Aydinlik 20140422

Page 1

Çin füzesine Bizim çocukların

adı yok müdahale

Samra Kesinoviç

Sabina Selimoviç

Yüzlerce Türk genci, Suriye’de savaşıyor ve hayatını kaybediyor ancak bu gençlerin Türkiye’ye getirilmesi için bir çalışma yapılmıyor

AKP iktidar , Çin ile görü melere ba lad uzun menzilli füze sistemi ihalesinde, dengeleri de i tirecek bir müdahalede bulundu. Önce görev de i iklikleri yap ld , ard ndan fizibilite raporlar nda ABD ve AB lehine revizyona gidildi. halede son karar, haftaya verilecek.

Viyana’da kaybolan ve Suriye’ye gittikleri ileri sürülen Bosna kökenli iki genç kız için Interpol ve Türk istihbaratı yoğun bir çalışma yürütüyor. Türkiye’de gazeteler manşet atıyor. Ancak El Kaide’nin “Cihat”a götürdüğü yüzlerce Türk genci, görmezden geliniyor. GAMZE ÇINLAR ve IRMAK METE’nin haberi 11’de

Savunma sanayiinde dan manl k yapan E. Albay Haydar Ate , Ayd nl k’a öyle konu tu: “Çevremizde hava tehditleri olu turan uçaklar ve füzeler ABD imalat d r. Ayn ülkeden al nacak füze sistemleri, sava durumunda etkili olmayacakt r.” MUSTAFA KAYA’n n haberi 12’de

KURULUŞ 1921

Aydınlık’ın gündeme getirdiği İstanbul’un Güngören ilçesinde yaşayan ve IŞİD saflarında çatışmak için bir buçuk ay önce Suriye’ye götürülen gençlerin durumu belirsizliğini koruyor. Aileler endişeli.

Basın günlerdir Viyana’dan Suriye’ye giden 16 yaşındaki Samra Kesinoviç ile 15 yaşındaki Sabina Selimoviç’i konuşuyor.

22 NİSAN 2014 SALI - 75 KURUŞ

BİLİRKİŞİ KOMUTANA BALYOZ KIYAĞI Paris Büyükelçimiz Hakkı Akil:

Balyoz davasında komutanların tutuklanmasına yol açan sözde raporu hazırlayan Binbaşı Erdoğan, İngiltere’de görevlendirildi. Askeri kaynaklar, bu görevi ‘ödül’ olarak değerlendirdi

Kumpas itiraflarına rağmen tutuklu komutanlar özgürlüklerine kavuşturulmazken, tertipte rol alan askerler, yeni görevlere yükseliyor. En son örneği, Binbaşı Ahmet Erdoğan. 2010’da hazırladığı bilirkişi raporuyla komutanların tutuklanmasına neden olan Binbaşı Erdoğan, İngiltere’ye, 3 yıllığına daimi göreve gönderilerek ödüllendirildi.

Yıldırım KOÇ 6’da

Marx-Engels ve ‘burjuva proletarya’

Albay Mustafa Önsel de şu bilgileri veriyor: “İmam hatipten normal okula geçiyor. Askeri lise sınavını kazandığı 1986’da Cemaat, soruları çalıyor. Türkçe çok zor ama hepsini yanıtlıyor.” Tutuklu askerler, Erdoğan’ı bilirkişi atayan Hulusi Akar’ın, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını “manidar” buluyor. ÖNDER ÖZTÜRK’ün haberi 9’da

Mehmet Ali GÜLLER 9’da

Sabahattin ÖNKİBAR 12’de

hvan eksenli Ortado u

kisinden birinin kaseti patlayacak

Osman ŞAHİN 16’da

Sanatç n n yurdu ve mekan

ERDOĞAN KÖŞK’E DEĞİL YÜCE DİVAN’A ANKARA’da otobüs deh eti

3

ÖLÜ

Kazada 3 kişi öldü, 6’sı ağır 20 kişi yaralandı. İstanbul-Ankara yolunun bir bölümü trafiğe kapandı.

Eşekler ve semer...

PKK’nın partisi nereye sızmaya çalışıyor?

Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici dünkü köşesinde, Başbakan Erdoğan’ın avukatlarının ihtarname gönderek, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile ilgili bazı haberlerin kaldırılmasını istediklerini açıkladı.

ISSN 2146-2356

Mustafa MUTLU

Ankara’da belediye otobüsü, hızını alamayarak durakta bekleyen yurttaşların arasına daldı. Daha sonra bir başka halk otobüsünü devirdi ve üstgeçidin ayağına çarparak durabildi. Kazayı gören yurttaşlar, EGO otobüslerinin çok hızlı gittiklerini belirtti. OSMANCAN GÜRDOĞAN’ın haberi 4’te

Hedefleri, ana muhalafetin hattına sızmakmış! Bu yüzden konuyu “Türkiyelileşme”ye, laikliğe, “Beyaz Türkler”e getirmiş.

Mehmet FARAÇ

3

11

Enerji Bakan Taner Y ld z: 5

Kurakl k nedeniyle elektrik s k nt da

Osman Yılmaz

CHP’li vekil Oktay Ek i’nin, ‘AKP’nin da lmas için Erdo an’ n Kö k’e ç kar lmas ’ formülü tepkilere neden oldu CHP Milletvekili Oktay Ek i, dün Cumhuriyet’te “Kaç nam yorsak en iyisi Erdo an’ n Kö k’e ç kmas d r” ba l kl bir yaz kaleme ald . Muhalefet temsilcileri ise “Erdo an’dan kurtulman n yolu, onu Yüce Divan’a ç karmakt r, Çankaya’ya de il” diyerek tepki gösterdi. Z HN ERDEM’in haberi 10’da 10 AKP’de 3 dönem krizi

P: 23 N SAN’DA ANITKAB R’DE B RLE ECE Z

Entelektüel terörizmi A HM karar bitirmi tir

Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Hakkı Akil, Doğu Perinçek’in AİHM zaferine gönderme yaparak “Ermeni entelektüel terörizmini; AİHM ve Fransa Anayasa Mahkemesi kararları bitirmiştir” dedi. 8’de

İTO Meclis Üyesi Mustafa Balkuv: En önemli de er Perinçek’in zaferi

20

ERDOĞAN İŞARET ETTİ

Yalova’da seçimler iptal edildi HABER 3. SAYFADA

YÖK’ten Kur’an genelgesi Akıl ve bilimle yürümesi gerekirken dogmalara yaslanan onlarca üniversite. Onlarca Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Yüksek Okulu... Bu okullardan, istihdam planlaması yapılmadan mezun edilen binlerce genç insan... On binlerce nitelikli işsiz... Çetin Susan’ n yaz dizisi 19’da

8

‘Kahrolsun ‘Kahrolsunedebiyatın edebiyatınüstün üstüninsanları’ insanları’ REZALET Lenin, önce içinde bulundukları dönemin tanımını yaptı: “Edebi tutsaklığın ve ideolojik kulluğun sürdüğü lanet olası bir dönem!” Ardından faturayı kesti:”Kahrolsun partisiz yazarlar! Kahrolsun edebiyatın üstün insanları!” NADİR TEMELOĞLU’nun yazısı 16’da

Sovyet Devrimi’nin lideri Lenin, bugün 144. yaşını doldurdu.

İSYAN SPOR’da


Hazırlayan: Masum GÖK

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

AKP-Cemaat kavgasının ortak zemini:

Fevzi Kavuk

Müşküle’de bir kızıl çınar RECEP ERÇİN / MÜŞKÜLE

“E

n uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim’’ diye başlıyordu Can Yücel’in belleklerimize kazınan meşhur şiiri. İşte o uzun koşunun ultra maratoncularından biriyle, bu yıl 3.’sü düzenlenen ‘’İznik Ultra Maratonu’’ etkinliklerine katılmak üzere gittiğimizde tanıştık. İznik’in meşhur Müşküle köyünde Çınarlı Köyün Muhtarı diye bilinen Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) ilk üyelerinden Fevzi Kavuk’la kısa bir sohbet gerçekleştirdik. 84 yaşındaki Fevzi Kavuk, Nâzım Hikmet’le birlikte Bursa Cezaevi’nde yatan edebiyatçı İsmail Başaran’ın da arkadaşı ve köylüsü. Köyde yıllarca muhtarlık yapmış Fevzi Kavuk, 1965 ve 1969 seçimlerinde milletvekili adayı olmuş. TİP’te genel yönetim kurulu üyeliği de yapan Kavuk ile birkaç arkadaşı, Nâzım Hikmet’in ölümünün birinci yılında köylerine bir çınar fidanı dikmişler. Çınar’ın ünü ülkeye yayılmaya başlayınca 1978’de 80 Darbesi’nin getirdiği baskılar sonucu arkadaşlarından biri kesmek zorunda kalmış Nâzım için dikilen çınarı.

Aydınlıkçılar’a serzeniş Sohbetimiz sırasında siyasetten de söz açılınca Kavuk, Müşküle köyünde daha önce hep TİP’in birinci parti çıktığını, sonrasında ise CHP’nin seçimlerde galip geldiğini fakat, 2002’de kendilerinin de anlam veremediği bir şekilde AKP’nin birinci parti olduğunu anlattı. Bu duruma şaşırdıklarını söyleyen Kavuk, erzak vs. gibi yardımların yapıldığına da şahit olmuş. Son iki seçimdir yine CHP birinci parti çıkıyormuş fakat anladığımız kadarıyla Fevzi Kavuk bu durumdan da hiç memnun değil. Aydınlık okuru ve Ulusal Kanal izleyicisi 84 yaşındaki çınar Fevzi Kavuk’un biz Aydınlıkçılar’a da bir eleştirisi var. Kavuk, o gün (19 Nisan) Ulusal Kanal’da konuşan İP Genel Başkan Yardımcısı’nın (adını hatırlayamadı) 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenlere yönelik söylemlerine katılmadığını belirtti. Bir dönem Türkiye sosyalist hareketi içerisinde aktif görev yapmış ve köyünde sosyalist bilincin yeşermesine önemli katkılar sunmuş Fevzi Kavuk’un bu eleştirisini yabana atmayalım derim. İznik Gölü’ne yemyeşil bir tepeden bakan Müşküle’ye yolunuz düşerse, Müşküle Çınaraltı Tesisleri’nde karnınızı doyurduktan sonra köye çıkıp hala vakit varken Fevzi amcayla bir bardak çay için...

Liderlerimizi korumak görevi Doğu Perinçek, öyle bir liderdir ki bu türlü uyarılara her zaman açık ve hoşgörülüdür. Dahası yanlışları olur da ikna edilirse, daha doğru fikir ve davranışlar içine girmek kendisine ters gelmez. Bir lidere inanan toplumun liderini korumak gibi bir vazifesi bulunduğunu unutmamak gerekir. 18 nisan 2014 tarihli Aydınlık gazetesinin, “Okurlardan Mektuplar” köşesinde yer alan sayın Ahmet Karatepe’nin yazısı üzerine yazıyorum ben bu yazıyı. F tipi cemaatin Türkiye için en büyük tehlike olduğunu Aydınlık on yıllardır açıklıyor zaten. Ancak bu örgütü devlet içine yerleştiren mevcut siyasal güç ve onun geçmiş uzantısı 12 Eylül rejimidir. Nereye ne kadar ve kimleri yerleştirdiklerini, bugün Cemaat’le kanlı-bıçaklı olan devlet gücü bilmekte, elinde tutmakta ve şimdi onları yok etme mücadelesi vermektedir. İP yıllardır, mevcut iktidarla mücadele etmeyi birinci hedef olarak ele almışken, şimdi, Cemaat’le mücadele edenleri (mevcut iktidarı) Cemaat’e karşı destekleriz ifadeleri, haklı birtakım soru işaretleri uyandırabilir. Bu taktirde, elinde hiçbir iktidar gücü olmayan ve fakat ulusal kurtuluşu amaç edinerek sokaklarda mücadele eden genç-yaşlı herkes bir anda, -İktidara yardımcı olurken, ondan kurtulmak için nasıl bir mücadele verecektir? -Bunun sınırları, taktikleri, plan ve programı nasıl olur? -Bu mevcut heyecanın kırılmasına da sebep olmuş olamaz mı? -Ya da, böyle bir düşünce oluşmuş ta bu dillendirilmişse, doğrudan fikir sahibinin yanlış yaptığı düşünülebilir mi? Ben bunun için liderine inanmışların onu sıkı sıkı takip etmelerini, gereğinde kendisine eylemsel ve fikirsel olarak yardımda bulunmalarının uygun ve hatta zorunlu olacağını düşünenlerdenim. Konunun açıklığa kavuşmuş olabileceği görüşüyle, genel af konusuna filân hiç girmek istemiyorum. Sıtkı Önder

AKP-Cemaat kavgası, sistem içi bir kavga olmakla birlikte sistemin çatırdamasının belirtisidir. Sistem çatırdamaktadır, ancak bu durum sisteme alternatif olabilecek bir devrimci seçeneği zorunlu olarak gündeme getirmektedir

A

BD’nin Türkiye üzerindeki iktidarının temel iki ögesi olan AKP ve Cemaat’in her ikisi de hakim medya eliyle “karizmatik” olarak simgeselleştirilen liderlere sahiptir. Her iki liderin de kendi rollerine uygun birer karakteri Teori Dergisi Genel var: Erdoğan öfYayın Yönetmeni keli, hırçın ve kudretli sıfatlarını imgesinde birleştirirken; Gülen’e ise uysal, bilge, makul sıfatları yakıştırılmaktadır. Özellikle, 17 Aralık operasyonundan sonra bu zıt sıfatlar iyiden iyiye derinleştirildi. ABD yanlısı görünmekten çekinmeyen Cemaat medyası Erdoğan’ı zalim ve çılgın, Gülen’i ise mazlum ve alim olarak sundu. ABD yanlısı görünmekten çekinen AKP medyası ise Erdoğan’ı vatansever ve kudretli, Gülen’i ise işbirlikçi ve hain olarak sundu.

AKP iktidarda kalabildiğini gösterdikçe ve Cemaat AKP’nin alternatifi olan bir güç yaratamadıkça ABD bu iki eski dosttan AKP’nin iktidarda kalmasını desteklerken Cemaat’i dokunulmaz kılmaya çalışacaktır. Tam da buna uygun olarak yerel seçimler sonrasında CemaatTUSİAD kanadından önde gelenler AKP’ye zeytin dalı uzatmışlardır. En son TESEV’ci Can Paker ekranlarda boy göstermiş, mevcut siyasal iklimde “hiddeti” azalmış bir AKP’den başka bir iktidar adayı bulunmadığını belirtmiştir. ABD cephesinde hiddetini ve sertliğini ABD’nin dostlarına karşı azaltan bir AKP sürecin geçici bir hakimi olacaktır.

Cenk ÖZDAĞ

Recep Erçin

Paralellik iki doğru gerektirir: İkisi de birbirine paralel! Cumhuriyeti parçalama sürecinde AKP ve Cemaat paralel roller üstlendi. Erdoğan liderliğindeki AKP, ABD’nin BOP’unu uygulamaya sokarken Cemaat “dinlerararası diyalog” çalışmalarıyla Ortadoğu’da İsrail ile uyumlu fakat İranSuriye-Irak üçlüsüne karşı bir İslami ideolojiyi pompaladı. Bu uluslararası rollerin dışında, Türkiye’nin iç siyasetini belirleyen şu ortaklıklara imza atıldı: 1- Kemalist cumhuriyetin ideolojik ve hukuki kazanımları eğitim kurumlarının işleyişi ve yasal düzenlemelerle ortadan kaldırıldı. Buna ek olarak medya eliyle yeni bir antikemalist ideolojik iklim yaratıldı. (Bu süreçte AKP Osmanlıcılığı, PKK ve neo-sol mikromilliyetçiliği, Cemaat ise kozmopolitan bir “sivil toplum” anlayışını savunarak milli bilince saldırdı) 2- Kemalist cumhuriyeti ve ba-

AKP’nin stratejisi: Yerele tutunma, yapısal dönüşüm ve saldırganlık ğımsızlığı Avrasya güçleriyle birlikte savunma stratejisini izleyen ve Ortadoğu’da ikinci İsrail demek olan Kürdistan’a karşı çıkanlar Ergenekon ve Balyoz davalarıyla tutsak edildi. 3- Türkiye’nin hakim ekonomik anlayışı olan sıcak para diktasına dayalı rant yaratma ve yaratılan rantlar üzerinden mali sermayenin egemenliğini pekiştiren kredi kullanımlarını arttıran sektörler (inşaat ve hizmet sektörleri başta olmak üzere) geliştirildi. 4- Nitelikli işgücü terbiye edilerek örgütlenme olanaklarının ortadan kaldırılıp taşeronlaşma hızlandırıldı. (Bu iki şekilde yürütüldü: I- Varolan örgütlenmelere baskı yapılarak ve itibarsızlaştırılarak; II- Yandaş meslek örgütleri kurarak) Tüm bu sürecin sonucunda kendisi karşısında büyüyen ve kenetlenen bir muhalefetin belirmesiyle nitelikli işgücü-girişimci-merkez siyasetlerin eski aktörlerinin birleştiğini ve Ortadoğu’daki başarısızlığını gören ABD, Türkiye’deki güçlerini yeniden yapılanma yolunu seçti (ABD’nin bu yeni stratejisi Teori Dergisi’nin Ocak 2014 sayısında etraflıca işlen-

miştir). Bu çerçevede ABD karşıtı siyasetlere sürüklenen nitelikli işgücünü ve sermaye çevrelerini yeniden ABD’ye bağlamak amacıyla ABD’yle el ele yürütülebilir bir muhalefet yaratma görevi Cemaat’e verildi. Cemaat böylelikle tam olarak elde edemediği iktidar olanağına kapı aralayacak ve AKP eliyle önü tıkanan nitelikli kadrolarının önünü açacaktı.

Paraleller arası mesafe AKP dar bir çıkar grubunun önderliğinde biraraya gelmiş bir koalisyon ve bir kitle partisi olduğundan kendine tamamıyla bağlı nitelikli kadrolar yetiştirmekte zorlanmaktadır. Cemaat ise bir kadro hareketi ve ticari bir ağ olduğundan yetenekli kadrolarını mevcut iktidar da dahil olmak üzere tüm iktidarların altında yaşayabilen ve onları biçimlendirebilen bir konum elde etmenin peşinde olduğundan mutlak bir hakimiyet peşinde koşan AKP’den rahatsız olmaktadır. Dolayısıyla, bu iki öge arasında uzun erimde uzlaşması mümkün olmayan bir çe-

Kuşatırken, kuşatılmak ve ortada bırakılmak

A

BD ve Batı klasiği haline geldi. 1950 ve 1960’lı yıllardaki stratejilerini bazen benzer bazen de teknolojiden istifade ederek geliştirdikleri yöntemleri kullanarak uygulamaya sokmakta bir beis görmüyorlar. Çevrelemek, kuşatmak, tecrit etmek ve teslim olmalarını beklemek. Bu arada uluslararası kurumları, havuç ve sopa ile terbiye ettikleri, kendilerine müzahir ülkeleri kullanmak. Sovyetler Birliğini kuşatmak için 50 ve 60’lı yıllardaki strateji yine gündemde. Belki de hiç gündemden düşmemişti de bu günkü gibi aleniyet kazanmamıştı. Halbuki o strateji, uygulandığı dönemde de hem bölgemize hem de dünyaya ölüm ve yıkıntı dışında bir şey getirmediği gibi ABD’nin, onun batılı ve bölgedeki müttefiklerinin kuşatılmasıyla sonuçlanmıştır.Irak, Mısır, Suriye,Vietnam, Kore,Libya, Küba’da vb.meydana gelen gelişmeler bunun en güzel örnekleri. Bu arada ABD ve Batı emperyalizmi yarattığı ortam, Ortadoğu, Afrika, Uzak Doğu’daki müttefiklerinin taşeronluğu sayesinde enerji ve hammadde kaynaklarının sömürülmesine büyük imkan sağlamıştır. Bağımsızlık savaşları, üstün silah teknolojileri ve ülkelerdeki işbirlikçiler kullanılarak bastırılmış ya da işbirlikçilerin yönetime gelmeleri sağlanmış, başarısız olunan yerlerde askeri darbeler yaptırılmış veya istihbarat örgütlerince kurdurulan ve kullanılan terör örgütleri vasıtasıyla yönetimler yola getirilmiştir.

Günümüzde de aynı stratejinin yürütüldüğünü ve benzer metotların kullanıldığını gözlemliyoruz. Rusya, Karadeniz, Ukrayna, Güney Kafkasya Ülkeleri ve Afganistan vasıtasıyla kuşatılmaya çalışılıyor. Diğer taraftan BOP ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri yeniden şekillendirilmek isteniyor. ABD, önceliğini Asya -Pasifik bölgesine kaydırmadan önce Avrasya ve Ortadoğu’daki hakimiyetini perçinleyerek buraları mutemetlerine ve koruyuculara emanet etmek etmeyi planlıyor. Çekilmeden önce bu bölgeleri bırakmanın mümkün olmadığını görüyor. Bu durumda uygulayabileceği hareket tarzı daha fazla girmek. Bunu iki şekilde uygulayabilir. Doğrudan girmek veya bölgede, ülkelerde değişiklik yaparak bu amacını gerçekleştirmek. Doğrudan müdahaleyi Afganistan ve Irak’ta denedi, sonuç fiyasko. İkinci yöntemi denemeye kalktı, önce başarılı olur gibi oldu. Sonra Ukrayna, Gürcistan, Libya,Tunus, Mısır ve Suriye olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlandı.Ukrayna’da AB kanalıyla bir daha denedi ve diğer ülkelerde olduğu gibi Ukrayna’yı bölünmenin eşiğine getirdi. Her iki bölgede yürüttüğü strateji Rusya’nın müdahalesiyle akim kaldı. Rusya’nın hem Doğu ve Merkezi Avrupa hem de Ortadoğu, Hazar Havzası, Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Orta Asya üzerindeki etkisini artırdı. Rusya’yı kuşatmak istemesindeki amacı ne idi? Rusya’dan Avrupa’ya akan doğalgaz ve petrol akışını keserek Avrupa’nın bağımlılığını azaltmak,

Rusya’nın ekonomik büyümesini önlemek, Ortadoğu’dan Avrupa’ya olan enerji akışını ve Batı’dan bu pazara mal akışını kesintisiz devam ettirmek. ABD Milli Savunma Üniversitesi’nde yapılan ve bölge ülkeleri ve Avrupa’dan generalleri katıldığı, benim de iştirak ettiğim bir seminer programında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage’in bize söylediği sözlerdi bunlar.Onun deyişiyle ABD önümüzdeki 50 yıl boyunca üstünlüğünü ve liderliğini devam ettirecek, Batı’ya enerji akışı ve Batı’dan pazara mal akışı kesintisiz devam edecek ve buna mani olmak veya bu düzeni tehlikeye atmak isteyenlere gerekirse güç kullanılarak gereken cevap verilecektir.Söz konusu strateji yürürlüğe konulurken unutulanlar ya da hesaba katılmayanlar vardı herhalde. AB’nin lokomotifi olan Almanya başta olmak üzere Avrupa, Rusya doğalgazına ve petrolüne önemli ölçüde bağımlıydı. Türkiye gibi NATO ülkeleri de. Ekonomik dev haline gelen Çin’in enerji ihtiyacının çoğunu İran ve Ortadoğu’dan karşılaması, Çin-Rusya, Rusya- İsrail, Rusya-Almanya, Rusya- İran, Çin - İsrail işbirliği gibi gerçekler de dikkate alınmalıydı . Galiba ABD ve AB’nin 2008 den itibaren içine düştüğü ve bir türlü çıkamadığı ekonomik bunalım da hesaba katılmamıştı. Tabii Rusya’daki liderin gücü ve kararlılığı da gerçekçi bir şekilde ele alınmamıştı sanırım. Kuşatırken yine kuşatılan durumuna düşülmüştü. Bundan kurtulmak için daha önce

lişme mevcuttur. AKP sermaye güçlerini sevk ve idare eden ve kendi yöneticileri de zenginleşen girişimciler halinde bir partiyken, Cemaat kendi gücünü örgütlü bir bütünlük halinde geliştiren, özel olarak da eğitim-sağlıkdanışmanlık gibi hizmet sektörlerinde etkinlik gösteren bir ideolojik-ekonomik kadro örgütüdür. AKP’nin ekonomik gücü seferber ettiği sermaye çevreleriyle yürüttüğü ekonomiye güven veren sıcak para kaynaklarına dayanırken, Cemaat’in gücü kendi işletmelerinde istihdam ettiği kadrolarının yönettiği mal varlığına ve uluslararası desteğe dayanmaktadır. Dolayısıyla, ikisi arasında yapısal farklar bulunmaktadır. Cemaat’in uluslararası sermayeden aldığı desteğin ardında sahip olduğu kadrolara ve 1980 sonrası dönemde hemen her iktidarla yürüttüğü başarılı ilişkilere duyulan güven yer almaktadır. 17 Aralık operasyonu sonrasında AKP’ye verilen desteğin ardında ABD’nin Türkiye’deki iktidarını kaybetme ve Ortadoğu’daki varlığında daha geri mevzilere gerileme korkusu yatmaktadır.

AKP ise bu süreçte kendisine verilen desteğin geçiciliğini fark ettiğinden yapısal dönüşümlere imza atarak iktidarını korumaya çalışmaktadır. Bu açıdan AKP, ABD’nin desteğini alabilmek için ABD’siz bir yerelleşme sürecini yürütmektedir. Bu anlamda AKP’nin yerel bir güç oluşturduğu söylenebilir. Seçim sonuçları da göstermiştir ki AKP, Türkiye’nin her yerindedir. Oysa, karşıtları Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. AKP’nin vatansever pozu, milliyetçiler, milli görüşçüler ve dini hassasiyetleri ağır basan niteliksiz işgücünün gözünde yer etmiş; buna karşı Cemaat’in demokrat pozu, bu çevrelerde Cemaat’in Batı işbirlikçisi olarak görülmesine yol açmıştır. Cemaat’in AKP’ye karşısına alarak kendi işlevini açık ettiği ortadadır. AKP ise Cemaat’i karşısına alarak üstlendiği işlevi gizleyebilmiştir. Yukarıda özetlenenler doğruysa, AKP-Cemaat kavgası bozulan koalisyonun ilk aşamasıdır ve kısa vadeli uzlaşmalar söz konusu olabilse dahi nihai bir uzlaşı sağlanamayacaktır.

İsmail Hakkı PEKİN olduğu gibi kimler üzerinden pazarlık yapılacak ve kimlere ne bedeller ödettirilecekti. ABD ve AB, bu stratejiyi yürütürken 50 ve 60’lı yıllarda olduğu gibi yine,Batı’nın doğu’daki en güçlü temsilcisi rolünü oynayan Türkiye devredeydi. Hem de bütün gücüyle. Tabii bölgeden de müttefkleri vardı. Suudi Arabistan,Katar vb.Türkiye’yi yönetenler ülkenin içine sokulduğu tehdidin farkındaydılar mı acaba? Düşünmek ve karar vermek için artık vaktin geç olduğunu ifade etmek yeterlidir sanırım.Bir taraftan içinde bulunduğumuz ittifak, müttefiklerle birlikte hareket etme yükümlülüğü, ABD ve AB ile ticari işbirliğimiz, diğer taraftan Rusya ve İran’a olan enerji bağımlılığımız , bu ülkelerle ticari bağlantılarımız ve karşılıklı yatırımlarımız. Ortadoğu ülkeleri ve Çin ile ticari ilişkilerimiz de tabii. Bütün bunlara ilave olarak Kürt Sorunu ve PKK Terör Örgütüyle ilgili sorunlarımız. Devamlı kaşınan Alevi yurttaşlarımızla ilgili hususlar.Ülkede son 12 yılda doruğa çıkan toplumun bölünmüşlüğünün önümüze çıkaracağı problemler ve büyük çatışma potansiyeli. Suriye’deki El Kaide vb. terörist örgütlerden ülkemize yönelik potansiyel tehdit. Ya Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege ve Ermeni iddiaları gibi sorunlarımızla, yeni ortaya çıkacak olan Karadeniz,Türk Boğazları ve Montrö Antlaşması ile ilgli sorunlara ne demeli. Bunlara yaklaşan ekonomik krizi de ilave edersek belki durumsal farkındalığı daha iyi ortaya

koyabiliriz. Jonh Steinbeck’in ‘’Fareler ve İnsanlar’’ romanında belirttiği gibi ‘’Ölümün eşiğinde olan, ölüm tehlikesini algılayamıyor’’.Türkiye de bu pozisyonda şimdi. Ortaya ve kuşatmanın içinde bırakılacak ülke durumundayız, hem de yalnız ve bütün sorunlarımızla birlikte. Faşizm ve Demokrasi kapitalizmin iki yüzüdür,dolayısıyla hem cellada hem de imama/papaza ihtiyaç duyarlar yönetmek için ve yönetmek sorumluluk yanında sezgi de ister.Onun için dünyevi sorunlarımıza uhrevi çözümler bulmak yerine uygun ve yürütülebilir politikalar geliştirmek durumundayız. Politika geliştirmekte esas unsur çok parlak fırsatlar yaratmak olmadığı gibi, bu husus riskli ve her zaman başarı vadetmeyen bir yoldur.Politika geliştirmede önemli olan manüple edebilmek ve akışı takip ederek ortaya çıkacak fırsatları kullanılabilmektir. Ayaklarımızın yere basmadığı ve gücümüzün üstünde geliştirdiğimiz politikaları uygulamaya kalkarsak başka ülkeler tarafından kullanıldığımız gibi bize aferin diyenler tarafından ortada bırakılma riskiyle karşı karşıya kalırız. Çünkü politika güç ile ilgilidir, gücünü iyi bilmek ve kullanmak zorundadır politika geliştirenler.Yazımı Yalçın Küçük hocanın bir saptamasıyla bitireyim.’’İyice tartışılmadan ve teorik derinliğine oturtulmadan alınan kararların pek kalıcı olmadığı görülmüştür.’’


22 NİSAN 2014 SALI

Hazırlayan: Masum GÖK

F-kulağa ilk dava

Mustafa MUTLU

Yasadışı dinleme yaptıkları iddiasıyla tutuklanıp, daha sonra serbest bırakılan polisler hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı açıklamayla dava açıldığını bildirdi

A

dana’da yasa dışı dinleme iddialarıyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, bir hakim ve savcının dinlenmesiyle ilgili olarak tutuklanıp 5 gün sonra tahliye edilen biri emekli 9 polis hakkında dava açıldı. Adana’da Cemaat’in yasa dışı dinlemeleri ile ilgili olduğu ifade edilen soruşturmayla ilgili Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, ‘yasadışı’ dinleme iddialarıyla ilgili Adana 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı S.K. ve Adana Cumhuriyet Savcısı Ş.U.’nun yasa dışı dinlenmesi ile ilgili soruşturmanın tamamlandığı bildirildi.

Bazı soruşturmalar da sürüyor Bu kapsamda daha önce tutuklanan ve yapılan itiraz üzerine serbest bırakılan Kemal Serhatlı Polis Meslek Yüksek Okulu’na Öğretmen Müdür Yardımcısı olan Emniyet Müdürü eski Yardımcısı İ.B. ve Evrak Arşiv Şube Müdürü E.Y. ile Emniyet Amiri A.A., 100’üncü Yıl Polis Merkez Amirliği’nde Grup Amiri Komiser F.M., polis memurları H.S., A.Ş., R.K., M.A., emekli başpolis A.K. hakkında dava açıldığı bildirildi. Polislerin, ‘İştirak halinde

Sivas’ta 83 polisin görev yeri değişti Sivas Emniyet Müdürlüğü’nde aralarında müdür, amirlerin de bulunduğu 83 polisin yeri değiştirildi.Sivas Emniyet Müdürlüğü görevine bir süre önce atanan Turgay Çalışkan’ın yaptığı çalışmalar sonucu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele, İstihbarat, Terörle Mücadele ile Asayiş Şube Müdürlüğü’nde görevli müdür, amir ve polis memuru kadrosundaki 83 polisin görev yerleri değiştirildi. En çok değişiklik İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize İşlerle Mücadele şubesinde gerçekleşti. Kısa süre önce de 75 polisin görev yeri değiştirilmişti. Son düzenleme ile yerleri değiştirilen polis sayısı 158’i buldu.

Yasadışı dinleme Yasadışı dinleme operasyonu operasyonu ilk ilk olarak olarak Adana’da başlamış ve polis gözaltına gözaltına 99 polis alınmıştı. alınmıştı.

kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği’, ‘İftira’ , ‘Suç uydurma’, ‘Haberleşmenin gizliliğini ihlal’, ‘Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması’, ‘Özel hayatın gizliliğini ihlal’ ve ‘Kişisel verilerin kaydedilmesi’

suçlarından cezalandırılması istendi. Tutuksuz polislerin önümüzdeki günlerde 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarına başlanacak. Açıklama ayrıca, Ada-

na’da bazı kamu görevlilerinin, bir kısım hakim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt katibi ile adliye personelinin yasa dışı dinlendiğine ilişkin yapılan suç duyuruları üzerine başlatılan soruşturmaların devam ettiği bildirildi.

TÜRGEV’e 10 milyonluk kıyak haberimiz Meclis gündeminde C

Erdoğan Erdoğan Erdoğan ailesi, TÜRGEV’e verilen yerin açılışını birlikte birlikte yapmıştı. yapmıştı. Erdoğan Erdoğan Erdoğanailesi, ailesi, ailesi,TÜRGEV’e TÜRGEV’e TÜRGEV’everilen verilen verilenyerin yerin yerinaçılışını açılışını açılışınıbirlikte birlikte birlikteyapmıştı. yapmıştı. yapmıştı.

Kürtçe üniversiteye Arınç desteği

M

ezopotamya Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı, Kürtçe eğitim verecek ilk üniversite için hükümetten destek sözü aldıklarını açıkladı. Mızraklı, üniversitenin kurulma çalışmaları kapsamında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, YÖK Başkanı ve siyasi partilerin grup başkan vekilleri ile görüştüklerine belirterek şunları söyledi: “Birçok çevreyi enforme ettik, görüşmeler yaptık, önerilerini aldık. Sürecin önemine işaret eden görüşmeler oldu. YÖK Başkanı daha çok işin teknik yönü ile ilgili önerilerde bulundu. Sayın Bülent Arınç, siyaset ve toplumun bugün geldiği nokta açısından böyle bir çalışmanın önemli ve değerli olduğunu, kendisinin de buna katkı yapacağını, işin bürokratik süreçlerin kolaylaştırılmasından, yasası meclise geldiğinde desteğini sunacağını ifade etti.” Mezopotamya Vakfı’nın kurucuları arasında Ahmet Türk, Şivan Perver, Sırrı Süreyya Önder, Sırrı Sakık, Tahir Ziya Ekinci, Mithat Sancar, Haşim Haşimi, Cengiz Çandar, Mesut Yeğen, Bekir Ağardır, Osman Baydemir, Akın Birdal, Alev Er gibi isimler bulunuyor.

Mızraklı, Arınç’ın Kürtçe üniversite ile ilgili çalışmaya katkı yapacağını söyledi.

HP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Aydınlık’ın Kartal’daki 9 bin 260 metrekarelik arazinin TÜRGEV’e bedelsiz olarak tahsis edildiği haberini Meclis gündemine taşıdı. Oran, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kartal Belediyesi’ni zorlayarak takas yöntemiyle aldığı Esentepe Mahallesi’ndeki (1106 ada, 92 parseldeki) 9 bin 260 metrekarelik araziyi bedelsiz olarak 2011 yılında,

yönetiminde Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve aile bireylerinin bulunduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) neden tahsis etti?” diye sordu.

CHP’li Oran’dan Bakan Atalay’a sorular CHP Milletvekili Oran’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan yanıt beklediği sorular şöyle: Kartal Belediyesi’nin aynı arsa için verdiği iş bitirme belgesinde yurdun

bedeli 9 milyon 102 bin TL iken, TÜRGEV’in belgesinde bedel olarak neden 10 milyon 827 bin 600 TL görünmektedir? Aradaki 1 milyon 725 bin 600 TL’nin akıbeti ne oldu, kime aktarıldı? TÜRGEV’in 432 yataklı bu kız yurdunda halen barınmakta olan çocuklarımız hangi okulların öğrencileridir? TÜRGEV’in bu yurtlarında kalan öğrencilerimizin halen devam ettikleri okulların isimleri nedir, bu okulların tam listesi nedir?”

Erdoğan konuştu YSK iptal etti Y

üksek Seçim Kurulu (YSK), CHP’nin itiraz üzerine kılpayı farkla kazandığı Yalova seçimlerini iptal etti. AKP’nin kısıtlılar, askerler ve sandık kurulu üyelerinin seçmen olmadığı halde oy kullandığı yönündeki itirazı üzerine İlçe Seçim Kurulundan gelen sonuçlar tekrar değerlendirildi. YSK, CHP’nin 6 oy farkla kazandığı seçimi 7 kısıtlı seçmenin oy kullandığı gerekçesiyle iptal etti. Karar, 9 kabul oyuna karşın 2 red oyuyla alındı. Yalova’da 1 Haziran’da aynı Yalova’da seçimi CHP’li Vefa Salman kazanmış AKP seçime itiraz etmişti. seçmen listesi ve aynı adaylarla be- üzere, tabii bu arada Yalova’yla beldenin 213’ünü beş yıl boyunca lediye başkanlığı seçimi yapılacak. ilgili nihai karar daha henüz veril- bizim başkanlarımız yönetecekler.” medi, bir de onun kararını bekliSeçimlerin iptaliyle ilgili konuErdoğan işaret etmişti yoruz, eğer o da yaptığımız itiraz şan Başbakan Yardımcısı Bülent Başbakan Erdoğan geçen hafta istikametinde olursa, demek ki Arınç da “Seçimlerin iptali çok AKP il başkanları toplantısındaki Ağrı ve Yalova da o zaman 1 Ha- tabii bir şey. Başka ilçelerde de konuşmasında yerel seçimleri de- ziran’da 2 tane il belediyesi seçimi söz konusu. Ak Parti bu seçimlere ğerlendirerek, Yalova’yla ilgili şöyle olacak. 50 ilin Yalova dışında hazırlanacak ve kazanmak için mükonuşmuştu: “Ağrı hariç olmak 30’unu, 919 ilçenin 563’ünü ve 394 cadele edecektir.” ifadesi kullandı.

Rekoru kırdılar başvurmayı unuttular

A

rtvin’de Turizm Haftası kapsamında düzenlenen rekor horon denemesi binlerce kişiyi biraraya getirdi. İki caddede 1.5 kilometre boyunca 4’erli sıra halinde yaklaşık 12 bin kişi el ele horon tepti. Ancak Guin-

ness Rekorlar Kitabı Türkiye temsilciliğine başvuru yapılmadığı için rekor horon denemesi noter kanalıyla tespit edilemedi. Artvin Valiliği tarafından 1’inci Turizm Haftası Şenlikleri kapsamında Gürcistan Halk Dansları topluluğunun

Artvin’de düzenlenen rekor horon denemesi binlerce kişiyi biraraya getirdi.

gösterisiyle başlayan rekor horon denemesi öncesi 1.5 kilometre uzunluğundaki Cumhuriyet ve İnönü caddeleri araç trafiğine kapatıldı, caddede 4 parkurlu çizgiler çizildi. 7’şer tulum, davul, zurna ve akordeon çalan 28 kişilik ekip sahnede hazırlandı, belirli aralıklarla caddelere ses sistemi kuruldu. Halk oyunları ekipleri de caddelerde yerini aldı. Etkinliğin sonunda yapılan anonsla 12 bin kişinin el ele tutuşarak horon teptiği belirlendi. Ancak Guinness Rekorlar Kitabı Türkiye temsilciliğine başvuru yapılmadığı için rekor horon denemesi noter kanalıyla tespit edilemedi. Artvin Valiliği yetkilileri, horon rekorunun bu yıl deneme olduğunu, ancak gelecek yıllarda rekorlar kitabına girmek için gerekli başvuruların yapılacağını açıkladı.

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

mustafamutlu@aydinlikgazete.com

Bu maya tuttu!

