namaz kılmayan bu semtte takılamaz’ diyordu. Kürt olduklarını bildikleri halde Kürtlere karşı savaştırıyorlar. Bizim tahminimiz uyuşturucuyla beyinlerini yıkıyorlar. Yoksa nasıl giderler böyle? Diğer çocukların hepsini de tanıyoruz. Çocukların beyinlerini yıkadılar. Şimdi onlar ne dese onu yapıyorlar. Devlet bu konuya el atsın, bizim çocuklarımız gitti bari başka çocuklar gitmesin.”
Güngören’de her köşe başında sütçü görmek mümkün. Bu gelirin örgüte aktarıldığı iddia ediliyor.
Boyunlarına ‘cennetin Ebu Hanzala’nın kitapları okutuluyor anahtarı’nı takıyorlar
Mesut Yönay
Sosyal medyada vahşet görüntüleri Osman Bilgiç Suriye’ye giden gençlerden Osman Bilgiç’in babası oğlunun ardından düşmüş yollara. Kendisine ulaşamıyoruz. Giden birçok gencin ailesi ise güvenlik gerekçesiyle isimlerini vermekten kaçınıyor. “Cihada” giden gençlerden birinin yakını Aydınlık’a şunları anlatıyor: “Ele başları olan Kürşat daha önce sütçülük yapıyordu. Hanifi de onunla beraber süt satıyordu. Ara-
Mesut Mesut Yönay Yönay larında Türk çocukları da var. Daha önce Kemal Kaya’da takılırlardı. Hanifi bu semtin ağabeyiydi. Ondan habersiz bir şey yapılmazdı. Bazen bize de kâfir diyordu. Anlatılana göre, çocukları uyuşturucudan kurtarıyorlar. Boyunlarına takılan bir anahtarla geziyorlar. Bu anahtar ‘cihat’ uğruna şehit olduklarında cennetin kapısını açacak anahtar olarak inandırılıyor.”
Hz. Hamza Mescidi IŞİD’in eleman örgütleme merkezi olarak kullanılıyor. Selefi fikirlerle beyni yıkanan gençlere Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayancuk’un kitapları ve yazılarının yayımlandığı Tevhid Dergisi okutuluyor. 2011’de El Kaide’ye yönelik operasyonla tutuklanan Ebu Hanzala 24 Ocak 2013’te tahliye edildi. Ebu Hanzala son olarak 14 Ocak 2014’te İHH’ya yönelik gerçekleşen operasyonla gözaltına alındı. Ebu Hanzala halen Van F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Ebu Hanzala Ebu Hanzala Hanzala Hanzala bulunuyor.
Kürşat isimli şahıs “İbrahim Usame” kod adını kullanarak Facebook hesabı üzerinden gençlerle iletişim kuruyordu. Afişe olması halinde ise bu sayfayı kapatarak yenisini açıyor. Ulaşılan gençlere sık sık Suriye’deki vahşet görüntüleri gönderiliyor. Gençler bu görüntülere alıştırılıyor.
‘Arada bir 100 kişi toplayıp götürüyorlar’ Mahalledeki çocukları sohbetlere götürdüğü söylenen Hanifi Oruç’un daha önce uyuşturucu satıcılığı yaptığı iddia ediliyor. Hanifi’nin bir yakını şunları anlatıyor: “Allah için yaptıklarını sanıyorlar. Annesi babası Hanifi’den çok çekti. Annesi bundan bir ay önce beyin travması yaşadı. Eskiden hiç dinle alakası yoktu. Yaklaşık bir senedir böyle. El Nusra vs. duyulmaya başlayınca böyle oldu. Önceden kavga, dövüş, hap, uyuşturucu işlerindeydi. Şimdi kendini Müslüman olarak tanıtıyor. Değişik kıyafetler giyiyor. İnsan korkuyor. Burada bir çete olduğunu tahmin ettiğimiz kişiler ara ara 100 kişiyi toplayıp götürüyorlar. Özellikle Kürt gençleri kandırılıyor.”
Hanifi Oruç
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
ARALIK
İsmet
ÖZÇELİK
‘CHP milletvekilleri esir!’
B
aşbakan Erdoğan parti yönetimi ya da Bakanlar Kurulu ile değil, “dar bir ekiple” çalışıyor. Üstelik “dar ekip” giderek daha da daralıyor. CHP’de de durum aynı. Bir karar veriliyor. Hangi yöneticiye sorsan haberdar değil. Haberi olduğunu söyleyenler de sonradan merak edip öğrenenler. Örneğin, “F tipi örgütle ilişkinin geliştirilmesi.” Seçimlerde partinin kaderini belirledi. Ama bu konuda alınmış bir parti kararı olduğunu söyleyen yok. “Peki bu iş nasıl oldu?” Kimse bir şey söylemiyor. “Bir el” CHP’nin içine giriyor ve işleri idare ediyor.
‘Oy gelecek’ diye sustular Seçim öncesi CHP’li dostları uyardık. “Bu bir tertip. 30 mart akşamı hüsrana uğrayacaksınız” dedik. Yeni CHP yönetimi, “Oy gelecek” diye milletvekillerini, örgütleri susturdu. Onlar da “Oy gelecek” diye sustu. Hatta hiç umulmayan belediye başkanlarından F tipi örgüte “şirinlikler” yapan oldu. Kimse, “Onlardan gelecek oya lanet olsun! Bu Türkiye’yi AKP ile, Erdoğan’la beraber onlar bu hale getirdi” demedi. “Oy rüşveti” teklif edildi, kimse itiraz etmedi. Sanki CHP içinde CHP’li olmayan ayrı bir otorite var. Bu kaygımı çok sayıda CHP’li ile paylaştım. Bunların içinde MYK ve Parti Meclisi üyeleri de var. “Hayır” diyen çıkmadı. Birkaç kişi, “abartıyorsun” dese de kendileri de kaygılıydı.
Milletvekilliği koltuğu! CHP’de milletvekilleri ile konuşuyorum. Yönetime yakın küçük bir azınlık dışında hepsi mutsuz(!) Seçimden önce de durum böyleydi. Seçimden sonra da aynı. Seçim sonrası sıkıntı biraz daha artmış. Ama hala hiçbir kıpırdanma yok. Atatürk’ün partisini, CIA’nın kurduğu, yönettiği bir örgüt parmağında oynatıyor, ayağa kalkan yok. “Ya Genel Başkan 2015 seçimlerinde listeye yazmazsa” kaygısı var. Türkiye bölünüyor, onlar “bir dönem daha milletvekili olabilir miyim” derdinde. Bir iki istisna olsa da önemli değil. İstisnalar kaideyi bozmaz..!
Şimdi değil de ne zaman? Seçimlerde büyük bir hezimet yaşanmış. PKK özerklik ilan edeceğini söylüyor. Pilot bölge olarak Şırnak ve Hakkari’yi seçmiş. Diyarbakır Belediye Başkanı “Petrolden pay verin” diye bas bas bağırıyor. MİT yasası ile “Yasal kontrgerilla” kuruluyor. Eğitim çökmüş. Mafya ekonomisi bütün ülkeyi kontrolüne almış. Yargı bitmiş. Emniyette yasa dışı güçler at oynatıyor. Devletin valileri(!) AKP il başkanı gibi çalışıyor... Ülke bölünme noktasında. Ana muhalefet partisi ise,”AKP’nin politikalarını ben de uygularım” havasında. Mustafa Kemal’in partisinde ise, Mustafa Kemal’in tutumunu örnek alıp isyan eden yok! Yaşananları konuşuyoruz. “Haklısınız” diyorlar. “Peki niye harekete geçmiyorsunuz?” diye soruyorum. “Dur bakalım” deyip bahaneleri sıralıyorlar. “Şimdi değil de ne zaman?” sorusunu yöneltiyorum. Sessizler. Genel Merkezde Genel Başkanlık katını iyi bilen bir çalışanla karşılaştım. Milletvekillerinin başkanlık katında yaptıklarını anlattı. “Milletvekilleri esir, yeniden seçilme esiri. İşin özü bu” dedi. Herkesin bildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi! Yakında Cumhurbaşkanlığı seçimi var. İnşallah yanılırız. Ama CHP yönetiminin 30 Mart seçimlerinde izlediği politikaları Cumhurbaşkanlığı seçiminde sürdüreceği görülüyor. Kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerden söz ediliyor. Partiye dayatılan isimler gündemde. Şimdi “seçim utancından” fazla öne çıkaramıyorlar. Ama önümüzdeki günlerde piyasaya sürecekleri kesin.
Milletvekilleri sınavda! Şimdi CHP milletvekilleri yine sınavda. Belki de son sınav. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için en az 20 milletvekilinin imzası gerekiyor. Bakalım imzalarını dayatılan aday için mi, “Türkiye cephesi”nin belirleyeceği aday için mi kullanacaklar? Yoksa, “Önümüzde seçimler var. Bizi mazur görün” mü diyecekler! Şunun şurasında bir buçuk ay kaldı. Kim “esir”, kim değil ortaya çıkacak! İzliyoruz!
KRİTİK KONULARDA AKP’DEN VERİM ALAMAYAN ABD, GAZETECİLER ÜZERİNDEN MESAJ VERME ARAYIŞINDA
Erdoğan’a ‘eski dost’ sopası AKP’nin iktidarı geldiği dönemde yaptığı haberlerle Erdoğan’ı batı basınında öne çıkaran gazeteci Douglas Frantz, bu kez ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı sıfatıyla Erdoğan’a iç politika ayarı vermeye geldi MUSTAFA KAYA
S
uriye ve PKK açılımı görevlerinde Hükümetin gösterdiği performanstan memnun olmadığının işaretlerini veren ABD, Tayyip Erdoğan’a yakından tanıdığı “çok özel bir elçi” üzerinden mesaj ver- Douglas Douglas Douglas Douglas Douglas di. Obama YönetiFrantz Frantz Frantz Frantz Frantz Frantz mi, Kamu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz’ı bir grup “gazeteci” ile biraraya gelmesi için İstanbul’a gönderdi. ABD İstanbul Konsolosluğu’unda aralarında Fehmi Koru, Nedim Şener ve Kadri Gürsel’in de bulunduğu beş gazeteciyle görüşen Frantz hükümete basın özgürlüğü ve sosyal medya konusunda kritik mesajlar verdi.
Frantz’ın Erdoğan ilgisi Ancak yaptığı açıklamalardan çok Frantz’ın Tayyip Erdoğan ile yakın ilişkisi dikkat çekti. ABD’nin örtülü müdahaleleriyle AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Douglas Frantz, New York Times gazetesinin İstanbul Büro şefiydi. Frantz, o dönemde siyasi yasaklı olan Erdoğan ile ilgili birçok ha-
bere imza atarak Erdoğan’ın Batı kamuoyu nezdinde öne çıkmasına destek oldu. Douglas Frantz 8 Ocak 2002’de Tayyip Erdoğan ile ilginç bir röportaja imza atmıştı. New York Times gazetesinde yayımlanan röportajda Erdoğan, “dünya değişti ben de artık başka bir insanım” ifadelerini kullanmıştı. Aynı röportajda Erdoğan’ın sözlerini değerlendiren Frantz, “1990’da İstanbul Belediye Başkanı seçilen Erdoğan’ın, Türk siyaset sahnesinde yükselen bir yıldızken, sözleri ve davranışları yüzünden görevden alınarak hapse mahkum olduğunu” ama daha sonra “güçlü bir geri dönüş” yaptığını belirtmşti. AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerine kadar Erdoğan ile ilgili birçok habere imza atan Frantz ayrıca Amerikan politik sisteminin sinir uçlarından biri olarak kabul edilen RAND Corporation adlı düşünce kuruluşu için hazırladığı Türkiye raporunda da Erdoğan’a
Douglas Frantz özel seçim mi? Barack Barack Barack Obama Obama Obama Obama Obama
geniş yer verdi.
Obama’ya yakınlığıyla biliniyor Beyaz Saray’a çok yakın bir gazeteci olarak bilinen Douglas Frantz yıllar sonra ABD Kamu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak Tür-
kiye’ye gönderildi. Bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan Frantz, Hükümete iç politikada dikkatli ol mesajı verdi. AKP Hükümetinin 2007 yılında bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığını savunan Frantz, bu girişime karşı koymada hükümetin başarılı olduğunu belirtti.
Vatan Gazetesi’nin eski Washington Muhabiri İlhan Tanır “posta212” adlı internet sitesine yazdığı analizde, önümüzdeki dönemde WashingtonAnkara arasındaki diplomasi trafiğinde Douglas Frantz adının daha fazla duyulabileceğini belirterek şu ifadeleri kullanmıştı: “Beyaz Saray’ın Türkiye Sevgisi’ başlıklı yazımda, Washington’da Türkiye konularına çok hakim bir kaynaktan mülhem şöyle bir saptama yazmıştım: “Ankara üzerinde yeni bir politika izlenmesi için Washington’daki çok etkili ve Türkiye üzerinde bilgisi derin bir figürün bu rolü üstüne alması gerekiyor.” Hafta içinde bana ilham veren bu saptamaları yapan aynı kaynakla bir resepsiyonda karşılaştığımızda ‘O aranan özgül ağırlığa sahip kişi belki de bulunmuş olabilir’ dedi. Frantz, geleneksel Obama yönetimi ‘sessizliği’ ni kıran, Türkiye konularına hakimiyeti ile ağırlığını koyabilecek bir isim olarak, önümüzdeki dönemde Türkiye denince daha çok ismi duyulacak bir isim olması bekleniyor.”
Köylüler: Türkiye Kesep’i bombaladı HÜSEYİN GÜLER
S
uriye’de çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Kesep kasabasının Türk askeri tarafından tanklarla bombalandığı iddia edildi. Sınır kasabası Kesep’in karşısında bulunan Kayapınarı köyünde yaşayan yurttaşlar yanlarındaki karakoldan top atışı yapıldığını ileri sürdü. Kayapınarı köyünde yaşayan bir yurttaş Aydınlık’a telefonla ulaşarak şunları söyledi: “Bombalama sesleri Kayapınarı Karakolumuzun yanından geliyordu. Kesep’in biraz ilerisine bombalar atılıyordu. Biz bombanın düştüğü yere yaklaşık 3-4 kilometre uzak olmamıza rağmen rahatsız olduk. Oturduğumuz dağdan uzaklaşmak zorunda kaldık. Zaten daha önce Kayayapınarı Karakolu’na tanklar getirilmişti. Bu bombalar tanklardan atıldığını düşünüyoruz.” Kayapınarlı vatandaş, Suriye tarafından bomba seslerinin gelip gelmediğine ilişkin sorumuza “Biz birkaç saattir buralardayız. Ama karşı taraftan silah sesi veya bomba sesi duymadık. Sanırız angajman kuralları gereği atıyorlar” yanıtını verdi. Öte yandan Hatay’ın Yayladağ ilçesinde bulunan
Kösrelik köyünda ormanlık bölgeye havadan bildiri atıldığı öğrenildi. Bildiride “Yakında güçlü bir şekilde gelip Hatay ve bölgesini işgal edeceğiz”yazdığı öne sürüldü. Bunun üzerine Jandarma’ya haber veren köy muhtarı bildirilerin Esad güçleri tarafından helikopterlerle atıldığını öne sürerek “Ormandan bu bildirileri topladık ve Jandarma’ya teslim ettik” dedi.
Sınıra kaçak hat
T
‘Havadan bildiri atıldı’ CHP Yayladağ yöneticisi Hüseyin Gülşen ise “Bu bildiriler havadan uçak veya helikopter ile atıldıysa bu uçak görünmeden nasıl sınırlarımızın içine 3-4 kilometre girdi ve kimse görmedi” diye sordu. Daha önce yakınlarına 3-4 bomba düşen Kösrelik köyünde yaşayan yurttaşlar bunun “provokasyon amaçlı” yapıldığını olduğunu belirtti. Suriye’nin Keseb Bölgesi’nde muhalif ve rejim askerleri arasında devam eden çatışmalar sırasında ateşlenen top mermisi, Yayladağı İlçesi’nin Denizgören Mahallesi’nde bir traktöre isabet etti. Olayda, 54 yaşındaki Mehmet Taşdemir ile 26 yaşındaki Abdussamet Önal yaralandı.
