SANAYI
Yıl:1 Sayı:2 EKİM 2013
Sİber kıyametİn şİfrelerİ
944167184 Röportaj TÜGİAD BAŞKANI
MOBBiNG
Geliyorum diyen bela!
ALİ YÜCELEN
Röportaj MODA
BARBAROS ŞANSAL
DİZİ SETLERİNDE İŞ GÜVENLİĞİ
MEHMET ALİ
ALABORA
74.871
İŞ KAZASI YAŞANDI
744 İŞÇİ
YAŞAMINI YİTİRDİ
iS
TÜRKİYE
LIFE
2012 YILINDA
KAZALARINDA
AVRUPA
BİRİNCİSİ
İKİLİĞİ TERKEDELİM BİRLİK OLALIM umhuriyetimizin 90. yılını kutlayacağımız şu günlerde ülkemizde çok şey değişti. Birçok Avrupa ülkesinde kadının seçme seçilme hakkı dahi yokken, Cumhuriyetle birlikte bizim kadınlarımıza, analarımıza hak ettiği değer verildi. Harf devriminden tutun da kılık kıyafete kadar birçok alanda hızla değişimler yaşandı. Kültür devrimi bütün toplumun önceliklerini farklılaştırdı. Peki bugünlerde neler oluyor? Biz dayatılmış meselelerle meşgul olurken önemli bir değişim yaşanıyor, Cumhuriyeti kuran toplumsal birlik parçalanıyor. 30 Ağustos 1922’de, bu toprakların işgalcilerden kurtulmasının arkasındaki güç, birlikti. Yunus da söyler ya hani, “İkiliği terket, birlik makamını tut”. İşte o muhteşem birlik bilincindedir bu sır. Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumsal süreçlerden çıkardığı sonuç da buydu. Bir toplum ancak birlik olarak savaşırsa kurtulabilirdi. Atatürk’ün ortak gelecek yaklaşımı, hep birlikte kendi koşullarıyla, kendi geleceğini kurmak isteyenlerin tutkusuna dönüştü. Bu ortak gelecek tanımı gereği, Cumhuriyet kuruldu. Laiklik ve hukuk gibi değişmez temel ilkeleri olan Cumhuriyetin sahipleri, Anadolu’nun bütün unsurlarıdır. Bu hukuk sistemiyle herkesin anayasal hakları güvence altına alınmıştır, herkes eşittir. Bu eşitliğin bozulmaması ve devletin kurumlarının herkese eşit davranması, anayasal bir sorumluluktur. Birlikte yaşamak ve birliği sürdürülebilir kılmakta ne kadar başarılı olursak, gelecek bir o kadar bizimdir. Ancak biz bugün maalesef bu değerleri unutmuş görünüyoruz. Anlaşılan o ki biz etnik kökenlerimiz farklı diye birbirimizi öldürürken, batı gelecek emellerinden vazgeçmeden planlarına devam etmektedir. Ve bugünlerde yaşadığımız sonuçlar maalesef bunu doğrulamaktadır. Atatürk ve arkadaşlarının davasının hatırlanmasını, unuttuğumuz o muhteşem birlik ruhunun yeniden oluşmasını umut ediyorum. Saygı ve Sevgilerimle...
C
Berma Sutuğ AYDIN
TÜGİAD BAȘKANI ALİ YÜCELEN İLE GÜNDEMDEKİ KONULARI GÖRÜȘTÜK
18
SANAYI
28
LIFE ISSN:2148-0826
EN KÂRLI SUÇLAR
İmtiyaz Sahibi (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü) Ajna Reklam Adına Berma S. Aydın berma@ajna.com.tr Haber Merkezi Ceren Gümüşbaş dergi@sanayilife.com
BEYİN GÖÇÜNDE BAŞARI
66 GERİ DÖNDÜ 248 BİLİM ADAMI
+
SMMM
64 BİLİȘİM 72 AVUKAT 76 GO 78 KİȘİSEL GELİȘİM 82
İşyeriniz güvendemi?
KAHVENİZ NASIL OLSUN
73
KALPLİ Mİ TEK ÇEKİRDEKLİ Mİ
İnternet şirketlerin omurgası oldu Kıdem tazminatı fonu tartışmaları Her şeyi bilen adamın sonu
BORÇ VE ZARARDA DA
24
GALATASARAY ȘAMPİYON
Aynadaki Ben
Reklam Müdürü Zehra Sarıkaya Keşaf zehra@ajna.com.tr Görsel Yönetmen Güngör Yılmaz Grafik Mustafa Azaklı Web Tasarım Tarık Yiğitdoğan Yayın Kurulu Berma S. Aydın, Eray Beceren Levent Karadağ, Mehmet Akçay Mehmet Emin Barsbey Serkan Özburun Danışma Kurulu Murat Fırat (Dudullu OSB Bölge Müdürü) Mücahit Sönmez (İmes San. Sit. G.M.) Melih Tunçay (Des San. Sit. G.M.) Yönetim Merkezi AJNA Reklam Tanıtım Basım Yayın ve Ajans Hizmetleri Dudullu Organize Sanayi Bölgesi, DES Ticaret Merkezi No:3/21Ümraniye – İstanbul T: 0216 313 0013 F: 0216 420 2727 www.ajna.com.tr www.sanayilife.com info@ajna.com.tr dergi@sanayilife.com Baskı Yeri Hat Baskı Sanatları Litros Yolu 2. Matbacılar Sitesi A Blok No: ZA 5 Topkapı – İstanbul T: 0212 567 77 66 F: 0212 613 75 96 www.hatbaski.com Ulusal – Türkçe – Aylık Sanayi Life Dergisi, AJNA Reklam tarafından ayda bir yayınlanır. Bu yayındaki tüm yazı ve görsellerin hakkı Sanayi Life Dergisine aittir. İzin alınmak suretiyle kaynak gösterilerek kullanılabilir. Copyright © 2013 Ajna Reklam All rights reserved.
25
yıl
TÜKETMEDEN çalışmak 2.5 yIlda 110 bİn kİşİnİn hayatına mal olan savaşın malİyeti 1.5 trİlyon dolar. Surİye’nİn eskİ halİne dönmesİ İçİn 25 yıl hİç tüketmeden çalışması gerekİyor.
40 bİn İş makİnesİ Ülkenin 30 meslek alanında 15 bin kamyon ve 10 bin beton kırma makinesinin çalışacağı 10 bin şantiyeye ihtiyacı olacak.
6 mİlyon İşçİ İle 3 yıl
Yıkımı onarmak için 6 milyon işçi lazım. Ülkedeki evlerin tamamın yeniden yapılması aralıksız olarak devam ettiğinde 3 yıl sürecek.
11 mİlyar dolar altyapı zararı 2.5 yıldır süren çatışmalarda Suriye’nin ekonomik altyapısına uğratılan zararın 11 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
KISA KISA GÜNCEL
Yeni yazarkasada esnaf ‘Pos’ladı 1 Ekim'de zorunlu hale gelen yazarkasa POS'a geçiş düşük kaldı. Maliye "süre uzatılır" diye bekleyen 250 bin esnafı takipte. 1 Ekim'den itibaren zorunlu hale getirilen yazarkasa POS uygulamasında esnaf sınıfta kaldı. İlk aşamada 300 bine yakın esnafı ilgilendiren uygulamaya sadece 50 bin esnaf geçti. Geçişin ağırdan alınmasında ise en büyük etken erteleme beklentisi oldu. Çünkü 31 Temmuz olan başlangıç tarihi esnaftan gelen talep üzerine 1 Ekim'e uzatılmıştı.
En ucuz doğalgazı biz satıyoruz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Avrupa Birliği'nde doğalgazı en ucuz satan ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Elektrik Piyasası Kanunu'nda değişiklik yapıldığını ve sayaç değişimi maliyetini tüketicinin değil, dağıtım şirketinin ödemesi gerektiğini anımsatan Yıldız, "2002'den itibaren vatandaşımızın enerji faturası önemli ölçüde azalmıştır" dedi.
10 yıl içerisinde 30 iş oteli açılacak Ever Turizm, Wyndham Hotel Group ile işbirliğine gitti. Bu kapsamda 2023'e kadar 320 milyon euroluk yatırımla 30 yeni otel açılacak. Dünyada hızla yaygınlaşan 'iş oteli' konseptinin uygulanacağı oteller dört yıldızlı Ramada Encore markasıyla hizmet verecek. Ever Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Selen Ersü, yeni otellere uygun lokasyonlarda arsa ve bina araştırdıklarını söyledi. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 08
HER BİR ATM VERGİ CENNETİ GİBİ Bankalar, Türkiye genelindeki 40 bin ATM'den adeta para basıyor. Çünkü her türlü işlemin yapıldığı ATM'ler, finansal faaliyet harcı ve vergiden muaf. 6 yılda devletin gelir kaybı 10 milyar Yaptığı işlemler karşılığında müşterilerinden 60 kalemden ücret alan bankalar, Türkiye genelindeki 40 ATM'yi de büyük bir kazanç kapısı olarak kullanıyor. Yapılan işlemler finansal faaliyet harcı ve vergiden muaf tutulduğu için bankalar ATM'lerden adeta para basıyor. Bankaların bu vurgunu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın "Zeki bankacılara kural işlemiyor" sözünün de kanıtı oldu.
Akbank, bankacılığı 'kol saati'ne taşıdı Akbank, bir ilki gerçekleştirerek, bankacılığı kol saatine taşıdı. Türkiye'de Android ve iOS işletim sistemli telefonlar ile senkronize olabilen "i'm Watch"daki ilk bankacılık uygulamasını müşterilerinin hizmetine sundu. Akbank Direkt Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Orkun Oğuz, dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirtti.
KISA KISA GÜNCEL
Üretim ve istihdam arttı verimlilik düştü TÜİK'in 2013 yılı ikinci çeyreğine ilişkin imalat sanayii üretim ve istihdam verileri kullanılarak yapılan hesaplara göre, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında geçen yılın aynı dönemine oranla üretimin yüzde 3,7 ve istihdamın yüzde 3,8 arttığı, verimliliğin (işçi başına üretim) yüzde 0,1 oranında azaldığı ifade edildi. Verimliliğin, üst üste 6 çeyrektir küçüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, buna karşın düşüş ivmesinin zayıfladığının altı çizildi.
Türk domatesi AB'ye denetimsiz girecek Türkiye'nin AB üyesi ülkelere taze domates ihracatında AB tarafından sınırda uygulanan yüzde 10 kontrol sıklığı uygulaması 1 Ekim 2013 tarihinden itibaren kaldırıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Bakanlık tarafından taze meyve sebze üretim alanlarında yapılan eğitimler, hasat öncesi ve hasat sonrası denetimler sonucunda domateste zirai ilaç kalıntısının AB standartlarında olduğu kabul edildi. ve domates AB sınırında kontrol edilen ürünler listesinden çıkartıldı.
BETON DÖKÜLEN KUYULAR AÇILIYOR Türkiye'deki mevcut petrol sahalarının sadece yüzde 20'sinin işletildiğini açıklayan Bakan Yıldız, “Ruhsat alınmış ancak işletmeye açılmamış kuyuları devreye alıyoruz. Petrolde çantacılık dönemi artık sona erdi” dedi. ‘Petrol yok' diye betonlanan kuyular birer birer açılacak Türkiye'de çok tartışılan "Petrol var mı, yok mu?" sorusuna Yıldız, ‘Evet Türkiye'de petrol ve doğalgaz var" dedi. Ancak hemen ardından ekledi: "Günlük petrol ihtiyacımızın yüzde 8'ini, doğalgazın da yüzde 3'ünü kendi sınırlarımız içindeki üretimden karşılıyoruz. Bunun daha da artırılması için çalışmalarımız hızla devam ediyor" dedi.
En pahalı yöneticiler Türkler Ücret araştırma şirketi Michael Page, kriz nedeniyle AB ülkelerinde maaşların yerinde saydığını, Türkiye'de ise yöneticilerin aldığı paranın yabancıları kıskandırdığını söyledi. Küresel ekonomiyi 2008'den bu yana etkisi altına alan finansal çalkantılar, şirketlerin iş yapış şeklini değiştirdiği gibi çalışan ücretleri açısından da milat oldu. Kâr oranlarındaki erime her yıl ana maaşa eklenen cazip zam oranlarına da yansıyınca ücret planlamasında performans etkisi giderek payını artırdı. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 10
KISA KISA GÜNCEL
Brisa Aksaray’da yılda 4.2 milyon lastik üretecek Bir süre önce ikinci fabrika için yatırım fırsatlarına bakan Brisa, Aksaray İli Organize Sanayi Bölgesi’nde kuracağı fabrikasında yılda 4.2 milyon adet binek ve hafif ticari araç lastiği üretecek. Sabancı Holding ve dünyanın en büyük lastik üreticisi Japon Bridgestone Corporation’ın ortaklığı sonucu kurulan Brisa 25 yılını kutluyor. Çeşitli markaların yanı sıra yol yardım hizmetleri de sunan şirket Türkiye genelinde 900’e yakın mağazaya sahip.
Sanayi bölgelerine komisyon indirimi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve anayi sitelerinin, Halk Bankası'ndan kullandığı kredilerin komisyon oranlarını düşürdüklerini söyledi. Ergün, "Sadece şu son indirimle birlikte, yıllık olarak OSB'lerin 1.55 milyon lira, sanayi sitelerinin ise 345 bin, toplamda yaklaşık 1.9 milyon lira daha az komisyon ödemelerini sağlamış olacağız" diye konuştu.
2.5 MİLYON ÇİFTÇİNİN YARISI TRAKTÖRSÜZ Türkiye'de 2.5 milyon çiftçiye 1.5 milyon traktör düştüğünü söyleyen TÜMOSAN'ın Pazarlama Müdürü Dr. Galip Öztürk, "Traktörü olmayan 1 milyon çiftçi var. Avrupa'da 10 milyon çiftçi ailesi bulunuyor. Traktör mevcudu 15 milyon. Ama Türkiye'de traktörleşmeyen işletmeler mevcut" dedi. Çin ve Hindistan'dan ithal traktörler getiriliyor. Çin ve Hindistan kendi ithalatlarına gümrük uygularken, Türkiye uygulamıyor. İthalat oranı yüzde 5'ten yüzde 25'e çıktı. Bu artarsa sektörde işsizlikler, kapasite azaltma ve kapanmalar yaşanabilir" diye konuştu.
Türk AVM'diye açıldı Türk kalmadı
Dünya devine şok!
TOBB ile TİM'in Türk şirketleri için Rusya'da açtığı AVM'de Türk kalmadı. 60 milyon dolarlık yatırımla kurulan Tobtim Arkadia AVM'de kiralar yükselince Türkler birer birer mağaza kapatma kararı aldı. 9 yıl önce kurulan merkezde Hatemoğlu, Colin's, Ramsey, Goldaş, Paşabahçe, Stork's, Ramstore gibi Türk markalarının yanı sıra Fransa merkezli BGN gibi Türk giyim devleri de bulunuyordu.
Dünyanın en değerli markaları liginin yeni şampiyonu 98.3 milyar dolarlık değerle iPhone ve iPad'lerin üreticisi Apple oldu. ABD'li teknoloji devi 13 yıldan bu yana listenin 1 numaralı markası olan Coca-Cola'yı yakaladığı hızlı çıkış sonrası bu yıl yerinden etmeyi başardı. Apple bir önceki yıl 2. sırada iken, 2011 listesinde 8. sırada yer alıyordu.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 12
KISA KISA GÜNCEL
Anadolu'nun en büyük firması Denizli'den "Anadolu'nun en büyük 500 şirketi" araştırmasında ilk sırayı Denizlili bir firma aldı. Ekonomist Dergisi'nin her yıl Türkiye Ekonomi Bankası işbirliği ile gerçekleştirdiği Anadolu'nun en büyük 500 şirketi araştırması sonuçları açıklandı. Türkiye'nin üç büyük ili dışında kalan şirketlerin durumunu analiz eden araştırmada, kablo-bakır tel sektöründe faaliyet gösteren ErBakır ilk sırada yer alırken, Denizli'nin ana sektörlerinden tekstil başta olmak üzere 21 şirket de ilk 500 sıralamasına girdi.
Derviş: Doların 2TL olması Türkiye yararına Brooklyn Institution Başkan Yardımcısı Derviş, doların 2 liranın üzerinde olmasının Türkiye'nin yararına olduğunu belirterek, "Türkiye'nin yarışçı kura ihtiyacı var" dedi.Türk Lirası'nın dolar karşısında gördüğü 2 seviyesini değerlendiren Derviş, "Bence 2 seviyesinin kritik olarak kabul edilmesinin bir anlamı yok. 2 neticede bir rakam. 1,98 iyi de 2 olunca neden önemli oluyor. Bence psikolojik bir hareket bu. 2yi çok önemsememek gerekir" diye konuştu.
‘KANATLI SEKTÖRÜ’ İÇE DÖNÜYOR İhracatta rekor kıran kanatlı sektörü, şimdi de iç talebi arttıracak. Son 10 yılda ihracatını yüzde 4 bin 442 gibi rekor bir seviyede arttıran Türk kanatlı sektörü, dünya sofralarını süsleyen sağlıklı protein kaynağı Türk pilicinin iç piyasada da daha fazla yenmesi için tanıtım atağına geçmeye hazırlanıyor. Kanatlı sektörü, Türkiye'de kişi başı 19 kg. olan piliç eti tüketimini 40 kg.'a çıkarmayı hedefliyor. Yıllık 4 milyar dolar ciroya sahip sektör, ihracat ataklarıyla başarısına devam ediyor. Son yıllarda özellikle ihracatını Ortadoğu ülkelerine kaydırmaya başlayan sektör, anlaşmalarla Uzakdoğu ve Balkan ülkelerini de listesine eklemeye başladı.
Ayda 3 bin 610 TL kazanmayan aile yoksul Türkiye Kamu-Sen'in 2013 Ağustos ayına ait asgari geçim endeksi sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre, ayda eline 3 bin 610 lira geçmeyen dört kişilik bir aile yoksul sınıfında yer alıyor. Konfederasyonun Araştırma Geliştirme Merkezinin yaptığı araştırmaya göre, tek kişinin yoksulluk sınırı bin 806 lira 45 kuruş, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin ise 3 bin 610 lira 74 kuruş olarak belirlendi. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 14
GÜNCEL
Siber
kıyametin şifreleri
HP Yazılım Grubu’nun Güvenlik Ürünlerinden Sorumlu Yöneticisi Art Gilliland’ın paylaştığı dört rakam, mevcut sorunlarımızı görmezden gelme konusunda ne kadar başarılı olduğumuzu ortaya koyuyor...
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 16
HP Yazılım Grubu’nun Güvenlik Ürünlerinden Sorumlu Yöneticisi Art Gilliland, RSA Conference 2013’te yaptığı sunumda paylaştı bu rakamları. İlk bakışta rakamlar ilgi çekici görünmese de bu dörtlü bize bambaşka şeyler anlatıyor. “Sistemlerimize sızmaya çalışan rakiplerimize karşı verdiğimiz savaşı kaybediyoruz, ve hepsi de bu 4 rakamın bize anlattıklarına yeterince önem vermediğimiz için” diyor Gilliand. Peki bu rakamlar ne anlama geliyor?
94 416
Farkındalık kaybı. Kurumların yüzde 94’ü siber saldırıya uğradıklarını kendi olanaklarıyla değil, bir başkasından duyuyorlar. Birileri evinize giriyor, içerde serbestçe dolaşıyor ve olayların yüzde 94’ünde siz bunu komşunuzdan duyuyorsunuz.
Kurumların siber sistemlerine sızan kişilerin yakalanmadan önce ortalama içerde kalma süresi. Evinize giren hırsız aylarca kanepenizde yatıyor, sofranıza oturuyor ve siz bunu ancak 416 gün sonra fark ediyorsunuz.
71 84
2010 yılından beri sistemlere yapılan sızmaları tespit etmek için gereken sürenin uzadığı miktar. 2010 yılında bir saldırganın sistemlere sızdığını anlamak 100 birim sürüyordu, bugün 171 birim sürüyor. Bunun getirdiği maddi yük artışı yüzde 42.
Uygulamaların verdiği açık oranı. Güvenlik endüstrisi ağ ve işletim sistemlerini daha güvenli hale getirmeye çalıştıkça saldırganlar uygulamalara el atmaya başladılar. Bugün yaşanan sızmaların yüzde 84’ü uygulama katmanında.
Art Gilliland
Peki bizi bu kadar zayıf kılan ne? Gilliland’a göre bunun birkaç sebebi var. Birincisi, bizler güvenlik konusundaki yeteneklerimizi standartlarla belirliyoruz. Bu standartlar her ne kadar alt sınırın yükselmesine ve bilincin oturmasına katkıda bulunsa da, kapasite ve yeterliliğimizi öngörülebilir kılıyor. İkincisi, saldırganlar kurumlardaki güvenlik dahil olmak üzere bütün yatırımların bütçe dönemleri çerçevesinde gerçekleştiğinin farkında ve aradaki boşlukları iyi değerlendiriyorlar. Bu sayede yeni bir standardın veya teknolojinin henüz yerleşmediği bir noktadan vurabiliyorlar. Üçüncüsü, kurumlar her yeni teknolojiyi ve fonksiyonu bir araya getirirken karmaşık iş süreçlerinde birbirine bağlamak zorunda kalıyor. Bunun zaman alacağını biliyorlar, her zaman ideal bir şekilde gerçekleştirilemeceğini de biliyorlar. Buradan açıklarımızı buluyorlar.
Karşımızdakiler kimler? Şan şöhret peşindekiler mi, yalnız kurtlar mı, biraz eğlenmek isteyenler mi? Hayır. Karşımızda tıpkı kurumlar gibi profesyonelleşmiş organizasyonlar var. Tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi belli noktalarda uzmanlaşıyorlar. Hele bir aradalık, bilgi ve istihbarat paylaşımı konusunda bizden kat be kat daha iyiler. Kendi içlerinde zengin bir ekonomik döngü mevcut. İşte yeni güvenlik algısında bu ekonomik döngüyü kırmak gerekiyor. Oysa bugün kurumların giriş noktasında sızmaları engellemek için harcadığı para, diğer tüm çabaların 5 katına eşit.“
Karşı tarafın bir kez kazanması yeterli Kale duvarlarının arkasına saklanıyoruz, tüm çabamızı ve kaynağımızı giriş noktasındaki sızmaları engellemek için harcıyoruz. Biz dünyanın en iyi savunmasını da yapsak, karşı tarafın sadece bir kez başarması yeter” diyor Gilliland. “Oysa kazandıkları zaman ne yapacağımızı da planlamamız lazım. Zararı nasıl geriye döndüreceğimizi, müşterilerimize ne söyleyeceğimizi, itibarımızı nasıl koruyacağımızı… Gilliand, özetle rakiplerimizden öğrenmemiz gereken çok şey olduğunu söylüyor. Çözümün onlar kadar farkında, onlar kadar birlikte, onlar kadar uyanık olmaktan geçtiğine inanıyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 17
KİMSENİN DEĞİL SANAYI
LIFE ÖZEL
ALİ YÜCELEN TÜGİAD BAŞKANI
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 18
TÜRKİYE’NİN GENÇLİĞİYİZ
Genç ve girişimci ruhu ile birçok sektörde faaliyet gösteren, aynı zamanda Türkiye Genç İşadamları (TÜGİAD) Derneğinin Yönetim Kurulu Başkanı olan Ali Yücelen ile, girişimcilikten dernek misyonuna, gelecekten dijital uygulamalara kadar birçok konuyu sizler için görüştük. Röportaj BERMA SUTUĞ AYDIN
İNOVATİF GİRİŞİMCİLİK, İSTİHDAM VE KATMA DEĞER Genç olmanın avantajı ile önünüzde uzun bir süre var, bu süreçte öncelikli ilgi alanlarınız neler? Bizim dernek olarak öncelikle ilgi alanımızda Türkiye’de girişimcilik bilincinin arttırılması, girişimcilik bilincinin ve inovasyonun öneminin çok fazla fark edilmediği, bilinmediği yerlerde bu farkındalığın yaratılması gibi konular var. İki kelimeyle özetleyelim; “İnovatif girişimcilik”. Bunun üzerinde çok duruyoruz. Girişimciliğin ülke ekonomisinin geleceğinde çok önemli yer tutacağını düşünüyoruz. Buna istihdamın çarpan etkisi diyelim, yani birinin hem kendisine iş bulması, hem de etrafındakileri istihdam etmesi gibi. İkincisi, ekonomimizin en büyük sıkıntısı olan katma değer sorununa çare bulunması. Üçüncüsü ise, ülkemizde eksik olduğunu düşündüğümüz, aslında giriş engeli çok fazla olmayan, çok fazla finansman gerektirmeyen konulara yatırım yapılmasını veya daha çok kişinin katılmasını sağlayacak bir gelişme.
ÖTEKİLEŞTİRMEDEN... TÜGİAD’ı diğer STK’lardan ayıran özelliği nedir? Bizim, diğerini ötekileştirmeden, kendi fikrini savunarak ama diğerlerinin varlığına saygı göstererek ve bir adım daha ötesi de bunları zenginlik görerek, ileriye taşımaları gibi bir misyonumuz var. Ülkemizin şimdiye kadar hala krizde de ayakta kalmasını sağlamış olan en zor, en sıkıntılı zamanlarda insanların o bizim inancımızdan, maneviyatımızdan ve kültürümüzden gelen o paylaşma güdüsünün bu ülkenin sanki yazılmamış bir kuralı olarak oturtulmasını sağlamalıyız . Bunun için de Anadolu’da şimdiye kadar yeşermiş olan bütün inançlar bu bilinci içeriyor zaten. Güzelliği de burada. O yüzden bunu bir diğerine anlatabilmek, yanındakinin ona ne kadar büyük zenginlik kattığını anlatabilmek için onları aynı
“
masa etrafına oturtmak gerekiyor. TÜGİAD bunu başarmış bir dernek. Bizi genç MÜSİAD’dan, genç TÜSİAD’dan, TOBB genç girişimcilerden ayıran özellik bu. Yani biz herhangi bir gençlik derneği değiliz, birinin gençlik kolu değiliz. Bizde her görüş temsil ediliyor. Biz kimsenin gençliği değiliz, Türkiye’nin gençliğiyiz. Niye herkes kendi gençliğini yetiştirmek istiyor ki? Niye kendisi ile zıt düşen gençliğin varlığını önemsemiyor ki? Biz bu noktada devreye giriyoruz diyoruz ki bırakın sizinle aynı düşünen gençler, sizin çocuklarınız, sizin gibi düşünmeyenlerle birlikte olsun. Eğer onların hayatında yanlış bir şey varsa zaten ortak akılla doğru olan bulunur. Tekdüzelik sadece insanlara veya arkadaş grubuna değil ülkeye de büyük zarar verir. Çeşitlilik, farklılık her zaman ortak aklın ürününü ortaya çıkartır.
