Narkoz Sağlık Dergisi

Page 1


2

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

3


www.sanko.edu.tr Gazi Muhtar Paşa Bulvarı No: 36 Şehitkamil, 27090 Gaziantep Tel : 0342 211 65 00 Faks: 0342 211 65 05 email: info@sanko.edu.tr


MİYOP - HİPERMETROP - ASTİGMAT

Korneası İnce Olan Hastalarda

intralase

Göze Bıçaksız Lazer İntralase teknolojisi

NASA'nın

Astronotlarda İzin Verdiği Lazer

SSK, BA⁄-KUR, EMEKL‹ SANDI⁄I DEVLET MEMURLARI (SGK) ile anlaflmal›y›z

Tel: 0.342. 322 10 00 Fax: 0.342. 322 02 03 Ali Fuat Cebesoy Bulvar› No:94 fiehitkamil / GAZ‹ANTEP www.mirkelamgozlazer.com e-mail:info@mirkelamgozlazer.com


İÇİNDEKİLER 16

76

34

modern çağın hastalığı Kemoterapİ İle İlGİlİ ön yargılarınızı

aşın

DEPRESYON ANNE SÜTÜNÜ KESİYOR

58

20


GÖZ BANKASI UMUT OLMAYA dEVAM EDİYOR

25

78

KISIRLIK KABUS DEĞİL

68

KALP SAĞLIĞINIZI KORUMAK İÇİN SAĞLIKLI BESLENİN !

32

GÜLÜŞÜNÜZ İLE GENÇLEŞİN

54

“SİGARAYA ELVEDA” DEMEK MÜMKÜN

14

ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ

62

PANİK ATAK BEYNİMİZİN KÖTÜ BİR ŞAKASI

78

84

YAZA MERHABA KİLOLARA ELVEDA

lAZER EPİLASYON

AŞI TÜRKİYE’DE YILDA 14 BİN HAYAT KURTARIYOR

42


s

a

ğ

l

ı

k

İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mezine SIRAKAYA GENEL YAYIN YÖNETMENİ Pelin DEDEAĞA EDİTÖR Deniz YEMİŞENLİOĞLU YÜKSELİR DİZGİ TASARIM Atakan CEHRİ HALKLA İLİŞKİLER Batuhan CEHRİ HUKUK DANIŞMANI Av. Yaşar SAĞLAM Av. M. Yılmaz ÇELİK Av. M. Buğra AYBERK YAYIN KURULU Prof.Dr. Hakkı KAZAZ Prof. Dr. Göktürk MARALCAN Uzm. Dr. A.Muhittin TAŞDOĞAN Dr. Cengiz BAYRAM Opr.Dr. Barış DEMİRİZ Dr. Ulaş YANI Dr. Ali Özdemir

YÖNETİM YERİ

a j a n s Narkoz Haber Gazetesi Balıklı Durağı Karşısı Balıklı İş Merkezi Kat: 3 No: 6 BASKI İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No: 21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / Gaziantep Telefon: 0 (342) 215 04 00 e-posta: info@ebatofset.com

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz alıntı yapılıp çoğaltılamaz. Dergide yer alan köşe yazılarından, köşe yazarları sorumludur. narkozhaber@hotmail.com narkozhaber@mynet.com www.narkozgazetesi.com Sayı: 8 Yıl: 2 Yerel Süreli Yayın Narkoz Haber Gazetesi ücretsiz ekidir. 0 539 247 96 18 0 342 232 42 43

Sağlık

Mutluluk

Huzur

Saygıdeğer Narkoz Sağlık Dergisi Okuyucuları; Yaşama dair her konuda önemli bir anahtardır sağlık, mutluluk ve huzur. Bu üç temel unsuru bir arada bulabilmek günümüzde altın değerinde olsa gerek. Özellikle kadınlarımızın son yıllarda artarak devam eden fiziksel, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağduriyeti Türkiye olarak bir türlü çözüm üretemediğimiz sorunlardan bir tanesi haline gelmiştir. Son yıllarda Şiddetin; kadının yasal, sosyal, siyasi ve ekonomik eşitliğini sağlama fırsatlarını sınırladığını, girişimcilik ruhunu ve kendine olan öz güvenini yok ettiğini, aile içi şiddetin çocukları da olumsuz etkilediğini görüyoruz. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2014 sonuçlarına göre, eş veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kalmış ve kalmamış kadınların 6-14 yaşları arasındaki çocuklarında görülen bazı davranış sorunları incelendiğinde; şiddete maruz kalmış kadınların yüzde 30,6’sının çocuğunda anneye veya diğer çocuklara saldırgan olma davranışı görülürken, aynı davranış için bu oran şiddete maruz kalmamış kadınların çocuklarında yüzde 17,2 oldu. Bu oranlar kadına yönelik şiddetten çocukların da etkilendiğini ve agresif nesillerin temelinin de atıldığını göstermektedir. Çocukluğundan itibaren mutsuz, huzursuz ve şiddet dolu bir aile ortamında büyüyen çocukların ileriki dönemlerde kendi hayatlarında da saldırgan ve şiddet eğilimli olduklarını görüyoruz. Aile içerisinde anneye, kız kardeşe uygulanan şiddeti belirli bir süre sonunda normal olarak algılamaya başlayan çocuk-

lar ileriki dönemlerde de bu algıyı devam ettirerek sorunun katlanarak devam etmesine sebep oluyor. Hisler, kişinin huyunu oluşturur. Huyun kontrolü, aklın elinde değil, “duyguların” elindedir. Duyguları geçmişinde olan bu nesillere istediğiniz kadar hitap edin, bir şeyleri anlatmaya çalışın, geçmişini değiştirmedikçe duygularını yok edemezsiniz. Atalarımız, “Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de odur” diye boşuna söylememiştir. 7’sinde mutlu, huzurlu, şiddetten uzak yetişecek olan çocuk sorunun çözümünde önemli bir etken olacaktır. Öyleki; Hz Muhammed (s.a.v.) Kadınlara iyi davrananları insanların en hayırlısı olarak zikretmiştir. Hz Muhammed (s.a.v.) asla kadın dövmemiş, dövenleri kınamış, kadınlar hakkında Allah’tan korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını ve onlara iyi davranılmasını istemiş, bu bağlamda; “Sizin hayırlınız kadınlarına/ eşlerine en hayırlı olanlarınızdır” buyurmuştur. (Tirmizî, Rada, 11)



Bakan Müezzinoğlu:

“Türkiye sadece sağlığı tüketen değil, sağlıkta yarışan ülke olacak” Sağlık-Sen tarafından düzenlenen programa katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu “Türkiye sadece sağlığı tüketen değil, sağlıkta yarışan ülke olacak” dedi. ağlık-Sen t a ra f ı n d a n düzenlenen program Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nu ve sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarını bir araya getirdi. Burada sağlık personeline hitap eden Müezzinoğlu, AK Parti iktidarı döneminde sağlık alanında yaşanan değişimlerden bahsetti. Türkiye’de yaşayan nüfusun yüzde 75’inin en çok memnun olduğu alanın sağlık alanında olduğunu söyleyen Müezzinoğlu, sağlık alanın diğer alanlardan daha zor olduğunu da kaydetti. Sağlık sektöründe yapılan çalışmalar hakkında bilgiler de veren Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, önümüzdeki 3 yıl içerisinde 40 bin yatak kapasiteli fiziki alanların vatandaşların hizmetine gireceğini söyledi. Bakan Müezzinoğlu bu yıl içerisinde çalışmalarına başlanacak olan 2 önemli proje hakkında açıklama yaptı. Projeleri, Türkiye’nin sağlıktaki geleceğine yön verecek olan çalışmalar olarak nitelendiren Müezzinoğlu, konuşmasına şöyle devam etti; “Bu çalışmalardan bir tanesi de sağlık enstitüleridir. Kanser enstitüsü, Geleneksel Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü, Biyo-

S

10

s

a

ğ

l

ı

k

teknoloji Enstitüsü ve Anne Çocuk Ergen Sağlığı Enstitüsü, Akreditasyon Enstitüsü, Kronik Hastalıklar Enstitüsü ile Türkiye artık sağlığı tüketen değil, sağlık alanında bilimsel üretimleri ile hem kendi insanına hizmet edecek hem de dünya tıp alanındaki yarışta bende varım diyecek. İlaç sanayisi, tıbbi teknoloji ve bilimsel Ar-Ge’de Türkiye önümüzdeki 5 yılda çok daha farklı bir noktaya gelecek. İkinci adım ise Türkiye Sağlık Bi-

limleri Üniversitesi’ni Sağlık Bakanlığı olarak bu yıl içinde inşallah kuracağız.” “Tütünle mücadele ettiğimiz gibi bonzai ile de mücadele edeceğiz” Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, gençler arasında kullanımı artan ve ölüme neden olan bonzai adlı uyuşturucu maddeyle mücadele konusunda yöneltilen soruları da yanıtladı. Koruyucu ve önleyici tedbirlere ağırlık verecekleri-

ni açıklayan Müezzinoğlu, devlet olarak, milletin evlatlarını istismar edenlere teslim etmeyeceklerini söyledi. Bakan Müezzinoğlu, hafta başında 6 Bakanın bonzai ile mücadele konusunda mini zirve gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bütün değerlendirmeleri yapacağız ama bundan sonraki süreçte gerek yasal gerek fiili uygulama gerekse fiziki mekan çalışmalarını tamamlayacağız. Öncelikli çalışmalarımız koruyucu ve önleyici tedbirleri daha güçlü hale getirmek olacak. Biz tütün, alkol ve uyuşturucu ile mücadele ettik. Bu üçü de nesillerin geleceği açısından önemli. Güçlü mücadeleyi sigarada nasıl başardıysak diğer konularda da milletçe başarılı olmalıyız. Bu nedenle milletimizin, annelerin, babaların bu konularda daha çok duyarlı olması ve bu anlamda da okuryazarlık ve sağlık bilincini daha iyi noktaya taşımamız gerekiyor. Toplum olarak tüm bireyleriyle güçlü iletişim kurmak ve onları sosyal yaşamda daha güçlü noktalara taşımalıyız. Hükümet, yerel yönetim ve sivil toplum örgütleri olarak elbirliği ile tütünle nasıl mücadele çıkarttıysak bununla da çıkartacağız” dedi.


Antepsan B a k l a v a

®

F ı s t ı k

Mücahitler Mahallesi, Gazi Muhtar Paşa Bulvarı, Alaska apt. altı No:25 Şehitkamil/Gaziantep s

a

ğ

l

ı

k

11


Özel Hatem Hastanesı

ek binasıyla hizmete açılacaktır Özel Hatem Hastanesi Genel Müdürü Op.Dr.Halil Boyunsuz Özel Hatem Hastanesi’nin ek bina inşaatının birkaç ay içinde tamamlanacağını belirtti. zel Hatem Hastanesi başarılı geçmişi ve hasta memnuniyeti odaklı çalışmaları nedeniyle bölge halkının yoğun talebi neticesinde mevcut binasını genişletme kararı almış, 2012 yılında 9000 m2 kapalı alanı olan ek bina inşaatına başlamıştır. Şubat 2015’te tamamlanması planlanan bina ile birlikte, kapalı alanı 3500 m2’den 12500 m2’ye , 59 olan yatak kapasitesi yaklaşık 150’ ye ulaşacaktır. Ek bina olarak yapımı tamamlanacak hastanede, 13 suite oda, Diyabet Po-

Ö

12

s

a

ğ

l

ı

k

likliniği, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi, Dahili ve Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi, 25 yatak kapasiteli Yeni Doğan Yoğun Bakım Bölümü, 23 yatak kapasiteli Genel Yoğun Bakım Ünitesi, Çocuk oyun alanları ile birlikte kapasitesini ve bölümlerini artırmayı planlamaktadır. Op.Dr. Boyunsuz ‘’Öncelikle işadamı değil, hekim olduklarının bilincinde hareket ederek, Her işte önce hizmet diyerek, insan odaklı çalıştıklarını, insan hayatını her şeyin üzerinde tutmak üzere bir yemin ettiklerini, bunun için en iyi hizmeti sunmak konusun-

da kararlı olduklarını iletti. Başarının ancak bu şekilde elde edilebildiğini açıkladı.Özel Hatem Hastanesi’nin çağın gereklerine uygun olarak, uzman kadrosuyla, dünya standartlarında verdikleri hizmetleriyle daha da gelişeceğini sözlerine ekledi. Özel Hatem Hastanesi üstün teknolojiyle donanmış yapısıyla, marka güvenirliğiyle, hasta memnuniyeti odaklı çalışmalarıyla, her biri alanında önemli başarılara imza atmış iddialı hekim kadrosu, hemşire ve sağlık hizmeti çalışanlarıyla hastalara şifa dağıtmaya devam etmektedir.


Koluman Motorlu Araçlar San. ve Tic. A.Ş. Mercedes-Benz Türk A.Ş. Bayi Nesimi Mahallesi, Gaziantep Caddesi, No: 70 Şehitkamil, Gaziantep Telefon 0342 437 85 00 Faks 0342 437 84 00 www.koluman.com.tr

s

a

ğ

l

ı

k

13


“Sigaraya

elveda” demek mümkün Birçok insan her yeni yıla hatta her haftaya ‘’Bu kez sigarayı kesin bırakıyorum’’ diye başlıyor. Sigara günümüzde önde gelen ölümcül hastalıkların, önlenebilir nedenlerinin başında geliyor.

L

iv Hospital Göğüs Hastalıkları Uzmanı Tuğçe Kasapoğlu Hürkal sigarayı bırakmanın püf noktaları üzerinde durdu. Uzm. Dr. Tuğçe Kasapoğlu Hürkal ‘’Canınız sigara istediğinde yakmadan önce bir bardak süt ya da küçük bir fincan meyve suyu için. (portakal, greyfurt, vişne…) Ağız içi PH ne kadar asidik olursa nikotin isteği ve emilimi o kadar yavaş olur’’ dedi. Çocukluk ve gençlik çağında kazanılan sigara içme alışkanlığı, sosyal,

14

s

a

ğ

l

ı

k

psikolojik ve genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Çocukluk çağında anne, baba veya diğer büyüklerinin sigara içtiğini gören çocuk, merak içgüdüsü ile sigara içmek istiyor. Ebeveynler sigara içtiği halde çocuğa “Ben sigara içiyorum ama sakın sen içme” dendiğinde çocuğa inandırıcı gelmiyor ve sorunun büyük olmakla ilgisi olduğunu düşünüp sigarayı büyümüş olmanın bir sembolü olarak görmeye başlıyor. Küçük yaşlarda birkaç adetle başlayan sigara alışkanlığı 8-10 yıl

içinde artış göstererek nikotin bağımlılığı ortaya çıkıyor. Pasif içici deyip geçmeyin Pasif içicilerin yaşadığı en tehlikeli durum yanan kül tablasındaki sigaradan çıkan toksik gazdır. Pasif içicilik, filtreli ya da filtresiz, düşük katranlı ya da nikotinli sigara dumanına maruz kalma, dumanın oranı, kapalı yerin boyutu, solunan miktar, maruz kalma süresi gibi değişik faktörlerden etkilenmektedir.


Evde ebeveynin sigara içmesiyle; Çocuklar ortalama günde 5 sigara içmiş olur. Bebekler hastaneye başta astım ve solunum yolu infeksiyonları olmak üzere normalin 3 katı kadar daha çok başvurur. Ani bebek ölüm riski 2,5 kat artar. Eşi sigara içen bireylerin akciğer kanseri riski 2 kat artıyor. Eşi sigara içenlerde kalp hastalığı riski 2 kat artar.

1 yıl takiple sigaradan kurtulun

Tuğçe Kasa poğlu H Liv Hospita l Göğüs Has ürkal talıkları Uzm anı

Sigara içme alışkanlığı insanların sonradan edindiği bir davranıştır. Yani insanların doğasında sigara içme davranışı yoktur. Bu nedenle sigara içme davranışından vazgeçilmesi de mümkündür. Sigara içme nikotin bağımlılığı sonucu sürdürülen bir davranıştır. Sigara içen bireylerin %70 ‘i hayatlarının bir döneminde sigara bırakmayı türlü yöntemlerle denemekte. Sigara içiminde; davranış alışkanlığı, fizik ve psikolojik bağımlılık büyük rol oynuyor. Bu sebeple, sigarayı bırakabilme süreci bir hekim kontrolünde yaklaşık 1 yıllık takiple mümkün olmaktadır. Sigaraya sonsuza dek elveda demek mümkün; Hedeflediğiniz bırakma gününden 2 hafta önce, katran ve nikotin içeriği düşük bir markaya geçin. Bu, sigara içme davranışınızı değiştirmenize yardımcı olacaktır. Her bir sigaranın sadece yarısını için. Her gün ilk sigaranızı yakmayı bir saat geciktirin. Günün yalnızca tek ya da çift saatlerinde içme kararı alın. Yeme alışkanlığınızı, sigarayı azaltmanıza yardımcı olacak şekilde değiştirin. Örneğin süt için. (çoğu kimse sütün sigarayla gitmediğini düşünür) “Kafanızı toplamak” istediğinizde sigara yerine bir bardak meyve suyu için. Kül tablalarınızı boşaltmayın. Bu, her gün kaç sigara içtiğinizi size hatırlatacak, izmaritlerin görüntü ve kokular hoş olmayacaktır. İçtiğiniz her bir sigaranın farkına varın. Ters elinizi kullanarak, sigarayı farklı bir cebinize ya da her zaman koyduğunuzdan başka yerlere koyarak otomatik olarak sigaraya uzanma davranışınızı kırın.

s

a

ğ

l

ı

k

15


Anne olmak 35 yaşından sonra zorlaşıyor Değişen yaşam koşulları ve kadınların çalışma hayatında daha aktif hale gelmesi doğum yaşlarının da ilerlemesine neden oluyor. Ancak daha iyi standartlarda bir yaşam için kariyerlerine odaklanarak doğum planlarını erteleyen kadınlar için bazı riskler ortaya çıkıyor. 35 yaşından sonra her ay için gebelik şansının yüzde 10’lara düştüğünü belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Zeynep Yılmaz, “Belirli bir yaştan sonra yumurtalıklarda genetik olarak sağlıklı, kaliteli yumurta sayısı azalıyor. Bu da gebelik şansını düşürüyor” dedi. Doğurganlık için en verimli yıllar 20’li yaşlar iken, artan yaşla birlikte üreme hızında belirgin bir azalma yaşanıyor. Ancak günümüzde kadınlar hayatlarını düzene koymak ve kariyer planlarına uymak için doğum planlarını ileriki yaşlara erteliyor. Bu da 30 yaşın üzerindeki kadınlarda gebelik isteminde eski yıllara oranda büyük bir artış yaşanmasına neden oluyor. 20’li yaşlarda her ay için gebelik şansının yüzde 20-25 civarında iken, 35 yaşından sonra bu oranın yüzde 10’lara düştüğünü belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Yılmaz bu oranın 40 yaşından sonra ise yüzde 5’lere kadar indiğini söyledi. 35 yaşından sonra daha belirgin olmak üzere, 30’lu yaş-

16

s

a

ğ

l

ı

k

lardan sonra doğurganlığın azalmaya başladığını anlatan Dr. Yılmaz, bunda en önemli etkenin yumurtalıklarda genetik olarak sağlıklı, kaliteli yumurta sayısının azalması olduğunu söyledi. 40 yaşından sonra çocuk sahibi olmak isteyen her 5 kadından ancak 2’sinin gebe kalması mümkündür. Tüp bebek denemelerinde ise 40 yaş üstünde gebelik oranları gelişen teknolojilere rağmen maalesef çok artmamıştır” dedi. 35 yaşından sonra çoğul gebelik artıyor 35 yaşın üzerinde olan ve gebelik planlayan anne adaylarını çoğul gebelikler konusunda uyaran Dr. Yılmaz “Yaş arttıkça, yumurtalıklarınızda yumurta sayısının azalmasına bağlı olarak, vücudunuz yumurtlamanızı sağlayan hormonu daha fazla üretir, birden fazla yumurta üretilip atılabilir ve döllenme gerçekleşirse çoğul gebelikler meydana gelir” dedi. Korunmayı kesen ve düzenli cinsel ilişkiye giren çiftlerin yüzde 85’inin 1 yıl için-

Opr. Dr. Zeynep Yılmaz Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı


de gebe kaldığını belirten Dr. Yılmaz, “Eğer 35 yaşın üzerindeyseniz ve düzenli cinsel ilişkiye rağmen 6 aydır gebelik elde edemiyorsanız fazla beklemeden jinekoloğunuzla görüşmeniz gerekir” dedi. Fazla kilo, kafein ve sigara olumsuz etkiliyor Fazla kilolu olmanın da gebe kalmayı zorlaştıracağını hatırlatan Dr. Yılmaz, “Polikistik over sendromu olan kadınlarda kilo kaybı gebeliği kolaylaştıracaktır. Sigara kullanımı ve kafeinin de gebe kalmayı zorlaştırdığı bilinmektedir” diye konuştu. Dr. Yılmaz, sözleri-

ne “Eğer polikistik over sendomunuz varsa, adetleriniz düzensizse, cinsel yolla bulaşan hastalık geçirmişseniz ya da eşinizin üreme problemleri varsa ve düzenli cinsel ilişkiye rağmen gebe kalamıyorsanız 1 yılı beklemeden hekiminizle görüşmeyi ihmal etmeyin” diye devam etti. Yumurtlama problemleri yaşla birlikte artıyor Kadın kısırlığının en sık görülen nedenlerini yumurtlama problemleri ve enfeksiyon sonrası tüplerde görülen tıkanıklıklar olarak belirten Dr. Yılmaz yumurtlama sorunlarının ilerleyen

yaşla birlikte artış göstermesine yumurtalıklarda daha az sayıda ve daha düşük kalitede yumurta kalmasına bağladı. Kadınların yüzde 1’inin 40 yaş altında menopoza girdiğine değinen Dr. Yılmaz “İlerleyen yaşlarda adetlerin düzensizleşmesi, yumurtlama sisteminin aksadığının işaretidir” dedi. 30’lu yaşlardan sonra daha sık görülen miyomlar gebeliğin yerleşeceği rahim iç duvarında bozukluklara sebep olabileceğini belirten Dr. Yılmaz, anne adaylarında diyabet ya da hipertansiyon gibi kronik sağlık problemlerinin de gebeliği olumsuz yönde etkileyeceğini hatırlattı.

s

a

ğ

l

ı

k

17


Yaza merhaba, kilolara elveda… Özel Hatem Hastanesi Diyetisyeni Saadet Tayşi, yaza formda ve sağlıklı girebilmek için beslenme ve diyet üzerine tavsiyelerde bulundu.

Y

Değişim Kolay Değil, Sabır Gerektirir Fazla kilolardan acilen kurtulmak istiyorsanız lütfen aceleci davranıp sizi çabucak zayıflatacak, dergi-gazete-internet gibi kaynaklardan bulduğunuz çok düşük kalorili diyetleri uygulamayınız. Bu diyetler ilk etapta sizi hızlıca zayıflatacaktır; ama diyeti bıraktığınız da verdiğiniz kiloların çok daha fazlasını alacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Ayrıca kilolarınızdan kurtulamadığınız gibi sağlığınızı da bozmuş olacaksınız. Bu yüzden aman dikkat; sağlığınız bizim için değerli! Erkekler de Zayıflamada Başarılı Sağlıklı beslenme bilincinin artmasıyla toplumuzun diyet anlayışı sadece kadınların ilgi noktasından çıkıp '' erkeklerinde'' ilgisini çekmektedir. Son yıllarda erkeklerde diyetisyene başvurma sayısında artışlardan söz etmek mümkündür. Hatta erkekler bu konu üzerinde kadınlara göre daha disiplinli, birlikte planlanan programları daha iyi sorgulamakta ve daha bilinçli yapmaktadırlar. Diyete uyum sağlama ve kilo verme açısında daha hızlı ve daha kolay kilo verebiliyorlar. Tabi ki

18

s

a

ğ

l

ı

k

Saadet Tayşi - Özel Hatem Hastanesi Diyetisyeni

az Geliyor, kışın giydiğimiz kalın kıyafetler, bir bir yerlerini incecik hafif sizi serinleten kıyafetlere bırakırken, kıştan kalma kilolarımızı nerelere saklayacağımızı bilemeyiz ve güzelim yaz tatilimizi moral bozukluğu içerisinde geçiririz. Daha neyi bekliyoruz... Yaza daha formda girmek için son 2 ay kaldı.

onların bizlerden avantaj farkı; erkeklerin kas-kemik kütlesi daha fazla olduğundan metabolizmaları daha hızlı çalışmaktadır. Nelere Dikkat Edeceğimizi Gözden Geçirelim Salatalarımızın soslarına Dikkat ! Diyet yapıyorum diye dışarıda yediğiniz salataların sosları size daha fazla enerji verebilir. 1 tatlı kaşığı zeytinyağı yeterlidir. Haftada 1 - 2 kez kurubaklagil: Kurubaklagiller size doygunluk his-


sini daha fazla verecektir ve bol posasından dolayı barsak tembeliğini giderecektir.Mercimek, nohut, kuru fasulyeyi ihmal etmeyin. Haşlayıp salatalarınıza katabilir, çorbasını yapabilirsiniz. Öğün atlamayın: Çünkü atlanan her öğünden sonra, diğer öğündeki besin tüketimi daha fazla olmaktadır.Özellikle ara öğünlerin önemi burada saklıdır. Sebze pişirirken: Yemeklerin olmazsa olmazı yağlardır. Sıklıkla duymaya alışkınız ' ama ben zeytinyağ kullanıyorum've ilave ettiğiniz her kilo olarak size döner. Değişime evimizin mutfaklarında '1 kilo sebzeye 2 yemek kaşığı yağ konmalıdır' ilkesiyle başlayalım. Sebze yediğimizi daha fazla his-

sedeceksiniz. Tatlıya geçmeden önce: 20 dakika bekleyin. Bu sürede beyin doyduğunuzun sinyalini alacaktır. Böylece gereksiz şeker ve yağ almamış olursunuz. Hareket etmeye başlayın: Havaların ısınmasıyla birlikte spor yapmamak için yağmurlu havaları bahane etme döneminiz sona erdi. Bunun için açık havada bol oksijen alarak yürüyüş en güzel seçim... Vücudunuzu suyun akışına bırakın: Sağlıklı beslenmenin en önemli parçası sudur. Su, metabolik reaksiyonlar sonucu oluşan atık ürünler ve toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Sağlığımızı koruyucu etkisini

unutmayalım. Günde 2-2,5 lt su tüketiniz. Kendimizle birlikte çocuklarımızın da sağlığı önemli onlar içinse; Çocuklarımızın sağlığı için altın kuralın formülü; Günde 5 porsiyon sebze ve meyve yemeli, Günde 4 bardak su içmeli, Günde 3 kahkaha atmalı ve aile içinde mutlu hissetmeli Günde 2 saatten fazla ekran karşısında olmamalı Günde 1 saat fiziksel aktive yapmalı. Günde 10 saat uyumalı. Yeni nesilin Sağlam Kafaya Sağlam Vücuda Çok ihtiyacı var.Değişimi istiyorsak yemek alışkanlığımızı ve hayata bakış açımızı değiştirerek başlayabiliriz.Kilo vermek sabır gerektiren bir durumdur.Kilo verdikten sonraki hayatınızdaki değişime siz bile inanamayacaksınız.

s

a

ğ

l

ı

k

19


Depresyon anne sütünü kesiyor! Doğumdan hemen sonra yeni anneleri etkileyen lohusa sendromunun tedavi edilmezse anne sütünün kesilmesinden intihara kadar çeşitli ve istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini söyleyen uzmanlar uyarıyor. züntü, boşluk duygusu, kaygı, aşırı sinirlilik, ağlama krizleri, bebeği yeterince sevememe ya da bakamama kaygısıyla kendini gösteren lohusa sendromunun ilk gebeliklerde daha fazla görüldüğünü kaydediyor. Üsküdar Üniversitesi NPISTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Feneryolu Polikliniği’nden uzman klinik psikolog Seliyha Dolaşır, birçok kadının anne olduktan sonra ruh halinde değişiklikler meydana geldiğini, bunun normal ve beklenen bir durum olduğunu söyledi.

