02
ISSN 1307-7759
9 771307 775007
yıl 1 / sayı 2 agustos-eylül
Tarihin Yaşayan İzi… Beypazarı...
Kendini Çalışmaya Adamış Bir İş Adamı… Koleksiyoner… Tam Bir Ankara Aşığı... Vehbi KOÇ HAYATINDA HEP TİYATROSUYLA TANINMAK İSTEYEN BİR GÖNÜL İNSANI…
ENGİN YÜKSEL…
Fotoğraflarla ‘‘Kadına Sheddeath’’ ; Ümit KARALAR
Derginin Sahibi Posta Kutuusu Kargo Taşımacılık Yayıncılık Ajans Bilişim Temizlik San. Tic. Ltd. Şti. Adına Muhammet KARA Yazı İşleri Müdürü Muhammet KARA
A N A O K UL U
İ L K Ö Ğ R ETİM
ANADOLU LİSESİ
gözü yükseklerde olanlar için
FEN LİSESİ
büyük düşündük...
Editör Ersin TEMEL Yazı İşleri Ersin TEMEL Grafik Tasarım Makbule ZORLUASLAN Reklam Fuat AYDOĞAN Ayhan KARAHİSAR Özkan İÇTEN Abone Sorumlusu Ebru KARA Zehra İÇTEN Katkıda Bulunanlar
Bülent TURHAN İdil İMAMOĞLU Gökmen YÜZBAŞIOĞLU Sezgin ÇINAR Fatma DEMİRASLAN Nevzat UZUNOĞLU Demet ÖZBEK Sripad RAMARAY Hüseyin BAYINDIR Gülay (Gülbaşak) ÖZTUNA Mustafa KILIÇ Ahmet TÜRKSEVEN Mehmet GÜNDOĞDU Müzeyyen YAVUZ Murat HARMAN
Dağıtım Posta Kutusu Basım Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. 0 (312) 397 16 17 www.basakmatbaa.com
EĞİTİMDE
THE
OKUL
DÖNEMİ
İmtiyaz Sahibi Posta Kutusu Kargo Taşımacılık Yayıncılık Ajans Bilişim Temizlik San. Tic. Ltd. Şti. Demetevler 358. Cad (Eski 5. Cad.) No: 68/ B Yenimahalle - ANKARA Tel: 0 312 335 17 68 Faks: 0 312 335 17 86
Ersin TEMEL
Yazdan Kalma Günler… Koskocaman bir yaz daha bitti.. Yazdan arda kalan izler hala duruyor, ama sonbahar çok-
tan kapıyı çaldı. Yavaş yavaş yapraklar sararacak, dallar kuruyacak. Yazın ahengi toplamış bütün eşyalarını, bavulunu hazırlamış, kapının önünde gitmeyi bekliyor. Okullar açılıyor. Ayrılıklar başlıyor. Gelip geçici yaz yağmurları yerini sonbahar yağmurlarına bıraktı artık. Bahar temizlikleri yapılıyor… Hem evlerde hem gönüllerde… Yepyeni bir yıl kapıda. Bütün kuruluşlar, iş yerleri yeni sezona hazırlanıyor. Ankara’da trafik sıkışmaya başladı tekrar. Okulların zil seslerini duyuyoruz. Bahçeli, Tunalı tekrar dolmaya başlıyor. Yazın bitmesiyle Ramazan ve Bayram da geride kaldı. Peki, sadece bunlar mı geri de kalan…? Ya yaz aşkları? Yazın coşkusuna, ahengine kapılıp aşk sanarak yaşanılanlar. Yaprak dökümü gibi bir bir dökülecekler artık. Geriye sadece gerçek aşklar kalacak. Dedim ya gönüllerde temizlenecek bahar temizliği adı altında. Halılar kaldırılacak, altlarında kalan tozlar süpürülecek. Hiçbir şey sedir altı edilmeyecek. Bizim dergimizde de bir sürü değişiklikler oldu. Gidenler, yeni gelenler, yaz aşkı gibi yaşamayıp burada kalıcı olanlar. Hatta dergimiz de büyüdü. 1 aylık oldu. Tanıtım sayısıyla karşınıza çıkardığımız dergimiz, hala acemi belki ama artık 2. sınıf öğrencisi. En azından okumayı öğrendi… Siz değerli okuyucularımızdan aldığımız tebrik mektupları, hayırlı olsun mesajlarıyla daha bir güçlü, daha bir sağlam sarıldık bu yeni dönemimize. Hepinize iyi bir sonbahar, cıvıl cıvıl yazdan kalma günler diliyorum…
styleankara@gmail.com Dergimizde yayınlanan yazı ile reklamlardaki tüm sorumluluk yazarlarına ve firma sahiplerine aittir. ISSN 1307-7759
1
İçindekiler İçindekiler
ankarastyle B İ R
8 i z i n i atim
22
p
K E N T
D E R G İ S İ
Ben Çöp Değilim
42
82
YEŞİLÇAM AFİŞLERİ
style kısa kısa
style kısa kısa
Yerli Turistin “Kültür” Masrafını Düşüren Kart: Müze Kart Yaklaşık üç yıldır hayatımızda olan, ülkemizdeki Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı tüm müze ve ören yerlerini gezme imkanını sahibine veren “Müze Kart”, alındığından itibaren 1 yıl boyunca gezdiriyor… Müzelerin tanınmasını sağlamayı, cazip hale getirmeyi ve özendirmeyi amaçlayan, uzun süredir büyük ilgi gören Müze Kart uygulaması, Türkiye genelinde 300’ü aşkın noktada geçerli. Gezip görmesi oldukça keyifli olan pek çok müzeyi kısa sürede gezmek için gerekli olan tek şey enerji! Müze Kart “müze müze gezdirirken” size masraf çıkartmayı ortadan kaldırıyor. Sadece 20 TL’ye sahip olabileceğiniz ve geçerli olan tüm müzelerden temin edilebilecek olan Müze Kart’a öğrenciler %50 indirim ile sahip olabiliyorlar. Sadece İstanbul Ayasofya Müzesi’ne giriş 20 TL ücrete tabii iken, bilet fiyatına Müze Kart’a sahip olup tüm sene dilediğiniz müzeye girebilmeniz mümkün.
Karikatür Vakfı ve Yunanistan Karikatür Dostları Derneği, 5-9 Temmuz tarihleri arasında “Karikatürlerle Türk - Yunan Komşuluğu” konulu etkinlikler düzenledi. Türkiye ve Yunanistan arasında karikatür sanatı aracılığı ile kültürel diyaloğun geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla, iki ülkenin karikatüristlerinin katılımıyla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından Ankara’da yürütülen ‘Türkiye ve AB Sivil Toplum Diyaloğu - II’ isimli çalıştayda, Türk - Yunan dostluğu temalı karikatürler sergilendi. İlerleyen günlerde Türk ve Yunanlı karikatüristler tekrar bir araya gelerek, çeşitli etkinlikler, paneller, çalıştaylar düzenleyecekler. Bir yıl sürecek olan proje kapsamında Eylül ayı içinde Türk karikatüristlerin de Atina’da Yunanlı dostlarıyla buluşup Ankara’daki etkinliğin benzerinin düzenlenmesi planlanıyor.
4
Sadece afet dönemlerinde değil yılın 365 günü ihtiyaç sahiplerinin yanında olan Türk Kızılayı, Ramazan Ayı boyunca sosyal yardımlarını arttırarak devam ettirdi. Türkiye’ye yayılmış 760’ın üzerinde Türk Kızılayı şubesinin yapmış olduğu detaylı sosyal incelemeler sonucu ihtiyaç sahibi olduğu tespit edilen vatandaşlarımızın ihtiyaçları Ramazan ayında da giderildi.
Kan Bağışları 2011 Yılının İlk Altı Ayında % 28 Oranında Arttı
Kipa, Carrefour ve A.101 mağazalarında Türk Kızılayı adına satışa sunulan Ramazan Gıda Paketlerinin ihtiyaç sahiplerine dağıtılması Ramazan ayı boyunca gerçekleştirildi. İş birliği kapsamında üç büyük perakende devinin ülke genelindeki mağazalarında Kızılay stantları oluşturuldu. Kampanya aracılığıyla Ramazan ayında yardım ellerini ihtiyaç sahiplerinin sofrasına ulaştırmak isteyen hayırseverler, daha önceden mağazalar tarafından oluşturulan gıda paketlerini satın alıp Türk Kızılayı stantlarına makbuz karşılığı teslim ederek, ihtiyaç sahibi kişilere ulaştırılmasını sağladı. Ülke çapında faaliyet gösteren toplam 11 Türk Kızılayı aşevi Ramazan ayında, günlük yemek, iftar yemeği ikramı ve kuru gıda dağıtımı yoluyla çalışmalarına devam etti.
Türk Kızılayı kan merkezlerinin 2011 yılı ilk altı aylık dönemine ilişkin istatistiklerine göre, 2010 yılının ilk altı ayında toplam kan bağışı sayısı 508.037 ünite olarak gerçekleşirken, bu rakam 2011 yılının ilk yarısında % 28’lik bir artışla 651.339 üniteye ulaştı. Kan bağışlarından 2010 yılında üretilen eritrosit süspansiyonu, taze donmuş plazma, trombosit süspansiyonunun miktarı 880.182 ünite iken, 2011 yılı itibariyle %28 artış oranı ile 944.716 ünite oldu.
Salonunuzun En Büyük Köşesini Ayırın Samsung yeni 60 inç dev ekranlı D8000 LED televizyonları ile Smart TV deneyimine yeni bir boyut getirmeye hazırlanıyor. Tüketici elektroniğinin lider isimlerinden Samsung Electronics, Ağustos ayı itibari ile 60inç D8000 Smart TV’lerini satışa sunacağını açıkladı.
Bölgelerde Birinci Ege Kan bağış sayıları bölge kan merkezlerine göre incelendiğinde ise en çok kan bağışının Ege Bölgesi’nde yapıldığı gözleniyor. 2011 yılında Ege Bölge Kan Merkezi (İzmir) 114.769 ünite ile en çok bağış alan bölge kan merkezi olmayı başarırken, onu 102.980 ünite ile Kuzey Marmara (İstanbul) izledi. Üçüncü sırada ise 61.812 ünite ile Orta Akdeniz Bölge Kan Merkezi (Adana) yer aldı. Üç Büyük İlin Şampiyonu İstanbul Üç büyük il, İstanbul, Ankara ve İzmir’in bir önceki yıla oranla kan bağışlarındaki artışa baktığımızda İstanbul %38 artışla birinci, Ankara %29 artışla ikinci, İzmir de %17 artışla üçüncü oldu. İstanbul’da geçen yılın ilk altı ayında 56.086 ünite kan bağışı yapılırken 2011 yılında bu rakam 77.633’e çıktı. Ankara’da 26.281 olan bağış rakamı 33.974’e yükseldi. İzmir de ise 2010 yılının ilk altı ayında Türk Kızılayı’na yapılan kan bağışı 36.842 üniteyken 2011 yılının aynı döneminde 42.925 ünite kan bağışı yapıldı. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Samsung, Smart TV ailesinde özel bir yere sahip olan D8000 Smart TV modelinin 60 inç’lik ekranı ile kullanıcıların internet ve seyir keyfine yeni bir boyut kazandıracak.
advertorial
Türk - Yunan Diyaloğu Karikatür ile Devam Ediyor!...
Kızılayın Yaptığı Sosyal Yardımlar Ramazan Ayında da Son Hızıyla Devam Etti
Yalnızca dikkatli bakıldığında görülebilen 5 milimetre kalınlığında bir metal çerçeveye sahip olan D8000 serisi, ödüllü C8000 serisinin minimalist tarzını devam ettiriyor ve televizyon ile çevresi arasındaki uyumu en üst seviyeye çıkarmak üzere geliştirilmiş Quad Stand yapısını kullanıyor. 800Hz CMR ve güçlendirilmiş LED arka ışık tarama özelliklerini barındıran, CES Inovasyon Ödülü sahibi bu televizyonlar, olağanüstü bir netlikle gerçek hayata yakın 2D, 3D ve HD görüntüleri de en yüksek kalitede kullanıcısına sunuyor. Ultra Clear Panel’e ek olarak, D8000 serisi, en üst düzey renk kontrastıyla gerçek hayata en yakın ve en zengin görüntüleri gösteren Micro Dimming teknolojilerine sahip olan ilk televizyon olma özelliğine de sahip. Dâhili kablosuz internet bağlantısı ve Samsung’un Smart Hub portalı üzerinden görüntü içeriğini yönetebilme özelliğiyle D8000, DLNA ya da Samsung’un patentli “One Foot Connection (Tek Adımlı Bağlantı)” teknolojisini kullanarak diğer akıllı cihazlara da bağlanabiliyor. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
5
style kısa kısa
style kısa kısa
Türkiye Satranç Federasyonu Başarıya Doymuyor…
Evliya Çelebi 400 Yaşında Benimle Dans Eder Misin? Kızılay’ın göbeğinden, Güven Park’tan geçerken akşam saatlerinde, bir müzik çalınır kulağınıza. Bu müziğin geldiği yöne doğru şöyle bir uzandığınızda ise sizi muhteşem bir dans gösterisi karşılar. Alıştığımızın dışında bir dans gösterisi bu. Dansçılar etten kemikten değil. Bu kadar kişiyi çevresinde toplayan, izleyenleri büyüleyen bu dans, “SULARIN DANSI”. Yaz aylarında özellikle sıcaktan bunalan ve oturup soluklanmak için serin bir gölge arayan kişilerin tercih ettiği Güven Park’taki havuzlarda gerçekleştirilen bu gösteri bütün yaz dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. İşten çıkan, işe giden veya mola veren Başkentlilerin buluştuğu Ankara’nın en merkezi yerindeki Güvenpark’ta, birbirinden güzel onlarca değişik müziğin ve farklı renklerdeki ışık gösterisinin eşliğinde gerçekleşen fıskiyelerin şovuyla bambaşka bir yaz gününe hep birlikte şahit olduk…
Satranç… Oynayacağınız her hamle üzerinde önceden düşünmeniz gereken, karşı takımın yapacağı hamleleri tahmin ederek oynayacağınız, “Savaş Stratejisi”dir. Satranç, stratejik bir zeka oyunudur. Planlamalar yapmanız ve doğru zamanda doğru hamle için atağa geçmenizi gerektirir. Dünya’nın birçok yerinde federasyonlarca düzenlenen turnuvalarla oynanan bu oyunda Türkiye Satranç Federasyonu başarıya doymuyor. raş Belediye Spor Kulübü ile berabere kalarak maç puanı averajıyla Türkiye İş Bankası Satranç Ligi’ne çıkan üçüncü takım oldu.
“Türkiye’nin Yıldızları Belli Oldu”
“Avrupa 18 Yaş Altı Takım Şampiyonası’nda İkinci Olduk” Avrupa 18 Yaş Altı Takım Şampiyonası Romanya’nın Iasi şehrinde 14-22 Temmuz 2011 tarihlerinde düzenlendi. Şampiyonada yarışan on takım arasında 14,5 yaş ortalamalı genç milli takımımız ikinciliği elde etti. Milli takımımız, 3-1 yendiği Polonya ile eş puanla liderliği paylaştı. Şampiyonaya, güçlü satranç geleneği ve ekolüne sahip Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Slovenya, Hırvatistan, Almanya, İsrail takımları katıldı. Averajla ve yenilgisiz ikinci olan genç millilerimiz tarihi bir başarıya imza ata-
6
rak gümüş madalya ile ülkemize döndüler. “Kulüpler Türkiye Şampiyonası’nda Şampiyon Antalya Çallı Spor” 2010-2011 Türkiye Kulüpler Şampiyonası 03-10 Temmuz 2011 tarihlerinde Konya Selçuklu Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. 45 kulüpten 671 sporcunun katılımı ile başlayan şampiyona, 9 turlu takım İsviçre Sistemi ile oynandı. Kulüplerimiz bu sene, geçen senelerden farklı olarak Özel İdeal öğrenci yurtlarında çok iyi şartlarda konaklayarak, her gün servislerle spor salonuna ulaştırıldı. Türkiye İş Bankası Ligi’ne çıkma yolunda üst sıraları paylaşan takımlar son maça kadar şampiyonluk mücadelesi verdiler. Son turda birinci masada oynayan Antalya Çallı Spor Kulübü, Moda Spor Kulübü’nü 6,5 - 1,5 yenerek 16 puanla 2010-2011 Türkiye Kulüpler şampiyonu oldu. İkinci masada oynayan Ceyhan Belediye Spor Kulübü, Beyaz Kale Satranç Kulübü’nü 4,5 - 3,5 yenerek 15 puanla ikinci takım olurken, finale doğru yükselişiyle dikkat çeken Erbakır Spor Kulübü son turda Kahramanma-
2010-2011 Türkiye Yıldızlar Şampiyonası, 291 genel ve 89 kadın sporcu olmak üzere, 380 sporcunun katılımıyla 22-28 Temmuz 2011 tarihlerinde Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. Türkiye Satranç Federasyonu Başkan Vekili Murat Kul’un ve Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner’in konuşmalarının ardından, 18 yaş genel ve bayan kategorilerinin ilk masalarında Aydıner’in yaptığı sembolik açılış hamlesi ile başlayan şampiyona 28 Temmuz 2011 Perşembe günü yapılan ödül töreniyle sona erdi. Türkiye Satranç Federasyonu Başkanı Ali Nihat Yazıcı yaptığı konuşmada Darüşşafaka’nın geçmişten bugüne satranca verdiği önemden bahsederek, bu köklü kurum ile işbirliği içinde olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Ülkemizin güçlü satranççıları Cem Karadağ ve Tufan Can Uzuner gibi değerli insanları eğitim kalitesiyle bizlere kazandıran Darüşşafaka’ya teşekürlerini bildiren Yazıcı, tüm sporculara ve ailelerine içten tebriklerini yineledi. Satranç gibi seçkin bir spor için TSF ile bir arada olmaktan kıvanç duyduğunu belirten Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, iki kurumu da Türkiye İş Bankası’nın desteklemesinin bu buluşmayı oldukça anlamlı kıldığını da sözlerine ekledi. Zekeriya Yıldırım’ın ve turnuva başhakemi Çiğdem Aktuz’un plaketlerini, Başkan Yazıcı’dan almalarının ardından, şampiyonanın yıldızları kupa ve madalyalarına kavuştular.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
2011, Türk ve dünya kültür tarihi açısından son derece önemli tarihi bir kişilik olan Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılı. Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kültür Kuruluşu UNESCO’nun 22 Eylül 2009 tarihinde gerçekleştirilen 35. Genel Konferansı’nda 2011 yılı anma ve kutlamalar listesinde “Evliya Çelebi’nin 400. Doğum Yıldönümü” resmi olarak ilan edildi. Bu kapsamda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın organizatörlüğünde başta ülkemizde olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde büyük seyyah Evliya Çelebi ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bakanlık, Başbakanlık Tanıtma Fonu, MEDAM ve Avrasya Yazarlar Birliği’nin katkılarıyla Evliya Çelebi’nin gezdiği yerler, bu yerlerin özellikleri ve ziyaret tarihlerini tek tek belirten detaylı haritalardan oluşan bir sergi hazırladı.
Kenya Akrobasi Grubu Ankara’da Kanatsız Uçtu Kenya Akrobasi Grubu Ankaralılara hem tadına doyulmaz anlar yaşattı hem izleyenlerin yürüklerini hoplattı. A City Outlet Alışveriş Merkezi’nde gerçekleştirdikleri gösterilerle kanatsız uçan akrobatlar adeta yer çekimine meydan okudular. Sıcaklıkların halen yüksek değerlerde seyrettiği ramazan ayında alternatif eğlenceleri ve indirim fırsatları ile alışveriş merkezleri başkentin çekim noktaları olmaya devam ediyor. Ankara’nın gözde outlet mağazalarının bulunduğu A City Outlet Alışveriş Merkezi de bu canlılıktan nasibini alıyor. 20 Ağustos tarihinde gerçekleştirilen akrobasi gösterisi organizasyonuyla Ankara halkına doyumsuz anlar yaşatan A City Outlet, yaptığı indirimlerle de birçok gözde markayı her bütçeye uygun hale getiriyor.
Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği tüm coğrafyayı kapsayan, biri yetişkinlere diğeri çocuklara yönelik olarak hazırlanan ve “Evliya Çelebi’nin Dünyası” adı verilen sergi yılsonuna kadar 81 ilde gerçekleştirilecek.
advertorial
7
style kısa kısa
style kısa kısa
Sağlık Bakanlığından Önemli Açıklama!
Somali’ye Hastane ve Sağlık Personeli Yardımı
Dergimizi hazırlarken sağlık bakanlığından gelen önemli bir faks aldık ve bu bilgileri siz değerli okuyucularımızla da paylaşmak istedik. Bu nedenle gelen faksı sizlerle buradan paylaşıyoruz…
17 Ağustos tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından Somali’ye, Esenboğa Havalimanı’ndan uğurlama töreni ile 6 sahra hastanesi ve 20 sağlık personeli gönderildi. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seraceddin Çom başkanlığındaki Bakanlık yetkilileri, Somali’ye giden heyeti uğurladı. Somali’ye giderek yardım edecek olan ekibin “Türkiye’nin gururu” olacağını ifade eden Çom, “Hepsinden önce sizler, insanlık için gurur kaynağısınız” dedi. Çom, Türkiye’nin artık sınırlarını aşarak ihtiyaç duyulan her yere gecikmeden, mesafe tanımadan yardım ulaştırdığını belirtti. Evlerini ve işlerini bırakarak, gönüllü olarak bölgeye giden sağlık ekibinin her birine Bakanlık adına teşekkür eden Çom, “Öncelikle kendi sağlığınızı koruyun. Çünkü ancak bu şekilde başkalarına faydalı olabilirsiniz.” dedi.
Akut, Birleşmiş Milletler’in Dünya Afetleriyle Mücadele Gücüne Kabul Edildi. AKUT Arama Kurtarma Derneği 15. yılında, çalışmalarına yeni bir soluk ve yeni bir ivme kazandıracak çok önemli bir adım daha attı. Geçtiğimiz günlerde kuruluşu gerçekleştirilen AKUT VAKFI’nın ardından, Birleşmiş Milletler’in INSARAG - International Search & Rescue Advisery Group/ Uluslararası Arama & Kurtarma Danışma Grubu’nun sınıflandırma tatbikatını başarıyla geçerek, dünyanın her yerinde meydana gelebilecek afetlerde, 45 kişilik bir ekip ve 3 tonluk malzeme ile 7 gün boyunca durmaksızın, kendine yeterli bir şekilde çalışabilecek kapasitede olduğunu gösterdi. Bugüne dek Yunanistan, Tayvan, Hindistan, İran, Pakistan ve Haiti depremlerinde ve Mozambik selinde çalışan AKUT, bu sertifikasyonla birlikte dünyanın en yetenekli ve en iyi arama kurtarma ekipleri arasına kabul edildi. İzlanda, Fransa, Litvanya, İngiltere, Amerika ve Avustralya’dan gelen 8 uzman denetçi ve 5 gözlemci’nin gözetiminde, 11 - 14 Temmuz 2011 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen 4 gün süren zorlu bir tatbikat süreci sonucunda sertifikalandırıldığı bu uluslararası unvanla birlikte AKUT, Birleşmiş Milletler’in dünya afetleriyle mücadele gücüne dahil edildi.
8
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
9
Türk Rock Müziğinin Doyumsuz Sesi Teoman, Müziği Bıraktığını Açıkladı
ümüze İlişenler
Göz
Keşke Vefa Borcumuzu Yaşarken Ödeyebilsek
Hayattayken değerini bilmediğimiz, kaybettikten sonra arkasından vefa borcumuzu ödemek için çabaladığım birçok sanatçıdan biri… Cem Erman… Ama keşke, Cem Erman’ın hayat arkadaşı Sevim Demiroğlu’nun dediği gibi “vefa borcumuzu” onlar yaşarken ödeyebilsek… 17 – 25 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 18. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin yarışmalı bölümlerinden ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda verilecek ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’, önceki gün kaybettiğimiz Adanalı sinema sanatçısı Cem Erman anısına verilecekmiş. Konuyla ilgili yaptığı açıklamada, önerinin Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Zihni Aldırmaz’dan geldiğini ifade eden Altın Koza Film Festivali Genel Koordinatörü Ozan Aksu, ‘Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız, festivalimiz kapsamında bu yıl gerçekleştireceğimiz ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda vereceğimiz ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü, önceki gün yaşama veda eden değerli sinema sanatçımız Cem Erman adına vermemiz konusunda öneride bulundu. Festival komitesi olarak sinemamızın değerli emekçisini bu vesileyle bir kez daha anmak bizim için de onur olacak’ şeklinde konuşmuş. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın sonuçları, 24 Eylül Cumartesi günü yapılacak ‘Büyük Ödül Töreni’nde belli olacak.
10
Gerilim Filmlerinin Baba ismi Hitchcock’un Kayıp Filmi Bulundu
Gerilim filmi diyince aklımıza ilk onun isminin gelmesi kaçınılmaz. Kaç kuşak onun filmleri ile büyüdük, gerildik, korktuk… Gece kuşağında yayınlanan bu filmler için kaç gece yorganın altında uykusuz bekledik. The Bird, The Farmer’s Wife, Psycho, Murder ve aralarında birçok kayıp filmin de bulunduğu daha onlarca filmin yönetmeni Alfred Hitchcock… Gözümüze ileşen haberlerden biri de tarihe adını yazdırmış bu yönetmenle ilgili. Alfred Hitchcock’un kayıp olan filmlerinden ilki Yeni Zellanda’da bulunmuş. İngiliz yönetmenin ‘The White Shadow' (Beyaz Gölge) isimli bu sessiz filmi sinema çevrelerinde büyük yankı uyandırmış. İngiliz Graham Cutts'ın yönettiği 1923 tarihli bu filmde Alfred Hitchcock'un, yönetmen yardımcısı, senarist, dekoratör ve kurgucu olarak görev yaptığı biliniyor. Yeni Zellanda Film Arşivi’ne bırakıldığı anlaşılan filmin 3 bobini, 1993'te arşiv dairesine teslim edilen çok sayıdaki film şeridinin arasından çıkmış. Hitchcock 1923’te çekilen filmi tamamladığında henüz 24 yaşındaymış. Amerikan Ulusal Film Eleştirmenleri Derneği Başkanı David Sterritt, bu keşfin sinema adına ‘hafızalarımızda yerini alan en önemli gelişmelerden bir tanesi’ olduğunu açıklamış. Zira bu 3 yeni bobin Hitchcock’un ilk görsel fikirlerinin biçimlenmesinde ve bunların eleştirmenler tarafından yorumlanmasında paha biçilemez bir fırsat olarak görülüyor.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Müziği bıraktığını açıklayan Teoman’ın 15 yıllık menajeri Funda Sanlıman, bunun bir reklam kampanyası olmadığını, Teoman’ın bir daha müziğe dönmeyeceğini söylemiş. Medyatava’ya gönderdiği mektupta Teoman’ın kararını desteklediğini söyleyen Sanlıman açıklamalarını şu şekilde yapmış: - 4 Ağustos 2011, ofisteyim. Çalan telefonuma uzandım. Her zamanki gibi günlük iş planlarımızı paylaşacağımızı zannettiğim Teoman bana “müziği bıraktım, kendimi işten kovdum” dedi. Ne güzel bir haberdi bu! Neşeyle yerimden fırladım, hem konuştuk, hem zıpladım havalara. Takımı Dünya Kupası kazanmış bir antrenör coşkusundaydım. Çünkü bu huzurlu ses, gitmenin ilk adımını atmıştı. Kendi hayatına! Nihayet... - Hemen Şaziment’i aradım (Teoman’ın annesi). Önce çok şaşırdı; çünkü 5 dakika önce oğluyla konuşmuş! Sonra rahatladı. “Oğlu Teoman belki ana haberleri sunan bir spiker olur!” Annenin meslek hayalidir, bunu da herkes bilir, olabilirdi artık. Gülüştük, kapadık. - Müzik eski bir aşkı ve bırakacak. Hayatında ilk kez “artık çalışarak gerçeklerden kaçmayacağını” söyledi bana. “Ayağımı toprağa basmak istiyorum” dedi. İtiraf etti; ün, para, ego, kadınların ona ilgisi, dünyayla savaşmak onu mutlu edemez, uzun zamandır etmiyor. - Anlatacak yeni bir şeyi kalmadığını söylüyor. Ben, kendisini tanıyan biri olarak onu çok haklı buluyor ve destekliyorum. Teoman, bir daha dönmemek üzere müzikten ayrılıyor, hayata karışacak. Bunalımda değil, hayatında ilk kez bunalımından çıkmayı deniyor. Başaracaktır. Her son bir başlangıçtır. Teoman doğum günün kutlu olsun!
Edi İle Büdü Evlensin! Uzun yıllar boyunca Türkiye’de de yayımlanan ve büyük küçük birçok insanın beğenisini toplayan televizyon programı Susam Sokağı’ının sevilen karakterleri Edi ve Büdü için ABD’nin Ilinois eyaletinde bir kampanya başlatılmış. İmza atanlar, iki kafadarın evlenmesini istiyormuş. Susam Sokağı’nın yapımcıları tarafından konu hakkında bir açıklama yapılmasa da, aynı odayı paylaşan ve beraber yaşayan iki kafadarın gay olduğu söyleniyormuş. Bu haber kamuoyunun ikiye bölünmesine neden olmuş. İtiraz edenler, iki hemcinsin aynı evde yaşamasını gay olarak nitelendirmenin, programı izleyen çocukların kafasını karıştırabileceği düşüncesini savunurken, Edi ile Büdü’nün evlenmesini isteyenler ise böyle bir evliliğin LGBT haklarına destek olacağını belirtiyormuş. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
11
Sizin için VEKAM’ın içini gezdik ve fotoğrafladık. Gelin bir de birlikte gezelim… Merkezin üst katında, Vehbi Koç’a ait belgelerin ve eşyaların sergilenmekte olduğu Vehbi Koç Salonu bulunmaktadır. Bu bölümde Vehbi Bey’e ait birçok kişisel eşyanın yanı sıra, Koç ailesinin soyağacını da inceleme imkanınız bulunuyor. Yukarıdaki ana salondan üç farklı odaya girilmektedir. Bu odaların ilki, Ankara ve çevresi ile ilgili 5000 kitap, süreli yayın, makale ve tezin bulunduğu, Vehbi Koç’un kitaplığından doğan Ana Kütüphane’dir. Bu kütüphane’den istediğiniz gibi faydalanmanız, oturup saatlerce orada araştırma yapmanız ya da kitap okumanız mümkün. Ancak küçük bir uyarı! Materyallerin dışarı çıkartılması yasak. Ayrıca bu odanın duvarında Koç Holding’e ait kesilmiş faturaların bir kısmı da sergilenmekte. İkinci oda, Bozyiğit Ailesi tarafından bağışlanan ve içinde 5000 yayını barındıran kütüphane. Ali Esat Bozyiğit koleksiyonunun saklandığı bu kütüphane’de özellikle Karagöz ve Hacivat üzerine yapılmış büyük bir koleksiyon ve arşiv bulmak mümkün… Üçüncü oda da 3500 özgün fotoğraf ve kartpostal, 100 film, 155 plan ve harita, çeşitli tarihi belgeler ve 450 Ankara türküsü ve oyun havası kaydının saklandığı Arşiv Odası…
Kendini Çalışmaya Adamış Bir İş Adamı… Koleksiyoner… Tam Bir Ankara Aşığı...
Vehbi Koç ve Vehbi Koç Ankara Araştırma Merkezi >> Kapılarını bilim, sanat ve kültür dünyası hizmetine 1994 yılında açan VEKAM, Ankara’nın Keçiören ilçesinde, nadiren ayakta kalmayı başarmış geleneksel Ankara Bağ Evleri’nden birinde Vehbi Koç ailesine ait bir bağ evinde faaliyet göstermektedir. Koç ailesinin 1923 yılında Mareşal Fevzi Çakmak’tan aldığı bu bağ evi, uzun yıllar konut Koç ailesi tarafından konut olarak kullanılmıştır. Vehbi Koç’un hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği ve çocuklarının doğduğu bu ev, 1. Derecede Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak kabul edilmiştir ve 1992-1993 yıllarında restore edilmiştir.
Alt Katta Türlü Türlü Sergilere Ve Etkinliklere Mutlaka Katılın… Merkezin giriş katı, farklı farklı birçok akademik ve kültürel faaliyete ayrılmış. Ana Sergi Odası ile Sevgi Gönül Odası’nda Ankara’nın kültürel mirası ve tarihi ile ilgili çeşitli sergiler düzenlenmekte. 50 kişilik Çok Amaçlı Kültür Salonu ise panel, söyleşi, konferans, atölye çalışması ve belgesel gösterimi gibi faaliyetlere ev sahipliği yapmakta.
VEKAM çalışmalarını ve faaliyetlerini iki ana konu üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Vehbi Koç’un ilkeleri içinde yer alan yurtseverlik, çağdaşlık, üretkenlik, verimlilik, kalite, yaratıcılık ve başarı anlayışı ile yürütülen bu çalışmaların ilki; Vehbi Koç ile ilgili görsel ve yazılı belgeleri bir araya getirip arşivlemek ve gerektiğinde araştırmacılara sunmaktır. Vehbi Koç ile ilgili birçok görsel ve yazılı materyale rahatlıkla ulaşabileceğiniz VEKAM, kapılarını araştırmacılar için ardına kadar açık tutmaktadır. VEKAM’ın bir diğer çalışma alanı ise Ankara ve çevresinin tarihini ve kültürünü incelemek, bu konularla ilgili çalışmalara yönelik yazılı, görsel, işitsel belgeleri toplamak, derlemek ve yayımlamak yoluyla bilimsel araştırmalara katkıda bulunmaktır. >>
12
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
13
Muhteşem bahçeyi de gezmeyi unutmayın… Yıllar önce 50 dönümlük bir bahçeye sahip olan bu bağ evinin bahçesi bugün sadece 10 dönümlük bir arazide. Bahçe, Ankara ve çevresine has bitki örtüsü ve meyve ağaçları ile kaplı. 35 çeşit (2,500 adet) süs bitkisi, 18 çeşit (150 adet) meyve ağacı bulunan bahçede muhtelif üzüm türlerinin yetiş-
tirildiği sembolik bir bağ da var. Geleneksel Ankara bağ evi mutfak kültürünün yaşatılmasına özen gösterilen Merkezin bahçesinde yetiştirilen yazlık-kışlık meyve ve sebzeler, bu meyve ve sebzelerden yapılan meyve suları ile meyve kuruları, reçeller, pestiller, VEKAM ve Ankara Bağ Evi’nde özel
VEHBİ KOÇ (1901-1996) günlerde verilen davetlerde kullanılıyor. Bayramlarda ve Cumhuriyet’in önemli günlerinde VEKAM Dostları’na, işbirliği yapılan kurum ve kuruluşların yabancı misyon temsilcilerine sembolik anı mahiyetinde de dağıtılıyor.
1901 yılında, Ankara’da, üzümlerin alaca düştüğü günlerde dünyaya gelen Vehbi Koç, daha küçücük bir çocukken karar vermiş tüccar olmaya ve para kazanmaya. Doğum tarihini hiç bilmemiş. Daha sonraları annesinin “üzümler alaca düştüğü gün” sözüne dayanarak, çocukları ile birlikte 20 Temmuz olarak kabul etmiş doğum gününü. Soyu, Kütükçüzadeler olarak anılan ana tarafından 600, Koçzadeler olarak anılan baba tarafından da 250 yıllık Ankaralı ailelere dayanıyor. Babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi, annesi Kütükçüzade Fatma Hanım’ın ilk çocuğu. “Ankara’da en güzel binalar, mağazalar, yazlıklar gayrimüslimlerindi. İyi yer, içer, eğlenir, iyi giyinir ve güzel evlerde otururlardı. İmrenirdim. Babam bana sünnetimde hediye ettiği eşeği 80 kuruşa almış. Eşek kötü olduğu için bütün Hıristiyan çocukları yolda kendi eşekleri ile beni geçerdi. Eşeğime babamın atının arpasından çalar yedirirdim. Kulaklarını dikmez, canlılık göstermezdi. İşte o sıralarda karar verdim esnaf olmaya. Eğer Allah bana 50 bin liralık servet verirse, Ankara’da beş katlı güzel bir mağaza açacağım diye kendime söz verdim.”
15 Yaşında Liseden Tasdiknamesini İsteyen Bir Tüccarin Hikayesi
Ankara’ya ait en köklü geçmişin yaşayan şahidi… Ankara bağ evi… Anadolu’nun geçmişini yansıtan, o günlerin özlemini, anısını yaşatan ayakta kalmış tarihin yaşayan tanıklarıdır Ankara Bağ Evleri… Köklü bir geçmişe sahip olan bu evler, zaman içinde tarihin dişli savaşıyla başa çıkamamış ve yavaş yavaş teslim olmaya başlamıştır. Yok olmaya yüz tutmuş olan bu evler, eğer korunursa her şeye inat hayatta kalmayı başarabilecek sağlamlıkla inşa edilmişlerdir. Kendilerine has güzellikleri, mimarileri ve o gösterişten uzak doğal görkemleri ile tek ihtiyaçları hak ettikleri özendir. Eğer verebilirseniz o özeni, size tadına doyum olmaz, özgün bir yaşam biçimi sunarlar. Düşünün bir; çeşitli meyve ağaçlarının bulunduğu, sebzelerin ekildiği büyük bahçeleriyle, komşuların tatlı sohbetleriyle kaynatılan reçel, salça, konserveleri; yapılan tarhanaları; iplere dizilerek kurutulmaya bırakılan bamya, patlıcan ve biberleri, tadına doyum olmaz kışlık erzaklarıyla Bağ Evlerinin ihtişamlarını…
Hanım’a devredilmiş. Daha sonra da Şehime Hanım tarafından Vehbi Koç’a satılmış. Vehbi Koç’un ardından ev Senmahat Arsel’e kalmış. Evin yıkılmasına Semahat Hanım razı olmamış ve evi Vehbi Koç vakfına bağışlamayı uygun görmüş. 2006 yılında evin restorasyon çalışmaları aslına sadık kalınarak tamamlanmış ve o günden beri de yaşatılmış.
Gerek mimarisi gerek odaların döşeniş özellikleriyle bilim, kültür ve sanat dünyasına özgün bir örnek teşkül eden bağ evi, Birinci Derecede Korunması Gerekli Kültür Varlığı’dır. Bütün katları orta sofalı olan evin zemin katının ön sol cephesinde yer alan mutfağın bir bölümünün özgün yapısı korunmuş, diğer bölümü ise hizmet amacıyla işlevsel hale getirilmiştir. “Kış Katı” olarak da anılan ara katın ahşap tavanları uzun ve soğuk geçen kış aylarında odaların sıcak kalabilmesi için alçak tutulmuştur. Sofa, küçük gruplara yönelik sergi, konferans, sunum, dia gösterileri gibi kültürel Gedikoğlu Bağı bu bahsettiğimiz evlerden faaliyetlere ayrılmıştır. ayakta kalanlardan sadece biri. 2007 yılın- Evin üst kısmı, Sadberk Hanım Müzesi uzda açılan ve Keçiören’in son bağ evlerinden manları tarafından Osmanlı döneminden biri olan nam-ı diğer Ankara Bağ Evi, Veh- Cumhuriyet’e geçiş döneminin bağ evi hayabi Koç’un eniştesi Ankara eşrafından Ali Ge- tını yansıtan bir anlayışla tasarlanmış ve dödikoğlu tarafından 1900’lü yılların başında şenmiş. Farklı stildeki mobilya ve aksesuaryaptırılmış. Ali Bey’in vefatıyla ev eşi Şehime ların yerleştirme şekilleri, geleneksel hayat
14
tarzı ile çağdaş hayat tarzının bir arada var oluşunu temsil etmekte. Oturma odası olarak kullanılan sofanın pencere önlerine yerden bir basamak yükseklikte sedirler yer alıyor. Sofanın orta duvarında üstünde alınlıklı ayna bulunan büyük bir ahşap konsol bulunuyor. İki büyük pirinç mangalın bulunduğu bu odadan üç farklı odaya girilebiliyor. Bu odalardan biri yemek odası. Bakır sinili yer sofrasının yanı sıra odadaki komodin üzerinde bulunan gramofon da oldukça ilgi çekici. Diğer bir oda ise aile fertlerinin vakit geçirdiği oturma odası. Bu oda aynı zamanda geleneksel müziğin icra edildiği ve taş plakların dinlenildiği bir mekan olarak da kullanılırmış. Ve son oda… Yatak odası… Pirinç karyola, tonet ayaklı ahşap havluluk ve beşikle birlikte tuvalet masası da görenleri tarihte bir yolculuğa çıkarıyor. Bağ evinin bahçesi, özel misafirleriniz, etkinlikleriniz ve toplantılarınız için de sizlere hizmet veriyor. Geleneksel Ankara mutfağından oluşturulmuş özel menülerle düzenleyeceğiniz bir etkinlik için yapmanız gereken tek şey ise birkaç gün öncesinden rezervasyon yaptırmanız ve kaç kişilik bir organizasyon düşündüğünüzü bildirmeniz… organizasyonunuzun mükemmel geçmesi için artık işi VEKAM’ın uzman kadrosuna bırakabilirsiniz. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Vehbi KOÇ
Vehbi Bey, babası Hacı Rıfat Efendi’nin yazdığı bir dilekçe ile Ankara İdadi (lise)’sinden ayrıldı. 15 yaşındaydı. Dedesi ve babasıyla görüşerek esnaflığa başladı. Karaoğlan Caddesi’nde oturdukları evin altındaki dükkan, bir sandık ayakkabı lastiği, bir sandık şeker, bir kaç teker kaşar peyniri, zeytin, makarna gibi mallarla bakkal dükkanı haline getirildi ve üzerine “Koçzade Hacı Mustafa Rahmi” tabelası kondu. Sermayeleri 120 liraydı. Zaman geçip, piyasada iş yapanları gördükçe ustalaştı. Güzel mallar getirip satmaya başladı. Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra, Genel Sekreter Recep Peker’e bir dilekçe vererek, Meclis’te bir memuriyet istedi. Ve 1920 yazında Meclis Matbaası’nda Cevat Fehmi Başkut’un yanında musahhih yardımcısı olarak işe başladı. Bir süre sonra da Muhafız Kıt’a Kumandanlığı’nda askere gitti. Askerden döndükten sonra yine işlerin başına geçti. 1925’in sonlarında 24 yaşında, anne ve babasının isteği ile teyzesinin kızı Sadberk Hanım ile nişanlandı ve 1926 yılının ilk haftasında evlendi.
Ankara Ona Yetmedi… Gözü Hep Önce İstanbul’da Daha Sonra da Avrupa’da Oldu 1926 yılında babasının ona devrettiği Koçzade Hacı Mustafa Rahmi firması, Koçzade Ahmet Vehbi firması kurulmuş oldu. Bir yıl sonra da babası öldü. Dükkanları yol genişletmesi nedeniyle yıkılmıştı. Yerine şimdiki Koç Han’ı yaptırdı. Artık esnaflıktan çıkmış, tüccar sınıfına girmişti. Ford ve Standart Oil’in (Mobil) Ankara Temsilciliklerini aldı, taahhüt işlerine girmeye başladı. Otomobil ve petrol işine girdi ve Ankara’nın dar gelmesiyle önce İstanbul’a daha sonra da dünyaya kapılarını açtı.
Ülkesinin yaşadığı her aşamanın tanığıydı… Bir Cumhuriyet Çınarıydı…
Hayatını çalışmaya, üretmeye ve birçok sosyal sorumluluk projelerine adayan Vehbi Koç, 95 yıllık başarılarla dolu bir ömre, çok şey sığdırdı. Türkiye’yi, insanını hep ilklerle, hep çağdaş ürünlerle tanıştırdı.
Ülkesiyle var olan, ülkesiyle gelişen, ülkesini geliştiren bir çınar…
“Devletim ve ülkem var oldukça, ben de varım…”
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
15
Hayata İlk Adım
başlayan Yüksek Ziraat Enstitüsünü, zengin Anadolu kültürünü araştırmak ve Türkiye'nin dünya ile dil ve kültür köprüsü kurmak amacıyla 1935'te açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini, 1859'dan beri Mektebi Mülkiye adıyla üst düzey kamu yöneticileri yetiştiren ve 1936'da Ankara'ya taşınan Atatürk'ün özel emir ve ilgileri ile kurulan Siyasal Bilgiler Okulunu açmak olmuştur. Bunlara, hazırlıkları Atatürk tarafından başlatılan ancak kuruluşu II. Dünya Savaşı nedeniyle 1940'ların başına kalan Tıp ve Fen Fakültelerini eklemek gerekir.