P

azar günü İzmir Kitap Fuarı’ndaydım. Daha, İstanbul’da havaalanındayken başladı sürpriz... Beni görenler son zamanlarda genellikle “Kral Çıplak” diye takılıyorlardı; bu kez “Tüketmiyoruz”u duydum uçağı beklerken... Hem de en az yedi-sekiz kez... Sonra İzmir’e indiğimde de sürdü bu durum. Ve Kitap Fuarı’nda neye uğradığımı şaşırdım: Tüketmiyoruz; resmen bir fenomen olmuştu! Beni tanımayanların bile “Tüketmiyoruz”dan söz ettiklerini duymak, ayrıca keyifliydi. Biliyorsunuz; yerel seçim şokundan hemen sonra, “Bu iş böyle olmayacak” diye düşünmüş ve Facebook’ta bir sayfa açmıştım: “TÜKETMİYORUZ” koymuştum adını da... Sonra da neden tüketmememiz gerektiğini yazmıştım birkaç cümleyle: Bir eylem yaparken sosyalistlerin en çok dile getirdiği slogan, “Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz”du... Madem bu ülkede uzunca bir süredir üretim kalmamıştı, madem işçi sınıfı tüketiciye dönüşmüştü; o zaman biz de bundan böyle tüketimden gelen gücümüzü kullanmayacaktık! TÜKETMİYORUZ’a bir de “manifesto” yazdım: - Onurlu bir insan olduğum için TÜKETMİYORUM! - Berkin’in ve Haziran direnişi şehitlerinin katilleri bulunmadığı için TÜKETMİYORUM! - Ülkem bölünmeye götürüldüğü için TÜKETMİYORUM! - Birilerinin ayakkabı kutularının daha fazla dolmasına katkıda bulunmamak için TÜKETMİYORUM! - Yargı, iktidar tarafından ele geçirildiği için TÜKETMİYORUM! - Bu ülkede nefes bile alamaz hale geldiğim için TÜKETMİYORUM! - Bizi bugüne kadar bir “tüketim makinesi”ne dönüştürenleri protesto etmek için TÜKETMİYORUM! - Bu iktidardan kurtulacağım güne kadar TÜKETMİYORUM! Katılımcı sayısı yirmi günde 40 bine merdiven dayadı!

Sayfayı beğenenlerin hepsi, kampanyanın milyonlara duyurulması için canla başla çalışmaya başladı. Gaz fişeği yeme, kafayı gözü yardırma riski olmayan bu pasif direniş formülü; toplumdan büyük destek görmüştü! Yöntemimiz belliydi: Sandıkta oylarını satarak irademize narh koyanlara; irademizi, onların anladığı dilden, yani parayla gösterecektik: Zorunlu ihtiyaçlar dışında hiçbir şey almayacaktık... Hepsi bu kadardı! Evet; ilgi hiç ummadığım kadar yüksek... Ayrıca katılımcılarımız çok heyecanlı, biran önce harekete geçmemizi istiyor... İzmir’de gördüğüm manzara da bu mayanın tuttuğunun kanıtı... Ancak yapacağımız boykotların etkili olabilmesi için KAMPANYANIN KATILIMCI SAYISINI ARTIRMAK GEREKTİĞİNE inanıyorum. Hadi dostlar; az kaldı: TÜKETMİYORUZ ‘da buluşalım ve örgütlü toplum olmanın meyvelerini yemeye başlayalım.

ŞENLİKLİ YAZ! Yurtdışında yaşayan 2 milyon 600 bin seçmen, ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandık başına gidecek. Bunların 1 milyon 500 bini Almanya’da yaşıyor. İşte; Başbakan da toplam seçmenin yüzde 5’ini oluşturan bu büyük kitle için Avrupa’da meydanlara inme kararı almış... Gurbetçiler için Mayıs’tan itibaren Avrupa’nın birçok kentinde miting düzenleyecekmiş. Çok merak ediyorum Avrupa Birliği polisi de bizim polisimizin yaptığı gibi, Başbakan’ın miting düzenleyeceği yerlerdeki TGB’li çocukları gözaltına alacak mı? Almazsa; Başbakan o mitingleri yine de yapacak mı; yoksa korkup iptal mi edecek? Kısacası; bu yaz, epeyce şenlikli (!) geçeceğe benziyor!

GÜNÜN SORUSU CHP’li Emine Ülker Tarhan, ülkenin rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu belirterek, “Yeni Cumhurbaşkanı kadın olursa sevinirim. Çünkü onun, bu rehabilitasyonu daha iyi yapabileceğini düşünüyorum” demiş... Sorum Sevgili Tarhan’a: Önceki başbakanlardan Tansu Çiller de kadındı... Onun gibi birinin, sırf kadın diye Cumhurbaşkanı olmasını ister misiniz?

Eşekler ve semer... Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici’nin dünkü yazısı, iktidarın medyaya bakışını net bir şekilde gösteriyor. Bildirici köşesinde Başbakan Erdoğan’ın avukatlarının Hürriyet Gazetesi’ne ihtarname gönderek, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli ile ilgili bazı haberlerin kaldırılmasını istediklerini açıkladı. Sonra da, “Ne yapacak

medya? Sadece Erdoğan’ın konuşmalarını yayınlayacak, diğerlerini sayfalarına, ekranlarına koymayacak mı? Sanırım istenen bu” ifadelerini kullandı. Evet, istenen bu Sevgil Faruk... Bizim aramızda eşekliği kabul edenler bu kadar çok olduğu sürece, Başbakan da elbette semer vurmakta tereddüt etmeyecektir!

GÜNÜN İSYANI! Yerel seçimler sonrasında CHP’de başlayan “Neden kaybettik?” tartışmalarında dikkat çekici bir yorum da CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak’tan gelmiş... Toprak, Erdoğan için “Halk adamı, karizmatik lider” ifadelerini kullanmış... İsyanım kendisine: CHP’yle evliyken, AKP’yle flört etmeniz, bilim insanı kimliğinize yakıştı mı? Not: Facebook’taki TÜKETMİYORUZ’a katılımlarınızı bekliyoruz.


Hazırlayan: Özlem KONUR USTA

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

ANKARA İmsak 04:22 Güneş 05:56 Öğle 12:54 İkindi 16:37 Akşam 19:41 Yatsı 21:07 HAVA DURUMU

Ankara: 8/22

b

İstanbul: 13/22

b

Rafet

BALLI rafballi@gmail.com

Erdoğan, zafer kazandı ise bu telaş niye? İktidar partisinin 30 Mart seçim karnesi? AKP’ye göre yüzde 45.5. Muhalefete göre yüzde 43. 2-3 puanlık farkta debelenmenin alemi yok. Sonuç: AKP, beklenenden çok az oy kaybetti. Oysa: AKP’li kalemlerin çıtası bile aşağılardaydı. Düşündükleri yüzde 35-36’lardı. Peki: Adını “zafer” koymak mümkün mü? Normalde “evet”. Ana muhalefetle fark yüzde 18. 2. ve 3. partinin toplamı kadar oy toplamış. Nereden baksanız farketmez: Başarıdır. Zaten: AKP sözcüleri de “zafer” dedi. Ortada cevabını arayan bir soru var. Evet: AKP topluma “başarı” türküsü söylüyor. Fakat: Neden kendisini bile inandıramıyor? Yani: Zafer kazandıysa bu telaş niye? Telaş, seçim öncesinde başladı. Seçimden sonra da sürdü. Bütün alametler bir başka sürecin işareti. Seçim gecesi: Erdoğan “balkon”a “geniş aile”siyle çıktı. Manzara: Parti değil, aile iktidarı. Sonuç: Partisine bile güvenemiyor. Kadrolu liberallerinin beklentisi: Bir “balkon” klasiğiydi. Yine karşılıksız da kalsa, “hoş” olurdu. Erdoğan uymadı onlara. Türkiye’yi ikiye böldü: “Benden olanlar, bana karşı çıkanlar.” Sonuç: Düşmemek için bölüyor. MİT yasası öğretici. Özeti: Bir: Devletin istihbarat örgütüne suç işleme imtiyazı verildi. Yani: MİT, yasal alanın dışına çıkarıldı. İki: Kayıtsız şartsız Erdoğan’ın emrine verildi. Sonuç: Düşmemek için suç işlemeye kararlı. AKP iki dosyayı tekrar tartışmaya açtı. Birincisi: Başkanlık sistemi. Erdoğan’a uygun elbise hazırlamak istiyor. İkincisi: Anayasa değişikliği. Üç yıl uğraşıp yapamamıştı. Sonuç: Hukuk sistemi temelden değiştirilmek isteniyor. Niyet: Seçim sistemini kökten değiştirmek. Dar bölge: Her bölgeden 1 milletvekili. Daraltılmış bölge: En fazla 4-5 milletvekillik seçim bölgeleri. AKP eski sistemle 3 genel seçim yaptı. Son iki genel seçim karnesi: Yüzde 47 ve 49. Görünüşte sandıktan yana sorunu yok. Fakat yine de sistemle oynamaya niyetli. Sonuç: AKP bir şeylerden endişeli. Cevabı birlikte arayalım. Uzman anket kuruluşlarının görüşü: 30 Mart, genel seçim olsaydı. Mevcut seçim sistemi: AKP 285 kadar milletvekili. Dar bölgeye göre: AKP 425 civarında sandalye kazanacaktı. İlkinde: Tek başına iktidar kurmanın sınırında. 276’nın biraz üstünde. İkincisinde: Anayasayı tek başına bile rahatlıkla değiştirebiliyor. Sonuç: Erdoğan, Özal’ın ANAP’ı gibi. ANAP da düşme korkusuyla seçim sistemiyle oynadı. Daraltılmış bölge uygulamasını getirdi. 1987’de yüzde 36 oy aldı. Mecliste üçte ikiye yakın çoğunluk sağladı. Sonuç: Değiştirilen sistem 1991’de düşmesini önleyemedi. AKP’nin “telaş”lı adımları seçim öncesinde başladı. İnternet yasağı. Telefon ve internet iletişiminin takibi ve kaydı. HSKY yasasındaki, bir kısmı iptal edilen değişiklikler. Ve en son ormanları yağmaya açan düzenleme. Belli ki: Sırada başkaları var. Sonuç: Erdoğan’ın endişesi: Düşmek. Düşerse: Paramparça edileceğini düşünüyor. Meclisteki muhalefetten yana rahat. Asıl korkusu: Meydanlar. Hazırlığı: Meydanlara meydan vermemek.

İzmir: 14/27

b

Antalya: 16/23

İSTANBUL İmsak 04:34 Güneş 06:10 Öğle 13:10 İkindi 16:54 Akşam 19:58 Yatsı 21:26

b

Adana: 14/26

b

Diyarbakır: 7/13

b

Erzurum: 2/14

h

Sivas: 6/19

b

Tunceli: 8/23

İZMİR İmsak 04:50 Güneş 06:21 Öğle 13:17 İkindi 16:59 Akşam 19:02 Yatsı 21:25

b

Trabzon: 10/17

h

Zonguldak: 11/20

b

Bursa: 12/26

h

Konya: 8/22

b

SARAY İLÇESİNDE KÖYLÜLER ORMANA YAPILMASI PLANLANAN KUVARSİT OCAĞINA KARŞI MÜCADELE BAŞLATTI

‘Kestirmeyiz be ya!’ Bin 100 hektarlık alana yapılması planlanan kuvarsit ocağı için 1 buçuk milyon ağaç kesilecek. Binlerce köylü ormanlarını ve sularını korumakta kararlı olduklarını bir kere daha gösterdi Kuvarsit çıkarılırken oluşacak tozların bölgenin en önemli geçim kaynağı hayvancılığa ve ormancılığa da sekte vuracağı öngörülüyor. Saray halkı, ÇED raporu alınırken kendilerine danışılmamasına

İMDAT ŞAHİN

T

ekirdağ’ın Saray ilçesine yapılması planlanan kuvarsit ocağına karşı binlerce yurttaş ayağa kalktı. Bahçeköy ve Güngörmez köylerinin ortasında bin 100 hektarlık alana yapılması planlanan kuvarsit ocağı için 1 buçuk milyon ağacın kesileceği iddia ediliyor. “Bu daha başlangıç” diyen köylüler ormanlarını, suyunu korumakta kararlı.

tepki gösteriyor. Yaşam alanlarının ellerinden gideceğini düşünen köylüler harekete geçti ve kuvarsit ocağı için mücadele başlattı. Dün orman içine yürüyen Saray halkı “Bu daha başlangıç mücadeleye devam, ormanımızı suyumuzu, geleceğimizi sattırmayacağız” dedi. Saray halkının mücadelesine, mil-

letvekili, belediye başkanları, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Ormanlarına ve suyuna sahip çıkmak için Güngörmez köyüne gelen binlerce yurttaş ellerinde Türk Bayrakları ile yürüdü. Aydınlık’a konuşan Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü “Saray

halkının görüşü alınmadan ruhsatlar veriliyor. Burada tam 1 buçuk milyona yakın ağaç kesilecek. Bu bölgenin yok edilmesi demektir” dedi. Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak da Aydınlık’a yaptığı açıklamada ormanı koruyacaklarını söyledi. Yürüyüşe katılan Saray Belediye Başkanı Nazmi Çoban, “Saray halkı olarak bizler, ranta dur demek için elimizden geleni yapacağız. Bu talana son vereceğiz” diye konuştu.

‘AKP’nin başına yıkacağız’ Güngörmez köylülerinden Ahmet Kara, “AKP yağma partisi olmuş. Şehirleri bıraktılar şimdi sıra ormanlarda. Her yeri yağmalıyorlar. Ama böyle gitmeyecek. Türkiye’yi AKP’nin başına yıkacağız” dedi. Eyleme katılan İşçi Partisi Tekirdağ İl Başkanı Hayri Çaktı da köylülerle birlikte mücadelenin önünde olduklarını söyledi. Çaktı, “Bu çetelere izin vermeyeceğiz. Doğamızı suyumuzu koruyacağız” diye konuştu.

ÇED sürecinde halka danışılmadı Cam, seramik boya, deterjan, dolgu, hafif gazbeton, hafif yapı elamanları (ytong) için kullanılan kuvarsit doğal yaşama zarar veriyor. Trakya ve İstanbul’un içme suyunu sağlayan su havzaları ocağın yapılacağı alan içerisinde yer alıyor.

11 öğrencinin öldüğü kazada sürücülerin 15’er yıl hapsi istendi K

ken, iki midibüsün şoförleri Durmuş Ozan ve Adem Akpınar tutuklandı. Dün hakim karşısına çıkan sürücü Durmuş Ozan, midibüsü olaydan 3 gün önce aldığını ve uzun yola ilk kez çıktığını söyledi. Bu sırada, ölen öğrencilerden Alpay Bahadır Utar’ın annesi Seher Utar, “Oğlumu Erciyes Dağı’nda kurbanlık koyun olarak doğurmadım. Hakim bey, karar verirken kendi çocuklarınız gibi düşünün” diye tepki gösterdi. Sanık Durmuş Ozan kız kardeşinin de üniversitede okuduğunu anlatırken, “O kazada benim kız kardeşim olabilirdi. Ölenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. Tahliyemi talep bile edemiyorum” dedi.

ayseri’de geçen 21 Aralık’ta üniversite öğrencilerini taşırken kaza yaparak 11 kişinin ölümüne neden olan iki midibüs şoförü için 15 yıl hapis cezası istendi. Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 sürücünün yargılanmasına başlandı.

‘Tahliyemi talep bile edemiyorum’ 21 Aralık’ta Erciyes Dağı’na geziye giden Niğde Üniversitesi öğrencilerini taşıyan araçlardan Durmuş Ozan yönetimindeki kış lastiği bulunmayan midibüsün karlı yolda, rampa inerken freni tutmadı. Sürücü direksiyon kontrolünü yitirdi, midibüs yol kenarındaki elektrik direğine çarparak, şarampole devrildi. Sağlık ekipleri yarılılara müdahale ederken Adem Akpınar yönetimindeki ikinci midibüs de yaralılara ve ekiplere çarptı. Olay yerinde 11 öğrenci ölür-

Ambulansın tepe lambaları yanmıyordu İkinci kazayı yapan sanık Adem Akpınar ambulans ve it-

Ankara’da belediye otobüsü terörü: 3 ölü

faiyenin tepe lambalarının yanmadığını söyledi. Akpınar, “Herhangi bir ışık göremediğim için önlem alamadım. Frenler tutmayınca ne yapabilirim derken, ambulans camına vurduğumu fark ettim” diye konuştu. 9 tanığın dinlendiği davada

savcı, araçları kullanan her iki sanığa “olası kasıt” suçundan ayrı ayrı 15 yıldan az olmak üzere ceza verilmesini istedi. Mahkeme heyeti iki sanığın tutukluluklarının devamına karar verirken, olay yerinde keşif yapılması için duruşmayı erteledi.

Hazal kadın 34 yıl sonra köyünde

Ankara’da minibüsle çarpışan halk otobüsü 3 kişinin ölümüne neden oldu. Kazada 6’sı ağır 20 kişi yaralandı. Şaşmaz Kavşağı’ndaki kazada, belediye otobüsü hızını alamayarak durakta bekleyen vatandaşların arasına daldı. Bir başka halk otobüsüne çarpan ve onun devrilmesine yol açan otobüs üstgeçidin ayağına çarparak durabildi. Kazayı gören yurttaşlar Aydınlık’a yaptıkları açıklamada, EGO otobüslerinin çok hızlı gittiklerini belirterek, otobüslerin yolcu kapma yarışına girdiklerini ifade ettiler. Hatay’da da tarlada çalışan kadın işçileri taşıyan minibüsün kontrolden çıkarak üst geçitten düşmesi sonucu 3 kişi öldü, 1’i ağır 10 kişi yaralandı. OSMANCAN GÜRDOĞAN/ ANKARA

Borusuz soba tarım işçilerinin eceli oldu

T

ürk sinemasının sultanı Türkan Şoray, Batman’da, 34 yıl önce rol aldığı “Hazal” filminin çekildiği Gönüllü köyüne gitti. Şoray yıllar sonra aynı topraklarda bulun-

duğu için duygulandığını söyledi. Batman 2’nci Uluslararası Film Festivali’ne katılmak için Batman’a giden Türkan Şoray, 34 yıl sonra Gercüş ilçesine bağlı

Gönüllü köylüleriyle yeniden buluştu. Köylüler, Şoray’a büyük ilgi gösterdi. Çekimler sırasında köyde 1 ay kaldığını söyleyen Şoray, “Günlerce su sıkıntısı

çektik. Ne su, ne de elektrik vardı. Film için gönlümüzü ortaya koyduk. Hazal, büyük emeklerle çekildi. Burada yeniden o günleri hatırladım” dedi. DHA

Doğuma gitti bakıma muhtaç oldu

Evine giderken kör kurşun canını aldı

Yozgat Devlet Hastanesi’nde sezeryan ile doğum yapan Fadime Şahin yürümekte ve dengede durmakta zorlanmaya başladı. Doğumda belden uygulanan narkoz iğnelerinin sinirlerine zarar verdiği iddia edildi.

İstanbul Beşiktaş’ta dün sabah saatlerinde bir kafede çıkan kavgada ateşlenen kurşun, cadde üzerinden geçmekte olan Erkan Bektaş’a isabet etti. Başından vurulan genç hayatını kaybetti. Olay sırasında kafede

Dördüncü çocuğunu dünyaya getiren Şahin’in avukatları doktorlara dava açtı. Av. Mustafa Aksan, iki aydır İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan raporlara ilişkin sonuç beklediklerini söyledi. FUAT ŞAHİN

bulunan bir görgü tanığı kavganın laf atma tartışmasından başladığını söyledi. Zanlı kaçarak kayıplara karışırken hayatını kaybeden Erkan Bektaş’ın bir gece kulübünde garson olarak çalıştığı öğrenildi.

Şanlıurfa’dan Konya’nın Ereğli ilçesine çalışmak için gelen tarım işçisi Ali Sağır (23) ve Mahmut Üncal (24), kaldıkları çadırda yaktıkları sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenip öldü. 1’er çoçuk babası olan Sağır ve Üncal, aileleriyle birlikte tarlada çalışmak için geçen 13 Nisan günü memleketleri Şanlıurfa’dan Ereğli’ye geldi. Burada tarlada aileleriyle birlikte çadırda kalan işçiler, önceki gece su kanalının kenarındaki Kemal Tutar’a ait soğan tarlasını sulamaya gitti. 2 işçi, gece ısınmak için yaktıkları borusu bulunmayan sobayı kaldıkları çadırın içine aldı. Sabah tarlaya gelen Kemal Tutar, 2 işçinin cansız bedenleriyle karşılaştı. Olay yerine çağrılan sağlık görevlileri işçilerin karbonmoksit gazından zehirlendiğini saptadı.


DOLAR

Pazartesi 2.1351 Cuma 2.1314

Hazırlayan: Recep ERÇİN

EURO

Pazartesi 2.9506 Cuma 2.9470

BORSA

Pazartesi 73.474 Cuma 73.600

ALTIN

(Cumh.) (Cumh.)

Pazartesi 595 TL Cuma 597 TL

FAİZ

Pazartesi % 9.70 Cuma % 9.70

Bu yaz karanlık geçecek T

ürkiye bu yıl kuraklıkla karşı karşıya. Kış aylarında yağışların ortalamanın altında olması baharda da beklenen oranda yağmur yağmaması yaz aylarında ciddi bir su sıkıntısının yaşanacağının göstergesi. Türkiye’de elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 25’inin barajlardan sağlanması da barajlardaki su miktarı göz önüne alındığında enerji tedariğinde sıkıntı yaşanacağına işaret ediyor. Dün konuya ilişkin bir açıklama yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kuraklık nedeniyle elektrik üretiminde sorun yaşanabileceğini söyledi.

Elektrik ithal edecek “Mart ve Nisan’daki yağmurların da beklediğimiz oranda gerçekleşmediğini gördük. Önümüzdeki aylarda artış olursa ne ala, yoksa barajlarımızda üretilecek elektriğimizin daha da azalacağını ne yazık ki söylemek durumundayım” diyen Bakan Yıldız; İran, Gürcistan ve Bulgaristan’dan yaz döneminde elektrik ithal edebileceklerini kaydetti.

Kara kışı hatırlattı Bakan Yıldız’ın bu açıklaması Aralık ayı ortasında yaşanan elektrik kesinlerini akıllara

getirdi. Hatırlanacağı üzere kış ortasında İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Adapazarı, Balıkesir ve Çanakkale başta olmak üzere tüm yurtta yaşanan elektrik kesintileri yüzünden milyonlarca yurttaş karanlıkta kalmıştı. Kış aylarında yaşanan kesintilerin nedeni olarak; aşırı soğuk havalar yüzünden kullanımı artan doğalgaz arzında aksaklık yaşandığı ve kesintilerin bunu dengelemek amacıyla planlı yapıldığı ileri sürülmüştü.

Zam kapıda Türkiye brüt elektrik enerjisi tüketimi 2013 yılında bir önceki yıla göre yüzde 1.3 artarak 245.5 milyar kWh olmasına karşın, elektrik üretimi bir önceki yıla göre yüzde 0.1 oranında azalarak 239.3 milyar kWh olarak gerçekleşti. Diğer yandan 2013 verilerine göre; Türkiye’deki elektrik üretiminin yüzde 44’ü doğalgazdan sağlanıyor. Döviz kurununun yükselmesi sonucu artan maliyetler bugüne kadar kamu tarafından karşılandı. Fakat Nisan ayı başında elektrik dağıtım şirketlerine verilen elektriğe yüzde 6.1 oranında zam yapıldı. Bu zammın faturalara yansımayacağı söylense de uzmanlar yaptıkları değerlendirmelerde özellikle havaların ısınmasıyla birlikte yurttaşın kullandığı elektriğe de zam yapılacağını savunmuşlardı.

PETROL (Brent) (Brent)

Pazartesi $ 109.48 Cuma $ 109.66

H. Ufuk

SÖYLEMEZ Fax: 0312 467 78 93 ufuksoylemez@aydinlikgazete.com

Yazarımız seyahatleri ve yoğun programı nedeniyle yazılarına bir hafta süre ile ara vermiştir.

BURSA VALİSİ İDDİALI KONUŞTU:

Hedefimiz 5 milyon turist

D

ünyanın birçok ülkesinde düzenlenen ultra maratonlar bölgenin doğa ve spor turizmine de katkı sağlıyor. Türkiye’de de bu yıl 3’sü düzenlenen İznik Ultra Maratonu, 18-20 Nisan tarihleri arasında yapıldı. 25 ülkeden 1000’e yakın sporcunun 3 gün boyunca farklı etaplarda yarıştığı maratonun son gününde yapılan halk koşusuna da 600’ü aşkın sporcu katıldı. İznik halkının yoğun ilgi gösterdiği etkinlik boyunca gönüllü ekipler başta Müşküle olmak üzere birçok köyün desteğiyle hayat buldu. Bursa Valiliği, İznik ve Orhangazi belediyelerinin katkısı Asics’in sponsorluk desteğiyle Macera Akademisi tarafından düzenlenen İznik Ultra Maratonu’nu takip etmek için bir grup gazeteci arkadaşımızla beraber biz de İznik’teydik. Farklı kültürlere ev sahipliği yapmış, doğası, tarihi ve kültürüyle dikkati çeken İznik’te yapılan maraton 130 ve 42 kilometrelik İznik Dağ Maratonu, 80 kilometrelik Orhangazi Ultra Maratonu, 3 kişilik takımlar halinde yarışılan İznik Ultra Takım Maratonu ve 10 kilometrelik İznik koşuları parkurlarıyla yapıldı.

Enerji Bakanı, kuraklık nedeniyle elektrik üretiminde sıkıntı yaşanabileceğini açıkladı. Bu açıklama kış aylarında yaşanan elektrik kesintilerini akıllara getirdi RECEP ERÇİN

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

UFKA BAKIŞ

22 NİSAN 2014 SALI

Necdet Pamir: 3’e alıp 5’e satmakla enerji güvenliği olmaz Hükümetin olası elektrik ihtiyacına karşılık ithalat kartını öne sürmesini değerlendiren Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Genel Koordinatörü ve enerji uzmanı Necdet Pamir, üçe alıp beşe satmakla enerji güvenliğinin sağlanamayacağını söyledi. Kuraklık nedeniyle elektrik üretiminde yüzde 30 oranında bir düşüş beklendiğini kaydeden Pamir, ithalat gibi önlemlerin geçici çözümler olduğunu kaydetti. Türkiye’nin enerji ithalatı faturasının zaten çok ağır olduğunu belirten Pamir, AKP’nin bu faturayı daha da kabarttığına dikkat çekti. Elektrik üretiminin yüzde 44’ünün doğalgazdan sağlandığını kaydeden Pamir, Ukrayna’da yaşanabilecek bir sorunun Mavi Akım’dan gelen gazı kesebileceğini bunun çok daha büyük bir tehdit olarak önümüzde durduğu uyarısında bulundu. Türkiye’nin bir enerji güvenliini sorunu olduğuna vurgu yapan Pamir, AKP’li yıllarda elektiğin hem zamlandığını hem de kesintiler yüzünden kalitesinin düştüğünü savundu.

Yatak kapasitesi yetersiz

Taner Yıldız

Fındıktaki soğuk tablo ekonomiyi vuracak İLYAS GÜMRÜKÇÜ

M

art ayının son günlerinde meydana gelen don afeti nedeni ile Giresun’un bazı bölgelerinde fındığın yüzde 70’i yandı. Dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini sağlayan Türkiye, yılda ortalama 750800 bin ton fındık üretiyor ve bunun ortalama 600-650 bin tonu ihraç ediliyor. Yaşanan don felaketi nedeni ile, Tarım Bakanlığı, ziraat odaları ve bazı sivil toplum örgütlerinin araştırmalarına göre bu yıl rekolte 250-300 bin tonu zor bulacak. Bu da fındık üreticisin ve Karadeniz Bölgesi’nin felaketi demek. Çünkü Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı fındık. Yaşanan bu don felaketinin ardından Çiftçi Sendikaları Dış İlişkiler Sorumlusu ve Fındık Üreticileri Sendikası Genel Başkanı Kutsi Yaşar’la bölgenin durumunu konuştuk. Yaşanan don felaketinden sonra üreticinin durumu nedir? 2014 yılı fındık sezonu öncesi Şubat-Mart ayında fındık fiyatları hızla düşmeye başlamış 6.50 TL’den 5.50 TL’ye kadar gerilemişti. Bir yandan yüksek rekolte beklentileri diğer yandan emanet dönüşleri bu gerilemeyi hızlandırmış tam bir fiyat felaketi yaşanmaya başlanmıştı. Ancak don afeti her şeyi alt üst etti. Fiyatlar hızla yükselmeye başladı. 7 TL olan psikolojik sınırı aştı. Fiyat düşüşleriyle panik havasına giren fındık üreticilerinin yanına emanet hesabını kapatamayan fındık manavları ve tüccarlar da eklendi. Stratejik olarak fındık fiyatlarını baskılayıp üreticilerin çözülmesini bekleyenler deyim yerinde

ise “Tanrı’nın gazabına uğradı.” Eğer bu doğal afet olmasaydı bu sefer de yüksek rekolte beklentisi ibreyi fiyat felaketine çevirecekti. Felaketlerden felaket beğenme durumuna düşen fındık üreticisi her iki durumda da kaybeden oldu. İster don felaketi isterse fiyat felaketi olsun fındık üreticisi ciddi bir gelir kaybı ile karşı karşıya kaldı.

Yıkımla karşı karşıyayız Bu vahim tablo tam bir yıkımla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu felaket sadece fındık üreticilerine değil, fındık hasadına gelen mevsimlik tarım işçilerine de, aynı zamanda bölge esnafına da, ülke ekonomisinin üzerine düşmüştür. Fındık bölgenin en önemli geçim kaynağı olduğu gibi ülkenin en önemli ihracat ürünüdür. Karadeniz Bölgesi bu krizi nasıl atlatacak? Eylül ayı biz fındık üreticileri için bu sezon umut olmaktan çıkmıştır. AKP hükümeti 2013 yılı alan bazlı ödemeyi 2014 Mart ayıında yerel seçim öncesi yapmıştır. Bu don afeti sonrası fındık üretiminin gelecek birkaç yılı da risk altındadır. Bu riski gören bir yerden 2014 yılı alan bazlı ödemeler 2015 Mart ayında değil, 5-6 ay öne çekilerek 2014 Eylül ayında yapılmalıdır. Bu ödemelere de bir kere mahsus olmak üzere sigorta kapsamında olmayanlara üretimin devamlılığı için üretim girdisi yardımı da yapılmalıdır. Tarım Kredi ve özel bankalara olan kredi borçları da bir an önce ertelenmelidir.

rinde yaşanan 29-30-31 Mart günle yapılan saha don afeti sonrasında ler sonucunda m çalışmaları ve gözle ; lar belirlenen kayıp %5-10 Alt Kol (rakım: 0-100 m) % 10-20 m) Alt Kol (rakım: 100-250 %30-50 m) 00 0-5 25 Orta Kol (rakım: m) % 50- 70 Orta Kol (rakım: 500-750 yukarısı) % 70-90 Üst Kol (rakım: 750 m ve

İlyas Gümrükçü (sağda) ve Kutsi Yaşar fındık bahçelerini gezdi.

Maratonla ilgili basın mensuplarıyla bir araya gelen Bursa Valisi Münir Karaloğlu, İznik Ultra’ya destek vererek Bursa’yı bir “spor kenti” haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi. Bursa’nın ekonomik, coğrafi, kültürel ve tarihsel olarak bir dünya kenti olduğuna dikkat çeken Karaloğlu, “Hedefimiz Bursa’nın sanayide gösterdiği başarıyı turizmde de göstermesi. Kısa bir süre önce Tarihi Termal Kentler Birliği’ne kabul edildik. Türkiye’den bu birliğe kabul edilen tek şehiriz. Bu üyelikle birlikte tesislerimizin kalitesini geliştirip yatak kapasitemizi artırarak sağlık turizminde önemli bir noktaya geleceğiz. Bursa’da yatak kapasitesi 1.500’den 7 bine çıktı ama bu yeterli değil” dedi.

Uludağ’a yeni yapılanma Bursa’nın potansiyelini bir değere dönüştürmek için farklı çalışmalar yürüttüklerini belirten Vali Karaloğlu, Uludağ’ı yeniden yapılandırdıklarını ve dağdaki tüm tesislerin doğalgazla ısınmasını sağlamak için anlaşmalar yaptıklarını söyledi. Geçen yıl Türkiye’ye gelen turist sayısının 35 milyonu aştığına dikkat çeken Karaloğlu, “Bursa ülke içinde bütün klasmanlarda Türkiye’nin ilk 5’i arasında yer alıyor. Buna karşılık Türkiye’ye gelen 35 milyon civarındaki yabancı turistin sadece 500 bini Bursa’yı ziyaret ediyor. Şehirde turizm konusundaki bütün paydaşlarımızla bu yetersizlik konusunda hemfikiriz. Ben Bursa Valisi olarak Türkiye’ye gelen turistin en az yüzde 15’inin Bursa’yı da ziyaret edebileceğini düşünüyorum. Önümüzdeki 5 yıl içinde yılda 5 milyon yabancı turist hedefinin gerçekçi olduğu kanaatindeyim’’ diye konuştu. RECEP ERÇİN / İZNİK

Vali, ultra maraton parkurunda yürüyüşte.

Fındık zararı için kanun teklifi sunuldu

CHP, Doğu Karadeniz’de don afetine maruz kalan fındık üreticilerinin zararlarının karşılanması ve bankalara, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının bir yıl faizsiz olarak ertelenmesi için kanun teklifi verdi. Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve Trabzon Milletvekili Volkan Canalioğlu’nun imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunulan ve “Giresun, Ordu ve Trabzon İllerinde Meydana Gelen Don Afetinden Zarar Gören Çiftçilere Yardım Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” adını taşıyan yasa teklifinin gerekçesinde, “Dondan zarar gören bölge üreticilerinin borçlarının ertelenmesinin yanında zararlarının telafisi için çiftçilerimize zararları oranında yardım yapılması gerekmektedir. Kanun teklifimiz Giresun, Ordu, Trabzon ilinde yaşanan dolu afetinden zarar gören çiftçilerin zararlarını karşılamayı amaçlamaktadır” ifadelerine yer verildi. AYDINLIK / ANKARA


SINIF GÖZLÜĞÜ

Hazırlayan: Esin ERGENÇ TURHAN

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Yıldırım

KOÇ

yildirimkoc@aydinlikgazete.com

Marx-Engels ve ‘burjuva proletarya’

ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI İŞÇİLER BİRLEŞTİ

e l e l e k a d l u g n o Z n a Yatağ

1

Mayıs öncesinde enternasyonalizm tartışmaları gündeme geldiğinde, Marx ve Engels’in gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarına ilişkin bazı gözlemlerini anımsamakta yarar var. İşçilerin burjuvaziye ve hükümetlere karşı mücadelesinin 1830’larda çeşitli ülkelerde önem kazanması ve 1848 ihtilallerinde Avrupa’da zamandaş olarak gelişmesi ve bu süreçte gelişen enternasyonalist eğilimler, kapitalizmi savunanların karşı tedbirlerini getirdi. Hükümetler, kapitalizmin yol açtığı kötü çalışma ve yaşama koşullarının iyileştirilmesinden başka çarelerinin kalmadığını görerek, başka ülkelerin sömürülmesi sayesinde aktarılan kaynakların bir bölümünü bu amaçla kullanma yoluna başvurdular.

Kapitalizmin mezar kazıcılığından kapitalizmin payandalığına İşverenler ve hükümetler, belirli büyüklükteki bir pastanın paylaşılmasında çıkan sorunları aşabilmek amacıyla, pastayı büyütme konusunda işçileri ikna ettiler. Pasta büyütülebilirse, herkesine payına düşen, bir iç çatışma yaşanmadan artırılabilecekti. Pastayı büyütmenin bir yolu emek üretkenliğini artırmak, diğer yolu başka ülkeleri sömürgeleştirerek buralardan kaynak aktarmaktı. Avrupa’nın gelişmiş kapitalist ülkelerinin işçi sınıfları, ülkede paylaşılacak pastanın bölüşümünde iki seçenekle karşı karşıya kaldılar. Kendi ülkelerinin sermayedarlarıyla mücadele ederek ve onların payını küçülterek kendi paylarını büyütmeye çalışabilirlerdi. Bunun zorlukları ve riskleri büyüktü. Yenildikleri ve ezildikleri 1848 ihtilalleri işçiler için çok pahalıya mal olmuştu. İkinci seçenek, onları 1848’de yenenlerle işbirliği yaparak başka ülkeleri sömürmek, sömürgelerden aktarılan kaynaklarla ülkede bölüşülecek pastayı büyütmek ve böylece sermayedar sınıfın payına göz dikmek zorunda kalmadan kendi paylarını mutlak anlamda artırmaktı. Bu seçeneğin zorlukları ve riskleri, ancak ülkenin bütünleşik gücünün sömürge edinme savaşlarında veya sömürgelerin yeniden paylaşılması savaşlarında yenilmesi durumunda büyüktü. Galip çıkılan savaşlarda ölen işçiler ise ödenmesi kaçınılmaz bir bedel olarak kabul ediliyordu. Bu durumu F.Engels, İngiliz işçi sınıfının “burjuva proletarya”ya dönüşmesi olarak ifade etmektedir. Bu sömürüden yararlanan işçi sınıfının yalnızca bir kesimi değil, bütünüdür.

‘Burjuva Proletarya’ F.Engels’in 7 Ekim 1858 tarihinde K.Marx’a yazdığı mektupta şöyle deniyordu: “İngiliz proletaryası gerçekte giderek daha fazla burjuva oluyor; öyle ki, tüm ulusların en burjuvası olan bu ulus, gözüktüğü kadarıyla, nihai olarak, bir burjuvazinin yanı sıra bir burjuva aristokrasiye ve bir burjuva proletaryaya sahip olmayı amaçlıyor. Tüm dünyayı sömüren bir ulus için tabii ki bu belirli bir ölçüde geçerli nedenlere dayanmaktadır.” Engels, bu mektubunda, “İngiliz proletaryasının burjuvalaşması”ndan söz ediyordu. Marx, 16 Nisan 1863 tarihinde Engels’e yazdığı mektupta “İngiliz işçilerinin belirgin burjuva hastalığı” ifadesini kullanıyordu. Marx’ın 11 Şubat 1878 tarihinde Wilhelm Liebknecht’e yazdığı mektupta da aynı yaklaşım hakimdi: “İngiliz işçi sınıfının ahlakı, 1848 yılından beri yaşanan çürüme döneminde, bir süreç içinde giderek daha da derin bir biçimde bozuldu ve (İngiliz işçi sınıfı, Y.K.) sonunda büyük Liberal Parti’nin, yani kapitalistlerin uşağının kuyruğu olmaktan başka bir şey olmadığı bir noktaya geldi.” Engels, 12 Eylül 1882 tarihinde Kautsky’ye yazdığı mektupta da şunları belirtiyordu: “Bana, İngiliz işçilerinin sömürge politikası konusunda ne düşündüklerini soruyorsun. Ne diyeyim, genel olarak politika konusunda düşündüklerinin tam olarak aynısını: Burjuvaların düşündüğünün aynısını. Burada işçilerin bir partisi yok; yalnızca Muhafazakarlar ve Liberal-Radikaller var; ve işçiler de, İngiltere’nin dünya piyasasındaki tekelinin ve sömürgelerin sağladığı ziyafetten keyifle pay alıyorlar.”

İşçi servisi üst geçitten uçtu: 3 ölü 10 yaralı

Hatay’da tarlada çalışan kadın işçileri taşıyan minibüsün kontrolden çıkarak üst geçitten düşmesi sonucu 3 kişi öldü, 1’i ağır 10 kişi yaralandı. Kaza, dün sabah Antakya Otogarı yakınındaki üst geçitte meydana geldi. Sürücüsü açıklanmayan 31 H 1652 plakalı minibüs, üstgeçidin sonuna doğru kontrolden çıkarak yaklaşık 2 metre yükseklikten yola uçarak ters döndü. Kaza ardından çok sayıda ambulans sevk edilirken, 3 kişi öldü. Ambulanslarla Antakya Devlet Hastanesi’ne götürülen 1’i ağır 10 yaralı tedavi altına alındı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Özelleştirme saldırısı işçileri birleştirdi. Zonguldak Çatalağzı Termik Santrali (ÇATES) ihalesinin son teklif verme gününde Çatalağzı işçileri de Ankara’ya Yatağan işçilerinin yanına geldi İLKAY AKKAYA / ANKARA

Y

atağan ve Zonguldak işçileri Özelleştirme İdaresi önünde özelleştirmeye karşı birlikte nöbet tuttu. Yatağan işçilerinin, madenler ve termik santrallerin özelleştirilmesine karşı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde başlattıkları nöbet 12. günü geride bıraktı. İşçilerin dünkü ziyaretçileri arasında Özelleştirme saldırısıyla karşı karşıya olan Zonguldak Çatalağzı Termik Santrali işçileri vardı. Tes-İş üyesi enerji işçileri, Çatalağzı Termik Santrali ihalesinin son teklif verme gününde Özelleştirme Binası önünde Yatağan işçileri ile birlikte nöbet tuttu.