önemli belirtilerdir.”

Ü

Hangi belirtiler görülür? Hafif hüzün ve kaygı durumunun 7-10 gün içinde kendiliğinden düzeldiğini ve bu duruma doğum hüznü denildiğini belirten Seliyha Dolaşır, bazı kadınlarda daha ağır olan ve “doğum sonrası depresyon” ve “psikoz” diye adlandırılan rahatsızlıklar görüldüğünü de belirterek şu bilgileri verdi: İlk 6 hafta içinde sinsice başlıyor… “Doğum depresyonu ya da lohusa depresyonu, doğumdan sonraki ilk 6 hafta içinde sinsice başlar ve birkaç ay içinde düzelir fakat önlem alınmazsa 1-2 yıla kadar da sürebilir. Bu kişilerde çeşitli belirtiler görülür. Örneğin şiddetli hüzün ya da boşluk duygusu, psikomotor hareketlilikte artış, yerin20

s

a

ğ

l

ı

k

Uzman Klinik Psikolog Seliyha Dolaşır NPISTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Feneryolu Polikliniği

de duramama, endişe, sinirlilik, sıkıntı, bunaltı, kendiliğinden ağlamalar ve panik atak, duygusal küntlük ya da duyarsızlık, aşırı yorgunluk, enerji eksikliği gibi bedensel yakınmalar ortaya çıkabilir. Aile, arkadaş ya da keyif veren etkinliklerden uzak durma gibi belirtiler de zaman zaman ortaya çıkabilir. Bazı annelerde bebeklerini yeterince sevmedikleriyle ya da bebeğin beslenmesiyle uykusuyla ilgili endişeler ortaya çıkabilir. Bebeğe zarar verme korkuları, iştahsızlık, kilo kaybı, uykusuzluk, mutlu olmaları gerekirken çökkün duygulara sahip oldukları için suçluluk duygusu, ilgi ve istek kaybı en

Görülme riski kimlerde fazla? Doğum sonrası depresyon için bazı kişilerin özellikle risk taşıdığını kaydeden Dolaşır, özellikle geçmişte depresyon gibi ruhsal sıkıntılar, evlilikle ilgili sorunlar yaşayanların, ailelerinde ruhsal hastalık öyküsü olanların risk taşıdığını belirtti. Uzman psikolog Seliyha Dolaşır, şu tavsiyelerde bulundu: “Tüm bunlarla beraber evlilik dışı doğum yapanlar, istenmeyen gebelik, annelik rolü için hazırlıksız olma, doğum korkusu gibi nedenler lohusa sendromunu tetikliyor. Ayrıca ilk gebeliklerde bu sendrom daha fazla görünüyor. Sosyal desteği olmayan yeni anneler de lohusa sendromuna daha fazla yakalanıyor. Özellikle ergen, planlanmamış veya istenmeyen hamileliklerde ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük kadınlar lohusa depresyonuna girebiliyor. Doğumla birlikte rol tanımları da değişiyor. Eşler çift olmaktan anne, baba olmaya geçiş yapıyor ve bebek bakımının getirdiği psikososyal stresler ruhsal sorunların ortaya çıkmasını tetikleyebiliyor. Gebelik süresince evlilik gerilimi ve doyumsuzluğu ve özellikle eşlerinden yeterli destek alamayan, evlilik ilişkilerinde sorunlu olan kadınlarda da doğum sonrası depresyonu ortaya çıkma riski yüksektir.”


Yeni role alışmak kolay olmuyor Anne sütünün kesilmesinin psikolojik sebeplerinden birinin de lohusa sendromu olduğunu kaydeden Dolaşır, şu tavsiyelerde bulundu: “Moral bozukluğu ve stres anne sütünün azalmasına hatta kesilmesine yol açabilir. Yeni bir bebekle baş başa kalmak, ona bakmak yeni doğum yapmış anneleri tedirgin eder. Hatta saplantılı bir şekilde tüm dikkatlerini yeni doğanın üzerine verirler. Bir yandan yeni rollerine adapte olmak kadını zorlarken diğer yandan bebeğin fizyolojik bakımını ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak oldukça yıpratıcı olmaktadır. Bu zor dönemde mutlaka eş ve aile desteği almakta fayda vardır. Ayrıca bu dönemi daha rahat atlatmak için bir doğum öncesi eğitim almak, bebek bakımı ve annelik konusunda çeşitli yayınlar okumaları da onlara fayda sağlayacaktır. Ayrıca onları tedirgin eden, kaygılandıran her türlü fizyolojik ve psikolojik değişiklikleri doktorları ile paylaşmaları ve kafalarında büyütmemeleri gerekir. Ayrıca etrafında çocuğu olan ve bu dönemlerden geçmiş akraba, arkadaş, komşu gibi kişilerle iletişim halinde olmaları da bu sendromu yakalanmamaları açısından oldukça önemlidir.” Tedavisi mümkün… Lohusa sendromunun kötü sonuçlar doğurmadan tedavi edilmesi gerektiğini de kaydeden Psikolog Seliyha Dolaşır, tedavi için yeni annenin mutlaka yardım alması gerektiğini belirtti. Dolaşır, sözlerini şöyle tamamladı: “Doğum hüznü durumu ortaya çıktığında istirahat ederek, bebek uyuduğunda uyuyarak, aile bireyleri ya da arkadaşlardan yardım alarak, her gün düzenli duş alıp giyinerek, dışarı çıkıp yürüyüş yaparak ve rahatlamak ihtiyacı duyulduğu zamanlarda çocuğu bir başkasına kısa süreli de olsa bırakarak rahatlamaya çalışılmalıdır. Ancak daha ağır depresif durum ortaya çıktığında mutlaka tıbbi değerlendirme yapılmalıdır. Depresyona neden olabilecek tıbbi durumları belirlemek için tıbbi muayene, tetkikler ve gerektiğinde antidepresan veya antipsikotik ilaç uygulaması yapılabilir. Gerektiğinde bireysel terapi ile anne ve babaya yönelik danışmanlık hizmeti de alınabilir.”

s

a

ğ

l

ı

k

21


Çocuk yetiştirmede

20 sihirli kural! İyi, başarılı ve mutlu çocuk yetiştirmenin ilk kuralının çocuk ile doğru iletişim kurmak olduğuna dikkat çeken uzmanlar, anne-babalara çocuklarını korumacı tavırla yetiştirmek yerine, onlara mücadele etme yolunun gösterilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Uzmanlara göre çocuk yetiştirmenin 20 sihirli kuralı var. İşte o kurallar… Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve psikiyatri uzmanı Prof.Dr. Nevzat Tarhan, çocuk yetiştirmede en önemli konunun çocukla doğru iletişim kurmak olduğuna dikkat çekerek, disiplin ve nasihatin dengeli olması gerektiğini vurguladı. Tarhan bunun için anne ve babalara çocuk yetiştirme 20 sihirli kuralı açıklıyor.

22

s

a

ğ

l

ı

k

Prof.Dr. Nevzat Tarhan Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve psikiyatri uzmanı


1. Çocuk yetiştirmenin birinci adımı, çocuğun şefkatli-karakterli annebabasıyla huzurlu bir ortamda büyütülmesidir.

2. Anne-babanın çocuğu kendi parçası olarak görüp onun hayatı hakkında her şeyi bilmeye çalışması doğaldır ancak çocuğun da özelline saygı duyulmalı ve kendini özgür hissetmesine fırsat tanınmalı.

3. Çocuğun mutluluğu, ebeveynin mutluluğunun önüne geçmemeli. Ancak ikisi arasında sağlıklı bir denge kurulmalıdır.

4. Ebeveyn, çocuğunu bütün

fazla müdahale edilmemelidir.

12. Ebeveynin, çocuğunu hayat köprüsüden geçirmekten ziyade o köprüden nasıl geçeceğini öğretmesi gerektiğini bilmeli.

13. Bir anne çocukları ile ilgilenirken kendini evde hapsolmuş ve tutuklanmış hissedebilir. Bu doğal. Ancak ebeveynin sıradan olaylardan zevk almayı başaran kişilerin özgürlük - sorumluluk dengesini kurabilenlerin mutlu olabildiğini unutmamalı.

14. Ebeveyn, anne, baba, eş, iş adamı rolünün hepsini kendi şartlarında

güçlüklerden korumak yerine, ona

yaşamalı. Farklı rollerini farklı alanlarda

sorumluluk duygusunu ve güçlükleri

yaşamalı.

birlikte aşmayı öğretmelidir.

15. Anne- babanın çocuğunun gizli

5. Ailenin yükünü ebeveynin tek başına taşıması yerine, anne-baba ve çocuğun da içinde olduğu bir takım oluşturup sorumluluklar ve hayat paylaşılmaldıır.

düşüncelerini bilmek gibi bir görevi yok. Çocuğa özerk alan bırakıp onun kendi gemisinin kaptanı olmasına fırsat vermeli.

16. Anne- baba çocuğuna zaman

6. Anne-baba, çocuğunu yorucu,

zaman kızıp sinirlenebilir ancak

zor işlerden korumak yerine üstlenmeli.

önemli olan sonrasında öz eleştiri yapabilmeli ve haksız olduğu durumlarda çocuğundan özür dileyebilmelidir.

7. Anne –babalar, çocuklarının

17. Çocuğun ani sorularını

sorunlarını dinlemeli, çözümünü

cevaplayamayacak kadar meşgul

çocukla birlikte aramalı.

olunsa da ona sonradan zaman ayrılmalı ve hak ettiği ilgi gösterilmeli.

çocuğunu hayata hazırlamak görevini

8. Anne-baba çocuklarının, koydukları kurallara itaat etmesini

18. Çocuk eğitiminde sevgi, ilgi,

beklemeli, ancak onların da

saygı, sabır ve güven kelimelerin

kurallara itiraz hakkının olduğunu unutulmamalıdır. En etkili emirin de seçenek sunmak olduğu bilinmelidir.

sihirli kelimeler olduğu unutulmamalı.

9. Anne-babalar, çocukların sözlerini yetişkin insan gibi dinlemeli, ancak onlardan büyük insan gibi davranmalarını beklememelidir.

10. Disiplin ve nasihatin yumuşak ve devamlı olması halinde etkili olduğu nasihatte örnek olmanın da önemi unutulmamalıdır.

11. Çocukların arkadaşları ve sosyal hayatı yakından takip edilmeli ancak

Çocuğunuzun ne düşündüğünü önemsediğinizi hissettirmek ve kendisini ifade etmesinde cesaretlendirmekle sihirli kelimeleri harekete geçirdiği bilinmeli.

19. Sabır amaca yönelik olmalıdır, her istediği yapılan çocuk bencil her şeyine “hayır” denilen çocuğun da inatçı olduğu unutulmamalı.

20. En önemlisi de çocuğa insani değerlerin ve empatinin öğretilmesi. İdeal insanın dünyayı değiştirmeye kendisinden başladığı bilinmeli.

s

a

ğ

l

ı

k

23


1879’dan Bu Güne...

s

a

ğ

l

ı

k


Kısırlık

kabus değil Günümüzde evli çiftlerin en büyük sorunlarından olan kısırlık artık kabus olmaktan çıkıyor…

E

rkek veya kadının döl vermemesi haline, halk dilinde kısırlık, tıp dilinde ise sterilite denir. Kısırlık, günümüzün en büyük problemleri arasında yer alıyor. Evli çiftlerin mutsuz olması hatta ayrılmalarına bile sebep olan bu hastalık günümüzde gelişen teknolojiyle tedavi altına alınabiliyor. Nedenlerini, erkek ve kadında ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Kadınlarda kısırlık, ilişkinin hamile kalma ihtimalinin çok az olduğu zamanlarda olması, fallop borularının tıkalı olması, döl yatağında görülen hastalıklar, hormon salgılarının yetersiz olması, rahim veya dış üretim organlarında görülen şekil bozuklukları, şeker hastalığı veya tiroid bozuklukları, beden yorgunluğu, sinir bozukluğu en önemli nedenler arasında yer alıyor. Kısırlık problemi ile başvuran çiftlerde, kısırlık nedenini açıklamaya yönelik bazı tetkikler ya-

pılması gerekiyor. Bunlardan ilki erkekte yapılan sperm analizi ve kadında rahim tüplerin geçirgenliğini değerlendirmek amacıyla rahim filmi (histerosalpingografi) çekimidir. Ayrıca yine kadının hormonal durumu ve yumurtalıklarının kapasitesini değerlendirmeye yönelik hormon testleri de adet kanamasının üçüncü gününde yapılıyor. Kadın hastalıkları ve kadın doğum uzmanı Jinekolog Op. Dr. Faruk Demir, kısırlıkta aşılama yöntemi tedavisiyle ilgili ‘’İnseminasyon daha çok rahim ağzına ait problemlerin bulunduğu, sperm sayısından ve hareketliliğinden hafif bozuklukların bulunduğu veya çifte ait hiçbir problemin bulunmadığı, açıklanamayan kısırlık durumlarında uygulanır. İnseminasyon için erkekten alınan sperm sayısı laboratuar koşullarında çeşitli yıkama işlemlerine tabi tutularak sperm hücreleri dışındaki tüm sıvılardan arındırılır, sperm hüc-

Jinekolog Op. Dr. Faruk Demir Kadın hastalıkları ve kadın doğum uzma

releri çok az bir sıvı içinde konsantre edilip, sayı hareketlilik oranı arttırılır. Daha sonra bu sıvı ince bir kateter yardımı ile rahim ağzından geçirilerek doğrudan rahim içine verilir. Bu tedavi rahim ağzından salgılanan mukusun spermin rahim içine geçişini engellediği durumlarda en iyi sonucu verir. En yüksek gebelik oranlarının ilk üç uygulamada olduğu, altı uygulamadan sonra gebelik şansının çok düşük olduğu gösterilmiştir. Uygun koşullarda yapılmış üç inseminasyon sonrası yardımcı üreme tekniklerine geçilmesi düşünülebilir. Özellikle nedeni açıklanamayan kısırlık olgularında çiftlerin yaklaşık %25’inde tüp bebek uygulamasında spermden veya yumurtadan kaynaklanan büyük döllenme bozukluğu görülür. İnseminasyon tedavisiyle gebelik şansı altı uygulama sonucu yaklaşık olarak %30 civarındadır.’’ dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

25


TAM-MED 21 YAŞINDA

Tam-Med Hastanesi kuruluş yıldönümünü muhteşem bir gala ile kutladı. Tam-Med Hastanesi’nin kuruluşunun 21. yılı onuruna düzenlenen kutlama yemeğine hastanenin doktorları, hemşireleri ,hastane çalışanları ve çok sayıda davetli katıldı. Tam-Med Hastanesi Genel Müdürü Cengiz Bayram ,yıllardır özveri ile çalıştıklarını belirterek ,21. yılı kutlamanın gururunu yaşadıklarını dile getirdi.Konuşmaların

26

s

a

ğ

l

ı

k

ardından hastanede görev yapan doktorlara özverili çalışmalarından dolayı plaket verildi .Gecede 7 gün 24 saat sokak hayvanlarının yardımına koşan onların tedavi ve

bakımını üstlenen Canlı Hayatını İyileştirme Derneği ‘ne de plaket verildi. Daha sonra davetliler çalan müzik ve söylenen şarkılar eşliğinde gece boyunca eğlendiler.


Kerevizin

kökü de sapı da

İpek Ağaca - Beslenme Uzmanı

çok sağlıklı

vitamini ile birlikte yüksek oranda A vitamini, fosfor ve potasyum, daha azmiktarlarda da B ve C vitamini, diğer mineralleri bünyesinde içerir. Kerevizin kökü ve sapının da çok sağlıklı olduğunu söyleyen beslenme uzmanı İpek Ağaca, kerevizin insan sağlığındaki önemini anlattı.

K

Kansere Karşı Kereviz Kereviz, içerdiği yüksek antioksidan etkiye sahip flavonoidler sayesinde, kanser hücrelerinin çoğalmasını en-

Kereviz, sağlık açısından da önemli etkilere sahip bir sebze. Kerevizin pek çok faydası var. Bunların en başında, kanın pıhtılaşmasında önemli yere sahip olan K vitamininin güçlü bir kaynağı olması geliyor. gellemeye yardımcı. Beyaz renkte bir sebze olması, liforanının yüksek olması, vitamin veminerallerden zengin olması bakımından kansere karşı koruyucu, detoks etkisine sahip bir sebze. Kabızlığa ve Hipertansiyona Karşı Kereviz Sapı! Suda çözünür posa bakımından zengin bir besin olan kereviz, bize sindirim sisteminin düzenli çalışmasında da kolaylık sağlar. Bunun için tek yapmamız gereken 1 adet kereviz sapını yoğurdumuza, salatalara vey

ayemeklerimize ilave etmektir diyen beslenme uzmanı İpek Ağaca, kereviz sapının tansiyonu düşürmeye yardımcı bir sebze olduğu da belirtti. Kereviz Ye; İdeal Kilonu Koru Kereviz, düşük kalori içeren bir sebze. 100 gr kereviz sadece 16 kalori enerji veriyor. Etli veya zeytinyağlı yemeğini de tercih edebileceğinizi diyen Ağaca, çiğ şekilde rendeleyip bol yoğurt ve bir kaşık zeytinyağı ile karıştırarak salata halini de afiyetle tüketebileceğinizi söyledi.

s

a

ğ

l

ı

k

27


Geniz eti çocukların gelişimini etkiliyor

Prof. Dr. İsmet As

Liv Hospital Kulak

lan

Burun Boğaz Ha

stalıkları Uzmanı

Geniz eti ve bademcik büyümesi, özellikle çocukların büyüme ve gelişmesinde etkisi olan bir sağlık sorunu. Geniz eti problemi genellikle çocuk ev ortamından yuva, kreş gibi ortamlara girince ortaya çıkmaya başlıyor.

L

iv Hospital Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İsmet Aslan geniz eti büyümesinin çocuklar üzerindeki fizyolojik, psikolojik etkileri üzerinde durdu. Prof. Dr. İsmet Aslan ‘’ Çocukta büyüme gelişme geriliği, dikkat eksikliği, hiperaktivite, ruhsal, sosyal ve zeka gelişiminde azalma geniz etinin neden olduğu obstrüktif (tıkayıcı) uyku apne sendromunun yarattığı sıkıntıların günlük yansımalarıdır. En tipik olarak burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hava açlığı, genizden konuşma ses tonu,

28

s

a

ğ

l

ı

k

uyku esnasında horlama ve solunum kesilmeleri şeklinde belirti veren geniz eti büyümesi çocuğun hayatını ciddi anlamda etkileyen sağlık problemlerine neden olabilir ‘’ dedi. Geniz eti ihmale gelmiyor Geniz eti ve bademcik her çocukta bulunur ancak daha önce hiç viral infeksiyon ile karşılaşmadığı için küçüktür ve sorun yaratmaz. Kreş ya da yuva gibi ortamlarda geçirilen zamanda, üst solunum yolları infeksiyonu burunun en arka bölümünde geniz etinin biraz daha büyür. Bu büyüme

bazen koana denen burnun en arkada bulunan çıkış bölgesinin tıkanmasına neden olur. Bu tıkanma da çocukta günlük aktiviteler esnasında burun tıkanıklığı, hava açlığı, genizden konuşma gibi sıkıntılara neden olurken, gece uyku esnasında da horlama ve daha da önemlisi apne denen uyku esnasında solunum durmaları yaşanır. Horlama basit bir sorundur, etrafı rahatsız eder ancak çocuğun bünyesine çok zarar vermez. Ancak apne çocuğun bütün iç dengesinin bozulmasına neden olur. Apneler esnasında kanda düşen oksijen miktarı dokuların özel-


likle beyin daha az oksijen ile yetinir. İnsülin direncinin bozulması, hormonal dengenin bozulması, sağ kalp yüklenmesi, hipertansiyon geniz etinin neden olduğu apnelerin çocuğun metabolizması üzerinde yarattığı negatif etkilerden sadece birkaçıdır. Geniz eti işitme kaybına sebep olabilir Geniz eti ve bademcik büyümesinin neden olduğu patoloji orta kulağı havalandıran östaki kanalının fonksiyon görmemesine ve sonucunda orta

kulak boşluğunda hapsolmuş havanın emilerek kulak zarının çökmesine neden olur. Orta kulak boşluğunda hapsolmuş havanın emilmesi sonucu ortaya çıkan negatif basınç, orta kulağı döşeyen dokulardan orta kulak boşluğuna sıvı sızıntısı oluşur. Bu da orta kulak boşluğunda sıvı birikmesi ile karakterize olan, işitme kaybına neden olan effüzyonlu seröz otitis media denen klinik bir tablo ortaya çıkıyor. Eğer önlem alınmazsa bu klinik tablo, ilerde çocuğun ömür boyu sıkıntısını çekece-

ği adheziv otitis media denen soruna sebep olur. Bu hem kalıcı işitme kaybı, hem de kronik kulak akıntısı ile kişinin geri kalan yaşantısını etkiler. Tedavi mümkün Geniz eti probleminin tedavisi mümkün. Öncelikle ilaç tedavisi ile medikal yöntemlerle çözüme ulaşmaya çalışılıyor. Geniz eti büyümesinde, ilaç tedavisinden yanıt alınamazsa çok kısa ve basit bir cerrahi müdahale ile kesin çözümü sağlanıyor.

s

a

ğ

l

ı

k

29


Çocuklarda

Op. Dr. Elvan Yalçın - Dünyagöz Hastanesi Etiler

Dijital Göz yorgunluğu

Yeni kuşak dijital ekranlardan kopamıyor ya da vazgeçemiyor. Ancak sürekli ekrana bakmak çocuklarda bir takım göz problemlerine neden olabiliyor. 30

s

a

ğ

l

ı

k


ünyagöz Etiler’den Op. Dr. Elvan Yalçın, sürekli dijital ekranlara bakan çocuklarda fark edilmeyen göz rahatsızlıklarının ortaya çıkabileceğini, bu rahatsızlıkların çocukların hem sosyal, hem de zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediğini belirtti. Dijital ekranlar, bilgisayarlar ve oyunlar göz yorgunluğunun ana kaynakları arasında yer alıyor. Çocuklar bunlarla saatlerce vakit geçiriyor ve gözlerinin yorulduğunu hesaba katmıyor. Ayrıca ailelerine de şikâyet etmiyorlar. Görme bozukluklarının görülme sıklığı yaşa bağlı olarak artar, ancak sürekli sabit bir ekrana bakmak çocukların gözlerinde sorunlara yol açabiliyor. Uzun süre sabit bir ekrana bakan çocuklarda da en sık rastlanan rahatsızlıklarının başında gizli kaymalar geliyor. Uzun süre yakın ekran çalışması genetik yatkınlığı olan çocuklarda miyopinin ortaya çıkışını tetikleyebiliyor veya daha hızlı ilerlemesine neden olabiliyor. Bu konuda yapılan çalışmalara göre, genel olarak dijital ekranlarla aşırı yakın çalışma gözü ovalamayı arttırabilir, bu

D

da astigmat ve miyopinin ortaya çıkışını veya ilerlemesini tetikleyebiliyor. Ekran karşısında uzun zaman geçirmek gözde kuruluk ve alerjinin daha fazla olması anlamına geliyor, bu da gözü ovalamayı artırıyor. Eğer çocuğumuzun gözünde bilmediğimiz bir kırma kusuru da varsa ve aşırı bilgisayar başındaysa gözde gizli kaymalar, baş ağrısı, göz ağrısı oluşabilir. Sık arpacık çıkarma, gözde kızarıklık buna eşlik edebilir. Op. Dr. Elvan Yalçın, dijital ekranların gözü yormasının en büyük nedeninin uzun süre ekrana odaklanmak olduğunu, çocuklarda meydana gelebilecek göz sorunlarının önüne geçebilmek için de her yarım saatte bir çocukların ekrandan uzaklaştırılması gerektiğini ve genel olarak okul öncesi günde toplam 1 saatlik bilgisayarın yeterli olacağını belirtiyor. Ayrıca Op. Dr. Yalçın, “0-16 yaş grubundaki çocukların gözlerini korumak için; doğumdan hemen sonra, ilk bir yaş, iletişimin kurulabildiği ve görmenin alınabildiği 2-4 yaş içerisinde, okula başlamadan önce ve okul süresince düzenli göz muayenesi yapılması gereklidir” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

31


Gülüşünüz ile

gençleşin Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı Dt. Erhan Palamutçu; artan teknoloji ile hastaların yüz, çene yapısına özel diş restorasyonu ile doğru gülüşlerin nasıl sağlandığını anlatıyor. ünümüz diş hekimliğinde standart bir şekle sahip bütünü aynı renk karakteristiği olmayan dudak ve yüz ile orantılı değerler içermeyen diş restorasyonlarından uzaklaşılmaya başlandı. Artan teknoloj, malzeme ve hekimlik bilgileri hem hastaların hem de hekimlerin estetik beklentilerini yükseltmiştir. Artık Diş restorasyonlarının temelini sağlık, uyumluluk, geometri, estetik ve sanat oluşturmaktadır. Tüm bu değerleri göstererek kişiye özel diş ve doku şekillendirmelerine gülüş tasarımı diyoruz.