Cumhuriyet Dönemine Yakışan Laik Demokratik Bir Üniversite… Ankara
Üniversitesi…
Bu sayımızda siz genç okurlarımıza 65 yıllık bir maziden günümüze gelen, duruşu, eğitim kalitesi ve yetiştirdiği nesillerle Cumhuriyetimizin demokratik yapısına uygun çizgisini hiç bozmayan bir üniversiteden, ANKARA ÜNİVERSİTESİ’nden bahsedeceğiz.
A
nkara Üniversitesi Cumhuriyet tarihini ve misyonunu milletiyle özdeşleştirmiş, bütünleştirmiş bir üniversitedir. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, salt bir yönetim biçimini değiştirmenin çok ötesinde, çağdaş bilime, çağdaş demokratik değerlere ve kurumlara dayalı büyük bir toplumsal dö-
16
nüşüm sistemi ise; Ankara Üniversitesi’nin açılışı da bilinen üniversite amaçlarının çok ötesinde, farklı bir misyonun somutlaşmasını ifade eder. Ankara Üniversitesi, Atatürk ilke ve inkılâplarının dayanaklarını oluşturmak, yurt geneline yaymak, kökleştirmek ve çağdaşlığın, bilimin ve aydınlığın ifadesi olan bu ilkelerin yılmaz savunuculuğu-
nu yapmak üzere, temeli bizzat yüce Atatürk tarafından atılmış bir üniversitedir. Genç Cumhuriyet’in yüksek öğretim alanındaki ilk ve çarpıcı icraatları, laik ve demokratik Cumhuriyet’in yeni hukuk düzenini gerçekleştirecek hukukçuları yetiştirmek için 1925'te kurulan Hukuk Mektebini, Türk çiftçisine hizmet etmek üzere 1933'te öğretime ankarastyle Agustos-Eylül 2011
1977'de fakülte olan Diş Hekimliği Fakültesi, 1965'de Eğitim Bilimleri Fakültesi ve 1965 yılında da şimdiki adı İletişim Fakültesi olan Basın Yayın Yüksekokulu kuruldu. Mühendislik Fakültemiz, Fen Fakültesi bünyesinden ayrılarak 2001 yılında kuruldu; Sağlık Eğitim Fakültemiz ise 1996 yılında eğitim-öğretime başladı ve 2007 yılında da Sağlık Bilimleri Fakültesi adını aldı. Sayısı 1000’i Aşan Profesörüyle Toplamda 3300 Öğretim Görevlisi
Eğitim dili Türkçe olan bu dev üniversitede, 14 fakülte, 3 yüksekokul, 7 meslek yüksekokulu ve 1 adet de konservatuar bulunmaktadır. 33.839’u lisans olmak üzere toplamda 46.877 öğrencinin en teknolojik donanımla öğrenim gördüğü Ankara Üniversitesi’nde 1142 profesör, 324 doçent, 291 yardımcı doçent, 1024 araştırma görevlisi, 118 öğretim görevlisi, 283 okut1925'te kurulmuş olan Hukuk Fakültesi, man ve 119 uzman görev almaktadır. 1935'te faaliyete başlayan Dil ve Tarih- Eğitimde Sınır Tanımayan Teknoloji Üssü Coğrafya Fakültesi, 1943'te açılan Fen FaAnkara Üniversitesi’nin en önemli ilkelerinkültesi, 1945 yılında kuruluşu tamamlanan den biri bilgi teknolojilerinden yararlanma Tıp Fakültesi’nden oluşan Ankara Üniversiilkesidir. Bu amaçla üniversitemiz günümütesi 1946 yılında resmen kuruldu. Üniverzün gereksinimleri ve geleceğe dair doğru site 1948'de Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün öngörüler doğrultusunda, eğitim-öğretim, Ziraat ve Veteriner Fakültelerini bünyesiaraştırma-geliştirme ve idari faaliyetleri ne aldı. 1949'da İlahiyat Fakültesi, 1935'de destekleyici/geliştirici, altyapı, hizmet ve kurulan ve 1950'de Fakülte adını alan Siyazılım üretmekte, bunları güncel tutmakyasal Bilgiler Okulu, 1960'da Eczacılık Fatadır. kültesi, 1963'de Yüksekokul olarak kurulan ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Ankara Üniversitesi’nin ağ altyapısı fiber omurgalı ve yıldız topolojisine sahip olup fiber optik kablolar yerleşkelerde tüm toplama noktalarına çekilmiş ve kullanıcılar için aktif ağ ucu götürülmüş durumdadır. Üniversitenin çeşitli birimlerinde bulunan bilgisayar laboratuarlarında internet bağlantısı mevcut olup öğrencilerin hizmetine ücretsiz sunulmaktadır. Üniversite, toplam 13450 e-posta kullanıcısı ve çeşitli amaçlarla kurulu haberleşme listelerinde 19345 üyeye sahiptir. Ücretsiz Beslenme ve Ücretsiz Barınma Üniversitesi Ankara Üniversitesi, öğrenimine devam edebilmek için ekonomik desteğe gerek-
17
Ankara Üniversitesi’nde Sosyal Yaşam Bir Başka Güzel Ankara Üniversitesi sadece eğitim açısından değil aynı zamanda sosyal yaşam açısından da oldukça geniş bir alan sağlamaktadır. Ankara’da 3’ü bayan 2’si erkek toplam beş ve Beypazarı’nda bir öğrenci evine sahip Ankara Üniversitesi, öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarını buralarda karşılamaktadır. Tiyatro Topluluğu’ndan Açık Hava Sporları Havacılık Birimi’ne, Matematik Araştırma Topluluğu’ndan Çevre Kulübü’ne 107 adet öğrenci kulüp ve topluluğunun aktif olarak faaliyet gösterdiği üniversite, her yaştan ve zevkten öğrenciye hobilerini ve meraklarını gerçekleştirebileceği olanaklar sunmaktadır. Üniversite, dış ilişkilerinin en önemli boyutunu, yabancı üniversitelerle imzalanan Akademik İşbirliği Protokolleri’ne dayalı ikili ilişkilerle oluşturmaktadır. Halen dünyanın 50 dolayındaki ülkesinden 90 üniversite ile imzalanmış olan akademik ve kültürel işbirliği protokolü bulunan üniversite, bu protokollere dayalı olarak ortak araştırma projeleri yürütmekte ve öğretim üyesi, öğrenci ve materyal değişimi programları uygulamaktadır.
sinim duyan başarılı öğrencilerine çeşitli katkılar sağlamaktadır. Fakülte ve yüksekokullara kayıt yaptıran ve maddi gereksinimi olan öğrencilere başarıları devam ettiği sürece kısmi zamanlı çalışma karşılığı katkı, ücretsiz öğlen yemeği ve öğrenci evlerinde ücretsiz barınma olanakları sunulmaktadır. Bunun yanı sıra LYS’de belirli derece yaparak üniversiteyi tercih eden öğrencilere derecelerine göre çeşitli olanaklar sunulBu değişim programları için gerekli koşulmaktadır.
18
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ları yerine getiren Ankara Üniversiteli öğrenciler, protokol imzalanan bu ülkelere bir ay, bir yarıyıl ya da bir akademik yıl süreli değişim öğrencisi statüsü kazanarak gidebilmektedirler. Ankara Üniversitesi’nde Hayat Boyu Öğrenme… Erasmus ve Farabi Değişim Programları Ankara Üniversitesi Hayat Boyu Öğrenme Erasmus Programı kapsamında 300’ü aşkın üniversite ile imzaladığı ikili anlaşmalar çerçevesinde; 2010-2011 akademik yılında 500’ü aşkın öğrenci ve 50’yi aşkın öğretim elemanı değişimi; ayrıca, dünyanın 40 farklı ülkesinden 90 üniversite ile imzalaankarastyle Agustos-Eylül 2011
nan akademik işbirliği protokolleri kapsa- 800.000 Arşivlik Dev Kütüphane mında 2010-2011 akademik yılında 150’yi Ankara Üniversitesi bünyesinde faaliyet aşkın öğrenci değişimi gerçekleştirmiştir. gösteren Ankara Üniversitesi KütüphaneBaşta Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, si, Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz KANSU binaSlovenya, Slovakya, Estonya, Belçika, Da- sında hizmet vermektedir. Üniversitye bağnimarka, İsveç, Finlandiya, Bulgaristan, Le- lı fakülte ve yüksekokul kütüphanelerintonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Ro- de bazıları bölüm düzeyinde olmakla birmanya, Çek Cumhuriyeti, Portekiz, Yuna- likte toplam 800.000'e yakın kitap bulunnistan, Malta, İspanya, Hollanda, Avusturya, maktadır. Birim kütüphanelerinde hizmetİngiltere ve İrlanda gibi AB üyesi ülkelerden lerin merkezileştirilmesi açısından önemli çok sayıda üniversitenin farklı bölümleri ile bir aşama olan eserlerin bilgisayar ortamıkarşılıklı değişim anlaşmaları imzalanmış- na atılarak elektronik toplu kataloğun oluştır. Ankara Üniversitesi, örnek bir uygulama turulması konusunda da önemli bir yol kat ile Erasmus programına katılan öğrencilere eden Ankara Üniversitesi, Şubat 2008 tariAB Komisyonu’nun sağladığı harçlık yanın- hi itibariyle, üniversite birim kütüphanelerida, kendisi de ek maddi destek sağlamak- ne ait 547.487 materyalin kataloğunu Mitadır. Üniversite ayrıca 2006 yılında, Avrupa ve civarında yerleşik 800 üniversitenin üyesi olduğu Avrupa Üniversite Birliği’nin incelemesinden başarıyla geçmiş, üniversitenin gerçek bir Avrupa Üniversitesi olduğu tespit edilmiştir. Farabi Değişim Programı çerçevesinde ise Türkiye’de 29 üniversite ile değişim protokolü uygulanmaktadır.
19
NEDEN ANKARA ÜNİVERSİTESİ ? Ankara Üniversitesi Cumhuriyetin kurduğu ilk üniversite olmanın onurunu ve sorumluluğunu taşıyan köklü bir yükseköğretim kurumudur. Kuruluşundan bugüne geçen süreçte sürekli olarak kendisini yenilemiş; yalnızca çağdaş eğitim teknolojilerinden ve yöntemlerinden yararlanmakla kalmamış, ülkemizin yükseköğretim alanındaki ilerlemesinde öncü ve önder bir rol oynamıştır. Ankara Üniversitesi öğrencisine görev ve sorumluluk veren, geleceğin liderlerini yetiştirmeyi hedefleyen ve mezunlarının yalnız ulusal değil, uluslararası arenada da istihdam edilebilirliğinin yüksek olmasına çalışan bir üniversitedir.
las kütüphane otomasyon programı üzerinden çevrimiçi olarak tüm kullanıcıların hizmetine sunmaktadır. Bunun yanında kütüphanelerinde 7984 tür süreli yayın, 15.000'i DTCF de olmak üzere 17.000 cilt yazma eser ve 25.101 lisans üstü tez bulunmaktadır. Uzman eleman sayısına parelel olarak birimlerinde kayıtların elektronik ortama aktarılması işlemleri hızla devam etmektedir. Bu merkezi hizmetler yanında tüm fakülte ve yüksekokullarının ve içinde kütüphane bulunan birimlerinin bilgi hizmetlerini Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nün de sunduğu olanaklardan yararlanarak birçoğu elektronik ortamda olmak üzere ferdi olarak hizmet vermektedir. Birim kütüphanesi yöneticileri ile Daire Başkanlığı arasında yapılan aylık eşgüdüm toplantıları ile hizmetlerde standardizasyonun sağlanması ve sorunların yerinde giderilmesi hedeflenmektedir.
20
Ya Engelsizsiniz Ya Engel Sizsiniz... Engelli bireylerin üniversite içinde karşılaştıkları mimari (fiziksel), politik ve tutumlara ilişkin engellerin belirlenmesi ve bu engellere ilişkin sorunların çözülmesi amacıyla kurulan EDDH, danışmanlık ve destek hizmetlerini yürütmek üzere bir özel eğitimci (üniversitedeki engelli birey sayısına göre iki kişi de olabilir) görevlendirmektedir. Böylece üniversitede okuyan ya da görev alan engelli bireylerin de hakları korunmakta ve kampustaki sosyal yaşam alanları bireylerinde rahatça faydalanabileceği alanlar haline getirilmektedir. “GEDAM”dan Gençlere Psikolojik Destek Üniversite yaşamına ayak uydurmak ve hayata atılan ilk adım birçok genç birey için zorlu bir dönemdir. Ankara Üniversitesi bünyesinde bulunan GEDAM, hayata attık-
ları ilk adımlarda gençlerin daima destekçisi konumunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Ankara Üniversitesi Gençlik Danışma Merkezi (GEDAM), öğrencilerin üniversite eğitimi sürecinde akademik gelişimlerinin yanı sıra psikolojik ve sosyal gelişim alanlarına da yönelik destek hizmet sunmak amacıyla, “genel sağlık hizmetleri dışında” ve “gelişimsel bakış açısına dayalı” olarak 2009-2010 öğretim yılında kurulmuş rektörlüğe bağlı bir hizmet birimidir. Üniversite yaşamının öğrencinin yalnızca öğrendiği, öğretim elemanları ve diğer tüm çalışanların da yalnızca öğretmeyi ve hizmeti sağlamak üzere çalışan bireyler olmaktan fazlasını sağlaması gerektiği inancıyla yola çıkan GEDAM’ın felsefesi, “bireyin gelişiminin sürekliliği” ve “öğrencilerin gelişimlerinin çok yönlü ve etkileşimsel olarak desteklenmesi” görüşüne dayanmaktadır. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
FAKÜLTELER
ENSTİTÜLER
YÜKSEKOKULLAR
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Adli Tıp Enstitüsü
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
Diş Hekimliği Fakültesi
Bioteknoloji Enstitüsü
Ev Ekonomisi Yüksekokulu
Eczacılık Fakültesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Yabancı Diller Yüksekokulu
Eğitim Bilimleri Fakültesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Fen Fakültesi
Hepatoloji Enstitüsü
MESLEK YÜKSEKOKULLARI
Hukuk Fakültesi
Hızlandırıcı Teknolojileri Enstitüsü
Adalet Meslek Yüksekokulu
İlahiyat Fakültesi
Kök Hücre Enstitüsü
Başkent Meslek Yüksekokulu
İletişim Fakültesi
Nükleer Bilimler Enstitüsü
Beypazarı Meslek Yüksekokulu
Mühendislik Fakültesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Elmadağ Meslek Yüksekokulu
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Su Yönetimi Enstitüsü
Kalecik Meslek Yüksekokulu
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Haymana Meslek Yüksekokulu
Tıp Fakültesi
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Veteriner Fakültesi Ziraat Fakültesi Devlet Konservatuarı
KAMPÜS SAYISI VE BU KAMPÜSLERİN İSİMLERİ ®Tandoğan Merkez Yerleşke ® Cebeci Yerleşkesi ® Dışkapı Yerleşkesi ® Sıhhiye Yerleşkesi ® Morfoloji Yerleşkesi ® Aktaş Yerleşkesi ®Gölbaşı Yerleşkesi ® Keçiören Yerleşkesi ®Beypazarı Yerleşkesi ®Kalecik Yerleşkesi ®Elmadağ Yerleşkesi ® Haymana Yerleşkesi
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
21
Merhaba, Ben Sakarya il sınırları içinde, iki tarafından dere geçen Sukenarı Köyü’nde doğdum, büyüdüm. Burası hala kendim olduğumu düşündüğüm tek yer. Doğruyu bulduğum yerdir, Sukenarı Köyü. Fakat sizin aracılığınızla bir konuya değinmek isterim. Köyümün iki yanından geçen ve çocukluğumda pırıl pırıl akan deremizde şimdilerde, yukarıda kurulmuş fabrikaların atıkları yüzünden simsiyah sular akmakta ve hiçbir canlı yaşamamaktadır. Çevre Bakanlığı’nın bu konuda acil bir şeyler yapmasını istiyorum. Çünkü bu kirli dereden tarım sulaması yapılmakta, çevredeki hayvanlar bu sulardan içip telef olmakta. Kısacası buradaki tehlike bütün ülkeye yayılmakta. Bu duruma canım yanıyor, çok üzülüyorum. Duyarlıyım çünkü tiyatro sanatçısıyım. Ayrıca duyarlı olmak için de sanatçı olmaya gerek yok. Sanatçı olmak duyarlılıktır.
Beni en çok etkileyen, tam benim yapıma uydu diyebileceğim rol yok. Çünkü ben daha çok o role uydum mu diye düşünürüm. Çünkü rol kişisi bir oyunda o oyunun bütününe yani öyküsüne hizmet ettiği için, o bütüne ne kadar yararım olur diye düşünür ve rolümü bu bütüne uyması için çalışırım.
A.S: Tiyatro hayatınızı bize biraz an- ği, Kare As ve Zafer Madalyası adlı oyun- ri. Ama televizyon kısa sürede tanınmayı larda oynadım. 1995 yılında konservatu- kolaylaştırıyor. Ayrıca televizyon için ekslatır mısınız? Bu aşk nasıl doğdu?
HAYATINDA HEP TİYATROSUYLA TANINMAK İSTEYEN BİR GÖNÜL İNSANI…
ENGİN YÜKSEL…
konuğumuz, sanata, tiyatroya yıllarını vermiş, hayatı nostaljisiyle yaşamayı seven bir tiyatrocu. Artist dememek >> Bulazım.ay kiÇünkü argoda kullanılan artist lafıyla kıyaslama yapıyor. Biz kendisini – ne yazık ki – dizilerden tanıyoruz. Ancak o hayatında hep tiyatrosuyla tanınmak isteyen bir gönül insanı… Engin Yüksel… “Sizinle tiyatro ve tiyatroculuk hakkında bir söyleşi yapabilir miyiz?” diye sordum. “Olur tabi neden olmasın” dedi. Ancak kendisi İstanbul’da olduğu için konuşmalarımızı telefon ve mail ile gerçekleştirdik. Soruları gönderdim. Ben mail beklerken kapı çaldı. Gelen postacıydı. Elinde tuttuğu zarf ise Engin Yüksel’in el yazısıyla gönderdiği mektubu içeriyordu. Yine yapacağını yapmış ve birçoğumuzun elektronik yaşamlar arasında unuttuğu yöntemi seçmişti. Soruların cevabını “MEKTUP” ile göndermişti… İlk sayfayı buraya aktarmak istiyorum. Daha sonra da keyifli röportajımızla sizi baş başa bırakacağım.
22
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
E.Y: Peşinen söyledim, ben tiyatro sanatçısıyım. Çünkü bizleri genelde artist diye adlandırıyorlar. İkisi aynı kapıya çıkıyor ama artist başka bir kavram. Bu kelime yüzünden kavgalar çıkabilir. Denemesi bedava… Yoldan geçen birine kibar bir dille “Af edersiniz, artist misiniz siz?” diye bir sorun. Şöyle bir elini kaldırıp “Sensin artist” diyerek….neyse konumuz bu değil. Zaten bu ülkede yeteri kadar artist var. Bilinsin istedim. Lise yıllarında oluşmaya başlayan bir fikirdi tiyatro sanatçısı olmak. İyi ki bu fikre kapılmışım. O dönemlerde tiyatroyu öğrenmek adına elime geçen her kitabı okudum. Bu heyecanla da liseden sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim. 1990 yıllarında Dormen Tiyatrosu’nda, Şahane Züğürtler adlı oyunla profesyonel tiyatro oyunculuğuna adım attım. Sonraki yıllarda Dormen Tiyatrosu’nda sırasıyla Hastalık Hastası, Neredeyse Kadın, Beşten Yediye, Sevgilime Göz Kulak Ol, Alo Arkadaş, Bit Yeniankarastyle Agustos-Eylül 2011
ardaki öğrenimimi tamamladım. Dormen Tiyatrosu’nun kapanmasıyla birlikte tiyatroya ara verdim. 2009 yılında “Dün Gece Yolda Giderken Komik Bir Şey Oldu” adlı müzikal oyunla ve 2010 yılında “Ben Patronum” adlı oyunla tiyatro sahnelerine geri döndüm.
A.S: Biz sizi son yıllarda revaşta olan çocuklar duymasın ve arka sıradakiler adlı dizilerden tanıyoruz. Filmografinizden bize biraz söz eder misiniz? E.Y: Uzun yıllar televizyon dizilerinde oyunculuk ve seslendirme yaptım. Gönül Yarası, Son Osmanlı, Cenneti Beklerken, Dinle Ney’den, Hoş geldin Hayat, Ev, Hür Adam adlı sinema filmlerinde önemli roller üstlendim. Bu arada iyi ki dizi filmler var. Sizin de söylediğiniz gibi “….dizilerden tanıyoruz…” cümlesi çok önemli. Tanınıyor olmak çok güzel. Fakat bir o kadar da acı. Çünkü gönlümüzden geçen hep “sizi şu tiyatro oyunundan tanıyoruz.” demele-
tra bir eğitim almak da şart değil. Televizyon içine koca bir keresteyi at, mobilya olarak çıkıyor karşımıza. Fakat tiyatro yoluyla tanınmak için bazen bir ömür bile yetmeyebilir. Çünkü tiyatro bünyesinde odunları barındırmıyor. Arka Sıradakiler adlı dizide “Zafer Öğretmen”, Çocuklar Duymasın adlı dizide ise “Zabıta Mesut” olarak izleyici karşısına çıktım. Sakin Kasabanın Kadını ve Aşkın Dağlarda Gezer adlı dizilerde değerli yönetmenimiz Veli Çelik ile çalıştım ve kamera karşısında kendimi geliştirme fırsatı buldum. Kınalı Kar, Kurtlar Vadisi, Arka Sokaklar ve Ezo Gelin rol aldığım diğer diziler.
A.S: Sizi çok etkileyen, bu rol bana tam uydu dediğiniz bir rol var mı? E.Y: Eski bir sinema ve dizi geleneğidir ülkemizde; “Tam sana göre bir rol…” ben bunu kabul etmiyorum. Bir tiyatro sanatçısı üstlendiği her rolün üstesinden gelebilmeli. Yönetmen ya da yapımcı “Tam sana göre bir rol yok. Fakat bir rol var. Sen bu-
23
A.S: Şu anda sahneye koyduğunuz bir oyun var mı?
nun üstesinden gelebilirsin” diyebilsin. Beni en çok etkileyen, tam benim yapıma uydu diyebileceğim rol yok. Çünkü ben daha çok o role uydum mu diye düşünürüm. Çünkü rol kişisi bir oyunda o oyunun bütününe yani öyküsüne hizmet ettiği için, o bütüne ne kadar yararım olur diye düşünür ve rolümü bu bütüne uyması için çalışırım. Eğer benim ortaya koymuş olduğum performans uygun değilse zaten yönetmenimiz olmadığını söyler. Yalnız şunu söylemek isterim, bir rolü ortaya çıkarmakta zorlandığım oyunlar olmadı değil. Mesela
“Dün Gece Yolda Giderken Komik Bir Şeyler Oldu” adlı müzikal oyunda yönetmenimiz, hocamız Haldun Dormen, yaşlı bir kadın satıcısı ve aynı zamanda gay olan Marcus Lycus rolünü bana verdi. Oyunu okuduğumda eyvah dedim. Ben bu rolü çıkaramam. Haldun Hocama tereddütlerimi anlattım. “Hem çok zor, üstüne üstlük şarkı söylüyor.” dedim. Haldun Hoca’da “Sen oynarsan komik olacak” dedi. Gerçekten de öyle oldu. Komedi türü için “Komik” bir karakter oldu.
E.Y: “Gün Eksilmesin Penceremden” adlı tek kişilik bir tiyatro oyunumuz var. Yönetmen Vural Buldu ile birlikte 2011-2012 tiyatro sezonuna yetiştirmek için provalarına başlamış bulunmaktayız. Tiyatro adına yeni bir kazanım saydığım bu oyunun tek karakteri, değerli şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı. Hazırlamış olduğumuz bu oyunun textini ben uyarladım. Şu an çalıştığım tek proje bu. Üsküdar Belediyesi’nin desteği ile Üsküdar Gençlik Merkezi’nde provalarımıza kan ter içinde devam ediyoruz. Şimdilik çalışmalarımız gün be gün iyiye gidiyor. Çok çalışıyoruz, titizleniyoruz. Çünkü hem Cahit Sıtkı Tarancı’ya hem de tiyatroya yakışır olmasını istiyoruz.
A.S: Bize biraz projeyi anlatır mısınız? E.Y: Bu çalışmaya çok zaman önce karar vermiştim. Ancak oynamaya değil, yazmaya. Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatını tiyatro sahnesine taşıma fikri, konservatuarımdaki son yıllarıma rastlar. Cahit Sıtkı Tarancı’nın eserlerini ve hakkında yazılmış yazıları okurken kendisiyle yapılmış bir röportaj çok dikkatimi çekmişti. “…Cumhu-
riyet dönemi şiirimizin usta ellerde olduğuna çok memnunum. Hikayeciliğimizde öyle. Fakat piyes yazma alanında aynı canlılığı gösteremediğimize üzülüyorum. Ömrüm vefa ederse bir piyes yazmak isterim. Daha yaşım ne ki, acelem ne?” demiş. Merak ettim. Tiyatro tarihi derslerimize giren çok değerli hocama, Cevat Çapan’a, Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir tiyatro oyunu yazıp yazmadığını sordum. Hocamız yazmadı deyince işte bu delice fikre kapıldım. Bu fikir, “Cahit Sıtkı Tarancı’ya onun kelimelerini, onun hikayelerini, mektuplarını ve elbette onun şiirlerini kullanarak bir piyaz yazdırmak fikri”. Şimdi düşünüyorum da iyi ki bu fikre kapılıp bu oyunu yazmışım. Önce hocalarım Müşfik Kenter, Cevat Çopan ve Güngör Dilmen beğendi. Sonra da Devlet Tiyatroları’na kabul edildi.
yıp anladığım Cahit Sıtkı Tarancı’yı anlatabilmek için çalışıyorum. Umarım anlatabilirim, umarım anlaşılırım.
A.S: Sizi edebiyatıyla en çok etkileyen sanatçımız Cahit Sıtkı Tarancı mıdır yoksa bize başka isimler sayabilir misiniz? E.Y: Şu anda tabii ki edebiyatıyla beni en çok etkileyen Cahit Sıtkı Tarancı diyebilirim. Fakat onu da bir bütün olan edebiyatın bir parçası olarak görüyorum. Cumhuriyet dönemimizde yetişmiş olup şiirleriyle edebiyatımıza damgalarını vurmuş olan Nazım Hikmet, Orhan Veli, Necip Fazıl, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret, Ziya Osman… gibi ustaları yok sayamam. Her birinin ayrı ayrı önemi, etkileri vardır hayatımda.
büyük keyif alırım. Çehov, Tolstoy, Dostoyevski, Victor Hugo ve vazgeçilmezim Shakespeare… Bizden Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Muzaffer İzgül, Nazım Hikmet, Melih Cevdet, Orhan Veli… gibi yazarlar tekrar tekrar okumalarımın arasında yer alan yazarlardır.
Sanatçı olmak çok zorlu bir yolculuk. Sanatçı olmak sanat denilince ne anladığımızla ilgili. Ülkemiz geneline bakıldığında sanat ve sanatçıya verilen değer her kesime göre değişkenlik göstermektedir
A.S: Nasıl karar verdiniz Cahit Sıtkı A.S: Oyunlarınızı yazarken ya da Tarancı’nın hayatını oynamaya? sahnelerken etkilendiğiniz üstatlar E.Y: Bir oyun yazarı olarak yazdığım oyu- kimler? nun başkaları tarafından oynanmasını çok isterim. Fakat bir oyuncu olarak hiç kimse bir role bu kadar uzun yıllar çalışmamıştır. Çünkü ele almış olduğum rol Cahit Sıtkı Tarancı’nın kendisi ve ben kendisini tanımaya çok uzun yıllar önce başladım. Onu çok iyi tanıdım ve anladım. Şimdi ise tanı-
24
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
E.Y: Oyunlarımı yazarken demeyelim. Şimdiye kadar bitirdiğim kayda değer tek çalışmam “Gün Eksilmesin Penceremden” adlı yarlamadır. Tekrar tekrar okuduğum yazarlar vardır. Her birini her okuyuşumda yeni yeni yönlerini keşfeder ve bundan
25
araştırma konusu olur ve bu konuda kitaplar bile yazılabilir. Şimdilik biz bizi anlayabiliyoruz. Fakat bu sanatın gelişmesine, sanatçının ortaya çıkardığı eserlerini geliştirmesine yetmiyor. Ya tiyatrocunun oynayacak sahnesi yok, ya müzisyenin enstrümanı yok, ya da ressamın boyası, fırçası… Sanatın yücelmesi için sanatseverlerin çoğalması gerekiyor ki bu konularda dünya seviyesine çıkabilelim. Bir sanatsever yeter. Bizim kadar deli olmasa bile kendisinden sonra gelecek sanatseverleri bizler yetiştirebiliriz. Tek isteğim topluma tutmak istediğimiz aynanın kırılmaması. Kızımın sanat üstüne almış olduğu eğitim konusuna gelince; evet haklısınız. Sanat üstüne eğitim almış bir babanın sanat üstüne eğitim almakta olan bir kızı var. Kendisine hiçbir zaman başka bir yol çizmedim. Sanat dallarından biri olan resim sanatını seçme konusunda da yönlendirmedim. Kızımız Sude Eylül, hayvanları çok sevdiği için meslek olarak ilk veterinerliği seçmişti. Fakat daha sonra yapmış olduğumuz gözlemlerimiz sonunda resme olan yeteneğini fark ettik. Ve bu yeteneğini kendisinin de fark etmesini sağladık. Yani bu konuda annesinin katkısı oldukça fazladır. Şunu da itiraf edebilirim. Annesine çekmiş. Çünkü eşim stilist ve devamlı çizimle uğraşmakta. Ben bu konuda Cin Ali’den öteye gidemedim. Fakat Sude Eylül’ün benden ve annesinden ayrılan çok önemli bir özelliği var. Gerçek ya da gerçek üstü birçok düşüncesini resim yoluyla anlatabiliyor. İşte biz de bu yeteneğini fark etmesini sağladıktan sonra diğer dersleri ile birlikte bu alanda da başarısını geliştirmesine yardımcı olduk. Yani fikir olarak yanında olduğumuzu hissettirip destek olduk, oluyoruz ve gücümüz, ömrümüz yettiğince de destek olacağız.
A.S: 20 yıllık bir evliliğiniz var… bir evliliği böyle uzun yıllar ayakta tutmanın sırrı nedir? E.Y: Zor ama bir o kadar da güzel bir soru. 18 yıllık evliliğim var. Evliliği bu kadar uzun ayakta tutmanın sırrını 40 yıl evli kalanlara sormanız daha doğru olur. Fakat benim şuncacık sırrımı size şöyle açıklamak isterim. Başta eşim Gülcan hanım, sonra kızımız Sude Eylül’dür. İki hayatı olan insanlardan sayarım kendimi. Biri sanat hayatım, diğeri gerçek hayatım. Sanat hayatımın
26
içinde ele alınan bir projede verilen bir rol karakteri beni tamamlar ve o rol karakteri ile anılırım sağda solda. Gerçek hayatta beni tamamlayan iki insan var. Biri eşim, diğeri kızımızdır. Ve ben onların yanında ben olurum. İkisi olmadan gerçek hayatta eksik olduğumu bilenlerdenim.
A.S: Engin Bey, dergimiz Ankara kent dergisi… Bu nedenle röportaj yaptığımız konuklarımızla Ankara üzerine de sohbetler gerçekleştiriyoruz. Engin Yüksel’in Ankara’sını bize anlatır mısınız?
ve kızıma sormuş olsaydınız onların anlatışıyla ben de en azından durumu bilirdim.
A.S: Tiyatrocu Engin Yüksel’i elimizden geldiğince tanıttık okuyucularımıza… Ama siz aynı zamanda bir babasınız. 16 yaşında bir kızınız var. Biraz ondan bahseder misiniz? Engin Yüksel nasıl bir babadır?
A.S: Türkiye’de sanata ve sanatçıya bakış açısı biraz farklı… Hatta hayatlarını sürdürmekte zorlanan, geçim sıkıntısı yaşayan birçok sanatçımız var? Tüketim toplumu haline geldiğimiz 21. yüzyılda sanatçı olmak adına eğitim alan bir çocuğunuz var… Hiç kendisine başka bir yol çizmesi gerektiğini anlattınız mı? Yoksa sizin de yönlendirmelerinizle mi hayatına yön verdi?
E.Y: Nasıl bir babayım? Başka anne babaları kıskandıracak kadar olmasa da mükemmel bir babayım. Ve hayatımda sevdiğim en gerçek, en güzel, en samimi rolüm bu. Anneliğin doğuştan geldiğini babalığın ise sonradan kazanılan bir güdü olduğunu bildiğim için ve baba olmayı gönülden istediğim için zaten eşime “Senin dünyaya getireceğin çocuğun babası olma hakkını bana verir misin?” diye evlilik teklifimi etmiştim. Eşim de iyi ki kabul etti. Her iyi baba kadar iyiyim. Aslında bu soruyu eşim
E.Y: Sanatçı olmak çok zorlu bir yolculuk. Sanatçı olmak sanat denilince ne anladığımızla ilgili. Ülkemiz geneline bakıldığında sanat ve sanatçıya verilen değer her kesime göre değişkenlik göstermektedir. Hayat boyunca hiç tiyatroya gitmemiş oyun seyretmemiş biri “Ben tiyatroyu çok seviyorum” diyebiliyor. Aynı söylem biçimi diğer sanat dalları için de geçerli. İşte bu çelişkiden dolayı ülkemiz sınırları için de sanatçı olmak, sanatla uğraşmak gerçekten çok zor. Bu sorunuz aslında başlı başına bir ankarastyle Agustos-Eylül 2011
E.Y: Benim Ankara’m herkesin Ankara’sı. Ankara’yı çok severim. Bütün diğer şehirlerimizi sevdiğim gibi. Fakat Ankara’nın bir yerinin dışı beni daima ürkütmüştür. Kocaman bir okula benzetirim Ankara’yı. Ciddi bir yerdir. Buna da etken olan bürokrasi trafiğidir kanımca. Bürokrasi Ankara’da daha yoğun yaşanıyor. Ayrıca Başkent olmasının getirdiği yorgunluk, bir telaş, bir hareketlilik var bu şehirde. Evrak, dosyalar, imzalar, toplantılar, üst ast ilişki durumları… İşte bu türden mevzular bu şehirde yaşayan kişiler için normal olabilir. Fakat bu şehre başka bir şehirden gelen için yorucu. Şunu özellikle söylemek isterim Ankara önce Ankara’ya sonra Türkiye’ye yakışan bir şehirdir. Ankara başka bir şehre yakışmaz. A.S: Ankara’da en çok nerede huzur buluyorsunuz? En çok nereye gidiyorsunuz? E.Y: Ankara’da huzur bulduğum tek yer, hani Ankara’nın bir yerinin dışı beni hep ürkütmüştür demiştim ya, işte bu Ankara’nın bir yeri Anıtkabir’dir. Bunu da oraya giden herkes bilir. Zaten Anıtkabir Ankara’dan olduğundan dolayı Ankara benim için kaçış değil, gerçek anlamda bir buluşma noktasıdır. A.S: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? E.Y: okuyucularımız için söyleyebileceğim tek şey var. “Okusunlar.” Televizyon da izlesinler, gezsinler, tozsunlar, sinemaya gitsinler… Zevk aldıkları her şeyi yapsınlar… Ama lütfen okusunlar… ankarastyle Agustos-Eylül 2011
27
style röportaj Bir toplumsal olayı can alıcı ayrıntılarıyla birlikte okuyabilirsiniz onun gözünden. Bir fotoğrafçının gördüğünden ötedir, Ali Öz’ün gözüyle gördüklerimiz. Kalabalık gördü mü heyecanlanır. Hızı artar. Kıldan ince kılıçtan keskince olur. Bir mitingin coşkusu başınızı döndürür. Oradaymış gibi karıncalanırsınız. Ali Öz’ün kamerası taraflıdır. Tarafını da hiç gizlemez. Hep görmek istemediklerimizin, unutmak istediklerimizin; görünmezlerin, işitilmezlerin yanından bakar. Şu dünyadan en çok yara almış “BİZ”in kolunun altına gizlenir. Kimileyin bir küfür gibi kurgulayıp yollar dünyanın merkezine. Ertesi gün “büyük acıların küçük hisseli ortakları” sabaha o küfürle başlar. Bize kaçamayacağımız, çivi gibi belleğimize mıhlanacak bir an armağan eder. Dolaysız olarak vicdanımıza görünür. Onun fotoğrafının sözü, örtmeye, saklamaya, çarpıtmaya çalışan her sözü yalancı kılar. Hakikatin olabilecek en çıplak resmidir.
Ben de Oradaydım Diyebilmeliyim…
27 Yıllık Foto Muhabiri
Ali ÖZ
28
H
er karesi bir hayat anlatır fotoğrafların. Bakar geçeriz öylesine, bazen duygulu bazen umursamaz. Beğeniriz ya da beğenmeyiz. Ama çoğu zaman derinine inmeyiz. Nasıl çekildiğini, o anda orada neler olduğunu, beş dakika öncesini ya da sonrasını bilmeyiz. Bakaçtan bakan gözler, deklanşöre basan parmaklar bilir sadece neler yaşandığını, neler yaşanacağını. Fotoğrafçısı tek tanığıdır orada yaşanan gerçeklerin. Bir de olay anında yaşayanlar… Bizim gördüğümüz kareler ise sadece “O AN”ın tanığıdır.
İşte Ali Öz’ün her fotoğrafı da tıpkı yukarıdaki anlattıklarımız gibi patlamalı bir duygu yaratır. Uğultulu fotoğraflardır bunlar. Hayatımızın kilit altında kalmış yerlerini Molotof kokteyli gibi önümüze fırlatır. Ali Öz’ün fotoğraflarından birine baktığınızda yaşadığınız değişim işte bundandır. Her kare bir ünlem, bir işaret, bir ipucu, bir kanıt, bir çığlık içerir… Konuşan fotoğraflardır bunlar… Sesli fotoğraflar… Ali Öz’ün fotoğrafları, bütün kaslarıyla gerçek haber fotoğraflarıdır. Altına ne yazsanız zayıf kalacağını bilirsiniz. Her şey, o fotoğrafta vardır.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
AnkaraStyle: Fotoğraflarınızı bize fotoğraf’ diye bakanlarla hep mücadele etanlatır mısınız? tim. İşime hep özendim. Ercan Arıklı, NokAli ÖZ: “Foto Muhabirliği gazetecilikten ta dergisinden ‘sanat fotoğrafı çekiyor’ diye daha zor ve önemli bir iştir. ‘Şeytan ayrın- kovdu beni.
tıda gizlidir’ ilkesi en çok bizim iş için geçerlidir. Ben bir olay yerine gittiğimde tabii önce diğer foto muhabirlerin durduğu yerden genel fotoğrafı çekerim ama hemen ardından ‘acaba ben ne farklılık yaratırım burada’ diye bakınırım ve mutlaka gidip farklı bir açıdan da fotoğrafımı çekerim. Farklı bir yerde dururum. Çoğunlukla benim kadrajımda gazeteciler ve foto muhabirleri de vardır. Bence açıyı değiştirmek ve herkesin ilk gördüğünün dışında olanları da göstermek bizim işlerimiz arasındadır. Elbette muhalif bir kişiyim ve tarafım. İyiden ve doğrudan yana tarafım. Hem kendim hem diğer insanlar için daha iyi bir yaşam isterim. Demokrasi ve kardeşlikten yanayım. Çevre ve barış mücadelesini izliyorum. Dünya sorunları benim de sorunum Hakikatin kendi kurgusunu yansıtmak için gibidir. Haksızlığa ve adaletsizliğe asla tasokaklara, meydanlara, hayatla dalaşanla- hammül edemem. Eşim, ‘Senin adalet duyrın bağrına yatar. Kanımca kendisi bir çağ- gun biraz fazla gelişmiş’ der bana. daş ozandır. Karamsardır ama şakacıdır da. A.S: Fotoğrafa nasıl başladınız? Mizaha göz kırpar. Lafı asla dolandırmadan, lafın kendi şiirini hiç dondurmadan. Her fo- A.Ö: Hala işe yeni başlayan foto muhatoğrafının bir afişe, bir kitap kapağına yakı- birinin heyecanını yaşarım. Sabit değerleşırlığı bundandır. En acıtan resmin bile çer- rim ve kurallarım yoktur. İşimi yaparken test ederek en iyisini bulmaya çalışırım. Ankaçevesi güzellikle çatılmış. ra Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunda okuduğum yıllarda fotoğraf çekmeye de başladım. İlk sergiyi okulda yaptım. O zaman okul tarafından da beğenildiğini anımsıyorum. Okul bitip İstanbul’a geldikten sonra, 1982 yılından itibaren sırasıyla Nokta, Güneş, Milliyet, tekrar Güneş, Aktüel, Cumhuriyet, Tempo, Star, NTV Mag, Birgün gazete ve dergilerinde çalıştım. Kriz dönemlerinde hep işsiz kaldım. Ama çalışma hayatımda hep foto muhabirliği yaptım. Son olarak Birgün’deki görevim Fotoğraf Editörlüğü idi. Yine gidip fotoğrafı ben çekerdim. 24 saat çalıştığım dönemler olmuştur. İşlerimde hep ben zorladım, fotoğrafı hep savundum ve gerektiğinde kavga da etmekten çekinmedim. Son yıllarda serbest muhabir olarak çalışıyorum. ‘Altı üstü bir ankarastyle Agustos-Eylül 2011
A.S: Fotoğraf çekerken nelere dikkat edersiniz? A.Ö: Türkiye’nin hemen her yerini çektim. Dünyanın 60 ülkesini iş veya gezi için dolaştım ve fotoğrafını çektim. ‘Ben de oradaydım diyebilmek’ benim için önemlidir. Önemli bir şey oldu ve ben orada yoksam gerçekten üzülürüm. Örneğin 1999 Kaynaşlı Depremi olduğunda ben İskoçya’da
Ben de Oradaydım Diyebilmeliyim
29
landıran şey bu. Bence günümüzde fotoğraf bir tıkanma yaşıyor. Tam olarak ne olduğunu bilemiyorum ama önemli bir sorun var. Etrafımızı saran bir tür ‘görüntü kirliliği’ oluştu. Her yer fotoğrafla doldu ama anlamlı fotoğraflar çok az. Detaya önem vermek ve çekilen fotoğrafın içeriği iyi anlatması konusunda daha seçici olmak lazım. kendilerini daha rahat hissettiklerine şahit olurum. Sennur Sezer bir yazısında ‘Ali Öz gibi foto muhabirlerini yanımızda gördüğümüz vakit kendimizi güvencede hissederiz’ demişti.
A.S: Fotoğraflarınızı çektikten sonra düzenliyor musunuz?
A.Ö: Çektiğim fotoğrafa manüplasyon ve dijital müdahale yapmam ve yaptırmam. Fotoğraf o anda nasıl çekildiyse odur. Bu A.S: “Hayatınızı anlamlandıran şey yaşamın bir karesidir. Sonradan üzerinde nedir” diye sorsak, bize ne derdiniz? oynarsanız sahte olur. Ben kendi yaşantımla nasıl barışık isem fotoğraflarımla da öyle A.Ö: Ben fotoğrafa ihanet etmeyi hiç dü- barışık durumdayım. şünmüyorum. Çünkü fotoğraf sayesinde A.S: Gazeteci ile foto muhabiri araanlamlı bir hayatım oldu. İyi ve “zengin” bir sındaki fark nedir? yaşantım oldu. Her günümü anlamlandırdım ve sevilen sayılan birisi oldum. Ayrıca A.Ö: Foto muhabirleri bana sorarsanız gahayatımı fotoğraf çekerek kazandım. Baş- zetecilik mesleğinin zencileridir. Hep horka hiç bir gelirim olmadı. Hayatımı anlam-
lanırlar ve sesleri çıkmaz. Bu mesleğe bir deli lazımdı o da ben oldum. Ben kendimi tatmin için değil, toplumsal işlevine inandığım için fotoğraf çekiyorum. Son 7 yıldır aktif gazeteci değilim. Ama gördüğünüz gibi işlerim birçok yerde çıkmaya devam ediyor. Bazen bir gazetede, bazen bir kampanya afişinde, bazen bir dergide, birçok internet sitesinde bazen de bir pankartta (tabii altında imzam da olarak) görürsünüz benim fotoğraflarımı. Bunu sürdürüyorum. Fotoğraflarımı paylaşmaktan çekinmem. Ben onları kendim için çekmiyorum çünkü. Foto muhabirliği, uzmanlık ve konsantrasyon isteyen bir iştir. Fotoğraf makinası, gözü ve parmağı olan herkes fotoğraf çekebilir. Ama bir fotoğraf vardır ki Vietnam Savaşının gerçekliğini bütün dünyaya anlatmıştır. Savaşı durdurmakta etkili olmuştur. İşte gerçek fotoğraf budur. Çok fotoğraf kanımca gerçeği flulaştırıyor. Bizim görevimiz, sözü, mesajı ve içeriği olan titiz fotoğraflar çekmektir.