Telegraph AKP desteğini yazmıştı AKP hükümetinin Suriye savaşında El Nusra Cephesi başta olmak üzere El Kaide bağlantılı terör örgütlerine desteğine ilişkin ABD’li gazeteci Seymour Hersh’ün Guta kimyasal saldırısına dair makalesinin ardından, İngiliz Daily Telegraph gazetesi de Keseb’i ele geçiren teröristlere AKP’nin yardım ettiğini yazmıştı. Ruth Sherlock imzalı haberde Suriyeli teröristle-
rin askeri açıdan iyi korunan Türkiye sınırından geçmelerine göz yumulduğu belirtilmiş ve isminin açıklanmasını istemeyen Suriyeli bir muhalifin açıklamalarını şöyle verilmişti: “Rejime farklı bir taraftan saldırmamız gerekiyordu. Sahil şeridinden tek geçiş Türkiye sınırıydı. Kısaca bu (Türkiye’nin sağladığı yardım) büyük bir yardımdı.”
erör gruplarının Suriye sınırında plastik borulardan petrol boru hattı kurdukları belirlenirken AKP Hükümetinin buna göz yumduğu kaydedildi. Suriye’de terör gruplarının petrol bölgelerini ele geçirmesi sonrası Suriye sınırından Türkiye’ye kaçak petrol sevkiyatı yapmak için plastik borularla binlerce metrelik boru hattı kurulduğu tespit edildi. Özellikle Hatay bölgesinden Türkiye’ye plastik borularla petrol sevkiyatı yapılırken, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in belediye başkanı adayı olması nedeniyle güvenlik güçlerinin kaçakçılığa göz yumduğu ifade edildi. Seçimlerin sona ermesinden sonra kontrollerin sıkılaştırıldığını kaydeden köylüler yakalanan plastik boruların askerlerce imha edildiğini, belli bölgelerde muhaliflerin petrol kaçakçılığını sürdürdüklerini ifade ettiler.
4 günde 16 bin 800 metre plastik boru ele geçti Bu arada son günlerde hudut birliklerinin imha ettiği plastik boru miktarı da büyük boyutlara ulaştı. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde 18 Nisan’da yapılan açıklamada son dört günde 16 bin 800 metre plastik boru ele geçirilerek imha edildiği bildirildi.
Bağdat izin vermedi petrol depoda kaldı MUSTAFA KAYA
C
depolama kapasitesi olan tanklarda sınıra yaklaşıldı ancak halen petrol satışı başlatılamadı.
eyhan’daki petrol depolama tesisleri sınıra dayanınca Irak’taki merkezi Bağdat uyardı hükümet ile anlaşmadan Bar- Ankara dinlemedi Geçen yıl Kasım ayı sozani’yle petrol masasına oturan AKP Hükümeti, ortada kaldı. nunda Irak’ın kuzeyindeki BarAnkara şimdi Bağdat ile Erbil’in zani yönetimiyle petrol sözleşbiran önce anlaşması için gün mesi imzalayan AKP yönetisayıyor. Hükümetin Irak mer- mine Irak merkezi yönetiminden sert tepki gelmişti. Bu kezi yönetimini devre dışı bısözleşmenin gerek rakarak Irak’ın kuzeyinIrak-Türkiye arasındeki bölgesel yönetim daki anlaşmalara ile petrol anlaşması gerekse de ulusyapma girişimi Türlararası ticari hukiye’yi zora soktu. kuka aykırı olduBağdat Yönetimi’nin ğunu belirten Bağuluslararası anlaşmadat yönetimi Türları gündeme getirkiye’nin fiili olarak mesiyle birlikte Irak’ın Neçirvan Neçirvan Neçirvan Neçirvan Neçirvan petrolü alsa da satakuzeyinden aldığı petBarzani Barzani Barzani Barzani mayacağını belirtmişti. rolü piyasaya sunamayan Bağdat yönetiminin bu uyaTürkiye, boru hattından akıtılan petrolü Ceyhan’daki iki rısına karşın Kuzey Irak’tan petrol tankında depolamaya petrol pompalanmaya başlandı. Bağdat Yönetimi ile Erbil başladı. 2 buçuk milyon varillik
arasındaki petrol görüşmeleri uzayınca Irak’ın kuzeyindeki petrolleri bir oldubittiyle Türkiye üzerinden satma hesabı yapan Hükümetin beklentisi tutmadı.
Kararı Irak’taki merkezi yönetim verecek Ceyhan’daki petrol depolama tesislerine akan petrol miktarı giderek artarken petrol miktarı depolama sınırı olan 2 buçuk milyon varile dayandı. Bağdat’taki merkezi yönetimin uyarılarını dikkate almadan harekete geçen Erdoğan-Barzani ikilisi zor durumda kaldı. Bunun üzerine Ankara-Erbil arasında temas trafiği yoğunlaştı. 3 gün önce Bölgesel Yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani Türkiye’ye gelerek Erdoğan ile görüştü. Görüşmenin temel gündemi Bağdat’ta merkezi yönetim ile bölgesel yönetim arasında süren petrol yasası anlaşması oldu.
Adana Ceyhan’daki petrol depolama tesislerinin toplam hacmi 2 buçuk milyon varil seviyesinde
Hazırlayan: Şafak TERZİ
ALMANYA DIŞİŞLERİ BAKANI STEİNMEİER:
CKP organı Halkın Günlüğü’nde ABD-1
Rusya’ya yaptırım yerine çözüm DIŞ HABER SERVİSİ
A
lmanya Dışişleri Bakanı FrankWalter Steinmeier, Batı’nın Rusya’ya karşı yaptırımları artırma konusu için harcadığı çabayı Ukrayna’da gerginliği yatıştırmak için kullanması gerektiğini söyledi. Steinmeier, Bild gazetesine verdiği demeçte, Batılı siyasetçilerin gerginliği yatıştırmak için kazanılan fırsatı elden bırakmamaları gerektiğini söyledi. Steinmeier, Ukrayna’daki krizi barışçı yollarla çözme fırsatının bir daha yakalanmayabileceğini belirtti. İngiliz gazetesi Times, Rusya’nın Ukrayna topraklarına asker sokması durumunda ABD’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e kişisel yaptırım uygulayabileceğini önü sürmüştü.
Rusya Devlet Başkanlığı Basın Sekreteri Dmitriy Peskov ise gazetede çıkan haberi “saçmalık” diye niteledi. Ekho Moskvı radyosuna konuşan Peskov, “Bu yazı tam bir saçmalık. Neden bu şekildeki saçma yaptırımlardan korkulsun ki? Bundan dolayı sadece eğlenebilirsiniz” dedi.
tadır. Bu provokasyon Kiev makamlarının milliyetçileri ve aşırı unsurları durdurmak ve silahsızlandırmak istemediğini gösteriyor. Bu trajedinin 17 Nisan 2014 tarihinde Cenevre’de antlaşma imzalanmasının ardından meydana gelmesi ise şaşkınlık yaratıyor” ifadeleri yer aldı.
Slavyansk saldırısı
Odesa’dan federasyon talebi
Rusya Dışişleri Bakanlığı, 19 Nisan akşamı Ukrayna’nın Donetsk Bölgesinde yer alan Slavyansk kentinde meydana gelen silahlı saldırıdan Moskova’nın rahatsızlık duyduğunu bildirdi. Bakanlık açıklamasında, Slavyansk’ta meydana gelen olayla ilgili olarak, “Rusya, teröristlerin bu provokasyonundan rahatsızlık duymak-
UNIAN ajansının bildirdiğine göre, Ukrayna’nın federasyona dönüşmesini talep eden Odesalılar düzenledikleri mitingde Odesa Valisinin istifasını istedi. Odesa Kulikovo Pole Meydan’ında toplanan göstericiler Rusya yanlısı pankartlar taşıdı. Mitingde Ukrayna’nın federasyona dönüşmesi ve Rusya ile yakınlaşması gerektiği vurgulandı.
K
Steinmeier
Brüksel bastırdı Paris boyun eğdi için verdiği 2015 tarihine uyacaklarını söyledi.
ALİ RIZA TAŞDELEN
F
ransız sosyal demokratları (Sosyalist Parti) 30 Mart yerel seçimlerinden ağır bir yenilgiyle çıktılar. Fatura Başbakan Jean-Marc Ayrault hükümetine kesildi. Yeni hükümetin başına partinin sağ kanat temsilcisi önceki İçişleri Bakanı Manuel Valls getirildi. Yeni hükümet daha programını açıklamadan Bürüksel’in “Bütçe açığını yüzde 3 sevyesine çek” uyarısıyla karşı karşıya geldi. Kavga yeni değil! Bir çok defa Paris ve Brüksel bütçe açığı konusunda karşı karşıya geldi. Geçen yıl Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso “Fransa, işgücü piyasası ve emeklilik sistemi gibi konularda yapısal reformarı gerçekleştirmedi. Geçen on yıl içinde rekabet gücünü kaybetti” demesiyle kıyamet kopmuştu.
Kağıt üstünde 50 milyar
Valls Cumhurbaşkanı François Hollande ve bakanları Barroso’ya tepki göstermişlerdi. “Komisyon bize ne yapacağımızı dikte edemez” türünden şeyler söylemişlerdi. Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlanan Sosyalist Parti, “Bürüksel, yüzde 3’lük bütçe açığı politikasını gözden geçirmelidir” açıklamasında bulunsa da Başbakan Valls, Avrupa Komisyonu’nun bütçe açığını yüzde 3 seviyesine çekmek
Büttçe açığı 2011’de yüzde 5,7 olmuştu. Hollande, 2013’te bu oranı yüzde 3’e indireceklerini söylemişti. Açık ancak yüzde 4,3’e çekilebildi. Valls’ın 2015’te yüzde 3 hedefini gerçekleştiremeyeceği uzmanların ortak kanısı. Bu hedefi tutturmak için 2017’ye kadar kamu giderlerinden 50 milyar avro tasarruf yapılması gerekiyor. Başbakan Valls da bu doğrultuda bir plan sundu. “Sosyal liberalizmi” savunan sosyal demokrat hükümet, “sosyal” terimine bir darbe daha vurarak, neoliberal tedbirleri sıraladı: Devlet ve devlet kuruluşlarından 18 milyar avro, yerel yönetimlerden 11 milyar avro ve sosyal güvenlikten 21 milyar avro tasarruf yapılması öngörülüyor.
Suriye: Fransa yine sahnede
H
atırlanacaktır; İkinci Cenevre Konferansı öncesinde Anadolu Ajansı (AA) Esad rejiminin “İşkence fotoğrafları” iddiasıyla 11 bin kişiye ait 55 bin fotografı servis etmişti. AA ile birlikte ABD’nin CNN International’ı ve İngiltere’nin Guardian’ı da fotografları dünyaya servis etmişlerdi. Fotoğraflar, parası Katar tarafından ödenerek İngiliz “hukukçular”a inceletilmişti. Le Monde gazetesi buradan hareketle parantez açarak “Suriyeli isyancıları Katar finanse ediyor” diye haber yaptı. Fotoğraflar gene sahnede. Sahneye koyan ise Fransa. Fotoğraflar
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine gösterildi. Arkasından Fransa’nın BM Daimi Temsilcisi Gerard Araud, fotoğraflara ilgili rapor hazırlayan Prof. David M. Crane ve adli tıp uzmanı Dr. Stuart J. Hamilton ile birlikte basın toplantısı düzenledi.
İnsanlık düşmanı siciline bakmadan... Araud, fotoğrafların Güvenlik Konseyi gündemine taşınmasının bir “siyasi gösteri olmadığını, bu fotoğraflarla insanlığın vicdanına dokunmak istediklerini ve hazırlanan raporun Uluslararası Ceza
Daha somut söyleyelim: 2017’ye kadar kamu çalışanlarının ücretleri, emekli maaşları, aile ve lojman yardımları dondurulacak. Bakanlıkların ve yerel yönetimlerin harcamaları kısılacak. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun giderlerinin düşürülmesi için tedbirler alınacak. Valls, yeni tasarruf paketini açıkladıktan sonra, “Bize asla 50 milyar avro tasarrufu gerçekleştiremezsiniz diyorlardı, işte yaptık” dedi. Bu tedbirlerle dargelirlilere darbe vuran Valls, polis ve adalet teşkilatı ve tabi cezaevi yönetimleri için yeni kadrolar açılacağını da açıkladı. Eh, bu tedbirler ancak sopayla uygulanabilir.
Fransız temsilci Araud (ortada)
Mahkemesi’ne sevk edilmesi gerektiğini” söyledi. Fransız Büyükelçi, “BM Güvenlik Konseyi’nin bu konuda bölünmüş” olduğuna dikkat çekmeyi de ihmal etmedi. Zira Çin ve Rusya Fransa’nın bu planına karşı olduklarını açıkladı. Fransa bunu insanlık için yapıyormuş! Öyle ya; ABD’nin suç ortağı Fransa, Afganistan, Irak, Libya, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yüzbinlerce insanı insanlık için katletti. İnsanlık düşmanı bu emperyalistler insanlık için bir saniye
bile harcamazlar. Suriye’ye karşı gene bir sinsi plan içindeler. 18 Nisan tarihli Le Monde gazetesi, “Fransa Suriye konusunda Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gidiyor” haberinin yanında Suriye ordusunun Şam’da isyancıları nasıl sıkıştırdığını ve savaşı kazandığını haberleştiriyor. Suriye’de emperyalistler çıkmazda, Fransa nafile bir çaba içinde.
öşemizi Çin Komünist Partisi (ÇKP) yayın organı Halkın Günlüğü gazetesinde dört gün yer alan bir soruşturmaya ayırıyoruz. Halkın Günlüğü, 9, 10, 11 ve 14 Nisan tarihlerinde dört başlıkta, ABD’nin stratejik konumunu inceliyor. Başlıklar sırasıyla şöyle: Stratejik gerileme mi? Yüzeyin altında ne var? Yumuşak güç stratejisi... Gelecekte stratejik yayılma olasılığı... Hegemonya sonrası dönem... İncelemenin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’in Pekin ziyareti sırasında yapılması dikkat çekici. Hagel’in gezisi hayli gürültülü oldu. Hagel, ASEAN savunma bakanları toplantısında ve Japon siyasetçilerle görüşmelerinde, Çin’i suçlayan ifadeler kullanmıştı. Çin Merkez Askeri Komisyon Başkan Yardımcısı Fan Çanglong, Hagel’in bu suçlamalarına sert karşılık vermişti. Halkın Günlüğü’nün birinci başlığa ilişkin sorularına eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Joseph Nye, Carnegie Endowment Başkan Yardımcısı Douglas Paal, Halkın Günlüğü kıdemli muhabiri Ding Gang, Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Yuan Peng yanıt vermiş. İki gün boyunca bu yanıtları özetleyeceğiz.
Amerikalıların görüşleri Halen Harvard Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Nye, birinci başlığa ilişkin olarak özetle şunları söylüyor: “ABD içe kapanmıyor ve tecrit olmuyor. Amerikalılar Irak ve Afganistan savaşlarının hata olduğunu düşünüyor. Kanımca, 21. yüzyılın ilk on yılının bu savaşlarla heba edildiği düşüncesi var. Angajmanlarımızda daha seçici olmamızın zamanı geldi. Ancak tecrit olma durumu yok, çünkü halen dışarıda ABD’nin ciddi varlığı var. Ama ABD, angaje olacağı alanlar konusunda daha seçici oluyor.” Douglas Paal’ın görüşleri şöyle: “ABD savaş sonrası moral bozukluğu içinde. Bu geri çekilme değil. ABD’nin ‘sert gücü’ düşüşte değil, gerek duyduğu kadar dinlenmeye çekildi. Geçen yılın borsa performansına bakılırsa Amerikan ekonomisi iyileşmenin ilk basamaklarında. ABD’nin çıkarları hâlâ uzakta ve savunmacı. Ancak ordumuzun kötü planlanmış ve kötü yürütülen çatışmalardan
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Hasan
BÖGÜN hasanbogun@aydinlikgazete.com
İZDÜŞÜM
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
kurtulması, geleceğin tehlikelerine cevap vermesi gerekiyor.”