G

Dt. Erhan Palamutçu Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı

Kişiye özel gülüş tasarımı yapılırken belirlenen kriterler; Yaş

Cinsiyet Yüz hatları Dişlerin özellikleri ve yerleşimi Diş etlerinin kalıtım ve şekli Dudaklar

Yaşla birlikte dişlerde aşınma meydana gelir. Üst dudakları gevşer, alt dudakları yer çekimi etkisiyle aşağıya sarkar ve sonuçta üst çenedeki dişlerin görünürlüğü azalır, alt çenedekilerin ise artar. Estetik gülüş tamamen bozulur . İleri yaşlarda yapılacak ideal tasarım ile hasta

yeniden genç ve çekici bir gülüşe sahip olabilir. Cinsiyet; bayanlarda ve erkeklerde dişler birbirinden farklılık gösterir. Bayanlarda diş köşeleri yumuşak bir kavis çizerken erkeklerde dişler daha köşeli ve hatlar belirgindir. Bayanlarda iki diş yandaki dişlerden uzundur.


Erkelerde ise uzunluk farkları vardır. Yüz hatları; 4 çeşit yüz hattı ve şekli vardır. Kişinin yüz hatları ve dişlerinin formu arasında belirli bir ilişki olması gerekir. Kişinin ideal diş şeklinin nasıl olması gerektiğinin şifreleri yüz hatlarında saklıdır. Yuvarlak yüz hatları olan birbirine aşırı köşeli bir diş yapısı genel ahengi bozar ve yapay bir gülüş oluşmaya sebep olacaktır. Dişlerin özellikleri ve yerleşimi: alın ortası ve burun ucu ve çene ucundan geçen dikey çizgi üst ve alt dişlerin 1. Keserlerinin arasından da geçmelidir. Bu çizginin sağ ve sol tarafındaki dişlerin birbirine olan simetrisi de aynı görüntüde olmalı. Bu estetik bir gülüşlerin çok önemlidir. Göz Bebeklerinin ortasından geçen çizgi ile keserlerin ucundan geçen düz çizgi birbirine paralel olmalıdır. Yoksa ağızda eğrilik olur. Neşeli genç ve çekici bir gülüşe sahip olmak için üst ön dişlerin kesici uçlarını birleştiren çizgi ile alt dudağın gülüş sırasındaki hattı birbirine takip etmelidir. Estetik bir gülüş için dişlerin görünürlülüğü önden arkaya doğru belirli bir oranda azalmalıdır. Komşu dişlerin uçları orandaki üçgenimsi boşluklar genç bir gülüş etkisi için önemlidir. Yaşlı bireylerde dişlerin aşınmasıyla bu boşluklar azalır, gülüşü gençleştirmek için yeniden tasarlanmalıdır.Doğal dişlerin her bölgesi aynı renk olmaz. Diş ne kadar beyaz olursa olsun diş etlerine yakın kısmı daha sarımsı ve yeni kesici kısmı ise daha şeffaf ve grimsidir. Orta kısımsa dişin doygun rengini temsil eder. Doğal taklit edebilmek için gülüş tasarlarken bu renk uyumları ve şeffaf bölgeler renk geçişleri yapay dişe işlenmelidir. Diş Etlerinin Kalıtım ve Şekli ; Gülerken görünen diş eti seviyesi çok önemlidir. Gülüşe anlam katarken öte yandan fazla görülmesi çekiciliği ve güzelliği azaltır. Görünmemesi ise gülüşte yapaylık oluşturur. İdeal olarak üst dudak üzerine paralel bir temasta bulunması gereklidir. Pembe estetik en az beyaz estetik kadar önemlidir. Dudaklar; dudakların şekli, kalınlığı dudak köşelerinin simetrisi ve dudaklar ile dişlerin uyumu ideal gülüş estetiğinin yaratılmasında önemlidir. Güldüğümüz zaman alt dudakta oluşan kavis üst dişleri takip etmesi gerekir. Gülüş sınırında iki dudak arası mesafe ile dişlerin boyutları uyumlu olmalıdır.

s

a

ğ

l

ı

k

33


Modern çağın

hastalığı

Yeme Davranış Bozukluklarının arttığını vurgulayan Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Uzmanı Cem Nevşioğulları, ölüm oranının % 10 lara kadar yükseldiği bu hastalıklar konusunda uyarıyor.

34

s

a

ğ

l

ı

k


eme davranışı bozukluklarının daha açık bir şekilde anlaşılabilmesi için normal yeme davranışının nasıl olması gerektiğini bilmek gerekir. Beslenme ; canlı organizmanın gelişimini tamamlayabilmesi, yaşam kalitesini arttırması, hastalıklardan korunması ve bu hastalıkların iyileştirilmesi için son derece önemlidir. Elzem olan yeterli ve dengeli beslenmedir. Protein, cho, yağ, vitamin, mineral ve sudan oluşan 6 besin öğesinin organizmaya yeterli bir şekilde 3 ana ve 3 ara öğünde alınması ve alınan besin öğelerinin vücutta dengeli bir şekilde kullanılmasıdır. Yeme davranışı bozuklukları; genelde kronikleşen ve ciddi komplikasyonlara yol açabilen hastalıkların bütünüdür. Yiyecekler üzerine yoğun bir zihinsel uğraş verme ve beden imgesinde çarpıklık bozuklukların ana özelliklerindendir.

Y

BAŞLICA NEDENLERİ ; Özgün bir neden bilinmemekle birlikte bu hastalıklar için güncel açıklamalar çok yönlüdür. En fazla batılı ülkelerin zayıflık= fiziksel güzellik= çekicilik tanımlaması. İdeal vücut ölçülerine ulaşmada sabırsız ve uzman desteği olmaksızın ulaşma isteği gelmektedir. Medyanın payı da azımsanamaz derecededir. ANOREKSİYA NERVOZA(AN) ; zayıf bir bedene sahip olma konusunda aşırı korku, beden imgesinde bozukluk, bazılarında yoğun egzersiz, ishal yapıcı, su atıcı kullanma ve ciddi kilo kaybı nedeniyle komplikasyonların görüldüğü hastalıktır. AN vakalarının %90 kadarını ergenlik çağındaki genç kızlar oluşturur. En fazla mankenler, dansçılar, jokeyler gibi meslek dallarında görülür. ANOREKSİYA NERVOZA TANI KRİTERLERİ NELERDİR? Yaş ve boya göre olağan sayılan en az kiloda olma ya da bunun üzerinde bir vücut ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme.(aşırı ağırlık kaybı). Beklenenin altında vücut ağırlığına sahip olunmasına rağmen kilo almaktan aşırı kork-

ma. Vücut biçimini algılamada bozukluk. En az 3 ardışık menstrüasyonun olmaması. BULİMİYA NERVOZA(BN) NEDİR? NASIL TEŞHİS EDİLİR? BN aşırı yeme atakları ve ardından gelen arınma davranışları veya aşırı egzersiz, kendini aç bırakarak cezalandırma şeklinde 2 sınıfa ayrılır. Arınma içeren tipte kendini kusturma, ishal yapıcı ve idrar söktürücü kullanımı görülür. BN, tıkanırcasına yemek yeme periyotları, kilo alımını engellemek için arınma davranışları ve bu davranışların 3 ay süresince haftada 2 kere gerçekleşmesi, kendini sadece vücut şekli ve kiloya göre değerlendirme semptomlarıyla teşhis edilir. GECE YEME SENDROMU (NİGHT EATİNG SENDROM) Bu sendromda açlık ve uyku arasındaki homeostatik regülasyon bozulmuştur. Hasta; sabah açlık hissetmez haftada 4 veya daha fazla kahvaltıyı atlar. Akşam yemeğinden uyku başlayıncaya kadar olan sürede güçlü yeme arzusu vardır, duygu durum depresiftir. Uykunun başlayabilmeyi ya da sürdürülebilmesi için yemenin gerektiği inancı dominanttır. Uykusuzluk sıkça görülür. UYKUYLA İLİŞKİLİ YEME BOZUKLUĞU(UİYB-SLEEP RELATED EATİNG DİSORDER) Uyku sırasında yineleyici şekilde istem dışı olarak yeme veya içme davranışı görülür. Normalde yenmeyecek toksik maddelerin tüketilmesi uykuda yaralanmaların olması, tehlikeli davranışlar semptomlardır. Bu hastalar bilinçli değildir. Kişi yaptığı tehlikeli davranışların ve tükettiklerinin farkında değildir. Uyku halindedir ve uyandığında karın ağrısıyla, zehirlenmiş, yiyecek hazırlarken yaralanmış, ağzı etrafında yemek kalıntılarıyla uyanabilir. Hatta hastaların hayvan maması, temizlik maddeleri, amonyak, sigara, yumurta kabuğu gibi maddeleri tükettikleri görülmüştür. Bu kişiler deliller ortaya çıktığında kendilerinden nefret eder

ve bu durum depresyona neden olur. ORTOREKSİYA(SAĞLIKLI BESLENME TAKINTISI) NEDİR? Sağlıklı yiyeceklere karşı duyulan aşırı zihinsel uğraşıyı tanımlar. Kadınlarda erkeklerden 2 kat fazla görülen obsesif bozukluktur. Otoriteler hastalığın 10 yıl içerisinde katlanarak artacağı konusunda uyarmaktadır. Bu hastalar ; yediklerini abartılı şekilde kontrol eder, ambalajlarını saatlerce inceler. Tükettiği besinde 1 gr katkı maddesi olma endişesi hayatını karartır. Hatta evlerinde inek besleyen, sebze yetiştiren ortorektikler vardır. BİGOREKSİYA Çekici hale gelmek amacıyla yapılan kas geliştirme hastalığıdır. Bigoreksik kişi günde 5 veya daha fazla saat boyunca egzersiz yapar ve yaklaşık 12 defa aynaya uzun süre bakar. Kas yapmak amacıyla protein tozları, vitaminler kullanır. Sonuçta çok fazla kaslı bir yapıya sahip olsa bile bunun yeterli olduğuna inanmaz ve yağlarından şikayetçidir. KARŞILAŞILAN TIBBİ SORUNLAR NELERDİR? Kalp ve Damar Sistemi: Hipotansiyon, ritim bozukluğu, kalp kası hastalıkları, kalp krizi. İskelet-Kas Sistemi: Osteoporoz(kemik erimesi),kemiklerde çabuk kırılma. Sindirim Sistemi: Barsak bozuklukları, kabızlık, ishal, gastrit, kusmalara bağlı yemek borusu hasarları. Ağız ve Diş Sağlığı: Çürükler, diş minesinde erime. Adet kesilmesi, anemi, savunma hüzrelerinde azalma görülen komplikasyonlardır. YEME BOZUKLUKLARI TEDAVİSİ NASIL OLMALIDIR? Giderek artan ve ölüm oranı %10 lara yaklaşan bu hastalıkların tedavi protokolü mutidisipliner olmalıdır. Beslenme ve Diyet, Psikiyatri, Endokrinoloji gibi dalların uzun zamanda ve gerekirse hastanın hastaneye yatışı yapılarak tedavi ettikleri hastalık grubudur. Bu hastalıklarda endikasyonu kanıtlanmış ilaç tedavisi henüz mevcut değildir.


Sev Amerikan Hastanesi’nde

bir ilk daha

Tam Kapalı Endoskopik Bel Fıtığı Operasyonu ( PerkütanEndoscopic LomberDiscectomy )

T

am Kapalı Endoskopik Bel Fıtığı Operasyonuna (PELD) aynı zamanda “kapalı kansız bel fıtığı operasyonu” adı da verilmektedir. Operasyon prensipleri diğer endoskopik müdahalelerle aynıdır. PELD bel fıtığı nedeniyle operasyon olması gereken tüm hastalara uygulanabilir. Ülkemizde hastanemizle birlikte sadece sınırlı sayıda hastanede rutin olarak yapılan bu operasyon bütün dünyada hızla büyük yaygınlık kazanmaktadır. ABD, Kore ve Almanya bu tekniğin ilk olarak uygulandığı ve geliştirildiği ülkelerdir. Operasyon 3 farklı teknikle yapılmaktadır. Merkezimizde her 3 teknik de hastanın gereksinimine göre uygulanabilmektedir. Operasyonun uygulanabilmesi için özel endoskopik cerrahi aletler ve uygulayacak cerrahın bu konuda eğitimli ve uluslararası sertifika sahibi olması gereklidir. Hangi Hastalara Uygulanabilir? PELD bel fıtığı nedeniyle operasyon olması gereken tüm hastalara uygulanabilir. Ancak bel fıtığının yanısıra hastada bel omurlarının kayması, kanal darlığı gibi ilave durumlar var ve bunların da dü-

36

s

a

ğ

l

ı

k

Op. Dr. Cezmi Ük Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı

zeltilmesi gerekiyorsa o zaman PELD yerine mikrocerrahi yapılması gereklidir. Her yaş grubuna uygulanabilir. Özellikle yaşlı ve diabet, hipertansiyon gibi yandaş hastalığı olan hastalarda operasyon sonrası iyileşme süresinin çok kısa olması büyük avantaj sağlamaktadır. Mikrocerrahi sonrası nüks gelişen hastalarda ikinci operasyonlarda operasyon bölgesindeki yapışıklıklar nedeniyle komplikasyon riski yüksektir. PELD ise nüks nedeniyle ikinci kez operasyon olması gereken tüm hastalarda güvenle uygulanabilir. Cerrahi teknik Sadece girişim yeri açısından far-

kı olan 3 ayrı teknik vardır. Posterior interlaminar girişimde bel bölgesinin tam ortasından, posterolateral transforaminal girişim de bel bölgesinin yan tarafından cilt kesisi yapılır, tam lateral de ise belin uzak yan tarafından uygulanır. Üç tekniğin ana farkı girişim yerleri ve girişim sırasında endoskobun geçtiği vücut alanlarıdır. Her üç teknikte de 0.5 (yarım) santimetrelik bir cilt kesisi yapılır. Bu kesiden radyolojik kontrol altında 4 mm çapındaki endoskop fıtıklaşmış bölgeye sokulur. Ardından sisteme endoskopi ünitesi bağlanır. Endoskop içinden tıpkı diz artroskopisinde olduğu gibi sürekli fizyolojik serum verilir ve verilen serum operasyon alanının net görülmesini sağlayarak dışarı çıkar. Endoskop içinde girilen bölgeyi aydınlatan bir ışık kaynağı, görüntüyü kaydeden bir kamera ve içinden aletlerin geçmesini sağlayan bir kanal vardır. Cerrah endoskobun içindeki kamera aracılığıyla ekrandan omuriliği, sinirleri ve fıtıklaşmış diski görerek fıtıklaşmış diski özel aletlerle çıkartır. Diskin tümü bozulmamışsa sadece fıtıklaşmış ve bozulmuş bölüm çıkartılır. Böylece kalan diskin fonksiyonlarının devam etmesi sağlanmış olur.


SIK SORULAN SORULAR Endoskopik operasyon her hastaya uygulanabilir mi? Hastanın bel fıtığı olması şartıyla her hastaya uygulanabilir. Sadece omur kayması nedeniyle vida ve plakla enstrümentasyon gereken ve kanal darlığı nedeniyle kanal genişletme operasyonı gerektiren hastalara uygulanmaz.

Avantajları Operasyon 0.5 cm lik bir kesiden yapılır. Kas ve kemik dokularda herhangi bir uygula ma yapılmadığı için operasyon sonrası erken dönemde bel ağrısı yoktur ve hasta aynı gün taburcu olabilir. Operasyon sonrası iyileşme dönemi çok kısadır. Mikrocerrahi operasyonlarında arkemik ve bağ dokusunun çık uom n ları tıldığı alanlarda kas rilik zarına yapışması sonucu rası ortaya çıkan operasyon son ez. ülm gör ı kronik bel ağrılar Yandan yapılan girişim (posteta has al) min rolateral transfora arzu ederse lokal anestezi ile yapılabilir. n Mikrocerrahi sonrası nüks ede rda hastala emniyetle uygulanabilir.

Neden üç farklı teknik kullanılmaktadır? Belin yan tarafından girişimle uygulanan transforaminal teknik yaygın olarak kullanılan tekniktir. Ancak kalça kemiğinin normalden yukarıda olduğu hastalarda özellikle L5-S1 mesafesi için transforaminal yolu kullanmak olanaksız olabilir. Bu durumda belin ortasından kesiyle interlaminar teknik kullanılmaktadır. Üç teknik arasında ne fark vardır? Girişim yeri dışında transforaminal teknik arzu eden hastalarda ya da kalp, böbrek hastalıkları gibi nedenlerle anestezi alması sakıncalı hastalarda lokal anestezi ile uygulanabilir. İnterlaminar teknik ise sadece genel anestezi altında uygulanabilir. Endoskopik operasyonlardan sonra hastanede yatış süresi ne kadardır? Hastaların aksine arzusu yoksa işlemden sonra 4. saatte taburcu olabilirler. Operasyondan sonra aynı yerde bel fıtığının nüksetme şansı var mıdır? Bel fıtığı operasyonı dünyada 3 farklı yöntemle uygulanmaktadır. Açık cerrahi, mikrocerrahi / mikroendoskopik cerrahi ve tam Tam kapalı endoskopik operasyon. Her 3 yöntemde de opere edilen binlerce hastada operasyon sonrasında ortalama %5 oranında operasyon mesafesinde nüks olduğu saptanmıştır.Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın nüks oranı değişmemektedir. Ancak diğer yöntemlerde nüks eden hastalarda yeni operasyonda komplikasyon oluşma riski endoskopik operasyonlara göre daha yüksektir. Bu nedenle endoskopik operasyonda nüks gelişse bile ikinci operasyonın komplikasyon riski yok denecek kadar azdır. Ayrıca mikrocerrahi ya da açık cerrahi sonrası nüks eden hastalarda da endoskopik girişim güvenle uygulanabilir.

s

a

ğ

l

ı

k

37


Aşırı Aktif Mesane Sendromu: “Öğrenilmiş Çaresizlik”

Her 5 kadından birinde görülüyor

Sıkışma hissi, sık sık idrara çıkma, tuvalete yetişememe ve altına kaçırma korkuları ile kendini gösteren aşırı aktif mesane sendromu (AAMS) sıklıkla 40 yaş sonrası ortaya çıkıyor. se sosyal yaşamını olumsuz etkileyen sorun, etkili tedavilere ulaşılamadığında kişiyi yaşamından uzaklaştırıyor. Uzmanlar, mevcut tedavilerle sonuç alınamadığında hastaların sorunla birlikte yaşamaya çalıştığını, çözüm aramak yerine öğrenilmiş çaresizlik yaşadıklarına dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Zafer Aybek Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

oğunlukla kadınları etkilemekle birlikte, erkekleri de ilgilendiren sorun, cinsel, fiziksel, psikolojik, sosyal, mesleki açıdan yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürüyor. Uzmanlar, sorunu yaşayan hastaların tedavi hakkında yeterli bilgi sahibi olamadıkları için hastalığa boyun eğdiğini belirtiyor. Türkiye’de her 5 kadından ve her 7 erkekten birinde görülen AAMS, pek çok kişiyi dışarı çıkmadıkları, sosyalleşmedikleri, tuvalete erişemeyecekleri mekanlara gitmedikleri, sıvı tüketimini sınırlandırdıkları, erken yaştan itibaren ped kullanmaya başladıkları depresif bir hayata sürüklüyor. Özellikle çalışma hayatındaki kadınların gerek iş gerek-

Ç

38

s

a

ğ

l

ı

k

60 yaşından sonra 3 kadından birini etkiliyor Türk Kontinans Derneği Başkanı ve Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Aybek, Aşırı Aktif Mesane Sendromu’nun ciddi bir sağlık sorunu olduğunu vurguladı. Sıkışma hissinin ana şikayet olduğu sorunla ilgili 18 yaş ve üstü bireyler arasında yaptıkları araştırmada çok çarpıcı sonuçlara ulaştıklarını belirten Prof. Dr. Zafer Aybek, “Kadınlarda her 5 kişiden birinde görülen bu sorunun gençlerde görülme oranı daha düşük olmakla birlikte yaşın ilerlemesine paralel olarak artıyor. 60 yaşın üzerindeki kadınlarda her 3 kadından birinde görülüyor. Türkiye’de bu hastalık yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kabul ediliyor. AAMS yeterince bilinmediğinden doğal bir kabulleniş sözkonusu. Bu durumu ‘öğrenilmiş çaresizlik sendromu’ olarak nitelendirebiliriz” diye konuştu. Antidepresan kullanan hastalar var Utanmak, hastalığı yaşlılığın doğal bir parçası olarak görmek, doğumsal nedenlere bağlamak, sorunu zamanla

kanıksayıp kabullenmek gibi faktörlerin AAMS’yi yenmekteki en büyük engel olduğunu anlatan Prof. Dr. Zafer Aybek, şöyle devam etti: “Toplumumuzda bu soruna sahip olanlar, öncelikle bunun tıbbi müdahale gerektiren bir durum olduğunun farkında değil. İdrar kaçırmanın sıkıntılarını çok derin yaşayan hastalar antidepresan ilaç kullanma yoluna gidiyor. Kişilerin cinsel, sosyal ve iş hayatı ciddi bir şekilde etkileniyor. Tuvalete gitme ihtiyacının getirdiği endişe nedeni ile sinema, tiyatro gibi toplu eğlencelere gidememe, iş toplantılarında uzun süre duramama, iş motivasyonunun azalması, uzun seyahatlere çıkamama gibi sosyalleşmeyi ve iş hayatını etkileyen durumlar karşısında kişiler ciddi depresyon yaşıyor. Sürekli yaşanan bu durum bıkkınlık ve yaşama karşı isteksizlik hissi yaratıyor. Toplumumuzda hastalık konusunda yeterince bilinçlenme olmadığından kişiler hastalık karşısındaki çaresizliği kabullenme davranışına gidiyor.” 20 dakikalık enjeksiyon tedavisi yaşam kalitesini artırıyor Sık sık idrara gitme, sıkışma, gece idrara çıkma, idrar kaçırma gibi belirtilere sahip olanların mutlaka üroloji uzmanı tarafından görülmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aybek, tedavi yöntemlerini ve yeni tedavi seçenekleri hakkında şu bilgileri verdi: “İlk tedavi seçeneği bazı günlük alışkanlıkla-


rını değiştirmek gibi basit önlemler olacaktır. Sıvı miktarını, kahve içmeyi azaltmak, belirli saat aralıklarında çok sıkışmadan idrar yapmak faydalı olabilir. Östrojen eksikliği durumunda bölgesel vajinal östrojen kullanılması, idrar kontrolünü sağlayan kasların egzersiz ve fizik tedavi yöntemleri ile güçlendirilmesi olumlu etki sağlayacaktır. Bu basit yöntemlerle tedavi sağlanmadığı durumlarda ağızdan bir takım ilaçlar denenebilir. İlaçlardan fayda göremeyen hastalarda da enjeksiyon tedavisi gibi yöntemlerimiz var. 20 dakika gibi kısa bir uygulama sonrası hızla sonuç veren enjeksiyon tedavisi etkin bir çözüm sunuyor. Mesane kasına botulinum toksin enjeksiyonunun yapıldığı bu yöntemin etkisi hastalar arasında değişbilmekle birlikte, ortalama 6 ay sürmektedir. Tedavinin hasta üzerindeki etkisi geçtiği zaman yeniden enjeksiyon yapılabilir. Uygulamanın yan etkileri düşüktür ancak hasta önceden detaylı bilgilendirilmelidir. Yaklaşık 20-30 dakikalık bir süre içinde endoskopik yöntemle bu işleme özel bir iğne ile mesane kası içine enjeksiyon yapılır. Böylece soruna neden olan mesanedeki istemsiz kasılmalar azaltılmaya çalışılır. Birçok tıbbi çalışmada, bu yöntemle idrar kaçırma sıklığının azaldığı, hastanın yaşam kalitesinin yükseldiği rapor edilmiştir.” İşsizlik oranları 1,5 kat yüksek Prof. Dr. Zafer Aybek, bazı hastaların idrar sıkıştırması nedeniyle yeterli egzersiz yapamadıklarını, bu nedenle de kilo aldıklarından şikayet ettiklerini ifade ediyor. Yine iş verimliliğini bozan AAMS nedeniyle hastaların tuvalate sık gitme isteği işveren tarafından “savsaklama” şeklinde algılanıyor. ABD’de yapılan bir araştırma da AAMS’nin iş verimliliğini azalttığını, bu hasta grubunda işsizlik oranlarının 1.5 kat yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

AAMS’nin karnesi ... Gençlerde de azımsanmayacak oranda görülen sorun, 60 yaşın üzerindeki kadınlarda her 3 kadından birini etkiliyor. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Obezlerde ve sigara içenlerde daha sık rastlanıyor. AAMS’li kadınlarda hipertansiyon ve kalp hastalığı erkeklerde ise şeker hastalığı iki kat daha sıktır. Rahim, mesane sarkması vakalarında ve rahim ameliyatı olanlarda daha yüksek orandaAAMS görülür. Vajinal doğum yapanlarda sezeryan ile doğum yapanlara oranla daha fazla sıklıkla AAMS görülür. Doğum sayısı bir risk faktörüdür.