BİZ HEP GAZETECİLİĞİN ZENCİLERİ OLDUK bir ödül karşılığı oradaydım. Deprem haberini eşimden telefonla duyunca hemen oradan ayrıldım ve Türkiye’ye döndüm. Doğru Kaynaşlı’ya gittim ve fotoğraf çektim. Bir yere iş yetiştirmem artık gerekmiyor ama olanaklarımı zorlayarak bu refleksimi bugün hala koruyorum. Bir özelliğim de kullandığım araç gerecin her zaman en iyisini almaktır. Bunun için de olanaklarımı zorlar ve gerekirse yaşantımdan fedakârlık ederim. Çünkü benim yaşantımın en önemli bölümünü fotoğraf çekmek oluşturuyor. A.S: “Keşke o gün orada olsaydım” dediğiniz bir olay var mı? A.Ö: 12 Eylül öncesi tüm sol hareketlerde arkadaşlarım vardı ve beni de severlerdi. Hepsiyle iletişimim vardı. Eylemlere katılırdım. Fakat 12 Eylül’e doğru giden sü-
30
reçte birşeylerin yanlış gitmekte olduğunu farketmiştim. Bunu da o zaman arkadaşlarıma eleştirmiştim. Örneğin hızla büyüyen şiddet eylemlerinin yanlışlığı gibi. Üzüldüğüm şeylerden biri şudur: Keşke 12 Eylül öncesi de foto muhabiri olsaydım ve o yılları çekseydim. Ben memur değilim. Zaten fotoğrafçı da böyle olmalıdır. Gücüm yettiği kadar sürdüreceğim bu işi. Benim fotoğraf çekmekten başka çarem yok. Dünyada sazvaşlar, adaletsizlikler, şiddet ve haksızlıklar artıyor. Bunların karşısında benim fotoğraf çekmekten başka bir silahım yok. Bu öyle bir silah ki hayatı düzeltmek için kullanabiliyorsun. Bir toplumsal olayda birinin başına kötü bir iş geldiğinde ‘keşke ben orada olsaydım belki fotoğrafını çekeceğimi bildikleri için bunu yapmazlardı’ diye düşünürüm. Bazen göstericilerin beni orada görüp ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
31
A.S: Son olarak bize söylemek istediğiniz bir şey var mı? A.Ö: Günümüzde fotoğraf çok çeşitlendi, çok renklendi, teknolojik gelişme bu alanda çok belirleyici oldu. Ama yaşam bütün zenginliğiyle gelişmeye ve evrimleşmeye devam ediyor. İçerikli fotoğraf, sözü olan fotoğraf, hayatı takip etmekle mümkün. Hayatı ve insanı fotoğraflamaya devam etmeliyiz.
Sanayi Bölgesindeki Büyülü Eller
Metin Yurdanur
S
anayi bölgesi deyince hepimizin aklına fabrikalar, atölyeler, kaportacılar ve buna benzer birçok yer gelir. Ancak kimse düşünmez buradan “zanaat değil de sanat” çıkacağını. Ben de ilk gittiğimde şaşırdım tabi. Demir kapı açıldığında ve atölyeye girdiğimde gözlerime inanamadım. İçeride bambaşka bir dünya bizi bekliyordu. Siz değerli okuyucularımız için gezdim ve fotoğrafladım bu bakmakla ve gezmekle bitiremeyeceğimiz sanat atölyesini… Frig, Roma ve Selçuklu uygarlıklarının kalıntıları arasındaki çocukluğuymuş onu bugünlere taşıyan. Babasının demir atölyesinde bulunan antika nitelikli 19. ve 20 yüzyıla ait materyallermiş oyuncakları. Üç boyutlu formlara, boyutlara ilgi duymaya başlamış. İşte o oyuncakları üniversitede sanat eğitimi almasında, bu bölümü seçmesinde etkili olmuş. 100’den fazla eser, eğitmenlik, Almanya, Japonya, Macaristan, Libya, Türkmenistan, Moğolistan ve Küba’da sergilenen eserler, Türkiye’de ilk ve tek olan 50 eserden oluşan ‘Ben Anadoluyum, Ben Cumhuriyetim, Ben Halkım’ adlı sergisi, Sivrihisar’da eserlerinin sergileneceği bir heykel müzesi açma projesi ile Metin Yurdanur sanatçılığı, atölyesi ve eserleriyle bizlerle…
34
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
35
Eller Heykeli Abdi İpekçi Parkı’nda sizi selamlar ‘eller’. Emeği, duayı, barışı, hayatı simgeler kimine göre. 24 yıl önce almış yerini, yüzlerce kilo demir ve tonlarca betonla. Metin Yurdanur’un elinden çıkmış bu ‘eller’ başkentin göbeğinde size kucak açar.
Demetevler Cemre Parkındaki Dengenin Ahengi Bir çift dansçının muhteşem ahengiyle Demetevler mahallesindeki Cemre Parkı’nda bulunan bu heykel, görenlere dengenin muhteşem sunumunu kanıtlamaktadır.
Nasrettin Hoca Hitit Aslanı’na da Ters Binerse... Nasrettin Hoca’nın eşek değil de Hitit aslanı üzerine ters binmiş şekilde tasviri Metin Yurdanur tarafından yapılmıştır. Ankara Tren Garı önünde yer alır. “On bin yıllık Anadolu kültürünün ayak izlerini takip eder gibi sıralanmış olan Metin Yurdanur’un anıt heykellerinin çağrıştırdığı bu geçmiş ve gelecek arasında kurulmuş bir köprüden geçer gibi dolaştık sergi sahasından” NİHAT KAHRAMAN – RESSAM “Düşünerek yaratan, yarattığını felsefe ile yoğuran bir feylesof sanatçıdır ‘O’. Cinnah Caddesi’ndeki balerinlerde, hareketin beraberliğinden doğan senfoniyi, Olgunlar’daki Madenci Heykeli’nde emekçinin devingenliğini, yüzündeki tatlı öfke size dağı delen Ferhat’ın azmini, iradesini, garın önündeki Nasrettin Hoca heykelinde bir felsefenin haykırışını ya da çığlığını duyacaksınız” İSMAİL GÜMÜŞ - RESSAM
36
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
YEŞİLÇAM AFİŞLERİ Ömercik, Tarkan, Kara Murat, Sezercik, Turist Ömer Vee daha birçok kahramanlar yetiştirdi Türk Sineması. Hafızalarımızda yer etti sahneleri. O günlerde duygularımızı yerle bir etti müzikleri. Afişleri odalarımızı süsledi annemiz kızdığı halde. Kimi zaman Küçük Hanım olduk, Kadir İnanır gibi Ayhan Işık gibi taradık saçlarımızı. Kimi zaman Belgin Doruk’un elbiselerini, ayakkabılarını örnek aldık. Türkan Şoray kirpiği model oldu kazaklarımıza. Kemal Sunal gibi güler olduk. Şener Şen’i taklit ettik. Kimimiz aşık olduk esas oğlana, kimimiz güzel gözlü kadına. Hulusi Kentmen, Mubar Terziyan gibi babalar istedik hep yanıbaşımızda. Kötü karakterlerde vardı. İyi yürekli kötü adamlar. Erol Taş, Kenan Pars, Hüseyin Baradan, Bilal İnci, Nuri Alço, Tecavüzcü Coşkun. Gülşen Bubikoğlu, Müjde Ar, Hülya Koçyiğit gibi kestirdik saçlarımızı. Ediz Hun, Kartal Tibet gibi damatlar istedi anneler kızları için. En sevilen şarkılarıyla filmlerde de karşımıza çıktı: Emel Sayın, Zeki Müren. Cüneyt Arkın gibi uçmak, dövüşmek istedik. ‘Nayırr Nolamaz’, ‘Size baba diyebilir miyim?’, ‘allahııııım,kör oldum...’ replikleri hala dilimizde. Horoz Nuri, Cilalı İbo, Turist Ömer, Tayfur, Süpürge Naciye, Damat Ferit, Sütçü,Altın Çocuk, İnek Şaban, Güdük Necmi, Hayta İsmail, Mahmut Hoca, Hafize Ana, Şoför Nebahat, Afet-i Devran Neriman.
düştü. 1975 yılında 225, 1979’da 193, 1974’te 189 film çekilirken, 1980-1983 yıllarında yapılan film sayısı ortalama 70 civarında kaldı. Sosyal içerikli fantastik filmler, 12 Eylül filmleri, arabesk filmler, seks komedileri nedeniyle eleştirilen bu dönem, aynı zamanda Türk sinemasının yurt dışında ödüller aldığı bir dönem de oldu. Bu dönemde Yılmaz Güney’in senaryosundan Şerif Gören’in yönettiği “Yol “ filmi, 1982 Cannes Film Festivali’nde en iyi film seçildi ve Altın Palmiye Ödülü’nü Costa Gavras ile paylaştı. 1990’lara doğru çekilen film sayısı ise maliyetlerin yüksekliği nedeniyle giderek düştü.
Türk film sanayisi 1960’lı yıllara kadar 100’e yakın film üretmiş, bu tarihten sonra ise Yeşilçam’da çekilen film sayısı her geçen gün hızla artmaya başlamıştır. 1970’li yıllara geldiğimizde ise televizyonun evlere girmesiyle sinema önemini kaybetmiş, seyirci bulamayan bu sektör seks filmleri- 1990 ne yönelmiştir. Ancak, 1990’lı yıllar, “büyük çöküCumhuriyetin ilanı ve sinema tekniklerinin şü” 1980’lerde yaşayan Türk sinegelişmesiyle Türk sinemasının “Yeşilçam masının, tekrar eski günlerine döneDönemi” başladı. Filmler dönemlere uy- mese de “Anka Kuşu gibi külleringun olarak ya tiyatro eserleri ve romanların den yeniden doğmasını” temsil etti. uyarlamaları ya da yabancı filmlerin Türkçe versiyonu olarak piyasaya çıktı. Türk halkı- Nitekim 1996’da vizyona giren “Eşkıya”nın nın sinema perdesine ilgisinin artmasıyla 2,5 milyon kişilik hâsılata ulaşmasıyda film çekimleri gün geçtikçe artı. Nite- la Türk sineması için umut doğdu. Bu rakim Türk sinemasında en fazla film 1914- kam, o dönem için büyük bir izleyici re1973 yılları arasında üretildi ve bu dönem- koruydu. Ardından seyirciler, 1997’de de tam 3 bin 359 film çekildi. En fazla film “Ağır Roman”, “Masumiyet” ve “Haçekilen yıl da “türler sineması” olarak ni- mam”; 1998’de “Gemide”, “Akrebin Yolculuğu” ve “Hoşçakal Yarın”; 1999’da telendirilen bu döneme rastlıyor; “Propaganda”, “Her Şey Çok Güzel Ola1972 yılında tam 301 film yapıldı. Bunun cak”, “Gülün Bittiği Yer”, “Salkım Hanıyanında film sayıları 1966’da 239, 1967’de mın Taneleri”, “Harem Suare” ve “Ma209, 1971’de 265 ve 1973’de 209 gibi yıs Sıkıntısı” gibi peş peşe birçok popüönemli rakamlardaydı. Bu yıllar Türk sineler ve sanat filmini görme fırsatı buldu. ma tarihinde önemli bir yere sahip oldu.
ankarastyle Eylül 2011
4
14 Kasım 1914… Tarihte çekilen ilk Türk filmi olarak “Ayastefanos’daki Rus Abidesinin Yıkılışı” isimli film kabul edilmektedir. Ancak tarihsel sürece baktığımızda, sosyolojik ve tarihsel bir bakışla Selanik’te Manakis kardeşlerin gerçekleştirdiği filmleri (ki bu filmler Angelopoulos’un Ulysse’nin Bakışı filmine de konu olmuştur) bu kategoride değerlendirmek bilimsel açıdan daha doğrudur.
20 film ile 1997’de çekildi. Bu dönem, Türk sinemasının yurt dışında çok sayıda ödül almasıyla da dikkati çekti. Sinan Çetin’in yönettiği “Berlin In Berlin”de oynayan Hülya Avşar, 1993 Moskova Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu”; Memduh Ün de “Zıkkımın Kökü” adlı filmi ile 1993 yılında İspanya Sinema Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü aldı. Yine, “Tabutta Rövaşata” Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Derneği Jüri Ödülü’nü, “Hamam” filmi de Cannes Film Festivali’nde İtalyan Sinema Yazarları Derneği’nin seçiminde “En İyi Film”, İtalya’da yabancı basının seçiminde “En İyi Yönetmen ve En İyi Müzik” Golden Globe ödüllerini aldılar. 2000
Yerli yapımlar, Amerikan filmlerinin neredeyse tümüne hakim olan pazar payını 2000’li yıllardan itibaren düşürmeye başladı. 2000 1990’lı yılların en fazla film üretilen döne- yılında vizyona giren Bu dönemi izleyen 1974-1990 yılları arami 1993-1994 dönemi oldu. En az film de 15 yerli film arasınsında ise üretilen film sayısı 2 bin 219’a ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Büyülü Camdan Beyazperdeye Yaşayan Efsane dan “Kahpe Bizans” yaklaşık 2 milyon izleyiciye ulaştı. “Vizontele”, 2001’de 3 milyonu geçen izlenirlikle “Eşkıya”yı geride bıraktı. Derviş Zaim “Filler ve Çimen”, Serdar Akar “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” adlı filmlerine bu yıl imza attı. Türk filmleri için asıl dönüm noktası 2004 yılı oldu. “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”, “Bekleme Odası”, “Hababam Sınıfı Merhaba”, “Neredesin Firuze”, “Mustafa Hakkında Her Şey” gibi filmlerin sinema salonlarına geldiği 2004 yılında, “G.O.R.A” ve “Vizontele Tuuba” ciddi rakamlarda seyirci topladı. Aynı yıl yerli filmleri izleyen toplam seyirci sayısı 6 milyon 657 bine çıktı. 2005’te vizyona giren 27 yerli yapımı toplam 6 milyon 795 bin kişi izlerken, Türk sineması 2006’da rekor yılını yaşadı. Gösterilen 33 yerli filme 10 milyon 838 bin kişi talep gösterdi. Bunun yanında, o yıllarda “Kurtlar Vadisi-Irak”, “Babam ve Oğlum”, “Organize İşler”, “Hababam Sınıfı Askerde”, “Hababam Sınıfı Üçbuçuk” seyirci sayısıyla dikkati çekti. Türk sinemasında 2006 ve 2007 yılları gişe başarıları ve ödüllerin geldiği yıllar oldu. 2008 ise sinemanın “altın yılı” haline geldi. “Rıza”, “120”, “Vicdan”, “O.. Ço-
40
cukları”, “Recep İvedik”, “Devrim Arabaları”, “A.R.O.G” ve “Osmanlı Cumhuriyeti” geçen yılın gözde yapımları arasında yer aldı. Son yıllar Türk sinemasının hem ulusal hem de uluslararası arenada birbiri ardına ödüllerin alındığı yıllar oldu. Örneğin, Cannes Film Festivalinde Nuri Bilge Ceylan’a “En İyi Yönetmen” ödülünü getiren “Üç Maymun”, Oscar’da ilk 9 film arasına girerek “aday aday”ı oldu. Almanya’da yaşayan yönetmen Fatih Akın’ın yönettiği “Yaşamın Kıyısında”, Özer Kızıltan’ın yönettiği “Takva”, yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun filmi “Yumurta”, Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” adlı filmleri festivallerden eli boş dönmedi. Yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı “Beyaz Melek”, 41. Houston Film Festivali’nde, “En İyi Uluslararası Yabancı Film” ve “Jüri Özel En İyi Yönetmen Ödülü” aldı. Ayrıca film, vizyona girdiği 2007 yılında 2 milyon 30 bin 444 kişiyi sinema salonlarına çekti. Beyaz perde bir zamanlar tahtını televizyona bırakmış olsa da günümüzde tacını geri almış durumda. Ancak hepimiz biliyoruz ki, korsan film sinemamızın en büyük düşmanı. Sinemamıza sahip çıkmak elimizde… Sinemamızı koruyalım, sahip çıkalım… Kendimizi dünyaya tanıtmanın en güzel yolu, sinemamızı “HIRSIZ”lara teslim etmeyelim…
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
style röportaj
Bazen sayfalar dolusu yazılar yazarsanız… Bazen saatlerce konuşur ama derdinizi anlatamazsınız… “Kimse beni anlamıyor, düşüncelerimi aktaramıyorum” diye dert yanar, bu derdinizi bile söylerken çekinirsiniz. Ama öyle “AN”lar vardır ki, tek bir an, saniyenin belki de binde biri kadar kısa sürede çekilmiş bir kare fotoğraf her şeyi haykırır yüzümüze. Aynı Ümit Karalar’ın objektifine yansıyan anlar gibi… Ümit Karalar, şiddet görmüş kadınları canlandıran ünlüleri yansıtmış fotoğraf karelerine. Birçoğumuzun dile getirmeye korktuğu gerçekleri vurmak için yüzümüze…
Ankara Style: Öncelikle Ümit Karalar kimdir? Okuyucularımıza anlatır mısınız? Ümit Karalar: 1986 İstanbul doğumluyum. Fotoğrafla olan ilişkim ortaokul yıllarında başladı. Lise yıllarında fotoğrafa olan ilgim arttı. 2004 yılında yetenek sınavına girerek tek tercihim olan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümünü kazandım. Fotoğraf eğitimim devam ederken, 2005 yılı içerisinde dijital fotoğrafçılık alanında çalışmalarıma sıklık getirdim ve bu zaman zarfında çeşitli reklam ajanslarında çalışıp elde ettiğim deneyimlerin ardından kendimi dijital tanıtım fotoğrafçılığı alanında geliştirmeye başladım. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden mezun oldum. İlgi alanımı moda ve reklam fotoğrafçılığı oluşturuyor. Reklam sektöründe moda, still-life, mekan, portre fotoğraflarıyla Türkiye’nin hatta dünyanın her yerinde profesyonel fotoğraf çalışmaları yapmaya devam ediyorum. A.S: İlk serginizi ne zaman yaptınız? Ü.K: Üniversiteden mezun olur olmaz 24 yaşımda, 5 0cak 2010 tarihinde ilk sergimi gerçekleştirdim.
42
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
43
A.S: 50 Kadın 50 Şiddet’ projenizden bahseder misiniz? Ü.K: Stüdyoda gerçekleştirdiğim çalışmada, makyöz Meryem Yılmaz ile kadın modele profesyonel plastik makyaj uygulayıp, onları şiddet görmüş bir hale getirerek (yüzde morluklar, sigara izi, derin yaralar) fotoğrafladım. Plastik makyajın dışında, mimiklerle, şiddetin kadında yarattığı duygusal çöküntüyü ve çaresizliği objektifimden topluma aktararak, kadının fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan derin toplumsal yaraya değindim. Kadına uygulanan şiddet olaylarına ayrım yapılmaksızın her ortam ve koşulda rastlanmaktadır. Ancak ne yazık ki, kadınların en korunduğu yer olarak düşünülen aile içinde, şiddet, daha yaygın gözlenmektedir. Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, taciz, tecavüz, yaralama ve hatta öldürmeye varan bu eylemler, erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik sağlamak amacıyla fiile dönüştürdükleri güç gösterileridir. Aile içerisinde uygulanan gizli şiddet, topluma yansıtılması açısından daha önem arz ettiğinden, şiddete maruz kalmayı, şiddetin kadında yarattığı duygusal ve fiziksel çöküntüyü, toplum bilincini uyandırmada benim de katkımın olmasını istediğimden proje konum olarak belirleyip kendi tarzım ve fotoğraflarımla betimlemeye çalıştım. A.S: Serginize destek olan ünlüler kimler? Bu desteğin olmasını nasıl sağladınız? Ü.K: Birçok ünlü isime facebook ve twitter aracılığı ile ulaştım ve projeyi duyunca hiçbiri beni geri çevirmedi. İnterneti bu anlamda doğru kullananlardan olduğumu düşünüyorum. Sizin aracılığınızla buradan projede yer alan tüm isimlere bir kez daha teşekkürederim.
Projeye destek veren ünlüler AYÇE ABANA, AYTEN SOYKÖK, BAHAR YANILMAZ, BEGÜM BİRGÖREN, BERCESTE KİTAP, BİKEM KARAVUS, BİHTER ÖZDEMİR, BERRİN ARISOY, CANSU DAĞDELEN, CEREN ERGİNSOY, ÇİÇEK DİLLİGİL, DENİZ ÇAKIR, DİLARA GÜLGEROĞLU, DOĞA RUTKAY, EBRU HELVACIOĞLU, EMEL ÇÖLGEÇEN, EMEL YALÇIN, ENİSE ÜTÜK, FÜSUN ERBULAK, GÖKÇE BAHADIR, GÖZDE KANSU, GÜNEŞ HAYAT, HANDE HIZLAN, HİLAL BEDER, HÜLYA KARAKAŞ, JÜLIDE KAYAŞ, LATİFE GEÇKİN, MELEK İÇMELİ, MERYEM YILMAZ, MEYRA, MİNE TÜFEKÇİOĞLU, MÜNİRE APAYDIN, NAZLI EKİNCİ, NİLÜFER AÇIKALIN, PERİHAN KILIÇCIOĞLU, ÖYKÜ GÜRMAN, ÖZGE ÖZDER, ÖZGECAN ARDIÇ, ÖZGE ÇEÇEN, PELİN ERMİŞ, PINAR DURA, ROJDA DEMİRER, SELEN UÇAR, SENNUR CANPOLAT, SİNEMİS CANDEMİR, SEVİNÇ ERBULAK, SEDA ORHAN, TUĞÇE YAMAN, TUĞÇE GÜDER, ÜMİDE AYSU, YEŞİM KÜBRA KAPAN, ZEYNEP BEŞERLER, ZEYNO ERACAR, ZEYNEP KAÇAR, ZEYNEP LEVENTOĞLU, ZEYNEP MANSUR.
A.S: Siz aynı zamanda reklam fotoğrafçılığı da yapıyorsunuz. Bununla ilgili projeleriniz neler? Ü.K: Bu oldukça büyük ve hassas bir projeydi benim için tabiki aklımda birçok proje var. Moda ve still life fotoğraflar çekmeye devam edeceğim, fotoğraf çekmenin bana verdiğı heycan ve keyif devam ettikçe farklı projelerle karşınıza çıkacağım. A.S: Genç yaşta yakaladığınız başarının sırrı nedir? Ü.K: Çok çalışmak, kararlı olmak ve hedeflerini erken belirlemek. A.S: Dergimiz aracılığıyla söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Ü.K: Fotoğraflarımı ve beni daha yakından takip etmek isteyenler bu adreslerden bana www.umitkaralar.com adresinden ve facebook grubum ümit karalar PHOTOGRAPHER RAZ’dan da ulaşabilirler…
46
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
47
Bir Kente
Bakış Tarihin Yaşayan İzi… Beypazarı...
advertorial
B
u sayı ki konuk kentimiz, “Tarihin Yaşayan İzi; Beypazarı”… Önce kısaca genel bir bilgi vermek istiyorum siz değerli okuyucularıma. Beypazarı; Ankara’nın kuzeybatısında, Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve son olarak da Osmanlıların egemen olduğu tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan yerleşim merkezlerinden biridir. Beypazarı ilçesine ilk ismi Luwi’ler “Lagania” olarak vermiş. ‘Kaya Doruğu Ülkesi’ anlamına gelen bu isim Beypazarı’nın konumunu ifade etmekteymiş. Günümüzde oldu-
ğu gibi o dönemde de çevre kentlerin ilgi odağı olan Beypazarı’nda panayır şeklinde büyük pazar yerleri kurulurmuş. Halk alışveriş amaçlı bu pazarlara gelip gidermiş. İşte bu meşhur pazar, ilçenin ‘Beypazarı’ olarak anılmasının ana nedeni.
Evlerin tavan arasındaki bölümünün çatıdan yükselerek çıkmasına “Guşgana” denir. Bu mekan evlerde depo olarak kullanılmaktadır. Evlerin üst katların da işlemeden bırakılan bölüme “çantı” adı verilir. Geleneğe göre Beypazarılılar; dünyada yapacak bir şeylerinin kaldığını vurgulamak için bu bölümü işlemeden bırakırlarmış. Ancak bu günlerde restorasyon çalışmalarının başlaması ile evlerin bu kısımları da restore edilmektedir.
Verimli tarım alanları, doğal su kaynaklarının zenginliği, sarp yamaçlı tepelerle çevrelenmiş korunaklı bir konumda olması, Beypazarı’nı önemli bir yerleşim yeri haline gelmesini sağlamakta. İlçenin İpek yolu üzerinde bulunması Gelin bu evlerden birkaçını birlikte gezelim. İlk ise ardında eşsiz bir tarihi zenginlik bırakması- durağımız Abbasların Konağı… Bu konak Abbaszade ailesinin 19. Yüzyılda yapımına başna en büyük etken. Tarihi Kentin Simgesi, Beypazarı Evleri ladığı iki konaktan biri. Beypazarı Belediyesi tarafından “Adalet Teşkilatını GüçlendirBeypazarı deyince akla ilk gelen, Eskişehir me Vakfı” adına restore edilen Adalet konaOdunpazarı’nda, Karabük Safranbolu’da ve ğı Beypazarı’nın en güzel konaklarından. Mibuna benzer birçok yerde de dikkatimizi çe- safirhane olarak kullanıma açık olan ve Ankaken benzer mimarilere oldukça benzeyen tari- ra Üniversitesi Beypazarı Meslek Yüksekokulu hi evler. Sokaklarda birer kolye gibi dizili olan Turizm Otelcilik Bölümü tarafından uygulama ve dar sokakları birer tabloya çeviren bu evler, evi olarak kullanılan bu konak, üç katlı ve dogünümüzde restore edilmiş ve çeşitli amaçlar- kuz odalı bir yapı. la tekrar kullanılmaya başlanmış. Kimi müze, Beypazarı’nda dikkat çeken bir başka konak ise kimi pansiyon, kimiyse karşımıza bir restoran Develerin Konağı. İpekyolu üzerinde bulunan olarak çıkıyor bu evlerin. ve Beypazarı’na gelen kervanlara ait develeKonut mimarisi açısından Beypazarı Evleri, rin de barınabilmesi için tasarlanmış olan bu Cumbalı veya Guşganalı olan iki ya da üç kat- yapının, develerin de geçebileceği büyüklüklı ahşap yapılardır. Temel duvarları taştan, geri te bir kapısı var. Kervan sahiplerinin develeriykalan kısımları ahşaptan yapılmış olan evler, le birlikte ağırlanması, Beypazarlıların geçmişdıştan sıvalı olup üstleri kiremit çatı ile örtü- ten günümüze gelen misafirperverliğini yansılüdür. tan en güzel örneklerden bir tanesi. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Rezervasyon 0312 763 25 59 · 0 542 763 25 59
İstiklal Mah. Alaattin Sokak No: 14 / BEYPAZARI
oda, ilk katında ise ortada sofa ile etrafında üç oda bulunuyor.
Beypazarı’nın en köklü ailelerinden Limoncuoğlu ailesine ait konak, Limoncuoğlu Konağı, belki de Beypazarı’nın en göz alıcı yapılarından biri. Beypazarı Belediyesi tarafından Gazi Üniversitesi adına restore edilen Limoncuoğlu Konağı, sosyal tesis olarak hizmet verdiği gibi belediyenin ve üniversitenin misafirlerini de ağırlamak için kullanılmakta. Beypazarı Halk Evi Binası’nı gezmeden tarihi evleri gezmeyi bitirmemek olmaz. Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkemizin genel imkansızlıklarına rağmen, Beypazarlıların kültür ve geleneklerini yaşatmaları; eğitim, kültür ve spor faaliyetlerinden yararlanmaları için 25 Şubat 1936 yılında temeli atılan Beypazarı Halk Evi, 29 Ekim 1939’da tamamlanmış. Bu bina yapıldıktan sonra Türk kültürünü, yöre sanatını ve geleneklerini tanıtmak amacıyla çalışmalar yapılmış, bünyesinde bir kütüphane kurulup edebiyat ve tiyatro etkinlikleri düzenlenmiş, o dönemde Beypazarı’nda sinema salonu olmadığından Halk Evi sahnesi uzun zaman sinema salonu olarak kullanılmış, zaman zaman da seyyar çadır tiyatrolarına sahne olmuş. Bugünlerde ise sergilerin açıldığı, kongre ve seminerlerin yapıldığı bir salon olarak faaliyetlerini sürdürüyor.
Gezimize biraz da müzelerle devam edelim isterseniz. Mesela 1928 yılında iki katlı olarak inşa edilmiş ve günümüze kadar korunmuş olan bir okul, Rüstem Paşa Okulu, bugün belediye tarafından restore edilerek Beypazarı Kent Tarihi Müzesi olarak kullanılmaya başlanmış. Beypazarı ile ilgili ilk çağlardan günümüze tüm tarihi seyirler, bu müze ile ziyaretçilere anlatılıyor. Kişisel araştırmalar için tam bir arşiv olan bu müzede beypazarı’nın dünü ve bugünü en ufak ayrıntısına kadar canlandırılıyor.
19. Yüzyıldan Günümüze Kalmış Okul; Taş Mektep
Türkiye’nin İlk ve Tek Uygulama Müzesi; Yaşayan Müze Beypazarı’nda bulunan tarihi yapılar sadece bunlarla sınırlı değil tabii ki de… Mesela Taş Mektep… 19. Yüzyıl ortalarında inşa edilen bu bine günümüzde belediye tarafından işletiliyor. Osmanlı Mimarisi’nin en güzel örneklerinden biri olan Taş Mektep’in üst katında dört
Beypazarı tarihi evlerinden belki de kullanılış amacı olarak en çok dikkat çekenlerden biri Doğa Evi. Beypazarı Belediyesi ve Doğa Derneği’nin ortaklaşa geliştirdiği bir proje ile kurulan “Doğa Evi” Türkiye’de bir ilk olma özelliğini taşıyor. Beypazarı’nda yaşayan canlı türlerini ve ilçenin zengin bitki örtüsünü doğaseverlere tanıtmada ve ilgililerine ulaştırmada rehberlik görevi gören bu ev, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Küresel Birimi (UNDPSGP) tarafından destekleniyor.
50
Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından Ankara Valiliği İl Özel İdaresi’ne bağışlanan 150 yıllık bir konağın restore edilmesi ile açılan Beypazarı Tarih ve Kültür Evi, ilçenin yöresel ve kültürel özelliklerini ve tarihi geçmişini yansıtmaktadır. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan çeşitli tarihi eserlerin de bulunduğu müzede bir de gelin odası bulunuyor.
Yaşayan müze Türkiye’nin ilk ve tek uygulamalı kültür müzesi. Dünyadaki benzer özellikteki müzeler arasında bile ayrıcalıklı bir yeri olan bu müze, geçmişimizin zengin ve soylu kültürünü ziyaretçilere göstermenin ötesinde bu kültürü uygulama ve yaşatma imkanı da tanıyor. Tarihi 20. yüzyılın başları-
na dayanan ve tipik Osmanlı-Türk mimarisinin özelliklerini taşıyan bir konakta hizmet veren Yaşayan Müze, kurulduğu yıldan bu yana “Genç Osmanlı Dönemi’nde İlan-ı Aşklar, Orta Asya’dan Getirdiklerimiz; Keçe Sanatı, Geleneksel Çocuk Oyunları ve Oyuncakları, Hıdır ve Ellez Buluşması; Hıdırellez, Hayal Perdesi; Karagöz ve Hacivat, Masal Diyarına Yolculuk; Masal Geceleri, Ihlamur Baskının Desenlerinde Kaybolmak, Türk Yazı Kültür; Göktürkçe’den Osmanlıca’ya, Sudaki Hayal; Ebru Sanatı, Atasözlerimiz, Deyimlerimiz ve Öyküleri” başlıkları taşıyan sergiler ve etkinlikler düzenlenmiştir. Müze ziyaretçilerine yeme, içme, alış veriş, fotoğraf çekimi ve film kaydı yapma olanakları da sunmaktadır.
Kuşbakışı Beypazarı; Hıdırlık Tepesi Burası Beypazarı’nı ziyaret edenlerin ilk uğrak yeri. Biz de gelmişken çıkıp Beypazarı’nın kuşbakışı fotoğrafını çekmeden ayrılmak istemedik bu güzel ilçeden. Fotoğraflarımızı çekip ayrılıyoruz buradan ve soluğu Alaaddin
Sokak’ta alıyoruz. Restorasyonu tamamlanmış birçok konağın bulunduğu bu sokak hem tarihi ve nostaljik dokusu hem de çeşit çeşit yöresel ürünlerin satıldığı stantlarıyla şehrin en gözde mekanı. Beypazarılı ev hanımlarının tarhana, ev makarnası, cevizli tatlı sucuk, bazlama gibi el emeği ürünlerini tadarak alışverişinizi yaparken, Anadolu insanının misafirperverliğini ve içten mizacını yansıtan Beypazarı halkı ile sohbet etme fırsatı yakaladık. Burada uğradığımız yerlerden biri Bey Konak oldu. Burası gece konaklamak için harika bir atmosfer sunuyor misafirlerine. Burada yaşayan halkın ev yaşamını tüm detaylarıyla yansıtan bu konak, dolap içi banyolarıyla, sofasıyla, sandıklarıyla yöresel tarzdaki döşeme ve eşyasıyla değerli konuklarına tarihte yolculuk yapma imkanı sağlıyor. Konağın en nadide yeri ise “Gelin Odası”. Özenle hazırlanmış bu oda da Beypazarı gelinlerinin düğün gecesi odaları birebir yaşatılmış. Eğer siz de balayınızı nostaljik bir ortamda yaşamak istiyorsanız burayı mutlaka görmenizi tavsiye ederiz. Burada gezerken uğramanızı tavsiye edeceğimiz bir diğer mekan ise Değirmencioğlu… Tiritten Beypazarı sarmasına, güveçten ev baklavasına kadar yöreye ait birçok lezzeti bulabileceğiniz bu mekan, size eşsiz güzellikte bir ortam hazırlıyor. Biz sizin yerinize hepsinin tadına bakmaya çalıştık. Ancak bu lezzetleri yerinde tatmanın zevki bir başka…
Bizden söylemesi… Gezimize devam ederken gözümüze ilişen bir başka detay da el sanatları. Takısan Gümüşçülük’ün bu anlamda çok zengin bir vitrini olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz. Belediye iş hanında bulunan bu dükkan özel tasarımlarıyla tarihi el sanatına, el sanatını ise zarafete dönüştürmede oldukça yetenekli ustalarla çalışıyor. El sanatlarını tabii ki de gümüşle sınırlandırmak olmaz. Kunduracı, semerci, dokumacı, bakırcı, kalaycı, yorgancı ve bindallı işlemeciliği gibi kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarına yönelik mesleklerin tanıtıldığı ve ürünlerin satışa sunulduğu dükkanlarda yöre kültürüne özgü tüm ürünleri İmaret Meydanı’nda bulabilmek mümkün. Ayrıca ziyaretçiler bu sanatların birçoğunu yapmayı deneyerek farklı bir deneyim kazanma şansını da elde ediyorlar.
Saçta Pişirilmiş Mis Gibi Gözlemeyle Kahvaltı Yapmak Farklı Bir Zevk İkindi çayınızı ya da sabah kahvaltınızı yapabileceğiniz bir yer olarak karşımıza Fatma Teyze’nin gözlemeci dükkanı çıkıyor. Fatma Teyze kendi elleri ile hazırlıyor bize gözlemelerini, bazlamalarını… İçeriden gelen mis gibi Höşmerim kokusu ise iştahımızı kabartmaya yetiyor.
52
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
rünüme sahip birçok mağara mevcut. Çok dik ve çıkılması zorlu olduğundan bu mağaraların birçoğu ziyaret edilememekte. Henü arkeolojik bir incelemeye tabi tutulamayan bu mağaralar, birbirinden kaya duvarlarala ayrılıyor ve geniş pencereleriyle vadiye açılıyor. Buraların Erken Bizanas Devri’nde mezar anıtı ile ayinlerin yapıldığı kaya kiliseleri olarak düzenlenmiş olduğu da düşünülüyor. Karnımızı doyurup alış verişimizi yaptıktan sonra gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk durağımız tam bir doğa harikası olan İnözü Vadisi… Beypazarı’nın kuzeyinde bulunan İnözü Vadisi, doğal bitki örtüsü ve barındırdığı kültürel özelliklerle oldukça zengin bir görünüm arz ediyor. İnözü Çayı’nın aşındırıcı etkisiyle meydana gelmiş olan ve iki tarafı balık sırtı görünümünde yükselenm dik kayalarla çevrili dar bir vadi İnözü Vadisi. Bu vadinin her iki yamacında çok katlı gö-
54
Tekke Yaylası, Eğriova Yaylası, Adaören Kalesi, Avdan Mevkii Üreğil Bizans Kasabası, Boyalı Köyü Frigya Mezarları, Fasıl Kaya-İbadet Mağaraları, Kirmir Çayı ve Gören Vadisi, Gelin Kayası, Peri Bacaları farklı bitki örtüsü çeşitlerini ve özellikle bu yörede bulunan nadide kuş türlerini inceleyebilmeniz, mis gibi doğa ve dağ havası alabilmeniz ve eşsiz doğa yürüyüşleri, dağ sporları yapabilmeniz için size dayanılmaz zevkler sunuyor. Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan bu kasabada inanç turizmine ait değişik mekanlar da gezmek mümkün. Sultan Alaaddin Camii (Paşa Camii), İncili Camii, İmaret Camii, Kurşunlu Camii, Akşemseddin Camii, Tabakhane Camii Beypazarı’nın önemli camilerinden. Klasik bir Osmanlı hanı olan Suluhan Kervansarayı ise tam bir tarih mirası. Çarşı içinde bulunan bu kervansaray, 17. yüzyıl başında, 1683 yılında yaptırılmış. Kitabe taşında, kervansarayın inşa tarihi ile bir kılıç resmi yer alıyor. Beş adet taş kemeri bulunan kubbelerinin geometrik şekillerle süslü olduğu biliniyor. Beypazarı’nda bulunan çok sayıdaki tarihi türbe de ziyaretçilerini bekliyor. Boğazkesen Kümbeti, Yediler Türbesi, Gazi Gündüzalp Türbesi, Karaca Ahmed Sultan Türbesi, Karadavut Türbesi, İvaz Dede Türbesi Beypazarı’nda tarihin yıkıcı darbelerine karşı ayakta kalmayı başarmış ve tarihin tozlarını üzerinden silkelemiş durumda…
Beypazarı’ndaki gezimiz burada son buluyor… Ama eşe dosta buradan bir şeyler götürmeden Beypazarı’ndan ayrılmak olmaz. Çarşı içinde bulunan Ta dım Beypazarı Kurusu Fırını’na uğruyoruz. Fırından yeni çıkmış, taze ve sıcacık Beypazarı kurusunu poşetlere dolduruyoruz. Burnumuza dolan o mis gibi sıcacık kokuya dayanmak imkansız… Dükkandan çıkarken hepimizin elinde birer Beypazarı Kurusu… Tarhana, lokum, kuru sebze, keş gibi şeylerde almak lazım… Bunlar için ise uğrak yerimiz Esfurkan Yöresel Gıdalar… Hepsini Nesrin Abla elleri ile hazırlamış. Dükkanda bir yazı dikkatimizi çekiyor. “Horoz yumurtasından erişte, öküz yoğurdundan tarhana…” merak ediyoruz, soruyoruz. Buyur ediyor bizi. Çayımızı hazırlamış, tabakla-
ra ikramlık sarma, baklava, ceviz sucuğu koyuyor. O anlatıyor biz dinliyoruz. Ve son olarak bir geleneği daha yerine getirmemiz lazım; “lokum”. Özlem Şekerleme’nin bu konuda oldukça zengin ve lezzetli çeşitleri var. Hepsi birbirinden lezzetli lokum ve şekerlemelerden alıp koyuluyoruz yola…
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Bu hafta da gezimizi bu son durağımızla noktalıyoruz. Unutmadan söylemek istedim… 9, 10, 11 Eylül tarihleri arasında Beypazarı Festivali var… Tüm okuyucularımızı davet ettiler. Bu eşsiz atmosferi yerinde deneyimlemeniz için size eşsiz fırsat…
Beypazarı Festivali için
Geri sayım başladı
lı il ve ilçe Belediyeleri festivalde yer alarak kendi yörelerine özgü ürünleri tanıtma fırsatı buluyorlar. Festival için hummalı çalışmaların sonuna yaklaştıklarını belirten Beypazarı Belediye Başkanı M. Cengiz Özalp; festivalin büyük bir coşkuyla kutlanacağının altını çizerken katılımcıların daha önce gidip görme fırsatı bulamadıkları yöreler hakkında bilYöresel Kültürler bir arada Kültürler Beypazarı’nda buluşacak Yabancı konuk ülkeler ve belediyeler halk Çevre il ve ilçelerin yanı sıra bu yıl ülkemizin gi sahibi olacaklarını, o yörelere has lezzetleoyunları gösterileriyle festivale renk katacak- değişik yörelerinden katılacak 40’ı aşkın fark- ri tadabileceklerini söyledi. Beypazarı; 09-10-11 Eylül tarihleri arasında 12.si gerçekleştirilecek “Beypazarı ve Yöresi Festivali” için hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor. Beypazarı kapılarını Türkiye’nin her bölgesinden gelecek ziyaretçilere, özellikle de Ankaralı’lara, Beypazarı’ndaki kültürler buluşmasında açıyor.
lar. Üç gün boyunca şehrin farklı bölgelerinde halk oyunları gösterileri sunacak olan yabancı ülke temsilcileri, tüm Beypazarılılar tarafından merakla bekleniyor. Ayrıca fotoğraf ve resim sergileri, lunapark ve havuç konseptli yarışmalar da festivale renk katan organizasyonların başında geliyor.
Bu yıl şehir stadyumunda Beypiliç sponsorluğunda düzenlenecek konserlerle
58
dopdolu geçecek festival için işletmeler de hazırlıklarına başladı.
style röportaj
Ankara Beypazarı’nda tesisleri bulunan; sağlık, doğallık ve lezzeti aynı şişede buluşturan bir tat var. Beypazarı Maden Suları… Bu sayımızda siz değerli okuyucularımız için bu doğal lezzetin dolumunun ve üretiminin yapıldığı tesisleri gezdik. Şimdi sizleri Beypazarı Maden Suları tesislerinin yöneticisi Niyazi Ercan ile yaptığımız röportajla baş başa bırakıyoruz.
AnkaraStyle: Beypazarı Maden Suları nasıl doğdu? Bize biraz firmanızı anlatır mısınız?
Niyazi ERCAN: 1957 senesinde özel şirket olarak kurulan işletmemiz hizmet verdiği süre içerisinde her zaman için kaliteyi ön planda tutmaya çalışmış, sağlıklı olan maden suyunu doğal haliyle tüketicinin beğenisine sunmaya özen göstermiştir. Saatte 252 bin adet şişe üretme kapasitesine sahip olan firmamız bu özelliği ile en yüksek kapasiteli üretim tesislerindendir. Şu anda meyve aromalı ve doğal olarak iki çeşit maden suyumuz bulunmaktadır. Meyve Aromalı Doğal Maden Suyumuzu, limon, elma, vişne, çilek, nar ve C Plus olmak üzere 6 ayrı lezzette piyasaya sunduk. Çok fazla ürün çeşidi yapmadık, aromalarda %100 Doğal aroma kullandık ve doğal maden suyumuzla birleştirdik. Bizim kalite anlayışımız, doğal olanı doğal haliyle tüketiciye sunmak. Meyveli çeşitlerimizde tüketicimizden gelecek olan arz ve taleplere göre, gene doğallıktan ödün vermeden, ürün yelpazemizi genişletmeyi düşünebiliriz. Amacımız tıpkı yurt dışı ülkelerinde olduğu gibi maden suyunu alışkanlık haline getirmek, su gibi sofra içeceği olarak tüketilmesini sağlamaktır. Çünkü maden suyu içerisinde bulunan mineraller yönünden oldukça yararlı ve sağlıklı bir içecektir. A.S: Üretim aşamalarınız nedir?