NİYE HERKES KENDİ GENÇLİĞİNİ YETİŞTİRMEK İSTİYOR Kİ? NİYE KENDİSİ İLE ZIT DÜŞEN GENÇLİĞİN VARLIĞINI ÖNEMSEMİYOR? BURADA DEVREYE ÜLKELER TECRÜBELERİNİN GİRİYORUZ İSTATİSTİKLERİNİ TUTMALI BIRAKIN SİZİN İstihdamın ve girişimciliğin ÇOCUKLARINIZ, artırılmasına yönelik planlarınız neler? Türk insanındaki o girişimcilik ruhunu ayağa SİZİN GİBİ kaldırmak adına bazı şeyleri onlara söyleyebiliyor DÜŞÜNMEYEN olmanız lazım. Bazı şeylere inanması lazım. Eğitim lazım. İtici güç lazım, hangi alanda KİŞİLERLE ilerleyeceklerine dair rehberlik lazım, finansmana BİRLİKTE erişim lazım, onların eksiklerini uluslararası OLSUN alanda tamamlıyor olmak lazım.
ÖNEMLİ OLAN AB STANDARTLARINA ERİŞMEK Peki AB Misyonunuz? Biz sadece yurtdışına ticaret ve lobicilik yapmak için gitmiyoruz. Türk gençliğini temsil etmek, oradaki yenilikleri Türk gençliğiyle tanıştırmak ve yatırımcılarımızı dünyayla buluşturmak adına gidiyoruz. Bir de Avrupa Birliği inancımız var. Ama inandığımız Avrupa Birliği’ne girmemiz değil, Avrupa Birliği standartlarında bir yaşama kavuşmamızdır. Girmek zorunda değiliz ama oraya girmek için gerekli bütün prosedürleri tamamlayalım. Avrupa Birliği, Ekim ayında bölgesel kalkınmayla ilgili bir fasıl açacak. Biz bununla ilgili çalışmalara, daha ortada bir şey yokken tahmin edip öncesinden başladık. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 19
RÖPORTAJ Biz Diyarbakır’a gittik. Buradaki arkadaşlarımızın inovatif düşünce bağlamında çoğu yerden fazlası var. Ama burada önemli olan insanların artık çocuklarını, kalıcı, sağlam bir işe girmeye yönlendirmek yerine biraz olsun o girişimcilik ruhunu onlara aşılayabilmek, onlara geleceğe daha güvenli bakmalarını sağlayabilmektir. Yani o girişimlerinin sonucunda eğer başarısızlığa uğrarsa kaybetmiş oldukları zamanı onlara geri verebilmektir. Ve başarılı olanların başarı hikayelerini onlara anlatabilmektir. Bunun yolu da envanterden geçer. Geçmişte bir sürü tecrübe yaşanmış, dönüyoruz, istatistik tutan kurumlara, bu işi yapan bazı devlet kurumlarına, genel müdürlüklere vb. kimsenin elinde en ufak bir istatistiki veri yok. Kim ne kadar teşvik almış, ne kadarı başarıya ulaşmış, hangi sektörler başarısız olmuş, neyle farklılık yaratmışlar. Hiçbir şey yok ortada. Öncelikle bir akıl, bir tarih oluşturmamız lazım. Bu konuda ki tecrübedir insanı bir yere getiren. Bizim kurum olarak, devlet olarak bir tecrübemiz yoksa, bir hafızamız yoksa bunu gelecek nesillere nasıl aktarabiliriz? Daha biz şu anda envanter bile tutmuyoruz. Kime ne verdik, ne konuda yatırım yaptı, ne konuda battı, ne konuda çıktı bununla ilgili bilgimiz dahi yok. Bu bilginin hem kaydedilebilir, hem paylaşılabiliyor olması, hem de anlaşılabilir
“
GEÇMİŞTE BİR SÜRÜ TECRÜBE YAŞANMIŞ, DÖNÜYORUZ, İSTATİSTİK TUTAN KURUMLARA, KİMSENIN ELİNDE EN UFAK BİR İSTATİSTİKİ VERİ YOK. KİM NE KADAR TEŞVİK ALMIŞ, NE KADARI BAŞARIYA ULAŞMIŞ, HİÇBİR ŞEY YOK ORTADA
BABA MESLEĞİ GÖZBEBEĞİMİZ Genç iş adamı olarak başka hangi girişimleriniz var? Bizim yaptığımız her iş belli çalışmaların sonunda oluşuyor. Denizcilik ve lojistiğin dışında başka işletmelerimiz de var. Ankara’da kardeşimle birlikte bir yiyecek içecek markamız var onu geliştirmeye çalışıyoruz. Ankara dışında da yavaş yavaş tanınmaya başladı. Hep eleştiriyoruz ya “ülkemizde en çok girişim restoranda oluyor başka işimiz yok mu diye”, fakat yapılan fizibilite aklımıza yattı ve boş bir alan vardı onu değerlendirdik. Bu görmüş olduğunuz tekneyi bizim denizcilik firmamız üretti. Sonra bir filo kiralama markamız ve çeşitli distribütörlüklerimiz de var. Fakat hala kopamadığımız, paradan ziyade baba mesleği olan akaryakıt göz bebeğimiz. Aklımızın bir köşesinde o akaryakıt hep oluyor. Her ne kadar diğer işlerimizde daha fazla katma değer sağlayabiliyor olsak da, ülkemizde akaryakıt sektörünün çok önemli bir sektör olduğunu düşünüyorum. Çünkü bitmeye yüz tutan ve bitmemesi gereken bir sektör ülkemizde. Tamam katma değeri düşük, ama ülkede bir şekilde o katma değerin Anadolu’ya yayılmasını, sağlıyoruz.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 20
olması lazım. Bizi geleceğe taşıyacak olan da bu ortak tecrübemizdir. İstatistikin bir girdisi de tecrübedir. Ülkelerin yaşadığı tecrübeler de istatistiklerde toplanır. Siz bunları toplayamıyorsanız tecrübesiz bir ülkesinizdir.
ÜYELERİMİZ DİJİTAL PLATFORMDA BULUŞUYOR Girişimcilik platformunda dijital uygulamaların önemi artıyor, siz neler yapıyorsunuz? Halihazırda dijital platformda, girişimcilik adına birçok şey yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Mesela bunlardan bir tanesi de üyelerimizin arasında yeni kurduğumuz, insanların kendini belli kalıplara sokulmadan kolay ifade edebileceği, fotoğrafların, çeşitli haberlerin, günlük analizlerin ve dünyadaki gelişmelerin duyurulacağı bir B2B platformu oluşturuyoruz. Bunun dışında yine arkadaşlarımızla, gerek inovasyon, gerek tanıtım platformuyla ülkemizin değerlerini, imalat sanayimizin ürünlerini dünyaya nasıl tanıtılabileceği konusunda da kendi aramızda fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bunu da toplantılarımızda üyelerimizle paylaşıyoruz. Ama burada ayrıca ifade etmek isterim ki diğer dünya örgütleriyle üyelerimizin dijital platformda buluşmasını sağlayacak ve dünyada dijital ortamda neler yapıldığını inceleyip bu farklılıkları bize daha iyi ifade eden uygulamalar yapıyoruz.
RÖPORTAJ enerjisinin yukarıda belli paneller vasıtasıyla toplanıp dünyaya iletilebildiğini düşünün. Artık dünyada insanoğlunun, hayallerin ötesinde teknoloji geliştirmesi mümkün.
KÜÇÜK ESNAF KORUNMUYOR
MOBİL CİHAZLAR İÇİN BAŞKA ENERJİ KAYNAĞI BULUNMALI Peki, gelecek nasıl gelecek? Bizim bu dönemimizde ileriye doğru öngörü yapmak kolay değil ama özellikle 20. yy sonu 21.yy başlangıcında dünya hiç değişmediği kadar değişti, gelişmediği kadar gelişti. Atılan adımlar, hayatın uzaması da dahil, sosyalleşmeyle birlikte farklı boyutlara geldi ve çok hızlı ilerledi. Şu anda da teknolojik açıdan yapabileceğimiz tek öngörü teknolojinin durmadan gelişeceğidir. Dünyada daha önce hiç kullanılmamış olan özellikle enerji alanında çok büyük gelişmelerin olacağını tahmin ediyoruz. Şu anda dünyada bir çok yeni enerji kaynağı bulunuyor. Hatta bir zaman sonra şu anda uğruna savaşların olduğu enerji kaynaklarının artık kullanılmayacağını, daha ucuz, daha basit enerji kaynaklarının bulunacağını öngörebiliriz. Güneşten daha etkin yararlanılabilmesi ve bir şekilde güneşten elde edilen enerjinin uzayda ki panellerden dünyaya taşınabilmesinin sağlanabileceği gibi öngörüler var. Buradan akıllara enerjiyi taşıma meselesi geliyor. Mesela somut bir örnek vereyim, Mobil telefonu fişe takıp şarj ediyorsunuz. Fişe takmadan manyetik bir alanda, dışarıdaki bir enerji kaynağı ile şarj etmeyi başarabilirseniz, işte orda insanoğlu gerçek bağımsızlığına, gerçek özgürlüğüne kavuşur. Güneş
“
KÜÇÜK ESNAF BANKALARA YALVARIYOR KREDİ ÇEKİYOR Kİ ÜRETİM YAPAYIM DA 12 AYDA MAL SATAYIM DİYE
Neden akaryakıt? Sizin elinizde kaç önemli sektör kaldı. Benzin istasyonları gitti. Artık Anadolu’nun önde gelen esnafı olan benzinciler işi bıraktığı ve o alanlara yatırım yapmadıkları için bu istasyonları dağıtım firmaları aldı. Bu istasyonlardan elde edilen nakit Anadolu’da kalmıyor artık. Şirket merkezlerine yani İstanbul’a taşınıyor. Ve buradan elde edilen kazançta eskisi gibi Anadolu’ya yatırım olarak dönmüyor. Yine ülkede esnaf arasındaki gelir dağılımında oluşan eşitsizliği körükleyen sektörlerden bir tanesi de perakende sektörüdür. Ülkeye yatırım yapıyorlar diye getiriyoruz çeşitli firmaları. Oysa üreticiden ucuza alıyor, mağazasına raf parası ile koyduruyor, üzerine 12 ay vade yapıyor. Bir de malı konsinye alıyor, mal satıldıktan sonra kırılmazsa dökülmezse paranı alırsın diyor. Yani cebinden 5 lira koymadan işletme sermayesini bizim üreticimizden sağlıyor, sonra neymiş yabancı ülke Türkiye’ye giriş yaptı! Bu mudur? Maalesef üreticimiz de aynı şekilde ürünlerini satacak pazarlar bulamamaya başlıyor. Çünkü ne bakkallar, ne küçük esnaf kalmadı, korumuyorsunuz, korumak için tedbirler almıyorsunuz. Üreticiler de mecbur ürününü satmak için bunlara mahkum hale geliyor. Gidiyor bankaya yalvar yakar yapıyor. Kredi çekiyor ki üretim yapayım da 12 ayda mal satayım diye.
BİZE HER GÜN PAZARTESİ İş adamlarının Pazartesi sendromu olur mu? Ben de böyle bir sendrom olmuyor. Bize her gün pazartesi. Çünkü her gün uyanık olmak zorundasınız. Her geçen gün bir şeyleri takip ediyor olmak zorundasınız. Gerek sivil toplum kimliğimizden dolayı, ekonomiyi takip etmek, gerekse işadamı kimliğimizden dolayı piyasaları takip etmek zorundayız. Esnaf kimliğimizden dolayı da etrafımızdaki insanların neler yaptığını, durumlarını, iyi olup olmadıklarını takip etmek zorundayız. Çünkü esnaflık tamamen yardımlaşmayla paylaşmayla alakalıdır. İnsanlığımızdan dolayı arkadaşımızı, eşimizi ve dostumuzu takip etmek zorundayız. Bunun bilincinde olan bir insan için öyle hafta sonu gidiyim, yatıyım diye çok fazla düşünmüyor. Bizim arkadaşlarımız da öyle. Biz her güne yeni bir heyecanla, ayrı bir şevkle başlıyoruz.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 21
RÖPORTAJ
TEKNELER BENİM DEĞİL Benim teknem yok. Olmayacak da. Ben bunu tamamen ticaret olarak yapıyorum. Tekne tutkunu bir çok işadamı var. İş hayatının dışında farklı yerlerde bulunmak istiyorlar. Kimisi dinlenmek için Göcek, Datça, kimisi eğlenmek için Bodrum, Çeşme. Bizim rotamız ise Anamur. Ben Mersin Anamurluyum. Orada arkadaşlarımız var, onların balıkçı tekneleriyle geziyoruz, beraber balığa çıkıyoruz. Bundan daha çok büyük mutluluk duyuyorum ben.
ÖZEL ANLARIMI PAYLAŞMIYORUM Sosyal medya iş dünyasında ne kadar kullanılmalı? İşadamlarının öyle her yaptığını fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşmasına da karşıyım. Hayatımdaki özel anlarımı sosyal medyada paylaşmıyorum. Bakın ben neler yaptım,
“
SOSYAL MEDYADA BAKIN BEN NELER YAPTIM, KAÇ KİLO KALDIRDIM, KAÇ SAYFA KİTAP OKUDUM, NERDE YEDİM GİBİ BİR DÜRTÜM OLMADI
İBADET EDERDİM Bir saatlik ömrünüz kalsa aklınıza ilk ne gelir? Aklıma ibadet etmek, hazırlanmak gelir. Nasıl sizin için önemli olan bir topluluğun karşısına çıkarken aynanın karşısına geçip saatler harcıyorsanız, burada son kalan bir saatinizi de, o en sevgilinin huzuruna çıkmak için hazırlanmakla harcarsınız. O bir saat ne kadar yetmese de aklıma başka bir şey gelmez. Oturup da senet çek yazıp da bu sana bu sana denmez herhalde. Ama herhalde hemen hemen her iş adamı birini arar, şuna şu kadar borcum, şu kadar alacağım var, çocuklar da sana emanet derler yani. Aslında arkadaşlarımıza biz çoktan o emaneti vermişizdir. Bizim için karşımıza çıkıp hayatımızda rol alan herkes, bizim ailemizdir. O yüzden karşılıklı hak ve sorumluluklarımız olacağı aşikardır. O yüzden de yarım saat sonra düğüne gideceğiz desek ne yaparsınız? Bu da bir düğündür.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 22
kaç kilo kaldırdım, kaç sayfa kitap okudum, nerde yedim gibi bir dürtüm olmadı. Şöyle söyleyeyim size, dünya geneline sosyal medyanın kullanımına bakıldığında, Türkiye en önde gelen ülkeler arasında diye düşünüyorum. Tabi iş için kullananlar arasında gıda, satışkiralama, kozmetik, kuyumculuk, tekstil alanında çok iyi örnekler de var. Hatta bunu uluslararası boyuta getiren başarılı firmalar var.
SOSYAL HAYATIMIZDA DAHİ İŞ VAR Bu kadar yoğunlukta kendinize zaman ayırabiliyormusunuz? İşin dışında arkadaşlarla daha çok bir araya geliyoruz. Birazcık sosyal hayatımızı işle ve diğer dünyevi uğraşlarımızla birleştirmeye çalışıyoruz aslında. Yani genelde dernek ortamından arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Dernekçiliğin, sivil toplumculuğun en önemli özelliklerinden biri de sadece ülke adına sektörünüz adına, işyeriniz adına bir şeyler yapmanız değil, ayrıca sosyalleşme, oradan kendinize yeni arkadaşlar bulma, yeni uğraşlar edinme olarak da önünüze geliyor olması. Zamanım olursa genellikle memleketime gitmeye çalışıyorum. Fırsat buldukça okurum. Daha çok boş zaman olarak tabir ettiğimiz zamanlarda ise ailemle vakit geçiririm.
Borç ve zararda da şampiyon
Cimbom Geçen yıl Süper Lig’de art arda ikinci şampiyonluğuna ulaşan, Şampiyonlar Ligi’nde de çeyrek finale yükselen Galatasaray, gelirlerini arttırmasına rağmen, borç ve zararda da rekor kırdı. 4 büyük kulübün futbol takımlarını da bünyesinde bulunduran halka açık şirketleri içerisinde en fazla zarar eden Galatasaray oldu. Oktay Özdabakoğlu/Radikal
BORÇ
BU YIL TRANSFER
48.20 724.6 milyon lira milyon euro
Futbolculara 179.1 mİlyon TL ödedİ
Galatasaray, mali açıdan planladığı noktaya gelemedi. Toplam gelirini yüzde 43,5 arttırarak 322.7 milyon TL’ye çıkaran ve 4 büyük arasında en fazla gelir elde eden kulüp olan Cimbom’un sporculara ödediği ücretler 125.8 milyon TL’den 179.1 milyon TL’ye çıktı. Geçen sezon teknik direktör ve antrenörlere 16.2 milyon lira ücret ödendi. Galatasaray’ın mağaza satış gelirleri 32.1 milyon liradan 72.7 milyon liraya çıkarken, Şampiyonlar Ligi geliri 57.6 milyon TL olarak gerçekleşti. Galatasaray’ın 31 Mayıs 2012’de 833.3 milyon TL olan borcu, 31 Mayıs 2013 tarihi itibariyla 724.6 milyon TL olarak gerçekleşti.
Fenerbahçe gelİrde yerİnde saydı
Fenerbahçe’nin geliri 246.5 milyon TL ile bir önceki sezonla aynı seviyede kalırken, net kârı 5.9 milyon liradan 1.6 milyon liraya geriledi. Naklen yayın geliri 68.1 milyon TL olan Fenerbahçe’nin, stad hasılatı 69.5 milyon TL oldu. Fenerbahçe’nin futbolculara ve teknik heyete yaptığı ödemeler geçen yıl 112.5 milyon liradan 162.2 milyon liraya çıktı. Borcu 244.2 milyon liradan 405.5 milyon liraya çıktı.
BORÇ
BU YIL TRANSFER
80.35 405.5 milyon lira milyon euro
4 BÜYÜKLER PARA SAÇTI
Trabzon’un ‘şaka gİbİ’ borcu Trabzonspor seyircileri, şehrin plaka numarası olan ‘61. dakikada’ tribünde şov yaparken, futbol takımını bünyesinde bulunduran Trabzonspor geçen yılı ‘61’ milyon lira zararla kapattı. Trabzonspor 1 Haziran 2011-31 Mayıs 2012 tarihleri arasında mali yılı 5.7 milyon lira karla kapatırken, 1 Haziran 2012-31 Mayıs 2013 sezonunu ise 61 milyon 208 bin lira zararla tamamladı. Trabzonspor’un bir önceki yıl 135.9 milyon lira olan gelirleri, geçen yıl 66.7 milyon liraya geriledi. 2011-2012 döneminde Fenerbahçe’nin yerine Şampiyon Ligi elemelerine katılan Trabzonspor, o sezon şampiyonlar ligi geliri olarak 57.8 milyon lirayı kasasına koymuştu.
BORÇ
61
milyon lira
BRUMA
16.5 milyon euro
EMMANUEL EMENIKE
22.8 milyon euro
KERİM FREİ
8.35 milyon euro
BU YIL TRANSFER
39.21 milyon euro AYKUT DEMİR
8.9milyon euro
Kartal borcu 158 mİlyon TL azalttı
Beşiktaş’ın toplam borcu 479.1 milyon liradan 320.5 milyon liraya gerilerken, zararı da 150.8 milyon liradan 68.3 milyon liraya düştü. Beşiktaş’ın futbolculara ve teknik heyete yaptığı ödemelerin 141.5 milyon liradan 92.2 milyon liraya gerilediği dikkat çekti. Beşiktaş’ın bir önceki sezon 153.5 milyon lira olan geliri, geçen sezon 147.4 milyon TL olarak gerçekleşti.
BORÇ
BU YIL TRANSFER
20.83 320.5 milyon lira milyon euro
Evde hayvan beslemek, sağlıkta yenİ bİr sektörün doğmasına yol açtı. Türkİye'dekİ sayısı 33 bİnİ bulan veterİner hekİmler, bİrleşerek klİnİkler, hastaneler kuruyor. Ruhsatlı hayvan hastanelerİnİn sayısı 27'ye çıktı. Bazı hastanelerdekİ hekİm kadrosu 10'u buluyor.
Yenİ yatırım fırsatı
HAYVAN HASTANESİ T
ürkiye'de hayvan hastanelerinin sayısı 27'ye ulaştı. Sadece istanbul'da 600 ruhsatlı klinik var. Bu hastanelerin bazılarında profesörler, doçentler, uzman veteriner hekimler çalışıyor.Bazı hastanelerdeki hekim kadrosu 10'u buluyor. Anatolia hayvan hastanesinde 2 uzman, 7 veteriner hekim, 1 danışman profesör, bir cerrahi doçent olmak üzere toplam 28 personel var. İstanbul Vet - Line 6 katlı binada 22 kadroyla hizmet veriyor. Yine Eskişehir Sempati Hayvan Hastanesi 4 katlı binada faaliyet gösteriyor. Anadolu'nun en büyük hastanesi olarak biliniyor.
Muayene ücreti 70 -100 TL Bu hastenelerde en az 70 lira muayene ücreti alınıyor. Rakam 100 lirayı bulabiliyor. Türkiye'deki sayısı 33 bini bulan veteriner hekimler, birleşerek klinikler, hastaneler kuruyor. Özel klinisyenlerin sayısının 6-7 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Sektörün gelişimi eğitim alanına yansıdı. Veteriner hekimlik fakültesi EKİM 2013 SANAYİ LIFE 26
Hayvan hastanelerİnde tıpkı İnsan hekİmlİğİnde olduğu gİbİ doğum, cerrahİ, dahİlİye gİbİ departmanlar oluşturuluyor. Hatta bunlar da kendİ İçlerİnde dermatolojİ, transfüzyon gİbİ benzerİ bölümlere ayrılıyor.
gelerek, maliyetleri de minimize edebilmek için, hayvan hasteneleri kuruyor. İstanbul Veteriner Hekimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, "Hekimlerimiz arasında aynı sokağa ayrı ayrı birer klinik açmak yerine bir araya gelip tek bir mekanda poliklinik ya da hastane açma eğilimi var. Bu maliyetleri de düşürüyor. Bazı teknik sorunlar var ama o sorunları da aşabilirlerse yakın zamanda hastane sayısının daha da artacağını düşünüyorum. 27 hastane içinde büyük hayvanlara hizmet veren yetiştirici birliklerinin kurduğu hastaneler var. Hayvan hastaneleri açıyorlar. Bunları da kattığımızda önümüzdeki 5-10 yıl içinde hem hastane sayısı hem de nitelikli hizmet miktarının artacağını, hayvan hastanelerinin sayısının 2'ye katlanacağını hatta bunu geçebileceğini düşünüyorum" dedi.
Hayvan kan bankası açılacak Operasyonlar için sağlıklı kan kaynağı bulamadıklarını belirten Prof. Dr. Murat Arslan, "İstanbul Üniversitesi'nde hayvan kan bankasını 2006 yılında açtık. Ancak şu anda teknik nedenlerle kurumdaki çalışmalar yavaşlamış durumda. Kan gurubu tayini yapıyoruz fakat bir veteriner kliniğinde kan ihtiyacı olduğunda gönderemiyoruz. Teknik sorunları hallettikten sonra yeniden çalışmaya devam edeceğiz. Asıl olarak Türkiye'de özel bir hayvan kan bankasına ihtiyaç var. Şu anda mevuzat çalışılıyor. O tamamlanırsa Türkiye'de özel kan bankası açılacak" dedi. sayısı ise 20'yi geçti. Evde hayvan besleme, hayvanları aile bireyi olarak görme, aile bütçesinden harcama yapma eğilimi artıyor. Türkiye'de evinde, sokakta, bahçesinde çiftliğinde kedi köpek besleyenlerin sayısının 4 milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Sektör sadece hastane, poliklinik, muayene değil aynı zamanda pet, aksesuar, mama, diğer hizmetler kuaför, pansiyon, yetiştiricilik vb. hizmet alanlarıyla birlikte sürekli büyüyor. Hem toplamda hayvan sahipliği sayısı hem de nitelikli hizmet talebi artıyor. Giderek daha fazla insan veteriner sağlık hizmeti alıyor, aşılama yaptırıyor. Artık insanlar sahip oldukları hayvanlar için karne almak, kulak küpesi yaptırmak veya hayvanını bir veteriner hekime veya en azından bir barınağa götürerek kısırlaştırılıp aşılanmasının gerekli olduğunu düşünüyor. Bu da koca bir sektörün doğmasına yol açıyor. Sektördeki gelişme yeni iş kapıları açıyor, klinikler, hastaneler, hayvan otelleri doğuyor. Komplike cerrahi operasyonların her klinikte yapılamaması nedeniyle girişimci veteriner hekimler bir araya
İstanbul'da 1 mİlyon kedİ köpek var İstanbul'da 600 veterİner hekİm klİnİği var. Murat Arslan, bu rakamdan yola çıkarak İstanbul'dakİ hayvan sayısının sahİplİ ve kayıtlı kedi-köpek sayının yaklaşık 1 mİLyon olduğunu söyledİ.
HASTANE AÇMAK İÇİN NELER GEREKİR? Girişimci veteriner hekimlerin hayvan hastanesi kurabilmesi için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Hayvan Hastaneleri yönetmeliğinde belirtilen şartlara uymaları gerekiyor. Buna göre hazırlık yapıp bakanlığa başvuru yapılıyor. Örneğin en az 5 hekimi istihdam etmeniz gerekiyor. Bu hekimler arasında yönetici konumunda bir sorumlu hekim ve ayrıca dahiliye, cerrahi veya doğum konusunda doktorasını yapmış bir uzman veteriner hekimin olması gerekiyor. Ayrıca yardımcı personel ve anestezi uzmanları da olmalı. Bir hastanede 20-25 kişilik bir ekibin olması gerekiyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 27
İNSAN KAÇAKÇILIĞI
6.6 milyar $
BM
UYUŞTURUCU VE SUÇ OFİSİ YÜKSEK KAZANÇLI ORGANİZE SUÇLARI SIRALADI
EN KâRLI SİBER SUÇLAR
2
milyar $ EKİM 2013 SANAYİ LIFE 28
SUÇLAR
Uyuşturucu tİcaretİnden sİlah tİcaretİne, İnsan kaçakçıLIğından sİber suçlara bİr çok organize suçtan elde edİlen kazanç dünya üzerİnde HIZLA artıyor. İşte o suçlar ve elde edİlen YILLIK gelİrler..