AAMS nasıl oluşuyor? Yaş ile doğru orantılı olarak artan AAMS, tüm yaş gruplarında görülmesine rağmen ileriki yaşlarda daha sık rastlanıyor. Hastalık mesanenin dolumu sırasında ortaya çıkan istemsiz kas kasılmalarından kaynaklanıyor. İdrar yapma hissi geldiğinde beyine yollanan sinyaller boşalma ihtiyacını bildiriyor. Mesane kasının istemsiz hareketleri nedeniyle beyin ve idrar torbası arasındaki koordinasyonun bozulması sonrası idrar sıkıntıları yaşanmaya başlanıyor.

s

a

ğ

l

ı

k

39


Oda nemlendiriciniz

mikrop saçmasın Oda nemlendiricileri neredeyse herkesin evine girmeye başladı. Kapalı alandaki nem oranını artıran bu cihazları aileler, kimi zaman çocuklar için kullanıyor kimi zamanda evdeki yaşlılar için. Liv Hospital Ankara Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Nedim Arda uyarılarda bulunuyor. oç. Dr. Nedim Arda bu cihazların temizliği iyi yapılmadığı takdirde mikrop saçtığını, sinüzite bazen zatüreye kadar gidebilen akciğer enfeksiyonuna ve bademcik iltihabına yol açabildiğine dikkati çekerek aileleri uyarıyor. Doç. Dr. Nedim Arda “Geceleri iki saatten fazla oda nemlendiricilerin açık bırakmayın. Odalardaki nemi artırayım derken nem fazlasına neden olarak hastalıkların kolay yerleşmesine neden olabilirsiniz’’ dedi.

D

Odalardaki nemsizliğe dikkat Kış aylarında soğuklarla mücadele etmek için sobalar yakılıyor, kaloriferlerin ısı değerleri artırılıyor. Ancak yakılan soba ve kaloriferler ev içindeki nemi azaltarak kurumaya yol açıyor. Evlerin içindeki bu kuruluk burun içindeki nemi yok ederek kişiyi ağızdan nefes almaya yönlendiriyor. Ağzımızda burnumuz kadar koruma mekanizması

40

s

a

ğ

l

ı

k

olmadığı için dışarıdan gelen mikroplar bu nedenle boğazımıza yerleşiyor. Sık boğaz ağrılarına, boğaz kurumasına, yutkunurken takılmaya yol açıyor. Oda nemlendiricilerin önemi de bu durumda devreye giriyor. Ortamın nemli olmasının hastalıklardan korunmada faydalı olduğuna dikkati çeken Doç Dr. Nedim Arda, bu cihazların faydalı oldukları kadar zararlarının da olduğunu belirtiyor. Temiz olmayan cihazlar mikrop saçıyor Oda nemlendiriciler iç temizliği iyi yapılmazsa içinde mikrop barındırıp çalıştırıldığında o mikropları havaya verir. Bu durum sinüzit, bademcik iltihabı ve zatüreye kadar gidebilen akciğer enfeksiyonu riskini artıyor. Çocuklarda ve yaşlılarda yani bağışıklık sistemi tam yerleşmemiş ya da eski fonksiyonunu göremeyen kişilerde enfeksiyona yakalanma riski yüksek. Bu yüzden cihazların temizlik ve bakımlarının düzenli bir şekilde yapılması şart.

Doç. Dr. Nedim Arda -Liv Hospital Ankara Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Oda nemlendiricisini kurallara uygun kullanmak için; Nemlendirici cihazlar bütün gün çalıştırılmamalı. 1 saat, 2 saat ortamı nemlendirmek ideal. Bütün bir gün ya da bütün bir gece çalıştırınca yarardan çok zarara neden oluyor. Yüksek nem oranı bazı hastalıklara zemin hazırlıyor. Bu yüzden nem oranının belli bir standartta olması gerekli. Oda nemlendiricilerden sıcak buhar değil, soğuk buhar verilmesi daha uygun. Çünkü sıcak buhar mikropların üremesine daha elverişli bir ortam oluşturuyor ve ödeme neden oluyor.


s

a

ğ

l

ı

k

41


Aşı Türkiye’de yılda

14 bin

hayat kurtarıyor Novartis tarafından Ankara’da düzenlenen koruyucu tedaviler ve aşılama konulu bilgilendirme toplantısında açıklama yapan Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, ülkemizde hiçbir hastalığa karşı aşılama yapılmasaydı bunun neye mal olacağını açıkladı.

42

s

a

ğ

l

ı

k


Buna göre aşılama yapılmasaydı Türkiye’de her yıl 14 bin ölüm gerçekleşecek, ortaya çıkacak hastalıkların ülkeye toplam 23 milyar TL’nin üzerinde maliyeti olacaktı. Novartis, koruyucu tedaviler ve aşılamanın önemine dikkat çekmek amacıyla Ankara’da bir bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıda, Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan koruyucu sağlık hizmetlerinde aşının önemini verilerle aktarırken, özellikle meningokok kaynaklı menenjit hastalığıyla ilgili yeni bilgileri paylaştı. Aşılamanın bir sağlık çalışanının insan sağlığına verebileceği en büyük katkı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ceyhan, başka hiçbir yöntemle bir hastalığı ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını belirtti. Aşı sayesinde çiçek hastalığının ortadan kalktığını, polio virüsü kaynaklı çocuk felcinde eradikasyon (hastalığa son verilmesi) noktasına yaklaşıldığını ve kızamık eliminasyonunda (virus dolaşımının durdurulması) da önemli bir mesafe kaydedildiğini söyledi. Türkiye’nin, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Aşı Danışma Kurulu’nun aldığı kararlar ile bölgesindeki diğer ülkelerle kıyaslandığında en zengin aşı takvimine sahip referans ülkeler arasında gösterildiğini belirten Ceyhan, bugün itibari ile tüberküloz, difteri tetanoz, boğmaca, çocuk felci, Hib enfeksiyonu, kızamık, kabakulak, kızamıkçık, hepatit B, hepatit A, zatürre (pnömokok), suçiçeği aşıları rutin olarak her çocuğa ücretsiz, risk grupları için ise grip, erişkin tipi zatürre ve ve menenjit aşısı uygulandığını belirtti. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, ekibiyle yaptığı bir araştırmanın çarpıcı sonuçlarını da paylaştı. Prof. Dr. Ceyhan; “Araştırmamız ülkemizde aşılama olmasaydı her yıl ciddi kayıplar yaşanacağını gösteriyor. Buna göre her yıl, difteriden 1.055, hepatit A’dan 5, hepatit B’den 3.348, kızamıktan 832, kabakulaktan 18, boğmacadan 1.255, çocuk felcinden 2, kızamıkçıktan 189, tüberkülozdan 390, tetanostan 91, suçiçeğinden 24, pnömokok menenjitinden 227, zatürreden 6.806 olmak üzere toplam 14.296 ölüm gerçekleşecekti. Aynı araştırmada yaptığımız hesaplamalara göre aşılama olmazsa ortaya çıkan hastalıkların ülkemize 15.607.841.958 TL doğrudan,

7.430.571.462 TL dolaylı olmak üzere toplam 23 milyar TL’nin üzerinde maliyeti olacaktı. Halbuki tüm bu ölümleri, hastalıkları ve maddi kayıpları yaklaşık 418 milyon TL’lik bir aşı maliyeti ile önleyebiliyoruz” dedi. Menenjit Hastalığında Aşılama Prof. Dr. Mehmet Ceyhan toplantıda menenjit hastalığıyla ilgili yeni gelişmeleri de aktardı. “Ülkemizde çocukluk çağı menenjitlerinin yarısından çoğu meningokok denilen bakteri türüdür. Meningokok menenjit aşı ile korunabilen hastalıklar arasında en ağır seyredenlerin başında geliyor. Şimdiye kadar 13 meningokok tipi tanımlanmışsa da bunlardan beşi (Serogrup A, B,C, W ve Y) insanda sık görülen tiplerdir. 4 tipe (A,C,W,Y) karşı geliştirilen 3 farklı aşı ülkemizde ruhsat almış, B tipi için geliştirilmiş olan aşı ise ruhsatlandırma aşamasındadır. Her yıl dünyada yaklaşık 500.000 meningokok kaynaklı ağır hastalık ve 50.000 ölüm olduğu tahmin ediliyor. Aşı çalıştayı 2014 raporunda ülkemizde meningokok kaynaklı menenjit görülme sıklığı yüz binde 3,98 olarak bildirilmiştir. Ülkemizde yaklaşık olarak çocuklarda yılda 1.500 vaka ve 350 ölüm olduğu rapor edilmiştir. Belirtiler başladıktan 24 saat sonra ölüme neden olabilen bu hastalık, bağışıklık sistemi henüz tam gelişmemiş süt çocuklarında en ağır haliyle görülmektedir. Menenjit vakaları tedaviye rağmen %20’ye varan oranlarda yaşamını kaybetmektedir. Hayatta kalanların %10-20 sinde sakatlılar görülmektedir. Bugün ülkemizde çocuk çağı aşılamada kapsamlı bir uygulama yapılmaktadır. Özellikle erken koruma göz önünde alındığında Sağlık Bakanlığının aşı takvimi ağırlıklı olarak 1 yaş altı çocukları korumayı hedeflemektedir. Yeni geliştirilen aşılar ile de hem bebeklere hem de erişkinlere faydalı, kapsamlı koruma fırsatı verilmesi hedeflenmektedir.” Prof. Dr. Ceylan, bugün itibarı ile son geliştirilen aşıların; konjuge menenjit ACWY, rotavirüs, human papilloma ve menenjit B aşıları olduğunu sözlerine ekledi.

s

a

ğ

l

ı

k

43


Sanko Üniversitesi ve Şahinbey Belediyesi işbirliği ile

“Koroner arter (kalp damar) hastalığı ve korunma yöntemleri” konulu konferans düzenlendi SANKO Üniversitesi ve Şahinbey Belediyesi işbirliğiyle, Şahinbey Belediyesi Kültür Merkezi’nde Doç. Dr. Özlem Soran tarafından “Koroner Arter Hastalığı ve Korunma Yöntemleri” konulu halka açık konferans düzenlendi. SANKO Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Pittsburgh Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam eden Kardiyolog Doç. Dr. Özlem Soran, koroner arter hastalığı tanımlayarak, korunma yöntemleri ile ilgili bilgiler paylaştı. Konferansın açılış konuşmasını yapan SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, bu tür sosyal sorumluluk projelerinde yer almalarından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

44

s

a

ğ

l

ı

k

Prof. Dr. Sınav, “Üniversite dediğimiz zaman sadece, gençlere meslek öğreten, eğitim kurumları akla gelmesin. Evet, üniversiteler eğitim kurumlarıdır. Ancak sadece meslek öğreten eğitim kurumları değildir” dedi. Eğitimin, üniversitenin yaptığı işlerden sadece birisi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sınav, “Üniversitenin asıl işi, orijinal, daha önce bilinmeyen bilgi üretmektir. Daha sonra da ortaya çıkan yeni bu bilgiyi öğretir. Diğer bir fonksiyonu da, toplumda hayatımızın içine girerek,

farkındalık yaratmaktır. Üniversitenin sosyal sorumluluğu işte burada başlar. Eğitim ve araştırma zaten yaptığı iştir” diye konuştu. KORONER ARTERLER Doç. Dr. Soran ise koroner arter hastalığının; kalp kasını besleyen, ‘koroner arterler’ olarak adlandırılan atar damarların daralma veya tıkanması ile kan akımının kısmi ya da tam kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalık olduğunu söyledi.


Koroner arter hastalığının en sık görülen kalp hastalığı olduğunu ve ileri evrelerde kalp krizine yol açabileceğine dikkat, çeken Doç. Dr. Soran, şöyle devam etti: “Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi (National Center for Health Statistics) verilerine göre, günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde 17,6 milyon kişi koroner arter hastasıdır ve her sene 785,000 yeni hasta bu rakama eklenmektedir. Senede 400.000 üstünde insan kalp hastalığı yüzünden ölmektedir” ifadelerini kullandı. Ülkemizdeki koroner kalp hastalığının dikkat çekici olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Soran, elde edilen verilere göre erişkinlerin yüzde 4’ünün kalp hastası olduğunu ve tüm ölümlerin yüzde 34’ünün kalp hastalığından kaynaklandığını ifade etti. Koroner arter hastalığının risk faktörlerinin belirlendiğini anımsatan Doç. Dr. Soran şu bilgileri verdi: “Günümüzde koroner arter hastalığının

bilinen risk faktörleri yaş, hipertansiyon (yüksek tansiyon), kolesterol (kan yağları) yüksekliği, şeker hastalığı, sigara kullanımı, stres, obezite, pasif yaşam şekli, birinci derece akrabalarda koroner arter hastalığı ve kanda CRP yüksekliğidir. Oysa yaşam biçimi değişiklikleri ile birçok risk faktörünün istenmeyen etkisi minimuma indirilebilir ve korunma sağlanabilir.” Risk faktörlerinin yol açtığı istenmeyen yan etkilerin ve koroner arter hastalığından korunma yollarının anlatıldığı konferansta Doç. Dr. Soran sunumun ardından sorularını cevapladı. Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Doç. Dr. Soran’a çiçek takdim ederek konferansın düzenlenmesinden duyduğu memnuniyeti belirtti. Tahmazoğlu, SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav’a ve Doç. Dr. Özlem Soran’a katkıları ve sundukları değerli bilgiler için teşekkür etti.

s

a

ğ

l

ı

k

45


Göze, göz içi lens konforu

Multifokal Göz İçi Mercekler Görme kusurlarını düzeltmede son yıllarda en fazla kullanılan yöntemlerden biri olan multifokal göz içi lens uygulamaları ile hastaların hem yakın hem de uzağı görme sorunlarına aynı anda çözüm getirilebiliyor.

Op. Dr. Hüseyin Mirkelam

Özel Mirkelam Göz Lazer Merkezi Başhekimi

46

s

a

ğ

l

ı

k


Ö

zel Mirkelam Göz Lazer Merkezi Başhekimi Dr. Hüseyin Mirkelam Multifokal Göz İçi Mercekler ile ilgili merak edilenleri an-

lattı. Halk arasında ağ su olarak bilinen katarakt göz içi merceğinin yaş ile çeşitli etmenlerle bozularak görevini yerine getirememesi durumudur. Katarakt ameliyatı sırasında bu bozulan merceğin yerine hastalarımızın göz içerisine lens yerleştirmekteyiz. Artık günümüzde göz içi lens teknolojisi çok ileri seviyeye gelmiştir. Önceleri tek odaklı mercekler kullanılırken son yıllarda multifokal dediğimiz çok odaklı yani

çok amaçlı mercekleri hastalarımıza başarılı şekilde uygulamaktayız. Hastalarımız bu sayede yakını, uzağı ve ara mesafeyi rahatça görebilmektedir. Dünyada 2 milyarın üzerinde presbiyopik (yakın gözlük ihtiyacı olan ) insan bulunduğu tahmin edilmektedir. Yakını görememe problemi günümüzde önemli bir sorun olmaktan, bu multifokal mercekler sayesinde ortadan kalkmaktadır.Son yıllarda yeni tasarımlar ile birlikte daha da gelişen çok odaklı mercekler merkezimizde yıllardır uygulanmaktadır. Bu tedaviyle hastayı hem uzak hem de yakın için gözlükten bağımsız kılmaktayız. Multifokal göz içi merceği nedir ? Rutin Katarakt ameliyatlarında kullanılan merceğin özelliğine göre adlandırılmış bir tedavi tekniğidir. Hem yakını hem uzağı hem de ara mesafeyi görmeyi sağlayan çok odaklı özel üretim olan göz ,içi mercekleridir. Bu merceğin kullanılması vasıtasıyla hastalar için hem uzak görmede hem yakın görmede hem de ara mesafeyi görmede yüksek kaliteye ulaşma imkanı doğmuştur. Multifokal göz içi özel mercekler kimlere uygulanır ? Bu hasta grubumuzda hasta seçimi önem arzetmektedir. Kataraktı olan hastaların mesleki konumu, yaşı, sosyal aktivitesi, okuma alışkanlığı, entellektüel düzeyi de hasta seçiminde

önem taşımaktadır. Uygun hasta seçimi , Uygun teknik , ameliyatın gerçekleştirildiği yer ve hekimin tecrübesi ve tabii ki doğru göz içi lens seçimiyle yapılacak bu ameliyatlarda yüksek başarı elde edilmesi mümkündür. Lazerle düzeltilemeyecek kadar yüksek derecede miyop, hipermetrop veya astismatı olanlar Hiçbir şekilde gözlük kullanmak istemeyen hastalar Kornea kalınlığı lazere izin vermeyenler Kataraktlı ve yüksek kırılma kusurlu hastalar Ara mesafeyi daha net görmek isteyen hastalar Göz numuarasının ilerlemediği sabit olduğu hastalar Özel bir sebep yoksa hastalarımızın büyük kısmına başarılı bir şekilde uygulamaktayız. Multifokal göz içi merceğinin avantajları Multifokal göz içi mercek çok odaklı tasarımına bağlı olarak uzak – yakın ve orta mesafeli diyebileceğimiz odaklama özelliğine sahip merceklerdir. Yani bu mercek takılan hastalarımız aynı anda hem tv seyredip isterse bilgisayara bakıp aynı anda elinde bir yazıyı da okuyabilme rahatlığına kavuşmaktadır. Göz içerisine yerleştirilen bu mercek ömür boyu göz içinde sorunsuz kalmaktadır.

s

a

ğ

l

ı

k

47


Sağlık Çalışanlarının

Ülke Ölçeğinde Temel Sıkıntıları Nelerdir? 1

Farklı istihdam modelleri; Hâlihazırda Sağlık Bakanlığı bünyesinde, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/A, 4/B, 4/C ile 4924 sayılı kanun, Vekil, Aile hekimliği sistemi ve Dış kadro olmak üzere yedi (7) ayrı istihdam modeli bulunmaktadır. Bu istihdam modellerinde görev yapan sağlık çalışanlarının mali, sosyal ve özlük hakları da farklı durumdadır. Hâlbuki bütün sağlık çalışanları aynı görevi ifa etmektedir. Ayrıca; gerek Sağlık Bakanlığı Atama ve Nakil Yönetmeliğinden ve gerekse farklı istihdam modellerinden kaynaklanan sakatlıklar nedeniyle; birçok sağlık çalışanı eşi, çocuğu ve ailesinden uzak kalmaktadır. Aile bütünlüğü sağlanan sağlık çalışanlarının moral kazanacağı düşünüldüğünde, hem sağlık hizmetlerinin daha verimli sunulacağı, hem de anne-babasıyla beraber büyüyen çocuklarımızın ruh ve beden sağlığının daha sıhhatli olacağı aşikârdır. O sebeple; Sağlık Bakanlığı yanlış inadından vazgeçmeli ve bütün sözleşmeli sağlık çalışanlarını 657 Sayılı Kanunun 4/A kapsamına almalıdır. İş Güvencesi; Devlet Memuru olarak; en önemli kazanımımız olan iş güvencemize AKP hükümeti tarafından, göz dikilmektedir. Bütün kamu çalışanlarının süslü sözlere kanmamalarını ve iş güvencelerine sahip çıkan Türkiye Kamu-Sen’e destek vermelerini istiyorum.

2

Sağlıkta şiddet; Gerek siyasilerin gerekse bü-

3

48

s

a

ğ

l

ı

k

ken, fedakâr sağlık çalışanlarına üvey evlat muamelesi yapıldı. Sayın Müezzinoğlu’ nu sağlık çalışanlarının da Bakanı olmalıdır. Performansa dayalı döner sermaye sistemi; Sağlık Bakanlığının temel yanlışlarından biri olan sistem nedeniyle; hem sağlık çalışanlarının iş yükü artmış, hem çalışma barışı bozulmuş ve hem de sağlık harcamaları hızla yükselmiştir. Sistem, hastaneleri ticarethaneye ve vatandaşı da meta haline getirmiştir. Döner sermayelerin emekliliğe yansımaması sebebiyle; sağlık çalışanları emekliye ayrılamaya korkar olmuştur. Türk Sağlık-Sen olarak; “Döner Sermayelerin Emekliliğe Yansıması” ve “Yıpranma Payı (Fiili Hizmet Zammı) verilmesi yönünde geçtiğimiz günlerde ülke genelinde yaptığımız dilekçe kampanyasının Bakanlık nezdinde karşılık görmesini bekliyoruz.

5

Kemal Kazak Türk Sağlık-Sen Gaziantep Şubesi Başkanı

rokratların popülist söylemleri ve yanlış sağlık politikaları nedeniyle; sağlık çalışanlarına karşı uygulanan şiddet her gün katlanarak artmaktadır. Sağlık Bakanlığı verilerine bakıldığında bir ayda ortalama 1000 şiddet vakası olmaktadır. Bunların %32’si fiziksel ve %68’de sözlü olarak gerçekleşmektedir. Yetkililer sağlıkta şiddeti önlemek için, öncelikle yanlış sağlık politikalarından vazgeçmeli ve sağlık alanında faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarıyla istişare etmelidir. Ve ortak aklı hayata geçirmelidir. Ayrıca; hem sağlık hizmeti alan vatandaşlarımızın, hem de hizmet sunan sağlık çalışanlarının kucaklaşacağı yeni bir sağlık sistemi inşa etmelidir.

4

Sağlık çalışanları itibarsızlaştırıldı; Sağlık çalışanları, siyasi iktidar ve Sağlık Bakanı tarafından yok sayıldı ve şamar oğlanına çevrildi. Hasta haklarıyla yatılıp, hasta haklarıyla kalkılır-

Yıpranma payı (Fiili hizmet zammı) Ülkenin en ücra köşelerinde gece gündüz demeden, hizmet sunan ve çalışma hayatının ortalama dört yılını ailesinden ayrı gece çalışan cefakâr sağlık personeline de yıpranma payı (Fiili hizmet zammı) verilmesi gerekmektedir.

6

7

Vergi adaletsizliği; Gelir vergisi matrahında yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Bir sağlık çalışanı yılın ilk 5-6 aylarında aldığı maaşı yılın 9-10 aylarında alamamaktadır.


Gaziantep’in Sağlık Sorunları Nelerdir? 1

Hastane İhtiyacı; Kentimiz bölge illerine de sağlık hizmeti veren bir il pozisyondadır. Bu nedenle, bölgemizde bulunmayan Sağlık Bakanlığına bağlı, Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Akıl ve Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi, Göz Hastanesi ile Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesi ihtiyaçlarının acilen giderilmesi gerekmektedir. Personel yetersizliği; Sağlık Bakanlığı Atama ve Nakil Yönetmeliğine göre, kentimiz birçok unvan itibariyle en alt grup olan (d) grubunda yer almaktadır. OECD ülkeleri arasında kişi başına en az doktorun bulunduğu ülke Türkiye’dir. Gazi şehrimizde Türkiye ortalamasının daha da gerisindedir. OECD ülkelerinde1000 kişiye düşen hekim ortalaması 3.1, Türkiye’de 1.5, ilimizde ise 1’dir. Hemşire açısından bakıldığında OECD ortalaması 1000 kişiye 9 Hemşire düşerken, Türkiye’de 1.7, şehrimizde ise 1.3’dir. Ayrıca özellikle bazı branşlarda (Gastroentoloji, Endokrinoloji ve Metabolizma, Allerji, Hemotoloji, Nefroloji, Çocuk Psikiyatrisi, Çocuk Kardiyolojisi,Çocuk Nefrolojisi, Çocuk Nörolojisi ve Çocuk Onkolojisi uzmanı ) büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu kadar personel yetersizliğinin yanı sıra şehrimizde ikamet eden yaklaşık 400 bin Suriyeli mülteciler nedeniyle de sağlık çalışanlarının iş yükü daha da artmıştır.

2

Yatak oranı; OECD ülkelerinde 1000 kişiye 4.8 yatak düşerken, Türkiye’de 2.5, ilimizde ise 2’dir. Yatak ortalamasına bakıldığında ülkemiz OECD ülkeleri arasında sondan 2. durumundadır.

3

Yenidoğan bebek ölümü oranı; OECD ülkelerinde Bebek ölüm oranı 1000’de 4 iken, ülkemizde 1000’de 7,5, şehrimizde ise 1000’de 7’dir. Yenidoğan bebek ölümlerinin OECD ülkeleri seviyesine çekilmesi için, Kuvöz sayısının ve Neotoloji Uzmanı sayısının arttırılması gerekmektedir.

