Narkoz Sağlık Dergisi

Page 1

Sağlık Dergisi

Sayı: 10

Devamı 38’de

Devamı 28’de

Ağrılar

yaşamınızı kabusa çevirmesin Uzm.Dr.M.Ali Elmacıoğlu

Gözlüksüz görmek istiyorum diyenlere

Devamı 12’de Devamı 18’de

Devamı 46’da

Konuşma Bozukluğuna

SON

Devamı 76’da

Devamı 64’te

ORGAN BAĞIŞI HAYAT KURTARIR 1


%30 SAĞLIK PERSONELİNE %40 ÖĞRENCİLERE

İLKKEZ GELEN MÜŞTERİLERİMİZE

İNDİRİM 2

EXTRA

%25

01.01.2016’ya kadar


Tel: 0 342 339 1 339 - Gsm: 0 507 156 11 11

Değirmiçem Mah. Ali Fuat Cebesoy Blv. No:66 (Çetinkaya Civarı) Şehitkamil / Gaziantep 3


www.sanko.edu.tr 4

Gazi Muhtar Paşa Bulvarı No: 36 Şehitkamil, 27090 Gaziantep Tel : 0342 211 65 00 Faks: 0342 211 65 05 email: info@sanko.edu.tr


info@mirkelamgozlazer.com

MİYOP - HİPERMETROP - ASTİGMAT Korneası İnce Olan Hastalarda

NASA’nın Astronotlarda İzin Verdiği

Lazer

Tel: 0 342 322 10 00 Fax: 0 342 322 02 03 Ali Fuat Cebesoy Bulvarı No: 94 Şehitkamil Gaziantep www.mirkelamgozlazer.com

5


6


7


GÖZLÜKSÜZ GÖRMEK

ARTIK MÜMKÜN !

Lazer ameliyatları yaşam kalitesini arttırıyor

75 18

KADINLARDA İNME RİSKİ ARTIYOR

DEPRESYON YAŞLILIKTA AĞRIYA

64

NEDEN OLUYOR

ÇOCUĞUM BAĞIMLI MI ?

38 52

32 ÇOCUK DİSİPLİNİNDE

10 ALTIN KURAL

HUZURSUZ BAĞIRSAK SENDROMU

8


16 80

73 MENENJİT AŞISINA

ULAŞMAK ARTIK

DAHA KOLAY

52

88

GRİBİ HIZLI ATLATMAK İÇİN 5 ÖNERİ

24

BÜYÜK GÖĞÜSLER KOLLARDA UYUŞMAYA

NEDEN OLUYOR

ÇİĞ BALIK BUNAMAYA

28

ZEMİN HAZIRLIYOR!

83

VAJİNİSMUS Artık korkmanıza gerek yok ! Vajinismus yüzde yüz tedavi edilebilir bir sorun

İZSİZ AMELİYAT Cerrahide laparoskopik yöntem

KIŞA HAZIRLANIRKEN

TÜKETİLMESİ

GEREKEN 10 BESİN

DİŞ ÇÜRÜĞÜ çocuklarda büyüme geriliğine yol açıyor !

86

İÇİNDEKİLER 9


s

a

ğ

l

ı

k

İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mezine SIRAKAYA GENEL YAYIN YÖNETMENİ Pelin DEDEAĞA EDİTÖR Deniz YEMİŞENLİOĞLU YÜKSELİR DİZGİ TASARIM Atakan CEHRİ HALKLA İLİŞKİLER Batuhan CEHRİ HUKUK DANIŞMANI Av. Yaşar SAĞLAM Av. M. Yılmaz ÇELİK Av. M. Buğra AYBERK YAYIN KURULU Prof.Dr. Hakkı KAZAZ Prof. Dr. Göktürk MARALCAN Uzm. Dr. A.Muhittin TAŞDOĞAN Dr. Cengiz BAYRAM Opr.Dr. Barış DEMİRİZ Dr. Ulaş YANI Dr. Ali Özdemir