Bir adım geri çekilme Ding Gang’ın görüşleri özetle şöyle: “ABD, günümüzde yalnız başına hareket etmek yerine işbirliği vurgusu yapmaya ihtiyaç duyuyor. “Bir başka şey de şudur; ABD kaynaklarını yeniden konumlandırıyor. ABD askeri gücünü Irak’tan ve Afganistan’dan çekiyor, ama başka yerlerde güçleniyor. Örneğin, 2020 yılına kadar askeri gücünün yüzde 60’ını Pasifik bölgesine konuşlandıracak. Asya’daki müttefikleriyle özellikle Japonya ile işbirliği içinde hava-deniz savaşı stratejisi geliştiriyor. Küresel ölçekte, ABD, başka bir ülkeye, özellikle müttefiklerine kendi stratejik hedeflerini kabul ettirebilen tek ülkedir. “Stratejik ayarlamanın nedeni, ABD’nin bütün dünyadaki sorunlarla kendi başına ilgilenemeyeceğini anlamasıdır. İşbirliği çerçevesinde, kaçınılmaz olarak, elde edilenleri başka katılımcılarla paylaşmak zorunda. Başka bir ifadeyle, kalıcı işbirliği için fiyat ödemek zorunda. Bu ABD açısından stratejik gerileme gibi görülebilir, ancak bir adım geri çekilerek ileriye bakıyor.”
Yeni stratejik harita Yuan Peng de özetle şunları savunuyor: “ABD stratejik daralma döneminde. İki savaş ve mali kriz elden ayaktan düşürdü. Yapılan reformlardan bazı sonuçlar sağlansa da ABD hâlâ tam iyileşmekten çok uzakta. Bu nedenle sorun sayılabilecek herhangi bir şeye dalmadan önce dikkatle risk hesabı yapmak zorunda. “Ayrıca, bu yeni çağda tehditlerin ve tehlikelerin çok yönlü olduğunu anlamış bulunuyor. Bu nedenle durumu yeniden tartmaya ihtiyacı var. “İçe kapanma geçicidir. En güçlü ülkenin yeniden dönüş yapması, yaralarını sarmasına bağlıdır.” “İçeride ekonominin iyileşmesi ve toplumsal istikrar hâlâ önceliklerdir. İşsizlik hâlâ çözümsüzlük nedeniyle feryat ediyor. Dış cephede, yeni güçlerin toplu yükselişi karşısında, ABD stratejik haritasını, yeni uluslararası kurallara ve kafasındaki yeni rekabet sınırlarına göre yeniden çizmek zorunda.” Halkın Günlüğü’nün incelemesini aktarmayı sürdüreceğiz.
T.C. MALATYA 7. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2012/89 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri : 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Malatya İl, Merkez İlçe, 3474 Ada No. 1 Parsel No.3 Çilesiz mah Mahalle Malatya Merkez 22.585.00M2 arsa üzerindeki sitede kblok zemin kat 1/192 arsa paylı 3 nolu meskenin tamamı. Belediye İmar hudutları içerisinde her türlü alt ve üst yapı hizmetlerinden faydalanmaktadır. Site içerisinde Ana caddeye cepheli, bodrum+zemin+4 katlı betonarme, asansörlü kaloriferli Bürüt 180.00 m2 alanlı, (net 149.00 m2 alanlı.) Üç oda, bir salon, mutfak, banyo, lavabo, wc, antre, hol, iki balkondan oluşmakta olup, ıslakalanlar seramik, odalar ve salon tabanları laminat parke, duvarlar saten boyalı. balkon kapıları ve pencereleri pvc dograma, çift cam. İç kapılar ahşap amirikan kapı, mutfak ve antre dolaplı, sitesi içerisi ve çevre düzeni itina ile yapılmıştır. Tavanları alçıpan, kantopyersüslemeli. Dogalgaz kombili kaloriferli meskendir. Adresi : Özalper Mah.Turgut Özal Cad.Besta Konaklar K Blok 1 kat no:3 Merkez/MALATYA Yüzölçümü : Brüt 180,00 m2 (net 149,00m2 )alanl mesken Arsa Pay : 1/192 imar Durumu : Blok nizam 5 kat E= 1.40 yoğunluklu alanda kalmaktadır. K ymeti : 153.000.00 TL KDV Oran :%1 Kayd ndaki erhler : Tapu kayd ndaki gibidir. 1. Sat Günü : 09/06/2014 günü 11:30 - 11:40 arası 2. Sat Günü : 04/07/2014 günü 11:30 - 11:40 arası Sat Yeri : Malatya 7.İcra Müdürlüğü Kalemi Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esa-
tis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi. KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır: aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satış bedelihemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2012/89 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (İİK 127.Maddesi gereği Tapuda adresi bulunmayanlar veya tapuda kayıtlı adreslerinde bulunmayan veya adli tebligatı iade edilen ilgililere 7201 sayılı tebliğ kanunu gereği tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur) 01/04/2014 BASIN: 25760 (www.bik.gov.tr)
Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de
T.C. MALATYA 7. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2011/183 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri : 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Malarya İl, Merkez İlçe, 1457 Ada No, 25 Parsel No, HİDAYET MAH. Mahalle/Mevkii, İmar Planı içerisinde, ner türlü alt ve üst yapı hizmetlerinden faydalanmakta olup, imarı yola terkten 5m ön bahçeli ayrık-ikiz nizam 3 katlı alanda kalmaktadır. Hali hazır durumu: Taşınmaz üzerinde kısmen bodrumlu, tuğla duvarlı, atçılı, yığma, sobalı, brüt 160,00m2 alanlı mesken nitelikli, Üç oda bir salon, mutfak, banyo, lavabo ve wc den oluşan bina ile yine sokağa bakan cephede tek katlı 120,00m2 li alanla betonarme yığma, sobalı, üç oda bir salon mutfak, banyo, lavabo ve wc den oluşan sobalı mesken bulunmaktadır. Kapı ve pencere doğramaları ahşap yağlı boyalı, duvarlar plastik boyalı, yerler karo döşemeli, mutfaklar dolaplıdır. (Arsa ve binaların değeri toplam 116.500,00 TL olup borçluların hissesinin değeri 1/4+3/8 =72.813,00 TL dir.) Adresi : Ta tepe Mah. Ta tepe Cad. 5.Cadde no: 14 Malatya Yüzölçümü : 295 m2 Arsa Pay : 1/4 ve 3/8 K ymeti : 72.813,00 TL KDV Oran : %18 Kayd ndaki erhler : Tapu kayd ndaki gibidir. 1. Sat Günü : 09/06/2014 günü 11:00 - 11:10 arası 2. Sat Günü : 04/07/2014 günü 11:00 - 11:10 arası Sat Yeri : Malarya Adliyesi 7.İcra Müdürlüğü Kalemi Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar
esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatılmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varşa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği taakdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2011/183 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 27/03/2014 *İİK 127 Maddesi gereğince gazete ilanı ilgililere tebliğ yerine geçeceği ilan olunur
Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de
BASIN: 25762 (www.bik.gov.tr)
Hazırlayan: Aysen BEYAZ
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
DÜNÜN ÇÖZÜMLERİ Sudoku 2
Sudoku 1
Kakuro 1
Aydınlık
KURULUŞ. 1921
ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER
Yıl. 94 Sayı. 2353
VATAN - EMEK - NAMUS
Sahibi Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek Sorumlu Müdür Murat Şimşek Haber Koord. Haber Müdürü Haber Md. Yrd İstihbarat Şefi Haber Araştırma Ekonomi
Kakuro 2
Kare
Önder Öztürk Dünya Şafak Terzi Erdem Atay Emek Esin Turhan Toplum Özlem Konur Usta Cansu Yiğit Spor Anıl Budak Sezim Özadalı Ceyhun Bozkurt Bilgi İşlem Güven Karakurt Recep Erçin Kültür Sanat Hayati Asilyazıcı Gece Haber Müdürü Osman Erbil
Ankara İsmet Özçelik İzmir Hayati Özcan Avrupa Beyhan Yıldırım Reklam Gurup Başkanı: Saynur Okuroğlu Reklam Müdürü: Kamile Karakadılar Genel Müdür Yardımcısı (Tüzel Kişi Temsilcisi) Metin Aktaş Genel Müdür Yardımcısı (Personel ve İdari) İsmet Öğütücü Genel Müdür Yardımcısı (Baskı ve Teknik) Melih Yıldırım Dağıtım Md. Cumali Karagöllü
Yönetim Yeri. İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No.3/3 Beyoğlu - İstanbul
Tel. 0212 251 21 14 - 15 - 16 Faks. 251 55 06 Ankara Büro Tel. 0312 229 88 45 Faks. 0312 229 88 47 İzmir Büro Tel ve Faks. 0232 489 16 15 Avrupa Tel: 0049 69 25 62 88 73 E-Posta: haber@aydinlikavrupa.eu Adana Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0322 435 92 77 İzmir Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0232 257 69 01
Ankara Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. 35. Cadde Matbaacılar Sitesi No. 11 İvedik-Ankara İstanbul Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No.16 Bahçelievler / İstanbul Tel. 0212 655 44 34
Dağıtım. Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.
Önerileriniz için. halklailiskiler@aydinlikgazete.com www.aydinlikgazete.com Yayın Türü. Yaygın Süreli
Sayısal
Soldan sağa 1. Bir sorunun ele alınabilen bütün durumlarını bir bir inceleme işi Daha uzak olan yer veya şey, mavera 2. Yardımcı - Fas’ın başkenti 3. At yavrusu - Taş, mermer, vb. gibi sert cisimler üzerine yazılmış oyma veya kabartma yazı, yazıt 4. Elçilik uzmanı - Akılla ilgili 5. Dişi deve - Lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar - Bir seslenme sözü 6. Bir yüzölçümü birimi - Bir İngiliz birası - Boyna takılan süs eşyası, gerdanlık 7. Din bilginlerinin bir konuda ortak görüş beyan etmeleri - Hoşa giderek hayranlık veya heyecan uyandıran 8. Üzme, sıkıntı verme - Kira - Bir şeyin fiyatını artırma 9. Geçmişte işlenmiş ve mahkemece ispatlanıp cezalandırılmış olan suç Bir haber ajansı 10. Pişirilerek hazırlanmış yemek Bir bulunma hali eki - Sanayi, endüstri 11. Bir nota - Ne çok sıcak ne de çok soğuk olmayan yer - Baryum’un simgesi 12. Süpürge otu - Piyasada tepki veya etki Yukarıdan aşağıya 1. Kaçınma, çekinme - Yeniçeri kayıt
kütüğü 2. İskambilde “papaz” - Yüksek bir makama sunulan dilekçe İridyum’un simgesi 3. Patak, kötek - Fazladan, üstelik 4. Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığ yer, konut, hane - Yemek, yiyecek - Ziya 5. Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek - Din ile devlet ve yönetim işlerini birbirinden ayrı tutan, dini kuruluşların yetkisi dışında kalan Lantan’ın simgesi 6. Bir kimsenin kız kardeşinin veya kadın akrabalrından birinin kocası Büyücü 7. Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan tuzlu sıvı - Galyum’un simgesi - Bir tembih sözü 8. Otlar - Aynı ahır için koşan atlar En kısa zaman parçası, lahza 9. Tahtası siyah renkli bir ağaç türü Bir sıvıyı dar ağızlı bir kaba aktarmakta kullanılan koni biçimindeki araç 10. Yığın, grup - Kertenkele derisi 11. Tantal’ın simgesi - Karanlık ve uzun gece - Yünden dövülerek yapılan kaba ve kalın kumaş 12. Betonarme inşaatlarda ana demirleri birleştirmeye yarayan ve böylece beton katmanlarının birbirleri üzerinde kaymasını önleyen metal armatür - Bir Kırgız destanı
Soldan sağa 1 Jean-Paul Sartre’ın 1942 tarihli bir oyunu 8 Oyun kurucu 11 Bileği taşı 12 Yazarlar 14 Bayağı 15 Alman kralı 17 Tüberküloz 19 Hakim 21 Gına gelme 23 Davranış, tavır 24 Tabur (kısa) 26 Tokelau (kısa) 27 Hırvatistan’da bir liman kenti 29 İsveç’te bir nehir 31 Mecnun 33 Milimetre (kısa) 35 Polonya parası 37 Cıvık 39 Mısır (kısa) 40 Eleme aracı 42 Zeybek 44 Umulan, düşünülen 46 Konya’da bir baraj 47 Ceza 49 Japon folklorunda saatleri düzenleyen on iki cinden biri 51 İnleme, inilti 52 Bir resim desen ya da alçak kabartmada, bazı nesne ve figür boyutlarının, perspektifin etkisiyle kısalması
Yukarıdan aşağıya 1 Bir tür keşif gemisi 2 Geri verme 3 Kenya’da bir dağ 4 Erbiyum’un simgesi 5 İtmek, vurmak 6 Sri Lanka (kısa) 7 Yelkesen 8 Yunan mitolojisinde bir tanrı 9 Bir kan grubu 10 Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü 13 İskoçya’da bir nehir 16 Hayvan yiyeceği 18 Sanatı temel değer sayan kimse 20 Bir peynir türü 22 Hollanda (kısa) 25 Bulgarca (kısa) 28 Ailesini geçindiren 30 Bir tür yırtıcı kuş 32 Ölüm zamanı 34 Makine Kimya Endüstrisi (kısa) 35 Aciz 36 Yiyecek 38 Çorak toprak 41 Su samuru 43 Güldürü 45 Doğum yaptıran kadın 46 Mezopotamya panteonunda tüm tanrıların babası ve kralı olan gök tanrısı 48 Kiloamper (kısa) 49 Beyaz 50 Eşek sesi
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
Hazırlayan: Aysen BEYAZ
twitter.com/medyaninhalleri
AFET ILGAZ, 60. YAZARLIK YILINDA AYDINLIK OKURLARI İÇİN ANLATTI:
Türk halkını dinden soğuttular Ilımlı İslam siyaseti manevi olarak bitti. İslamı tahrif ettiler. Türk halkının bu kadar dinden soğuması görülmemişti. Yalancılık, rüşvet, zulüm, açgözlülük asla İslamın vasıfları değildir. AKP bunu yaptı
G
azeteci yazar Afet Ilgaz, 2014’te yazarlıkta 60. yıla girdi. 30 kitaba imza attı. 17 yaşında başlayan yazarlık hayatı boyunca tatillerde bile yazan bir özelliği var. Son evliliğini ise ünlü yazar Rıfat Ilgaz’la yapmış. Bir kızı olmuş. Sohbetimiz haliyle Rıfat Bey’den başladı. Rıfat Ilgaz denilince bir de Kastamonu Cide akla geliyor. Memleketiyle bağları sürer miydi? Evet, çok severdi Kastamonu ve Cide’yi. Sık sık gider huzur bulurdu.
İlk telifi 15 TL
‘Aydınlık, başörtüme takmadan beni hep onurlandırdı’ Her yıl memleketi Çanakkale’ye gidiyor ve orada tatilini geçiriyor. Geçen Eylül sonunda geçirdiği beyin kanaması onu
Milli güçler birleşmeli
Yerel seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçim sonuçları yanlış değerlendiriliyor. AKP şaibeyle yüzde 43 oy aldı ama, muhalefet de yüzde 57! Halk sahaya indi. Sandığa bile müthiş sahiplenme gördüm. Halkımız yavaş ve sağlam adımlarla ilerliyor. Bunu iyi değerlendirmek ve bir araya gelerek Cumhurbaşkanlığı seçimine önem vermek gerekiyor. Milli güçlerin mutlaka birleşmesi gerekiyor.
‘AKP İslam’ı tahrip etti’ 17 Aralık sürecinden sonra AKP’nin ve ‘Ilımlı İslam’ siyasetinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Ilımlı İslam siyaseti manevi olarak da bitti. İyi örnek veremedi. İslamı tahrif ettiler. Türk halkının bu kadar soğuması görülmemişti. İlk defa dinimizden uzak düştüler. Yalancılık, rüşvet, Müslüman halkı öldürme, kendi halkına zulüm yapmak, yasaları değiştirmek, israf, gösteriş, gözü doymamak; asla İslamın vasıfları değildir. Bunlar onu yaptılar. İslamın Fetret Devri dense yeridir. Bunlar gelmeden önce İslam ne kadar yaygındı, verimliydi. Cazipti. Hatta yaratıcı gençlerle doluydu. Şimdi o yaratıcı gençler, deli gibi kitap okuyan gençler, bunlara alkış tutmaktan başka bir şey yapmıyor. Artık bunların dönemi de bitti. Yeni bir dönem başlıyor. Türkiye Gezi Direnişi’yle ayağa kalktı. Milli bayramlarına sahip çıkan duyarlı gençlik var.