4

Çocuk Hastanesi; 2.5 milyon nüfusu olan şehrimizde sadece bir Çocuk Hastanesi bulunmaktadır. Mevcut Çocuk Hastanesinin de şehrimizin hem gelir seviyesinin yüksek hem de çocuk sayısının az olduğu bir bölgede olması nedeniyle; dar gelirli vatandaşlarımız sıkıntılar yaşamaktadırlar. O sebeple; vatandaşlarımızın gelir seviyesinin düşük hem de çocuk sayısının yüksek olduğu bir bölgeye en az bir Çocuk Hastanesi daha yapılması gerekir.

5

6

Kadın Doğum Hastanesi; Mevcut Cengiz Gökçek Kadın Doğum Hastanesinin de fiziki anlamda yetersiz olması nedeniyle; daha modern bir Kadın Doğum Hastanesi yapılmalıdır.

7

Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi; Kamu adına şehrimizin en yoğun hastanesi pozisyonunda olan ve kırk yamalı bohçaya dönen Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesinin de yıkılarak kentimize yakışır modern bir hastane yapılması sağlanmalıdır.

8

Ulaşım; Ayrıca; Cengiz Gökçek Kadın Doğum Hastanesi ile Çocuk Hastanesinin bulunduğu bölgeye hizmet veren hali hazırdaki toplu taşıma araçları yetersiz kalmaktadır. Yerel yöneticiler ile koor-

dinasyon sağlanarak bu bölgeye sağlanan ulaşım araçları sayısı arttırılmalıdır. Ayrıca; toplu taşıma araçlarında bazı meslek gruplarına yapılan indirimli tarife uygulaması sağlık çalışanlarına da yapılmalıdır. Ana oteli; Kentimizin bölge halkının sağlık sorunlarına hitap eden bir il olması ve bölgemiz insanlarının da gelir seviyesinin düşük olması nedeniyle; fiziki imkânı yeterli olan hastanelerimizin yanına Ana Oteli yapılmalıdır. 10 Sosyal tesis; Sağlık Çalışanlarının aileleriyle birlikte yemek yiyebileceği, çay içebileceği hiçbir sosyal tesisin olmaması ve sair sebepler nedeniyle, kentimize gelen sağlık çalışanlarının da konaklayabileceği misafirhane bulunmaması nedeniyle; misafirhanesi de bulunan bir sosyal tesise ihtiyaç vardır.

9

Kreş; Çok zorlu şartlara rağmen, hem sağlık hizmeti sunan, hem de annelik gibi kutsal bir görevi ifa eden bayan çalışanlarımızın çocukları için kreş ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ihtiyacın ivedilikle çözülmesi gerekmektedir. 12 Ödül; Her türlü olumsuzluğa, personel yetersizliğine ve Suriyeli mültecilerin de getirdiği iş yükü dikkate alınarak, fedakârca çalışan sağlık çalışanlarına her yıl için bir aylık ikramiye verilmesi sağlanmalıdır. Yatırm; 13 Türkiye’nin 6.büyük şehri olan ilimizde kamu sağlık yatırımları çok yetersizdir. Sürekli göç alan şehrimize sağlık alanında yeni yatırımlar kazandırılmalıdır.

11

s

a

ğ

l

ı

k

49


Alişan Flora’yı coşturdu

Flora Halı, 12-15 Mart tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanındaki bayileriyle bir araya geldi. Ünlü türkücü Alişan gala gecesine renk kattı Flora Halı Bayi Toplantısı’nda gündüz bölümündeki toplantıların sona ermesinin ardından akşam otelin büyük salonunda muhteşem bir gala gecesi ve akşam yemeği organize edildi. Gala gecesinde ünlü sanatçı Alişan birbirinden güzel parçalarını seslendirdi. Alişan’ın yorumladığı türkülere geceye katılan bayiler de eşlik etti. Yeni sezon 150 adet halı tanıtıldı Halı sektörünün öncü markalarından Flora Halı, 12-15 Mart tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanından gelen bayileriyle bir araya geldi. Bu yılki Flora Halı Bayi Toplantısı, görkemli bir organizasyonla Miracle Resort Hotel’de 600 Davetli eşlğinde, Antalya’da gerçekleşti. Toplantıda Flora Halı’nın önümüzdeki yıllara yönelik yatırım ve büyüme hedefleri açıklandı, yeni sezon

50

s

a

ğ

l

ı

k

150 adet halı bayilerin beğenisine sunuldu. Özkaya Holding Yönetim Kurulu Üyeleri Metin Özkaya, Mesut Özkaya, Nurettin Özkaya, Flora Halı Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Yücel, MAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Akdoğan, üst düzey yöneticiler, yurtiçi ve yurtdışından gelen Flora Halı bayilerinin katılımıyla gerçekleştirilen Flora Halı Bayi Toplantısı 2015’de, Flora Halı’nın bugünü ve geleceği masaya yatırıldı. Mustafa Yücel “Hedeflerimiz yüksek” 12-15 Mart tarihlerinde Miracle Resort Hotel’de, Antalya’da gerçekleşen toplantıda açılış konuşmasını Flora Halı Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Yücel yaptı. Bayilerini her zaman Flora Halı’nın birer ferdi olarak gördüklerini ifade eden Mustafa Yücel, hedeflerine ulaşmada bayilerinin çok önemli

yeri olduğuna, bu amaçla dayanışma ve iletişimin artırılmasına önem verdiklerine değindi. Flora Halı’nın sektörüyle ilgili tüm gelişmeleri, trendleri yakından takip etiğini, kuruluşundan günümüze sürekli kendini yenileyen, öngörüleri ile sektöre yön veren, öncülük eden bir yaklaşım içinde olduğunu aktardı. Yücel sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye büyürken ve ülke ekonomisi gelişirken, sadece halı sektöründe değil tüm sektörlerde bir rekabet yaşanıyor. Bu yarıştaki hedeflerimiz yüksek. Flora Halı olarak hedeflere ulaşılmasında üzerimize düşeni yapmaya hazırız” dedi. Flora Halı bayilerinin birlik ve beraberlik örneği sergilediği ve ayrıca kaynaştığı, gönüllerince eğlendikleri organizasyonun sonunda başarılı bayilere plaketleri verildi. Plaketleri Flora Halı Yönetim Kurul Başkanı Mustafa Yücel verdi.



Hastalıktan değil, geç kalmaktan korkun!...

KERATOKONUS’TA CROSS-LINK ve HALKA YÖNTEMİ

INTRALASE LAZERLE TEDAVİ MİRKELAM GÖZ LAZER MERKEZİ’NDE YAPILMAKTADIR Keratokonus, korneanın incelmesi ve sivrilmesiyle birlikte ciddi oranda görme kayıplarına neden olan kornea nakline kadar ilerleyebilen önemli bir göz hastalığıdır.

H

erhangi ciddi bir belirti vermeden ilerleyen hastalık, detaylı bir göz muayenesinin yanında, bir dizi tetkik cihazları ile teşhis edilebilmektedir. Bu hastalık genetik geçişli olabilmekte ve sıklıkla çocukluk çağında gözlerini çok kaşıyan ve ovuşturan kişilerde görülebilmektedir.

52

s

a

ğ

l

ı

k


Op. Dr. Hüseyin Mirkelam

Özel Mirkelam Göz Lazer Merkezi Başhekimi

Gözlük numaralarınız sürekli ilerliyorsa Keratokonus hastası olabilirsiniz

Keratokonus’ta tedavi CCL Crosslink

Crosslink tedavisi ileri teknoloji cihazlarla korneadaki kollajen lifler arasındaki bağlar güçlendirilmektedir. Dolayısıyla bu tedavi adeta göze verilen bir vitamin gibi korneanın yapısını güçlendirilmesine yardımcı olur. Ultraviyole A ve damla formunda riboflavin kullanılarak korneadaki kollajen lifler arasındaki bağların arttırılması, korneanın daha güçlü hale getirilmesi ve Keratokonus hastalı-

ğının ilerlemesi durdurulur. Hastanın görme kalitesi artabilir.

INTACS Halka Yöntemi

Kornea (gözün en öndeki şeffaf tabakası) içi halka (INTACS) operasyonu, miyopinin tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Ancak, 2002 yılından beri keratokonusta (korneanın normalden ince ve sivri olması) kullanılmaktadır. Miyopi tedavisinde zaten

LASIK çok etkin olduğu için, INTACS artık sadece keratokonusta uygulanmaktadır. INTACS, keratokonusta korneayı yanlardan kasnak gibi gererek korneayı bir miktar düzleştirir. INTACS halka yöntemi uygulanan hastanın görmesi daha kaliteli hale getirilir. INTACS halka yöntemi merkezimizde Intrelase laser ile yapılmaktadır. Intrelase Laser uygulanmadan yapılan halka tedavilerinde ise başarı oranı düşmektedir.

s

a

ğ

l

ı

k

53


Çapraz

böbrek nakli Dünyada her yıl çok sayıda insan organ yetmezliği ile karşı karşıya kalıyor. Ancak verici sayısının yeterli seviyede olmaması organ nakline olan ihtiyacı da gün geçtikçe arttırıyor. Kadavradan yeterli bağışın yapılmaması ise canlı vericilerden nakil yapılmasını zorunlu hale getiriyor. yüzde 80’lere düşüyor. Çapraz böbrek nakliyle uyumsuzluk olan bu çiftlerin, uyumlu olacak başka çiftlerle eşleştirilme şansı ortaya çıkıyor. Bu sayede her iki çift arasında böbrek değişimi yapılarak her iki alıcıya da yüksek başarı oranı olan bir böbrek nakli ameliyatı yapılması sağlanmış oluyor” dedi.

Doç. Dr. M. Fatih YÜZBAŞIOĞLU Organ Nakli Merkezi Sorumlu Hekimi

SANKO Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Doç. Dr. M. Fatih Yüzbaşıoğlu, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin Türkiye’de özellikle Güneydoğu’da önemli bir sağlık sorunu olan organ nakli konusunda çok ciddi ve başarılı çalışmalar gerçekleştirdiğini ve bu alanda önemli bir açığı kapattığını söyledi. Günümüzde böbrek naklinin yüzde 98 başarı oranı ile gerçekleştirildiğini belirten Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Ancak kan grubunun uyumsuz olması veya cross tetkiklerinin olumsuz gelmesi sebebiyle organ reddi yüksek nakillerde başarı oranları 54

s

a

ğ

l

ı

k

Kan grubu uyumu olmayan çifter Çapraz nâkilin özellikle kan grubu uyumu olmayan çiftler için önemli bir kazanım olduğunu anlatan Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, çapraz nakil ile en kısa sürede ve uygun bir çifti bulunan kan gruplarını şöyle sıraladı: Alıcı A - Verici B: Kısa sürede alıcı B verici A ile eşleşebilir Alıcı B - Verici A: Kısa sürede alıcı A verici B ile eşleşebilir Alıcı 0 - Verici A veya B: Cross tetkiki uyumsuz bir çift ile eşleşmelidir Alıcı 0 - Verici AB: En zor eş bulunan durumdur. Doku uyumu da önemli Çapraz nakil programının sadece kan grubu uyumunu değil aynı zamanda doku uyumunu da arttırmak için önemli bir olanak sağladığını kaydeden Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, böbrek kardeşliği için eşleri bir araya getirirken doku uyumu, vericilerin yaşı ve

cinsiyeti gibi nakledilecek böbreklerin benzer özelliklerde olmasına da dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Böbrek kardeşliğinin sadece AB0 kan grubu uyumsuzluğunu çözmek için değil, aynı zamanda cross tetkiki uygunsuz çıkan çiftlerin nakil olmasını sağlamak amacıyla da önemli bir şans sağladığını ifade eden Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nakil için alıcı ve vericinin kan grubu da dâhil olmak üzere her şeyin uyumlu olduğu, ancak yapılan kros tetkiki sonucuna göre yakınından böbrek aldığı takdirde şiddetli rejeksiyon gelişeceği için bu naklin mümkün olmadığı çiftler mevcut. Örneğin alıcının A, vericinin 0 olduğu ve alıcıdaki antikor yüksekliği sebebi ile kan grubu uymasına rağmen yakınından böbrek alamayan bir çifti düşünelim. Bu çift, çapraz listede 0 kan grubu olup, vericisi A kan grubu olan bir çiftle nakil gerçekleştirme şansına sahip olabilir. Bu sayede, çapraz nakil listesinde en zor eşleşme şansı bulan 0 kan grubu olan alıcılar için de bir imkân doğar. Yani 0 kan grubu hastalar için uygun çift, cross tetkiki sebebi ile 0 kan grubu vericisinden böbrek alamayan antijen yüklü hastalardan bulunabilir. Böylece, yüksek antijenik yüklü olan bu hastaya, kanında antikorun saldırmayacağı doku grubundan olan vericilerden böbrek


sağlanırken, 0 kan grubu olan verici, 0 kan grubu olan diğer alıcıya böbrek verebilir” Bağışıklık sistemi büyük önem taşıyor Normal şartlarda insanların başka bir insana karşı kanında antikor gelişmeyeceğini vurgulayan Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, bu nedenle organ nakli yapıldığında bağışıklık sisteminin ciddi bir reaksiyon göstermediğini bildirdi. Vücutta enfeksiyon yapan bir mikrobun özelliklerinin bağışıklık sisteminde hafızaya alındığını ve o mikrop vücuda girmeye çalıştığında o bağışıklık sisteminin hemen onu ortadan kaldırdığına dikkati çeken Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, şöyle konuştu: “Ne yazık ki bağışıklık sistemi, ‘Bu organ benim için gerekli, ona dokunmamalıyım’ demez ve aynı mekanizma böbrek naklinde bizim için önemli bir risk yaratır. Daha önceden bağışıklık sisteminin ‘Bu doku bana ait değil, vücuduma yabancı, onu ortadan kaldırmalıyım’ diye insan dokusuna karşı hafıza geliştirdiği durumlar ola-

bilir.” Bağışıklık sistemi savunmaya yönelir Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, bağışıklık sisteminin; “Önceden kan ve kan ürünü verilmesi”, “Gebelikler sırasında anne rahminde bebeğin dokularına karşı duyarlanma” ve “Daha önceden organ nakli olma gibi durumlarda daha önceden insan dokusu ile tanışarak güçlü bir savunma yapmaya yönelmiş olabileceğine” işaret etti. Bu özel durumları olan kişilerde bağışıklık sisteminin insan dokusuyla karşı karşıya gelerek hafızasına yerleştirdiğini anımsatan Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, bu durumlarda da nakil yapılmasının mümkün olmakla beraber bağışıklık sistemini çok daha fazla baskılamak gerektiğinin altını çizdi. Çapraz nakil büyük şans Yüksek doz ilaçların ciddi enfeksiyonlar gibi çeşitli sorunlara neden olabileceğini bildiren Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, bu durumda hastanın hayati riskinin arttığını ve nakledilecek böbreğin uzun

yıllar çalışmayabileceğini vurguladı. Bu hastalar için çapraz nakil programının çok büyük bir şans olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, çapraz nakille bu hastaların duyarlı olmadıkları dokuları bulunan vericilerle eşleşme olanağı bulduklarını ve bu sayede immünolojik riski yüksek olmayan bir nâkile kavuşabildiklerini kaydetti. Yaşama tutkuyla bağlanmış olan ve böbrek nakli için bekleyen hastalara organ yetersizliğini çözebilmek için mümkün olan tüm olanakların sağlanması gerektiğini belirten Doç. Dr. Yüzbaşıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Çapraz nakil bu amaca hizmet etmek için oluşturulmuştur. Çapraz nakil ile iki böbrek nakli şansı olmayan çifti en güzel paylaşım ile iki nakil olan çifte dönüştürmek mümkün olabilir. Alıcı ve verici arasındaki doku uyumunu daha çok arttırabilmek için de çapraz nakil uygulanması mümkündür. Böbrek nakli olan bir kişiyi daha kazanmak bizim için en büyük heyecandır. Çapraz nakil hakkında bilgi almak isteyenler her zaman bizimle görüşebilir.”

s

a

ğ

l

ı

k

55


Uykusuzluk

Mutsuzluğu Tetikler Uzun süren uyku bozuklukları, kalp ve damar hastalıkları, kanser, diyabet ve endokrin sistem bozukluğu riskini artırıyor.

K

ısa dönemde ise sosyal hayatı olumsuz etkileyip depresyona neden oluyor. Uykusuzluğun nedenlerini açıklayan Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burçin Işık, “ Sağlıklı bir kişinin günde en az 6 saat uyuması gerekir. Eğer 9 saatten fazla ya da 6 saatten az uyuyorsanız, uyku bozukluğu yaşıyorsunuzdur. Bu sizde depresyona neden olabilir ve bu durum mutsuzluğu tetikler,” dedi. Uyku bozukluklarının psikolojik ve biyolojik bir çok nedeni olduğunu belirten Işık, “ Ağrılı bir hastalık veya kullanılan ilaçlar biyolojik neden olarak gösterilebilir. Duygusal problemler, sosyal ilişkiler, günlük yaşamda başa gelen sıkıntılı durumlar, iş yerinde, evde veya okuldaki stres ortamı kişinin üzerinde baskı oluşturur. Bu tür gerginlikler rahatla-

56

s

a

ğ

l

ı

k

mayı zorlaştırır, iştahı etkilediği gibi uyku düzenini de bozar.” şeklinde konuştu. Uykusuzluğun giderilmesinde yapılması gereken en önemli şey uykusuzluğun gerçek nedenini bulmaktır diyen Işık, “Bundan dolayı uyku şablonu gözden geçirilmeli, saat kaçta yatağa girip kaçta kalktığı, gece kaç defa uyandığı ve uyandığı zaman kendini ne kadar dinlenmiş hissettiği not edilmelidir. Bir kaç hafta uygulanacak bu yöntem neden rahat bir şekilde uyuyamadığı konusunda yardımcı olacaktır.” dedi. Işık, “Yorucu geçen günün sonunda kişiyi etkileyen baskı ve kaygıları azaltmak için kas gevşetme teknikleri, nefes alma teknikleri ya da rahatlık sağlayacak yatak rutini geliştirmek faydalı olacaktır. Kullanılacak uyku ilaçları kısa süreli uykusuzluk nöbetlerinde ve stres döneminde faydalı olabilir. Fakat sürekli olarak kullanılacak ilaç-

Yrd. Doç. Dr. Burçin Işık

Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

lar bir süre sonra etkisini azaltacak ve daha yüksek dozda ilaçlar kullanılmasını gerektirecektir. Bu da daha farklı ruhsal ve bedensel sorunlara yol açar.” diye konuştu.


s

a

ğ

l

ı

k

57


Kemoterapi ile ilgili ön yargılarınızı aşın Kanser hepimiz için ürkütücü bir kelime. Dünyada ve Türkiye’de kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan ölüm sebebi.

58

s

a

ğ

l

ı

k


anser hastalığının gittikçe artması tedaviyle ilgili terimlerin daha sık konuşulmasına ve bazı yanlış anlamalara da sebep olabiliyor. Özellikle kanser tedavisi için yapılan kemoterapi, birçok kişi de önyargı uyandırabiliyor. Liv Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Haluk Onat vücuttaki istenmeyen hücrelerin ortadan kaldırılması ya da kontrol altına alınması olarak tanımlanan “kemoterapi” ile ilgili bilgilendiriyor.

K

Yan etkileri en aza indirmek mümkün! Kanser hastalıklarında kullanılan ilaç tedavisine kemoterapi adı veriliyor.

Kemoterapide kullanılan ilaçlar üç gruba ayrılıyor. Birinci grup kanser hücrelerini öldüren ilaçlar, ikinci grup ise son yılda kullanılan hedefe yönelik ilaçlardır. Bu ilaçlar kanser hücresinin oluşum mekanizmalarının çoğalmasını bloke eder, özellikle kanserin durdurulması ve kontrol edilebilir hale getirilebilmesi amaçlı kullanılır. Üçüncü grup ise tedavi sırasında oluşabilecek yan etkileri önleyen veya yan etkiyi gerileten destek ilaçlarıdır. Kemoterapiden korkmayın Hastaların ilaç tedavisinden korktuğunu belirten Prof. Dr. Onat, “Hastalar korku duymamalı, çünkü hastaların iyi bilgilendirildiği ve ilaçların iyi uygu-

landığı zaman ilaç tedavisinin zararları azaltılabilir. Modern kemoterapide kullanılan ilaçların çoğu toksik etkilerinden arındırılmış ve destek tedavisinde de kullanılan yan etkileri önleyici ilaçlardır. Her ilacın yan etkisi vardır. Önemli olan her ilaca göre ulaşabilecek toksik etkilerden ve tedbirlerden bilgi sahibi olmaktır. Kemoterapi, kanserin erken evresinde riskli hastalarda lokal tedavilere yardımcı tedavi olarak veya bazı kanserlerde birincil tedavi olarak ya da kanserin ileri evrelerinde hastalığın kontrol altında tutulması amacıyla uygulanabilir. Kemoterapinin deneyimli bir uzman hekim denetiminde ve deneyimli hemşireler tarafından yapılması gerekiyor’’ dedi.

Kemoterapinin yan etkilerini en aza indirmek için; İş, aile ve sosyal ilişkilerinize devam edin. Doktorunuza danışın ve doğru beslenin Kemoterapi uygulanan günler hafif bir kahvaltı ile güne başlayın, çok kokulu ve yağlı yemeklerden kaçının. Izgara, söğüş ve haşlama gıdalarla ve bol su ile beslenin. Bol bol su içerek kullanılan ilaçların böbreğinize zarar vermesinin önüne geçin. Kas kayıplarını en aza indirgemek için doktor kontrolünde spor yapın. Mide bulantısını önleyici güçlü ilaçlar kullanıldığı için mide bulantısı artık bir problem olmamaktadır. Kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçının.

Prof. Dr. Haluk Onat Liv Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı

Kemoterapinin etkisi ile saç dökülmesi yaşanabilir ancak kemoterapi bittikten sonra saçların daha da gür çıktığı da unutulmamalıdır. Hastalar; peruk,eşarp, bere, şapka tarzı aksesuarlar kullanabilir. Kemoterapi sırasında bazı ilaçların yarattığı cinsel isteksizlik olabilir ancak cinsel ilişkinin bir sakıncası yoktur. Bu dönemde hamile kalmamak çok önemlidir, korunarak cinsel ilişkiye girilebilir.

s

a

ğ

l

ı

k

59


60

s

a

ğ

l

ı

k


Hastanelerin Afet ve Acil Durum Planları

(HAP)için Yeni Uygulama

Sağlık Bakanlığı tarafından 20.03.2015 tarih ve 29301 sayılı Resmi Gazetede Hastane Afet ve Acil Durum Planları (HAP) Uygulama Yönetmeliği yayınlanmıştır. Ülkemiz genelindeki tüm hastanelerin, afetlere ilişkin önlem almalarını, yurtiçinde meydana gelen afet ve acil durumlarda sunulacak sağlık hizmetleri konusunda gerekli hazırlıkları önceden yapmalarını ve ilk 72 saat boyunca hastane dışından hiçbir yardım almaksızın kendi kendine yeterli olmalarını sağlamak amacıyla Yayınlanan bu Yönetmelik, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına, üniversitelere, Türk Silahlı Kuvvetlerine, özel hukuk tüzel kişilerine ve gerçek kişilere ait yataklı tedavi hizmeti sunan tüm hastaneleri kapsamaktadır. Yönetmenlikte; İllerde, afet ve acil durumlarda sağlık hizmetlerini yürütme ve koordine etme görevi İl Sağlık Müdürlüklerine verilmiştir. Ayrıca Hastane afet ve acil durum planı hazırlama komisyonunun hastane türleri itibarıyla hangi personellerden oluşacağı da yönetmenlikte yer almıştır. Söz konusu yönetmenlikte, Hastane afet ve acil durum planı başkanı; Kamu hastanelerinde hastane yöneticisi, Halk sağlığı hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde hastane başhekimi, özel hastanelerde mesul müdür, HAP Başkanı olarak belirlenmiştir. HAP Başkanı; HAP hazırlama komisyonu oluşturulur. Oluşturulan komisyon söz konusu yıl içinde en geç 1 şubat tarihine kadar hastane-

nin planını ve yıllık HAP eylem planını hazırlar/günceller. Hastanelerin farklı kampüslerde yer alan ek binaları söz konusu olduğunda her bir bina için ayrı HAP hazırlanır. HAP başkanı ve HAP Komisyonu ek binalar için de aynı kişi ve kişilerdir, ancak HAP başkanı gerek görürse ek bina için bir başkan görevlendirebilir. Her yıl 1 Şubat’a kadar İl Sağlık Müdürlüğüne HAP gönderilir. İl Sağlık Müdürlüğü HAP’ını göndermeyen hastaneler ve incelemeden sorumlu kurumlar hakkında, Genel Müdürlüğü, hastanenin bağlı olduğu en üst kurumu ve il Valiliğini yazı ile bilgilendirir. Yetkili kişiler hakkında disiplin hukuk ve hükümlerine göre gereğinin yapılması istenir. HAP yılda bir kez, hastane bünyesinde oluşturulacak, Plan Hazırlama Komisyonu tarafından güncellenir Güncellenen planlar incelenmek üzere inceleme makamına gönderilir. İncelenen HAP her yıl 1 şubat tarihine kadar il sağlık müdürlüğüne üst yazı ile CD’ye kaydedilmiş olarak onaylanmak üzere gönderilir. Hastanelerin personel birimleri her türlü personel değişikliğini HAP ofisi/birimi/temsilciliğine bildirmek zorundadır. Bildirilen değişiklikler eğer HAP şemasındaki

Nurullah Tosun - Yeminli Mali Müşavir

idari görevlere ilişkinse HAP’ da anında değişiklik yapılır. Söz konusu değişiklik ekipler içinde ise ve stratejik bir görev değilse temmuz ve şubat aylarına kadar tamamlanarak toplu olarak HAP’a yansıtılır. Yapılan güncellemeler bu tarihlerde, değişiklik ve güncelleme kayıt çizelgesine işlenerek il sağlık müdürlüğüne bildirilir. Ayrıca yönetmenlikte, hastaneler tarafından bu kapsamda yapılacak tatbikatlar ve HAP eğitimlerine ilişkin uygulamaya yönelik bilgilere verilmektedir. Yapılan bu düzenleme ile stratejik konum ve öneme sahip ülkemizde olası acil olay, afet durumlarına karşı hastanelerin tedbirli olmasını, ilk 72 saat boyunca hastane dışından hiçbir yardım almaksızın kendi kendine yeterli olmalarını temin edecektir.

s

a

ğ

l

ı

k

61


62

s

a

ğ

l

ı

k

Psikolojik destek alarak hayata daha güzel, daha renkli, daha farklı bakabilirsiniz.