YÖNETİM YERİ

a j a n s Narkoz Haber Gazetesi Balıklı Durağı Karşısı Balıklı İş Merkezi Kat: 3 No: 6 BASKI İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No: 21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / Gaziantep Telefon: 0 (342) 215 04 00 e-posta: info@ebatofset.com

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz alıntı yapılıp çoğaltılamaz. Dergide yer alan köşe yazılarından, köşe yazarları sorumludur. narkozhaber@hotmail.com narkozhaber@mynet.com www.narkozgazetesi.com Sayı: 10 Yıl: 2 Yerel Süreli Yayın Narkoz Haber Gazetesi ücretsiz ekidir. 0 539 247 96 18 0 342 232 42 43

10

Mezine SIRAKAYA Gazeteci - Yazar

ORGAN BAĞIŞI

HAYAT KURTARIR Bir insana hayat vermek, onu hayata tekrar bağlayabilmek çok güzel bir duygu olsa gerek. Hasta olan bir kişinin ebediyete intikal ettikten sonra belki de kendisine faydası olmayacak ama başka bir canlıya ve ailesine umut olabilecek bir sevinç . Aslında sevinç ve hüznün bir arada yaşandığı iki kelime, DOĞMAK ve ÖLMEK. Organ bağışı konusunda yıllardır çok şey söyleniyor. Bazıları organ bağışının hayat kurtaracağını, Türkiye’de organ bağışı oranının düşük olduğunu söylerken, bazıları ise organ bağışının halen caiz olup olmadığını tartışıyor. Ben bu konuda ne uzmanım ne de bir bilim adamıyım. Bildiğim tek şey zaruret olduğu takdirde bir insanın hayatını kurtarmanın sakıncası olmadığını düşünüyorum. Binlerce insan organ nakli bekliyor. Bu konuda Müslümanlar ikilem yaşadığı için organ bağışı oranı maalesef yetersiz kalıyor. Düşünün önünüzde bir insan var ve o insanın hayatı sizin elinizde, eğer imkan ve olanaklar mevcutsa o insanın hayatını kurtarmak sizi sevindirmez mi? Bu kişi bizde veya en yakınımız olan çocuğumuz, annemiz, babamız, kardeşimiz olabilir. Türkiye’de kayıtlı gönüllü organ bağışçısı yaklaşık 150 bin kişi. Organ nakli bekleyen kişi sayısı ise 30 binden fazla… Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı organ nakli bekleyen hasta sayısının her yıl 4 bin kişi arttığını ve 2 bin kişinin de nakil yapılmadığı için hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Türkiye’de en çok nakil bekleyenler ise böbrek hastaları…

Diğer bir bakış açısıyla; organ bağışının, kan naklinden farkı olmadığını düşünüyorum. Hayat kurtarma anlamında, sağlıklı olan her organ bağışlanabilir. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırt edebilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte ve bunlar günümüz tıp teknolojisinde nakledilebilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak birçok insana yaşama şansı verebilir. Türkiye’de birçok devlet ve üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır. Ayrıca yaşarken yapılabilen (böbrek gibi) organ bağışı türleri de vardır. Bağışlanan organların nakledilmesi, Sağlık Bakanlığı’nın denetim ve gözetiminde, bilgisi dahilinde gerçekleştirilir. Çeşitli kurum ve kuruluşlar, zaman zaman organ bağışı kampanyaları düzenlemektedir. Organ bağışı; •Sağlık Müdürlüklerinde, •Hastanelerde, •Emniyet Müdürlüklerinde (ehliyet alımı sırasında), •Organ nakli yapan merkezlerde, •Organ nakli ile ilgilenen vakıf, dernek vb. kuruluşlarda yapılabilir. Organ bağışıyla ilgili karar vermeden önce, çok sevdiğiniz bir kişinin organ nakline ihtiyacı olduğunu düşünün ve ne yapardım sorusunu lütfen kendinize sorun?