ERCAN DOLAPÇI
Sizin yazarlığınız nasıl başladı? 17 yaşında başladım. Hiç unutmam. Yazdığım bir yazıyı okuyucu mektubu olarak Dünya gazetesine yolladım. O zaman Dünya’yı Falih Rıfkı Atay yönetiyordu. Mektubumu fıkra şeklinde yayımladılar. Bu, beni heveslendirdi ve sonra sürekli olarak yazmaya ve Dünya’ya yazılar göndermeye başladım. İlk telifim de 15 TL idi. Onun mutluluğunu da hiç unutmam. Atay bana “bizim kız” dermiş. O da usta kalemdi. Dünya’ya dışardan yazı verirdim. Benim yazı hayatına başladığım yıllar Emil Galip Sandalcı, Fikret Otyam’ın ve Yaşar Kemal’in röportajları yayımlanıyordu. Yaşar Kemal’in romanları tefrika edilirdi. Onlar meşhurdu. Sonra Hasan İzzettin Dinamo, Leyla Erbil, Aziz Nesin, Turgut Uyar, Ömer Faruk Toprak, Ercüment Behzat Lav, ressam Nuri İyem, Metin Eloğlu gibi yazar ve sanatçılar dostlarımdı. Onların döneminde yazdık. Onlarla özel dostluklarımız oldu. Çok güçlü bir yazın dönemiydi. Sıkışınca Hasan İzzettin Dinamo’dan borç aldığımı bilirim. Dinamo aslında ilk “Şu Çılgın Türkler”i yazan usta yazardı. “Kutsal İsyan” kitapları çok değerlidir. Dostluklar sıcak ve özeldi. Tabii zaman içinde çoğunu kaybettik.
Afet Afet Ilgaz, Ilgaz, ‘Aydınlık ‘Aydınlık kadrosunun kadrosunun özgürlüğüne özgürlüğüne kavuşmasına kavuşmasına ve ve yeniden yeniden işbaşı işbaşı yapmasına yapmasına çok çok sevindim’ sevindim’
Ercan Dolapçı, Afet Ilgaz’la evinde görüştü.
kısmi felç etse de, o direnerek inadına yazıyor. Gülerek yanımızdan kalkıp masada duran el yazısıyla hazırladığı son makalesini bize gösteriyor. Okunması güç. Karalanmış gibi. Bu yazıyı telefonla gazeteye dikte ettiriyor. “Yazmasam çok mutsuz olurum” diyor. Başınızın kapalı haline bakarak çok kişi sizi “İslamcı” diye bilir. Aslında son derece Cumhuriyetçisiniz.. Hele bir de Rıfat Ilgaz’ın eşi olduğunuzu öğrenince de insanlar şaşırıyor. Küçük yaşta mı ka-
pandınız? Hayır. Yakın zamanda kapandım. İnsan düşünmeden, tabii hislerle kendisine yeni bir şeylerin eklendiğini hisseder. Bizim ailenin bir tarafı Balkan topraklarından, bir tarafı da Orta Asya Horasan bölgesinden gelmiş. Uzun yaşarlar. Ailem ölümü görmemişti. Bizim mezar yerimiz bile yoktur. Babam 1987 yılında 86 yaşında vefat edince çok sarsıldım(Annem de 100 yaşında vefat etmişti, geçen yıl). Bir zaman münzevi yaşadım. Ölümü düşündüm. İşin
Rıfat Bey çok esprili, biraz sinirli ve az kıskançtı Rıfat Ilgaz Bey’le nasıl tanıştınız? Onunla yaşamak çok keyifliydi. Ortak Rıfat Bey’le, Sovyetler Birliği’nin İs- bir noktamız da öğretmen olmasıydı. tanbul Başkonsolosluğu’nun Ekim Dev- Çok sıkıntılı günlerimiz de oldu. Ama rimi resepsiyonunda tanıştık. Sene 1968. dayanışmayla aştık. Hababam Sınıfı kitabı film oldu Çok güzel ve yakışıklı bir insandı. Doğrusu etkilendim. Bu beraberliğimiz evlilikle noktalandı ve ondan Defne isimli kızım oldu. Evliliğimiz beş yıl sürdü. Hep saygıyla anarım. Rıfat Bey nasıl bir insan ve eşti? Çok değerli bir yazardı. En çok sevdiğim kitabı “Hababam Sınıfı”ydı. Rıfat Bey’in en çok “Hababam Sınıfı”na âşık oldum. Ben onun eski yazıyla yazdığı yazıları daktiloyla tape ederdim. Rıfat Bey çok esprili, biraz sinirliydi. Biraz da kıskançtı tabii. (Sizin gibi güzel kadını insan kıskanmaz mı diyorum. Kahkahayı basıyor...) Afet ve Rıfat Ilgaz (Mayıs 1972)
ve çok izlendi? Onlardan gelir yok muydu? O zamanlar öyle büyük paralar kazınılmıyordu ki... O film için eserin telifini 15 bin TL’ye sattık. Biraz rahatlattı ama genelde sıkıntı sürdü. Dostlardan borç aldığımız günleri de bilirim. Hiç unutmam o filmi izlediğimizde “Ben mi yazmışım bunları” demişti. Benim de iki eserim TRT’de dizi film oldu. Onlarda da bunlar yaşandı.” Daha sonra evlendiniz mi? Hayır. Benim de onun da son evliliği oldu. Onun benden önce 4 evliliği daha olmuştu. Soyismimi de değiştirmedim. Çünkü beni herkes öyle tanıyordu. Bana “Göçmen kızı” derdi, ben de ona Rıfat Bey diye hitap ederdim. 5 yıl evli kaldık ama sevgimiz ve saygımız hep devam etti.
içinden çıkmaya çalıştım. Makul cevap vermeye çalıştım. Din kitapları okudum. Her şey kendiliğinden oldu yani... (Gülerek) Benim başörtüsü Genelkurmay’ın istediği başörtüsüdür. Doğrusu da Anadolu halkının başörtüsüdür. Biz Cumhuriyetçi bir aileyiz. Bu vesileyle Aydınlık’ın hoş görür tavrına da dikkat çekmek istiyorum. Başı kapalı ayrımı yapmadan yazılarımdan alıntılar yaparak beni onurlandırıyorlar. Aydınlık kadrosunun özgürlüğüne kavuşmasına ve yeniden işbaşı yapmasına da çok sevindim. İşleri kolay gelsin. Başarılı olsunlar.
edilmiştir. Ben ilkokula Iğdır’da başladım. Sürekli yer değiştirirdi. Dedem Çanakkale ve Sina’da savaşmış; gazi olmuş. Ezine’de ilk fötr şapka ve takım elbise giyen insandı. Atatürk öldüğünde ben 1 yaşındayım. O yıllarda “Kim ölmüş?” diye sorduklarında “Atatürk ölmüş” diye ağlamışım. Ayrıca çok iddialı bulduğum adımı da severim. Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’dan esinlenerek dedem “Afet” diye koymuş. Afet Hanım’la da 1965 yılında TDK kokteylinde tanıştım. İsmet İnönü bize ödül veriyordu. Hem de “Böşörtülüler” kitabımla o yıl hikâye ödülü almıştım.
çıkışlı. Kaçarak Türkiye’ye gelmiş. Çünkü arkadaşları ve o Türkçülük yapıyormuş. İdama mahkûm edilmişler. Romanya Köstence üzerinden Gelibolu’ya gelmiş. Babam şöminenin üzerine bayrak asıp altında yatardı. İlk olarak Ezine’de bir köye öğretmen olarak atanmış. Bir süre sonra sıkılmış ve Ezine merkeze gelmek istemiş. “Orada kadro yok” diye atamamışlar. Ona “karakol polisliği var. Olur musun?” diye sormuşlar. O da kabul etmiş ve meslek değiştirmiş. Annemle de orada tanışmış. Son derece insani bir yanı vardı. Karakolda dayak atılmasına karşı olduğu için de hep sürgün
nuz o ayaklanmayı? O muhteşem ayağa kalkış unutulmaz. Türk halkı ayağa kalktı, devrim yapmadan yerine oturmaz. Ben büyük değişimin olacağına inanıyorum. 27 Mayıs’ı gördüm. O günlerden daha coşkulu bir dönem yaşıyoruz. Muazzam bir gençlik var. Onlardan umutluyum. Bütün açgözlülüklerden, ilkelliklerden, Meclis içinde ana avrat söven vekillerden temizlenmiş; ahlakın ve hukkukun üstünlüğüne dayalı, akıl ve hikmetin hâkim olduğu ve Atatürk Devriminin tamamlandığı bir vicdan medeniyeti kuracağımıza inanıyorum. Bunu görmeden de gitmek yok!
Türk halkı Gezi’yle birlikte ayağa kalktı ‘Dedem, Ezine’de ilk fötr şapkalıydı’ ve devrim yapmadan ‘Gezi’deki o muhteşem ayağa Biraz ailenizi oturmaz. Gençlere kalkış unutulmaz’ anlatır mısınız? Nasıl bir ailede yetiştiniz? Gezi olaylarını güveniyorum. Onlardan yakından Öğretmen aileyiz. izlediniz, köşenizden destek verdiniz. Babam Bulgaristan umutluyum Nasıl değerlendiriyorsuŞumnu Muallim Mektebi
YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... 07.00 Ulusal Haber 08.00 Televizyon Gazetesi 10.00 Ekopolitik 11.00 Ne Dersiniz (t) 12.00 Haber Masası 14.00 Püf Noktası 15.00 Haber
14.00 Öğleden Sonra 17.00 Akşam Haberleri 17.35 Ekonomi 18.15 Yüksek Adrenalin 19.00 Halk Ana Haber 19.30 Hakan Aygün Analiz 20.00 Ahmet Çörtoğlu ile Neler Oluyor 21.00 En Ana Haber 22.00 Cüneyt Akman ile Zamanın Ruhu 00.00 Günsonu Haberleri
07.30 Uyan Türkiye 10.00 Keyifli Sabahar 12.00 Yaşamın İçinden 13.00 Haber 13 14.00 Dizi 15.00 Bahar’la Güzel Şeyler 17.00 İstekleriniz 18.30 Ana Haber 20.00 Kuzeyin Erenleri 21.00 Canlı Performans 22.15 Türkü Pınarı 00.00 Belgesel
13.30 Söz İstanbul’da 14.20 Habercinin Saati 15.30 Dünyadan Haberler 16.00 Güncel 17.30 Ekonomi 18.00 Spor Haberleri 18.30 Günce 20.00 Ana Haber 20.45 Spor Saati 21.30 Sanatın Adımları 22.30 Beyaz Perdenin Notaları 23.00 Şehrin Sesi
09.00 Parametre 11.00 Karşı Gündem 12.00 Bugün 14.00 Günlük 15.30 Spor 16.00 Dünya Hali 16.30 Paranın İzi 16.45 Afiş 18.00 Haber 19.30 5N1K 20.45 Aykırı Sorular 21.30 Tarafsız Bölge
13.00 Öğle Bülteni 14.00 Günün İçinden 14.20 Haber Aktüel 16.00 Günün İçinden 16.25 Seçim Aktüel 16.45 Dünya Gündemi 18.00 Akşam Haberleri 18.15 Gece Gündüz 19.00 Haber 20.00 Ana Haber Bülteni 21.10 45 Dakika 22.00 Yakın Plan
11.00 Mutfağım 12.15 Gün Arası 12.30 Seda’ya Gelin 15.00 Evim Şahane 17.00 Arka Sokaklar 18.50 Koca Kafalar 19.00 Ana Haber 19.50 Spor 20.00 Film: Maymunlar Cehennemi: Başlangıç 22.45 Arkadaşım Hoşgeldin 23.15 Bir Milyon Canlı Para
06.45 Sabah Haberleri 09.00 Beni Affet 10.00 Melek 12.00 En Güzel Bölüm 12.30 Aşkın Bedeli 14.30 Soframız 15.30 Küçük Kadınlar 17.30 Beni Affet 19.00 Star Haber 20.00 Survivor 23.30 Kardeş Payı
07.00 Cennet Mahallesi 08.30 Show Dünyası 10.00 Her Şey Dahil 12.00 Gülben 14.00 Lezzet Haritası 15.00 Misafir Ol Bana 17.45 Pepee 18.30 Ana Haber 19.15 Büyük Risk 20.00 Çizmeli Kedi 21.45 Güldür Güldür 23.15 Hey Canlı
07.00 Gülhan’ın Galaksi Rehberi 08.40 Aramızda Kalsın 12.00 Özge ile Yeni Hayat 14.30 Anlatacaklarım Var 17.00 Sine 8 18.30 Oynat Bakalım 19.45 Film: Gizli Ortak 22.15 Saba Tümer’le Bu Gece 23.45 Film: Yol
07.00 Kahvaltı Haberleri
08.25 Küçük Hanımefendi 10.00 Sağlık Sıhhat 11.15 İyi Şeyler 11.30 İyi Fikir 13.00 Haber 13.30 Elde Var Hayat 14.50 Aileler Yarışıyor 16.35 Seksenler 19.00 Ana Haber 19.55 Beni Böyle Sev 23.15 Joker 00.50 Dizi
15.30 Haber Özetleri 15.35 Gündem 16.10 Türkiye Ajansı 17.30 Haber Özetleri 17.35 Dünya Turu 18.00 Haber 18.30 İnsan 19.00 Spor Kritik 19.50 Kuklagiller 20.00 Ana Haber 21.00 Fazla Mesai 22.00 Haber
09.35 Bakış 10.00 Haber Ajanda 11.00 Haber Masası 12.00 Gün Ortası 14.40 Ekonomide Görünüm 15.00 Güne Bakış 16.40 Ekonomide Görünüm 17.05 Söz Sende 18.00 Akşam Raporu 20.00 Televizyon Gazetesi 21.00 Haber Bülteni 21.30 Neyim Var Ne Yapayım?
12.30 Parantez 13.30 Film 15.00 Hong Gil Dong 16.00 Hayat ve Sağlık 16.30 Ayhan Aşan ile Safa Geldiniz 18.00 Kum Saati 19.00 Sporaktif 19.30 Ana Haber 20.15 Hong Gil Dong 21.30 Haftanın Sohbeti 22.30 Top Ağlarda
12.00 Finans Cafe 14.00 Piyasaya Bakış 14.30 İş Dünyasından 15.30 Piyasa Ekranı 16.00 Kapanışa Doğru 16.45 cnbc-e.com’da Bugün 17.00 Son Baskı 17.30 Piyasaya Bakış 18.00 Fanbol and Chum Chum 18.30 Sünger Bob 19.00 The Big Band Theory 20.00 Two and a Half Men
12.00 Ellen Show 13.30 Mike ve Molly 14.00 Wedding Band 15.00 Veep 15.30 The Exes 16.00 Ellen Show 17.00 Cleveland Ateşi 18.00 Wedding Band 19.00 Veep 20.00 Ellen Show 21.00 Doctor Who 22.00 The Tonight Show
06.45 Çalar Saat 10.00 Ömre Bedel 12.30 Yemekteyiz Anadolu 14.30 Unutma Beni 16.30 Esra Erol’da Evlen Benimle 19.00 Ana Haber 19.30 Deniz Yıldızı 20.45 Çocuklar Duymasın 22.45 Film: Muhteşem Kahramanlar
09.30 Annem 11.10 Kavak Yelleri 12.45 Merhamet 15.10 Hanımın Çiftliği 17.20 Ejder Avcıları 18.10 Painkiller Jane 20.00 Çok Güzel Hareketler Bunlar 21.30 Film 23.45 Entourage
Merkezi 18.00 Spor Ana Haber 18.40 Günün Yorumu 19.00 Ana Haber 20.00 Matruşka 22.00 Gündem Özel 00.00 Gece Raporu
10.00 Müge Anlı ile Tatlı Sert 13.00 Kızlar ve Anneleri 15.00 Alemin Karlı 16.00 Zahide ile Yetiş Hayata 19.00 Ana Haber Bülteni 20.00 Karadayı 23.15 Kara Para Aşk
Hazırlayan: Ece KIRBAŞ
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Metin Cengiz ile Şiirden konuştuk Şair Metin Cengiz aynı zamanda yayıncı, Şiirden dergisini çıkarıyor, aynı isimli yayınevinden şiir kitapları basıyor. Pœtikası olan ender şairlerden. Kendisi bir çok dilden şiir çevirileri yaptığı gibi O’nun şiirleri de birçok dile çevriliyor. Şiir ve çeviri onun işi
G
işlenmemiş bir dil. Ancak cumhuriyetten sonra özgürlüğüne kavuştu. Şiir bir tek türkçenin değil bütün dillerin türevidir. Düşünce nasıl beynin bir türeviyse şiir de dilin bir türevidir. Şiir dile ne kazandırır Gündelik dil, fikir dili, bilim dili doğrudan bir anlamla ilgilidir. Ancak şiir dilin kendi içinde işlediği için ilgili bütün şeylere çağrışım yaptırır. Sözcüğün ortaya çıktığı andan itibaren ona yüklenen herşeyi çağrıştırabilir. Dolayısıyla şiir dile yeniden kan ve can verir. 80’den sonra doğan nesilin şiire bakışı 80 sonrası doğan çocuklar şiiri tanımıyor. Oturup biraz okuması lazım. Postmodern zaman hızlılık çağıdır aynı zamanda. Şiir oturmayı ister.