‘Yanlıştan dönün’ Aydınlık’a konuşan Tes-İş Zonguldak Şube Başkanı Ahmet Hasanefendioğlu, hükümete “Bu yanlıştan dönün” uyarısı yaptı. Çatalağzı Termik Santrali’nin

1948 yılında kurulduğunu kaydeden Hasanefendioğlu, “Santral bölgemizde çıkarılan taş kömürünün atıklarının değerlendirilmesi üzerine kurulmuş bir santraldir. Buradaki düşük kalorili kömürleri elektrik enerjisine çevirip ülkemizin, bölgemizin aydınlatmasını yapar. Santralimiz yaptığı istihdam ile ülke ve bölge ekonomimize katkı sağlar. Çatalağzı Termik Santrali bünyesinde yetiştirdiği mühendis ve teknisyenlerle ülkenin insan kaynağına da katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda bünyesine çalıştırdığı işçilerle önemli bir istihdam yaratmaktadır” diye konuştu. Çatalağzı Termik Santralinin “stratejik bir kurum” olduğunun altını çizen Hasanefendioğlu, özelleştirilmemesi gerektiğini söyledi. Hasanefendioğlu, Santralin günde 5 bin ton kömür yakmakta olduğunu belirterek, “Bu kömürler yarın burada yanmaz da ithal kömüre dayalı çalışılırsa Zonguldak ekonomisi

biter. Zonguldak’taki kömür ocakları kapanır” dedi. Hasanefendioğlu Çatalağzı Termik Santralinin Türkiye’deki taş kömürle çalışan tek termik santral olduğunu vurgulayarak, “Bu santrali özelleştirmek bölgeye, Türkiye’ye ihanettir. Santral Zonguldak için hayati önem taşıyor. Zonguldak göç veren bir il haline geldi. İlimize yeni göçleri eklemeyelim. Hükümet edenler yanlış kararlarından dönsünler. Bugün de bu kararları protesto etmek için buradayız. Biz 217 gündür Yatağan işçileri ile birlikte mücadele veriyoruz. Yatağan ve Zonguldak şubelerimiz kardeş şubeler” ifadelerini kullandı.

Canımız pahasına direneceğiz Cumartesi günü, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin özelleştirme ihalesi yapılmış, ihaleye tepki gösteren işçilere polis biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi ile saldırmıştı. Po-

Mustafa Ali Alparslan lis barikatlarını yıkan işçiler, “İhaleyi yapsanız bile işyerlerimizi teslim etmeyeceğiz. Bu savaşı biz kazanacağız” mesajını vermişlerdi. Polis saldırısı ile yaralananlardan birisi de Kemerköy Termik Santrali işçilerinden Mustafa Ali Alpaslan. Mustafa Ali Alparslan, polisin attığı plastik mermi ile yüzünden yaralandı. Alparslan’ın yüzüne dikiş atıldı. Ancak Alparslan’ı polisin bu müdahalesi yıldıramadı. Mustafa Ali Alparslan’da yaralanan diğer işçiler gibi nöbet tutmaya devam ediyor.

1 Mayıs gelmeden müdahale geldi

Mustafa Ali Alparslan, “Canımız pahasına da olsa direnmeye devam edeceğiz” diyor. Aydınlık’a konuşan Alparslan, “Özelleştirme süreci hala devam ediyor. Biz de burada işimiz ekmeğimiz için mücadelemizi sürdürüyoruz. Vatanımız, milletimiz ve işimiz için özelleştirmeye kesinlikle karşıyız. Gerekli direnişi gösteriyoruz. Canımız pahasına da olsa direnmeye devam edeceğiz. Hükümet vazgeçinceye kadar mücadeleye devam edeceğiz” dedi.

Yatağan işçileri Meclis gündeminde

FUAT ŞAHİN

G

ezi parkı merdivenlerininde 1 Mayıs ile ilgili basın açıklaması yapmak isteyen 1 Mayıs Tertip Komitesi’ne polis müdahale etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1 Mayıs işçi bayramını kutlama adresi olarak Yenikapı ve Maltepe’yi adres göstererek Taksim ve Kadıköy’deki kutlamalara izin verilmeyeceğini açıklamıştı. DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’dan oluşan tertip komitesi de Gezi Parkı merdivenlerininde, işçi bayramını Taksim’de kutlayacaklarına dair bir basın açıklaması yapmak istedi. Sabah saatlerinden itibaren Taksim’i abluka altına alan polis, basın açık- Kani Beko lamasının gezi parkı merdivenlerinde yapılmasına izin dav Tv kameramanı Harun Işık, vermedi. Komiteyi Taksim Hill polisin sıktığı biber gazından etOtel önüne kadar süren polis kilenerek ambulansla hastahabasın açıklamasının başka bir neye kaldırıldı. yerde yapılmasını istedi. Komitenin açıklamayı Taksim’de yap- ‘Anayasa’ya saygılı olmaya makta ısrar etmesi üzerine DİSK davet ediyorum’ Yaşanan müdahalenin ardınGenel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu basın açıklamasını okumaya baş- dan konuşan DİSK Genel Başkanı ladı. Çerkezoğlu’nun açıklamayı Kani Beko, gözaltına alınanların okumaya başlamasıyla birlikte serbest bırakılmasını istedi. Beko, polis de biber gazı ile müdahale “Gözaltına alınan işçi, emekçi kardeşlerimizi serbest bırakın, tertip etti. Müdahale esnasında dokuz komitesi olarak dört sendika başkişi gözaltına alındı. Daha önce kan buradayız, gelin bizi gözaltına kalp krizi geçirdiği öğrenilen Ru- alın” dedi. “Avrupa İnsan Hakları

İzzet Çetin, Nurettin Demir, Mahmut Tanal AYDINLIK / ANKARA

Mahkemesi’nin almış olduğu kararı uygulamayan, Anayasa Mahkemesi’ni ayaklar altına alan hükümeti, Vali’yi ve Başbakan’ı anayasaya saygılı olmaya davet ediyorum” diyen Beko 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamakta kararlı olduklarını belirtti. Komiteye destek veren Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin de bütün örgütleriyle birlikte 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını açıkladı. Türk-İş Konfederasyonu İstanbul’daki kutlama için Kadıköy Meydanı’nı belirlemiş, Valiliğe de müracaatı yapmıştı. Ancak Baş-

bakan Tayyip Erdoğan’ın Kadıköy Meydanı’nın da mitinge kapalı olduğunu söylemesi durumu değiştirdi.

Kadıköy’de durum belirsiz Dün İstanbul Valisi Türk-İş 1. Bölge Temsilci Faruk Büyükkucak’ı sabah miting için izin yazısını almak üzere Valilik binasına çağırdı. 2,5 saat Valilik’te bekleyen Büyükkucak, ardından Türk-İş temsilciliğine izin yazısını alamadan döndü. Gazetemiz yayına hazırlandığı saate kadar da herhangi bir bilgi gelmedi.

İşçiye ‘Para yok oruç tutun’ nasihati TUĞÇE YERDELEN/İZMİR

N

evvar Salih İşgören Alsancak Devlet Hastanesi ve Menemen Devlet Hastanesi temizlik işçileri iş bıratkı. İşçilerle görüşen Alsancak Devlet Hastanesi yönetimi işçilere “Paranız yoksa oruç tutun” dedi. İki hastanenin temizlik işleri ihalesini alan Tentem Şirketinin yetkilileri ihale bedeli olan aylık 400 bin TL’yi alıp ortadan kaybolunca, 90 işçinin alacakları da ödenmedi. 5 Nisan’da yatırılması gerek ücretleri alamayan işçiler,

günlerdir haklarını arıyorlar. Geçtiğimiz günlerde seslerini duyurmak için iki saatlik iş bırakma eylemi yapan işçiler, dün de iş bıraktı. Nevvar Salih İşgören Alsancak Devlet Hastanesi bahçesinde toplanan işçiler, başhekimle görüşmek istedi. Başhekim ve hastane yönetimi ile yemekhanede görüşen taşeron temizlik işçileri olumlu yanıt alamadı. Hastane yönetimi, işçilerin beklemesini, paraları yoksa oruç tutmalarını söyledi. 90 taşeron işçisi, bunu kabul etmeyerek iş bıraktıklarını açıkladı.

‘Sağlık Bakanlığı çözüm bulmalı’ İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Mete Güzelant yaşananları Aydınlık’a anlattı. Güzelant, taşeron sisteminin facia olduğunu ifade ederek; “90 işçinin maaşlarını almaması Türkiye’de yaşanan taşeron sorununu gözler önüne seriyor. Taşeron temizlik işçilerinin iş bırakması sağlık sistemini de olumsuz etkiliyor. Hastaların ihtiyaçları karşılanmıyor. Üst işveren olan Kamu

Hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı bu duruma acil bir çözüm bulmalıdır” dedi. Başbakan’ın örtülü ödenek aldığını ifade eden Güzelant, “Başbakan her gün o paraları harcarken, ücretlerini alamayan işçileri düşünsün. Arkadaşlarımız mücadelelerinde son derece haklılar” şeklinde konuştu.

Özelleştirmeye karşı Ankara’da ve Yatağan’da “direniş nöbeti” başlatan Yatağan işçileri Meclis gündemine taşındı. CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir, CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinde çalışan işçiler için TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin verdiği mücadeleyi anlatarak, bin beşyüz işçi ve işçi ailesinin özelleştirmeye karşı ekmek teknelerini korumak için direniş gösterdiğini ifade etti. Demir, santraller ve kömür ocaklarının değerinin altında satıldığını kaydederek, “Babalar gibi satıldı” dedi. Demir, “Termik santraller, Türkiye’nin elektrik dağıtım ağına hizmet eden, Ege bölgesini aydınlatan, insanlara ekmek kapısı olarak Muğla’nın aşı, işi, umudu olmuştur. Santrallerde yaklaşık 5 bin işçi çalışıyor. Aileleriyle birlikte 25 bin kişi ediyor. Özelleştirme bu insanlar için yoksulluk, kölelik, yıkım Muğla için ise bölge ekonomisinin can damarının kesilmesidir. Milli varlıklarımız peşkeş çekiliyor” diye konuştu. Milletvekili İzzet Çetin de özelleştirme ihaleleri ile zenginlerin AKP eliyle daha zengin edildiğini savundu. Çetin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muğla’da verdiği sözü yerine getirerek, ihalenin iptal edilmesi gerektiğini dile getirdi.


22 NİSAN 2014 SALI

Hazırlayan: Ece KIRBAŞ

POLİSE VERDİĞİ ‘DAĞITIN’ EMRİYLE 7 GENCİN HAYATINI ALDI AMA...

Gezi’nin mağduru meğer Başbakanmış! İzmir’de Gezi Parkı eylemleri sırasında twitter üzerinden haberleşen 29 kişi için açılan davanın duruşmasında Erdoğan’ın ‘mağdur’ olduğu ortaya çıktı!

İ

3,5 milyonun iradesi sandığa yansımadı

Temiz Seçim Platformu, 30 Mart yerel seçimlerinde yaklaşık 3,5 milyon seçmenin iradesinin sandığa yansımadığını açıkladı. Temiz Seçim Platformu, 30 Mart yerel seçimlerinde tespit edilen usulsüzlüklerle ilgili olarak bir açıklama yaptı. Basın açıklamasına eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, eski Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, eski Milli Savunma Bakanı Barlas Doğu, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, CHP Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli, emekli Kurmay Albay Ömer Lütfi Taşçıoğlu ve Prof. Dr. Kemal Yıldırım katıldı. Basın açıklamasında Temiz Seçim Platformu tarafından hazırlanan 2014 yerel seçim sürecindeki seçim hileleri açıklandı. Açıklamada, sandık seçmen listelerinde olması gerekenin çok üzerinde seçmenin eklendiği ve düşürüldüğünün tespit edildiği belirtildi. YSK’nın verilerine göre, 8 Ocak 2014 tarihi itibarıyla seçmen sayısının 56 milyon 198 bin 627 kişi olması gerekirken 52 milyon 725 bin 973 kişi gösterildiği, bu durumda da listelerden fazladan düşürülen 3 milyon 472 bin 654 seçmenin iradesinin 2014 yerel seçiminde sandığa yansımadığı kaydedildi.

SEÇSİS’e dışarıdan müdahalenin mutlaka önüne geçilmeli Temiz Seçim Platformu raporunda şaibeli geçtiği iddia edilen bazı illerdeki durumlara da değinildi. Raporunun ardından açıklama yapan Yaşar Okuyan yapılması gereken ilk işin nüfus sayımı olması gerektiğini söyledi. Okuyan, “Türkiye’de artık demokrasi rafa kaldırılmıştır. Daha seçimler başlamadan şaibeli durumlar var. 30 Mart sonuçlarını en doğru biz bildik. Seçimlerden önce hile olacak demiştik ve oldu” dedi. Okuyan, önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu hatırlatarak, yurt dışında oyların sayılmayıp Türkiye’ye getirildikten sonra sayılacak olmasını eleştirdi.

haberleşmeleri ‘örgüt’ kapsamında değerlendirilen 29 kişi için, 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle İzmir 1’inci Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ikinci duruşması, mahkeme salonunun küçük olması nedeniyle eski İzmir 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görüldü.

‘Talebin reddine karar verilsin’ Hakim Certel, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da davaya, ken-

Yargıçlar Sendikası’ndan ‘hesaplaşma’ yanıtı

Yargıçlar Sendikası tarafından yapılan açıklamada, yargıç ve savcılarla hesaplaşma çağrıları yönündeki açıklamalara sert tepki gösterilerek, bu beyanların hiç kimsenin haddi olmadığın belirtildi. Yargıçlar Sendikası, AKP tarafından yargıç ve savcılara yönelik eleştirilere yazılı bir açıklama ile cevap verdi. Açıklamada 17 Aralık soruşturması hatırlatılarak, soruşturma sonrasında görev yapan savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi eleştirildi. Açıklamada yolsuzlukla mücadelenin sınıfta kaldığı belirtilerek, “Yasama faaliyetleriyle yolsuzlukların üzerine gidilmesi engellenmiştir. Ve yine ne yazık ki Cumhuriyet Başsavcılıklarında yapılan görev değişikliklerinin ardından yolsuzluk soruşturmalarının akıbetleri bilinmez olmuş, Anayasaya aykırı yasa ve yönetmelikler bir biri ardına çıkarılmıştır” denildi. Yargıç ve savcılarla hesaplaşma çağrısı yapmanın ve saygı sınırlarını aşan beyanatlarda bulunmanın hiç kimsenin haddi olmadığı kaydedilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

‘Talihsiz bir beyan’

disine karşı işlendiği belirtilen “hakaret” suçu ile sınırlı kalmak kaydıyla “mağdur” olarak katılmasının kabul edildiğini belirtti. Sanıklar Özge Ünlü Tezcan ve Oğulcan Büyükkalkan’ın avukatı Hatice Hande Atay söz alarak, “İddianamede Recep Tayyip Erdoğan mağdur olarak gösterilmiştir. Bu suçun mağduru olmayacağından katılma talebinin reddine karar verilsin” dedi. Ancak avukatın talebi reddedildi.

Dava14 Temmuz’a erteledi.

‘Mahkemeye gelsin dinleyelim Duruşma sonrasında gazetecilere açıklama yapan avukatlardan Hatice Hande Atay, davanın tek mağduru olan Başbakan Erdoğan’ın mağduriyetinin ne olduğuna ve diğer hususlara dair, sanık avukatları olarak kendisine sorularının bulunduğunu, bu nedenle dinlenilmesini talep ettiklerini belirterek, “Ama kendisinin

siyasi kimliği nedeniyle bu talebimiz reddedildi. Oysa hakaret davalarında mağdur dinlenir” dedi. Atay, “Başbakan’ın mağduriyeti değil, 2.5 milyon insanın katıldığı eylemlerde, 9 bin kişinin yaralanması, 8 kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle asıl kamunun mağduriyeti söz konusudur. İfade özgürlüğnün yargılandığı bu davada Baro ile birlikte mücadeleye edeceğimizi duyuruyoruz” ifadelerini kullandı.

“Tüm yargıç ve savcılar tarafından kaygıyla izlenen bu tasarrufları eleştiren bir yargıç hakkında, yargının en önce yürütme organına ve bu erki kullananlara karşı bağımsız olması gerektiğini unutan İstanbul Başsavcısının eleştirileri kaldıramayarak, soruşturmaları etkinleştirmek yerine meslektaşımızı hedef gösterir biçimde basına şikayet ederek kendilerine hakaret edildiğinden bahisle dava açacaklarını açıklaması Türk yargısı tarihinde talihsiz bir beyan olarak yerini alacaktır. Yargıçlar Sendikası kim olursa olsun eleştiri ve saygı sınırlarını aşarak yargıç ve savcıları tehdit eden, hedef gösteren, değersizleştirme amacı güden söz söyleyenlerin, yargı eliyle düşman tasfiyesini amaçlayanların, yargının gücünü zulme dönüştürmek isteyenlerin karşısında olacak ve muhatabına had ve hududunu hatırlatacaktır.”

Ekmek bırakma terör suçu oldu EZGİ HOTALAK Haziran Ayaklanması sırasında yaralanan ve 269 gün sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan anısına Taksim’deki anıta ekmek bıraktıkları için gözaltına alınan eylemciler için terör savcısı görevlendirildi. Evinden ekmek almak için çıktığı sırada polisin attığı gaz fişeğiyle yaralanan ve 269 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan için önceki gün Taksim’de gerçekleştirilen eylemde 60 kişi gözaltına alınmıştı.

Gözaltına alınan kişilerin avukatlarıyla görüşmelerine izin verilmediği ve ifadelerinin de alınmadığı ortaya çıktı. Yetkili savcıya da ulaşamayan avukatlar görevlendirilen savcının terör savcısı olduğunu öğrendi. DİSK, KESK; TMMOB ve TTB’nin dün, Taksim Gezi Parkı merdivenlerinde yaptığı basın açıklaması sırasında gözaltına alınanların da savcısının belli olmadığı öğrenildi.

‘Özel yetkilerden kurtulamıyoruz’ Konuyla ilgili Aydınlık’a ko-

nuşan İstanbul Barosu yöneticilerinden Avukat Hasan Kılıç olanları şöyle anlattı: “Gözaltına alınanların avukatlarıyla görüşmesine izin verilmiyor. İfadelerini de almıyorlar. Dün akşam da yetkili savcıya ulaşamadık. Bugün de adliyede savcıyla görüşmek istediğimizde terör savcısının yetkili olduğunu söylediler. Ekmek bırakma eyleminin terörle ne ilgisi var? Eylemde darp edilenler, kolu kırılanlar, kafa travması geçirenler oldu. Bu gibi durumlarda savcıya ulaşmak gerekir. Hangi savcı bakacak belli değil. Bugün de çeşitli sendikaların Taksim’de 1 Mayıs açıklaması oldu ve orada da gözaltı yapıldı. Aynı şekilde yetkili savcı kim belli değil. Sıkıntı yaşıyoruz. Normalde toplantı, gösteri yürüyüşleriyle ilgili değerlendirmede nöbetçi savcılar dışında başka savcıların görevlendirilmesi doğru değil. Eskiden Özel Yetkili Mahkemeler, Terörle Mücadele Kanununa göre görevli savcılar vardı. Şimdi de benzer bir şey yürütüyorlar. Özel yetkilerden kurtulamıyoruz.”

Deniz Haber Ajansı

zmir’deki Haziran Ayaklanması sırasında attıkları Tweet’ler nedeniyle haklarında 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan tutuksuz 29 yurttaşın yargılandığı davaya devam edildi. Duruşmada, Başbakan Erdoğan’ın, davaya kendisine karşı işlenen “hakaret” suçu ile sınırlı olmak üzere “mağdur” sıfatıyla katılması kabul edildi. İzmir’deki Gezi Parkı eylemleri sırasında, twitter üzerinden

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

GMO’da yeniden kamucu dönem MEHMET ALİ GÜLLER TMMOB Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) hafta sonu yapılan 44. Genel Kurulu’nu Katılımcı Gemi Mühendisleri kazandı. 7 kişilik yönetim kurulu listesinin 6’sı “Katılımcı Gemi Mühendisleri” grubundan, 1’i ise “İsimsiz ve Sınırsız” gruptan oluştu. Mevcut “Meslekte Birlik” yönetimi listesi ise en düşük oyu aldı.

Yeni bir dönem başladı

Adli Tıp ‘Berkin’de kararsız kaldı Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin devam eden soruşturmada Adli Tıp Kurumu otopsi raporu savcılığa gönderildi. Elvan’ın ölümüne ilişkin kesin bir sonucun verilmediği raporda, bunun için Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan görüş alınmasının uygun olduğu belirtildi. Haziran Ayaklanması sırasında başına isabet eden gaz fişeği kapsülünün yol açtığı komada 269 gün kalan ve hayatını kaybeden Berkin Elvan soruşturması ile ilgili olarak

Adli Tıp tarafından hazırlanan otopsi raporu soruşturma dosyasına gönderildi. Ölüme ilişkin kesin sonucun belirtilmediği raporda, bunun için Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan görüş alınmasının uygun olacağı belirtildi. Raporda Berkin Elvan’ın vücudunun ayrıntılı şekilde incelendiği anlatıldı. Raporda, beyin bölgesi ile ilgili olarak ise şu görüşe yer verildi: “Otopside tanımlanan bulgulara ek olarak beyine yapılan koronal kesitlerde ventrikül

sistemi genişlemiş olup, frontalden oksipital bölgeye dek parankim içi küçük çaplı kanamalar görüldüğü, kanama alanları çerçevesinde beyin kıvamı yumuşamış olarak izlendiği, beyincik ve beyin sapına yapılan kesitlerde doku kıvamında belirgin yumuşama ve kolay parçalanabilir görünüm izlendiği tespit edilmiştir.”

TOMA görüntüleri raporda Ayrıca soruşturma dosyasına olayın meydana gelmesinden 6 saat sonra, olayın olduğu bölgede görev yapan TOMA’dan çekilmiş fotoğraflar da konuldu. Savcılık, inceleme yapılması için fotoğrafları Ulusal Kriminal Büro’ya gönderdi. Bürodan, görüntülerin Berkin Elvan’ın ölümü ile bağlantısının araştırılması istendi.

Sonuçların belli olmasının ardından Aydınlık’a açıklama yapan GMO’nun Yönetim Kurulu üyesi Ferhat Acuner, Katılımcı Gemi Mühendisleri Grubu’nun seçimi kazanmasıyla birlikte GMO’da yeni bir dönemin başladığını söyledi. “Bu seçimlerle ilgili en önemli sonuç, üyelerinin oyları ile değişen yönetimin ‘yandaş ve evetçi oda’ yaftasından dün gece itibarı ile kurtulmuş olmasıdır” diyen Acuner sözlerini şöyle sürdürdü: “Artık GMO, ilerici meslektaşların öncülüğünde yol alacaktır. Ciddi bir program ve somut hedeflere ulaşmak için tüm üyelerinin katılımı ile yoğun bir çalışma yürüteceğiz ve odamızı en ileri noktaya taşıyacağız.” GMO Yönetim Kurulu üyesi Sinem Serhan Dedetaş, GMO’nun bir kan değişimine ihtiyaç duyduğuna vurgu yaptı: “Aslında yeni bir dönem zorunlu başlayacaktı. Çünkü son iki döneme ilişkin tepkiler vardı. Meslektaşlarımızın çoğunluğu GMO’nun yönetilme tarzından şikâyetçiydi. Bu durumu bize oy veren ve vermeyen tüm meslektaşlarımızla birlikte düzelteceğiz. Çok çalışacağız ve odamızı daha da ileriye götüreceğiz.” GMO Yönetim Kurulu üyesi Burak Acar ise TMMOB geleneğinden son iki dönemdir uzaklaştırılan GMO’ya oda vasfını yeniden kazandırmak için önlerinde çok iş olduğunu ama tüm meslektaşlarının da birlikteliği ile bu süreci hızla geçeceklerini belirtti. Acar Aydınlık’a şunları söyledi: “Yönetim Kurulu olarak Odamızı, yapıştırılan olumsuz yaftalar

ile değil, meslektaşlarına sağlayacağı yararlar, sektöre getireceği yenilikçi fikirler ve sektördeki tüm kurum ve kuruluşlar ile yapacağı yararlı işbirlikleri ile gündeme getireceğiz.” GMO Yönetim Kurulu üyesi Elif Akal ise Katılımcı Gemi Mühendislerinin somut projeleri olduğunu belirtti: “Genel Kurul’da da söylediğimiz gibi somut projelerimiz var. Bu projelerin hepsini yapabilmek için daha seçimler yapılırken meslektaşlarımızla fikir alışverişine başladık. Nasıl bir yol izleyeceğimiz konusunda da herkesi bilgilendireceğiz. Özlük haklarıyla ilgili birçok yapılması gereken iş var. Yeni oda temsilcilikleri açacağız.” GMO Yönetim Kurulu üyesi Davut Kul ise kolektif bir yönetim kuracaklarına dikkat çekti: “Yönetime sadece 7 asıl ve 7 yedek üye seçilmedi. Biz Katılımcı Gemi Mühendisleri grubu olarak, odayı bize oy veren ve vermeyen tüm meslektaşlarımızla birlikte yönetmek istiyoruz. Odamızı üyelerimize ve özellikle genç meslektaşlarımıza iyi anlatacağız, birlikte çalışmaya çağıracağız, yapılanlardan birlikte sevinç duyacağız.” Kul, üyelerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle ilgilenen, özlük hakları ve emeklerinin karşılığı konusunu takip eden bir Oda inşa edeceklerini belirtti. Yönetim Kurulu’nun en genç üyesi Alper Şal ise şunları söyledi: “Seçim sonuçlarından çıkardığımız en önemli sonuç, seçimleri kazanmamızla başlayan uzun bir sürece girdiğimizdir. Bu süreç, Odamızın geleceğinin de kazanılması gereken uzun bir yolculuk olarak önümüzde durmaktadır. Bu yolda eşitlik ve özgürlükten yana, gericiliğin karanlığına bulaşmayan, hırsızın, katilin uşağı olmamış tüm meslektaşlarımızla güzel günlere doğru yürüyeceğimize olan inancımız tamdır.” Yönetim Kurulu’nun yeni üyeleri mazbatayı aldıktan sonra bu hafta içinde toplanıp, kendi aralarında görev bölüşümü yapacaklar; başkan, başkan yardımcısı, sekreter ve sayman üyeyi seçecekler.


22 NİSAN 2014 SALI

Hazırlayan: Emine DÖLEK halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra gazetecilere yaptığı açıklamada 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda bir mitinge izin vermeyeceklerini söyledi. Arınç, “Bir defa sendikalar Taksim’de, 1 Mayıs’ta toplantı veya gösteri yapmak istiyor sözü eksik. Mesela Türkİş Kadıköy’de miting yapmayı kabul etti. Sadece DİSK ve ona bağlı sendikalar her yıl olduğu gibi belki bir toplantı ve gösteri yürüyüşünden daha fazla, bir tartışma ortamı çıksın, bir çatışma olsun ve Taksim geçmişte yaşanan olayları yine acı örnekleriyle hatırlatan bir gösteriye sahne olsun diye bir çabanın içerisinde. Bu konuda kanunlar geçerlidir” dedi. Arınç, olası bir eylemde, emniyet kuvvetlerinin duruma müdahale edeceğini eylemi tertipleyenler hakkında kanuni bir soruşturma yapılacağını söyledi. Arınç, gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sorularını ise “Konunun Bakanlar Kurulu’nun gündeminde olmadığı” sözleriyle yanıtladı.

Kutucu müdürün 2. kredi skandalı

Türkiye Halk Bankası (Halkbank) yeni bir skandalla sarsıldı. 1.4 milyar dolarla Türkiye’nin en pahalı oteli Mardan Palace’ı yapan ve açılışında dünyaca ünlü yıldızları ağırlayan Azerbaycan asıllı işaSüleyman Aslan damı Telman İsmailov’a verilen 62.5 milyon dolar kredinin geri ödemesinde sorun çıktığı öğrenildi. Banka yönetimi kredi için araştırma başlattığında teminat olarak alınan arsanın Hazine’ye ait olduğu anlaşıldı.

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (1)

“İ

kisi de cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı” derken, Gül & Erdoğan kumpanyası halktan oy alamaz demek istemiyorum, oy almamalı, oy verilmemeli diyorum. Neden? “Neden?”ini yanıtlamadan önce ülkenin seçmen ekolojisine bakalım: Kronik ve olağan işsizlerden, sınıf bilinciden yoksun sendikasız ve taşeron işçi yığışımından, ürünü değerlendirilmeyen çiftçiden, pek okur-yazar olmayan üniversiteliden, şaşkın ve baygın emekliden, lümpenleşmiş memur ve küçük burjuvaziden, umudunu lotaryaya ve sadakaya bağlamış vasıfsızlardan, kimi temsil ettiği belli olmayan sendikalardan, gerçek hiçbir şey üretmeyen sanayiciden, AKP tipi ölü soyucu sırtlan girişimciden oluşan, dinsizlerin diniyle kendinden geçmiş bir “kof” kalabalık... Bu kalabalık R.T.Erdoğan ile Abdullah Gül’ü elbette seçecektir. Şansları yaver gitmeseydi, bu ikisi de o kalabalığın içinde olurlardı. Seçilerek bir yerlere gelmiş bu iki insana gereken saygıyı gösterelim ve göreve geldiklerinde ettikleri yeminden sınava sokalım. Bu da bizim hakkımız. Çünkü “İkisi de cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı” iddiamızı kanıtlamak zorundayız. Şimdi, şaibeli de olsa seçmenin oyuyla seçilmiş bir milletvekilinin göreve başlamadan önce ettiği yemini okuyalım: Milletvekili Andı: “Devletin varlığı ve

bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” R.T.Erdoğan’ın TBMM kürsüsünden 12 yıl içinde üç kez ettiği yemini okuduk mu? Okuduk! Söyler misiniz, R.T.Erdoğan bu yeminin kaçta kaçına bağlı kaldı, “itaat” ve “biat” etti? Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini gerçekten korudu mu? -Dış siyasette, Cumhuriyet’in “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini hor gören, saldırgan ve kibirli Yeni Osmanlı politikasıyla, iyi-kötü geçindiğimiz komşularımızı düşman haline getirdi. Suriye yüzünden her an savaşa girebiliriz. Sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti, 90 yıl içinde hiçbir zaman bu kadar itibarsız olmadı. Sayesinde “Millet” bölündü, paramparça oldu; sökülmüş, dağılmış bir saate döndü. Bundan sonra saat bir

araya zor gelir. Geçmiş ola! Vatanın şimdilik ikiye bölünmüş olduğunu kim inkar edebilir? Devlet, “Kuzey Kürdistan”da “kayıtsız ve şartsız” egemen mi? Bu egemenlik yokluğunda hükümet hükümet edebiliyor mu? Elbette, hayır! Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kaldı mı? -Acaba Türkiye’de ve dünyada “bağlı kaldı” diye cevap verecek kaç onurlu insan var? “Hukuk” bizzat Başyüce’nin iki dudağı arasında! Demokratik ve laik cumhuriyeti, referansı “dinsiz din” olan bir ucube rejime dönüştürmeye yeminli bir insan, demokrasi ve laiklik ilkesine bağlı kalır mı? Mustafa Sabri, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Sait, Sait Nursi, Necip Fazıl Kısakürek gibi müseccel cumhuriyet ve devrim düşmanı mürteci ve siyasal İslamcı mürşitlerin müridi, Milli Görüş talebesi R.T.Erdoğan bir cumhuriyetçi olabilir mi? 12 yıllık icraatı yeminin bu bölümünü ayaklarının altında ezdiğini kanıtlamaktadır. Toplumun huzur ve refahı için olumlu ne yaptı? -Hangi huzur, hangi refah? Vatandaşların birey ve toplum olarak hukukun koruması altında olmadığı, hukukun Osmanlı’nın “kadı hukuku”nu bile arattığı, adaletin uygulayıcısı yargı mensuplarının iktidar partisinin militanı haline getirildiği, emniyet teşkilatının bir partinin özel “polis”ine dönüştüğü, özel hayat ve konut

TERSİ-DÜZÜ

Bülent Arınç’tan Taksim açıklaması

Özdemir

İNCE

oince@aydinlikgazete.com

dokunulmazlığının yol geçen hanına benzediği, cumhuriyetçilerin, devrimcilerin, çağdaş hayatı savunanların düzmece belge ve kanıtlarla zindanlara tıkıldığı, halk ve öğrencilerin, işçilerin örgütlenme haklarından yoksun bırakıldığı bir ülkede huzurmuzur kalır mı? Hangi refah? Nüfusun yarısının yoksulluk sınırının altında sadakayla yaşadığı, halkın yüzde 90’ının borç ve icra tehlikesi altında kıvrandığı bir ülkede hangi çılgın yasal refahtan söz edebilir? Milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsüne saygı gösterip bağlı kaldı mı? -Hangi milli dayanışma? Onun yerini AKP tarikatı mensupları ile uşaklarının dayanışması aldı. Hukukun olmadığı yerde adalet mi olur? Hukuk ve adaletin bulunmadığı bir ülkede insan hakları mı olur? Hangi temel hürriyetler? Gezi olaylarından sonra tanık olduğumuz biber gazı, basınçlı su, toma, plastik mermi özgürlüğü mü? Toplanma ve yürüyüş özgürlüğünü kullanan halkın üzerine polisi kim saldı?

Anayasaya sadık kaldı mı? -Cumhuriyet ve devrim ilkelerine karşı olan kişi onun anayasasına nasıl sadık olur? Sadık ise anayasanın ilk dört maddesini neden değiştirmek istesin, anayasanın 174.maddesinin koruması altında olan Devrim Yasaları’nı neden ayakları altında çiğnesin? R.T.Erdoğan işte bu nedenlerden dolayı Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı! Başka neler var vukuat olarak? Düzmece olduğunu iddia ettiği 17 ve 25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluklarının hesabının yargı huzurunda verilmesinden kaçınmak için hukuk dışı her türlü yolu denedi. Kendisi ve hükümeti yargı önünde aklanmadan nasıl cumhurbaşkanı olur? Twitter konusunda ise, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyduklarını ancak saygı duymadıklarını belirterek “Anayasa Mahkemesi’nde bunca dosya varken, Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar almasını milli bulmuyorum” dedi. Yerel Seçimleri, türlü hile ile kazanırken hukuku bir kez daha çiğnemiş bir düzen ve hükümetin başbakanı nasıl cumhurbaşkanı olur. (Devam edecek)

Aydın ve Aslan yine başrolde Dün Taraf’ta yayımlanan habere göre, batık krediyi, ‘’havuz medyası’’na 200 milyon dolarlık kredi açan Ziraat Bankası’nın şimdiki Genel Müdürü Hüseyin Aydın ile 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasından yargılanan Halkbank’ın eski Genel Müdürü Süleyman Aslan verdi.

Milyar dolarlık otel kaçak mı? 2009 yılında açılan ve yaklaşık 1.4 milyar dolara mal olan otel için Halkbank dışında başka Türk bankalarından da kredi kullanıldığı öğrenilirken, Rusya vatandaşı olan İsmailov’un Halkbank’tan kullandığı 62.5 milyon dolarlık kredide sıkıntı yaşanması sonrası banka uzmanlarının hazırladığı 24 Nisan 2013 tarihli raporda, “Otel inşaatının bir kısmı (913.48 m2) hazine arazisi tecavüz edilerek yapılmıştır. Doğal olarak inşaatın bu kısmına banka ipoteği konulamaz. Otel arazisinin bazı parsellerinin tapu belgeleri ve imar çapları çıkarılmamıştır” ifadelerine yer verildi. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonun kilit ismi Reza Zarrab ile ilgili tartışmalar bitmeden ortaya çıkan bu olay ikinci bir Reza vakası olarak kayıtlara geçti.

‘Fuat Avni’den çok konuşulacak iddialar HABER MERKEZİ

17 Aralık soruşturması sonrası Twitter’da yazdıklarıyla dikkatleri çeken ‘Fuat Avni’ isimli hesap yine çok konuşulacak iddiaları gündeme getirdi. Hesapta “Öcalan, BB’yi cumhurbaşkanlığına taşıma konusunda özerkliği ve Fidan’ı başbakan yapmasını şart koşuyor” ifadeleri yer aldı. ‘Fuat Avni’nin tweetlerinden bazıları: B.Atalay, yıllardır başbakanlığa hazırladığı Fidan deşifre olup iyice yıpranınca ikinci planı olan Davutoğlu’nu devreye sokmaya çalışıyor. Davutoğlu’nun dış politikası eleştirilince ‘Politikamız, Erdoğan yüzünden sarpa sardı’ demiş bu da BB’nin kulağına gitmişti. BB, Davutoğlu’nun kendiyle ilgili olumsuz ifadelerini duyunca araya mesafe koymuştu. Önümüzdeki süreçte Davutoğlu’na yer yoktu. On yedi aralık Davutoğlu için çok önemli bir fırsat oldu. Atalay’ın yönlendirmesiyle BB’nin beklediği gibi tavır sergiledi. Davutoğlu, Suriye toplantısının sızdırılmasını paralele bağlayarak tam anlamıyla BB’nin gözüne girdi. Konya’da mitinge çıkması bir ödüldü. Atalay, henüz Fidan’dan vazgeçmese de Davutoğlu’nu da BB’ye başbakanlığa alternatif olarak takdim etmekten kaçınmıyor. Gül’ü istemiyor. Yeni Mit Yasası’yla Fidan’ı garantiye alan Atalay, kamuoyunda Fidan’a göre daha sempatik görünen Davutoğlu’nu parlatıyor, gündeme getiriyor. Davutoğlu ve Fidan arasında ince ince işlenen Erdoğan sonrası başbakanlık planı Kürt siyasetçilerin de tavrına göre şekillenebilir. Akdoğan ve Kurtulmuş’a söz vermiş olan BB’nin kafası Atalay’ın ayak oyunlarıyla karıştı. BB koşulsuz biat edeni ön plana çıkarmak istiyor.

24 NİSAN’A GÜNLER KALA ANKARA, SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARINA KARŞI SESSİZLİĞİNİ KORUYOR

AKP’den 2015 için hazırlık yok Ermeni diasporasının, sözde soykırımın 100. yılı nedeniyle büyük önem atfettiği 24 Nisan 2015 için geri sayım başlıyor. Obama’nın sözde soykırıma ilişkin yapacağı başkanlık açıklamasında kullanacağı ifadeler merak konusu DENİZ KAHRAMAN

S

özde Ermeni soykırımı konusunda Türkiye kritik bir yıla giriyor. Ermeni diasporasının, sözde soykırımın 100. yılı nedeniyle büyük önem atfettiği 24 Nisan 2015 tarihi için geri sayım başlıyor. Şimdi dikkatler, 1915 olaylarının yıl dönümü sayılan 24 Nisan öncesinde Beyaz Saray’dan yapılacak geleneksel başkanlık açıklamasına çevrildi. Obama’nın “soykırım” deyip demeyeceği yine en önemli tartışma konusu haline geldi. Obama, “soykırım” ifadesini kullanırsa, Ermeni lobisi 2015 için mevzi kazanmış olacak. Ancak, AKP hükümeti Ermenilerin bütün gücüyle çalıştığı 2015 için ciddi bir hazırlık başlatmadı.