Her zeminde en iyisi. Yeni SUV ailesi.

Koluman Motorlu Araçlar Tic. ve San. A.Ş. Gaziantep Şubesi Mercedes-Benz Türk A.Ş. Bayi Nesimi Mah. Gaziantep Cad. No:70, Şehitkamil, Gaziantep Telefon 0342 437 85 00 Faks 0342 437 84 00

11


Ağrılar yaşamınızı kabusa çevirmesin AĞRILARDAN KURTULMAK VE SAĞLIKLI OLMAK ELİNİZDE

Ağrılarınızdan kurtulmak ve vücudunuzdaki hastalıklar daha ortaya çıkmadan önlemek ister misiniz? Tamamlayıcı tıp kapsamında ve Girişimsel Ağrı (Algoloji) tedavi yöntemleri ile bunu sağlamak mümkün. Üstelik ilaçlara bağımlı yaşamak zorunda kalmadan.

S

ev Amerikan Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı, Uzm. Dr.M.Ali Elmacıoğlu; Türkiye’de son yıllarda Tamamlayıcı Tıp ve Ağrı bilimi (Algoloji) alanında önemli gelişmeler yaşandığını belirterek, Tamamlayıcı Tıp kapsamında uygulanan tedavi yöntemlerinde doğru teşhis ve tedavi yaklaşım planının önemine vurgu yaptı. Dünyada gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılan Tamamlayıcı Tıp yöntemlerinin ülkemizde de yoğun olarak kullanılmaya başlandığına dikkat çeken Uzm.Dr.M.Ali Elmacıoğlu, uygulanan tedavi yaklaşımlarını ve dikkat edilmesi gereken konuları sizler için Narkoz Sağlık Dergisine anlattı.

Uzm.Dr.M.Ali Elmacıoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

Aslen Gaziantep’liyim. Gaziantep Anadolu Lisesi mezunuyum. 1992 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Uzmanlık Eğitimini Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesinde Anesteziyoloji ve Reanimasyon dalında yaptım. İhtisas döneminde Algoloji 12

lasyon Derneğinde ve IGNH (Almanya Nöralterapi Derneği) düzeyinde Eğitmen olarak görev almaktayım. Yaklaşık 15 yıldır Türkiye’de ve Avrupa’da ağrı bilimi ve tamamlayıcı tıp ile ilgili çalışmalarda bulundum ve hali hazırda çalışmalarım devam etmektedir. 12 yıldır Gaziantep Amerikan hastanesinde çalışıyorum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.

Daha çok hangi hastalıklara yönelik tedavi uyguluyorsunuz?

Uzm.Dr.M.Ali Elmacıoğlu - Sev Amerikan Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı

(Ağrı Bilimi) ile ilgilenmeye başladım. Ağrı ve Algoloji sertifikasyonlarını Türkiye ve yurt dışı çalışmalarla tamamladım. Geçen yıllar sürecinde tamamlayıcı tıp ve Nöralterapi ile tanıştım. Bu alandaki eğitim-

lerimi Türkiye ve Almanya’da aldım. Manuel Terapi Diplomasını FİMM (Federation of International Manuel Medicine) eğitimleri sonrasında almaya hak kazandım. Halen Türkiye Bilimsel Nöralterapi ve Regu-

•Migren ve baş ağrılarının tedavisi •Çağımızın Hastalığı olan Kronik Yorgunluk Sendromu •Boyun, sırt ve bel ağrıları gibi kas kökenli ağrıların tedavisi •Bel ve boyun fıtıklarında ağrının giderilmesi ve tedavi edilmesi •Ameliyat sonrası geçmeyen ağrı şikayetleri •Eklem hastalıkları (cerrahi sınırda olmayan menisküs yırtılması, eklem içindeki sıvının azaltılması, sporcu sakatlıkları) •Sinir basısına bağlı oluşan ağrıların tedavisi


