SANAYİ LIFE SAYI 5

Page 1

Sürdürülebilir yaşama örnek Ekokent projesi sahibi Nilüfer Belediyesi Başkanı

SANAYI

LIFE Yıl:2 Sayı:5 MAYIS-HAZİRAN 2014

MUSTAFA BOZBEY Organik tarım için savaşıyorlar

Defneli

Amazonlar

İlim irfan diyarı

Elmalı

Eko yaşam Doğal kaynakların giderek azaldığı ve bu durumun enerjiyi tasarruflu kullanmaya zorladığı bir dönemdeyiz.




SANAYI

LIFE ISSN:2148-0826 İmtiyaz Sahibi (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü) Ajna Reklam Adına Berma S. Aydın berma@ajna.com.tr Editörler Zehra Sarıkaya Keşaf Ceren Gümüşbaş dergi@sanayilife.com Reklam Müdürü Zehra Sarıkaya Keşaf zehra@ajna.com.tr Görsel Yönetmen Güngör Yılmaz Web Tasarım Aytaç Uğur Yerden Buse Ağcet (Stajer Grafiker)

14

ERKEN GELEN ERKEN ÇIKAR

Türkiye’de esnek çalışma sistemini uygulayan şirket sayısı son 3 yılda arttı. Çalışan bağlılığını ve iş verimini artırma amacıyla uygulanan sistemde kimi firmalar haftanın 1 ya da ayın 1-2 günü dışardan çalışmaya izin verse de en çok tercih edilen uygulama, mesai başlama ve bitiş saatlerinde esneklik şeklinde.

Yayın Kurulu Berma S. Aydın, Eray Beceren Levent Karadağ, Mehmet Akçay Mehmet Emin Barsbey Serkan Özburun, Ümit Ünker, Özgür Karaduman Danışma Kurulu Murat Fırat (Dudullu OSB Bölge Müdürü) Mücahit Sönmez (İmes San. Sit. G.M.) Melih Tunçay (Des San. Sit. G.M.) Yönetim Merkezi AJNA Reklam Tanıtım Basım Yayın ve Ajans Hizmetleri Dudullu Organize Sanayi Bölgesi, DES Ticaret Merkezi No:3/21Ümraniye – İstanbul T: 0216 313 0013 F: 0216 420 2727 www.ajna.com.tr www.sanayilife.com info@ajna.com.tr dergi@sanayilife.com Baskı Yeri Şan Ofset Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Hamidiye Mahallesi, Anadolu Caddesi No:50 Kağıthane - İstanbul T: 0212 289 24 24 F: 0212 289 07 87 www.sanofset.com Ulusal – Türkçe Sanayi Life Dergisi, AJNA Reklam tarafından iki ayda bir yayınlanır. Bu yayındaki tüm yazı ve görsellerin hakkı Sanayi Life Dergisine aittir. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Copyright © 2014 Ajna Reklam All rights reserved.

+

SMMM

kurullarınızı yaptınız mı? 80 Genel

AVUKAT

16

Bu fuarlara katılmak yıllar alıyor

72 BirSomanefes GO

70

Kısa vadeli düşünmenin büyüsü

KİŞİSEL GELİŞİM

66 Uğruna seyahat

74

Bardağın dolu kısmını görmek

68

edilecek yemekler YAZI DİZİSİ

Türk Mucit

kadınlar 22

İşyerinde

aşk başka mı ?


HAYATI DÖNÜŞTÜRMEK BİZİM ELİMİZDE Koyun verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Ademden bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyva yedirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sadık yarim kara topraktır, kara topraktır…

Berma Sutuğ AYDIN

şık Veysel’den daha güzel nasıl anlatılabilir ki doğa. Hepimizin bildiği bu türküyü mırıldandığınızı duyar gibiyim. Peki sadece türkülerde mi kaldı bu duygular. Kaçımızın çocukluğu geçti köylerde, kaçımızın çocuğu, kokusunu içine çekerek oynadı o topraklarda. Ne kadar zaman oldu bir derenin içindeki renkli çakıl taşlarına bakmayalı. Hangimiz papatya tarlası görünce istemedik çıplak ayak koşmayı. Buz gibi akan suları elimizle içerken kaçımız çenemizdeki damlayı silmedik yüzümüzdeki gülümsemeyle. Bahçedeki fırından çıkan ekmeğin kokusuna kapılıp kaçımız oyunu bırakıp koşmadık annemizin yanına. Ekmeğe sürdüğü tereyağın erimesini seyrederken sabırsızlıkla beklemedik mi, sonra o ekmeği, seni seviyorum demek yerine paylaşmadık mı çocukluk aşkımızla. Bir ağacın gövdesinde kurduğumuz salıncakta sallanırken, attığımız kahkahaların yankısını dinleyip gülüşmedik mi? Aynı ağacın gövdesine yaslanıp hayaller kurmadık mı? Ben bunları yaşadığım için çok şanslıyım. Olması gerekeni şans olarak nitelendirmek ne acı. Peki ya bizim çocuklarımız, gelecek nesil? Sadece tabletlerde, akıllı telefonlarda oyun olarak mı hatırlayacaklar bunları? Bizler doğadan uzaklaşarak, toprak, ağaç ve kerpiç gibi malzemelerden oluşan evlerimizi terkedip, sentetik boyalı, nefes almayan malzemelerle yapılmış, zehir saçan teknolojik aletlerle donatılmış yeni kentlere yerleştik. Ardından birlikte yaşadığımız hayvanlardan uzaklaştık. Onları sadece belgesellerde görür olduk. Kalabalık beton yığınlarının arasında, göstermelik yeşil alanlarda, sadece haftasonu gidilen ormanlarda gördük ağaçları. Üretimi tohumdan gübreye kimyasal katkılı, marketlerde floresan ışığının altında bekletilmiş sebze ve meyvelerle beslendik. Hele ki hayvansal gıdaları elde ederken bu canlılara yapılan eziyetlerlerden, çektikleri acılardan ve hastalanmış ruhlarından hiç haberimiz olmadı. Bunları yerken, kendi ruhlarımızı da hasta ettiğimizi bilemedik. Evimizi, kendimizi temizlemek ve güzelleştirmek için kullandığımız kimyasalların, hem bizi hem de doğayı kirlettiğini düşünmedik. Henüz geç olmadan, kirletmenin ağır ekonomik ve ekolojik bedellerinden kurtulup, daha ucuz ve temiz üretimi tercih edebiliriz. Haydi hep birlikte, tarımdan enerjiye, gıdadan ekonomiye ve tasarımdan üretime, yaşamın her alanını, bütüncül bir dünya görüşüne göre yeniden biçimlendirilmesine katkıda bulunalım. Yaşadığımız yere sahip çıkmak ve nerede olursak olalım hayatı dönüştürmek bizim elimizde. Esas amacımız; toprağı, suyu, havayı ve canlıları yaşatmak olmalıdır. Bunlar yaşarsa, yaşattıkları da yaşar. Hepsi yaşarsa insan da yaşar.

A


Bizde kazma onlarda robot 300’e yakın madencinin yaşamını yitirmesinden sonra gözler madenlerde kullanılan güvenlik sistemleri ve teknolojilere çevrildi. Kömür, Türkiye’deki madenlerin çoğunda hâla ağırlıklı olarak kazma ile çıkartılırken dünyada ise bu işi tamamen robotlar yapıyor. Bunun sonucunda dünyanın pek çok gelişmiş madeninde uzun yıllardır can kaybı yaşanmıyor.



KISA KISA GÜNCEL

Türkiye'nin güneşine 15 kat başvuru geldi Enerji Bakanı Taner Yıldız, Konya Karapınar'da dünyanın en büyük güneş tarlasını açacaklarını belirterek, "Hedefimiz ilk etapta 600 megawatt. Bunun için 15 kat başvuru geldi" dedi. Bakan Yıldız, "Dünyanın en büyük güneş tarlası olacak. Bu 60 bin dönümlük yer tarıma müsait bir alan değil. Toprağın yarım metre altında kireç var. Bu nedenle biz bu alanı dünyanın en büyük güneş tarlası yapacağız" dedi.

İşte Türkiye'nin vergi rekortmeni! Türkiye'nin vergi rekortmeni, 2013 yılı için 37 milyon 492 bin 324,78 lira vergi tahakkuk ettirilen Mustafa Rahmi Koç oldu. Listenin 2. sırasında 31 milyon 766 bin 152,76 lira vergi tahakkuk ettirilen Semahat Sevim Arsel yer aldı. Gelir Vergisi rekortmenleri sıralamasında Koç ve Arsel'i Suna Kıraç, Mustafa Vehbi Koç, Yıldırım Ali Koç, Mehmet Ömer Koç izledi.

TÜRKİYE'NİN EN MUTLU ŞEHRİ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "İl Düzeyinde Yaşam Memnuniyeti, 2013" araştırması sonuçlarını açıkladı. Türkiye'nin geçen yıl "en mutlu ili" Sinop, "en mutsuz ili" ise Tunceli oldu. Buna göre, mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2013'te yüzde 59 olarak tahmin edildi. Mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranının en yüksek olduğu il yüzde 77,7 ile Sinop oldu. Sinop'u sırasıyla yüzde 76,4 ile Afyonkarahisar ve yüzde 75,9 ile Bayburt takip etti. Mutlu olduğunu beyan eden birey oranının en düşük olduğu il ise yüzde 42 ile Tunceli oldu.

Trilyon dolarlık

SELFIE

Dünyayı kasıp kavuran selfie modasına Amerikalı milyarderler de uydu. Ülkenin en önemli şirketlerini yöneten isimlerin imza attığı selfie, bir anlamda dünyanın en 'değerli' selfie'si unvanının da sahibi oldu. Walmart'ın sosyal sorumluluk kampanyası için biraraya gelen isimlerin yönettikleri şirketlerin toplam piyasa değeri ise 1 trilyon doları buluyor.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 08



KISA KISA GÜNCEL

Avrupa'nın en hızlı büyüyen havalimanı İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, Şubat ayında yüzde 39.6 oranındaki yolcu artışıyla Avrupa'nın en hızlı büyüyen havalimanı oldu. Konuyla ilgili yapılan açıklamaya göre; 2014 yılının Ocak ayında elde ettiği yüzde 43.6 oranındaki büyüme ile Avrupa'nın en hızlı büyüyen havalimanı olan İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, Şubat'ta da yerini korudu.

Kaçak elektriğe 120 lira ödüyoruz Dicle Elektrik Sözcüsü Mehmet Gökay Üstün, kaçak elektrik kullanımının yaygın olduğu Güneydoğu illerinden tahsil edilemeyen her kuruşun, Türkiye'deki havuz sistemi uygulaması sebebiyle borcunu tam ödeyen ülke genelindeki aboneleri etkilediğini belirterek, "Bu kaçak oranının abone başına aylık ortalamada yaklaşık 10 lira maliyeti var" dedi.

EN YÜKSEK İKİNCİ SATIŞ YAKINDA Türk Telekom’dan sonraki en yüksek özelleştirme olan köprü ve otoyolların halka arz yoluyla özelleştirilmesi için gereken yasal düzenleme tamamlanırken, piyasa koşullarının uygun olması halinde halka arzın yılın ikinci çeyreğinde yapılması planlanıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Fiyatı en az 7 milyar dolar olmalı” açıklamasının ardından ihalesi iptal edilen köprü ve otoyollar için süreç yeniden başladı. Köprü ve otoyollarla ilgili işletme hakkı devri yerine farklı sermaye araçlarıyla halka arz üzerinde durulurken, ilgili düzenleme Meclis’ten geçti. Düzenlemeye göre, Maliye Bakanlığı’na bağlı özelleştirmeyi yürütecek bir şirket kurulacak. Yeni şirkette Karayolları’nın hakim olacağı belirtiliyor.

Kayıt dışı çalışmada rekor kadınlarda Yaklaşık 9 milyon kişinin kayıt dışı çalıştığını açıklayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, kayıt dışı isdihdam oranının kadınlar arasında yüzde 50.42 olduğunu, erkekler arasında ise bu oranın yüzde 28.62'yi bulduğunu ifade etti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çalışanlar içinde kayıt dışı istihdam oranının yüzde 35,08 olduğunu, bu oranın yaklaşık 8 milyon 900 bin kişiye karşılık geldiğini açıkladı. CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın soru önergesine Çalışma Bakanı’nın verdiği yanıt, kayıt dışı istihdam oranını ortaya koydu. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 10



KISA KISA GÜNCEL

Avea faturayı çevreye ödetmiyor Avea, e-fatura sayesinde 1010 ton olan kağıt tüketimini 763 tona düşürerek 4 bin 423 ağacı kesilmekten kurtardı. 109 ailenin bir yıllık elektrik harcaması kadar tasarruf yaptı. Avea CEO’su Erkan Akdemir, çevre koruma uygulamaları kapsamında hazırladıkları Sürdürülebilirlik Raporu için bu konuda otorite olan Global Reporting Initiative’den (GRI) onay aldıklarını, ‘yeşil bina’ konseptindeki Ümraniye Teknoloji Merkezi’nin de Türkiye’de telekomünikasyon sektöründe American LEED Gold Sertifikası’nı alan ilk ve tek şirket olduğunu açıkladı.

Dünyayı bekleyen en büyük tehlikeyi açıkladı ‘Kriz Kahini’ lakaplı Nouriel Roubini’ye göre dünyayı bekleyen en büyük tehlike Çin'in barışçıl karakterinden vazgeçmesi. Project Syndicate internet sitesi için bir yazı kaleme alan Roubini’ye göre bu ihtimal, İsrail-İran arasındaki nükleer zenginleştirmeye dair anlaşmazlıktan, Fas’tan Pakistan’a uzanan kuşaktaki kronik istikrarsızlıktan ya da Rusya ile Batı arasında çıkabilecek ikinci bir soğuk savaştan daha tehlikeli dedi.

Apple'nin 3 ayı Türk bankaların 1 yılına eşit Bilgisayar ve akıllı telefon üreticisi Apple'ın karı, 2014'ün ilk çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 artarak 10,2 milyar dolara yükseldi. Apple, BDDK tarafından açıklanan, Türk bankalarının geçen yılki karı olan 24,73 milyar liraya (10,9 milyar dolar), 3 ayda yaklaşmış oldu. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 12

‘EVET’ İÇİN TERCİH İSTANBUL Tarihi ve kültürel cazibesiyle öne çıkan İstanbul, son yıllarda kongre ve sağlığın yanı sıra düğün turizmi için de tercih edilen lokasyonlardan biri haline geldi. Türkiye’deki düğünlerin yüzde 15’inden fazlasına evsahipliği yapan İstanbul’da, başta Arap ülkelerinden olmak üzere son yıllarda Hindistan, İran, Rusya, Azerbaycan ve Avurpa’dan çok sayıda çift birbirlerine “evet” dedi. TÜİK verilerine göre, geçen yıl Türkiye’de 600 bin 138 çift evlendi. Bu evliliklerin yüzde 15’inden fazlası İstanbul’da gerçekleşti. İstanbul, dünyada en çok düğün yapılan şehirlerden biri...

Obama elektrik üreten

kömüre savaş açtı

Obama yönetimi, 2030 yılına kadar elektrik üreten kömür santrallerindeki karbon emisyon oranını yaklaşık yüzde 30, azot oksit ve sülfür dioksit oranlarını da yaklaşık yüzde 25 oranında azaltacak yeni plan açıkladı. ABD'de elektrik üreten kömür santrallerinin arsenik, civa, sülfür dioksit ve azot oksitleri yaymasında belirli sınırlamalar olsa da, bu santrallerin karbon kirliliği düzeyine yönelik ulusal çapta bir sınırlama yoktu. "Temiz Elektrik Planı", ABD'deki çevre kirliliğinin en büyük nedeni olan kömür santrallerindeki karbon kirliliği azaltmayı amaçlıyor.



GÜNCEL

Erken gelen erken çıkar Türkiye’de esnek çalışma sistemini uygulayan şirket sayısı son 3 yılda arttı. Çalışan bağlılığını ve iş verimini artırma amacıyla uygulanan sistemde kimi firmalar haftanın 1 ya da ayın 12 günü dışardan çalışmaya izin verse de en çok tercih edilen uygulama, mesai başlama ve bitiş saatlerinde esneklik şeklinde. Çalışanlar, İş Kanunu’na göre günlük 9 saatlik süreyi tamamlamak kaydıyla başlangıç ve bitiş saatlerini kendileri ayarlayabiliyor. Şirketlerden uygulama örnekleri şöyle…

NOVARTIS TÜRKİYE Değişen teknolojik koşulların iş yapış şekillerini de etkilemesi sonucunda 2012’den beri esnek çalışma uygulaması yürütülüyor. Çalışanlar, Çarşamba günleri, mesai saatleri içinde eposta ve telefonlarına ulaşılabilir olması ve işlerin aktif bir şekilde yürütülmesi şartıyla, evlerinden ya da belirledikleri herhangi bir yerden çalışabiliyor.

COCA-COLA TÜRKİYE Esnek Çalışma Düzeni adlı program, Ocak 2014’te hayata geçirildi. Esnek Çalışma Zamanı (FlexTime), Esnek Çalışma Mekanı (FlexPlace) ve Esnek Anne-Baba Günleri (FlexParents) şeklinde 3 seçenek var. Çalışanların 10.00-16.00 arasında ofiste olması kaydıyla, dilediği zaman başlama ve bitirme; haftanın seçtikleri bir gününde dışardan çalışma; çocukları 1 yaşına gelene kadar haftada 2 gün evden çalışma imkanları veriliyor.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 14-15

PERVETTİ VAN MELLE Çalışanların bireysel ihtiyaçlarına göre, yan haklarını ve çalışma saatlerini kendilerinin düzenleyebildiği PVM FLEXİ adlı uygulama 2012’den beri var. Uygulama, şirketin sağladığı yan haklar paketini, çalışanların kendi bireysel ihtiyacına göre tekrar düzenleyebildiği Esnek Yan Haklar ve mesai saatlerini belirlemesine imkan veren Esnek Çalışma Saati sistemini içeriyor. Bütün ofis çalışanları, ortak zaman denilen 10.15-16.15 arasında şirkette olmak şartıyla, gelişgidiş saatlerini belirliyor.


GSK TÜRKİYE Çalışanlar, kendi uygunluklarına göre seçebileceği bir gün, yöneticisinin de onayıyla ofise gelmeden herhangi bir yerden çalışabiliyor. Evden çalışma bütün merkez ofisi kapsıyor ancak teknik servis, finans gibi operasyonel görevde çalışanlar buna dahil olamıyor. Esnek saat uygulamasında ise mesai 7.30-9.00 arasında başlayıp, başlama saatine paralel olarak 16.30-18.00 arasında bitiyor.

TÜRK HENKEL İş ve özel yaşam dengesine katkıda bulunma amacıyla mobil ve evden çalışma uygulaması çok kısa bir süre önce hayata geçirildi. Çalışanlar “ayda bir veya iki haftada bir gün”, yöneticisinden onay alarak mobil/evden çalışabiliyor. Saha satış gibi işinin niteliği gereği evden çalışmaya müsait olmayan bölümler bu uygulama dışında tutuluyor.

ING EMEKLİLİK Çalışanların daha motive ve verimli olmaları amacıyla 2 uygulama yürütülüyor. Şubat başı itibariyle hayata geçirilen haftada bir gün evden çalışma uygulaması, koşulların uygunluğuna göre her departmandan çalışanlara açık... Çalışma saati esnekliği ise 1 senedir devam ediyor. Müşteri Hizmetleri departmanı haricindeki çalışanlar faydalanabiliyor. Örneğin, saat 7.30’da çalışmaya başlayan bir kişi, 16.30’da; 10.00'da başlayan, 19.00’da çıkıyor şeklinde bir esneklik sözkonusu.

NUTRICIA ANNE BEBEK “Tutkumuz İnsan” işveren markası önermesiyle, çalışanlara esnek çalışma ve bazı ek fırsatlar sağlanıyor. Yüksek lisans yapan, yeni anne ve baba olan çalışanlara ayda 4 gün, merkez ofis çalışanları için ayda

Esnek çalışma yaratıcılığı artırıyor Regus’un düzenlediği ve 95 ülkeden 20 binin üzerinde üst düzey yönetici ve şirket sahibinin katıldığı anket, esnek çalışmanın verimliliği ve yaratıcılığı artırdığını ortaya koydu. Ankete katılan çalışanlar, esnek çalışmanın sorumluluk duygusunu da artırdığını belirttiler.

2 gün evden çalışma izni veriliyor. Doğum günlerinde bütün çalışanlar izinli. Ayrıca, yeni anne ve baba olan çalışanlara ek izin olanağı veriliyor.

DANONE TÜRKİYE Esnek çalışma saatleri 1 Eylül 2012’den beri uygulanıyor. Fiziki olarak çalışma yerinde bulunması gereken pozisyonlar (Satış, üretim vs.) haricindeki çalışanları kapsıyor. Evden çalışma günleri haftada en fazla 1 gün ve ayda en fazla 2 defa kullanılıyor. Çekirdek çalışma saatleri olarak belirlenen 9.00-16.00 arasında iş yerinde bulunmak ve günlük toplam çalışma süresini aynı gün tamamlamak koşuluyla esnek çalışma saatlerinden faydalanmak mümkün. Çalışanların iş ve özel yaşam dengesini koruma ve sürdürülebilir bir kurumsal yaşam oluşturmalarına katkıda bulunmak amaçlanıyor.


GÜNCEL

CEBİT

KANTON FUARI

CeBIT, evler ve çalışma ortamları için digital bilişim ve telekomünikasyon çözümlerini sergileyen dünyanın en büyük ticari fuarı. Fuar, toptan/perakende satış sektörü, bankalar, servis sektörü, devlet kurumları, bilim ve teknoloji tutkunu olan tüm kullanıcıları hedef alıyor. CeBIT, günümüz sektör trendleri, şebekeler ve üretim sunumları hakkında bilgileri görmek için uluslararası bir ortam sunuyor.

Çin, Guangzhou İthalat ve İhracat fuarı diğer adı ile Kanton Fuarı ; Nisan ve ekim aylarında olmak üzere her yıl iki kere düzenleniyor. Uzakdoğu'nun en büyük, dünyanın 3'üncü büyük fuarı. 1957 yılından bu yana iki ayrı fuar alanında toplam 150 binden fazla ürün çeşidi sergileniyor. Çin'in ithal ve ihraç ettiği tüm ürünler aynı anda bu fuarda sergileniyor.

Bu fuarlarda stand Uluslararası ticarette büyük önemi olan fuarlar 21. yüzyılda daha da önemli hale geldi. Dünyanın dört bir yanında her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen bu fuarlar, binlerce satıcı ve alıcıyı bir araya getirerek büyük bir alışveriş potansiyeli yaratıyor.

BASELWORLD

AGRITECHNICA

Dünyanın en büyük saat ve mücevhercilik fuarı Baselworld, her yıl mart ayında İsviçre'nin Basel kentinde kapılarını açılıyor. 1917'den beri organize edilen Baselworld'de saat ve mücevher endüstrileri ile ilgili tüm dünya devleri ve trend belirleyen dehalar bu platformda buluşuyor. Fuarda takı, saatler, altın ve platin takı, tasarım takılar ve taşlı takılar sergileniyor.

Dünyanın en büyük tarım fuarı AGRITECHNICA, uluslararası ticaret yapan tarım firmalarının yenilikçi ürünlerini ve konseptlerini sunabilecekleri ideal bir platformdur. Her yıl kasım ayında organize edilen fuar, Almanya'nın tarım ve gıda sektöründe önde gelen bir kuruluş olan Alman Tarım Derneği tarafından iki yılda bir kasım ayında düzenleniyor.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 16


KUZEY AMERİKA OTOMOBİL FUARI

CONSUMER ELECTRONIC SHOW

Her yıl Ocak ayında ABD Michigan Cobo Center'da düzenlenen Kuzey Amerika Uluslararası Otomobil Fuarı da dünyanın en büyük 3 otomobil fuarından biri. Dünyanın otomotiv başkenti olarak anılan Detroit'un ev sahipliği yaptığı 'Uluslararası Otomobil Fuarı'nda büyük otomobil firmaları yeni modellerini sergiliyor.

Dünyanın en büyük tüketici elektroniği fuarı Consumer Electronic Show CES, her yıl ocak ayında Las Vegas, Nevada'da Consumer Electronics Association tarafından düzenleniyor. İlk CES Haziran, 1967'de New York da düzenlendi. 1978-1994 yılları arasında iki yılda bir gerçekleşen fuarda birçok önemli marka yeni ürün ve teknolojilerinin ilk tanıtımlarını gerçekleştiriyor.

açmak yıllar alıyor Öyle fuarlar düzenleniyor ki; bu fuarlarda stand kurabilmek için aylar hatta yıllar öncesinden yer ayırmak gerekiyor. Bu fuarda sergilenen ürünler de geleceğe dair işaretler veriyor. İşte geleceğe ışık tutan dünyanın en büyük fuarları:

HEIMTEXTIL

PHOTOKINA

Dünyanın en büyük ev tekstili fuarı olan Heimtextil, ocak ayında Almanya'nın Frankfurt kentinde düzenleniyor. Mobilya kumaşlarından perdeye, nakış tasarımlarından termal baskılara, yastıktan yatak takımına, duvar kağıdından halıya, mutfaktan banyo tekstili ürünlerine kadar ev tekstilinin her yönünün yansıtıldığı Heimtextil Fuarı, dünyada bir sonraki sezonun trendlerini belirliyor.

Dünyanın en büyük dijital fotoğraf fuarı Photokina, Almanya'nın Köln kentinde düzenleniyor. İki yılda bir düzenlenen fotoğrafçılık ve dijital görüntüleme sektörünün bu büyük etkinliği her kesimden fotoğraf tutkunlarına hitap eden bir organizasyon. Photokina resim tekniginden resim pazarına kadar ilgili her konuyu ele almaktadir. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 17


ŞİRKET

BİLGİSAYAR

Teknolojiyi kolaylaştırıyoruz Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) kredi kartı ile taksitli satışlara sınırlama getirmesinden sonra, teknoloji marketleri, iş ve sosyal yaşamımızın vazgeçilmez ihtiyaçlarından biri olan mobil iletişimin durmaması ve satışların devamı için yeni yöntemler geliştirmek zorunda kaldı. Şubat’ta yürürlüğe giren yeni kredi kartı düzenlemesinden etkilenen kurumlardan biri olan Gold Bilgisayar Pazarlama Müdürü Kılınç Orhan Erdemir, bu düzenlemenin ardından cep telefonu satışlarının yüzde 60 düşüş yaşadığını belirtti. Ayrıca dizüstü bilgisayar ve televizyon cirolarında da yüzde 40’a varan düşüşler yaşandığını ekleyen Erdemir; bunun sebebinin, tüketicilerde, tüm elektronik ürünlerde taksit kalkmış gibi bir algı oluştuğunu düşündüklerini ve bu durumu aşmak için 9, hatta tüketici kredisi ile 12 ve 24 ay taksit vurgusu yaptığımız pazarlama

1

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 18

iletişimine geçtiklerini ifade etti. Tüketicilerin bu durumu nasıl karşıladığını ve uygulamanın orta ve uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağını sorduğumuzda Erdemir, teknoloji perakendeciliği için esas sorunun tüketicilerin büyük bir kısmının tablet, dizüstü bilgisayar, televizyon, fotoğraf makinesi gibi ürünleri de taksitle satın alamayacağını düşünmesinden dolayı oluştuğunu, oysa bu ürünlerde kredi kartına 9 aya kadar taksitlendirme yapılabildiğini ve bu algının etkilerini en somut biçimde mağazaların ziyaretçi sayılarında düşüşlerde görebildiklerini belirtti. Sadece Gold Teknoloji marketlerin tüm şubelerinde, müşteri memnuniyetini arttırmak amacıyla sunulan VIP Project adlı ürünün neleri kapsadığı hakkında bilgiler de veren Erdemir; “VIP Protect, müşteri memnuniyetini artırmak amacıyla sunduğumuz müşteri hatası olan arızalar, üründen memnun kalmamak, hırsızlık dahil olmak üzere birçok mağduriyet sebebine çözüm sunan bir hizmet paketidir. Bildiğiniz üzere teknoloji ürünlerinin hepsinin bir garantisi bulunmaktadır. Ancak bu garantinin kapsamı dar olmakla birlikte

ürün kırıldığında, ıslandığında ya da buna benzer arızalar yaşandığında sorun kullanıcı hatası olarak nitelendirilir ve garanti kapsamı dışında tutulur. VIP Protect bu tip durumlarda müşterilerimizin mağduriyetini engelleyen bir hizmet. Ürünler kullanıcı hatasıyla bozulduğu takdirde öncelikle servis işlemleri tamamen ücretsiz şekilde gerçekleştirilir. Ayrıca müşterimiz ürünü aldıktan sonra 6 ay içinde üründen memnun kalmadığı hatta sıkıldığı takdirde ürünü iade edebilir. Böyle bir durumda sadece fatura bedelinin ilk altı ayda yüzde 70’ini, 2. altı ayda yüzde 60’ını geri ödüyoruz. Bunun yanı sıra çalınma durumunda da aynı şekilde para iadesi yapıyoruz. Bu hizmet özellikle teknoloji ürünleri gibi yeni ürünlerin devamlı çıktığı ve eski ürünlerin fiyatının düştüğü bir sektörde çok avantajlı oluyor. Normal şartlarda hiçbir teknoloji ürününün garantisinin sağlamadığı avantajları müşterilerimize sunuyoruz”. Hizmet paketlerinin fiyatı ürün fiyatına ve ürün grubuna göre değişebildiğini, dileyenlerin mağazalardan en güncel bilgiyi alabileceklerini ifade den Erdemir; VIP Protect hizmetinin tüm cep telefonları, notebooklar, televizyonlar, tabletler, fotoğraf makinelerini kapsadığının altını çiziyor.