UYUŞTURUCU TİCARETİ
320 milyar $
SAHTE İLAÇLAR SİLAH KAÇAKÇILIĞI
1.6 milyar $
1
milyar $ YASADIŞI DOĞAL KAYNAK TİCAETİ
7
milyar $ YASADIŞI HAYVAN TİCARETİ
10
milyar $
İNSAN TİCARETİ
32
milyar $ EKİM 2013 SANAYİ LIFE 29
SANAYI
LIFE ÖZEL
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 30
İNSANOĞLU
ö NCE TAKI TAKTI
“ SONRA
GİYİNDİ
BARBAROS ŞANSAL Kendisini terzi yamağı olarak tanıtan ve son zamanlarda ulusalcı modacı kimliğiyle kendinden söz ettiren Barbaros Şansal ile modanın iş dünyası üzerindeki psikolojisini, nasıl görünmemiz gerektiğinden renklere kadar, moda hakkında zevkli bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj BERMA SUTUĞ AYDIN
Fotoğraflar MUSTAFA ALTIOKLAR EKİM 2013 SANAYİ LIFE 31
RÖPORTAJ
Giyinerek insanlar olmak istedikleri gibi görünmeye çalışıyorlar. Bu durumda kendi gerçeklerini örtmekte ne kadar başarılı oluyorlar
Genel olarak çıplaklık neden istenmeyen bir şey. Giyinme olgusu nasıl gelişmiştir Genel olarak bilien şekliyle aslında insanoğlu ilkönce cinsel uzuvlarını örtmemiştir, takı takmıştır. O zamanlar deri işleyecek teknoloji olmadığı için öyle zannedildiği gibi ilk olarak postlarla, kürklerle değil, keçeyi kullanmıştır. Tıkızlama yün lifleriyle keçe yaparak dokuyu bulmuştur. Daha sonra macrame dediğimiz düğümleyerek örmüştür. İnsanoğlu kumaşı üçüncü aşamada üretmiştir. 9 bin yıl öncesinde tek tanrılı dinlerin döneminde kültürel ve iklimsel farklılıkların etkisiyle hepsi örtünmeye, sarınmaya başlamıştır. Çok parçalı giyim ise ancak 12. Yüzyılda yani erken rönesans döneminin bilim, sanat ve felsefeye odaklanarak, çıplak insan vücuduna olan merakıyla başlar. Kültürel dönemlerde toplumlar, bulgularından malzeme model alarak birbirine benzemeye başlarken bir yandan da hiyerarşik giysileri olşturmaya çalışır. Mesela Osmanlı’da, nüfüs kağıdı yerine herkesin yönetmeliğe bağlı özel bir kıyafeti vardır. Modanın tarihi 1908’de başlar. Yazının bulunmasından ardından edebiyatla, maskeyle başlayan bir sektördür. Opera ile de dünyaya yayılmıştır. Çünkü opera kahramanları gibi giynmek istemişlerdir. Moda 21. Yüzyılda ise Televizyon ile imha edilmeye başlar. İnsanlar yaptırımlar ile aynılaşmaya başlar. Oysa farklılık ve çeşitlilik berekettir. Tekstil insanlık tarihinin en zengin alfabesidir ama korunması ve saklanması en zor mirastır. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 32
“
GİYSİ ALIRKEN AYNA KARŞISINDA POZ VEREREK DEĞİL, HEMEN SANDALYE MASA BULARAK OTURUP EĞİLEREK TEST EDİLMESİ GEREKİYOR. İYI BİR ELBİSE İKİNCİ BİR CİLDE DÖNÜŞMELİ.
Kıyafetiniz değil duruşunuz, hareketleriniz önemlidir. Mesela çalışan bir kadın etek giyiyorsa, bilmelidir ki çalıştığı yerde basamak yüksekliği 17cm, genişliği 25cm olmalıdır. Yoksa ya o yırtmaç yırtılır, yada o merdivenden çıkamaz. Bir insanın çalışma masasındaki sandalyesinin yerden yüksekliği 45-50cm, önü 50cm, ortası 45cm, yanları 40cm, kol yüksekliği 65cm, sırt yüksekliği de 90cm olmalıdır. Masa yüksekliği de 90cm, yan masa yüksekliği 65cm’dir. Bunları bilmeden giydiğiniz ceketle o masada çalışamassınız. Giysi alırken ayna karşısında poz vererek değil, hemen sandalye masa bularak oturup eğilerek test edilmesi gerekiyor. İyi bir elbise ikinci bir cilde dönüşmeli, asla hareket özgürlüğünüzü kısıtlamamalıdır Oysa ki insanlarımız gittikleri popüler mekanlara göre giyiniyorlar, işlerine göre değil. Referansları hep dışardan aldığımız için başkalaşmaya başladık. Ve iş dünyasında da giyime bakmaya başladık. “İyi elbise giyilmez, içine girilir.” Kıyafetimizi çıkarttığımızda kendi kimliğiniz olarak kalabilmelisiniz. Elbiselerinizle karşılanır, sözleriniz ile uğurlanırsınız. Emanet elbise ile başarılı olamazsınız.. Ve uğruna soyunmak için giyineceğiniz insanları hayal
RÖPORTAJ
İş dünyasında kadınlarımızın en büyük hatası çanta seçimi. Hiçbir ülkede o koca koca, şıkır şıkır çantaları görmedim. ederek giyinmeyi becerebilmelisiniz. Bunun da birinci şartı, nereden kapandığının belli olmamasıdır ki onu sadece istediğimize açtırabilesiniz.
Dış görünüşümüz, insanların üzerinde bırakacağımız izlenimi ne kadar etkiliyor Kıyafetiniz marka yada pahalı olmayabilir, yeterli bakım imkanına sahip olmayabilirsiniz, diksiyonunuz genetik farklılıklar gösterebilir, engelli olabilirsiniz. Bunların hiçbiri kusur değildir. Bana göre dış görünüşteki başarının iki önemli faktörü vardır. Biri “sabır”, diğeri “sebat” tır. Bu ikisi olmadan geriye kalan hep ambalaj, etiket olacaktır. Bakmayıp, görürseniz, duymayıp, anlarsanız, dokunmayıp hissederseniz, koklamayıp nefs ederseniz, yemeyip lezzet almayı bilirseniz, altıncı hissiniz o kadar gelişir ki öngörüsü yüksek, yaftasız, doğru kararlar alan bir iş hayatına sahip olursunuz.
Modanın iş dünyasi üzerindeki psikolojik etkileri nelerdir. Mesela takım elbise olgusu nasıl oluşmuştur Hatırlarsınız özel bankacılık reklamlarında yakası nakış işlenmekte olan bir terzihane ve bir erkek ceketi vardır.. Oradaki adamın altın saati ile oturuyor ve marka dolma kalemi ile imza atıyor. İşadamı hemen o kılığa girmeye çalışıyor. Hep hayal satan reklamlara kanan tüketici o kılığa girdiğinde, o realiteye ulaşabileceğini zannediyor. Halbuki ticaret hayatında çalışanın kostümü işinin bir parçası olmak zorundadır. Tüm mesleklerin kostümü vardır. Bizde tam tersi adam hırdavatçıdır, küçük bir dükkanı vardır fakat kolunda gösterişli bir saati ve kapıda marka arabası vardır. Oysa sanayi bölgesinde kullanılması gereken gösteriş yapılması gereken objeler
“
ADAM HIRDAVATÇIDIR, KÜÇÜK BİR DÜKKANI VARDIR FAKAT KOLUNDA GÖSTERİŞLİ BİR SAATİ VE KAPIDA MARKA ARABASI VARDIR. OYSA SANAYİ BÖLGESINDE KULLANILMASI GEREKEN GÖSTERİŞ YAPILMASI GEREKEN OBJELER DEĞİL ÜRETİM OLMALIDIR.
değil üretim olmalıdır. Marka sizin önünüze geçtiği zaman o elbisenin içinde kaybolursunuz. Mesela kol manşetine isim yazdırmak büyük görgüsüzlüktür. O gömleğin etek ucuna çamaşır ipeği ile işlenir ki yıkandığında karışmasın diye.
İş kadınlarımız nasıl giyinmeli, dekolteyi ne kadar kullanabiliriz Yaşadığımız çağda kadınların iş dünyasında olması 70 ve 80’li yıllara denk gelir. Türkiye’de çok enterasandır ki daha erken tarihte olmuştur. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı ilk kez 1930 yılında verilmiştir. Londra da ise 1950 yılında seçme hakkı alındıktan sonra ancak mini etek giyebildiler. 1980’lerde kadınların iş dünyasında aktif olarak girmeleri ile modada bir değişim yaşandı. Erkekler kadar güçlü omuzlar mesajı vermek için vatkalar geldi. Vücuda çok oturmayan rahat hareket edebileceği bluzları, gümüş ve altın renkli parlak etekler ve pantolanlar ile de “benim de param var, bende artık işverenim” mesajı ile sosyolojik dışa vurum hali vardı. Kadınların saçı, makyajı, manikürü ve ayakkabaları çok önemli. İş dünyasında kadınlarımızın en büyük hatası çanta seçimi. Hiçbir ülkedeki iş kadınlarında o koca koca, şıkır şıkır marka çantaları kullandıklarını görmedim. Sade, diplomat modeler seçerler. Bir kere askılı
ÇOK UZUN BOYLUYSANIZ UZUN CEKET GİYMEMELİSİNİZ İnsanlar fiziksel özelliklerine göre nasil giyinmeliler. Beden kusurlarimizi nasil saklayabiliriz. Çok uzun boyluysanız, çok uzun ceket giymemelisiniz. Kısa giyerseniz bu sefer de bacak boyunuzu uzun gösterir. Düşük ağlı pantolon giymemeli. Paçalar ayakkabının üzerine yığılmamalı, çok dar olmamalı. Kısa dar paça takım elbise kesinlikle giyilmemeli. Cekette
kollar aşırı dar olup, çalışmayı engellememelidir. Göbekliyseniz kesinlikle kruvaze ceket giymemelisiniz. Her işadamı lacivert çizgili takım elbise giyecek diye de bir kaide yok. Bunun yanı sıra kıyafet alırken kullanma taimatlarına bakılmadan alınmamalıdır.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 33
RÖPORTAJ çanta yerine elle tutulan çantalar tercih edilmeli. Bunun yanı sıra bir iş kadını mümkün olduğunca sade olmalı dekolte kullanmamalı. Fakat ne yazık ki Türk kadını artık giyinmiyor. Ya soyunuyor yada örtünüyor.
Renk seçimi ile insanın karakteri arasında ilişki varmıdır. İş dünyası neden koyu giyer Çalışma ortamında pastel renkler tercih edilmelidir. Mesela lacivert pantolon üzerine yine lacivert-beyaz çizgili gömlek, beyaz ceket ile tamamlanır. Konuşma yapacaksanız kırmızı, turuncu veya fuşya giyilebilir. Bunlar sahne renkleridir. Sizi daha etkin kılar. Mesela kahverengi güven vermeyen renk olarak bilinir. Oysa ki 70’lerde kahverengi, turuncu ve krem vardı. Günümüzde yine en moda renk oldu. 80’lerde mor, fuşya, gümüş, altın renkleri. 90’larda pasteller. 2000’li yıllarda ise siyahlar, bejler, hematitler geldi. Her on yılın kendi içinde renk skalası olmuştur. Bunun yanında bir de klasikler vardır. Vapur dumanı gibi. Bu kahverengi,gri ve birazda pembe karışımı bir renktir. İş dünyası için en güzel renktir. Sarı çok uygun değildir. Çünkü zehirin ve ölümün rengidir. Uyarıcıdır. Sarı ve siyah yanyana geldiğinde akrebi hatırlatır. Nükleerin simgesidir. Renkler iklime, ışığa ve kültürlere gore değişir. Dünyadaki kurumsal firmalara bakıyorsunuz, özellikle fransada veya italyada, finans sektöründe çalışanların kıyafetleri hemen hemen aynıdır. Koyu gri veya laciverttir. Avrupa’da iş dünyası siyah rengi hiç sevmez. Siyah matemin rengidir bu nedenle tercih edilmez. Bir tek Türkiye’de görüyorum ben siyahı.
Sizce işe alımlarda görünüm mü, tecrübe mi eğitim mi önemlidir Gireceğin işe bağlı olarak giyinmek değişiklik gösterir. İşe alımlarda bana gore en önemli şey saçınız, makyajınız, bakımınız, ayakkabı ve çantanızdır. Konuşmaya başlayana kadar elbise ilk 45sn içinde önemlidir. Eğitimin hiçbir önemi kalmamaıştır çünkü içi boşaltırlmıştır. Tecrübe çok önemlidir. 5 yılın altı artık ciddiye alınmamaktatır. Ama herşeyden önemlisi, kişinin kendine olan güveni ve duruşudur.
Antifashion için ne düşünüyorsunuz. “moda olmayan demode de olmaz” kavramına katılıyormusunuz Moda insanların cinsel, dinsel, fiziksel, kültürel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimine verilen sosyal olgunun adıdır. Moda olmadan demode olmaz. Benim için elbise 20 sene sonra demode, 50 sene sonra eşi bulunmaz olandır. Hiçbir şey geriye aynı gelmez. Ürünler demode olabilir, moda demode olmaz. Çünkü moda, “mood” yani içinde bulunan durum demektir. O anı yansıtır. Tekstil ve giysiden ibaret değildir. Cinsellikten, gurmeye, seyahatten kültüre, yayıncılıktan mimariye, müzikten felsefeye herşeyi kapsar. 7 temel sanat dalının buluştuğu tek yer moda sanatıdır ve reklam sanatına ihtiyaç duyar. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 34
Kerim Kerimol
KERİM KERİMOL HER ZAMAN JİLET GİBİDİR İş dünyasindan ve siyasetçilerden beğendiğiniz kimler var. Türkiye’de tartışmasız iş dünyasının en iyi giyinen adamlarından bir tanesi Kerim Kerimol’dur. Her zaman jilet gibidir. Faruk Eczacıbaşı spor giyinir fakat iyi giyinir. Rahmi Koç, çok renklidir ama bir stildir. Ömer Koç, Ömer Karacan çok modern giyinir. Kadınlarımızdan Zuhal Olcay iyi giyinir. Filiz Akın yerine göre giyinir. Gönül Yazar yaşına ragmen hala güzel giyinir. Siyasetçi kadınlarımızdan da biraz doğru giyinen Emine Ülker Tarhan’dır.
Zuhal Olcay
Gönül Yazar
Rahmi Koç
Ömer Karacan
Faruk Eczacıbaşı
Ömer Koç
Filiz Akın Emine Ülker Tarhan
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 35
KAPAK DOSYASI SGK 2012 İş kazaları ve meslek hastalıklarına daİr verİlerİ açıkladı. Bu verİlere göre 2012 yılında 74 bİn 871 İş kazası yaşanırken, bu kazalarda 744 İşçİ yaşamını yİtİrdİ. Tek tesellİ 2011 verİlerİne göre ölümlerİn yüzde 56 azaldığı...
2012’DE
74.871 İŞ KAZASINDA
744 ÖLÜM
MEHMET ALİ ALABORA Kazalar SGK’ya bildirilmiyor, veriler görünenden daha fazla S52
AİLELER
ADALET PEŞİNDE S60
10
EN TEHLİKELİ MESLEK S48 BABALARININ ÖLDÜĞÜ MADENDE ÇALIŞMAK S42
KAPAK
2001
2002
2003
2004
72 bin 367 İş kazası 1008 Ölüm
72 bin 344 İş kazası 872 Ölüm
76 bin 663 İş kazası 810 Ölüm
80 bin 830 İş kazası 841 Ölüm
2012 YILINDA TOPLAM 74.871 SİGORTALI İŞ KAZASI GEÇİRDİ 2012 yılında toplam 74.871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69.090’ı (%93) erkek, 5.781’i ( %7) kadın.
İŞ KAZASI SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 8 ARTIŞ OLDU 2011 yılında 69.277 iş kazası meydana gelmişti, bir yıl öncekine göre %8 oranında artış meydana geldi.
2012 YILINDA İŞ KAZALARINDA 744 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ 2012 ‘de yaşanan iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın.
ÖLÜM SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 56 AZALMA OLDU 2011 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmişti, 2012’de % 56 azaldı.
2012’de İŞ KAZALARI SONUCU ÖLÜM 2008 YILINDAN DA AZ 2008 yılında iş kazaları sonucu 865 kişi hayatını kaybetmişti, 2011 yılında ise 1.700 kişi hayatını kaybetmişti.
MESLEK HASTALIKLARI SONUCU 1KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ Meslek hastalıkları sonucu 1 kişi hayatını kaybetti. 2011 yılında ise maalesef 10 kişi hayatını kaybetmişti.
TOPLAMDA 2.209 KİŞİ SÜREKLİ İŞ GÖREMEZ HALE GELDİ 2012 ‘de iş kazalarında 2.036, meslek hastalıklarından 173 kişi, toplamda 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi.
2009
2010
2011
2012
64 bin 316 İş kazası 1172 Ölüm
72 bin 903 İş kazası 1444 Ölüm
69 bin 227 İş kazası 1700 Ölüm
74 bin 871 İş kazası 744 Ölüm
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 38
KAPAK
2005
2006
2007
2008
73 bin 923 İş kazası 1072 Ölüm
79 bin 27 İş kazası 1592 Ölüm
80 bin 344 İş kazası 1043 Ölüm
72 bin 693 İş kazası 865 Ölüm
ÖLÜMLÜ HER ÜÇ İŞ KAZASINDAN BİRİSİ İNŞAAT SEKTÖRÜNDE 2012 yılında İş kazaları sonucu hayatını kaybeden 744 kişiden 256’sı inşaat sektöründe çalışıyordu.
2012’DE SANAT FAALİYETLERİNDE HAYATINI KAYBEDEN YOK 2011 yılında 118 kişinin hayatını kaybettiği sahne faliyetlerinde 2012 yılında ölümcül iş kazası meydana gelmedi..
EN ÇOK İŞ ve ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI İSTANBUL’DA MEYDANA GELDİ İş kazalarının 9.450’si İstanbul’da, 9.303’ü Bursa’da, 7.596’sı İzmir’de, 7.227’si Manisa’da, 3.081 Ankara’da yaşandı.
ÇORUM, HAKKÂRİ, IĞDIR’DA 2012 YILINDA HİÇ İŞ KAZASI OLMADI Çorum, Hakkâri, Iğdır’da hiç iş kazası yaşanmadı, 2011’de 205 iş kazasının olduğu Çorum örnek il oldu.
İŞ KAZASI GEÇİRENLERİN % 44’Ü 25-34 YAŞ ARALIĞINDA 2012 yılında iş kazası geçirenlerden 16.308’i 25-29 yaş aralığında, 16.038’i 30-34 yaş aralığında yaşandı.
ÖNEMLİ BİR BÖLÜM MAKİNELERİN SEBEP OLDUĞU KAZALAR 2012’de 13.401’i makinelerin sebep olduğu kazalar”, 11.088’i “düşen bir cismin çarpıp devirmesi, şeklinde oldu.
EN ÇOK ZARAR EL VE PARMAKLARDA MEYDANA GELİYOR İş kazalarının 16.547 si el yaralanması ile sonuçlanırken,12.440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı.
24.000.000 İş günü kaybedİldİ
2012’de ayakta tedavilerde 1.599.618, yatarak 50.632 iş günü olmak üzere, geçici iş göremezlik nedeni ile toplam 1.650.250 iş günü kaybedildi. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu 745 kişi hayatını kaybederken, 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. Her bir ölüm ve sürekli iş göremezlik için 7.500 iş günü kaybedildiği kabul edilirse, ölüm ve sürekli iş göremezlik nedeni ile 22.155.000 toplam olarak ise 23.805.250 iş gününün kaybedildiği görünüyor.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 39
KAPAK
İŞ YERİ BÜYÜKLÜNE GÖRE İŞ KAZALARI
Kendİ küçük
tehlİkesİ büyük
Ekonominin kılcal damarlarını oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler, iş kazaları açısından ise en riskli işletmeler olarak dikkati çekiyor.
S
igorta kayıtlarına göre, Türkiye'de yaşanan iş kazalarının önemli bir bölümü küçük ve orta ölçekli işletmelerde gerçekleşiyor. Genellikle iş yeri sahibi ve akrabalarının çalıştığı mikro işletmeler de ciddi iş kazası riskleri barındırıyor. Türkiye'de geçen yıl 74 bin 871 iş kazası yaşanırken, bunların 21 bin 233'ü sadece 1-3 kişinin istihdam edildiği iş yerlerinde yaşandı. Bu iş yerlerinde yaşanan iş kazaları Türkiye'deki toplam iş kazalarının yüzde 28'ini oluşturdu. "Mikro işletme" olarak EKİM 2013 SANAYİ LIFE 40
ı TÜRKİYE’DEKİ TOPLAM İŞ KAZALARININ YÜZDE 28’İNİ OLUŞTURAN MİKRO İŞLETMELERDE YAŞANAN KAZALARDA bİzzat İş yerİnİn sahİbİ ya da yakını yaralandı, sakat kaldı ya da yaşamını yİtİrdİ.
İş Yeri Büyüklüğü
Çalışan Sayısı
Kaza Sayısı
1-3 kişi 4-9 kişi 10-20 kişi 21-49 kişi 50-99 kişi 100-199 kişi 200-249 kişi 250-499 kişi 500-1000 kişi 1001 + kişi Toplam
1.543.433 1.965.065 1.779.095 2.082.432 1.163.645 1.117.597 326.857 851.485 557.315 552.696 11.939.620
21.233 4.886 6.598 8.813 6.117 7.461 2.072 5.358 4.706 7.627 74.871
tanımlanan 10'dan az kişinin çalıştığı iş yerleri dikkate alındığında iş kazası sayısı 26 bin 119'a çıktı. İş kazalarının yüzde 35'i bu kapsamdaki iş yerlerinde gerçekleşti. İstihdamın 250'nin altında kaldığı küçük ve orta ölçekli işletmeler açısından bakıldığında iş kazaları sayısı 57 bin 180'i buluyor. Türkiye'deki iş kazalarının yüzde 76'sı bu kapsamaki iş yerlerinde yaşandı. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde yaklaşık 10 milyon kişinin çalıştığı göz önüne alındığında, çalışanların yüzde 83'ünün iş kazası riskinin yüksek olduğu bir ortamda çalıştığı dikkati çekiyor.
KAPAK
"iki nesne arasında sıkışma" ve "bir nesnenin kesmesi" nedeniyle yaşandı. Bu iki nedenle yaşanan kazalar, toplam kazaların yüzde 37'sini oluşturdu. Bu kazalar sonucunda oluşan yaralanma türü ise "ezilme" ve "kesik" şeklinde ortaya çıktı.
PAZARTESİ
EN FAZLA İŞ KAZASI YAŞANAN İL KOCAELİ
Kara gün Metal sektöründe faaliyet gösteren iş yerlerinde yapılan araştırmaya göre, en fazla iş kazası pazartesi günü yaşanıyor. İş kazalarının yüzde 17,3'ü haftanın ilk günü gerçekleşirken, iş kazaları hafta sonuna doğru azalıyor.
T
ürkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), üye iş yerlerine yönelik olarak iş kazası ve meslek hastalıkları araştırması yaptı. Geçen yıla ilişkin sonuçları içeren araştırmada, 174 iş yerinde istihdam edilen mavi ve beyaz yakalı 135 bin 11 çalışana ilişkin sonuçlara yer verildi. Araştırmada, ölümle, maluliyetle, sürekli ve geçici iş göremezlikle sonuçlanan kazaların yanı sıra "iş günü kaybı yaratmayan" basit iş kazaları da istatistiklere yansıtıldı. Sonuçlara göre, geçen yıl söz konusu iş yerlerinde 6 bin 215 iş kazası yaşandı, 8 meslek hastalığı tespit edildi. Çalışanların yüzde 4,6'sı iş kazasına maruz kalırken, erkek çalışanlarda bu oran yüzde 5, kadınlarda yüzde 1 oldu. İş kazalarının olduğu günlere göre dağılımında yüzde 17,3 ile pazartesi günleri ilk sırayı alırken, yaşanan iş kazalarında hafta sonuna kadar azalma olduğu tespit edildi. İş kazalarının nedenlerine bakıldığında ilk 2 sırayı
ı Öğrenİm durumuna ve yaşa göre İş kazalarının dağılımında kazaların 26-35 yaş aralığı yüzde 49 oran İle İlk sırayı alırken, öğrenİm durumuna göre İlk sırayı yüzde 49'la meslekİ/teknİk lİse mezunları arasında yaşandı. Kazaların 104'ünde İse 4 yıllık ünİversİte mezunları mağdur oldu.
Sonuçlara göre, en fazla iş kazası yaşanan illerin başında 1337 kaza ile Kocaeli, 1214 kaza ile Bursa, 1059 kaza ile İzmir geldi. Bölgelere göre dağılımda iş kazaları en sık İzmir bölgesinde (Denizli ve Manisa dahil), ölçek dağılımında 250499 arası işçi çalıştırılan iş yerlerinde, iş dallarına göre ise "diğer ulaşım araçlarının imalatında" yaşandı. Dönem içinde meydana gelen kazalar, kazanın olduğu yer veya bölüme göre sınıflandırıldığında, en fazla kaza üretim alanlarında (yüzde 83) ve atölyelerde (yüzde 7) meydana geldi. Burada üretim alanları, üretim süreci içinde doğrudan yer alan montaj ve demontaj bölümleri, üretim hatları, dökümhane, fırınların bulunduğu bölümler, boyahane ve benzeri bölümler olarak tanımlanıyor. Atölye ise üretim süreci içinde doğrudan yer almayan, fakat bakım, onarım, üretim alanlarında kullanılmak üzere parça işlenmesi gibi çalışmaların yapıldığı bölümlerden oluşuyor.
3. DİKKAT İŞ SAATİNE
İş kazalarının yüzde 40'ı ilk 3 iş saatinde yaşandı. Kazaların saatlere göre dağılımına bakıldığında, en fazla kaza yüzde 15 oranı ile 3. iş saatinde gerçekleşti. Bunu yüzde 14 ile 2. iş saati, yüzde 11 ile 1. iş saati izledi. İşverenlerce sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş geliş sırasında yaşanan kazalar da iş kazası olarak tanımlanıyor. Geçen yıl bu kapsamda 47 iş kazası yaşandı.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 41
Babalarının öldüğü
maden ocağında çalışıyorlar
Türkiye'nin en büyük iş kazası olarak gösterilen Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğü'nde 3 Mart 1992'de meydana gelen grizu faciasında hayatını kaybeden 263 maden işçisinin çocuklarından bazıları, aynı kömür ocağında baba mesleğini devam ettiriyorlar.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 42
T
aş kömürü üretiminin başladığı yıl olarak kabul edilen 1848'den bu güne kadar ocaklarda yaşanan kazalarda 4 bini aşkın madencinin öldüğü havzada, işçilerin hayatını kaybetmesine en fazla göçük ve grizu faciaları neden oluyor. Metan gazı patlaması sonucu 1941'den itibaren toplam 720 kişinin öldüğü, 453 kişi yaralandığı kurum ocaklarında, madenciler büyük faciaların yıl dönümlerinde anılıyor. Kozlu Müessesesi maden ocağında 1992'de 263 madencinin hayatını kaybettiği ve bazı madencilerin cesetlerinin 5 yıl sonra bulunabildiği grizu faciası, Türkiye'de en büyük can kaybı yaşanan iş kazalarında ilk sırada yer alıyor. Kozlu grizu faciasında babalarını kaybeden bazı vatandaşlar ise facianın 21. yılında da sevdiklerini kaybettikleri maden ocaklarında çalışarak evlerini geçindiriyor.