•Romatizmal hastalıkların destek tedavisi •Alerjik astım ve alerjik rinit gibi alerjik kökenli hastalıkların regulasyon tedavisinde (bağışıklık sistemindeki denge bozukluğu) •Adet düzensizlikleri ve şiddetli adet sancılarının destek tedavisi •Hormonal bozukluğa bağlı üreme sorunlarının destek tedavisine (Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı ile birlikte çalışma ve iletişim gerekmektedir) •Kronik sinüzit tedavisi •Fibromyalji (yaygın kas ağrıları), devamlı yorgunluk hissi ve halsizlik tedavisi •Depresyon ve panik atak gibi ruhsal hastalıkların destek tedavisi •Kronik kabızlık tedavisi •Bağırsak hastalıklarının destek tedavisi (irrtabl kolon sendromu, ülseratif kolit ve crohn) •Yüz felci tedavisi •Trigeminal nevralji tedavisi •Vertigo (Baş Dönmesi) •Zona kaynaklı geçmeyen ağrılar •Dolaşım Bozukluğuna bağlı problemler (Nörolojik Hastalıklar sonrası veya damarsal problemlerle birlikte olan) •Vücudun toksinlerden arındırılması (Detoksifikasyon) •Anti-aging (yaşlanmanın önlenmesi) uygulamaları ve Sağlıklı Yaşam Danışmanlığı

Tedavilerinizde hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Öncelikle tedavide vazgeçilmez olan, doğru teşhis ve tedavi yaklaşım planının oluşturulmasıdır. Detaylı bir hastalık geçmişi ve hastalığın ortaya

çıkış süreci sorgulanmalı ve hasta muayene edilmelidir. Klasik tıbbi muayenelerin yanı sıra Manuel Terapi, Apllied Kinesiology (AK), Yamamato, Body Mapping ve Biorezonans teknikleri ile detaylı incelemeler yapılmalıdır. Tedavi için kullanılan yöntemler ise hastaya özel olmak durumundadır. Bu nedenle detaylı bedensel analizler yapılarak hastalığın alt yapısını oluşturan parametreler ön plana çıkarılmalıdır. Bunlardan sonra tedavi planı kişiye özel olarak belirlenir. Uyguladığım tedavi yöntemleri; •Nöralterapi tedavilerinin yanı sıra; •Girişimsel Ağrı (Algoloji) işlemleri •Kulak akupunkturu •Manuel Terapi uygulamaları •Ozon tedavileri •Destek ilaç tedavileri (yerine koyma tedavisi), •Serum tedavileri, •Applied Kinesiology ile Mental Alan-Limbik sistem çalışmaları, •Bioenerjetik düzenleme tedavileri ve •Kişiye özel sağlıklı Yaşam Danışmanlığı tedavide sıklıkla kullandığım metodlar içerinde yer almaktadır.

Bize kısaca Nöralterapi’den bahseder misiniz?

Nöralterapi lokal anestezik madde kullanılarak yapılan bir düzenleme tedavisidir. Nöralterapi vücudumuzda çok geniş bir elektriksel ağ yapısında olan vejetatif (otonom: Kendi kendini denetleyebilen) sinir sisteminin uyarılmasını ve düzenlenmesini sağlar. Nöralterapide özellikli yerlere uygulanan 13


lokal anestezik enjeksiyonu ile vücutta 3 tane dolaşım düzenlenmiş olur; Kan dolaşımı, lenf dolaşımı ve sinirsel ileti. Bir dokunun kan dolaşımı yani perfüzyonu artınca o doku beslenir; lenf dolaşım artınca doku metabolitlerinden arındırılır yani temizlenir ve sinir iletisi artan, düzenlenen doku ise daha düzenli çalışır. Dolayısıyla, beslenen temizlenen ve düzenli komut alan dokunun kendini iyileştirme kapasitesi artar. Bedende hastalıklar ortaya çıkmadan önce bazı değişiklikler oluşur. Çoğu kez modern tıbbın açıklayamadığı ve hastanın kendi psikolojisi ile ilgili olduğu söylenen rahat-