N.E: Doğal olan maden suyumuza hiçbir katkı maddesi koymadan cam şişelere dolumunu gerçekleştiriyoruz. Meyve aromalı maden sularımızda ise %100 doğal aromayı maden suyumuzla karıştırıp tüketicimizin beğenisine sunuyoruz. A.S: Maden suyunun günlük yaşamda nasıl bir katkısı vardır insan sağlığına? Günde kaç bardak maden suyu önerirsiniz okuyucularımıza?
advertorial
N.E: Maden suyu son derece sağlıklı bir sudur. İnsanlar ter kaybı ile birçok mineral kaybeder. Kaybettiğimiz minerallerin direkt kana karışmasını sağlayan tek içecek maden suyudur. Özellikle mineral değerleri bakımında zengin olan maden suları tercih edilmelidir ki, maden suyunun faydalarından yararlanabilelim. Maden Suyu için “serum gibidir” diyorum. Çünkü birçok gıdadan besinden alamadığımız mineralleri maden suyundan alabiliyoruz. Faydalarını sıralarsak… Kalsiyum kemik gelişimi için çok önemli bir mineral. Bayanlarda kemik erimesi, osteoporozun oluşumunu geciktirir. Çocukların gelişmesinde faydası vardır. Doktorlar daha sağlıklı çocuklar yetiştirilmesi için hamile bayanlara maden suyu içilmesini önerir. Biz insanların daha sağlıklı olması için “gün-
60
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
büyük etkenin kalite anlayışımızdan taviz vermememiz, her zaman için doğal olanı doğal hali ile tüketiciye sunmaya çalışmamızdır. Meyve aromalı ürünlerimizde bile %100 doğal meyve aroması kullanarak kalite ve lezzeti birleştirdik. Ayrıca Beypazarı Maden Suyu markasının diğer markalardan en önemli farkı, içeriğindeki mineral değerlerinin yüksek olmasıdır. A.S: Her geçen gün ürün yelpazenizi de yeniliyorsunuz. En son ürününüz nar aromalı ve limon aromalı C+ maden suyu. Neye göre belirliyorsunuz bu ürün yelpazesini?
de en az şişe maden suyu tüketilmeli” diyoruz. Doktorlar günde iki ile üç litre su tüketimi önerir. Bunun neden yarım litresi maden suyu olmasın. İçilen maden suyu insanların kaybettiği minerali yerine koyar, zindelik ve tazelik verir. Beypazarı maden suyunun içerisinde çok yüksek oranda magnezyum var. Magnezyum stresi bertaraf eden bir mineraldir. Ani kalp krizi riskini önlemeye yardımcı olur. Ayrıca maden suyundaki demir direkt kana karıştığı için daha N.E: 2011 yılına hızlı bir giriş yaptık ve doğal faydalı. Florur minerali ise dişleri sağlamlaştınar aromalı ve C vitaminli limonlu tatlarımızla rır, beyaz kalmasını sağlar. da raflarda yerimizi almaya başladık. Gerçek A.S: Beypazarı Maden Suları, en iyi nar tadını alabildiğiniz nar kırmızısı bu eşsiz maden suyu seçildi. Bundan biraz tat, damak tadınıza hitap ederken sağlığınız bahseder misiniz? için gerekli olan mineralleri de vücudunuza N.E: 54 senedir sektörde olan ve ürettiği almanıza yardımcı olmaktadır. Limon aromalı ürünlerle kalite standardını yakalamayı başaran C vitaminli Beypazarı maden suyu ise, kış bir firma olarak, tüketicilerimizin bize duyduğu aylarında vücudun ihtiyacı olan minerallerin güvene teşekkür ediyoruz. Sadece bu sene alımının yanı sıra, 200 mg’lık bir şişesi ile değil bundan önceki senelerde de kalitemize de 60 mg C vitamini almanızı sağlar. Hoş ve firmamıza dair ödüller aldık., spawellness içimi ile sofralarınızda yemeklerinize de eşlik tarafından 2009 yılı en iyi maden suyu edebilecek olan bu iki lezzeti daha beğeniye ödülü, tüketici akademisi tarafından 2010 yılı sunan Beypazarı Doğal Maden Suyu sağlıklı kalitesine en çok güvenilen marka ödülü ve ürünler için çalışmalarına devam etmektedir. akabinde aldığımız 2010 AB kalite ödülü yanı A.S:Ürünlerinizi ihraç ettiğiniz ülkelerde sıra tüm tüketicileri koruma derneğinin yapmış oldukça fazla. Kaç ülkeye ihraç olduğu araştırma sonucu “en çok beğenilen ediyorsunuz ürünlerinizi? ve tercih edilen marka” ödülünü almış N.E: Türkiye’nin hemen hemen her bölgesine bulunuyoruz. Bu kalite anlayışımızı yıllardır ulaşmaya çalışıyoruz ve tüketicinin beğenisi bozmadığımız için de “2010 tüm tüketicilere ile yurt içi pazarından en büyük payı alan firma tavsiye edilen marka” ödülünü tüketicileri olmayı başardık. Yurt dışı pazarına yönelik koruma derneği tarafından aldık. 2011 senesi çalışmalarımızda mevcut ve şu anda 17 ülkeye içinde ise 2011 Tüketici zirve kalite ödülü, tüm ürün çeşitlerimizden ihraç ediyoruz. 2011 TTDK (tüm tüketicileri koruma derneği) Maden suyu tüketimi yurt dışında daha fazla, altın marka ödülü, 2011 Güvenilir Gıda zirvesi insanlar su yerine mineralli su dedikleri maden ödülü, 2011 II. Avrupa Birliği Kalite Ödülüne suyunu tüketiyorlar. Tabi yurt dışında yeteri layık görüldük. Bu ödülleri almamızda ki en
62
kadar maden suyu kaynağı olmadığından ithal ediyorlar. Türkiye de maden suyu kaynakları yönünden zengin bir ülke olarak en çok ihracat gerçekleştiren ülkelerin başında geliyor. İhracat önemli tabi ama maden suyu tüketimini Türkiye’de de arttırmak en önemli hedefimizdir A.S: Yeni projeleriniz var mı? N.E: Firmamız saate 252 bin şişe dolum kapasitesi ile çalışmakta olup sektördeki en yüksek kapasiteye sahip bir firmadır. Teknolojik gelişmeleri takip ederek en iyi hizmeti verebilmek adına firmamıza yatırım yapmaya özen göstermekteyiz. Bu sene içinde saate 50 bin şişe kapasiteli bir dolum hattı daha alarak 7. üretim hattını da üretime katmayı planlıyoruz. A.S: Biraz da ilçemizden, Beypazarı’ndan bahsedelim. Sizin gözünüzle nasıl bir yer Beypazarı? N.E: Beypazarı her geçen gün gelişmekte olan şirin ve tarihi bir ilçe. 54 seneyi aşkın bir süredir Beypazarı’nda olduğumuz için Beypazarı bizim hem ekmek yediğimiz hem de sevdiğimiz, yaşamaya değer bir ilçe. Kendine özgü yemek kültürü, tarihi evleri ve sokakları ile turistlerin ilgi odağıdır Beypazarı. A.S: Beypazarı festivali kaç yıldır düzenleniyor? Turizm açısından bakıldığında getirileri neler oluyor sizce? N.E: Bu sene 12. düzenlenecek olan festival ilçemize turizm açısından çok şey katıyor, çünkü hem Beypazarı’nın tanınmasına katkı sağlıyor, hem de ilçemize özgü gıda ve el yapımı süs ürünlerinin satışa sunulması ilçemize maddi olarak katkı da sağlıyor.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Patchwork Farklı Sanat Dalları ve Teknikeri ile Birleştirilirse
Çok Özel Çalışmalar Yaratılabilir Biz kırkyamayla uğraşanların etrafa bakış açısı da değişiyor. Artık arkadaşlarımızın üzerlerini kıyafet olarak değil de kırk yamalık kumaş olarak görüp kesmek isteriz. Bu kumaş projenin şurasında kullanılsa çok iyi olur, birazcık kesip de alsam mı gibi düşüncelere girdiğinizde işte tam bu sanatın içindesiniz demektir.
Demet ÖZBEK
K
ırkyama ile farklı sanat dalları ve teknikleri birleştirilip çok özel çalışmalar yapılabilir. Örneğin ebru sanatı ile elde edilen çok özel desenler ile bir çalışma yaptığınızda her iki sanatın birleştirilmesiyle ortaya çok farklı projeler çıkartabilirsiniz. Örgü-kırkyama ebru-kırkyama ahşap kırkyama vb birçok sanat dalı ve farklı malzemelerle kırkyamayı birleştirip kendi tasarımlarınızı yaratmak kadar keyif verici bir şey olamaz gibi geliyor bana. Dünyada ve ülkemizde uğraşan sayısı hızla artan kırkyama sanatına artık erkeklerinde ilgisi artmaktadır. Dahası erkeklerin çalışmalardaki ilgi, dikkat ve titizliği bazen hanımlardan daha da iyi olabiliyor. Şuanda 2 tane erkek kursiyerimiz mevcut. Birisi özel bir üniversitenin müzik ve sahne sanatları fakültesinde öğretim üyesi, diğeri ise yazlıkta tanıştığımız, yak-
64
laşık 6 senedir Marmaris’te oturan İrlandalı bir bey. Kendisiyle tanışma hikâyemiz ise tabii ki kırkyama aracılığıyla. Bir gün deniz kenarında kırkyama yaparken, yaptıklarım ve kumaşlar dikkatini çekmiş, yanıma geldi ve ne yaptığımı sordu. 10 dakika sonra elinde bir iğne bir iplik ve kumaşlar, sanki senelerdir aradığı uğraş buymuşçasına başladı kırkyama yapmaya. Basit birkaç teknik gösterdikten sonra Marmaris’te kaldığımız iki ay boyunca her gün denize girmek yerine kırkyama yaptık beraber. O kadar titizce ve profesyonelce işler çıkardı ki, şimdiden birçok tasarımını evinde kullanmakta. Diğer bey ile de Ankara’da çok güzel çalışmalar yaptık. Dersten çıkıp gelmeyi dört gözle bekleyen, yaptıklarını eşiyle ve arkadaşlarıyla paylaşmaktan son derece mutlu olan yeni bir kırkyama sever. Zaten bir sanat dalı ile uğraşan kişileri cinsiyet olarak ayırmak mümkün değildir.
Bu günlerde karşıma hep aynı soru çıkıyor. “Kırkyama yapabilmek için dikiş bilmek mi lazım, yoksa olmaz değil mi?” Oysaki biz kırk yamacılar için dikiş sadece bizim amacımıza ulaşmamızda araçtır. Biz resimlerimizde, projelerimizde boya yerine kumaşlarımızı kullanırız. Biz kırkyamayla uğraşanların etrafa bakış açısı da değişiyor. Artık arkadaşlarımızın üzerlerini kıyafet olarak değil de kırk yamalık kumaş olarak görüp kesmek isteriz. Bu kumaş projenin şurasında kullanılsa çok iyi olur, birazcık kesip de alsam mı gibi düşüncelere girdiğinizde işte tam bu sanatın içindesiniz demektir. Artık her şeye size yarayacak bir materyal olarak bakarsınız. Mesela ben yolda yürürken yere düşen yaprakları toplayıp onların kalıplarını çıkartıp çalıştığım bir yorganımın üzerinde kullanmışankarastyle Agustos-Eylül 2011
tım. Durum böyle olunca inanın daha da keyifli çalışıyorsunuz. Hobiler, bu karmaşık hayat şartlarında insanların kafasını dağıtmak adına çok önemlidir ve bu sebeple de kırkyamada kullanılan malzemelerin kişilere sağlanması artık dünyada ve ülkemizde bir sektör haline geldi. Bazı ihtiyaçlarınızı erteleyebilirsiniz fakat hobilerinizle ilgili olanları asla. Bu yüzden de kırkyama özellikle yurt dışında ciddi bir sektör haline gelmiştir. Kırkyamayla ilgili dev mağazalar dergiler vs vs… Yakın zamanlara kadar bu işle ilgilenen kişiler internetten kumaşlar getirtirdi. Şimdi artık özellikle Ankara’da, büyük tuhafiyelerde bütün bu malzemeleri bulmak çok kolay. Yurt dışından da ayrıca kitankarastyle Agustos-Eylül 2011
ler getirtip onlarla çalışan arkadaşlarımız olduğu gibi bu kitleri kendi zevklerine göre hazırlayanlar da var. Aslında bu kitlerin içerisinde kalıplar kumaşlar kısaca bir projede olması gereken her şey var. Yani yapılacak iş belli, bir şekilde o size gelirse yaparsınız. Size sadece onu birleştirmesi kalır. Fakat bu tip çalışmalarda kendinizden kattığınız bir şey yoktur. Desen belli, kumaş belli, kalıp belli. Oysa bizim güzel Ankara’mızın Çıkrıkçılar Yokuşu’na gittiğinizde uygun fiyatlara kumaş sahibi olup kendi tasarımlarınızı, projelerinizi yapabilirsiniz. Yaratıcılığa son derece açık olan kırkyamanın yapımında tabii ki artık klasikleşmiş teknikler vardır. O vakit grup çalışmalarımızda bilgilerimi arkadaşlarım-
la paylaşıyorum ve yaratıcılığımızı da kullanarak ortaya çok farklı çalışmalar çıkarıyoruz. Günümüzde kırkyama yaparak birçok farklı sosyal sorumluluk projelerine de katkıda bulunabiliyorsunuz. Ben birkaç blok çalışması yaparak bir sosyal sorumluluk projesine minik de olsa katkıda bulunmuştum. Düşününki hem hobiniz, hem seneler öncesine dayanan bir sanat, hem de yoktan var edilen, kendinizi yansıttığınız tasarımlarınız… Bütün bu güzelliklerin birleştirilip sosyal sorumluluğumuzun bilincinde olan bizlere böylesine anlamlı bir olay adına katkıda bulunma imkanı. Bu keyfin daha ötesi yok benim için. Haydi kırkyama yapma vakti…
65
duk. Sanki araba tavanına bir şey düşüyormuş gibiydi. Sonra uzaya çıkış yaptık ve koruma zırhında darbe gördük. Bu bir gerçek sorun ve kimse bir şey yapmıyor.” İşte tehlikelerden biri… Şimdi uzay kirliliği çerçevesinde kimi temel tanımları verdikten (uydu, sonda, uzay gemisi, kalıntı, atık gibi) sonra kalıntı/atıkların neler olduklarını, ne gibi tehlikeler yarattıklarını ve atık/kalıntıların temizlenmesi konusundaki ortaya atılan çözüm yollarını görmeye çalışalım…
Uzay Kirliliği
Çöp Yağacak Başımıza İnsanoğlunun atıkları giderek çoğalıyor ve insanlar ne yapacağını şaşırmış durumda. Geri dönüşüm henüz emekleme çağında, atık yakan fabrikalar havayı kirletiyor, çöplükler ağzına kadar dolu ve sağlık sorunları yaratıyor…
yine doğayı kirletiyoruz!.. Gün geçtikçe doğal alan azalırken, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve bir süredir hemen herkes çevre sorunlarıyla ilgilenmeyi kendine görev edinmiş durumda… Dünyamızın hali ortadayken zaten yaşamın mümkün olmadığı dolayısıyla “yaşam alanının yok edilmesi” diye bir durumdan söz edemeyeceğimiz sonsuz boşluk “uzay”ın hali de pek iç açıcı değil!...
Kötü şöhretimiz Dünya’yı aşmış durumda!
Dünyasını müthiş bir hızla kirleten insanoğlu, 4 Ekim 1957’deki ilk uzay yolculuğu “Spoutnik 1”in fırlatılmasıyla birlikte tepemizde giBiz, yeryüzünde atıkları derek büyüyen uzay çöplüğünün temelleriyok yedip çevreyi çöp- ni attı. Her zaman olduğu gibi, şimdiden önlerden arındırmak için lem alınıp bir çözüm bulunmazsa, ’başımı-
66
za çöp yağacak’. Yann Cohignac’ın da dediği gibi dünya yörüngesi taşmaya başlayan bir çöp kutusu gibi. Artık uzaya gidişler de atıkların çoğalmasıyla birlikte tehlikeli olmaya başladı. Atıklar sadece uzaya gidenleri değil, TV, uydu, meteoroloji sistemlerini dolayısıyla hepimizi etkileyecek. Haftada bir uydu dünyaya düşüyor, düşen atıklarda cabası. Kirletme konusunda insan sadece stratosferle de yetinmiyor, ünü dünyayı aşmış durumda! Rus kozmonot Alexandre Serebov (MİR Uzay istasyonunun babası) bakın bir serüvenini nasıl anlatıyor: “Pencereden bakarken, koltuk büyüklüğünde bir sac parçasının bize yaklaşmakta olduğunu gördüm. Korktum, yanımızdan geçti, gitti. ‘Vassia Tsibliev’ ile görev yaparken bir gürültü duy-
Uzayın keşfiyle ilgili çalışmaların başlamasıyla birlikte uzay kirliliği (yörüngesel kirlilik adı da verilir) de başlamış bulunmaktadır. Yaşadığımız dünyada da doğal kaynaklar nasıl olsa tükenmez diyerek nasıl har vurup harman savurduysak, uzay için de nasıl olsa sonsuz diyerek gönderdiğimiz uydu ve sondalarla uzay boşluğunu kirletmeye başladık. Uzay kirliliğini üç başlık altında irdelemek olanaklı: 1-Uzayın kirlenmesi, 2-Gezegen ve uyduların kirlenmesi, 3-Dünyanın kirlenmesi. Bizim burada üzerinde duracağımız konu uzayın kirlenmesidir, yani insanın uzay etkinliğine bağlı olarak kendi imal ettiği nesneleri uzaya değişik amaçlar altında yollaması, bunların işletme ömürleri bitince de burada kalması ve nesneler arası çarpışmalar sonrası ortaya kalıntı ve atıklarının çıkması, uzay nesneleri parçalarıdır. Bu kalıntı ve atıkların dünyayı kirletmesi az da olsa söz konusudur. Örneğin, Kosmos 954 adlı uydu küçük bir nükleer reaktöre sahipti ve 24 Ocak 1978’de Kanada’ya düşerek küçük çapta da olsa bir çevre sorununa yol açtı.
Atık yağmurunda ölü veya yaralı yok!.. Gezegen ve uyduların kirlenmesinin iki yönü vardır. Birincisi, insanın incelediği gökcisimlerinde insanın bıraktığı sonda, robot, aletedevat, iniş düzeneklerinin bırakılması söz konusudur. İkincisi ise dünyadan getirilen bakteri ve mikropların bırakılmasıdır. Bu olasılık zorda olsa aşırı uç koşullarda yaşayan bakteriler için söz konusu olabilir. Örneğin 176 ton eşya Ay’a bırakılmış, (kişisel eşyalar, lazer yansıtıcılar, küçük sondalar,füze katları gibi) ankarastyle Agustos-Eylül 2011
buna karşın, Apollo ile 382 kg. ve sondalar ile ise 326 gr. nesne Ay’dan getirilmiştir. Bu güne kadar 20.000’i aşkın nesnenin Dünyamıza düştüğü tespit edilmiş fakat ölü veya yaralı olduğu gözlemlenmemiştir. Bilinen tek olay ise 1996 yılında fırlatılan DELTA II füzesinin yakıt deposunun 15 cm.lik bir parçası 22 Ocak 1997 tarihinde ABD-Oklohama ‘da Tulsa parkında gezmekte olan Lottie Williams’ın omzuna isabet etmesidir. Dünyamızdaki atıklar için nasıl daha fazla önlem alınıyor ve çözüm üretiliyorsa, UKA içinde çözüm arayışları sürmekte ve uluslar arası bir yönetmeliğin hazırlanması için çalışmalar sürmektedir. Birçok uzay ajansının da (ESA, CNES, NASA, JAXA gibi) UKA ‘yı önlemek için ‘iyi davranış kuralları ‘ geliştirdiği bilinmekte ve ayrıca, 1993 yılında kurulan Inter Agency Space Debris Coordination Committe çögram iken çarpışmayı önleyici manevra ile züm önerileri sunmaktadır ve Birleşmiş Mil- 400 gram kullanılır. letler ile birlikte çalışması düşünülmektedir. Füze katlarında kalan yakıtı azaltarak ve boşaltarak patlama riskini önleme ya da kalan yakıtı kullanarak füze katlarını yörünge dışına Öncelikle akıllı teknoloji kullanarak UKA yerleştirme,
Şimdi, kısaca önerileri görelim
yaratılmasının önüne geçmek, Var olan atıkları temizleme, toplama ve atmosfere yollayarak imha etme ve uyduları tamir ederek ömürlerini uzatma. Atık temizleme pahalı ve gerçekleşmesi biraz zor da olsa bu konuda değişik çözüm önerileri bulunmaktadır. Lazer süpürge ile imha, otomatik römorklar ile atıkları toplama, uzay nesneleri dışına aerogel balonları yerleştirerek darbeleri önleyerek UKA ‘nın zararını azaltma gibi,
Christophe Bonnal’ın önerisi olan Kablolu uydu ya da avcı uydu ile UKA ‘ı atmosfere yollama. Uydunun bırakacağı bir kat kablo ile bağlanmıştır ve kat ayrıldıktan sonra atmosfere doğru gider ve imha olur.
İngiltere’de Surrey Üniversitesi’nin geliştirdiği Cubesail adlı uydu projesi 3 kg ağırlığında ve 25 m2 ‘lik metal bir ağa sahiptir. Yörüngeden çıkarken UKA’yı da alarak atmosfere inişi kolaylaştırır. Ağ güneşin yaydığı foton Belirli bir yörüngede ‘Uzay çöplüğü’ ya da basıncıyla itici güç elde edebilir ve bu ağ bü‘Uzay mezarlığı’ yaratarak ömürlerinin sonu- yük bir uydunun alt bir düzeneği olarak kullana gelen uydu ve sondaları buraya yollama. nılabilir. Ama, bunun içinde gerekli yakıt öngörülme- Son olarak, biraz uçuk olsa da ve ilk olali ki bu da maliyeti artırmaktadır. Uydu 1,5 rak 1895 yılında Konstantin Tsiolkovski (Rus ton yakıtla fırlatılır ve çoğu yörüngeye yerle- uzay biliminin babası) ‘nin dile getirdiği ve şinceye kadar kullanılır. Kalan ise gerekli yö- halen üzerinde çalışılan ‘uzay asansörü’n den rünge manevraları için kullanılır. Bu manevra- söz edebiliriz. 90.000 kilometre uzunluğunda lar pahalıdır ve uydu ömürlerini azaltır. Örne- nano tüplerden oluşan bu asansör UKA ‘ı topğin, uydunun uzayda 1 yıllık yakıt tüketimi 150 layıp dünyaya getirebilir.
67
Şu anda teknik ve ekonomik olarak UKA ‘nın ortadan kaldırılması, toplanması, elenmesi zor görünse de çözüm arayışları sürmektedir. Ara sıra gökyüzüne baktığınızda UKA‘yı düşünün. Uzay serüveni hızını sürdürecektir ve bir gün insanoğlu uzayda yaşamak zorunda kalacaktır. O zamana kadar daha Dünya’da yapılacak çok şey var diyebilirsiniz ama yarın uzaya gittiğimizde belki de UKA yüzünden yaşamamız zorlaşacaktır ve zaman çabuk geçmektedir.
Ben Çöp Değilim >> “Ben kağıdım… Ben bir plastiğim… Ben cam bir kavanoz ya da cam bir şişeyim… O severek aldığınız cep telefonuyum ben.. Hani ihtiyaç duymuştunuz da yana yakına aramıştınız ya, o pilim işte ben.. Lastiğim ben, bazen cam arasında bulunan, bazen arabanızın tekerlerine takılan.. Bir metalim ben, bir zamanlar pırıl pırıl parıldayan… Bizler çöp değiliz. Her birimiz ayrı ayrı yerlerde kalırız. Biriktirilirsek, ayrıştırılırsak birbirimizden sizin için yeniden fayda sağlarız. Rastgele hayatınızdan, evinizden çıkarmayın bizi. Çünkü biz dönüştürülebiliyor ve geri dönüşüm ile tekrar hayata dönebiliyoruz. “ Eğer biraz dinlersek çöplerin bu haykırışını duyabiliriz. Çünkü bizim çöp diye attığımız her parça aslında hayatımızdan çaldığımız bir enerji israfıdır. <<
Peki, Nedir Bu “Geri Dönüşüm”? Değerlendirilebilir atıkların çeşitli fiziksel ve/ veya kimyasal işlemlerle ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dâhil edilmesine geri dönüşüm denir. Geri dönüşebilen maddeler; cam, kağıt, alüminyum, plastik, piller, motor yağı, akümülatörler, beton, organik atıklar ve elektronik atıklardır.
rilebilecek maddeleri çöplerle karıştırmadan, ayrı poşet ya da konteynırlarda toplarsak ve her birini kendi grupları ile biriktirirsek elimizde kalacak en güzel kar “zaman” olacaktır. Atıklar için sınıflandırmalar yapılarak, değerlendirilebilecek atıkların çöple karışması önlenebilir ve daha hızlı sürede amacımıza ulaşmış olabiliriz.
Dönüştürülebilir atıkları çöp LIM, A Çöpün içindeki geri dönüştürülebilir malzeY yapmayarak; PMA melerin önemli bir miktarını yiyecek ve içeA Y Doğal kaynakÇÖP cek ambalajlarında kullanılan metal plastik ve N İ Ç İ larımızı koruyabilir ve tüZ cam atıklar ile kağıt ve karton oluşturMİ İ M kenmelerini önleyebiliriz. Mesela kamaktadır. Tüm bu malzeONO K E ğıt dönüşümüne verdiğimiz destekle dünyamelerin tekrar İZ VE M E üretim sürecine nın doğal oksijen kaynağı ağaçların kesilmeÜLK , Z I geçmesi için Beş temel sini önleyebiliriz. M
DÜN
YA
basamak vardır.
Atıkları Kaynakta Birbirinden Ayıralım Geri dönüşümle tekrar kullanılabilir hala getiEylül 2011 2011 ankarastyle Agustos-Eylül
Endüstriyel işlem sayısını azaltmak suretiyle enerji tasarrufu sağlayabiliriz. Örneğin; metal içecek kutularının geri dönüşümü işle-
minde bu metaller direkt olarak eritilerek yeni ürün haline dönüştürüldüğünde bu metallerin üretimi için kullanılan maden cevheri ve bu cevherin saflaştırılma işlemlerine gerek olmadan üretim gerçekleştirileALIM N A L bilmektedir. KUL
ÜM NÜŞ
DE
Çöplere giden atık miktarında azalG ma sağlanarak bu atıkların taşınması ve depolanması işlemleri için daha az miktarda alan ve daha az enerji kullanılmış olur.
Ö ERİ D
Uzun vadede daha verimli bir ekonomi yaratabiliriz. Hammaddenin azalması ve doğal kaynakların hızla tükenmesi sonucunda ekonomik problemler ortaya çıkmaktadır. İşte bu noktada geri dönüşüm ekonomi üzerinde olumlu etkiler yapacaktır.
695
ile
soslu hayatlar Merhaba sevgili okurlar bu sayımızda sizleri çok değerli ustalarımızla buluşturmak istedim. Sevgili Elif Usta ve Gökmen Usta’mızın sizler için yapmış oldukları birbirinden lezzetli yemekleri ve tatlıların tariflerini ısrarla denemenizi tavsiye ederim.
ISI AŞK TATL n 240 gr. u
Malumunuz Ramazan ayından çıktık. Öncelikle tüm okurlarımızın bayramını kutlarım… Ramazan ayı boyunca düzensizleşen yemek öğünlerimizin sık ve sebze ağırlıklı olmasından yanayım. Yediklerimize ve içtiklerimize çok dikkat etmeliyiz. Midemizi yormamakta ve gün içerisinde kesinlikle en az yarım saat yürümekte fayda var.
kao
120 gr. ka
z şeker 50 gr. to murta
4 adet yu
anilya 1 paket v tane
1 kg. kes
MUFFİN
300 g
MALZEMELER ğı 350 gr. tereya 290 gr. un
mesi
u şekerle
al kabuğ r. portak
gan tain Mor 19 gr. cap s anilya so 600 gr. v ondurma
400 gr. d
rin
100 gr. marga
80 gr. kakao 2 gr. tuz 220 gr. damla
çikolata
HAZIRLANIŞI
r
120 gr. toz şeke
r esmer şeker
120. g
a 3 adet yumurt 1 paket vanilya ma tozu
1 paket kabart
200 gr. süt
HAZIRLANIŞI Öncelikle tereyağı ve margarini birlikte çırpın. Çırpılan yağa şekeri ilave edin. Yumurtaları tek tek ve yavaş yavaş ekleyip çırpmaya devam edin. Sütü de ekleyip şekerler tamamen eriyene kadar çırpmayı sürdürün. Un, kakao, vanilya, kabartma tozunu başka bir kapta karıştırıp muffin hamuruna ekleyin. Silikon muffin kalıplarına paylaştırdığınız hamuru 180 derecede ısıtılmış fırında 10 dakika kadar pişirin.
Un, yumurta, kakao, vanilya, şeker ve margarini hamur kıvamında yoğurun. Portakal kabuğu şekerlemesi ve rom ile iç malzemeyi hazırlayın. Hamuru merdane yardımı ile ince olarak açın. İç harcı hamurun içine koyarak rulo şeklinde sarın. Dilimleyip dondurma ve vanilya sos ile servis yapın…
GÖKMEN DUMAN 1978 Ankara doğumluyum. Turizm ve otelcilik ön lisans ve işletme lisans mezunuyum. Aşçılığın yanı sıra mali müşavirlik yapıyorum. Çok sevdiğim mesleğim aşçılıkta 18. Yılın içerisindeyim. Ankara’da isim yapmış bir çok yerde mesleğimi icra ettim. 2009 yılından beri halen görev yaptığım Letonya Türk Büyük Elçiliği’nde aşçılık mesleğimi icra etmekteyim. Aşçılık benim için bir sanattır ve sanat sınır tanımaz, sınırlandırılamaz.
LANGIC S A B K U SOG TABAGI
Lezzet ve görüntü ayrılmaz bir bütündür. Ancak yinede bir yemeğin lezzeti görüntüsünden bir adım öndedir. Türk mutfağı kadar yabancı mutfaklara da ilgi duymalıyız. Bu bizim bakış açımızı değiştirecektir ve iyi bir icracı olmamızı sağlayacaktır.
LER
MALZEME
Çok leziz, çok zengin ve çok geniş olan Türk mutfağımızı hep bir adım öne taşımak, dünyada hak ettiği yeri almasını sağlamak, her Türk aşçısının görevidir. Bunu yaparken çağa ayak uydurmalı, ancak özümüzden de ödün vermemeliyiz.
Kabak: 30
gr HAZIRLANIŞI
:1 adet Avokado r
yarı : 50 g Tuna hav
İyi yemek yapmak, iyi malzemeyi iyi teknikle pişirmekle mümkündür.
Limon: 1/4 ı: 20 gr Zeytınyag bıber
ra Tuz ve ka
Avokadomuzun dışını soyup ikiye ayırırız. İçindeki çekirdeğini çıkarıp bir mayonez tenceresinin içinde tuna havyarı ve kabak hariç diğer malzemelerle çatal ile ezeriz. Kabağımızı ince iki dilim şeklinde kesip içini çıkarırız. İçine ezdiğimiz malzemeyi yerleştiririz. Daha sonra üstüne tuna havyarını koyarak servise hazır hale getiririz.
SAKSI KEBABI MALZEMELER
E
ARMUT SABYON
Dana et: 600 gr Ayçiçek yağı:50 gr
MALZEMELER
HAZIRLANIŞI
Armut: 1 kg kadeh (400 cl) Kırmızı Şarap: 1 Şeker: 500 gr Karanfil: 10 adet
HAZIRLANIŞI Armutlarımızın sapını koparmadan dışını soyup içini çıkartırız. Şarap ve şekeri kaynamaya alıp hafif şarabın alkolünü uçurduktan sonra armutlarımızı ilave ederek yaklaşık 45 dk kısık ateşte kaynatırız. Daha sonra 180 derecede 15 -20 dk fırında pişiririz. İsteğinize bağlı olarak kaymak ya da krem şanti ile servis edebilirsiniz.
Patlıcanlarımızı alacalı şekilde soyup büyüklüğüne göre 2 ya da 3 parçaya bölelim. Taban kısmını açmadan içini oyalım ve kızartalım. Yağının süzülmesi için peçetenin üzerinde bekletelim. Diğer tarafta tenceremize yağımızı koyup sırasıyla eti, sarımsağı, soğanı, biberi, domatesi soteleyelim ve salçamızı ilave edip suyunu ayarladıktan sonra tam pişirmeden ocaktan alalım. Yağı süzülen patlıcanlarımızın içine sotelediğimiz malzemeyi yerleştirip üzerine sosunu ilave edelim. 180 derecede 20 -25 dk pişirdikten sonra servise hazır edelim.
Salça: 50 gr Patlıcan: 1 kg Domates:500 gr Soğan: 100 gr Sivri biber: 50 gr Sarımsak: 2 diş
ELİF ŞAHBAZ 1983 yılında Balıkesir’de doğdum. 2006 yılında Gazi İşletme bölümünden mezun oldum. 2006 - 2010 yılları arasında Ankara Sheraton Otelinde Zeki Açıköz ile birlikte mutfakta çalıştım. Zeki Usta’nın meslekteki bayan aşçılara desteği sayesinde birçok meslektaşım gibi bende iyi yerlere geldim. Şu anda Gazi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümünde Araştırma görevlisiyim. Doktora öğrencisi olarak Yemek kültürümüz ve Aşçılıkla ilgili çalışmalarıma devam ediyorum. 2007 yılında Tusid Fuarında genç şefler yarışmasında Başkent Aşçılar ve Turizm Birliği Derneği ekibi olarak meslektaşlarımla birlikte birincilik kazandım. 2009 yılı Mart ayında en büyük gastronomi derneklerinden olan Chaîne des Rôtisseurs”ün düzenlediği Chaine Des Rotisseurs genç şefler yarışmasında Türkiye birincisi oldum. 2009 Ekim ayında New York’da düzenlenen Uluslararası Genç Şefler Yarışmasında Türkiye’yi temsil eden ilk bayan yarışmacı oldum. Halen Türkiye Aşçılar Federasyonu Yönetim Kurulunda aktif olarak çalışmaktayım, aynı zamanda Başkent Aşçılar ve Turizm Birliği Derneği ve Chaine Des Rotisseurs üyesi olarak mesleğime devam ediyorum Mesleğe başladığım günden beri devam ettiğim dernekçilik faaliyetlerinin Türkiye Aşçılar Federasyonu’nda yer almamla gittikçe artarak devam etmesini umuyorum. Özellikle aşçılık mesleğini seçen genç bayanlara örnek olmak ve bayan aşçı sayısının artmasını istiyorum.
‘‘
Ankara ve Güzel yemeğin vaat ettikleri: Yazın sonuna yaklaştığımız günlerde içimizde büyüyen tembellik yapma arzusu nasıl disipline sokulur bilemiyorum, ama bundan bahsetmektense faydalı tembelliklerden bahsetmeyi tercih ederim. Sürekli olarak Ankara’dan şikâyet edenler için yapılacak çok bir şey yok, ama etrafınıza bir bakın ve mutlu olmak için kendinize zaman ayırın. Bir aşçı olarak öneride bulunmak gerekirse, güzel yemekler yapmak için zaman harcayın, birlikte zaman geçirmekten keyif aldığınız dostlarınız için güzel sofralar kurun ve hem kendinizi hem ilişkilerinizi saatlerce şımartın. Büyük şehirdeki trafik, bitmeyen yol yapım çalışmaları (!) ve belki de maddi imkânsızlıkların sizi mutsuz etmesine izin vermeyin. Sonuçta ne kadar güzel bir yerde olduğunuz sadece kendinizi ne kadar iyi hissettiğinizle alakalıdır. Bütün sorumluluklarınızdan, işlerinizden, stresinizden biraz olsun uzaklaşın. Eğer kendinize bir parça uzaktan bakabilirseniz, bütün o kargaşa dolu yaşantınızdan bir adım geri durmayı başarabilirseniz, etrafınızdaki onlarca çözümü daha rahat görürsünüz.
‘‘
ARMUT KEKİ İNDE BALLI SOS EŞLİĞ MALZEMELER
kesilmiş, içi oyulmuş, ikiye (s ut m ar et ad 6 temizlenmiş) ason 2 adet yıldız an hverengi şeker 1 su bardağı ka reyağı 1 çorba kaşığı te 3 su bardağı su ALT TABANI İÇİN: 1 su bardağı un mer şeker 1 su bardağı es badem 1 su bardağı file muşak tereyağı 1 çorba kaşığı yu fif rıştırlır, fırında ha * un ve şeker ka bi bir , bisküvi tozu gi lir ri şi pi r da ka eklenir pembeleşene ğı ve file badem ya re Te r. ili ed karışım elde ne eşit bir r. Kalıpların dibi lu ru ğu yo e lc güze nı yardımıyla bir bardak taba r, ılı tır aş yl pa e şekild ltilir. bastırılarak düze BALLI SOS İÇİN: t 2 su bardağı sü şasta 2 çorba kaşığı ni buğu 1 adet vanilya çu l 3 çorba kaşığı ba
SOSUN YAPILIŞI * Süt, vanilya kaynatılır, kaynayan süte az suyla açılan nişasta dökülür ve koyu kıvamlı bir muhallebi elde edilir, kenera alınır. Az soğuyunca bal eklenir ve karıştırılır.
HAZIRLANIŞI Armutlar, tereyağı ve şeker ile biraz sotelenir, ardından yıldız anason ve su eklenir, iyice pişene kadar kaynatılır. Yapılan tabanların üzerine ince dilimlenmiş armutlar yerleştirilir, ballı sos ile ılık bir şekilde servis edilir.
LI PİRUHİ, N A IC L T A P İŞ M ETLİ VE KÖZLEN LI SOS İLE A M E R K U L U S T E MALZEMELER İÇİN PİRUHİ HAMURU 100 gr un 1 adet yumurta dinlendirilir. bir bezin içinde li m ne ve r, lu güzelce yoğuru için) * un ve yumurta uru yapıştırmak am (h zı ya be 1 adet yumurta PİRUHİ İÇİ İÇİN ince kıyılmış) vada pişirilmiş, ta da ya da a zgar yılmış) 100 gr bonfile (ı yulmuş, ince kı so , iş m en zl kö (ızgara da 2 adet patlıcan yılmış) oyulmuş, ince kı (s n ğa so k cı 1 adet arpa Tuz Karabiber 1 çorba kaşığı un ema 1 çorba kaşığı kr er karıştırılır. * tüm malzemel SOSU İÇİN: et suyu 1 kahve fincanı a 1 su bardağı krem Tuz Karabiber yılmış) ıkanmış, ince kı (y nı ğa so k en 4 dal fr ce kıyılmış) ekleri alınmış, in rd ki çe , uş m ul 8soy tadı ayarlanır. 1 adet domates ve karabiberle z tu a nc nı la m kıva ema kaynatılır, * et suyu ve kr HAŞLAMAK İÇİN Su Tuz
HAZIRLANIŞI Yoğurulan piruhi hamuru un yardımıyla açılabildiği kadar ince açılır. 4 cm lik kareler şeklinde kesilir. Kesilen karelere yumurta beyazı sürülür, hazırlanan iç koyulur ve üçgen olacak şekilde kapatılır. Hazırlanan piruhiler kaynar tuzlu suda haşlanır. Hazırlanan sosun içinde bir süre daha pişirilir, servis etmeden önce frenk soğanı ve domatesler eklenir. Sıcak olarak servis edilir.
gücü artar, vs.
Orucun Felsefesi ve Amacı...
leştirici ilaçtır. Çünkü;
Oruç tutmakla tüm sistemlerimizi dinlendirir ve tamir ederiz. Oruç sayesinde bütün sistem yenilenir ve enerjiyle dolar. Yeni doku ve hücreler oluşur. Beden canlılık ve hayatiyetle dolar, sinirler ve sinir merkezleri güçlenir.
Sripad RAMARAY
Hiç bu açıdan baktınız mı? “Ey iman edenler,
sizden öncekilere de farz edildiği gibi, oruç size de yazıldı. Bakara Suresi -183 Bu farz, sizin saf ve perhizkar olmanız için konulmuştur. Ve bir sonraki surede de şöyle yazılmıştır.
“Oruç tutmak sizin hayrınız içindir, eğer faydalarını anlarsanız.” Bakara Suresi - 184
78
Y
an tarafta belirtildiği gibi, Tanrı, İslamdan önceki diğer dinler için de bu farzı uygun görmüştür. İlk Kızılderililer, Yüce Ruhu görebilmek amacıyla oruç tutarlardı. Hz İsa, çöllerde oruçlu olarak kırk gün kırk gece geçirmiştir ve Hz Musa, Sina Dağında oruç tutmuştur. Ramazan ayı, dinimizde çok önemli bir yere sahiptir. O zaman oruç tutulur, sigara ve içki kullanımı kısıtlanır ve hatta cinsellik konusunda bile dikkat edilir. Fakat yine de istatistiklere bir göz attığımızda, Ramazan ayında en büyük tüketimin gerçekleştiğini ve kilo alan kişilerin sayısında hızlı bir artış olduğunu görürüz. Uygulamada yapılan hatalar ise bize yarar yerine zarar vermektedir. Ve dikkat ederseniz, Ramazan ayı boyunca pek çok
kişi daha sakin ve huzurlu olma yerine daha agresif oluyor, çok daha fazla uyuyor, zaman zaman normal iş hayatını sürdüremeyecek kadar halsiz ve yorgun düşüyor, gün boyunca yemeği düşünüyor, akşamları yemesi gerekenden ise çok daha fazlasını yiyor ve dolayısıyla kilo alıyor, vs. vs.
Dokular ve iç organlar bol hayati enerjiyle dolar. Zihin berraklaşır ve güçlenir, irade
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Enerjiniz yükselir ve bu enerji beden tarafından farklı şekillerde kullanılır. Ortaya çıkan bu enerji sayesinde vücut toksik maddelerden arınır ve
Kişinin şuur, bilinç ve bakış açısı değişir. Kişi daha sakin ve huzurlu olur. Ve bu kural aslında sadece İslam dinindeki Ramazan ayı için geçerli değildir. Baktığınızda, tüm diğer din ve felsefelerin takipçilerinin Ramazan ayı dışında da haftanın belirli bazı günlerinde oruç tutuklarını görürsünüz.
Orucun ilk üç günü en zor olanıdır. Vücut kendisini zehirlerden temizlemeye çabaladığında baş ağrısı, paslı dil ve ağız ve nefes kokusu gibi durumlardan biriyle karşılaşabilir. Bazı durumlarda da nefes alma güçlükleri bile ortaya çıkabilir, ancak bunlar bazı nefes egzersizleri sayesinde ortadan kaldırılabilir. Ani ve hızlı hareket etme esnasında başınız da dönebilir. Kalp çarpıntısı ya da nefes almayla ilgili problemler devam ederse, orucu bozmakta fayda vardır. Oruç tutmak kan dolaşımını yavaşlatır, bu nedenle vücudunuzu sıcak tutmak için her zamankinden daha kalın giysiler giyebilirsiniz.
Oruç süresince toksik maddeler de cilt aracılığıyla dışarı atılır. Bu nedenle gözenekleri kapatıcı makyaj malzemeleri ya da terlemeyi önleyici ilaçlar kullanmayın.
Birikmiş toksinlerin parçalanması ve vücuttan atılmasını hızlandırmak için her gün bir seri asana (yoga duruşları) ve nefes egzersizi uygulayın. Orucunuzu kolaylaştıracak en önemli nokta yiyecekleri düşünmemek olacaktır. Onun için yiyecek dışında kendinize başka bazı uğraşlar bulun. Günlük faaliyetlerinizi yapmayı sürdürün. Bu zihninizi meşgul edecek ve açlığınızı hatırlatmayacaktır.