KURA İLE MADENCİ OLDU Babası Necati Kanca 41 yaşındayken Kozlu'da grizu faciasında hayatını kaybettiğinde 12 yaşında olan Hayrettin Kanca (33), yıllar sonra aynı ocakta iş başı yaptı. TTK'nın 2006'da 1120 işçi alımı kapsamında 36 bin 936 madenci adayının katıldığı zorlu mülakatlarda 4 metreyi aşan maden direği taşıyan, kazma, kürek ve baltayı nasıl kullandıkları uygulamalı test edilen ve avuç içlerinden de işe yatkınlıkları belirlenmeye çalışılan adaylardan olan Kanca, elemeler sonucu 15 bin 126 kişinin katıldığı kurada adının çıkmasıyla burada işe başladı. Meslek yüksekokulu mezunu Kanca, çalıştığı maden ocağında AA muhabirine yaptığı açıklamada, zorlu mücadeleler sonucunda ''kazmacı'' olarak babasının öldüğü ocakta iş başı yaptığını söyledi. Grizu faciası yaşandığında 12 yaşında olduğunu ifade eden Kanca, ''Olay günü 5 kardeşim ve annemle yemek yiyorduk. Siren sesleri duyduk, balkondan baktığımızda ocak çevresinde karmaşa vardı. Ben babamın ocakta öleceğine hiç inanmadım. Sabaha kadar umutla bekledim. Yaralıların arasından çıkıp gelecek diye bekledim. Ancak televizyonda adı okununca gerçeği öğrendim'' dedi.
MADENCİ OLACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEZDİM AMA... Babasının facia sırasında açığa çıkan gazdan boğularak hayatını kaybettiğini belirten Kanca, şunları kaydetti: ''Zonguldak'ın şartları belli, iş olanakları çok fazla değil. Yüksekokul mezunu olmama karşın iş bulamadım. Madenci olacağımı hiç
Babamın yaşamını yitirdiği ocağa ilk indiğimde acaba bu raylardan geçtimi şu eski fırçaları gördü mü duygusuyla hüzünlendim...
“
OLAY GÜNÜ 5 KARDEŞİM VE ANNEMLE YEMEK YİYORDUK. SİREN SESLERİ DUYDUK, BALKONDAN BAKTIĞIMIZDA OCAK ÇEVRESİNDE KARMAŞA VARDI. BABAMIN OCAKTA ÖLECEĞİNE HİÇ İNANMADIM. SABAHA KADAR BEKLEDİM. ÇIKIP GELECEK DİYE BEKLEDİM. ANCAK TELEVİZYONDA ADI OKUNUNCA GERÇEĞİ ÖĞRENDİM
düşünmezdim ama hayat şartları... Sonra kuruma başvurduk. Babamın yaşamını yitirdiği ocağa ilk indiğimde, 'acaba bu raylardan geçti mi, şu eski fırçalıkları gördü mü, dokundu mu?' duygusunu yaşayarak hüzünlendim. 'Acaba iyi mi yaptım, kötü mü yaptım ' diye çok düşündüm. Annem aynı şeyleri yaşamaktan korktu ama ekmek davasına kabullendi. İşe girdikten sonra 4 yıl kömür kazımında çalıştım. Ufak tefek iş kazaları atlattım. Şu anda ocak içindeki elektrik, elektronik işlerini yapıyorum. İleride çocuğum madenci olmasını istemem. Belki babam da sağ olsaydı madene girmeme izin vermezdi.''
HAYAT ŞARTLARI BENİ DE MADENCİ YAPTI Grizu faciasında babasını kaybeden İrfan Gümüştaş da (41) 2000 yılında maden ocağında üretim işçisi olarak iş başı yaptığını anlatarak, yaşadığı iş kazasının ardından birkaç yıl önce yer üstünde görevlendirildiğini ifade etti. Akülü lokomotiflerin tamir işleriyle uğraştığından sıklıkla ocağa girmeyi sürdürdüğünü dile getiren Gümüştaş, şöyle devam etti: ''O dönemi çok iyi hatırlıyorum, yaşım 19'du. Televizyondan geçen alt yazıyla ocakta patlama olduğunu öğrendim. Gece maden kuyusunun önüne geldim. Cehennemi andıran bir görüntü vardı. Kuyulardan dumanlar çıkıyor, etrafta madenden çıkarılan cesetler vardı. Cesetler madenden vagonlarla çıkarılıp ambulansa konuluyordu. Babamın bir yerden çıkabileceği umuduyla etrafa bakıyordum. Hastaneleri dolaştığımda ise öldüğünü öğrendim. O yıllarda dershaneye gidiyordum, bırakmak zorunda kaldım. Büyük bir acıydı. Hayat şartları beni de madenci yaptı. İşsiz olduğum bir dönemde kurumun işçi alacağını öğrendim. O dönemlerde babası ocakta ölenlere öncelik tanınıyordu. 'Denize düşen yılana sarılır' misali madenci olduk.'' Gümüştaş, dedesinin de madenci olduğunu ifade ederek, ''Ocağa ilk indiğimde anlatılmaz bir duygu yaşadım. Çünkü çalıştığım yer babamın hayatını kaybettiği galeriydi. Kömür kazarken, önümüze grizudan kalan izler çıkacak sanıyorduk, bir cesetle bile karşılaşabiliriz korkusunu yaşardık. Ancak zamanla alıştım. 6 yıl üretimin ana damarında çalıştım. Daha sonra iş kazası geçirerek 'lokomotif' servisine geçtim'' diye konuştu.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 43
FARUK ÇELİK
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
B
İŞ GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI ÜRETKENLİK VE MOTİVASYON İÇİN ARAÇ OLACAK
LIFE
İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda günümüzdeki yaklaşımın çalışma hayatına yansıtılmasında ciddi zorluklar yaşanıyordu. Kanunun yayımlanmasını takiben gerekli yeni düzenlemelerin yanı sıra mevcut bütün alt düzenlemeler yeniden gözden geçirilerek mevzuat alt yapımız tamamlanma aşamasına gelmiştir. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 44
ilindiği üzere, AB müktesebatı ile mevzuat uyum süreci yeni başlayan bir çalışma değildir. 2000’li yılların başından bu yana yürütülen bir süreci kapsamaktadır. Kısaca hatırlatmak gerekirse; AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal SANAYI Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair 2003/5930 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nda belirtilen “Tüm kamu ÖZEL kurum ve kuruluşlarının, gerekli çalışmaları ulusal programda yer alan hedefler doğrultusunda ve belirlenen zamanda gerçekleştirmeleri esastır.” hükmüne istinaden iş sağlığı ve güvenliği alanında 89/391/EEC sayılı çerçeve direktif öncelikli olmak üzere 27 adet AB direktifi, 20 adet İSG Yönetmeliği olarak uyumlaştırılmıştır. Ancak 2003 yılında yayınlanan ve AB’nin 89/391/EEC sayılı Çerçeve Direktifine karşılık gelen “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği” sosyal tarafların açtığı dava sonucunda, üst hukuk normu olarak düzenlenmesi gerektiği gerekçesi ile iptal edilmiştir. Bu gelişmeleri müteakiben,
“İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı” ise ilgili taraflara görüşe gönderildi. 2005 yılında kurulan ve iş sağlığı ve güvenliği konusuna taraf olan tüm paydaşların temsil edildiği “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi”, AB normlarına uygun bir iş sağlığı ve güvenliği kanunu çıkarılmasını öncelikli bir hedef olarak belirlemiştir. Bu hedefe 2012 yılı Haziran ayı sonunda 6331 sayılı kanunun yayımlanması ile ulaşılmıştır. İSG kanunu taslak aşamasında iken yürütülen çalışmalara konsey üyesi tüm kurum ve kuruluşlar destek vermişlerdir. Bu nedenle teşekkürlerimi bir kez daha sizin aracılığınız ile iletmek isterim. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yayımlanmadan önce uyum sürecinde yayımlanan tüm yönetmelikler yürürlükte idi. Ancak yasal dayanak eksikliği nedeniyle bu yönetmeliklerin etkin olarak uygulanmasında bazı sıkıntılar ortaya çıkıyor ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda günümüzdeki çağdaş anlayış olan önleyici yaklaşımın çalışma hayatına yansıtılmasında ciddi anlamda zorluklar yaşanıyordu. Kanunun yayımlanmasını takiben gerekli yeni düzenlemelerin yanı sıra mevcut bütün alt düzenlemeler yeniden gözden geçirilerek mevzuat alt yapımız tamamlanma aşamasına gelmiştir.
İlgili tarafların bilgilendirmesi amaçlandı Kanunun sınırlı istisnası dışında hemen hemen tüm çalışanları kapsaması nedeni ile ortaya çıkan sorunların çözümüne yönelik
“
81 İLİMİZİ KAPSAYAN, “İSG KANUNU TANITIM KAMPANYASI” DÜZENLENDİ. BU KAPSAMDA DÜZENLENEN TOPLANTILARA 30 BİNİN ÜZERİNDE KİŞİ KATILMIŞTIR.
ilgili taraflarla müzakere süreci nedeni ile bu çalışmalar oldukça zaman almıştır. Bakanlığımızın kanun yayımlandıktan sonraki en önemli çalışması mevzuat hazırlığı olmuştur. Gerek ilgili AB mevzuatının yeniden gözden geçirilerek değişikliklerin ilgili düzenlemelere yansıtılmasının yanı sıra alınan geri bildirimler ve ihtiyaçlar doğrultusunda yapılan değişiklikler gerekse kanunun sınırlı istisnası dışında hemen hemen tüm çalışanları kapsaması nedeni ile ortaya çıkan sorunların çözümüne yönelik ilgili taraflarla müzakere süreci nedeni ile bu çalışmalar oldukça zaman almıştır. Halihazırda planladığımız 37 yönetmelikten 33’ü yayımlanmış, üç tanesi ise yayıma hazır haldedir. “İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı” ise ilgili taraflara görüşe gönderilmiştir. Mevzuat çalışmalarına paralel olarak, kanunun getirdiği yükümlülükler konusunda tüm ilgili tarafların bilgilendirilmesi amacı ile
TÜM SORUMLULUKLAR İŞVERENE AİT DEĞİL İşverenlere; işyerlerinde iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önleme, iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirme ve bunun sürekliliğini sağlama imkanı verecektir. İşverenin kanunda yer alan yükümlülüklerini; iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirme ve bunun sürekliliğini sağlama, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu dikkate alma, risk değerlendirme raporlarını da göz önünde bulundurarak genel bir önleme politikası geliştirme, mesleki risklerin önlenmesi için, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbiri alma, çalışma ortamında gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaları yaptırma, izleme, denetleme ve uygunsuzlukları giderme, çalışanların hayati tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri
alma, aynı çalışma alanını birden fazla işverenin paylaşması durumunda koordinasyon sağlama şeklinde sıralayabiliriz. Genel olarak değerlendirirsek, bu kanun ile işyerlerinde, risk değerlendirmesinde tespit edilen hususları da göz önünde bulundurarak genel bir önleme politikası geliştirilmesi yaklaşımı getirilmektedir. Tüm sorumluluk işverene ait olmakla birlikte; iş sağlığı ve güvenliğinin işyerinin bütününde benimsenmesi, yönetilip, uygulamaya konulması ve sürekli gözden geçirilmesiyle sağlanacak bir yönetim sistemi yaklaşımı oluşturulmuştur. Bu yaklaşım, işverenlere; işyerlerinde iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önleme, iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirme ve bunun sürekliliğini sağlama imkanı verecektir.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 45
RÖPORTAJ
81 ilimizi kapsayan, “İSG Kanunu Tanıtım Kampanyası” düzenlenmiştir. Bu kapsamda düzenlenen toplantılara 30 binin üzerinde kişi katılmıştır. Ayrıca tüm kamu kurumları temsilcileri bakanlığımıza davet edilerek bilgilendirme toplantıları yapılmış ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlarca yapılan davetlere azami ölçüde katılım sağlayarak çok çeşitli platformlarda kanun tartışılmıştır. Bunların yanı sıra özellikle KOBİ niteliğindeki mikro işletmelere ve esnaflara yardımcı olmak ve bu yükümlülüğün getireceği mali yükü hafifletmek amacıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’müz web sayfasında “Risk Değerlendirmesi Rehberleri” yayınlanmaktadır. Diğer yandan daha önce bir AB projesi kapsamında maden, metal ve inşaat sektörlerinde uygulamaya konan sektörel İSG yönetim sistemi modellerinin yaygınlaştırılması ve kimya, deri, mobilya, gıda, tekstil sektörlerine yönelik yeni modellerin oluşturulması amacıyla ulusal kaynaklarımızla 2013-2015 yılları arasında uygulanacak, İş Sağlığı ve Güvenliğinin Geliştirilmesi Projesinin ön hazırlıkları tamamlanmıştır. Bu proje ile KOBİ niteliğindeki işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunun bir sistem anlayışı ile EKİM 2013 SANAYİ LIFE 46
“
TÜM SORUMLULUK IŞVERENE AİT OLMAKLA BİRLİKTE; İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN İŞYERİNİN BÜTÜNÜNDE BENİMSENMESİ YÖNETİLİP, UYGULAMAYA KONULMASI VE SÜREKLİ GÖZDEN GEÇİRİLMESİYLE SAĞLANACAK BİR YÖNETİM SİSTEMİ YAKLAŞIMI OLUŞTURULDU.
ele alınması ve risk değerlendirmesine dayalı önleyici yaklaşımın hayata geçirilmesi sağlanacaktır.
Önleyici denetimlere ağırlık verilmeli Biliyorsunuz bu konuda denetimler iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili bakanlık iş müfettişlerince yani İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılır. İş sağlığı ve güvenliği denetimini kısaca; çalışanları korumak ve çalışma yaşamı ile ilgili mevzuatın uygulanıp uygulanmadığını izlemek ve kontrol etmek için yapılan çalışmalar bütünü olarak tanımlayabiliriz. Denetimlerde iki yaklaşım söz konusu olabilir ki bunlardan biri tepkisel diğeri ise önleyici yaklaşımdır. Bugün geldiğimiz noktada, bakanlığımız denetim birimi olaylar ortaya çıktıktan sonra yapılan tepkisel teftişten ziyade önleyici denetimlere, yani işyerlerinde iş kazası ve meslek hastalığı olmadan gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaya yönelik denetimlere ağırlık verilmesi anlayışındadır ve bunun için insan kaynaklarının artırılması da dahil gerekli alt yapı çalışmalarını sürdürmektedir.
Uzman sayısı yeterli, dağılımı dengesiz İşverenlerin iş güvenliği uzmanı ve işyeri
RÖPORTAJ
Bu kanun gerek kapsamı gerekse getirdiği önleyici yaklaşım ile çok önemli bir değişim ve dönüm noktasıdır. hekimi çalıştırma ile ilgili yükümlülükleri ertelenmiş ve işverenlerin bu konuda yaşayacağı sıkıntıların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Sayısal olarak baktığımızda mevcut uzman sayısı yeterli olmakla birlikte dağılımlarında bir dengesizlik vardı. Özellikle maden, inşaat, metal, kimya, petrokimya gibi üretime dönük işyerlerinin birçoğunun çok tehlikeli sınıfta yer alması ve bu işyerlerinde (A) ve (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğünün en kısa sürede yerine getirilmesinin, mevcut (A) ve (B) sınıfı belge sahibi uzman sayısı ile karşılanamayacağı görülmüştür. Bu nedenle gerekli iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin yaygınlaştırılması, arz talep dengesinin oluşturulması, rekabet ve istihdamı olumsuz etkileyecek unsurları ortadan kaldırılması amacıyla, Kanunun 6 ve 7’inci maddelerinin uygulanmasında erteleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu nedenle de 2 Ağustos 2013 tarihli “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile işverenlerin iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma ile ilgili yükümlülükleri ertelenmiş ve işverenlerin bu konuda yaşayacağı sıkıntıların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ayrıca 21/8/2013 tarihinde Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokol ile 6331 sayılı kanunla iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda destek sağlanacağı belirtilen 10’dan az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinin iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi hizmetleri Sağlık Bakanlığı’na bağlı Toplum Sağlığı Merkezlerince yürütülecek, bu sayede KOBİ’ler içerisinde büyük bir orana sahip 19 çalışanın olduğu ve belirtilen sınıftaki işyerleri hizmet sunucusu bulma konusunda mağdur olmayacaktır.
2014 yılında yönetmeliğin daha doğru ve etkin uygulanmasını hedefledik Bu Kanun gerek kapsamı gerekse getirdiği önleyici yaklaşım ile çok önemli bir değişimi getirmiştir ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir dönüm noktasıdır. Bu nedenle uygulamada sıkıntılar
“
10’DAN AZ ÇALIŞANI OLAN TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ SINIFTAKİ İŞYERLERİNİN İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI VE İŞYERİ HEKİMİ HİZMETLERİ SAĞLIK BAKANLIĞI’NA BAĞLI TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZLERİ YÜRÜTECEK, BU SAYEDE KOBİ’LER HİZMET SUNUCUSU BULMA KONUSUNDA MAĞDUR OLMAYACAK.
olabilmektedir ve bakanlığımız konu ile ilgili tüm geri bildirimleri değerlendirmektedir. 2014 yılı kanunun ve bu kapsamda yayımlanan yönetmeliklerin doğru ve etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik çalışmalara ağırlık verdiğimiz bir yıl olacak. Daha öncede değindiğim gibi birçok proje ve işbirliği hayata geçirilecek. Ancak ülkemizde sadece çalışma yaşamı için değil diğer alanlarda da bir güvenlik kültürü eksikliğinden bahsetmemiz mümkün ve hedeflerimizi belirlerken bu sorunu göz ardı etmemeliyiz. İşverenlerimiz iş sağlığı ve güvenliğine yapılacak yatırımın getireceği mali yükten ziyade işyerinde alınan her önlemin getireceği artı değerler açısından olaya baktıklarında, çalışanlarımız ise kendi sağlık ve güvenliklerini en iyi kendilerinin koruyabileceği bilincine ulaştıklarında ülkemizin iş kazaları ve meslek hastalıkları açısından arzu ettiğimiz noktaya geleceğine inanıyorum. Çünkü bu anlayışa sahip olduğumuzda mevzuatı uyulması gereken bir zorunluluk olarak görmeyip işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve buna bağlı olarak sağlıklı çalışanlar, artan motivasyon ve üretkenlik için bir araç olarak göreceğiz. Bakanlığımız, bu kültürün oluşturulabilmesi için seminerler, işbirlikleri, ulusal ve uluslararası projeler, paydaşlara yönelik bilgilendirme ve eğitim çalışmaları gibi birçok faaliyet yürütmekte ve bu çalışmalara ilgili tüm tarafların katılımına özen göstermektedir. Ancak kültür değişimi uzun soluklu bir çalışma gerektiriyor ve bakanlığımız 2014 ve takip eden yıllarda da bu konuda yürüttüğü çalışmalarına devam edecektir. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 47
10 EN TEHLİKELİ
MESLEK
elektrİk hattı çalışanları Tehlİke Oranı 100.000 de 32 kİşİ Dev bir direğe tırmanmak başlıbaşına bir meziyet üstelik işinizi yapabilmek için bu direğin üzerinde değişik açılarda durabilmek de cabası. Elektrik akımına kapılmamak için giydikleri yüksek korumalı donanımları ve düşmelerini engeleyecek olan ekipmanlarına rağmen her yıl 36 kişi bu iş sırasında hayatını kaybediyor.
9
Yenİ bİr İş mİ arıyorsunuz? Başvurularınızdan önce bu lİsteyİ kontrol etmenİzde fayda var. Çünkü bu lİstedekİ İşlerİn karİyer basamaklarında sİzİ TEHLİKELER beklİyor olabİlİr!
ÇATI TAMİRCİLERİ Tehlİke Oranı 100.000 de 35 kİşİ Ağır ekipmanları taşımak, eğilmek, bükülmek, tırmanmak, sıcak, rüzgar, uzun çalışma saatleri… Fiziksel zorlama, dikkatsizliği de beraberinde getiriyor ve yorgunlukla beraber çalışanlar güvenliklerini sağlayan teçhizatları kullanmıyor. Ufak kazalara yol açan çivi tabancaları, ziftten kaynaklı yanıklar, merdivenden düşmek çok daha büyük riskler içeriyor.
8
Kamyon Şoförlüğü Tehlİke Oranı 100.000 de 27 kİşİ
10
Bir senedeki toplam ölümlerin %12 sini oluşturan ve yılda ortalama 905 kişinin öldüğü kamyon şoförlüğünün, listenin sonunda olmasının sebebi çok sayıdaki çalışan sayısı. Kamyon şoförleri yola çıkmadan önce ciddi bir eğitimden geçerler. Çoğunlukla diğer araçlar, dev kamyonların yanından geçerken paniğe kapılır ve direksiyon hakimiyetini kaybeder. Eğitimli olan kamyon şoförleri ise kazayı önlemeye çalışırlarken genelde kaza yaparlar.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 48
ÇİFTLİK ÇALIŞANLARI Tehlİke Oranı 100.000 de 38 kİşİ İşin içine büyük makineler ve uzun çalışma saatleri girince bir kazanın gerçekleşmesi de sadece an meselesi olabiliyor. Uzun çalışma saatleri, kullanılan tehlikeli aletler , makine ve kimyasallar; Yetersiz eğitim veya bir anlık dalgınlık, traktörün çarpışması veya zehirlenme gibi tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor.
7
ÇÖPÇÜLER Tehlİke Oranı 100.000 de 42 kİşİ
6
Bu meslek sadece çöpleri evinizin önünden alan çöpçüleri kapsamıyor. Bu gruba makine ve vinç operatörleri, inşaat sonrasında ki hafriyatları kaldıranlar da dahil. Bazı meslekler sizden zor hava şartlarında, yüksek yerlerde, uzun saatler aynı şeyi tekrarlamanızı gerektirebilir. Büyük şehirlerdeki çöp toplayıcıları her zaman kendilerini kesme ve geçen arabalar tarafından çarpılma riski altındadır.
pİlot ve uçuş görevlİlerİ Tehlİke Oranı 100.000 de 88 kİşİ
3
Ölüm oranına baktığımızda aslında sıralamada 2. olması gerekiyor. Ancak bu meslek grubu son 2ʹye göre biraz daha güvenli bir iş. Pilot deyince akla genelde ilk olarak yolcu uçakları ve özel jetler gelse de ölümlerin daha çok gerçekleştiği durumlar aslında mahsul ilaçlama ve deneysel uçuşlarda gerçekleşiyor.
TİCARİ BALIKÇILIK Tehlİke Oranı 100.000 de 142 kİşİ
2
Toplumda en tehlikeli meslek olarak bilinen balıkçılıkta yılda 51 kişi yaşamını yitiriyor. Güvertedeki ağır aletler, zorlu hava koşulları, aniden kopan fırtınalar, dev dalgalar ve etrafınızdaki halatların yanı sıra işler kötüye gittiğinde kaçacak hiçbir yerinizin olmayışı balıkçılığın ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor.
DEMİR ÇELİK İŞÇİLERİ Tehlİke Oranı 100.000 de 61 kİşİ Bu işçiler yeni binalar, köprüler ve diğer büyük inşaatlar için bina iskeleti inşa ediyorlar. Bu iş cesareti olmayanlar için hiç uygun değil. Yanlış atılan bir adım yere düşmenize sebep olabilir ki bu meslekteki çoğu ölüm de maalesef bu şekilde gerçekleşiyor. Güvenlik önlemleri ve sıkı kurallara rağmen her yıl 31 kişi bu şekilde hayatını kaybediyor.
5
KERESTECİ Tehlİke Oranı 100.000 de 81 kİşİ Tehlikeli aletlerle bir de uzun çalışma saatleri işin içine girince kerestecilik mesleği de ölüm oranlarının en yüksek olduğu meslek gruplarından bir tanesi oluyor. Rüzgarların, düşen dalların ve gizli köklerin çok sıkıntı yarattığı alanlarda gerçekleşen kereste işleri herkes için tehlike yaratır. Bir zamanların en tehlikeli mesleği olan kerestecilik şirketlerin getirdiği düzenlemelere rağmen her yıl 64 kurban vermeye devam ediyor.
4
BAZ İSTASYONU İŞÇİLERİ Tehlİke Oranı 100.000 de 184 kİşİ Şu an en fazla ölüme yol açan meslek bu. Peki neden bu kadar tehlikeli? Çünkü cep telefonu şirketleri sürekli olarak daha fazla, daha büyük ve daha hızlı baz istasyonları inşa etmeye çalışıyorlar. Bunun yanında kulelerin yapımı için küçük şirketlerle çalışılıyor. Küçük şirketlerin ise güvenlik donanımları yeterli olmayabiliyor. Eğer çalışan işçi yaralanır ya da ölürse ceza veya dava büyük şirkete değil küçük şirkete açılıyor.