GÜNCEL

destekler için proje çağrılarına başladı “Ürettiği bilgi ve geliştirdiği teknolojileri, ülke ve insanlığın yararına yenilikçi ürün, süreç ve hizmetlere dönüştürebilen Türkiye” vizyonu kapsamında; su, sağlık, savunma, gıda, enerji, makine imalat, bilgi ve iletişim (BİT), otomotiv ve uzay olmak üzere belirlenen Türkiye’nin 9 öncelikli alanında, TÜBİTAK her yıl yaptığı çağrılar ile destekleyeceği proje başvurularını toplamaya başlıyor. 013 yılında toplam 34 çağrı yayımlanmış olup, 314 adet proje önerisi başvurusu alınmış ve 124 projenin desteklenmesine karar verilmiştir. Bu yıl ise iki grup çağrı yayınlanmıştır. 16 Haziran 2014 tarihinde kapanacak çağrılar; BİT alanında Mobil İletişim, Enerji alanında Elektrik Motorları, Sağlık alanında Ameliyathane Robotları ve Cerrahi Aparatlar, Hematoloji Kitleri konularındadır. 8

2

Ağustos 2014 tarihinde kapanacak çağrılar kapsamında ise; Makine İmalat alanında Kalıp Tasarımı ve İmalat Teknolojileri, Enerji alanında Sanayide Enerji Verimliliğine Yönelik Proses İyileştirme ve Atık Isı Geri Kazanımı, Gıda alanında ise Tarla Bitkileri konularında proje başvuruları kabul edilecektir. 1511 Programında büyük ölçekli kuruluşlar için %60, KOBİ’ler için %75 hibe destek sağlanmaktadır. Sağlanacak desteğin teknolojik yeterlilik ve bilgi birikiminin artırılmasında, mevcut yeteneklerin farklı alanlarda da değerlendirilmesinde ve özgün teknolojilerin geliştirilmesinde ivme kazandırıcı ve yönlendirici bir etken olması hedeflenmektedir. Diğer yandan; girişimciliğin bir ekosistem içinde oluşup yaşayabileceği düşüncesinden hareketle; TÜBİTAK-Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB), teknoloji odaklı iş fikirlerinin ticari ürüne veya sürece dönüştürülmesi faaliyetlerini desteklediği 1512 Girişimcilik Aşamalı Destek Programı’yla bu yıl açtığı çağrı kapsamında, özel sektör kuruluşlarının ortaklığı ile girişimcilere sektörün önde gelen firmalarının da ek desteklerini sürece dahil etmiştir. TÜBİTAK’la protokol imzalayacak alanında öncü 11 büyük ölçekli şirket, 24 Nisan ayında açılan ve 23 Mayıs’ta kapanacak çağrıya, çağrı ortağı olarak katılacaklar. TÜBİTAK’la birlikte girişimcileri destekleyecek bu 11 şirket şunlardır: Avea İletişim Hizmetleri A.Ş.,

Borusan Holding A.Ş., Comodo Yazılım A.Ş., E-Kent Teknoloji Ve Ödeme Sistemleri San ve Tic A.Ş., General Elektrik Ticaret ve Servis A.Ş., Intel Teknoloji Hizmetleri Limited Şirketi, Kale Seramik Çanakkale Kalebodur Ser. San. A.Ş, Kordsa Global Endüstriyel İplik ve Kordbezi San. ve Tic. A.Ş., TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Türk Ekonomi Bankası A.Ş. ve Türk Telekomünikasyon A.Ş. Ek destek sağlayacak bu şirketlerin belirledikleri konularda, programın 2. aşamasına devam eden girişimcilere vereceği desteklerden bazıları şunlardır: 30 konu başlığında en az 3 girişimciye, girişimci başına 10 bin TL, toplamda da 30 bin TL çekirdek sermaye desteği, ofis alanı ya da 12 ay boyunca aylık 500 TL kira yardımı, ayda 1 gün teknik uzman personel desteği ile ayda 1 tam gün iş geliştirme desteği. TÜBİTAK’ın programın her bir aşamasında sağladığı desteklerle; uzaktan eğitim, webiner, bilgi günü ve iş rehberi, 100.000 TL’ye kadar geri ödemesiz sermaye, firmaya özel iş hayatında deneyimli bir iş rehberi (mentor), bütçesi 550.000 TL’ye kadar olan projeleri 1507 KOBİ ArGe Başlangıç Destek Programı kapsamında % 75 oranında hibe, iş fikirlerinin ticarileşmesine yönelik proje pazarlarının düzenlenmesi, girişim sermayesi firmalarıyla bağlantıya geçilmesi gibi ek destekler olacaktır. Bu sayede, yeni kurulacak firmaların pazarda yer alma ve hayatta kalma şansları arttırılmış olacaktır. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 19


GÜNCEL

Elektronik imzayı sevmedik Elektronik imza Türkiye'de beklentilerin altında kaldı. 9 yılda sadece 770 bin kişi e-imzayı tercih etti ünyada giderek yaygınlaşan elektronik imza, Türkiye’de 9 yıldır kullanılmasına karşın yalnızca 770 bin kullanıcı sayısına ulaşabildi. Uzmanlar, internet güvenliğinin sağlanması için kullanıcı sayısının bir an önce artması gerektiğini vurguladı. Yaşar Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü ve İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Bilgi İşlem ve Eğitim Teknolojileri Hizmetleri-2 Bölümü’nün işbirliğiyle gerçekleşen İnternet Haftası Konferansı’nda Türkiye’deki internet kullanıcılarının yaşadığı güvenlik zafiyetleri ele alındı. Etkinlikte konuşan Yaşar Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Koltuksuz, 2005 yılında kullanıma açılan elektronik imzanın kimlik doğrulamada en güvenilir yol olduğunun altını çizdi. Elektronik imzanın bankacılık işlemlerinden oy kullanımına kadar pek çok alanda yaşanabilecek her türlü hileyi ortadan kaldıracak tek sistem olduğunu ifade eden Koltuksuz, “e-imza ile evinizden oy verebileceğiniz gibi her türlü şaibe de ortadan kalkacak. Ancak ne yazık ki 9 yılda bu konuda pek yol alamadık” dedi.

D

‘SMS doğrulama riskli bir yöntem’

ELEKTRONİK İMZA NEDİR VE NASIL ALINIR? Elektronik imza, ıslak imza ile aynı hukuksal geçerliliğe sahip kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veriyi ifade ediyor. Elektronik imza, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından onaylı Elektronik Sertifika Hizmet Sağlayıcıları tarafından sunuluyor. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 20

Dünyada kısa bir süre sonra ıslak imzanın ortadan kalkacağını anlatan Koltuksuz, Türkiye’nin de bu konuda bir an önce yol alması gerektiğini vurguladı. eimza kullanmayı tercih etmeyen kişilerin, internet bankacılığı işlemlerinde ‘SMS doğrulama’ yöntemini kullandıklarını anlatan Koltuksuz, riskler konusunda uyarıda bulundu. Koltuksuz, “Bu yöntemin matematiksel olarak da bir garantisi yok. Telefonunuz klonlandıysa size gelen şifre kopyalayan kişiye de ulaşacak. Bununla ilgili bir problem yaşanırsa da hiçbir şekilde bankadan hak iddia edemezsiniz. Dolayısıyla bu yöntem de kişilere garanti vermiyor. Her koşulda e-imza almanız ve kullanmanız lazım” diye konuştu.



DENİZ TEMİZLEME MAKİNESİ

RADYASYONDAN KORUYAN MADDE

DR.TUBA KARAHAN

SÜKRAN CAN izik Yüksek Mühendisi Şükran Can, bilim adına önemli buluşlarıyla dikkat çekiyor ve hakkında çıkan birçok haberde kendisinden övgüyle söz ediliyor. Can’ın yaptığı çalışmalar arasında çölde tarımın mümkün kılınması yer alıyor. “Çöl kumunda bitkilerin yetişmemesinin nedeni bu kumdaki moleküllerin bağlarının kopuk olmasıdır. Geliştirdiğim sistemle söz konusu bağları yeniden kurdum. Nitekim Konya Karapınar’a getirttiğimiz çöl kumunda çeşitli bitkileri verimli bir biçimde yetiştirmeyi başardık” diyor Can. Can’ın bir diğer çalışması ise sınırlardan sızmaları önlemeyi hedefleyen lazerli tespit ve imha sistemi. Bu buluşlar gerekli çalışma ortamı ve parasal destek sağlanması halinde pratikte kullanılabilecek duruma gelebilir. Bu bilgilere yer vermemizin nedeni ise Şükran Can’ın yukarıda ifade ettiğimiz çalışmaları değil, “X ışını radyasyonuna karşı koruyucu madde” buluşu. Türk Patent Enstitüsü’ne yaptığı başvuruda Can, buluşunu şöyle anlatıyor: “Bu buluş, insanları x-ışını radyasyonuna karşı koruyacak, radyasyonu durduran polimer (plastik) bir bileşikten oluşmaktadır. Söz konusu madde x-ışını radyasyonunu tamamen durdurmakta, ona karşı bir kalkan oluşturmaktadır.” Kuşkusuz, sağlık sektöründe, özellikle de görüntüleme servislerinde çalışanlar x-ışınlarının zararlı etkileriyle karşı karşıya. Havaalanlarının, resmi binaların, alışveriş merkezlerinin girişlerine konulan x-ray cihazları da aşırı olmamakla birlikte x-ışını yayıyor ve fazla maruz kalınması halinde sağlık açısından sorunlar doğurabiliyor. İşte, Şükran Can, polimerden ürettiği maddenin, zararlı x-ışınlarına karşı kalkan görevi yapabileceğini savunuyor.

F

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 22

MUCİT

TÜRK

KADINLARI NURİ KAYIŞ Türk Patent Enstitüsü’ne yapılan binlerce başvuruyu tek tek inceleyerek, kitap haline getirdiği ve kitabını, Atatürk devrimleriyle elde ettiği haklarını son derece iyi değerlendirip, bugünkü noktaya getiren Türk kadınlarına armağan eden gazeteci, yazar ve eski RTÜK başkanı Nuri Kayış imzalı “Mucit Türk Kadınları” yazı dizisine başlıyoruz. Her sayı birbirinden farklı buluşların yer alacağı yazılarımızı beğeni ile okuyacağınızı umut ediyoruz.

ÜBİTAK’ın belirlemelerine göre, Türk boğazlarından yılda yaklaşık 150 milyon ton petrol geçiyor. Dünya denizlerinde ise her yıl yaklaşık 2 milyar ton petrol taşınıyor. Söz konusu taşımacılık kaza olasılığı nedeniyle büyük riskleri beraberinde getiriyor. Bu bilgileri vermemizin nedeni, Yıldız Teknik Üniversitesi Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Tuba Karahan’ın görev aldığı bir bilim grubunun yaptığı buluş. “Deniz yüzeyine saçılmış-dökülmüş sıvı haldeki petrol ve petrol ürünlerini atık lastik tozlarıyla temizleme makinesi” adı verilen buluşla ilgili olarak Türk Patent Enstitüsü’ne yapılan başvuruda şu ifadeler dikkati çekiyor: “Buluş konusu makine, toz haline getirilen taşıt lastikleri kullanılarak denize karışmış petrol ve petrol ürünlerinin emilmesini sağlıyor. Makine düşük devirli bir elektrik motoru, iki adet silindir, bir kartuş, sıkma merdaneleri ve sıkılan taşıt lastiği tozlarından çıkan petrol ve petrol ürünlerinin toplandığı havuzdan oluşuyor.” Dr. Tuba Karahan ve arkadaşlarının geliştirdiği makinenin geliştirilip deniz kazalarının ardından yaygın şekilde kullanılmaya başlanması birçok deniz felaketinin en az zararla atlatılması sonucunu doğurabilir. Bu arada, benzer nitelikte bir buluşun da, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Okay tarafından geliştirildiğini de ifade etmek gerekiyor. Prof. Okay’ın TÜBİTAK destekli projesi ile denizdeki petrol döküntüleri süngerimsi bir madde olan sorbent vasıtasıyla toplanıyor. Prof. Dr. Oğuz Okay, ağırlığının 25 katı kadar petrol emen sorbentin İstanbul Boğazı’nda kullanılabileceğini belirtiyor. Büyük sorbentlerin bir geminin arkasına takılarak riskli bölgelerdeki petrol ve türevlerini toplayabileceğini belirten Okay, "Sorbent petrole doyduktan sonra denizden çekilecek ve bir makine yardımıyla sıkılacak. Böylece kaybedilen petrol ve türevleri geri kazanılacak. Sorbent tekrar tekrar kullanılabildiği için çalışmalar hızlı bir şekilde tamamlanacak" dedi.

T



GEZİ

İLİM İRFAN DİYARI

Elmalı

FOTOĞRAFLAR: DURMUŞ ALTAN

Dünya yüzeyindeki sedir orman florasının merkezi, Hz. İsa’ya bile dünkü çocuk diyen ulu ağaçların yükseldiği, yılkı atlarının özgürce dolaştığı, kâdim inanç merkezleri tarafından çevrelenmiş, övünelisi toprak parcası. Tarihin tüm seyri içinde rol üstlenmiş, insanı ve doğası birbirine sevgiyle yoğrulmuş, tek bir selam ile yörük ateşini paylaşabilecek insanların coğrafyasıdır Elmalı…

lmalı, Antalya Körfezinin batısındaki Teke Yarımadasının orta bölümündeki bir ilçedir. Doğuda Kemer, Kuzeydoğuda Korkuteli, Kuzeyde Gölhisar, batıda Fethiye, Güneyde Kaş, Güneydoğuda Finike ve Kumluca İlçeleri ile çevrilidir. Antalya il merkezine 120 km, Finike’ye 70 km, Burdur’a 200 km uzaklıktaki ilçe merkezi Batı Toroslar ve Bey Dağları arsında,1.100-1.200 m yükseklikte, çanak şeklindeki geniş bir plato üzerinde, Elmalı Ovası’na doğru hafif eğimli bir yerde ve 2.250 metre yükseklikteki Elmalı Dağı’nın eteklerinde kurulmuştur. Tarihi çarşısı, Teke beylerinin konakları, Osmanlı mimarisini en iyi şekilde yansıtan, Antalya’nın en büyük anıtsal

E

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 24

camisi ve daha niceleri. Verimli ovalarda Tümülüsler, tepelerin üzerinde kral mezarları ve yeniden doğuşa olan inançla hediyelerle son yolculuğuna uğurlanmış Likya’lıların küp mezarları. Torosların Batı Akdeniz’e uzanan kıvrımları arsında sıkışmış, çanak gibi bir platonun üzerinde kurulu Elmalı, Likyalılardan, Romalılara, Selçuklulardan, Osmanlılara sayısız medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Teke bölgesinin idare merkezi olmasından dolayı aynı zamanda ilim irfan şehridir. Kışın karla kaplı dağları, yaz aylarında Antalya’nın sıcağından kaçıp nefes alabilecek en güzel yaylalara ev sahipliği yapar. Tarih, Kültür ve Doğa güzellikler anlamını bulmuştur bu coğrafyada.


ELMANIN ANA VATANI Toros dağlarının arka yamacında başlayan ova, Akdağ’a kadar kilometreler boyunca uzanır gider. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu düzlükler, bereketli toprağı ile de sakinlerine her daim cömertlik sunar. Kar tanelerinin hayat verdiği bu verimli topraklar, sayısız tarım ürününün yetişmesine olanak verir. Ancak bunlardan bir tanesi vardır ki tadına bakan söyleyecek söz bulamaz. Namı dilden dile dolaşarak, Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış, tarihin kültürle harmanlandığı ilçeye adını vermiştir. O tatlı ve sulu Elmalı elmasıdır. Toplam 593 bin 350 dekar tarım arazisi bulunan Elmalı’da, 93 bin 539 dekar arazi elma bahçeleriyle kaplıdır. Bu bahçeler her yıl 100 bin tona yakın elma verir. Bahçelerin yarısından fazlası starking ve golden cinsi, geriye kalan kısımda da bodur ağaçlarının verdiği, farklı ve çok sevilen elma cinsleri yetişir. Kışın gelmesiyle birlikte toplanan elmalar başta Antalya olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanına gönderilir.

ABDAL MUSA SULTAN TÜRBESİ

ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR KENT MÜZESİ Elmalı Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği’nce “Kırsal Alanda Bir Turizm Markası: Şehr-i Elmalı Projesi”, kapsamında BAKA’nın (Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı) da destekleriyle, Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır’ın yaşadığı ve evinin bulunduğu Karyağdı mahallesinde bulunan tarihi bina, restorasyon sonrası Yazır Ailesi’nin de katkılarıyla düzenlenerek, “Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır Kent Müzesi” olarak 2013 yılında halkın hizmetine açıldı. Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır’ın el yazısı hatlarının yanı sıra, mürekkep okkası, belgeleri, tefsir yazarken kullandığı kalemleri, duvar saati, boy aynası, satranç takımı, bakanlık mührü, kartviziti gibi özel eşyaları, yaşadığı dönemin özelliklerini ve kent kültürünü yansıtan eserler ve eşyalar Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır Kent Müzesi’nde ziyaret edilebilir.

Anadolu’nun ünlü erenlerinden ve ermişlerinden, aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünür olan Abdal Musa Sultan Türbesi, 14. yüzyılda Selçuklu Mimarisi örneğinde yapılmıştır. Abdal Musa Sultan’ın sandukasının başucunda ‘’ Seyyid’’ olduğunu gösteren yeşil imamesi durur. Değişik dönemlerde onarım gören Tekke, zaman içinde yıkılmış, günümüzde ise sadece Abdal Musa Türbesi kalmıştır. Türbede, Abdal Musa, annesi, babası, kız kardeşi ile Kaygusuz Abdal’ın kabirleri vardır. Alevi Bektaşi inancında önemli bir yere sahip olan Abdal Musa, her yıl Haziran ayında düzenlenen etkinliklerle anılır. Türkiye’nin dört bir yanından gelenler, etkinlikler çerçevesinde kurbanlar kesip, semah dönerler. Abdal Musa’nın Gömbe beldesinde asasını yere vurarak su çıkardığına yönelik efsane dilden dile dolaşır. Rivayete göre Gömbeye giden Abdal Musa, bir dağ köyüne de uğrar. Susuzluğun neden olduğu kuraklık nedeniyle Abdal Musa’ya yiyecekler ikramda bulunamayan köylü durumdan rahatsız olur. Köylünün bu haline acıyan Abdal Musa, suyu çıkardıktan sonra mahsullerin yarısını kendilerine vermeleri hakkında söz alır. Asasını yere vurur; oradan su fışkırmaya başlar, su nedeniyle bol mahsul alan köylü, ürünün yarısını almaya gelen Abdal Musa’yı tanımazdan gelir. Bunun üzerine Abdal Musa,’’ Yazın su içmeye, kışın geçmeye yol bulamayın’’ der. İşte o gün bu gündür, dağın yamacından fışkıran su, yazın Elmalı Ovası’na kışın Kaş Ovasına akar. Bu nedenle suya Uçarsu denir.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 25


GEZİ

OSMANLI MİRASI ÖMER PAŞA CAMİİ Elmalı dağının yamacında yükselen kesme taş minaresi ve tek kubbesiyle, Ketenci Ömer Paşa Camii. Şadırvanın üzerine cami ile aynı dönem dikilen çınar ağacı gölgesi düşüyor. Hemen karşısında ise tarihi medrese yer alıyor tüm haşmetiyle. Ketenci Ömer Paşa Camii ile birlikte 1610 yılında yaptırılan medrese ince detayları ile Antalya’daki Osmanlı mimarisini en güzel şekilde yansıtıyor. U planlı medrese, caminin kuzey batısında yer alıyor. 8 sivri kemerli 9 kubbeli U şeklindeki revakın arkasında medrese odaları sıralanıyor. Revak kubbeleri hücrelerden daha yüksek tutulmuş. Bu da medreseye daha görkemli bir görünüm kazandırmış. İki bölümden oluşan medreselerin ortasındaki merdiven tarihi çarşıya çıkıyor. Asırlar boyunca Teke Beyleri’nin bölgeyi idare ettiği, Elmalı’da sayısız öğrenci yetiştiren medrese bugün yine eğitime hizmet ediyor.

SİNAN-I ÜMMİ TÜRBESİ Sinan Ümmi, Elmalı ilçemizde doğup büyümüş Türk-İslam şairi, mutasavvıfı, müderris âlimidir. Asıl adı: Yusuf'tur. Elmalı'nın yetiştirdiği nadide şahsiyetlerden biridir. Ümmi Sinan 16. yüzyılın ikinci yarısında, 17. yüzyılın birinci yarısında yaşamıştır. Doğum tarihinin 1553 yıllarında olduğu söylenebilir. Ümmi Sinan Halveti büyüklerinden Eroğlu Nuri’ye intisap etmiştir. Ümmi Sinan'ın tahsil hayatı ile ilgili geniş bilgi yoktur. Fakat Elmalı'da o tarihlerde birçok medresenin, kütüphanenin bulunmasından Elmalı'nın bir ilim ve irfan yuvası olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki Sinan Ümmi Elmalı'yı manevi şahsında temsil edecek kadar şöhrete sahiptir. Bir hak aşığıdır, şairdir, âlimdir, eğitimcidir. Güçlü bir kalemi vardır. Yunus tarzında Türkçe şiirler yazmıştır. İki eseri vardır. Bunlar; Divan-ı İlahiyat, Kutb-ül Meani'dir. Sinan Ümmi'nin şöhretini sağlayan eseri Divan-ı İlahiyat öğrencisi ise Mısri Niyazi'dir. Şiirlerini aruz vezniyle yazmıştır, hece vezni ile de yazdığı olmuştur. Şiirlerinde Allah ve Peygamber muhabbetini, hakiki aşkı insan-ı kâmil anlayışını işlemiştir. Gündüzleri kendi adıyla anılan medresede eğitim veren bir müderris, akşamları tasavvuf vaaz ve nasihatleriyle çevresini aydınlatan bir ışıktır. O, yaşadığı çağda toplumu ile bütünleşmiş; sorumluluğunu yerine getirmiş olan bir âlimdir. Ümmi Sinan, Mısri'nin tarih manzumesinde yazdığı gibi 1657'de Elmalı'da vefat etmiştir.

VAHAB-I ÜMMİ TÜRBESİ XVI. yüzyıl mutasavvıf şairlerimizdendir. Halvetî Tarikatı’nın orta kolunu temsil eden Ahmet Şemseddii Marmaravi’den feyz almıştır. Kendileri de, mutasavvıf şair ve yazarlardan Ramazan Armağan’ı ve Elmalılı Şeyh Eroğlu Yahşi Efendi'yi yetiştirmiştir. Aynı zamanda Halvetiliğin çevrede etkin bir dergâh hâline gelmesinde öncü olmuştur. Vahâb-ı Ümmi'nin oldukça zengin bir divanı vardır. Ahmet Fikri'nin rika hattı ile 1260 (1844) yılında bir nüshası, Elmalı Halk Kütüphanesi yazma eserler bölümü 7 numarada kayıtlıdır. Mezarı, Elmalı Pınarbaşı'nda sonradan tekrar yapılan ahşap bir türbe içinde olup eşi ve iki çocuğu ile bir aradadır. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 26


ELMALI MÜZESİ Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar ve kazılar sonucu ortaya çıkarılmış olan yerleşim yerleri, mezarlar, mimari bulgular ve buluntular bölgede oldukça yüksek ve farklı kültürlerin varlığına işaret etmektedir. Türkiye’nin arkeolojik ve tarihi müzeleri arasında önemli bir yere sahip olan elmalı müzesinde bölgenin tarihini aydınlatan çok önemli arkeolojik eserler sergilenmektedir. Elmalı müzesi, Gün Doğan Mahallesi, İbrahim Elmalı Caddesi üzerinde bulunan eski hükümet konağında kurulmuştur. Yapıldığı 1941 yılından -1987 ye kadar ilçenin hükümet konağı, daha sonra vergi dairesi ve bir bölümü öğretmen evi görevini yapmış olan bu yapının içerisinde müze ihtiyaçlarına uygun biçimde değişiklik yapılarak, üçü zemin, sekizi birinci katta olmak üzere 11 adet teşhir salonu oluşturulmuştur. Teşhir tanzim çalışmaları Antalya müzesi müdürlüğüne bağlı olarak 2011 yılı başında tamamlanan müze, 13.06.2011 tarihinden itibaren ziyarete açıktır. Müze teşhir galerisi olan bir bahçeye de sahiptir.

LETO ANA VE ÇOÇUKLARI Bayındır Tümülüsü’ndeki ölü yatağının çevresinde bir ana tanrıçayı betimleyen insan şeklindeki adak heykelcikleri, mezar sahibi olan kadının ölünce tanrılaşacağının bir göstergesidir. Zira ölen bey ve eşlerinin tanrılaşması Likya geleneğinde vardır. Bir kız çocuğunun elinden tutan ve omzunda çıplak bir erkek çocuğu taşıyan tipik Anadolu giysili bu kadın heykelciğin, Elmalı bölgesinin LETO kültünün merkezi Letoon’a yakınlığı nedeniyle tanrıça Leto ile çoçukları Artemis ve Apollon’un bir betimlemesi olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalar bu eserin bir Efes ürünü olduğunu ve bu ürünleri yaratan ustaların, İ.Ö.7.yüzyıl boyunca Hitit ve Frigya’lıların eski Anadolu’nun gelişmiş kültürüne ait biçimlerini ve düşüncelerini İonya’ya taşıdıklarını ortaya koymaktadır.