Panik atak Beynimizin kötü bir şakası

Psikolojide ve psikiyatride panik atağın yüzlerce tanımı yapılabilir. Mesela bunlardan bir tanesi: “Belli zamanlarda, belli durumlarda, belli süreyle meydana gelen aşırı sıkıntı, stres, daralma duygularının kriz şeklinde ortaya çıkması.” ALFA PSİKOLOJİK DESTEK MERKEZİ

Uzman Psikolog Hayrettin ŞAHİN s

a

ğ

l

ı

k

63


Aslında panik atak beynimizin bize yaptığı kötü bir şakadır. Her insanda tehlike karşısında meydana gelen fizyolojik belirtileri farklı yorumlarlar panik atak vakaları. Yüzlerce hekime giderler. Tahliller yapılır, filmler çekilir. Hepsi temiz çıkar. Hekim “Senin bir şeyin yok” der. Ama kişi buna inanmaz. Yılanın aynadaki görüntüsü sokmaz. Ateşin aynadaki görüntüsü yakmaz. İşte panik atak aynadaki negatif görüntü gibidir. Ama kişi bu görüntüyü gerçek sanır ve korkar. Panik atağın nedenleri davranışsal, bilişsel, dinamik ve varoluşsal olabilir. Panik atak önyargıdır: Kişi kalp krizi geçireceğim, bayılacağım, çıldıracağım, aklımı yitireceğim gibi düşünüyor. Neden? Yaşamış olduğu o fiziksel belirtilerden dolayı… Fiziksel belirtilerden yola çıkarak kalp krizi geçireceğini zannediyor. Kişi fiziksel belirtilere, kalp çarpmasına, mide bulanmasına, baş dönmesine, kollarında ve bacaklarında uyuşmanın meydana gelmesine, göğsünde nefes darlığı oluşmasına, sık sık tuvalete çıkma ihtiyacı hissetmesine, bütün bu belirtilere farklı bir anlam yüklüyor, ön yargıyla yaklaşıyor ve bunu bir kalp krizi, beyin kanaması, çıldırma, bayılma şeklinde değerlendiriyor. Panik atak birikimdir: Neyin birikimi? Çocukluğumuzdan itibaren yaşadığımız, içimize attığımız, bastırdığımız travmatik olayların birikimidir. Bunu şöyle bir örnekle açıklamak gere-

64

s

a

ğ

l

ı

k

kirse; yaşadığımız sıkıntıları içimize atıyoruz, bastırıyoruz, bastırıyoruz. Bilinçaltı kovasını dolduruyoruz, kova ağzına kadar doluyor. Bir gün öyle bir olay yaşıyoruz ki o olay bardağı, kovayı taşıran son damla oluyor. İşte o taşma anına biz psikolojide panik atak diyoruz. En önemli sebep davranışsal linklemelerdir panik atakta. 37 yaşında bir erkek danışan anlatıyor. 7 yıldan beri panik atak yaşıyor ve ilaç kullanıyor. “Gece yarısı olduğunda sıcak sıcak terlemeye başlıyorum. Herkes mışıl mışıl uyurken ben kabuslar yaşıyorum. Kollarım uyuşuyor. Baş dönmesi, mide bulantısı yaşıyorum. Ortam sanki bana yabancılaşıyor. Kalbim hızlanıyor. Terlemenin peşinden üşüyorum. Bu kabus saatlerce sürüyor. Sabaha doğru tan yeri ağarınca derin bir uykuya dalıyorum” diyordu. Gündüz bir sorun yok. Hep geceleri ataklar geliyor. Terapi sürecinde şunlar çıktı ortaya: Aşiret tipi bir toplumda yaşadığı için hep duygularını bastırmış. Kendi olamamış. Atak yaşamadan 5 sene önce gece yarısı şehirlerarası bir yolda gece yarısı karşı yönden gelen bir arabayla kafa kafaya çarpışmışlar. Bu kazada bir akrabası ölmüş. Bu olaydan sonra gene bir gece yarısı, yine bir trafik kazası… Bu sefer arabası şarampole yuvarlanmış. Yine bir yakını ölmüş. Yine bir gece yarısı hasımları tarafından bir parkta sıkıştırılmış ve öldüresiye dövülmüş. Bir başka gün gece yarısı polislerle

Hayrettin ŞAHİN Uzman Psikolog

teröristler arasındaki bir çatışmanın ortasında kalmış. Arabası taranmış. Gene bir yakınını kaybetmiş. Yaşadığı ölümcül olaylar hep gece oluyor. İşte bu süreçte bilinçaltı kendini korumaya alıyor. Geceler onun için tehlikeli… Atakları her gece yaşamasının sebebi bu olaylar. Terapi sürecinde bu olaylar tamamen temizlenir. Bilinçaltı yeniden yapılandırılır. Bu olayların duygusal baskısından kurtulan kişi günlük hayatını huzurlu bir şekilde yaşamaya devam eder. Hangi uzmana giderseniz gidin, hangi ilacı, bitkiyi kullanırsanız kullanın; bilinçaltı kovasını boşaltmanızı tavsiye ediyoruz. Boşaltılmayan birikmiş olaylar yakanızı bırakmaz. Bu kovayı nasıl boşaltacaksınız? Bu bilgiler psikoterapi sürecinde size öğretilir.

Psikolojik destek alarak hayata daha güzel, daha renkli, daha farklı bakabilirsiniz.


Panik Ataktan kurtulmak mümkün mü? Panik atak çözümüyle ilgili iki türlü yaklaşım vardır. Semptomları yani belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar. Örneğin ilaç tedavisi panik atakta semptom kaldırmaya yönelik çalışmadır. 10 sene, 15 sene, 20 sene ilaç kullanırsınız. İlaç kullandığınızda herhangi bir sorun yaşamayabilirsiniz. Yada atakları hafif atlatabilirsiniz. Ama ilaçları bıraktığınızda ataklar yeniden devam edebilir. Panik atağın nedenselliğini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar. Panik atağın nedenselliğini ortadan kaldırmak içinse genelde psikoterapi süreci uygulanır. Bilişsel, davranışçı, dinamik terapiler uygulanır. Terapi süreci zor ve zahmetlidir ama sonuçları daha kalıcıdır. Başarılı bir panik atak tedavisi için hem ilaç tedavisi hem de psikoterapinin birlikte uygulanması daha faydalıdır. Panik atak psikoterapi sürecinde şu üç aşama önemlidir. 1 Farkındalık terapisi: Panik atak yaşayan kişilerin en büyük şikayetleri; Baş dönmesi, vücudun değişik yerlerinde uyuşmalar, mide bulantısı, yanması, ekşimesi, görmede bulanıklık, sık sık idrara çıkma, ishal, kalp çarpıntısı, üşüme, terleme şeklindedir. Neden başınız dönüyor, mideniz bulanıyor, ellerinizde, kollarınızda, bacaklarınızda, bedeninizin değişik yerlerinde uyuşmalar hissediyorsunuz? Bütün bu fizyolojik belirtilerin nedenleri ne? Bu nedenleri bilimsel bir kalıp içerisinde sorun yaşayan kişiye anlatılır. Çünkü panik atak vakaları neden kolunun uyuştuğunu, başının, döndüğünü, midesinin bulandığını, üşüdüğünü, terlediğini, kalbinin hızlı çarptığını bilmiyor. Bilmediği için de önyargılı bir şekilde bu belirtileri kalp krizi olarak yorumluyor. Kalp krizi geçirdiğini sanan bir kişi rahat olabilir

mi? Öncelikle farkındalık terapisi ile bütün bunların sebepleri anlatılır. Kişi bunu öğrendiği zaman “Oh be, ben hasta değilmişim” diyor. “Ben kalp krizi geçirmeyecekmişim. Ben bayılmayacakmışım. Ben çıldırmayacakmışım”, diyor. Çünkü panik atağın temelinde bilinmezlik vardır, belirsizlik vardır. Kişi bunları yaşar ama neden yaşadığını bilmez. Farkındalık terapisi ile bu bilinmezlik ortadan kaldırılır. 2 Duygusal Boşalım teknikleri: Terapinin ikinci aşamasında ise duygusal boşalım tekniklerini öğretilir. Neden duygusal boşalım? Anneniz öleli 10 yıl olmuştur. Annenizi hatırladığınızda gözleriniz dolar ve ağlarsınız. Aradan 10 sene geçmiş ve siz hala üzülüp ağlıyorsunuz. Neden acaba? Çünkü anneniz öldüğü zaman yaşadığınız üzüntü duygusu bilinçaltı kovasına atılıyor, kodlanıyor. Şimdi her hatırladığınızda aynı üzücü olay ve üzüntü duygusu canlanıyor ve siz onu yeniden yaşıyorsunuz. İşte bu üzüntü duygusu boşaltıldığında annenizi hatırladığınızda ağlamazsınız. Onu tebessümle yad edersiniz. Yada çocukluğunuzda yaşadığınız bir taciz olayı sizin kabusunuz ise o olayın acı veren duygularını boşalttığınızda o olay artık sizi üzmez. Sizi rahatsız etmez. Sanki başkası yaşamış gibi hissedersiniz. Kişi “Daralıyorum, bunalıyorum, kendimi çok kötü hissediyorum, kalbim sıkışıyor” gibi duygusal belirtileri ifade eder. Peki bu durumda ne yapacaksınız? “Kardeşim daralma... Sakin ol... Korkma... Üzülme” demeniz neyi çözecek? Ama herkes öyle der. Bu bir nasihattir. Bizler psikolog olarak böyle demeyiz. Teknik öğretiriz. “Korkuyor musun?” “Evet” “Al sana teknik” deriz. “Daraldın mı” “Evet” “Al sana teknik, uygula”. “Daralıyorum, bunalıyorum, kendimi çok kötü hissediyorum” diyen kişiye duygusal boşalım teknikleri öğretilir. Bu tekniği uygulayan kişi 2-3 dakika içinde o olumsuz duygulardan arınıyor, kurtuluyor.

ALFA PSİKOLOJİK DESTEK MERKEZİ

Uzman Psikolog Hayrettin ŞAHİN

3 Bilinçaltı yeniden yapılandırma tekniği (Hipnoz): Bilinçaltı bizim beynimizin harddiskidir. Bütün bilgiler orta beyin bölgesinde RNA moleküllerine kodlanıyor. Yaşadığımız her olay bütün detayları ile bilinçaltına kodlanıyor. Bilinçaltını yeniden yapılandırmak için hipnoz, imajinasyon, regresyon, imgeleme çalışmaları yapılır. Batuhan 35 yaşında panik atak yaşayan bir danışanımız... Atakları genelde yerden yükseğe çıktığında yaşıyordu. Arabada, apartmanın üst katlarında yaşıyordu. Yeter ki ayakları yerden yükselsin, hemen atak başlıyordu. 7 yıllık bir panik atak geçmişi ve o kadar yaşanılan atak... Batuhan’la çalışmaya başladığımızda ümidini yitirmiş bir halde, hem panik atak hem de depresif duygular içinde çaresizce çevreye bakınıp duruyordu.- Atak anında ayaklarım havalanacakmış, baş aşağı düşecekmişim gibi geliyor. Beyin kanaması geçirip öleceğim, diye korkuyorum, diyordu. Bilinçaltı terapileri ile bu olayın ilk kökenini araştırmak istedik. Batuhan derin bir transa girdi. Yaş geriletmesi, regresyon yaptık. 3-4 yaşlarına gitti. Bir gün evde babası kendini seviyor. Baba Batuhan’ın ayaklarından tutmuş onu baş aşağı doğru sallıyor. Batuhan çok korkuyor. Çığlık çığlığa ağlıyor. Aradığımız ilk olaya ulaşmıştık. Panik atağın temelinin atıldığı ilk olaylardan birisi buydu. Olayı yeniden yapılandırdık. Bu sallanma olayını daha farklı ve zevkli bir şekilde kendisine yeniden yaşattık. Yani bilinçaltını yeniden yapılandırdık. Eski olumsuz anıyı zevkli, neşeli başka bir anı ile değiştirdik. Seanstan çıktıktan sonra “Üzerimden büyük bir ağırlık kalktı. Şimdi çok hafiflemiş hissediyorum kendimi” demişti. Bu tür travmatik olayların bilinçaltından silinmesi kişiyi rahatlatır. Çözümü kolaylaştırır. Panik atak sorunu yaşayan kişilerin bu durumdan kurtulmaları mümkündür. Yeter ki kurtulmak için çaba göstersinler, çözüm arasınlar.

s

a

ğ

l

ı

k

65


Dr.Ersin Arslan Devlet Hastanesi

İlklere İmza Atıyor Dr.Ersin Arslan Devlet Hastanesi; yeni yönetimle birlikte değişik projeleri hayata geçirmeye başladı. Dr.Ersin Arslan Devlet Hastanesi yeni yönetimi tarafından ortaya konulan projeler hayata geçirilmeye başlandı. Bu kapsamda, Doç.Dr.Hayati DENİZ, Op.Dr. Erhan HAFIZ ve ekibi tarafından, doğumsal anomalisi olan 5 yaşındaki bir erkek çocuğun kalbinde Atrial Septal Defekt ( kalp deliği) tanısı konularak başarılı bir açık kalp ameliyatı gerçekleştirildi. İki saat süren ameliyat sonrası yoğun bakıma alınan hastanın genel durumu stabil olarak seyrederken, bir sonraki gün servise çıkarılan hasta taburcu edildi. İlk Kez Çocuk Kalp Ameliyatı Yapıldı Çocuk kalp ameliyatının bu hastanede ilk kez yapıldığını söyleyen Op.Dr.Erhan HAFIZ, bu tür doğumsal anomali açık kalp ameliyatlarının devam edeceğini ve bunun için gereken altyapının güçlendirileceğini belirtti. Dr.HAFIZ’ın ifadesine göre bu tür ameliyatlar Gaziantep genelinde ve bölgesinde bugüne kadar yalnızca Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde yapılmaktaydı. Yeni yönetimle birlikte

66

s

a

ğ

l

ı

k

Dr. Ersin Aslan Devlet Hastanesine atanan Op.Dr.Erhan HAFIZ, Kalp ve Damar cerrahisi bölümüyle ilgili yeni projeler konusunda şunları söyledi; Öncelikle Huzurlu Bir Çalışma Ortamı Sağlayacağız Serviste görevli tüm doktor, hemşire ve personel kısaca tüm çalışanlar hem de hastalar için düzenli ve huzurlu bir ortam sağlanması planlanmaktadır. Yeni başlayan, çocuk doğumsal kalp anomali ameliyatları yapılmaya devam edilecektir. Hybrid işlem odasında Radyolojik olarak tanı, girişimsel Radyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi’nin açık ameliyat prosedürleri aynı ameliyat masasında birleştirilecektir. Tam donanımlı bir Kardiyovasküler ameliyat salonunun, modern bir anjiyo cihazı ve 3-boyutlu görüntüleme sistemi ile birleştirilmesi, tamamen yeni tedavi opsiyonları yaratacaktır. Bu kapsamda, EVAR-TEVAR (endovaskuler stent uygulamaları), DVT’lerin (Derin Venöz Tromboz) ve Perifer arter hastalıkların tedavileri, stenlemeleri yer almakta-

dır. Minimal İnvaziv Cerrahisini Gaziantep’te Başlatacağız Türkiye’de yalnızca belli merkezlerde kullanılan bu cerrahi yöntemin uygulanmasına, 2015 yılı haziran ayında başlanacaktır. “Pencere Ameliyatı” adı verilerek CABG (Koroner arter bypass) ve Kapak ameliyatları ufak bir delikten yapılmaktadır. Bu yöntemin en belirgin avantajları hastanın daha az ağrı hissetmesi ve daha çabuk ayağa kalkabilmesi , normal bir açık kalp ameliyatına göre ortalama hastanede kalım süreleri minimuma indirilmesine olanak sağlamaktadır.


s

a

ğ

l

ı

k

67


Kalp sağlığınızı korumak için

Sağlıklı Beslenin! Kalp hastalıklarının giderek artış göstermesi ile birlikte koruyucu sağlık önlemlerinin değeri daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Sağlıklı Beslenin!

S

ağlıklı beslenme, hazır gıdalar yerine taze besinlerin tercih edilmesi, aşırı tuz kullanımının önüne geçilmesi, düzenli sağlık kontrolleri, kan değerlerine dikkat edilmesi kalp sağlığını koruma tedbirleri arasındadır. Ayrıca hayata karşı iyimser olmak, aile ve çevre ile kaliteli zaman geçirmek, uyku düzenini kontrol altında tutmak da önemlidir. 12-18 Nisan Kalp Sağlığı haftasında, Medicalpark Gaziantep Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ecem Aydın, Kalp Sağlığı için beslenmenin önemi hakkında bilgiler verdi. Kalbiniz gereksinimi olan kanı, kalp damarlarından alır. Kalp damar hastalığı, kalp damarlarının kısmen daralması, hatta tıkanması

68

s

a

ğ

l

ı

k

sonucu oluşur. Tıkanma sonucu kalp yeteri kadar beslenemez, oksijensiz ve besinsiz kalır. Bu yüzden gerektiği gibi çalışamayabilir. Özellikle şişmanlık ve sigara kalp hastalıklarına neden olan en önemli iki sebeptir. Şişmanlığın kalp hastalıkları için tek başına bir risk faktörü olması yanında, hipertansiyon gibi diğer problemlere de yol açtığı artık bilinmektedir. Şişmanlık koroner kalp hastalıkları, hipertansiyon, kolesterol seviyesinin yüksek olmasına doğrudan neden olabilmektedir. Daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmenin anahtarı, yaşam biçiminizde yapacağınız küçük değişikliklerde saklı. Buna beslenme şeklinizi değiştirerek ve yukarıda belirttiğimiz risk faktörlerine dikkat ederek başlayabilirsiniz.

Kalp sağlığınız için sağlıklı yiyecekler tüketin. Kolesterolünüzü gerekli seviyeye düşürmek ve kalp hastalıklarından korunmak için tereyağı, iç yağı gibi hayvansal kaynaklı yağlardan uzak durun. Zeytinyağı, ayçiçek, mısırözü, soya gibi bitkisel yağları tercih edin. Kırmızı eti mümkün olduğunca yemeyin. Et tercihleriniz balık, hindi, tavuk olsun. Beslenmenizde, fasulye, mercimek, bezelye gibi kolesterolsüz protein kaynaklarına yer verin. Yağsız veya az yağlı, süt ve süt ürünleri tüketin. Konsantre süt, karaciğer, işkembe gibi sakatatlardan; sosis, sucuk, salam gibi gıdalardan uzak durun. Düşük kalorili sebze ve meyveler kalp hastalıklarına karşı ko-


Ecem Aydın Medicalpark Gaziantep Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı

Düzenli spor yapın stresten uzak durun!

ruyucu maddeler içerirler. Günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Beslenmenizde beyaz un yerine işlenmemiş buğday unu (kepekli) tercih edin. Köfte-pilavdan başka yemek yemeyen çocuklarınıza bamya, fasulye, salata, meyve yemesini öğretin. Çocuklarınızı fast food-hamburgerden uzak tutun. Bel ölçünüze dikkat edin! Yağların karın çevresinde toplanmasının özellikle kalp-damar hastalığı riskini arttırdığını ve bel çevresinin kadınlarda 88, erkeklerde 102 santimi geçmemesi gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.

Tembellik ve aşırı stresten uzak durun. Düzenli egzersiz, kalp hastalıkları ve kalp krizinden korur. Kalbinizi, kemiklerinizi ve kaslarınızı güçlendirir. Ancak 35 yaşından sonra yoğun efor gerektiren bir spora başlayacaksanız, gizli kalp hastalığı riskine karşı mutlaka iyi bir kalp kontrolünden geçin. Egzersizin en ideali uzun yürüyüşlerdir. Alkolü sınırlandırın! Kalbiniz için alkol yararlıdır demiyoruz. Fakat eğer içki içecekseniz tercihiniz yararlı kolesterolü yükselttiği bilinen kırmızı şaraptan yana olsun (günde bir su bardağı). Fakat kırmızı şarap içmiyorsanız içinde kalbi koruyucu maddeler içeren üzümü çekirdekleriyle birlikte yiyebilirsiniz. KALP DOSTU BESİNLER Sarımsak; içinde bulunan besin öğelerinden dolayı damar içinde pıhtılaşmayı engelleyerek koroner kalp hastalıklarının oluşma riskini azaltır. Her gün 1 diş sarımsak ezerek tüketilmeli. Balık ve balık yağı; kanama zamanını

uzatır, damar içi tıkanıklarının azalmasında etkindir. Ceviz, fındık; yüksek antioksidan özelliği olan omega-3 ve E vitamininin yanı sıra magnezyum ve posa da içerir. Haftada 2-3 kez 6-7 fındık, 2-3 ceviz tüketilmelidir. Yulaf, çavdar, tam buğday unu; B ve E vitamini içeriklerinden dolayı kalp hastalıklarını önleyici özellikleri vardır. Yulaf gevreği, tam buğday ekmeği, arpa, yulaf, çavdar ekmeklerinin, bulgur pilavının tüketimini artırabilirsiniz. Yeşil çayda; bulunan polifenoller antioksidan özelliği nedeniyle kalp hastalıklarının engellenmesinde etkili oluyor. Kırmızı Üzüm: içeriğinde ki yüksek antioksidanlardan dolayı kalp hastalıklarında olumlu etkisi vardır. Özellikle çekirdekli kuru siyah üzümün tüketimi önerilir. Domates-karpuz, antioksidan özelliği olan laykopeni yüksek oranda içeriği için yapılan araştırmalarda kalp hastalıkları oluşum riskini azalttığı görülmüştür. Keten tohumu; doymamış yağ asitleri, potasyum, posa, E vitamini ve omega –3 içeriyor. Bu sayede kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi bulunuyor. Her gün 1 çorba kaşığı taze çekilmiş keten tohumunu yoğurt, çorba gibi besinlerin içine katarak tüketebilirsiniz.

s

a

ğ

l

ı

k

69


Çapraşık dişlerden kurtulun!

Ortodontik Tedaviyle

Daha Güzel Gülüşler Ortodontistler (ortodonti uzmanı) tarafından uygulanan ortodontik tedaviler çene kemiğinin ve dişlerin doğru yerde ve konumda yerleşmesini sağlıyor. rtodontik tedavi ile dişlerdeki çapraşıklıkların düzeltilmesi ile önemli bir estetik kazanım sağlandığı gibi, ağız ve diş sağlığına da pek çok katkıda bulunuluyor. Uzmanı Dr. Dt. Seçil YÜKSEKBİLGİLİ ortodontik tedavi ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı.

O

Ortodontiste gitmek için en iyi dönem ne zamandır? Çoğu ortodontik tedavi 9-14 yaş grubunda başlamasına rağmen Amerikan Ortodonti Derneği, süt dişlerinin gelişmesi ve yerlerini kalıcı dişlere bırakması sürecinin kontrol altına alınması amacıyla tüm çocukların 7 yaşından önce ortodontik muayene olmasını tavsiye etmektedir. Erken dönemde yapılan ortodontik muayene, varolan problemlerin önceden tespitini ve bunların düzeltiminin daha kısa sürede olmasına yardımcı olur. Ortodontik tedavilerde yaş neden önemlidir? Ortodontik problemler 2 türlüdür. Birincisi dişsel problemlerdir (çapraşıklık, yatık dişler, aralık dişler, dönük dişler vs). İkincisi ise iskeletsel problemlerdir (üst çenenin veya alt çenenin önde olması, ön açık kapanış gibi). Kişilerde sadece dişsel problem, sadece iskeletsel problem veya hem iskeletsel hem de dişsel problem beraber görülebilir.Dişsel problemlerde (iskeletsel problem olmadan) yaş sı70

s

a

ğ

l

ı

k

Dr. Dt. Seçil YÜKSEKBİLGİLİ Ortodonti Uzmanı

nırlaması yoktur. Yani birey 65 yaşında olsa dahi ağızda sağlıklı kemik ve yeterli miktarda diş varsa ortodontik tedavi görebilir.İskeletsel problem var ise tedavide yaş önemli bir kriterdir. Örnek vermek gerekirse; büyüme gelişme çağında olan (11-15 yaş) ve alt çenesi geride olan bir çocuğun alt çenesi ortodontik aygıtlarla ileri alınabilir. Bu tedavi çocuğun iskeletsel büyüme potansiyeli kullanılarak yapılır. Erkeklerde büyüme gelişim 17 yaşlarda iyice yavaşlamaya başlamıştır. Kızlarda ise bu 16 yaş civarında sona erer. 10-15 yaş arası iskeletin hızlı geliştiği bir dönemdir ve bu dönemlerde iskeletsel problemler ortodontist tarafından kolaylıkla tedavi edilebilir.