1
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 49
İŞ
GÜVENLİĞİNE
TİYATROLU BAKIŞ
Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalışan personelin alması gereken makine, metal, kimya plastik teknolojileri başta olmak üzere 45 farklı alanda teknik mesleki eğitimleri üzerine faaliyet gösteren Focus Eğitim Kurumları, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Mesleki Eğitim ve İş Güvenliği Eğitim Kurumları olarak 4 farklı şubesinde faaliyet gösteriyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 50
55
kişilik bir istihdamla yılda 8.000 den fazla kişiye teknik mesleki eğitim ve iş güvenliği eğitimleri üzerine faaliyet gösteren kurum, orta ve büyük ölçekli firmalara ihtiyaç duydukları alanlarda eğitim programları düzenliyor. Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde, mühendislere yönelik ‘C Belgeli İş Güvenliği’ kursları ile de faaliyet gösteren kurumun firmalara yönelik düzenlediği iş güvenliği tiyatroları ile de mavi yakalı personelin iş güvenliği kültürünün oturtulması için çalışmalar gerçekleştiriyor. İÇDAŞ, PRELLİ, Brissa TUPRAS gibi Türkiye’nin en önde gelen kurumlarının çalışan mavi yakalı personelininin eğitimlerinin yanı sıra başta Dudullu OSB olmak üzere, Türkiye genelinde bir çok OSB ile işbirliği yaparak teknik mesleki eğitim, iş güvenliği eğitimlerini tiyatro gösterileriyle birlikte gerçekleştiren Begüm Özdoğularlı, 2001 yılından beri girişimici kadın olarak başarıyla ilerliyor. Özellikle Organize Sanayi Bölgelerindeki KOBİ’lere yabancı dil ve kişisel gelişim eğitimleri vererek başladıklarını ifade
Begüm Özdoğularlı
eden Doğularlı, on binden fazla kişiye fabrika içlerinde eğitim , 2005 yılından itibaren de Organize Sanayi Bölgeleri içinde açtıkları şubelerle teknik mesleki eğitim üzerine eğitimler verdiklerini belirten Doğularlı şöyle devam etti; “Türkiye’nin teknik mesleki eğitimde açılan, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk mesleki eğitim kurumu olarak bugüne kadar 70 binden fazla kişiye eğitimler verdik. 2011 yılında bu eğitimlere mühendislere yönelik verdiğimiz C belgeli iş güvenliği eğitimlerini de ekledik. Şu anda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı açtığımız iki yeni kurumumuzla dört farklı merkezimizde bu konuda hizmet veriyoruz. Ayrıca teknik mesleki eğitim programlarıyla Mısır ve Kazakistan gibi gelişmekte olan ülkelerle de işbirliğine başladık.“ Şu anda yılda üç binden fazla kişiye eğitim vermenin kendi iş kolunda oldukça önemli olduğunu söyleyen Doğularlı, önümüzdeki beş yıl içerisinde ise beş meslek lisesi ve Organize Sanayi Bölgelerinden birinde bir üniversite ve meslek yüksek okulu açmayı hedefliyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 51
MEHMET ALİ ALABORA
DİZİ SETLERİNDE İŞ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIĞI
SANAYI
LIFE ÖZEL
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 52
SGK’YA BİLDİRİLMEDİĞİ İÇİN
VERİLERİN ÇOK ÜSTÜNDE İŞÇİ ÖLÜMLERİ YAŞANIYOR 1 Mayıs 2012 tarihinde “Arka Sıradakiler” dizisinin setinde hayatını kaybeden Selin Erdem için başlatılan hukuki mücadele sinema ve dizi sektöründe bu zamana kadar varlığı hissedilmeyen bir alan olan işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu gündeme getirdi.
Ş
u günlerde 1 Aralıkta sahnelenmeye başlanacak olan “Mi Minör” isimli oyunun yönetmenliğini yapan ve aynı zamanda Oyuncular Sendikasının başkanı olan Mehmet Ali Alabora’dan oyuncuların hakları için örgütlenen sendikanın başlattığı “İş Güvenliği ve Sağlığı” kampanyası hakkında bilgi aldık.
Neden sendika kurma ihtiyacı hissettiniz? Oyuncular Sendikası, oyuncuların en temel sorunu olan bağlı çalışan olmanın gerekliliğini bu sebeplerden ötürü ortaya koymakta ve sektörün uluslararası standartlara sahip olabilmesi için ilk önce çalışma ilişkilerinin bir standarta oturtulması gerektiğini öne sürmektedir. Bu açıdan sendika; çalışma ilişkilerinde ekonomik olanın yanında sosyal hak ve özgürlüklerin de korunması ve düzenlenmesi konusunda yegane yetkili organ olduğu için oyuncuların da sendikada örgütlenmesi gerekmektedir. Bu durum 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu’nun amacında da “...çalışma ilişkilerinde
“
OYUNCULARIN SOSYAL GÜVENLİKLERİ KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ VE BU DURUM SEKTÖRDE ÇALIŞAN VE ÇALIŞMIŞ BİR ÇOK OYUNCUNUN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN DIŞINDA KALMASINA, KAYITDIŞI ÇALIŞMAK ZORUNDA BIRAKILMASINA SEBEP OLMUŞTUR.
ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerin korunması ve geliştirilmesi için işçiler ve işverenler tarafından meydana getirilen sendikalar...” şeklinde belirtilmiştir. Oyuncular Sendikası da, oyuncuların çalıştıkları sektörde yaşadıkları temel sorunlara çözüm ihtiyaçları neticesinde kurulmuştur. Oyuncuların sosyal güvenlikleri kendi sorumluluklarına bırakılmış ve bu durum sektörde çalışan ve çalışmış bir çok oyuncunun sosyal güvenlik sisteminin dışında kalmasına, kayıtdışı çalışmak zorunda bırakılmasına sebep olmuştur. Sosyal güvenlik sorununu serbest meslek erbabı gibi bağ-kur yaparak çözen oyuncular; bunun neticesinde de insanca olmaktan çıkan set çalışma koşulllarına maruz kalındığı durumlarda sorumluluğun işveren tarafından üstlenilmediği bir sektörde çalışmak durumunda kalmışlardır.
İş sağlığı ve güvenliği kampanyası nasıl oluştu, sendika olarak neleri hedefliyorsunuz? 6331 sayılı İş Sağlığı ve İşçi Güvenliği Yasası açıkça işverenin çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu ve bu çerçevede işverenin bu sorumluluğunun ortadan kaldırılamaz olduğunu belirtiyor. Buna karşın, bugün Türkiye'deki dizi ve sinema sektörü işverenlerin iş organizasyonu, çalışma şartları, güvenlik ve sosyal ilişkiler ile ilgili tutarlı ve genel bir risk politikası geliştiremediği bir çalışma ortamı ile karşı karşıya. Bu durumda çalışanlar; mola ve yemek saatlerinin belirsizliği, sette hazırlanma ve mola alanlarının yokluğu, çalışma saatlerinin belirsizliği ve uzunluğu gibi beden ve ruh sağlıklarına zarar verebilen bir çok olumsuz unsura EKİM 2013 SANAYİ LIFE 53
RÖPORTAJ
maruz kalıyor. Bugün bu çalışma biçimini onaylayarak, karar ve yön verenler karşısında Sahne, Perde, Ekran, Mikrofon Oyuncuları Sendikası (Oyuncular Sendikası) olarak, Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) ile birlikte Türkiye'de set çalışma koşullarında işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında bir çalışma için harekete geçmiş bulunmaktayız. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kampanyasının temel amacı Türkiye sinema ve dizi sektöründeki set çalışma koşullarının işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından belirli standartlara ulaşması ve bu konu ile ilgili sektörel bir farkındalığın oluşturulmasıdır. Bu amaç doğrultusunda kampanya hedeflerimiz; Setin bir işyeri olarak tanımının yapılması, Yapılan her türlü işin işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun olarak tasarlanması, Uygun iş organizasyonun sağlanması, Sağlık ve güvenlik açısından tüm risklerin değerlendirilmesi Tespit edilen her risk için gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını, İşçi sağlığı ve iş güvenliğine dair her başlıkta sorumluların tanımlanmasıdır.
Bu kampanya dahilinde gerçekleştirilen çalışmalar hakkında bilgi verirmisiniz? Gerçekleştirmeyi düşündüğümüz üç ana aşamamız bulunmakta. Bunların ilki, sinema ve dizi sektörünün çalışma şekline yönelik bir yönetmelik taslağı oluşturup, bunu Çalışma EKİM 2013 SANAYİ LIFE 54
“
TEMEL AMACIMIZ TÜRKİYE SİNEMA VE DİZİ SEKTÖRÜNDE SET ÇALIŞMA KOŞULLARININ İŞÇI SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ AÇISINDAN BELİRLİ STANDARTLARA ULAŞMASI.
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na sunabilmek. Böyle bir yönetmelik taslağı hazırlama girişimimiz içinde bulunduğumuz çalışma koşullarının kendine özel kurallar ihtiva etmesinden. Setler diğer çalışma alanlalarına yönelik kuralları içermekle birlikte, karmaşık ve değişken yapıları ile de farklı riskleri de içinde barındırmakta. Yönetmeliğin yanında, setlerde var olan ya da dışardan gelebilecek tehlikelerin belirlendiği ve bunlara yönelik kontrol tedbirlerinin kararlaştırıldığı bir kılavuz çalışması da yapmaktayız. Bu kılavuz çalışması da yönetmelik taslağında yer alan verilerin set çalışanları için de anlaşılabilir ve öğrenilebilir olmasını sağlamak amacıyla yaptığımız bir çalışma. Bunun için set çalışanları, iş güvenliği uzmanı, iş müfettişi, iş yeri hekimi ve akademisyenlerden oluşan bir kurul oluşturduk. Bu kurulun önderliğinde hazırlanan kılavuz; setlerde yapılan her türlü işin işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun olarak tasarlanması için gerekli risk değerlendirmelerini iş tanımlarını da göze alarak yapmakta, ilgili risklere yönelik alınması gereken önlemleri ilgili kanun ve yönetmeliklere referansla göstermektedir. Bu aşama aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan sinema filmi vs. işlerin az tehlikeli olarak sınıflandırılmasına yapılan itiraz ile desteklenmektedir.
RÖPORTAJ
Selin'in ailesinin uğraşıda davanın iş kazası olarak iş mahkemesinde görülmesine yetmedi ve dava trafik kazası olarak görüldü.
Oyunculuk sektörünün konu hakkında algısı sizce yeterli mi? Henüz değil. Kılavuz taslağının oluşmasının ardından kampanyanın ikinci aşamasında büyük bir toplantı organizasyonu yapmayı planlamaktayız. Bu toplantı ile hem kılavuz taslağı tüm sektöre ve kamuoyuna duyurulmuş hem de tüm sektörün taslak hakkında görüşleri elde edilmiş olacaktır. Kampanyanın son aşamasını ise nihai hali verilen taslak aracılığı ile ilgili sektör çalışanlarına yönelik eğitim çalışmalarının yapılması oluşturmaktadır. Böylece; sektörün işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından bilinçlenmesi sağlanacak, sektörde işçi sağlığı ve güvenliği açısından sorumlular belirlenmiş olacaktır. Oyuncular Sendikası olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda insani çalışma standartlarının belirlenmesini sağlanacak olan bu kampanyanın uzun vadede sektörün niteliği ve niceliğini de olumlu yönde etkileyeceğine inanmaktayız.
SGK’nın 2011 yılı verilerinde sahne faaliyetlerinde 118 kişinin ölmesine rağmen 2012 yılı hiç ölümlü iş kazası meydana gelmemiş. Ortada gerçekten bir başarımı var verilerde eksiklik mi? Öncelikle SGK'nın yıllara yönelik iş kazaları ile ilgili kayıtlar sadece onlara bildirilen kazalar üzerinden yapılmaktadır. SGK verilerine göre ülkemizde her ay sigortalı 120 ila 130 işçi hayatını kaybediyor. Ama sigortasız bir çok işçinin hayatını kaybetmesinin yanı sıra sigortalı olmasına rağmen gerçekleşen ölümler SGK’ya bildirilmediği için bunların kayıt altına alınmadığı görülmektedir. SGK'nın 2012 yılı iş kazası ve meslek hastalığı istatistiklerine göre 745 işçi hayatını kaybetmiştir. 2011 yılı istatistiklerinde ise hayatını kaybeden işçi sayısı 1710 olarak belirtilmiştir. Yani SGK’ya göre işçi ölümlerinde yüzde 56’lık bir azalma meydana gelmiştir. Oysa İstanbul'da faaliyet gösteren ve iş güvenliği konusundaki uzmanlardan oluşan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin tespitlerine göre 2012 yılında en az 878 işçi iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetmiştir. 2012 yılı istatistiklerine göre ev içi çalışanların faaliyetlerinde 2 “kaza” gerçekleştiği ve 2 erkeğin yaralandığı
“
SELİN ERDEM'DE İŞ YERİNDE GEÇİRDİĞİ BİR İŞ KAZASI SONUCU HAYATINI KAYBETMİŞ OLMASINA RAĞMEN SGK KAYITLARINDA GÖZÜKMÜYOR ÇÜNKÜ İŞVEREN YAPIMCI KANUNEN İŞYERİNDE OLAN İŞ KAZASINI SGK’YA BİLDİRMESİ GEREKİRKEN BUNU YAPMAMIŞ.
belirtiliyor. Oysa bu alanda çalışan meclisin tespitlerine göre, geçen yıl Muğla’da 21 yaşındaki Nurgül Büyükkınıklı, Bursa’da 35 yaşındaki Filiz Demir ve Adana ‘da 31 yaşındaki Pakize Akcan ev temizliğine gittiklerinde iş cinayetleri sonucu yaşamlarını yitirdiler. Bu durumun ışığında ülkemizde SGK verilerinin çok üstünde bir işçi ölümünün yaşandığını söyleyebiliriz. Selin Erdem'de sigortalı çalışan bir işçi olarak iş yerinde geçirdiği bir iş kazası sonucu hayatını kaybetmiş olmasına rağmen SGK kayıtlarında bu gözükmemektedir. Çünkü işveren olan yapımcı kanunen (6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 14) işyerinde olan iş kazasını SGK’ya bildirimini yapmakla yükümlü olmasına rağmen bunu yapmamıştır. SGK’ya bu bildirim Selin'in ailesi tarafından yapılmış ama bu da davanın bir iş kazası olarak iş mahkemesinde görülmesini sağlayamamış ve dava bir trafik kazası olarak görülmüştür.
SELİN ERDEM’E NE OLMUŞTU Özel bir televizyon kanalında yayınlanan"Arka Sıradakiler" adlı dizinin Kağıthane'deki çekimleri sırasında ekibin sanat asistanı Selin Erdem ile set görevlisi Ömer Özcan, freni boşaldığı iddia edilen minibüsün altında kaldı. Hastaneye kaldırılan iki arkadaştan Selin Erdem kurtarılamadı. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 55
ÇOCUK İŞÇİ
9
MİLYONA YAKLAŞTI
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi'nin, ağustos ayında 19 çocuk işçinin öldüğünü açıklaması, Türkiye'de bir türlü kapatılamayan bir yarayı, çocuk işçiliği meselesini yeniden gündeme getirdi. İSİG Meclisi'nin hazırladığı rapora göre, geçen ay yaşamını yitiren bu çocukların en küçüğü henüz 6 yaşındaydı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2012 yılında yapılan araştırmaya göre, Türkiye genelinde çalışan çocuk işçi sayısı 893 bin. Bu çocukların 292 bini 6-14 yaş grubunda. 1517 yaş grubunda ise 601 bin çocuk çalışıyor.
GERÇEK RAKAM 8 MİLYON 397 BİN DİSK Araştırma Enstitüsü'nün 23 Nisan'da açıkladığı çocuk işçiliği raporuna göre ise, ev işlerinde çalışan çocuklar da bu rakama dahil edildiğinde, Türkiye'de 517 yaş arasında çalışan çocukların toplam sayısı 8 milyon 397 bini buluyor. Ev işleri istihdam içinde değerlendirilmediğinden bu çocuklar resmi istatistiklere yansımıyor ancak, bu çocukların sayısı giderek artıyor. Ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon 447 bin iken, bu rakam 2012 yılında 7 milyon 503 bine ulaşmış durumda.
KAPAK
Başlama vuruşuna kadar 4 bİn İŞÇİ ÖLECEK 2022 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak için tüm ülkeyi büyük bir inşaat alanına çeviren Katar'da haftada 12 işçi yaşamını yitiriyor. Çalışma koşulları düzeltilmezse, 2022 Dünya Kupası'nın başlama vuruşuna kadar 4 bin işçi hayatını kaybedecek. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 58
İ 5 AYDA 82 ÖLÜM
Katar'dakİ Hİndİstan Büyükelçİlİğİ de, bu yılın İlk 5 ayında 82 Hİntlİ İşçİnİn yaşamını yİtİrdİğİnİ açıkladı. Büyükelçİlİk, bİn 460 İşçİnİn de, kötü çalışma koşulları ve başka problemler nedenİyle kendİlerİne başvurduğunu İfade ettİ.
ngiliz Guardian gazetesi, 2020 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak için 62 milyar dolar ayıran, yeni stadyumlar, oteller, alışveriş merkezleri ve metrolar inşa eden Katar'da göçmen işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili bir araştırma yaptı. Guardian'ın haberine göre, Katar'daki 1.2 milyon göçmen işçi "modern kölelik" koşullarında çalıştırılıyor. Katar'da inşaat sektöründe haftada 12 göçmen işçinin yaşamını yitirdiği, sadece 4 Haziran-8 Ağustos tarihleri arasında 44 Nepalli göçmen işçinin kötü çalışma koşullarına bağlı olarak hayatını kaybettiği belirtildi. Katar'da inşaat sektöründe çalışan göçmen işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi için FIFA ve Katar hükümetini göreve çağıran Belçika merkezli Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 1.2 milyon göçmen işçinin mevcut koşullarda çalıştırılması halinde, 4 bin işçinin yaşamını yitireceği uyarısında bulundu. Gazete, Doha'daki 30 Nepalli işçinin ise, dayanılmaz çalışma koşullarından kaçarak Nepal Elçiliği'ne sığındığı açıklandı. 2022 Dünya Kupası yaklaştıkça bu ülkenin göçmen işçi ihtiyacının daha da arttığını belirten Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu, "Bu kadar fazla ölüme rağmen Katarlı yetkililer hiçbir önlem almıyor" açıklaması yaptı.
KAPAK
İŞLETMELER YÜKÜMLÜKLERİNİ TAM OLARAK BİLMİYOR
Yeni yasal düzenlemede Risk Değerlendirmesi, Acil Eylem Planı ve Personel genel İSG Eğitimi konularında bir ertelenme olmamasına rağmen çoğu firma bu konuda bilgi sahibi değil.
2
006 yılından bu yana İş Güvenliği C Sınıfı Uzmanı olarak görev yapan, daha sonra Bakanlık tarafından yapılan sınava katılarak B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı belgesini alan ve 3 yıl boyunca İstanbul Anadolu Yakası, Sakarya ve İzmit Bölgelerine OHSAS Sistem kurulumu hususunda hizmet veren Aslı Bulut, 2013 Mayıs ayında Yüksek İş Güvenliği isimli kendi şirketini kurarak, 2013 yılının başında İş Güvenliği Kanunun devreye girmesiyle birlikte faaliyet konusu ne olursa olsun yasa kapsamında yapılması gereken Risk Değerlendirmesi, Acil Eylem Planı ve Personel genel İSG eğitimi hususlar ve bu faaliyetler dışında çeşitli tehlike sınıflarında firmalara İş Güvenliği Uzmanlığı, İş Yeri hekimliği, Mobil Sağlık Hizmetleri, Atık yönetimi ve Çevre danışmanlığı konusunda da hizmet veriyor. Yasanın bazı maddelerinin değişmesi ve ertelenmesi işveren tarafında bilgi kirliliğine yol açtığını söyleyen Bulut sözlerine şöyle devam ediyor; “Maalesef, çoğu işletme hala bazı yükümlülüklerini bilmiyor veya ötelendi sanıyor. Yeni yasal düzenlemede Risk Değerlendirmesi,
“
YENİ YASAYLA BİRLİKTE İŞÇİ HAKLARI CİDDİ BİR ŞEKİLDE GÜVENCE ALTINA ALINMIŞ OLSA DA MAALESEF SAHADA BU UYGULAMALARA DİRENÇ GÖSTEREN İLK UNSUR İŞÇİLER.
Acil Eylem Planı ve Personel genel İSG Eğitimi konularında bir ertelenme olmamasına rağmen çoğu firma bu konuda bilgi sahibi değil. Bu konuda Bakanlığın İş Müfettişleri sahada denetimlere devam ediyor. Ayrıca online olarak firmaların İş Güvenliği Uzmanları ve İşyeri Hekimleri bakanlık tarafından takip edilerek sözleşme imzalamamış firmalara uyarı yazıları gönderiliyor. Her işyerinin kendine özel riskler içermesi ve faaliyet alanlarının çeşitlilik göstermesi bu konuda sabit bir fiyat belirlememizi engelliyor. Ancak işyeri sahiplerini bir konuda uyarmak gerekir. İşverenler bu işi en ucuza yaptırmanın yollarını arıyor. Bir ücret veriyorlar ve karşılığında bir belge alıyorlar. İçeriği ve sorumluluklarını bilmeleri gerekir. Herhangi bir denetim sırasında sağlıklı yapılmayan çalışmaların kabul görmeyeceğini ve tekrar yaptırmaları gerektiğini bilmeleri gerekir. Şuan sektörde bu hizmetleri veren çok sayıda uzman var. İşyeri sahiplerinin seçici olması ileride yaşayabilecekleri sorunların da önüne geçecektir” dedi.
HALİÇ ÇEVRE LABORATUVARINDAN ÇEVREYE DUYARLI UYGULAMALAR 2000 yılından bu yana çevre sektöründe hizmet veren Haliç Çevre, iş sağlığı ve güvenliği, emisyon, imisyon, gürültü, titreşim, su- atık su, deniz suyu, atık yağ, katı atık ve toprak ölçüm ve analizleri konusunda müşteri memnuniyetini ve kaliteli hizmet anlayışını benimseyen sektördeki ilklerden biri. Haliç Çevre, iş sağlığı ve güvenliği (iş hijyeni) kapsamında; kişisel ve ortam toz, inorganik ve organik gaz
ve buhar, ağır metal, gürültü ölçümleri ile termal konfor, aydınlatma, elektromanyetik alan, kişisel maruziyet el-kol ve tüm vücut titreşim ölçümleri konusunda hizmet veriyor. Haliç Çevre İstanbul Laboratuvarında uygulamalar, hayati bir konu olan çevre olgusuna önem verilerek, gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede sağlıklı ömür sürmesi gerektiğine inanılarak gerçekleştiriliyor.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 59
Aileler
bir başına adalet peşinde Adalet Arayan İşçi Aileleri'nin gönüllü hukukçularından Erbay Yucak, iş kazalarında yakınlarını kaybeden ailelerin hak arayışında yaşadıkları zorlukları ve taleplerini anlattı.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 60
N
aylon çadırda yananlar, 50 liralık gaz maskesi olmadığı için kuyuda zehirlenenler, iskeleden düşenler, balık istifi araçlarda kazada ölen mevsimlik işçiler... Her gün ortalama 4 ila 7 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye, iş kazalarında dünya üçüncüsü ve Avrupa birincisi. Ölümler, geride kalanlara da yıllarca süren çetrefilli bir hukuk mücadelesi bırakıyor. Ancak aileler yılmıyor. Seslerini duyurmak için de "iş kazası değil, iş cinayeti" diyerek ayda bir kez Taksim’de "Vicdan ve Adalet nöbeti" tutuyor. Hem vicdanlara dokunmak hem de "güçlü" işveren karşısında adalet mücadelelerini haykırmak için bir araya geliyorlar. Bir Umut Derneği’nden, "Adalet Arayan İşçi Aileleri"nin gönüllü hukukçularından Erbay Yucak, iş cinayetlerinde ailelerin hak arayışında yaşadıkları zorlukları ve taleplerini anlattı.
‘İŞVEREN KAN PARASI TEKLİF EDİYOR’ Yakınını iş kazasında kaybeden aileler hukuki mücadeleye girişiyor mu? Aile kendi yakınını kaybettiği için hiçbir şey düşünemez durumda oluyor. Önce aileyi, piyasa avukatları dediğimiz avukatlar “şu kadar tazminat kazanırız” diye bir arama yarışına giriyor. Avukatların önemli bir kısmı bütün mücadeleyi tazminat kısmına kilitlemiştir. Ceza davasını önemli bulmazlar. Ceza davasını adalet mücadelesinin esaslı bir parçası olarak görmemekteler. Alınacak tazminat miktarı üzerinden adalet yaparak, " Parayla onu cezalandıralım" derler. Aynı anda işverenin kendisi bir uzlaşma teklif ediyor. Bizde adı kan parası olarak bilinen aslında hukukta iş kazasında maddi, manevi tazminat hakkı dediğimiz yasal bir hak. İşveren araya konan aracılar ile aileye şunu düşündürür: Dava açıcan, avukata para vericen, 4- 5 senede ancak bitecek, sonunda da bir şey elde edemeyeceksin. Benim teklifi kabul et. Parayı al, tazminat davası açma. Ceza davası için de şikayet etme, paranı al ve konuyu kapatalım.
Aileler ne diyor? Evin çalışanı hayatını kaybettiği için geçim sıkıntısı oluyor. Çevredeki herkes de “giden gitti geride kalanlara bakmak lazım” diye düşündürdüğü için sonuçta para teklifini kabul etme tutumu daha gerçekçi geliyor aileye.
Ne kadar tazminat alıyorlar? Kişinin maaşı, yaşı, geride kalanlara göre hesaplanıyor. 100 binden 500 bine kadar değişiyor. İşveren kendi kusurunun fazla
“
EVİN ÇALIŞANI HAYATINI KAYBETTİĞİ İÇİN GEÇİM SIKINTISI OLUYOR. ÇEVREDEKİ HERKES DE “GİDEN GİTTİ GERİDE KALANLARA BAKMAK LAZIM” DİYE SÖYLEDİĞİ İÇİN SONUÇTA PARA TEKLİFİNİ KABUL ETME TUTUMU DAHA GERÇEKÇİ GELİYOR AILEYE.
olduğunu ve ailenin adalet arayışında ısrarcılığı olursa firma itibarı gibi kaygılarla da miktarı arttırır.
‘SENDİKALAR SAHİPLENMİYOR’ Peki aileler şikayetçi olmaya karar verse arkasında kimler durur? Sendikalar, emek hareketi gündemli organizasyonlar ve meslek odaları… Avukatı dert etme, şunu, bunu dert etme demeliler. Kimse sahiplenmiyor. Olay olduğunda basın açıklaması yapmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Davalarda karşı taraf 15 avukatla geliyor, biz toplamda 20 kişiyiz. Çok yalnız bırakılıyor aileler. Ailelerin iş kazaları konusunda adalet mücadelesi tazminat ve ceza davası ile bütündür. Ceza davasını takip etmek ahlaken lazımdır. Kimin sorumluluğu varsa cezasını çekmeli denmeli, bunda ısrar edilmeli. Çünkü, ceza davaları, geride kalanlar için netice doğuracak en önemli hukuksal mücadele pratiğidir.