YÜZYILIN DEFİNESİ 18 Nisan 1984 tarihinde Antalya-Elmalı İlçesi’nin Bayındır köyünde kacak kazılar sonucunda yaklaşık 1900 adet gümüş sikkeyi kapsayan büyük bir define bulunur. Bu definedeki sikkelerin büyük bir kısmı ticari sirkülâsyona girmeyen olağanüstü kondisyona sahip ve sikke biçimi açısından bilinmeyen bazı bilgilere ait ipuçları verdiğinden, nümismatlar tarafından ‘’YÜZYILIN DEFİNESİ’’ olarak lanse edilir. Elmalı definesi, Orta ve Kuzey Yunanistan, Trakya, Ege adaları ve Kuzeybatı Anadolu gibi coğrafi bölgelerdeki merkezlere ve Thrako-Makodenian boylarına ait birçok sikkeleri barındırmaktadır. Attika’daki Athens şehri tarafından her biri yaklaşık 43 gram ağırlığında özel olarak basılmış 14 adet Dekadrahmi, sayı olarak şimdiye kadar bulunan hiçbir buluntuda ele geçirilmemiştir. Definenin çoğunluğu ise Güney – Batı Anadolu’daki Lykia sikkelerine aittir. Bu sikkelerin henüz birçoğu literatüre girmemiş tipte ve değişik Lykia hanedan isimleri içermektedir. M.Ö 5.yüzyılın ortalarına doğru bir tarihte (M.Ö.460) birbirleri ile çağdaş ve aynı zamanda her şehri belli bir oranda temsil eder gibi bir araya getirilmiş olan bu sikkelerin bu yüzyılda Perslere karşı Atina’nın önderliğinde kurulan Attik Delos Deniz Birliğine ait ittifak sikkeleri olabileceği düşünülmektedir. Elmalı Lykia’daki Grek ve Pers kuvvetlerini ayıran bir bölgede olduğundan define muhtemel Helenler adına savaşa katılan bir komutan tarafından gerektiğinde kullanılmak üzere buraya gömülmüştür. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 27


GEZİ

ARMUTLU KÖYÜ KAYA MEZARLARI Armutlu Köyü Antalya iline 140 km, Elmalı ilçesine 28 km Finike ilçesine 70 km, Kaş ilçesine 80 km ve Akçay ile arası 4 km uzaklıktadır. Likya’ya egemen olduğu 4. Yüzyılda kalıcı olarak yerleşildiği anlaşılan bölgede mezarlarıyla Likyalı olduğunu gösteren diğer bir yerleşim İslamlar’ın güneyindeki Armutlu’dadır. Asıl adını gösteren bir veri bulunamamıştır. 6 kaya mezarının dördü ahşap yapı cepheli Likya geleneğindedir. Diğer ikisi bu geleneğin uzağında yalın bir girişi ve odadan oluşur. Mezarlar arasındaki üç kült nişi özellikle Likya geleneğindeki mezarların arasında bulunmakla dikkati çekerler. Bu tür döşemeler Likya’da yaygınca bilinir. Yerleşimde mezar dışında çok şey kalmamıştır. Ancak köy içinde evlerin aralarında izlenebilen erken duvar kalıntıları Armutlu’da hatırı sayılır bir yerleşimin varlığını haber verir.

KARABURUN MEZAR ODASI KARATAŞ SEMAYÜK MEZARLARI Antalya il merkezinin batısında; Elmalı İlçesi'nin yaklaşık 6 km doğusunda; Bozüyük (Semayük) Köyü'nün batısında yer alır. Elmalı-Korkuteli karayolunun 5,1 km doğusundadır. Semayük höyükle karışmaması için Karataş-Semayük adı verilmiştir. Konumu ve Çevresel Özellikleri: Karataş; Toros Dağları ile çevrili; deniz seviyesinden 1200 metre yükseklikteki Elmalı Ovası'nda; Elmalı-Korkuteli karayolunun doğusunda bulunur. Höyük 100 metre çapında ve 3-4 metre yüksekliğindedir. Kazılar sırasında höyüğü çevreleyen bir yerleşim ve mezarlık tespit edilmiştir. Araştırma ve Kazı; 1949 yılında S. Hood; 1951–52 yıllarında J. Mellaart tarafından incelenen Karataş-Semayük; 1963–74 yılları arasında M.J. Mellink başkanlığında bir ekip tarafından kazılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır. Tabakalanma: Kazı sonucunda höyükte; tümü İlk Tunç Çağı’na ait, eskiden yeniye doğru I-VI olarak isimlendirilen altı tabaka saptanmıştır. V. tabaka ayrıca kendi içinde üç evreye ayrılmaktadır. İlk tunç çağda yerleşim dışı ölü gömme geleneğinin Batı Anadolu’da en iyi izlendiği yerlerden biri KarataşSemayük’tür. Burada yerleşim alanı dışında ele geçen küp mezarlarda birden fazla iskelet bulunması aile mezarlığı kavramının o zamanda da var olabileceğini akla getirmektedir. Çeşitli pişmiş toprak kaplar, kulak tıkaçları, hayvan figürleri, keman tipi idoller, tunç takılar ve aletlerden oluşan ölü armağanları hem küplerin içerisine hem de çevresine yerleştirilmiştir. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 28

Elmalı’nın 12 km kuzeydoğusunda, Elmalı-Korkuteli karayolu üzerindeki doğal bir tepe üzerinde yer alan Karaburun Mezar Odası (Karaburun II) toprak ve taş ile örtülü bir Tümülüs mezarıdır. Mezar odası büyük kireçtaşı bloklardan inşa edilmiş olup, üzerinde yığma toprak ve taş ile örtülüdür. Duvarlar ise resimler ile bezenmiştir. Klinenin üst kısmında yer ala ana sahne bir şölene hazırlık temasını içerir. Büyük ihtimalle yerel bir bey olan mezar sahibi, giysileri ve saç şekli ile açık bir şekilde Pers etkisini vurgulamaktadır. Elindeki Phialesi (sunu kabı) ile sol kolunu iki yastık üzerine koyarak yarı uzanır pozda görülen bu şahıs, konukları karşılıyor havasındadır. Sanatçının çizgileri, Erken Klasik dönemin daha gelişmiş şekli ile Yunan sanatının özelliklerini taşımaktadır. Pers yetkisi altındaki mezar sahibi, duvar resimlerinde kendini sarayında karşılayabilen ritüeller ile ifade etmektedir.


KIZILBEL MEZAR ODASI Elmalı’nın 5,5 km güneybatısında, Elmalı- Yuva karayolu üzerindeki doğal bir tepe üzerinde yer alan mezar odası yığma toprak ve taş ile örtülü bir Tümülüs mezardır. Güneyinde Karagöl, kuzeyinde Elmalı Dağı, batısında Balıkçı Dağ ve doğusunda muhteşem Beydağları ve Kızlar Sivrisi manzarası vardır. Mezar odası kireçtaşı bloklardan inşa edilmiştir. Mezar odasını süsleyen duvar resimleri arkaik Doğu Yunan stilinde olup M.Ö 525 tarihlerinde işlenmiştir. Kızılbel duvar resimleri İ.Ö 6. yüzyılda bulunduğunu bilmemize rağmen, günümüze neredeyse hiç ulaşılmamış duvar resim sanatının örneklerinden olması açısından önemlidir.

ANIT AĞAÇLAR

ESKİ ELMALI EVLERİ Eski çarşıları, arastaları ve dar sokaklarıyla, her adımda tarihin derinliklerine uzanarak Anadolu kültürünü büyük bir turizm potansiyeli taşımaktadır. Cumbaları, eski tip pencereleri ve parlak renkleriyle ilçeyi süsleyen evler ise, zamanın çok gerilerinden bugünü anlatırcasına hala dimdik ayaktadır. Sadece yaşama değil, seyirlik zamanlara da ilham kaynağı olan çift cumbalı ahşap Elmalı Evleri, en az Safranbolu Evleri kadar otantik bir yapıya sahiptir ve karakteristik özelliklerinin çoğunu bugüne kadar korumayı başarmıştır. En az 500 yıllık bu evlerin mimari bir öğesi olan ahşap dokusunda, yörenin zenginliği olan sedir ağaçlarından bol miktarda kullanılmıştır. Süslemelerdeki stilize ağaçları, çiçek motifleri ve altı köşeli yıldızlarıyla da Anadolu Kültürünü yansıtan eşsiz örneklerdendir.

Nice medeniyetlerin gelişimine şahitlik eden bu ağaçlar, Bizans’tan, Selçukluya, Osmanlıdan, Cumhuriyet’e kadar var oldukları tahmin ediliyor. Dün ve bugün onlar vardı, yarın da onlar olacak. Elmalı – Finike Karayolu üzerinde Çığlıkara Ormanı’nda yükseliyor anıt ağaçlar. Göğe yükselen boylarına bakarken insanın başı dönüyor. Gölgesi ise huzur vaat ediyor. Köklü tarihin, zengin kültürün, doğal güzelliklerin anlam bulduğu Elmalı’da 7 anıt ağaç yükseliyor. Çığlıkara Ormanındaki 2000 yıllık Koca Katran, 1500 yıllık Toros Sediri, Tekke deresindeki 1700 yaşındaki Aslan Ardıç, Sedir Araştırma Ormanındaki 1070 yıllık Koca Sedir,800 yıllık Şah Ardıç, Çığlıkara Ormanındaki 650 yıllık Koç Sedir ve 500 yıllık Katil Sedir, asırlardır Şahit olduğu onca anıyı paylaşmak için misafirlerini bekliyor.

TARİHİ ÇARŞI Tarihi çarşı, Elmalı’ya gelenlerin uğramadan ve alışveriş yapmadan ayrılmadıkları bir yerdir. Hediyelik eşyaların da satıldığı Helvacılık Çarşısı’nda, Elmalı’ya özgü lokum, susam helva ve leblebi çeşitlerinin imalatlarını yerinde görmek ve taze taze alma imkânına sahipsiniz. Elmalı’dan yakınlarınıza, dostlarınıza hediye götürmek isterseniz leblebi, lokum ve susam helva götürebilirsiniz. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 29


GEZİ

KIZLAR SİVRİSİ Torosların üzerindeki Beydağları’nda gökle kucaklaşan bir kız göğsüdür burası... Yaz bitince bu göğüs, Batı Anadolu ve Trakya'nın ilk karını gören yerdir. Anadolu yarımadasında, Beydağları üzerinde 'Kızlar Sivrisi' derler ona. Nedir, neresidir, nasıl bir yerdir bu dağ derseniz; bu öyle bir yükseltidir ki, bütün Anadolu'nun en yüce noktasıdır. Doğu Anadolu dışında, batı Anadolu'nun, Trakya'nın ve Ege'nin, Mora'nın, Adriyatik bölgesi ve İtalya yarımadasının, hatta Güney Avrupa'nın ve hatta Sicilya'daki Etna Yanardağı haricinde, onun üstüne bir dağ yoktur. O tepeden Likya, Kilikya, Frigya, Lidya seçilebilir. Yeter ki hava berrak olsun.

YEŞİLYAYLA YAĞLI PEHLİVAN GÜREŞLERİ Takvimler Eylül ayını göstermesiyle birlikte kispetini zembiline koyan pehlivanlar, altın kemer hayaliyle Elmalı’ya gelir. Tribünleri dolduran binlerce güreş severlerin alkışları eşliğinde er meydanının dört bir yanını turlayan pehlivanlar, bir keklik misali hem seker hem de elini dizine vurarak rakibine meydan okur. Tarihi 662 yıl öncesine dayanır Elmalı Yeşil Yayla Pehlivan Güreşleri’nin. O günden bu

güne kadar aralıksız olarak her yıl Eylül ayının ilk haftasında yapılır. Tarihi Kırkpınar’dan daha eskidir ve Kırkpınar kadar önemlidir. Tarih olarak Kırkpınar’dan sonra yapıldığı için pehlivanlar açısından bir nevi rövanş karşılaşmasıdır. Her yıl tüm boylarda bine yakın pehlivan mücadele eder. Burada da amaç başpehlivan kategorisinde, 3 yıl üst üste birinci olarak altın kemeri almaktır.

Elmalı anlatmakla bitmez, gelip görüp yaşamanız gerekir. Medeniyetler beşiği Anadolu’nun güzel ilçesi sahip olduğu değerlerle sizleri misafir etmeyi bekliyor... MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 30



KAPAK

Sürdürülebilir bir ekoyaşam

mümkün


Doğal kaynakların giderek azaldığı ve bu durum enerjiyi tasarruflu kullanmaya zorladığı bir dönemdeyiz. Şehirler, küresel enerji talebinin % 75’inden sorumludur ve tüm sera gazı emisyonlarının % 80’ini üretmektedir. Sürdürülebilir yaşam ise doğayı koruma amacıyla, mümkün olan herşeyi dönüştürmek ve tüketimi en aza indirgemektir. Bu yaşam içerisinde oluşacak Ekokentler mümkün oldukça topluluğun bio-alanı içinde, organik yiyecek üretimini destekleyen, evleri ve diğer binaları yerel malzemelerden inşa eden, yenilenebilen enerji sistemlerini kullanan, biyolojik çeşitliliği koruyan bir yapılaşmadır. Ekokentler, dayanışma prensibine dayalı sosyal çevre ile sade bir yaşam tarzını birleştirmeye çalışır. Bunu gerçekleştirmek için ekolojik tasarım, permakültür, ekolojik mimari, yeşil üretim, alternatif enerji, toplum oluşturma uygulamaları ve benzeri birçok yöntemden yararlanılır. Bu yaklaşımların ülkemizde de uygulanması için hiçbir ciddi engel bulunmamakla birlikte, teşvikler de azdır. İnsanların bu konuya olan ilgisini artırabilmek için gerekli kurumların medyanın da yardımı ile halkı bilinçlendirmesi, çevre korunması konusunda hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir.


“ BAŞLAR

EKOLOJİK YAŞAM İnsan odaklı çalışmalara imza atan Nilüfer Belediyesi, Türkiye’de ilk kez katılımcı anlayışla hazırlanan Nilüfer Ekokent Uygulama İmar Planı’yla gündemde. Planın her aşaması, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra, Uludağ Üniversitesi, Meslek Odaları ve Nilüfer Kent Konseyi ve bölge halkıyla paylaşılarak, şeffaflık ilkesi içerisinde iki yılda hazırlandı. Sürdürülebilir yaşama örnek Ekokent projesi ve hizmetleri hakkında Nilüfer Belediyesi Başkanı Mustafa Bozbey ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

İNSANLA

RÖPORTAJ

BİTER

Röportaj BERMA SUTUĞ AYDIN MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 34


RÖPORTAJ

3D PROJESİNİ UYGULAYAN BİR BELEDİYEYİZ Bursa’da dört dönem üst üste seçim kazanan tek belediye başkanı oldunuz. Bu başarıyı halk adamı olmanıza mı bağlıyorsunuz? İnsan sevmeye. 1999’dan beri kent yöneticisiyiz. Kendimi bir belediye başkanından öte kent yöneticisi olarak değerlendiriyorum. Bu kavramı uygun bulan tek kişiyim belki de. Yurttaşlarımız, bizim adımıza “bu kenti yönetir misiniz” diyerek oy veriyorlar. Biz de onlar adına en iyi şekilde yönetmeye çalışıyoruz. 5 yılın sonunda da onlar notlarını veriyorlar. Karne notumuz, şu ana kadar yolumuza devam ettiğimizi gösteriyor. Onlar da bizimle sözleşme yapmaya devam ediyorlar. Böyle bir bakış açımız var. İnsan öncelikli bir hizmet anlayışımız var. İnsanın her şeye gereksinimi var. Kültüre, sanata, iyi bir çevre ve sosyal olanaklara da. Yaşam kalitesini yükselten ve hayatı kolaylaştıran projelere de ihtiyacı var. Yani o bölgede yaşamaktan keyif alacak, insan öncelikli projelere herkesin ihtiyacı var. Biz bu ihtiyaçları belirleyerek, farklı projeler üretiyoruz. Bunlarla yetinmeyip, onların iyi gününde de kötü gününde de yanlarında oluyoruz. Bizler 3D projesini uygulayan bir kurumuz. 3D nedir derseniz; doğum, düğün, defin. İnsan yaşamının üç dönüm noktası olduğuna inananlardanım. İnsan bir kere doğuyor. Düğünü bir kere oluyor. Sonra da vefat ediyor ve defni yapılıyor. Bu anlarda kurumsal olarak vatandaşımızın yanındayız. İletişim anlamında bize her yerden ulaşabilirler. Hatta sosyal medya üzerinden onlar bize, biz onlara ulaşabiliyoruz. Bunları yaptığınız zaman sizi iyi bir yönetici olarak değerlendiriyorlar.

3D NEDİR DERSENİZ; DOĞUM, DÜĞÜN, DEFİN. İNSAN YAŞAMININ ÜÇ DÖNÜM NOKTASI OLDUĞUNA İNANIRIM. İNSAN BİR KERE DOĞUYOR. DÜĞÜNÜ BİR KERE OLUYOR. SONRA DA VEFAT EDİYOR VE DEFNİ YAPILIYOR. BU ANLARDA KURUMSAL OLARAK VATANDAŞIMIZIN YANINDAYIZ.

“SANATÇI MI YETİŞTİRECEKSİNİZ” Eğitime olan hassasiyetiniz üst düzeyde. Nasıl bir yol izliyorsunuz? Zaten bizim ilkemiz eğitim. Bilim kenti, kültür sanat kenti ve spor kenti olma hedefimiz var. Bu üç hedefte de Türkiye’nin çok üzerinde bir ortalamaya sahibiz. Bugün eğitim kurumlarına bizim gibi destek veren bir kurum yoktur. Şu anda uyguladığımız bir sistem yaklaşık 91 okulda 156 personelimiz var ve maaşlarını Nilüfer Belediyesi ödüyor. Okulda yardımcı eleman olarak görev yapıyorlar. Okul yapıyoruz, devrediyoruz. Okul arsası oluşturuyoruz, sponsoru buluyoruz. Protokol yaptırıyoruz, bahçesini biz yaptıracağız diye altına sponsorla beraber imza atıyoruz. Bölgemizde devlet okullarının sayısının bu kadar fazla olmasının sebebi Nilüfer Belediyesi’nin bu anlayışı ve bakış açısı sayesindedir. Yine öğrencilere yönelik çevre projelerinden, eğitim projelerine kadar inanılmaz projeler yürütüyoruz. Kültür sanat kentiyiz. Bugün bizim kentte 3000 civarında koltuğumuz var. Kültür ve sanatı insanların ayağına götürdük. Müzik eğitim çalışmaları yaptık. Şimdi dinletilere, açık hava konserlerine inanılmaz bir talep oluyor. “Niye yapıyorsunuz bunları? Sanatçı mı yetiştireceksiniz?” diyorlar. İsteyen tabii ki sanatını ilerletebilir fakat iyi bir dinleyici kitlesi yetiştiriyoruz. Sporla ilgili olarak şu anda yaklaşık Nilüfer’de 15.000 koltuk sahibiyiz ve salonlarımızı yapmaya devam ediyoruz. Bugün Türkiye’de hiçbir kurumun, hatta bakanlığın bile cesaret edemediği, sporların anası diye tabir ettiğimiz jimnastik salonunu yapan tek kurum Nilüfer Belediyesidir. Uluslararası yarışmalara da açık olacak salonun inşaatı devam ediyor. Şu anda 7.000 kişilik stadımız devam ediyor. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 35


RÖPORTAJ proje olması gerektiğini Mahalle Komitesi tartışarak, kendileri karar verdi. O hazırladıkları projeyi de biz uyguladık. Eğer bunu 64 adet mahallemizde aktif olarak uyguladığımız taktirde sürdürülebilir bir yönetim anlayışıyla beraber, doğayı da çevreyi de sanatsal etkinlikleri de hatta belediyenin yapmış olduğu yapısal anlamlardaki hizmetleri de koruyan, kollayan, sahiplenen bir insanlar topluluğu oluşacak. Çünkü yönetimin içerisine girmiş olacaklar. Halkın ne dediği, mahallelinin ne dediği çok önemli. Biz bu dönemde projeleri sunarken “biz yapacağız” demiyoruz, “biz bunları, bu mahalleye öneriyoruz” diyoruz. Mahalle Komitesi oturacak, değerlendirme yapacak; “bu proje bize ne katar ne katmaz”, sonra karar verecekler.

TÜRKİYE EKOKENT UYGULAMASINDA GERİ KALDI Merhum İbrahim Yazıcı’nın adını verdiğimiz stadyum butik olarak yapılıyor. Barış mahallemizde, Spor Salonu ve Gençlik Merkezi adı altında çok güzel bir salonumuz var. Bu dönemde de spor salonları, yüzme havuzları devam edecek.

YEREL YÖNETİMLERDE DEVRİM Yeni dönem için ne düşünüyorsunuz? Başka bir planınız var mı? Türkiye’de farklı bir belediyecilik ve yönetim anlayışını deneyeceğiz bu dönemde. Kendimize 6 odak nokta belirledik. Birkaç yıl sonra ‘Yerel Yönetimlerde Devrim’ başlığı altında birçok şeyi duyabilirsiniz. Nilüfer modeli fazla sürmez 5-10 sene içerisinde Türkiye’deki bütün belediyelere yayılacak bir modeldir. Çünkü buradaki amacımız ileri demokrasi kenti olmaktır. Artık belediye başkanı olarak yıllar önce söylediğim sözü yapmaya çalışıyorum. 4x4 başkanlık, 7-24 hizmet. Başkan burada haftanın 4 günü 4’er saat makamda duracak, diğer zamanlarda halkın içinde projelerin başında, insanlarla beraber işleri takip eden bir insan olacak ama 7-24 hizmet eden de bir yapı oluşturulmuş olacak. Sürdürebilir yaşama uygun bir sistem öngörüyoruz. Çok kolay olmayacağını da biliyoruz.

Belediye olarak, insanların yaşam alanları içerisinde doğaya uyumlu olmaları adına neler sunuyorsunuz? Demokrasi kenti olmaya çalışıyoruz… Kente sahip çıkan kitleyi oluşturduğunuz andan itibaren zaten kentteki doğayı, yapısal anlamdaki çevreyi koruyan bir anlayış da ortaya çıkacak. Bir örnek vereyim size. İhsaniye Mahallemizde bir parkın yenilenmesini ve yenilenmesi sırasında da nasıl bir MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 36

TÜRKİYE’DE FARKLI BİR BELEDİYECİLİK VE YÖNETİM ANLAYIŞINI DENEYECEĞİZ BU DÖNEMDE. KENDİMİZE 6 ODAK NOKTA BELİRLEDİK. BİRKAÇ YIL SONRA ‘YEREL YÖNETIMLERDE DEVRIM’ BAŞLIĞI ALTINDA BİRÇOK ŞEYİ DUYABİLİRSİNİZ.

Her şehirde bireylerin oluşturduğu bir ekoyaşam modeli var fakat artık makro düzeyde mecburiyete dayandı ve ekokentlere dönüşmesi gerekiyor. Ülke ekonomisi ve çevreye duyarlılık dışında sizce ekokentler neden desteklenmeli? Bir kere Türkiye bu konuda çok geri kaldı. Şu anda da yapılamaz mı yapılabilir. Özellikle sürdürülebilir çevre açısından baktığımızda yenilenebilir enerjilere yönelmek zorundayız. Geri dönüşümleri zaten yıllardır yapıyoruz. Ama enerji inanılmaz talep gören ve ihtiyacımız olan bir değer. Kaynaklar kısıtlı ama bunun yanında başka enerji kaynakları ile uğraşılıyor. Halen Çernobil’in daha izleri silinmemişken, ülkemizde riskli, insana zarar veren, nükleer santrallerin gündeme gelmesini doğru bulmuyorum açıkçası. Bunun karşılığında güneş, rüzgâr biraz daha revaçta ve bunlara yönlendirilebilir. Pahalı diye düşünmemek gerekiyor. Örneğin Almanya’da gün içerisinde gün ışığını alma süresi biraz daha dardır. Biz çok daha fazla gün ışığına sahip olmamıza rağmen hala daha bu konulara girmiş değiliz. Bizi etkileyen maalesef yönetmeliklerimizdir. Biz yıllar önce bu kentte dedik ki 3 dairenin üzerinde inşaat yapan herkes çatısına göre güneş panellerini koyacak, minimum ortak alanlardaki elektriği oradan karşılayacak. Büyükşehirde planlara koyduramadık. Bütünsellik olması lazım. Ya da 50 ve 50 dairenin üzerinde olan sitelerde yağmur suyunu toplayan bir deponun oluşmasını istedik. Bunu da geçiremedik meclisten. Bizim kendi meclisimizden geçti, Büyükşehirden geçiremedik. Çevresel faktörler çok önemli. Biz şu anda gelecekteki insanlarımızın haklarını kullanıyoruz. Biz ne kadar iyi kullanırsak onlara gelecekte o kadar


RÖPORTAJ iyi bir çevre bırakabiliriz. Onların yaşamlarını olumsuz etkileyecek bir çevre bırakmamalıyız. Bugün yöneticiden tutun, işadamına kadar herkesin çevreye sahip çıkma sorumluluğunda olması lazım.

BU BİR EĞİTİM SÜRECİDİR Benzer deneyimler yapılmasına rağmen Dubai en çılgın tüketim ülkelerinin başında geliyor. Buradaki asıl sorun tüketim alışkanlıklarımız değil midir? Yoksa ekokentler modern yaşamı ve tüketimi, çevreci göstererek mevcut sistemin içine sokmanın bir başka yolu mu? Ekokentten ne anladığınız önemli. Siz dersiniz ki ben ekoloji anlıyorum o başka bir şey. Ben ekonomi anlıyorum derseniz o da başka bir şey. Ekokentlerde kendi enerjilerini üreten ve sosyal, kültürel yaşamın sürdürülebilir olması, doğanın çevrenin sürdürülebilir olması, ulaşımla ilgili yine, az tekerlekli araçların kullanılması ve çevreye karbonmonoksit gazının verilmemesi gerekmektedir. Bu bir eğitim sürecidir aslına bakarsanız.

Sizin de Kayapa ve Görükle beldelerini kapsayan bir Nilüfer Ekokent projeniz bulunmakta. Proje hazırlanırken hangi ilkelere önem verilmiş ve neler hedeflenmiştir? Kaynak çözüm modelleriniz neler? Bizim oluşturduğumuz ekokent projesi ise çok farklı bir projedir. Nilüfer Eko Kent Planı sadece kent içinde değil ulusal ve uluslararası platformlarda da Belediyemiz tarafından sunulmuş ve örnek proje olarak bir çok ortaklığa konu edilmiştir. Şöyle ki Türkiye Belediyeler Birliği ile İsveç Belediyeler Birliği’nin ortaklığında “sürdürülebilir ekolojik kentsel planlama” başlığı altında yürütülen ve Nilüfer Belediyesi’nin de bu plan çalışması ile yer aldığı TUSELOG projesi kapsamında bu bölgeye özel çalışmalar yürütülmektedir. 4 Türk Belediyesi ve 1 İsveç Belediyesinin yer aldığı “Sürdürülebilir Ekolojik Kentsel Gelişim” modülünde sürdürülebilirliğin temel faktörleri olan sağlık, rahatlık, güvenlik ve yaşam kalitesi hedef olarak alınmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için çevresel, ekonomik, sosyo-kültürel ve mekansal boyutlar bir arada ele alınarak kentsel gelişmenin yönlendirilmesi

YILLAR ÖNCE BU KENTTE DEDİK Kİ 3 DAİRENİN ÜZERİNDE İNŞAAT YAPAN HERKES ÇATISINA GÖRE GÜNEŞ PANELLERİNİ KOYACAK, MİNİMUM ORTAK ALANLARDAKİ ELEKTRİĞİ ORADAN KARŞILAYACAK. BÜYÜKŞEHIRDE PLANLARA KOYDURAMADIK. BÜTÜNSELLIK OLMASI LAZIM.

sağlanacaktır. Kentlerin sürdürülebilir bir yaşama sahip olması için; hava, su ve toprak gibi doğal kaynakların korunarak, enerji etkin binaların geliştirilmesi, toplu taşıma kullanımının arttırılması, yerleşim, ticaret ve endüstri alanlarına ayırmak yerine kentlerin bütünleşik çalışma ve yaşama alanlarının ortak olduğu çevreler oluşacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Ekolojik kentsel gelişim yaklaşımında; yürünebilirlik, insan ölçeği, çeşitlilik, güçlü konut, işyeri, kamu tesislerinin varlığı temel unsurlardır. Bu süreçte; TUSELOG projesinden elde edilen sürdürülebilir ekolojik kentsel planlama kriterleri açısından, planlama alanına yönelik, çevresel, ekonomik, sosyal ve değerlendirmeler yapılarak Ekolojik kentsel Tasarım Rehberi oluşturulmaktadır. Bu projemiz ile 230.000 nüfuslu bir bölge oluşturuyoruz.