Burada asıl önemli olan orucun felsefesini anlamaktır. Oruç, bir temizleme ve kendini disipline sokma yöntemidir.
Aslında oruç, bedenin, hastalıkları ve ağrıları iyileştirmek için kullandığı doğal bir yoldur. Hayvanlar, doğanın bu çağrısına uymakta ve hastalandıklarında hiç yemek yememektedir. Bizler ise örneğin ateşimiz yükseldiğinde, iştahımızı kaybederiz. Başka bir deyişle, oruç, doğa ananın bize sunmuş olduğu doğal bir tedavi yöntemidir ve aynı zamanda da en iyi iyi-
“Hocam, yanlışlıkla su içer, bir şeyler ağzıma atar ya da sakız çiğnersem oruç bozulur mu?” ve buna benzer teferruatlar... Tüm bunlardan uzak durun, çünkü onlar kişiyi orucun asıl amacından uzaklaştırır. Fazla kural ya da kısıtlama, başka birçok yanlış uygulamalara da yol açar. O zaman, orucun hedefi ya da felsefesi nedir? Aslında bu konuda anlatılacak çok şey var, ama az ve öz olarak size açıklıyorum. Her gün yemek yiyoruz. Bugün, yarın, hayatımızın sonuna kadar bu eylemi sürdürüyoruz. Başka bir deyişle, sindirim sistemimizi çok çalıştırıyor, buna bağlı olarak da tüm sistemlerimizi yoruyor ve kirletiyoruz. Onların bize uzun süre hizmet edebilmeleri için ise, onları temizlememiz, canlandırmamız, rahatlatmamız ve güçlendirmemiz şarttır. Ve bu da oruç sayesinde gerçekleşir, çünkü enerjilerimizin en büyük kısmını sindirim sistemimiz tüketir. Bu nedenle dinimizde şöyle bir kural ortaya çıkar: On iki ay boyunca sürekli yiyip içiyorsunuz ya... O zaman en azından bir ay oruç tutun ve sindirim sisteminizi dinlendirin. Bunu yaptığınızda,
birçok şikâyet ve hastalık yok olur.
Oruç esnasında yürüyüş yapın, bol bol derin nefes alın, meditasyon yapın, dua edin, japa (zikir) yapın.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Boş boş oturmak ya da yatakta uzanmak, size hiç bir fayda sağlamayacaktır. Tam tersi, açlık duygusu , kötü düşüncelere yol açacaktır.
79
Oruç süresince, düşünceleriniz oldukça sebatkâr olacaktır. Birkaç gün sonra mideniz artık yemek yemek istemeyecek ve orucun bazı yararlarını fark etmeye başlayacaksınız. Örneğin koku alma duyunuz güçlenecek, zihinsel enerjiniz ve konsantrasyonunuz artacaktır. Yemek yemekten kaçınmak, ruhsal gelişmeniz için daha çok zaman ayırmanız ve kendi düşünce, davranış, yemek yeme vs. biçimlerinizi kontrol edebilme derecenizi kavrayabilmeniz açısından size fırsat tanıyacaktır. Bütün bu öğrendiklerinizi boşa harcamamak için, orucu uygun ve sistemli bir şekilde açmanız çok önemlidir. Orucun belki de en zor kısmı, onu uygun bir şekilde bozmaktır. Bu nedenle Bernard Shaw şöyle demiştir: “Herhangi bir ahmak da oruç tutabilir, ancak orucu uygun bir şekilde bozmak akıl işidir.” Orucu bozmanın en önemli noktası, midenizi fazla doldurmamaktır. Bunun için
Hızlı ve telaşlı yemek yemekten kaçının;
80
Yemeklerinizi iyice çiğneyin. Her bir lokmayı en az 40 defa çiğneyin. Böylece doyma hissi sinyallerinin beyne ulaşmasına zaman tanıyacaksınız. Yemekle birlikte ılık su için.
Bunlara kesinlikle dikkat edin. Harfiyen söylediklerimi uygulayın ve sonucunu kendinizde görün. Orucunuz bitince diyetinizi tekrar düzenlemeniz son derece önemlidir. Vücut için zararlı olan besinleri kullanma alışkanlığından vazgeçip sağlıklı bir rejim uygulamaya geçin.
Aslında sadece Ramazan boyu değil, diğer zamanlarda da yemeklerinize son derece dikkat etmelisiniz. İlerdeki yazılarımda size değişik oruçlar hakkında bilgi vereceğim. Vücudunuzdaki enerjiyi biriktirmelisiniz. Neden? İdrak etmek ve anlamak için. Tüm din ve felsefeler bu nedenle az yememiz ve oruç tutmamız gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla, midenizi müm-
kün olduğunca boş tutun. Enerjiniz yükselince, hem fiziksel, hem zihinsel, hem de ruhsal olarak birçok şey kazanacaksınız. Burada en önemlisi, idrak konusudur. Bu nedenle orucun asıl felsefesini anlayın ve orucu asla rejim yapmakla karıştırmayın. Orucun amacı kilo vermek değil, bedeni ve zihni arındırmaktır.
Midenizi, sindirim sisteminizi dinlendirerek enerjinizi yükseltin ve onu daha üstün amaçlar için kullanın.
Bir Kibrit Kutusu Ramazan ve Bayramın Ardından
Yavaşlamış Metabolizmanızı Hızlandırın Verilen porsiyonları bitirmek zorunda degilsiniz!
advertorial
İdil İmamoğlu Sağlıklı Beslenme ve Diyet Uzmanı www.idilimamoglu.com
Bir Ramazan ayını ve Şeker Bayramı’nı daha geride bıraktık. Ramazan ayında gerek oruç tutanların gerekse tutmayanların beslenme düzenleri değişir. Oruç tutanların öğün sayıları günde 2-3’e iniyor. Oruç tutmayanların öğün sayıları ise zaman zaman oruç tutan yakınlarına iftar sofralarında veya sahurlarda eşlik ederken günde 6-7’ye çıkabiliyor. Esasen bu süreçteki en önemli farklılık öğün sayısından çok sofraların içeriği oluyor. Ramazan ayında, normal zamana göre çok daha zengin donatılmış sofralar hem iştahı daha fazla açıyor, hem de ölçünün kaçırılmasına neden olabiliyor. Hal böyle olunca da bir çok insan Ramazan ayını kilo artışı ile sonlandırıyor. Üstüne bir de bayramda bol tatlılı ikramlar gelince metabolizmamız iyice yavaşlıyor. Tam bu noktada metaolizmamızı hızlandıramazsak vücudumuzda kilo artışı ve yağlanma kaçınılmaz olur. “Ne yardan geçerim, ne serden” diyorsnız; yani hem Ramazan’da kendinizi frenleyememiş ve kilo almış, hem de bayramdaki hiçbir tatlı ikramına “hayır” diyememişseniz işte size metabolizmanızı hızlandırıp fazla kilolarınızdan kurtulmanıza yardımcı olacak ip uçları ….
Sık sık yiyin, sıkılmayın… Ramazan ayında metabolizmanın yavaşlamasının en önemli sebeplerinden biri, azalan öğün sayısı ve uzun açlık süresidir. Sık ve ufak öğünler halinde beslenmek metabolizmamızı hızlandırır. Her öğün tüketimi ile birlikte sindirim sistemimiz çalışmaya başlar, dolayısıyla bu sistemi çalıştırabilmek için vücudumuzun harcadığı enerji de artar. Bayramdan sonra öğünlerinizi mutlaka 2-2,5 saatlik sıklıklara denk gelecek şekilde beslenin.
Vücut ısınızı yükseltin, fazla kalorilerinizi harcayın... Tükettiğimiz besinlerin tümünün vücut ısımızı artırıcı etkileri vardır. Vücut ısımızın artması ise daha çok enerji harcamamıza sebep olur. Protein kaynağı besinler termik etkisi en fazla olan besinlerdir. Ramazan ayından sonra öğünlerinizde daha bol süt, et, yumurta ve kurubaklagil gibi proteini yüksek besinlere ağırlık verin.
Böbreklerinizi dinlendirme vakti… Ramazanda özellikle susuzluk, havaların sıcak olması ile birlikte çok daha ön plana çıktı. Böbrekleriniz de epey yoruldu ve onları dinlendirme zamanı geldi… Ramazan ayı boyunca böbrekleriniz süzme işlemini daha az su ile yapmak zorunda kaldı. Şimdi tekrar daha bol su tüketerek , daha rahat bir atım sağlamak gerekiyor. Bunun için de susamayı beklemeden bolca su içmek gerekiyor.
Tatlı yemeden olur mu hiç? Adı üstünde Şeker Bayramı. Şeker ve tatlı yemeden olmaz tabi. Ama önemli olan kontrollü yemek… Unutmayın; vücudunuz, Ramazan ayında bir miktar boşalan yağ depolarınızı, normal yemek yeme düzenine geçtiğinizde tekrar yerine koyma gayreti içinde olacaktır. Bu dönemde tatlı porsiyonunu abartmak, vücudunuzda yağlanmaya her zamankinden daha fazla davetiye çıkartmak anlamına gelir. O nedenle tatlı tüketiminizi ara öğünlere bırakın ve mutlaka küçük porsiyonlarda tüketin. Bayram sonrasında ise mutlaka bedeninizi 1-2 hafta tatlılardan arındırın ve tatlı ihtiyacınızı kuru meyvelerden gidermeye gayret edin.
Verilen porsiyonları bitirmek zorunda degilsiniz! Gereksinimler herkese göre farklıdır. Evinizin dışında yemek yemek zorunda olduğunuz her zaman için size uygun olan porsiyonlarda tüketmeye özen gösterin. Size sunulan porsiyonlar her zaman size uygun olmayabilir ve tabağınızda artırmış olmanız normaldir. Hareketlenin; metabolizmanız size ayak uydurmak zorunda kalsın… Yavaşlamış bir metabolizmayı hızlandırmanın en etkili yolu hareket etmektir. Bayram ve bayram sonrası yazdan kalma güzel havalar bunun için güzel bir fırsattır. Bol bol yürüyüş yapabilir, deniz veya havuzda bolca yüzebilirsiniz. Yapacağınız her hareket kaslarınızın toparlamasını, böylece daha çok enerji harcamanızı sağlar.
İŞTE SİZE METABOLİZMANIZI HIZLANDIRACAK ÖRNEK BİR MENÜ Uyanınca: Büyük bir bardak su ve 2 adet kuru meyve. Sabah:
Şekersiz yeşil çay
(08:00)
1 Dilim light beyaz peynir (60 g)
Közlenmiş kırmızı biber
2 -3 Adet siyah / yeşil zeytin
1 Dilim kızarmış tam tahıllı ekmek
(2 saat ara) Öğle:
60 g Izgara hellim peyniri
(12:00)
5-6 Adet badem ile bol mevsim salata
1 Su bardağı ayran
1 Dilim etimek
(2 saat ara) Ara:
Yeşil çay ve 2 adet form bisküvi
(14:00) (2 saat ara) Ara:
1 Top light dondurma ve 1 yemek kaşığı kuru üzüm
(16:00) (2 saat ara) Akşam:
Yarım kase az yağlı çorba
(18:00)
60g Igzara kırmızı et veya köfte
Az yağlı sebze sote
Yağsız bol salata
1 Su bardağı ayran
1 İnce dilim tam tahıllı ekmek (25g)
(2 saat ara) Gece:
1 Su bardağı tarçınlı light süt
Sağlıklı günler dilerim… (Not: Örnek menü diyabet, insülin direnci, bozulmuş glikoz toleransı ve polikistik over sendromu olan kişiler için uydun değildir.)
style röportaj
Ankara Style: Kimler yoga’ya geliyor ve neden? SRIPAD RAMARAY: Yanlış bilgi, eğitim, düşünce, davranış, beslenme, nefes, ilişki vb.leri, fiziksel, zihinsel ve ruhsal dengemizi bozdu. Bu nedenle herkes acı içinde. Dolayısıyla acı çekenler, Yoga’ya gelen birinci grup insandır. Onlar fiziksel şikâyetlerini, zihinsel ve ruhsal problemlerini yok etmek için yoga’ya başvururlar. Yoga’ya gelen ikinci grup insan ise zengin olmak, iyi ilişkiler kurmak, istek ve arzularını yerine getirmek için yoga’dan yardım alanlardır. Üçüncü grup, meraklılardır. “Bakalım yoga nedir?” ya da “Yoga’da ne var?”, diyenlerden oluşur. Ve son grup da, tam anlamıyla gerçek Yoga eğitimini, yani maneviyatı öğrenmek isteyenlerdir. Fakat sebep her ne olursa olsun, herkes yoga’ya gelebilir.
Sağlık Zenginliktir,
Huzur Mutluluktur...
Yoga Yolu Gösterir!
A.S: Peki, zihinsel açıdan yararları nedir?
SRİPAD RAMARAY KİMDİR?
A.S: Anlaşılan Yoga herkese hitap ediyor. O zaman bize faydalarından da bahsetmeniz mümkün mü? İsterseniz öncelikle fiziksel yararlarından başlayın.
SRIPAD RAMARAY, Yoga’yı orijinal haliyle Ankara’ya ve Türkiye’ye tanıtan ilk Yoga ustasıdır. 30 yıla aşkın bir süredir kendisini Yoga’ya adayan Sripad Ramaray, aynı zamanda SRI GOVINDA MATH Yoga ve Meditasyon Eğitim Merkezini’nin ve YOGA YAŞAM BİLİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ’nin kurucusu va başkanıdır. Değişik kurum ve kuruluşlarda yoga eğitim seminerleri vermiş, tıp konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim seminerleri ve konferanslara konuşmacı olarak katılmıştır. İnsanlara değişik kanallar aracılıyla ulaşan Sripad Ramaray, aynı zamanda “YOGA: BİR YAŞAM BİLİMİ” adlı kitabın da yazarıdır. Yaşam bilimini, ‘ben’ bilimini ve Tanrı bilimini konu alan yazıları da değişik web siteleri ve dergilerde düzenli olarak yayınlanmaktadır. Şu anda Sri Govinda Math Yoga ve Meditasyon Eğitim Merkezi’nde Hatha Yoga, Raja Yoga, Kundalini Yoga, Bhakti Yoga konularında eğitim vermeyi de sürdürmektedir.
86
vuşurlar. İç konuşmaları kesilir. İkilem ve çelişkilerinden kurtulup kararsızlıkları son bulur. Stres, heyecan, öfke, kaygı, korku gibi olumsuz duyguları yok olur. Zihni daha verimli kullanmaya başladıklarından dolayı anlama kapasiteleri de artar. Yetenekleri ve kendine olan güven duyguları ortaya çıkar. Daha huzurlu ve anlayışlı olurlar, insanlara ya da olaylara daha olumlu yaklaşırlar. İş hayatında başarılı bir çizHatha Yoga çalışmalarında iç organlar toksik gi izlerler. Ve bunun gibi daha birçok yarar... maddelerden arındırılır ve güçlendirilir. DolaSaymakla bitirmem mümkün değil. yısıyla var olan herhangi fiziksel bir şikâyet ya da rahatsızlık da yok edilir. Kişi beden direnci- A.S: Manevi eğitim şart mı? Neden mani yükselterek, hastalıkların oluşmasını engel- nevi eğitim almalıyız? ler, yani daha nadir hastalanır; hastalandığında S.R: Bizler maddi dünyada yaşayan maneise kendisini çok daha hızlı bir şekilde iyileştirir ve aynı zamanda da daha enerjik olur. Bizim sunduğumuz program sayesinde kişiler daha Yanlış bilgi, eğitim, düşünce, genç, daha güzel ve daha çekici olur; vücutlarını forma sokar, bedenlerini esnetir, fazla olan davranış, beslenme, nefes, kilolarını ise kolaylıkla verirler. Yaşlanmayı enilişki vb.leri, fiziksel, zihinsel gelleyerek ömürlerini de uzatır.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
S.R: Merkezimizde, SRI GOVINDA MATH’ta beş temel prensip çerçevesinde yürüttüğümüz ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ve ruhsal dengemizi bozdu. Bu nedenle herkes acı içinde.
S.R: Öğrencilerimiz, bir kaç aylık Hatha Yoga eğitiminden sonra, meditasyon (Raja Yoga) çalışmalarına başlarlar. Zihinsel yararlar bu safhada daha belirgin bir şekilde kendisini göstermeye başlar. Bu aşamada, öğrencilerimiz zihnin yapı ve mekanizmasıyla tanışıp değişik uygulamalardan geçerlerken, zihinleri düşüncelerden yavaş yavaş arınmaya başlar. Bastırmış oldukları duygu ve düşünceleri ortaya çıkar ve bu sayede daha rahat bir yapıya ka-
87
vi varlıklarız. Özümüz manevi olduğundan dolayı, onu manevi şeylerle beslemeliyiz. Buradaki amacımız da, eğitimlerini devam eden öğrencilerimize, Hatha Yoga ve meditasyon (Raja yoga) çalışmalarını sürdürürlerken aynı zamanda da yoga felsefesini, maneviyatı, yaşam bilimini, “ben” bilimini, Tanrı bilimini uygulamalı bir şekilde öğrenmelerini sağlamaktır, yani Bhakti Yoga’yı (Tanrı’ya adanmış aşkla hizmet yolu) onlara tanıtmaktır. A.S: Tüm bunları sağlamak için değişik çalışmalarınızın olduğunu görüyorum. Bunlardan biraz bahseder misiniz? S.R: SRI GOVINDA MATH’ın eğitimi üç temel unsura dayanmaktadır. Bunlar aynı zamanda bizi de oluşturan üç temel öğedir: beden, zihin ve ruh. Başka bir deyişle burada bedenin sırları, zihnin mekanizması ve ruhun yapısıyla ilgili bilgiler verilmekte ve uygulamalar yapmaktayız. Eğitimin ilk aşaması fiziksel (Hatha yoga) boyuttadır. Bunu zihinsel (Raja ve Kundalini Yoga) ve ardından da ruhsal eğitim (Bhakti Yoga) takip eder. Zaten bunlardan daha önce biraz bahsetmiştim.
ları istediği zaman ve istediği yerde uygulayabilimektedir; hatta iş yerinde bile...
Bizler maddi dünyada yaşayan manevi varlıklarız. Özümüz manevi olduğundan dolayı, onu manevi şeylerle beslemeliyiz.
temel çalışma altında toplamak mümkündür: 1. Uygun Dinlenme (Gevşeme); 2. Uygun Hareket (Asana); 3. Uygun Nefes (Pranayama); 4 Uygun Beslenme ve 5. Pozitif Düşünce ve Meditasyon (Felsefe). Bu eğitimler “bireysel terapi seanslarında” bireysel boyutta olabildiği gibi, grup seanslarında da gerçekleşmektedir. Bu çalışmaların en belirgin özelliği şudur ki, verilen bilgiler kuru kuru teorik bilgiler değilA.S: Fiziksel eğitim neleri konu alır? dir. Kişinin doğrudan günlük hayatında uyguS.R: Hatha Yoga eğitimimizi, ilk aşamada beş layabileceği “canlı” bilgilerdir. Yani kişi bun-
A.S: Günlük hayat bizi fazlasıyla yorar. Yoga sayesinde kişi günü daha verimli geçirebilir mi? S.R: Tabii ki mümkün. Aslında bakarsak, bu yorgunluk sadece iş hayatımızın verimsiz geçmesi gibi değil, başka birçok şekillerde de kendisini göstermektedir. Örneğin fiziksel şikayet ya da rahatsızlık, gerginlik, stres, öfke ve hızlı bir şekilde istek ve arzularımıza ulaşamamak... tüm bunların temel nedeni, vücuttaki fiziksel ve zihinsel enerjinin gereğinden fazla tüketilmesidir. SRI GOVINDA MATH Yoga ve Meditasyon Eğitim Merkezi’mizde uyguladığımız Uygun Dinlenme/Gevşeme çalışmaları esnasında, normal hayatını destekleyen çok etkili değişik türden birçok teknik öğretiyoruz. A.S: Yoga’da bazı bedensel hareketler ya da duruşların olduğunu görüyoruz. Bunlar nedir? Ne işe yarar? S.R: Yoga hareketlerine asana diyoruz. Asanalar hakkında söylenecek çok şey vardır. Ama kısaca dikkatinizi şuna çekmek istiyorum. Genel olarak kas ve eklemlerimizi nasıl çalıştırıp güçlendireceğimizi biliyoruz. Fakat günde 24 saat ömür boyu çalışan iç organlarımızı nasıl arındırıp güçlendireceğimiz konusunda pek bilgi sahibi değiliz. Asanalar, kas ve eklemlerden daha ziyade, iç organlara çalıştırıp temizler ve güçlendirir. Vücudu içten güzelleştirir ve bunu da dışa yansıtır. Hastalıkların iki temel nedeni vardır: 1. hareketsizlik; 2. yanlış beslenme alışkanlıkları. A.S: Hastalıkları nefesle de yok edebileceğimizi duymuştum, doğru mu? S.R: Nefes hayattır! Tüm canlı varlıklar nefes sayesinde yaşarlar. Dikkat edin, 2-3 dakika nefes almazsak hepimiz ölürüz. Bu muazzam yaşam enerjisini, prana’yı tabii ki hastalıkları yok etmek için de kullanabiliriz. Fakat maalefes havadaki bu prana’yı (enerji) (yanlış nefes alıp verme, akciğerlerimizin az bir blümünü kullanma, sigara gibi kötü alışkanlıklara sahip olma ve kirli hava gibi nedenlerle) minimum derecede kullanıyoruz. Sporla uğraşan kişiler her zaman daha sağlıklıdır ve daha genç görünür-
88
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
düşüncedir. Gerçek pozitif düşünce, negatif kısmını da görüş açımıza katmaktır. Eğer kişi aynı anda olayın her iki tarafını da görebilirse, işte bu pozitif düşünce olur. Başka bir deyişle, her şeyi olduğu gibi görmek ve kabul etmektir. Bizim amacımız da burada, kişileri bu seviyeye getirmektir.
antreman esnasında
ler, çünkü antreman esnasında havadaki bu prana’yı daha verimli kullanırlar. Bizler de nefes çalışmalarımızda, akciğeri doğru ve tam kapasiteyle kullanmayı öğretiyoruz. Bu sayede sadece fiziksel şikayetler değil, aynı zamanda zihinsel acılar da yok olmaktadır. Zihinsel acıları tedavi eden en mükemmel ilaç nefestir.
havadaki bu prana’yı
A.S: Pozitif düşünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
daha verimli kullanırlar.
S.R: Hepimiz olumlu ve güzel şeylerin peşinde koşuyor ve olumsuz, güzel olmayan şeylerden kaçıyoruz. İşte bu, negatif S.R: Meditasyon: İçe yolcu-
Sporla uğraşan kişiler her zaman daha sağlıklıdır ve daha genç görünürler, çünkü
A.S: Meditasyon hakkında söylenen çok şey var? Ama sanırım meditasyonu sadece bir rahatlama yöntemi olarak kullanmıyorsunuz. Meditasyonun anlamı ve nihai hedefi nedir?
luk, yegane ilaç. Buradaki amacımız kişileri Meditasyonun nihai hedefine ulaştırmaktır. Merkezimizde uyguladığımız Meditasyon tekniklerinin amacı, içimizdeki ilahi gücü, kundalini’yi uyandırmak ve kişiyi daha üstün bilinç seviyelerine ulaştırmaktır. Bu, en derin ve en etkili yöntemdir (Shaktipat). Meditasyonu, belirli bir düşünceyi takip etmek, orman ya da deniz kenarında bulunduğumuzu hayal etmek, kırmızı ya da mavi gibi renkleri imgelemek gibi sözde meditasyon teknikleriyle asla karıştırmamak gerekir. Bu tür teknikler, sadece geçici yararlar sağlar.
89
style röportaj
Hastalıkta ve Sağlıkta
“Medicana”
advertorial
Oğuz Engiz Ankara Medicana Hastanesi Genel Müdürü
AnkaraStyle: Medicana International Ankara ne kadar süredir var, sağlık hizmetlerinden bahseder misiniz? Oğuz Engiz: Medicana bir İstanbul hastane grubu aslında. Ankara’daki hastanemiz İstanbul dışındaki tek hastane. Yakın bir zamanda Samsun Hastanesi açılacak İstanbul’da şu anda Medicana ismiyle beş hastane var. Medicana International olarak da iki tane var. International olmalarının sebebi çok kapsamlı ve çok büyük, modern hastaneler olmaları. İstanbul Beylikdüzü’nde bir hastanemiz var, o da aynı büyüklükte aşağı yukarı. Medicana International Ankara Hastanesi 2008 yılının sonunda hizmete girdi. İkinci tam yılımızı bu yıl içinde doldurmuş olacağız. Bu kısa sürede Ankara içinde hastanemiz yoğun ilgiyle karşılaştı. Sadece Ankara içinde değil çevre illerden de yoğun bir hasta potansiyelimiz oluştu. Bunu yurtdışı hastaneler takip etti. Kısa sürede bu bölgenin dikkat çekmesine neden oldu. Bunun sebeplerinden bir tanesi büyük ve özel hastane olması. Diğeri
de bir üniversite hastanesi gibi bütün branşları içinde barındırıyor olması. Bir diğeri de kanser gibi, biliyorsunuz son yılların önemli hastalığı, bu hastalıkla ilgili olarak teşhis ve tedavi ünitelerimizin çok gelişmiş olması, kanser cerrahisinde iyi bir noktada olmamız önemli. Kemoterapi ve radyoterapi alanında da ileri derecedeki uzman kadromuzun ve medical ekipman altyapımızın olması etken oldu. Yani kanserle ilgili bu öne çıkışımız bizi diğer branşlarda da tercih edilen bir hastane haline getirdi. Kanser dışında organ naklinde hiçbir özel hastanenin şimdiye kadar belki de başaramadığı, önemli başarılara imza attık. Gerek böbrek nakli olsun gerekse karaciğer naklinde olsun şu anda ülkemizin lider kuruluşlarından birisiyiz. Bundan büyük bir gurur duyuyoruz. Organ nakli ülkemizde hala ciddi bir problem. Organ bekleyen çok sayıda hasta var. Kadavradan organ alımı ile ilgili hala ciddi sorunlar var. Donörlerin tabiki akraba olması gerekiyor. Donör uyumlarında skıntılar yaşandığı zaman organ nakilleri ankarastyle Agustos-Eylül 2011
önemli ölçüde sekteye uğramış oluyor ama biz bunu olabildiğince arttırıpTürkiye’nin her tarafından hastamız geldiği vakit sayılarımız doğal olarak artıyor. Özel hastane klişelerinin dışında üniversite hastanesi gibi davranmamız bizi biraz daha öne çıkarmış oldu. Bu da bizi mutlu ediyor.
Organ Bağışı Kültürel Bir Konu
O.E: Devlet hastaneleri üniversite hastanelerine göre daha kısıtlı hizmet verebiliyorlar. Üniversite hastaneleri daha kapsamlı hizmet veriyor ama gerek üniversite gerekse devlet hastanelerinde kurum temsilcileri de bunu net ifade ediyorlar, hasta memnuniyeti konusunda yetersiz kalıyorlar. Özel hastaneler bunu alt etmiş durumda. Hastaların memnuniyetlerinin ön planda olması özel hastaneleri diğerlerinden ayırıyor. Tabiki bunu büyük özel hastaneler için söylemek gerekir. Bütün özel hastanelerin aynı özenle, aynı titizlikle hizmet verdiklerini söylemek çok gerçekçi olmayacaktır. Biz özel hastane kategorisinde uluslararası standartlarla yarışıyoruz. Bu boyutta bakıldığında başarılı bir hastaneyiz. Bunu hasta sayımızın her geçen ay artmasından doğal olarak anlıyoruz. Hastaların hakları, ihtiyaçları, istekleri, beklentileri özelde daha iyi karşılanıyor ve onlara daha fazla vakit ayırıyoruz. Biz önce hasta diyoruz, daha sonra diğer unsurları sıralıyoruz.
A.S: Organ bağışı konusunda halkımız sizce yeterince bilgilendiriliyor mu, siz bu konuda neler yapıyorsunuz? O.E: Bu tabiki ulusal boyutta ele alınması gereken bir konu. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda çalışmaları oluyor ama o da tek başına yeterli olamıyor. Bu biraz kültürel bir konu. Bazı dinsel ögeler de tabiki etken oluyor ama bununla ilgili otoriteler açıklamalarda bulundu, dinen bir sakıncası yok. Bu yavaş yavaş oturacak. Kurtarılan hayatlar arttıkça bu konuda duyarlı insan sayısı da artacak. Aslında ülkemizde tıbbi açıdan organ nakli konusunda A.S: İlk açıldığınız zamanlarla şimdiki çok ciddi çalışmalar da var.
tık. Ankara’da ki sağlık sektörüne de yeni bir soluk kattık. Bu gelişmeyi 2,5 yıl içerisinde hep yaşattık. Bunun yanı sıra zaman içinde gördük ki sadece Ankara’dan değil Ankara dışındaki çevre illerden hatta uzak illerden bile hastanemize şifa bulmak için gelen hastalarımızın hiçte az sayıda olmadığını fark ettik. Gelen yabancı hastalara baktığımızda 20-30 arasında değişik ülkeden gelen hastalarımız oluyor bazen çok sayıda bazen az sayıda. Dolayısıyla bu noktalarda yakın çevre ülkelerin dikkatini çekmiş durumdayız. Bunun yanı sıra büyükelçilikte ve büyükelçiliğe yolu düşen yabancıların yine birinci tercihi olduk. A.S: Ankara’da başka bir bölgede hastane açma gibi bir fikriniz var mı?
O.E: Aslında ihtiyaç var çünkü hastanemiz full kapasitede çalışıyor. Yatak sıkıntısı çekiyoruz, ameliyat saati bulmada cerrahlar sıkıntı çekebiliyor. Bizi biraz daha rahatlatacak küçük ölçeklide olsa 30-40 yataklı cerrahi ağırlıklı çalışacak ikinci hastane ihtiyacımız yoğunlaştı bu ara. Bunu Ümitköy ya da Çankaya zaman arasındaki farklar neler? civarında bir yerde hastane arayışımız devam A.S: Diğer hastanelerden O.E: Bir kere biz açıldığımızdan beri yani ediyor, uygun bir yer bulduğumuzda mutlaka farkınız nedir, nasıl bir fark ile 2,5 yıllık süre boyunca sürekli geliştik. Her açacağız tabii bu ölçekte olmayacak ama bukendinizi ayrı tutuyorsunuz? nerdeyse her 6 ay da bir yeni bir bölüm aç- nun dörtte biri beşte biri kadar büyüklükte bir ankarastyle Agustos-Eylül 2011
91
Medicana International yer bile olsa bizi önemli bir süre idare edebi- ve Azerbaycan’dan da bu tür talepler geliyor. Bunlar grup hastanesi olmamızın ve marka lecek olduğunu düşünüyoruz. gücümüzün bir sonucu. A.S: Ulusal bir hastane olduğunuzu söylediniz. Bunun ne gibi avantajları olu- A.S: Sigorta konusundan bahsedelim. Halk, özel hastanelerde ücret konusunyor? da biraz tedirgin oluyor. O.E: En büyük avantajı tabii marka gücümüz. Bu çok önemli bir şey bir de tabii or- O.E: Çok geniş bir anlaşmalı kurum alanıtak kaynak kullanabiliyorsunuz, pazarlama ta- mız var. Özel sigortalar başta olmak üzere, nıtım faaliyetlerini ortak havuzdan yönetebi- bankalar, özel kuruluşlar, özel şirketler, Türk liyorsunuz. Belli normlar geliştirip diğer şu- Telekom gibi büyük şirketler, Merkez Bankabelerinize rahat aktarabiliyorsunuz. Yönetim- sı, Meclis bunlar büyük anlaşmalı kurumlarısel olarak satın alma vs. gibi konularda avan- mız. Bunların önemli bir çoğunluğu bizi tertajlar sağlıyor. Bunları tabii doğal olarak biz- cih eder durumdalar. Bunun dışında tabi SGK de yaşıyoruz. Bir de yurtdışına gidip iş imka- önemli hizmet sunduğumuz kurumsal müştenı baktığınız zaman yani bir hastanenin size rimiz. SGK ile bütün branşlarda anlaşmamız işletmesini devretmesi ya da ortak bir has- var. Bu branşlarda gelen tüm SGK’lılara hiztane projesine girilmesi gibi konularda tabii met sunuyoruz, bazılardan hiç fark almıyoruz. küçük bir hastane olarak gitmek farklı bir grup Örneğin kanser tedavisinde, organ nakillerinhastane olarak gitmek çok farklı. Örneğin Abu de, yoğun bakımlarda almıyoruz ama bunlaDabi’den tek bir büyük devlet kuruluşuna ait rın dışında da biz en üst düzeyde fark alabilpetrol şirketi bünyesinde çalışan işçilerin kul- me niteliğinde hastaneler grubundayız. Dolalandığı büyük bir hastanenin yönetimini bel- yısıyla o ölçülerde fark alıyoruz. Bunu da vali bir yönetim ücreti dahilinde bize devretmek tandaşlar çok büyük bir memnuniyetle sorun istiyorlar bunu bir grup hastanesi olduğumuz etmeden veriyorlar çünkü özel bir hizmet alıiçin istiyorlar. Macaristan Budapeşte’de biz- yorlar sonuçta özel hastane, bir kamu hastale ortak hastane yapmak isteyen yatırımcılar nesi değil. Özel hastane farkını yaşıyorlar buvar keza aynı şekilde Romanya, Bulgaristan nun içinde biraz ek parayı gözden çıkarabi-
92
liyorlar. Biz her türlü imkanı yarattık. Örneğin polikliniklerimiz kompartman şeklindedir yani ortalıkta kimseyi bekleşirken göremezsiniz. VIP katı dediğimiz iç içe üç odanın bulunduğu yerlerimiz var. VIP hastalarımız ofis olarak kullanabiliyor. Misafir odası ve hasta odası var. Çocuk katı tamamen çocuk figürleriyle donatılmıştır, Türkiye’de ilk defa biz yapmıştık. Hastaneler genelde dolduramayız korkusuyla çocuklara bir kat servis ayırmaktan çekinirler. Biz hiç bir zaman endişe duymadık ve burada gerçekleştirdik. Çocuk polikliniği de aynı şekilde tamamen çocuklara özel öğelerle donatılmış şekilde. Bunun dışında kullanım alanlarımız çok geniş. Koridorlarımız, odalarımız geniş ve hepsi çok ferah. Bu anlamda da tabi VIP boyutumuz var, gelen kişilere kendilerini özel hissettirecek bir alt yapımız var, teknolojimizden zaten bahsetmiştim son derece üst düzeyde. Biz de Ankaralılar’ın en iyisine layık olduğunu düşündüğümüz için hizmet kalitemizi en üst düzeyde tutmaya çalışıyoruz. Zaten uluslararası akreditasyon kuruluşu GSI’dan geçen sene çok yüksek bir puanla akrit olduk bu anlamda da tabi gururlu ve mutluyuz.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Ankara Hastanesi
Başkent’e dünya standartlarında sağlık hizmeti getiren Medicana International Ankara Hastanesi, Başkent’in tüm sağlık hizmetlerini tek çatı altında topluyor. 20 bin metrekare kapalı alana sahip, modern teknolojisi ve teknik özellikleriyle dünyanın sayılı özel hastanesi arasında yer alan Medicana International Ankara Hastanesi, organ nakli (böbrek ve karaciğer), medikal onkoloji, kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, radyasyon onkolojisi, tüp bebek, nükleer tıp, 24 saat acil sağlık hizmetleri ve hemodiyaliz hizmetlerini bünyesinde toplayan ilk özel hastane.
Sadece Ankara’nın Değil Ortadoğu ve Balkanların da Çekim Merkezi Medicana International Ankara Hastanesi’nin teknolojik altyapısı, uzman kadrosu ve modern binasıyla sadece Ankara ve çevre illerin değil, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın da çekim merkezi olması bekleniyor. Medicana International Ankara Hastanesi’nin, sunduğu ileri hizmet kalitesi ile Ankara’daki sağlık turizmine de canlılık getiriyor. Medicana International Ankara Hastanesi sağlık turizmi alanında özellikle organ nakli, onkoloji, kardiyoloji ve kalp damar cerrahi, tüp bebek, plastik cerrahi ve kozmetoloji bölümleriyle ön plana çıkıyor. Saygılarımla.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
93
Limitsiz Spor Hüseyin Bayındır tr sportifyasam.com. huseyin.bayindir@
E
vet, aslında çok fazla hareket ediyoruz… Asansöre binerken kolumuzu kaldırıp gideceğimiz kata basıyoruz, araba kullanırken gaz ve fren pedalına dokunuyoruz, televizyon izlerken yerimizden kalkmadan kumandayla sürekli kanal değiştiriyoruz. Modern yaşam ve teknolojinin gelişmesiyle beraber gelen rahat hayat, aslına bakıldığında bizim ne kadar hareketsiz kaldığımızı ve gün geçtikçe de ne kadar hareketsiz kalacağımızın sinyallerini veriyor. Ortalama insan ömrünün uzadığını iddia eden bilim adamlarının tezine inat, ben de insan yaşamının göz açıp kapanıncaya kadar çabuk geçtiğini savunan sıradan bir insan olmaktan ileri gidemeyeceğim. Bu kısa yaşamı biraz daha uzatmanın yine bizim elimizde olduğunu, ne kadar erken yaşta sporla tanışırsak ömrümüzün geri kalan kısmını da o kadar sağlıklı, kaliteli ve sorunsuz geçireceğimizi düşünüyorum.
Birçoğumuz belki farkında bile değil ama spor sektörü inanılmaz bir biçimde gelişiyor. Özellikle Amerika ve Avrupa’ da insanlar daha kaliteli ve daha uzun yaşamak, sağlıklarını kaybetmemek için her gün spor yapmaya gayret ediyorlar. Çoğunuz filmlerde belki rastlıyorsunuzdur; parklarda, göl kenarlarında köpekleriyle birlikte yürüyen, bisiklete binen, kaykay yapan insanları görüyorsunuz. İşte bütün bu gayretler az önce belirttiğim kaliteli yaşam için. Bu durum ise ülkemizde çok acı. Parklarda, göl kenarlarında yürüyen insanları belki yeni yeni görüyoruz ama sokaktaki çoğu insana sorduğumuzda sporun sadece futboldan ibaret olduğunu sanıyor. Daha kaliteli daha sağlıklı yaşam için yapılması gereken aksiyon, SPOR. İnsanların aklına fitness deyince halen vücut geliştirme geliyor. Bunu neden söylüyorum. Yöneticilik yaptığım kulübe, üye olduğu halde ilk defa gelen kişiye daha önce hiç spor yapıp yapmadığını sorduğumda: “ Yok, ben daha önce hiç body- building yapmadım.” diyor. İşte
nın yapabileceği nitelikte olması. 7’den 70’e herkes bu derslere katılabiliyor. İşte buna dünyada artık “wellness” deniliyor. Wellness kelimesinin Türkçe karşılığı “iyi olma- iyi olma durumu”. İyi olma ise kaliteli yaşam. Her zaman iyi olunduğu takdirde sağlıklı, kaliteli ve uzun bir yaşam bizi bekliyor. Gerçekten de bu dersten çıkan insanların yüzündeki mutluluğu görmek çok güzel. Ve birçok insan da bu egzersizler sayesinde bel, boyun, sırt ve postür bozuklukları gibi problemlerini yendiler. Artık yeni anlayış wellness. Yani hayatın her anında iyi olabilme kendini iyi hissedebilme durumu. Birisi size nasılsınız diye sorduğunda gerçekten iyiyim demek istiyorsanız, düzenli egzerEğer takip ediyorsanız, çok değişik egzersiz siz yapıp hayat standartlarınızı yükseltin. Yani yöntemleri ortaya çıktı. Spinning, wellnesswellness zincirine siz de katılın. ball. Coreboard, zumba, pilates, pilates matwork, pilates reform, tai chi ve adını daha önce Yaşın ilerlemesine bağlı olarak özellikle 30’ lu hiç duymadığınız egzersizler var. Bu yıllardır yaşlardan sonra sporun önemi daha da çok artyapılan step-aerobic gibi derslerin geri pla- maktadır. Araştırmalar 50’ li yaşlardan sonra na atılacağı anlamına gelmiyor. Ancak bu yeni kas gücünün 20’ li yaşlara oranla yüzde 30-40 derslerin en önemli özelliği her yaştan insa- civarında azaldığını göstermektedir. Kas ve isbu anlayış nedeniyle çoğu insan spor kulüplerinde sadece vücut geliştirildiğini zannediyor. Oysaki fitness, insanların normal vücut değerlerine sahip olması, yani vücut yağ oranının, beden kütle endeksinin ve diğer değerlerinin olması gereken sınırlar içinde olmasını sağlayan bir kavram. Ancak kaslı bir vücuda sahip olmak isteyenler de yok değil. Ancak benim vurgulamak istediğim insanların sporu kaliteli bir yaşam için yapmaları. Yani sporu hayatımıza öyle bir adapte etmeliyiz ki, sabah kalkınca yüz yıkamak, kahvaltı yapmak, öğlen yemek yemek gibi günlük hayatımızda sürekli yaptığımız alışkanlıklar haline getirmeliyiz.
kelet sistemini korumaya yönelik ağırlık çalışmalarına devam edebilirsiniz. Özellikle bu dönemde kadınların kemik erimesi belasına karşı düzenli spor yapmaları gerekmektedir. Ayrıca yaşın iyice ilerlemesiyle ilgili kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı kireçlenme gibi sağlık problemleri artmaktadır. Dikkatli beslenme ile birlikte yürütülmesi gereken daha çok kalbi güçlendiren yürüyüş, yüzme,kürek çekme vb. gibi egzersizler tercih edilmelidir. Her gün farklı egzersizleri yapmayı deneyin. Ve vücudunuzu yeteri kadar dinlendirin ki her gün performansınız biraz daha artsın. Sıkça rastladığımız bir söz vardır okumanın yaşı olmaz diye. Unutmayın ! Spor yapmanın da yaşı yok. Önümüzdeki yazılarımda sizlerin keyif alacağı spor dallarına ve nasıl yapıldığına değineceğim. Sporla kalın, sağlıklı kalın...
Yaşam Koçluğu Nedir? Yaşam koçluğu, en basit anlatımla hayallerinizi planlara, planlarınızı da gerçeğe dönüştürmektir. Hayatınızın değişmesini istiyor olabilirsiniz ya da hayatınızın bazı alanlarında değişiklik yapmak istiyor olabilirsiniz. Belki de şu ana kadarki her şeyden memnunsunuz hayatınızla ilgili ama gelin görün ki artık bazı sıçramalar yapmak gerekiyor. Geçmişin izlerinden de kurtulmak istiyor olabilirsiniz. Hayatınıza ve kendinize dair farkındalıklar yaşamak, biraz daha önünüzü - geleceğinizi - net görmek, kendinize vakit ayırmak ve ayna tutmak istiyor olabilirsiniz.
‘
İşte Yaşam Koçları, kişilerin, hayatlarını istedikleri noktaya getirmelerini, istek ve arzularına odaklanmalarını, huzurlu ve kaliteli bir yaşam sürmelerini sağlarlar. Geçmişe ait kalıpları, başkalarının onlara koyduğu kendilerine ait sandıkları etiketleri, korku, toplumsal baskı, endişe, engel, tıkanıklıkları fark etmelerine ve bunlardan arınmalarına yardımcı olurlar. Yaşam Koçu sizi yönlendirmek yerine doğru sorularla kendi cevaplarınızı bulmanızı ve doğru kaynaklara yönelmenizi sağlar. Motivasyon ve yaratıcılığınızı artırır. Yaşam Koçu, HEDEFE NASIL ULAŞILACAĞI ile ilgili olarak planların her birini eyleme dönüştürülmesinde ve bu eylemleri gerçekleştirildikçe kişinin hedefine adım adım yaklaşmasına rehberlik yapar. Bütün bunlarla birlikte kişi de kendi ile ilgili tıkanıklıkları ve kendi zihninde yarattığı duvarları fark eder. Aslında koçun yaptığı şey CESUR ve GÜÇLÜ sorularla kişinin kendine ayna tutmasını sağlamaktır. Koçluk kişinin bugün nerede olduğuna, yarın ne yapmak ve nerede olmak istediğine dair kişisel farkındalığı arttırarak bir yol haritası belirler.