Eğer büyüme gelişim bitmiş ise ve iskeletsel problem varsa ne yapılabilir? Yine tedavi edilebilir. Bu amaçla ‘ortognatik cerrahi’ yapılmalıdır. Ortodontik Tedavi İle Neler Tedavi Edilir ? Gömük Dişler İmplant Yerlerinin Açılması Rotasyon Örtülü Kapanış Çapraz Kapanış Alt Çenenin İleride Olması Üst Çenenin İleride Olması (Dişleklik) Diş Aralanması Açık Kapanış Çapraşıklık


Tedavi Yöntemleri: 1.Sabit Ortodontik Apareyler: Diş üzerine yapıştırılan braketler ile yapılan tedavi şeklidir. Braketler metal yada porselenden olabilir. Diş rengindeki porselen braketler estetik olarak hiçbir rahatsızlık vermezler.

Ortodontik Tedavi Nasıl Uygulanır ? Ortodontik tedavi ağız dışı ve ağız içi apareyler kullanılarak uygulanabilir. Ağız dışı apareyler genellikle büyüme çağındaki bireylerde alt veya üst çene gelişimini yönlendirmek amacıyla kullanılırlar. Sabit ortodontik tedavi uygulanırken tedaviye destek olmak amacıyla da uygulanabilirler. Ağız dışı apareyler baş, boyun, alın veya çene bölgesinden destek alan apareylerdir. Ağız içi apareyler uygulama şekline göre sabit ve hareketli olarak iki gruba ayrılır.

2.Hareketli Ortodontik Apareyler: Hastanın kendisinin takıp çıkarabildiği apareylerdir. Daha basit vakalarda uygulanırlar. 3.Çene Ortopedisi: Alt ve üst çenenin birbirine göre bozulan ilişkilerini küçük yaşlarda yüze takılan özel apereylerle düzeltmeyi amaç edinen bir ortodonti alanıdır. 4.Ortognatik Cerrahi: Ortodontik veya ortopedik tedavi ile düzeltilemeyecek durumlarda ortognatik cerrahiye başvurulur. 5.Invısalıgn: Bazı basit vakalarda braket kullanmadan, şeffaf kalıpların kullanımıyla çapraşıklıklar artık düzeltilebilmekte-

dir. İki haftada bir değiştirilecek olan hastaya özel bu kalıpları günde yaklaşık olarak 20 saat takmak gerekmektedir.Tedavi süresi braketlerle yapılan tedavi süresine yakındır. Vakaya göre 6 ay ile 24 ay arasında değişir.

Ortodontik Tedavi Ne Kadar Sürer? Ortodonti tedavisinin süresi pek çok faktöre bağlıdır. Ancak ortodonti tedavisinde süreyi etkileyen en önemli faktör, ortodontik sorunun şiddetidir. Diş hekimliğinde uygulanan diğer tedavilerle kıyaslandığında, ortodonti tedavisi uzun bir süreci kapsar. Bu nedenle, ortodonti tedavisinin en kısa sürede tamamlanabilmesi için, ortodontistinizin uyarılarını dikkate almalı ve randevularınızı aksatmamalısınız.

Eğer çocuğunuzda şu problemleri görürseniz, onu bir an önce Ortodontist’e götürmelisiniz Erken veya geç diş kaybı Isırma veya çiğnemede güçlük Ağız solunumu Parmak emme Çapraşıklık, arka arkaya sıralanmış keser dişler Çenelerde kayma Bazı sesleri çıkarmada güçlük Çenelerinin çok önde veya geride konumlanması Dişlerini çok sıkma veya gıcırdatması

s

a

ğ

l

ı

k

71


Üzüntü, keder kanseri tetikliyor!

Kanser, tüm bedeni ve zihni yoran önemli bir hastalık. Kanserli hastalarda vücudun ve hücrelerin tümünün alarm durumunda olduğunun altını çizen uzmanlar ruhsal açıdan tüketici olan bu durumda bağışıklığın önemli olduğuna dikkat çekiyor. üçlü bir bağışıklık için ruh sağlığının önemini hatırlatan uzmanlar kanser ve moral arasında sıkı bir ilişki olduğuna dikkat çekerek önemli tavsiyelerde bulunuyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Etiler Polikliniği Psikiyatri uzmanı Dr. Alper Evrensel, bağışıklık sistemini ayakta tutmanın en önemli yolunun kanserli hastaya psikolojik destek ile iyi moral verme olduğuna dikkat çekerek psikolojik desteğin ilaçların başarısını arttırdığını söyledi.

G

Dr. Evrensel şöyle konuştu: “Kanserin başlamasıyla vücut tüm hücreleriyle adeta kırmızı alarma geçiyor. Bu alarm durumu da ruhsal açıdan tüketici. Psikolojik destek, hem iyilik halinin sürdürülmesi hem de kanserle mücadele için çok önemlidir. Çünkü kanserle mücadelede bağışıklık sisteminin çökmemesine, güçlü olmasına gereksinim vardır ve psikolojik sistem çökerse bağışıklık sistemi de çöker. Moral bağışıklık sistemini güçlendirir Bu nedenle moralin iyi olması çok önemlidir. Çünkü moral bağışıklık sistemini güçlendirir. Kanserleşmiş hücrelerin sanki birer mikrop gibi vücut tarafından fark edilip yok edilmeleri için bağışıklık sisteminin güçlü olması gerekir. Ancak kanser hastaları, kanser olduklarını öğrendiklerinde büyük

72

s

a

ğ

l

ı

k

moral kaybına uğruyorlar. Oysa iyi moral tedavinin başarısını arttıracaktır. Antidepresan ilaçlar sadece beyindeki serotonini arttırarak mutluluk sağlamaz. Aynı zamanda bağışıklık sistemini de güçlendirir. Böylece bir taşla iki kuş vurulabilir.” Üzüntü kanseri tetikleyebilir Kanser ile psikoloji arasında bir bağlantı olduğuna da değinen Dr. Evrensel, kanserin oluşmasında genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığını kişinin psikolojik durumunun ise hem genetik hem de çevresel faktörleri etkileyebildiğini söyledi. Dr. Evrensel, şunları söyledi: “Sinirsel uyarılar, bağışıklık sistemini, bağışıklık sistemi de hücrelerdeki uyuyan kanser genlerinin uyanmasını tetikleyebilir. Böylece bu faktörler ile kanser başlayabilir. Yani vücutta uyur halde bulunan kanser genleri uyanabilir ve kanser başlayabilir. Ayrıca ruhsal sorunları olan kişiler, örneğin, depresyondaki ya da şizofren bir kişi daha özensiz yaşamaya başlayacaktır. Bu kişiler örneğin, sigara, alkol, madde kullanımı gibi kanserojenlere yönelebilir, sağlıksız beslenebilir. Tüm bunlarla kanseri kolaylaştıran ya da kanserli genleri tetikleyen uyaranlar gelişebilir ve kanser başlayabilir. Yani üzüntü, keder gibi duygu durumları kanseri tetikleyebilir” Kanser tanısı konulan kişiyi zorlu ve yorucu bir tedavi sürecinin beklediğini kaydeden Dr. Evrensel,

Dr. Alper Evrensel

NPİSTANBUL Hastan esi Etiler Polikliniği Psikiyatri uzmanı

kişinin hem zihinsel hem de bedensel olarak sürekli diri ve ayakta olmasının önemli olduğunu vurguladı. Dr. Evrensel şöyle dedi: “Kanser bir çok etkenle tetiklenip vücutta başlayabilir ama hastalığı erken tanı ve güçlü bir tedavi ile iyileştirmek mümkündür. Kanserle mücadelede psikiyatrik ilaç ve terapi desteği alınması kişinin kendisini motive etmesi bu hastalığı yenmesini kolaylaştıracaktır. Böylece başarılı bir tedavi ile beraber uygulanan ruhsal destek hastanın kendisini iyi hissetmesini sağlayacaktır. Kanserli hastaların bu nedenle morallerini yüksek tutmaları ve psikolojik destek almaları önemli.”


Üreme sağlığınızın değerlendirilmesi size doğurganlığınızı zamanlama

şansı sağlayacaktır İnsanoğlunun en önemli içgüdüsü üreme ve nesillerinin devamını sağlamaktır. Modern toplumlarda uzayan hayat süresi, bireylerin kariyer planlamaları ve evlenme yaşının ileriye alınmasına neden olmuştur.

E

rkeklerde ergenlik dönemi ile başlayan üreme yetisi ölünceye kadar sürebilmekte oysa kadınlarda bu süre ergenlik ve menapoz arasındaki 25-30 sene ile sınırlanmaktadır. Özellikle tüp bebek tedavilerinin tanım ve uygulamaları sonrası üreme sağlığı ile ilgili farkındalık artmaya başlamıştır. Üreme sağlığının zamanında değerlendirilmesi; Kişilere özel doğum kontrol yöntemlerinin belki de gereksiz kullanılması ya da, üremeyi sağlayan erkek ve dişi üreme hücrelerinin doğurganlık planına uygun ileri zamanlarda kullanılmasına yönelik saklanması anlamına gelmektedir. Bireylerin 25-30 sene ile sınırlı bu dönem ise bu şekilde sağlıklı biçimde kendi kontrollerinde olmasını sağlamaktadır. Tüm dünyada uygulanan ve kadınların üreme şansının ileri yaşlara taşınmasını sağlayan “oosit (yumurta) dondurma” yöntemi sayesinde şimdi ileri yaşlarda da sağlıklı doğurganlık dönemi başlıyor. Bu güne kadar sadece yumurtalıkların alınması ya da kanser ve benzeri hastalıklarda kullanılan tedavilerin hem erkek hem de kadın üreme hücrelerinin yok olmasına neden olduğu durumlarda saklanabilen yumurta hücreleri artık yumurta sayısının azalacağı durum-

larda da saklanabilmektedir. 10 Eylül 2014 tarihinde yayınlanan son tüp bebek yönetmeliği ile oosit dondurma yöntemi, hücrelerin canlılığına zarar vermeden yumurta hücrelerinin sağlıklı şekilde saklanabilmesini sağlamaktadır. Sağlıklı üreme konusundaki gelişmeleri değerlendiren KadıköyŞifa Hastanesi Yardımcı Üreme Teknikleri Direktörü Dr. Engin Enginsu “Kadın ve erkeklerde üremeye yönelik fonksiyonların ölçülebilir olması ve tıbbi olarak bu konuda karşılaşılabilecek sorunların çözülebilir hale gelmesi ile önem kazanmaya başlayan üreme sağlığı konusunda tüm dünya gibi Türkiye’de de önemli adımlar atılıyor. Son yıllarda üreme hücreleri ya da embriyolarda uygulanmaya başlanan hızlı dondurma (vitrifikasyon) yöntemi ile artık yumurta hücrelerinin üreme fonksiyonlarını koruyarak dondurulması ve çözüldüğünde sağlıklı embriyoların gelişmesi mümkün olmuştur. Azalmış yumurta rezervi (yumurtalıklarındaki yumurta sayısının yaşa göre daha az sayıda olması / azalması) ya da ailesinde erken menopoz hikayesi olan kadınların yumurtalarının evlilik öncesinde dondurulabilmesinin ülkemizde de yasallaşmasının ardından, artık ileri yaşta da sağlıklı doğurganlık mümkün,” dedi.

Yrd. Doç. Dr. Burçin Işık

Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

Yumurta saklama işlemi nasıl yapılıyor? Yumurtalıklardaki yumurta hücrelerinin öncelikle olgunlaştırılması gerekiyor. Bu işlem ise tüp bebek uygulamalarındaki gibi yumurtalıkların ilaçlar ile uyarılmasıyla sağlanıyor. Olgunlaştırılan yumurta hücreleri vajinal yoldan yapılan, yumurta toplama işlemi adı verilen hafif anestezi altında ortalama 10 dakika süren bir işlem sonrasında laboratuvara ulaştırılıyor. Yumurta hücreleri daha sonra vitrifikasyon yöntemi ile dondurularak özel saklama tanklarında saklanıyor.

s

a

ğ

l

ı

k

73


74

s

a

ğ

l

ı

k


Prematüre doğan bebeklerin

Alper Soysal

köy Hastanesi Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Kadı Uzmanı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları

gelişimi geri kalmasın

Anne adayının 40 hafta süren gebelik sürecinde, doğum eyleminin 37. gebelik haftasından önce olması durumuna“Preterm Doğum” deniyor.

K

adıköy Şifa Sağlık Grubu Kadıköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Alper Soysal, zamanında doğan bebeklerde olduğu gibi, prematüre yani zamanından önce doğan bebeklerin de büyüme takiplerinin düzenli bir şekilde yapılması gerekliliğini önemle belirtiyor. Normal bir gebelik periyodu yaklaşık 40 hafta sürmektedir. 37. gebelik haftasından önce doğum olursa “prematüre” doğum oluşur. Ülkemizde ise her yıl doğan bebeklerin %10 kadarı 37. gebelik haftasından önce yani prematüre olarak doğmaktadır. Preterm doğumlar ülkemizde ve dünyada artan bir sıklıkta görülmektedir. Doğumuyla beraber sorunları da beraber getiren bu bebekleri erken doğuma iten sebeplerin bir bölümü şu şekilde sayılabilir. Genç (<18 yaş) veya yaşlı (>35 yaş) anne, Zayıf anne, düşük eğitim düzeyi, düşük sosyoekonomik düzey, gebelik takibi yokluğu, istenmeyen gebelik, önceden prematüre doğum hikayesi ,annede kronik hastalık hikayesi, gebelikte hipertansiyon, uyuşturucu, sigara ve alkol kullanımı,

fiziksel ve ruhsal travma, kromozom anomalileri ve dismorfik sendromlar, çoğul gebelik, konjenital enfeksiyonlar, plasenta, uterus ve kordon anomalileri prematüre doğuma sebep olabilecek sebeplerdir. Prematüre doğan bebekler ne kadar erken doğdularsa, öncelikle hayatta kalma şansları azalmakta ve uzun dönem izlemde çeşitli sorunları olması ihtimali de artmaktadır Bilinen risk faktörleri ve yapılan önlemlere rağmen doğan prematüre bebekleri bekleyen sorunların bir kısmı, gelişme ve büyüme geriliği, zihinsel gelişme geriliği, körlüğe kadar sebep olabilen preterm retinopatisi, işitme bozuklukları, kansızlık enfeksiyonlara eğilim ve bir takım nörolojik problemler olarak sayılabilir. Prematüre doğumlarda belki yaşamsal olmasa da, karşılaşılan sorunlardan önemli bir tanesi bu bebeklerin zamanında doğan yaşıtlarına göre fiziksel gelişmelerinin geri kalıp kalmadığıdır. Gebelikte sigara içimi fetal doğum ağırlığını azaltır, dolayısı ile büyümeyi olumsuz etkiler. Günde 10 sigaranın üzerinde içiliyorsa

bebekte doğum ağırlığı belirgin azaldığı gösterilmiştir. Prematüre bebeklerin doğuma yakın dönemde geçirdiği hastalıklar, taburculuk sonrası beslenme performansı, Annenin gebelikte geçirdiği hipertansif hastalıklar da büyümeyi ve gelişmeyi etkileyen önemli faktörlerdendir. Çocuğun içinde bulunduğu aile yapısı, gelir düzeyi, anne ve babanın eğitim düzeyleri, sağlık durumları gibi sosyoekonomik durumla ilişkili etkenlerin gelişim üzerine önemli etkileri olduğu bildirilmiştir Prematüre bebeklerde kronik hastalığı olan, hastanede kaldığı sürede solunum aletine bağlanmış, beyin kanaması geçiren, anne sütünü hiç almayan veya az alan, patolojik muayene bulgusu olan ve aileyle beraber yemek yiyemeyen, sofra kültürü edinememiş bebeklerde hedef boya ulaşmada ve tartı almada sorun olması yüksek ihtimaldir. Her ne kadar prematüre bebeklerin yaşatılması birinci önceliğimiz olsa da, bu bebekler yaşatıldıktan ve taburcu olduktan sonra muhtemel gelişebilecek sorunların yakından izlenmesi, büyüme ve beslenmenin takip edilmesi çok önemlidir.

s

a

ğ

l

ı

k

75


Alzheimer’in 12 belirtisi ve

Alzheimer hastalarına önerilen besinler Son günlerde 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e konulan tanıyla tekrar gündeme gelen, adını Alman Doktor Alois Alzheimer’den alan ve halk arasında “bunama” olarak bilinen Alzheimer’i çeşitli belirtileri ile tespit etmek mümkün.

B

ir beyin hastalığı olan Alzheimer’in, halk arasında herkeste zaman zaman görülebilen basit unutkanlıkla karıştırıldığını kaydeden Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, hastalığın 12 uyarıcı belirtisi ile Alzheimer’li hastalara önerilen besinler hakkında bilgi verdi. Prof.Dr. Tanrıdağ, birçok risk faktörü ile birlikte genetik yatkınlık sonucu beyin hücrelerinin bir kısmının ölmesiyle ortaya çıkan Alzheimer hastalığının önüne geçilmesinde beslenmenin önemine dikkat çekti. Prof.Dr. Tanrıdağ şunları söyledi: “Alzheimer hastalığı beyinde bazı hücre ölümleri ile ortaya çıkıyor. Hastalıkta mevcut olan hücre ölümü

76

s

a

ğ

l

ı

k

Prof.Dr. Oğuz Tanr ıdağ NPİSTANBUL Hasta nesi Nöroloji Uzmanı

süreçlerinin geciktirilmesi ya da başlamış hastalıkta hızının yavaşlatılabilmesi için bazı besinlerin de adı geçiyor. Bunların çoğuyla ilgili bir bilimsel araştırma yok. Bazıları sinir büyüme faktörüyle ilişkilendirildiği için kesinlikle yararı yok demek mümkün değil. Kesinlikle faydalı olduğunu söylemek için de çok erken. Hele bu besinlerin hastalığa yakalanma riskini azalttığını ve hastalığın ilerlemesini önlediğini söylemek hiç mümkün değil. Yine de bunlardan örnekler verilebilir. Bunlar B,E,C ve A vitaminlerinden zengin besinler ile B vitaminlerinden özellikle sinir büyüme faktör ve sinir yıpranmasına karşın etkili olan B 12 vitaminidir. Beyin için yararlı vitaminler yönünden zengin beyin dostu besinler ise ceviz, badem, fındık, dolmalık

fıstık, patlamış mısır, tahin, kabak çekirdeği, dolmalık biler, kıvırcık, nane, sivribiber, kereviz yaprakları, yumurta sarısı, süt, ıspanak, karaciğer, kayısı domates, havuç, karnabahar, maydanoz-tere, roka, kırmızı lahana, turunçgiller, tam buğday ekmeği, bamya, tarhana çorbası, yulaf, çavdar kepek ekmeği, sığır ve balık eti, beyaz peynir, tarhana çorbası, acı pul biler, keten tohumu, tahin” Alzheimer’i bu belirtiler ele veriyor Alzheimer’in her yaşta herkes için geçerli olan basit unutma ile karıştırıldığını kaydeden Prof. Tanrıdağ, öğrenme ve unutmanın birbiriyle yakından ilgili olduğunu, yeni bilgiler alındıkça, beynin eski bilgileri zamanla sildiğini bunun da doğal bir süreç olduğunu vurguladı.


Bir beyin hastalığı olan Alzheimer’ın çeşitli uyarıcı belirtileri olduğunu da kaydeden Tanrıdağ, bu belirtileri 12 maddede şöyle sıraladı:

1. Gündelik hayatı etkileyen unutkanlıklar. Özellikle çok yakın dönemi ilgilendiren randevu, toplantı, alışveriş listesi ve diğer güncel bilgilerin unutulması.

2. Planlama ve hesaplama zorlukları. Faturaların unutulması, sürekli yaptığı bir yemeğin tarifini bile hatırlayamama, günlük işlerin sırası ve süresiyle ilgili yaşanan zorluklar. 3. Daha önce sorunsuz yapılan iş ve ev

görevlerinde aksama. Evin düzeniyle ilgili karışıklık, eşyaların nasıl kullanıldığıyla ilgili bilgilerin hatırlanmasında zorluk.

4. Zamanla ve yerlerle ilgili yaşanan kafa karışıklığı. Düzenli gidilen dükkanların, caminin ya da işyerinin bulunamaması. Günün saatlerini, günleri, ayları karıştırma, evin odalarını karıştırma. 5. Görüntüleri algılama zorluğu. Bu zorluk hem yazıları okumada hem de şekil algısındaki bozuklukla ortaya çıkar. Bazı görüntüler çok önceleri görülmüş başka mekanlarla karıştırılabilir. İnsanların birbirine benzer yüz ifadelerinden farklı kimlik çıkartmak. Trafikte sorun yaşamak. 6. Konuşma ve anlamada zayıflama, kelime sayısında azalma, anlam kaymaları. 7. Eşyaları olağan yerlerden farklı yerlere koymak ve unutarak yakınlarını kaybetmekle veya hırsızlıkla suçlama. Örneğin ayakkabıyı buzdolabına koyma, yumurtaları yatak altına saklama gibi. 8. Yargılama ve karar vermede güçlük.

Gündelik hayat içinde önceleri kolaylıkla alınan kararlar için uzun zamanlar geçirme, bir türlü karar verememe ya da olağandışı şaşırtıcı kararlar.

9. Sosyal aktivitelerden çekilme. Düzenli olarak yapılan sosyal birlikteliklerden vazgeçme. Sınıf toplantılarına gitmeme gibi. Buna karşılık eve kapanma ve tek düzen yaşantıya geçiş. 10. Kişilik ve davranış değişiklikleri. Örneğin eli açık bir kişiyken cimri birisine, ya da cimriyken savurgan birine dönüşmek.

11. Abartılmış cinsel eğilimler. 12. Hiçbir şeyden zevk alamama. s

a

ğ

l

ı

k

77


Göz Bankası umut olmaya devam ediyor Dr.Ersin Arslan Devlet Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği’nde ki Göz Bankası Gaziantep ve çevresinde bulunan ilk ve tek göz bankası olarak Gaziantep ve çevre illere hizmet vermektedir.

B

u süre zarfında yaklaşık 60 hastaya kornea nakli ameliyatı gerçekleştirilerek tekrar görmeleri sağlanmıştır.Göz bankası ve yapılan ameliyatlar hakkında bilgi veren Opr.Dr.Mehmet Selçuk TAŞDEMİR “ Kornea nakli bekleyen hastalar yıllardır ameliyat olmak için Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirler gidip yıllarca sıra beklemek zorunda kalıyorlardı .Hastanemizde bankanın kurulması ile artık kornea 78

s

a

ğ

l

ı

k

nakli bekleyen hastalar hem kendilerine daha yakın bir Göz bankası sahip olmuş oldular hem de daha kısa sürede ameliyat olma şansına sahip oldular. Kornea gözün ön kısmında bulunan damarsız şeffaf bir dokudur ve görme işlevinde önemli bir göreve sahiptir.Bazı kornea hastalıklarının tedavisinde göz nakli olarak da bilinen kornea nakli ameliyatı gerekmektedir.Kornea dokusu vefat eden kişilerden alınıp hasta insanlara nakledilmektedir.Kornea alınması

verici üzerinde herhangi bozukluk oluşturmamakdadır.” Yaklaşık 2 Yıllardır görme bozukluğu olan 61 yaşındaki M.Ali BARAZİ ye göz kornea nakli yapılarak sağlığına kovuşturulup görmesi sağlanmıştır. Ameliyat sonrası bilgi veren hasta (61) M. Ali BARAZİ “Başarılı bir ameliyat sonrası bana gözlerimi veren ve görmemi sağlayan Opr.Dr.M.Selçuk TAŞDEMİR’e ekibine ve emeği geçenlere şükranlarımı sunarak teşekkür ederim dedi“.


Türk Sağlık-Sen Ebelere karanfil dağıttı

Türk Sağlık- Sen Gaziantep Şubesi ; 21-28 Nisan “Ebeler Haftası” nedeniyle; Cengiz Gökçek Kadın Doğum Hastanesinde ebelere karanfil dağıttı.

E

beler haftası hakkında Türk Sağlık-Sen Gaziantep Şubesi Kadın Kolları Başkanı Zehra BOZGEYİK, Şehit Dr. Ersin Arslan toplantı salonunda bir basın açıklaması düzenledi. BOZGEYİK şu ifadelere yer verdi: Ülkemizde tüm zorlu koşullara rağmen anne ve bebek sağlığı için fedakârca hizmet sunan yaklaşık 54 bin ebe arkadaşımızın bugün başlayan Ebeler haftasını mutlu ve rahat bir şekilde karşılamasını isterdik. 2014 yılında 1 milyon 337 bin doğumun gerçekleştiği ülkemizde anne ve bebek sağlık hizmetlerinde çok önemli bir görevi ifa eden arkadaşlarımızın çalışma hayatında sıkıntıları olmamasını arzu ederdik. Fakat Türkiye’de sağlık çalışanını mağdur etme ve memnuniyetini önemsememe üzerine kurulan bir düzen var. Emeğinin karşılığının verilmemesi, sorunların görmezden gelinmesi gibi bir anlayış var. Bu bakış açısı tüm sağlık çalışanlarını mağdur ettiği gibi ebe arkadaşlarımızın da sorunlar içerisinde bir çalışma hayatı sürdürmelerine neden olmaktadır. Bugün ebe arkadaşlarımız kendi işleri dışında çalıştırılmaya zorlanıyorlar. Vekil ebe ve kamu dışı aile sağlığı çalışanı gibi istihdam modelleri ile güvencesiz ve düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm ediliyorlar. Nöbetler, Yoğun vardiyalar ve icaplı çalışma sistemi ile aşırı bir iş yükü altında çalışmak zorunda kalıyorlar. Eğitim ve sertifika programları ihtiyacı karşılayacak düzeyde yapılmıyor. Yapılanlara katılım konusunda da haksızlıklar oluyor. Ebeler bazı sertifika ve eğitim programlarına dâhil edil-

miyor. Zor şartlarda çalışan ebeler geleceklerinden endişe duyuyor Şiddet, mobbing, liyakat ve ehliyet yoksunu idarecilerin keyfi uygulamaları nedeniyle işyerlerinde huzuru unuttular. Anne ve bebek sağlığı için hizmet üreten ebelerimizin görev yaptıkları kurumların yüzde 80’in de kreş bulunmuyor. Bu zorluk kendi aile yaşamlarını da olumsuz etkiliyor. Tüm sağlık çalışanları gibi enflasyon karşısında eriyip giden ücretler, sözde kalan bir yıpranma payı, sefalete mahkûm edilen emeklilik nedeniyle geleceklerinden endişe duyuyorlar. Ebe arkadaşlarımızın bu sıraladığımız temel sorunlarına duyarsız kalınması kabul edilebilir bir durum değildir.