‘Soykırım’ diyecek mi? ABD Senatosu’ndaki “Ermeni Soykırımı” tasarısının, 24 Nisan’dan önceki son çalışma gününde genel kurul gündemine alınmayarak kadük olması, Ankara’yı rahatlatırken, gözler Obama’nın yarından sonra yapacağı geleneksel Başkanlık açıklamasına çevrildi. Senatör olduğu dönemde sözde soykırımın tanınacağı sözünü veren Obama, “Başkan” olduktan sonra açıkladığı beş Başkanlık bildirisinde Türkiye ile Ermeniler arasında “kendince” bir

Obama

durumu idare etmişti. Ancak, sözde soykırımın 100. yıl dönümü olarak kabul edilen 2015 yaklaştıkça, Ermeniler, ABD’nin desteğini daha fazla göstermesi için “Meds Yeghern” yerine “Armenian Genocide” veya sadece “Genocide” ifadelerinin kullanılması için baskı yapmaya başladı. Obama’nın, bu iki ifadeden birini kullanması durumunda Amerika’daki Ermeni lobisi ve dünya üzerindeki Ermeni diasporası, 24 Nisan’dan sonraki kritik bir yıla, Türkiye karşısında daha avantajlı girmiş olacak. Ancak, Obama’nın ikinci dönem Başkanlığı’nı yürüttüğü ve siyaseten bu anlamda bir beklentisi olmadığı için iç politika kaygısı gütmeyeceği, Türkiye’yi de ABD’nin ekseninden çıkarmak istemeyeceği için yine aynı orta yol formülü çerçevesinde bir açıklamaya imza atması bekleniyor.

AKP hazırlık yapmadı “ortayol” formülü bulmuş, “soykırım” yerine, Ermenice “büyük felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” ifadesini kullanmıştı. Diaspora, ilk yıllarda “Meds Yeghern” ifadesi, sözde soykırıma işaret ettiği için büyük ölçüde tatmin olmuş, AKP hükümeti de müstakilen “soykırım” denilmediği için

Ermeniler var gücüyle, 2015’e hazırlanırken, AKP hükümeti bugüne kadar siyasi, diplomatik ve bilimsel anlamda herhangi bir girişimde bulunmadı. Ermenilerin özellikle tazminat konusuna odaklanmasına karşın, Türkiye siyasi ve diplomatik açıdan gerekli hazırlıkları yapmadı.

‘AİHM kararları Ermeni entelektüel terörizmini bitirdi’

Türkiye’nin yeni Paris Büyükelçisi Hakkı Akil, AİHM ve Fransa Anayasa Mahkemesi kararlarının Ermeni entelektüel terörizmini bitirdiğini söyledi. Hürriyet’ten Arzu Çakır Morin’e konuşan Akil, “Ermeni ve Türk halkının ilişkilerinin bozuk olması içimi acıtıyor. Birbirine bu kadar benzeyen iki halk artık barışmalı” dedi. Akil’in açıklamaları şöyle:

‘Tarihçiler ve hukukçular karar vermeli’ Soykırım tartışmasının iki boyutu var. Birincisi hukuki boyut. Uluslararası alanda, yüksek mahkeme ve kurumların hukukçu ve tarihçilerin katılımıyla soykırım konusu açıklığa kavuşturulmalı. Bütün soykırım kararları uluslararası mahkemelerde böyle alınmıştır. Ama Ermeni yöneticiler bunu hukuk dışındaki çeşitli parlamentolarda kararlar aldırıp, beyinlere yerleştirerek, ‘algı siyaseti’ izlemeyi

seçiyorlar. Ve açık söylemek gerekirse bunda da bir nebze başarılı oluyorlar. Soykırım konusu hukuki bir tartışmadır. “Asala terörünü Orly davaları, Ermeni entelektüel terörizmini de AİHM ve Fransız Anayasa Mahkemesi kararları bitirmiştir’ diyen bir yazı okumuştum. Katılıyorum. Artık dostluk ve barış zamanıdır.

‘Diyaspora ile önyargısız görüşürüm’ 2015 dünyanın sonu değil. Özel bir hazırlığım yok. Sadece 2015 için değil, 2014 ya da 2016 için de tek bir politika öneriyorum. Hukuksal ve tarihsel tartışmaları hukuka bırakmak lazım. Bizim görevimiz nefret söylemini yok etmek. Hiçbir ön yargım yok. Patrick Deveciyan ile Ara Toranyan ile de görüşebilirim... İnkâr yasasına tepki göstermek demokratik bir haktır. Ama bu Ermenilere düşmanlık anlamına gelmez...

‘CUMHURİYET YIKICILARININ CUMHURBAŞKANLIĞI HAYALLERİNE KARŞI ATATÜRK’ÜN HUZURUNDA BİRLEŞECEĞİZ’

İP 23 Nisan’da Anıtkabir’de AYDINLIK / ANKARA

Atatürk’te birleşeceğiz

A

“Vatanımızın bütünlüğünü, milletimizin birliğini tehdit eden Tayyip - Gül - Gülen iktidarı Türkiye’yi büyük bir çıkmazın içine sürüklemiştir” diyen Yılmaz, Türkiye’nin bu çıkmazın üstesinden gelecek birikim ve kabiliyete sahip olduğunu belirtti. Yılmaz şöyle konuştu “Türkiye’nin öncülerinin önünde 94 yıl önce olduğu gibi bugün de büyük görevler vardır. 23 Nisan 1920, İstanbul hükümetine karşı Ankara’da bir irade merkezinin kurulmasının

tatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Türkiye Gençlik Birliği’nin ardından İşçi Partisi (İP) de 23 Nisan’da Anıtkabir’de olacağını açıkladı. İP Ankara İl Başkanı Osman Yılmaz, “Cumhuriyet yıkıcılarının Cumhurbaşkanlığı hayalleri kurduğu günlerde, Atatürk’ün huzurunda birleşeceğiz. Ankara halkını saat 13.00’te Anıtkabir Tandoğan girişinde buluşmaya çağırıyoruz” dedi.

tarihidir. Milletin geleceğini kendi eline almasını ifade eder. Bu kuruluş, milleti seferber ederek bütün mazlumlar dünyasına örnek olan bir savaşa önderlik etmiş ve yıkılan imparatorluktan bir devrimle çıkmamızı sağlamıştır. Cumhuriyet yıkıcılarının Cumhurbaşkanlığı hayalleri kurduğu günlerde, 23 Nisan’da Atatürk’ün huzurunda birleşeceğiz. Bütün Ankara halkını Cumhuriyet yıkıcılarına karşı 23 Nisan’da saat 13.00’te Anıtkabir Tandoğan girişinde buluşmaya çağırıyoruz.”


Hazırlayan: Aysen BEYAZ

BİLİRKİŞİ RAPORUNU YAZDI, YURTDIŞI GÖREVİNİ KAPTI

Mehmet Ali

Kumpas torpili

GÜLLER

maliguller@aydinlikgazete.com

İhvan eksenli Ortadoğu

M

Balyoz’da komutanların tutuklanmasına yol açan bilirkişi raporunu hazırlayan Binbaşı Erdoğan, İngiltere’de görevlendirildi. Askeri kaynaklara göre bu tam anlamıyla ‘ödül’ ÖNDER ÖZTÜRK alyoz davasından tutuklu komutanlar, içeride olmalarına yol açan “bilirkişi” raporunu veren Binbaşı Ahmet Erdoğan’a ve onu bu göreve atayan Orgeneral Hulusi Akar’a dikkat çekti. Aydınlık’ın ulaştığı konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler, yandaş medyanın “Ahmet Erdoğan, verdiği rapordan dolayı sürüldü” haberlerini yalanlıyor. Çünkü askeri kaynaklar İngiltere görevini sürgün değil “Ödül” anlamına geldiğini vurguluyor.

reve gönderilmiştir. İngiltere’ye, hem de 3 yıllığına daimi göreve gönderilerek ödüllendirilmiştir.

B

Tecrübesiz ve yoğun Mamak’ta tutuklu Albay Mustafa Önsel, Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Silivri’de Firavun Töreni” adlı kitabında şu bilgileri aktarıyor: “Ahmet Binbaşı, 2010 yılında, 3. Kolordo Komutanı Hulusi Akar’ın icra subayıydı. Bu anlamda işi en yoğun olanlardan ve komutanın evrak yönünden eli ayağıydı. Ama ne hikmetse Hulusi Paşa, bilirkişi görevi için onu askeri savcılığa gönderdi. Bu görevlendirme hiç normal değildi. “O Kolordu’da iş yükü daha hafif ve çok daha deneyimli birçok albay, hatta general varken, Harp

Recep Güven

Hulusi Akar

Cemaat sızıntısı Mustafa Önsel Akademisi’nden yeni mezun olmuş, ayrıca kara pilot olduğu için kıtaya uzak birinin, böylesine hassas bir davada bilirkişi olarak görevlendirilmesi çok manidardır.”

Hulusi Akar’ın tavrı “Yargıtay’ın Balyoz hükümünü onamasından bir hafta sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Mamak’a geldi. Kendisiyle ikisi general, ikisi albay dört kişi görüştü. Balyoz kararları konuşulurken Hulusi Paşa birden konuyu Ahmet Erdoğan’a getirir ve onu savunmaya geçer; ‘Bakın, o benim gözümde çok iyi bir subaydır. Takdir ettiğim bir personeldir’ deyiverir. “Ahmet Binbaşı’nın ‘Verdiği rapordan dolayı sürüldü’ vb. haberlerin de tamamı yandaş medyaca uydurulmuştur. Söz konusu subay, şu anda yurtdışında seçkin bir gö-

Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde etkin görev alan Emniyet içindeki F tipi elemanların personele verilen taltifleri (başarılı personele verilen ikramiye) kendi aralarında paylaştıkları belirtildi. Star gazetesinin birinci sayfadan verdiği habere göre son 3 yılda 27 emniyet müdürüne 3 milyon TL ödül verildi. Habere göre, Taltif pastasından en büyük payı Ergenekon, Balyoz, KCK ve 17 Aralık operasyonunu yürüten müdürler aldı.

“Onu tanıyanlardan elde ettiğim bilgileri de aktarayım. Tokat’ta imam hatip lisesi orta bölümünün ikinci sınıfından ayrılarak normal ortaokula kayıt yaptırmış. Devre arkadaşlarından dinlediklerim, değişikliğin çok masum olmadığını gösteriyor. “1986 yılıdır. O yıl, 450 kişi sınavı kazanarak, Kuleli Askeri Lisesi’ne girmeye hak kazanmıştır. Okul devam ederken Türkçe sorularının Cemaat tarafından sızdırıldığı tespit edilir. O seneki Türkçe soruları, önceki senelere göre çok zor olmasına rağmen yaklaşık 300 öğrenci, soruların tamamını doğru cevaplamıştır. “Okul idaresi olayı büyütmek istemez. Neye göre tespit edildiği belli olmayan 10 kişinin okulla ilişiği kesilir. Diğerleri ise okula devam eder. Türkçe sorularının tamamını cevaplayanlar arasında, anlatanlara göre Ahmet Erdoğan da vardır. Belki de Türkçesi çok iyidir, bilemem. Ben sadece mevcut durumu ve iddia edilen hususları ortaya koyuyorum.”

YAŞ sürecinde yaşananlar Tutuklu Tümamiral Semih Çetin de “Nerede Kalmıştık? Kumpas Açığa Çıktı” adlı yeni kitabında, konuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Orgeneral Akar, Balyoz sürecini çok iyi biliyordu. Kolordu’daki görevinden ayrılmadan önce Hasdal’a yaptığı son ziyarette, öncelikli görevinin Balyoz davası olacağını söylemişti. 2012 Yüksek Askeri Şûra Toplantısı öncesinde tutuklu Korgeneral Korkut Özarslan’a, bekleme süresini dolduran tutuklu amiral ve generallerin görev sürelerinin uzatılacağı mesajını vermişti. Ancak bu durumda olanlar aynı Şûra’da emekli edilmişti. Hazırladığı bilirkişi raporu nedeniyle suç duyurusunda bulunduğumuz Binbaşı Erdoğan’la ilgili askeri soruşturma ise bir türlü sonuçlanmıyordu. Her yıl yurtdışı daimi görevlerine atanacak subaylar, Genelkurmay 2. Başkanı’nın başkanlık ettiği heyet tarafından seçiliyordu. Her açıdan emsallerine göre daha başarılı subayların seçilebildiği bu görevlerden birisine, bu yıl tanıdık bir isim seçilmişti: Binbaşı Ahmet Erdoğan.

Taltifler F tipine akmış Yüksek taltif alanlar arasında, taltif komisyonu üyesi ve Hrant Dink cinayetinde rolü olduğu belirtilen Ramazan Akyürek ile Recep Güven, Ahmet Pek ve Ali Bilkay’ın adı öne çıktı. Alt kademe ve üst düzey görevliler ortalama kişi başı 3 bin TL taltif alırken, F tipi müdürler 50 ile 135 bin TL arasında ödül aldı. Taltif-

ler tayin ve terfiler için de kullanıldı.

‘Paralar paralel yapıya’ Taltif pastasından son üç yılda en yüksek ödeme 311 taltif ve 135 bin TL ödeme ile “Dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz” diyen Diyarbakır Eski Emniyet Müdürü Recep Gü-

ven’e yapıldı. Star’ın haberinde taltiften en büyük payı alan polis müdürleri bu paraları “paralel yapıya” aktardığı belirtildi. Habere göre taltif konusundaki kayırmacılık Emniyet teşkilatında sıkıntı yarattı. Polis memurları dertleştikleri internet sitelerinde 10 maaş taltif alan bir polis müdürünün cebine 3 bin 500 lira girerken, F tipi müdürlerin yüzbinlerce lira taltif almasından yakındı.

TÜRKİYE’NİN AYDINLARI HAYKIRDI: BALYOZ TERTİBİ SON BULSUN, KOMUTANLAR SERBEST BIRAKILSIN

‘Kara gömlekleri çıkarmak istiyoruz’ Aydınlar, kumpas itiraflarının ardından tutuklu komutanlar için yetkililerin duyarsız kalmasına tepki gösterdi. Yurtseverler özgür kalana kadar siyah gömlek giyeceğini belirten Mutlu ‘Artık renkli gömlek giymek istiyorum’ dedi EZGİ HOTALAK / SEDA AKYÜZ

Y

olsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından yargıdaki F tipi yapılanmaya vurgu yapan AKP Hükümeti’nin TSK’ya kumpas kurulduğunu itiraf etmelerinin ardından tam 116 gün geçti. Ergenekon’da yaşanan tahliyeler Balyoz için umut yaratırken halen bir adım atılmaması aydınların tepkisini çekti. Aydınlık’a konuşan isimler Ergenekon tutsakları gibi Balyoz tutsaklarının da zindanları yıkacağını ifade etti.

Mustafa Mutlu (Gazeteci) : İçeride geçirilen bir gün bile o insanlar için çok riskli çünkü hepsinin ciddi sağlık sorunları var. Yaşları ilerlemiş durumda o yüzden bir an önce bu konunun da çözülmesi gerekiyor. Türkiye artık kumpas olduğu itiraf edilen bu ayıptan kurtarılmalı. Ve ben de onlar tutuklu kaldığı sürece giyeceğimi söylediğim şu siyah gömleği, giymekten kurtulmak istiyorum, ben artık renkli gömlek giymek istiyorum.

Nilgül Doğan (Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi) : Balyoz tutuklulularının orada kaldıkları her dakika bir hukuk cinayeti. Bu ülkenin en yetkili ağızları bile bu işe ‘kumpas’ dediler. Hal böyleyken bir dakika bile durmamalılar. Ama yine de onların dışarı çıkmasında siyasi irade gerekecek. Öyle günlere geldik ki başta hukuk, adalet olmak üzere Türkiye’de düzgün yürüyen hiçbir şey kalmadı. Ona da siyaset bulaştı.

Muazzez İlmiye Çığ (Sümerolog) : Balyoz tutuklularının bir an önce serbest bırakılması gerekir. Çünkü bunların uydurma suçlarla alındığını kendi ağzıyla söyledi hükümet erkanı. Lütfü Akdoğan (Gazeteci): Ne Balyoz ne Ergenekon’u ciddiye alıyorum. Lüzumsuz yere yıllarca kamuoyunu çok üzdük bu meselenin bir an önce unutulması gerekir. Kamuoyunun barışa ihtiyacı var.

Mustafa Mutlu

Mustafa Akaydın (Antalya Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı) : Balyoz tutukluları için Özel Yetkili Mahkemelerin şu anda aldığı kararların hiçbir hükmü yok. Bu mahkemeler yeniden görülmeli. Ben zaten Balyoz’u hiçbir zaman içime sindirebilmiş değilim. Ergenekon’u ve İzmir’deki Casusluk davasını da sindiremediğim gibi.

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

UFUK ÖTESİ

22 NİSAN 2014 SALI

Levent Kırca (Sanatçı) : Balyoz tutukluları gönlümüzde. Ergenekon tertibi için çok mücadele verdik. Barikatları yıktık. Er geç onları da çıkaracağız. Onların içerde kalması çok büyük haksızlıktır, ayıptır. Çok uzak değil, yakın bir tarihte çıkacaklar.

Gülgün Feyman (Haber Spikeri) : Ergenekon kumpasıyla yurtseverler zindanlara kapatılmak istendiyese de onlar yıktılar o zindanları ve çıktılar. Balyoz tutsakları da çıkacaktır. Daha aklı yerinde olanlar ve daha doğru düşünen insanlar o koltukları hukuk koltuklarını paylaşacaklar ve bu tutsakları özgürlüklerine kavuşturacaklar. Ümit Zileli (Gazeteci) : Bugün, kumpas denildiğinden bu yana geçen 116’ıncı gün. Bu aklı almaz bir ahlaksızlık ve adaletsizlik. Mutlaka çıkacaklar ama her saniye oradaki insanlara geri veremeyeceğiniz bir şey. Ama bu TSK’yı çökertme operasyonuydu, o operasyonları yapanlar bugün birbirini yiyorlar. Sonuçta onlar çıkacaklar ve bunun bedeli ödenecek.

Sabahattin Önkibar (Gazeteci) : Bu ülkenin başbakanı ‘TSK’ya kumpas kuruldu’ dedikten sonra hala Balyoz tutuklularını cezaevinde tutmak cinayettir. Onlar bir an evvel tahliye edilmeli sonra da yeniden yargılamanın yolu açılmalıdır. Derhal harekete geçilmelidir.

ısır’daki Müslüman Kardeşler (İhvan) iktidarının yıkılmasından sonra, ABD’nin Libya ve özellikle Suriye’deki araçları olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye bölünmüş ve karşı karşıya gelmişti: Suudi Arabistan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin yıkılmasını desteklemiş, İhvan iktidarına karşı çıkmıştı. Türkiye ile Katar ise İhvan iktidarına taraftar olmuş, hatta Kahire yönetimiyle diplomatik ilişkileri en alt seviyeye indirmişti. ABD ise Kahire Büyükelçi Ann Peterson’un açıklamalarıyla Mursi’ye destek vermiş, meydanlardaki İhvan karşıtı eylemlere karşı çıkmıştı. Ardından ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki’nin açıklamalarına yansıdığı gibi Mursi’nin olmasa bile İhvan’ın yeni iktidar sürecinin bir parçası olmasına çaba göstermişti. Fakat Washington en sonunda yapacak bir şey kalmadığında, ipleri Ankara gibi koparmamış, Kahire’yle ilişkisini sürdürmüştü.

Katar İhvan desteğini çekti Kendisi de Dünya Müslüman Gençlik Birliği üyeliği üzerinden İhvan üyesi olan Tayyip Erdoğan, hâlâ Kahire yönetimine karşıdır ve diplomatik ilişkileri en alt seviyede tutmaktadır. Ancak Katar, İhvan konusunda taraf değiştirdi ve Erdoğan yalnız kaldı! Peki, Doha neden taraf değiştirdi, neden Erdoğan’ı yalnız bıraktı? Anımsayalım: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Katar’ın İhvan desteğinin Körfez çıkarlarına aykırı olduğunu açıklayıp, Doha’daki büyükelçilerini geri çekti. Ardından Körfez İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları sert bir bildiri yayınladı ve Katar’ı İhvan konusunda son kez uyardı. Geçen hafta yapılan bazı görüşmelerden sonra Umman ve Kuveyt Dışişleri Bakanları, Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki sorunların açıldığını açıkladı. Doha dünden itibaren, yapılan bu anlaşma gereği adımlar atmaya başladı Önce Katar’ın İhvan’a yardımı askıya aldığı haberi geldi. Arından da Katar’ın ülkesindeki önemli İslamcı isimleri sınır dışı edeceği duyuruldu. Bu isimlerden ilki Yusuf Karadavi’ydi ve Doha onu Tunus’a gönderecekti.

Yönetimde yenilenme Bu durum bir süredir ABD’nin araçlarının Suriye politikasına da yansıyordu. Riyad ve Doha SUKO’nun yapısı konusunda da, başına kimin geçeceği konusunda da ciddi bir güç mücadelesi içerisine girmişti. ÖSO genelkurmay Başkanı Selim İdris’in görevi bırakmak zorunda kalmasından, SUKO Başkanı El Hatip’in seçildikten kısa bir sonra istifa etmesine ve koltuğunu Ahmet Cabra’ya bırakmasına varana kadar pek çok konuda Riyad ile Doha karşı karşıya gelmişti. Tam bu noktada, iki başkentte yaşanan çok önemli bazı gelişmeleri yeniden anımsamamız gerekiyor: 1) Katar Emiri El Tani, 26 Haziran 2013’te ani bir kararla görevden çekildi ve koltuğunu oğluna bıraktı. 2) Suudi Arabistan’ın 22 yıl Washington Büyükelçiliği’ni yaptıktan sonra Temmuz 2012’de istihbaratın başına geçen ve Suriye’ye saldırıyı koordine eden Bender Bin Sultan geçen hafta istifa etti. İran’a saldırı isteyen Sultan, El Tani’nin görevi bırakmasından bir ay sonra, Temmuz 2013’te bir suikasta uğradı ve ağır yaralandı. Diğer yandan Suudi Kralı Abdülaziz, birinci veliaht prensin yaşlı olması nedeniyle, aile konseyi kararıyla Mukrim’i kendisine ikinci veliaht prens olarak seçti.

Erdoğan Rusya ve İran’a mecbur Peki, bu durum Türkiye’ye nasıl yansıyacak? 1) Kuşkusuz Riyad ve Katar’da yaşanan iç yönetim değişikliği, esas olarak Suriye’deki başarısızlıkla ilgilidir ve bu Ankara’da pratikte en çok Ahmet Davuoğlu ve Hakan Fidan’ı ilgilendirmektedir! 2) Erdoğan artık Ortadoğu’da iyice yalnızlaştı. AKP’nin bölgeye yönelik siyasal etkisi sürekli iniştedir. 3) Erdoğan iktidarının en önemli dayanaklarından biri sıcak para girişidir ve bu konudaki iki önemli destek Suudi Arabistan ve Katar’dır. Bu desteğin kesilmesi Erdoğan’ı İran’a yaklaşmaya itecektir. Tahran ise açık ki bu durumu, Ankara’nın Şam politikasına baskı olarak kullanacaktır. Diğer yandan Kuzey Irak petrollerine de bir türlü kavuşamayan Erdoğan’ın İran dışındaki ikinci dayanağı, Rusya ve Mavi Akım olacaktır.


Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

EKŞİ’NİN ‘ERDOĞAN’DAN KURTULMA’ FORMÜLÜ TEPKİ ÇEKTİ

Kamer Genç

Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilk Genç ilan etti

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, TBMM’den bu görev için ilk “aday adayı” çıktı. CHP’li Kamer Genç, Twitter üzerinden hem aday adaylığını, hem de ilk vaatlerini açıkladı. Genç, Cumhurbaşkanlığı görevine aday olmak istediğini ilk olarak, CHP’nin Cumartesi günü yaptığı PM toplantısında, CHP yönetimine açıkladı. Genç, “Yaptığım seyahatlerde konuştuğum herkes Cumhurbaşkanı olmam gerektiğini söylüyor” mesajı vererek, “Partim onay verirse, aday olmak isterim” dedi.

Twitter’dan vaatlerini açıkladı Kamer Genç, CHP’ye adaylık isteğini bildirdikten sonra da Twitter üzerinden kampanyaya resmen başladı. Twitter’da “vaatlerini” anlatan Genç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yüklendi. Genç, Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını “cahilce” sözleriyle eleştirdi ve “Aday olacakların yolsuzluk ve bu ülkeye yaptıkları ihanetleri ayrıntılı anlatacağım. Seçilirsem Recep’ i aklanmak üzere başbakanlıktan atarım” ifadesini kullandı.

2000 ve 2007’de de adaylığını ilan etmişti 2000 yılında DYP Tunceli Milletvekili olan Kamer Genç, o yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde de aday adaylığını açıklamıştı. 2000 yılındaki seçimlerde dışardan aday gösterilen, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçilmişti. Genç, 2007 yılında da Cumhurbaşkanlığı için aday olmuştu. 2007 yılında Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildi.

Öymen’den CHP’ye Baykal önerisi

Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi kurultay yapmasını istedi. Öymen CHP’nin CumhurOnur Öymen başkanı adayı olarak da Deniz Baykal’ı önerdi. Onur Öymen seçim sonuçları ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, yerel seçimlerin sonuçları yeterince değerlendirilmeden, başarısızlığın sorumluları saptanmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili tartışmalar başlatıldığını belirtti. Öymen, “CHP’de, eğer bir kurultay yapılacaksa, bunun Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yapılabileceği ifade ediliyor. Partinin son zamanlarda izlediği politikaların ve söylemlerin değiştirileceği yolunda bir işaret yok. Bence kurultayın Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yapılması Partiye yeni bir güç ve dinamizm kazandırabilir ve halkın umutlarını arttırır. Sadece daha çok çalışılacağımızı vaat etmek halkın güçlü desteğini sağlamak için yeterli olmayabilir” dedi.

‘Köşk’e değil Yüce Divan’a’

‘Kaçınamıyorsak en iyisi Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıdır’ diyen CHP’li Oktay Ekşi’ye muhalefet parti temsilcileri, ‘Erdoğan’dan kurtulmanın yolu onun Yüce Divanın karşısına çıkarılmasıdır’ diye tepki gösterdi ZİHNİ ERDEM / ANKARA

C

HP İstanbul Milletvekili gazeteci-yazar Oktay Ekşi, Cumhuriyet’teki köşesinde AKP’nin, ANAP ve DYP gibi dağılması için “Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkarılması tek formül” diye yazdı. Ekşi’nin “Kaçınamıyorsak en iyisi Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıdır” şeklinde formüle ettiği seçim stratejisine muhalefet parti temsilcileri, “Bu kendi kendini inkar etmektir. Erdoğan’dan kurtulmanın yolu onun en kısa sürede Yüce Divanın karşısına çıkarılmasıdır, Çankaya’ya çıkarılması değildir” diye tepki gösterdi.

Özal ve Demirel örneğini verdi Ekşi’nin dün yazdığı “Kaçınamıyorsak en iyisi Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıdır” başlık yazı siyasette yeni bir tartışma başlattı. Ekşi, söz konusu makalesinde, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının istenecek bir şey olmadığını belirttikten sonra, “Bu konjonktürde en ‘doğru seçenek’ onun Çankaya çıkmasıdır. Çünkü onun Cumhurbaşkanı olması Adalet ve Kalkınma Partisi’ni si-

‘Dar bölgeye karşıyız’

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, dar bölge sistemine karşı olduklarını, seçim barajının yüzde 3’e kadar düşürülmesinden yana olduklarını açıkladı. Loğoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının “dar bölge” sistemine ilişkin sorularını yanıtladı. Loğoğlu, “Dar bölge genişletilmiş diktatörya demek yani AKP zihniyeti açısından bakıyorum. Önce Büyükşehir Yasası geldi, başka değişiklikler yaptılar. Altlarından giderek kaydığını düşündükleri iktidarı bir süre daha ellerinde tutmak için ne varsa yapmaya kalkışıyorlar” dedi. Dar bölge sisteminin Türkiye’ye uygun bir sistem olmadığını ifade eden Loğoğlu, “Biz buna karşıyız. Biz seçim barajının düşürülmesinden yanayız. Biz öncelikle seçim barajının düşürülmesi yüzde 3’e kadar düşürülmesi gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.

yaset sahnesinden silecek en iyi çözümdür. Tıpkı Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkmasıyla Anavatan Partisi’nin (ANAP) sonunun başlaması ve ile Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığının da Doğru Yol Partisi’ni bitirmesi gibi” diye yazdı.

‘Bu kendini inkar anlamına gelir’ Ekşi’nin cumhurbaşkanlığı seçimi için önerdiği “Erdoğan’ı Köşk’e çıkartarak ondan kurtulma” şeklinde yorumlanabilecek bu stratejiye, muhalefet milletvekilleri ve partili bazı arkadaşlarının tepkileri şöyle: E s k i CHP Milletvekili Şahin Mengü: Bu değerlendirmeyi iki şeyden dolayı Ekşi’ye yakıştıramadım. Bir: hala Deniz Baykal düşmanlığı yapmasını... Deniz Baykal haklı olarak Turgut Özal’ın Köşk’e çıkmasına karşı gelmiş ve sonuna kadar mücadele etmiş. Ha başarılı oldu mu olamadı mı o

başka. Özal’in partisi dağılmış o da başta. İki, bir siyasi partiden kurtulma yöntemine... O partinin genel başkanını köşke taşıyarak, partisi ile arasındaki ilişkiyi zayıflatarak o partiyi yok etmeye çalışmak, bir partinin kendi kendini inkar etmesi demektir. Yani, bu ‘ben partiye halktan ve toplumdan bir cevap alamıyorum, bir cevap alamadığım için bu partiyi alt etmek için başka bir yöntem bulmaya çalışıyorum’ demektir. Bu bana çok yadırgatıcı çok ayıp geldi.

‘CHP’nin böyle bir görüşü yok’ C H P Milletvekili Fatma Nur Serter: CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, CHP’li olmak koşuluyla kendi adayını çıkarması konusunda partide yaygın bir mutabakat vardır. CHP’nin kendisine dışarıdan bir aday araması ya da bir başka adayı desteklemesi söz konusu olmamalıdır. Çünkü genel başkanın

‘Türkiye onlara mahkûm değil’ İşçi Partisi Genel Sekreteri Hasan Basri Özbey: Birinden değil üçünden birden kurtulmanın yolu Türkiye’nin önündeki yakıcı sorunun Mafya-Tarivardır. Birlikte geldiler, birlikte gideceklerdir. kat-Gladyo rejimine son vermek olduğunu Türkiye, Erdoğanlara, Güllere, Gülenlere, belirterek şunları söyledi: Kılıçlara mahkûm ve mecbur değildir. “Türkiye’nin acil sorunu Tayyip Erdoğan, Milletin bütün imkan ve kabiliyetlerini Abdullah Gül ve Fethullah Gülenlerden birleştirerek, Çankaya’yı yeniden kurtulmaktır. Yalnız saltanat sahiplerinden Atatürk’ün Çankaya’sı haline kurtulmak yetmez, saltanatın getirecek çağdaş, kendisinden de kurtulmak bağımsızlıkçı, halkçı, zorundayız. Tayyip Erdoğan’dan, kamucu, laikliği “O’nu Cumhurbaşkanı yaparak savunmakta kararlı ve en kurtulmak” gibi düzen içi önemlisi devrimci bir çözümler aday da birleşmek yapılabilecek en görevimizdir. Bu büyük yanlıştır. görev başarılacaktır.”

da buna aykırı, bundan farklı bir görüş beyan ettiğini tanık olmadım. ‘Erdoğan köşke çıkarsa bizim için daha iyi olur’ görüşü Oktay Ekşi’nin kendi görüşüdür. CHP’de böyle bir bakış açısı yok. Kendi görüşü olarak söylemiş herhalde.

‘Muhalefet güçlü bir adayın etrafında toplanmalı’ M H P Milletvekili Özcan Yeniçeri: AKP adayının seçilme ihtimali düşük. Fakat AKP muhalefeti de medyayı da kendi adayı üzerinden ve kendi iç ilişkileri üzerinden yönetiyor. Olan biten aslında psikolojik bir harekat. Muhalefetin sanki bir kadermiş gibi Erdoğan’ın üzerinde yoğunlaşması bana göre bu oyuna gelmek anlamını taşır. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın karşısında yüzde 47’ı var. Aldığı yüzde 43 gibi oy da çeşitli asimetrik siyasette, hileli seçim yoluyla elde edilmiştir. Bunları dikkate aldığımız bizim işimiz, çaresizlik içinde Tayyip Er-

doğan’ın adaylığını ön plana çıkarmak değil, güçlü ve dişli bir adayın etrafında toplanmaktır. Bir aday etrafında toplanmamış olsak bile MHP’nin ya da CHP’nin çıkaracağı bir aday halkla barışık, halkın dilinden anlayan ve Erdoğan kadar da polemikçi olan birisi ortaya çıkarsa Erdoğan’ı siler süpürür, bunu da herkesin bilmesi lazım. Biz kendi adayımız üzerinden fikir ve görüş ortaya koymamız gerekir. Yoksa Tayyip Erdoğan’ın veya bir başka partinin ortaya koyduğu adayın ehveni şer olduğu, cumhurbaşkanı olursa başbakanlıkta daha az zararlı olur anlayışını doğru bulmak mümkün değil. Erdoğan orada zannedildiği gibi cumhurbaşkanı olmayacak. Anayasa, HSYK, TSK, Yargı tamamen AKP’nin ihtiyaçlarına ve Erdoğan’ın başkanlığına göre dizayn edilmiştir. MİT Başkanını yargılaması başbakana bağlı iken yeni getirilen yasa ile cumhurbaşkanına bağlandı. Yalnızca bir cumhurbaşkanlığı ve başkanlıktan bahsetmiyoruz. Aynı zamanda demokratik sisteminin olup olmamasından da bahsediyoruz. Erdoğan’dan kurtulmanın çözüm yolu en kısa sürede Yüce Divanın karşısına çıkarılmasıdır. Çankaya çıkarılması değildir.

‘İsmet Paşa’ya da razı olmayız ’

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan: Türkiye bu şekilde gitmez. Tayyip Erdoğan Putin olmak istiyorsa biz buna rıza gösteremeyiz. ‘Putin olması n yerine İsmet Paşa, Ahmet Necdet Sezer zihniyetinde biri gelsin’, buna da karşıyız. Pek i biz ne istiyoruz? Bana kendi ilke lerimize göre, bir adayımızı çıkarırız toplumun önüne. Dindarları , liberal demokratları, sosyal demokratları temsil edebilecek, Türkiye’de Sünni-Alevi, Lai k- antilaik,

dindar ayrımı yapmadan yen i Türkiye’yi kurmaya namzet bir siyasi profil, bir siyasi perspektif ortaya koyar, bunu destekleriz. Bu nun müşterisi üç kişi olur beş kiş i olu on kişi olur. Ama mutlaka gel r, ecekte bu işin ciddi bir destekçisi olur. Biz bu misyonun takipçisi olm alı ve toplumun önüne böyle bir aday koymalıyız. Bunun ötesinde ikinci tura kim kalır ne olur oturup dü şünmeliyiz. Yoksa Erdoğan olsun mu olm ası siyasal satranç ve mühendis n mı bir lik bizi hiçbir yere götürmez.

BAŞBAKAN, KURALI KOZA DÖNÜŞTÜRÜYOR

‘Adayımız henüz belli olmadı’ HABER MERKEZİ

Erdoğan’dan basına ‘3 dönem’ servisi

‘Aktif siyasetin içinde bulunmayan’ Cumhurbaşkanı adayının nitelikleri de netleşmediğini, CHP’nin aktif siyasetin içinde bulunmayan, dünyayla iyi ilişkiler içinde olan bir adayı düşündüğünün anlaşıldığını kaydeden Öymen şunları söyledi: “Bence partide siyasi söylemlerin ve kadroların cumhuriyetin değerlerine yürekten bağlı vatandaşlarımızın beklentileri doğrultusunda yenilenmesinden sonra adayın saptanması ve seçime gidilmesi başarı şansını arttırabilir. Adayın özellikleri saptanırken, ülkemizin içinde bulunduğu sorunlar ve ihtiyaçlar dikkate alınarak Atatürk ilkelerine, Cumhuriyetimizin değerlerine, anayasaya, çağdaş hukukun ilkelerine bağlılık ve dış politika alanında ülke çıkarlarını koruma alanında bilgiye, tecrübeye ve cesarete sahip bir adayın düşünülmesi bence isabetli olur. CHP Grubunda bütün bu özelliklere sahip eski Genel Başkan Deniz Baykal dururken başka bir aday aramaya ihtiyaç var mıdır?”

Oktay Ekşi

AYDINLIK / ANKARA

3

0 Mart’ın hemen ardından, Cumhurbaşkanlığı seçimi için kampanya başlatan Tayyip Erdoğan, adaylığını önce kendi partisine dayattı. Milletvekilleri ve il başkanları ile toplantılar düzenleyen Erdoğan “3 dönem kuralı” ile ilgili olarak anket yaptırdı. Bu anket sonuçları daha sonra “Örgüt 3 dönem kuralı kalsın diyor” diye basına servis edildi. AKP’de üç dönem kuralı nedeniyle bir daha aday olamayacak olan milletvekilleri, haberin basına Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla servis edildiğini bildirdiler.

Erdoğan’ın ‘teşkilat’a ihtiyacı var Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanabilmesi için Erdoğan’ın, en fazla ihtiyaç duyacağı şeyin, AKP’nin örgütleri olduğunu kaydeden parti çevreleri, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kampanyasını AKP örgütleri üzerine inşa ettiğini ifade ettiler. Başbakan Erdoğan’ın adaylık konusunda Abdullah Gül ile yaşanacak bir çekişmenin, AKP örgütlerine de yansıyabileceği kaygısını taşıdığını kaydeden AKP’liler, “Çekişme örgütlere yansırsa sandığa da yansır. Başbakan bu durumu yaşamamak

için önlemler almaya çalışıyor. Erdoğan bu nedenle önce örgütleri garantiye almaya çalışıyor” dediler.

Ekrem Erdem de aynı planın kurbanı oldu Uzun süre, tüzükteki üç dönem şartından yana olduğunu söyleyen Erdoğan, son bir yıl içinde ise bu şartın kongre kararı ile değişebileceğini dile getirmesi dikkat çekmişti. Ancak, teşkilatlardan, “Koltuklar tapulandı, vekil olmak bizim de hakkımız” sesleri yükselince, Erdoğan bundan zarar görmemek için yeniden ‘üç dönemci’ oldu ve bu durumu Köşk adaylığı için koza dönüştürme yolunu seçti. Erdoğan geçen hafta

parti yönetiminde kritik bir operasyon yaptı. Erdoğan, yine örgütlerin gazını almak için, partinin teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı Ekrem Erdem’i etkisiz bir göreve göndermişti. İddialara göre, partinin üç numaralı ismi, yıllardan beri örgütlerle genel merkez arasında bire bir teması kuran makam olan Teşkilatlanmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı (Teşkilat Başkanı) Ekrem Erdem, 30 Mart seçimi öncesi, teşkilatlar ve adaylarla birçok sorun yaşadı. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimi adaylığı öncesi, kendi örgütleriyle bir kriz daha yaşamak istemediği, bu nedenle kadim dostu ve uzun süredir yol ar-

kadaşı olan Erdem’i pasif makama çektiği bildiriliyor.

Gerçek istişare toplantısını beklemeden ön aldı AKP yönetiminin, ‘teşkilat toplantısı’ adı verilen çalışmadan sonra danışıklı bir rapor hazırlatıp kampanya başlatması dikkatlerden kaçmadı. Çünkü AKP, örgütleriyle asıl istişare toplantısını henüz yapmadı. Gerçek istişare toplantısının, Mayıs ayında yapılacağı kamuoyuna duyurulmuştu. Erdoğan ve arkadaşları, istişare toplantısını beklemeden hazırlattıkları raporla, parti kamuoyunu yönlendirmeyi ve olası rakibinin önünü kesmeyi planladı.