14

sızlıkların temelinde, hastanın zorlanan vejetatif sinir sistemindeki düzensizlik ortaya çıkar. Lokal anestezik ilaçların ağrı ve yara iyileşmesinde kullanımı 1902 yılına uzanmaktadır. Prof. Dr. Spiess prokain adlı lokal anestezik madde kullanarak yaptığı yara ve ağrı tedavi belki de Nöralterapi yaklaşımının ilk temellerinin atıldığı yerdir. 1924 yılında Prof. Dr. Rickers hastalıkların oluşmasında Otonom Sinir sistemi (Kendi kendini denetleyebilen Sinir Sistemi) fonksiyonundaki bozuklukların önemli olduğunu yayınlamıştır. Gelişim süreci içinde 1928 yılında Dr. Huneke lokal anesteziklerin uzak etkilerini gözlemlemiş ve hastalardaki ağrı ve şika-

yetlerin azaldığını tespit etmiştir. Almanya Berlin’de 1940 yılında tam olarak adı konulan ve Avrupa’da yaygın bir şekilde hekim uygulamasında olan bu tedavi yöntemi (Nöralterapi) sadece kalıcı bir tedavi yöntemi olmakla beraber aynı zamanda bir koruyucu hekimlik yöntemidir. Nöralterapi; Otonom Sinir sistemine bağlı olan organ sistemleri, dokular ve hücreleri düzenleyerek etkin çalışmalarının sağlanması sonucu hem hastalıklarla mücadelede hem de sağlıklı halin korunmasında (koruyucu hekimlikte) çok etkin kullanılan bir yöntemdir. Nöralterapi uygulamasında kullanılan bağlantı ve tedavi şeklinin ana prensibi; probleme neden olan yapıların tüm bedene ait olduğu ve bu

nedenle hastaya yaklaşımın bütünsel olması gerekliliği vazgeçilmezdir.

Nöralterapi, tıp yöntemleri içerisinde mi yoksa alternatif tıp yöntemleri içerisinde mi yer almaktadır?

Nöralterapi; WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından kabul edilen, hekim olanların ciddi bir eğitim sürecini gerektiren (2 yıllık Türkiye ve Almanya’da tamamlanan eğitim sonrası yapılan 3 aşamalı sınavda başarı şartı gerekmektedir) bir tamamlayıcı tıp yöntemidir. İsviçre Almanya, Avusturya, İspanya ve Güney Amerika’da birçok ülkede Üniversite düzeyinde kliniklere sahip olan bir bilim dalıdır. Dünyada ve Avrupa’da Sosyal-Özel Sigorta şirketleri tarafından geri ödemesi bulunan bir tamamlayıcı tıp yöntemi ve bir bilim dalı olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Alternatif Tıp tabiri ise eskiden halk arasında bulunan şifacıların kullandığı geleneksel yöntemler (sülük, hacamat, arı tedavileri, larva


tedavileri vb) olarak değerlendirilmektedir. Maalesef ülkemizde alternatif tıp yöntemleri adı altında hafta sonu verilen kurslarla hekim olmayanlara tedavi yapma hakkı sağlanmıştır. Bu nedenle bilimsel bir yöntem olan Nöralterapi ile Alternatif tıp arasına keskin bir hat çizmeyi daha doğru buluyorum.

Bu tedavi yöntemleri ile iyileşmede sağlanan başarı oranları nedir?

Başarı oranları hastalığın tipine süresine ve bedenin iyileşme kapasitesine göre değişebilmektedir. Her beden hastalıklara, dolayısıyla da iyileşmeye değişken yanıtlar verir. Bu nedenle hastaların tedaviye uyumu önemlidir. Hastaların izlenmesi ve tedavi sonrası nelerin değiştiğinin belirlenmesi başarı şansını artıracaktır. Başarı şansının ve hasta memnuniyetinin (hastanın yaşam kalitesinin artması, ağrı kesici ilaç kullanımın azalması, uyku düzeninin sağlanması gibi etmenlerle değerlendirildiğinde) yüksek olduğunu söyleyebilirim.