Gülay (Gülbaşak) Öztuna NLP Uzmanı, Kişisel Gelişim Uzmanı, Öğrenci ve Yaşam Koçu, Değerli-Yarı Değerli Taş Uzmanı
Koçluktan Kimler Gülay (Gülbaşak) Öztuna, Neuro-Linguistic Programlama konusunda uzmanlık lisansına sahiptir. Astral Danışmanlık Kurucularından olan Gülay Öztuna mesleki yolculuğuna, 2003 yılında başlamıştır. Uluslar arası eğitimler almıştır. Bireysel Koçluk alanında, 1000`in üzerinde NLP uygulaması deneyimine sahiptir. Bu anlamda Öğrenci Koçluğu, Aile Koçluğu, Spor Koçluğu, Siyaset Koçluğu, Yönetici Koçluğu yapmıştır. Değerli ve Yarı Değerli Taş Uzmanlığı dahilinde uzun süredir sanatsal üretim faaliyetleri mevcuttur. Birçok şehirde Kişisel Sergileri olmuştur. Pek çok ulusal-yerel kanalda, görsel ve yazılı medyada programlara katılmıştır.
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olmak…
advertorial
Yaşadığımız olumsuzluklar da olumludur hayatımızda, tecrübe denilen şey yaşadığımız olumsuzlukların bileşkesidir. Biraz sabır gerekli böyle zamanlarda, üstesinden geliyor insanoğlu, güçlü durup kendini sevmekten geliyor her şey aslında. Sev kendini, dene bir kere kimse görmeden yap istersen; de ki kendine ‘kendimi seviyorum yaşadığım olumsuzluklara rağmen, kimi zaman bu düşüncelerle yorduğum bu bedenimi kalbimi çok ama çok seviyorum, affediyorum bana yapılanları, yıprattığım kendimi affediyorum, tüm nefretimi bitiriyorum içimde çünkü benden başka bir ben daha yok ve ben çok kıymetliyim’ deyip sarılın. Sonra da hayata sarılın ve başlatın içinizdeki değişimi.
96
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Faydalanabilir? Hayatında başarı, mutluluk, huzur ve doyum arayan herkese hizmet eder. -Sınavlara hazırlananlar, - Kariyerlerini değiştirmek veya iyileştirmek isteyenler, - Emeklilik hayatını daha iyi geçirmek isteyenler ve emeklilik sürecine hazırlananlar, - Hayatına daha fazlasını katmak isteyen ev hanımları, - Özel hayatlarında mutluluk ve tatmin arayanlar, - Boşanmış veya boşanma sürecinde olanlar, - Hayatını planlamakta zorluk yaşayanlar, - Kendilerini tanımak ve kendilerine ait hayat amaçlarını, beklentilerini bulmak ve bunun için çalışmak isteyenler, ankarastyle Agustos-Eylül 2011
- Harekete geçmek konusunda sıkıntı duyan veya bunu nasıl yapabileceğinden emin olmayanlar, - Evliliklerinde, aile ilişkilerinde veya özel ilişkilerinde daha tatmin edici bir seviyeye gelmek isteyenler ve hayatta daha iyisini yapabileceklerine inanan herkes koçluktan faydalanabilir.
Öğrenci Koçluğu Nedir? Öğrenci koçluğu, ergenlik dönemindeki öğrencinin akademik ve yaşamsal başarısını artırmayı amaçlayan önemli bir eğitim. Günümüzde Öğrenci koçluğuna ilgi git gide artıyor. Bunun en önemli nedeni eğitim koçluğu sayesinde, insan hayatındaki çok önemli Hedefi Olmayan Gemiye Hiçbir Rüzgar Yardım Etmez.” Montaigne
bir dönem olan ergenlikte karşılaşılan sorunların büyük ölçüde azalması. Bize göre eğitim koçluğunu diğerlerinden ayıran en önemli özellik, çalıştığı kişilerin hayatlarının en önemli dönemi olan ergenlikteki öğrenciler olması. Ergenlik tek başına bir kaos ve yeniden yapılanmadır. Çocuk bu dönemde bedensel, ruhsal ve sosyal olarak büyür, olgunlaşır. Gençler bu kaos içinde aynı zamanda eğitimlerini sürdürür ve geleceklerini belirleyen sınavlara girerler. Ülkemizde seçme yerleştirme sınav sistemi öğrenciyi had safhada stres ve kararsızlık içine sokuyor. Öğrencinin ailesinin öğrenci üzerine planları (doktor ol, mühendis ol v.b), diğer yandan dershanede aldığı sınav sonuçlarına göre öğrencinin yönlendirilmesi neticesinde öğrenciler bir kaos içerisinde kalıyorlar. Bu döneme çevre faktörleri ve ergenlik dönemi sendromları da eklenince kimi zaman durum aileler için bir hayli zor oluyor. Çoğunlukla öğrenciler ailelerinden öğrenci koçu talebinde bulunmazlar, bu genellikle ailelerin kendi seçimleri olur. Bu seçimle birlikte koç, öğrencinin içinde bulunduğu bu sürece liderlik edebilir ve öğrencinin içindeki potansiyeli fark etmesine, ilgi alanlarını belirlemesine ve hedeflerini ortaya koymasına ışık tutar.
97
Öğrenci koçluğu alan öğrencilerin özgüvenleri yükselir, kendilerini tanırlar, güvenleri artar... Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi “Başarı başaracağım diyenindir.” Bu noktada çalıştığım öğrencinin kendini tanımasını, durumunu değerlendirip ulaşmak istediği hedeflere uygun adımlar atmasını sağlarım. Eğitim sonrasında yaşamlarında başarı getirecek beceriler kazanırlar. Öğrenci gelişimi üzerinde durulması gereken önemli noktalar mevcuttur; amacının öğrencinin sabahtan akşama kadar çalışması olmadı-
ları gözden geçirme fırsatı verir.
Aile üyelerinin kendini ve birbirini tanımasını, nasıl bir anne-baba olmak istiyorum sorusunun yanıtını Eğer ailenizde birtakım sorunlar varsa, yaşamınızın bulmasını sağlar. her alanında da sorunlar var demektir. Her aile üyesi mutlu olmak ister, her aile üyesi ak- Ailenizde yaşadığınız sorunlar, diğer tüm sorunlar şam evde keyifle buluşmak ister ve her aile üyesi o için zemin hazırlar. aile için vazgeçilmez olduğunu bilmek ister. Herkes Aile içinde yaşanan problemlerin çözümü bazen olbunu isterken ne yazık ki çok az aile bu duyguları ya- dukça zor olabilmektedir ve çoğunlukla, şar. Kolay değildir ailenin mutlu olması... Emek, za- profesyonel bir yardım gerektirir.
“ İnsan Düşündüğü Kadar Güçlü, İnandığı Kadar Değerlidir.” ğı, yaşam alanlarını düzenleyip önceliklendirme yapması, öğrencinin ders çalışırken zevk aldığı hobilerine de devam edip ailesiyle kaliteli zaman geçirmesi… Biz ebeveynler ve öğrenci koçları olarak, doğru rehberliğimizle geleceğe ümitle bakan bireyler yetiştirebiliriz. En büyük mutluluk gencin ilerlemesi ve kendini geliştirmesine şahit olmaktır. Öğrenci Koçluğu Hizmeti; Öğrencinin içinde bulunduğu ergenlik dönemini, aileyi ve okulu bir bütün olarak ele alınmasıyla tam başarı elde edilir. Aşağıda birlikte Öğrenci Koçluğu alanında çalışabileceğimize dair size fikir verebilecek bazı başlıklar var. Farklı alanlarda bir ya da birden fazla “İşte bu!” dediğiniz konu bulabilirsiniz. Bu durumlardan birini veya birden fazlasını yaşıyorsanız bir ÖĞRENCİ (EĞİTİM) KOÇUNUN rehberliğine ihtiyacınız var demektir. • Stres ve Zaman Yönetimi • Özgüven ve Kendine Güven • Etkin İletişim – Etkin Birey Olma • Hedef Belirleme • Öğrenme Basamakları ve Öğrenme Sorunları • Güç • Başarı • Aile İçi İletişim – İletişimsizlik • Tembellik – Bıkkınlık – İsteksizlik Davranışları • Sınavda Başarılı Olmanın Etkin ve Geçerli Yolları • Motivasyon eksikliği-Dikkat Dağınıklığı “FARK YARATACAK DEĞİŞİM YÖNTEMLERİ uygulamaktayız.
Aile Koçluğu Hangi Problemlerin Çözümüde Yarar Sağlar?
man, iyi niyet ve her şeyin ötesinde bilgi ister. İŞTE HEDEFİMİZ “Mutlu aile, mutlu bireyler, çocuklar ve umutlu/mutlu bir gelecek”…
Aile koçluğu, şu konularda yardımcı olabilir:
-Tartışmaları kırıcı olmadan bitirmek. -Muhtemel tartışmaları önlemek. -Empati kurabilmek. -Aile değerlerini belirlemek. -Bir mutluluk anayasası oluşturmak. -İletişim ortamı kurmak. -Aile için ortak hedefler belirlemek. -Eşinizin sevgisini ifade etme şeklini belirlemek. -Hayatınıza renk katmak, sürprizler, hediyeler, jestler. -Aşkınızı yenileme taktikleri. -İş ve parasal sorunları eve yansıtmamak. -Aileniz için bir hayal panosu oluşturmak. -Evliliğinizi tüm dış etkenlerden koruyabilmek.
Anne baba olmak bir anda oluverir. Aileye katılan bir bebek karı kocayı bir anda anne baba yapar. Bu öylesine büyük bir değişikliktir ki, kolay kolay kimse yeterince “hazır” olamaz buna… Heyecan, heves, endişe, mutluluk birbirine karışır bir anda. Kadınla erkek, anne baba olmaya çalışır hem de “çok iyi” bir anne baba olmaya. Anne baba olmak, anne babalığı doyumla ve keyifle yapabilmek gerçekten kolay değildir. Çocuğu tanımak, çocuğun hayattaki ritmini anlamak, onu keşEvliliğinizde sorunlar kendini göstermeye başladıysa, fetmek, gelişimin özelliklerini bilmek gerekir. Aile Koçluğu, sizi bu sorunlardan kısa sürede kurtarabilir. Evlilik sadece bir imza değildir. O imzayı Aile Koçluğu olarak misyonumuz; daha mutlu ve her sabah yeniden atmanız gerekir. ebeveyn olmaktan daha keyif alan anne babalar olmanıza destek olmaktır. Gelin çocuklarımızı, eşimizi, birlikteliğimizi anlama, tanıma, destekleme ve keyfini sürme yolculuğuna birlikte çıkalım…
Hayatınızda değişimi başlatmaya “hediye tanıma seansı” ile başlıyoruz. Bu ilk seansta yaşam ya da öğrenci koçluğu yada aile koçluğu ile ilgili tüm sorularınız yanıtlanıyor. Seanslara başlama kararınızdan sonraki ilk görüşmemizde ise; sizi tanımak, hedeflerinizi birlikte belirlemek, yaşamınızdaki beklentileri ortaya çıkartmak ve bunları planlamak yer alıyor. Koçluk seansları, sizin bu sürece konsantrasyonunun tam olabilmesi için haftada bir düzenli olarak yüz yüze görüşme ve yine haftada bir telefon ya da mail takibi ile ilerliyor. Görüşmeler ortalama 1 saat sürüyor. Unutmayın!
Aile Koçluğu Nedir?
Aile Koçu, Aile içi ilişkilerin, Anne-çocuk-baba üçgeninde, dengeli ve sağlıklı yol almasını sağlamak için iletişim kurma desteği verir.
Kaynak sizde, değişim sizin elinizde, siz istemedikçe yaşam size hiç bir şey vermez.
Eğer ailenizde birtakım sorunlar varsa, yaşamınızın her alanında da sorunlar var demektir. Sağlam ilişkiler mutlu aile hayatının temelini oluşturur. Bu ilişkinin üzerinde oturduğu sevgi, anlayış, iletişim gibi temel kavram-
98
Birlikte Nasıl Yol Alacağız?
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
GÜLAY (GÜLBAŞAK) ÖZTUNA NLP, Kişisel Gelişim Uzmanı,Öğrenci Aile ve Yaşam Koçu www.gulayoztuna.com www.astraldanismanlik.com e-mail: astraldanismanlik@hotmail.com 0 543 510 10 34 – 0 312 428 60 38
style röportaj
M.D: Sünnet, çocuk doğduğu günden itibaren her an yapılabilir. 3-5 yaş aralığında sünnet yaptırmadan kaçınalım. Benim en çok tavsiye ettiğim dönem ilk iki yaştır. Unutmayınız ki çocuğunuzun yaşı büyüdükçe, bilinç geliştikçe psikolojik stresi artacaktır. Özellikle 9 yaş üzerinde olan çocuklarda sünnet korkusu daha fazla görülmektedir. Sünnet derisinde darlık varsa (fimozis), sık idrar yolu enfeksiyonu geçiriyorsa, penis iltihaplanıp şişiyorsa (balanit), idrar yapma zorluğu varsa, idrar yollarında tıkanıklık varsa bu çocukların en kısa zamanda sünnet yapılması gerekiyor. A.S: Sünnete cerrahi bir operasyon gözüyle mi bakmak gerekir?
teyim. Evliyim, bir oğlum ve bir de kızım var. A.S: Sünnetin tarihçesi nedir?
Oğullarımızın ilk mürveti olarak kabul ettiğimiz sünnet, hem kültürel açıdan hem de sağlık açısından her erkek çocuğa uygulanmaktadır. Ancak şu da bir gerçektir ki, cerrahi bir operasyon olan sünnet, eğer bilinçsizce ve yanlış yöntemlerle gerçekleştirilirse ileride tamiri mümkün olmayan fizyolojik ve psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle sünnet, konusunda uzmanlaşmış tıp doktorlarına yaptırılmalı ve en ideal yöntem tercih edilmelidir. Her gün yeni bir operasyon yönteminin ve tedavi şeklinin geliştiği günümüzde sünnet de artık sadece birkaç dakikada, ağrısız, dikişsiz, kansız gerçekleştirilebilmekte. Bu konuda uzmanlaşmış bir poliklinik olan Elif Sünnet Merkezi’nin başhekimi ve yönetim kurulu başkanı Mustafa Demirelli ile sünnet hakkında bilinmeyenleri konuştuk. Sünnetin aslında ne kadar ciddi bir operasyon olduğunun altını çizdik. Dr. Mustafa Demirelli Elif Sünnet Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı
advertorial
AnkaraStyle: Mustafa Bey bize biraz kendinizi anlatır mısınız?
Mustafa Demirelli: 1964 Yılında Erzincan’da doğdum. İlk ve orta tahsilimi Erzincan’da tamamladıktan sonra liseyi Ankara’da bitirdim.1990 Yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni derece ile bitirip tıp doktoru oldum. 1990-1993 Yıllarında Ankara İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı 076 servisinde Acil Doktorluğu yaptım. Bu dönemde çeşitli acil kurslar aldım. 1994- 1998 Yılları arasında
100
Yenimahalle Ertuğrul Şimşek Sağlık Ocağı’nda Başhekim olarak görev yaptım.1998 yılında kurduğum Özel Elif Tıp Merkezi’nde Başhekim olarak görev yaptım, bu merkezde hasta kabullerinin yanı sıra sünnet yaptım. 2002 Yılında medikal malzeme ticaretine başladım, o güne kadar kafamda olan sünnet sistemini Türkiye’de yapmaya, öğretmeye ve bu sünnet için gerekli malzemelerin satışını yapmaya başladım. Bu dönemde doktor, sağlık memuru ve hemşireler olmak üzere yaklaşık 3.500
civarında kişiye alisklamp yöntemi ile cerrahi sünnet konusunda eğitim verdim. Kendi kliniğimde ve toplu sünnetlerde 35.000 den fazla çocuk ve erişkini sünnet ettim. 2004 yılından beri alisklamp adlı sünnet aletinin geliştirilmesi, üretimi ve dünya pazarına satışını gerçekleştirmekteyim. Afrika’da sağlıklı sünnet çalışmalarının projelendirilmesi ve uygulanması ile yakından ilgilenmekteyim. Kamu yararına faaliyet gösteren çeşitli dernek ve vakıflarda aktif görev almaktayım. İngilizce ve Arapça bilmekankarastyle Agustos-Eylül 2011
M.D: Sünnet kelime olarak Arapça kökenli olup, adet, yol, davranış anlamına gelmektedir. Erkek çocuklar için ya da erkek çocuk sahibi olan aileler için sünnet adeta bir mutluluk ve gurur abidesidir. Küçük yaştaki erkek çocuklarının biraz korku, biraz heyecanı içerisinde gerçekleşen bu adet aslında erkek çocuklarının toplumsal hayatta daha huzurlu, daha sağlıklı hissetmesini sağlamaktadır. Kültürümüzde sünnet hem dini, hem de geleneksel bir görev olarak görülmektedir. Kültürümüzde sünnet ve düğünü aileler için ilk mürüvvet olarak görülmekte büyük bir organizasyon ile gerçekleştirilmektedir. Özellikle çok çocuklu aileler, çocukların hepsini birden sünnet ettirmek için uygun bir zamanı beklerler ve bu zaman genellikle yaz aylarında olmaktadır. A.S: Çocuklarımızın kaç yaşında sünnet olmasını tavsiye edersiniz? Bunun yaşı var mıdır, yoksa her zaman yapılabilecek bir işlem midir?
M.D: Evet… Sünnet cerrahi bir operasyondur, birçok erkek çocuk için hayatının ilk ve son ameliyatı olabilir. Bu derece önemli bir organa yapılan cerrahi müdahalenin mutlaka konunun uzmanına yaptırılması gerekir. Klamp yönteminde, sünnet derisi neşterle, yani steril bisturiyle kesilir. Lazer veya koter kullanılmaz. A.S: Sünnet teknikleri hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? En sağlıklı yöntem hangisidir?
M.D: Tekniklerden biri, lazer (koter) tekniği. Lazer diye sunulan alet, bir çeşit elektrikli havyadır. Bu yöntem ile sünnet derisi yakılarak alınıyor ve diğer dokular da yanıyor. Bütün dokuları harap ediyor, sinir uçlarına zarar veriyor. İleride çocuğun cinsel hayatını etkiliyor. Erken boşalma ve ereksiyon problemleri meydana gelebiliyor. Lazerle (koterle) sünnet; Sağlık Bakanlığı tarafından yasaklanmış durumdadır. Bir diğer yöntem, cerrahi sünnet. Bu sünnet tekniğinde kesinlikle steril ortam oluşturulmalı ve steril malzemeler kullanılmalıdır. Çocuk mut-
laka yatırılmalıdır. Bu işlem ortalama yarım saat ile bir saat arasında sürebilir. Kanayan damar uçları tek tek bağlandıktan sonra kesilmiş olan derinin iki ucu 5 yada 6 adet dikiş ile dikilerek birleştirilir. Bu yöntemlerle yapılan sünnetlerden sonra çocuk mutlaka birkaç gün yatağa yatırılmalıdır. Çocuk mümkün olduğunca az hareket ettirilmelidir. Bu yöntemle bağlanan damar uçlarının açılıp tekrar kanama oluşturma ihtimalinde, çocuğun psikolojik bir travma geçirmesi muhtemeldir. Bu yöntemle yapılan sünnetlerde yara geç iyileştiği gibi çok titiz bakılmaması durumunda çeşitli enfeksiyonların oluşması söz konusudur. Tüm bu olumsuzluklar tarafımızdan yapılan klamplı yöntemde asla söz konusu değildir. Bir başka yöntem çan tekniği. Bu yöntemle yapılan sünnetlerde ise çok fazla zaman kaybı olması ile beraberinde yapan kişiye çok zorluklar doğurmaktadır. Uygulama esnasında iç ve dış derinin ne kadar kesileceği tam olarak ayarlanamamaktadır. Ve bir başka teknik ise klamplı sünnet tekniği. Sünnette kullanılan alisklamp, göbek kordonuna uygulanan klipsin, penise uyarlanmış şekli olarak tanımlanabilir. Belirtmek isterim ki, uygulanan bu yöntem cerrahi prensiplere tamamen uygundur. Buradaki hedef, kesilen yara dudaklarının bir arada tutulmasıdır. Günümüzde, bu hedefe ulaşmak için, dikişe alternatif olarak kullanılan birçok materyal bulunuyor. Örneğin kafa kesiklerinde dikiş yerine steril bantlar (steril strip) kullanılıyor. Bu bantlar yardımıyla bir araya getirilen yara uçları 4-5 gün içerisinde iyileşiyor. Büyük ameliyatlarda uzun yaraları kapatmak için tel zımbalar (stapler), kısa yaralarda doku tutkalı (fibrin glue) kullanılıyor. Dikişe alternatif olarak kullanılan bu malzemelerin tek görevi yara kenarlarını uç uca getirmek ve bir süre için bu pozisyonda
tutmak. Klamp’ında tek görevi yara dudaklarını bir arada tutmaktır. Dikiş, çelik zımba, steril bant, doku yapıştırıcısı veya lamp gibi tüm materyaller yaraları kapatmak için sadece birer araçtır. Amaç, vücuda zarar vermeden yara uçlarının bir araya getirilmesidir. Sünnet için bu amaca en uygun materyal, daha uygunu keşfedilene kadar klamp olarak görünmektedir. A.S: Çocuklarımızı hangi yöntemle sünnet ediyorsunuz?
lan sünnet öncesinde yapılması gereken hiçbir hazırlık bulunmuyor. Çocuğun aç kalmasına gerek yok, aileler çocuklarını yedirip gelebilirler. Özel bir kıyafet ya da malzeme getirmelerine gerek yoktur. A.S: Klamp yöntemi ile sünnet olan çocuklarda pansuman yapmak gereklimidir.
M.D: Hayır… Klampli sünnette pansumana gerek duyulmaz çünkü açıkta enfekte olabileM.D: Kliniğimizde klamp yöntemi ile sünnet cek yaralar söz konusu değildir. yapmaktayız. Son yıllarda yaygın olarak uy- A.S: Hatalı yapılan bir sünnetin ilerlegulanan ve kesilecek olan sünnet derisinin ilk yen yaşlarda oluşturabileceği kompliönce plastik bir kıskaçla sıkıştırılıp, sonra ke- kasyonları nelerdir? silmesine dayanan bir sünnet tekniğidir. Tek kullanımlık (kullan-at) klamp yaklaşık 20 sene M.D: Hijyenik olmayan ortamlarda yapılan önce Avrupa ve ABD’de, 10 yılı aşkın süredir sünnetlerde ciddi riskler oluşabilir. Özellikülkemizde kullanıma girdi. Günümüzde artık le eğitimsiz kişilerin koter, lazer ve çan yönmetalik klips, yani gomko yerine bu tek kul- temi kullanarak yaptıkları sünnetlerde kısa ve lanımlık plastik klipsler kullanılıyor. Bu plastik uzun vadede önü alınamayan sorunlar oluşaklipsler sadece bir kere kullanılabiliyor ve ste- bilmektedir. Uzman olmayan kişilerin sterilizasyon şartlarına dikkat etmemesi sonucunril paketler halinde bulunuyor. da; Hepatit, AIDS gibi ve diğer enfeksiyonlara yakalanma riski olabilir. Kanama, İdrar yolA.S: Bu yöntemle sünnet edilen çocuk- larının zedelenmesi, Penis başının bir kısmılarımızın altını bağlayabilir miyiz ve ne nın yaralanması (kopması), septisemi denilen kadar süre sonra aleti çıkartmak gerek- mikrobun kana karışması sonucu yüksek ateş, bulantı, kusma gibi toxic belirtilerin olması, mektedir? elektrokoter (ki halkımıza çoğu lazer diye inanM.D: Kliniğimizde sünnet olan çocuklar için dırılan) cihazının kullanılması ile penis başının sünnet edildikten sonra hiçbir kısıtlama gerekkangren olması, penis sinirlerinin yanmasına memektedir. Çocuğunuz sünnet edilmeden bağlı olarak duyarlılık sorunlarının yaşanmaönce ne yapıyorsa sünnet olduktan sonrada sı gibi durumlar oluşur. Hatalı yapılan sünnetaynı yaşam şekline devam edebilir. Biz özellerde penis ereksiyon haline geldiğinde (prolikle çocukların bezleniyorsa bezlenmeye depisyumun) çok kesilmesine bağlı olarak erken vam etmesi ve normal iç çamaşırlarını giydiboşalma, ruhsal sorunlar görülebilir. rilmesini tavsiye diyoruz. A.S: Çocuklarımızı sünnete hazırlamanın yöntemleri nelerdir? Sünnet öncesinde ve sonrasında tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
A.S: Sünnetin sağlık açısından ne gibi artı ve eksileri vardır?
M.D: Günümüzde ABD ve Kanada’daki erkeklerin yarısı, bütün dünya erkek nüfusunun 1/6’ sının sünnetli olduğu bilinmektedir . 1990 yıM.D: Muayenesini yaptırmadan oğlunuzu lında yapılan bir çalışmaya göre ABD’de yeni sünnet ettirmeyiniz. Klamp yöntemiyle yapıdoğan erkeklerin % 80’inin sünnet edildiği
102
tahmin edilmektedir. A.S: Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
M.D: Dünyada 30.000 den fazla çocuğu sünnet eden ve aynı zamanda Türkiye’deki ve dünyadaki sünnet haritası hakkında ciddi bilgi birikimine sahip bir ekip olarak, dünyadaki ideal sünnet için hangi yöntemin uygulanabilir olduğu konusundaki fikirlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz... İdeal sünnet; hızlı yapılmalıdır. Sünnet yapanı ve yapılanı korumalıdır. Kozmetik bozukluk yapmamalıdır. Fonksiyonel arızalara neden oluşturmamalıdır. Kolay uygulanabilir olmalıdır. Kolay öğrenilebilir ve kolay öğretilebilir olmalıdır. Sünnette penise dikiş atılmamalıdır. Çok fazla cerrahi malzeme gerektirmemelidir. Bilmediğimiz enfeksiyonlara neden olmamalıdır. Tek kullanımlık olmalıdır. Yapılan kişiyi yatağa mahkûm etmemelidir. Ekstra antibiyotik ve pansumana ihtiyaç duyulmamalıdır. Penis başı kesiklerine neden olmamalıdır. Standart bir yöntem olmalıdır. Postoperatif kanama olmamalıdır. Her ortamda yapıldığında standartizasyonu sağlamalıdır. Belirttiğimiz bu özellikler erkeklerin yarınlarını etkileyecek olan ideal sünnet için gerekli olanlardır. Sünnet metotları konusunda dünyada halan uygulanmakta olan her sistemi bilmemize rağmen şu anda klampli sünneti yapıyor ve uyguluyoruz. 1990 yılından 2002 yılına kadar normal dikişli sünnetle yaklaşık 5.000 çocuğu sünnet ettim. 2002 yılında smartklamp denen sünnet aletiyle tanıştım ve Türkiye’de klampli sünnetin tanıtımını gerçekleştirdim. Bu sayede Türkiye’yi adım adım gezdim. Yurtdışında birçok sünnet yapanı ziyaret ettim. Şu ana kadar her kıtada, birçok milletten insanı sünnet ettim. 2005 yılından bu yana ise patentini ve üretimini kendi geliştirdiğimiz klampi sünnetlerimizde kullanmaktayım. Bir dünya markası haline gelmiş olan klamp metodu ideal sünnet için tavsiye ettiğim tek alternatiftir. Saygılarımla… ankarastyle Agustos-Eylül 2011
2011 Çocuk İçin
Acı Tatlı Anlar
Bu yıl 14.’sü gerçekleşen Büyükşehir Belediyesi Sünnet Şöleni dev bir organizasyonla kutlandı. Sincan Harikalar Diyarı Nejat Uygur Anfi Tiyatrosu’nda düzenlenen şölen, Ankaralıların da katılımıyla festival havasında gerçekleşti. Özel Elif Sünnet Merkezi’nin aliskalamp sistemi ile ağrısız, kansız ve dikişsiz olarak operasyonları gerçekleştirdiği şölenin gündüz saatlerinde, palyaçolar, Altındağ Gençlik Kulubü , Eryaman Aile ve Pursaklar Aile Yaşam Merkezi üyelerinin oluşturduğu halk oyunları ve farklı gösteri grupları ile Seymenler ve Mehter Takımı katılımcıların hoş vakit geçirmelerini sağladı. Sunuculuğunu Fırat Paşayiğit’in yaptığı şölenin gecesinde ise iki ünlü sanatçı Mustafa Ceceli ve Şükriye Tutkun’un sahne alarak, gün boyu süren coşkuyu verdikleri muhteşem konserle taçlandırdılar. Ellerindeki asaları, başlarındaki tüylü süslü şapkaları, pelerinleri ve kocaman gülücükleriyle Harikalar Diyarı’nın masal prensleri olan çocuklar, kendileri hazırlanan bu mutlu günde unutamayacakları anları paylaştı.
104
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
105
cm. uzunluğunda olup, bu güne kadar avlanılan Anadolu Yaban Koyunları arasında bu bir dünya rekorudur. Bu rekorum Safari Club International(SCI) tarafından değerlendirildi ve toplamda 138 0/8 skor ile altın ödülle taçlandırıldı. Bu rekorumun kırılabileceğini hiç sanmıyorum. 2010’un Temmuz ayında Yeni Zelanda’da avladığım hayvandan biri olan Feral Goat(Yabani Keçi) için yine aynı kuruluş tarafından yapılan değerlendirmede toplamda 86 1/8 skor, Yeni Zelanda şamuası için toplamda 27 5/8 skor elde ettim ve iki altın ödülle ödüllendirildim. Sizlerin aracılığıyla buradan kıtalar arası tüm avlarımda baha rehberlik eden rehber Erdoğan AVCI’ya teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Trofe avcıları arasında dağ keçileri önem taşır. Sizin için bu koleksiyonun birçoğunu oluşturmuş olmak nasıl bir duygu?
Avcının Dürbününden
Yabana Bakış Ankaralı fakat adı Türkiye sınırlarını da aşmış, uluslararası organizasyonlarda bile büyük başarılarla anılan avcımız Türker Sümer ile birlikteyiz . Trofe odası gözlerimizi kamaştırıyor çayımızı yudumlarken bir taraftan da kendisi ile sohbetimiz devam ediyor. Avlarını anlatırken sanki o anı yeniden yaşıyor, gözlerindeki heyecanı bize nasıl bir sevda içerisinde olduğunu anlatıyor.
106
Avcılık bir tutkudur dersek, sizin bu sevdiğim Gencay GENÇ hocam ile tanışmam betutkunuz nasıl başladı? nim için büyük bir şans olmuştur. Haziran 2005’de Uzun yıllar ikamet ettiğim Etimesgut nahiyesindeki beraber çıktığımız Macaristan avında avladığım iki uçak fabrikasında çalışırken tanıştığım arkadaşım muflondan birinin ölçümleri Uluslararası Ölçüm Hilmi BİLİCİLER, aynı zamanda Samsun’daki av si- Komisyonu(CIC) tarafından yapıldı ve 205,15 puanla altın madalya ile ödüllendirildim. İlk trofe avımlahı atölyesinin sahiplerinden biriydi. da büyük bir başarı elde etmem Gencay GENÇ hoOnun aracılığıyla 125 Liraya getirttiğim tek kırma camın da dikkatini çekti. Çok yetenekli bir “büyük bir av tüfeği ile ben de av hayatına başlamış oldum. av” trofe avcısı olma yolunda son derece hevesli ve Etimesgut’taki muacir avcı arkadaşlar ile ava git- azimli olduğumu söylemesiyle ben de trofe avına meye başladım ve onlardan çok şeyler öğrendim. başlamış oldum. Sene 1954. Avcılık benim en büyük tutkum. Bir senenin ortalama 70-80 günü dağlarda, nehirlerde ve Torfe avlarına başladıktan sonra diğer göllerde geçer. Kara avı olsun, balık avı olsun çok kuş avlarına eskisi kadar vakit ayırdıgüzel avlar yaparım. Domuz, kınalı keklik, çil kek- nız mı? lik, tavşan, bıldırcın, ördek, kaz ile İç Anadolu’da Başarılı bir trofe avcısının özgeçmişinde öncelikle bulunan tatlı su balıkları avlarım. Büyük özverilerle her türlü kuş avlarını en iyi şekilde yapmış olmayaptığım avcılık aslında benim için bir sevda. sı, tüm bu avlardan pekiyi derecede not alması, isTrofe avlarınız sizi Türkiye ve uluslar tikrarlı, inatçı, iradesi çok güçlü, mücadeleyi seven arası av camiasında ön plana çıkarttı. savaşçı bir ruha sahip olması, kendi yapısında, genlerinde bu kanı taşıması gerekiyor. Taşımıyorsa baSiz trofe avlarına nasıl başladınız? şarılı olması mümkün değil. Avlanırken avın havasıYarım asırdır sanayiciyim. 2005 yılında oğlum ve na girebilirseniz, hırslanır ve başarma isteğini yetekızım fabrikadaki işlerimi üzerimden alınca çok ra- neklerinizle birleştirirseniz gerisi geliyor. Trofe avcıhatladım ve yıllardır özlemini duyup da yapmak is- lığına başladıktan sonra sahip olduğum kuş köpektediklerime kavuştum. Çocukluğumdan beri çok iyi lerimle bile ilgilenemedim. Tamamen trofe avcılığıbir avcı olmama rağmen, trofe av dünyasında çok na odaklandım. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Dağ keçilerini 3 ana gurupta toplarsak ibexler, şamualar, markhorlar bunların avına izin verilen türlerinden kaçını koleksiyonunuza katabildiniz? Trofe avında ulaşmak istediğiniz nokta neresidir? Sizin için tamamlanması gerek dediğiniz hangi avlarınız kaldığını düşünüyorsunuz?
ruluşlarından Safari Club International(SCI) tarafından da değerlendirildi ve Safari Club International’ dan da 2010 yılında 9 adet ödülü birden aldım. Dünya yabani keçi(CAPRA) avları, Dünya çengelboynuzlu avları, Dünya yabani keçi avları ve Asya hayvanları kategorilerinde 4 adet elmas seviye ödülüm var. Ayrıca 3 adet de Dünya yaban koyunu(OVIS) avları, Dünya dağ avları ve Avrupa hayvanları kategorilerinAmerika’nın Alabama eyaletinin Birmingham ken- de de altın seviye ödülü sahibiyim. Küresel avcılık tinde bulunan Grand Slam Club/Ovis dünyadaki ya- ödülünde bakır, avcılık başarı ödülünde ise bronz seban hayatında yapılan avların derlenip toparlandığı viye ödülü sahibiyim. ve değerlendirildiği en ciddi organizasyonlardan bi- Trofe koleksiyonunuzdan sizin için derisidir. Dünyanın muhtelif ülkelerinde yaptığım cap- ğerli olan diğerlerinden yeri farklıdır ra avlarının değerlendirilmesi sonucunda 25 ve daha dediğiniz var mı? fazla Capra avı yapmış olmamdan dolayı 2010 yılın- Benim için avlarımın hepsi çok değerli. Bu yüzden da “Capra World Slam-Süper 20” ödülü alan avcılar onları ölümsüzleştirmek için tahnitleştiriyorum. Ayrıarasına girdim. Bu sadece benim için değil, Türk Av- ca avlarımı sergileyerek sevdiklerimle ve benim gibi cılığı için bir ilkti. Yine aynı yıl GSCO tarafından be- bu işe gönül veren avcı arkadaşlarımla paylaşmak islirlenmiş yaban koyunlarından Dünyanın muhtelif ül- tiyorum. kelerinde yapılan avlarla en az 12 veya daha fazla farklı yaban koyunu için verilen “Ovis World Slam” Trofeleriniz içerisinde uluslar arası kaödülünü aldım. Ödüllerimi alırken salonda yapılan yıtlı rekor sayılanlar bulunuyor mu? Kıanonsta özellikle Süper 20 Capra avlarının 2005- rılamaz dediğiniz bir rekor trofeniz var 2009 yılları arasındaki 5 yıl gibi kısa bir sürede ya- mı? pılmış olduğunun vurgulanması beni ayrıca heyecan- Haziran 2005’deki Macaristan avımdan bahsetmişlandırmış ve gururlandırmıştı. Şu anki hedefim Sü- tim. Avladığım iki muflondan birinin ölçümleri Ulusper 30 ödülü. “Capra World Slam-Süper 30” ödü- lararası Ölçüm Komisyonu(CIC) tarafından yapıldı ve lünü alabilmem için 5 Capra türüne daha ihtiyacım 205,15 puanla altın madalya ile ödüllendirildim. Kavar. Ve gitmem gereken ülkeler Kanada, Pakistan, zandığım bu madalya, Türk avcısının başarısı olarak Nepal veya Çin. Dünya yabani keçi avlarım ile dünya uluslararası literatüre girdi. 2007 yılında Bozdağ Yayabani koyun avlarım ayrıca merkezi Tuscon, Arizo- ban Hayatı Geliştirme Sahasında avlamış olduğum na Amerika’da bulunan dünyanın en güçlü avcılık ku- Anadolu Yaban koyununun boynuz trofe değeri 90 ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Yaptığım avlarımın ve elde ettiğim trofelerin hemen hemen çoğunluğu dünyanın en zor coğrafyalarında, en zor yaşam şartlarında ve rakımlarda gerçekleştirdim. Bu yüzden avlarımı birbirinden ayırt edemiyorum. Hepsi benim için çok önemli. Mutluluklar, hüzünler, sukutu hayale uğramalar trofe avcılığının bir parçası. Trofe avcısı 5 günlük bir av süresinde ancak bir defa avı ile selamlaşır, yani karşılaşır. Ya vurur ya da vuramaz. Çok mutlu olduğu anları yaşayacağı gibi avını kaçırdığı zamanlarda üzülüp hüzünlü anıları olacaktır. Hepsi avının bir parçasıdır. Her attığını vuran avcı var mı bilmiyorum, Her attığını vuran avcının avını kaçıran avcı kadar heyecanlı zevkli avcılık yaptığını, avlanmaktan zevk aldığını zannetmiyorum.
Avlanırken avın havasına girebilirseniz, hırslanır ve başarma isteğini yeteneklerinizle birleştirirseniz gerisi geliyor
107
Avı bulmak, vurmak kadar avın trofesini gerekli koşullarda buralara ulaştırmakta önemli olduğunu düşünüyorum. Trofenin yerine ulaştırılması konusunda gerçekten ciddi uğraşlarınız oluyor mu, nelere dikkat ediyorsunuz?
dan biri bu. Birkaç kez maruz kaldığım bu durumda av programınızda aksamalar bile söz konusu olabiliyor.
Trofelerimi ölümsüzleştirme işini yani tahnit ve taxidermilerimizi Türkiye’de tek isim olan İhsan Yey gerçekleştiriyor. Avımı avladıktan sonra müzedeki yerini alması 2-3 ay sürebiliyor. Uluslar arası anlaşmalara göre ihracat sertifikasının çıkması, gümrük işlemlerinin bitmesi ve bunun gibi bir sürü prosedür sonunda nihayet trofemle yeniden bir araya gelebiliyorum.
Trofe avcılığı ölüm ötesidir, avınızı niteliklerinizle birleştirip ebedileştirmenizdir. Av hayvanınızın trofesini odanızda sergileyip bir de müze kurup onlarla uluslararası ödüller aldığınızda, gelecek kuşaklara örnek hedefler ve hevesler aşılamış oluruz. Bu yaşımdaki tükenmeyen enerjimi bu ulusal ve uluslararası heyecandan alıyorum. Ülkemiz avcılığının böyle üretici, yaratıcı girişimcilerine ihtiyacı olduğunu, elde ettiğim muhteşem trofeleri ölümsüzleştirmenin gerekli olduğunu düşündüm ve böylece av hayatım anlamlı bir avcılık uğraşına dönüştü. Bu da hayatın özünü yaşamam için hedefim oldu. Müzemin tasarımını usta mimar ve gerçek büyük avcı Murat BOYACIOĞLU ve mimar Tolga YAŞAR yaptı.
Trofe odanızı bu işe gönül vermiş, avcılığı benimsemiş kişilerle paylaşmak adına bir müze haline geBenim için avlarımın hepsinin çok değerli olduğunu tirmeyi ve adınızı burada yaşatmayı bir kez daha vurgulamak isterim. hiç düşündünüz mü?
Bir Türk avcı olarak katıldığınız avlarda batılı avcılara göre karşılaştığınız zorluklar oluyor mu, vize işlemleri gümrük geçişleri bu işlemlerde batılı avcılara göre ekstra sorunlar yaşıyor musunuz? Size ait özel silahınızın veya diğer av malzemelerinizin kaybolma riski. Benim en çok karşılaştığım sorunlar-
108
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
Uçan
U
Yapmıştık
Pistin diğer ucunda bir sıçrayış daha yaptı, Ama bu kez 10 Mt.’ye çıkmamaya dikkat etti. Ben pistin ortasındaydım, hemen Kadri’ye koştum, çok sevinçliydim. Kadri de oldukça heyecanlı gözüküyordu, “Nasıl?” dedim ve tebrik ettim. Kırk yıllık dostmuşçasına birbirimize sarıldık ve o dostluğumuz ölene değin sürdü. Kadri; dikey dümenlerin kumandasının hemen hemen hiç olmadığını, kanatçığın da istenilen nitelikte olmadığını yalnız ufki dümenin iyi durumda olduğunu söyledi. Birkaç kez daha sıçrattık. Aynı tespitlerde bulunduk ve fabrikaya geri döndük.
yaptıkları işin zevkine varmışlardı.
Mustafa KILIÇ
çan kanat yapılması fikri 1947 yılının Ekim ayında filizlenmişti. Türk Hava Kurumu (THK) Genel Başkanı Seyfi DÜZGÖREN askerden dönmek üzere olan Uçak Mühendisi Yavuz KANSU’yu yanına çağırarak yeni bir projeyle THK adının göklerde olmasını ister. Yavuz Kansu ‘ da daha öncelerden beri kafasında şekillendirdiği uçan kanat planörü projesini genel başkanına arz eder . Olur alınarak derhal çalışmalara başlanılır.
Ağustos ayında İstanbul Teknik Üniversitesi tatil olduğundan son sınıfa geçen öğrenciler de staj için fabrikaya gelmişlerdi. Onlarda heyecanla uçan kanadın yapımını izliyorlardı. Zaman zaman onların düşüncelerini soruyor ve daha iyilerini onların yapacaklarını söylüyordum. Havacılık Dairesi Genel Müdürü Hakkı GÖKSEVER’ de sık sık gelip uçan kanadın yapımını takip ediyor ve biteceği günü merakla beklediğini söylüyordu. Test Pilotu sorunu henüz halledilmemişti. Dayanıklılık ve aerodinamik gurupları da işlerini çok ilerletmişlerdi. Bu sıralarda Seyfi Paşa İstanbul ‘a gitmişti. Telefonla beni arıyor kanat ile ilgili bilgiler alıyordu. Bu sıralarda Emel izin istedi, bende planörün son çizilecek kısımlarından biri olan çekme çengelini bitirerek gitmesini söyledim. Habicht planörünün çekme çengelinin aynen kopya edilmesini tavsiye ettim. Emel bunu taslak olarak çizip Kemal SERİNYEL’e verdi, bende kendisini izine yolladım.
Bundan sonrasını Yavuz KANSU’nun el yazması notlarından aktarmaya devam edelim.
19 Ağustos 1948 Perşembe akşamı kanat uçacak duruma gelmişti, gece saat 3 ‘e kadar stajyer çocuklarla, yani Bülent ATABEK, Turgut ÖZKAN, Sedat TANGUDUR, Asri AY ve Fikret OĞUZ’ la beraber kanadın son hazırlıklarını tamamladık. Saffet’e verdiğim bütün sözlere rağmen ertesi sabah uçurmamak ka-
Temmuz’da müdüre başvurarak planörün yaz devresinde bitirilmesi için bütün büronun Mühendis Mehmet TALU dahil kanat üzerinde çalışmasını teklif ettim. Epeyce tartıştıktan sonra kabul ettiler.Artık büro tam kapasiteyle çalışıyor, hatta pazar günleri bile mesai yapıyorduk. Kısa zamanda çok yol almıştık. Fabrika tarihinde hiçbir projenin bu kadar uyum ve hızla sonuçlandırıldığı görülmemiştir.
rarımı nasıl tutacağımı merak ediyordum. Pilot Kadri KAVUKÇU ’ya bir gün önceden meydana gelmesini de söylemiştik. 20 Ağustos Cuma günü saat 7’de planörü meydana çıkardık. Amaç cip yedeğinde koşturmak ve çok kısa sıçramalar yaptırmaktı. Etimesgut pistinin doğu kısmından çekme başladı, planör 40 mt. koştuktan sonra aniden yaklaşık 10 mt. kadar havalandı, bir süre sonra cipten kurtularak düzgün bir iniş yaptı. Artık sevinçten havalanma sırası bize gelmişti.