Selçuk ÖZCAN
üneşli b i r Cuma günü, ilkbaharın ilk günü, dünya şiir günü...Yer: Kadıköy, güneşli bir öğleden sonaydinlikarsiv@gmail.com ra.. buluşacağımız yere bizden önce gelmiş Metin Cengiz bizi hemen tanıdı ve çağırdı. Onun mekânlarından biri olmalıydı burası. Garsonlar tanıdık davranıyorlar, müdavimler selam veriyordu. Biz defterimizi, kayıt cihazımızı ve fotoğraf makinemizi çıkarınca Metin Cengiz’de kitapları koydu masanın üstüne... Önce nefsimizi doyurduk. Biraz iktidara çattık. Biraz şairlerden konuştuk. Nâzım’ı, Fazıl Hüsnü’yü bir de şairin ağzından dinledik. Söz yaşayanlara gelince, Özdemir İnce’nin uğradığı sükût suikastına değindik. Ülkü Tamer’in eşi hastanedeymiş, geçmiş olsun dileklerimizi yolladık. Şiirin çevirisini yapılabilir mi? Ya da bu süreç şairin kendi hazinesinden harcamasına sebep olur mi? İmge dediğimiz şey çeviriye açık mıdır? - Çeviri kültürler arası diyaloğun vazgeçilmez bir yoludur. Neyle anlaşacaksın diğer dilleri konuşanlarla... Dil bilen adam gelir bunu çevirir. İnsanlığın da ortak bir dili var. İngilizce “ i am cold” diyorsun, bire bir çevirdiğin zaman “ben soğuğum” anlamına gelir değil mi? Türkçeye geldiği zaman bu, senin kültür ve dil değerlerin içerisinde değişiyor. “Soğuk aldım” yada “üşüdüm” diyorsun. Üstelik kültürler arası bir ortaklık, bir alış-veriş de var. Bir tat kaybolurken, yeni bir tat da ekleniyor. Çevrildiği dile de katkı sunuyor. Şiir nedir?
Şiir bir terbiye aracıdır
- Mesela masanın ayağı diyoruz. Masanın ayağı olmaz ama biz yakıştırmışız, orada bir ad aktarması yapmışız. Orada sözel bir değer çıkmış. Bugün kimse bunu yadırgamıyor. Aslında bunu insanların ilk kullandığı zaman heyecanlandıklarını ben tahmin ediyorum. Şiirsel imgeye geldiğimiz zaman o farklı birşey ama aynı şeyi görüyoruz. Bir dönem çok yenilik katan bir dize, günlük kullanımda kalıyor ama şiir olma özelliğini yitirmiyor. Şiir dili günlük kullanım dilinden
farklı birşey. Şiirin kendine özgü bir söylemi var. Bu söylemin içinde her şair kendi üslubunu oluşturur.
İmge bir şey yaratmıyorsa boştur Peki anlatıyla farkı? - Sesler değerler, imgeler. Bugün modern şiirin örgütleyicisi imgedir. Klasik şiirin örgütleyicileri başkadır. Mesela hecedir, vezindir... Nazım, Dağlarca, Necatigil, ikinci yeni ve sonraki şairlerle modern şiir yerini bulmuştur. İmge, modern şiirin aynı zamanda bir zaafiyettir. Nasıl olsa imgedir diye hiçbirşey üretmeyen şairler var. O halde imge nedir? - İmge boşuna çalışmaz. Bir çağrışıma mutlaka gider. Bir şey yaratır kafanızda. Bir gerçeklik. Eğer böyle bir şey yaratmıyorsa biz ona boş imge diyoruz. Yani laf salatası. 2000 li yıllarda şiir biraz arka plana itildi mi? Biraz değil, bir hayli... Bunda yabancılaşmanın payı nedir? Kapitalizmin kendisi bir yabancılaşmadır. İnsani olan gerçek değerler üzerinden düşündürtmek yerine onu oyalıyor. Albenili, görkemli görünen, çekici ama boş,
moda gel geç ama her gün değişen çünkü iki üç gün kalması için herhangi bir insani değeri yok. Bu tür şeylerle insanı oyalıyor. Aslında hepimiz bu tür bir kaos içerisindeyiz. Ne alayım ne satayım gibi bir çılgınlık var. Bu edebiyatta da var, şiirde de var. Ama şiir bize bir hakikati gösterir ve yaratır. Yani “Kapitalizm şiire düşman” doğru bir önerme mi? Evet, kapitalizm hakikatlerden ürperir. Postmodernizmin babası onu yaratırken hakikat yaratan ideolojilere saldırır. Bunun başında marksizm ve Hegel düşüncesi gelir. Şiir gerçek üretir. Imgenin asıl görevi hakikatimizi yaratmaktır. Bir gerçeklik yaratmıyorsa o bomboş birşeydir. Şiirin dil ve türkçeyle ilişkisi Türkçe şiir için çok güzel bir dil, çok bakir bir dil. Yeni yeni oturan bir dil. Uzun zaman başka dillerin hegemonyasında kalmış ve
Şair’de güncelin tuzağı nasıl bir korku, Ergenekon, Gezi... bir çok olaya şair uzak kalıyor mu? Şiir kolay yazılan birşey değil. Yoksa her yazdığımız şiir olurdu. Hatta “en iyi şiirim henüz yazmadığımdır” demez miyiz. Şairin hazmetmesi gerekiyor. Bence gezi olayı bunu hakediyor. Varlık dergisinin Nisan sayısında bir şiirim var, Gezi ile ilgili. Geleneksel Türk şiiri ile modern şiiri imgeleri bakımından karşılaştırırsak? Şöyle diyelim. Insanlık sürekli bir gelişme içerisinde.
Eskiden benzetmeler daha gidimli dil içerisinde plastik güzellikle ancak bir şiirsel değere sahip çıkabiliyor. Ama bugün çok daha farklı. Hani Nâzım Hikmet diyor ya serbest şiirin zorluğundan bahsederken, serbest şiir ölçüsüz şiir demek değildir. Serbest şiirin kendine özgü ölçüleri vardır. Gerçek şiirde bir ritm vardır. Modern şiirde ses öğesi değerini kaybetmiş midir?
Hayır. Paul Valery der ki işte müzik herşeyden önce müzik, Ahmet Haşim de bunu tekrarlar. Ona göre de ses önemli ama Nâzım’ın ki çok farklı bir sestir. Insanın yüzüne böyle çarpar. Bu hızlı zamanda, tüketim çılgınlığında şiir kime ve neye tutunacak? Şiir her zamanki gibi duyarlı insanlara hitap eder. Çağımızda yaşayan duyarlı insanlar yine şiirden nasibini alacaklardır. Şiir bir terbiye aracıdır aynı zamanda. Osmanlı döneminde de öyle kullanılmıştır. Gerek Enderun okullarında gerekse medreselerde şiir imparatorluğu yönetecek insanları yetiştirirken şiiri bir terbiye aracı olarak kullanırlardı. Ruhun ve bilincin terbiyesi. Şimdi nerde terbiyesiz adam var bakıyorsun şiirden haberi yok. Iki dize ezberler, danışmanlarının kendilerine iş icabı söyledikleri dizeleri gündemi kotarmak amacıyla kullanırlar. Şiiri bilen bir vicdan sahibi hakkı ve halkı korur. Bugün için aşkın bir seks sözleşmesine dönüşmesi şeklinde eleştiriler var. Ne dersiniz? Günümüzdeki gençlik aşkı fiziksel bir duygu olarak görüyor. Daha çok fiziksel yönüne vurgu yapıyorlar. Akıllarına yatmadığı yerde de çok çabuk vaz geçiyorlar. Oysa aşk karşıdakine belki de sahip olmadığı değerleri yüklemektedir. Aşk aynı zamanda bir cinsel tutkudur. Ateş gibi yanan iki beden varsa ortada bu her türlü aşkınlaştırmayı da getirir. Sözsel değerler de yüklenir. Çağımızda aşkın bu aşkınlaştırma yönü ikinci üçüncü plana itilmiş. Bir de kimsenin aşık olacak vakti de yok. Yatak çok yakınsa hemen yatağa gidilir. Iş bitirilir ve ordan çıkılır. Zaman çok hızlı dönüyor. Kimsenin kimseyi anlayacak hali de zamanı yok. Gülten Akın’ın İlkyaz şiiri gibi “Ah, kimselerin vakti yok// Durup ince şeyleri anlamaya”
Candaş Şişman sergisi CerModern’de
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kapatılabilir mi? C
İ
Ahmet SAY
ktidarın TÜSAK adlı yasa tasarısıyla devlet tiyatrolarını, devlet opera-bale kurumlarını ve devlet senfoni orkestralarını bütünüyle kapatmayı öngören yasa tasarısı bekleyedursun, Türkiye’de böyle bir sahne sanatları ve müzik katliamının yapılamayacağını düşünerek Cumhurbaşkanlığı Senfoni’nin konserine gittim. Ve gördüm ki, solistlerimiz olsun, orkestra sanatçılarımız olsun, bu konuda olumsuz yönden hiç etkilenmemişler. Hepsi sanatını büyük bir şevkle dinleterek, “İşte biz burada dimdik duruyoruz!” der gibi olağanüstü başarılı bir konser sundular. Orkestra şefimiz Emin Güven Yaşlıçam’ın yönettiği orkestranın programındaki ilk eser, Almanya doğumlu, Musevi asıllı Amerikalı besteci Andre Previn’in (doğ. 1930), “Keman, kontrbas ve orkestra için Konçerto”suydu. O akşam, Türkiye’de ilk seslendirmesi yapılan bu
Nevzat Kalender
eserde, uluslararası bir kemancımız olarak hep hayranlıkla izlediğim Pelin Halkacı Akın ve Avrupa ülkelerinde aldığı çok sayıda ödülle sivrilen kontrbas sanatçımız Onur Özkaya, eserin solistleriydi. Aslında bir caz piyanisti olan Previn, çağdaş müzik tekniklerinden de yararlanarak herhalde kararsızlıkla bestelediği bu “ikili konçerto”da savruk ve tatsızdı. Eğer Halkacı ve Özkaya gibi iki müthiş solistimiz olmasaydı, eserin bitmesi için kafamdan sevdiğim konuları geçirirdim. Bir şey daha söyleyeyim: Her iki değerli solistimiz de giyimi ve genel olarak dış görünüşüyle tam “Atatürk Türkiyesi”nin evlâtlarıydı. Alçakgönüllü ve özgüven sahibi tavırları da cabası... Doğrusunu isterseniz, ben bu konsere, Uludağ Üniversitesi’nde keman eğitimcisi olarak görev yapan öğretim üyesi ve kadim dostum Nejdet Kalender’le matematik öğretmeni Vasfiye Kalender’in oğlu, keman solistimiz Nevzat Kalender’in daveti üzerine gitmiştim. Nevzat Kalender (doğ. 1983), aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda “II. Keman” grubunun üyesidir. Orkestra içinde, çeşitli çalgılarda olduğu gibi, yay cambazı keman solistlerinin de bulunması, hem CSO’nun düzeyini gösteren bir ölçüttür, hem de müzik sanatımız adına gurur vericidir. Nevzat, geç romantik dönemin Rus bestecisi Aleksandr Glazunov’un (1865-1936) Keman Konçertosu’nda solist olarak
erModern bünyesinde yer alan HUB Sanat Mekân ve yeni medya sanatları için geliştirdiği alanı HUB Dijital FutureLab, 15 Nisan14 Mayıs 2014 tarihleri arasında yurt içi ve yurt dışında başarılı projelere imza atan audiovisual enstalasyonları ile tanınan yeni medya sanatçısı Candaş Şişman’ı konuk ediyor. Candaş Şişman’ın ikinci kişisel sergisi,”0IISıfırbirbir” video yerleştirmeler, ses enstalasyonları, dijital baskılar ve kinetik heykellerden oluşuyor. Geleneksel olanı dijital bir ifade ile birleştiren Candaş Şişman’ın üretimlerinde, hayatın karmaşasının ak-
sine sadeliği arayışına tanık oluyoruz. Zaman, mekân, ses ve hareket öğeleri, eserlerinin temelini oluşturuyor. Doğa bilimlerini kendine referans alan sanatçı, fiziksel ve sanal dünya arasında köprü oluşturarak melez bir duyumsama ortaya çıkartıyor. Ortaya çıkan dil, izleyicinin zaman, mekân ve hareket algısını manipüle ediyor. Gœthe Enstitüsü ve Balkan ülkelerinde yeni medya sanatları ağı kurmaya yönelik çalışmaları bulunan ArtUP! Media Art projesi sponsorluğunda gerçekleşen sergi, gelişen yeni medya sanatlarına referans niteliğinde.
Tuna Kiremitçi’nin romanı sahneye taşınıyor
G Pelin Halkacı Akın bu zorlu ama güzel eseri başarıyla yorumladı. Kemancılık sanatında ustalığı sergilemek olanağını açan bu konçerto, aslında bütün usta kemancıların gözdesidir. Kalender de bu ustaların arasına girmiş oldu. CSO’nun kıdemli müziksever dinleyicisi ise her konser eserinin hakkını vermeyi bildiği için, Nevzat Kalender’i uzun uzun alkışladı. Konserin son eseri, Çaykovs-
ki’nin (1840-1893) İtalyan Capriccio’suydu. Bu parlak, bol yaldızlı, ama derinliği pek olmayan orkestra parçasına, ne değerli orkestramızın, ne de müzikten anlayan CSO dinleyicisinin ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı Senfoni’yi, bu konserin başkemancısı olan Menevşe Aydoğdu’nun şahsında kutlarım.
azetemiz yazarlarından Tuna Kiremitçi’nin romanı “Dualar Kalıcı” oyunlaştırılarak izleyiciyle buluşuyor. Tuna Kiremitçi’nin kaleme aldığı ve Hakan Altıner’in sahneye uyarlayıp yönettiği “ Dualar Kalıcı”, izleyiciyi İkinci Dünya Savaşı’nda İstanbul’a sığınarak hayatta kalmış bir kadın ile günümüz dünyasında
yolunu bulmaya çalışan bir genç kızın dostluğuna tanık ediyor. Gönül yaraları ve geçmişteki acıların birbirine bağladığı iki kadın... Başrollerini Nurseli İdiz ve Pelin İdiz’in paylaştığı oyunun köstüm tasarımı Günnur Çaras’a ait. Yönetmen yardımcılığını Damla Cercisoğlu’nun yaptığı oyun, 25 Nisan Cuma saat 16.00’da Şişli Blackout Tiyatro Kedi Sahnesi’nde sahnelenecek.