Tedavi ne kadar süre sonra etkisini gösterir? Genellikle kaç seans tedavi uygulaması gerekir?

Nöralterapi kişiye özel bir tedavi yöntemi olduğu için burada tam olarak bir sayı vermek pek mümkün değildir. Çünkü her bedenin mevcut hastalıktan etkilenme durumu, iyileşme kapasitesi birbirinden farklıdır. Bu konuda 3-4 seans tedavi sonrası tam olarak rahatlayan hastalar olduğu gibi 10-15 seanslık tedavi uygulanan hastalarımız da mevcuttur.

Nöralterapinin Akupunkturdan farkı nelerdir?

Akupunktur, vücudun belirli noktalarına iğne batırarak uygulanan bir tedavi yöntemidir. Akupunktur yaklaşımına göre vücut üzerinde bulunan hatlara ki bunlara meridyen adı verilmektedir, iğne batırılması ile bu hatlar üzerindeki enerji ve akışkanlık değişimi ile tedavi sağlanmaktadır. Bu sabit noktalar harici tedavi yeri yoktur. Nöralterapi ise organ-kas-doku-eklem sistemlerinin düzenleyicisi olarak

belirlenen ve tedavi yapılacak bölgenin çalışma düzenini içinde yer alan bütün yapıları göz önünde bulundurur. Buna segmental yaklaşım adı verilir. Yani daha geniş bir alanı sorunun kaynağı olarak değerlendirir. Ayrıca akupunkturda olmayan, vücudun herhangi bir yerinde bulunarak ağrı ve hastalık kaynağı haline gelmiş bozucu odakalanların araştırılması önemli bir yer tutar. Ayrıca tedaviye dirençli olgularda otonom sinir sistemini çalışmasını düzenleten büyük sinir düğümlerinin (sinir sistemi ganglionlarının ) tedaviye dahil edilmesi prensibi akupunkturda yoktur. Yakın zamanda Schnorrenberger tarafından yapılan çalışmalarda akupunktur noktaları olarak varsayılan yerlerin aslında kan ve lenf damarlarının etrafında bulunan otonom sinir liflerinin yoğunluk taşıdığı bölgeler olduğu gösterilmiştir. Bu bölgelere lokal anestezikle yapılan tedavilerin iğne batırma ile karşılaştırıldığında hücredoku-organ sistemlerinde daha etkin olduğu belirlenmiştir. Nöralterapide bütün bu bağlantılar kullanılarak sadece patoljik refleks yollar tedavi edilmekle kalmayıp aynı zamanda bedene bu bölgeden yansıyan olumsuz sinyalleri de ortadan kaldırarak otonom sinir sisteminin düzenlenmesi sağlar. Tabii ki burada akupunktur tedavisinin de önemli bir yöntem olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.

Nöralterapi kimlere uygulanabilir? Her yaşta ki hastaya uygulanabilir mi?

Nöralterapi, her yaş grubuna uygulanabilir. Ciddi kalp yetmezliği, genel durum bozukluğu, acil cerrahi müdahale gereken hastalar hariç uygulanabilmektedir.

Uyguladığınız tedavinin her hangi bir yan etkisi varmıdır?

Eğitim almış ve deneyimli hekimlerde ciddi bir yan etki bildirilmemiştir. Ancak iğne ile yapılan bütün tedavi şekillerinde olduğu gibi düşük oranda basit hassasiyetler görülebilir. Genel olarak hastalarımızda belirgin ve önemli bir yan etki ile karşılaşmamaktayız. Yani güvenli bir yöntem olduğunu söyleyebilirim. 15


Menenjit aşısına

ulaşmak artık daha kolay Özel Primer Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doktor Gülden BİLİŞİK beyin zarının iltihaplanması ile meydana gelen ve bazen ölümcül olabilen bazen de kalıcı hasarlar bırakabilen Menenjit hastalığın tanı ve tedavisi hakkında bilgiler verdi.