Varoluş nedenlerinden biri bu değil mi? Evet. Ancak bu yok maalesef. İşçinin yaşam hakkı mücadelesini toplu sözleşmede 3 puan artıştan daha kıymetli bulan bir sendikal hareket lazım. Bu olursa işçi de sendikanın kendisi için bir ihtiyaç olduğunu anlar. Ancak mevcut sendikal hareket işçinin dünyasında yabancılaşmış, kendini sömüren bir yerde duruyor. Bu sadece hükümetin örgütlenme karşıtı politikaları ile izah edilemez.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 61
‘BİLİRKİŞİ RAPORLARI HEP SIKINTILI’ Diyelim aile de şikayetçi oldu, dava sürecinde ne gibi sıkıntılar var? Savcılık ölüm olayı olduğu için resen kamu adına dava açar. Ailenin de şikayetçi olması işverenin durumunu ağırlaştırır. Ve davanın takibini sağlar. Kamuoyu ve medyaya yansıması/ takibiyle de adalet beklentisiyle, sahiplenme artar. Mahkeme sürecindeki en büyük sorun bilirkişi raporlarında ortaya çıkıyor. Olayın nasıl gerçekleştiği, iş güvenliği tedbirleri ile ilgili eksiklikler ve kimin sorumlu olduğu gibi konularda Mahkeme Bilirkişi Heyeti atayarak görüşüne başvurmakta. Ancak maalesef genelde bu raporlar eksiklikler içeriyor. Genel olarak da işçiyi sorumlu bulma eğilimi var. İşte bu raporlar için de uzmanlara ve farklı meslek disiplinlerinden meslek odalarının ortak bir çalışma grubuyla, bilgilerini paylaşmalarına ihtiyaç var.
‘SORUMLULAR TEPELERE ÇIKAMIYOR’ Destek olmuyolar mı? Bu raporlar bilimsel-teknik uzmanlık gerektiriyor. Akademiden ve meslek odalarından çalışma grupları oluşturup her vakıayı kendi özelinde inceleyip "iş ve işçi güvenliği- sağlığı bakımından doğruları" paylaşmaları gerekiyor. Ancak tek tek duyarlı kişiler hariç örgütlü bir sahiplenme yok.
Sorumlular ne kadar tepeye çıkıyor? Çıkamıyor. Genelde sorumluluk iş güvenliğini sağlamakla mükellef olan işverene ve kamusal denetim sorumluluğu olana doğru çıkmıyor. Ceza davaları, işverenin, yetki verdiği ve işi delege ettiği diğer çalışanlar sınırında kalıyor. Ancak böyle olmasını engelledikçe ceza davalarının caydırıcılığı olabilecek.
‘MAHKEMENİN ALGISI DEĞİŞMELİ’ Neden? Hakim, savcı, dünyasında yıllardır oluşmuş böyle bir algı var. Mahkemeler nezdinde bu kavga çok esaslı yürütülmemiş. Daha önceki davalar içtihat oluşturmuş, hukukçu nesil böyle yetişiyor. Kamuyu, işvereni devreye sokmayan bir zihniyet var. Bu değişmeli. Kamu ve işveren birinci dereceden sorumlu görülürse, bir şeyler değişmeye başlayabilir. Ailelerin davalarını örgütlü sahiplenişinin gerekçesi de zaten "bütün sorumluların eksiksiz yargılanması" çizgisinde.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 62
Bunu kıran davalar oldu mu?
“
MAHKEME İŞ GÜVENLİĞİ TEDBİRLERİ İLE İLGİLİ BİLİRKİŞİ ATAYARAK GÖRÜŞÜNE BAŞVURMAKT ARAPORLAR EKSİKLİKLER İÇERİYOR. GENEL OLARAK DA İŞÇİYİ SORUMLU BULMA EĞİLİMİ VAR.
Davutpaşa davasında ailelerin 4,5 yıllık kararlı mücadelesinde ilk kez Zeytinburnu Belediye Başkanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İl Müdürü sanık oldu. Bu ailelerin takibinin ve memlekette, takip edilen dosya önüne geldiğinde halen adil davranan hukuk insanlarının varlığının başarısıdır. Sadece bu da değil. Denetim ve duyarlılığı artıyor. Davutpaşa’da 2008’de iş cinayeti olmadan denetim sayısı ile patlamadan sonra dağlar kadar fark var. Esenyurt çadır yangınından sonra artık şantiyelerde çadırda barınmayı önemli oranda kaldırdılar. Ancak en başta da söylediğim gibi ailelerin bu mücadelesini sahiplenecek sendika, emek hareketi ve meslek odalarına ihtiyaç var. Yoksa bizim gücümüz çok sınırlı kalıyor. Bu örgütlü destekle aileler de kendilerini daha güçlü hissedecekler, yaşanacak iş cinayetlerinde de diğer ailelere adalet arayışlarında cesaret vermiş olacaklar. Röportaj: Nilay VARDAR/Bianet
7
METRE KUYUDA
İHMAL İŞCİ CAN VERDİ
Makineli sistem dört yıldır çalışmıyor, işçiler kuyuya inip pislikleri elle temizliyordu. Gaz ölçümü yoktu, 75 liralık gaz maskesi dahi alınmamıştı.
M
ilas’ta geçen 17 Haziran’da atık su ve kanalizasyon istasyonunda yedi işçinin öldüğü faciadan, kuralsızlık zinciri çıktı. Bilirkişi raporunda, makineli sistem dört yıldır tamir edilmediği için işçilerin her tıkanıklıkta kuyuya bizzat inerek pislikleri elle temizlediği, olası iş kazalarına karşı hiçbir önlem alınmadığı belirlendi.
Art arda ölüme indiler ‘AKFEN’ adlı inşaat şirketi tarafından işletilen atık su ve kanalizasyon istasyonunda arıza çıkmıştı. İlkin sorunu gidermek için sonra da arkadaşlarını kurtarmak amacıyla birbiri ardına kuyuya giren yedi işçi zehirlenerek can vermişti. Milas Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında dosya bilirkişiye gönderildi. Altı bilirkişinin 29 Temmuz’da teslim ettiği raporda, işçilerin adeta ölüme itildiği saptandı.
Temizleme sistemi 4 yıldır çalışmıyordu Rapora göre, facianın meydana geldiği ikinci kuyuda biriken kaba pisliklerin üçüncü kuyuya geçmesini önlemek için kullanılan, işçilerin ‘halatlı ızgara’ adını verdiği elevatöre ait iki adet demir ayak bağlantısının kırıldığı ve yerinden çıktığı, kumanda panosu içindeki buton ve bağlantıların paslandığı belirlendi. Tanıklardan Faik Kırçın, bu sistemin dört
FACİANIN
BİLİRKİŞİ RAPORU Bİnada ve çevrede İkaz levHALARI YOKTU
1 2 3 4 5 6 7
KUYUDA HAVALANDIRMA SİSTEMİ YOKTU KUYUNUN GAZ ANALİZİ YAPILMADI GAZ ÖLÇÜM CİHAZI YOKTU GAZ MASKESİ VE OKSİJEN TÜPÜ ALINMADI
GAZ ARTIŞINDA PERSONELİ UYARACAK ALARM TAKILMADI PERSONELE KAPALI KAPLARA GİRECEK EĞİTİM VERİLMEDİ
yıldır çalışmadığını, bir kez onarılıp ertesi gün tekrar bozulduğunu anlattı. Kırçın’a göre sistem çalışmadığı için bir işçi su geçirmez tulum giyerek merdivenlerden kuyuya iniyor, ızgarada birikmis pislikleri eliyle temizleyip yukarıdan sarkıtılan 25 kiloluk kutuya dolduruyordu.
Hiçbir önlem alınmamış Bilirkişi incelemesinde, belde belediyesi ile AKFEN arasında Eylül 2011’de imzalanan iş güvenliği sözleşmesine göre; kuyu derinliği 1.5 metreyi geçen yerlerde ‘Kapalı kaplara giriş ve sınırlı çalışma prosedürü’ uygulanması gerektiği, buna karşın binada ve çevrede ikaz levhası bulunmadığı, kuyuda risk analizi yapılmadığı, kapalı kaplara girecek personele eğitim verilmediği kaydedildi. Ortamın gaz analizinin, gaz-patlayıcı ortam ölçümleri ve havalandırma sistemi ve kontrollerinin yapılmadığı, kapalı ortam çalışma izninin olmadığı, gazlar artınca personeli uyaracak bir alarm sisteminin bulunmadığı belirlendi. Raporda, kuyuda zehirli gaz bulunmasına karşı havalandırma sisteminin olmadığı ifade edilerek, “Gereken risk analizleri yapılmadığı, emniyet tedbirleriyle herhangi bir uyarı levhasına rastlanılmadığı, kişisel koruyucu donanım olmadığı gibi kuyularda giriş ve çıkış prosedürü uygulanmamıştır” denildi. İsmail Saymaz/Radikal EKİM 2013 SANAYİ LIFE 63
SMMM Mehmet Akçay info@mehmetakcay.com
İșyeriniz güvende mi?
S
anayileşmenin artması ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte üretimin en önemli faktörü çalışanların sağlığı ve güvenliği her geçen gün önem kazanmıştır. Bu sorunlar iş verimini ve işletmeyi zora sokmaya başladıkça, yapılan çalışmalar ve araştırmaları İş Sağlığı ve Güvenliği kavramı doğmuştur. Kanunun genel anlamı; İşin yapılması sırasında işyerindeki fiziki çevre şartları sebebiyle işçilerin maruz kaldıkları risklerin ortadan kaldırılması çalışma ve üretim ortamının sağlıklı hale getirilmesidir. Uygulamanın tarafları kamu, işveren ve çalışandır. Burada kamunun görevi mevzuat hazırlamak, denetim ve teftiş görevini yerine getirmek, yaptırımları uygulamaktır. İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamalı, onlara yasanın gereği eğitimleri aldırmalı, sağlık ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çaba harcamalıdır. İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izleyip denetlemelidir. Çalışanların ise, aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda kendisinin ve diğer çalışanların güvenliğini tehlikeye sokmadan, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda görevlerini yerine getirmeleri gereği vardır. Kısacası herkes için sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı sağlanmalı. Bu tedbirlerin olmadığı yerde çalışanlar, işi durdurma, çalışmama haklarına sahiptirler. İşverenler ise, yasanın gereği olarak çalışanların kurallara uymasını bekler, denetler. Çalışma kurallarını ihlal eden, iş sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atan işçileri, haklı sebeplerden ötürü işten çıkartabilir. Burada üzerinde durulması gereken konu, işverenin yasa gereği alacağı
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 64
önlemler, katlanacağı maliyetler ve maruz kalacağı yaptırımlardır. Alacağı her tür önlem işyerinin kapasitesine göre bir maliyet oluşturacaktır. Bu önlemleri kısaca özetlemek gerekirse; İşverenin işçileri koruma kollama görevi yanında denetim ve eğitim görevi bulunmaktadır. İşte burada “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” devreye girmektedir. Kadın ve çocuk işçilerin korunması gereği dikkate değer unsurlardır. Yasalara uymak ve yükümlülükleri yerine getirmek, işverenin temel sorumluluğudur. İşveren sağlık ve güvenlik önlemlerinin değişen şartlara uygun hale getirmesi ve mevcut durumun sürekli iyileştirilmesi için çalışmalıdır. İşverenin, iş güvenliği önlemlerini alma konusunda sorumluluğunun kapsamı belirlenirken mali durumunun yetersizliği, teknik konulardaki bilgisizliği önem taşımaz. Bunlara uymayan işverenleri çok ağır ceza ve yaptırımlar beklemektedir. Yazdıklarımın ışığında aşağıdaki unsurlar çok önemlidir. İşveren her çalışan için sağlık raporu almalıdır. Personelin özlük dosyalarını oluşturmalıdır. Yasanın öngördüğü boyutta Risk analizi yaptırmalı, İş Sağlığı ve Güvenliği hizmeti almalıdır. 18 Yaşından aşağı işçi çalıştırmamalıdır. İşveren çalışanı ile iş sözleşmesini mutlaka düzenlemelidir. İş yerinde meydana gelecek iş kazalarını 2 gün içinde bölge çalışma müdürlüğüne bildirmelidir. Üretim kaliteniz, işyerinizdeki güvenlik önlemlerine bağlıdır. İşyerindeki güvenlik önlemleri, hayata nasıl bağlandığınızı anlatır.
GÜNCEL
ENGELSİZ BİLİŞİM SEMPOZYUMUNA
500 KATILIM
Türkiye Engelsiz Bilişim Platformu organizasyonuyla ve İstanbul Üniversitesi ev sahipliğiyle düzenlenen “Engelsiz Bilişim 2013 Sempozyumu” 10-12 Eylül 2013 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi.
T
ürkiye Engelsiz Bilişim Platformu tarafından ortaklaşa yürütülen sempozyum, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı İnternet Geliştirme Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı YEGİTEK Genel Müdürlüğü, Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Dairesi, Yüksek Öğretim Kurumu Özürlü Öğrenci Komisyonu, İstanbul Aile ve Politikalar İl Müdürlüğü, İstanbul Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi, Okan Üniversitesi, Türkiye Bilişim Derneği, Dünya Engelliler Birliği, Beyazay Derneği, İşitme Engelliler Federasyonu, Otizm Platformu, Engelsiz Erişim Derneği, Teknoloji Bilgilendirme Platformu, İnternet Teknolojileri Derneği’nin katkılarıyla gerçekleştirildi. Sempozyumda üç gün boyunca, 22 oturumda Türkiye’den 102, yurtdışından 6 uzman konuşmacı bilgi ve tecrübelerini katılımcılarla
ENGELSİZ BİLİŞİM
ÖDÜLLERİ
Engelsiz Kamu Hizmet : Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Engelsiz Özel Sektör: Yapı Kredi Bankası Turkcell Engelsiz Belediye : İstanbul Büyükşehir Belediyesi Engelsiz Medya Kanal D
paylaşıldı. Söz konusu 22 oturum farklı engelli (görme engelli, işitme engelli, otizm, bedensel engelli, diğer) gruplarını da içermesi bakımından önemli oldu. Türkiye’de ilk defa engelliler için gerçekleştirilen e-Ticaret Atölyesi’nde 30 engelli bireye eğitim ve sertifika verildi. Sempozyuma Türkiye genelinde yaklaşık 500 katılımcı katıldı. Sempozyumun üçüncü gününde, Milli Eğitm Bakanlığı YEGİTEK Genel Müdürlüğü işbirliği ile gerçekleştirilen FATİH Projesi ve Engelliler Çalıştayı’ında, MEB YEGİTEK Genel Müdürlüğü yetkililerince katılımcılara FATİH Projesi’nde engellilere yönelik yapılan hazırlıklar hakkında bilgilendirmede bulunuldu ve katılımcıların beklenti ve önerileri alınarak rapor haline getirildi. Engelsiz Bilişim Ödülü almaya hak kazanan kurum ve hizmetlerin, bilişim teknoloji ve hizmetlerinden yararlanarak, engelli bireylerin: Sosyal ve ekonomik hayatlarına, kamu kurum hizmetlerinden yararlanmalarına, eğitimlerine, bilgiye erişimlerine doğrudan yada dolaylı katkı sağlaması şartı aranıldı.
Engelsiz Sosyal Sorumluluk Projesi Turkcell Hayal Ortağım Projesi Engelsiz Eğitim Akdeniz Üniversitesi Mersin Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi Engelsiz Web Sayfası İşaret Adam : www.isaretadam.com EKİM 2013 SANAYİ LIFE 65
Tersİne beyİn göçü başladı BİLİM ADAMI
248 DÖNDÜ EKİM 2013 SANAYİ LIFE 66
Bİlİmsel araştırmalara verİlen destekle bİrlİkte yurt dışındaki Türk bİlİm adamları ülkesİne dönmeye başladı. Sadece TÜBİTAK'ın ABD'de düzenledİğİ çalıştaylar ve burs programları sayesİnde vatana dönenlerİn sayısı 248'e ulaştı.
T
ürkiye'de son yıllarda bilim ve teknoloji alanında büyük bir atılım gerçekleşiyor. Ar-Ge için ayrılan kaynak ve yatırımlar önemli derecede artarken, yaşanan olumlu gelişmelerle birlikte daha önce yurt dışına giden bilim insanları Türkiye'ye dönüş yapmaya başladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK'ın 4 yıldır ABD'de “Hedef Türkiye Çalıştayları” düzenlediğini belirterek, çalıştaylar ve TÜBİTAK'ın burs programları kapsamında 248 araştırmacının Türkiye'ye geri döndüğünü açıkladı. Bu yılki çalıştayın 1012 Nisan'da Houston, Raleigh ve Atlanta şehirlerinde gerçekleştirildiğini anlatan Ergün, “Şimdiye kadar ABD ve Kanada'da toplam 11 farklı noktada gerçekleştirilen çalıştayların bu yılki ayağına ilgi büyük oldu. Türk araştırmacılara geri dönüş fırsatları sunmak için Türkiye'den 26 kurum ve kuruluş ABD'ye gitti. Türkiye'deki cazip araştırma ortamı yabancı bilim insanlarının da ilgisini çekiyor. Türk araştırmacıların yanı sıra yabancı bilim insanları da Türkiye'ye gelmek istiyor” dedi. Eve dönüş yapan araştırmacılar da Türkiye'de sunulan imkanlara dikkat çekiyor. Türkiye'de 15 yıl öncesine kadar çok şeyin değiştiğini belirten araştırmacılar dönüş yapmaktan dolayı çok mutlu olduklarını söylüyorlar.
AYŞE BEGÜM TEKİNAY
“TÜRKİYE'YE DÖNÜLMEZ” İMAJI YIKILDI Türkiye'ye gelen araştırmacılar kısa sürede önemli başarılara imza atıyor. ABD'deki Rockefeller Üniversitesi'nde 10 yıl moleküler biyoloji alanında araştırmalarda bulunduktan sonra 2009 yılında Türkiye'ye dönerek Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde çalışmaya başlayan Yrd. Doç. Dr. Ayşe Begüm Tekinay, artık Türkiye'ye dönülmez imajının yıkıldığını söylüyor. Tekinay, “ABD'ye gittiğim yıllarda Türkiye'deki imkanlar çok sınırlıydı. Bizim
araştırmalarımız çok para isteyen araştırmalardı. O yüzden geri dönüp dönemeyeceğimiz konusunda kararsızdık. Artık Türkiye'deki imkanlar çok gelişti. Çalıştığım yer ABD'yi aratmıyor. Artık Türkiye'ye dönülmez imajı yıkıldı” diyor. BAHADIR TUNABOYLU
TÜRKİYE DÜNYA İLE YARIŞACAK DURUMDA TÜBİTAK MAM Malzeme Enstitüsünde görevli Doç. Dr. Bahadır Tunaboylu 21 yıl kaldığı ABD'de özel bir üniversiteden öğretim üyeliği teklifi üzerine Türkiye'ye dönmüş. Türkiye'deki fonlamalar ile araştırma ortamının geri dönüş kararında etkili olduğunu dile getiren Tunaboylu, “Türkiye dünya ile yarışacak duruma geldi” dedi.
ı
ORÇUN KEPEZ
ÇOK FAZLA FON FIRSATI BULUNUYOR
Türkİye, İTÜ Mimarlık mezunu Yrd. İyİ eğİtİm Doç. Dr. Orçun Kepez, 2002 gören yılında gittiği ABD'den 2008 her yüz yılında dönmüş. Kadir Has Üniversitesinde görev yapan kİşİden Kepez, “Özellikle sosyal bilim 59’unu beyİn alanında ABD'de fon bulmak göçü yoluyla çok zor. Türkiye'de ise bu alanda alanında dışarıya çok fazla fon fırsatları var” dedi. kaptırıyor. Beyİn YUSUF YUSUFOĞLU göçünün DÖNÜŞ YAPTIĞIM İÇİN Türkİye MUTLUYUM ekonomİsİne Yusuf Yusufoğlu Amerika'da 6 yıllık yıl kalmış. TÜBİTAK'ın 2010 yılında düzenlediği “Hedef malİyetİnİn Türkiye” çalıştayında ise İse Arçelik ile tanışmış. Türkiye'de 2-2.5 mİlyar araştırmalara verilen değerin dolar o zaman anladığını belirten Yusufoğlu, olduğu araştırma konusundaki korkularının tahmİn tamamen bittiğini şu an çok mutlu olduğunu söylüyor. edİlİyor EKİM 2013 SANAYİ LIFE 67
Eğitimde üç temel yönetim
HEAD HEART HANDS düşünme
hissetme
isteme
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 68
Çocuklarımızın bedensel, ruhsal, zihinsel yaratıcı yeteneklerini geliştirebilecek biçimde bağımsız yetişmelerine yönelik eğitim olan Waldorf pedagojisine göre, yaşamın ilk yedi yılı çok önemli.
E
zberci ve baskıcı eğitim sistemini onaylamayan, çocukları için daha insani bir eğitim isteyen anne babalar ve eğitmenlerle elele vererek Ekim 2008’de “Waldorf Girişimi İstanbul” derneğini kurdular. Almanya’dan gelen iki Waldorf pedagogun desteği ile bu pedagojinin tohumlarını atmak ve ilgilenenleri bilgilendirmek üzere 2009 yılından bu yana Waldorf Pedagojisi – Çocuk Yuvası ve Okulda Çağdaş Eğitim Sempozyumu gerçekleştirerek 2000 yılından beri çeşitli kentlerde Waldorf eğitim sistemini anlatıyor.
Waldorf Pedagojisinin Temelleri Çocuğun ilk yedi yılında Waldorf pedagojisindeki temel ilke taklittir. Fiziksel organlara yapılandırıcı etki eden kuvvetlerden biri de içinde bulunulan ortamla neşeli ilişkidir. Eğitmenlerin güler yüzlü olması ve özellikle de zorlamasız içten sevgi önemlidir. Fiziksel ortama ılık bir akımla yayılan bu tür sevgi, aslında fiziksel organların biçimini de etkiler. Sağlıklı örneklerin taklit edilmesi, böyle bir sevgi atmosferinde olanaklı olursa, çocuk doğru ortamda bulunuyor demektir. Dört yaşındaki bir çocukla şarkı söyleyip dans eden bir insan
topluluğunun yanından geçerken ne olur? – Çocuk durur, onlara bakar ve birlikte dans etmeye başlar. Ya da bir şantiyenin yanından geçerken bir ekskavatör derin bir çukur kazmakta olsun, çocuk durur, bakar ve oradaki hareketi içine alır. Evde o sahneyi ne gibi bir araçla olursa olsun, taklit eder, yineler. Çocukların dünyada olup bitenlere derinlemesine ilgi duydukları ve bu hareketleri ya da olayları büyük sevinçle taklit ettikleri bir gerçektir. Duyu izlenimleri ve onların ruhta ve zihinde işlenmesi insan beynini geliştirir ve ruhsal tinsel yeteneklerin temelini oluşturur. O bakımdan daha sonraki yaşamda sağlığa ya da hastalığa yatkınlık olasılığı çocuklukta belirlenmektedir diyebiliriz. Sevgi ve neşe, eğitimde daima bulunması gereken iki ilkedir, özellikle ilk yedi yılda çok önemlidir. Erişkin insan bu süreçte örnektir, rol modelidir; çocuk önünde yaşanan, olup biten her şeyi algılar ve içselleştirir. Çocuğun ilk yedi yılda izlediği “dünyayı tanıma ve kavrama yolu” devinmek – duyumsamak – düşünmektir. Bu nedenle çocuklarla, bir davranış, bir istek üzerinden iletişim kurulabilir, ama çocuğun yalnızca zihnine hitap eden yapma, etme gibi uyarılar ya da öğretici kuralcı laflar aslında bir şey ifade etmez. Demek ki çocuklar taklit yoluyla sadece dış davranışları algılamakla kalmaz, aynı zamanda bizlerin insani tutum ve çevremizle uyumumuz gibi olguları da ayrımsarlar. Bunlar ise ilerideki sorumlu ve etik davranışların temelini oluşturur. Çocuk aynı zamanda kendi hareket akışını da içselleştirir. Örneğin bedensel denge alıştırmaları yapmak (sırık üstünde yürümek gibi), ruhsal dengeyi de etkiler. Farklı biçimlerde tahta bloklarla bir köprü yapmaya çalışmak, tartıp biçen beceriyi ve konsantrasyonu destekler, çocuk taşıma ve yüklenme kuvvetlerinin etkilerini yaşar ve içselleştirebilir, bu da ileride bir statikçinin ya da mimarın ihtiyacı olan temel duygudur örneğin. Ama tartıp ölçen bir düşünme, hepimizin ihtiyacıdır. Çoğu ruhsal rahatsızlığın nedeni, çocukluk sırasında alıştırması yapılmayan hareket akışlarında da aranmalıdır. Düşüncede saydamlık Duyumsamada içsellik İstemede vakar olmalıdır. Bunların okulda desteklenmesiyle insana yaraşır bir yaşam kurmak mümkün olur. Bu insan “dünyayı ve kendini kavrayan, sorumluluk sahibi” bir birey olur. Kısacası, Waldorf Pedagojisi Rudolf Steiner tarafından kurulan Antroposofinin tin bilimsel kavrayış yöntemlerinin duyuların fen bilimsel kavrayış sınırlarının ötesine genişletilmesi bağlamında bir pratik uygulamadır.