Hazırlayan: Ece KIRBAŞ
Sokakla bağı olan bir tiyatroyuz
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Feridun
ANDAÇ feridun.andac@gmail.com
BAKIŞIM
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
Dünyayı anlayabilmek için
Z
a olmayan d ro at y ti ı ın ad , 2 2 D ro at y Ti alıyor. D bir koltuk numarasından adar gittiği k ’e 1 2 r la k u lt o k a d n sı ra sı uk ve grup lt o k ir b an ay lm o , 2 2 D in iç irci’ bu ismi ‘ulaşılamayan sey anlamında kullanıyor
E
Turgay OĞUZ
ski bir hamur fırınından kültür sanat merkezine dönüştürülmüş olan mekanın bahçesinde, Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro bölümü mezunlarından Emir Çubukçu (Karadayı Tv Dizisi/Osman Güney), Can Kulan ve Berkay Ateş’in kurduğu Tiyatro D22’deyiz. Sözleştiğimiz saatte tiyatronun açık hava fuayesindeyiz. Gözlerinde birşeyleri başarmanın güzel ışıltısı, sözlerinde hayallerini gerçeğe dönüştürebilmenin yumuşak gururu hissediliyordu. Taze bir tiyatro olmanın verdiği masum heyecanla anlattıklarını kağıda döktüm. Heyecanlı ama bir o kadar düzenli, kıpır kıpır ama bir o kadar ciddiyetlerini koruma içgüdüsüyle sorularıma içi dışı bir cevaplar aldım. Çıktıkları uzun yolculuklarının hemen başında bu sohbet tarihe bir tanıklık etsin.
‘Elimizi taşın altına koyduk’ Tiyatro D22’nin yola çıkış hikayesini dinleyebilirmiyiz? Konservatuar ikinci sınıf sonlarına doğru ne yapmak istediğimiz konusunda fikirlerimiz netleşmeye
başladı. Bir kurumun talimatları doğrultusunda hareket edip enerjimizi aşağıya çekmektense, başka bir taşın altına elimizi koymayı tercih ettik. İçinde kendi hikayelerimizi anlatabileceğimiz bir tiyatro olsun istedik. Hayata geçirmek çok kolay olmadıysada, fikir aşaması bir o kadar kolay oldu. Ve 1 Mart 2013 hayallerimizi gerçeğe dönüştüğü gün oldu. Tiyatromuzun hayata geçmesinde hiçbir karşılık beklemeden desteklerini esirgemeyen Hilal Erdoğan, ilk oyunumuz Bent’in yönetmeni olan Meltem Cumbul ve ikinci oyunumuz Yirmibeş’in yönetmenliğini üstlenen Yiğit Sertdemir, tiyatromuza tüm güçlerini ve büyük zamanlarını ayırarak çok büyük katkıda bulundular.
‘Toplumsal hikayeler anlatıyoruz’ Tiyatro D22’nin bir felsefesi var mı? Toplumsal tiyatro yapıyoruz, toplumsal hikayeler anlatıyoruz. Derdi olan metinler seçiyoruz, derdi olan insanlarız. Yirmibeş adlı oyunumuz 2010 Türkiye’sinin, Ka-
rabatak adlı oyunumuz ise 2014 Türkiye’sinin bir panoraması niteliğinde. İçinde toplumsal olarak bizi ilgilendiren ve bizi hala etkileyen her türlü klasik ya da çağdaş metni oynamaya açığız. D22 sokakla bağı olan bir tiyatrodur ve olmaya devam edecektir.
‘Gezi olayları, büyük toplumsal bir harekettir’ Oyunlarınız hakkında bizi bilgilendirirmisiniz? Nazi döneminin üzerine gidilmeyen şiddet alanlarından biri olan cinsel kimlikleri nedeniyle ötekileştirilen bireyler üzerinden iyiyi, kötüyü ve özgürlüğün anlatıldığı, Meltem Cumbul’un hem öneride bulunduğu hem de yönetmenliğini üstlendiği “Bent” tiyatromuzun açılış oyunu oldu. Geçtiğimiz sene yarım sezon oynadığımız ve bu sezon devam eden oyun, 13. Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde “En iyi yapım” ödülüne layık görüldü. Ayrıca Tiyatro Tiyatro dergisi ödüllerinde ise “En iyi yapım” adaylığı aldı. “Yirmibeş”, günümüz Türkiye’sinin çıplak doğu gerçekliğine değinen tamamen kurmaca bir hikaye. Her an yaşanmaya müsait
ve kimbilir belki de yaşanmış bir hikaye. 25 yaşında olan, birbirini tanımayan dört gencin farklı yollardan aynı yolda denk gelmenin hikâyesi anlatmaya çalışıyoruz. “Yirmibeş” adlı oyunumuz, Savaş Dinçel Ödülleri’nde en iyi yazar ödülü aldı. Afife ödüllerinde ise “En iyi yardımcı oyuncu” kategorisinde Berkay Ateş aday gösterildi. Karabatak adlı oyunun fikir aşamasında, gezi olaylarını yazar olarak yazıp yönetmeye karar verdiğimde, sözlü olarak değil bir performans halinde anlatılması gerektiğini düşünüyordum. Gezi olayları bugün baktığımızda müzikten edebiyata, sinemadan tiyatroya pek çok sanat alanında yer aldı. Bu sürecin dramatik bir diyalog örgüsü ile değil de bir performans halinde anlatılması bir yazar olarak hayalimdeki en uygun anlatım dilinin olduğuna karar verdim. Çünkü sokaklarda birbiri ile konuşmadan, birbirine bakarak, hissederek, aldığı seslerle reaksiyon gösteren insanların yaşadıklarına tanık olduk. Gezi olayları, Türkiye tarihinin en büyük toplumsal hareketlerinden biri oldu.
Etkinliklerin ev sahibi olacak D22’de sanatseverleri ilgilendirecek başka neler var? D22 kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapabilecek bir anlayışla yola çıktı. Geçtiğimiz yıl sahnemizde düzenlenen etkinliklere yaptığımız ev sahipliğimizle bir kültür sanat merkezi olma yolundaki devamlılığımızı korumak önceliklerimiz arasında. Bu bağlamda performans sanatları sahnesi, gösterim merkezi, konser alanı, sergi mekani olarak hizmet vermeye devam ediyoruz. Tiyatro atölyesi, ünlü isimlerin katıldığı workshop uygulamaları ve konservatuvar hazırlık sınıflarımız devam ediyor. 2627-28 Nisan’da Meltem Cumbul ile bir workshop uygulaması etkinlik takvimimizde yer alıyor. Ayrıca D22 sahnesi, bu yıl Alternatif Sahneler Festivali kapsamındaki gösterim noktalarından biri olacak.
aman zaman yanıt arayan soruların karşılıklarını okuduğumuz romanlarda bulabiliriz. Roman okumayı, salt bu yüzden bile olsa, önemserim. Kuşkusuz, roman, bize daha başka şeyler de taşır/gösterir. Karşıma çıkan, benim için keşfedilmeyi bekleyen her “iyi roman/cı” yeni bir yolculuk/yol arkadaşlığıdır aynı zamanda. Bu tür karşılaşmaların öyle el yordamıyla olabileceğine ihtimal vermem! Ya da en azından, ben, seçimimi bu tür rastlantılara bırakmam. Bazen okuma çeşitliliğim çıkarır bunları karşıma, kimi kez de okurluğuna güvendiğim dostlarımın/arkadaşlarımın/öğrencilerimin önerileridir bu tür buluşmaları sağlayan. Alman romancı Monika Maron’u, böylesi bir önermeyle keşfettim. 1941 Berlin doğumlu yazar, Doğu Almanya’da büyümüş. Hemen okumaya başladığım romanı Acayip Bir Başlangıç(*), Berlin Duvarı’nın yıkımı öncesi/sonrası hayatların tanıklığına farklı bir pencereden bakışı içeriyor. Romanın ilk satırlarında gerçekliğine dönülen Irene’nin öyküsü bizi başka bir yere taşıyacak diye düşünürken; onun hayatına şöyle bir dokunan anlatıcı/Johanna’nın adım adım örülen öyküsüyle yüzleşiriz. Aslında bu yüzleşme de yazar/romancı, insanlık durumuna, yurdunu yitirme haline, bir yaş dönemi sanrısına, giderek tutku ve inancı yitirme savruntusuna farklı açılardan bakar. Getirip bize sunduğu Johanna’nın gerçeğinde, çağımız insanının en temel sorunsalları çıkar karşımıza: bırakılmışlık, hiçleşme, şeyleşme, yalnızlaşma, aidiyetini yitirme... Çözülen, birleşen Almanya gerçeğinde ise; küreselleşmenin insanı savuran, kimliksizleştiren halini gözleriz. Öyle ki; gelip bir yazevinde yalnızlığına sığınan Johanna, yıllardır yazmak istediği biyografik kitabını yazma tutkusunu yitirdiği gibi yaşama sevincini de söngünleştiren zamanın sorgulayıcı kollarına bırakır kendini. Bir karşılaşmada tanıdığı, ama uzun bir zaman sonra da kendisine mektup arkadaşı kıldığı Christian’a yazdıklarında saklı ben’inin, sıkışıp kalmışlığının gerçeğiyle yüzleşir. Hayatına şöyle bir dokunup geçen kambur Irene’nin yitimini düşünürken; kendisine şunları sormadan edemez: “Kambur bedeninden, fazlaca uzun uzuvlarından ve hasta vücudunun ekşimtırak kokusundan kurtulabilmesi için biriyle mektuplaşmasını Irene’ye tavsiye etmediğime nasıl hayıflandığımı...” Bir sürüklenişin, yaşamsal varoluşu sorgulayışın romanı diyebileceğimiz Acayip Bir Başlangıç, size yeni algı kapıları açıyor. Hatta kendinize kurabileceğiniz yeni başlangıçlar için de çağrıda bulunuyor adeta. Toplumsal yarılmanın yaşandığı bir düzende, siyasal kirlenmenin artık bir salgına dönüştüğü ortamda hayatı anlama yolculuğu aslında her gün yeni bir başlangıcın çağrısını taşıyor bize. Johanna, kendisini ziyarete gelen, Berlin’de Rus sanatını Batı’da tanıtmayı amaçlayan galerist Igor’un neler yazdığını merak etmesi üzerine ona şunları söyler: “Muhtemelen kimsenin ilgisini çekmeyecek bir şey yazıyorum. Ben kendim bile konuyu sevmekte zorlanıyorum.” Igor ise şunu sorar ona: “Peki, neden ilgi duyduğunuz bir şey yazmıyorsunuz?” Johanna’nın yanıtı ise şöyledir: “Evet. İlgimi çeken şeyler benim alanım dışında. Nedeni bu olsa gerek. Bildiğim her şey önemini yitirdi. Dünyayı hâlâ Gœthe ya da Thomas Mann’la anlayabilmek mümkün müdür sizce?” Doğrusu, Igor’un ona yanıtı da bir o kadar ilginçtir. Gene de ben, dünyanın bu gidişatını anlayabilmek için; Maron’un diğer romanı Animal Triste’sine başlıyorum. Ve Thomas Mann okuma defterlerime bir yenisini katarak Doktor Faustus’un dünyasını keşfe hazırlıyorum kendimi. Evet, dünyayı anlayabilmek için her zaman iyi bir roman/cı gerek bize sevgili okurum. (*)Acayip Bir Başlangıç, Monika Maron; Çev.: Zehra Aksu Yılmazer, 2013, Alef Yay., 160 s.
T.C. ELAZI 2. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2011/122 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : 71 Ada No, 42 Parsel No, Nailbey Mah. Yenice mevkii Bodrum kat 3 nolu bağımsız bölüm Gayrımenkulün yer aldığı imar adası şehir imar planında bitişik nizam 5 kat yapılaşmaya izinli konut alanıdır. Gayrimenkulun yer aldığı bina 4 katlı B.A karkas kalorifersiz bir bina olup yıpranma payı %30 dur. bodrum kat apartman dairesi olan bu gayrimenkul 1 salon, 1 oda, mutfak, banyo ve wc den ibaret olup inşaat alanı 50 m2 net kullanım alanı 45 m2 civarındadır. Gayrimenkul her türlü belediye hizmetlerinden yararlanmakta olup şehir merkezine ve ticari alanlara yakın bir konumda olduğu rapor edilmiştir. Adresi : Elazığ İI, Merkez ilçe Nailbey Mah. Yenice mevkii Yüzölçümü : 294 m2 Arsa Pay : 5/75 imar Durumu : K ymeti : 35.000,00 TL KDV Oran : %1 Kayd ndaki erhler : 1. Sat Günü : 02/06/2014 günü 11:00 - 11:05 arası 2. Sat Günü : 30/06/2014 günü 11:00 - 11:05 arası Sat Yeri : Elazığ Adalet Sarayı içerisinde 4. Kat 4002 sayılı İcra Daireleri Satış Odası Elazığ 2 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Harput Mah. Danışment mevkii, 72 Parsel, takdiyatta sulu bahçe olarak geçen parsel üzerinde Bir adet çok eski yıpranma payı %40 olan kerpiç bir ev bulunmaktadır. Ev Saç çatılı olup 1 salon, 1 oda’dan ibaret olup inşaat alanı 45 m2 dir. Parsel üzerindeki debisi 0,25 lit/san bir akarsu bulunmaktadır. Parsel kapama olarak çeşitli yaşta karışık meyve ağaçları ile üzüm bağlan yer almaktadır. Arazi, yamaç arazi olup ortalama meyil %15 civarındadır. Arazi 1. sınıf sulu tarım arazisi olup toprak yapısı bakımından killi - tırılı yapıda kırmızı-kahverengi toprak gurubundadır. Yer yer taşlılık problemi bulunmaktadır. Arazinin kapama bahçe olarak m2 satış değeri 7.00 TL./m2 dir. Parselin arazi satış değeri 15.600x7.00=109.900,00 TL olup üzerindeki muhdesat ile birlikte toplam satış değeri ise 125.000.00 TL olarak rapor edilmiştir. Adresi : Elazığ İI, Merkez ilçe Harput Mah. Danışment mevkii Yüzölçümü : 15.600 m2 Arsa Pay : tam imar Durumu : K ymeti : 125.000,00 TL KDV Oran : %18
Kayd ndaki erhler : 1. Sat Günü : 02/06/2014 günü 11:15 - 11:20 arası 2. Sat Günü : 30/06/2014 günü 11:15 - 11:20 arası Sat Yeri : Elazığ Adalet Sarayı içerisinde 4. Kat 4002 sayılı İcra Daireleri Satış Odası Elazığ Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. ( hale s ras nda nakit para yat rmak istemeyenlerin teminat n Müdürlü ümüzün TR32000150015800729049 7541 (Vak fbank Elaz ubesphesab na yat r lmas ve yat rd na dair dekontu ihaleden önce ibraz etmesi yada Vak fbank’a ait DEB T-ATM kart bulunanlar n Müdürlü ümüzdeki pos cihaz ndan ihale saatinden önce teminat olarak yat rmas ) Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır, ihale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2011/122 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 02/04/2014 (İİKm.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 64’e karşılık gelmektedir. BASIN: 25764 (www.bik.gov.tr)
Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de
Hazırlayan: Hüseyin KAYA
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Vahşi kapitalizme futbol tokatı
S
ahadaki Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin mücadelesi futboldan çok başka anlam taşıyordu. Görünürde Fenerbahçe şampiyonluğu garantilemek istiyordu, Beşiktaş ise Şampiyonlar Ligi’ne ikinciliği kazanarak doğrudan gitme hesapları içindeydi. Ama aslında iki takım bir olarak Türkiye’deki vahşi kapitalizmin suratına okkalı bir tokat attılar. Binlerce, milyonlarca ağacı acıma-
dan kesen doğa katillerine, takımlarının renklerini sevmekten başka suçları olmayan çocukların ve kadınların kafalarına biber gazı kapsülü sıktıranlara, nezaretteki gençleri işkencelerle döverek öldürten ruhsuz katil bozuntularına, onların arkalarındaki ağababalarına, adalet ve yasa düzenini hiçe sayarak, adaletin bir gün kendilerine de lazım olacağını, içlerindeki kinle unutanlara atılmış bir tokattı bu.