16


M

enenjit beyin zarının iltihaplanması ile meydana gelen ve bazen ölümcül olabilen bazen de kalıcı hasarlar bırakabilen (sağırlık, şaşılık, zihinsel gerilik, felç vb.) ağır bir hastalıktır. Genellikle bakteri denilen gözle görülmeyen mikropların bulaşması ile olmaktadır. Bu mikroplardan biride Meningokok menenjitine yol açan mikroptur. Meningokok hastalığı çok hızlı ve ağır seyirli bir has-

talıktır; bunun neden olduğu menenjit hastalarını yaklaşık %10’unda ölüm olmaktadır. Bir kısmında ise kalıcı hasarlar olmaktadır. Menenjitin yansıra, tüm vücutta ağır kanamalar, döküntü ve birçok organın yetmezliğiyle seyreden meningokoksemi denilen bir duruma da sebep olabilmektedir.

Risk grubu;

Meningokok hastalığı beş yaşın altı ve 15-25 yaş arasında biraz daha sık olarak gelişmek-

tedir. Normal insanların % 5-10’u bu mikrobun taşıyıcısı olabilmektedir; ancak mikrop onlarda hastalık oluşturmaz. Özellikle toplu yaşanan yerlerde yani kamplarda, kreşlerde, kışlalarda ve hacca gidenler arasında görülür. Gençlerin gurup olarak yaşadıkları yurtlarda da risk artmaktadır. Meningokok olan evde bulaşma riski çok yüksektir.

Özellikle bağışıklık sistemi düşük olan kişiler aşılanmalıdır

Meningokok salgını olan veya enfeksiyonun sık görüldüğü ülkelere yolculuk yapılacaksa (hacca gitmek veya Afrika’nın meningokok A sık görülen ülkelerine yolculuk gibi) risk normal kişilerde de artıyor.

Türkiye’deki Durum;

Ülkemizde tüm yaşlarda görülme sıklığı yüz bin kişide 2-4 vakadır. Yaklaşık yılda toplam 1400-2800 vaka görülür Beş yaşın altı, özellikle 2 yaşın altı çocuklar Türkiye’deki vakaların önemli bir kısmını oluşturur. 0-yaş gurubundaki çocuklarda daha ağır ve hastalık daha ölümcül seyreder. Dr. Gülden BİLİŞİK - Özel Primer Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzma nı

SONUÇ

Aşı çok ağır seyreden bu hastalığa karşı korunma sağlamaktadır. Verilen bilgiler ışığında aşılanma kararını Enfeksiyon hastalıkları hekimine danışarak almak uygun olacaktır.

AŞI;

Ülkemizde MENACTRA ve MENVEO adi ile iki farklı aşı bulunmaktadır. Menveo Hac ve Umre ziyareti yapacak veya Güney Afrika’ya gidecek kişilere hastanelerde yapılmaktadır. Menectra ise çocuklu döneminde yapılabilmekte ve eczanelerde bulunmaktadır. Aslında MENACTRA yeni bir aşı değil. Ülkemizde 2013 yılında ruhsat verildiği için yeni gibi algılanmıştır. 2006’dan beri bebeklere de yapılabilen bu konjüge meningokok aşısı başta ABD ve Avrupa ülkelerinde mevcuttur, son yıllarda gelişmekte olan ülkelerde de bu aşı ruhsat almaya başlamıştır. Bugüne kadar 60 milyona ya-