İşte 3 dönem kuralı nedeniyle aday olamayacak AKP milletvekilleri Tüzükteki üç dönem sınırlaması kaldırılmazsa, 10’u bakan, 8’i parti yöneticisi toplam 70 milletvekili 2015 genel seçimlerinde aday olamayacak. İşte o liste: Bakanlar: Bülent Arınç, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Ali Babacan, Ömer Çelik, Mehdi Eker, Mevlut Çavuşoğlu, Hayati Yazıcı, Taner Yıldız, Faruk Çelik. Parti yöneticileri: Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik, Salih Kapusuz,

Bülent Gedikli, Reha Denemeç, Nükhet Hotar, Haluk İpek. Milletvekilleri: Cemil Çiçek, Nurettin Canikli, Mustafa Elitaş, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Binali Yıldırım, Egemen Bağış, Suat Kılıç, Burhan Kuzu, Hüseyin Tanrıverdi, Nimet Baş, Recep Akdağ, Necati Çetinkaya, Sadık Yakut, Vecdi Gönül, Nafiz Özak, Mehmet Ali Şahin, Sefer Üstün, Cevdet Erdöl, Mustafa Ataş, Sait Açba, Halide İncekara, Ruhi Açıkgöz,

Rıza Alaboyun, Fahrettin Poyraz, Vahit Kiler, Bayram Özçelik, Ali Küçükaydın, Mehmet Daniş, Ünal Kaçır, Nevzat Pakdil, Hakkı Köylü, Muzaffer Baştopçu, Fehmi Kinay, Mehmet Katsal, Nusret Bayraktar, Şaban Dişli, Yılmaz Demir, Ali Çelik, Mustafa Demir, Ahmet Yeni, Afif Demirkan, Yahya Akman, Şükrü Ayala, Zeyit Aslan, Köksal Toptan, Ziyaettin Akbulut, Mehmet Sarı, Kerim Özkul, Harun Tüfekçi, Murat Yıldırım.

AKP’nin cumhurbaşkanı adayının henüz belli olmadığını söyleyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Abdullah Gül’ün AKP’den bağımsız düşünülemeyeceğinin de altını çizdi. Tartışmaları NTV’de değerlendiren Ş a h i n , AKP’nin cumhurbaşkanı adayının henüz Mehmet Ali Şahin belli olmadığını belirtti. Gül’ün “‘Bu şartlarda gelecekle ilgili siyaset planım yok” açıklamasını da yorumlayan Şahin şöyle konuştu: “Arkadaşlarımla konuşacağımızı ve birlikte karara varacağımızı söyledim’ dedi. Dolayısıyla şu an için gelecekle ilgili bir siyasi planım yok derken bunlarla birlikte gerçek niyetini ve mesajını anlamak ve yorumlamak gerekir diye düşünüyorum.”

‘Yardımcılarından biri başbakan olabilir’ Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunu görüşürken, partinin geleceğini de ihmal edemeyeceklerini vurgulayan Şahin, Gül’ün ‘siyaset planım yok’ derken Köşk’te kalma mesajı verip vermediğine ilişkin bir soruya ise şu cevabı verdi: “Gerçek amacını bilmem ama benim yakinen tanıdığım cumhurbaşkanımızın gerçek niyetinin bu istişareler sonucunda çıkacak duruma göre hareket edeceği kanaatindeyim.” Şahin, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, başbakan yardımcılarından birinin başbakanlık görevine gelebileceğini de kaydetti.


Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ

PKK’nın partisi nereye sızmaya çalışıyor?..

IŞİD GÖTÜRDÜ, GÜVENLİK GÜÇLERİ SEYİRCİ KALDI

Yüzlerce genç kaderine terk edildi

21 Nisan 2014

Terör örgütlerinin Suriye’ye ‘cihat’ vaadiyle götürdüğü yüzlerce gencin akıbeti bilinmiyor. Bosnalı iki genç kız için seferber olan güvenlik güçleri, Türk ailelerin talebini ise görmüyor

16 yaşındaki Samra Kesinoviç

‘Mesele hükümetin tavrı’ “Anlaşılıyor ki; İstanbul’un göbeğinde bile El Kaide’nin faaliyetleri pervasızca sürüyor. Kaymakamların, AKP’li belediyelerin, AKP’li yetkililerin, Başbakan’ın başta olmak üzere bu militan transferine onay verdiği, onların kolaylaştırıcılığında yürüdüğünü biliyorum. Buradaki asıl mesele, hükümetin terörizm ihracatına verdiği destek. Bunun görülmesi gerekir. Hükümetin bir an evvel kendi yurttaşlarını koruyan ve terörizme tavır alan bir rotaya girmesinin talep edilmesi gerekir. Ben bu çocukların transferinin otoritelerin bilgisi dışında yapıldığını düşünmüyorum. Burada mesele hükümetin tavrı, koruması ve El Kaide terörüne kol kanat germesi. Çocuklarımızın tuzağa düşürülüp Suriye’de savaştırılmasına seyirci kalmamak gerekiyor.”

Gamze ÇINLAR

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, El Kaide benzeri terör örgütlerinin Türkiye’deki gençleri kandırarak Suriye’ye savaşa götürmesinin AKP hükümetinin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini söyledi. Aydınlık’ın haberini değerlendiren CHP’li Aygün, şunları kaydetti:

V

iyana’da kaybolan ve Türkiye üzerinden Suriye’ye gittikleri ileri sürülen Bosna kökenli iki genç kız için Interpol ve Türk istihbarat birimleri yoğun bir çalışma yürütüyor. Türkiye’deki gazeteler manşetler atıyor. Ancak El Nusra ve IŞİD gibi terör örgütlerince kandırılarak “Cihada” gönderilen yüzlerce Türk genci görmezden geliniyor. Son olarak Aydınlık’ın gündeme getirdiği İstanbul’un Güngören ilçesinde yaşayan ve IŞİD saflarında çatışmak için bir buçuk ay önce Suriye’ye götürülen gençlerin akıbeti bilinmiyor. Medya günlerdir Viyana’dan Suriye’ye giden 16 yaşındaki Samra Kesinoviç ile 15 yaşındaki Sabina Selimoviç’i konuşuyor. Genç Irmak METE

Hüseyin Aygün: AKP militan transferine onay veriyor

15 yaşındaki Sabina Selimoviç

HABER MERKEZİ

Abdullah Öcalan ile bir buçuk aydır görüşemedikleri için Hükümete tepki gösteren BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, gelecek hafta sonu da İmralı’ya gidemezlerse bir basın toplantısı düzenleyerek kaygılarını kamuoyu ile paylaşacaklarını söyledi. Buldan, adaya son gidişlerinin üzerinden 1,5 ay geçtiğini, geçen hafta Adalet Bakanı’nın kendilerine geçen Pazar günü gidileceğini söylediğini belirterek şöyle konuştu: “Ertelenmenin nedenini hükümete sormak lazım. Biz bilemeyiz, bize gerekçe söylenmiyor. Bize bugün değil, önümüzdeki hafta Cumartesi günü gidileceği söylendi, gerekçesini sorduğumuzda ‘biz bilemeyiz’ dediler. Bize zaten Bakan’ın kendisi dönmüyor, danışmanı söylüyor. O da kendisine iletileni söylüyor.”

‘Kamuoyu ile paylaşırız!’ Açılım süreci açısından görüşmelerin, aslında acilen yapılması gerektiğinin altını çizen Buldan, seçimin hemen ertesinde, 1 Nisan’da İmralı’ya gitme taleplerini Adalet Bakanı’na ilettiklerini hatırlatarak “Ama, ne yazık ki 1,5 aydır görüşülmedi. Eğer Cumartesi de gidişimiz engellenirse basın toplantısı yapacağız. Umarım Cumartesi günü yeni engel çıkarılmaz. Yine engelle karşılaşırsak kaygılarımızı da kamuoyu ile paylaşırız” ifadelerini kullandı.

Sınırlarda önlem alınmıyor Ancak IŞİD gibi te10 Mayıs 2013 rör örgütleri uzun süredir gençleri kandıraailelerinden habersiz olarak Surak Esad’a karşı savaştırıyor. Yüzlerce Türk gencinin Suriye’de riye’ye gitti. Çocuklarına cep teolduğu ya da burada hayatını lefonu ile ulaşamayan aileler çakaybettiği biliniyor. Bu gençlerin reyi Güngören Karakolu’na başTürkiye’ye getirilmesi için bir ça- vurmakta buldu. Olayın hemen lışma yapılmıyor. Öte yandan sı- ardından karakola giden aileler nırların kontrol edilmemesi de “Biz bir şey yapamayız” yanıtıyla başka gençlerin Suriye’ye geçişine karşılaştı. Aydınlık, İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyet Müolanak sağlıyor. Aydınlık dün Güngören’deki dürlüğü’ne konuyla ilgili bilgi alIŞİD yapılanmasını gündeme ge- mak için başvurdu. Ancak henüz tirdi. 5 genç bir buçuk ay önce bir yanıt alınamadı.

S

uriye Ordusu’nun kimyasal silah kullandığı yönünde yeni bir kampanya başlatmaya hazrılanan Batı, AKP ve MİT aracıylığıyla yürüttüğü çalışmalara hız verdi. Suriyeli muhaliflerin, Beşar Esad yönetiminin en az 9 kez kimyasal silah kullandığı iddiasıyla MİT’e teslim ettiği “kanıtların” ardından dün, çatışmalarda evi yanan Suriyeli bir kadına Gaziantep’te kimyasal gaz testi yapıldığı bildirildi.

ABD’li gazeteci Seymour Hersh’in, Guta’daki kimyasal silah saldırısında AKP’nin parmağı olduğunu dile getiren yazısının ardından Suriye Ulusal Koalisyonu (SUKO) 13 Ocak-14 Nisan tarihleri arasında Suriye Ordusu tarafından Hama, İdlib ve Şam kırsalında yapılan saldırılarda en az 9 kez kimyasal silah kullanıldığını ileri sürüp Türkiye’ye başvuruda bulunmuştu. SUKO’un saldırıların olduğunu iddia ettiği bölgelerden topladığı, elbise, kan, doku ve parçacık örnekleri 15 Nisan tarihinde MİT yetkililerine

Hasna Mahmut adlı Suriyeli kadın, vücudundaki kaşıntı nedeniyle kimyasal gaza maruz kalmış olabileceği şüphesiyle Nizip Devlet Hastanesi bahçesinde kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) cihazıyla kontrolden geçirildi. teslim ettiği, örneklerin inceleme altına alındığı bildirilmişti.

Esad’ın üzerine yıkma çabası Bu gelişmelerin ardından dün de Suriye’nin Halep kentinde Suriye ordusunun düzenlendiği iddia edilen hava saldırısında evi yıkılınca sınırı aşarak Gaziantep’in Nizip İlçesi’nde yaşayan oğlunun yanına gelen Hasna Mahmut adlı kadının, vücudundaki kaşıntı nedeniyle kimyasal gaza maruz kal-

mış olabileceği şüphesiyle Nizip Devlet Hastanesi bahçesinde kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) cihazıyla kontrolden geçirildiği haberi servis edildi. Bu iddia ve haberlerin ABD’li gazeteci Seymour Hersh’in kimyasallarda AKP’ye işaret eden yazılarının hemen sonrasında gündeme taşınması “Kimyasal saldırıları Esad’ın üzerine yıkma çabası” olarak yorumlandı.

SAKIK: BİR ZAMANLAR BÖYLEYDİK

MİT tartışması Twitter’a taşındı BDP’de, Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın Sırrı Sakık’ın MİT’e teşekkürünü eleştirmesiyle başlayan MİT tartışması sosyal medyaya taşındı. BDP’li Sırrı Sakık, Twitter hesabından Pervin Buldan’la beraber olduğu bir fotoğraf paylaşarak, “Bir zamanlar böyleydik...” notunu yazdı. Pervin Buldan da Sakık’ın paylaştığı fotoğrafı, kendi hesabından, “Yine böyleyiz” notuyla paylaştı. TBMM’de yeni MİT yasası görüşmeleri sırasında söz alan BDP’li Sırrı Sakık, “MİT görevlerini üstlenmişse ve ilk kez MİT bu süreci götürüyorsa ve saldırıya maruz kalıyorsa biz buna seyirci

kalmayız. Ben burada Hakan Fidan ve ekibini kutluyorum” demişti.

‘Dün alkışlıyordun ama...’ Sakık’ı eleştiren Pervin Buldan, “Milletvekilimiz sayın Sırrı Sakık’ın ifade ettiği MİT’e özel-

Mehmet FARAÇ farac65@gmail.com twitter.com/FARACYAZIYOR

vermeleri için çok neden var. Herkes kendi isyanını bizde örgütleyebilir. Kemalizm’in de kendini güncellemesi lazım. Dünya değişti. Üstelik biz tam da onların toz kondurmadığı laik seküler partiyiz.” Tunceli’in laikle ilgili sözü o kadar havada kalmış ki... Çünkü, tarikat cemaat- din ticaret hattında BDP’nin verdiği tavizleri de nedense unutuvermiş!.. Yani Tuncel, melle-mürit stratejisinin egemen olduğu yeşil zeminde, tıpkı AKP ve diğerleri gibi kendi partisinin de oy uğruna gericilik karşısında secde ettiğini gözden kaçırmış!.. Bir genel başkan, kendi partisinin mitingilerinde şeriat bayrağı açılmasını, Said Nursi posterleri taşınmasını, mellelerin Kuran’la yürümesini nasıl unutmuş da laiklikten dem vurmuş hayret doğrusu!..

HDP’nin takiyesi!..

Kimyasal tertip Gaziantep’e uzandı

Suriyeli bir kadına kimyasal kontrolü

İmralı rötarına BDP’den tepki

kızların kaçırıldığı ya da IŞİD saflarına katıldığı yönündeki tartışmalar sürerken, Türkiye de Samra ve Sabina’nın yerinin bulunması için çalışma yürütüyor.

HDP Eş Başkanı Sebahat Tuncel; HDP ile BDP’nin birleşme süreciyle ilgili dün bir gazeteye konuşmuştu... Tuncel’in; PKK’nın gölgesi gibi duran BDP’nin başarısızlıkları ve neden “Türkiye partisi” olamadıkları konusundaki açıklamaları bilindik şeyler... Tuncel, planlarının bir nedeninin de AKP karşısında, CHP dışında bir alternatif yaratma çabası olduğunu zaten itiraf etmiş... Yani hedefleri ana muhalafetin hattına sızmakmış!.. HDP yöneticisi işte bu yüzden konuyu “Türkiyelileşme”ye, Kemalizm’e, laikliğe ve “Beyaz Türkler”e getirmiş... Ancak Tuncel, “Beyaz Türklerden oy alabilir misiniz?”sorusuna yanıt verirken, resmen takiye yapmış... Örneğin demiş ki; Å”Aldık ve alacağız... Bize oy

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

MED CEZİR

22 NİSAN 2014 SALI

likle Hakan Fidan’a ‘teşekkür ediyorum’ ifadesine katılmıyorum. Roboski, Geber ve Lice olayı ortadayken bizim MİT’e teşekkür etmek gibi bir hakkımız yoktur. Dolayısıyla bunun altın önemle çiziyorum. Ben inanıyorum ki Sırrı Sakık arkadaşımız da bir yanlış anlamadan kaynaklı MİT’e teşekkürlerini sunmuştur” açıklamasında bulunmuştu. Buldan’ın açıklaması üzerine Sırrı Sakık, “Grup Başkanvekilimiz Pervin Buldan, ‘yanlış anlaşıldı’ diye bir açıklama yapmış. Ben burada neyi söylediğimi çok iyi biliyorum. Hatta burada kendisi de alkışladı. Sonra neyin değiştiğini bilmiyorum” demişti.

Konu; Tuncel’in de ayrımcılık içeren “beyaz Türkler” meselesine vurgu yapmasına gelince; öyle bir kesim var mı doğrusu bilemiyorum!.. Ancak Kürt siyasetinin, büyüme kaygılarıyla yaptığı hataların yalnızca din istismarından ibaret olmadığını herkes biliyor... Kürt siyaseti; PKK gölgesinde, şiddetin dayatma unsuru olarak kullanıldığı, terörün dışlanmadığı, bölünme, parçalanma ve federasyon gibi ürkütücü söylemlerin bitmediği bir anlayışı dayattığı sürece, Güneydoğu dışında bir başarı elde etmesi kolay görünmüyor...

Zaten 30 Mart seçimlerinde, Batı kentlerinde alınan sonuçlar da bunun en yakın kanıtıdır... Bence Tuncel, “Kemalizm de kendini güncellemeli” diyeceğine, “Kürt siyaseti şiddetin gölgesinden sıyrılmalı, toplum üzerinde korku unsuru olarak anılmaktan kurtulmalı” deseydi yeni siyasi örgütlenmelerinde, “Türkiyelileşme” açısından daha kucaklayıcı olurdu... Velhasıl; CHP ve MHP’den sonra BDP ile birleşmeye çalışan HDP de bu kafalarla, toplumu AKP’ye peşinen mahkum etme konusunda ne yazık ki kötü sinyaller veriyor!..

Düşmana hayran CHP’liler... CHP; AKP gibi gerici bir bir parti karşısında ezilmesin, yanlış stratejilerle erimesin diye uyarı içerikli yazılar yazmanın da artık anlamı kalmadı... Çünkü 30 Mart’ta ne ilginçtir ki, iki vekilin de bulunduğu genel başkanın memleketi Tunceli dahil çok stretejik kentleri kaybeden CHP’de, her şey yolundaymış gibi bir hava yaratılıyor... İzmir’de 8 ilçeyi AKP’ye teslim eden, Başkent’in ilçelerinde yüzde 4’lere düşen, Güneydoğu’da ise hatalarla sıfıra kadar inen CHP’ye ne deseniz boş!.. Bu boşluk algısı yalnızca cumhuriyetin gidişatından kaygı duyan ve umut arayan gerçek CHP’lilerin uyarıcı açıklamalarının gözardı edilmesinden kaynaklanmıyor... Bizzat CHP içinde, CHP’ye güvenmeyen ve ağzına geleni konuşan kafalar da partiyi ne yazık ki eritiyor... Bıraktık CHP’nin artık Atatürk’e, Laikliğe, cumhuriyete sahip çıkmasını ve “sol” olmasını... Baksanıza; “cemaat ittifakı” uğruna yaratılan kötü algı öyle bir hezimet yarattı ki, ne ders alan var ne hesap veren... Peki; CHP’li olmadıkları halde CHP’ye sızdırılan üstelik vekil yapılanların zerre kadar inancı var mı acaba CHP’ye... Sezgin Tanrıkulu’nun CIA kuruluşlarıyla bağlantılarına, tekkelerin açılmasını isteyenlere, Zaman gazetesine “vicdan” diyenlere, Güneydoğu’da BDP’ye

oy isteyen vekillerle PM üyelerine, cemaatle kankalığıyla partiyi eriten genel başkan yardımcılarına kim karşı çıkabildi ki?.. Peki; Hüseyin Aygün’ün, CHP’nin neredeyse yüzde 80’ini kapsayan ulusalcılara “geri zekalılar”demesinin hezimete katkısı olmadı mı?.. Önce milletvekili sonra da belediye başkanı yapılmak istenen cemaat hayranı Muhammed Çakmak’ın, “Fethullah Gülen’e saygılarını” sunması CHP’ye oy mu getirdi?.. Faik Tunay adlı mürit kafalının CHP içinde Nurculuk propagandası yapmasına kim dur diyebildi?.. Yalnızca birkaç örneği niçin mi anımsattık?.. Çünkü daha önce, ikinci cumhuriyetçi açıklamalarıyla CHP tabanında infial yaratan Binnaz Toprak dün bir gazeteye verdiği demeçte, AKP lideri için “Tayyip Erdoğan karizmatik bir lider. Halk adamı olmasının payı var. Yaptıkları iyi şeyleri göz ardı etmek gerekmez”demiş!.. Allah için söyler misiniz; şu ana muhalefette CHP dışında herkese övgü yağdıran başıboşluğa ve partinin iyice yıpratılmasına daha ne kadar göz yumulacak?.. CHP tamamen bitince mi?.. Kılıçdaroğlu; CHP’yi var eden asli unsurları hedef alırken “Brütüs” demişti ya; anlaşılmıştır ki, işte o sözü yanlış zamanda kullanmış!..

Sarıgül’ü çürüten rakamlar... AKP’li Kadir Topbaş’a sarılarak öpen ve “Kadir abi adaysa ben yokum”diyerek zaten peşinen teslim olan Mustafa Sarıgül, 700 bini aşkın oy farkının yolaçtığı hezimetten sonra ortadan kayboldu... Ancak Sarıgül; tüm bunlara rağmen; “İstanbul’da, sosyal demokratların Cumhuriyet tarihindeki en yüksek oy oranına ulaştık” diye iddia etmişti ya?.. Okurumuz Mehmet Loğ da, bu iddianın ne kadar gerçek dışı olduğunu anlatmak için, “Bu seçimlerde en erken pes eden Sarıgül ve CHP İstanbul yönetimi olmuştur” diyerek aşağıdaki ilginç mektubu göndermiş; Å”Sarıgül bu seçimde, MHP’den ve belki bir miktar da cemaatten aldığı emanet oylarla ancak yüzde 40 oy alabilmiştir.

Oysa İstanbul’un efsane belediye başkanlarında Ahmet İsvan 1973 seçimlerinde yüzde 56.12 gibi rekor bir oyla başkan seçilmiştir. Yine 1977 de, Aytekin Kotil yüzde 56.05 oyla başkanlığı kazanmıştır. Bu rakamsal gerçekler Sarıgül’ün iddiasının asılsız ve yanıltıcı olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca 2009 yerel seçiminde Kılıçdaroğlu yüzde 37 oy almıştır. Ancak rakibi Topbaş’ın aldığı oy yüzde 44’dür. 2014 Seçiminde ise Sarıgül yüzde 40 oyuna karşılık rakibi Topbaş yüzde 48 oy almıştır. Buna göre Sarıgül’ün 2009’a göre daha başarılı olduğu iddiaları da gerçeği yansıtmamaktadır. Ne yazık ki, Sarıgül’ün yandaş medyası bunları görmezden geliyor.”


22 NİSAN 2014 SALI

DENEYİMLİ MUHABİR FİSK’TEN UYARI Robert Fisk

‘ABD, Ortadoğu’yu mafya rejimine itiyor’

Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, bölge ülkeleri arasındaki para-siyaset ilişkisini ele aldığı yazısında, “Ortadoğu’nun gelecekte kara parayla idare edilen bir mafya devleti olacağını” iddia ediyor. Bölgenin, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından bu yana daha önce hiç olmadığı kadar bütünleştiğini, birleştirici gücün ise “para” olduğunu belirten Fisk, yazısına Suudi Arabistan’ın Pakistan’a “3 milyar dolar verdiğini” hatırlatarak başlıyor. Pakistanlı gazetecilere yapılan açıklamalarda bu para için, “liderler arasındaki kişisel ilişkilerden doğan Suudilerin cömert bir jesti” dense de Fisk, bu adımla beraber daha önce Esad rejiminin yanında yer alan Pakistan’ın da “Suriye’de geçiş hükümetini” gündemine aldığını belirtiyor.

Füzeler Suriye’ye gönderiliyor Fisk’in yazısına göre, bu para transferinden sonra Pakistan’da, hükümetin Suudi Arabistan’a uçak savar ve tank savar füzeleri temin etmeyi kabul ettiği konuşulmaya başlandı. Yazıda, bu mühimmatın sertifikasında belirtilen “yalnızca Suudi topraklarında kullanılabileceği” uyarısının aksine, tüm füzelerin Suriye’de Esad yönetimini devirmek için mücadele eden Selefi gruplara gönderilmek üzere tedarik edildiği belirtiliyor.

Bahreyn’den Pakistan’a yatırım Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerin, Suriye krizinde diğer ülkelerin tuttuğu saflarda değişikliğe neden olabileceğine işaret eden Fisk, ABD’nin artık Suriyeli muhaliflere Libya üzerinden silah temin etmeyeceğini ve Irak ile Suudi Arabistan’la ilişkileri gerilen Katar’ın da artık Şii gruplara mesafeli durmayabileceğini ifade ediyor. Pakistanlı gazeteci Najam Sethi’nin görüşlerini aktaran Fisk yazısında, ordusunda daha çok Pakistanlı paralı askere ihtiyaç duyan ve Suudi Selefilere yakınlaşan Bahreyn’in de Pakistan’a yatırım yapmaya hazırlandığını vurguluyor.

Genelkurmay: F 16’mız taciz edildi

Genelkurmay Başkanlığı, devriye uçuşu yapan F-16 uçağının Hatay üzerindeyken Suriye’den konuşlu füze sistemi tarafından taciz edildiğini bildirdi. Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “2 adet F-16 uçağı ile Türkiye-Suriye hudut hattı boyunca devriye uçuşu icra edilmiştir. 4 adet F-16 uçağı ile Hatay üzerinde Alarm Reaksiyon uçuşu icra edilmiştir. Hava Muharebe Devriye Görevi icra etmekte olan F-16 uçağımıza, Suriye’de konuşlu SA17 füze sistemi tarafından, Hatay üzerinde toplam 30 saniye süre ile radar kilidini muhafaza etmek suretiyle tacizde bulunulmuştur.”

Okula gaz bombası hastanelik etti

Silopi İlçesi’nde Süleyman Demirel İlk ve Ortaokulu’nda, bugün öğlen saatlerinde okuldan çıkan öğrencilerden birkaçı, iddiaya göre okul yakınında bulunan adliye binası önündeki polisleri taşladı. Atılan taşlardan biri bir polis memurunun başına isabet edip yaralayınca, polisler gaz bombası attı. 2 gaz bombası, okulun bahçesine düştü. 5 ve 6’ncı sınıf öğrencisi 12 öğrenci gazdan etkilenerek fenalaştı. Bu öğrenciler çevredekilerin yardımıyla Silopi Devlet Hastanesi acil servisine kaldırıldı. Durumu iyi olan 3 öğrenci ayakta tedavilerinin ardından taburcu edilirken, diğer öğrencilere serum takıldı. Başına taş isabet eden polis memuru da, aynı hastanenin acil servisine getirilerek tedavi edildi.

İkisinden birinin kaseti patlayacak!

S

ahi, “Cumhurbaşkanlığı kimse için çantada keklik değil” diyerek Tayyip Erdoğan’a örtülü gözdağı veren Abdullah Gül’e bir hafta için de vahiy mi geldi de bir anda kendini geriye çekti? Keza bu Abdullah Gül değil midir Tayyip Erdoğan ile bakanlarının protesto ettiği TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısının şeref konuğu olan? O zaman sormak lazım ne oldu da Abdullah Gül birden çark etti? Ankara’nın öbür yakasında konuşulanlar şudur: Birinci iddia Abdullah Gül korkuyor! Neden mi? Başbakan’ın ısrarlı olarak “Cumhurbaşkanının da kaseti var” demesinden!.. Tayyip Erdoğan’ın;

Abdullah Gül

Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanının “Benimle ilgili kaset olduğunu sanmam” demesine rağmen ısrarla “Hayır onun da kaseti var” demesi kimi çevrelerce sopa yani kasetin ucunun gösterilmesi olarak yorumlandı. Buna göre mesajı alan Abdullah Gül hemen kendini geriye çekmiş. Bu iddiayı seslendirenler, Tayyip

Erdoğan ile çatışan Haşim Kılıç ile alakalı sızdırmaya dikkat çekiyor. İkinci spekülasyon, Tayyip Erdoğan hakkında aday olamayacak şekilde büyük bir servisin yapılacağı ve Abdullah Gül’ün bu servis ile irtibatlandırılmamak için bilinçli olarak kendini geriye çektiğidir. Söylenen Erdoğan için 25 Mart’ta beklenen sızdırmaların Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine bırakıldığıdır... Tayyip Erdoğan büyük vurgunu yiyince meydanın kendini Erdoğan için geriye çeken Abdullah Gül’e kalacağı düşünülüyor. Kuşkusuz aktardıklarım kulis spekülasyonlarıdır ve gerçekliği elbette sorgulanabilir ancak açık istihbarat bilgileri bile bu iddiaları destekler mahiyettedir.

Köşk adaylığından CHP liderliğine! Kimi CHP’liler Köşk adaylığına teşne halindeler. Kamer Genç’i istisna tutalım zira o Tayyip Erdoğan’a muhalefet adına kendi adını dillendirdi ve politika yapıyor ama diğerleri öyle değil. Mesela Emine Ülker Tarhan! Kılıçdaroğlu’nun kadın aday söyleminden kendini anlamış ve kollarını

sıvamış! İyi de kendi partili milletvekillerinden bile oy alamayıp grup başkanı seçilemeyen Emine Hanım halkın yüzde 50 oyunu nasıl alacak? Belli ki Emine Hanımın derdi Cumhurbaşkanı olmak yani yüzde 50 oy almak değil, amacı Tayyip Erdoğan’a toplumda var olan tepki ile yüzde 35’lere

erişip o rüzgarla CHP’nin genel başkanlığına soyunmak! Görüyorsunuz bazı CHP’ilerin derdi Tayyip Erdoğan ve Türkiye’nin nereye gittiği değil posttur ki CHP içinde bu hesabı yapan başkaları da var. Bu CHP’liler bana İstanbul fethedilirken meleklerin cinsiyetini tartışan kilise keşişlerini çağrıştırıyor...

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Sabahattin ÖNKİBAR sonkibar@gmail.com

Reza ile Aziz Bey! Bugünün Türkiye’sini anlatan fotoğraflardan biri de Reza Zarrab ile Aziz Yıldırım’a ait olandır. Reza denen İranlı çocuk 17 Aralık operasyonunda suçüstü olmuştu. Sebep olduğu rüşvet iddiaları 4 bakanın istifasını getirmişti. İşte böyle biri Türk bayrağı silueti ile havuz medyasında ulusa seslenişler yapıyor ve Türkiye’nin cari açığını ben kapattım diyebiliyor.

Heyhaaat bu densizliği Türkiye’yi yönetenler seyrediyor zira Reza onları artığı! Öbür tarafta Aziz Yıldırım hadisesi! Hayır onun davasında hırsızlık, soysuzluk iddiaları yok sadece Fenerbahçe’yi iktidar ile F Tipi örgüte peşkeş çekmemek var. Sonuç ise ortada! Reza ulusa seslenen kahraman (!) Aziz Bey şike yapmaktan mahkum! Ört ki ölem!

Tayyip devleti Tablo yeni bir devletin kurulduğuna işaret ediyor. Yargı ve kanun tanımayan siyasi irade fütursuzca ve meydan okuyarak rejimi değiştiriyor. Başbakan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Başkan seçilecek diye sunabiliyor ve hiç kimsenin buna gıkı çıkmıyor. Devletin istihbarat kurumu özel operasyon örgütüne dönüştürülüyor keza yine cılız çıkışların ötesinde tepki yok. Dar Bölge adı ile yeni bir

seçim sistemi dayatılıyor oralı olan yok! Kısacası çoğulculuktan tek adamlığa savruluyoruz ama bu faşist sürece dur diyen yok! Hayır böylesi savrulmalara sürü hüviyetli halk değil, çoban hüviyetli önder aydınlar tavır alır ve kitleleri onlar yönlendirirler. Türkiye’nin temel sorunu halktan ziyade bağımsız-milli aydın sınıfının olmayışı ve toplumdaki örgütlenme eksikliğidir.

Füze ihalesine ABD ayarı Türkiye’nin Çin ile yürüttüğü uzun menzilli füze sistemi görüşmeleri sürerken nihai karar için kritik önemde olan fizibilite raporlarında hükümetin müdahalesiyle ABD ve AB firmaları lehine değişikliğe gidildiği ortaya çıktı MUSTAFA KAYA

T

ürkiye’nin Çin firması CPMIEC ile görüşmelere başladığı uzun menzilli füze sistemi ihalesinde hükümetin dengeleri değiştirecek bir müdahalede bulunduğu ortaya çıktı. Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda ardarda gelen görev değişiklikleriyle birlikte Müşteşarlığın füze sistemi ihalesiyle ilgili hazırladığı fizibilite raporlarında ABD ve AB firmalarına lehine revizyona gidildiği öğrenildi. Fizibilite raporlarına ABD’li Lockheed Martin ve Raytheon firmalarının sınırlı düzeyde ortak Murat üretime hazır ol- Bayar dukları yönünde ifadeler eklenirken Çin füzelerinin entegrasyon sorunlarına yapılan vurgular arttırıldı.

Müşteşarlıkta görev değişiklikleri Savunma Sanayi Müsteşarlığı kaynaklarına göre fizibilite raporlarının değiştirilmesinde Hükümetin Müsteşarlığa yönelik müdahaleleri etkili oldu. Hükümet önce uzun menzilli füze sistemleri konusunda Çin ile çalışmaya devam edilmesi yönünde ısrar eden Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar’ı görevden aldı. Entegre Lojistik Destek birimlerinin kurulması ve savunma sanayi firmalarına bu konuda zorlayıcı önlemler alınması konusundaki girişimleriyle bilinen Bayar’ın görevden alınması bu kapsamda kritik karar olarak değerlendirildi. Savunma Sanayi Müs-

teşarlığınaysa Erdoğan’a yakın bir isim olan Türk Havayolları A.Ş. Genel Müdürü İsmail Demir atandı. Görev değişiklikleri yalnızca Bayar ile sınırlı kalmadı. Müsteşarlığın Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı’nda görev yapan Lütfi Varoğlu da Şubat ayında kurumdan ayrıldı. Müsteşarlık kaynakları ayrıca, Çin firması CPMIEC ile uzun menzilli füze sistemi görüşmelerini sürdürmekle görevli olan Hava Savunma Sistem Projeleri Grup Müdürlüğü’ndeki uzmanların Hükümetin attığı son adımlar dolayısyla baskı altına girdiğini belirtti.

Son tarih Nisan Uzun menzilli füze sistemleri ihalesinde Hükümetin dikkatini ABD ve AB firmalarına çevirmesi Çin ile yürütülen görüşmeleri de sekteye uğrattı. İlk olarak Nisan ayı içinde sonuçlandırılması planlanan görüşmeler Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar’ın görevden alınmasıyla birlikte oluşan belirsizlik dolayısıyla Nisan ayı sonuna uzatıldı. Çin ile yürütülen görüşmelerle eşzamanlı olarak ABD’li Lockheed Martin-Raytheon ve Fransa İtalya konsorsiyumu Eurosam yetkilileriyle de müzakereler derinleştirilmiş durumda. Son karar ise Nisan ayı sonunda toplanması beklenen Savunma Sanayi İcra Komitesi tarafından verilecek. Komitede Başbakan Erdoğan, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bulunuyor.

‘Hava tehditlerinin ABD kaynaklı olduğu yerde ABD Füzesi kullanılmaz’ Savunma sanayinde danışmanlık da yapan emekli Kurmay Albay Dr. Haydar Ateş, Türkiye’nin uzun menzilli füze seçiminde Çin tercihinin kritik önemde olduğunu belirtti. Ateş Aydınlık’a şöyle konuştu: Çevremizdeki hava tehditlerine baktığımızda, bu uçak ve füzeler ABD ve Rusya imalatıdır. Yine bu ülkeler tarafından satılan veya üretilen füzeleri almamız durumunda, füze sistemleri savaş durumunda düşman uçak ve füzeleri için etkili olmayacaktır. Bu nedenle; üretile-

Çin firması CPMIEC Türkiye ile ortak üretim konusunda işbirliği teklif etti.

cek füze sistemlerinin kesinlikle ABD ve Rusya yapımı olmaması, güvenlik kodlarının yerli olması gerekmektedir. Bu nedenle Çin füzelerinin ortak üretimi bir tercih değil, mevcut ihaleye teklif veren 4 firma dikkate alındığında Türkiye için bir zorunluluktur. ABD firmasının entegrasyon iddiası, bu konuda NATO yöHaydar Ateş netimini devreye sokması gerçekçi değildir. Türkiye bu konuda gerekli tedbirleri almıştır.”

‘ABD seçeneği uydu projelerini de kilitler’ Uzun menzilli füze sisteminde Çin’in tercih edilmemesi durumunda önümüzdeki dönemde gündeme gelecek uydu fırlatma projelerinin de zora gireceğini kaydeden Ateş kritik uyarılarda bulundu: “Çin ile ortak üretim konusunda çalışmaları belirli aşamaya gelmiş olan orta irtifa hava savunma sistemi projesi, bu projeyi adeta çantada keklik gören ABD ve Avrupa firmaları açısından çok önemlidir. SSM, yaklaşık 17-18 yıldır Çinle ortak füze üretimi, teknolojik altyapı kurulması konusunu halletmiş, karadan-karaya uzun menzilli füzeleri üretmiştir. Aynı teknoloji altyapısının

devamı olarak karadan-havaya füze üretme aşamasına gelinmiştir. Çin’le ortak olarak üretilecek füzenin çok önemli avantajları vardır. Yaklaşık 320 füze 3 milyar dolara malolacak, teknoloji transferi sağlanacak, yerli sanayi gelişecektir. Bu proje aynı zamanda, bir sonraki aşama olan ve 2800 km. menzilli yüksek irtifa hava savunma füzelerinin üretimi için gerekli altyapı ile uzaya uydu göndermeyi hedefleyen

projeyi de destekleyecektir. Üretim Türkiye’de olacağından ambargo, bakım ve modernizasyon için dışa bağımlılık söz konusu olmayacaktır. Ancak, ABD firması Raytheon, füzenin ortak üretimi değil, elinde kalmış olan eski teknoloji füzelerin satışıyla bu konuyu halletmek istemektedir. Üstelik, Çin’e göre daha az sayıda füzeyi, en az 2,5 kat fiyata, yaklaşık 7-8 milyar dolara satmak istemektedir. Böylece Türkiye, bu sistemle entegrasyon sorunu olmaması için bir sonraki aşamada yüksek irtifa hava savunma füze sistemi ile uzaya göndereceği uyduyu da ABD firmasından satınalma durumunda kalacaktır.


Hazırlayan: Şafak TERZİ

‘Suriye’nin elindeki kimyasal silahlar sıfırlandı’ Rusya basını Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkiliye dayandırdığı haberde, Suriye’de rejimin elinde bulunan kimyasal silahların büyük ölçüde sıfırlandığını öne sürdü. BM, Suriye’deki kimyasal silah stokunun yüzde 45,6’sının imha edilmek üzere Lazkiye Limanı’ndan çıkarıldığını açıklamıştı. Rusya Dışişleri Bakanlığı kaynakları Suriye rejiminin elinde bulunan kimyasal silahların, birkaç gün içerisinde sıfırlanacağını iddia etti. Şam rejiminin elinde kullanmaya hazır durumdaki tek kimyasal gazı ülke dışına çıkarttığı

öne sürüldü. Suriye’de, Dışişleri Bakanlığı’ndan adı açıklanmayan bir kaynağa dayandırılan haber devlet kanalı RIA’da yayınlandı. Habere göre kimyasal silah üretim tesisleri, kimyasalları karıştırmada ve fırlatmada kullanılan aletler ile nakliyat araçları yok edildiğini öne sürdü. Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisine göre, cephanelikte kullanılmaya hazır olarak bekleyen tek kimyasal gaz olan hardal gazı da ülkeden çıkartıldı. RIA’da yayınlanan haberde yetkili “Şu an itibariyle Şam askeri kimyasal silah potansiyelini de facto olarak ne-

ÇKP organı Halkın Günlüğü’nde ABD-2

‘Yarısı ülke dışına çıkarıldı’ Birleşmiş Milletler ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün ortak açıklamasında Suriye’de Esad rejiminin elinde bulunan kimyasal stokun yüzde 45,6’sının imha edilmek üzere Lazkiye Limanı’ndan çıkarıldığını açıklamıştı. Suriye rejimi, 2013 Ağustos ayında Şam’ın dışındaki Doğu Guta’ya düzenlenen kimyasal saldırının ardından elindeki nükleer stokun yurtdışına taşınarak imha edilmesini kabul etmişti.