Oyun ve Oyun Malzemeleri Rudolf Steiner, “çocuk ilk yıllarda baştan sona duyu organıdır” diyor. Özellikle ilk üç yıl
ı ÇOCUK TAKLİT ETME GÜCÜ VE BİREYSEL GETİRDİĞİ YETENEKLERİN GÜCÜYLE ÇEVRESİNİ ÖZÜMSER. HENÜZ DIŞ ETKİLERE KARŞI KORUNMASIZ OLAN RUHU, BULUNDUĞU ORTAMDA DÜŞÜNÜLEN, HİSSEDİLEN VE YAPILAN HER ŞEYİ EMER VE DUYUMSAR
tıpkı diğer memelilerde olduğu gibi, çocuğun fizik organlarının gelişerek içine doğduğu ortama uyum sağlaması, başlıca taklit yoluyla gerçekleşir. Bu süreçte annenin duygu titreşimleri, renkler ve seslerle, aynı zamanda dokunuşlarla yarattığı atmosfer, ya da “aura” çocuğu damgalar. Anne şefkat ve gülümsemeyle üzerine eğildiğinde, çocuk da gülümsemeyle karşılık verir. Çevresinde olan biten her şeyi taklit eder ve bu sırada fiziksel organları yapılanır ve biçimlenir. Eski beyin çocuğu içgüdüsel olarak sürekli hareket ettirir. Hareketler sinir sisteminin gelişmesini sağlar. Gelişme bu içten gelen güdülerle dıştan gelen içeriklerin karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşir. Algılananlar yeni beyne kaydedilir ve edinilen fiziksel, duygusal izlenimler, hemen taklit yoluyla denenir. Bu dönemde çocuğun beyni uygun oyuncaklarla uyarıldığında, fantezisi EKİM 2013 SANAYİ LIFE 69
EĞİTİM
harekete geçirilir. Fanteziyi beslemenin yolu, çocuğun eline bitmiş, her şeyiyle dört dörtlük oyuncaklar vermemekten geçer. O nedenle, birkaç çapıt parçasıyla yapılmış bir bebek, ağlayan, konuşan, yürüyen bir bebekten daha elverişlidir. Çocuk oyun sırasında bütün benliğiyle oradadır. Büyüklerde eksik olan “şimdi ve burada” duygusu içindedir. Çocuğa zaman tanımalı, deneylerde bulunması sabır ve şefkatle desteklenmelidir. Bir kibrit kutusu, çocuk için her şey olabilir. Gemidir, arabadır, uçaktır. Nesneye o an denemek istediği ve uyum sağlamak istediği koşullara göre anlam verir. Oyunu bittiğinde ise, o yine bir kibrit kutusudur. Bu nesneye mesafe duygusu, zekanın ve bilincin gelişmesinin de temel öğelerinden biridir. Fantezi çocuğa, var olanın ötesine geçmek ve kendi yapıp etmesiyle olabilecekleri biçimlendirmek gücü verir. Yani çocuk oyun yoluyla, hem gerçekliğe uyum sağlar, hem de var olanı değiştirmek için yeni tasarılar geliştirir. Böylece taklit ve oyun yoluyla deneyimlediği nesneler ve durumlar sonucu ortaya çıkan imgelerin, zihnini faaliyete geçirmesiyle, onları karşılaştırır, birbiriyle bağlantıya sokar veya belli niteliklere göre ayırır. Bütün bu izlenimlerin hammaddesi nesne ve ortam bilgisine dönüşür. İşte çocuk ancak bu oyunlarla edindiği tecrübeler ve geliştirdiği duygular ve düşünceler sayesinde sonra bir toplumsal varlığa dönüşür. Oyun ve taklit çocuğu içine doğduğu toplumun bir bireyi haline getirir. Bu arada büyülü yıllar denen yedi yıllık süre geçer ve kalıcı dişlerin çıkmasıyla, korunmalı aile ortamından okula gitme zamanı gelir. Steiner, ilk okul yıllarında da derslerin daima oyunla karışık biçimlendirilmesini salık veriyor. Gündelik ders EKİM 2013 SANAYİ LIFE 70
ı OYUN SAYESİNDE ALGILAMA, DENEME, UYGULAMA, AMA AYNI ZAMANDA DEĞİŞTİRME VE DÖNÜŞTÜRME YETENEKLERİ GELİŞEN ÇOCUK TOPLUMUN BİREYİ OLARAK ÖZGÜRCE HAREKET EDEBİLECEK DURUMA GELİR
ritminin tıpkı soluk alıp verme ritmi gibi, belli bir ders konusuna yoğunlaşma ile, çocuğun tüm bedeni ve duygularıyla hareket halinde var olabildiği oyunla ritmik biçimde çeşitlendirilmesini istiyor. Yoğunlaşma soğuktur, oysa oyuna duygusal-bedensel katılım organizmayı ısıtır. Öğrenme süreciyle sindirim arasında bu bakımdan paralellik vardır. Öğrenilenin sindirilmesiyle bellek oluşur. Okulda masallar, destanlar sınıfta herkesin katılımıyla oynanırsa çok daha kolay öğrenildiğini ve çocuğun ritmik duygusunu besleyen koro çalışmaları ve her ünlü ve ünsüz harfin kendine özgü hareketleri olan Eurythmie ile duygusal-ruhsal yaşamın esneklik, canlılık ve uyum kazandığını söylüyor. Sonuç olarak insan olmanın da, uygarlığın da kökeni oyundur ve umalım, daima oyun oynayacak zaman buluruz. Waldorf Girişimi İstanbul / Eğitim Sanatı Dostları Derneği
Bilişim Levent Karadağ e-Dönüşüm Uzmanı
İnternet; Șirketlerin Omurgası Oldu!
İ
nternet, özel ve iş yaşantımızın kurallarını kökünden değiştirmeye devam ediyor. İnterneti kullanma yeteneğiniz “Pazardaki Yerinizi” belirleyecektir. İnternetle birlikte şirketler şeffaf, hızlı ve daha iyi yönetilebilir olmak zorunda. Bu yetenekleriniz yoksa işiniz de yok olabilir. Devlet, şirketlerin iş süreçlerini “İnternet”e taşıyıp kontrol etmeye başladı ve hızla yol alıyor. Bunlardan birkaç örnek genel fotoğrafı görmenize yararlı olacaktır.
KEP- Kayıtlı Elektronik Posta Sistemi KEP, bir elektronik postanın gönderen ve alan taraflarının gerçekten kim olduğunun bilinmesini sağlayan bir sistemdir. “Kayıtlı” olarak nitelenmesinin sebebi de budur. KEP, alıcıya iletim zamanını, gönderilen iletinin içeriğinin yoldayken veya daha sonradan değiştirilmediğinin kesin olarak tespit edilmesini sağlamakta, inkâr edilmesini önlemekte ve bu süreçle ilgili senet hükmünde yasal, geçerli, kesin delilleri sağlamaktadır. Gönderilerin içerikleri KEP hizmet sağlayıcıları tarafından okunamamakta, kopyalanamamakta ve saklanamamaktadır.
KEP Kullanım Alanları Kayıtlı Elektronik Posta (KEP), aşağıdaki kullanım alanları ile iş ve özel hayatınızda bireyler ve kurumlarla yapacağınız tüm yazışmaların yanı sıra belge gönderimi ve alımlarında da güven, hız, zaman tasarrufu, kullanım ve takip kolaylığı sağlamaktadır.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 72
(MERSİS) Merkezi Sicil Kayıt Sistemi En kısa tanımı ile MERSİS, şirket kimlik bilgi sistemidir. Şirketlerin kimliklendirilmesi ve ülke genelindeki tüm şirketlerin bir sistemde toplanması amaçlanmaktadır. Türkiye genelindeki tüm kamu kurumlarının tüzel kişiliklerle (şirketler, dernekler, vakıflar vs) ilgili ihtiyacı olan bilginin tek noktadan sunulması, sisteme dahil kişiliklere ait bilginin tek sistemde birleştirilmesi sağlanacak, sistemde tutulan şirket bilgileri uluslararası standartlara uyumlu hale getirilecektir. Ayrıca, sistemde yer alan bilgilerin mahremiyeti ve AB müktesabatı çerçevesinde belirlenecek kurallara göre özel sektör kuruluşlarıyla paylaşımı gerçekleştirilecektir. MERSİS, ile şirketler e-Devlete entegre olacak ve örneğin şirket kuruluşları 10 dakikaya inecek, noterler e-Noter olacak, şirketlerin ortaklık değişiklikleri vs. e-Ortamdan izlenecektir. Türkiye'de dört veri tabanı oluşturulmuştur; Kimlik bilgilerinin olduğu "Kimlik Paylaşım Sistemi (MERNİS)”, adres bilgilerinin tutulduğu "Ulusal Adres Paylaşım Sistemi (UAPS)", Tapu ve kadastro bilgilerinin kayıtlı olduğu "Tapu Kayıt Bilgi Sistemi (TAKBİS)" ve tüzel kişiliklerinin kayıtlı olduğu "Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS)". Bu veri tabanlarının tamamlanması ile e-Devlet uygulamalarının daha hızlı yapılabileceği kesindir. Son olarak e-Fatura da şimdilik belirli firmaları kapsamasına rağmen yakında tüm firmalara yayılacak, e-İrsaliye ve eÖdeme de arkasından gelecektir. Artık herşey daha şeffaf ve daha hızlı olacak...
GİRİŞİM
Kahveniz nasıl olsun?
kalpli mi
tek çekirdekli mi Fincan tabağına yapılan şekil ile sunum yaparken ortaya çıkan karışıklık sona eriyor. Tabağa; sade için kalp, tek şeker için tek kahve çekirdek, orta için iki kahve çekirdek ve şekerli için üç kahve çekirdek desenleri yapılıyor.
D
ünyada ve ülkemizde yüz yıllardır kullanılan kahvenin, sosyal yaşantımızda içimi olduğu kadar sunumu da önemlidir. Nasıl yemek masasının, rakının, şarabın bir ritüeli var ise kahvenin de bir adabı vardır. Kahvenin yapımına en başından başlarsak; taze kavrulmuş çekirdekten çekilmiş olması , soğuk suyla yapılması, kısık ateşte pişirilmesi gerekir. Kahvenin kokusu kadar, fincanın büyüklüğü, deseni, ince ağızlı olması ve yanında ikram edilen lokum veya çikolata da bu ritüelin birer parçasını oluşturur. Gelelim sunumdaki en kritik noktalardan biri olan kahvenin şeker dengesine. Klasik bilinen şekersiz , az şekerli , orta ve çok şekerli seçenekleri, sunan kişilerin kafasını karıştırır. Artık bu dört seçenekten doğan karışıklığı engelleyecek çözüm bulundu. Patenti kendisine ait olan bu buluşun hikayesini Günhan Durgun şöyle anlatıyor: “10 kişilik bir toplantıdaydık. Görevli kişi
kahve ikramı için siparişleri aldı ve 10 kişi için farklı lezzet seçenekleri oluştu. Kahveler geldiğinde fincanlar tepside karıştığı için serviste sorun yaşandı. O anlık yaşanan bu durum aslında her zaman yaşanabiliyordu. Toplantı sonrası bu olaydan yola çıkarak bir fikir geliştirdim ve patentini aldım. Bu fikir ile fincan tabağına yapılan şekil ile sunum yaparken ortaya çıkan karışıklık sona eriyor. Tabağa; sade için kalp, tek şeker için tek kahve çekirdek, orta için iki kahve çekirdek ve şekerli için üç kahve çekirdek desenleri yapılıyor. Seçimlere göre pişirilen kahvelerin fincan sapları da bu desenlere denk getiriliyor”. Amacının sosyal sorumluluk projesi yapmak olduğunu ifade eden Durgun, ilk etapta 1.000 tane üretilen fincanları yakın çevresine satıyor. Maliyet çıktıktan sonra kalan gelir ile de İzmit’te bir şehit çocuğuna, İstanbul’da bir üniversite öğrencisine bir senelik burs, Bayburt’ta bir ilköğretim okuluna projeksiyon ve perde ve İzmit’te ihtiyaç sahibine tekerlekli sandalye yardımı yapıyor. Projenin daha çok destek bulmasını arzu eden Durgun, eğitim ve engellilere yönelik yardımları arttırmayı hedefliyor. Her ne kadar Cumhuriyet yıllarında, kahvaltı masalarımızdan eksik olmayan çorba alışkanlığı, sonraları kendini çaya bıraksa da, şimdilerde yeni jenerasyonun uğrak yeri olan yabancı marka kahve dükkanlarına nispeten, kırk yıl hatırı olan Türk kahvesi, fal kültürümüz ile en güçlü silah olarak hükmünü sürdürüyor.
Sosyal sorumluluk projesi yapmak istediğini söyleyen Durgun, ilk etapta 1.000 tane üretilen fincanları yakın çevresine satıyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 73
MOBBiNG
ÖNCELİKLE, MOBBİNG NEDİR?
İş hayatında sıklıkla duyduğumuz mobbİng kavramını detaylarıyla ele aldık. Mobbİng nedİr? Mobbİng’e uğrayanların hakları nelerdİr ve mobbİng yapıldığını nasıl kanıtlarsınız?
%87
Amiri tarafından mobbinge uğrayanların oranı
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 74
Basit anlatımıyla, "bir veya birkaç kişinin bir diğer kişiye uyguladığı, düşmanca ve ahlaka, etiğe aykırı yöntemlerle sistematiksel olarak yaptıkları psikolojik bir baskıdır" diyebiliriz. Dr. Heinz Leymann, 1980’li yıllarda mobbing terimini iş hayatındaki baskı, şiddet ve yıldırma hareketlerini tanımlamak için kullanmıştır. Leymann mobing uygulayan kişileri, aşırı kontrolcü, korkak, nevrotik ve iktidar açlığı olan kişiler olarak tanımlıyor.
NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Mesleki yeterliliğin sorgulanması Kişiye güvenilmediğinin hissettirilmesi Kasten, verilen süre içinde bitirilemeyecek görevler verilmesi Kişiden bilgi saklanması Kişinin görmezden gelinmesi, gruptan izole edilmesi Yetkilerinin azaltılması Bunun dışında, kişi aniden yetersizmiş gibi gösterilebilir, daha önce sorun olmayan küçük hatalar çok büyük hatalarmış gibi gösterilebilir ve kişiyi utandırma eylemleri yapılabilir. Bu yapılan şeyler sadece işveren değil diğer çalışanlar tarafından da yapılabilir. Yani yöneticiler tarafından bazı çalışanlar mobbing uygulamak için azmettirilebilir. Özellikle, çalışanlar tarafından yapılan bu gibi şeyler için kişi kurumun yetkili kişilerine başvurduğunda, bu kişiler tarafından da olumsuz bir tavır alır ve başvurusu reddedilir. Sonuçta kişi istifa etmeye mecbur olur ve sanki bu kendi isteğiymiş gibi gösterilir.
Türkİye’de Mobbİng Türk çalışma hayatında yeni bir kavram olmasına karşın iş hayatında sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Son yıllarda artan mağdurların, mobbing uygulandığına dair açtığı davalar emsal teşkil etmekte ve bu konuda yürütülen farkındalık çalışmaları sebebiyle insanlar daha da bilinçlendirilmektedir. Türkiye’de genel olarak mobbing uygulayan işverenler, İş Kanunlarının işçiyi koruyan tazminat ve işe iade hükümlerinden kurtulmak ve işçiyi istifaya zorlamak için uygular ve bu süreçte mobbing’e maruz kalan işçi çoğu zaman psikolojik açıdan ciddi zararlar görerek istifa edip ayrılır. 6098 sayılı Borçlar Kanununun 417. Maddesinde, işçinin hem kişiliğinin, hem de yaşam ve vücut bütünlüğünün korunmasına yönelik olarak düzenleme yapılmıştır. Maddede, işveren-işçi hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak, saygı göstermek, işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamak, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca bu kanun maddesinde, işveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilir. Ancak özel kanun hükümleri saklıdır.
%67 Şikayetlerin özel sektördeki payı
29-33
En çok mobbing mağduru olanların yaş aralığı
Mobbing’e karşı mücadelede alınabilecek zihinsel önlemler
Yazar: Ayça Mumkule - Eray Beceren
Maruz kalan neler yapmalı
?
Hukuksal olarak tanınan haklar İş sözleşmesinin haklı nedene dayanarak feshedebilme hakkı vardır. Belli şartlarda ayrımcılık tazminatı isteyebilme hakkı vardır. Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’na göre tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. Mobbing’e uğrayan işçi, mobbing yapan yöneticiyi dava edebilir ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Koşulları sözkonusu ise işçi, kötü niyet tazminatı hükümlerine de başvurabilir. Bunun dışında yapılabilecekler Mobbing yapan kişiye açıkça duruma itiraz ettiğinizi söyleyin, taciz edici söz ve davranışlarını durdurmasını isteyin. Yanınızda güvendiğiniz ve gerekirse tanıklık edebilecek bir iş arkadaşınız bulunsun. Olayları, verilen anlamsız emirleri ve uygulamaları yazılı olarak kaydedin. İlk fırsatta zorbayı yetkili birine rapor edin, eşitiniz ise üstünüze, üstünüz ise yönetim kurulu ve insan kaynaklarına durumu açıkça ve kanıtlarıyla bildirin. Gerekiyorsa, tıbbi ve psikolojik yardım alın. Hem yardımcı olacaktır, hem de kanıt oluşturacaktır.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 75
Avukat Özgür Karaduman ozgurkaraduman@istanbulbarosu.org.tr
Kıdem tazminatı fonu tartıșmaları…
10
. Çalışma Meclisi
toplantısı, 9 yıl aradan sonra, 26 - 27 Eylül tarihleri arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla Ankara Bilkent Otel’de yapıldı. “Kıdem tazminatı”, “taşeronluk” ve “Özel İstihdam Büroları” gündemiyle toplanan Meclis, işçi ve işveren temsilcilerinin ortak bir çözüm konusunda anlaşamamalarına rağmen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bir “sonuç bildirgesi” ile sona erdi. Her ne kadar Bakanlık, bu “sonuç bildirgesinin bir bağlayıcılığı yok” dese de, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, “Kıdem Tazminatı Fonu, taşeron işçilik, esnek çalışma ve uzaktan çalışma gibi konuları içeren kapsamlı bir çalışmanın Ekim'in son haftasında Başbakan’a sunulacağını açıklaması, çalışma hayatında “yeni bir rejim” arayışının hiç de küçümsenmeyecek bir aşamaya geldiğinin de göstergesi sayılabilir. Fon’un iş çevrelerinde de çeşitli tartışmalara yol açtığı biliniyor. Örneğin “işverenin fona prim ödeme yükümlülüğüne esneklik ve erteleme getirileceği, İşsizlik Fonu’ndaki payı yüzde 2’den yüzde 0.5’e düşürüleceği için” büyük işletmeler açısından önemli avantajları olabileceği vurgulanırken, küçük işletmeler açısından ek külfetler getireceği kaygısı da dile getirilen
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 76
noktalar arasında. Var olan uygulamaların iyileştirilmesi ve işçilerin lehine yeniden düzenlenmesi yerine “kıdem sorununu” fona devrederek halletmeye çalışmanın ciddi sıkıntılar yaratacağını söyleyen işçi sendikaları şu hususlara dikkat çekiyor: Askere giden işçi kıdem tazminatını alamayacak Evlenen kadın işçi, bir yıl içinde işinden ayrılırsa tazminat alamayacak İşçi işten çıkarılırsa tazminat yine ödenmeyecek İşçi haklı bir nedenle işten ayrılırsa bile tazminat hakkı kalkıyor Kıdem tazminatı miktarı azalacak. İşverenin fona ödediği prim miktarı yüzde 8.3’ten yüzde 4’e düşecek. Ancak 15 yıllık sigortalı ve 3.600 gün (10 yıl) prim ödeyen fonda biriken miktarın yarısını çekebilecek. İkinci kez çekebilmek için de en az 1.800 gün (5 yıl) geçmesi gerekiyor. Ayrıca ev almak için yarısını çekebilmek mümkün. İşten çıkarılma kolaylaştığı için sendikalaşma büyük darbe yiyecek. Çalışan emeklinin de kıdem tazminatı hakkı kalkıyor. 10 yıl içinde talepte bulunmayan işçinin parası, Maliye Bakanlığı’na devredilecek. Esnek ve güvencesiz çalışmaya karşı direnç azalacak. Tazminatın caydırıcı özelliği kaybolacak. Ama unutulmamalı ki, işçinin emeği her şeyden daha değerlidir…
SERKAN ÖZBURUN
KAYBOLAN MESLEKLER
2 Arabacı güzeli âşık aldatır Valide vuslat ider kolan boşaltır Bazı gaytan kırar dizgin uzaltır Bazı da gem taksan gelmez imlâya
Arabacılar
O
smanlı İstanbul'unun hayvan koşulu ilk araba tipi, iki öküzün çektiği koçu idi. Bu, boyunduruktan geriye doğru kırık yay biçiminde iki askıya püskül ve çıngıraklar takılmış, makassız ve yaysız, yüksek tabanlı ve dört büyük tekerlekli, üstü yarım silindir biçiminde kasnakla örtülü bir taşıttı. Katipodası ise, öküz yerine bir veya iki at koşulu, karoseri ahşaptan bir oda biçiminde, dört tekerleğe fazla yüksek olmayan bir seviyede oturtulmuş, yanlardan büyük ve açık iki, arkadan camlı ve küçük tek pencereli, zarif bir taşıttı. Dıştan açık yeşil ve sarı gibi zeminler üstüne çiçek desenleri ile süslü, tekerlekleri boyalı, pencereleri ponponlu perdeli, içleri iyi kumaşla kaplı, köşelerine aynalar ve ince uzun kristal vazolar yerleştirilmiş bu arabalar, önce saray hanımlarının, sonra her varlıklı aile kadınının taşıtı oldu. Erkeklerin bu arabalara binmesi akıldan bile geçirilmezdi. 19. yüzyılın son çeyreğinde, artık Avrupa'dan ithal, iki yanı açık, üstü arkadan körüklü iki kişilik faytonlar, onların dört kişilik, karşılıklı iki kanepeli ve ön ile arkadan iki körüklü, üstü kapanan tipi olan landonlar ve her yanı ahşap yapım, kapalı, yan pencereleri camlı iki kişilik atlı arabalar olan kupalar sosyal hayata girdikten sonra, devlet yapısında ve cemiyetin dünya görüşünde kaydedilen gelişmelerin etkisiyle bunlara yine sırasıyla,
ı Kâtipodası , öküz yerine bir veya iki at koşulu, karoseri ahşaptan bir oda biçiminde, dört tekerleğe fazla yüksek olmayan bir seviyede oturtulmuş; yanlardan büyük ve açık iki, arkadan camlı ve küçük tek pencereli, zarif bir taşıttı. Dıştan açık yeşil ve sarı gibi zeminler üstüne çiçek desenleri ile süslü, tekerlekleri de boyalı, pencereleri ponponlu perdeli, içleri iyi kumaşla kaplı, köşelerine aynalar ve ince uzun kristal vazolar yerleştirilmiş bu arabalar da, önce saray hanımlarının, sonra her varlıklı aile kadınının taşıtı oldu.
başta padişah, saray mensubu erkekler, devlet ricali, yüksek memurlar ve bu taşıtları satın alıp arabacı-seyis kiralayabilecek kadar varlıklı aileler binebilmeye başladı. Avrupalılaşmış, iyi giyimli ve biraz gösteriş seven beylerin şık eldivenler giyerek kendilerinin kullandıkları, Viyana'dan, Paris'ten ithal, Beyoğlu mağazasından alınma, parlak metalik renkli, karoserli tek at koşulu, yan yana iki kişi alabilen kayriyoleler oldukça cazibeliydi. Avrupa hükümdarlarının hatta papaların kullandığı, ağır mobilya karoserli, oymalı, altın varaklarla kaplanmış, hatta dıştan meşaleler ve heykellerle süslenmiş gösterişli saltanat arabaları ise hiçbir zaman Osmanlı sarayının kullanımına giremedi ve payitaht sokaklarında arz-ı endam edemedi. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 77
GO Mehmet Emin Barsbey İstanbul Go Oyuncuları Derneği Kurucusu
Her șeyi bilen adamın sonu
H
er şeyi bilen ve yapan” adam olmak mümkün değil. Çok şey bilebiliriz, çok konu hakkında fikrimiz olabilir ama ne her konuyu ne iyi bilebiliriz ne de her konuda başarılı olabiliriz. İnsanlık tarihinde her şeyden anlayan en büyük düşünür olarak Da Vinci’den söz edebiliriz. Tipik bir Rönesans adamı olan Da Vinci resim, mühendislik, müzik, botanik, jeoloji, matematik, anatomi, kartografya, heykel gibi hemen her konuyla ilgilenmiş ve sadece ilgilenmekle kalmayıp çağına damga vuracak eserler vermiş. Da Vinci’den sonra sayısı azalmaya başlayan “bay her şey”lerin sonuncusu olarak Goethe kabul edilir. Alman filozof “Faust” gibi büyük edebiyat eserlerini yazarken aynı zamanda doğa bilimlerinde renk teorisini geliştirmiş ve saygın bir devlet adamı olarak da hizmetlerini sürdürmüş. Goethe’den sonra yani modernizmle birlikte insanlığın birikiminin çığ gibi büyümesinden dolayı artık kimseden bu kadar farklı alanda mucizeler yaratması beklenmemiş. 19. Yüzyılın ortalarından beri çığır açıcı buluşlara ya da eserlere imza atmak istiyorsanız tüm insanlık külliyatını kapsama iddiasından vazgeçip bir ya da iki alana odaklanmanız gerekiyor. Bu yazıyı okuyan hemen herkesin Da Vinci kadar özel yeteneklere sahip olmadığını düşünürsek, başarılı olmak istiyorsak belirli bir alana yönelmemizde fayda var. Kelimenin basit anlamında “her şeyi bilen ve yapan” adam olmak mümkün değil. Çok şey bilebiliriz, çok konu hakkında fikrimiz olabilir ama ne her konuyu ne iyi bilebiliriz ne de her konuda başarılı olabiliriz. İş hayatında başarılı olmak istiyorsak çalışma çerçevemizi belirlemeliyiz. Yöneticiysek bazı işleri astlarımıza devrederek öncelikli
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 78
konulara odaklanmayı başarabilmeliyiz. Bu bana Uzak Doğu’nun kadim strateji oyunu Go’daki feda etmek kavramını hatırlatıyor. Go oyununda bütün tahtayı ele geçiremezsiniz. Tahtayı rakibinizle paylaşırsınız, kazanmak için amacınız sadece bir parça daha fazlasını almaktır. Eğer açgözlü olur ve çok daha fazlasını isterseniz elinizdekinden de mahrum olabilir ve ağır bir mağlubiyet yaşarsınız. Bu sebeple oyun esnasında bazı bölgelerden ya da gruplardan vazgeçeriz. Onları rakibe bırakırız. Bu lokal olarak bir kayıp gibi görünse de bütünsel bir kazanç için olmazsa olmazdır. Aslına bakarsanız feda etmek kavramı iş dünyası profesyonellerine pek yabancı değil. Ama daha başka bir anlamda: kendi sağlığımızı, ailemizi ya da bizi biz yapan ve rahatlatan boş zaman eğlencelerimizi ihmal etmek anlamında. Halbuki bu pek sağlıklı bir yol değil. Başarıyı sadece kariyer üstüne kurmak ve sürdürmek mümkün olsa bile bu ruh sağlığımız ve mutluluğumuz pahasına olacaktır. Başarının huzur getirici ve sürdürülebilir olması sağlıklı bir duygusal hayat üzerinden mümkün. Bilgi ve teknik çağında artık geçerli olan çok çalışmaktan ziyade yaratıcı ve verimli bir çalışma yürütebilmek. Kendisini tamamen işine adayan bir insanın çalışması yaratıcılıktan uzak kısır bir mücadeleye dönüşebilir ve mutluluğun ve başarının alt yapısı olan ruh sağlığını yitirebilir. Romalıların ünlü bir sözü var: “Her şey olmak isteyen insan hiçbir şey olamaz” diye. Bunu şöyle revize edebiliriz. Her şey olamayız ama “insan” olarak kalabilir ve belirli bir konuda iyi hatta en iyi olabiliriz. Pek tabi bazı konularda da en iyi olmayı başkalarına bırakarak.
MEKAN
DÖNERCİ RAMAZAN USTA DUDULLU’DA AÇILDI
1988’den bugüne gıda sektöründeki tecrübesiyle hizmet veren, Döner ve İskender lezzet durağı Dudullu’da açıldı.