YEŞİL ALAN TEK BİR BÖLGEDE TOPLANACAK Aslında büyük planlar yaparak mahallelerin dahi sınırlarını belli edip mahalle merkezlerinin ya da mahallelerde bulunan yeşil alanların bir yerde toplanmasını sağlamak gerekiyor. Biz Nilüfer’in geneli için bu anlayıştayız. Örneğin bir mahallede 15 bin kişi yaşıyor. O mahallede biz 2 dönüm ve 3 dönümlük arsalar, küçük yeşil alanlar yerine topluca bir alanda 15.000 metre kare yeşil alanın oluşturulması, insanların sosyal ilişkilerinin de geliştirilmesini sağlayacağız. Böylece yeşil alan toplanarak daha fazla ortaya çıkacak. Oradaki ağaçlandırmayı insanların sosyal anlamda yararlandıkları alan olarak görüyoruz ama onun yanında genel merkezler için üretimi de ortaya koyacak başka bir şey ilave etmek mümkün. Dışa açıldıkça yeni planlarda bunlar da var. Bizim ekokent projesinde tarım yok. Ama yenilenebilir enerji, sürdürülebilir bir çevre, ulaşım sistemlerinin tamamı var. Enerji tasarrufu ve yağmur suyunun kazanılması önemli. Binalarımızda kullandığımız kanalizasyonu bile arıtarak onu bahçe sulamasında kullanabiliriz. Ya da atık sistemlerimiz değişiyor. Siz tuvaletleri ayrı, lavabolardaki suyu ayrı bir yere verirsiniz. Lavabolardaki suyu bir yerde toplayıp arıtmadan geçirerek onları yine yıkama suyu olarak da MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 37


RÖPORTAJ kullanabilirsiniz. Kimyasalları arıtıp tekrar geri besliyorsunuz. Diyelim ki bir bina 10 ton su kullanacaktır. 10 ton sudaki kayıp belki 1 ton olacaktır. O suyu siz belki de 5-6 kere kullanmış olacaksınız. Bu çevre açısından inanılmaz bir ekonomi sağlayacaktır.

tartışa o projenin insanlara faydalı hale gelebilmesine olanak sağlanıyor.

ARITMA TESİSLERİ DÜZGÜN ÇALIŞMIYOR Bursa bir sanayi şehri. Yeşil bir büyüme yolunda belediyeniz neler yapıyor?

Proje planlanırken ve analizleri yapılırken nelere dikkat edildi? Bir siyasi kimlikleri olmaksızın bu konu hakkında yurt dışı ve yurtiçindeki çevreci örgütler ve uzmanların fikirleri alındı mı? Planlama çalışması başlatıldığı ilk günden bugüne gerek meslek odaları, gerek üniversite ve de yurttaşla paylaşılmış olduğundan sonraki tüm aşamalarında da katılım mekanizmaları işletilecektir.

HASILAT PAYLAŞIMI MODELİ Projenin finansmanını nasıl sağlayacaksınız, dışarıdan destek alınacak mı? Mülkiyeti vatandaşın yani özel mülkiyet. Mülki hakların sahiplerini koruyoruz. Türkiye’de biliyorsunuz yeni bir model gelişti. Kat karşılığı modelinden öte hasılat paylaşımı modeli. Bununla birlikte yürütmek istiyoruz. Modeli al-sat paylaşımı olduğu için müteahhitlik sistemi üzerine kurguluyoruz. Doğru sistem o. Biz belediye olarak yapamayız. Ama biz belediye olarak işin içinde olup kontrolünü yapmak zorundayız. Büyük gruplarla bölüşüp, 10 bin 20 bin konutluk projelerle, o bölgede belki 10 tane 20 tane grupla birlikte, 230 bin nüfuslu bölge oluşturulabilir diye düşünüyoruz. 230 bini 4’e bölseniz yaklaşık 60 bin konut yapar, 10 grup deseniz 6000 konut düşer ve grup başına rahatlıkla yapılır. Öncelikle projenin Büyükşehir Belediyesi’nden geçmesi gerekiyor. Büyükşehir seçim öncesi siyasal bir davranış gösterdi, projeyi reddetmedi ama geri gönderdi. Biz şimdi tekrar meclisimizden geçirip tekrar talebimizi yapacağız. Geçmesi gerekiyor çünkü önemli bir proje. Belki bugüne kadar Türkiye’de uygulanacak en önemli ve nitelikli bir proje. Bir bölgede planlama düşünüyorsak önce gidip o bölgenin insanlarına bunu açıklıyoruz. Bu proje yokken 5 sene önce o bölgedeki yerlerin değerleri 50-60 bin lira civarındaydı. Projeden sonra şimdi 300 bin liraya çıktı.

Projenin başlaması ve bitmesi ne kadar sürer? Onaylandığı takdirde 2015 yılında başlanır. Yapımı 4-5 yıl sürer. Bu tür projeleri yurt dışında da incelediğim de başlangıç süreçleri çok uzundur. Örneğin Almanya’da Hannover kentinde bir proje yapmışlar. Projenin 5 yıl tartışması devam etmiş. Karar verilmiş yapılmasına. 6. yılda kazma vuruluyor ama yeraltından bir şey çıkıyor 1 yıl daha uzuyor. 7 yıl sonra proje başlıyor. Tartışa MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 38

EĞİTİM SİSTEMİMİZİN KOMPLE YENİLENMESİ LAZIM. EĞER BİZ DAHA ANAOKULUNDAN İTİBAREN BU BİLİNCİ VERİRSEK, ÇOCUĞUMUZ O KÂĞIDIN ATILMAYACAĞINI, GERİYE DÖNÜŞECEĞİNİ BİLİRSE, YARINIMIZ ÇEVRE AÇISINDAN ÇOK DAHA İYİ OLUR.

Bizde 11’e yakın sanayi bölgesi var. Bursa’daki sanayi yükünü kaldıran bir ilçeyiz. Bursa’nın merkezdeki yüzde 80 istihdamı da bizde sağlanıyor. Arıtma tesisleri var ama çalıştırılamıyor ya da az çalıştırılıyor. Derelerimizin kirli aktığını gördüğümüzde arıtma tesislerinin pek de doğru düzgün çalıştırıldığını söyleyemeyiz. Arıtma tesisi yapmak kolay fakat işletme maliyetleri yüksektir. İşletme maliyetleri konusunda devletin bir an önce oradaki çamurun bertaraf edilmesi konusunda destek vermesi, enerji maliyetlerine destek vermesi gerekir ki o arıtma tesisleri tam kapasite ile çalışsın ve derelerimiz temiz olsun. Bakanlık bu konuda ne kadar duyarlı olursa çevre de o kadar az kirlenir demektir. Sürdürülebilir bir çevre oluşturmak istiyorsak iş adamları da çevreci olmak zorundadır. Toplumun her kesiminin çevreye duyarlı olması gereklidir. Eğer siz fabrikanızda arıtma yapıyorsanız ve bu arıtmayı gerçekten arıtma tesisi olarak kullanıp deşarjına göre yaparsanız siz çevreye sahip çıkıyorsunuz demektir. Göstermelik yaparsanız maalesef sonuçları kendine de dönebilir.

Sürekli enerji tüketen ve yerine koymayan, hatta doğal kaynakları tüketen bir sanayi ya da kentleşme ne kadar sürdürülebilir? Sadece çevre prosesleri değil orada da bir farkındalık gerekmez mi? Eğitim sistemimizin komple yenilenmesi lazım. Eğer biz daha anaokulundan itibaren bu bilinci verirsek, çocuğumuz o kâğıdın atılmayacağını, geriye dönüşeceğini bilirse, yarınımız çevre açısından baktığımızda çok daha iyi olur. Çünkü sahiplenecektir, kirletmeyecektir. O çocuk iş adamı olduğunda da çevre kirleticilerini ortadan kaldıracaktır. Yaşam standardı ona göre gelişecektir. Ekolojik yaşam ya da ekokentler insanla başlar, insanla biter.

Bu konuda yönetici olarak aynı sınırlar içinde yaşadığınız vatandaşlara vaadleriniz neler? Biz sürdürülebilir çevresel etkileriyle birlikte her yönüyle bir yaşam arzu ediyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. İnsanların keyif alabileceği, huzur duyabileceği güvendiği ama doğayla iç içe ve sürdürülebilir bir yaşam arzu ediyoruz. Hedefimiz de bu zaten.


KAPAK

Ekolojik yaşam

sırları!

Onlar için ekolojik yaşam tarzı bir gereklilik. ''Kendimize iyi bakamazsak dünyaya da faydalı olamayız'' diyorlar. Ekolojik yaşam tarzına geçenler çabalarını anlattı. Bulaşık, çamaşır için fosfat içermeyen ürün Dr. Uygar Özesmi (TEMA Vakfı Genel Müdürü) Aldığım bütün gıdaların organik olmasına dikkat ediyorum. Organik gıdaları Feriköy’deki yüzde 100 Ekolojik Halk Pazarı’ndan ve tabii ki TEMA Vakfı’ndan alıyorum. Patagonia markasının organik pamuklu ve geri dönüşümlü sentetik kumaştan üretilmiş giysilerini ve Mavi’nin yeni organik serisini tercih ediyorum. İç çamaşırı olarak TEMA’nın çıkardığı organik pamuklu ürünlerini alıyorum. Ev möblesi olarak cilasız orman ürünlerini satın aldım, böylece evim ağaçların atmosferden bünyesine toplamış olduğu bir karbon deposu oldu! Bulaşık ve çamaşır yıkamak için fosfat içermeyen Deniz Temiz Derneği TURMEPA’nın çıkardığı ürünleri kullanıyorum. Müziklerimi ise CD olarak değil daha az malzeme gerektiren mp3 çalarlara depoluyorum. Et yemeyi 7 yıl önce bıraktım, sadece sağlık açısından değil aynı zamanda doğal balık stoklarının korunması için, aynı zamanda yer altı sularını kirleten, aynı gıdayı elde etmek için çok daha fazla arazi gerektiren tavuk ve sığır besicilik sistemini de onaylamadığım için. En ekolojik ürün tüketilmeyen üründür. Bir şeyi almadan önce kendime üç kez soruyorum, buna gerçekten ihtiyacım var mı, diye. Ekolojik yaşam tarzına bir an önce geçmezsek insanların yaşayabileceği bir dünya kalmayacak.

'Naylon torba yerine bez torba kullanıyorum’ Oya Ayman (Gazeteci) Günlük yaşamımızda doğaya ve sağlığımıza zarar vermeyecek olan ürünler kullanmaya dikkat ediyorum. Yiyecek alışverişimi haftalık olarak Buğday Derneği’nin Şişli Belediyesi ortaklığı ile her cumartesi Feriköy’de kurduğu yüzde 100 Ekolojik Halk Pazarı’ndan yapıyorum. Alışverişte naylon torba yerine bez torba ve sepet kullanıyorum, pet şişe yerine cam şişede satılan içecekleri tercih ediyorum. Sentetik giysiler yerine pamuklu, yün ve özellikle pamuklu dokuma ürünler

kullanmaya özen gösteriyorum. Pek çok temizlik maddesinde cilde, göze ve ciğerlere zararlı maddeler bulunuyor. Bu yüzden zeytinyağlı ya da defne sabunu, yurtdışına giden arkadaşlarıma ısmarladığım ekolojik şampuan ve diş macunu ile fosfatsız deterjanları ve arap sabunu kullanıyorum. Ayrıca, çamaşır makinesinden halı temizlemeye kadar farklı alanlarda kullanılan doğal temizlik maddeleri için geliştirilmiş formüller var. Örneğin, 1 bardak karbonat ve 2 kaşık boraksı karıştırıp bir serpme kavanozuna koyarak, bunu banyodaki her şeyi temizlemek için kullanabilirsiniz. Ekolojik yaşam tarzı bir gereklilik. Bir yaşam hakkı. Çünkü yaşamın sürdürülebilirliği için gerekli. Eğer bir an önce kendi kendine yeten doğal döngülerin işlerliğine saygılı üretim biçimlerini devreye sokmazsak susuz da kalırız, aç da.

'Güzellik ürünlerimi kendim yapıyorum’ Jayda Uras (Toz Pembe organik butiğin sahibi) Beş yıl önce New York’ta aromaterapiyle ilgili bir küçük kurs almıştım sonra hayatım değişti. O günden sonra vücuduma kimyasal sürmemeye karar verdim. Mimar olduğum için çok yoğun çalışıyordum. İşim çok stresli olmaya başlamıştı. 34 evin inşaat işlerine bakıyordum ve sağlığım düşmeye başlamıştı. Bir gün yataktan kalkamadım ve o gün hayatımı değiştirmeye karar verdim. Aynı gün işi bıraktım sonra da Londra’da bitki tıp ve aromaterapi okumaya gittim. Londra’da okurken aynı zamanda organik ürünler satan bir markette çalıştım. İstanbul’a döndüğümde kendi ülkemde de organik ürünleri tanıtmayı istedim. Kendi markam olan ''Vie en Rose'' markasını yarattım ve geçen ay Cihangir’de bir dükkân açtım ''Toz pembe'' adında. Burada kendi yaptığım ürünleri satıyorum. Çocukluğumdan beri zaten doğal yiyeceklerle büyüdüm doğal ürünlerle tanışıklığım küçük yaşlardan itibaren vardı zaten. Ama beş yıldan beri özellikle doğal ve organik sabun, deodorant gibi ürünler kullanıyorum.

'Doğayla uyumlu yaşam mutfaktan başlıyor’ Zeynep Çelen Kuru (Yoga Eğitmeni) Çevre bilimleri konusunda master yaptım. Aslında genetik mezunuyum. Ama yoga eğitmenliği yapıyorum. Doğayla uyumlu yaşam mutfaktan başlıyor. Mutfağımın yüzde 98’i artık hep organik. Yüzde ikisi de karabiber, deniz tuzu, bazı çeşit peynirler ve bulaşık için kullandığım arap sabunu. Onun haricinde hem mevsime uygun hem de organik ürünlerle yapıyorum yemeklerimi. Elbette ulaşabildiğim organik ürün çeşidi arttıkça onları hayatıma daha rahat entegre edebiliyorum. Örneğin, beyazlatılmamış tuvalet kağıdı, beyazlatılmamış ve plastik kullanılmayan kadın pedleri, evde kullanmak üzere geri dönüşümlü kağıtlar ve toksik olmayan bilgisayar tonerleri vs gibi günlük olarak ulaşamadığım ürünler var. Dolayısıyla hâlâ birçok şeyi ekolojik yapamadım hayatımda. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 39


KAPAK

Geri dönüşüm hiç bu kadar estetik olmamıştı oğayı korumak ve geliştirmek ve yeni nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak en önemli önceliklerimizden. Yaşanabilir bir dünya için ve özellikle sonraki nesillere bırakılacak çevre mirasının korunması için kişisel katkılarımız da gerekiyor. Bu duyarlılıkla yola çıkan Doğa Kağıt geri dönüşümle üretilen ve içindeki tohumlarla çevreyi besleyen kağıtlarla, gelecek mirasımıza önemli katkıda bulunuyor. Her sektörde işletmelerin doğaya gösterdikleri özeni ifade edebilecekleri ve içindeki tohumlarla her kullanıcısına doğaya değmeyi ve sevmeyi sağladıkları bu icat, ABD ve Kanada doğumlu.

D

ÜNLÜ MARKALAR ÇOK SEVDİ

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 40

Türkiye’de bu geri dönüşümün estetik hale geldiği bu halini beğenen büyük markalar; Coca Cola, Efes Pilsen, Vodafone, Panço, Yeditepe Üniversitesi, Holiday Inn, Medicana, Turkcell, kullandıkları ve tüketiciyle buluşturdukları ürünlerin içine soktular bile. Konunun ayrıntılarını Doğa Kağıt kurucusu Ufuk Kansu şöyle anlatıyor: "Atık kağıtları bir araya getirip, ıslatıp hamura çeviriyoruz. İçine bir veya farklı tohumları yerleştirere yufka misali açarak inceltiyoruz. Daha sonra kurumaya bıraktığımız bu tabakalara düzenli olarak su püskürtüyoruz. 4 hafta içinde filizlenen bu kağıtları isterseniz toprağa yerleştirerek sulamaya devam edebiliyorsunuz". Kansu; yetiştirilmesi meşakkatli tohumlar tercih edilmemesini, kır çiçekleri ve mavi ladin ağacı bu yönteme uygun tohumların başında geldiğini ekliyor.


YENİ PROMOSYON ÜRÜNÜ Estetikle geri dönüşümün bir araya geldiği bu zarif buluş, kurumsal yapıların çok ilgisini çektiğinden, davetiyeler, tebrik kartları, bebek partileri davetiyeleri ve küçük not defteri kapakları şeklinde promosyon pazarında yer alıyor. Kansu, bu kâğıt tohumları rengârenk ve şekilden şekle sokarak geri dönüşüme kazandırmak ve cazip hale getirmeyi hedefliyor.

KAĞITLARDA KİMYASAL YOK

OKULLAR DA UYGULUYOR Bu uygulamanın örnekleri okullarda da başladı. İlk uygulamayı Kâğıthane Belediyesi üstlendi ve ‘Kâğıttan Ağaç’ projesiyle öğrencilere atık kumaş ve kâğıt hamurundan ağaç üretilebileceği öğretildi. Bu çalışma kapsamında şimdiye kadar 100 bin mazı çamı öğrencilere ve çevre esnafa dağıtıldı.

Ufuk Kansu’nun anlattığına göre ürettiği kâğıtların iki özelliği var. Birincisi geri dönüştürme özelliğinin olması, diğeriyse atık olmayan kâğıtların Orman Yönetim Konseri Koruma Zinciri (FCS) sertifikası olma zorunluluğu. Kâğıt üreticileri bu FCS sertifikasıyla kâğıt ürettiklerinde sertifikanın zorunlu tuttuğu kriterlere göre hareket ediyor yani üretim sırasında kimyasal katkı maddeleri kullanmıyor. Kansu’nun atık olmayan kâğıt üretecekleri zaman en ilkel yöntemlerle ürettiklerinden bahsediyor. Bir nevi tohumun toprağında kimyasal olmamış oluyor.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 41


KAPAK

10. Çevre Teknolojileri buluşması Londra merkezli Tarsus Group iştiraki olan İstanbul Fuar Hizmetleri A.Ş. (İFO) tarafından gerçekleştirilen Geri Dönüşüm, Çevre Teknolojileri ve Atık Yönetimi Uluslararası Fuarı REW İstanbul, bu yıl 12 – 14 Haziran tarihlerinde düzenleniyor. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin bu alanda yaptığı yatırımlarla milyarlarca dolarlık bir pazar halini alan sektör, yine REW İstanbul’da bir araya geliyor. üyap Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen organizasyon özellikle KOBİ’ler, ağır sanayi kuruluşları, atık yönetimi konusunda sorumluluğu bulunan belediyeler, OSB temsilcileri, bu alanda makine ve ekipman üreten firmalar ile sektöre yatırım planlayanlar için önem taşıyor. “Katı Atık, Atık Su, Atık Gaz ve Yeşil Enerji” alanlarında 2014’ün en yeni ürün, teknoloji ve uygulamalarına ev sahipliği yapacak REW İstanbul’a, 25 ülkeden 400 firmanın katılımı beklenirken, bu sene yurt içi ve yurt dışından 12.500 karar verici profesyonelin fuarı ziyaret etmesi hedefleniyor. Global ölçekte sanayideki sürekli büyümeye pararel olarak bugün dünyanın en önemli pazarlarından birisi haline gelen çevre teknolojileri sektörü, 10. kez REW İstanbul’da buluşuyor. 12 Haziran Perşembe günü başlayacak olan fuar, Avrasya bölgesinin bu alandaki en önemli ticari organizasyonu olarak kabul ediliyor. Bu yıl 20 bin m2 alanda gerçekleştirilen REW İstanbul, atık toplama ve taşıma araçlarından ayırma, arıtma ve presleme makinelerine, geri dönüşüm sistemlerinden geri kazanım tesis ve ürünlerine, yenilebilir enerji teknolojilerinden kentsel çevre temizlik araç&gereçlerine kadar onlarca farklı

T

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 42

12 HAZIRAN’DA BAŞLAYACAK OLAN FUAR, AVRASYA BÖLGESİNİN BU ALANDAKİ EN ÖNEMLİ TİCARİ ORGANİZASYONU OLARAK KABUL EDİLİYOR.

kategoride yeniliklerin buluşma adresi olacak. Türkiye’de bu alanda bir sektörün dahi olmadığı 2005 yılında ilk defa kapılarını açan REW İstanbul, 10. yılına geçen seneye göre daha da büyümüş olarak giriyor. Geçtiğimiz sene Suudi Arabistan’dan Almanya’ya, G.Kore’den İtalya’ya kadar, 57 farklı ülkeden, 9.196 ziyaretçiyi ağırlan fuarı bu yıl, 12.500 profesyonelin gezmesi bekleniyor. 2013’teki organizasyona göre m2 bazında da büyüyen REW İstanbul, bu sene 3 ayrı salonda gerçekleştiriliyor. Çevre teknolojileri alanında dünya buluşması haline gelen fuara, 25 ülkeden 400 firmanın katılımı bekleniyor. Sadece bir ticari organizasyon olmanın ötesinde, aynı zamanda geri dönüşüm, atık yönetimi ve çevre ile ilgili gündemlerin uluslararası ölçekte tartışıldığı bir zirve olarak görülen REW İstanbul, 12-14 Haziran’daki buluşmada da sektörün nabzını tutan pararel etkinlikler gerçekleştiriliyor.


KAPAK

Bilim artık

doğayla “ buluşacak

ünya, son zamanlarda alternatif tıpa ve dolayısıyla bitkisel tedavi yöntemlerine yönelmeye başlarken, Türkiye de dünyaya örnek olacak bir projeye adım attı. Türkiye’nin tek bitki özlerinden ilaç ham maddesi üreten ve ürünlerini İsviçre gibi dünya ilaç sanayinde dev ülkelere ihraç eden Kale Nuturel isimli Ar-Ge firması, tüm bilimsel çalışmalarını artık Kaz Dağları’nda yürütmeye karar verdi. Doğanın içinde bir bilim merkezinin olması, bilimsel çalışmaların daha güvenli ve daha sağlıklı gerçekleşmesini sağlayacağını ifade eden Kale Natürel Şirketi yetkilisi Faruk Durukan, bilim merkezi ile birlikte, bölgede donanımlı bir doğal sağlık merkezinin de olacağını söyledi. Durukan, "Kaz Dağları’nda şu anda OPC maddesi, yani çam ağaçlarının kabuklarında bulunan maddenin çalışmalarını yapıyoruz. Yaklaşık 300 dönüm arazi üzerinde de, sürdürülebilir tarım uygulayacağız. Kaz Dağları’ndaki bitkileri tekrar ekerek, doğal yetişme ile kendi aralarındaki aktivite farklarına bakıyoruz. Tabi sadece dağda yetişenler değil, sebzelerin de, mesela bir Meryemana

D

DÜNYADA İLK KEZ, DOĞANIN İÇİNDE BİR BİLİM MERKEZİ KURULUYOR. KAZ DAĞLARI’NDA YAPILACAK PROJENİN AKADEMİK ÇALIŞMALARININ YÜRÜTÜLECEĞİ 300 DÖNÜMLÜK ALANDA, DOĞAL BİR SAĞLIK MERKEZİ DE BULUNACAK.

Dikeni’ndeki silimarin, enginarda sinarin oranlarına bakıyoruz. Bol oksijenli bir ortamda mı, yoksa dere kenarında mı daha yüksek oranda çıkıyor, bu çalışmaları yapıyoruz. Laboratuvarlarımızı buraya taşıyarak, Kaz Dağları’nı bilimle buluşturmuş oluyoruz. Bizim bu projemiz içerisinde hastane projemiz de var. Ülkemizdeki 4 büyük özel hastane ile görüşmeler yapıyoruz. Bitkilerdeki etken malzeme, bol oksijenli ortamlarda daha fazla oluyor. Bol oksijenin insanlar üzerindeki faydaları zaten biliniyor. Özellikle kanser üzerinde çalışmalar yürütmekteyiz. Bol oksijenin kanser hastaları üzerinde olumlu etkileri olduğu da biliniyor. Bu proje ile bunu da hayata geçirmiş olacağız. Burada hastane yapıldığında, yine burada yetiştirilecek olan organik ürünlerle beslenme olacak. Yaptığımız araştırmalara göre, bizim bu projemiz dünyada bir ilktir. Kaz Dağları’nı bilimle buluşturuyoruz. En büyük hedefimiz, hastanemiz ile birlikte burada kanser hastalarına doğayı sunmak. Zaten yapılan bilimsel çalışmalar da gösteriyor ki, bol oksijen ile Kaz Dağları’nda 21 günde insan hücreleri yenileniyor. Doğayı bozmadan her zaman arkamıza almamız lazım. Bu çalışma da buna bir örnektir. Laboratuvarlarımızı buraya taşıyoruz. Ülkemizdeki 20’ye yakın üniversite ile ortak bilimsel çalışmalar yapıyoruz. Çok yakında, Süleyman Demirel Üniversitesi'yle ortak, Isparta’da yetişen yağlık güllerin çalışmalarına burada başlayacağız. Yaptığımız çalışmalar, Isparta’daki iklim koşullarıyla Kaz Dağları ile aynı. Dolayısıyla köylümüze de yeni bir iş alanı olacak. Bu işin başında güldeki yağ verimliliğine bakacağız. Bunlar hep pilot çalışmalardır” dedi. Dünyada ilk kez hayata geçirilecek olan bu dev projenin yaklaşık 1 yıl içinde tamamen aktif hale gelmesi bekleniyor. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 43


Düşü olmayanın işi olmaz Kandıra ormanlarının içinde, temiz toprak, temiz hava ve temiz suyu olan bir vadi. Emekli bir ilkokul öğretmeni. Hikaye bir çiftlik hayali ile başlıyor. Öyle bir çiftlik ki, şehre uzak, kendinize yakın...


Röportaj BERMA SUTUĞ AYDIN

“Düşü olmayanın işi olmaz” diyor çiftliğin annesi Nardane Kuşcu. “Ben bu düşü cüzdanımın arka gözünde uzunca bir süre taşıdım. Taşıdığımı da unuttum. Düş tohumum bilinçaltı tarlamda zamanında çimlenmek üzere uykuya yatmıştı” diye başlıyor hikayesine…


RÖPORTAJ

Nar Anne, bu fikir nasıl gelişti? Burada hepimiz akrabayız. 4 kişi ufak ufak burada başladık. Yavaş yavaşda işler büyümeye başladı. Ailenin desteği ile kurulan Nar Eğitim Danışmanlık Merkezi’nden sonra bize başka kişiler de katıldı. Amacımızı, konseptimizi ve ilkelerimizi, nasıl bir yerde olması gerektiğini, hep birlikte belirledik. Emekli olunca Nar Eğitim ve Danışmanlık Şirketi’ni kurduk. Nar Eğitim ve Organik Tarım Çiftliği’ni ‘Sürdürülebilir Yaşam İlkeleri’ne uygun olarak kuracak ve işletecektik. Amacımız, Ekoturizmin yanı sıra iyi bir model geliştirmekti. Eğitim için gelenlere çiftlikte yetişen organik gıdalar ile kendiliğinden yetişen doğal bitkilerle beslemek, çevre köyleri organik tarım konusunda bilinçlendirmek ve köyden kente göçü bir nebze azaltmaktı.