Ç

İngiliz The Telegraph gazetesi, Suriye’de bugün seçim olsa Esad’ın ezici bir üstünlükle kazanacağını yazdı. Öte yandan yapılan nüfus sayımı, asıl göçün ülke içinde Şam’ın kontrolündeki bölgelere doğru olduğunu gösteriyor

S

uriye cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, 19 milyon kişinin hükümetin kontrolü altında bulunan bölgelerde yaşadığı açıklandı. Lübnan’ın Neşra haber ajansına demeç veren Suriyeli bir yetkili, 19 milyon Suriyelinin hükümetin kontrolünde bulunan bölgelerde yaşadığına ilişkin verinin resmi ve muteber kaynaklara dayandığını açıkladı. İsmi açıklanmayan yetkili, silahlı grupların kontrolüne geçen yerlerde yaşayan halkın büyük kısmının hükümet kontrolündeki güvenli bölgelere ya da başka ülkelere kaçtığına dikkat çekerek Halep ve İdlib kırsalında silahlı grupların kontrolünde bulunan yerlerde belirli oranda bir sivil nüfus olsa da özel-

2012’de 22 milyon 2012 yılı verilerine göre Suriye’nin nüfusunun 22 milyon 530 bin civarında olduğu bildiriliyor. Öte yandan Suriye Meclis Başkanı Cihad el-Leham, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 3 Haziran’da yapılacağını açıkladı. Suriyeli muhalifler ülkenin büyük bölümünün kendi kontrollerinde olduğunu öne sürerek seçimlerin geçersiz olacağını iddia ediyor

‘Halk Esad’da kenetleniyor’ İngiliz The Telegraph gazetesi yazarlarından Peter Osborne, Suriye gözlemlerini kaleme aldı. Osborne, “Bombalar patlarken, Şam halkı Beşar Esad etrafında kenet-

leniyor” diye yazarken, bunun, Başkan Esad hükümetinin bir avuç aşiret destekçisinin yardımıyla ülkenin geri kalanını yok etmeye niyetli olduğu şeklindeki Batı anlatısıyla nasıl bağdaşabileceği sorusunu ortaya attı. Ve Esad’ın 30 kişilik kabinesinden sadece 2 kişinin Alevi olduğu; Başbakan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, hatta Savunma Bakanı Sünni olduklarını vurguladı. Peter Osborne’nin gözlemleri şu şekilde: “Beyrut’tan Şam’a üç saat süren basit bir yolculuk yaptık. Sınır geçişinde herhangi bir sorun yoktu, yolculuğun bundan sonraki kısmında ise sadece bir avuç kontrol noktasından geçtik. Suriye başkenti hakkındaki ilk izlenimim de, şaşırtıcı derecede güvenli omasıydı. Otele giderken sokaklarda silahlı adamlar

görmedim ve şehir merkezindeki hayat normal şekilde devam ediyor gibi görünüyordu. “Şehir sakinleri, Başkan Esad’ın çoğu zaman, yaşadığı görece mütevazı daireden ofisine kendi başına gittiğini, bazen de yoğun trafikte görülebildiğini dahi iddia etti. Bir restoranda bir bakanla öğlen yemeği yediğim sırada, gözle görünür güvenlik önlemleri yoktu. “Fakat şehirde geçen birkaç saatin ardından, Şam’ın kesinlikle normal olmadığı açık hale geldi. Banliyölerden birkaçı, hükümet kontrolündeki bölgeleri top ateşleriyle döven isyancı savaşçıların kontrolünde. Bu toplar şehir merkezine ulaşabilecek menzile sahip değil, fakat insanların çoğu, saldırı gölgesinde yaşıyor. Blitz’de olduğu gibi, saldırılar tamamen rastgele

Latin Amerika’da din ve devrim

Kısa Kısa...

Biliyor muydunuz?

Sosyalizmle din ilişkisi bazılarının sandığı kadar çatışmalı değildir. Bunun en iyi örneklerinden biri Küba’dır. Tanıyanlar bilir, Küba toplumu herhangi bir kapitalist ülke kadar dini inanca sahiptir. Orada yalnızca Vatikan gibi bir kilise otoritesinin toplumu yönetmesine izin verilmez. Latin Amerika’da din ve devrim olgularının yakınlığı ise kökleri 17.yy’da Paraguay merkezli köleliğin olmadığı ve sosyalist bir eşitlik temelindeki Cizvit Misyonlarına kadar dayanır. Bu devasa yapı Vatikan’ın fetvasıyla İspanyol ve Portekiz krallıkları tarafından yıkılmasına rağmen geleneğini sürdürdü. 20.yy’da kıtada ortaya Şili’nin kuzeyindeki Aucanquilcha volkan dağında 5580 metredeki kükürt madeninin dünyanın en yüksek noktasındaki maden işletmesi ve yolu olduğunu; Peru’da bir altın madeni bölgesi olan La Rinconada’nın, 5100 metrede kurulu dünyanın en yüksekteki kenti olduğunu

çıkan tüm sosyal hareketlerin içinde rahipler vardı. Bu Katolik rahip hareketi yüzyılın ortasından itibaren daha politik bir nitelik kazandı. “Üçüncü Dünya Rahipleri Hareketi” kıtada neredeyse Vatikan’dan daha çok din adamına sahipti. Bunların bir kısmı daha radikal bir tutum takınarak “Özgürlük Öğretisi” adını aldılar ve iç savaşlarda halk cephelerine katıldılar. Kolombiyalı rahip Camilo Torres 1966’da silahıyla öldü. Sonra özellikle Orta Amerika’da rahipler yoksul halk kitlelerinin cephelerinde onlarla beraber savaştılar. El Salvador ve Nikaragua devrimlerinde rahiplerin çok büyük katkıları oldu. Bu nedenle Kardinal Oscar Romero dahil onlarca rahip kontrgerilla tarafından

katledildi. Kayıp yakınlarına yardım eden rahibeler işkenceyle öldürüldü. Her biri halkın gözünde aziz seviyesine yükseldi. Bugün hala dayanışmanın ve yoldaşlığın en iyi örneklerini bu din adamları yaşatıyor. Güncel hareketlerden bir örnek olarak; Meksika Chiapas’ın Zapatistalar tarafından yönetilen bölgesinde halk rahipsiz ve ayinsiz gün geçirmez. Kapitalizme bulaşmamış, paylaşım, adalet ve eşitliği değer olarak benimsemiş bir inanç sosyalizmle çatışmıyor. Bu nedenle Chavéz kendisini “Marksist bir Hıristiyan” olarak ta- Kontrgerilla tarafından katledilen Kardinal nımlıyordu. Oscar Romero her yıl halk tarafından anılıyor.

Latin Müziğinin Üç Anası -2: Mercedes Sosa Latin Amerika halk müziğinin en büyük yorumcularından Mercedes Sosa 1935 yılında Arjantin’in bugün bile en yoksul yerlerinden biri olan Tucuman’da doğdu. İlk albümü “Zafra’nın (Şeker hasadı) Sesi”ni 1962’te yaptı. İçinde Şilili Violeta Parra’nın da olduğu “Yeni Şarkı Akımı”nın kurucuları arasında yer aldı. 1965’te Folklor Festivali Cosquín’de “Ölmemek

Arjantin İngiltere’ye protesto notası verdi. İşgal altında bulunan Malvinas adalarında ve Arjantin sularında İngiltere ve Kuzey İrlanda ortak askeri tatbikatı Arjantin tarafından sert biçimde kınandı.

için Zamba” şarkısıyla geniş kesimlerce tanındı. Eski bir meyhaneye yazılan “Balder-

“Sihirli Gerçekçilik” akımının öncüsü Kolombiya asıllı yazarı Gabriel Garcia Marquez 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Latin Amerika’nın büyük yazarının külleri Kolombiya ve Meksika topraklarına da-

rama” şarkısıyla yüreklere yer etti. Uzun diktatörlük yıllarında şarkı söylemeye devam etti. 1979’da yasaklandı ve sürgüne gönderildi. 1982 Şubatında Arjantin’e döndü ve demokratik hareketin önemli temsilcilerinden biri oldu. Ona “şarkı söyleyen ana” dediler. 4 Ekim 2009’da ölümüne dek toprağın ve yoksulların şarkısını söylemekten vazgeçmedi.

ğılacak. Venezuela’da Bolivarcı yönetimin organize ettiği Barış Konferansı’na muhalefet lideri Enrique Capriles dahil her kesimden katılım oldu. Bolivarcı ve ABD’ci cephe arasında-

gibi görünüyor. Topların çoğu zararsız şekilde iniyor veya patlamıyor. Bazıları kargaşaya yol açıyor.

‘Esad seçimleri rahat kazanır’ “Son birkaç günde, dükkan sahipleriyle, öğrencilerle, askerlerle, doktorlarla, bir dişçiyle, milletvekilleriyle ve bakanlarla (muhtemelen dünyanın getirisi en az olan işini yapıyor olan Turizm Bakanı dahil) görüştüm. Bu görüşmelerden hareketle, sadece rejime yönelik desteğin devam ettiğini değil, adil ve serbest bir şekilde yapılması halinde Başkan Esad’ın seçimleri rahatlıkla kazanabileceğini de iddia edeceğim. Aslında böyle bir seçimin yapılması gerekiyor: eğer anayasal görevini uzatmayacaksa, devlet başkanının 17 Temmuz’dan önce seçime gitmesi gerekiyor.

ÖZGÜR UYANIK BUENOS AIRES

likle doğu bölgelerindeki rakamın son derece az olduğunu söyledi.

BÖGÜN hasanbogun@aydinlikgazete.com

Halk terörden kaçıyor Esad’a sığınıyor DIŞ HABER SERVİSİ

Hasan

redeyse sıfıra kadar azaltmış durumda” ifadesini kullandı.

SURİYE’DE YENİ NÜFUS SAYIMININ GÖSTERDİĞİ GERÇEK:

Beşar Esad, Suriye ordusunun terörist gruplardan kurtardığı Malula’da incelemelerde bulunmuştu

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

İZDÜŞÜM

22 NİSAN 2014 SALI

Kinoa: Güneş Tanrısından gelen tohum Peru ve Bolivya yükseltisinde yedi bin yıldır tarımı yapılan kinoa geçen yıl Birleşmiş Milletler tarafından insanlığın besin problemine son verecek bitki olarak ilan edildi. İnka döneminde Güneş Tanrısının bir hediyesi olarak kutsal sayılan bu bitki, 1975’ten beri yüksek besin değeri sebebiyle NASA astronotlarının günlük diyetinde bulunuyor. Hatta kinoa her iklim koşullarına dayanıklı olması nedeniyle uzayda yapılan tarım deneylerinde kullanılıyor. Güçlü bir enerji deposu olan kinoa, demir, magnezyum, potasyum ve fosfor deposu. B grubu vitaminleri, folik asit ve 8 aminoasit içeren mucize bitki, hiçbir tahılın taşımadığı kadar, yüzde 23’e varan bir protein potansiyeline sahip.

ki tartışmalar ülke televizyonlarından canlı verildi. Şili kıyı kenti Valparaiso’da yayılan yangın 2900 evi kül etti. Sosyalist Bachelet hükümeti yangınzedeler için yardım paketi açıkladı.

in Komünist Partisi (ÇKP) yayın organı Halkın Günlüğü’nün ABD soruşturmasına devam ediyoruz. Dün de yazmıştık, ikinci soruşturma başlığı “Yumuşak güç stratejisi”... Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı siyaset bilimci Joseph Nye, önce geçmiş dönemin bir eleştirisini yapıyor, arkasından gelecek perspektifi çiziyor: “Soğuk Savaş sonrası dönemin başlarında, Bill Clinton yönetimi, ABD’nin açık bir düşmanının bulunmadığı küresel durum ayarlaması yaptı. 11 Eylül saldırısından sonra, Afganistan ve Irak savaşlarına yol açan terörist düşmanlığa odaklanıldı. Kanımca bu yüzyılın ilk on yılı aşırı askerileşmiştir. Terörizm gerçek bir tehditti tamam, ama sorunla başa çıkma araçlarımız gerektiğinden daha pahalıya patladı. “Benim (ABD’nin mevcut dış politikasını tanımlama) ifadem, ‘seçici angajman’dır. Yani ABD’nin gelecek onlarca yıl dünyadaki en büyük güç olarak kalacağını ve bu nedenle küresel sorumluluklardan kaçamayacağını anlamak... Ama aynı zamanda ABD’nin hegemon olmadığını, hegemon olmasının uzun zaman almayacağını ve bu nedenle angaje olacağı ve geri adım atacağı alanları dikkatli seçmesi gerektiğini anlamak...”

Koşullara göre ayar Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Yuan Peng’in yanıtı şöyle: “ABD’nin içe kapanması kesinlikle mümkün değil. ABD’nin bütün dünyada kendi müdahalesiyle korunmayı gerektiren çıkarları vardır. Konu, sadece bunun nasıl olacağıdır. ABD halen ‘koşullu, seçmeci ve vekille müdahale’ stratejisi gibi bir şey uyguluyor. Anlamı, sorunları tartmadan, dikkatle incelemeden herhangi bir şeye girmekte acele etmeyecek. Kimi durumlarda vekillerini ileri sürer, kendisi sahne ışıklarının dışında kalır. Örneğin Batı Asya ve Kuzey Afrika’daki karışıklıklar sırasında Fransa ön cephedeydi, ABD arkada. Doğu ve Güney Çin Denizi anlaşmazlıklarında Japonya ve Filipinler ön cephede, Amerikalılar arkada. Bu tam da Obama yönetiminin değer verdiği ‘yumuşak güç’ denilen şeydir. Ancak sorun, ABD’nin daima sahne arkasında kalamayacağıdır. ABD, koşullar geliştikçe kendi stratejisini sürekli ayarlayacaktır.” Singapur Milli Üniversitesi Doğu Asya Enstitüsü kıdemli araştırmacısı Bo Zhiyue: “Halen ABD’nin ekonomik gücü inişte, ama askeri olarak küresel sorunlara müdahil olacak güçte. Obama yönetimi, Bush yönetiminin tersine işsizlik, sosyal güvenlik ve silah kontrolü gibi iç sorunlara daha büyük vurgu yaptı ve uluslararası konulara daha az müdahil olma eğilimi gösterdi. ABD, Bush yönetiminde tek yanlılığı ve sert güç kullanmayı benimsedi, şimdi Obama yönetiminde çok yanlılığı ve yumuşak gücü benimsiyor. Obama yönetimi uluslararası anlaşmazlıklara doğrudan askeri müdahalede daha sakıngan. Çünkü biliyor ki daima bu müdahaleleri ‘başlatmak kolay, bitirmek zordur’. Gelecek yıllarda Amerikan ekonomisinin önemli gelişme göstereceği görülüyor; ABD’nin uluslararası konulara müdahaleyi artırma olasılığı var. Öbür türlü, ABD’nin dış müdahalelerden çok içeride işsizliğe ve sanayisini iyileştirmeye yoğunlaşması mümkündür.”

Ekonomi belirleyecek Singapur Milli Üniversitesi Doğu Asya Enstitüsü araştırmacısı Çen Gang: “Son 20 yılda dünya gücün Batı’dan Doğu’ya kaydığına tanık oldu. Batı, halen güç tayfı bakımından hakim durumda, ama Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yükselişi güç yapısını değiştirmektedir. 2008 mali krizinden sonra, halklar ABD gelişme modelini ve müreffeh Amerikan hayat tarzını sorguladıklarını yansıtmaya başladı ve ABD modeli öncesinden daha az çekici olmaya başlıyor. ABD, önümüzdeki yıllarda dış politikasını ayarlamaya devam edecek.” Halkın Günlüğü kıdemli muhabiri Ding Gang: “Bush yönetiminden farklı olarak, önalma Obama yönetiminin birinci tercihi değil. Ama bu mevcut yönetimin pısırıklığı demek değildir. Sadece stratejik hedefleri bozmadan biçim ya da taktikleri değiştiriyor. Obama selefi kadar “izmlere’ takılmıyor gibi görünüyor olabilir, ama gerçekte renklerini Bush’tan daha ustaca atıyor. Financial Times, Obama yönetiminin müdahaleciliğini ‘mevcut sıkışık ekonomik dönemde Amerikan politikasının ahlaki ve siyasi ağını örmek’ biçiminde tanımlarken doğruydu. Açıkça söylenirse, kesesi boşalmış ABD, mümkün olan az parayla ve ahlak pankartını sallayarak, diplomatik etkisini en çok yapmak istiyor.” Devam edeceğiz.


Hazırlayan: Aysen BEYAZ

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

DÜNÜN ÇÖZÜMLERİ Sudoku 2

Sudoku 1

Kakuro 1

Aydınlık

KURULUŞ. 1921

ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER

Yıl. 94 Sayı. 2354

VATAN - EMEK - NAMUS

Sahibi Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek Sorumlu Müdür Murat Şimşek Haber Koord. Haber Müdürü Haber Md. Yrd İstihbarat Şefi Haber Araştırma Ekonomi

Kakuro 2

Kare

Önder Öztürk Dünya Şafak Terzi Erdem Atay Emek Esin Turhan Toplum Özlem Konur Usta Cansu Yiğit Spor Anıl Budak Sezim Özadalı Ceyhun Bozkurt Bilgi İşlem Güven Karakurt Recep Erçin Kültür Sanat Hayati Asilyazıcı Gece Haber Müdürü Osman Erbil

Ankara İsmet Özçelik İzmir Hayati Özcan Avrupa Beyhan Yıldırım Reklam Gurup Başkanı: Saynur Okuroğlu Reklam Müdürü: Kamile Karakadılar Genel Müdür Yardımcısı (Tüzel Kişi Temsilcisi) Metin Aktaş Genel Müdür Yardımcısı (Personel ve İdari) İsmet Öğütücü Genel Müdür Yardımcısı (Baskı ve Teknik) Melih Yıldırım Dağıtım Md. Cumali Karagöllü

Yönetim Yeri. İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No.3/3 Beyoğlu - İstanbul

Tel. 0212 251 21 14 - 15 - 16 Faks. 251 55 06 Ankara Büro Tel. 0312 229 88 45 Faks. 0312 229 88 47 İzmir Büro Tel ve Faks. 0232 489 16 15 Avrupa Tel: 0049 69 25 62 88 73 E-Posta: haber@aydinlikavrupa.eu Adana Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0322 435 92 77 İzmir Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0232 257 69 01

Ankara Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. 35. Cadde Matbaacılar Sitesi No. 11 İvedik-Ankara İstanbul Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No.16 Bahçelievler / İstanbul Tel. 0212 655 44 34

Dağıtım. Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.

Önerileriniz için. halklailiskiler@aydinlikgazete.com www.aydinlikgazete.com Yayın Türü. Yaygın Süreli

Sayısal

Soldan sağa 1. Gerçekçilik - İbadet 2. Akılla ilgili - Babanın erkek kardeşi - Berilyum’un simgesi 3. Bir bulunma hali eki - Kesici araç kabı - Bir işten anlayan kimse 4. Madenden derince kap - Kendisine inanılan kimse 5. İri saman - Bir renk - Kimononun üstüne takılan, biçimi ve boyutu cinsiyete, yaşa, mevkiye ve bölgeye göre değişen, bir düğümle birleştirilen geniş ipek kuşak 6. Metal olmayan - İnsanın düşünme, akıl yürütme, yargılama ve anlama yeteneklerinin tümü 7. Lantan’ın simgesi - Hıyanet, hainlik - Gümüş’ün simgesi 8. Hayvan yiyeceği - Helyum’un simgesi - Ün salmış olan, şöhretli, meşhur 9. Güney - Bir yetkilinin bir önermeyi reddetmesi 10. Türk müziğinde bir makam Ensiz 11. Demiryolu - Durum, vaziyet Güneş doğması, doğuşu 12. Aşırı dikkat, özen, ihtimam Labada

Yukarıdan aşağıya 1. Köklü, kesin - Yürürlükte olan 2. Yaşı küçük olduğu halde sözleri ve davranışları büyükmüş gibi olan çocuk - Üzeri emayla kaplanmış olan - Bir binek hayvanı 3. Arnavutluk’un plakası - Türk Standartları Enstitüsü (kısa) - Bön, avanak, budala 4. Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek - Demir 5. İyileştirme, düzeltme - Fiyat, kıymet 6. Sanma, sanı - Tanrı Baryum’un simgesi 7. Milimetre (kısa) - Vilayet Azık 8. Tabuta konulmuş ölü Genişlik 9. Bağ budamaya yarayan eğri bıçak - Ön çalışma - Bir cetvel türü 10. Büyük ve ağır kütle Değnek ucuna çakılmış sivri demir çivi 11. Yünden dövülerek yapılan kaba ve kalın kumaş Bir Ortadoğu tanrısı - Bir İngiliz birası 12. Bir cismin kendini iten veya sıkıştıran başka bir cisme gösterdiği karşı etki, reaksiyon Bir ülkeye giren veya çıkan mallar için alınan vergi işleriyle uğraşan devlet teşkilatı

Soldan sağa 1 Bir örgüte gizli olarak bağlı olan kimse 6 Eski bir Hindu tapınağı tipi 10 Avusturya (kısa) 11 “Louis ...” (Fransız şair ve yazar) 13 Bir Hint destanı 15 “... Ayhan” (şair) 17 Burun 18 Sarma, kuşatma 20 Fermiyum’un simgesi 22 Başka kimse, başkası 24 Dalan 26 Bir telefon sözü 28 Geri verme 30 Asker (kısa) 31 Çekilen cezalar, işkenceler 33 “... Gündüz Kutbay” (ney üstadı) 35 Ödeşme 36 İşlemelerde kullanılan, gümüş görünümünde parlak sırma ya da metal tel iplik 38 Ses 40 Şeytani karşıtı

43 Satrançta bir taş 44 Lübnan (kısa) 46 Baryum’un simgesi 47 Kalsiyum’un simgesi 48 Apansız 49 Bir kıta 52 Fas’ta bir nehir 54 Kargaşa, karışıklık 55 Şahsiyet

süzülüp renklendirilmiş sıvı hali 16 Bedava 19 Okuma yitimi 21 Bir primat türü 23 Kayıp 25 İskambil kağıdında “sinek” 27 Su samuru 29 Rusça’da evet 31 Biraz ufak 32 Sahabe 34 Bir haber ajansı 37 Makao (kısa) Yukarıdan aşağıya 39 Giyiminde, tavır ve 1 Şarap sürahisi davranışlardında, beğe2 İskambilde papaz nilerinde aşırı bir özenti 3 İtmek işi 4 Zeytin toplayan işçi içinde olan erkek 5 O yer 41 Somurtkan 6 Bilgili, haberli 42 Ceset 7 Somali (kısa) 45 Letonya (kısa) 8 İspanya’da bir dağ 9 Divit, yazı hokkası 48 Ailesini geçindiren 12 Japon folklorunda 50 Yunanca’da bir harf saatleri düzenleyen on 51 Beyaz iki cinden biri 14 Seramik çamurunun 53 Bizmut’un simgesi


22 NİSAN 2014 SALI

Hazırlayan: Selçuk ÖZCAN

twitter.com/medyaninhalleri

‘CHP de MHP de yine güç birliği düşünmüyor’ T

ürkiye’nin 12’nci Cumhurbaşkanı, 10 Ağustos Pazar günü, halk tarafından seçilecek... Eğer o gün yüzde 50’yi geçen bir aday olmazsa, iki hafta sonra 24 Ağustos Pazar günü, ilk turda en yüksek oyu alan iki aday yeniden yarışacak ve o gün Çankaya’ya çıkacak 12’nci Cumhurbaşkanı belli olacak. CHP “Kendi adayını çıkartmak” kararı aldığını açıkladı. MHP de öyle yapacak! Güç birliği düşünmüyorlar!

Ayrı ayrı kendi adaylarını çıkararak bir kez daha dayak yiyecekler! AKP’nin adayı ise kesine yakın bir ihtimalle Başbakan Erdoğan... (Ben, Abdullah Gül’ün, Erdoğan’a rakip olabileceğini düşünmüyorum. Onu erken yaşta emekli edecekler!) Erdoğan, yüzde 50’yi aşmak için zorlanabilir! Teröristbaşı Apo ile yapılan, “Kürt açılımı” denilen pazarlıkların bir sebebi de bu... Kürt oyları Erdoğan’a giderse, ilk turda yüzde 50 aşılabilir! “twitter-mivittır hepsinin kökünü ka-

zıyacağız” diyen... Anayasa Mahkemesi’ni, “Kararına saygı duymuyorum” diyerek suçlayan... Onun işine gelmeyen kararları veren mahkemelerin hâkimleri hakkında tehditkâr sözler sarf eden... Hemen her çevreye, özellikle “ödlek gazete patronlarına” gözdağı vererek, birçok gazeteci ve yazarın ekmek parasıyla oynayan... “Demokrasi bir tramvaydır” diyerek demokrasiden hoşlanmadığını ortaya koyan...

Atatürk’ün adını ağzına almayan ve ondan bahsetmeye mecbur kaldığı zamanlar sadece “Mustafa Kemal” diyen... “Ben Türk’üm” dediği hiç duyulmayan ve Türklükle sorunu olan... Ülke insanlarını kutuplaştıran... Böyle bir siyasetçi, herhalde dünyada ilk kez Cumhurbaşkanı olacak! Bu da Türkiye’nin ve Türk halkının makûs (ters) talihidir! 21/04/2014 Rahmi Turan

Kredi bulamayana ‘devlet garantisi’ H

ükümet karar verdi. Müteahhitlerin özel borcu, devlet borcu oluyor. Devlet, kredi bulamayan ‘Yap-İşletDevret’çiler ile ‘Yap-Kirala-Devret’çilere ‘Devlet Garantisi’ veriyor. Ne kadar kredi kullanırlar ise kul-

lansınlar, aldıkları işi ister yapsınlar - ister yapmasınlar, ister çıksınlar - ister batsınlar aldıkları Türk Lirası ve döviz kredileri, bundan böyle devlet garantisinde. Bundan sonra yurtdışındaki ve içerideki bankalardan kredi isteyen

veya’ Kirala’yıcılar değil, ‘Devlet’ alıyor. Borçlu devlet, ödeyecek olan devlet... Ona göre kredi ‘şıp’ diye çıkacak. Faizi ‘devlet kredisi faizi’ olacak. Durup dururken bu nereden çıktı? Şıp diye çıktı. 19 Nisan tarihli

Resmi Gazete’de ‘Hazinenin Borç Üstlenim Yönetmeliği’ yayınlandı. (2014/6217 Sayılı Yönetmelik) Altında Başbakan dahil tüm bakanların imzaları var. 21/04/2014 Güngör Uras-Milliyet

Zerrab’ın yol açtığı sorular

‘Alo Fatih’ ‘Alo Hürriyet’ A

nlaşılan yeni bir “Alo Fatih” vakasıyla karşı karşıyayız. Bu kez doğrudan Başbakan Erdoğan değil de avukatları, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli haberleri için devrede. Malum yerel seçimler öncesinde Başbakan Erdoğan’ın Habertürk’ü arayarak, Bahçeli’yle ilgili altyazının kaldırılmasını istediği ses kayıtları ortaya çıkmış; kendisi de bunu doğrulamıştı. Şimdi de Başbakan Tayyip Erdoğan ve çocukları Bilal ile Sümeyye Erdoğan’ın avukatları, Hürriyet’e, bir Kılıçdaroğlu, iki de Bahçeli haberinin yayından kaldırılması için noter aracılığıyla ihtarname gönderdi. Avukatların gönderdiği ilk ihtarname, 29 Ocak’ta çıkan “Belgeye belge fotoya foto” başlıklı Kılıçdaroğlu haberini hedef alıyor. Kılıçdaroğlu’nun, CHP Grup toplantısında, Reza Zerrab ile Başbakan Erdoğan’ın bulunduğu bir fotoğrafı göstererek “Başaktör, Başbakan’la aynı safta oturuyorlar burada” dediği konuşma yer alıyordu bu haberde. İkinci ihtarname, 9 Şubat’ta “Alo Fatih kalpazanlık” başlığını taşıyan, Bahçeli’nin Ankara Spor Salonu’nda yaptığı konuşma ile ilgili habere. Bahçeli bu konuşmasında “Alo Fatih demek milli irade hırsızlığı, milli irade kalpazanlığı değil mi?” diye soruyor, Erdoğan’ın Habertürk’ün haberlerine müdahalesini eleştiriyordu. Başbakan’ın avukatlarının üçüncü ihtarnamesi ise, Hürriyet’te 19 Şubat’ta yayımlanan “Kabataş yalan, özür dile” başlıklı haberi hedef alıyor. Bu haberde de

‘Yap-İşlet’ veya ‘Kirala’cılar için kredi verenlerin inceleme yapmalarına, bu krediyi öderler mi, ödemezler mi diyerek ayak sürtmelerine gerek kalmadı. Karşılarında koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Krediyi ‘Yap-İşlet’ciler

R

Bahçeli, Erdoğan’ın Kabataş’ta türbanlı bir kadının darp edildiği iddialarıyla ilgili olarak “Söylendiği gibi bir saldırının olmadığı anlaşılmıştır. Başbakan çıkıp Türk milletinden özür dileyecek erdemi gösterebilecek midir?” diyordu. Avukat Ahmet Özel ve Ferah Yıldız, üç haberin de hurriyet.com.tr’den kaldırılmasını ve gönderdikleri cevap metninin hem gazetede hem de internette yayımlanmasını istiyor. Neredeyse matbu hazırlanmış denecek kadar birbirinin tıpkısı ihtarnamelerdeki gerekçeleri de enteresan doğrusu. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin bu sözlerinin “haber niteliği taşımadığı”, bu haberlerle “soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği”, “gazetecilik ilkelerinin çiğnendiği” ve böylece “hakaret ve iftira niteliği taşıyan yayın yapıldığı” savunuluyor. Özetlersem, “Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin sözlerini neden yayınladınız, onlar haber değil” diyor avukatlar. Hukuktan dem vurmakla kalmayıp, biz gazetecilere gazetecilik öğretmeye kalkıyorlar. Ne yazık, bunu da doğal hakları olarak görüyorlar... 21/04/2014 Faruk Bildirici / Hürriyet

eza Zarrab ‘ın, aynı zamanda gazetecilik tarihi için ders niteliğinde olan, röportajlarındaki cari açığa ilişkin sözleri, gerçekten şaka gibi. Ama “halk tepki vermez, sever” diye olsa gerek, algı operasyonunda bunları söylemesi istenmiş. Bu sözler İran’la yapılan altın ihracatının miktarı, bu kadar ticaretin vergisinin ne olduğu, niye ödenmediği gibi yönleriyle işleniyor. Şu kadarını söyleyelim ki; Türkiye ciddi altın üreten bir ülke değil, yani altın ihracatını yapmak için ithalat yapmak zorunda ve cari açık dediğiniz şey ancak ülkede üretilen, katma değeri olan bir malın döviz karşılığı satış ile azaltılabilir. Türkiye’de altın üretimi 2001’de başlamış ve yıllık olarak en fazla 25-30 ton üretilebiliyor. Zarrab’ın sözünü ettiği rakamlar yanında devede kulak. Otomobil ihracatı son yıllarda

epeyce arttı ama ithal girdi oranı yüksek olduğu için bu büyük başarıdan bile “cari açığı azaltıyor” diye söz edilemiyor... Zarrab’ın sözleriyle birlikte aslında şu soruların gündeme gelmesi gerekiyor: İran’dan aldığımız enerjinin fiyatı niye yüksek, İran’ın ambargo nedeniyle yüzde 15-20 eksiğine alacağını kabul ettiği doğru mu, ödeme için hangi uluslararası yükümlülükler çiğnendi, hangi bel altı yöntemler izlendi, bu illegal yöntemler nedeniyle çok sayıda odağa çeşitli oranlarda paralar ödendi mi, bu işler devlet koruması olmadan yapılamayacağına göre, sadece altın değil kamu bankalarının fiktif şirket kredileri de işin içinde mi, ihracat yapılmış gibi gösterilip para havale edildiği için ihracat rakamlarının doğru olup olmadığı, ithalat ve ihracatta hangi kaçakların olduğu, bunlara kimlerin

Arkadaşımızın mutlu günü

göz yumduğu araştırıldı mı? Bunlar karşılığında elde edilen menfaatler, devlet adına nüfuz kullanarak bu işlere yol veren siyasiler, memurların saptanması gerekmiyor mu? 21/04/2014 Erdal Sağlam-Hürriyet

Farklı bir seçim değerlendirmesi

S

eçim sonrası, CHP’nin neden başarılı olamadığına dair en ciddi değerlendirmeyi kendisi de CHP üyesi olan emekli amiral Türker Ertürk yaptı. Napolyon, savaş kaybeden generaline hesap sormaktadır. Ordu komutanı, Napolyon’a “Savaşı kaybetmemizin mazereti olabilecek en az 10 haklı gerekçe sayabilirim. Birincisi; barutumuz bitmişti” diye söze başlar. Napolyon, “Gerisini saymana gerek yok” der... Ertürk, bu olayı hatırlattıktan sonra “CHP’nin başarısızlığının gerekçesi olabilecek çok şey sayılabilir. Ama bu başarısızlığın gerçek sebebi CHP’nin daha seçimler öncesinde biten barutuydu! CHP üst yönetimi kurucu ideolojiye olan inancını, birbiriyle olan dayanışmasını ve 6 Ok ile somutlaşan ilkelerine olan sadakatini kaybetmişti. İnanç olmayınca enerji olmuyor, örgüt motive edilemiyor ve ortak hedefe yöneltebilmek asla mümkün olmuyor” diye yazdı. Denilebilir ki, “Peki AKP’nin barutu bitmemiş miydi?” Ertürk, bu konuya, “Biliyorsunuz bazen futbol maçlarında da olur. Maçı kazanan iyi oynadığından ve başarılı olduğundan değil, rakibinin iyi olmamasından, yanlış oyun kurgusundan dolayı kazanır” diye bir açıklama getirdi. 21/04/2014 Arslan Bulut-Yeniçağ

Napolyon Bonaparte

Gazetemizin İşçi Sendika Servisi editörlerinden Tarık Tekgözli, 17 Nisan günü hayatını Ceren Şahin ile birleştirdi. İstanbul Kartal Belediyesi Nikâh Sarayı’nda yapılan nikâha, arkadaşlarımızın aileleri, yakınları ve Aydınlıkçı arkadaşları katıldı. Düğünleri ise 7 Haziran günü yapılacak. Arkadaşlarımızı kutlar, ömür boyu mutluluklar dileriz.

Haber yasağına uymayan 2 gazetenin yayını durduruldu!

Kuveyt’te bir hâkim, iki gazetenin yayınlarının geçici olarak durdurulmasına hükmetti. Gerekçe gazetelerin ‘darbe girişimi iddialarına yönelik haber yasağına’ uymamaları. ‘Al Watan’ (El Vatan) ve ‘Alam Al Yawm’ (Elem El Yavm) gazeteleri, haber yasağına uymayarak, darbe girişimi iddialarıyla ilgili bir videonun ayrıntılarını yayınladılar. Videoda eski bir üst düzey hükümet yetkilisinin, Kuveyt liderliğini devirme planları yer alıyor. Videoda, Kuveyt emiri Şeyh El Ahmet El Cabir El Sabah’ın hükümetinin devrilmesine yönelik komplolar yer alıyor. Mahkeme, her iki gazetenin de yayınlarının iki hafta boyunca durdurulmasına karar verdi.

Tekerleksiz bisiklet “Cumhuriyet’in en büyük eğitim projesiydi... O köylü gençlere sadece müziği, tiyatroyu, edebiyatı, felsefeyi, demirciliği, marangozluğu değil... Medeni hayatı, dostluğu, iletişimi, insan sevgisini, yüce idealleri de öğretiyorlardı” derdi babam... Kapatılan köy enstitülerinin yerine yaygın imam hatipler açtılar bize... İşte tekerleksiz bisiklet gibi, olmayan o köy enstitülerinin varlığını kutladı Türkiye... Makarayı takıp siyah beyaz sinemamı seyrederim kimi zaman... Film kopuk kopuk... Alevler yükseldiğinde... Tekerleksiz bir bisiklet kucağımda gezerim... 21/04/2014 Bekir Coşkun-Sözcü

YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... 07.00 Ulusal Haber 08.00 Televizyon Gazetesi 10.00 Ekopolitik 11.00 Mutlu Yaşam 12.00 Haber Masası 14.00 Püf Noktası

13.30 CHP Grup Toplantısı 14.00 Öğleden Sonra 18.15 Yüksek Adrenalin 19.00 Halk Haber 19.35 Hakan Aygün Analiz 20.00 TBMM’den Grup Konuşmaları Özeti 21.00 En Ana Haber 22.00 Şaban Sevinç ile Basın Koridoru 00.00 İsmail Dükel ile Günsonu Haber

07.30 Uyan Türkiye 10.00 Keyifli Sabahar 12.00 Yaşamın İçinden 14.00 Dizi 15.00 Bahar’la Güzel Şeyler 17.00 İstekleriniz 18.30 Ana Haber 20.00 Zerre 21.00 Duayen 22.15 Canlı Performans 00.00 Keyifli Sabahlar

13.30 Söz İstanbul’da 14.00 Haber 14.20 Habercinin 15.00 Haber 15.30 Dünyadan 16.00 Güncel 17.30 Ekonomi Haberleri 18.00 Spor Haberleri 18.30 Günce 20.00 Ana Haber 21.00 Belgesel 23.30 Ellerin Türküsü

10.00 Haber 12.00 Bugün 14.00 Günlük 16.00 Dünya Hali 16.45 Afiş 17.00 Haber 17.40 Paranın İzi 18.00 Ana Haber 19.00 Spor Ana Haber 19.30 5N1K 20.45 Aykırı Sorular 21.30 Dört Bir Taraf

09.30 Ekonomi Notları 11.00 Haber 12.15 Ekonomi 13.00 Öğle Bülteni 14.00 Günün İçinden 15.00 Günün İçinden 16.20 NTV’ye Sorun 17.00 Akşam Haberleri 18.15 Gece Gündüz 19.00 Haber 21.10 Bugün Yarın 23.00 Gece Bülteni

09.00 Doktorum 11.00 Mutfağım 12.15 Gün Arası 12.30 Kaynana Gelin Seda’ya Gelin 15.00 Evim Şahane 17.00 Arka Sokaklar 18.50 Koca Kafalar 19.00 Haber 19.50 Spor 20.00 Küçük Ağa 23.15 Bir Milyon Canlı Para

09.00 Beni Affet 10.00 Melek 12.00 En Güzel Bölüm 12.30 Aşkın Bedeli 14.30 Soframız 15.30 Küçük Kadınlar 16.45 En Güzel Bölüm 17.00 Beni Affet 19.00 Star Haber 20.00 Kurt Seyit ve Şura 21.45 Atletico Madrid-Chelsea Futbol Karş.