Onur BELGE onurbelge@aydinlikgazete.com
Belki Fenerbahçe’nin şampiyonluk turu geleceğe kaldı, belki Beşiktaş doğrudan şampiyonlar ligine katılma vizesi alamayacak ama bu mücadele hiç unutulmayacak. Her ikisi de yüzsüz utanmazların “Fenerbahçe, Beşiktaş’a maçı verecek” söylemlerine aldırmadılar. Ellerinden geleni gol atmak için yaptılar. Motta’nın iki sarıdan atılmasıyla son 35 dakikayı 10
futbolcuyla, uzatmaları da sonradan oyuna giren İsmail Köybaşı’nın atılmasıyla 9 futbolcuyla oynayan Beşiktaş taraftarlarının gönlünde bir kez daha taht kurdu. Fenerbahçe bildiğiniz gibi kendi futbolunu oynadı. Savunmasını, Atiba’yı sağbeke alarak tümüyle yabancılardan kuran siyah beyazlılar karşısında Kuyt, Emenike, Sow forvetin-
SEVİNEN DE ÜZÜLEN DE Takımın hızlı hücumlarında etkili olan Olcay Şahan, 72. dakikada yerini Mustafa Pektemek’e bıraktı.
Sow yine Kartal’ı avladı, Beşiktaş Motta’yla cevap verdi. Kartal 2.lik yarışına devam ederken, F.Bahçe ise şampiyonluğu gelecek haftaya BEŞİKTAŞ bıraktı
1
S Fırat KORSAN
üper Lig’in 30. Haftasında Beşiktaş, Fenerbahçe’yi konuk etti... Dün gece Olimpiyat’ta hedefler farklı, amaçlar aynıydı; galibiyet. Konuk Fenerbahçe 3 puana şampiyonluğunu ilan ederken, ev sahibi ise Şampiyonlar Ligi’ne direkt gitme yolunda büyük bir avantaj yakalayacaktı. Ligdeki konum itibari ile daha rahat olan Fenerbahçe, oyuna da iyi başlayan taraf oldu. Her maç olduğu klasik pas oyununu ortaya koyan Sarı-Lacivertliler rakip kaleye ataklar yapmaya çalışırken, 24’te de gol geldi. Rakip yarı alanın ortalarında topla buluşan Kuyt’ın ara pasına sol çaprazdan hareketlenen Sow, topu alıp ceza alanına girdi ve dar açıdan karşı karşıya pozisyonda vuruşunu yaptı ve topu ağlara gönderdi: 0-1. İlerleyen dakikalarda zaman zaman temposu düşen oyunda ev sahibi Beşiktaşi seyircisinin de desteği ile maçta dengeyi kurmayı başardı. Özellikle ilk yarının son 5 dakikasında rakip kaleye üst üste ataklar geliştiren Siyah-Beyazlılar golü de bulmayı başardı. 44’te Veli’nin uzak mesafeden şutunda top sol direkten döndü ve ardından sol çaprazda bulunan Motta, direkten dönen topa çok sert vurdu ve topu ağlara göndererek ilk yarının skorunu belirledi: 1-1. İkinci yarıya her iki takım da kontrollü başladı. Yağan yağmurda ağırlaşam zeminle beraber ilk 45 dakika fazla efor sarfeden futbolcular düşük tempoda bir futbolla maça devam ederken, 58. dakikada Beşiktaş’tan Ramon Motta ikinci sarı karttan kırmızı ile oyun dışı kaldı. Zaten genelde bol pas yaparak topu ayağında tutan Fenerbahçe, Beşiktaş’ın 10 kişi kalmasıyla iyice oyunu rakip yarı sahaya yıktı. Ancak Sarı-Lacivertliler bir kaç pozisyon dışında iyi savunBEŞİKTAŞ ma yapan Be- Tolga *, Atiba **, Franco ****, Dany **, şiktaş savunMotta **, Veli **, Jon es Mustafa *), Oğuzhan *, Olcay **, (Dk.72 masını geçe**, (Dk.86 Uğur ?), Gökhan e *, (Dk .65 İsmail Köybaşı medi, ve mü- Almeida Tör *), * T.D.: Slaven Bilic cadele 1-1’lik FENERBAHÇE eşitlikle Volkan **, Gökhan bitti. **, Kadlec *** Slaven Bİlic’de maçın ardından derbinin
1
1
, Alves **, Caner **, Mehm et **, (Dk.86 Mehmet Topal **, Meireles Top uz ?), Em re *, (Dk.46 Alper *) Kuyt *, Sow ***, Emenike ** T.D.: Ersun Yanal Goller: Dk.44 Motta (Beşiktaş, Dk.24 Sow (F.Bahç Kırmızı kartlar: Dk.58 e) Motta, Dk.90+3 İsmail (Beşiktaş) Sarı kartlar: Jones, Veli, Oğuzhan, Dany (Beşiktaş), Emre, So w, Alper (F.B Hakem: Halis Özkah ahçe) ya Stat: Atatürk Olimp iyat
‘Gurur duyuyorum’
güzel geçtiğini belirterek ‘’ Derbi buydu işte koşu ve mücadele vardı sadece oda yoktu mücadele vardı iki takımıda kutluyorum, takımımıla gurur duyuyorum gösterdiği performans nedeni ile, takımım 40 dakikadan fazla 10 kişi oyadı ligin lideri karşısında, elimizden gelen herşeyi yaptık kazanabilirdik ama bu bizim için iyi bir sonuç’’ dedi.
MAÇIN HAKEMİ: Skora etki etmedi
den vazgeçmedi. Orta alanda ise uzun süre Jones, Veli, Oğuzhan ve Olcay ataktan çok savunmayı düşündüler. Almeide ise ileride tek kaldı. Nitekim ilk yarı bittiğinde Fenerbahçe 6 şuttan bir gol, Beşiktaş ise 2 şuttan bir gol çıkarmıştı. Sow, Kuyt’ın ara pasıyla mükemmel buluştu, Tolga’nın sabit ayağının biraz üstünden kapalı köşeye vurarak sarı lacivertlileri öne geçirdi. Orta alanda iyi top kullanan Fenerbahçe Veli’nin direkten dönen şutunu iyi tamamlayan Motta’ya engel olamadı. Sonrası Fenerbahçe’nin baskısı altında yağan yağmur nedeniyle beraberlik mücadelesi oldu. Fenerbahçe’ye artık şampiyonluk için 4 maçtan 1 Puan almak kaldı.
BU SONUÇLA BEŞİKTAŞ, GALATASARAY’LA PUAN FARKINI 2’YE ÇIKARIRKEN, FENERBAHÇE İSE 1 PUAN DAHA ALDIĞI TAKDİRDE ŞAMPİYON OLACAK
YOK MAÇIN ADAMI: Pedro Franco
Beşiktaş’ın Kolombiyalı genç stoperi Pedro Franco, özellikle takımı 10 kişi kaldıktan sonra Fenerbahçe ataklarında ön plana çıkan isim oldu, Siyah-Beyazlıların derbiden 1 puanla ayrılmasında kilit adam olmayı başardı.
Oyunun genelinde verdiği ikili mücadele kararları doğruydu. Maçın golleri de temiz olunca derbi yöneten bir hakem için iyi diyebiliriz. Motta ve ismail’in kırmızı kartlarında ise genel görüş kararların doğru olduğu yönündeydi.
KIRILMA ANI: Motta’nın golü Fenerbahçe maça iyi başlamış ve golü de bulmuştu. İlk yarıyı önde kapatsaydı farklı bir mücadele izleyebilirdik. Ama Beşiktaş ilk yarının son saniyesinde Motta ile devreyi 1-1 bitirince, ikinci yarıda işler değişti.
1
Fenerbahçe’den reket alkışlık ha 87’yi gösterdiğin-
Karşılaşmada dakikalar oyunu durduran de, sakatlık gerekçesiyle ha sonra hava da ya, kah hakem Halis Öz ı Dany’nin önüatışı yaptı. Meşin yuvarlağ n topa iki kez ’ni ne bırakan Özkahya, Dany kartını gösı sar an dokunmasının ardınd verdi. Feruş vu st be ser t terdi ve endirek bu kararın arnerbahçeli futbolcular da erdi. dından topu dışarı gönd
FENERBAHÇE
çı! E-Bilet’te skandal: Akbil ile derbi ma ığı İlk kez uygulanan Passolig uygulamasında maç öncesi büyük bir skandal yaşandı. Bazı taraftarların giriş kapılarında, Passolig kartı yerine okuyucu makineye, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin toplu taşıma araçları için çıkardığı İstanbul
Kart (Akbil) ile girmeye çalışt görüldü. Passolig kartının görüntüsünü bilmeyen ve konu ile ilgili eğitim almayan güvenlik görevlilerinin ise bu durum karşısında ne yapacaklarını şaşırdıkları öğrenildi.
İkili averaj kuralı bozuldu
M
atematiksel olarak ligi Galatasaray’ın üstünde bitirmeyi garantileyen Fenerbahçe, Beşiktaş ile berabere kalarak matematiksel olmasa bile şampiyonluğa çok yaklaşmış oldu. Beraberlik sonrası ikili averaj kuralı ortadan kalktığı için, genel averaja bakılacak. Genel averajda Siyah-Beyazlılardan +16 önde bulunan Fenerbahçe’nin şampiyon olamaması için; son 4 maçını kaybetmesi, Beşiktaş’ın son 4 maçın hepsini kazanması, genel averajını da rakibinin üstünde yapması gerekiyor. Futbol mantığına bakıldında evinde 2 maç oynayacak Fenerbahçe’nin şampiyonluğu bu saatten sonra kaybetmesi çok zayıf bir ihtimal. 2.lik yarışında ise heyecan sürecek. Galatasaray ile puan farkını 4’e yükseltme FUTBOL fırsatını, derbiden beraberlikle ayrılarak kaçıran Beşiktaş, kalan haftalarda Süper Lig 2.lik yarışını Galatasaray’ın 2 Rize 3-1 Konya puan önünde sürdürecek. Beşiktaş 1-1 Fenerbahçe
SPORDA DÜN
1.Lig
PUAN DURUM U
Galatasaray’a gönderme Beşiktaş karşısında derbiye yakışır bir mücadele olduğunu ifade eden Ersun Yanal, G.Saray ile oynadıkları maça da gönderme yaparak, “Bugün futbol sahanın içerisinde kaldık, derbinin güzelliklerini yaşadık ve bir taşkınlık yoktu. Şampiyonluğu garantileyebilirdik ama Rize maçına bıraktık, 1 puan bize yetecek. Bugün rakibimize karşı bariz bir üstünlük kuramadık ama 1 puan da kötü değil, bizi biraz daha rahatlattı”dedi.
1 FENERBAHÇE 2 BEŞİKTAŞ 3 GALATASARAY 4 TRABZONSPOR 5 KASIMPAŞA 6 SİVASSPOR 7 KARABÜK 8 G.BİRLİĞİ 9 AKHİSAR 10 BURSASPOR 11 ESKİŞEHİR 12 RİZESPOR 13 GAZİANTEP 14 KONYASPOR 15 ELAZIĞSPOR 16 K.ERCİYESSPOR 17 ANTALYASPOR 18 KAYSERİSPOR
O 30 30 30 30 30 29 29 30 30 30 29 30 30 30 30 30 29 30
G B M A 21 4 5 67 15 10 5 49 14 11 5 49 12 10 8 46 11 11 8 49 13 4 12 51 11 9 9 27 12 5 13 34 11 8 11 39 11 8 11 34 10 9 10 30 9 9 12 38 10 6 14 35 9 7 14 38 9 4 17 35 8 6 16 30 5 13 11 30 6 8 16 25
Y 30 28 28 34 35 51 27 37 44 41 28 40 51 42 56 47 38 49
Av. P 37 67 21 55 21 53 12 46 14 44 0 43 0 42 -3 41 -5 41 -7 41 2 39 -2 36 -16 36 -4 34 -21 31 -17 30 -8 28 -24 26
Şanlıurfa 0-1 Adana Ankara 3-1 Mersin İ.Y. Buca 2-1 Ordu Samsun 0-1 Karşıyaka Balıkesir 1-0 Manisa 1461 Trabzon 1-1 K.Maraş Gaziantep BŞB 0-4 İstanbul BB Bolu 2-0 Tavşanlı Linyitspor Adana Demir 3-0 Fethiye
BASKETBOL Erkekler
Tofaş 101-58 Anadolu Efes Banvit 78-84 Edirne
VOLEYBOL Kadınlar / Playoff
Vakıfbank 0-3 Galatasaray Fenerbahçe 3-1 Eczacıbaşı
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
Hazırlayan: Hüseyin ŞUEKİNCİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
TARAFTARLAR TEK SES
‘E-bilet kalkmadan tribüne girmeyiz’ T SEDA AKYÜZ
araftarlar yürürlüğe yeni giren elektronik bilet uygulamasını protesto etmek için dün İstanbul Taksim’de bir eylem gerçekleştirdi. Yüzlerce taraftar dün öğle saatlerinde Taksim Galatasaray Meydanı’nda toplandı. 14 Nisan 2014 günü yürürlüğe giren “E-bilet” uygulamasına karşı Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Adanademirsporlu çok sayıda taraftar sokağa döküldü. Yurttaşlar eylemde sık sık ‘Her yer e-bilet her yer rezalet’, ‘Her yer tribün her yer direniş’ ve ‘Hırsızlarla uğraşın tribünleri bırakın’ sloganları atıldı. Tüm taraftarlar adına ortak yapılan basın açıklamasında ‘e-bilet’ uygulamasının kabul edilemez olduğu belirtilerek
‘Yapılan bu uygulama fişleme ve rant uygulamasıdır. Bu uygulamaya son verilene kadar statlara gitmeyeceğiz. Takımımıza, sevdamıza sokaklarda sahip çıkacağız. Bizler statların gerçek sahibiyiz’ ifadeleri kullanıldı.
14 gözaltı Eylem sırasında çevik kuvvet ekipleri İstiklal Caddesi üzerinden barikat kurdu. Taksim Meydanı’na yürümek isteyen grubun dağılmaması üzerine polis kalabalığa tazyikli su ile müdahale etti. Polis ve taraftarlar arasında Tünel Meydanı’na kadar kovalamaca yaşandı. Polislerin geri çekilmesi ile taraftarlar tekrar bir araya geldi ve sloganlar tarak dağıldı.Eylemin sonunda yaklaşık 14 kişi gözaltına alındı.
Bilim sporumuzun neresinde? Bunca üniversite, bunca kaynak, yapılan araştırmalar, harcanan emekler, ortaya çıkan kalifiye işgücü pratikte karşılık bulabiliyor mu? Tıptan iletişime, hukuktan beslenmeye dek ‘bilim’, Türkiye’nin sporuna yeterince katkı sağlıyor mu? Akademisyenler, yöneticiler, antrenörler, sporcular, gazeteciler cevapladı. Çetin Susan’ın yazı dizisi, yarın başlıyor.
YAZI DİZİSİNDE KONUŞULAN KİŞİLER VE UNVANLARI
Antalya’da ‘Passolig’ yerine geçici bilet Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) bu sezon uygulamaya koyduğu Passolig sistemi, bu akşam oynanacak Antalyaspor-Sivasspor maçına yetiştirilemediğinden karşılaşma için geçici bilet bastırıldı. Kırmızı-beyazlı kulübün Genel Müdür Yardımcısı Adem Kart, Passolig sisteminin 14 Nisan’dan
itibaren uygulanmaya konulduğunu, ancak bazı kulüplerin buna karşı çıktığını, Kasımpaşa Kulübü’nün de konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığını hatırlatarak, ‘Bizim de bu sistemde kabul edemeyeceğimiz maddeler vardı. Buna şerh düştük’ dedi.
Prof.Dr.Emin ERGEN / Spor Hekimliği Uzmanı Prof.Dr. Mustafa Ferit ACAR / TFF Futbol Gelişim Direktörlüğü AR-GE Müdürü Prof.Dr.Gülgün ERSOY / Turgut Özal Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Kurucusu Yrd.Doç.Dr.Kadir GÜRTEN / Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.Sürhat MÜNİROĞLU / Ankara
!