Selahattin bey İstanbul’da bulunan Seyfi Paşaya bu uçuşun tüm ayrıntılarını telefonla bildirdi. Aslında bu bir müjde telefonuydu. Hepimiz çok mutluyduk. Ertesi sabah 26 Ağustos’tu, o gün kanadın Ankara üzerinde uçmasını istiyorduk. Sabahleyin Kadri ve Bahattin’e talimat verdik. Ankara üzerine giderek kısa bir tur atıp döneceklerdi. Kalktılar meydan turunu atıp Ankara’ya doğru yöneldiler. Biz kanadı gözden kayboluncaya kadar izledik. Diğer arkadaşlar Ankara’daki dostlarına telefon etmek için bürolara koştular.Seyredin bizim yaptığımız kanat geliyor diyeceklerdi. Ama tüm sevincimiz kursağımızda kalmışt. Planörün çekme halatı bağlantı yerinden çıkmış ve planör hiçte uygun olmayan bir zemine mecburi iniş yapmıştı.
Kanat burun sinirlerinin kaplanması yapılırken bir aksilik oldu, kontrplak yapıştırılırken iyi sıkıştırma yapılmadığı için burun sinirleri attı, yeni sıkıştırma yöntemiyle tekrar yapıştırıldı. Dikey dümenin inşası da oldukça sıkıntı yarattı. Bunun lenjoronunu çelik boru yapmıştık, kaynaklı parçalarla sinirlere bağlanıyordu. Bu şekilde konstrüksiyonun iyi olmadığı ortaya çıktı. Temmuz ayı ortalarında artık kanadı şekillendirmiş bulunuyorduk. Aslında tekerleklerde takılınca ilk tartıları yapabilecek konumdaydık. Merkezi ağırlığın yeri konusu uykularımı kaçırıyordu. Atölye aralıksız çalışıyor, Pazar günleri mesai devam ediyordu. İşçiler bile
110
ankarastyle Eylül 2011
ankarastyle Eylül 2011
111
Gördüğümüz durum bizi çok üzdü. Planör acınacak haldeydi. İki dikey dümeni’ de kırılmıştı aynı zamanda kanadın sağ taraf sinirleri’ de kopmuştu. Ana tekerlek kırık durumdaydı. Kadri kazanın yakınlarında bulunan Mevki Hastanesine kaldırılmıştı. Yarasının ağır olmadığı söyleniyordu. Saffet hastaneye koştu, bende Sedat’la beraber planörü incelemeye başladım. Olay yerinde oldukça kalabalık birikmişti. Bunların arasından kötü sözlerde gelmeye başlamıştı, bunlara aldırmıyorduk bile. Planörden hayır yoktu, ama onu o durumda orada bırakamazdık, aslında ustalarda gelmişlerdi. Hemen ortadan ayırıp iki parça halinde fabrikaya götürmeye karar verdik. Lonjeron bağlantılarına bir şey olmamıştı, fakat cıvataları ayırmak çok zordu, ön tarafı ayırdık arka tarafı da kestik ve kamyona yükledik. Saat dokuzda planör ortadan kaldırılmıştı. Azimle çalışarak neredeyse tekrardan yaptığımız kanat kısa sürede bitmişti. Sadece üstünü beyaz, altını kırmızıya boyama işlemi kalmıştı. Tamirat gerçekten kısa zamanda bitirilmişti. Kanadı bitmiş haliyle tarttığımızda 535 Kg. geliyordu. Bu ağırlık hayret edilecek bir şeydi. Nedenini çok geçmeden bulduk. Kanadın orta kısımlarına Selahattin Bey kontrplak kaplatmıştı. Ayrıca Saffet merkezi ağırlığın daha önceki testlerdeki yerlere gelebilmesi için, 35 Kg. kontrplak ilave etmişti. Her iki artışta canımı sıkmıştı. Tecrübelere başlamak gerekiyordu. Pistin ortasına yakın bir yere Seyfi Paşa, Ser-
112
ver ZİYA, Muammer AKSAN ve Fikret ÇELTİKÇİ beylerde geldiler. Uçak ve planör harekete geçtiler, planör belli bir şekilde sağa kaçtı, bu kaçış sabahkinden fazla idi, fakat pistten dışarı çıkmadan havalandı. Sağa kaçış havada devam ediyordu, bir süre böyle uçtular. Ben arkadan, planörün birden bire yere doğru inerek piste çarptığını ve tekrar havalanarak sağa döndüğünü, tam bu esnada uçağın havalandığını gördüm. Sonradan; okuldan seyredenlerin anlattıklarına göre bu vuruş kayışla birlikte olmuş. Sağa dönen planör start yapmasaydı, Focke Wulf’u yere çarptırarak parçalayabilirdi.
mişti. Tüm görüşler incelenerek detaylı rapor hazırlanacaktı. Raporu tamamlayamadan başka bir kötü haber geldi. THK Genel Başkanı Seyfi DÜZGÖREN Paşa’yı kaybettik. Havacılık dairesi pilotları, Basri ALEV ve Ömer TÜRKEŞ hariç kazayı izah edemiyorlardı. Genelde kanadın iyi olmadığı konusunda görüş bildiriyorlardı. Yalnız yukarıda adlarını verdiğim hocalar pilotaj hatasını kabul ediyorlardı. Topladığımız ve değerlendirdiğimiz tüm bilgileri genel merkeze iletiyorduk. Yazışmalar aylarca sürdü.
Planör alay istikametindeki nakliye uçaklarına doğru giderken kanat ucu üzerine yere vurdu, burun üstü dikilerek ters döndü ve yere kapaklandı. Donduk! Paşa Mardin e hareket etti, Moralim çok bozuktu, bende Ekim başlarında İstanbul’a gittim. İstanbul’a gelen haberlere göre, Pilot Cemal UYGUN kazanın tüm sağlık problemlerini atlatmıştı. Kanadın geleceği ise şüpheliydi. Ankara’ya döndükten sonra kaza incelemesini derinleştirmeye başladık. Bu arada ilk tecrübe pilotu Kavukçu, resmi tecrübe raporunu verdi. Ekip olarak aldığımız kararla Amerikan uçan kanatlarının ünlü mühendisi Mr. Northrop’a mektup yazarak kanadımıza ait dokümanları yolladık. Mr. Nortrop un incelemesini ve fikirlerini merak ediyorduk. Genel merkezce verilen emir üzerine; kazayı gören veya duyan havacılık dairesi pilotlarının tamamından kaza ile ilgili görüşleri isten-
Bense Paris havacılık sergisine katıldıktan sonra Haziran başında yurda döndüm, henüz kanat bitirilmemişti. Derhal hız verdirdim, Ağustos 1949 da ikinci uçan kanat hazır duruma gelmişti. Tartılarda hafifletmemizin yararlarını gördük. 1949 yılında iyi bir römork uçağımız olmadığından kanadı uçuramadık. Birçok Avrupa gazetesi ondan övgüyle bahsettiler ve resimlerini yayınladılar. Şeklen birinci kanada benzeyen ikincisinin daha şanslı olmasın arzu ediyordum… ankarastyle Agustos-Eylül 2011
>> Ankara’ya Dair Bir Anı Annem ve babamın Ankara’da olan akrabaları bizim de sık sık burayı ziyaret etmemizi sağlardı. Anılarımda çok özel bir yeri vardır Ankara’nın. Akrabalarımızın bize olan ilgisi o kadar yoğundu ve bizi o kadar şımartırlardı ki bu kent dünyanın en güzel şehriydi benim gözümde. Ve her Ankara seyahati haberi müjde gibi gelirdi bana. Seyahatlerimizi genellikle arabayla yapardık. Gene böyle bir seyahat kararı alınmıştı. Sevinçten yerimde duramıyordum. Sonunda o beklediğim gün gelmişti. Beş yaşındaydım. Almanya’nın Oberhausen şehrinden arabayla Ankara’ya gidiyorduk. Babam direksiyonda yanında oturan anneme yolumuzun ne kadar uzun olduğunu anlatıyor, ablam ve ben arka koltukta oturmuş konuşulanları dinliyorduk. Yolun uzunluğu bizi hiç korkutmuyordu. Aksine hoşumuza gidiyordu. Ayak boşluğumuzu dolduran yorganlar bize yatak görevi görmekteydi. Bizim için her şey heyecan verici bir oyundu. Ablamla araba seyahatlerine özgü oyunlar oynardık. Arkamızdan gelen, bizi sollayan arabaların plakasından isimlerimizin kısaltmalarını arardık. Şoförlere el sallardık. En iyi ihtimalle onlar da bize el sallar, en kötü ihtimalle de bize orta parmağını gösterirlerdi. Her ikisine de sevinirdik. O zamanlar Türkiye’ye giden yollar ve otobanlar özellikle gümrüğe yaklaştığımızda dolu olurdu. Ne zaman trafik olsa boşuna benzin gitmesin diye bizler de çoğu yolcu gibi arabayı durdurur iki metre ilerlemek için büyük bir zevkle arabayı iterdik. Avusturya’yı geçmek kolaydı ama ondan sonra Yugoslavya vardı. Bulgaristan’a ulaşıncaya kadar rahat bir gün geçerdi. Dinar eski Türk Lirasına çok benzerdi. Deste deste paralarla benzini öderdik. Babam benzin istasyonunda dolandırılmamak için yanında hesap makinası bulundururdu. Yugoslavya’dan sonra Bulgaristan… ve iki saat sonra gümrüge ulaşacağımızı anlardık ve işte o zaman bizi heyecan basardı. Türkiye’ye az kaldı! Bulgar gümrük memurları ‘merhaba komsu’ diyerek bizden ya bi paket sigara, ya çikolata ya da bir kaç kuruş para beklerlerdi. Üç gün süren araba yolculuğundan sonra Ankara’nın içini dışını etrafını saran tepeleri görürdük. Tepeler ve o tepelerdeki gecekonduların saçtığı ışıklar gözümüze yıldız gibi görünürdü. Ankara’nın o göz alıcı görüntüsü her zaman olduğu gibi büyüleyiciydi ve bizi bu sefer de akşam vakti kucağına çekmişti. Heyecanın daha büyüğü bu görüntüyü içimize alır almaz başlardı. Annem iki yıldır görmediği ailesine nihayet kavuşacağı için cümlelerini kahkahalarla doldururdu. Babam, dört baldızın ve iki kayınbiraderin tek eniştesi ve tek damat olarak gösterilecek ilgiyi şimdiden tatmaya başlar, ablamla ben ise anneannemlere ne kadar büyüdüğümüzü gösterme sevincini yaşardık. Hedef Çalışkanlar Mahallesiydi. Babür Caddesi üzerinden ablamın doğumunun gerçekleştirildiği Zübeyde Hanım Doğum ve Çocuk Bakım Evinin önünden geçerken annemle babam iyice heyecanlanırdı. Babamın yorgun sesinin yerini coşkulu bir ses alırdı. Annem “Geldik.” derdi. Gerçekten de biraz sonra toz toprak içindeki Kaftan Sokağa girerdik. Orada anneannem, dedem, teyzelerim ve dayılarım bizi dört gözle beklerdi. Camdan bir çığlık sesi gelir ve sekiz kişi ikinci kattan aşağıya koşarak inerdi. Sarılmalar, kucaklaşmalar ve öpüşmeler bir türlü bitmezdi. Biri daha bırakmadan diğeri kollarından sıyırır çeker sımsıkı sarılırdı. Anneannemin sevgi dolu “Kurban olurum“, dedemin “Gel hele bir bac edem“, teyzelerimin “Hoşgeldin teyzeem“ sözleri beni mest eder, başımı döndürürdü. Arabanın içi dışı bavul dolu olurdu. Oniki kişi, oniki kişilik gürültüyle birlikte tüm bavulları apartmanın ikinci katına taşırdı. Hemen hediyeler dağıtılır, yemekler yenirdi. Kadınlar sabaha kadar bazen heyecandan yükselen bir sesle bazen de özellikle erkeklerden veya tanıdıklardan söz edilirken kısık sesle sohbet ederdi. Ben asker yurdu gibi yan yana serilmiş döşeklerin birinde yatardım. Bana iyi geceler demeye gelen teyzemi bırakmaz “Hadi bana masal anlat” derdim. Teyzem de hiç nazlanmaz “Anlatayım teyzem benim.” derdi. O yıl gene teyzeme bana masal anlat dedim. “Anlatayım, anlatayım ama bu anlatacağım masal değil. Bu gerçekten olmuş bir olay” dedi.
Ankara’ya dair yazılarınızı, şiirlerinizi, metinlerinizi, kısaca bütün anılarınızı bize ulaştırın. ‘‘Okurlarımız, Yazarlarımız’’ sayfamızı anıllarınızla oluşturalım.
Bu sefer daha da sabırsızlandım. Teyzemin ağzından çıkacak her sözcük benim için hazine değerindeydi. “Anlat teyze anlat! Hadi anlat!” Teyzem masal anlatmaya başlamadan önce saçlarımı okşadı, boğazını temizledi ve dik bir şekilde oturdu. Bir süre başımın üzerinde bir noktaya bakıp yeterince görüntü ve sözün birikmesini bekledi. Bu sırada benim heyecanım ve sabırsızlığım iyice artmıştı.Tam,“Teyze hadi anlatsana artık.” diyecekken başladı anlatmaya. Sesini duyduğum an heyecanım yatışmıştı. Fark etmeden tuttuğum nefesimi hızla bırakmıştım. Teyzemi dinliyordum. İşte o hikaye; Gecekonduda yaşıyorduk. Ben senin gibi beş yaşındaydım. Teyzemin beş yaşındaki halini hayal etmeye çalıştım. Çabucak vazgeçtim. Anlattıklarını kaçırıyordum az daha. Ablan o zamanlar bir yaşındaydı. Ve İgocu da (diğer teyzeme kendi aralarında taktıkları isim) iki yaşındaydı. O zamanlar aniden ortadan kaybolan çocuklar olurdu. Bunların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktu. Annesinden babasından bıkıp da kaçmak için daha çok küçük ama kandırılıp da kaçırılmak için en ideal yaşlardaydılar. O günlerde duyduğumuz bir haber hepimizi çok üzmüştü. Filanca teyzenin kızı kaybolmuş deniliyordu. “Yine mi çocuk kayboldu?” soruları arasında herkeste bir korku, bir telaş hali oluşmuştu. Herkes kara kara düşünüyordu. “Allah allah, nerede olabilir bu çocuk?”. O gizemli kaybolmadan kısa bir süre sonra bir söylenti yayıldı. Küçük Naciye’yi kambur bir kadınla görenler olmuştu. Kambur kadın Naciye’nin elini sımsıkı tutmuş birlikte yürüyorlarmış. Küçük kızın elinde kağıt helva yiye yiye karpuz satılan bir at arabasının arkasından gözden kaybolup gitmişlerdi. Görenler olmuştu. Artık kim ortaya attıysa, insanların içine bir şüphe düşmüştü. Tepenin en yükseğinde kendi başına oturan o korkunç kocakarı gelmişti herkesin aklına. Cebinde şekeri hiç eksik olmaz, bir tek çocuklara selam verir, gülümser, büyüklere hiç yüz vermezmiş bu kadın. O zamanlar kimse gecekondusunun kapısını kilitlemeyi bırak kapatmazlardı bile. İnsanlar çoğunlukla akraba oldukları için güven içinde yaşar korkmazlardı. Bir gün annen, ablan ve en küçük teyzen İgocu evde yalnız kaldıkları bir saatte o kocakarı birden eve girmez mi? Ablama, yani annene ve çocuklara yaklaşıp o dişsiz ağzını çirkin bir gülümsemeyle aralamış. Yakın bir dost, bir akraba gibi “Güzel kızım, ne yapıyonuz, nasılsınız” diye sormuş. Annen o zamanlar daha onyedi yaşındaydı. Çocukların önüne cesurca geçip de kuduz bir köpeği kovalar gibi kocakarıyı evden “Hoşt git buradan” diye bağırarak kovmuş. Eğer annen o an başka bir odaya gitmiş olsaydı eminim çocuklardan biri bugün burada olmayacaktı. Kocakarı şansını denemiş ama tutturamamış. Bu olaydan sonra çok geçmeden kadının evini polis basmış ve evinin altında çok sayıda çocuk kemikleri bulunmuş. Polisler kadını tutuklarken sayıp sövmüşler. Söylemedikleri laf bırakmamışlar. Diyorlar ki mahkemede karar açıklandıktan sonra ve kocakarı iki polis tarafından hapishaneye götürülmek üzere hazırlanırken gözleri yuvalarından çıkmışçasına korkunç bir görüntü ile “ciğeeeer, ciğeeerr yemek istiyorum” diye bas bas bağırmış. Mahkemede oturanların tüyleri diken diken olmuş. Teyzem gerçek olduğunu söylediği masalını bitirirken ben korkudan yatağın içinde iyice büzülmüştüm. “Teyze o kadın buraya gelemez” değil mi diye sormuştum titrek bir sesle. Teyzem de güven verici bir sesle “O çoktan öldü. Merak etme teyzem. Ben seninle yatacağım zaten.” diyerek yanıma yatmıştı. Altındağ’ın karşı tepesinde yaşanılan veya yaşanılmayan bu olayı bugüne kadar hiç sorgulamadım. Anlatılan öykü Ankara’nın tepelerine ve gecekondu hayatına dair bir hikaye sadece. Mehtap KAYA ALMANYA
Son yıllarda, tüketicilerin , korunmasının gitgide zayıfladığı bir dönem yaşamakta oldugumuzu görüyoruz. Yoksulluk sınırında yaşayan insanlarca tüketici hakları ikinci planda görülmektedir.Bu bakış açısı hak aramadaki yılgınlıkla birleşince, genel bir çaresizlik hali açıkca gözlenmektedir. Rekabetin olmadığı , bir piyasada kaynaklar etkin kullanılamaz. Ekonomik savurganlık, keyfi fiyatlandırma kalite empoze edilmesi gibi sonuçlarla karşılaşılır. Bu tür zorluklarla karşılaşmamak için politik yapıları olmayan, bağımsız ve kamu yararına çalışan tüketici örgütlerine kulak veriniz ve destek olunuz. Ülkemizde tüketicinin korunması ile ilgili mevzuatın gelişmiş ülkeler seviyesine yakın olmasına rağmen uygulamada gerekli başarının sağlanamaması, örneğin yeterli sayıda tüketici mahkemelerinin hala kurulamaması, yasal sürecin uzun ve masraflı olması nedeniyle ülkemizde tüketici hakları konusunda istenen sonuca ulaşılabilmiş değildir. Üstelik kapıdan satışlar, taksitli , kampanyalı satışlar, mesafeli satışlar gibi satış tekniklerinin ortaya çıkıp yaygınlaşması ile tüketici yeni tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Sevgili okuyucu dünya görüşün nedir? Devrimci misin? Muhafazakar mısın? Milliyetçi misin? Dindar mısın? Hangi felsefeyi benimsiyorsan benimse eger hakla-
rını bilmiyor aramıyor ve savunmuyorsan, dünyanın en iyi yasalarına sahip olsan bile hiçbir işe yaramaz. Haklarını bilmiyorsan ve örgütlü değilsen, sagda solda vatan sevgisi, millet, bayrak, gelenek, görenek vs gibi kutsal laflar ederek komiklik yapma. Bu gün ülkemizdeki sorun da vatan, millet bayrak, din ve ırk sorunu değildir. İş ,aş, yurttaşlık insan ve tüketici hakkı sorunudur. Kendi hakkını aramayı bilmeyen insan çevresine yararlı olabilir mi? O peşine düştügün ideoloji her neyse , senin hak arama isteğin ve mücadelen o savunduğun ideolojilerin hepsinin önünde gelmelidir. Bugün hepimiz tek tek tüketicinin aldatılmasından dem vurmaktayız. Tek tek yaptıgımız mücadeleler sonucunda genellikle çaresizlik ve yılgınlıga itilmekteyiz. Bilinmelidir ki günümüz dünyasında gerçek mücadeleler örgütlü üretici satıcılarla, örgütsüz tüketiciler arasında olmaktadır. 20. yüzyılın sonlarına doğru başlayan globalleşme ve ekonomik entegrasyon süreci tüketici açısından bambaşka bir boyut ortaya çıkarmıştır. Gelişen telekomünikasyon araçları dünyanın heryerinde üretilen ürünleri tüketicinin gözleri önüne sermiş elleme koklama muayene etme, deneme olanağı olmadan mal sipariş etme biçimi ortaya çıkmıştır. Kredi kartlarının ortaya çıkışı, nakit kullanımı yerine kaydi para
ödemeleri problemin diğer bir yüzünü oluşturmuştur. Genellikle üreticiler ve satıcılar kendi çıkarlarını gözetirler. Tüketicilerin, çıkarlarını göz ardı ederler. Üreticiler ve satıcılar toplum düzeni ve sosyal hayatı da bu üretim tekniklerine göre şekillendirmek isterler. Tüketicilerin rekabetin kurulması ve korunmasının beklenmesi tüketici haklarının bugün oldugu gibi cok geride kalmasına neden olur. Üreticinin , satıcının ya da yöneticinin dogasında Tüketicinin çıkarlarını gözetmek genellikle yoktur. Üretici ve satıcı kendi faaliyet alanının uzmanıdır. Gerekli bilgilere kolayca erişebilmesi yanında mali güce sahip bulunması tüketiciye karşı kendi kurallarını dikte ettirmesine imkan verir. Satıcının üstün konumda olması, tüketiciyi mağdur olma riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Çok fakir olan, eğitim düzeyi düşük bulunan yaşlı veya çocuk sınıfına giren kitle ekonomik ve sağlık açısından risk altında bulunmaktadır. Böylece tüketicilerin sadece kandırma, dolandırma,hile vs gibi gayri hukuki davranışlara karşı değil aynı zamanda ekonomik gücün kötüye kullanılması karşısında da korunmaları gerekmektedir. Bu nedenlerle, tüketici sorunlarına çözümler aramak , haksızlıkları ve kandırmacaları ortaya çıkararak sizleri mağdur olmadan önce bilgilendirmek için bu köşeyi hazırladık.
Tüketici Köşesini Neden Hazırladık
S AHMET YURTSEVEN İlkyerleşim Mah. Tarimsal Sit. 429.Sok. No:25 Batikent Ankara 0 532 383 53 52 ahmetyurtseven@yahoo.com
116
izler; yaşamlarınızın her anında sürekli ve yoğun bir reklam mesajına maruz kalmaktasınız. Yürürken, gazete okurken, yolculuk ederken, sürekli bir ikna çabası ile mücadele etmek zorundasınız. Günümüzde tüketicilerin üreticiye ve satıcıya karşı ekonomik yönden çoğunlukla güçsüz, örgütsüz ve reklamların yönlendirmesine açık olması nedeniyle koruma altına alınması gerekmektedir. Reklamda o malın ihtiyaç olduğu ,alınması gerektiği, geç kalınmaması icap ettiği imajı verilebilir. Psikolojik bir tuzaga düşülebilir. Daha önceden lüks olarak görülen bazı mallar herkesce temin edilebilir hale gelmiştir. Artık üretilen ürünler çok karmaşık ve değişik özelliktedir. Tüketicinin bu mal-
ların içeriklerini, üretim tekniklerini, gerçek maliyetlerini bilmesi mümkün değildir. Bitkisel üretimde kullanılan ilaçlama, hormonlama ve genlerle oynama gibi uygulamalar ürünlerin sağlıklı olup olmadığı tartışmalarına yol açmaktadır. Örneğin bir tüketicinin alacagı bir takım elbisenin kumaşındaki maddeleri , boyasının kimyasal bileşimini , cilde zararlı olup olmadığını tesbit etmesi mümkün değildir. Ya da otomobiline aldıgı yakıtın zararlı maddelerini test etmesi mümkün değildir. Tüketici bunlardan hangisinin kendi sağlıgına ve kesesine uygun oldugunu tesbit edecek bilgiye sahip değildir.Günümüzde halen yeni mallar ve yeni teknolojiler gittikçe artan bir hızla ve çoklukla keşfedilmekte başdöndürücü bir hızla piyasaya sunulmaktadır. ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
117
style yatırım
Ticari Gayrimenkul Yatırımında Dikkat Edilmesi Gerekenler… lık gösterir. Genelde ikinci el gayrimenkuller için en güvenilir olanları “Kira Kapitülasyonu” ile “Emİnsanlar yatırımlarını çeşitli enstrümanlara yapmaksal Karşılaştırma” yöntemidir. Belki ileriki sayılarda tadırlar. Yatırım, Menkul veya Gayrimenkul olabibu ekspertiz yöntemlerine deyine bilirim. lir. Adı üstünde yatırım, yani ikamet edeceğimiz bir konut değil. Ticari bir gayrimenkul olması gerek- Ticari bir gayrimenkul alım sürecinde önemli unmektedir. Bir gelir sağlaması aslidir. Geçen sayıda surlardan birincisi bana göre lokasyonudur. Mesebahsettiğim gibi konut alırken dikkat edilmesi gere- la yatırım için, kiracılı bir gayrimenkul alacağız, yer ken hususlar, bir yaşam alanı satın alacağımız için Ankara’nın en işlek caddelerinden biri olan Tunafarklı, ticari gayrimenkul alırken daha farklı olma- lı Hilmi Caddesi’nde zemin kat 100m2 bir mağası gerekmektedir. Bu sayıda da ticari gayrimenkul za olsun. Alıcı olarak siz “ben en fazla 10 yılda busatın alma sürecinde dikkat edilmesi gereken baş- günkü aylık kira bedeli üzerinden satış bedelini ödelıca konulara değineceğim. Ticari gayrimenkul alır- rim” derseniz o gayrimenkulü asla satın alamazsıken gayrimenkulün hızlı kiralanabilir, kiracısının gü- nız. Tunalı Hilmi Caddesi ve buna benzer diğer işlek venilir olması önemlidir. Yapılacak ticari faaliyete caddelerde “lokasyon değeri” denilen bir unsur vargöre değişmekle beraber yaya yolu olması, kendi- dır. Bu da, gayrimenkulün talep görmesiyle doğne ait bacasının olması, vitrin cephesinin geniş ol- ru orantılıdır. Biraz daha açmak gerekirse, Tunaması, deposunun olması, bahçe kullanımının siz ait lı Hilmi Caddesi’nde bulunan mağazadan herhangi bir nedenle kiracı çıkmak zorunda kaldı. En fazolması gibi unsurlar önem taşır. la, doğru kira bedeliyle pazara çıkmak şartıyla, birTicari gayrimenkul alımı öncesi yatırımcıların başkaç gün içinde hemen yeni kiracı bulunur ve zararılıca yaptığı temel hatalardan biri, sanki ülkemizde nız olmaz. Ama talep görmeyen bir caddede, aylarbu genel bir kuralmış gibi gayrimenkule ödenecek dır kiralık tabelası asılı ve kiraya verilemeyen ticari bedelin, en fazla gayrimenkulün aylık kira getirisigayrimenkuller her zaman olacaktır. Eminim çevrenin 120 katını geçmemesi yani 10 yılda bugünkü nizde de buna benzer onlarca gayrimenkul görmüşaylık kira bedeli üzerinden satış bedelini karşılamasünüzdür. Her geçen süre size zarar verir. sıdır. Satıcılarda genel olarak ortalama 15 yıla endekslenmiştir. Bu son derece yanlış bir bakış açı- Diyelim, her konuda anlaştığınız bir gayrimenkul sıdır. Bu hesaplar hiçbir zaman doğruları yansıtan alacaksınız. Bu gayrimenkulü satın almadan önce bir yaklaşım biçimi değildir. Ticari Gayrimenkul Fi- yapmanız gereken çok çok önemli bazı araştırmalar yatını Etkileyen Temel Unsurları başlıca, brüt birim ve dikkate alınması gereken hususlar vardır. Gayrim2 başına fiyat, lokasyonu/bölgesi, inşaat kalite- menkulün tapuda ne “nitelikte” görüldüğü önemlisi, yaşı, bahçe kullanım imkanları, baca olup olma- dir. Örneğin projesinde dükkan olarak görülmeyen, ması, girişi-çıkışı, görünürlüğü, ulaşılabilirliği, vitrin konut olan bir zemin kat gayrimenkulün niteliğini cephesi, ısıtma-soğutma-havalandırma gibi teknik değiştirmek için apartmandaki diğer mal sahipleriözellikleri, kiracının durumu, mevcut kira kontra- nin iznine ihtiyaç duyacaksınızdır. Fırın veya pastatı şartları, lokasyona olan talep durumu diye sıra- ne gibi özel nitelikli bir mülk arıyorsanız resmi prolayabiliriz. Biz gayrimenkul uzmanları ekspertiz ya- jesindeki niteliği fırın veya pastane olmalıdır. Aksi parken bütün dünyada da kullanılan ve geçerli olan durumda bu işlevleri yerine getirmek için ciddi uğbaşlıca üç çeşit ekspertiz yönteminden birini kul- raşılar verirsiniz ve sonunda başaramaya da bilirsilanırız. Bu yöntemler her gayrimenkul için farklı- niz. Özelikle diğer kat maliklerinin tamamının izniMerhaba;
advertorial
Gökmen YÜZBAŞIOĞLU Broker/Owner RE/MAX Lider gokmen@remaxlider.com.tr 0532 707 92 92
ne tabi olan bu tür değişiklilerde diğer malikler para Gayrimenkulün kaçak yerleri var mı öğrenmelisiniz. talep edebilmekte veya o iş kolunu istemedikleri için Binanın onaylı bir mimari projesi var mı? Binanın inşaat yapı ruhsatı var mı? Binanın yapı kullanma izin izin vermemektedirler. belgesi (iskânı) var mı? Yoksa neden yok? Ayrıca Bütün bu sorunların var olup olmadığını irdelemek üzerinde herhangi bir yıkım kararı ve imarla ilgili bir için gayrimenkulü almadan önce gayrimenkulün buproblem görülüp görülmediğinden emin olun. İnşalunduğu belediye ve tapu sicil müdürlüğüne gidilmeat bitim tarihini, inşaatı yapan firma gibi bilgilere inli, üzerinde herhangi bir takyidat yani yasal sınırlama şaat ruhsatından bakın, deprem ve/veya yapı dene(ipotek, intifa hakkı, yıkım kararı, eski eser tesci, vb) tim ile ilgili bir çalışmaya dahil olup olmadığını araştıolup olmadığına bakılmalıdır. Tapuda size ait görürın. Bunlardan anlamıyorsanız ilgili belediyenin İmar len hisse miktarını ve mülkün toplam hisse miktarını Müdürlüğü’nde çalışanlara durumu anlatarak yardım kontrol edin. Mülkünüze uygun miktarda hisse düşüisteyin. Ticari gayrimenkullerde en sık karşılaşılan yor mu düşmüyor mu inceleyin. sorunlardan biri bodrum alanlarının aslında dükkanAyrıca size gösterilen bağımsız bölüm ile tapusu veri- lara ait olmamasıdır. Sığınak alanları projesine aykılen bağımsız bölümün aynı bağımsız bölümü gösterip rı olarak gayrimenkullere ilave edilebilmektedir. Bu göstermediğinden emin olun. Aldığınız mülk ile size durumda aslında ortak alan statüsünde olan bu alaaraştırma için verilen tapunun aynı mülk olup olma- nın sizin için resmi anlamı olmamalıdır. Çünkü, prodığını kontrol edin. Bunun için ilgili Tapu Sicil Müdür- jede resmi olarak tadilat/değişiklik yapılmazsa, herlüğü ve Belediye’de gayrimenkulün arşiv dosyasında- hangi bir dava anında bu alanı kayıp edersiniz. Deki projesine bakmak istediğinizi söyleyin ve sizin gör- ğerlendirmelerinizi buna göre yapmalısınız. Bunun dıdüğünüz ve tapusu sizde olan gayrimenkul ile tapu şında gayrimenkulde fiili olarak bahçe kullanımı varprojesinde yazan bağımsız bölüm numarasının aynı sa veya var olduğu söyleniyorsa bunun da projesinde konumdaki gayrimenkule ait olduğunu teyit edin. veya yönetim planında olup olmadığına bakmalısınız.
Çünkü bu alan yasal olarak size tahsis edilmediyse daha sonra diğer kat malikleri bu alanı kullanmanızı engelleyebilir, kullanımınız için para talep edebilirler. Bir diğer husus da gayrimenkulün içinde bir kiracı var veya komple bir bina satın alacaksınız ve bu binayı yıkıp yeniden inşa edeceksiniz veya farklı bir amaç için kullanacaksınız ve de bu binada birden fazla kiracı var. Unutmayın ki, bir kiracıda olsa birden fazla kiracıda olsa gayrimenkulü satın almadan önce hepsiyle anlaşarak noterden süreli “Tahliye Taahhütnamesi” almalısınız. Kira kontratlarını çok iyi incelemelisiniz. Eğer kiracılarla anlaşmaz iseniz, kiracıda çıkmak istemezse hukuk yoluna da başvursanız ortalama iki yıldan önce gayrimenkulü boşattıramazsınız. Gayrimenkulün elektrik, su, doğalgaz vb. borcu var mı bakın. Kiracının eski mal sahibine verdiği depozito var ise bu bedeli almayı sakın unutmayın. Yukarıda bahsettiğim başlıca nedenlerden dolayı, gayrimenkul satın alma veya kiralama sürecinin başından sonuna kadar profesyonel bir yardım almanızı önerir, yaşam boyunca sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmanızı dilerim.
Şirket Ortakları ve Şahıs Firma Sahipleri
Ssk’lı Olabilir
mında sigortalı sayılacak. Yapılan değişiklik 1 / 3 / 2011 tarihinden önceki süreler için uygulanmayacaktır. 5510 Sayılı Kanun’un 53’üncü maddesi ile 1 / 3 / 2011 tarihinden itibaren sigortalıların 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle 4/c kapsamında, 4/a ve 4/b kapsamında yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde ise (a) bendi kapsamındaki sigortalılıkları geçerli sayılacaktır. 1 / 3 / 2011 tarihinden önce 4/a ve 4/b kapsamında çalışması bulunan ve önce başlayan sigortalılık statüsüne göre sigortalıları devam ettirilenlerin hangi sigortalılık statüsünün önce başladığına bakılmaksızın 4/b kapsamındaki sigortalılığı, 4/a kapsamında çalışmaya başladığı tarihten bir gün önce sona erdirilecektir.
T
Mehmet Gündoğdu Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
120
orba Kanun olarak adlandırılan 6111 Sayılı Kanun’da yer alan düzenlemelerden birisi de, Bağ-Kur sigortalılarının da SSK’lı olabilmesine olanak tanıyacak düzenlemedir.
talılarına işyerini devretmeden veya şirket ortaklığını sona erdirmeden bir kişinin bir başka yerde SSK sigortalısı olarak çalışabilmesini sağlayacak. Buna göre çalışanların SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında yer alacak şekilde birden fazla statüye aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde, öncelikle 4/c kapsamında, (yani kamu görevlisi-memur-) olarak sigortalı sayılacak.
6111 Sayılı Kanun’dan önceki uygulamada, Bağ-Kur sigortalılarının, bir yerde işçi olarak çalışsa bile SSK’lı olmasına imkan vermiyordu. Diğer bir deyişle Bağ-Kur sigortalıları şirket ortaklığını devretmeden veya vergi kaydını kapatıp Bağ- Ancak, 1 / 3 / 2011 tarihinden itibaren sigortalının Kur sigortasından çıkmadan bir başka yerde SSK aynı anda 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur) kapsamınsigortalısı olamıyordu. da sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde kanun Torba Kanun’la yapılan değişiklik, Bağ-Kur sigor- kapsamına girmesi halinde ise 4/a (SSK) kapsaankarastyle Agustos-Eylül 2011
1 / 3 / 2011 tarihi itibariyle 4/a ve 4/b kapsamında çalışması bulunan sigortalıların 6111 Sayılı Kanun’la 5510 Sayılı Kanuna eklenen geçici 33’üncü madde uyarınca hangi sigortalılık statüsünün önce başladığına bakılmaksızın 4/b kapsamındaki sigortalılığı 28 / 2 / 2011 tarihi itibariyle sona erdirilecektir. Daha önce 4/b sigortalılığı önceden başladığı için ücretlerinden sadece vergi kesilen ve 4/a kapsamına sigortalı bildirilmeyenler 1 Mart 2011 tarihi itibariyle 4/a kapsamında sigortalı bildirilerek ücretlerinden ayrıca sigorta primi de kesilecek aylık prim ve hizmet belgesi ile 4/a sigortalısı olarak beyan edileceklerdir.
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
4/a ve 4/b kapsamına tabi çalışmalarda sosyal güvenlik destek primine tabi sigortalılar (emekli) hakkında 1 / 3 / 2011 tarihinden itibaren 4/a kapsamındaki sigortalılık esas alınarak işlem yapılacaktır. İşyerini veya ortaklık hisselerini bir başkasına devretmeden ortağı olmadıkları bir başka işyerinde ücretli çalışarak SSK statüsünde sigortalı olabilecekler. Bu durumda da son yedi yıllık prim gününün en az 1260 günü yani 3.5 yılı SSK’lı çalışırlarsa SSK koşullarına göre emekli olabilecekler. Bağ-kur kapsamında sigortalı sayılanlar, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinde SSK kapsamında sigortalı olarak bildirilemeyeceklerdir. Başka firmalarda çalıştıkları takdirde SSK kapsamında sigortalı olarak çalışabileceklerdir.
Bilinçli Bronzlaşmanın Yararları B
ilinçli bronzlaşma, güneşe çok fazla veya çok az maruz kalmanın potansiyel risklerini en aza indirirken, güneşin etkilerinden potansiyel anlamda maksimum düzeyde faydalanmadır. Bilinçli bronzlaşma ifadesi her birey için farklı anlam ifade eder. Çünkü herkesin cilt tipi farklıdır. Yine de sonuç olarak bilinçli bronzlaşmanın tek bir altın kuralı vardır; ASLA GÜNEŞ YANIĞI OLMAYIN. Güneş ışığı, yanıktan kaçındığınız müddetçe vücudunuz ve sağlığınız için faydalı olacaktır. Makul miktarda güneş ışığı, makul ve planlı miktarda alındığında en etkili ve güvenilir D Vitamini kaynağıdır. Güneş ışığı vücudumuzun doğal mutluluk hormonunun seviyesini arttırır ve bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Bu yüzden güneşli havalarda daha mutlu ve enerjik hissederiz.. Müzeyyen YAVUZ
advertorial
Tunalı Hilmi Cad. 112/10 Kat: 4 Kavaklıdere/Ankara 0312 427 53 04 – 426 28 71
Solaryum cihazları, kozmetik bronzlaşma cihazlarıdır. İyi donanımlı solaryum bronzlaşma üniteleri Avrupa normu 60334-2-27’ye göre denetlenmektedir. Kozmetik amaçlı kullanıldığı için medikal ürünleri kapsayan yasaların kapsamına girmez. Etkili ve güvenilir bir bronzlaşma cihazı radyoaktif radyasyon yaymamalıdır. Dünyanın her yerinde spor salonlarında ve konutlarda çok yaygın kullanılmaktadır.
cak su toplama, soyulma gibi olaylar solaryumda karşımıza çıkmaz. Bu nedenle de daha estetik bronz görünüm sağlar. Kapsamlı solaryum merkezinde bulunan solaryum üniteleri TÜV.GS.ETL.GOST vb. gibi akredite laboratuarlar tarafından ulusal ve uluslar arası uygunluk işaretlerini taşıdığı için hiçbir zararı yoktur. Uzman danışmanların önerisi ile bronzlaşma yapılmalıdır. Cilt hastalıklarını iyileştirmek istediğinizde ilk olarak dermatoloğa başvurmalısınız.
Senelik Solaryum Takvimi
Yüksek teknolojiye sahip solaryumların güçlü filtrasyon tekniği ile zararlı güneş ışınları kontrol altına alınmaktadır. Yaz tatiline gitmeden önce insanlar solaryuma gidip tenlerine zemin hazırlamaktadır. Donanımlı üst teknolojiye sahip solaryum merkezlerinde sağlıklı bronzlaşmanız için cilt tipine uygun ve kişiye özel süre ile uygun solaryum cihazı uzman danışmanlar tarafından önerilmektedir. Güçlü filtrasyon, müzik, klima, verilen üstün kalite ve hijyenik hizmetle konforu yaşayarak sağlıklı bronzluğu sağlamış olursunuz. Cildinizin iyi bronzlaşması için iyi nemlendirilmesi gerekir. Solaryum için üretilmiş solaryum kremlerinin solaryum seans öncesi ve de sonrası kullanılması gerekir.
İlk Baharda Solaryum: İlkbahar yoğunluğuna karşı etkilidir. Cilde özgü bir ışık koruması sağlar. Cildi yaz mevsimine hazırlar. Yazın Solaryum: Cildi tatile ve güneş ışığına hazırlar. Evde geçirilecek tatil için teselli eder. Yaz sıcağı olamadan bronzlaştırır. Sonbaharda Solaryum: Yaz mevsimini uzatır. Sağlıklı ve dinlenmiş görüntü sağlar. Vücudunuzu kış mevsimine hazırlar. Kışın Solaryum: Daha iyi bir moral için ortam hazırlar. Sağlığı güçlendirir. Dinamik ve aktif bir görünüm sağlar. Solaryum merkezinizi seçerken dikkat etmeniz gereken en önemli husus, bronzlaştırıcı lambaların, filtrelerin değiştirildiği, güvenilir solaryum makinelerinin kullanıldığı, eğitimli danışmanların bulunduğu merkezleri seçmektir.
Güneşe çıkmadan önce güneş kremi kullanmaGüneş ışığı altında çok kalındığı zaman oluşa- yanlar güneşte ister istemez savunmasızlardır.
122
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
123
p
in izi
GÜN
atim
1. Gün
15. Gün
1.Karma Aşısı
46. Gün
iç ve dış parazit tedavisiyle başlanmalıdır. Çünkü parazitler vücuttan uzaklaştırılmadan yapılan aşılarda istenilen amaca ulaşılamaz ve aşı sonrasında istenen hücre aktivasyonu ne yazık ki sağlanamayabilir.
advertorial
Veteriner Hekim Murat HARMAN HYPERLINK “mailto:murat.harman@gmail.com” murat.harman@gmail.com
0312-426 20 02 Güvenlik Cad. 45/B A.Ayrancı/ANKARA
Dış Parazit Tedavisi
2. İç Parazit Tedavisi
36. Gün 56. Gün
PERİYODİK UYGULAMA
1. İç Parazit Tedavisi
10. Gün 25. Gün
Kedimizin aşı programına
AŞI-TEDAVİ
3 Ayda Bir Tekrarlanır
1. Lösemi Aşısı
2.Karma Aşısı Karma, Kuduz ve Lösemi aşıları yılda bir kez tekrarlanır
2.Lösemi Aşısı
Kuduz Aşısı Tablo.1 (Örnek Aşılama Programı)
Kedimizin Aşı Programı İnsanların ve onların evcil dostları olan kedilerin hasta olduktan sonra iyileştirilmesinin çok büyük kayıplara (para, iş gücü, sakatlıklar, ölüm vs.) neden olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Hastalıklara karşı tedbir almak hem insanları hem de dostlarımız kedileri büyük kayıplardan koruyacak tek yoldur. Geçmişte çok önemli bir tehdit olan kuduz ve kist hastalığı bugün bu hastalıklara karşı geliştirilen aşı ve ilaçlarla önemini yitirmiştir. Bu nedenle kedilerimizin hastalıklardan korunmasında en etkin ve başarılı yöntem olan aşılama çok büyük önem taşımaktadır. Kedimizin aşı programına iç ve dış parazit tedavisiyle başlanmalıdır. Çünkü parazitler vücuttan uzaklaştırılmadan yapılan aşılarda istenilen amaca ulaşılamaz ve aşı sonrasında istenen hücre aktivasyonu ne yazık ki sağlanamayabilir. Bu nedenle kedimizin parazit tedavisinin düzgün bir şekilde yapılması ve vücutta bulunan parazitlerin uzaklaştırılması gerekmektedir. Parazit tedavisinin ardından Karma, Kuduz ve Lösemi aşıları yapılır. Bu aşıların uygulanmasında değişik sıralamalar kullanılabilir. En hızlı yöntem şu şekilde yapılabilir; 6-8 haftalık yaşa gelen kedimize öncelikle iç-dış parazit tedavisi yapılır. İç parazit tedavisi 10 gün arayla 2 antiparaziter uy-
gulama yapılır; çünkü ilk yapılan antiparaziter uygulamada vücutta bulunan olgun parazitler inaktive olur fakat parazit yumurtalarına etkiyen bir ilaç olmadığından 10 gün beklemenin ardından yumurtalardan yeni parazitler çıkar ve 2’inci uygulamada da bu parazitler çoğalmadan inaktive edilir. Dış parazitler (Bit, Pire, Kene v.b.) için ense damlaları bu süreçte bir kez uygulanır. Burada dikkat edilmesi gereken, uygulamanın yavru kedilerde kullanılabiliyor olmasıdır. Bazı preparatlar alerji ve tüy dökülmesi yapabilir. Ardından bir hafta içerisinde aşı programına başlanır ve 1.karma aşımız yapılır. 10 gün sonra 1.lösemi aşısı yapılır. Ardından 2. karma aşımız 1. karma aşımızdan 21 gün sonra yapılır. 2. lösemi aşımızda 1. lösemi aşımızdan 21 gün sonra yapılır. 2. lösemi aşımızın da ardından kuduz aşımız yapılır ve aşılama işlemini tamamlamış oluruz. Tabi ki aşılama işlemi sadece bu uygulamalardan ibaret değildir. Yapılan tarihlerden tam bir yıl sonra karma, kuduz ve lösemi aşılarımızın tekrarı yapılır. Aşıların tekrar edilmesinin amacı ise kedimizi hastalıklardan koruyan savunma hücrelerinin sayısını belirli seviyede tutmak ve vücudun hastalıklara karşı savunmasını daimi olarak sağlamaktır. Bu aşı programı kedimizin hayatı boyunca her yıl tekrar eder.