08.30 Show Dünyası 09.15 Pepee 10.00 Her Şey Dahil 12.00 Gülben 14.00 Lezzet Haritası 15.00 Misafir Ol Bana 17.45 Pepee 18.30 Ana Haber 19.15 Büyük Risk 20.00 Benim İçin Üzülme 23.15 Sevdaluk

07.00 Galaksi Rehberi

07.00 Kahvaltı Haberleri 10.00 Müge Anlı ile Tatlı Sert 13.00 Kızlar ve Anneleri 15.00 Alemin Kralı 16.00 Zahide ile Yetiş Hayata 19.00 atv ana Haber 20.00 Kaçak 23.15 Yasak

08.15 Küçük Hanımefendi 10.00 Herkes İçin Hukuk 11.15 İyi Şeyler 12.30 İyi Fikir 13.00 Haber 13.30 Elde Var Hayat 14.55 Aileler Yarışıyor 16.30 Seksenler 19.00 Ana Haber 19.55 Seksenler 22.50 Yedi Güzel Adam 00.55 Tam Zamanı

10.35 Gündem 11.35 Açık Büfe 12.35 Haber Kameramanı 13.00 Haber 13.35 Gündem 14.10 Türkiye Ajansı 14.35 Gündem 17.10 Dünya Turu 18.30 İnsan 18.50 Ana Haber 19.50 Kuklagiller 21.00 Doğadaki İnsan

10.00 Haber Ajanda 11.00 Haber Merkezi 12.00 Gün Ortası 14.45 Ekonomide Görünüm 15.00 Güne Bakış 15.50 Spor Bülteni 16.00 Güne Bakış 17.00 Ana Haber 18.00 Akşam Raporu 20.00 Televizyon Gazetesi 21.00 Teke Tek 23.30 Dünyanın İşleri

12.30 Parantez 13.30 Film 15.00 Hong Gil Dong 16.00 Hayat ve Sağlık 16.30 Ayhan Aşan ile Safa Geldiniz 18.00 Kum Saati 19.00 Sporaktif 19.30 Ana Haber 20.15 Hong Gil Dong 21.30 İrfan Vakti 22.30 Gündemin Nabzı

10.00 Piyasa Ekranı 12.00 Finans Kafe 14.00 Piyasaya Bakış 14.30 İş Dünyasından 16.00 Kapanışa Doğru 17.00 Son Baskı 17.30 Piyasaya Bakış 18.30 Penguins of Madagascar 19.00 The Big Bang Theory 20.00 2 Broke Girls 21.00 Believe

10.00 Rizzoli and İsles 11.30 The Exes 12.00 Ellen Show 13.00 Cleveland Ateşi 16.00 Ellen Show 17.00 Cleveland Ateşi 18.00 Rizzoli and Isles 19.00 Veep 20.00 Ellen Show 21.00 Doctor Who 22.00 The Toniht Show 23.00 Dexter

06.45 Çalar Saat 10.00 Ömre Bedel 12.30 Yemekteyiz Anadolu 14.30 Unutma Beni 16.30 Esra Erol’da Evlen Benimle 19.00 Fox Haber 19.30 Deniz Yıldızı 20.45 Çocuklar Duymasın 22.00 Çocuklar Duymasın 23.00 Not Defteri

07.30 Trend Topic 08.10 Can Dostum 09.10 Annem 11.00 Kavak Yelleri 13.00 Merhamet 15.00 Hanımın Çiftliği 16.40 Ejder Avcıları 17.10 Can Dostum 18.10 Painkiller Jane 20.00 BKM Mutfak 21.30 Film: Geriye Kalan 23.30 Pretty Little Liars

08.40 Aramızda Kalsın 12.00 Özge ile Yeni Hayat 14.30 Anlatacaklarım Var 17.00 Oynat Bakalım 18.00 Komedi Dükkanı 19.00 Survivor Panorama 20.30 Film: Takipçi 22.30 Saba Tümer’le Bu Gece

15.00 Haber Merkezi 18.00 Spor Ana Haber 18.40 Günün Yorumu 19.00 Ana Haber 20.00 Emek Dünyası 22.00 Ankara Kulisi 00.00 Gece Raporu


Hazırlayan: Ece KIRBAŞ

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Sanatçının yurdu, mekanı

Osman

D

ünyanın neresine gidilirse gidilsin, nasıl yaşanılırsa yaşanılsın, coğrafya belirleyicidir. Yurt belirleyicidir. İnsanlar yurtlarını kendileri seçmezler, yurtları onları seçer. İnsan yurduna aittir. Kültürlerin kaynağı, insanların yurtları ile öz dilleridir. Bir insan yurduna ne kadar hizmette bulunursa bulunsun, borcunu ödeyemez. Yurduna ait olmanın, özsuyu olmanın sonu yoktur. Yazarın, ressamın, müzisyenin, yontucunun her zaman iki anası vardır; biri onu doğuran, emziren anadır, öbürü doğup büyüdüğü kültür ortamıdır, yani vatanıdır. Kişinin ana sütü, doğduğu kültür dilidir. Çocukluğundan beri kanına, ruhuna işleyen, türküleri, ninnileri, ağıtları kişi kendi dilinden öğrenir. Suyun, ekmeğin, meyvenin tadına ilk kendi yurdunda varır. Sanatçıyı gürül gürül akan suya benzetirsek, dereler, çaylar, nehirler her zaman ilk çıktıkları kaynağa bağlıdırlar. İnsan nereye giderse gitsin kendi dili ile kültürünü, yani öz yurdunu beraberinde götürür. Kişinin yakacağı çıra, odun, ateş de yine kendi coğrafyasıdır. Denizlere ulaşan nehirlerin, çayların başlangıcını oluşturan, bulutu, yağmuru çeken yüksek dağları da belirleyen yine coğrafyadır. Coğrafya öyle belirleyicidir ki,peygamberlerin uhrevi görüşleri ile dünya görüşlerini, insanların yiyip içtiklerini, giyim kuşamlarını da etkilemiştir. Ege’de, Akdeniz bölgesindeki zengin mermer yatakları, Arabistan’da olsaydı, İslam dini başka türlü gelişirdi. Coğrafya, yazılı, sözlü anlatımları da etkilemiştir. Ekvator bölgesi halklarının yazılı, sözlü anlatılarını da etkilemiştir. Oralarda kar ve buz yoktur. Donmayı, üşümeyi bilmezler. Giyim kuşamları yalın ve basittir. Yarı çıplaktırlar. Binlerce yıldan beri kızgın güneş altında kaldıklarından derileri siyahtır. Dini inançları, tanrıları, söylenceleri de siyah derili insanlarla doludur. Eskimoların giyim kuşamları, ayı, tilki, geyik ve folk balıklarının derileri ile küreklerinden yapılmıştır. Kutup insanlarının anlatılarında hurma, incir, pamuk, narenciye, muz, kavun, karpuz, nar, incir gibi meyveler yoktur. Kutup insanları için kar, açık gökyüzü ile deniz gibi üç rengin dışında renk duyguları da yoktur. Bu yüzden kutuplardan pek yazar ve sanatçı çıkmamıştır. Bir de sıcak iklimlere, Hindistan’a bakalım; binlerce yıldan beri Muson yağmurlarının bıktırıcı baskısı, Himalaya karlarının erimesi, İndus ve Ganj nehirlerinin taşması sonucu, yüzbinlerce dönüm toprağın, ovanın, kentin seller altında kalması, Hindistan söylencelerinde “Tufan” öykülerine neden olmuştur. Tevrat, İncil ve Kur’an da yer alan

Lenin ve edebiyat

ŞAHİN “Nuh Tufanı”olayı, Dicle ile Fırat nehirlerinin taşması ile olmuştur. Binlerce yıl önce Sümer, Akad, Asur illerini seller yerle bir etmiş, bu da Nuh Tufanı’nın doğmasına neden olmuştur. Nuh Peygamber, aslında, Uruk kralı Uptamapiştin’den başkası değildir. Nuh Tufanı hiç durmamış, günümüzde de bütün hızıyla sürmektedir. ABD ve AB emperyalistlerinin Irak’a, Suriye’ye, Afganistan’a yaptığı saldırılar, büyük kıyımlar. 1.5 milyon insanın sürgüne gönderilmesi, bir o kadarının öldürülmesi, insanlığın belleği Bağdat Müzesinin kovboylarca yağmalanması yaşadığımız büyük tufanlardan biridir. Ülkemizde 3.5 milyon okumasız, yazmasıdır, bir o akdarı da işsizdir. Coğraya yazarları da derinden etkilemiştir. Pek çok yazar, yaşadıkalrı coğrafyadan, insanlardan etkilenerek, büyük romanlar, öyküler, şiirler yazmışlardır. Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal yapan doğup büyüdüğü Toroslarla Çukurova’dır. İnce Memet dörtlüsü, Kimsecik üçlüsü, Binboğalar efsanesi, Hüyükteki Nar Ağacı, Sarı Sıcak öyküleri örnektir. Yaşar Kemal’in İstanbul - Menekşe yöresi ile Şile’yi mekan alan “Al Gözüm Seyreyle Salih” romanlarında, Toroslarla Çukurova’yı anlattığı romanlarındaki yoğunluğu, ince dil örgüsünü bulamayız. Nedeni, yazarın doğup büyüdüğü Çukurova ile Toroslar coğrafyasının dışına çıkmasıdır. Orhan Kemal’i de bu örneğe katabiliriz. Orhan Kemal’in öz yaşam öyküsünü anlattığı “Baba Evi”, “Avare Yıllar”, “Cemile” romanları ile, “Kanlı Topraklar”, “Bereketli Topraklar Üstünde”, “Hanımın Çiftliği”, “Murtaza” gibi romanlarındaki edebi yoğunluğu, İstanbul’un kenar semtlerini anlattığı yapıtlarında bulamayız. Fakir Baykurt’un Isparta, Burdur, İç Anadolu yöresini anlattığı “Yılanların Öcü”, “Kaplumbağalar”, “Tırpan”, “Amerikan Sargısı”, “Anadolu Garajı”, “Teller Değişti”, “Onuncu Köy” romanlarında anlattığı yoğunluğu, Almanya’da yazdığı “Barış Çöreği”nde, “Gece Vardiyası”nda, “Koca Ren”de, “Yüksek Fırınlar”da, “Duisburg Treni”nde bulamayız. Yaşadığı coğrafyadan ayrılınca, yoğun anlatım dilini tutturamayan başka ülke yazarları da vardır. Maksim Gorki, Rus bozkırlarını, stepleri, sokak serserilerini, olağanüstü bir dille anlattığı halde beş altı ay konuk olarak kaldığı İtalya’da yazdığı “İtalya Öyküleri”nde aynı başarıyı gösteremez. Pek çok yazar kendi coğrafyasından ayrılınca, kalemi bağımsızlığını yitirmektedir. Hangi coğrafyayı yazarsa yazsın, kalemi sınır tanımayan büyük yazarlar da vardır. Nazım Hikmet bunlardan biridir. Sabahattin Ali’yi, Adnan Binyazar’ı, Murathan Mungan’ı buna örnek gösterebiliriz. Ernest Hemingway, “İhtiyar Balıkçı”da, “Klimanjoro’nun Karları”nda, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”da ve diğer romanlarında gittiği coğrafyayı başarı ile anlatmıştır. 2007 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Doris Lessing, “Türkü Söylüyor Otlar”da Güney Afrika’yı, Danimarkalı kadın yazar Karen Bilixsen, Jack London’u da coğraflar üstü yazarlar arasında sayabiliriz. Ve buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz.

Bugün 144. yaşını dolduran Sovyet Devrimi’nin mimarı Lenin sanata ve edebiyata büyük ölçüde kafa yordu. Öyle ki, öncü parti teorisini ortaya koyduğu ‘Ne Yapmalı?’ adlı eserini, çok sevdiği yazar Çernişevski’nin ‘Nasıl Yapmalı?’ romanından etkilenerek kaleme almıştı

L

enin, bugün bedenen aramızda olmasa da fikirleri hala capcanlı, içinde bulunduğumuz çağa yön veriyor. Lenin yaşamıyla, yazılarıyla ve önderi olduğu Sovyet Devrimi ile insanlık tarihine büyük bir miras bıraktı. Karl Marx, “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.” demişti. İşte Lenin, tarihler Ekim 1917’yi gösterdiğinde adını “dünyayı değiştiren filozof” olarak tarihe yazdırmıştır. Lenin, Marx ve Engels’in 19. yüzyılda temelini atmış olduğu “Bilimsel Sosyalizm” görüşlerini 20. yüzyıla taşımış, geliştirmiş, hatta içinde bulunduğumuz çağa isim vermiştir: “Emperyalizm Çağı.” Marx ve Engels, bilimsel sosyalizmin temellerini atarken yalnızca ekonomik ilişkilerle sınırlı kalmamış, kültür ve sanat üzerinde de sıklıkla durmuşlardır. Dünya sanatına ilişkin büyük bir bilgi sahibiydiler. Yazılarında özellikle sanatın sınıflar arasındaki ideolojik savaşımda önemli bir silah olduğunu her fırsatta vurgulamışlardır. Marx ve Engels, diyalektik ve materyalist bilgi teorisini sanat ve edebiyatın tahliline uygulamışlardır. Lenin ekonomik alanda olduğu kadar kültür ve sanat alanında da Marx ve Engels’in büyük bir takipçisiydi. Örgütlenmeye olduğu kadar sanata ve Nadir TEMELOĞLU

‘Yeni bir ülke bulamazsın, bir başka deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir. Sen ayrı sokaklarda dolaşacaksın gene. Aynı mahallede kocayacaksın; Aynı evlerde kar düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma. ‘ Kavafis. Çev: Cevat Capan

22 NİSAN 2014 SALI

Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de

Parti Edebiyatı Lenin, sanat ve edebiyat meselesi üzerinde sıklıkla durdu. Marx ve Engels gibi o da sanata, sınıflar arasındaki ideolojik savaşımda önemli bir silah olarak bakıyordu. Sanat kitleler tarafından benimsenmeliydi: “Sanat halkın malıdır. Sanat, büyük emekçi kitleleri içinde iyice derinlere kök salmalı. Bu kitleler tarafından anlaşılmalı, sevilmeli.” Lenin yalnızca sanat ve edebiyatın işlevi üzerinde durmadı. Önem verdiği konuların başında parti ve sanat ilişkisi geliyordu. 13 Kasım 1905 tarihinde “Noveya Zhizn” gazetesinin 12. sayı-

sında yayınlanan “Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı” makalesinde bu ilişkinin ana hatlarını çizmişti. Lenin işe içerisinde bulundukları dönemin tanımıyla başlar: “Ezopça bir dilin, edebi tutsaklığın, kölece nutukların ve ideolojik kulluğun sürdüğü, lanet olası bir dönem!” Lenin faturayı bu dönemin sorumlusu saydığı örgütsüz yazarlara keser: “Kahrolsun partisiz yazarlar! Kahrolsun edebiyatın üstün insanları!” Lenin’in çözümü bir dava olarak gördüğü edebiyat ile sınıf mücadelesinin birleşmesidir: “Edebiyat, proletaryanın genel davasının bir parçası haline gelmeli, bütün proletaryanın politik olarak bilinçli bütün öncüleri tarafından harekete geçirilen tek ve büyük Sosyal-Demokrat mekanizmasının küçük bir çarkı ve vidası olmalıdır.” Lenin, edebiyat ile sınıfsal savaşımı birleştirme mücadelesini sermayenin egemenliğinden ve burjuvaanarşist biÇernişevski reycilikten arınmış, özgür

Minik sanatseverler için ‘ÖYLESİNE BİR DİNLETİ’ Türkiye’nin birçok şehrinde 200’den fazla temsil gerçekleştiren “Öylesine Bir Dinleti” adlı müzikal oyunun minik sanatseverler için uyarlanan versiyonu “Çocuklar İçin

T.C. HATAY 2. ASL YE HUKUK MAHKEMES LAN Say : 2014/337 Esas MALİYE HAZİNESİ ile KANUNİ KAYYIM HATAY DEFTERDARI arasında mahkememizde görülmekte olan Tapu iptali Ve Tescil (Gaiplik Nedeniyle Hazine Adına Tescil) davası nedeniyle; Hatay ili Merkez ilçe Odaba Beldesinde kain 165 parsel say l ta nmazdan ifraz olan 5481 parsel say l ta nmazdaki 1152/2400 hissesinin Circi K z Zekiye Corc Kayyuka’n n ta nmaz n n 10 y ldan uzun süredir yasal kayy m olarak atanm Hatay Defterdar taraf ndan idare edildi i belirtilerek, TMK.m.588 gere ince bu paylar n hazine ad na tesciline karar verilmesi istenilmi tir. Nüfus kaydı bulunmayan, bu güne kadar sağ olup olmadığı ve adresi tespit edilemeyen dava konusu taşınmazın maliki Circi k z Zekiye Corc Kayyuka’dan haberi olanlar n veya yerini bilen ve bu kisi i tan yanlar n ALTI AY içerisinde, Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/337 esas say l dosyas na haber vermeleri TMK.588 ile 32 ve 33. maddeleri gereğince İLAN olunur. Aşağıda açık kimliği bulunan ve gaipliğine karar verilen gaipliği hakkında bilgisi olanların 6 ay içinde mahkememize haber vermeleri hususu ilanen tebliğ olunur. 26/03/2014 BASIN: 25900 (www.bik.gov.tr)

edebiyata büyük ölçüde kafa yordu. Öyle ki, öncü parti teorisini ortaya koyduğu “Ne Yapmalı?” adlı eserini, çok sevdiği bir yazar olan Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı?” romanından etkilenerek kaleme almıştı. Eşi Krupskaya’nın belirttiği üzere; Puşkin, Lermentof, Nekrosof, Hegel, Herzen, Zola okuduğu ve sevdiği yazarlar arasındaydı.

Öylesine Bir Dinleti” bir kez daha İş Sanat’ta sahneleniyor. İlk ve ortaokul öğrencilerine yönelik yazılan oyun çocukların tiyatro, opera, bale ve klasik müzik gibi sanatın farklı dallarıyla tanışmalarını ve hoşça vakit geçirmelerini amaçlıyor. Murat Göksu’nun yazıp yönettiği oyuna Ece Göksu piyanosuyla eşlik ediyor. Oyunda Nazlı Deniz Boran, Deniz Likos, Ahmet Baykara, Zafer Erdaş ve Gökhan Ürben rol alıyor. Opera ve müzikallerden seçilen masallaştırılmış şarkılar ve aryaların miniklere teatral bir anlatımla sunulduğu “Çocuklar İçin Öylesine Bir Dinleti” 27 Nisan Pazar günü İş Sanat’ta sahnelenecek.

bir basın yaratmak hedefine oturtur, burjuvazinin sanat alanında yarattığı sahte özgürlüğü yıkmayı amaçlar: “Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncunun özgürlüğü, para kesesine, çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da ikiyüzlü biçimli gizlice) bağlılıktan başka hiçbir şey değildir.”

Lenin ve günümüz Lenin’in sanatta sözde burjuva özgürlüğü için çizdiği tabloya günümüz açısından bakıldığında katılmamak elde değil. Neo-liberalizmin ve postmodernizmin azgın saldırısı sanatı satılığa çıkarmaya ve mafya tekeline devretmeyi zorluyor. Fakat sahte burjuva özgürlüğü karşısında yükselen değerleri de gözden kaçırmamak gerekiyor. Yükselen halk hareketinin yanı sıra sınıf mücadelesinin de gün geçtikçe güçlenmesi, bilinçli bir kitleyi de beraberinde getiriyor. Bu durum önümüzdeki günlerde edebiyatımıza da yansıyacaktır. Edebiyatımızdaki kısırlığın ve postmodern etkilerin önüne geçilmesi için önemli bir fırsat var. Yalnız bu yol verimli tartışmalardan geçiyor. Yeniden okumak, yeniden düşünmek, yeniden tartışmak gerek... Kaynakça: K. Marx, F. Engels, Yazın ve Sanat Üzerine, Sol Yayınları, Ankara, 2009 V. İ. Lenin, Sanat ve Edebiyat, Payel Yayınları, 1978 Terry Eagleton, Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi, İletişim Yayınları, 2012

Ayla Akyol’dan ‘İstanbul Efsaneleri’ Ressam Ayla Akyol, “İstanbul Efsaneleri” adını verdiği resimlerini Vakıfbank Sanat Galerisi’nde dün sanatseverlerin beğenisine sundu. Sanatçının çalışmalarındaki izlenimlerini ressam Sedat Kumova şu satırlarla ifade ediyor: “Resim sanatı genellikle hobi amaçlı insanların boş vakitlerini geçirmelerini sağlayacak güzel bir uğraş alanı olarak görülmektedir. Ressam Ayla Akyol, hayatının anlamı olarak benimsediği sanatı kendini ifade etme aracı olarak kullanmıştır. İstanbul yüzyıllardan bu yana farklı isimler altında buluşmuş efsanedir. Bazen yaşanmışlıklar bazen hayal ürünü yansıtmalar İstanbul’u yaşatmaktadır. Ayla Akyol, yaşadığı şehrin büyüsü altında boyalarının efsaneleşmelerini tuvaline aktarmaktadır. Beyaz tu-

valin üzerine kullandığı bütün renkler, İstanbul’un renklerini yansıtırken, hayat dolu, canlı, değişken birbirine geçmiş durumda her daim yaşayan bir mucizeyi sunuyor.” Sergi, 2 Mayıs 2014 tarihine kadar görülebilecek. (İletişim: Vakıfbank İstanbul Genel Müdürlük Fuayesi / İstanbul)

T.C. ALAÇAM CRA DA RES TA INIRIN AÇIK ARTIRMA LANI 2014/32 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı taktirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV.’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 07/04/2014 1. hale Tarihi 2. hale Tarihi hale Yeri

: 03/06/2014 günü, saat 11:00 - 11:10 aras . : 18/06/2014 günü, saat 11:00 - 11:10 aras . : ALAÇAM SANAY S TES SON BLOK ALAÇAM/SAMSUN - null null / null

No

Takdir Edilen De eri TL.

Adedi

KDV

Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri)

1

40.000,00

1

%18

55TH775 Plakalı, 2005 Model, MAN Marka, Fotuna Mega R 08 Tipli, 39609020640901 Motor No’lu, NMAR08ZZ65T006570 Şasi No’lu, Otobüs Gri (Metalik Gümüş) renkli Mozot pompası yok, şarj dinaması yok Dingil tekerleği yok, Koltuk arkası televizyon, sehba ve plastikleri yok far anahtarı yok Arka tekerlekleri yok mevcut lastikleri patlak ön tanpon kırık sağ arka stop lambaları kırık sol ön yan sinyal kırık üzerinde iki adet televizyon mevcut ruhsat ve plakası yok kapıları arızalı vidio oynatıcı yok uydusu yok buzdolabı kırık durumda yangın tüpleri yok çalışmaz durumda araç

( K m. 114/1, 114/3)

BASIN: 25190 (www.bik.gov.tr) Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de


Hazırlayan: Sema SEZEN

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

CUMHURBAŞKANLIĞI KLASİK TÜRK MÜZİĞİ KOROSU ŞEF YARDIMCISI MEHMET GÜNTEKİN ANLATTI

Klasik Türk Müziği’nin bugünü Türk Müziği araştırmaları ile tanınan Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu şef yardımcısı Mehmet Güntekin, topluluğun kuruluşundan günümüze olan çalışmalarını değerlendirdi

Kemal

ATEŞ kemalates77@gmail.com

ANKARA NOTLARI

22 NİSAN 2014 SALI

İsmet Atlı

Yıl 1962. Ayaktakiler: Soldan ikinci 87 kilo olimpiyat şampiyonu İsmet Atlı. Oturanlar: Soldan birinci 57 kg. Ankara gençler grekoromen şampiyonu Kemal Ateş.

Y

C Hayati ASILYAZICI

umhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nun ayda bir CRR Konser Salonu’nda, bunun dışında Ataköy İspirtohane Kültür Merkezi’nde, Çemberlitaş’ta Kubbealtı Akademi Vakfı’nda, Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası’nda ve birçok mekanda ücretsiz konserleri oluyor. Mehmet Güntekin’le sanat yaşamını ve Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nu konuştuk. Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nu tanıtır mısınız? Ne zaman kuruldu? Ne gibi etkinliklerde bulunuyor? Koromuz, 15 Kasım 1975’te kuruldu. Türkiye’de doğrudan devlet bünyesinde kurulan ilk Türk Musikisi icra kurumudur. Kurulduğunda adı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu idi. Sonraki yıllarda başka şehirlerde de birkaç tane Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kurulduğu için adının başına “İstanbul” eklendi. Kuruluşumuzdan bu yana geçen 40 yılda, sayılamayacak kadar çok konser verdik. Faaliyetlerimizin merkezi İstanbul olmak üzere bütün Türkiye’de; ayrıca tam kadro ve küçük gruplar halinde Uzakdoğu’dan Amerika kıtasına, bütün Avrupa’dan Afrika’ya; Ortadoğu’dan Kuzey ülkelerine kadar dünya üzerinde klasik musikimizi temsil etmediğimiz yer hemen hemen yok gibidir.

Uluslararası çalışmalar Çok sayıda plak, kaset ve CD; sayısız TV ve radyo programı ve yüzlerce klasik yapıtın notalarının yayını... Başka müziklerin önde gelen kurumlarıyla ortak etkinlikler; örneğin Berlin Filarmoni’yle beraber bir Madrigal koro ile dönem müzikleri; Yunanistan’da bir Bizans müziği korosuyla aynı sahneyi paylaşmak gibi... 12 Ekim 2012 tarihinde ise Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla adımız Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu olarak değiştirildi. Adınız niçin değiştirildi? Bu değişikliğe niye gereksinim duyuldu, nereden kaynaklandı? Bu paye ne anlama geliyor? Bir müzik kurumu için neler sağlıyor? Biliyorsunuz, Cumhuriyet tarihimiz boyunca, Türkiye’de adının başında “Cumhurbaşkanlığı” ibaresini taşıyan bir tek bir müzik

kurumu biliniyordu: Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası. Devletin ve ülkenin en üst makamının adı verilerek bir sanat kurumunun manevi olarak taltif edilmesi anlamını taşır. Yoksa kurum Cumhurbaşkanlığı makamına değil, diğer müzik kurumları gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet eder. Devletin en üst makamı ismini vermekle, “Bu kurum benim için önemlidir, himayem altındadır” tablosu çizmiş olur. İngiltere’deki Kraliyet Orkestrası gibi...

Atatürk’ten sonra... Biraz tarihe gidelim... Osmanlı sarayından kalan birçok kurumun kaldırılmasına karşın, 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk sadece iki kurumu ortadan kaldırmıyor. Sadece adlarındaki padişah anlamına gelen “Hümayun” kelimesini değiştirerek yeni devlete bütün kadrolarıyla aynen aktarıyor. “Muzıka-yı Hümayun”un orkestrası “Riyaset-i Cumhur Orkestrası” ve fasıl heyeti ise “Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti” adlarıyla genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temel müzik kurumları olarak resmen hizmete devam ediyorlar. İlk 15 yıl böyle devam ediyor. Ancak 10 Kasım 1938’den, yani Atatürk’ün vefatından itibaren günümüze kadar “Riyaset-i Cumhur Orkestrası” kesintisiz devam ederken, Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti’nin tarih sahnesinden kaybolduğunu

görüyoruz. Kaybolmanın nedeni nedir? Ne olduğunu kimse bilmiyor. Halbuki maaşlı, rütbeli çalışanları olan resmi bir kurumdu. Münir Nurettin, Refik Fersan gibi sanatçılar görev yapıyordu. Fiilen yok olmuş. Çeşitli vakitlerde sormaya, dile getirmeye çalışanlar çıkmış, fakat adeta ayıplanır gibi karşılanmış. Bu türden sorular veya tekrar ihya etme fikirleri “gericilik” diye nitelenmiş. Yüzünü batıya çeviren devletin tercihinin çoksesli müzik olması gerektiği dile getirilerek, böyle bir sorgulamanın veya isteğin “Atatürk karşıtlığı”yla eşdeğer bir anlam ifade ettiği noktasına kadar dayanan tuhaf dönemler yaşadığımız bir gerçektir. Oysa Atatürk bizzat, neredeyse her akşam bu müzikle beraberdi, bu müzik onun hayatının vazgeçilmeziydi. İncesaz Heyeti daima yanındaydı. Onun dinlediği ve yaşadığı müziğin ve o müziği yapan kuruma ne olduğunu sormanın neredeyse suç teşkil etmesi son derece garip, ama gerçek.

Mehmet Güntekin

‘Adaletsizlikle karşı karşıyayız’ O kadar mı yani? Gerçekten böyle olaylar var mı? Ne yazık ki, elbette var. Gazete arşivleri bu türden olayların belgeleriyle doludur.

Koromuz resmen kurulup ilk konserini Ankara Devlet Konser Salonu’nda verecekken salona sokulmamak istenmiştir. O olaydan birkaç yıl önce Ankara’da Itri konseri verilmek istenmiş fakat engellenmiştir. Koro kurulduğunda Atatürk Kültür Merkezi’nde çalışma mekanını bile büyük engelleme ve zorluklarla elde edebilmiştir. Peki, bu olaylar yaşandıktan sonra koronuzun adının başına “Cumhurbaşkanlığı” gelmesi nasıl mümkün olabildi? Bu da yaklaşık 6 yılı bulan

bir süreçti ve yönetim kadrosunda yer aldığımız iki sivil toplum kuruluşunun girişimiyle başladı. Birçok müzisyen gibi benim de ilk gençlik yıllarımdan beri kafamda yer eden ve yıllar geçtikçe büyüyüp olgunlaşan bir fikirdi. Sadece bir musiki mensubu olarak değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak da son derece rahatsız eden bir adaletsizlikle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyordum. Üstelik Atatürk adına Atatürk’ün tercihi dahi çarpıtılıyor, devlete birileri tarafından ciddi bir yanlış yaptırılıyordu. Ama inanıyordum ki şayet doğru anlatabilirsek, bir gün devlet bu yanlışı düzeltebilirdi. Öyle de oldu, bu yanlışlık düzeltildi.

Attila Atasoy yılın ‘En’lerinde

23 Nisan Çocuk Festivali başlıyor

D

evlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı, bu sezon 10’uncusunu düzenleyeceği “Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali”yle kutlayacak. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 24-29 Nisan tarihleri arasında Ankara’da kutlanacak olan festival ile tiyatro sanatına katkıda bulunmak, Türk tiyatrosunun dünya

aşar Kemal, Yılmaz Güney gibi, Çukurova topraklarında yetişmiş birkaç efsaneden biridir İsmet Atlı... Türk güreşinin en parlak günlerinde yetişmiş bu büyük şampiyon, üç hafta kadar önce sessizce ayrıldı aramızdan, hakkında birkaç satır olsun yazı yazılmadı. Gazetelerin spor sayfalarında, spor yazarlarından tek bir satır okumadım. İnternette dostum Halil Atılgan’ın yazısıyla karşılaştım sadece. Belki yazıldı da ben görmedim, umarım öyledir, öyle olmasını dilerim. Sağlığının kötüye gittiğini kardeşi Hüseyin Atlı’dan öğreniyordum. Gene de pehlivanların en zor rakipleri için sakladıkları bir oyunları vardır diye düşünüyordum. 1960 yılında Roma Olimpiyatları’nda yedinci altın madalya İsmet Atlı’nın boynuna takılmıştı. Güreşçilerimiz İsmet Atlı, Ahmet Bilek, Hasan Güngör, Mustafa Dağıstanlı, Mithat Bayrak, Tevfik Kış, Müzahir Sille’nin kazandığı altın madalyaların ardından okunan “Korkma sönmez bu şafaklarda” sözleri Roma’daki tarihsel yapının, Basilica di Mezansio’nun taş duvarlarında tam yedi kez çınladı. Bu hâlâ spor tarihimizde aşılamamış büyük bir başarıdır, İsmet Atlı Roma’da Tahti gibi yenilmezleri yenerek bu başarının önemli kahramanlarından biri oldu. Ve o büyük başarının içinde Kızılçullu’dan yetişen öğretmen Ahmet Bilek de vardı, yazık ki bunu enstitülüler de bilmezler. Ölüm haberini duyunca ilk kez ağır işleyen parmaklarıma, yayın dünyasında ağır işleyen her şeye kızdım. Yeni bitirdiğim belgesel romanın Ahmet Bilek’le birlikte önemli kahramanlarındandı İsmet Atlı. Ölmeden okumasını çok istiyordum. Ana tarafından Dadaloğlu’na dayandığını kendisinden dinledim. Dadaloğlu gibi isyan etmekten, kafa tutmaktan çekinmedi. Ve Dadaloğlu gibi şiirler de yazdı. Türk güreşinde Çoban Mehmet ve Yaşar Doğu’dan sonra acı kuvvetiyle bilinen üçüncü güreşçidir. Sırasında dili de acıdır İsmet Atlı’nın, hicivlerinde başına iş açacak kadar serttir: Kimi yüzsüz, kimi sıyrık/Hepsi başımızda buyruk/ Seyahatler yağlı kuyruk/Hücum bre beyler hücum... Devlet kesesinden yapılan gezileri hicvetmek için yazdığı bu şiir yüzünden ödediği bedel altı ay spordan men oldu. Yakın zamanlarda Tayyip Bey de bu büyük şampiyonun hicivlerinden nasibini aldı: Sadrazamlar el atına biner mi?/At devlettir binen böyle iner mi?/Medyaya gösteri yapmak hüner mi? /Böylesi reklama vermeli mola... Belki okurlar için de sürpriz olacak, aşağıdaki fotoğraf, benim hocamız Celal Atik başta olmak üzere Hasan Güngör, Tevfik Kış, Ahmet Ayık, İsmet Atlı gibi büyük şampiyonları yakından tanıdığım, aynı mindere ter döktüğüm günlerden kalan bir anıdır.

çocukları yoluyla yurt dışına açılımını sağlamak ve yurt dışında bu daldaki gelişmeleri takip etmek amaçlanıyor. Festival, 24 Nisan Perşembe günü saat 11.00’de konuk tiyatro grupları, Devlet Tiyatroları sanatçıları, yöneticileri, basın mensupları ve farklı okullardan gelen yüzlerce minik sanatseverin Anıtkabir’i ziyareti ve saygı duruşu ile başlayacak. Festivalde ayrıca; kukla, gölge oyunu, dans tiyatrosu, opera ve bale etkinlikleri de gerçekleştirilecek.

Tiyatro Eleştirmenler Birliği’nin her yıl düzenlediği yılın “En”leri Ödül Töreni, bugün saat 18.00’de Yeşim Koçak’ın sunumuyla, Cihangir Sadri Alışık Kültür Merkezi Çolpan İlhan Salonu’nda yapılacak. Törende Attila Atasoy tango albümüyle müzikseverlerle buluşurken, Çiğdem Erken de piyano resitali verecek.

T.C. SAMSUN 7. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2013/154 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri ; 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Samsun İl, Ilkadım İlçesi, Ulugazi Mah.500 Ada, 17 parsel 2 kat 21 nolu bağımsız bölüm mesken Taşınmazın bulunduğu apartmanın dış sıvalı ve boyalıdır. 2.Katta bulunan 21 nolu mesken 195 m2 kulanım alanına sahip olup, 3 oda, salon banyo,wc,antreden oluşmaktadır. Pencereier pvc giriş kapısı çelik kapı iç kapı Amerikan panel kapıdır. Odalar ve salon laminant parke, ıslak zeminler seramik döşenmiştir. Doğagazlı ve kombilidir. Duvarlar alçı sıva üzerine plastik boyalı ve kartonpiyerlidir. Adresi : 19 May s Mah.Osmaniye Cad.Emin Arif Tuksal Apt.2.Kat No:21 Ukad m/Samsun Yüzölçümü : 776,59 m2 Arsa Pay : 39/1000 imar Durumu : 1/1000 ölçekli imar plan nda konut alan na (biti ik nizam 7 kat) isabet etmektedir. K ymeti : 244.520,00 TL KDV Oran : %18 Kayd ndaki erhler : Tapu kayd ndaki gibidir 1. Sat Günü : 13/06/2014 günü 11:00 - 11:10 arası 2. Sat Günü : 10/07/2014 günü 11:00 - 11:10 arası Sat Yeri : SAMSUN 7.İCRA MÜDÜRLÜĞÜ Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve

rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2013/154 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 11/04/2014 BASIN: 25191 (www.bik.gov.tr)

Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de


Hazırlayan: Fırat KORSAN

22 NİSAN 2014 SALI

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

PASSO İSYAN! REZALET

TFF’nin Passolig (E-Bilet) uygulaması başladı, taraftarlar çıldırdı. Uygulamanın yapıldığı maçlardaki seyirci azlığı ve yaşanan aksaklıklar ülkemizin böyle bir sisteme henüz hazır olmadığını gözler önüne serdi Maçta yasaklı kişi var

Sezonun ilk yarısında RTE Stadı’nda oynanan Kasımpaşa-Beşiktaş maçında sahaya girerek Manuel Fernandes’e fiili saldırıda bulunan taraftar Mustafa

Özel’in, Beşiktaş-Fenerbahçe derbisini tribünden izlediği ortaya çıktı. Giriş yasağı olan bu kişinin stada nasıl girdiği ise merak konusu.

CENGİZ UYGUR

Karaborsa işi bitti

Y

Passolig uygulamasıyla birlikte karaborsanın tarihin tozlu sayfalarına karışacağını söyleyebiliriz. Bunun sebebi, her taraftarın kendine özel, resimli ve T.C. kimlik numaralı kartının olacak olması. Taraftarlar, kendilerine ait olmayan bir kartla stadyuma giriş yapma imkanına sahip olamayacak ve her taraftar kendi kartı için bilet alabilecek.

ıldırım Demirören başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu (TFF)’nun en büyük hedeflerinden biri, elektronik bilet sistemine geçişti. Bu bağlamda projeler üretildi ve en son Passolig’de karar kılındı. Artık taraftarlar, kişisel bilgilerini TFF’ye verecek ve bunun karşılığında Passolig kartını alacak. Bu karta banka hesaplarından bilet ücretleri yüklenecek ve gişelere konulan makinelerde okutularak içeri giriş sağlanacak. Bu sistem, geçen hafta ilk kez uygulandı. Ancak, uygulamanın sağlıklı bir şekilde gerçekleştiğini söylemek güç. Taraftarların büyük bir bölümü bu uygulamayı protesto ederek maçlara gitmedi.

Küfür bitecek mi? Bu sistemle birlikte, küfür olaylarının da ortadan kalkması bekleniyor. Stadlara koyulan ve en ince ayrıntıyı dahi gösterecek olan kameralar ile birlikte, koltuk numarası, adı soyadı, adresi belli olan kişiler anında tesbit edilibilecek.

‘Ben fişlenmek istiyorum’ diyen varsa bunları yapsın www.passolig.com.tr adresine girip form doldurun Forma; T.C. kimlik, cep telefonu ve kredi kartı numaranızı ve adresinizi yazın Cep telefonunuza gelen SMS’i girerek formun ikinci aşamasına geçin Sonra fotoğrafınızı yükleyin, ödemeyi yapın (Kredi kartı veya adınıza ait açık hesaptan para ile) Passolig kartınız üyeliğiniz kabul edilip adresinize gönderilecek

STATLAR boş kaldı Serinin ilk maçı Fenerbahçe’nin Maçlarını 75 bin kişi kapasiteli Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynayan Beşiktaş, daha önce Galatasaray derbisinde stadı tamamen doldurmuş, bir çok maçta da bu orana yaklaşmıştı. Kendileri adına en çok önem ve değer verdikleri

1.LİG PANORAMA

Antalya ağır yaralı: 1-2 Süper Lig’in 30. hafta kapanış maçında Antalyaspor, sahasında Sivasspor’a 2-1 yenildi. Sivasspor, 53. dakikada Aydın’ın golüyle 1-0 öne geçti. Mutlak kazanmak zorunda olan Antalyaspor 67. dakikada Semih’in golüyle umutlandı. 84. dakikada Sivassor’dan Chahechouhe, penaltıdan kaydettiği golle skoru 2-1’e getirdi. Antalyaspor’un beraberlik çabaları sonucu değiştirmedi ve karşılaşma Sivasspor’un 2-1 üs-

HAFTANIN TAKIMI

İSTANBUL BB HAFTANIN FUTBOLCUSU

MUĞDAT ÇELİK (BALIKESİR) HAFTANIN TEKNİK ADAMI

CİHAT ARSLAN (İSTANBUL BB) PUAN DURUMU 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19

İSTANBUL BB BALIKESİRSPOR ANKARASPOR ORDUSPOR SAMSUNSPOR MERSİN İ.Y. MANİSASPOR KARŞIYAKA Ş.URFASPOR A.DEMİRSPOR DENİZLİSPOR BUCASPOR ADANASPOR G.ANTEP BŞB BOLUSPOR T.LİNYİTSPOR 1461 TRABZON FETHİYESPOR K.MARAŞSPOR

O 34 34 34 34 34 34 34 34 34 35 34 34 35 34 34 34 34 34 34

G 23 20 18 19 15 16 16 12 12 11 13 13 10 9 9 9 6 8 2

B 6 7 12 8 14 11 5 10 8 10 4 3 10 11 10 7 14 8 8

M 5 7 4 7 5 7 13 12 14 14 17 18 15 14 15 18 14 18 24

A 73 52 60 50 53 54 51 48 42 57 39 43 48 28 33 38 44 43 29

Y 35 31 31 26 32 39 42 46 44 60 54 56 54 44 45 61 56 59 70

Av. P 38 75 21 67 29 66 24 65 21 59 15 59 9 53 2 46 -2 44 -3 43 -15 43 -13 42 -6 40 -16 38 -12 37 -23 34 -12 32 -16 32 -41 14

36. HAFTA SONUÇLARI Ş.Urfa 0-1 Adana, Ankara 3-1 Mersin İ.Y., Buca 2-1 Ordu, Samsun 0-1 Karşıyaka, Balıkesir 1-0 Manisa, 1461 Trabzon 1-1 K.Maraş, G.Antep BŞB 0-4 İstanbul BB, Bolu 2-0 T.Linyit, A.Demir 3-1 Fethiye GELECEK HAFTA PROGRAMI 26 Nisan Cumartesi: 19:00 Karşıyaka-Buca, 27 Nisan Pazar: DenizliA.Demir, Fethiye-Bolu, T.Linyit-G.Antep BŞB, İstanbul BB-1461 Trabzon, K.Maraş-Balıkesir, Manisa-Samsun, Ordu-Ankara, Mersin İ.Y.-Ş.Urfa

NOT

(Pazar günkü maçların tamamı saat 17.00’de oynanacak)

tünlüğüyle sona erdi. Sivasspor, puanını 46’ya çıkararak, aynı puana sahip Trabzonspor’un ardından 5. sıraya yerleşti. 28 puanla 17. sırada bulunan Antalyaspor ise, küme düşme potasında şansını mucizelere bıraktı. 30. haftanın diğer maçında, Karabükspor, Eskişehirspor’u ağırladı. 2. yarıda meydana gelen elektrik kesintisi nedeniyle 11 dakika duran maçtan gol sesi çıkmadı: 0-0

Erkekler Voleybol Ligi play-off final serisi ilk maçında Fenerbahçe, Halkbank’ı 3-1 mağlup etti.Burhan Felek Spor Salonu’nda oynanan ve büyük bir çekişmeye sahne olan ilk seti, Sarı-Lacivertli takım 32-30 kazandı. 2. sette üstünlüğü ele geçiren Halkbank, seti 21-25 aldı ve skoru eşitledi. Dengeli geçen 3. seti 28-26 kazanan Fenerbahçe, skoru 2-1’e taşıdı. Seyirci desteğini de arkasına alan Sarı-Lacivertliler, 4.