Neden Kandıra, burayı nasıl buldunuz? Uzun süren arayışlar sonunda 2007 yılının mart ayında hayal ettiğimiz yeri, burada Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde bulduk. Daha önce konvansiyonel tarım yapılmamış tertemiz topraklar, orman içinde harika bir vadi olan buraya hepimiz aşık olduk. Hemen proje üzerinde çalışmaya başladık. Bir yandan organik tarım çalışmalarını yürütürken diğer yandan, sürdürülebilir mimari, enerji ve ekoloji başlıkları altında proje yönetimi konusunda kafa yorduk. Toprağı işlerken, dünyanın dörtbir yanında filizlenen hayaller toprağımıza karıştı. 2013 haziran ayında projemize turizm de eklenerek ve ekolojik mimari ile bugün 50 yataklı Nar Çitflik Otelimiz kuruldu. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 46


RÖPORTAJ Çiftlik sürekli faaliyet içinde. Gönüllüler, kurumsal eğitim için gelenler. Nar anne yemeklerle ilgilenmek için yanımızdan ayrılıyor. Sohbete akrabası Enver Topuz ile devam ediyoruz…

Çiftlikte hangi eğitimleri alabiliyoruz. Nardane bir yörük kızı. Bilge bir nineye sahip olarak genleriyle gelen bilgi birikimiyle doğuştan bilge bir ruha sahip. Herkesin hem ablası, hem annesi, hem hocası. Bizi bu günlere hazırlayan hep o olmuştur. NLP, reiki ve kişisel gelişim konularında eğitim verirken, daha sonra finansçı olan oğlu Ozan Kuşcu da işleri ele alıyor. Bu girişimciliği kurumsallaştırarak eğitimleri bankalar, şirketler ve yöneticiler boyutuna taşıyor. Bunun yanı sıra yıldızlar klubü dediğimiz çocuklara yönelik eğitimlerimiz var. Çocuklarımızı hayata hazırlamak için doğa ile iç içe olacakları eğitimler veriyoruz. Onları ekopsikolojiye hazırlıyoruz. Aynı zamanda organik tarım, permakültür eğitimleri de veriyoruz. Katılımcılarla birlikte süt sağmak, peynir-yoğurt ve ekmek yapmaktan tutun da kerpiçten ev nasıl yapılıra kadar kısacası insanın doğasında ne varsa onları hatırlatmaya yönelik uygulamalarımız oluyor. Yani insanın ruhuna dokunuyoruz.

Çiftlikte neler yapılıyor bahseder misiniz? “Doğada ….… olmak eğitimi” Ne olmak istiyorsan boşluğu sen doldur! Hepimizin doğaya bir vefa borcu vardır. Bizim çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız en güzel miras budur. Burada ata tohumlarını bulup çoğaltıp hayata geçirerek temiz ve sağlıklı yiyecek, temiz enerji, temiz su, temiz havayı eğitimle birleştirerek yaşadığımız çevrede insanlarımıza fayda sağlamak bizim hayalimizdi. Beton yığınların içinde dört duvar arasında doğa eğitimi ne kadar anlamlı olabilir diye düşündük ve eğitimleri buraya taşıdık. Hem de doğaya zarar vermeden onu koruyor ve katkıda bulunuyoruz. Biz bütün bu sistemin parçayız, efendisi değil. Doğaya dokunarak, bir olma psikolojisiyle farkındalık yaratıyoruz. İnsanların kendi ruhlarına dokunmalarına yardımcı olup, kendilerini iyi hissetmelerini sağlıyoruz. Hem eğitimleri doğanın içine taşıyıp hem de çalışanlarımızı yöre halkından seçerek, onlara ekonomik katkıda bulunmak ve ekoturizme güzel bir örnek olsun ve bu model yaşam her yerde olsun, bütün ülkeyi sarsın istiyoruz. Son yıllarda ülkemizin dışında yaygın bir ekopsikoloji konusu var ki biz bu yaşamı nasıl

ÇOCUKLARIMIZA DOĞA İLE İÇ İÇE OLACAKLARI EĞİTİMLER VERİYORUZ. AYNI ZAMANDA ORGANİK TARIM, PERMAKÜLTÜR EĞİTİMLERİ DE VERİYORUZ. KATILIMCILARLA BİRLİKTE SÜT SAĞMAKTAN KERPİÇTEN EV NASIL YAPILIRA KADAR İNSANIN DOĞASINDA NE VARSA ONLARI HATIRLATMAYA YÖNELİK UYGULAMALAR YAPIYORUZ. YANİ İNSANIN RUHUNA DOKUNUYORUZ.

kuracaklarından tutun da sürdürmeye kadar her türlü danışmanlık ve eğitimleri veriyoruz.

Çiflikte neler yetişiyorsunuz ve satışı yapılıyor mu? 150 dönümlük bir arazi üzerinde bulunan çiftliğimizde şu anda sebze yetiştiriyoruz. 22 ile başlayan domates çeşitlerimiz 70’i buldu. Meyve ağacı yetiştiriciliği ile ilgili daha zamanımız var. Çalışmalarımız aşağıdaki fidanlıkta devam ediyor. Bunun yanı sıra her salı günü özgürlük parkında organik tarım pazarında, ürettiğimiz mahsülleri oradaki standımızda sunma imkanımız oluyor. Ayrıca çiftliğimize gelenler de tezgahımızdan ürünlerimizi alabiliyor. Arzu edenler ise sepeti eline alıp bahçelerimizden çalışanlarımız eşliğinde kendileri de toplama zevkini yaşayabiliyor. Ayrıca otelimizde konaklayan misafirlerimizde bunlardan tadabiliyorlar. Kendi buğdayımızdan yaptığımız ekmekler, domates salçaları, reçeller, soslar, peynirimiz, yoğurdumuz, yumurtamız bu ürünlerden bazıları. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 47


RÖPORTAJ Peki ekoturizm olarak neler yapıyorsunuz. Gönüllü konaklama diye bir uygulamanız var, nasıl oluyor? Work Away Platformu çerçevesinde dünyanın her yerinden çiftliğimize gönüllüler geliyor. TaTuTa üzerinden Gençtur, bu organizasyonu gerçekleştriyor. Uluslararası kurallara göre günde 6 saat burada çalışıyorlar. Cumartesi günü kaldıkları yerlerin temizliğini yapıyorlar. Pazar günü de tatil yapıyorlar. Yeme-içme konaklama karşılığında, çiftlik ekibimizle birlikte alma verme döngüsüne uyup, bilgi alışverişi yaparak bir aile gibi burada zaman geçiriyorlar. Programları bittiği zaman yeni gönüllüleri kabul ederek bu döngüye devam ediyoruz.

Mevcut kaynakların doğru kullanılamaması ve tükenme tehdidi sözkonusu iken ekoyaşam nereye kadar sürdürülebilir? Kesinlikle sürdürülebilir çünkü insanlarda artık bu konu ile ilgili farkındalık gelişti, yeni fikirler oluşmaya başladı. Mesela insanlar artık tükettiği ürünün organik olup olmadığını, genetiği değiştirilmiş mi nerede üretilmiş, bunları artık araştırıyor. Bu işin esas püf noktası tüketici. Kendimizin ve çocuklarımızın sağlığını tehtit eden unsurlardan korumak istiyorsak bu tür ürünleri tüketmemeye hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Basın yayın organları, eğitimciler bizim gibi çiftlikler bu bilinci geliştirmeli genişletmelidir. Yavaş ve sağlam bir şekilde bunun olacağına inanıyoruz. Bireylerin bu konularda zorlayıcı olmaları ve yaptırım gücünü kullanmaları gerekir. Temiz su, hava, yiyecek ve giyecek istemek konusunda ısrarcı olmamız gerekiyor.

Otel yapılırken geniş bir mimari ekibin içinde yer alan Nar annenin kızı Beste Kuşcu’ya otelin yapım sürecini soruyoruz… “Otel fikri yıllar önce başlamıştı. Hepimizin ortak düşüncesiydi ve projeye başladıklarında ben mimari okuyordum. Proje yapan geniş bir MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 48

KONAKLAMA İKİ ŞEKİLDE OLUYOR; MİSAFİRLER İSTER EĞİTİM OTELİMİZDE İSTER YÖRÜK ÇADIRLARINDA KALIYORLAR. GÖNÜLLÜ KONAKLAMA ŞEKLİMİZDE İSE DOĞAYI ÖĞRENMEK İSTEYEN ÖĞRENCİLER BURADA ÇALIŞANLAR İLE BİRLİKTE GÖREV ALARAK, KONAKLAMA VE YEMEK KARŞILIĞINDA ÇALIŞARAK ÖĞRENİYOR.

ekibin içinde yer almanın yanısıra iç mimari ve restoran bölümü bana ait. Proje 2008 senesinde çizilmeye başlandı ve 2013 yılında tamamlandı. Toplamda 2’si suit olmak üzere 12 tane oda var. 50 kişiye kadar konaklama sağlanabiliyor. Eğitimlerin dışında sevdikleri ile birlikte güzel vakit geçirebilecekleri, herkesin bütçesine uygun bir konaklama şekli sunduk. Otelin birçok alanında geri dönüşümlü mobilyalar kullandık.

Peki ya eğitimin dışında konaklamak isteyenler de gelebiliyor mu? Konaklama iki şekilde oluyor; misafirlerimiz isterlerse eğitim otelimizde ya da yörük çadırlarlarımızda kalabiliyorlar. Gönüllü konaklama şeklimizde ise özellikle doğaya gönül veren ve öğrenmek isteyen öğrencilerimiz burada çalışanlarımız ile birlikte görev alarak, konaklama ve yemek karşılığında çalışarak öğrenmiş oluyorlar.



KAPAK

Güneş enerjisi için

10 sebep ATEŞ UĞUREL Güneşin kendini nihayet göstermeye başladığı bu günlerde, ekoloji-ekonomi ilişkisinin günümüzdeki değişimi ile ilgili düşüncelerimi ve tespitlerimi güneş enerjisini tercih etmek için 10 önemli gerekçeyi de açıklayarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Güneş enerjisine geçmek için, devletin ve son kullanıcıların motivasyonları farklı olacaktır.

İleri Demokrasiye Uygundur: Çünkü Gökyüzü Herkesindir Güneş enerjisi dünyanın her tarafında mevcut olan, belli coğrafyaların ve ülkelerin tekelinde olmayan tek enerji türüdür. Evet, daha az güneş alan yerler ve daha çok güneş alan yerler vardır. Bu biraz daha fazla güneş paneli kullanarak aynı enerjiyi elde edebileceğinizi gösterir sadece. Halbuki petrolünüz, kömürünüz, doğalgazınız ve hatta suyunuz, jeotermal kaynağınız yoksa yoktur, ancak ithal ederek bu kaynaklara ulaşabilirsiniz. Dünyanın yüzde 80’i karanlık yüzde 20’si güneşli olsa bakın nasıl birincil enerji kaynağımız olmuştu bile.

güçlere sahip on binlerce güneş sisteminin şebekeye bağlanması, öncesinde de bağlandığı noktanın enerji tüketimini karşılamasıdır. Hızla geçilmesi gereken akıllı şebeke altyapısı ile birlikte aynen internet gibi bir powernet oluşturulması temel hedef olmalıdır. Böylece çok sayıda noktadan ve çok farklı kaynaklardan elektrik üretimi yapılacaktır. Bu tip bir arz güvenliği öncelikle devlet ve enerji politikaları, nihayetinde enerji bağımsızlığı için elzemdir.

Yerli Üretim Yapılabilir: ARGE Şansı da Var

Cari Açığı Kapatır: Bedava Yakıt

Şu anda Türkiye’de enerji kaynaklarından elektrik üretimini sağlayan tüm altyapı ve ekipman ithal edilmektedir. Teknolojinin daha gelişeceğini ve hatta yeni güneş paneli teknolojilerinin önümüzdeki 10 yılda piyasaya çıkacağını öngörmek mümkün. Böylece hem hâlâ ARGE yapma imkânı, hem de gerekli pazar oluştuğunda ve doğru ortaklık yapıları kurulduğunda, yüzde 100 yerli üretime geçmek mümkündür. Tekerleğini üretip taktığımız bir arabaya nasıl yerli demek mümkün değilse, hücresini ithal edip montajını yaptığımız güneş paneline de yerli demek pek doğru değil.

Güneş enerjisine uzun zamandır gerekli destekleri vermekten imtina eden devlet büyüklerimizin en büyük argümanlarından biri de cari açığı (ithalatı) arttıracağı yönündeydi. Belki sistem fiyatlarının 4 EUR/W olduğu dönemlerde bu ekonomik olarak bir tartışma konusu olabilirdi, ancak bugünkü ve yarın ulaşacağımız fiyatlarla bu artık anlamını yitirmiştir. Teknolojisi yerli, yakıtı ithal bir enerji türünün cari açığa katkısı, teknolojisi ithal ama yakıtı yüzde 100 yerli ve bedava olan bir enerji türüne göre kat ve kat daha fazladır. Cari açığa sebep olan enerji çevrim teknolojisi değil, yakıt ithalatıdır. Tüm yenilenebilir enerji kaynakları cari açığın kapanmasında çok önemli rol oynarlar.

1

2

Dağınık Güç ve Bağımsızlık Sağlar: Aynen İnternet Gibi

3

Güneş enerjisi merkezcil bir enerji türü değildir, 100-200 MW’lık güneş santralleri yapmak da akılcı bir yaklaşım değildir. Temel felsefe küçük kurulu

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 50

4

İstihdam Sağlar: MW Başına 60 Kişi

5

Güneş enerjisinin çok önemli bir dağınık güç olmasına bağlı olarak, en çok istihdamı bu enerji türünde yakalayabiliyoruz. Yerel hizmet verecek


sıcak sıcak gelir. Güneş enerjisi bu konuda size benzer şekilde hizmet verecek tek enerji türüdür. 100kW değil 50kW gücünde bir sistem kurun fabrika çatınıza, bakın nasıl çalıştığına. Performansından pek mi memnun kaldınız, fiyatı daha da mı ucuzladı, gidin bir 50kW daha kurun bir sonraki sene. Üç sene sonra fabrikanızı mı taşıyacaksınız, en fazla 1-2 günde sistemi sökün, yeni çatınıza takın.

Son Kullanıcı: “Enerjime Çok Düşkünüm” Ülkemizde ve dünyada insanlar akşam düğmeye bastığında ampulünün yanmasını, televizyonunun çalışmasını çok doğal bir durum gibi algılıyorlar. Ancak uzun süreli bir elektrik kesintisi olduğunda gerçekle karşı karşıya geliriz. Elektriğin nereden evimize, işletmemize ulaştığı ile ilgili pek bir algımız, düşüncemiz ve kaygımız yoktur. Halbuki enerjiyi tükettiği fiziksel alana bir güneş enerjisi sistemi kuran özel veya tüzel kişilik, enerjinin üretiminden tüketimine kadar olan tüm aşamaları bizzat görür, deneyimler ve sahiplenir. Arabasına, evine, cep telefonuna çok düşkün olan halkımız aynı duygusal bağı bu sefer de elektriğini üreten enerji kaynağıyla kuracaktır. Son kullanıcının güneş enerjisini sahiplenmesi son derece önemlidir.

8

Uzun Ömür ve Finansal Getiri: 25 Yıl Tıkır Tıkır birçok güneş enerjisi firması, bunların lojistik ihtiyaçları, muhasebecileri, montajcıları, web sayfasını tasarlayanlar vs. derken MW başına 30-40 kişilik bir istihdamdan bahsediyoruz. Yani Türkiye için çok küçük bir hedef olan 12 GW’lık bir dağınık kurulu güçte bile 60 bin kişilik hiç de fena olmayan bir sayıya ulaşıyoruz.

Pik İhtiyaçları Karşılama: Özellikle Yazları Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda ve yazlarda en büyük problemi ortalama hava sıcaklığının 30 derece ve üstüne çıktığı gün sayısının artmasıyla birlikte iklimlendirmeye bağlı elektrik tüketiminin bu zaman diliminde hızla artması olacaktır. Rüzgârın esmediği, barajların boşaldığı ve hatta termik ve nükleer santrallerde üretime soğutma sorunları nedeniyle ara verildiği bu dönemde oluşacak anlık çok büyük enerji talebini minimize edecek yegane enerji kaynağı güneş olacaktır. Türkiye’nin yazlık pik enerji ihtiyacı ile güneş enerjisinin pik enerji üretimi birbirine denk gelmektedir.

6

Ölçeklenme Özelliği: “Az Güneş Enerjisi Lütfen” Türkiye’ye özel bir durumdur, gittiğiniz köftecide “yarım inegöl” ve “az çorba” sipariş edersiniz. Açlığınız devam ettiği sürece (ve cüzdanınızdaki para yeterli ise) yarım porsiyon köfte daha alırsınız, hem de

7

Bir sanayi ürününün çok uzun ömürlü olması pek de tercih edilen bir şey olmayabilir tüketim endüstrisi açısından. Şu anda bir güneş paneline verilen standart garanti süresi 25 yıldır. İçinde oturduğumuz evin en az 25 yıl ömürlü olmasını bekleriz, belki bir arabadan beklentimiz 10 yıldır. Yine mobilyalarımız için benzeri bir ömür beklentimiz olur. Onun dışında her şeyin bozulması, değiştirilmesi, bir üst modeline terfi edilmesi üzerine kurulu bir hayat içindeyiz hepimiz. Köpeğimizin veya sevgili kedimizin bile 12-14 yıllık ömrü olduğunu düşünürsek, bakım ihtiyacı sıfıra yakın olan bir güneş enerjisine yatırım yapmak oldukça mantıklı gözüküyor. Bugün 8-9 yılda, yarın belki 5-6 yılda kendini amorti etme özelliği taşıyacak bir başka emtia hayatımızda pek mevcut değil. Para vererek aldığımız her şey, o an itibariyle değer kaybetmeye başlarken, satın aldığınız bir güneş enerjisi sistemi o an itibariyle size para kazandırmaya başlıyor. Bugün 15-20 yıldır çalışan birçok güneş kurulumu, en fazla yüzde 10 verim kaybı ile hâlâ sorunsuz şekilde elektrik üretmeye devam ediyor.

9

Mutluluk: Fazla Söze Gerek Yok Bu hayat içinde çalışarak kazandığımız paraları çok farklı şekillerde harcıyoruz. Bazen bir yaz tatili, bazen bir lüks araba, bazen bir giysi oluyor hayalimizdeki. Bunları almak için temel motivasyonlarımızın en önde geleni mutluluk. Diğer tüm dokuz sebebi unutabilir, sadece mutlu olmak, hem kendiniz hem de öldürmekte olduğumuz bu mavi gezegen için iyi bir şey yaptım demek için de, ömür boyu gurur duyacağınız bir temiz enerji yatırımı yapabilirsiniz. Pişman olmayacaksınız.

10

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 51


KAPAK

Sürdürülebilir ekolojik şenlikli yaşam 2009 yılında yedi tane ekolojist yaşama sevdalı gönüllü tarafından kurulan Yeryüzü Derneğinin ilk düşüncesi, ekolojik bir topluluk oluşturmaktı. Kafalarında bunu nasıl yapacaklarına dair hem en ufak bir fikir kırıntısı yoktu ve de onlarca hayal sohbetlerini süslüyordu. Aralarından kimseyi başkan olarak seçmediler. Büyüyebilecekleri son noktaya kadar piramit usulü ya da hiyerarşik bir birliktelik değil, el ele tutuşmuş ve çember olmuş, muhabbetli bir birliktelik istiyorlardı. Aytaç Tolga Timur YERYÜZÜ DERNEĞİ üçük güzeldir” feyz aldıkları bir kitaptı. Önceleri Bursa, Kütahya ve Yalova'nın köylerini dolaştılar. Köy kahvelerinde ekolojik tarım üzerine bolca sohbet ettiler. Birinci ağızdan köylünün tarım üzerine fikirlerini dinlediler, belki de öğrendiler. Uzun süre aralarına sekizinci kişi katılmadı. Dert etmediler, hatta akıllarına bile getirmediler. Bir bahar sabahı, birlikte kahvaltı yaparken İstanbul'da kent bahçeleri kurmaya karar verdiler. Akıllarına ve gönüllerine yattı, hemen işe koyuldular. Kent bahçelerine ilgi büyük oldu. Şehrin dört bir yanından başvuranlar, tohumlar, fideler, zor sorular ve yeni pırıl pırıl yüzler... Sorularla onlar da öğrendi. Öğrendikçe daha çok paylaştılar. Sulama rehberi hazırladılar, kompost yapmayı öğrendiler ve evlerine kurdular. Solucanlar, kırmızı solucanlar, sıfır çöp meselesini, insan atıklarını kompostlaştırmaya kadar vardırdılar. Yaptıklarının değerinin takdir edilmesi, onları daha da motive etti. Sivil toplum kuruluşlarının koca bütçeli projelerle ve profesyonel maaşlı çalışanlardan oluştuğu, hatta bir anlamda şirketleştiği bir iklimde, onlar gönüllü kalmaya devam ettiler. “Kalpten kalbe bir yol vardır, gözle görülmez” aşığın dediği gibi. Bu yol kuruldukça, aralarına yeni gönüllüler katılmaya başladı. Hepsini çembere aldılar ve ben eskiyim, ben yeniyim diye kibirlenmediler. Tabii ki yeni gelenlerle birlikte, gidenler de oldu. Ama gelene 'Niye geldin?', gidene 'Niye gittin?' diye sormadılar. Düşündüler ki: “Su akar

K

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 52

GEZEGENİN ÇOK UZAK YERLERİNDEKİ HABİTATLARIN KÜLTÜREL ENDEMİKLERİNİ HARMANLADILAR SONUÇLAR BAZEN İYİ OLDU, YÜZLERİ GÜLDÜ, BAZEN HÜSRAN OLDU UMUTLARI KIRILDI.

yolunu bulur”. Sonra permakültürü öğrendiler. Öğrendiklerini uygulamaya başladılar ve meraklılar için atölyeler düzenlediler. Anadolu Bilgeliği ile gezegenin çok uzak yerlerindeki habitatların kültürel endemiklerini harmanlamaya çalıştılar. Sonuçlar bazen iyi oldu, yüzleri güldü, bazen hüsran oldu umutları kırıldı. Kiraz mevsiminde bir ekoköyümüz olsun diye düşünüp, tekrar yollara koyuldular. Niyetleri temiz olmalı ki aynı yıl, kar yağmadan gönüllerinin ekoköyünün filizleneceği yeri buldular. Köye yerleşmek vakit alacaktı, hem belki hepsi gidemeyecekti. Öyleyse bir nevi köyü, şehre taşımak için yediklerini içtiklerini evde üretmeyi öğrenmeleri gerekiyordu. Başladılar evlerinde sirke, deterjan, meyve suyu, şekersiz reçel, turşu, sabun, duş jeli, deodorant, yüzey temizleyici, salça, tarhana, peynir, pekmez ve belki de en çok


KAPAK

önemsedikleri ekşi mayayla ekmek yapmaya. Denedikçe daha iyisini daha lezzetlisini ürettiler. Ürettikçe paylaşıp çemberlerini şenlendirdiler. Gittikleri köyde kim bilir kaç kuşaktır yaşayan kadınlar ve erkekler, bizimkileri bağırlarına bastılar. Yüzleri güldü, geleceğe dair inançları tazelendi. Kullanılmayan bağdadi yapıda kerpiç bir evi, bizimkilere verdiler. Eve eşya gerekti. Şehirdeki kolu komşu takas şenliklerine çağrıldı. Aman neler gelmedi ki? Artık kullanılmayan ama tertemiz eşyalar yağmur gibi yağdı. Taşımaktan belleri ağrıdı, fakat yüzleri güldü, yürekleri coştu. Köye gidip gelirken, köyle şehir arasında, sebzenin, meyvenin, kuru bakliyenin fiyat farkına şaştılar. Anladılar ki Anadolu Köylüsü' nün sıcacık ellerinde, bin bir emekle ürettiklerinin kaymağını tedarikçiler yiyormuş. Sağa sola bakındılar, topluluk destekli tarım dedikleri yeni bir şey öğrendiler. Hemen işe koyuldular. Olmaz, yapılamaz diye akıl verenlere kulak asmadılar. İyi ki de asmadılar, yirminin üzerinde köylüyle doğrudan alış verişe başladılar. Çember biraz daha genişlemişti ve içine kimilerinin çocukları da katılmıştı. O çocukların taze inek sütünü içemediklerini görünce çok üzüldüler. Çocuklarla her konudan atölyeler yapmaya başladılar. Ama onlara hükmedici değil, paylaşımcı olarak ve daha çok onları dinleyerek yaklaştılar. Okudular, tartıştılar. Başka memleketlerdeki örnekleri incelediler.

KÜRESEL İKLİM KRİZİNİ, İNSANLIĞIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK TEHLİKE OLARAK ALGILADILAR. AKILLARINDAN ÇIKARMADIKLARI, EYLEMLERİNİ BELİRLEYEN BİR MESELE OLDU, KÜRESEL ISINMA. SADECE KENDİ ÜLKELERİNDE DEĞİL, BAŞKA YERLERDE DE BENZER KAYGILARI TAŞIYANLARLA İŞBİRLİĞİ YAPTILAR.

Ekofobi kavramı ile tanışıp, benzer hataları tekrarlamamaya özen gösterdiler. Yedi kişinin el ele tutuşup yola koyuldukları günden beri, küresel iklim krizini, insanlığın önündeki en büyük tehlike olarak algıladılar. Hiç akıllarından çıkarmadıkları, eylemlerini belirleyen bir mesele oldu, küresel ısınma. Sadece kendi ülkelerinde değil, başka memleketlerde de benzer kaygıları taşıyanlarla işbirliği yaptılar, atölyeler düzenlediler. Sınırların anlamını kaybettiği bu küresel sorunla, ancak küresel bir birliktelikle baş edebileceklerini kavradılar. Organik pazarları her zaman desteklediler. Bu pazarların birer alışveriş merkezi olarak değil, ekolojik meselelerin konuşulduğu, yaşama geçirildiği, deneyimlendiği birer agora olması için destek verdiler. Çeşitli etkinlikler düzenlediler. Atık yağ, e-atık topladılar, atölyeler yaptılar. İşbirliğine, güç birliğine her zaman açık oldular. Ortak etkinliklere, platformlara katıldılar. Kendi etkinliklerine başka STK'ları çağırdılar. ‘Ben yapıyorum’ un değil, ‘Biz yapıyoruz’ un peşine düştüler. Gezi Direnişi'nden sonra, gerçek haber alma konusunda tedirginlik yaşadılar. Ekoloji haberleri sayı olarak artmakla beraber, güvenilirliğini yitirmişti. Ne yaptılar; web sayfalarını değiştirdiler. Ekoloji etkinliklerinin duyurulduğu, yerel haberlerin verildiği, söyleşilerin yapıldığı bir nevi yurttaş gazeteciliğine soyundular. Haberin, söyleşinin, fotoğrafın doğrudan yayınlandığı, görünmez bir elin müdahale etmediği, gerçeğin olduğu gibi yansıdığı bir haberciliği amatör bir ruhla hayata geçirdiler. Bizimkilerin hikâyesi bir yol hikâyesi. Bu dünyanın her yolu bir gün biter. Bu hikâye de kendi yolunu bitirene kadar devam eder. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 53


RÖPORTAJ

DEFNELİ AMAZONLAR Röportaj BERMA SUTUĞ AYDIN

k i n a Org n i ç i tarım r o y ı ş a sav

Hatay’ın Yeşilpınar beldesindeki ev hanımları, “Kırsal alanda kadının güçlendirilmesi" projesi kapsamında organik tarım yaparak elde ettikleri tıbbi aromatik bitkileri ve meyve kurularını, kurdukları kooperatifte işleyerek kazanç sağlıyor. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 54


l genelinde kırsal kesimde çalışan yoksul kadınları güçlendirmek amacıyla Yeşilpınar Kadınları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyeleri tarafından kurulan Defnesu İktisadi İşletmesi üye kadınlarının mücadelesini, dernek başkanı Meryem Kılıç, bizlerle paylaştı.