Bu aşıların uygulanmasında kedimizin sağlık durumu, yaşı, kilosu gibi etmenler çok önemlidir ve bu etmenlerdeki duruma göre hekiminiz aşı takviminde değişiklikler yapabilir. Kedimiz eğer hastaysa kesinlikle aşı yapılmaz. Hastalığı tedavi edildikten sonra aşı işlemleri yapılmalıdır. Şimdide kedimize yapılan aşıları daha yakından tanıyalım… Antiparaziter Tedavi: Antiparaziter tedavi iç rafından herhangi bir şekilde ağız yoluyla alınve dış parazitlere karşı iki şekilde yapılmalıdır. ması sonucu olur. Dışkılarında echinokok adı İç Antiparaziter Tedavi: Bu tedavi iç para- verilen parazit yumurtalarının insan tarafınzit enfestasyonların engellenmesi ve sağal- dan ağız yoluyla alınması sonucunda karacitımına yöneliktir. Kist aşısı olarak da bilinir. ğer, böbrek, kalp, pankreas, beyin ve göz gibi Halkalı(tenya), kancalı parazitler ve şeritler organlarda kist oluşmasıyla karakterize hidatik bu iç parazitlere örnektir. Bu uygulama insan kist olarak bilinen hastalık şekillenir. Kist aşısı şadığı ortam, dışarıya sağlığı açısından da oldukça önemlidir. Para- kedimizin yamaması, hastalığa yazitler kedilerimizin bağırsaklarında yaşarlar ve çıkıp çıkkalanma riski gibi faktörparazit yumurtalarını dışkılarıyla dış ortama ler göz önüne alınarak çıkarır. İnsanlara bu3, 4 yada 6 aylık aralaşma, parazitlere lıklarla tekrarlanır. karşı aşılanmamış kedilerin yada köpeklerin tüylerine bulaşan yumurtaların veya dışkılarıyla kontamine olmuş yiyeceklerin (marul,
maydonoz, v.b) insanlar ta-
Dış Antiparaziter Tedavi (Pire Kene): Pire ve kene ile mücadelede birçok değişik yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden en etkili olanı bu dış parazitlerin tüm yaşam evrelerine (yumurta, larva ve pupa) etki ederek onları inakti-
ve eden spot-on damla yöntemidir. Bu yöntemde kedimizin yaşadığı ortam, dışarıya çıkıp çıkmaması, hastalığa yakalanma riski gibi faktörler göz önüne alınarak 3, 4 yada 6 aylık aralıklarla tekrarlanır. Spot-on damla uygulamasının dışında dış antiparaziter tedavide pire-kene tasması, spreyler, pire tozları, şampuanlarda uygulanabilecek yöntemlerdendir. Karma Aşısı: Adından da anlaşılabileceği gibi karma aşı aşağıdaki 3 hastalığa karşı bağışıklık oluşturur. Hastalıklara karşı verilen bağışıklık sürelerinin yavrunun anneden aldığı maternal antikor seviyesine bağlı olarak değişiklikler gösterebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle karma aşı uygulamasına yavru 6-7 haftalık olduğunda başlanmalı, aşı 3-4 haftalık aralıklarla yavru 15-20 haftalık yaşa ulaşıncaya kadar tekrarlanmalıdır. Bu programla yavruların yaklaşık %95’inde güvenli bir bağışıklık oluşturulabilmektedir. Karma aşı yıllık olarak tekrar edilir. Karma aşıda bulunan 3 hastalık şunlardır; Feline Panlökopeni: Kediler arasında oldukça yüksek oranda bulaşıcı olan viral bir hastalıktır. Kedilerde, özellikle yavrularda ölüme yol açan virüs kusma, iştahsızlık ve çoğunlukla kanlı bir ishalle kendini belli eder. Tek korunma yöntemi aşılamadır.
SUDOKU
Feline Rhinotracheitis: Ülkemizde oldukça yaygın olan bu hastalık çok bulaşıcıdır. Yetişkin kediler için ölümcül bir tehlike taşımamakla birlikte yavru kedilerde ölümlere neden olabilir. Tek korunma yöntemi aşılamadır. Feline Calicivirüs: Kedilerde ağız ülserlerine neden olan bir hastalıktır ve oldukça bulaşıcıdır. Tek korunma yöntemi aşılamadır. Lösemi Aşısı (Leukosis): Hastalığın etkeni Feline leukaemia virüsu’dur (FeLV). Leukemie özellikle kan hücrelerinin oluşumu ile ilgili lenfoid dokularda tümör ile karakterize öldürücü bir viral hastalıktır. Virüs genellikle salya ile bulaşır. Tükürük, burun akıntısı, dışkı, vajinal akıntı ve kan yolu ile de bulaşma olabilir. Virüsün taşınmasında virüs ile bulaşık su ve mama kapları da rol oynamaktadır. Hastalığın yayılmasında virüs miktarı, konakçının direnci, yaşı ve immun sistemi etkili olmaktadır. Hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur. İmmun sistemi destekleyici tedaviler yanında semptomatik tedaviler de yapılabilir. Ancak olumlu bir sonuç almak pek mümkün değildir. Hastalığın yayılmasını önlemede en etkin yol aşılamadır. Bu amaçla başlangıçta 2 doz uygulanır. Yılda bir kez yapılan tekrarlama ile hastalıktan korunma sağlanabilir.
2 8
Kuduz Aşısı: Kuduz merkezi sinir sistemine saldıran, hızlı gelişim gösteren, bilinç kaybı, huzursuzluk, salya akıntısı, yutkunma güçlüğü ve çeşitli felçlerle karakterize, ölümle sonuçlanan viral bir hastalıktır. İnsan dahil olmak üzere tüm sıcakkanlı canlılarda görülebilir. Hastalık; kuduz bir hayvanın sağlıklıları ısırması ve salyasında bulunan kuduz virüsünü ısırma sonucu meydana gelen açık yaraya nakledilmesi ile bulaşır. Kuduzun bilinen bir tedavisi yoktur. Aşılama tek engelleyici faktördür ve etkili bir aşı programı ile bu hastalık günümüzde kontrol altına alınmıştır. Yavru kedilere ilk kuduz aşısı 3 aylık yaşta uygulanmalı ve her yıl periyodik olarak tekrar edilmelidir. Kuduz aşısı kedi besleyenler için aslında yasal bir zorunluluktur. Zira kediniz bir yabancıyı ısırdığında ya da tırmaladığında halk sağlığı kuralları açısından ısırılan/tırmalanan kişi kedinizin kuduz olup olmadığını teşhis ettirme hakkına sahiptir. Bu tür bir sıkıntıyı bertaraf etmenin en doğru yolu kedinizi kuduza karşı aşılatmak ve aşılandığının delilini teşkil eden karneyi de emin bir şekilde saklamaktır.
6
9
4
5
7
1
3
5
6
7 9
1
5 3
2
1
4
2
9 5
çözüm
126
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
ankarastyle Agustos-Eylül 2011
9
2
6
7
8
1
3
4
5
7
5
8
3
4
6
2
1
9
1
3
4
9
5
2
7
6
8
2
8
1
6
3
4
5
9
7
5
6
3
1
9
7
8
2
4
4
7
9
5
2
8
1
3
6
6
9
5
8
1
3
4
7
2
3
4
7
2
6
5
9
8
1
8
1
2
4
7
9
6
5
3 127
Ayın Burcu Astroloji ve Burcunuz BAŞAK BURCU (4 Ağustos – 23 Eylül)
Astroloji, gezegen ve yıldızların insanların üzerindeki etkisini yorumlayan bir bilim dalıdır. İnsanoğlunun yazılı tarihinin başından beri var olan astroloji, bilimlerin en eskisidir. Astroloji kader değildir, her şey insanın kendi elindedir. Astroloji dönemleri inceler, fırsat alanlarını, şanslı zamanları, doğum haritanızda sizi kısıtlayan, zorlayan alanları, gecikmeleri gösterir. Sonuçta nasıl hareket edeceğiniz, neler yapacağınız hepsi sizin iradeniz içindedir. Gezegenlerin iyi açılar yaptığı şanslı dönemlerde, hiçbir şey yapmadan oturursanız bu fırsatları kaçırabilirsiniz. Aynı şekilde gezegenlerin zorlayıcı etkiler yaptığı dönemlerde gerekli gayret ve azmi gösterirseniz tüm zorlukları aşabilir, farkında bile olmadığınız içinizdeki gücü ortaya çıkarabilirsiniz.
Grubunuz: Toprak Uğurlu gününüz: Çarşamba Uğurlu sayınız: 5 Uğurlu taşınız: Koyu Mavi Safir-Ametist, Kuvars grubu, Akik (Agat), Kırmızı Mercan Uğurlu renkleriniz: Açık sarı, açık mavi, kobalt mavisi Uğurlu çiçekleriniz: Açelya, sarı menekşe, lavanta çiçeği Uğurlu kokularınız: Leylak, limon, sardunya Uğurlu müzik: Eski şarkılar En belirgin özelliğiniz: Temizlik-Detaycı En büyük emeliniz: Toplum tarafından beğenilmek En büyük hatanız: Çekingenlik En büyük arzunuz: İşte başarı Eylül ayı Başak burcunun ayı olmaktadır. 4 Ağustos – 23 Eylül dönemleri arasında yer alır. İlk olarak Başak burcunun genel özelliklerine kısaca değinmek istiyorum. Başak burcunda doğan kişiler çalışkan ve pratik kişiler olup yaşamlarında en önemli şeyleri iştir.
Astroloji’nin temelinde sembollerle akıl yürütme ve tümevarım bulunur. Diğer pek çok bilim dalıyla bağlantısı olan Astroloji sayesinde, doğum haritasının yorumlanmasıyla insanın kişiliği, hayatı, keşfedilmemiş potansiyelleri, kökleşmiş alışkanlıkları, fiziksel problemleri, yetenekleri ve ilerleyen zamanlardaki dinamizmi çok rahat tespit edilebilir.
Ayrıntıcıdırlar… Becerikli bir biçimde çalışırlar ama bu ayrıntı merakı onları kumandası altına alırsa sorunlarının tümünü görmeyebilirler. Her şeyi baştan başa doğru yaptıklarına inanırlar. Kendi yöntemleri ile yaptıkları işlerde yarım yamalak ya da gelişigüzel olduğunu hiç kabul etmezler. Alışmayı çok sevdikleri için başkalarına iş bulmak için çaba harcarlar ama tembel kişilere bu konuda yardımcı olmazlar.
Sizler için yayınımızda diğer pek çoklarının aksine, mümkün olan en kapsamlı çalışmalar derlenmiştir. Uzun bir deneyim sürecinin ve geniş bir kaynakçanın katkılarıyla hazırlanan “Astroloji ve Burcunuz “ kendinizi tanımanızda, güçlü yanlarınızı geliştirmenizde, zayıflıklarınızın üstesinden gelmenizde, daha tatminkâr ilişkiler kurmanızda ve ilerletmenizde size yardımcı olacaktır.
Yaşam boyu her şeyin en iyisini istediklerinde herkesi her şeyi eleştirirler ve kolay kolay hoşnut olmazlar. Sevdikleri ve bağlandıkları zamanlar koruyucu olurlar böylelikle ilişkileri derinleşir. Fazla çalışma, kuruntu ve endişe başta sindirim sistemi olmak üzere sağlıklarını etkileyebilir, cilt problemleri de olabilir. Çevrelerinde her şeyin temiz, düzenli olmasını isterler. Okumaya düşkündürler.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
En üretken burçlardan biridir, gösterişe değil artı değer yaratmaya, kültüre ve tevazuya önem verir ama kendi kabul etmek istemese bile son derece ayırımcı ve seçici bir yapıya sahiptir.
Sevgilerimle, GÜLAY (GÜLBAŞAK) ÖZTUNA
Başak burcu toprak grubunda olduğu için maddesel şeyleri sever, dış görünüşe önem verirler. Tutumlu olmanın ve para biriktirmenin yararına inanırlar, ancak bu tutumluluk merakı pintilik derecesine varabilir. Herkese güler yüzlü davranır ama utangaçlıklarından kendilerini oldukları gibi gösteremezler. İçli-dışlı olmayı sevmedikleri için soğuk bir görünüşleri vardır. Çok zor arkadaş seçerler. İleri görüşlü insanları severler, yakınanlardan hoşlanmazlar; oysa kendileri çok yakınırlar. Evcildirler. Boş vakitlerini sevdikleri ile geçirmek isterler. Gezmeyi çok severler. Çevrelerinde değişiklik yapamazlarsa evlerinde yaparlar.
KOÇ BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
İKİZLER BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(21 Mart-20 Nisan)
(22 Mayıs-22 Haziran)
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Ametist, Kuvars Grubu, Akik, Elmas, Hematit,Yeşim (Jade) taşlarıdır.
Değerli-Yarı Değerli Taşları: İnci, Aquamarin, Strin, Kuvars grubu, Kehribar taşlarıdır.
Sevgili Koç burçları, bu haftadan itibaren moraliniz yükseliyor ve kendinizi daha iyi hissetmeye başlayacaksınız. Bireysel özgürlüğünüze fazlaca değer verebilir ve ön planda tutabilirsiniz. Eşinizden beklediğiniz tek şey, sizinle önce arkadaş olmayı başarmasıdır. İlişkisi olmayan Koçlar, evlenmiş ayrılmış ve çocuğu bulunan biriyle arkadaşlık kurabilir ve onu çekici bulabilirler. İçinizden çok başka şeyler yapmak isteyebilirsiniz fakat mantıklı davranacak ve içinizden yükselen çılgınca arzuları denetim altına alacaksınız. Tamamlanmamış ve bitirilmesi gereken işlerinizin peşine düşebilirsiniz. Eğitim, yurtdışı, seyahatler, ortaklıklar ve ikili ilişkiler konusunda bereketli ve olumlu gelişmeler yaşanabilir. Yalnız yaşayan Koçlar uzaklara gidip yerleşmeyi isteyebilir yâda eğitim amaçlı bir yer değişikliği yaşayabilirler. İdeallerine odaklanmak seni hayata yakınlaştıracak, eğitim ve seyahatle ilgili yeni fırsatlar seni heyecanlandıracak. Eylül sonu ise, parasal konular hayatınızda önemli olacak. Ayrıca duygusal ilişkilerinizde bazı hayal kırıklıkları ve sorunlar yaşayabilirsiniz. Ama bu sorunlar üstesinden gelemeyeceğiniz türden değil. Sakinlik sizi doğru yola yöneltecek! İsteklerinizi gerçekleştirmek için çeşitli araştırmalar yapabilir, bilgisine güvendiğiniz ve saygı duyduğunuz kişilerle görüşebilirsiniz. Enerjiniz ve yapıcı tavırlarınızla hem yakınlarınızın, hem de etkileyici kişilerin desteğini alacaksınız.
Sevgili İkizler, hem iş hem aşk konusunda şanslı bir döneme giriyorsunuz. İş kariyerinizde önemli gelişmeler yaşayacaksınız. Çevrenize daha kararlı davranarak, size sunulan fırsatları değerlendireceksiniz. Gelirler konusunda kazançlarınız olabilir. Eylül ilk haftasında kariyerinizde ve iş ortamlarınızda farklı ve sıra dışı yaklaşımlarınızla kendi şansınızı kendiniz yaratabilirsiniz. Üstelik araştırmalarınızı derinleştirmek için çok uygun bir dönemdesiniz. Bu arada gözden kaçırmış olduğunuz detayları yakalayabilir ve projelerinizi daha mükemmel hale getirebilirsiniz. Gelişmeler yavaş olsa bile düşündüğünüz yönde olacak. Bu arada çok yavaş geliştiği için moralinizi bozmayın ve sabırlı olun. Yakın çevre ilişkilerinizde ve iletişiminizde şanslar ve güzel etkileşimlerle karşılaşabilirsiniz. Ayrıca Eylül ayı birçok ikizler için evlilik ve nişan gibi adımların atılacağı özel aylardan olacak. Aşk hayatınızla ilgili olumlu ve sizi mutlu edecek olan gelişmeler yaşanacak. Yalnız bir kadınsanız bu dönemde kendinizden yaşlı fakat çok dengeli bir erkekle tanışabilir ve hızlı bir evlilik kararı alabilirsiniz. Evli ikizler burçları için kavga ve gürültüden uzak huzurlu bir aile hayatı yaşanacak. Kardeşleriniz ya da akrabalarınızdan, eski olaylarla bağlantılı bir haber alabilirsiniz. Eskiden gittiğiniz bir yeri yeniden ziyaret edebilirsiniz. Dinlenmeye vakit ayırmalı ve kendinizi fazla zorlamamalısınız. Mağdur olduğunuz bir durumu çözme şansınız olabilir. Hayallerinizi gerçekleştirmek için gayret göstereceksiniz. Şanslı bir dönemdesiniz.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
BOĞA BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
YENGEÇ BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(21 Nisan-21 Mayıs)
(23 Haziran-22 Temmuz)
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Malahit, Oniks, Ametist, Kuvars Grubu, Akik
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Aytaşı, Yakut, Strin, Ametist, Akik, Kuvars grubu taşlarıdır.
Sevgili Boğa burçları, yapıcı ve olumlu tutumunuzla saygın ve etkileyici kişilerin desteğini alacaksınız. Yeni girişecekleri işlerde maddi sorunlarla karşılaşmaları olası. Yeni yatırımlara girişmeden önce ihtiyatlı davranmada fayda var. Sorumluluklar söz konusu olduğunda mücadele etmeyi unutmayınız. Pes ederek geri çekilmek, problemlerden kaçmak çözüm değil. Unutmayın. Bir ev satımı veya alımı varsa çok acele etmeyin. Eylül ayının son günlerinde artık vaktinizi kendinize ayırabilirsiniz. Ayrıca bu dönem, son bir yıl içinde yaşadıklarınızın özümsenmesi, geldiğiniz noktanın tam olarak tespit edilmesi ve iç dünyanızda yeni kararlar alınması açısın da etkili olabilir. Bu dönemde dikkat edeceğiniz en önemli husus, aşırı gururdan uzak durmanız ve inatçı davranmamanızdır. Aşk hayatınız ya da evliliğinizle ilgili konularda ani kararlar vermeyiniz. Beklemede kalınız. Daha önce boşanmış ve aile evine geri dönmüş veya kendine yeni bir düzen kurmuş Boğalar için de bu dönem biraz sıkıntılı geçebilir. Ailenizle alakalı her konuda öne atılmak, cesur bir şekilde kendinizi ifade etmek arzusu, size etkili bir ifade gücü, canlılık kazandırabilir. Erkekseniz bazı ciddi bağlantılar yapabilir, kadınsanız bir erkekten teklif alabilirsiniz. Parasal konularda dikkatli harcamalar yapmak, elinizdekini korumak, savurganlıktan uzak durmak gayet önemlidir. Sağlık konusunda dikkatli olmalı ve kendinize daha çok vakit ayırmalısınız. Katılacağınız toplantılarda tartışmalardan uzak kalın ve tansiyon sorunlarınıza dikkat edin. Mideniz ve sindirim sisteminize dikkat!
Sevgili Yengeç burçları, son derece şanslısınız ve birden ortaya çıkan imkânları değerlendirmeye bakmalı, tembellik etmemelisiniz. Kimseye kendinizden daha fazla güvenmeyin. Özellikle ortaklaşa konularda alacak verecek hesabınızı iyi yapın. Bütçenizi iyi ayarlayın. Yeni bir atılımda bulunmak istiyorsanız sabırlı olun ve gelişmeleri bekleyin. Aslında yapmanız gerekenleri yapmak ve gücünüzü ortaya koymak için çok hoş fırsatlar karşınıza çıkıyor. Daha fazlası için kendinizi ve çevrenizi zorlamaktan kaçınmanız gerekiyor. Eylül ayının ilk haftasında iş hayatınızda ve seyahatle ilgili konularda ilginç şanslar ve oluşumlar yakalamanız mümkün. 18-21 Eylül tarihleri arasında işiniz ve kariyeriniz her şeyden önce gelebilir. Koşturmalarınızı bu alanda arttıracaksınız. Saygı duyduğunuz kişiler hayata ve olaylara bakış açınızı değiştirmenize yardımcı olabilir ve böylece isteklerinizi gerçekleştirmeniz kolay olacak. Azminiz, ciddiyetiniz ve disiplinli çalışmalarınızla göz doldurabilirsiniz. Başkasının arkadaş çevresiyle bağlantılı yeni bir kimliğiniz olabilir. Mesleki bir imaj değişikliği yapabilirsiniz. Aşkta büyük bir tutku ve heyecan getirici deneyimler söz konusu olabilir. Yılın son dönemi de aşk hayatınızda ve beraberliklerinizde uyumlu enerjilerin etkisi altındasınız. Evli yengeçlerin aileleri ile olan paylaşımları artacak. Evli olan yengeçlerin bu yıl anne baba olması da mümkün. Hafta sonu daha sakin ve olumlu duygular içine gireceksiniz. Eylül sonuna doğru ise, arkadaşlarınız ve sosyal çevrenizle organizasyonlarınız artabilir. Neşeli olumlu bir ay içerisindesiniz, fırsatları değerlendirin.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
ASLAN BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
TERAZİ BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(23 Temmuz-22 Ağustos)
( 23 Eylül-22 Ekim)
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Yakut, Aventurin, Azurit, Akik, Ametist, Kuvars grubu taşlarıdır.
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Turkuaz, Ametist, Kuvars grubu, opal, ay taşı, safir, zümrüt taşlarıdır.
Sevgili Aslan burçları, Eylül ayı boyunca kişisel konular ve hayatınıza yönelik kararlarınızda güzel etkileşimlere sahip olacaksınız. Kendinizi güzelleştirebilir, alışverişe çıkabilir, sevdiğiniz insanlarla bir araya gelebilirsiniz. Önemli görüşmeler ilişkilerinizdeki aktiflikle size kazandırabilir. Bu size ruh dinliği ve sakinlik kazandıracak. Başkalarıyla olan iyi ilişkileriniz sayesinde mesleki alanda uzmanlaşabilirsiniz. Hayatınızı biçimlendirme ve yeni hedeflere yönelmeye istekli olabilirsiniz. Kariyerinizde başarılı adımlarla ilerleyebilir ve oldukça kazançlı duruma gelebilirsiniz. İnsanların dikkatini çekebilir, ün kazanabilir ve oldukça popüler olabilirsiniz. Güçlü iradenizle olayları kendi iyiliğinize olacak şekilde yönlendirmeyi arzulayabilirsiniz. Yeteneklerinizi kazanca dönüştürmeniz kendinizi yeniden keşfederek dış dünyaya sunabilmeniz açısından önemlidir. Seyahatleriniz olabilir, gözden geçirmeniz gereken konuları ertelemeyin, biraz daha detaylara önem vererek ani kararlar almaktan sakının. Eylül ayının sonunda ise oldukça hareketli ve organizasyonu güzel aktif bir zaman geçirebilirsiniz. Özel hayatınızda sürpriz gelişmeler olacaktır. İlişkisi olmayanlar ya da yeni birliktelikleri olanlar için ilişkinizin bozulmaması için lütfen empati kurmayı deneyin. Önyargılı davranışlar tüm ilişkilerinizi enerjisi düşük bir seyre yöneltir. Ruh dinliği ve sakinlik kazandıracak bir ay içerisindesiniz. Genel anlamda sağlık durumları iyi ve sorunsuz gibi gözükse de yoğun tempolu dönemlerinde aslanlar, strese bağlı boyun ve sırt ağrılarından yakınabilirler. Ağız diş sağlığımıza özen gösterelim gerekli kontrolleri ihmal etmekten kaçınalım. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Sevgili Terazi burçları, bolluk ve şans sizin yanınızda. Maddi açıdan ve gelişim açısından çok şanslı bir döneme giriyorsunuz. Eylül ayı siz terazileri iş alanlarınızda zirveye oynayacağınız güzel etkileşimler söz konusu. Renkli bir dünyada yaşamak, aydınlık yarınlar için el ele vermek bu dönemin hoş yansımaları arasındadır. Amaçlarınızı gerçekleştirme dürtünüzün yükseleceği bu dönemde, özgüven duygunuz, çevrenizdeki herkesin dikkatini çekecektir. Her zaman tarafsız bir bakış açısıyla hareket eden siz, bu dönemde ruhunuzdan yayılan ısı ve ışığı size ihtiyacı olan kişilerin sorunları adına yönlendirebilir ve onlara destek olabilirsiniz. Mesleki anlamda oldukça dikkat çekici bir süreç içerisinde olabilirsiniz. Çevrenizde kötü niyetli kimseler olabilir fakat biraz uyanık olursanız bunları kolaylıkla anlayabilirsiniz. Artan sorumluluklar karşısında yapıcı olmalı ve çalışkanlığınızı öne çıkarmalısınız. Ortaklaşa işlerde yaşadığınız pozitif duygularla verimli çalışmalar yapabilirsiniz. İş hayatında artan iş temponuz sizi daha disiplinli olmaya zorlayacaktır. Kariyeriniz konusunda bir aşama kaydedebilir ve kazançlı duruma gelmeyi başarabilirsiniz. Meydana gelen olayları daha derinden düşünebilir ve şimdiye kadar yaptıklarınızı ve yaşadıklarınızı gözden geçirebilirsiniz. Aynı zamanda içerlediğiniz veya korktuğunuz durumların hiç de sizin düşündüğünüz gibi olmadığını anlayacaksınız. Ayın ortalarında çevrelerin vazgeçilmezi olacaksınız. Yakın gördüğünüz kişiler sizden yardım isteyebilir ve size danışabilirler. Ayrıca özel hayatınız ve ikili ilişkileriniz devrede olacak. Özel hayatınızdaki değişimleri olumlu karşılamalısınız. Hafta sonu alacağınız haberler keyfinizi yerine getirecek. Yakınlarınızla birlikte keyifli organizasyonlar yapabilirsiniz. Üst solunum yolu hastalıklarına dikkat etmelisiniz. Bol oksijen alabileceğiniz ortamları tercih etmenizde yarar vardır. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
BAŞAK BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
AKREP BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(4 Ağustos – 23 Eylül) Değeli-Yarı Değerli taşları: Koyu Mavi Safir-Ametist, Kuvars grubu, Akik (Agat), Kırmızı Mercan
( 23 Ekim-21 Kasım)
Sevgili Başak burçları, genel hatlarıyla güzel, neşeli ve pozitif bir ay. Yalnız, haftanın ilk yarısı huzursuzluk, heyecan ve farklı duygular hissedebilirsiniz. Ancak duygusal dalgalanmalarınız hızlı geçecek. Hafta ortasına doğru geçmişte neler yaşadığınızı gözden geçirebilir ve düşünceleriniz en eski dönemlere kadar gerilere gidebilir. Hafta sonuna doğru dikkatinizi pratik hayatın gerçeklerine yönelteceksiniz ve bu arada şansınızın yükseldiğini hissedeceksiniz. İsteklerinizi gerçekleştirmek için çeşitli araştırmalar yapabilir, bilgisine güvendiğiniz ve saygı duyduğunuz kişilerle görüşebilirsiniz. Hafta sonu sevdiğinizle birlikte dost davetlerine ve eğlence yerlerine gidebilir, ilişkilerinizi daha sıcak hale getirebilirsiniz. Sevdiğinizle aranızdaki ilişkiler giderek daha dengeli olacak. Sürprizlere hazırlıklı olun! Seyahat ve iş alanlarınızda büyük olumlu gelişmeleriniz olacak. Maneviyatınız güçlü sorunlara karşı kendinizi oldukça kuvvetli hissedeceğiniz bir dönemdesiniz. Geçmişte yaşadığınız olayları gündeme getirmekten kaçının. Bu sizi yıpratabilir. Geleceğe bakın olumlu düşünme kapılarınızı hep açık tutun. Bazı Başak burçları gizli saklı ilişkilerden ve temaslardan hoşlanabilir. Sağlık, Aşk, Para yükseliştedir. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Kuvars grubu, Yeşim (Jade), Akik (Agat), Turkuaz, Ametist, Zümrüt taşlarıdır. Sevgili Akrep burçları, duygularınıza güvenin ve düşüncelerin içinde kaybolmayın. Başarınızı pekiştirecek fırsatlar ayağınıza gelecek. Şans gezegeninizin size vereceği mutluluklar karşısında sanki farklı bir dünyanın kapılarının size açıldığını göreceksiniz. Venüs’ün uyumlu etkisi duygularınızı harekete geçirecek ve daha iyimser açıdan olaylara bakmaya başlayacaksınız. En azından kafanızı takmış olduğunuz konulardan uzaklaşıp sevdiğiniz işlerle meşgul olacaksınız. İşiniz ve aşk hayatınız da yeni başlangıçlar yapabilirsiniz. Bu dönemi oldukça verimli kullanmalısınız. Şanslar önünüze bir bir serilecek, kapılarınızı açık tutmalı görmemezlikten gelmemelisiniz. Bu sizin hayatınızın dönüm noktası olabilir. Eylül ayında aşk hayatınızda duygu değişimleriniz fazla olacak. Aşk hayatınızda fedakârlıklarınız ve geri adımlarınız söz konusu olabilir. Meraklı ve hareketli yapınızı, hoşlandığınız hobilerinize ve işlerinize aktarabilirsiniz. Güzel gelişmelerin yaşanacağı bir ay içindesiniz. Özellikle iş ve kariyer alanınızdaki ilişkileriniz ve duruşunuz size çok olumlu yansıyacak. Hayal kırıklığı ve benzeri düşüncelerden uzaklaşıp dikkatinizi yapmak istediğiniz konuya odaklayın. Yaptığınız araştırmalar ve incelemeler üzerine karar vermek için acele etmeyin. Şimdilik gelişmeleri bekleyin. Aslında kendinizi güçlü hissedeceksiniz ve çevrenizde bulunan yabancılardan pek hoşlanmasanız bile enerjiniz ve yapıcı tavırlarınızla hem yabancıların, hem de etkileyici kişilerin desteğini alacaksınız. Bu hafta sevdiğinizle aranızdaki ilişkiler daha sıcak olacak. İlişkisinde sorun olanlar açısından Venüs Aslan burcu seyrinin yaratabileceği etkiler daha farklıdır. Hâkimiyet hırsınız oldukça yükselebilir. Yani ilişkide benim dediğim olsun tarzında yaklaşımlar daha fazla ön plandadır. Bağırsaklarınıza dikkat etmeniz gereken bir süreçtesiniz. Yiyecek içecek düzeninizi tekrar sağlamanız gerekmektedir. Kendinize lütfen daha özen gösterin. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
YAY BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
KOVA BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(22 Kasım - 21 Aralık)
(20 Ocak-18 Şubat)
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Lapis Lazuli, Obsidyen, Ametist, Kuvars grubu, Pırlanta, Yakut taşlarıdır.
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Aquamarin, Aytaşı, Yeşim (Jade), Akik (Agat), Ametist, Kuvars grubu taşlarıdır.
Eylül ayı boyunca, uzak seyahatler, medya işleri, eğitim konularında şanslı etkiler altında olacaksınız. Bu alanlarda tamamlanmamış ve birikmiş işleriniz varsa onlar için harekete geçmenin tam zamanı. Yine uzak yerlerde ve daha az tanıdığınız insanlarla olan ilişkilerinizde sosyalliğiniz fazla olacaktır. Eylül ayının sonlarında ise, iş alanlarınızda ortaklaşa para konuları gündeme gelebilir. Yeni bir eve taşınmak yâda satın almak söz konusu olabilir, yapılmayı bekleyen, yarım kalmış işler için atılım yapabilir, kendiniz için yeni bir başlangıç oluşturabilirsiniz. Bazı işlerinizin yavaş ilerlemesi canınızı sıkabilir. Ama hiçbir şey sandığınız kadar zor değil. Yeterli gücü bulabileceğiniz bir dönemdesiniz. Yeter ki isteyin. Etrafınızdaki insanların sizin için ne düşündükleri önemli değil, siz her konuda zaten elinizden gelen her şeyi yapabilmektesiniz. Kendinize güvenin ve emin adımlarla yola devam edin. Korkmayın çünkü güzel bir ışıkla korunmaktasınız. Ev ve aile alanlarınızdaki işlerinizle eğlenceli ve olumlu bir başlangıç yapabilirsiniz. Daha çok kazanmak adına arayışlarda bulunabilirsiniz. Alışverişte bulunduğunuz insanları özellikle iyi tanımadığınız kişileri incelemeyi ihmal etmeyiniz. Aileniz ve yuvanızla ilgili yeni gelişmeler yaşanabilir belki aileye yeni biri katılabilir ya da aile bireylerinden birinin özellikle eğitim için yer değiştirmesi gündeme gelebilir. İşi olmayan Yay burçları bu ay içerisinde yeni başlangıçlara imza atabilir. İlişkisinde sorun yaşayanlar ise ya birlikte olduğunuz kişiyi olduğu haliyle kabul edin veya size uymayan ve mutsuz eden bir ilişkiden kaçının. Sorunlu bir birlikteliği ciddiyete dökmek ileride daha büyük sorunlara yol açacaktır. Eğer amacınız huzurlu bir yaşam sürmekse, kavga ve çatışmalardan uzak kalmaksa, o zaman önce evliliğinizi, evli değilseniz bundan sonra kuracağınız ilişkileri iyice gözden geçiriniz. Yeni başlayan birlikteliği olan yaylar evlilik konusunda aceleci davranmamanızı tavsiye ederim.
Çevrenizdeki kişilerle ortak kararlar aldığınız ve kısa seyahatlerin söz konusu olduğu bir dönem olacak. Seyahatlerde karşılaşacağınız kişilerle eğlenceli saatler geçirebilirsiniz. Özellikle parasal konularınız aktif olarak başlayacaksınız. Parasal konularda duygusal tepkiler verebilir, kendinizi bile şaşırtabilirsiniz. Eskiden sahip olduğunuz imaja yeniden bürünebilirsiniz. Önceki kimliğinize tekrar sahip olabilirsiniz. Bu konuda bazı harcamalar yapmanız gerekebilir. Kendinizle ilgili eski hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışabilirsiniz. Özel hayatınızda ve ikili ilişkilerinizde şanslı ve güzel etkiler altında olacaksınız. Kalbi boş olan kova burçları içinizde bazı korkular yalnızlık duygusu yaşasanız da başarıyı yakalayabilir, karşı taraftan gelen yönlendirmelere değer verebilirsiniz. Sevdiği kişiyi uzakta bırakan yâda iş seyahati gibi bir nedenle ayrılıklar yaşayan bazı kova burçları için bu ayrılıkların aşklarını tazeleme fırsatı olacağını söylesek yeridir çünkü bu ayrılıklar sonrası özlem dolu kucaklaşmalar olacak. İlişkisi biten ya da kötüye giden Kovalar, alınganlıklarınızdan sıyrılmalısınız. Hep alttan alan tarafın kendiniz olduğunu düşünüyorsunuz ancak böyle yaparak sadece yıpranmaya devam edersiniz bunu unutmayın. Ay sonu, eviniz ve aileniz her şeyden önemli olacak. Gerçeklerle yüzleşmek canınızı sıkabilir ama unutmayın ki değişim hayatınıza renk katacaktır. Fiziksel enerjinizi güçlendirmelisiniz. Mide ve bağırsak problemleri ortaya çıkabilir. Tiroidle ilgili sorunu olanlar ihmal etmesin. Kendinize bedeninize iyi bakmalısınız. Ailevi sorunlarınız gündeme gelse bile olumlu düşünmeye çalışın. Stress baş düşmanınız hobilerinize yönelin kendinizi sevin.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
OĞLAK BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
BALIK BURCU AYLIK BURÇ YORUMU
(22 Aralık-19 Ocak)
(19 Şubat-20 Mart)
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Jasper, Granat (garnet), Oltu, Kuvars grubu, Akik (Agat) taşlarıdır.
Değerli-Yarı Değerli Taşları: Opal, Aquamarin, Ay taşı, Ametist, Kuvars grubu, Yeşim (Jade), Oniks, Mercan taşlarıdır.
İletişiminizde ve yakın çevre olaylarınızda ortaklaşa davranmaya meyilli olacaksınız. Çevrenize yapacağınız yardımlar ön planda olabilir. Yaşanan olaylar karşısında keyfinizi hemen bozmamaya dikkat ve özen gösterin. Çalışma hayatınızla ilgili yeni gelişmeleri ertelemeniz ve önceki işlerinizi tamamlamanız gerekebilir. Merkür geri hareketinde genel olarak eski işler önünüze gelir. Yani tamamlamanız gereken ne varsa önemlidir. Yaşamınızda genel olarak sekteye uğramış ne varsa bu dönemde bunların üzerinde düşünmeniz ilerisi adına faydalıdır. Ani değişikliklerden etkilenebilir ve huzursuz olabilirsiniz. Duygusal tepkilerinizi denetlemek için gayret göstermelisiniz. Sonradan pişmanlık duyacağınız davranışlarda bulunabilirsiniz. Fakat olaylara bakış açınızın değişmeye başladığı bir dönemdesiniz ve inatla sürdürdüğünüz davranışlarınızı da böylece değiştirmeyi başarabilirsiniz. Bunun sonucunda öfkeli bir tavır içinde bulunmak yerine anlayışlı ve kararlı bir tavır sergilemiş olursunuz. Bu hafta sevdiğinizle aranızdaki ilişkiler daha sıcak olacak ve isteklerinizi ortaya koyacaksınız. Yakınlarınız ve sevdiklerinizle ilgilenecek, anlayışlı ve sevgiyle davranacaksınız. 15 Eylülden sonra aşk hayatınızda ve yapılacak güzel planlarda olumlu etkiler altında olacaksınız. Sevgilinizle güzel vakit geçireceksiniz ve bu durum bütün bir ay boyunca devam edecek. İlişkisi düzgün seyirde giden Oğlaklar bu dönemi, eşlerinin doğal yapılarının farkında olarak el ele ve işbirliği şeklinde geçirmeyi bilirler. İlişkisinde sorun yaşayan ya da yalnız kalan Oğlaklar, kendinizle baş başa kalarak iç gözlemde bulunun. Bu son derece önemli. Çünkü bunu tam olarak yaptığınız zaman bundan sonrasında çok daha tutarlı bir ilişki yaşamanız mümkün olur. Genel olarak sağlık konusunda baktığımızda stres kaynaklı mide ve bağırsak sorunları yaşayabilirsiniz. Mümkün olduğunca negatif enerjinin olmadığı yerlerde vaktinizi geçirmeye özen gösterin. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Huzurlu ve sakin bir ay sizi bekliyor. Alacağınız bazı haberler ve karşılaşacağınız olaylar sizi duygusal bir boyuta sokabilir. İstek ve beklentilerinizi kısıtlamamalı, her tür konu ve görüşe açık olmalısınız. Hayatınızda aşk varsa sevdiğiniz insanla beraber hareket etmeniz kaçınılmaz olacak. Tüm ay boyunca iş ve hizmet alanlarınızda güzel ve etkileyici etkilere sahip olacaksınız. Beraber çalıştığınız insanlarla ilişkileriniz çok iyi olacak ve iş yapmaktan ve çalışmaktan korkmayacaksınız. Uzun zamandır bekleyen işler ve ihmal edilmiş konular varsa, bunlar zaten ertelenemez olduğu için yapılmalı. Bunun dışında yepyeni bir girişimde bulunacaksınız. Ay sonunu beklemenizde yarar vardır. İletişimde hoşgörülü tarzda, birlik beraberlik ruhu içinde hareket etmelisiniz. Evli olan ilişkisi olan Balıklar lütfen tüm yükün kendi üzerinizde olduğunu birlikte olduğunuz insana hissettirmeyin. Karşınızdaki kişiyi anlamak için yeteri kadar emek sarf edin. Hayatlar müşterektir. Böyle bir zamanda böyle bir uyumu yakalamak çok zordur. Yaşadığınız ilişkinin kıymetini bilerek sahip çıkın. Ani kararlar ve ani hareketlerden kaçının. Bir birlikteliği olmayan, ilişkisi yeni bitmiş Balıklar, heyecan dolu aşk kokan bir ilişki kapınızda. Gelecek kaygısı içerisine girmeden anın tadını çıkarın. Göreceksiniz ki suyolunu buluvermiş. Gereksiz detaylara kapılmanız nedeni ile ilişkinin seyrini değiştirebilirsiniz. Bunun için kimseyi değiştirmek çabasına girmeyin. Empati kurarak tüm ilişkilerinizi sağlama alabileceğiniz bir dönemdesiniz. Enerjiniz çok, istediğiniz kadar vakit ayırabilirsiniz. Öncelikler listesi yaparak gereksiz düşünceleri eyleme geçirmeyelim. Yiyecek ve içeceklerimize dikkat etmemiz gereken bir dönemdeyiz. Oldukça sağlıksız beslenmektesiniz. Silkelenip düzenli beslenme yolunda bir uzman tavsiyesi alın. Kendinize ve bedeninize değer verin. Çünkü sizi seven insanlar var. Doğan Güneş yüreğinizdeki sıkıntıları alıp götürsün. Mucizeler sizinle olsun.
Lösev Ramazan’da Çocuklarıyla ve Aileleriyle Birlikte Lösemili Çocuklar Köyündeydi. Paylaşma ve yardımlaşma ayı olan Ramazan’da değerli gönül dostlarımızla bu yıl da dünyada bir ilk olan Lösemili Çocuklar Köyümüzde bir araya geldik. İftar yemeklerimiz için ailelerimiz sofradaki yerlerini aldığında Grup Ege güzel müzikleriyle kulaklarımızın pasını sildi. Çocuklarımız ise kendileri için gelen palyaço ile eğlenceli anlar geçirdiler. Tüm gönül dostlarımız ve ailelerimizle hem eğlenceli hem de yardımlaşmanın ve paylaşmanın getirdiği sıcacık duyguları tattığımız bir Ramazan gecesi daha yaşadık. Önümüzdeki yıl yine paylaşma, yardımlaşma gibi en güzel duyguları yaşayacağımız bir LÖSEV iftar yemeğinde daha gönül dostlarımızla bir arada olmayı diliyoruz. Sizlerde eğer çocuklarımıza yardım etmek isterseniz, tüm Türkiye’deki banka şubelerinden, PTT şubelerinden, telefon ve sms ile veya internet sitemiz olan www.losev.org.tr üzerinden “Nasıl Bağış Yapabilirim?” başlığı altında bulunan bağış seçeneklerini inceleyerek katkıda bulunabilirsiniz.
“Biz sizin yardımlarınızla iyileşiyoruz” Yoksul bir aileye sahip çıkmak, hasta bir çocuğu iyileştirmek, ağlayan bir anneyi güldürmek ibadetlerin en güzelidir.