R
amazan Koç, Ekrem İslamoğlu ve Cemal İslamoğlu’nun işletmeciliğini yaptığı Dönerci Ramazan Usta’nın 4 Ekim Cuma günü gerçekleşen açılışına, işletme sahiplerinin yakın dostları olan Bingöl eski Millet Vekili Hüsamettin Korkutata, Millet Vekili Eşref Taş, Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem ve birçok sanatçı katıldı. Eşsiz lezzetinin yanı sıra yanı A-Plus hizmeti ile 1200 metre karelik ferah mekanlarında hem modern mimarinin hem de Osmanlı mimarisinin yer aldığı özel locası ile farklı zevklere hitap eden Dönerci Ramazan Usta, yakın çevresinde yer alan sanayi bölgesi ve iş merkezleri için de şirket yemekleri ve toplantılar için ayrı tutulan bölümüyle iş dünyasının profesyonellerine hizmet veriyor. İki bölümden oluşan mekanda, cafe olarak planlanan bölümünde fast food yiyecekler ve sabah kahvaltısı da sunuluyor. Ayrıca üst katta mescid ve çocuk oyun alanı da bulunan mekanın valesi ve paket servisi de mevcut.
ı Lezzet Durağınız, Dönercİ Ramazan Usta, Dudullu Smart AVM altında, sabah 07:00’den gece 00:00’ye kadar servİs verİyor. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 79
İNFO
SERVİS HALLERİ
Ofislerin ayrılmaz bir parçası haline gelen servisler, yoğun büyük şehir trafiğinde en çok vakit geçirilen alanlar haline geldi.
Ç
alışanların sabah gözlerini açtıklarında soluğu aldıkları ve iş çıkışı çalışma arkadaşlarıyla sosyalleştikleri bir ortam olma özelliği de gösteren servislerde nasıl zaman geçiyor, neler yaşanıyor? Çalışanların verdikleri cevaplardan, işe gidip gelirken en çok kullanılan araçlar arasında servislerin ikinci sırada olduğu anlaşılıyor. İşe kendi aracıyla gidip geldiğini söyleyen kesim yüzde 14’te kalırken, işinin yürüyerek gidip gelinebilecek kadar yakın olduğunu söyleyen şanslı kesim yüzde 6’lık bir bölümü oluşturuyor.
İşe genellikle nasıl gidip geliyorsunuz? Servisle
% Toplu taşıma araçlarıyla
%
35 14 45 06 Kendi aracımla
%
Yürüyerek
Toplam Oy Sayısı: 2608
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 80
%
EN ÇOK TER KOKUSU RAHATSIZ EDİYOR Servistekilerle muhabbet ediyorum Uyukluyorum Dışarıyı seyrediyorum Gazete-kitap okuyorum Radyo/müzik dinliyorum Telefonda vakit geçiriyorum Sosyal medyada vakit geçiriyorum
% 10 22 25 15 23 2 3
Toplam Oy Sayısı: 2103
Serviste geçen zaman işyerinin uzaklığına göre günün önemli bir kısmını kaplayabiliyor. Bu anları servistekilerle sohbetten uyumaya, dışarıyı seyretmekten gazete-kitap okumaya ve sosyal ağlarda vakit geçirerek değerlendiriyor.
EN ÇOK TER KOKUSU RAHATSIZ EDİYOR Şoförün-aracın sigara kokması Yüksek sesli müzik Yüksek sesle konuşma Yüksek sesle telefonda konuşma Ter kokusu Rahatsız koltuklar Şoförün aracı kötü kullanması
% 9 4 11 6 26 9 23
Toplam Oy Sayısı: 1242
Uzun süreler birlikte vakit geçirilen sosyal paylaşım alanları olan servislerde zaman zaman sorunlar yaşandığı da oluyor. Yol boyunca çalışanları en çok rahatsız eden konular arasında ter kokusu...
GÜZERGAH HEP TARTIŞMA SEBEBİ Kim önce alınacak-bırakılacak Güzergah Klimanın açılması-kapatılması Öndekinin koltuğu yatırması Yüksek sesli müzik /konuşma Servisin geç ya da erken gelmesi Şoförün aracı kötü kullanması
% 18 23 7 5 7 12 21
Toplam Oy Sayısı: 1893
Yeni bir güne başlayan veya yoğun bir iş gününden sonra bir an önce evlerine ulaşmak isteyen çalışanların kimin önce alınıp bırakılacağı, servisin geç ya da erken gelmesi gibi sorunlar zaman zaman tartışmalara da yol açabiliyor.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 81
Kişisel Gelişim
Aynadakİ ben
Eray Beceren Öğrenme Partneri eray@anahtaregitim.com
Kişisel gelişimin ve kariyer planlamasının ilk adımını “kişinin kendini tanıması (özdeğerlendirme)” oluşturur. Derslerde, eğitim ve seminer çalışmalarında genç arkadaşlarım “Hocam kendini tanımak önemli anladık ama bunu nasıl becerebileceğiz?” diye sorarlar. Ben cevap olarak “Aynaya bakmanız gerekir. Bu ayna gerçekleri gösteren bir ayna olmalı. Aynada gördüğünüz görüntüyü doğru değerlendirmeniz gerekir.” derim.
K
işinin kendini tanıması, değerlendirmesi zor bir süreç ama imkansız değil. Elbette bu süreçte kendi görüş ve gözlemlerimizin yanısıra, başkalarının görüşleri, gözlemleri ve geri bildirimleri, yapılacak uzman görüşmeleri, testler, analizler de önemlidir. İnsanlar, “kendimi tanıyacağım da ne olacak?”dan ziyade, çoğunlukla “ben bunu yapınca bana faydası ne olacak?” diye düşünür. Bu düşünceye cevap niteliğinde ifade etmek gerekirse, iyi bir özdeğerlendirme yapan kişi; Güçlü, gelişime açık ve kısıtlı yönlerini bilir Yapıcı geri bildirimi dinler ve bunlardan kendine dersler çıkarır Ne zaman hangi konularda yardım isteyeceğini bilir Kariyer gelişimi konusunda nereye odaklanacağını bilir Bu bilgiler kişinin hedef belirlemesine ve kendini motive etmesine katkı sağlar. Bir Karadeniz kasabasında banka memuru olarak işe başlayan arkadaşımın adı Kemal. Kemal işe başladığında iş bulmanın mutluluğu ile işin uygunluğunu, işi sevip sevmeyeceğini, iş hayatındaki geleceğini pek düşünmemişti. Küçük kasabada iş bulunca bir de eş bulmak gerekirdi. Büyükler baş göz etmek istiyorlardı. Kemal evlendi. Eşi ev hanımıydı. Kısa sürede aile büyüklerinin isteğine uyularak bebek de geldi. Bir gün eğitim var diye Kemal İstanbul’a Genel Müdürlüğe davet edildi. Kemal orada İstanbul’da şubelerde ve Genel Müdürlükte çalışan yeni arkadaşlar edindi. Çevresine baktığında kendi yaşıtı olanların sınavlara girerek terfi ettiklerini gördü. İşini çok seviyordu, başarılıydı. Gece gündüz çalışmak, evlilik, çocuk, evin ihtiyaçları derken sınavların farkına bile varmamıştı. “Ben neden terfi etmeyeyim ki?” diye sordu kendine. Sonradan “Yok yok şimdi terfi edersem kasabamdan başka yerlere beni tayin ederler. Ailemden uzakta eşim ve çocuğumla bir başımıza ne yaparız.” diye düşünerek terfi hayallerini rafa kaldırdı. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 82
“ Kendisini “Bu sınavlar zordur zaten. Ben başaramam” diye aklınca teselli etti. Bankada işler bitmek bilmiyor ve günler, aylar, yıllar birbirini kovalıyordu. Kemal, banka memurluğunda onuncu yılını doldurduğu günlerde şubeye yeni atamalar katılmaya başladı. Gelenlerden biri eğitimde tanıştığı ve kendisinden 6-7 yaş küçük biriydi ve Kemal’in yeni şefi olarak görev yapacaktı. Kemal bu durumla karşılaşınca “neden?” diye sordu kendine. Bu soruyu bir çok soru takip etti. Mesleğini, bankasını seviyordu. Sınava girmekten vazgeçtiği o eğitim esnasında eğitmenin anlattıkları aklına geldi. Dosyalarını araştırdı eğitim notlarını buldu ve başladı kendi ile konuşmaya ve sormaya; İyi yaptığım işler var ve bazı konularda gayret gösterirsem kendimi daha da geliştirebilirim. Şubede sevdiğim değer verdiğim büyüklerim var. Onlardan neler yapabilirim konusunda geri bildirimler almalıyım. Sınavları biraz gayret gösterirsem başarabilirim. Çocuk büyüdü, evde düzen oturdu. Evde rahatlıkla sınava hazırlanabilirim. Daha önce kendime engel olarak gördüğüm kasabada ayrılmamak sorun olmamalı benim için. Ülkemin her şehrinde yaşamak, hizmet etmek eğlenceli ve keyifli olur. Eşim ve çocuğum farklı şehirler ortamlar görür. Bu onlar için de iyi olacaktır. Sorular ve iç sesin söyledikleri hep olumlu karşılıklar buldu. Kemal ilk denemesinde sınavda başarılı oldu. Çok mutluydu. Eğitimdeki hoca “başarılarınızdan beni haberdar edin lütfen” demişti. Hemen onunla bu mutlu haberi paylaşmalıydı. O hoca Kemal’den daha güzel haberler bekliyor. Kişinin özdeğerlendirme yapabilmesine yardımcı olacak bir yaklaşım var; “Johari Penceresi”... Johari Penceresinde 4 alandan bahsedilir. Açık Alan, Kör Alan, Gizli Alan, Potansiyel Alan. Açık Alan, bizim ve etrafımızdaki kişilerin farkında olduğu alandır. Kör Alan, bizim farkında olmadığımız etrafımızdaki kişilerin farkında olduğu alandır. Kör Alan konusunda ilerleyebilmek için karşımızdaki kişilerin yapıcı geri bildirimi çok değerlidir. Bu konuda talepte bulunmak, alınan geri bildirimleri gelişim konusunda değerlendirebilmek önemlidir. Kemal başlangıçta kendisini bir şef olarak görev yapabilecek gibi görmemiştir. Daha sonra etraftan gördüğü örnekler ve geri bildirimler fikrini değiştirmesine ve sınava
İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Yunus Emre
girmesine katkı sağlamıştır. Gizli Alan, bizim bildiğimiz ama çevremiz ile paylaşmadığımız, söylemediğimiz konulardır. Böyle davranmanın nedeni suiistimal edilme korkusudur. Bu alanı açmanın en önemli anahtarı “özgüven”dir. Potansiyel Alan, bizim ve etrafımızdakilerin farkında olmadığımız bir alandır. Burada gelişime ve kullanılmaya açık konular vardır. Bunu ortaya çıkarmak çevreyi ve çevremizdekileri gözlem, bazı bilimsel test, analiz ve araştırmalar ile mümkündür. Özdeğerlendirme konusunda kişiye yardımcı olabilecek bir başka yöntem ise “Kişisel SWOT Analizi” diye bileceğimiz SWOT analizi başlıklarının kullanılabileceği bir çalışma. Bu çalışmayı iş ya da özel yaşam için yapmak mümkün. Kişinin Güçlü Yanları: Neleri iyi yaparım? Öne çıkan özelliklerim neler? Bulunduğum ortam ve konuma değer katacak yönlerim neler? Bunları etkin kullanarak yaşama değer katmak mümkündür. Kişinin Gelişime Açık Yanları: Üzerinde durulursa, gelişim fırsatlarından yararlanılırsa ilerleme sağlanabilecek alanlardır. Kemal’in kendini sınav konularında geliştirmesi gerekiyordu. Bu konuya odaklandığında sınavı başarıyla geçmiş ve bir sonraki adıma ilerleme şansı elde etmişti. Fırsatlar: Kişinin bulunduğu sektör, şehir, ortam gibi faktörlerin ona sağlayacağı fırsatlar burada öne çıkar. Geniş bir satış ağı olan şirkette çalışan satıcının satış kadrosu içerisinde yükselmesi kariyerini geliştirmesi, tecrübeli iş arkadaşlarından yararlanması kişi için fırsat olarak değerlendirilebilir. Gelişime, kariyer basamaklarında ilerlemeye destek veren bir sektörde ve bankada çalışması Kemal için önemli bir fırsattır. Riskler: Kişinin bulunduğu sektör, şehir, ortam gibi faktörlerin ona getirdiği riskler burada öne çıkar. Bunlar kariyer gelişimi ve hayatta kazanmak istediklerimizi yavaşlatan, engelleyen durumlardır. Başlangıçta kasabasından ayrılmak konusu Kemal için en önemli engel gibi görünüyordu. Daha sonra arkadaşları, ailesi ve eşi ile yaptığı konuşmalar sonucunda bunun aşılamayacak bir engel olmadığına karar verdi. Bu noktadan sonra doğru hedefler belirlemek, plan yapmak, bu hedeflere kararlılıkla ilerlemek gerekiyor. Bu yolda ilerlerken muhtaç olduğumuz güç ise özmotivasyondur. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 83
SAĞLIK
Grip
iletişim kazaları nedeni G
enelde kış aylarında ortaya çıkan grip, iş hayatımızı kabusa çeviriyor. İşyerlerinde birbirlerine yakın çalışan iş arkadaşları, grip için yüksek risk grubunda bulunurken, iletişim kopukluğuna neden oluyor. Genellikle tokalaşma ve solunum yolu ile bulaşan hastalık, özellikle aynı iş ortamlarında bulunan kişiler, grip kapmamak için birbirilerinden uzak duruyorlar. Bu da çoğu zaman mesai ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor. Uzmanlar bu dönemde mutlaka grip aşısının yapılması gerektiğini söylüyorlar.
MESAİ ARKADAŞINIZDAN KORKMAYIN, AŞI YAPTIRIN Şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, yüksek ateş, titreme, kuru öksürük ve baş ağrısı ile ortaya çıkan gripten korunmak için, salgın başlamadan önce aşı yaptırılmalı. Hasta kişilerin bulunduğu kalabalık iş ortamlarında, hapşırma ve öksürme yolu ile, grip kolaylıkla bulaşıyor. Bu yüzden mesai arkadaşları birbirlerinden virüs kapmamak için çoğu zaman birbirlerinden uzak duruyorlar. Bu da mesai Saatleri içerisinde iletişim kopukluklarına neden oluyor. Dolayısı ile iş gücü kaybına yol açıyor. Bazı durumlarda 'öldürücü' bile olabilen gripten korunmanın tek yolu aşı, ayrıca Gripten ötürü ,aşının yararlı olabilmesi için de iş devamsızlığı salgın başlamadan en geç oranı Kasım ayı sonuna kadar yapılması gerekiyor.
10
%
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 84
doğru bilinen yanlışlar Gripte
YANLIŞ
1
Grip, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonudur Grip, ani olarak başlayan ve yüksek ateşle seyreden, aşırı halsizlik, kuru öksürük, kas, eklem ve baş ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Gribe yakalanan kişi, en az 3-5 gün sürecek bir yatak istirahatı ile kendini toparlayabilir. Ayrıca, bağışıklık sisteminin zayıflaması sebebiyle zatürre gibi ikincil hastalıkların da tabloya eklenmesi ile hastalık daha da ağırlaşabilir ve özellikle çocuklar, yaşlılar, diyabetliler, astımlılar, kalp ve kanser hastalarında ölüme sebep olabilir.
YANLIŞ
2
Grip aşısı gribe yol açar Grip aşıları, inaktive veya ölü grip virüslerinden üretilir, bu nedenle de gribe kesinlikle yol açmaz.
YANLIŞ
3
Grip aşısı %100 koruma sağlamadığından, aşı olmak gereksizdir Yapılan araştırmalar, grip aşısının yüzde 89 oranında etkili olduğunu göstermektedir. Ancak; aşı olduktan sonra dahi gribe yakalanan bir hasta, hastalığı, aşı olmamış bir hastadan çok daha hafif geçirecektir ve grip sebebiyle hastaneye yatması önlenmiş olacaktır.
YANLIŞ
4
Aşının yan etkileri, grip hastalığına yakalanmaktan daha kötüdür En fazla yaşayacağınız yan etki, aşı yapılan yerde hafif bir kızarıklık ya da ağrı, hafif ateş ve halsizliktir. Bu yan etkiler, aşının koruma sağladığı grip hastalığının sebep olabileceği ağır komplikasyonlardan çok daha önemsizdir.
YANLIŞ
5
Kasım ve aralık ayları, grip aşısı olmak için geç bir tarihtir Grip aşısı tüm grip sezonu boyunca uygulanabilir. Aşı olmak için en uygun zaman ekim ve kasım ayları olsa da, aralık, hatta ocak ve şubat aylarında aşı olunması da gripten korunma sağlayacaktır.
YANLIŞ
6
Bol C vitamini kullanırım ve gripten korunurum C vitamini, genel kanının tersine, gribi önlemez. Sistemi güçlendirir, hastalıklara karşı vücut direncini artırabilir, ama gribi kapmamızı ve hasta olmamızı kesinlikle engellemez. Hatta aşırı derecede alınan C vitamini, özellikle çocuklar ve yaşlılarda ishale sebep olabilir.
YANLIŞ
7
Sadece hastalığın belirtileri mevcut iken etrafa grip bulaştırırım Grip virüsünün bulaşması, hastalık belirtilerinin başlamasından 1-2 gün öncesine dayanır ve hastalık başladıktan 3-7 gün sonrasına kadar devam eder.
YANLIŞ 8 Yüzlerce çeşit grip virüsü olmasına rağmen, aşı sadece 3 virüse karşı hazırlanmıştır Yüzlerce çeşit grip virüsü olduğu bilgisi doğru değildir. A, B ve C olmak üzere üç tip grip virüsü vardır. Ancak bu virüsler zaman zaman yapılarını değiştirebildikleri için alt tipleri oluşabilir. Grip virüslerinde görülebilen bu yapı değişikliklerini Dünya Sağlık Örgütü tarafından izlenmekte ve değişiklikler saptanarak salgın yapma olasılığı bulunan virüs tipleri belirlenmektedir.
YANLIŞ 9 Grip esnasında Antibiyotik kullanımı hastalığın süresini kısaltır ve daha çabuk ayağa kalkmayı sağlar Antibiyotikler, grip hastalığına yol açan influenza virüsüne karşı etkisiz olduğu için hastalığın süresini kısaltmaz. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 85
NE
OKUMALI
ÜSTÜN BAŞARI JOHN ELIOT Uzun süre çok satanlar listesinde yer almış ve yer almakta olan kitapları çizgi roman formatında okuyucuyla yeniden buluşturuyor. Dizinin ikinci kitabı, Dr. John Eliot’un Üstün Başarı: Üstün Başarılı İnsanların Sırları adlı çok satanlar kitabından çizgilere aktarıldı.
KONUMLANDIRMA AL RIES | JACK TROUT
MOBİL PAZARLAMA JEANNE HOPKINS
Dünyaca ünlü pazarlama stratejistleri Al Ries ve Jack Trout, iletişim bombardımanı altındaki toplumumuzda fark edilmenin yolunun insanların zihninde eşsiz bir "konum" yaratmaktan geçtiğini söylüyor... Ve bunun nasıl yapılacağını çok net örneklerle anlatıyorlar.
Mobil pazarlama havuzuna dalmak isteyen şirketler ve dahiyane mobil kampanyalar düzenlemek isteyen reklamcılar için.. İşinizi büyütmek için mobil pazarlamayı nasıl kullanacağınızı merak mı ediyorsunuz QR kodlarını, mobil uygulamaları kullanmayı, mobil web sitenizin nasıl olması gerektiğinin inceliklerini anlatıyor.
TECRÜBESİZLİĞİN ŞANSINDIR AHMET PAKSOY
İŞ ZEKASI VE VERİ MADENCİLİĞİ ŞADI EVREN ŞEKER
PARADAN HABER VER ESTEVE CALZADA
Bir zamanlar Türkiye'nin en önemli kamu kurumlardan biri olan İDO'nun Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy'un başarıya uzanan hikâyesi. Üniversitede bir akademisyenken, bir gün aniden İDO genel müdürlüğüne atanan Paksoy, denizcilik alanında dünyanın en büyük filosuna nasıl sahip oldu. EKİM 2013 SANAYİ LIFE 86
Bu kitap, iş zekası ve veri madenciliği konularına giriş mahiyetindedir. Kitap kapsamında temel KDD akışı takip edilmiştir. Ayrıca veri ön işleme, veri dönüşümü ve veri madenciliğinde sık kullanılan sınıflandırma, kümeleme, ilişkilendirme ve tahmin yöntemleri gibi yöntemler açıklanmıştır.
Futbol üzerinden nasıl gelir elde edilebiceğini keşfeden bir pazarlama kitabı. FC Barcelona’da pazarlama grup başkanı olarak geçirdiği yıllardan sonra spor danışmanlığı firması Prime Time Sport’un kuruculuğu ve CEO’luğunu üstlenen Esteve Calzada, deneyim ve gerçek örneklerle dolu yaşamı...
NE
İZLEMELİ
AKLI HAVADA
TAKAS
BİR ŞİRKET KOMEDİSİ
Ünlü ABD’li aktör George Clooney’nin, Ryan Bingham adlı bir insan kaynakları danışmanını canlandırdığı 2009 yapımı filmde, şirketler işten çıkardıkları çalışanlarına “kovulduklarını” söylemesi için Bingham’a ödeme yapıyor.Ancak Bingham, kendi kariyerini yeniden başlatamayacak kadar güçsüz olduğunu öğrendiğinde, hayatı tamamen değişiyor.
Eddie Murphy ve Dan Aykroyd’un en iyi performanslarından birini sergiledikleri 1980 yapımı filmde, iki milyarder kardeş, disiplinli emtia yatırımcısı Louis Winthorpe’u yolsuzluğa bulaştırıp, düzenbaz çalışan Billy Ray Valentine’i adam etme üzerine iddiaya girer.Güçsüz durumda olan bir kişinin içindeki cevheri nasıl ortaya çıkardığını gösteren klasik bir hikaye.
Coen kardeşler olarak tanınan Joel ve Ethan Coen’in hırs ve zenginlik düşkünlüğünün tehlikelerini anlattıklarını kara filmde, Hudsucker firmasının sahibi Waring Hudsucker intihara kalkışınca, yönetim kurulu başkanı Sidney Mussberger, şirketten para kazanmak için bir plan kuruyor. Planda, işi bilmeyen birinin şirketin başına geçip, şirketi finansal olarak kötü duruma sokması gerekiyor.
DOKUZDAN BEŞE
GAZAP ÜZÜMLERİ 1940
SİGARA İÇTİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER 2006
1980’lerin iş dünyasının perde arkasına bakan bu filmde, genç ve hırslı bir broker Wall Street efsanesi Gordon Gekko’nun gücü, statüsü ve finansal sihirbazlığı tarafından baştan çıkartılır ve yasadışı ve çekici şirket ajanlığı dünyasına girer. Gekko parasını iyi çocuklarla oynayarak kazanmış biri değildir. Saygısız, para ve güce aşık bir adamdır Ve Bud Fox'u sınırlara itmeye zorlar.
Pulitzer ödüllü ABD’li yazar John Steinbeck’in aynı adlı romanından uyarlanan filmi, birçok ünlü yönetmene ilham kaynağı olan ve toplamda dört Akademi ödülüne sahip John Ford yönetmiştir.ABD’li bir ailenin Büyük Buhran zamanında ayakta kalmak için verdiği savaşı anlatan film, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken yaşanan sancılı süreci en iyi şekilde anlatmaktadır.
İş dünyası ile Washingtonlı politikacılar arasındaki karanlık ilişkiler Sigara İçtiğiniz İçin Teşekkürler adlı filmde net bir şekilde gözler önüne seriliyor. Sigara şirketleri için lobi çalışmaları yapan halkla ilişkiler uzmanı Nick Naylor (Aaron Eckhart), sigara paketlerinin üzerine kuru kafa ve çapraz kemikler koyup koymamayı tartışan ABD Senatosu tarafından görevlendirilir.
2009
1980
1983
1994
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 87
İNFO
Son sözü
erkekler 1
MİLYON 691BİN Yönetİcİlİk oranı
%90
söylüyor!
1 milyon 911 bin kanun yapıcı, üst düzey yönetici ve müdür bulunan Türkiye'de Yöneticilerin yaklaşık yüzde 90'ı erkek...
T
ürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, geçen yıl sonu itibariyle Türkiye'de 24 milyon 821 bin kişi istihdam ediliyor. İstihdam edilenlerin yüzde 7,7'sini kanun yapıcı, üst düzey yönetici ve müdürler oluşturuyor. Başka bir ifade ile her 13 çalışana bir yönetici düşüyor. Kanun yapıcı, üst düzey yönetici ve müdürler cinsiyetleri açısından değerlendirildiğinde erkeklerin egemenliği dikkati çekiyor. Türkiye'deki 1 milyon 911 bin yöneticinin 1 milyon 691 binini erkekler, 220 binini kadınlar oluşturuyor. Kadın yönetici oranı yüzde 11,5'te kalırken, her 10 yöneticiden yaklaşık 9'u erkeklerden oluşuyor.
ERKEK VE KADIN YÖNETİCİ SAYILARI
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 88
Yıllar
Toplam Yönetici Sayısı
Erkek Yönetici Sayısı
Kadın Yönetici Sayısı
Kadın Yönetici Oranı
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
1.802.000 2.070.000 1.932.000 1.835.000 1.860.000 1.850.000 1.883.000 1.974.000 1.911.000
1.676.000 1.919.000 1.774.000 1.678.000 1.677.000 1.661.000 1.694.000 1.770.000 1.691.000
126.000 152.000 158.000 157.000 183.000 189.000 189.000 204.000 220.000
7 7,3 8,2 8,5 9,8 10,2 10 10,3 11,5
220 BİN
Yönetİcİlİk oranı
%10
SUDOKU
CEVAPLAR GELECEK SAYIMIZDA
SATRANÇ
GEÇEN SAYININ CEVAPLARI
SİYAH OYNAR 2 HAMLEDE MAT
BEYAZ OYNAR 2 HAMLEDE MAT
BEYAZ OYNAR 3 HAMLEDE MAT
ZEKA GELİŞTİRME
Her işlemde çöplerden 1 tanesinin yerini değiştirerek sonucu doğru çıkartalım...
1)…Fh2+ 2)Şh1 Ag3 mat. 1)Ae6+ + Şh6 (Şh7,Şh8) 2)Vg7 mat. 1)…Vxe1 2)Şxe1 Kd1 mat. 1)Axg7+ Şd8 2)Vf6+ Axf6 3)Fe7 mat.
EKİM 2013 SANAYİ LIFE 89
MUHAMMET ŞENGÖZ