İ

KADIN AKTİVİST OLARAK HER ZAMAN MÜCADELENİN İÇINDE YER ALDIM Bildiğim kadarı ile öğretmensiniz, bu mücadeleye yalnız mı başladınız? Ben emekli ilköğretim okulu öğretmeniyim. Aynı zamanda Emekli Sendikası kurucusu ve başkanıyım. Ben güç koşullarda hayatı ve eğitimimi devam ettirdim. Öğretmen olarak ilk göreve başladığımda hep yoksul insanların arasındaydım. Çektikleri sıkıntıları duyumsamış ve ne hissittiklerini anlamıştım. Zira okula göndermekte dahi zorluk çektikleri çocuklarını ya pamuk tarlaları ya da zeytin mevsiminde geçici işci olarak çalıştırıldıklarına tanık olmuştum.Böylesine yoksul ve sorunlu olan yörelerde birey olarak ne yapabilirim arayışına girmiştim. Bu nedenle hedef kitlem yoksul insanlar olmuştur. 2004 yerel seçimlerinde CHP’den Belde Belediye Başkanlığına aday olan eşim Malik Kılıç ile seçim gezilerine çıktığımızda pek çok insanla yüzyüze görüşme fırsatı buldum. Onların yaşam koşullarını birebir görüp sefalete tanık oldum. Çoğu işsiz veya

YOKSUL VE SORUNLU OLAN YÖRELERDE BİREY OLARAK NE YAPABİLİRİM ARAYIŞINA GİRMİŞTİM. BU NEDENLE HEDEF KİTLEM YOKSUL İNSANLAR OLDU. 2004 YEREL SEÇİMLERİNDE BELDE BELEDİYE BAŞKANLIĞINA ADAY OLAN EŞİM İLE SEÇİM GEZİLERİNDE PEK ÇOK İNSANLA GÖRÜŞTÜM.

işten atılmışlardı. Ozaman kendi kendime ve sesli olarak da bu insanlara söz vererek; “kazanırsak öncelik sizin olacak” dedim.

İKTİSADİ İŞLETMEDEN KOOPERATİFE DÖNÜŞTÜK Dernek kurmaya nasıl karar verdiniz? Süreç nasıl gelişti? Kadınlar yoksul, kadınlar muhtaç, kadınlar çaresiz sayıyorlar kendilerini. Çözüm üretmek adına, kırsal kesimdeki kadınlarımızın iş gücüne kazandırılması ve ekonomik olarak kalkındırılması için Yeşilpınar Kadınları Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ni kurduk. Dernek çatısı altında çeşitli el sanatları kursları ile eğitim çalışmalarımız oldu. Fakat kadınlarımız artık tüketiciden çok üretici olmak istiyoruz, kendi ürünlerimizi üretip satmak istiyoruz diyince, açılan KOSGEB’in girişimcilik eğitimleri ile 450 kadınımızın bu girişimcilik eğitimi almasını sağladım. Bunlardan 8 kişi kendi işyerini kurdu. Dernek olarak tüm yerleşim yerlerini gezip, kadınlarımızın ne kadar konuya hakim olduklarını, ekolojiyi veya tarımı nekadar bildiklerine baktık, yörede yetişen otları tanıyıp tanımadıklarını araştırdık, daha sonra onlara bu bitkileri toplayıp bize satarak kendilerine ekonomik fayda sağlamak isterler mi diye sorduk. Daha sonra Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı işbirliği ile Defnesu İktisadi İşletmesi’ni kurduk. Şimdi iktisadi işletmeden yüzlerce kadının çalıştığı ve ekmeğini kazandığı MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 55


RÖPORTAJ

bir kooperatife dönüştük. Bulunduğumuz binanın yerini de Malik Kılıç bize tahsis ederek binanın kuruluşunda büyük emekleri olmuştur.

Derneğinize bağlı kaç üye ve çalışanınız var?

ORSER YANİ ORGANİK TARIM KONTROL VE SERTİFİKASYON SİSTEMİ TARAFINDAN VERİLEN SERTİFİKAMIZ DA VAR. BU KONUDA ÇOK HASSASIZ VE BELGESİ OLMAYAN ÜRETİCİLERDEN DE ÜRÜN ALMIYORUZ.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 56

Şu anda 150 üyemiz var ve organik tarım yapmak isteyen herkes geliyor. İşletmemizde sürekli çalışan 20 kişi bulunuyor. İl genelinde 18 farklı yörede 10 tane de tıbbi aromatik bitki toplayıcımız var.

ORGANİK TARIM ÜRETİCİSİ SERTİFİKAMIZ VAR Eğitimler devam ediyor mu, kadınlar neler öğreniyorlar? İktisadi işletme ile kooperatifçilik arasındaki farkları ve kooperatifleşmeyi anlattığımız eğitimlerimiz devam ediyor. Burada kadınlarımızı sürekli eğiterek, üretime teşvik ediyor ve kazanmalarını sağlıyoruz. Katılımcı kadınlarımıza sürdürülebilir yaşam, küresel ısınma, kıtlık, toprak ve su kirliliği yani tüm ekolojik eğitimlerin yanı sıra toplumsal cinsiyet, kadınların hukuksal hakları, konularında eğitim verdik ve halen de eğitimlerimize devam ediyoruz hatta bir yerleşim yerine gerektiğinde beş kez gittiğimiz oldu. Gönüllü gıda mühendislerimiz var hem denetleme hem eğitim için. Ayrıca Tarım İl Müdürlüğü bizim organik tarım bölümümüzü üç ayda bir denetliyor. ORSER yani Organik Tarım Kontrol ve Sertifikasyon Sistemi tarafından verilen sertifikamız da var. Bu konuda çok hassasız ve belgesi olmayan üreticilerimizden de ürün almıyoruz.


RÖPORTAJ

KADIN EMEĞİNİ DEĞERLENDİRME VAKFI DESTEĞİ HEP YANIMIZDA Ürünler nerede üretiliyor? Bizim Samandağ, Altınözü, Yayladağ, Defne’de, Bahçeköy, Değirmenyolu gibi civar köylerden 18 adet organik çiftçimiz var. Buralarda önce araştırmalar yaptık ve kadınlarımıza eğitimler veriyoruz. Daha sonra üretime başladıklarında üretilen sebze ve meyveleri, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfının bize hediye ettiği 22 tepsili fırınımızda kurutuyoruz. Patlıcan, biber, domates ve portakal kabuğunu iplere asarak doğal olarak kurutuyoruz. Organik odalarımızda ise bitki ve meyvelerimizin rengini soldurmadan gölgede kurutma yapıyoruz. Daha sonra ürünleri, Almanya Büyükelçisinin hediye ettiği vakumlu paketleme makinamız ile ambalajlıyoruz. Talepler o kadar arttı ki aldığımız siparişleri karşılayamadığımızdan, vakıftan bu fırının 80 tepsili olanından istiyoruz.

SATILAN ÜRÜNLERİN GELİRLERİNİ ÜYELERİMİZE PAYLAŞTIRIYORUZ Ürünler nerelerde satılıyor, sabit bir yeriniz var mı? Kadın emeğini değerlendirme vakfının kurduğu pazarlama ağlarında bu ürünleri satıyoruz. Özellikle vakıfın İstanbuldaki satış ofisi olan Nahıl Dükkan’a bir çok ürünümüzü dökme olarak gönderiyoruz. Halihazırda da 20 ton siparişimiz var Ahmet Maranki’ye gönderilmek üzere hazırlanıyor. Türkiye’nin önde gelen bitkisel ve yöresel ürün satışı yapan sitelerin yanı sıra burada Antakya pazarında bir standımız var, “Defnesu” markası ile organik nar ekşisi, zeytinyağı ve kurutulmuş meyve-sebze ve otlardan oluşan ürünlerimizi satıyoruz. Satılan

SATILAN ÜRÜNLERİN GELİRLERİNİ ÜYELERİMİZE PAYLAŞTIRIYORUZ. AYRICA ELİMİZDE ORGANİK TOHUM ARŞİVİMİZ VAR VE TOHUM TAKASINDA BULUNUYORUZ. HATAY’DA ORGANİK TARIM YAPAN İLK KADIN KOOPERATİFİYİZ VE TÜRKİYE’DE SAYIMIZI ARTTIRMAYI HEDEFLİYORUZ.

ürünlerin gelirlerini de üyelerimize paylaştırıyoruz. Ayrıca elimizde organik tohum arşivimiz var ve tohum takasında bulunuyoruz. Hatay’da oranik tarım yapan ilk kadın kooperatifiyiz ve Türkiye genelinde sayımızı arttırmayı hedefliyoruz. Zahter, meyan kökü, adaçayı, kekik, fesleğen, zahter hali, mut, ayva kurusu, domates kurusu, bu gördüğünüz ürünlerin hepsi organik.

İFLAH OLMAZ BİR PROJE YAZARIYIM Yakın zamanda başka neler yapmayı planlıyorsunuz? Şimdiki projemiz, burayı biraz daha genişleterek, satış ofisi, eğitim salonu ve gelecek olan yeni kurutma fırını için mevcut organik kurutma ünitesini büyüterek arka tarafa taşımak istiyoruz. Bu işlemlerin bize maliyeti 30 bin TL’lik fakat bununla ilgili henüz bir destek bulamadık ve arayış içerisindeyiz. Ben iflah olmaz bir proje yazarıyım. Sürekli yeni projeler hazırlıyıp vermeme ragmen, ne yerel yönetimlerden, ne bakanlıktan ne de KOSGEB’den aradığımız desteği bir türlü bulamıyoruz. Destek olmak isteyen herkesi bekliyoruz.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 57


SATIŞ Ümit Ünker Satış koçu ve Eğitmen umit@umitunker.com

Bir satış sürecinde önemli olan sürdürülebilir satış yaratmaktır ir satış sürecinde önemli olan sürdürülebilir satış yaratmaktır. Ne demektir sürdürülebilirlik? Bir müşterinin aynı ya da farklı ürün ve/veya hizmeti aynı hizmet sağlayıcı ve/veya üreticiden sürekli olarak almasıdır. Peki, nasıl yapılır? İnsanlar satın alma süreçlerini, beynin kâr ya da zarar / olumlu ya da olumsuz şekilde yönlenmesi ile yaparlar. Eğer bir satın alma süreci zarar veya olumsuz şekilde beyinde kodlanırsa satış gerçekleşmez, hatta ikinci defa bu ürün ya da hizmeti satın alma olasılığı çok düşecektir. Bu nedenle müşteri ile; n Duygusal bağ kurabilmeli. n Doğru ihtiyaç analizi yapmalı ve ihtiyacına yönelik çözüm üretmeli. n İhtiyacını belirledikten sonra ek fayda sağlayacak ikincil satış stratejisini kurgulamalı. n Bu ürün ya da hizmeti almasının ona sağlayacak faydasını, almamasının ise belirli süre sonrasında ne gibi olumsuz bir durum yaratabileceğini anlatmak gerekir. Mesela; şu an da kullandığınız

B

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 58

ürünün enerji tüketimi 5 birim, bu nedenle yılda toplam 60 birimlik bir tüketiminiz oluyor bu da size yıl bazında 100 birimlik bir fatura çıkarıyor. Ancak, bizim bu ürünümüzü almanız hem ay içinde ki tüketiminizde size 1, 5 birimlik bir tasarruf sağlatacak hem de yılda 30 birimlik bir kâr elde etmenizi. Müşteri satın almada her şeyden önce fiyat dengesini sorgular. Yukarıdaki gibi bir yaklaşımda yeni alacağı ve diğerlerine göre daha pahalı olduğunu düşündüğü ürün “Bilanço” yöntemi kullanılarak sayılarla ve kâr elde etme vurgusuyla sunuldu. Böylelikle elde edeceği kâr ve fayda şu an katlanacağı acıdan çok daha fazla ve pek de bir efor sarf etmeden satışınızı kapatabilirsiniz. Siz olsanız satın almaz mıydınız? n Müşterinizle onun acısını (burada ki acıdan kasıt, kullandığı ürün ya da hizmet ile ilgili yaşadığı sıkıntı) paylaşmanız, onu anlamanız ve gerçekten ona yardımcı olmaya çalışmanız, müşterinizin bir sonraki satın almasında sizi tercih etmesini sağlayacaktır. Bu da sürdürülebilir satışı yaratır…


KAPAK

FATMA ŞAHİN

Fıstık kabuğundan “

enerji

üreteceğiz G

aziantep Büyükşehir Belediyesi’nin projelerinden biri olan Türkiye’nin ilk ve tek ekolojik binasında (Pasif ev) Antepfıstığı kabuğundan enerji üretilecek. Hava, su ve toprağın en azami bir şekilde kullanılacağı pasif evde, güneşten, kirli sudan, yağmur suyundan en iyi şekilde yararlanılması planlanıyor. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, bu proje ile hem uluslararası toplumda hem de ulusal alanda önemli bir şehir olduklarını aktardı. Şahin, ailelerin bu binayı kullanmaya ve sistemi öğrenip aile bütçelerine katkı sağladıktan sonra yapacak davranışların önemli olacağını savundu. Binada eğitim salonlarının bulunduğunu ve rehberler ile danışmanlar tarafından tüm bilgilerin verildiğini belirten Şahin, isteyen herkesin bu bilgilerden yararlanabileceğini ifade etti. Bu binanın sadece örnek bir bina

BİZ FISTIK KENTİYİZ. FISTIK KABUĞUNUN ÖZ KÜTLESİ VE ENERJİYİ TUTMA GÜCÜ ÇOK YÜKSEK. KALKINMA BAKANLIĞI, ÜNİVERSİTELER VE FRANSIZ BİLİM ADAMLARI İLE BİR PROJE ÜRETTİK. BU KONU ÜZERİNDEKİ ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR.

olduğunu ve eğitim amaçlı kullanacaklarını dile getiren Başkan Şahin, bu binaların sayısının çoğaltacaklarını ve bu yönde Ekolojik Kent Projesi çalışmalarının devam ettiğini bildirdi. Büyükşehirler için biyo kütle ve biyogazın çok önemli bir konumda olduğunu ifade eden Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz fıstık kentiyiz. Fıstık kabuğunun öz kütlesi ve enerjiyi tutma gücü çok yüksek. Kalkınma Bakanlığı, üniversiteler ve Fransız bilim adamları ile bir proje ürettik. Bu konu üzerindeki çalışmalarımız devam ediyor. Fıstık kabuğunu daha fazla kullandığımız zaman biyo kütleden daha fazla nasıl istifade edeceğiz, onun yalıtım gücünden ve enerjisinden daha fazla nasıl istifade edeceğiz, bu işin bilimsel ve akademik boyutları ile çalışıyoruz. Son baharda bir fıstık festivalimiz olacak. Bu festivalde fıstık kabuğunun içindeki enerji ve gücü ekolojik kentte nasıl kullanırız diye bir alt yapı çalışması da yapıyoruz.” 200 BİN KİŞİNİN YAKIT İHTİYACI BURADAN KARŞILANACAK Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin projelerinden biri olan Türkiye’nin ilk ve tek ekolojik binası (Pasif ev) faaliyete geçmesi durumunda 200 bin kişinin yakıt ihtiyacının yüzde 60’nı karşılayacak. Ekolojik binaya neden ihtiyaç duyduklarını anlatan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, modern dünyaya bakıldığı zaman birçok çatışmaların ve stratejinin enerji yüzünden kaynaklandığını söyledi. Dünya’da enerjisini yönetemeyen, üretemeyen, kullanamayan bir ülkenin kalkınmasının ve hedefine ulaşmasının mümkün olmadığını aktardı. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 59


Bilişim Levent Karadağ e-Dönüşüm Uzmanı

Yeşil Bilişim: İnsanlığın küçük değişimlere çok ihtiyacı var ürkiye’de kişi başına her yıl ortalama 42 kg kâğıt tüketiliyor. Yani kişi başı her yıl 7 ağaç yok ediliyor. Teknolojinin değiştirdiği dünya, insanlığın elinde saatli bir bomba gibi duruyor. Teknoloji, dünyayı daha yaşanabilir mi yapıyor? Yoksa bir felakete mi sürüklüyor? Dünya üzerindeki tüm canlıların kaderi bizim elimizde mi? Teknolojiyi kullanırken kurumların ve bireylerin davranışlarındaki küçük gibi görünen değişimlerin etkisi çok büyük olabilir. İnsanlığın bu değişime çok ihtiyacı var. McKinsey’nin yaptığı tahminlere göre 2020 sonunda bilgi ve iletişim teknolojilerinin enerji tüketimi üçe katlanacak. Dolayısıyla çevreye karşı en duyarlı olması gereken sektörler arasında bilişim teknolojileri (BT) ilk sıralarda yer alıyor. GeSI (Global e-Sustainability Initative), Smarter 2020 Raporu ile 2020 yılında bilişim uygulamalarının karbon salınımının yüksek olduğu sektörlerde kullanılmasının, toplam küresel karbon salınım miktarında yüzde 16,5’lik bir tasarruf potansiyeli barındırdığını tespit etti. Araştırmalar elektronik atıkların diğer atıklardan 3 kat daha hızlı arttığını söylüyor. Yalnızca ABD’de atık durumdaki bilgisayar sayısı 500 milyonu aşıyor. Küresel atık pazarının bu yıl 11 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu bağlamda kurum ve kişi olarak yapabileceğimiz bazı küçük değişiklikler olabilir; Prizden çekme uyarıları ile yüksüz enerji tüketiminden kaçınmak için pil dolduğunda şarj cihazlarını prizden çekmeye yönelik alarmlar kullanılıyor. Elektronik atıklar çöpe atılmamalı. Çünkü e-atıklar, kaplama malzemeleri ve içlerinde kurşun, cıva, kadmiyum gibi zehirli maddeler içeriyor.

T

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 60

Yazıcıdan çıkan kâğıtlar %40 dolu oluyor. Bastırmadan önce tekrar düşünmek lâzım. Baskı ve fotokopi işlemlerinde önlü arkalı baskı (dubleks) yapılarak yüzde 50’ye varan oranda kağıt tasarrufu sağlanabilir. Equitrac gibi gerçek zamanda dokümantasyon takip yazılımları kullanarak gereksiz baskı miktarı ve sebepleri kolaylıkla tespit edilebilir. Çevreye duyarlı kâğıt ya da geri dönüşümlü kâğıt kullanılabilir. Atılacak kâğıtların geri dönüşüm kutularına atılıp, kolayca sisteme geri kazandırılması için ofislerde gerekli önlemler alınabilir. Kullanılan cihazların ENERGY STAR çevre etiketi olmasına dikkat edilmelidir. Mesai saatleri dışında kullanılmayan cihazlar kapatılmalı, mesai saatlerinde cihazın çalışmadığı anlarda uyku moduna geçmesi için gerekli ayarlar yapılmalıdır. Bilgisayarlar gün içerisinde uyku modunda kullanmalı, işten çıkıldığında kapatılmalıdır. Gece yatarken bilgisayarlar kapatılıp, fişten çekilmelidir. (Bir gece bilgisayarın açık kalması 10 saatlik 100 watt ampulün ışığına veya 12 kez saçınızı kurutabileceğiniz enerjiye karşılık geliyor.) Cep telefonu enerjilerinin yaklaşık üçte ikisi boşa harcanıyor. Dizüstü bilgisayarların batarya dolum işlemi tamamlanmasına rağmen şarj adaptörleri saatlerce prizde takılı bırakılarak hem bataryanın kullanım süresinin kısalmasına hem de elektrik israfına neden oluyor. NRDC Amerika'da 100 milyondan fazla kullanılmayan cep telefonu olduğu bildirilmiş. Onların geri dönüşümü ile ABD de bir yıl için yaklaşık 24.000 haneye yetecek enerji tasarrufu olabilir. (Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi) KEP, e-Fatura, e-Defter, e-Tebligat gibi dönüşümünü tamamlayan her kurum, ormanlara önemli katkıda bulunacaktır.


KAPAK

Çölün ortasında ekokent B

irleşik Arap Emirlikleri’nde inşa edilen yeni bir ekoloji şehir olan Masdar City, tamamen yenilenebilir enerji kaynakları üzerine Dünya’nın ilk temiz teknoloji şehri olacak. Sıfır karbon, sıfır atık çöp ile enerji ihtiyacı için sadece Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılacağı tek ve ilk şehir olacak, Masdar City. Kimilerine göre de gelecekte Ay’da kurulacak bir üs için de esin kaynağı oluşturacağı öngörülüyor. Orta Doğu’nun normalde yaşamın insanlar için en zor olduğu çöl koşullarında tüm Dünya’nın üstünde yaşam standartlarına sahip bir şehir kuruluyor…Masdar City, Birleşik Arap Emirlikleri Global Enerji Şirketi, Abu Dhabi Ulusal Enerji tarafından inşa ediliyor ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dhabi şehrinin dış civarı üzerinde “temiz teknoloji bölgesi” olarak duvarla çevriliyor. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 61


RÖPORTAJ

Dönüşüme, NE ALABİLİRİM değil NE VEREBİLİRİM

sorusu ile başlayın

Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir, Ankara doğumlu. Liseden bu yana okuldaki öğrenci klüplerinde, doğa koruma dernekleri gibi farklı yerlerde gönüllü çalışmış. Üniversite yıllarında da uzun bir süre kuş gözlemciliği yaparken Anadolu’nun bir çok yerini görme fırsatı yakalamış ve Doğal Hayatı Koruma Derneği'nde çalışmış. En sonunda ise Buğday hareketi ile tanışıp uzun yıllardır da bu dernekte emek veriyor. Biyolog olan Aydemir, bizleri kırmadı ve sorularımızı, Kazdağları’nda bulunan Çamtepe Ekolojik Yaşam Kültürü Merkezi’nden cevapladı. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 62


RÖPORTAJ

Derneğin Kurucusu Victor Ananias ile tanışmanızdan bahsedebilir misiniz? Victor ile tanışmamız, 1996 yılında ben Bodrum'da iken olmuştu. O yıllarda Buğday, vejetaryen restorandı. Başak Doğal Ürünler dükkânı vardı. Ben de Bodrum Yarımadasının doğa koruma potansiyelini ortaya çıkaran bir projede çalışıyordum. O sıralarda Buğday, sadece bulunmaktan, Victor ile arkadaşlık etmekten hoşlandığım bir mekandı. Ama şimdi arşiv dolabına girdiğimde taa o zamanlar Buğday'ın menülerini bilgisayarda yazdığım kağıtları buldum. Ama Victor öyleydi zaten, onun etrafında bulunursanız mutlaka çalıştırırdı sizi! Tam da aradığımız şey... Bir süre sonra İstanbul'da yeniden buluştuk. O arada Buğday dergi haline geldi, İstanbul'a taşınıldı, Buğday Restoran kapandı. Ve artık bir sivil toplum kuruluşu olmasının vakti gelmişti, işte tam o sırada ben de etrafta dolaşıyordum... Anlayacağınız herşey büyülü ve kendiliğinden oldu.

Dernek maceranız nasıl başladı? Buğday Derneği 2002 yılının Ağustos'unda kuruldu. Kurulma sebebi, kabına sığamayışıdır. Buğday o sırada bir dergi idi, bir yayın organı. Ekolojik yaşam bilgisinin yayılmasını sağlayan kuvvetli bir araç. O zamanlar küçük bir şahıs şirketi tarafından çıkarılıyordu. Ama yapılanlar dergi olmanın ötesine geçti. Türkiye'de ekolojik iç pazarın oluşturulması için toplantılar düzenlenmesine, sektördeki paydaşlarla iletişimin kuvvetlendirilmesine, ortak planlar, stratejiler çizilmesine, Bakanlıkta mevzuatla ilgili çalışmalarda bulunulmasına aracı oldu.

BUĞDAY DERNEĞİ 2002’DE KURULDU. KURULMA SEBEBİ KABINA SIĞAMAYIŞIDIR. BUĞDAY O SIRADA BİR DERGİ İDİ, BİR YAYIN ORGANI. EKOLOJİK YAŞAM BİLGİSİNİN YAYILMASINI SAĞLAYAN KUVVETLİ BİR ARAÇ. O ZAMANLAR KÜÇÜK BİR ŞAHIS ŞİRKETİ TARAFINDAN ÇIKARILIYORDU. YAPILANLAR DERGI OLMANIN ÖTESİNE GEÇTİ.

Tüm bunlar aslında bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı işlerdir, bir derginin değil. Bu nedenle dernek yapısı kuruldu.

Ekolojik yaşamı desteklemek için hizmet ettiğiniz amaçlar hakkında bilgi verebilir misiniz? Ekolojik yaşam deyimi artık çok sık kullanılıyor. O zamanlar anlaşılmıyordu bile. Basit anlamıyla ekolojik yaşam “yuva, ev bilinciyle yaşamaktır”. Tanım içindeki ev; yerküredir, bedenimizdir, barınağımızdır. Bütün bu ölçeklerde, yaptıklarımızın herşey ile olan ilişkisini düşünerek yaşamaktır ekolojik yaşam. Buğday Derneği de bu bilincin oluşturulmasına hizmet ediyor ve daha da fazlası, yaşanması için modeller üretiyor. Başarılı olmak için de geleneksel süreçteki üretimlerin korunması ve insan gereksinimlerinin ekosistem döngülerine uyum içinde yeniden tanımlanması yönünde çalışmalar yapıyoruz. Bu işin arkasında elbette bir yaşam felsefesi var. Bu felsefenin hayata geçirilmesi için ekolojik pazarlar kuruyoruz, üreticilerle tüketicileri biraraya getiriyoruz, farklı niyetlerle çalışan paydaşları ortak bir ekolojik gelecekte buluşmaları için çeşitli ortamlar yaratıyoruz. Gönüllü çalışmaları teşvik ediyoruz ve insanların gönüllü olarak çalışabilecekleri olanaklar yaratıyoruz. Bütün bu çabalar içinde edindiğimiz bilgileri paylaşmak için araçlar oluşturuyoruz. İletişim bizim işimizin çok önemli bir parçası. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 63


RÖPORTAJ

Peki tarımsal faaliyetleriniz? Tarım, insanın yeryüzündeki en büyük izini oluşturan sektör. Bu nedenle çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen sürdürülebilir tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması için çalışmalar yapıyoruz. Bireyin doğa ve çevresi ile uyum içinde yaşayabilmesi için bilgilendirilmesi ve becerilerini geliştirebilmesi amacıyla faaliyet alanları yaratılması da bütün çalışmalarımızın içinde yer alır. Bunları derneğimizin internet sayfasından takip edebilirsiniz.

Derneğin güncel projeleri nelerdir? Üretim ve tüketim süreçlerini buluşturmaya yönelik olarak “ %100 Ekolojik Pazarlar” ve “Katılımcı Gıda Toplulukları Ağı”; ekolojik yaşam çiftliklerinde gönüllü çalışmaya olanak veren “TaTuTa çiftlikleri”; geleneksel tohumların çoğaltılması ve paylaşılmasını hedefleyen “Tohum Takas Ağı”; eğitim programlarını yürüttüğümüz “Ekolojik Yaşam Eğitimleri”, geleneksel yaşam bilgisinin derlenmesi için “Ana Bilgi” ve elbette yoğun bir iletişim programımız var. Bütün bunları birlikte yaptığımız ortaklarımız ve Kazdağı coğrafyasının çevresindeki Çanakkale ve Balıkesir kırsalında da pilot projeler ile yürütüyoruz. Bir de sadece bu yıla özgü olarak Ekim ayında İstanbul’da düzenlenecek olan Dünya Organik Kongresi’nin koordinasyonunu yürütüyoruz.

Buğday Derneği’nin Tatuta (Tarım, Turizm, Takas) projesi hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu projenin amacı nedir? TaTuTa benim kıymetlim. TaTuTa sayesinde ziyaret ettiğim çiftlikler, köyler, tanıştığım

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 64

MAALESEF ÜLKEMİZ KENDİ KENDİNE YETEN BİR ÜLKE DEĞİL. DÜNYADAKİ HİÇBİR ÜLKE SANIRIM KENDİNE YETEMİYOR ARTIK. ÇÜNKÜ TARIMIN ÇERÇEVESİNİ ULUSLARARASI PİYASA KURALLARI KOYUYOR VE PLANLAMASI DA ULUSLARARASI KOŞULLARA GÖRE YAPILIYOR.

insanlar yaşamıma çok şey kattı. Eminim ki bu program sayesinde çiftlikleri ziyaret eden gönüllüler de aynı hislerle ayrılıyorlardır. TaTuTa, adı üzerinde tarımla, kırsalla; turizmle yani gezip görme ile ve en önemli kısmı da takas ile ilgili bir proje. Bu projede yer alan ekolojik yaşam çiftlikleri, bu konuda birşeyler öğrenmek isteyen, deneyim kazanmak isteyen insanlara kapılarını açıyor. Onlara yatacak yer ve yemek imkanı sağlıyor, gönüllüler de karşılığında çiftliğin işlerini yapıyor. Bu gönüllülerin büyük çoğunluğu bu konularda bilgi sahibi oluyorlar. Dolayısıyla bir bilgi transferi de gerçekleşiyor. Hem iş gücü, hem bilgi hem de emek takası yapılıyor.