KAZA KURŞUNU! Beşiktaş’ın milli futbolcusu Gökhan Töre, derbi sonrası eğlenmek için gittiği gece kulübünde yan masasında oturan bir kişinin havaya ateş açması sonucu yaralandı

B

eşiktaş-Fenerbahçe maçı sonrasında her iki takım futbolcuları tesislerine döndü ve saat 00.00 civarında tesislerden ayrılarak evlerine gitti. Yorgun ve dinlenmeye ihtiyacı olan futbolculardan bazıları, bunun yerine sabahın ilk ışıklarına kadar gece kulübünde eğlenmeyi tercih etti. Bu futbolculardan biri ise milli takımda da oynayan Siyah-Beyazlıların yıldız ismi Gökhan Töre, gittiği mekanda yan masasında oturan bir kişinin kız arkadaşını korkutmak amaçlı havaya ateş açması sonucu sağ omzundan yaralandı. Vücuduna kurşun isabet

eden Gökhan’ın ameliyat edildiği belirtildi.

Derbi gece de devam etmiş

seti 25-20 kazanarak sahadan 31’lik galibiyetle ayrılmasını bildi ve final serisinde 1-0 öne geçti. 5 maç üzerinden gerçekleşecek olan final serisinde 3 galibiyet alan takım, lig şampiyonluğuna ulaşacak. Saha avantajı, ligde normal sezonu lider tamamlayan Fenerbahçe’de bulunuyor. 2. ve 3. karşılaşmalar Halkbank’ın ev sahipliğinde Ankara’da, gerekirse 4. ve 5. maçlar yine İstanbul’da oyna-

Yargıtay süreci tamamlanan Şike Davası’nın dosyaları 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda bekliyor. Şu ana kadar henüz bir karar açıklamayan mahkeme, şimdi dosyanın tamamını ne yapacağına karar verecek. Dosyalar,

yeniden yargılamayı yapacak mahkemeye mi gönderilecek, yoksa aralarında Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu sanıkların cezalarının infaz sürecini başlatmak için İnfaz Savcılığı’na mı gönderilecek? İşte bu sorunun yanıtını bulmak için mahkeme, Adalet Komisyonu’na görüş sordu. Komisyonun bu konudaki görüşü beklenirken binlerce sayfalık Şike Davası dosyası da mahkeme salonunda gideceği yeri beklemeye başladı.

nacak. Taraflar bu sezon 3 kez karşı karşıya geldi. Ligde normal sezonda Ankara’da oynanan maçı Fenerbahçe, İstanbul’daki karşılaşmayı Halkbank 3-0 kazanmıştı. Süper Kupa Dörtlü Finali’nde ise Halkbank, 3-2 galip ayrılarak kupanın sahibi olmuştu. Final serisinin 2. maçı 2 Nisan Perşembe günü saat 18.00’de Ankara-TVF Başkent Salonu’nda oynanacak.

OLAYLA İLGİLİ ÇOK İLGİNÇ BİR İDDİA

‘KIZIL KAFALI BENİ KESİYOR’

Hürriyet’in iddiasına göre; görgü tanıkları olayı çok farklı bir şekilde yorumladı. Tanıklar, barda eğlenirken bir kadının erkek arkadaşına Gökhan’ı kastederek, “Şu kızıl kafalı adam beni kesiyor. Ben rahatsız oldum” demesi üzerine kadının erkek arkadaşı silahını çekerek Gökhan’ın üzerine bilerek ateş etmeye çalıştığı belirtildi. Gökhan’ın silahı görüp hemen oradan uzaklaştığı, ancak sırtından vurulduğu belirtildi.

Eğlenmek için gittikleri mekanda silahlı saldırının ortasında kalan Gökhan Töre’nin yanında Almeida, Fernandes, Motta, Dany, Kerim Frei, Veli, medya sorumlusu Can İpekçi ve Fenerbahçe’li futbolculardan Webo ve Emenike’nin de olduğu öğrenildi.

Şikenin kaderi bu torbalarda

Fenerbahçe maçına sadece 25 bin kişinin gitmesi ise E-Bilet uygulamasının futbolmuzun marka değerine verdiği zararın açıkça göstergesiydi. Bu arada derbiye sadece 8187 bin taraftarın Passolig’le girdiği belirtildi.

Roberto Mancini’den takımına ağır itham:

‘Karaktersizce oynuyorsunuz’ Kupa finali Konya’da

Türkiye Futbol Federasyonu, 7 Mayıs’ta Galatasaray ile Eskişehirspor’un karşı karşıya geleceği Türkiye Kupası finalinin Konya’da oynanacağını açıkladı. 22 bin kişilik Atatürk Stadı’nda oynanacak maçın saatinin ise daha sonra açıklanacağı belirtildi.

G

alatasaray’ın aldığı başarısız sonuçların ardında futbolcular ile Mancini arasındaki problemler olduğu öğrenildi. Aradaki bağların artık kopma noktasına geldiği öğrenilirken futbolcular ve İtalyan teknik adam kötü sonuçların ardından faturayı birbirlerine kesti. Maç içerisinde ve devre arasında futbolculara hakarete varan konuşmalar yaptığı belirtilen Mancini’nin Sivasspor maçının devre arasında futbolculara, “Karaktersizce oynuyorsunuz” dediği öğrenildi. Drogba üzerinde kuramadığı otoritesini de güçlendirmek için genç oyunculara yönelik sert tavırlar gösteren deneyimli teknik adamın bu tavırları yerliyabancı futbolcuların tepkisini çekiyor.


22 NİSAN 2014 SALI

Ş

ehitleri Haftası münasebetiyle Bu yazı dizisinin planlamasını yaptığım günlerde, Cumhuriyet’te şöyle bir haberle karşılaştım. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Yükseköğretim Kurulu(YÖK), Çanakkale , üniversite rektörlüklerine gönderdiği yazıda, “Ecdada Rahmet Okusana” etkinliği çerçevesinde, okullarda Kur’an okunması için destek istiyordu. Akıl ve bilimle yürümesi gerekirken, dogmalara yaslanan, çağ dışı gelişmelere seyirci kalan, evrensel standartlarla yakın-uzak ilgisi olmayan, suskun, sinmiş onlarca “üniversite”... Onlarca Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Yüksek Okulu, vb... Bu okullardan, istihdam planlaması yapılmadan mezun edilen binlerce genç insan... On binlerce nitelikli işsiz... Bu, işin bir yönü. Diğer tarafta, cevabını aradığım sorular. “Bunca üniversite, bunca kaynak, yapılan araştırmalar, harcanan emekler, ortaya çıkan kalifiye işgücü pratikte, spor alanında karşılık bulabiliyor mu?”, “Tıptan iletişime, sosyolojiye dek ‘bilim’; Türkiye’nin sporuna yeterince katkı sağlıyor mu?” ya da “Zincir nerede kopuyor?” Bu ve benzeri soruları, sporun değişik bileşenlerindeki akademisyen, yönetici, antrenör, sporcu, gazetecilere sorup, kendi uzmanlıkları açısından yorumlarını aldım. Bu görüşmelerde en çok duyduğum sözcüklerse, “maalesef” ve “ne yazık ki” oldu.

‘Üretilen bilgi kullanıma uygun değil’ Görüşünü aldığım tüm akademisyenler, sporla iç içe olan kişilerdi. Örneğin, spor hekimliği uzmanı Prof. Dr. Emin Ergen; TMOK Sağlık Komisyonu Başkanlığı’nın yanı sıra uluslararası spor hekimliği federasyonlarının da yönetimlerinde görev yapan, Ankara ve Hacettepe Üniversitelerinin BESYO müdürlüğünü ifa etmiş, spor federasyonlarıyla, kulüplerde

Hazırlayan: Cenk ÇINAR

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Yök’ten Kur’an genelgesi

1 sorumluluk üstlenmiş birisi olarak önemli saptamalar yaptı: “Spor bilimi çerçevesinde uluslararası ölçekte donanım ve birikime sahip üniversite bölümlerinin sayısı ancak 3-5 ile sınırlı. Diğerleri daha çok genel amaçlı personel diyebileceğimiz eleman

Prof. Dr. Emin Ergen

yetiştirme yönünde programlar yürütüyor. İyi olanaklara sahip bazı spor kulüpleri bilimsel yöntemleri kullanarak başarı aramaktalar. Antrenörlerin bilimsel verilerden yararlanabilecek alt yapıları eksik olduğundan işbirliğine giremiyorlar. Girebilenlerin sayısı sınırlı. Belirli sayıda spor bilimci yetişmesinin bir başka nedeni, istihdam olanaklarının sınırlılığı. Antrenöre astronomik maaş veren kulüpler, destek elemanlarına fazla olanak ayırmamaktalar. Üniversitelerde üretilen bilimsel bilginin antrenman bilgisine dönüşümünde Türkiye’de yapılan araştırmalar çok sınırlı. Çünkü genel olarak üniversiter yapı üretilen bilginin kullanımına olanak sağlayacak yapılanmada

değil. Araştırmalar akademik ilerleme gerekliliği/ zorunluluğundan kaynaklanıyor. Yayın ve dosya tamamlama için yapılan araştırmalar günlük kullanıma sunulmaktan uzak. Var olan az sayıdaki araştırmacının ihtiyaca cevap vermekten uzak kalan çalışmaları, yeterli desteği sağlayamıyor. Spor bilimleri bölümleri donanım açısından güncel ve ihtiyaca uygun değil. Hatta eğitim için bile laboratuar olanakları çok sınırlı. Bilimin Türkiye’de spora katkısı yok denecek kadar az. Örneğin spor politikaları üretilmesinden yetenek seçimine, seçilen yeteneklerin bilimsel yöntemlerle izlenmesinden spor tesislerinin dizaynına kadar uzanan geniş bir yelpazede, bilimin katkısı mümkün aslında.”

Bilimi talep etmeyen toplum Görüşüne başvurduğum, bir diğer hoca ise, Türkiye Spor Bilimleri Derneği Eski Başkanı ve TFF Futbol Gelişim Direktörlüğü AR-GE Müdürü Prof. Dr. Mustafa Ferit Acar’dı: “Bilimsel gelişmişlik ölçütlerinin birçoğunda uluslararası sıralamaların altında yer alan Türkiye, evrensel bilimin bilgi havuzuna ancak damlalarla katkıda bulunabilmektedir. Zaten var olan yetersizlik düzeyine bir de bu düzeyden bile gerektiği kadar yararlanamayan, yani bilimi talep etmeyen bir toplumsal bakış açısını eklersek, tablo daha da netleşir. Sorun kısır döngüyü işaret etmektedir. Sorunu spor alanında örneklersek; sadece üniversite çevrelerinde, kuramsal alanda kalmış, pratik alanlara inip, somut başarılarla kanıtlanmamış

bilgiye toplum itibar etmez. Spor kulüplerindeki tabloya baktığımızda ise; görev yapan yönetici ve antrenörlerin çoğunun alaylı diye nitelendirilen pratik alandan geldiğini ve akademik eğitimli personelin çok düşük sayıda olduğunu görürüz. Özellikle profesyonel sporların federasyonlarınca açılan antrenör kurslarına katılabilmede spor eğitimi almış olmak değil, şu kadar yıl oynamış olmak, milli olmak öncelik almaktadır. Halbuki tüm dünyada artık

Prof. Dr. Mustafa Ferit Acar kanıtlanmış bir gerçek, iyi antrenörlerin zamanında çok üst düzeyde spor yapanların arasından çıkmadığıdır. Başka bir araştırmada da; Spor Genel Müdürlüğünde çalışan spor eğitimi almış personelin çok düşük oranda olduğu ortaya konulmuştur. Bu kaynak ve eğitimli işgücü israfı ülkenin ve sporun da kalkınmasında en büyük engeldir.”

‘30 yıldır, su için dedim ama...’ Hâlâ, taraftarların, yöneticilerin takım antrenmanlarına tepsi tepsi baklava götürdükleri bir ülkede; Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde yıllarca ders veren ve Turgut Özal Üniversitesi’nde aynı bölümün kurucu öğretim üyesi olan, 35 yıldır kendi alanında spora katkı yapma uğraşı içindeki Prof. Dr. Gülgün Ersoy’un görüşlerini tahmin etmek zor değil. Ülkemizde görev yapan ABD’li performans uzmanı

için gazete manşetinde yer alan, “Futbolculara su içmeyi öğretti” haberi, yaralamış Hoca’yı... “Ben bunu 30 yıldır anlattım!” diyor ve devam ediyor: “Sporcuların çoğu performanslarını artırabilecek doğru ve güncel beslenme bilgilerinden yoksundurlar. Pek çoğu genel olarak beslenmeyi bilir ama spor beslenmesine özgü bilgilerde zorlanırlar. Oysa, beslenmenin de tıpkı antrenman gibi periyotlaması vardır. Ülkemizde ne yazık ki sistemli bir şekilde sağlık ekip çalışması yapılamamaktadır. Yurtdışında sporcunun olduğu her yerde sertifikalı spor diyetisyenleri görev almakta, önemli takımlarda spor branşlarına özgü çalışmalarını; danışman, eğitici, araştırmacı ve uygulayıcı olarak sürdürmektedir. Yurdumuzda artan üniversitelerin, kaynakların, yapılan araştırmaların, harcanan emeklerle ortaya çıkan kalifiye iş gücünün uygulamada karşılığını bulmadığını ve Türk sporuna yeterince katkı sağlamadığını düşünüyorum. Ülkemizde düzenlenen spor organizasyonlarında bile diyetisyen görevlendirmeleri düzenli bir şekilde yapılmamaktadır. Mesleğe talep son yıllarda giderek artmakta, ancak görevlendirmeler yetersiz kalmaktadır. Çünkü bu konuda organize olunamamaktadır.”

Prof. Dr. Gülgün Ersoy Yarın: “HUKUKTAN EN AZ YARARLANAN EMEKÇİLER”

Liverpool rekor peşinde Bitime 3 hafta kala Chelsea’nin 5, iki maçı eksik Manchester City’nin de 9 puan önünde yer alan Liverpool, 19. lig şampiyonluğunu elde etme yolunda önemli bir avantaj elde etti. Önümüzdeki hafta Chelsea’yi konuk edecek olan Liverpool, karşılaşmadan galip ayrıldığı takdirde 1989-1990 sezonundan sonraki ilk lig şampiyonluğunu büyük ölçüde ilan edecek. Şu ana kadar ligde oynadığı 35 maçta rakip filelere toplam 96 gol bırakan Liverpool, kalan 3 maçında 8 gol daha bulması halinde, Chelsea’nın 103 gollük rekorunu kıracak.

Yarı final heyecanı başlıyor Şampiyonlar Ligi’nde yarı final karşılaşmaları bugün başlıyor. İspanyol temsilcisi Atletico Madrid, İngiliz kulübü Chelsea ile 21.45’te Madrid’de Vincente Calderon stadında karşılaşıcak. Bu maçın rövanşı ise 30 Nisan’da yine aynı saatte İngiltere’de Stamford Bridge’de oynanacak.Diğer yarı final eşleşmesinde ise İspanya’nın Real Madrid takımı, 23 yarın 21.45’te Şampiyonlar Ligi’nin son şampiyonu Alman temsilcisi Bayern Münih’i konuk edecek. İki takım arasındaki rövanş maçı, 29 Nisan’da 21.45’te Bayern Münih’in sahası Allianz Arena’da yapılacak.

Schumacher’den şikayetçi oldu Michael Schumacher ile ilgili şok bir gerçek ortaya çıktı. Alman pilotun kayak kazasının kısa bir süre öncesinde bir de ciddi trafik kazası geçirdiği ortaya çıktı. İspanya’nın Sevilla kentinde 17 Kasım’da gerçekleştiği belirtilen kazaya bir otomobil ile bir motosiklet karıştı. İspanyol emniyetinin kaza raporuna göre olayda hatalı olan taraf Schumacher’di. Bunun üzerine kazada yaralanan motosiklet sürücüsü, zararlarını karşılamak üzere komadaki efsane pilottan şikayetçi oldu. Araç kiralama şirketinin de yine dava konusu olduğu belirtilirken, zararın şirket tarafından karşılanması durumunda sorunun anlaşma yoluyla çözülebileceği belirtildi.

Trabzonspor Hami ile gülüyor Avrupa kupalarına katılma hedefi yolunda ilerleyen Trabzonspor’da teknik direktör Hami Mandıralı başarılı bir performans sergiliyor

Süper Lig’de Kayseri Erciyesspor’u deplasmanda 5-0 gibi farklı bir sonuçla yenerek Avrupa kupalarına katılma hedefi yolunda ilerleyen Trabzonspor, son 2 sezonda görev yapan teknik direktörler içerisinde en fazla puan ortalamasını Hami Mandıralı ile yakaladı. Mandıralı, söz konusu dönemde görev yapan Şenol Güneş, Tolunay Kafkas ve Mustafa Akçay gibi teknik direktörlerin arasında en başarılı grafiği sergileyerek Bordo-Mavili takıma en fazla puan ortalamasını sağlayan teknik adam oldu. 20132014 sezonuna teknik direktör Mustafa Akçay ile başlayan

Karadeniz ekibi, 20 maçta 8 galibiyet, 5 beraberlik ve 7 mağlubiyet almış ligde ilk 20 haftada 29 puanla, 9. sırada kendine yer bulabilmişti.

En iyi averaj Hami Mandıralı’nın teknik sorumluluk görevine gelmesinin ardından Trabzonspor, 10 karşılaşmaya çıktı. 10 maçta 4 galibiyet, 5 beraberlik ve hükmen olmak üzere 1 mağlubiyet alan bordo-mavili takım, 17 puan toplayarak 1,70 puan ortalamasıyla söz konusu dönemdeki en başarılı teknik adam oldu.

Trabzonspor, en iyi averajı da Hami Mandıralı ile yakaladı. Şenol Güneş döneminde 21 gol atıp 21 gol yiyerek 0 averajı bulunan Karadeniz ekibi, Tolunay Kafkas ile 18 gol kaydedip 19 gol kalesinde görerek 1 averaj ile maçlarını bitirdi. Mustafa Akçay döneminde 28 gol atan, 26 gol yiyen Bordo-Mavililer, +2 averaj sağlarken, Hami Mandıralı ile 18 gol atıp 8 gol kalesinde görerek +10 averaj yakaladı. Trabzonspor,1,80 gol ile en fazla atılan gol ortalamasını, 0,80 gol ile de en az yenilen gol ortalamasını Mandıralı döneminde elde etti.

‘Madrid’den teklif var’ Hakan Çalhanoğlu babası Hüseyin Çalhanoğlu, transfer konusunda yaptığı açıklamada, “Hamburg ile 2018’e kadar sürecek kontrat yapmıştık. Ancak şu an Hakan’ı isteyen 10 farklı kulüp var, A.Madrid de bunlardan biri. Ayrıca Real Madrid de oğlumun menajeriyle temasa geçti. Ancak tüm bunları sezon sonunda düşüneceğiz” dedi. Genç yetenek, Şubat ayında Hamburg ile 2018 yazına kadar sürecek ve Bundesliga 2 için de geçerli olan bir sözleşme imzalamıştı.

T.C. TEK RDA 2. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2011/281 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri : 1 NOLU TA INMAZIN Özellikleri : Tekirdağ İl, Merkez İlçe, 305 Ada No, 61 Parsel No, ertuğrul Mahalle/Mevkii, 1/4 payı Bağımsız Bölüm Tekirdağ ili Merkez İlçesi Ertuğrul Mahallesi Demir Sokak No: 29 özcan yoğurt imalathanesi. Tekirdağ ili Merkez İlçesi, Ertuğrul Mahallesi 305 ada/61 parsel nolu parsel 160 m2 alanlı arsa nitelikli taşınmaz. Borçlu adına 1/4 hisse ile kayıtlıdır. Tarihi eser şerhi mevcuttur bu şerhle yükümlü olarak satılacaktır. Üzerinde tek katlı betonarme bina mevcuttur. Alanı 145 m2 dir. Yoğurt imalat atölyesi olarak kullanılmaktadır. Zemin ve duvarlar seramik kaplıdır. Kapıları demir doğramalıdır. Bina yaklaşık 32 yıllıktır. % 32 yıpranması mevcuttur. Tapu kaydında niteliği arsadır. Adresi : Tekirdağ ili Merkez İlçesi Ertuğrul Mahallesi Demir Sokak No: 29 Yüzölçümü : 160 m2 Arsa Pay : 1/4 mar Durumu : Tekirdağ ili Merkez İlçesi Ertuğrul Mah. 305 ada 61 ve 62 nolu parseller 1/1000 uygulama imar planı içinde sit alanında olup, B-6 (Bitişik nizam 6 kat imarlı) ticari alınındadır. K ymeti : 72.078,50 TL KDV Oran : %18 Kayd ndaki erhler : Tarihi eser şerhi mevcut olup bu şerhle birlikte satılacaktır. 1. Sat Günü : 09/06/2014 günü 11:30 - 11:40 arası 2. Sat Günü : 04/07/2014 günü 11:30 - 11:40 arası Sat Yeri : Tekirdağ 2. İcra Müdürlüğü - null null / null 2 NO LU TA INMAZIN Özellikleri : Tekirdağ İl, Merkez İlçe, 305 Ada No, 62 Parsel No, ERTUĞRUL MAH. Mahalle/Mevkii, Tekirdağ ili Merkez ilçesi Ertuğrul Mahallesi Demir Sokak No: 29 Özcan Yoğurt İmalathanesi. Tekirdağ ili merkez İlçesi Ertuğrul Mahallesi 305 ada 65 nolu parsel 186 m2 alanlı bahçeli 4 katlı kagir apartman nitelikli taşınmaz borçlu adına 1/4 hisse ile kayıtlıdır. Tarihi eser şerhi mevcuttur ve bu şerhle birlikte satılacaktır. Üzerinde 4 katlı betonarme bina mevcuttur. Binanın zemin katı işyeri olarak (yoğurtçu dükkanı) kullanılmaktadır, diğer katlar meskendir. Zemin, 1., 2. katlar 125 er m2 alanlıdır. 3. kat çatı katı ise 90 m2 alanlıdır. Toplam inşaat alanı 465 m2 dir. zemin kat işyerinin zemini seramik pencereler PVC doğramadır. 1, 2 ve 3 kat dairelerin özellikleri yanı olup 3 oda+salon+mutfak+banyo+tuvalet ve holden ibarettir. Islak zeminler seramik kaplıdır. Duvarlar plastik boyalıdır. Pencere doğramaları PVCdir. Bina koloriferlidir. Asansör yoktur, bina yaklaşık 52 yıllıktır. % 50 yıpranması mevcuttur. Adresi : Tekirdağ ili Merkez İlçesi Ertuğrul Mahallesi Demir Sokak No: 29 Yüzölçümü : 186m2 Arsa Pay : 1/4

mar Durumu

: Tekirdağ ili Merkez İlçesi Ertuğrul Man. 305 ada 61 ve 62 nolu parseller /1 000 uygulama imar planı içinde sit alanında olup, B-6 (Bitişik nizam 6 kat imarlı) ticari alınındadır. K ymeti : 127.003,00 TL KDV Oran : %18 Kayd ndaki erhler : Tarihi eser şerhi mevcut olup bu şerhle birlikte satılacaktır. 1. Sat Günü : 09/06/2014 günü 12:00 - 12:10 arası 2. Sat Günü : 04/07/2014 günü 12:00 - 12:10 arası Sat Yeri : Tekirdağ 2. İcra Müdürlüüğ - null null / null Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2011/281 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 07/04/2014 (İİKm.126)_ (*) ilgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 64’e karşılık gelmektedir. BASIN: 25780 (www.bik.gov.tr)

Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de


Hazırlayan: Füsun İKİKARDEŞ

fusunikikardes@aydinlikgazete.com

Türk diplomatlara ilk saldırı ABD’de yapıldı Terör örgütü Asala’nın Türk vatandaşlarına yönelik şoven saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni Gurgen (Ka-

22 NİSAN 2014 SALI

KURULUŞ 1921

rakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde afla serbest bırakıldı. Bu suikast, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı.

‘64 mezunu ’lilerin şehidi’ Şehit Cenevre konsolosu Mehmet Yergüz Galatasaray Lisesi 1964 mezunuydu. 50. mezuniyet yılını kutlayacak arkadaşları. Yergüz de onların arasında olacak

B

Cüneyt AKALIN

u, bir anı yazısı. Ama nostalji yazısı değil; Hatırla (t) ma da denebilir.... Biraz özel gibi olacak; aslında hiç öyle değil, iki vatan evladının Lise’deki yaşamı çerçevesinde hatırlatmalar yapacağım. Bu, tam bir 24 Nisan yazısı da değil; ama biraz da öyle, doğrusu. Ermeni lobileri Batı’yı ayağa kaldırıyor. Ben de hiç olmazsa, madalyonun öteki yüzünü cümle aleme hatırlatayım istedim.

Yergüz ve 50. Yıl Bu satırların yazarı Galatasaray Lisesi 64 yılı mezunu. (GS’ca 96 döneminden) Bu yıl bizim sınıf 50. Mezuniyet yılını kutlamaya hazırlanıyor. 70’e merdiven dayamış ak saçlı, kimi göbekli, kimi illetli insanlar Lise bahçesinde biraraya gelip kucaklaşacaklar vb. Her mezuniyet törenindeki sahnelerin benzerleri yaşanacak. Gazeteler “pilava kaşık attılar” haberini yapacak. Spor muhabirleri Ünal Aysal’ın (gelirse) peşinden koşacak. Aramızdan erken ayrılanlar oldu. Mehmet Yergüz onlardan biri. O da aramızda olacak o gün. Yurtsev (abi) Mıhçıoğlu 50. yılı çoktan idrak etti. Rahmetli büyükelçiler İsmail Erez, Taha Carım, Daniş Tunalıgil (onların hayatta kalan yakınları) 50. yıl belgelerini çoktan aldılar, almış olmalılar. Sıra geldi bizim sınıfa; 64 mezunlarına. Mehmet Yergüz de bizimle olacak, o bizim sınıftan. Mehmet Yergüz; Fethiye’li, iki erkek çocuk babası.

Cenevre konsolosu Mehmet Yergüz aslen Fethiyeliydi. Resimde Mehmet Yergüz Fethiyedeki aile evindi annesi ve ablası ile birlikte görülyor. Lise’den mezun olduktan sonra TC’nin Cenevre Başkonsolosluğu’nda göreve başladı. 9 Haziran 1981 günü evine gitmek üzere Konsolosluktan çıkarken saldırıya uğradı, olay yerinde öldü. Saldırıyı ASALA üstlendi. Yergüz gitti. “Yaşı otuzbeşti; yolun yarısındaydı.”

Sınıfımızın tek şehidi Yergüz’le aynı yıllarda okuduk ama ayrı sınıflardaydık. Gülergüzlüydü, gözleri fırıl fırıldı. Sakin, kararlı bir tavrı vardı hayata karşı. Yergüz’ün belgesini yeğeni Bekir alacak. Ona özel bir belge verirler mi bilemiyorum, ama vicdanlarda sınıfın birincisinin o olduğu kesin. O bizim sınıfın tek şehidi. O anlamda

Mehmet Yergüz askerde. Şekilde görüldüğü gibi, silah eline yakışmamış. İyi bir askere benzemiyor. Ama o en güçlü silahı taşıyor. Mehmet Akif’in deyişi ile “göğsünü siper eden bir vatansever her türlü hayasızca akını durdurabilir.”

onuru ve gururu. Belki şevke gelir, biz elli yıllıklar “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye bağırırız. Çünkü bizler, asker gibi olmasa da, “Cumhuriyet’in bekçileri” olarak yetiştirildik. Ne de olsa, Tevfik Fikret’in öğrencileriyiz.

Yurtsev abi Yergüz’ü anıp Yurtsev abiyi anmamak olmaz. Oğlu, Atasay’dan yazı ve resim istedim. “Yazı işine başladım, ama bütün yaşadıklarım tazelendi, içim acıdı” notunu yolladı. İş başa düştü. Yurtsev abi olmadan olmaz. Yurtsev Abi bizden 5 yaş büyüktü. Etüt

abimizdi. İzciydi, boru takımının başıydı. Adaleli bacakları izci giysilerinin kısa pantolonundan taşar, onun yönetiminde Lise boru takımı İstiklal’i inletirdi. Yurtsev abi Alaşehir’li idi. Babası DP Manisa milletvekili idi. Akşamları bize ders çalıştırırdı. Yatılı okulda görülen hotzor işine heves etmezdi, bizi incitmedi. O bizim “Yurtsev abi”mizdi. Dışişleri’ne girdi. Diplomat oldu. Ermeni teröristler onu Lizbon’nda müsteşarlığını yaptığı elçilikte buldular. Baskında eşi Cahide Mıhçıoğlu öldürüldü, oğlu Atasay ve kendisi yaralandı. Yurtsev Abi, eşini toprağa verdikten sonra fazla dayanamadı, aramızdan ayrıldı. O da aramzda olacak. Onsuz bizim sınıf olmaz.

Yurtsev abi yatılı okula ilkokuldan başlamıştı Şehit diplomat Lizbon Elçiliği Müstaşarı Yurtsev Mıhçıoğlu saldırıda eşini kaybetti. Kendisi ve oğlu yaralandı eşini toprağa veren Yurtsev abi kısa bir süre sonra eşinin yanına gitti.

Şehit Galatasaraylı diplomatlar Galatasaray, “şehit diplomatlar” için “diplomat evlatları” için neden bir köşe yaptırmadı Lise’nin bir köşesine? Çanakkale’de şehit olan öğrencilerin anıları, yıllar yılı duvarlarla yaşatıldı, genç kuşaklara aktarıldı. Aynı şeyler neden şehit diplomatlar için yinelenmedi? Yergüz’ün, Yurtsev abinin resimleri İzmir Karşıyaka’daki Şehit Diplomatlar Anıtı’nda yaşıyor. Galatasaray neden şehit evlatlarının anısını yaşatamadı? Yergüz de, Yursev abi de, İsmail Erez de, Taha Carım da, Daniş Tunalıgıl de mezuniyet töreninde aramızda olacaklar. Üstelik bizler sadece bu yıl 50. yılı kutlarken, onlar bizden sonra gelenlerin de arasında olacak. Millet yaşadıkça onlar yaşayacak. Karşıyaka / İzmir Şehit Diplomatlar anıtı

Galatasaray...yatılı okulda akşam etüdü... ( 1958-59 yılı olmalı) Etüd abisi Yurtsev Mıhçıoğlu ve 7-C sınıfı...

‘Başlıca kozumuz Perinçek’in AİHM kararı’ rüşeceğiz. Temas edeceğimiz konu, Türkiye ile iş yapan yabancı firmalara, bu konudaki hassasiyeti anlatmak, bu alanda bir lobi oluşmasını temin etmek. Biz de bu çok haksız, mesnetsiz davada herkesin destek vermesini istiyoruz.

FÜSUN İKİKARDEŞ

T

ekstil sektörü ve İstanbul Ticaret Odası’nda pek çok şapkası var Mustafa Balkuv’un. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Meclis üyesi, Türkiye Triko Sanayicileri Derneği Başkanı, İTO Sözde Ermeni Soykırım İddialarına İlişkin Komisyon Başkanı... Son 10 aydır kolları sıvamışlar, Komisyonu etkinleştirmek ve sözde Ermeni Soykırımı yalanlarına karşı seferber olmuşlar. Sadece 10 ayda 50 saatlik toplantı mesaisi yapmışlar. Ermeni diyasporasının önayak olduğu 100.yıldönümü atağına karış, başlıca silahları, Doğu Perinçek’in AİHM’den koparttığı karar, çantalarında da Mehmet Perinçek’in çevirip derlediği “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” kitabı... Balkuv’la Ankara seyahati öncesinde konuştuk.

100. yıl yaklaşınca hassasiyet arttı İTO bünyesinde kurulan Sözde Ermeni Soykırımına İlişkin Komite’nin amacı nedir? Ermeni diyasporasının 100. yıl hazırlıkları, bu komisyonun kurulması adına etken oldu. Aslında iki dönem önce kurulmuştu, ama çeşitli nedenlerden dolayı çalışmadı, ya da yetersiz oldu. Geçen dönemde çalışma imkanı bulamayınca istifa etmişti. Bu dönem, benim önerimle Komisyon, Meclis’in de onayıyla yaklaşık 10 ay önce tekrar oluşturuldu. Bu dönem, hem yeni yönetimin farkı var hem d e Meclis’in ciddi bir desteği var. Tabii 100. yılın yaklaşması da hassasiyeti arttırdı. Bu çerçevede, değerli başkanımız İbrahim Çağlar Bey’le konunun hak ettiği desteği alıyoruz. Aynı zamanda

Diyaspora ile Ermenistan ayrı

Meclis Başkanımız Şekip Avdagiç de desteğini esirgemiyor. Destek olunca, sonuç da başarılı oluyor.

Mesela 18-19 Mart’ta Paris ziyareti yaptık. Dışişleri mensuplarımızın şehit edilmesinin yıldönümüydü... Yerinde andık, hem de Emine Çetin Hanım’ın davasına katıldık, manevi destek verdik. Daha sonra da 4-7 Nisan’da Azerbaycan, Bakü’ye gittik. Orada da çok önemli üst düzey toplantılarmız oldu. Onlar da diyasporayla ilgili benzer sıkıntılar yaşıyor. Aslında diyasporayla Ermenistan’ı ayırmak istiyorum. Ermenistan’la ilgili sıkıntıdan çok diyaspora sıkıntısı var. Orada da beraber çalışmak, bize benzer bir komisyon kurmak konusunda anlaşmaya vardık.

Ankara’da ilgili ve yetkili herkesin kapısı çalınıyor

En büyük Meslek Örgütü devrede

Ne gibi faaliyetleriniz var? Beş kişilik bir komisyonumuz var, ayrıca Meclis Başkan Vekilimiz de komisyonumuzun daimi katılımcısı, hem de çalışmalarımız Meclis adına onun denetiminde gidiyor. Bütün katılan dostlarımıza, Meclis’e bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum. Çok yoğun çaba harcıyoruz. Ankara’ya gidip geliyoruz, hem ilgili kişilerle hem yetkililerle görüş alışverişinde bulunuyoruz. Meclis’i de ziyaret ettik. AKP milletvekili Sayın Seyit Sertçelik’den destek alıyoruz. Yarın (bugün) itibariyle komisyon olarak Ankara’ya gidiyoruz, Ekonomi Bakanımızla gö-

Kamuoyu oluşturmada ne gibi araçlar kullanıyorsunuz? İstanbul Ticaret Odası olarak Türkiye’nin en güçlü sivil toplum örgütüyüz. Yaklaşık 350 bin üyemiz var, İTO’nun gücünü de devreye sokmak istiyoruz. Bize bu konuda ivme kazandıran 3 ayrı bireysel başvuru var: İlk başta gelen Sayın Perinçek’in konuya kazandırdığı değer. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin çıkartmış olduğu “Ermeni soykırımı yoktur” kararı, bizim ciddi anlamda önümüzü açmış oldu. Keza, Emine Çetin Hanımefendinin Paris’te açtığı bireysel davayı kazanması, buna kar-

Mustafa Balkuv

şılık hakaretlere maruz kalması, ölümle tehdit edilmesi, davayı lehine çevirmesi önemli bir adım. Aynı şekilde Sayın Sırma Oran’ın Paris’te seçilmiş olduğu halde, “Ermeni soykırımı vardır” tezini kabul etmeye zorlanması ve istifaya zorlanması, buna karşılık açtığı ilk davayı kaybetmesi, ancak Leylekyan’ın hakarete varan söylemlerine karşı açtığı davayı kazanması... Karşınıza nasıl çıkıyor? Türkiye genelinde herkesin rahatsızlık duyması gereken bir konu bu. İTO’nun ticaret boyutunda da

devrede olması gerektiğini düşünüyorum: Hem ticaret adamlarının, hem Türkiye genelinde toplumun rahatsızlığı var. Neden? Çünkü Türkiye, hiç alakası omayan, haksız bir suçlamayla karşı karşıya. İnsan Hakları Mahkemesi de böyle bir şey olmadığını teyit etmiş. O bakımdan bu konuda inançlarımız doğrultusunda bugüne kadar ne yaptıysak, bundan sonra da daha yoğun olarak çabalarımıza devam edeceğiz. İş yaşamında sizin elinizi güçlendirecek değil mi? Bunun olmadığını dünyaya kanıtlamak, Türkiye’nin itibarını da arttıracaktır. Hepiniz iş adamıyız. İşimiz

Hedefimiz, tamamen yalanlarla ifade edilmiş olan böyle bir soykırım olmadığını dünyaya kanıtlamak. Elimizden gelen her şeyi yapacağız

gücümüzden öneml bir zaman ayırıyoruz. İşlerimizden ayrı kalmamalıyız. Ancak elde edilecek olanlar için, her türlü zaman ve çaba değer diye düşünüyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye büyük bir ülke. Her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek bir ülke. Üretim, iş dünyası ve siyaset üçgeni arasında nasıl bir denge olmalı? Üretim, iş dünyası ve siyaset birbiriyle bağlı. Özellikle dışa dönük bir ülke olduk. Kazanımlar ihracattan geçiyor. Belki bugün biraz rant politikası güçlendi, ama Türkiye’nin geleceği üretimden geçiyor. Tek kalkınma politikamız üretim olmalı. Üretimde kiminle çalışıyorsak demokratikleşmeyi ön planda tutuyorlar. Türkiye her konuda kendini kanıtlamış olmalı. Dış dünyada böyle ağır bir suçlamayla yüzyüze kalmamalı.

‘Siyasi bir rahatsızlığımız yok’ Doğu Perinçek bu mücadelede yalnız bırakıldı. Dışişlerinden destek var mı? Öncelikle Sayın Perinçek’e teşekkür etmek isterim. Bize kazandırdığı çok önemli bir arguman. Dışişleri’nde yaptığımız temaslarda da hep ön plana çıkıyor, hep kullanılıyor. Elimizdeki en önemli değer, şu an Sayın Periçek’in bize kazandırmış olduğu AİHM kararı. Şimdi, konuyu siyaset boyutunda değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum. İşbirliği içinde olmalıyız. Beraber çalışmaya

hazırız. Eldeki argumanlar neyse, bu gücü ortak kullanmalıyız. Sayın Mehmet Perinçek’in de seminerine katıldık. İTO’dan çıkmış kitabı var zaten. “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” kitabını gittiğimiz her yerde dağıtıyoruz. Kullandığımız en önemli kaynak. Bizim tezimiz değil, kendi başbakanlarının söylediği bir şey... Hem Sayın Perinçek’in, hem de oğlunun bu konuda kattığı önemli değerler var, bu konuda siyasi bir rahatsızlığımız yok. Bize birşeyler kazandırdıysa, bunu neden paylaş-

mayalım? Bakanlık nezdinde de aynı arguman kullanılıyor. Bunu nasıl reddedebiliriz ki? Bütün ülkelerin altına imza attığı AİHM’in, “böyle bir şey yoktur, soykırım tarifine uymuyor” diye bir kararı var. E, bunu red mi edeceğiz? Mantığa da, vicdana da aykırı. Bu çok uzun bir süreç. Yüzyıllık bir süreç... Bundan sonra da devam edecek. Bizim Meclisimizdeki görev süremiz yettikçe, konunun birebir arkasındayız.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.