FATURA KESİLDİ
Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve eski FIFA Hakemi Prof.Dr.İbrahim YANMIŞ / GATA Öğretim Üyesi, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Yrd.Doç.Dr.Ahmet BOZDOĞAN / Türkiye Yüzme Federasyonu Başkanı ve Marmara Üniversitesi BESYO Öğretim Üyesi İsmail ÖZTÜRK / Fethiyespor Başkanı Fırat TÜRKOĞLU / Sportsnet Group’un Strateji Departmanı Başkanı Hasan GÖREN / Bilgisayar Mühendisi - MatchStudy.com Aydın ÖRS / Eski Basketbol Milli Takımı, Efes ve Fenerbahçe’nin Başantrenörü Özden EZİNLER / TED Spor Kulübü Eskrim Branş Sorumlusu Ümit GEÇMEN / Futbol Antrenörü Gözde SONSIRMA / Milli Kadın Voleybolcu Mehmet ÇAKIR / Futbolcu Atilla TÜRKER / Habertürk Gazetesi Spor Yazarı
Balıkesir’den
DEV ADIM
Trabzonspor’da 3 yolcu! Teknik sorumlu Hami Mandıralı’nın raporu doğrultusunda kadro dışı bırakılan Didier Zokora ile Gustavo Colman ve uzun zamandır kadroya giremeyen Marc Janko’nun sezon sonunda takımdan gönderilmesi kesinleşti. Üç futbolcu için de ilk etapta gelecek olan teklifleri değerlendirecek olan Bordo-Mavili yönetimin futbolcuların alacaklarına karşılık bonservis bedellerinde de kolaylık sağlamayı planlıyor. Uzun süredir Arjantinli futbolcu Gustavo Colman ile ilgilenen Beşiktaş’ın yeniden devreye girmesi durumunda Siyah-Beyazlı takımla takasının gündeme gelebileceği belirtildi.
İznik Maratonu sona erdi Bu yıl 3’üncü kez düzenlenen İznik Ultra Maratonu, dün yapılan kent koşusuyla sona erdi. 18 Nisan’da başlayıp 3 gün süren maratona 25 ülkeden 1000’e yakın sporcu katıldı. 3 kişilik takımlar halinde yarışılan maratonun ardından 130 kilometrelik parkur yarışında erkeklerde birinci olan İngiliz Marcus Scotney’e ve bayanlarda birinci olan Türk sporcu Bakiye Duran’a ödül olarak ağırlığınca zeytin hediye edildi.
Kasımpaşa’ya evinde 4-0 mağlup olan Galatasaray’da, hezimetin faturası Mancini’ye kesildi. Taraftarların tesisleri basması, yönetimi harekete geçirdi
T
ürkiye Kupası yarı final ikinci maçında 20 geriye düştüğü karşılaşmada Bursaspor’u 5-2 mağlup ederek finale yükselen Galatasaray, Kasımpaşa mağlubiyeti kriz yarattı. Taraftarların Fatih Terim’den sonra, Mancini’ye bir türlü ısınamamasının yanı sıra, alınan istikrarsız sonuçlar İtalyan teknik adamı taraftarın gözünden iyice düşürdü. Deplasmandaki kötü performansın
üzerini iç saha galibiyetleri ile örtmeyi başaran SarıKırmızılılar, Kayseri ve Kasımpaşa’ya iç sahada mağlup olması, taraftarın tepkisine yol açtı.
Taraftar yönetimi korkuttu Sarı-Kırmızılı taraftalar, 4-0 biten Kasımpaşa maçının ardından Florya’ya akın etti. Yüzlerce taraftar Florya Metin Oktay Tesisleri önünde toplanarak Sarı-
Kırmızılıları protesto etti. Galatasaray Kulübü ise tesislere takviye emniyet ve çevik kuvvet görevlisi talebinde bulundu. Galatasaray taraftarı başta Bülent Tulun ve Mancini başta olmak üzere sarı-kırmızılı futbolculara da tepki gösterdi.
‘Çakır’ı istemiyoruz’
Şimdi ne olacak?
Galatasaray yönetimi, Kasımpaşa maçının ardından resmi internet sitesi aracılığı ile TFF ve Cüneyt Çakır’a tepki gösterdi. Açıklamada özetle şu ifadeler kullanıldı: “Galatasaray’ın Cumartesi akşamı Kasımpaşa’yla oynadığı maç, Cüneyt Çakır’ın, sonucu “doğrudan” belirlediği bir karşılaşma olarak kayıtlara geçmiştir. Cüneyt Çakır, bugüne kadar sergilediği hakemlik performansıyla Dünya Kupası’nda, Türk futbolunu ve Türk hakemliğini değil ancak bağlı olduğu Federasyon’un düzeyini temsil edebilir. Camiamız; Galatasaray antipatisini daha önce de defalarca kanıtlamış sözkonusu hakeme bundan böyle maçlarında görev verilmesini hiç bir şekilde kabul etmeyecektir.”
Galatasaray yönetimi takımın geleceğini düşünürken, bu düşüşü engellemenin yollarını arıyor. Mancini’ye sezon sonuna kadar zaman tanıyan yönetim, takımdan Türkiye Kupası’nı kazanıp, ligi 2. sırada bitirmesini istiyor. Türkiye Kupası kazanıldığı takdirde Mancini’nin takımda tutulması fikri hakimken, ligin 3. bitirilmesi halinde Şampiyonlar Ligi için etkili transferlerin yapılması bekleniyor. Ancak Sarı-Kırmızılı takımın mevcut mali yapısı transfere izin vermezse, devre arasında yapılan genç futbolcuların ideal 11’de daha fazla şans bulması bekleniyor. Mancini böylece takımı da gençleştirmiş olacak.
1. Lig’de 36. hafta dün oynanan maçlarla geride kaldı. Küme düşecek diğer 3 takım henüz netleşmese de, 36. hafta sonuçları itibariyle şekillendi. K.Maraşspor’un küme hattından kurtulma şansı olmazken, Fethiyespor, 1461 Trabzon ve Tavşanlı Linyitspor kalan 2 haftada mucizeyi deneyecek. Puan cetvelinin üst sıralarında ise belirsizlik sürüyor. İstanbul BŞB, Süper Lig’e çıkmayı garantilerken, Balıkesirspor ise Manisaspor’u 1-0 yenerek ikinci sıraya yerleşti. Lig bu şekilde sonuçlanırsa, İstanbul BB ve Balıkesirspor direkt Süper Lig’e çıkarken, Ankaraspor, Orduspor, U M Samsunspor ve RU DU PU AN .P Mersin İ.Y playO G B M A Y Av 38 75 34 23 6 5 73 35 off mücadelesi 1 İSTANBUL BB 21 67 34 20 7 7 52 31 verecek. 2 BALIKESİRSPOR 31 29 66 3 ANKARASPOR 4 ORDUSPOR 5 SAMSUNSPOR 6 MERSİN İ.Y. 7 MANİSASPOR 8 KARŞIYAKA 9 Ş.URFASPOR 10 A. DEMİRSPOR 11 DENİZLİSPOR 12 BUCASPOR 13 ADANASPOR 14 G.ANTEP BŞB 15 BOLUSPOR 16 T.LİNYİTSPOR 17 1461 TRABZON 18 FETHİYESPOR 19 K.MARAŞSPOR
34 18 12 4 60 24 65 34 19 8 7 50 26 21 59 32 53 34 15 14 5 15 59 34 16 11 7 54 39 9 53 42 51 13 34 16 5 2 46 34 12 10 12 48 46 -2 44 44 42 14 8 34 12 -3 43 35 11 10 14 57 60 43 -15 54 39 17 4 13 34 42 34 13 3 18 43 56 -13 -6 40 54 48 15 10 10 35 38 34 9 11 14 28 44 -16 37 34 9 10 15 33 45 -12 34 -23 61 38 18 7 34 9 32 34 6 14 14 44 56 -12 32 -16 59 43 18 8 34 8 14 34 2 8 24 29 70 -41
1.LİG’DE DÜN Ş.Urfa 0-1 Adanaspor Ankara 3-1 Mersin İ.Y. Bucaspor 2-1 Ordu Samunspor 0-1 Karşıyaka Balıkesir 1-0 Manisa 1461 Trabzon 1-1 Maraş G.Antep BŞB 0-4 İST BB Boluspor 2-0 T.Linyit A.Demir 3-1 Fethiye
T.C. SKENDERUN 2. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2011/5424 ESAS Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Hatay İli İskenderun İlçesi, Konarlı İmar Mahallesi 1096 Ada Nolu, 16 Parsel Nolu. Taşınmazın 11600/36663 hissesi satılarak paraya çevrilecektir. İskenderun Cumhuriyet Mahallesi 154. sokak no: 13 adresinde bulunmaktadır. Uygulama imar planında bitişik nizam 3 kat konut alanı olarak ayrılmıştır. Taşınmazın tamamı 366.63 m2 olup borçlu hissesi 116m2’dir. Taşınmaz üzerinde tek katlı boş-metruk bazı meskenler bulunmaktadır. Taşınmaz üzerindeki meskenlerin yapı olarak değeri yoktur. Satılacak olan arsa 116 m2’dir. Arsa ve binanın enkaz bedeli 45.200 TL’dir. Adresi : iskenderun Cumhuriyet Mahallesi 154. sokak no: 13 Yüzölçümü : 366,63 m2 Arsa Pay : 11600/36663 hisseli imar Durumu : Bitişik nizam 3 kat konut alanı K ymeti : 45.200,00 TL KDV Oran : %18 Kayd ndaki erhler : 1. Sat Günü : 26/05/2014 günü 11:30 - 11:40 arası 2. Sat Günü : 23/06/2014 günü 11:30 - 11:40 arası Sat Yeri : İskenderun Adliyesi Zemin Kat Satış Odası - null null / null Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı
takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satıp bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatılmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır, ihale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2011/5424 Esas sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 03/04/2014 (İİK m.126)_ (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 64’e karşılık gelmektedir. BASIN: 25959 (www.bik.gov.tr)
Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de
Hazırlayan: Füsun İKİKARDEŞ
fusunikikardes@aydinlikgazete.com
Fatura Ödeme Merkezleri’ni denetleyen yok
KURULUŞ 1921
TÜDER (Tüketici Dernekleri)Başkanı Aydın Ağaoğlu da yaptığı açıklamada, fatura ödeme merkezlerini denetleyen bir mekanizma olmadığını açıkladı. Fatura Tahsilat Merkezi (FTM) işletmecisi Songül Tümer firma ile aralarında herhangi bir sözleşmenin olmadığına dikkat çekti ve rahatlıkla
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ
yolsuzlukların yapılabileceğini ifade etti. Bu merkezlerde işlem şöyle yürüyor: Müşteri, fatura parasını yatırıyor. FTM, paranın tahsil edildiğine dair bilgiyi şirkete bilgisayar işlemiyle bildiriyor. Eğer müşteriden para alındığına dair bilgi iletilmezse, şirketin haberi olmuyor.
Fosil yakıta son ANKARA/AYDINLIK
K
üresel ısınmada alarm sinyalleri giderek güçleniyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 5. Değerlendirme Raporunda, iklim değişikliğinin geri dönülmez boyuta gelmemesi için “yenilenebilir enerji santrallerinin 2050?ye kadar 4 katına çıkması gerektiği” değerlendirmesi yapıldı. IPCC raporunun son bölümü geçen pazar günü yayınlandı. İklim değişikliğiyle mücadele için yapılması gerekenleri araştıran rapordan
çıkan sonuç, hükümetlerin en kısa zamanda yenilenebilir enerjiye yönelmesi gerektiğini ortaya koydu. 194 ülkenin üye olduğu IPCC’nin, iklim değişikliğinin bilimsel verileri ve insan yaşamına etkilerini değerlendiren ilk iki raporunun ardından, bundan sonraki mücadele yöntemlerini masaya yatıran üçüncü raporda da çarpıcı saptamalar yer aldı. Bin 250 bilim insanı tarafından hazırlanan rapora göre her on senede neredeyse ikiye katlanan karbon emisyonunu engellemek ve küresele ısınmayı 2 derecede tutmak için
henüz çok genç kalınmadı. Bunun yapılması için küresele ölçekte 2050 yılına kadar düşük karbonlu enerji üretimini yaklaşık dört katına çıkarmak gerekiyor.
ExxonMobil’in tezi çürütüldü Raporda ayrıca, küresele ısınmayla baş etmenin en ucuz ve en az riskli yolunun fosil enerji üretiminden vazgeçmek olduğu da vurgulandı. Fosil yakıtın yerine geçecek yenilenebilir enerjinin ise uygun fiyatlı olduğu belirtildi. Rapor, geçen haftalarda Exxon Mobile’in yaptığı açıklamadaki gibi, “karbon emisyonlarını ve fosil yakıt kullanımını azaltmanın dünya ekonomisini baltalayacağı” savını da çürütmüş oldu. Zira IPCC raporuna göre, devletlerin fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye dönmesi ve bu yönde yapacağı harcamalar yıllık ekonomik büyüme oranlarının sadece yüzde 0.06?sını kesintiye uğratacak. Raporun ekonomi bölümünün koordinatörü olan Dr. Ryer Gerlagh, “Gelişmekte olan ülkeler her sene yüzde 5 değil, yüzde 4.9 büyüyebilir, örneği İngiltere gibi gelişmiş olan ülkeler de yılda yüzde 2 değil, yüzde 1.9 büyüyebilir. İstatistiksel olarak bu ikisi arasında bir fark olmayacak” dedi.
‘Eyleme geçme gecikirse maliyet artar’ Raporda ayrıca, hükümetler eyleme geçmeyi ertelerse maliyeti artacağı uyarısında bulunuldu. Avrupa Birliği iklim değişikliği komisyon başkanı Connie Hedegaard raporla ilgili “Beklemeye devam ettikçe bedeli daha fazla ve geri dönüşü daha zor olacak” açıklamasını yaptı.
Genç bilim insanının adı kütüphanesinde yaşıyor DENİZ ÇAĞLAYAN Özden Berkol Doğan Bilim Kurgu Kütüphanesi’nin rafları genç bir bilim insanının tutkularıyla dolu... 27 yıllık hayatına yaşından büyük işler, hatıralar sığdıran, trajik bir kazayla hayata gözlerini yuman bilim adamı Berkol için gönderilen kitaplar raflardan taştı. Berkol’un babası Nevzat Doğan, “Ben Özgen Berkol Doğan’ın babası olmaktan gurur duyuyorum” dedi.
Uçak kazasında hayatını kaybetti Özden Berkol Doğan, Türkiye’nin gencecik bilim adamlarından biriydi, şimdi onun bilim aşkı Türkiye’nin ilk ve tek bilim kurgu kütüphanesinin raflarında yaşayacak... Henüz 27 yaşındaydı genç fizikçi Özgen Berko Doğan. Bilim onun için hayatın ta kendisiydi. Ama 2007’de Isparta’da düşen uçakta hayatını kaybetti. Bu trajik kazanın ardından Doğan Ailesi, Berkol’u ölümsüzleştirmek “için ne yapabiliriz” diye düşündü. Onun bilim tutkusunu kitap raflarına, Türkiye’nin ilk bilim kurgu kütüphanesine taşıdı. Kütüphane 2012’de kapılarını açtı. Türkiye’den ve dünyanın her yerinden Berkol için o kadar çok kitap gönderildi artık kütüphane daha büyük bir yere taşınmak zorunda. Bu yıl “Kütüphane Dostu ödülü” de alan kütüphane, her zaman kitap kurtlarını özellikle de bilim kurgu meraklılarını bekliyor.
‘Berkol bizi izlemeye devam ediyor’ Berkol’un babası ve kütüphanenin öncüsü Prof. Dr. Nevzat Doğan, oğlunu şu sözlerle anlattı: “Berkol çok okuyan bir çocuktu. Üniversitede fizik okudu ama yetmiyordu. Çok hızlı kitap okurdu. Bilim kurgu da tutkularından biriydi. 3 bilim kurgu kitabını Türkçe’ye tercüme etti. Berkol’un bir savı vardı; ‘Öyle şeyler yapacağım ki milleti şaşırtacağım’ derdi. Berkol bunu bu kazayla da yaptı, kütüphaneyle de yaptı... Kütüphanenin girişinde bir resim vardı. Gençlerin selfie dedikleri kendi kendini çektiği bir resim var. Orada Berkol bizi izliyor. Bir kongrede slaytlar çekmiş, kongre sonrası göstermiş ve en soÖzden nunda Berkol da bu resmi koymuş. Berkol sizi izliyor diye... Biz de onun adına iyi şeyler yapmaya gayret ediyoruz, çünkü bizi izleNevzat Doğan meye devam ediyor.