Türkiye’de tarım politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Tarımda kendi kendimize yeten bir ülke miyiz? Maalesef ülkemiz kendi kendine yeten bir ülke değil. Dünyadaki hiçbir ülke sanırım kendine yetemiyor artık. Çünkü tarımın çerçevesini uluslararası piyasa kuralları koyuyor ve planlaması da uluslararası koşullara göre yapılıyor. Eğer ülkenizden daha ucuza buğday üretiliyorsa, buğdayı üretmek ithal etmekten daha pahalıya geliyorsa, buğday üretmiyor alıyorsunuz. Bizde de durum bu. Üretim çok maliyetli Türkiye’de. Maalesef üretimin daha az maliyetli olması için alınan tedbirler yeterli değil. Ayrıca kırsalı ayakta tutan küçük üreticilerin yaşam şartları her geçen gün daha da zorlaşıyor. Gençler kırsalda kalmak istemiyorlar. Yerelliği ve doğayı korumayı ön plana almayan ve kendine kerteriz seçmeyen bir tarım politikası


RÖPORTAJ maalesef bağımlı olmaktan kurtulamaz.

Kırsal Yaşamı Koruma ve Destekleme Programı kapsamında neler yapıyorsunuz? Bu program çok kapsamlı bir program. Bir kere Buğday Derneği ekolojik prensipleri en öncelikli değeri olarak koyar. Yaptığı her işin doğrultusu ekolojik bir yöndedir. Bu nedenle ekolojik pazarın sağlıklı bir şekilde gelişmesi en öncelikli amaçlarımızdan biri. Sağlıklı büyümek derken şunu kastediyorum: toplumun her kesiminden insanın ekolojik olarak ve belli bir çeşitlilikte beslenebileceği, adil paylaşımın olduğu bir iç pazar. Bunun yanında küçük ve doğa dostu üretimleri destekleyecek aracısız sistemlerin kurulmasını teşvik ediyoruz, üretici / tüketici ayrımının olmadığı, herkesin üretimin bir parçası olduğu, sorunların çözümlerine katıldığı toplulukların oluşmasını destekliyor ve aralarında iletişim kurulmasını sağlıyoruz. Ekolojik üretimle ilgili geleneksel bilginin araştırılması ve kullanılır hale gelmesi için yayım ve iletişim faaliyetleri yapıyoruz.

Doğadan koparak mutsuzlaşan insanoğlu, stresin sağlığını ve ruh halini kötü etkilediğini fark ederek, yaşamını değiştirmeye karar vererek tekrar doğaya dönmeye çalışıyor. Sizce kentlinin köy ortamına dönmesi mümkün mü, bunun için neler yapılabilir? Elbette mümkün. Bu oluyor zaten şu anda. Şu anda yurdun pek çok yerinde kentten köye göç ederek, kırsalda ekolojik prensiplere göre bir yaşam kurmak isteyen insanlar yerleşimler, topluluklar kuruyorlar. Örneğin benim de yaşıyor olduğum Kazdağı bölgesinde pek çok böyle topluluk var ve daha da önemlisi bu topluluklar birbirleriyle şu veya bu şekilde bağlantı içindeler. Kırsala yerleşmek isteyenler için önerilerim şunlar olabilir: Öncelikle şehirden kaçtıkları için değil, kendileri için daha iyi bir yaşam kurmak istedikleri için atsınlar bu adımı. Çünkü kaçış, farkında olmadan bir beklentiye yol açabilir ve bu beklenti karşılanmadığında da hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Şehiri bırakıyorlarsa şehirdeki alışkanlıklarını da bırakmaları gerektiğini bilsinler. Şehirdeki yaşam, oradaki tüketim ve başkalarının hizmetlerine bağımlı bir yaşam olmamalı kırsaldaki. Burada kendi ihtiyaçlarını büyük oranda kendilerinin karşıladığı veya belli bir dayanışma ekonomisi içinde karşılamaları gerektiğini bilsinler. Yani tek başına değil, bir topluluk içinde olmayı hayal etmelerini öneririm. Çünkü hiç alışkın olunmayan ve birçok gizemle dolu olan bu yeni adımda pek çok desteğe ihtiyaç oluyor. Sadece iş gücü anlamında söylemiyorum,

DOĞAYI GÖZLEYEREK VE KAVRAMAYA ÇALIŞARAK KENDI YAŞAMLARIMIZA UYGULADIĞIMIZDA ANCAK O ZAMAN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLACAĞIZ. GERÇEK OLAN BU AN, ŞİMDİDİR! EKOLOJIK BIR YAŞAMA ADIM ATMAK İÇİN KIRSALA GÖÇ ETMEYİ BEKLEMESİNLER. ÇÜNKÜ BU HİÇ OLMAYABİLİR.

sosyal ihtiyaçlar çok daha ön plana geçiyor kırsalda. Kırsala geçiş yapan bireylerin üzerine öncelikle doğanın korunması ve yanında da doğanın onarılması sorumluluğu var bana sorarsanız. Çünkü doğa çok tahrip oldu ve kendini toparlaması için yardımımıza ihtiyacı var.

Sürdürülebilir bir yaşam için önerileriniz nelerdir? Ekolojik yaşam modelini uygulayan dernek üyesi kimler var? Dernek üyelerinin hepsini tanımıyorum tabii. Ama tanıdığım pek çok dernek üyesi var. Üye olmayıp da birlikte çalıştığımız insanlar da var. Kısacası bu ekolojik camiada bulunan pek çok kişinin de ortak olarak kabul edeceği birkaç öneride bulunabilirim sanırım. Sürdürülebilirliğin tek ve en yalın örneğinin doğada olduğunu unutmasınlar. Doğayı gözleyerek ve kavramaya çalışarak kendi yaşamlarımızı kurguladığımızda biz de ancak o zaman sürdürülebilir olacağız. Gerçek olan bu an, şimdidir! Ekolojik bir yaşama adım atmak için kırsala göç etmeyi beklemesinler. Çünkü bu hiç olmayabilir. Şu anki mevcut durumlarından başlasınlar. Nasıl dönüşebilirim sorusunun cevabı şu an ve burada saklı, başka bir yerde değil. Bu yönde adım atmış ve uygulamalarda bulunan insanlarla birlikte olsunlar. Bu insanların dönüşümlerinin etki alanı içinde durmak bile pekçok şeyi değiştirecektir. “Ne alabilirim?” sorusunu “Ne verebilirim?” diye değiştirsinler. Unutmasınlar; dolu bir kap daha fazla bir şey alamaz… Ekolojik yaşam ailesi büyük bir aile. Binbir çeşit kapısı var. Bir kapıdan içeri adım atsınlar. Ve elbette Buğday Derneği üyesi olsunlar. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 65


Uğruna

seyahat edilecek

yemekler Kimi burnumuzun ucunda, kimi memleketin diğer köşesinde, kimi sınırımızın hemen dibinde. Fakat ortak bir özellikleri var, bu lezzetlerin peşinden değil seyahate, Fizan’a gidilir!

ANTAKYA ANADOLU RESTAURANT Yöresel yemeklerin hemen tümünü bulabilirsiniz. Ancak tavsiyemiz mezeleri. Meze fiyatları 6-10 TL. (326) 215 33 35

UŞAK ZAVALLI KURU FASULYECİ Adına aldanmayın, lezzet mükemmel. Spesiyaliteleri kuru fasulye. Yemeği üzeri tahinle kaplanmış kabak tatlısıyla taçlandırmayı unutmayın. Etli kurunun porsiyonu 15 TL. (276) 227 27 94

GAZİANTEP - İMAM ÇAĞDAŞ Adından da anlaşılacağı gibi etin her çeşidi mükemmel. Ancak sakın baklavasını göz ardı etmeyin ve yemeğinizi mutlaka baklava ile bitirin. Karışık baklavanın porsiyonu 9.75 TL. (342) 231 26 78. MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 66

TRABZON MÜZE ÇAY BAHÇESİ Aya Sofya’nın hemen yanı başındaki mekan Müze Çay Bahçesi olarak biliniyor. Burada kuymak deneyin. Servis biraz yavaş ama sonuç beklemenize değiyor. Porsiyonu 10 TL. (462) 230 40 82

ANTAKYA YUSUF USTA Yusuf Usta, Uzun Çarşı’nın içinde çınar altında küçücük bir dükkân ama künefesinin lezzeti akıllara sığmıyor. Porsiyonu 6 TL. (326) 212 68 88

KARS KAZ EVİ Kars’a gidenlerin kaz etini denemesi şart. Daha çok Fransız mutfağıyla akla gelen kaz etini bir de bizim mutfakta harmanlanmış olarak tadın, pişman olmayacaksınız. Porsiyonu 50 TL. (474) 212 37 13

KOS BARBUNİ Kos, en yakın Yunan adalarından biri. Eğer sahildeki Barbouni’ye giderseniz mezeye ve balığa doyacaksınız. Dönüşte bakkaldan şarapta bekletilmiş peynir ‘krasotiri’ almayı unutmayın. 224. 202 01 70


İZMİR - KAPLANIN YERİ Meşhur Tire köftesinin tadına bakacağınız en iyi lokantalardan biri. Manzarası da lezzete eşlik ediyor. Ege’ye özgü ot çeşitlerini de tatmayı unutmayın. Porsiyonu 13 TL. (232) 512 66 52

MUĞLA - YEŞİM HANIM Tuzla bölgesindeki Opet istasyonunun içinde, Kayserili Yeşim Hanım’ın Mutfağı’nı görünce insanın kalbi çarpar. Mantısının benzerleri tatmışsınızdır ama dolması için değil Bodrum’a Fizan’a gidilse yeridir. Porsiyonu 14 TL. (532) 207 19 41

ANTALYA - 7 MEHMET Türkiye’nin en önemli lezzet duraklarından. Tencere yemeklerinde çok iyi. Rakınızın yanında tahin, limon, sarımsak ve kimyonla yapılan Hibeş’i ısmarlamayı unutmayın. Porsiyonu 7 TL (242) 238 52 00

GAZİANTEP AŞİNA Antep’in ünlü lokantalarından Aşina, baklavaları ve özellikle tereyağlı nane sosuyla servis edilen bayram yuvarlamasıyla tanınıyor. Porsiyonu 14 TL (342) 220 49 49

KAYSERİ - KAŞIKLA Kayserili kadınlar bir kaşığa 50 tane sığacak kadar küçük mantı kıvırır denir. Şehirde mantıyı en lezzetli yapan yerlerden biri Kaşık-la Mantı Salonu. Porsiyonu 13 TL. (352) 326 40 00

TRABZON HAMSİKÖYLÜ Maçka’daki Hamsiköylü Ahmet Usta’nın lokantasına gidenlerin asıl derdi sütlaç. “Sırrı, Hamsiköy’ün sütünde gizli. Kasesi 5 TL. (462) 532 81 41

ANKARA BOĞAZİÇİ 1956’da, Pandeli’de aşçılık yapmış olan Rumelili Mehmet Recai açmış. lezzetin kalitesi hiç bozulmamış. Sandal kebabı veya badem pilavlı kuzu incik ısmarlayın. Porsiyonu 23 TL. (312) 311 88 32

DİYARBAKIR SELİM AMCA Diyarbakır’da, Kaburgacı Selim Amca’da pişen Kaburga dolması tam bir baş yapıt. Selim Amca’nın öğrencileri de Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış durumda. Porsiyonu 32.5 TL (412) 224 44 47

DENİZLİ KEBAPÇI ENVER Pamukkale gezisi planlıyorsanız, mutlaka bir öğle yemeğini Denizli’de Lezzet Kebap Salonu’nda yiyin. Burada yiyeceğiniz fırın kebabını başka hiçbir yerde yiyemezsiniz. Porsiyonu 14 TL (258) 261 23 94 MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 67


İşyerinde

aşk başka

mı?

Çalışanların birbiriyle sevgili olmasına ya da evlenmesine nasıl bakılıyor?

Günün büyük bir kısmını işyerinde geçiren çalışan, aşkını da ofiste yaşıyor. Yenibiris.com’un anketlerinin ilginç sonuçları…

71.3 17.5 11.2 Karışılmıyor

Onaylanmıyor

Özel izne bağlı


Sevgilim ofisten olsun! Anketleri yaklaşık 5 bin kişi yanıtladı. Anketin sonucunda, yoğun çalışma ve sosyal hayata az zaman ayırma gibi gerekçeler dolayısıyla kişilerin ilişki seçimlerini en yakın ofis arkadaşlarından yaptığı ortaya çıktı. Bir başka sonuç ise, çalışanların yüzde 35’inin sevgilisi, aynı işyerinden… Yüzde 16’sı ise ofisten birisiyle aşk yaşamaya çalışıyor.

“Şu anki sevgiliniz işyerinden mi?”

%35

Hayır

Yakında olabilir Sevgilim yok

Yönelik yönetici ve çalışanların konuyla ilgili yorumları ise şöyle:

Yapı-İnşaat sektöründe bir yönetici:

• • • ••• ••• • •• • •• • •• • •• •• ••

Evet

‘Ayrıldıklarında biz de üzülüyoruz’

%41

%16

%8

Çalışanlar rahatsız, işveren karışmaz Ofiste aşk yaşayan çiftlerin duyguları bazen işe karışabiliyor. Bu da diğerlerini hatta işi etkileyebiliyor. Çalışanların yüzde 56’sı bazen ofis aşklarından rahatsızlık duyuyor. İşverenlerin yüzde 71’i ise bu tip ilişkilere karışmıyor. Çiftlerin aynı ofiste çalışmasından en çok rahatsızlık duyan sektörler gıda ile turizm-otelcilik iken en az rahatsızlık duyan sektörün perakendecilik-toptancılık olduğu ortaya çıkıyor. Çiftlerin aynı işyerinde çalışmasından en çok rahatsızlık duyan sektörler şöyle sıralanıyor:

“Daha önce şirketimiz çalışanlarından iki arkadaşın birlikteliği evlilikle sonuçlandı. Bu durum bizi çok mutlu etti.”

Çağrı merkezinde bir çalışan: “Birbirlerini çok sık görüyorlar. Ne demişler sıkı görüşme tez ayrılık getirir. Sonra biz de üzülüyoruz.”

Üretim-İmalatta bir yönetici: “Şirketimizde ast-üst ilişkisi olan bir çift evlendi ancak boşanma sürecinde üst olan çalışana mobing yaptı ve zorla ayrılmasına neden oldu.”

Bilişim sektöründen bir çalışan: “Sevgili olan çalışanların arasındaki çekim devamlı hissediliyor. Birbirlerine kur yapıyorlar ve rahatsız oluyorum.”

%8

Hizmet Sanayi Finans

%6 %5 %5

“Herkes birbiriyle olabiliyor ama İK departmanından birinin şirketten biriyle olması yasak.”

• • ••• • • ••• • • ••• • • ••• • • ••• • • ••• • • ••• •

Turizm

Perakende sektörü çalışanı: “Sanırım bizim kurumdan sevgili bulamayan bir ben kaldım.”

Gıda

%9

Petrol-Kimya sektöründe yönetici:

Gıda sektörü çalışanı:

“Diğer çalışanlar sevgili olan çalışanlardan rahatsızlık duyuyor mu?”

••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••

Hayır Bazen Evet

%44 %32 %24

“Ben eşimle tanıştım evlendim. 6 yıldır bir gün bile ayrılmadık. Ne kadar iyiyse o kadar iyiyim.”

Turizm-Otelcilik çalışanı: “IT Müdürü, güvenlik görevlisi ile birlikte ama kimseye belli etmemeye çalışıyorlar. Biz anlıyoruz tabi ki.”

ÇİFTLER HANGİ NOKTALARDA DİKKAT ETMELİ t İşyerinde aşkı sır olarak saklamak doğru değildir. Ancak iş arkadaşlarının yanında alenen yaşamaktan da kaçınmak gerekir. t Eğer çiftler arasında mevki farkı varsa, bu ilişki bir terfi aracı olarak görülebilir. Üst mevki tarafından ileride verilecek bazı kararlar diğerleri tarafından kayırma olarak algılanabilir. Kişi eğer böyle bir durumun içindeyse iki kere düşünmelidir.

t İlişki başlangıcında ve sürecinde işyerinde doğabilecek sorunların çiftler arasında açıkça konuşuluyor olması gerekir. Böylece ayrılık gibi bir durum söz konusu olduğunda zaten iki taraf da sınırlarını çok iyi bilecektir. t Ayrılık zor bir süreçtir. Kişinin iş veriminin ve motivasyonunun düşmesi gibi ayrılığın haricinde farklı sorunlar yaratarak işleri daha da zorlaştırabilir.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 68-69


GO YAŞAM

Mehmet Emin Barsbey İstanbul Go Okulu Kurucusu mehmet@gookulu.com

Kısa vadeli düşünmenin büyüsü iz insanlar ölümsüz olmak isteriz. Öyle olmadığını bilsek de öyleymiş gibi davranmaktan alıkoyamayız kendimizi. Hayata dair hayallerimiz çoğu zaman basit ve ışıltılıdır. Ama hayatın kendisi çapraşık ve eksik. İyi ve kötü, güzel ve çirkin iç içe. İnsan olmakla Tanrı olmak arasındaki en büyük fark budur. Bizler sınırlı ve kusurluyken Tanrı kusursuz ve mükemmeldir. Hal böyleyken yaşadığımız sorunlara tanrısal çözümler aramamıza gerek yok. Sürdürülebilirlik ve kalıcılık önemli kavramlar. Ancak bir yapıyı sonsuza kadar sürecekmiş gibi mükemmelleştirmeye kalkmak sadece işimizi çıkmaza sokar. İnsana dair her şey geçicidir. Çözümlerimizin geçici olması da son derece insani ve gerçekçi. Kaldı ki uzun vadeye dair öngörülerimiz de sadece birer tahmin. Bugünden planladığımız şartlar ve sorunlar o gün geldiğinde bizden bağımsız nedenlerle bambaşka bir hal almış olabilir. Bu sebeple uzun vadeyi düşünmeden önce kısa vadeyi düşünmek daha önemlidir. Hem kısa vadeyi atlatmadan uzun vadeye nasıl ulaşabiliriz ki? Eğer günübirlik yaşamaya alışmış biriyseniz bu okuduklarınızla kendinizi haklı çıkarmaya çalışabilirsiniz. O zaman kaş yapalım derken göz çıkarmış oluruz. Böylesi bir hiper kısa vadeden bahsetmiyoruz. Bir insan ömrünü düşünerek ve hayatın artan temposunu dikkate alarak bir iş planı için ortalama 1-2 yılın kısa vade olabileceğini söyleyebiliriz. Uzun vadeden kastımızı bu yazı kapsamında 10 yıl olarak netleştirerek devam edelim. 10 yıl içerisinde enformasyon, ulaşım ve üretim teknikleri konusunda hangi devrimlerin yaşanacağını bilmiyoruz. Geçtiğimiz 10 yıla bakarak iş yapma biçimleri konusundaki çarpıcı gelişmeleri hatırlayabiliriz: 3D yazıcı, sosyal medya ve gelişen otomasyon süreçleri. Bu sebeple artık dinamik olmak,

B

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 70

esnek olmak ve günün şartlarına hızla uyum sağlamak asla sarsılmaz yapılar kurmaktan daha değerli. Ancak bir insan ömrü süresince değeri değişmeyecek tek bir uzun vadeli yatırım söz konusu olabilir. Kişisel repütasyon ve ilişkiler. Eğer sorumsuz ya da hilebaz biri olarak ün yaparsanız bundan sonra kalkışacağınız birçok işte bu yükü sırtınızda taşırsınız. Hele ki bu konudaki kötü şöhretiniz Google’a kadar yansırsa altından kalkması daha da zor hale gelir. Bu sebeple kişisel imajınız sürekli kollayacağınız bir değer olabilir. Ancak bunun haricindeki iş yapma biçimleri, yatırım araçları ya da kurumsal yapılanma gibi konularda esnek olmalısınız. Mükemmeli ararken iyiden olabilirsiniz. Kimse size kalıcı bir başarı vadedemez, böyle bir sihrin peşinden koşmaktansa önünüze çıkan sorunları hızlı ve pratik bir şekilde çözmeye odaklanmak “uzun vadede” daha doğru olabilir. Bu sadece 21. yüzyılda her şeyin daha hızlı değişmesi ile ilgili değil sadece. Bundan birkaç binyıl önce dahi bilgeler gerçeğin farkındaydı: Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm etmişti. Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen adamlardan bir tanesi hayatını bağışlarsa bir yıl içerisinde ata uçmayı öğretebileceğini söyledi sultana. Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti. Diğer adam inanamayan gözlerle adama baktı: “Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmaz olanı geciktiriyorsun o kadar.” “Pek değil,” dedi birinci mahkûm. “Kendime dört özgürlük şansı veriyorum. Birincisi sultan bu yıl ölebilir. İkincisi ben ölebilirim. At ölebilir. Ve dördüncüsü… belki ata uçmayı öğretebilirim. Aya ayak basmakla ata uçmayı öğretmek arasında sizce ne kadar fark var?


KÜLTÜR - SANAT

KONSER

İstanbul

JAZZ

Festivali 21 TİYATRO

Altı kişiye pijama rdem Eril'in kurduğu Tiyatro Karadut 2014 sezonuna Marc Camoletti'nin Broadway, ve Londra'da sahnelenmeye devam eden "Altı Kişiye Pijama" isimli komedi oyunu ile başladı. Oynadığı her ülkede seyirci tarafından ilgi ile karşılanan bu tempolu komedi ülkemizde de çok sıcak karşılandı. Oyunların sahne alacağı yerler arasında Kadıköy Duru Tiyatro ve Barış Manço KM'de yer alıyor. Oyunun eğlenceli konusu ise şöyle: Bernard ve karısı Jacquelin hafta sonunu Paris'e iki saat uzaklıktaki sayfiye evlerinde geçirmek isterler. Bernard, Robert isimli eski arkadaşını da davet etmiştir. Robert geldiği zaman Jacqueline ile arasında gizli bir duygusal ilişki olduğu anlaşılır. Bu arada Bernard da bir süre önce tanıştığı genç bir manken olan Suzan adlı kızı eve davet etmiştir. Bernard eşine yakalanmamak için, arkadaşı Robert'e benim sevgilimin sevgilisi rolünü yani Suzan ile sevgili rolünü oynayacaksın diye ısrar eder. Robert önce itiraz eder ama sonra kabul etmek zorunda kalır. Bernard ve Jacqueline alışverişe gittiğinde Robert eve gelen aşçıyı Suzan zanneder, aşçıyı Jacqueline'e o şekilde tanıtmak zorunda kalırlar. Suzan geldiğinde ise manken aşçı, aşçı manken rolüne girmek zorunda kalır. Robert durumu kurtarmaya çalışırken, sevgilisi Jacqueline'e aşçının kuzeni olduğunu söyler, ama bu Jacqueline'in aşçıyı kocası Bernard'in sevgilisi zannetmesine yol açar. Aşçının gerçek kocası da eve gelince işler iyice arapsaçına döner ve komik olaylar birbirini takip eder.

E

. İstanbul Caz Festivali bir kez daha İstanbul’u cazın yıldızları ile hareketlendirmeye hazırlanıyor. 13 farklı mekanda 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçının katılımı ile 1-16 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalin biletleri satışa sunuldu. Festival programından sürpriz isimler belli olmaya başladı. 56 Platin plak ödüllü eşsiz sesiyle Katie Melua, Güney Afrikalı yaşayan efsane Hugh Masekela ve grubu, perküsyon ustası Manu Katché’nin Richard Bona ile oluşturduğu yıldızlar topluluğu, Chick Corea-Stanley Clarke düeti,Danilo Perez, John Patitucci, Brian Blade, Brad Mehldau, Mark Guiliana ve Cécile McLorinSalvant festivalin bu ağırlayacağı isimlerden bazıları. Festival kapsamında bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek “Parklarda Caz” konseri gibi ücretsiz etkinliklerin yanı sıra dünyadan ve Türkiye’den önemli caz isimlerinin konserlerini de içerecek festival, yine yaza damgasını vuracak bir programla takipçilerinin karşısına çıkacak. Cazseverler 21. İstanbul Caz Festivali biletlerini; Biletix satış noktaları, Garanti paramatiklerden ve Hizmet bedelsiz olarak Ana Gişe İKSV’den alabilecek.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 71


Avukat Özgür Karaduman ozgurkaraduman@istanbulbarosu.org.tr

Bir nefes Soma Mayıs Salı günü, büroda bir dava dilekçesi yazmaya çalışırken, eski Yeraltı Maden-İş Sendikası'nda yöneticilik yapan Kamil Kartal aradı. “Soma’da, maden kazası olmuş, 4 kişi ölmüş, bak bakalım sağda solda haber var mı?” dedi. Yer altında güneş görmeden ha babam kazma sallayan insanların yediği içtiği, gezdiği gördüğü daha önce twitter’a facebook’a düşmemişti ki, öldükleri düşsün. Yine de hızla bir tarama yaptım. Hayır ne sosyal medyada, ne de ana internet gazetelerinde herhangi bir haber yoktu. “Yok” dedim, “herhangi bir şey görünmüyor” “Orda sanırım ciddi bir durum varmış, tam vardiya değişimi sırasında yangın çıkmış, ocak ağzına yakın olanlar kendilerini dışarı atmış, diğerleri madende kalmış, kaç kişi içerde kaldı kimse bilmiyor” dedi. “Kömür karası sürülmüş alınlarına, ışıklar içinde yatsınlar” dedim içimden. Pencereden dışarıya baktım. Yaşam akıp gidiyordu. Sokaklardaki telaşlı koşuşturmacanın Soma’da yeraltında verilen hayat mücadelesinden haberi bile yoktu. Oysa güneşin altında nefes alıp verenler için önemsizleşen her bir saniye, yeraltındaki madenci için kömür karasından sonsuzluğun karasına açılan bir kapıya çıkan merdiven basamakları gibiydi. Birden kapı açıldı. Telaşla içeriye giren Kamil Kartal’dı: “Kalk Soma’ya gidiyoruz!” Soma’ya sabaha karşı vardık. Doğrudan şehrin bir hayli dışında kalan madene gittik. Maden gece karanlığında çok ürkütücüydü. Aracı bırakıp madene doğru yürürken, kesif bir yanmış kömür kokusu genizlerimizi yakıyor, yanımızdan baretleri ve sarı çizmeleri ile madenciler ve bir de ağlayan kadınlar geçiyordu. Tesislerin olduğu yer, ana baba günü gibiydi. Yüksek spot ışıkları altında üstleri başları simsiyah madenciler, ağıt yakan madenci yakınları, kurtarma ekipleri, jandarma ve polis bekliyordu. Madende kalan işçilerin sağ salim çıkartılmalarını bekliyordu insanlar. Fakat kısa bir sürede anlaşıldı ki, madende büyük bir yangın vardı ve kurtarma çalışması yapılamıyordu. Kimsenin elinden bir şey