Aileye ve çocuğa çok önem verdiğini iddia eden ve bunu sık sık dile getiren bir iktidarın anne ve çocuk sağlığının temel taşı ebelerimizin sorunlarına kulak tıkaması da ayrı bir çelişkidir. Bir samimiyetsizlik ifadesidir. Bu çelişkiler sonlandırılmalı ve ebe arkadaşlarımızın sorunları çözülmelidir. Yönetenler ve karar alma mekanizmasındakiler, 21-28 Nisan Ebeler haftasını yılın ebesi yarışmasıyla ve kutlamalarla geçiştirmek yerine sorunlara çare için neler yapacaklarını açıklamalıdırlar. 54 bin ebe arkadaşımızın sıkıntılarına çözüm için neler yapabilirizin derdinde olmalıdırlar. Sorunlarımızın çözüm bulması dileğiyle, yurdumuzun dört bir yanında fedakârca hizmet sunan tüm ebe arkadaşlarımızın “Ebeler Haftasını” kutlarım.

s

a

ğ

l

ı

k

79


Gaziantep’te İkinci el AUDI’de en güvenilir adres;

DOD Acarsan 1999 yılında faaliyete geçen ikinci el otomotiv sektörünün ilk ve en büyük kurumsal markası DOD, Türkiye’nin dört bir yanındaki yetkili satıcı ağı ile kurumsal standartlarda ikinci el otomobil almak ya da satmak isteyen müşterilere hizmet vermeye devam ediyor.

B

ir Doğuş Otomotiv A.Ş. markası olan DOD, Gaziantep’teki temsilcilerinden Acarsan Otomotiv A.Ş. ile müşterilerine özellikle ikinci el lüks segment araçlar için geliştirdiği DOD Prime hizmetleri ile araç alım satımında rahatlık ve konfor sunuyor. İkinci elde satılan her aracı kaporta aksamından motor aksamına kadar tüm detaylarıyla “101 Nokta Ekspertizi”ne tabi tutan DOD Acarsan, uzman personeliyle araç devir, noter ve ruhsat işlemlerini müşterilerinin adına gerçekleştirirken, isteyen müşterilere test sürüşü seçeneği de sunuyor. Bununla birlikte her bütçeye uygun ödeme kolaylıklarının sunulduğu DOD

Finans hizmeti Acarsan’daki bir diğer hizmet olarak öne çıkıyor. DOD PRIME AYRICALIKLARI İLE İKİNCİ EL AUDI DOD Prime sistemi ile lüks segment araçlara 1 yıl garanti hizmeti sunan DOD Acarsan özellikle ikinci el Audi araç alım - satım ve takas hizmetlerinde müşterilerine en iyi hizmeti sunmak için çalışmalarını yürütüyor. DOD Acarsan sadece Gaziantep’e değil tüm Türkiye’deki ikinci el Audi tutkunlarına güvenilir araç tedariki sağlayarak güvenirliğini satış ra-

kamlarına da yansıtıyor. SIFIR NİTELİĞİNDE İKİNCİ EL ARAÇLAR Acarsan Audi’de İkinci El Satış Müdürlüğü ve Filo Satış Müdürlüğü görevini yürüten Mehmet Ali Kanalıcı, hedeflerinin DOD çatısı altında Acarsan Audi farkını da ortaya koyarak Türkiye’nin nüfusu en kalabalık şehirlerinden olan Gaziantep’te sıfır niteliğinde ikinci el Audi parkını


oluşturmak olduğunu belirtti. Özellikle Audi markasında tedarik sorunu yaşamadıklarını belirten Kanalıcı sözlerine şöyle devam etti:

Mehmet Ali Kanalıcı

“DOD Yetkili Satıcısı Acarsan olarak biz sadece lüks segment ikinci el araç satışı planladık ve bu yönde hedeflerimize ulaşıyoruz. Sadece Audi ve lüks segmentte ikinci el satışı yapmamız müşterilerimize ayrı bir güven duygusu sağlıyor. İkinci el araç alımı yapmak isteyen Audi tutkunları düşük kilometrede, garantisi devam eden ve neredeyse sıfır ayarında olan ikinci el araçlarımızı; dolayısıyla bizi tercih ediyor. Bu konuda çok ciddi mesafe aldığımızı düşünüyorum.”

DOD Acarsan’ın stoklarındaki araçları incelemek isteyenler, DOD.com.tr üzerinden araçları inceleyebilir, DOD Acarsan’ı ziyaret ederek araçları test edebilirler. DOD Acarsan Nizip yolu üzeri 8.Km’de hizmet veriyor.

s

a

ğ

l

ı

k

81


ile “Otomobilinizin Geleceği Çok Parlak”

Aracınızın sağlığı kendi sağlığınızdır

Son zamanlarda sıkça üzerinde düşündüren bir konu olan kapalı alanlardaki hava kirliliği insan yaşamını direkt etkilemekte. Evimizde ve otomobillerimizin içindeki hava kirliliğinin, açık alan hava kirliliğinden kat ve kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir.


ehir yaşantısı süren insanların zamanının %90’nını kapalı mekanlarda geçirdiğini ve bu zamanın çoğunun otomobillerimizde geçtiğini göz önüne aldığımızda konu önemini hissettirmektedir. Otomobilimizin içindeki havakalitesinin yüksek tutulmaması bulaşıcı hastalıkların çabuk yayılmamasına sebep olmakla beraber olası kronik hastalıklarının gerçekleşme oranını da düşürür.Sigara dumanı, küf, otomobilin klimasından kaynaklanan dış etkenlikokular, toz otomobildeki kirliliklerinden en genel kolay görülebilenve kokuyla algılanabilenlerdir.Diğer etmenleri: Gazlar, bazı kimyasallar, bakteriler, polen ve statik elektrik gibi zor algılananlardır.Standart bir otomobil yılda yaklaşık 40 kg

Ş

toza maruz kalır ki bu tozlar otomobilklimasında, döşemesinde, koltuklarında yaşayan 15 tür keneyi otomobilimize taşımaya taşımaya yardımcı olur.Gözle görülmeyen bu canlılar yaklaşık olarak 45 gün yaşar ve 42.000 kadarı tek bir toz zerreciğinin üstünde yaşayabilir.Virginia Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Sadece toz keneleri yüzündenyılda 200.000 astım hastası hastaneye kaldırılmaktadır.Peki ,tomobillerimizde göremediğimiz ama bizim için tehlike oluşturan bu sorundan nasıl kurtulabiliriz? İşte bu konuda en etkili çözümü size Auto Club sunuyor Auto Club Altın Bakım Uygulaması ile aracınız A’dan Z’ye, tamamen ithal , insan sağlığına ve çevreye zarar vermeyen onay belgeli ürünler kullanılarak temizleniyor .Bunlara ek olarak iç temizlik sonrası uygulanan Ozonla Dezenfeksiyon ile aracınızın kabininde tam bir dezenfeksiyon ve sterilizasyon sağlanıyor. Dış kısımda ise aracınızın boyası incelendikten sonra özel ekipmanlar ile yüzeyde biriken ve boyaya zarar veren dış etkenler tamamen ortadan kaldırılıyor .Birkaç kat halinde ve birkaç farklı kimyasal ile yapılan çizik giderme ve parlatma uygulamasının ardından ,Nanuba Tresor boya koruma ile aracınızın boyası bir yıl boyunca güneşin soldurucu UV ışınları,ağaç reçinesi ,asit yağmurları, kir, çamur, yolara dökülen tuzlar ve endüstriyel tozlar gibi yıpratıcı etkenlere karşı koruma altına alınıyor. Son olarak aracınızın motorunun üstünü kaplayan yağ, kir ve tozdan arındırılıyor ve motor aksamı parlatılıp, siyahlatırken aynı zamanda yeniden kirlenmesini geciktirecek bir motor

koruma ile kaplanıyor. Autoclub Altın Bakım Paketiyle aracınızı ilk günkü güzelliğine döndürüyor. Size ise sadece keyfini sürmek kalıyor Ozonla Dezenfeksiyon Otomobilinizin içi ne kadar sağlıklı? Bağımsız araştırmalar göstermiştir ki , sıradan bir otomobilin içerisinde bine yakın farklı türde olmak üzere bir milyara yakın bakteri ve mikrop barınmaktadır . Oldukça fazla zaman geçirdiğimiz bir kapalı alan olan otomobilimizin kabini içerisinde barınan bu zararlılar hem kötü kokular üretir hem de araç içerisinde seyahat eden herkesin sağlığını tehdit eder. Ozonla dezenfeksiyon uygulaması yapılan bir aracın kabininde bulunan tüm bu zararlı mikro organizmalar dakikalar içerinde %99.99 oranında yok edilirken , sigara kokusu ve diğer rahatsız edici kokular giderilir . Klima Dezenfeksiyonu Bakteri ve mikroplar çoğunlukla karanlık ve nemli ortamları sever ve bu tür bir ortam bulduklarında oraya yerleşerek hızla yayılıp ürerler .Çoğaldıkça giderek daha ağır ve kötü koku yaymaya başlayan bu organizmalar için aracınızda bulunan klima kanalları ideal bir yaşam alanı oluşturur . Aracınızın havalandırmasını çalıştırdığınızda klima kanallarından gelen kötü kokuyu gidermek için AutoClub tarafından uygulanan klima dezenfeksiyonu ile bu kötü koku yok oluyor , yerini hoş ve ferah bir kokuya bırakıyor Motor Temizliği ve Koruma Motor Kaputunuzu açtığınız zaman güzel ve pırıl pırıl bir motorla karşılaşmak istemez misiniz AutoClub ile Motor Temizilği ve Koruma uygulaması yapılan araçların motor aksamı önce tamamen bu iş için özel olarak üretilen ve elektronik aksamı koruyan malzemeler ile yüzeyde biriken kir ve yağdan arındırılıyor.Antistatik özellikli motor koruyucu ile de motor aksamının yeniden kirlenmesi ve tozlanması geciktirilirken aynı zamanda plastik aksam da siyahlatılıp , parlatılıyor .

Tel: 0342 50 11 555 AutoClub Gaziantep Prime Mall AVM

Mercedes – Benz Koluman

Acarsan Audi’den sonra

Zirve Üniversitesi kapalı otoparkında hizmet vermeye başladı 83


Lazer Epilasyon Kadın olsun erkek olsun, görünümüne özen gösterenlerin en dikkat ettiği noktalardan biri de vücudun bazı bölgelerindeki istenmeyen tüylerdir.” zel Primer Hospital doktorlarından Cildiye Uzmanı Doktor Neslihan Dönmez istenmeyen tüylerden kurtulmanın en etkili yolunun lazer epilasyon olduğunu söyledi. Dönmez; “Lazer epilasyon, sağlık bakanlığının izni ile ruhsatlandırılmış sağlık merkezlerinde, uzman doktor gözetiminde ve uluslararası standartlara uygun cihazlarla yapılmalıdır. Bu standartlara uyulmadığı takdirde geri dönüşü olmayan sağlık problemleriyle karşılaşabilirsiniz” diyerek lazer epilasyonla ilgili merak edilen soruları cevaplandırdı.

Ö

Lazer epilasyon nedir? Lazer epilasyon, vücutta oluşan istenmeyen kıllanmanın önlenmesinde ve giderilmesindeki en önemli ve en etkili medikal teknolojidir. Bilindiği üzere insanlar lazer epilasyon öncesinde epilasyon için çok farklı yöntemler kullanabiliyorlardı. Fakat bu yöntemlerin çoğu uzun süreli ve kalıcı olmuyordu. Lazer epilasyon bu sorunu gidermede başvurulan en etkili medikal estetik yöntemidir. Tıpta yaklaşık 40 yıldır kullanılmakta olan lazer ışığı-

84

s

a

ğ

l

ı

k

Doktor Neslihan Dönmez Özel Primer Hospital Cildiye Uzmanı

nın epilasyon uygulamasında güvenilirliği 1997 yılında FDA (food and drug association) tarafından onaylanmıştır. Lazer Epilasyon Nasıl Yapılır? Lazer epilasyon yapılacak olan bölgenin temizlenmesi, bölgedeki uzun olan kılların kısaltılarak epilasyona uygun hale getirilmesi ve lazer cihazı ile taranması şeklinde üç farklı aşamadan oluşmaktadır. Ten ve kıl renginize göre

size en uygun olan lazer epilasyon cihazı ile epilasyon yapılacak olan bölge taranır. Bu tarama işlemi, lazer epilasyon yapılan bölgeye ve kıl yoğunluğuna göre birkaç dakika veya birkaç saat sürebilmektedir. Bilinenin aksine lazer epilasyon sanıldığı kadar uzun süren bir tedavi değildir. Seans süreleri yaklaşık olarak 15 dakika ile 45 dakika arasında sürmekte ve seans Aralıkları 6 ile 8 hafta arasında değişmektedir.


Lazer Epilasyon Öncesi Nelere dikkat etmeliyiz? Lazer epilasyona gelmeden bir hafta öncesine kadar kökünden kıl alma (ağda vs) işlemi yapılmaması gerekir. Bunun nedeni, vücudunuzdaki tüm kılların daha net olarak görünmesi ve lazer epilasyon ile alınabilmesidir. Vücuttaki kılların oluşumunu tamamlamasını beklemek için vücut bölgeleri için 6–8 hafta ara ile en az 4–6 seans, yüz bölgesindeki kıllar için 1–2 ay ara ile ortalama 6–12 seans lazer epilasyon uygulanabilir. Lazer epilasyona gelirken aşırı uzamış olan kıllar makas veya jilet yardımı ile kısaltılabilir. Lazer epilasyon öncesi tüyleri sarartma veya boyama gibi işlemler yapılmamalıdır. Lazer epilasyona gelmeden 15 gün öncesine kadar cildi aşındıracak, soyacak işlemlerden uzak durmalı, peeling yapılmamalıdır. Lazer epilasyon yapılacak olan bölge temiz olmalı, epilasyon yapılacak olan bölgede makyaj olmamalıdır. Lazer Epilasyon Sonrası Nelere Dikkat Etmeliyiz? Lazer epilasyon uygulandıktan 2 gün sonraya kadar solaryuma girilmemeli, güneşten uzak durulmalıdır. Eğer güneş ışığına maruz kalınacaksa koruyucu faktörlü kremler kullanılmalıdır. Lazer epilasyon uygulanan kılların kökleri 10 ila 15 gün içinde uzayarak dökülmeye başlar veya el ile tutularak çekildiğinde kolayca kopar. Lazer Epilasyon uygulanan bölgede kişinin cilt hassasiyetine göre değişen sürede; 1 saat ile birkaç gün arasında kızarıklık oluşabilir. Bu normal bir durumdur. Kendiliğinden geçecektir. Lazer epilasyondan hemen sonra ılık duş alınabilir. Bir hafta kese, peeling gibi cildi tahriş edecek uygulamalar yapılmamalıdır. Hormonal bozukluğu olan kişilerde lazer epilasyon seans sayıları daha fazla veya az olabilmektedir. Her lazer epilasyon seansında kıl yoğunluğu %15–20 arası azalmaktadır. Ancak vücudunuzda oluşan farkı 3. seanstan sonra belirgin olarak görmeye başlarsınız. Lazer epilasyon seanslarına ne kadar düzenli devam ederseniz o kadar maksimum fayda sağlarsınız. Büyük bölgeler (kol-bacak-sırt-gö-

ğüs-genital) için her seanstan 2 hafta sonra ücretsiz kontrol seansı hakkınız mevcuttur (20. günden daha geç yapılan kontroller tedavinin seyrini olumsuz etkiler). Küçük bölgelerde ise tedavinin seyrine katkısı olmadığından kontrol seansı uygulamaya gerek yoktur. Lazer Epilasyonun Avantajları Hastaların çoğunda etkili ve uzun dönemli epilasyon sağlar. Hastaya uygun teknikle yapıldığında güvenilir bir yöntemdir. Bu yüzden sağlık kuruluşlarını tercih etmeniz sağlığınız için önemlidir. Bacak, sırt gibi geniş alanlarda hızlı uygulama olanağı sağlar. Göreceli olarak daha az ağrılı bir yöntemdir, hastaların çoğu lazer epilasyon tedavisine rahatlıkla uyum sağlar. Hızlı bir yöntemdir ortalama 2 saatte vücuttaki tüm tüyler temizlenebilir.

Lazer epilasyonun cilt üzerine alerjik bir yan etkisi yoktur, cildi tahriş etmez, kalıcı yara izi bırakmaz, kanserojen olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel kanıt yoktur. Batık kılların ve kıl dönmelerinin en önemli tedavi yöntemidir. Cilt enfeksiyonu ve bulaşıcı hastalık riski yoktur.

Son Olarak, Lazer Epilasyonun Yan Etkileri Varmıdır? Kısa süreli yan etkileri yaklaşık 1–2 saatte kaybolur, kızarıklık ve kıl köklerinde ödemdir. Çok hassas ciltlerde 1–2 gün sürebilir. Bazı lazer türlerinde koyu tende uygulamalarda renk değişiklikleri, su toplama olabilir. Bu tür problemler nadirdir ve bir kaç günde geriler.

s

a

ğ

l

ı

k

85


Sağlıkçı, şiddete karşı empati ve risk yönetimini öğrenmeli Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin empati ve iletişim becerileriyle aşılabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sağlık çalışanlarının risk yönetimini bilmesi, hekimlerin güler yüzlü olması gerektiğini söyledi. kime reçete yazdırması yeterliyken şimdi hasta ve hasta yakınlarında beklenti çok yükseldi. Bunun Sağlık Bakanlığı’nın kaliteyi önemseyen politikalarından kaynaklandığını söylemek mümkün. Ancak hekimlerin de buna hazır olması gerekiyor. Hekimler adına bazı iyileştirici ve memnuniyeti artırıcı çalışmaların yapılması önemli. İletişim becerilerini siz günde 60-80 hasta gören hekime ne kadar anlatsanız boş. Hastanın düşüncesini, beden dilini okumak, ön yargılarını anlamak, onların korkularını gidermek çok önemli onun için de iletişim beceri yöntemlerini iyi bilmek gerekir.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Üsküdar

Üniversitesi Rektörü, Psikiyatri Uzma

Güler yüzü esirgemek birçok olumsuzluğu getirir. Hastayı değersizleştirici yaklaşımların şiddet olarak geri döndüğünü görüyoruz” dedi. Her yıl “Sağlıkçıya Şiddete Hayır Günü” olarak anılan 28 Nisan’da sağlığına kavuşmak isteyen hasta ile hastayı sağlığına kavuşturmak isteyen hekim iş birliğine dikkat çekmek hedefleniyor. Bu ortak amaca şiddetle, baskıyla, zor kullanarak değil, karşılıklı iyi niyet ve saygı çerçevesinde çalışılarak ulaşılması gerekliliği vurgulanıyor. Hasta ve sağlık çalışanları ilişkilerinde em-

86

s

a

ğ

l

ı

k

pati ve iletişim becerilerinin önemine dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Rektörü, psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öncelikli olarak iletişim becerilerinin tıp fakültelerinde okutulmasıyla ilgili mevcut bilgilerin gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Yüksek beklenti şiddeti tetikliyor Hasta ve yakınlarında eskiye oranla birçok şeyin değiştiğine dikkat çeken Tarhan, sağlık hizmeti alanında beklentinin yükseldiğini belirretek şunları söyledi: “Hastaların daha önce he-

Hastaya yaklaşma şekli önemli Hasta ve yakınları dertli, yaralı insanlardır. Bu kişilere yaklaşma biçimi önemli. O nedenle risk yönetimini bilmek gerekir. Burada kriz hali vardır. Olay çıkaracak hastanın öncülleri vardır ve sağlıkçılar bunu anlayabilir. Kimi sağlık çalışanlarında “Senin söyleyeceklerin beni ilgilendirmiyor” anlayışı var. Bu şekilde yaklaşıldığında hasta bunu anlıyor. Çünkü duygusal okur yazarlık var hasta ve yakınlarında. Ses tonu, söyleyiş tarzı, eşik altı vurgular gibi pek çok faktörden bunu hissedebiliyor. O nedenle hekim güler yüzlü olmalı. Güler yüzü esirgemek birçok olumsuzluğu getirir. Hastayı değersizleştirici yaklaşımların şiddet olarak geri döndüğünü görüyoruz”. Bazı tipler şiddeti körükleyebilir Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bazı hasta ve hekim tiplerinin şiddeti körükleyebileceğinin de altını çizdi. Tarhan bu tipleri ise şu şekilde tanımladı:


Hasta Tipleri

Sessiz Hasta: Fazla konuşmaz. Hekimlerin sevdiği tiplerdir. Ancak bu hasta tipleri sonradan konuşur. Pasif-agresif kişilerdir bu kişiler. Onun şikâyet potansiyelinin daha fazla olduğu bilinmeli. Bu kişilere ihtiyacı olduğu kadar zaman ayırmak çok önemli. Sıkıcı Hasta Tipi: Kaygılı, huzursuz, aceleci ve sabırsızdır. Girerken saatlerce sizi bekliyoruz hekim bey serzenişinde bulunur bu kişiler. Hekimde öfke uyandıran tiplerdir. O nedenle hekim bunu anlamalı ve hemen “Sizi beklettim farkındayım, kusura bakmayın” şeklinde yaklaşımla gereksiz polemiği önleyebilmeli. Narsist Hasta Tipi: Hekimde öfke uyandıran bir başkâtiptir. Tepeden

bakarlar her şeye. Beklentileri çok yüksek ve her şeyi bilirler. Kusur bulduğunda üzerine gider. Özel hastanelerde sık karşılaşılır bu tiplerle. Tatmini zordur bu hastaların. Ancak kaliteli hizmetle kontrol altında tutulabilirler. Eğer bu kişilere bekletildiğinde bilgi verilmemişse sinirlenirler. O nedenle her gerekçe sunularak bilgilendirilmeli. Kişi de bana değer veriyorlar bilgilendiriyor diye düşünerek rahatlar. Bordurline Hasta Tipi: Bir günde 4 mevsimi yaşayan kişilerdir. Gülerken hemen ağlayabilir, sinirlenebilirler. Değişken kişilerdir. Hekimin bu kişilere yaklaşımı çok hassas olmalı. Sağlık çalışanı bu kişilerin duyguları hâkimiyetine girmemeli. Hekim bu kişileri yönetmeli. Sağlık çalışanı nötr ve soğuk kanlı tavrını koruyabilmeli. Teflon

tava gibi olmalı. Hastalardaki stresin kendine buluşmasına fırsat vermemeli. Karşısına değil de yanına alıp yönlendirmeyi başarabilmeli.

Doktor Tipleri

Otokrat Doktor Tipi: Çok bilgili, mesleki yeterlilikleri iyi ancak insani yeterlilikleri yetersiz tiplerdi. Buyurgandırlar. Üretkenliği yüksek fakat hasta memnuniyeti düşüktür. Demokrat Hekim Tipi: Eleştiriye açık hastaya sıcak davranır, çoğulcu, özgürlükçü, katılımcıdır. Üretkenliği düşük fazla hasta göremez. Hasta memnuniyeti yüksektir. Yetersiz Hekim: Söylediği sözde tutarlılık yok verdiği bilgi yetersizdir. İkisi de düşüktür. “

s

a

ğ

l

ı

k

87


88

s

a

ğ

l

ı

k


Hemşireler

Günü

Kutlu Olsun

Uzm. Dr. Nihat Okuducu Primer Hastahanesi Genel Koordinatörü

Primer Hastahanesi Genel Koordinatörü Uzm. Dr. Nihat Okuducu Hemşirelik günü nedeniyle bir kutlama mesajı yayınladı.

B

ugün Dünyada ve Ülkemizde hemşireliğin temel sorumluluğu; toplumun sağlığını yükseltmek, sağlıklı bireyin sağlığını korumak, hastalıklı bireyi tedavi etmek ve acısını dindirmektir. Bu sorumlulukları yerine getirirken neyin doğru, neyin yanlış olarak değerlendirileceğini temel alan ahlak kavramlarına uygun hare-

ket eden, bilgili, ahlaklı ve vicdanlı olan, hemşirelerimizin temel davranış biçimidir. Değişen sağlık ihtiyaçları kapsamında hasta haklarına, hasta yakınının beklentilerine en uygun şekilde cevap vererek verimli ve etkin bir sağlık hizmeti sunan hemşirelerimizin, sadece hemşireler gününde değil, her zaman yanlarındayız.. Sağlık hizmetlerinin bir ekip çalışması olduğu prensibinden

hareketle bizler için bu ekipteki her çalışanın eşit değer ve önemde olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum. “Önce İnsan” diyerek halkla hizmeti şiar edinmiş, insanların sağlıkları için çok önemli ve kutsal bir görevi ifa eden, bu yüce mesleğin mensubu bütün fedakâr, cefakâr hemşirelerimizin “Hemşireler Gününü” kutlayarak meslek hayatlarında başarılar dilerim.

s

a

ğ

l

ı

k

89


90

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

91



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.