13

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 72

gelmiyordu. Çünkü hiç kimse hiçbir şey bilmiyordu. İçerde yangına ne sebep oldu? Kaç madenci var? Neredeler? Hiç ama hiçbir şey belli değildi. Şirket yetkililerinin daha önce yaptıkları açıklamaya göre içerde işçilerin 15 gün rahatlıkla içinde kalabilecekleri “kurtarma odaları” vardı. Ama oda falan yoktu. Bu koskoca bir yalandı. Kırkağaçlı bir işçi “ne kurtarma odası, siz bizim dışardaki tesislerdeki tuvaletleri, banyoları görün hele bir halimizi anlarsınız” diyordu. Şirket madeni devraldığından beri işçi maliyetlerini azaltmakla övünüyormuş. Ne de olsa her şey insan canından daha kıymetli. Ya denetleme? İşçilerin tepe ışıklarını şarj etmek için bıraktıkları “lambahane”de duvar dibine çömelmiş bir madenciye sorduk: “Onbeş gün önce geldiler, mangal yapıp gittiler” dedi. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte hareketlilik arttı ancak yangın hala söndürülememişti. İçerde yüzlerce madenci için artık umut giderek tükeniyor, dışardaki madenci yakınlarının ağıtları daha da artıyordu. İşçiler çok netti: “Kimse umutlanmasın içeriden kimse artık sağ çıkamaz.” Kullandıkları oksijen maskelerinin en fazla yarım saatlik stoku olurmuş. Sonrası… Ve “umutlu” bekleyiş, madenden işçi cenazelerinin battaniyelere sarılarak çıkartılmaya başlanması ile sona erdi. İçerden çıkartılan cenazeleri teşhis edebilmek için aileler adeta polis, jandarma ve görevliler ile mücadele ediyordu. -“Yüzlerini açın, görelim” diye umutsuzca bağırıyorlardı cenazeler ambulanslara konulup götürülürken. Sonra da kendi aralarında kritik yapıp kendi oğulları, kocaları olmadığına ikna olunca yeniden arkadan gelen cenazeye dikkatlerini yöneltiyorlardı. Sürekli cenaze çıkıyordu. 50’ye yakın ambulans sıra olmuş sürekli gelip gidiyordu. Yakınlarını teşhis edebilenler giden ambulansı yakalayabilmek için arkasından koşuyordu. Siz de kendinizi bir maden ocağının güneş görmeyen bir kuytusunda, yüzünüzde oksijeni ne zaman biteceğini bilmediğiniz bir maske ile yaşamınızı, ailenizi ve umutlarınızı düşünürken, hayal edin. Gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten…


SERKAN ÖZBURUN

KAYBOLAN MESLEKLER

5 Kareler içinde ermeni civan Bu şehre gönderen vilayet-i Van Mülevves olurlar gayetle mühmel Su sabun yoksulu ayak ile el

AYVAZLAR

vrupa malikânelerindeki servantların bir benzeri olan ayvazlar, XVIII. yüzyılda Osmanlı yaşantısına katıldı. ‘’İşe koyulmuş, hazır bekleyen” anlamındaki bu kelime, çoğu Van yöresinden gelen ve konaklarda çalışma imkânı bulan Ermeni gençlerine deniyordu. Kürtlerden de ayvazlık edenler vardı. Bunların tercih sebebi, güçlü kuvvetli olmaları ve beden gücüne dayalı işlerdeki becerileriydi. Osmanlı'nın batıya açılışıyla birlikte yazın sayfiyelere, kışın konaklara taşınmanın ve konaklar arası ilişkilerin artması yeni istihdamları gerektirirdi ve ayvaz istihdamı bu süreçte yaygınlaştı. Orta halli bir İstanbul konağında, haremde bir bacı, selamlıkta da bir ayvazın yardımı aileye yeterken, büyük konaklarda bir kâhya ya da vekilharcın yönetiminde iki-üç ayvaz bulunurdu. Ayvaz istihdamının bir nedeni de haremlik selamlık ilişkisiydi. Konakların bu iki ayrı

A

Konaklardaki ayvazlar, bekçilik yapar, geleni karşılar, oda kapılarında emre amade bekler, yemek servisi yapar, ocağı yakar, odun kırar, su taşır, çarşı bazar işlerine bakar, gerektiğinde kayıkçılık bile ederdi. Bu yüzden hizmet sınıfı içinde en çilekeş olanlar onlardı.

dünyasının giderek birbirine yakınlaşması ile ayvazlar aranan hizmetçiler oldular. Konaklardaki ayvazlar, bekçilik yapar, geleni karşılar, oda kapılarında emre amade bekler, yemek servisi yapar, ocağı yakar, odun kırar, su taşır, çarşı bazar işlerine bakar, gerektiğinde kayıkçılık bile ederdi. Bu yüzden hizmet sınıfı içinde en çilekeş olanlar onlardı. Bu denli yorulmalarına karşın aldıkları ücret de oldukça düşüktü. Ayvazlar konağın müştemilatındaki ahıra ya da ambara bitişik bir odada kalır, buraya "ayvaz evi” denirdi. Ayvazların kıyafeti kalıpsız fes, hem Ermeni hem de ayvaz olduklarını gösteren mor veya mavi bir puşi, sırtlarında salta yahut omuzdan iliklenen kapalı yelek, siyah şalvar, kaba kundura, renkli çorap, bellerinde de siyah kuşaktı. II. Meşrutiyet döneminde yaşanan kıtlıkla birlikte varlıkları sona eren ayvazlar, kıyafetleri ve kaba şiveleri yüzünden ilginç bir İstanbul tiplemesi olarak ancak romanlarda ve tiyatrolarda yaşamaya devam edebildi… MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 73


Kişisel Gelişim

Eray Beceren Öğrenme Partneri eray@anahtaregitim.com

BARDAĞIN DOLU KISMINI GÖRMEK Yazdıklarından, araştırma ve çalışmalarından çok şey öğrendiğim bir bilim adamıdır Martin Seligman. Profesör Seligman, ABD Pennsylvania Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesidir. Öğrenilmiş çaresizlik, depresyon, karamsarlık, iyimserlik gibi konular üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. “Öğrenilmiş İyimserlik” ve “Gerçek Mutluluk” en önemli kitaplarındandır. Pozitif Psikoloji alanının en önemli ismidir. eligman çeşitli alanlarda konuyla ilgili araştırma ve çalışmalar yapmıştır. Bu araştırmalarından birini sizinle paylaşmak isterim. Söz konusu çalışma ABD Yüzme Milli Takımı ile yapılan çalışmadır. Yüzme yarışlarını takip eden Amerikalılar, 1988 olimpiyat oyunlarında ABD yüzme takımından Matt Biondi'ye büyük umut bağlamışlardı. Bazı spor yazarları Biondi'nin 1972'de yedi altın madalya alan Mark Spitz'in başarısını yakalayabileceğine dair bahse giriyorlardı. Ancak Biondi Olimpiyatlardaki ilk yarışı olan 200 metre serbestte Duncan Armstrong ve Anders Holmertz’in ardından üçüncü gelerek bir hayal kırıklığı yaşattı. Bir sonraki 100 metre kelebekte kendini toparlaması beklenirken, yarışın son metrelerinde önemli bir atak yapan Anthony Nesty’e kıl payıyla altın madalyayı kaptırdı. Spor yorumcuları, bu istenilen seviyede olmayan sonuçların sonraki yarışmalarda morali bozulan Biondi'yi olumsuz etkileyeceğini öne sürdüler. Ancak Biondi kendini toparlayarak diğer beş yarışmanın hepsinde de (50 m., 100 m. serbest ve 4x100 m., 4x200 m. serbest bayrak ve 4x100 m. karışık bayrak) altın madalyayı aldı. İzleyiciler arasındaki Seligman ise, o yılın başlarında iyimserlik düzeyini sınadığı Biondi'nin eski formunu

S

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 74


Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür. John Harris

yakalayışına şaşırmamıştı. Seligman şampiyona öncesi bazı milli sporcular ile çalışmıştı. Seligman'ın şampiyona öncesi çalışmalarının içerisinde yaptığı bir deneyde, Biondi'nin en iyi performansını göstermesi beklenen bir gösteri yarışından sonra, yüzme antrenörü sporcuya gerçekte olduğundan daha düşük bir derece aldığını söylemişti. Bu kötümser geribildirime rağmen, Biondi'den dinlenip yeniden denemesi istendiğinde, zaten çok iyi olan performansı daha da iyi olmuştu. Ancak test sonuçlarından kötümser oldukları anlaşılan diğer takım üyelerine aynı yalan söylendiğinde ikinci seferde daha başarısız olmuşlardı. Seligman, 2000 yılından bu yana Pozitif Psikoloji'nin yayılmasını kendi misyonu olarak belirlemiştir. Bu disiplin; pozitif duygular, pozitif kişilik özellikleri ve pozitif kurumlar üzerinde çalışmaktadır. Seligman pozitif düşüncenin öğrenilebilir olduğunu savunmaktadır. Biondi’nin başarısında pozitif düşünceyi öğrenmesi ve uygulayabilmesi çok etkili olmuştur. İyimserlik, Duygusal Zeka’ nın dört temel alanından biri olan özyönetimin alt başlıklarındandır ve Goleman tarafından “Tıpkı umut gibi, zorluklara ve engellemelere rağmen, genel olarak hayatta her şeyin iyi gideceğine dair beklenti” olarak tanımlanır. Bu tanım ışığında iyimser kişiler; t Engellere ve yenilgilere karşın, ısrarla ve sabırla hedefleri araştırırlar, t Başarısızlık korkusundan değil, başarma umudundan yola çıkarlar, t Yenilgileri kişisel kusurların değil, üstesinden gelinebilecek koşulların sonucu olarak görürler. İyimserlik konusunda çeşitli bilimsel araştırmalar

yapan Seligman, iyimserliği; kişilerin başarı ve başarısızlıklarını kendilerine nasıl açıkladıkları bağlamında tarif etmektedir. İyimserler güçlükleri GSÇ, başarıları ise KKK olarak benimserler. Bu anlamda kötümserlerin başarısızlığının nedeni, güçlükleri KKK olarak değerlendirmeleridir. İyimserler başarısızlıkları GSÇ olarak değerlendirirler; t Geçici- bu da geçecek t Soyutlanmış- sadece bir bölüm t Çaba azlığı- eğer daha çok çabalarsam başarabilirim İyimserler başarıları ve kötümser başarısızlıkları KKK olarak değerlendirirler; t Kişisel- bu benimle ilgili t Kalıcı- hep böyle olacak t Kaplayıcı-her alanı etkiliyor Bu değerlendirmeler, kişiyi harekete geçirme konusunda da önem taşımaktadır. Yaşam içinde karşılaşılan olumsuzlukların iyimser bakış açısı ile değerlendirilmesi ve bunun nedeninin kendilerinden

ziyade durumdan kaynaklandığını düşünmeleri bir sonraki denemede yaklaşımlarını değiştirebilmelerini sağlar. Seligman, iyimser olmanın sağlıklı olmayı da beraberinde getirdiğini söylüyor. Özellikle çağımızın salgın hastalıklarından biri olan depresyonun asıl kaynağının alışkanlığa dönüşmüş olumsuz düşünce yapıları olduğunun ve bu tür düşünce yapılarının çocukluktan itibaren ana-baba, öğretmen ve yakın çevrede bulunan büyükler tarafından etkili bir biçimde çocuğa farkında olmadan işlendiğinin altını çiziyor. Nasıl ki bahar dört mevsimin içinde en sevilen ve en özlenendir; iyimser kişiler de çevrelerine öylesi bir elektrik yayarlar. Canlılıkları, üretkenlikleri, paylaşımcılıkları ve yaşam enerjileriyle insanları bir mıknatıs gibi çekerler. Olumsuz düşüncelerle zaman öldürmedikleri için daha verimli, baharda uyanan doğa gibi hareketli, sevinçli ve ellerinden geleni yapmanın vermiş olduğu hazdan dolayı huzurludurlar. “İyimserliğin Gücü” Alan Loy McGinnis, kişinin düşüncelerinin olumsuz yöne kaymasını önleyebilmek için yapması gerekenleri şöyle sıralıyor: t Otomatik düşüncelerinizi denetleyin. t Otomatik düşüncelerinizin gerçekten sizin olup olmadığını sorgulayın. t Kavramsal çarpıtmalarınızı düzeltin. t Olumlu anlam yakalamaya çalışın.

“İyimser insan bahar mevsimine benzer.” Susan J. Bissonette MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 75


NE

OKUMALI

ZORAKI BANKACI METİN BERK Batanlar, çıkanlar, kurtarılanlar, kurtarılamayanlar…bankaların, holdinglerin içyüzü… Nasıl yönetildiler? Bunların bir kısmı bugünün en büyükleri. Onlar işe başlarken yatırımlarını nasıl yaptılar. Patronları birbirleri ile nasıl rekabet ettiler… perde arkasında neler konuşuldu. Beklemedikleri anda ekonomik krize nasıl yakalandılar. Dönemin hükümet yetkililerinden neler beklediler, neler buldular…

PROFESYONEL YÜCE ZEREY Şimdi kartvizitini yavaşça yere bırak ve sayfaları çevirmeye başla… The Profesyonel... Powerpoint sunumlarının efendisi. Outlook’un kraliçesi... Latte’lerin light fındık şurubu... Plaza habitatının nadide organizması... MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 76

KOÇLUK OKULU TİMUR TIRYAKI

BIZIM ŞIRKET SEVGİ PEREK

Koçluk becerileri ve koç yöneticilik yöneticilerden beklenen bir standart haline geliyor. Ayrıca kişisel bir stratejik planlama süreci olarak koçluk, özel hayatlarımızda da fark yaratıyor. 2013 yılından itibaren Türkiyede de bir meslek olarak kabul edilen "Koçluk" hakkında yazılmış bu kapsamlı kitapta okuyacağınız bilgileri en az üç farklı alanda kullanabilirsiniz...

"Bizim Şirket" kendi küllerinden yeniden doğdu. Efsanevi kuş Zümrüdüanka misali, ya ideal hedefe ulaşmak için Kafdağı'nın ardına uçmayı, küllerinden yeniden doğmayı seçersin ya da balıkçıl kuşu gibi yolda yorulur geri dönersin. İşte "Bizim Şirket" yeniden var olmayı, zirvenin doruklarına çıkmayı tercih etti...

OLAĞANÜSTÜ LİDERLIK JAMES KOUZES | BARRY POSNER

POZİTİF LİDERLİK KIM CAMERON

Araştırmalarını dünya çapında inceledikleri vaka örnekleriyle zenginleştiren James Kouzes ve Barry Posner, Beş Doğru Liderlik Uygulaması fikrini geliştirdi. Buna göre iyi bir lider başkalarına örnek olur, ortak bir vizyona ilham verir, süreci zorlar, insanları harekete geçirir ve çevresindekilere manevi destek olur.

"Pozitif Liderlik" liderlerin, standartları aşan bir verimliliğe sahip olmalarını ve sıradan bir başarı elde etmenin ötesine erişmelerini sağlayacak olan önemli stratejilerden bahsetmektedir. Kitapta yer alan stratejiler, olağanüstü bir performansa sahip olmayı başarmış olan kurumlar üzerinde yapılan araştırmaların ve deneylerin sonucunda ortaya çıkmışlardır.


NE

İZLEMELİ

AĞUSTOS 2008

ENTRIKA 2012

BÜYÜK KAHUNA 1999

İki kardeşin zor şartlar altında kurduğu geleceği parlak bir teknoloji şirketi olan Landshark, son 5 aylık süreçte çöküş dönemine girmiştir. Şirketin mimarı ve başındaki kişi olan Tom Sterling (Josh Hartnett), zeki ama bir o kadar da snob karakteri nedeniyle bu süreci iyi yönetememektedir. Her şeye rağmen son bir gayretle bu zorlu dönemin içinden çıkmanın yollarını arayacaktır.

Robert Miller (Richard Gere), tanınan bir iş adamı ve iyi bir aile babasıdır. Ancak bu görünen portresinin altında Robert'ın entrika dolu bir yaşamı daha bulunmaktadır. Yolunda gitmeyen şirket işlerinin yanında, kendisine zaman ayırmadığından yakınan gizli bir aşkı bulunan Robert, başına gelen dramatik bir olay sonucunda, tüm bu gizli dünyasının ortaya çıkması riskiyle karşı karşıya kalacaktır.

Yakın dost olan iki tecrübeli satıcı ve yeni tanıştıkları genç bir adam, potansiyel bir müşteriyle tanışmak için düzenlenen fuarda bir otel odasında bir araya gelir. Farklı yaşamlardan gelen bu üç adam, gün boyunca hayat ve iş yaşamı hakkında konuşur. O günün sabahında ise kendilerini çok farklı bir noktada bulacaklardır.

AMERİKALILAR 1992

ŞİRKET ADAMLARI 2010

1990'ların Amerika'sında emlak piyasası durgundur. Bu nedenle kimse emlak almamaktadır. Bir akşam bir grup emlak pazarlamacısı bağlı oldukları şirket tarafından eğer adamakıllı birer satış yapmazlarsa kovulacakları mesajını sert bir şekilde alırlar. Bu bir grup emlak satıcısının o akşam yaşadığı çelişkiler ve hayatta kalabilmek için verdikleri mücadele onları farklı yollara sevk eder.

Bobby'nin (Ben Affleck) iyi bir işi, mutlu bir evliliği ve güzel bir arabası vardır. Bir gün çalıştığı şirketi küçülme kararı alır ve arkadaşları ile birlikte işten çıkarılırlar... Amerika ve sonrasında dünyayı etkileyen ekonomik krizin yarattığı çaresizlik ve değişen hayatları konu alan başarılı bir yapım.

GENÇ ÇIRAKLAR 2013 İki deneyimli satışçı Billy (Vince Vaughn) ve Nick (Owen Wilson), işlerini kaybetmelerinin ardından kendilerini Google'ın stajeri olarak bulurlar. Kendilerine göre genç ve zeki birçok insanla birlikte büyük bir yarışın içine giren bu iki adam, deneyimleri ve sempatik tavırlarıyla ekiplerini zafere taşımak için ellerinden geleni yapacaklardır.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 77


MİNİ TEST

KURUMSALLAŞMA yolunun

neresindesiniz?

1) Hangisine katılıyorsunuz? a) Aile, şirkete hizmet etmelidir. Şirket olmazsa ailenin yaşamı da riske girecektir. b) Aile şirkete, şirkette aileye çalışsın. İşleri idare ederiz. c) Şirket, aileye hizmet etmelidir. Vasıflı vasıfsız herkese bir kapı açarız.

2) Hangisi sizin durumunuzu yansıtıyor? a) Şirkete üstten bakan ve denetleyen bir konumdayım b) Angarya işlerle değil sadece ana işimizin bizzat yürütülmesiyle ilgileniyorum c) Her işe ben koşuyorum, çalışanlarım herşeyi bana gelip sorar

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 78


3) Şirketteki tüm çalışanlar görev, yetki ve sorumluluklar tam anlamıyla bilmekte midir? a) Evet b) Kısmen c) Bu şirkette herkes her işi yapar 4) Yazılı olarak tüm ailenin mutabakata vardığı şirketle ilgili aile kuralları var mı? a) Evet b) Kısmen c) Hayır 5) Çalışanlarınız, işleriyle ilgili sebeplerden dolayı şikayetçi oluyor mu? a) Hiçbir zaman b) Bazen c) Herzaman 6) Hissedarlar düzenli olarak toplanarak genel durum değerlendirmeleri yapıyor mu?

8) Personel istihdamınız hangi türe giriyor? a) İşe göre adam alıyoruz b) Bazen adama iş bazen işe adam alıyoruz. c) Adama göre iş veriyoruz 9) Şirket sahibi bugün vefat etse yerine geçecekler için önceden bir yazılı düzenleme yapılmış mıdır? a) Evet b) Sözlü olarak kararlaştırdık c) Hayır 10) Şirketin başına geçecek olan varisler, bilgi ve tecrübe açısından yetiştiriliyor mu? a) Evet b) Kısmen c) Hayır

a) Evet b) Bazen c) Hayır

11) Yeni personel ve işten çıkanların sayısı dikkat çekici düzeyde mi? a) Hayır b) Kısmen c) Evet

7) İş akışları, talimatlar ve yönetmelikler yazılı tanımlanmış ve tüm çalışanlarca biliniyor mu?

12) Şirketin en aşağı 5 yıl sonra ulaşmak istenilen amaçları, hedefleri tanımlanmış mıdır?

a) Evet b) Kısmen c) Hayır

a) Evet b) Kısmen c) Hayır

A’lar çoğunluktaysa Doğru yolda ilerliyorsunuz Şirketinizin genel durumu kurumsallaşma yönünde temel adımları atmaya başladığınızı gösteriyor. Yönetim yapınızı sürekli iyileştirip geliştirmeye yönelik çözümler üzerine düşünmelisiniz. Kurumsallaşmış firmalarla aranızda kıyaslamalar yapın. Firmanız için büyüme, gelişme ve yenilik olanaklarını araştırın. Firmanızın temel sorunlarını çözmüş olsanız da iç ve dış çevre analizinizi yapın. Düzenli olarak müşteri ve çalışan memnuniyetinizi ölçün. Şirket içinde düzenli bir öneri sistemi geliştirin. Çalışanlarınıza yatırım yapın. Yol gösterici uzmanlara danışmaktan çekinmeyin.

B’ler çoğunluktaysa Daha fazla çaba sarfetmelisiniz! Kurumsallaşma yolunda el yordamıyla ilerliyorsunuz. Bunu gerçekleştirebilecek potansiyeliniz var. Sorunlara doğru teşhisi koyabilmek ve doğru çözümleri bulmak için işletme içindeki körlüğü yenmeli, şirket üstü bir bakış ile olaylara yanaşmalısınız. Organizasyon yapınızda herşeyi açıklığa kavuşturun. Çalışanlarınızın şirketi kendi işletmeleri gibi sahiplenmeleri için onların tavsiyelerine kulak verin. Aile anayasanızı oluşturmak üzere ciddi kararlar almaya başlayın. Şirketin başındaki kişi olarak bugün vefat edebilecekmiş gibi sizden sonra yapılması gereken paylaşımları ve düzenlemeleri karara bağlayarak yazılı hale getirin. Yanlış adımlar atmamak ve zaman / emek kaybına uğramamak için sizi yönlendirecek bir profesyonele ihtiyacınız var.

C’ler çoğunluktaysa Toparlanma vakti geldi de geçiyor! Kurumsallaşmanın eşiğinde bile olmadığınız acı bir gerçek. Bugüne kadar şirketinizi bir şekilde yürütmüşsünüz fakat artık ciddi yapısal değişimler yapmanın vakti gelmiş. Birkaç sene içinde çok ciddi problemlerle karşılaşabilirsiniz. Muhtemelen, işlere koşturmaktan tatile bile çıkamıyorsunuz. Personelinizin yetersizliğinden şikayet ediyorsunuz. Siz olmayınca işler yürümüyor. Artık bilgi ve tecrübe satın almayı gereksiz bir gider kalemi olarak görmeyi bırakmalısınız. Personelinizin sıkıntılarını dinleyin ve onların en az makine parkınız kadar değerli olduğunu unutmayın. İş işten geçmeden, sizden sonrakileri de düşünün. Kolları sıvayın, şirketinizi ve aile kurallarınızı yeniden yapılandırmaya hazırlayın.

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 79


SMMM Mehmet Akçay info@mehmetakcay.com

Genel kurullarınızı yaptınız mı? eni TTK ile Anonim Şirketlerde genel kurulların yapılması çeşitli esaslara bağlanmıştır. Bu şirketlerde en yetkili organ genel kurullardır. Pay sahipleri ortaklıklarından dolayı haklarını genel kurullarda kullanırlar. Bu anlamda genel kurul toplantılarının ne şekilde yapılacağı, toplantı ve karar nisapları ile genel kurulda alınacak kararların niteliği, ortaya çıkaracak sonuçlar itibariyle büyük önem taşımaktadır. Yazımın yayınlandığı tarihte bazı Anonim Şirketler genel kurullarını yapmış, bazıları ise yapmamış olabilirler. Konuya dair genel usul ve esasları pratik bir biçimde anlatayım. Anonim şirketlerde genel kurullar olağan ve olağanüstü olmak üzere iki şekilde yapılır. Bu genel kurullar, gündemleri, içerikleri ve zamanları bakımından oldukça farklıdırlar.

Y

Olağan Genel Kurullar Rutin bir işlem olup, her yıl mart ayının sonuna kadar yapılması gerekiyor. Şirket organlarının seçimi, finansal tablolarının incelenmesi, yönetim kurullarının yıllık faaliyet raporlarının değerlendirilmesi, elde edilen kârın kullanılmasına ilişkin kararlara iştirakin sağlanması, yönetim kurulu üyelerinin ibraları, gerekli görülen diğer konularda kararların alınması bu tür genel kurullarda olur. Olağanüstü Genel Kurullar Görülen lüzum üzerine zorunlu ve ivedi sebepler nedeni ile yapılır. Toplantının gündemini, toplantı yapılmasının sebepleri oluşturur. Burada zaman belirlemesi yoktur. İhtiyaç duyulduğunda ortaya çıkar. Genel kurullar ana sözleşme hükümlerine göre yapılır. Dikkati çeken en

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 80

önemli unsurlardan birisi toplantılarda Bakanlık temsilcisinin hangi hallerde bulundurulacağıdır. Bakanlık temsilcisinin bulundurulması zorunlu genel kurullar: • Kuruluş ve ana sözleşme değişikliği • Bakanlık iznine tabi olan şirketlerin tüm genel kurulları • Sermaye artışı, sermayenin azaltılması • Kayıtlı sermayeye geçilmesi, kayıtlı sermayeden çıkılması • Faaliyet konusunun değiştirilmesi • Birleşme, bölünme ve tür değişikliği gibi konular. Bunların dışında kalan genel kurullar bakanlık temsilcisi bulundurmadan yapılacaktır. Görüleceği gibi Bakanlık temsilcisi bulundurulması yukarıdaki şartlar dışında kaldırılmış oldu. Genel kurulları yaparken hazırlanacak evrakların, bulundurulması gereken belgelerin sayısında ve içeriğinde de önemli değişikliklere gidilmiştir. Bunları tanzim ederken dikkatli olmak gerekir. En önemlilerinden birisi iç yönergedir. Yapılacak genel kurul toplantılarında uyulacak esaslar ve toplantıların nasıl yapılacağına dair kurallar bu yönerge ile belirlenmiştir. Bu özet ışında; Uygulayıcı olarak sistemin çalışması için Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanması sırasında ortaya çıkan süre, tarih ve vade gibi zaman kavramları dikkate alınmalıdır. Ben yaptım oldu mantığının artık terk edilmesi gerekir. Kurumlar vergisi beyannamesini 30 Nisanda veren bir sermaye şirketinin genel kurulunu Mart ayında yapmaya zorlanması abesle iştigaldir.


SUDOKU

CEVAPLAR GELECEK SAYIMIZDA

SATRANÇ

GEÇEN SAYININ CEVAPLARI

SİYAH OYNAR 2 HAMLEDE MAT

BEYAZ OYNAR KAZANIR

ZEKA GELİŞTİRME SORU1: İki basamaklı öyle bir sayı bulunuz ki, bulduğunuz bu sayının rakamlarını önce birbiri ile çarpınız, sonra toplayınız. Bulduğunuz çarpım sonucu ile, toplam sonucunu tekrar toplayınız.Sonuçta ilk yazdığınız iki basamaklı sayıyı versin.

SİYAH OYNAR 2 HAMLEDE MAT

SORU2: Elinizde sadece zaman ayarlayıcı olarak 2 tane kum saati vardır. Bunlardan biri 7 dakikalık, diğeri de 11 dakikalıktır. Yapmayı düşündüğünüz deney tam 15 dakika sürmektedir. Eğer zamanı uzatırsanız veya kısaltırsanız deneyde istediğiniz verimi alamamaktasınız. Bu iki kum saatini kullanarak bu deneyin zaman ayarlamasını nasıl yaparsınız.

SATRANÇ

CEVAP1

1)...Vf1+ 2) Şd2 Fg5 CEVAP2

1) Kxh7+Şxh7 2) Vh3+Şg7 3) Vh3

ZEKA GELİŞTİRME

CEVAP1

Baharı sevmez CEVAP2

3 Kare + 1 Yuvarlak

CEVAP3

1) ... Kxg2+ 2)Şh1 kxg3+ 3) Kf3 fxf3 MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 81


MUHAMMET ŞENGÖZ muhammetmetsengoz@gmail.com

MAYIS-HAZİRAN 2014 SANAYİ LIFE 82




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.