kın doz uygulanılmıştır. Tek bir tip meningokok mikrobu yok. İnsanlarda hastalık yapan beş tip Meningokok var (A, B, C, Y, W-135). Bu tipler coğrafi bölgelere göre özel yayılım gösteriyorlar. A tipi Afrika’da, C tipi İngiltere’de yaygın. MENACTRA aşısında A, C, Y ve W-135 olmak üzere 4 tip meningokok mikrobuna karşı koruma var. B tipine karşı aşı halen geliştirilme safhasındadır. Türkiye’deki vakalarda en sık W-135 ve B tipi görülmektedir. %10 mikrobik menenjit de A, Y ve belirlenemeyen tiplerine bağlı olarak görülüyor. Hacılarımızda en sık W-135 tipine rastlanmaktadır. MENACTRA 9-23 aylık bebeklerde 3 ay arayla 2 kere uygulanıyor. 2-11 yaş arasında ise bir doz uygulanması yeterlidir. Tekrar dozu konusu henüz belirlenmemiştir. Aşılanma sonrası korunma tiplere göre % 90 -%100 seviyelerine çıkmaktadır; yani koruyuculuğu iyidir. Aşının Türkiye’deki ruhsatlama aşamaları devam etmektedir. Bu nedenle genç ve erişkin aşılamaları konusundaki tavsiyeler önümüzdeki aylarda verilebilecektir. Aşının en sık görülen yan etkisi aşının yapıldığı yerde hassasiyet ve kızarıklıktır. Uygulamaların az bir kısmında ise huzursuzluk, uyku hali, ağlama, bulantı, kusma, iştahsızlık ve ateş görülebilmektedir. Diğer aşılarla beraber yapılabileceği gibi tek başına yapılması aşı yan etkilerini aza indirecektir.

MENACTRA’nın Yapılamayacağı Durumlar;

•Aşının içindeki maddelere karşı bilinen bir alerjisi varsa, •Aşının tıpasındaki latekse karşı bilinen bir alerjisi varsa, •Yüksek ateşli bir hastalık geçiriyorsa (doktora danışmak gerekir) •Geçmişte Guillain Barre denilen bir sinir hastalığı geçirdiyse

17


GÖZLÜKSÜZ GÖRMEK ARTIK MÜMKÜN ! Lazer ameliyatları yaşam kalitesini arttırıyor Excimer Lazer teknolojisini başarıyla uygulayan Özel Mirkelam Göz Lazer Merkezi Başhekimi Dr. Hüseyin Mirkelam, doğru hasta seçiminin büyük önem taşıdığını söyledi.

Excimer Lazer Excimer Laser Nedir?

Oftalmolojide kırma kusurlarını tedavi etmek için kullanılan laser cihazıdır. Miyop hipermetrop ve astigmat gibi kırma kusurları, belirli bir disiplin ve standartlara uygun olarak düzeltilir. Bu yüzden, Excimer laser cerrahisi kuralları ve sonuçları belli olan güvenilir bir yöntem olarak tıp dünyasındaki yerini almıştır. Excimer laserin ürettiği ışık ile Kornea yeniden şekillendirmekte ve kırma kusurlarını bu yolla düzeltmektedir. Hasta gözünü oynatsa dahi laser ışınlarını kontrol eden göz izleme modülü bir 18

sistem içerir.

muayeneniz yapılır.

Muayene ve Tetkikler Nelerdir?

Kişiye Özgün Lazer

Hastaya yaptığımız ön tetkik ve muayanede iki önemli unsur vardır. Hastanın gözü tedavi için uygun mu? Eğer uygunsa hangi tip tedavi en başarılı sonucu verecek? Pentecam cihazı ile kornea kalınlığınız ölçülür. Kornea kalınlığı cerrahide göz numaranız kadar önemli bir parametredir. Detaylı muayenelerde pupil çapınız, görme keskinliğiniz, göz tansiyonunuz, biyomikroskopik

Kişiye özgü laser uygulama ve kişiye özgün en iyi görmeyi sağlama açısından en gelişmiş yöntemdir. Gelişkin wavefront cihazları gözden çok hassas bir şekilde her göze özgü detaylı ölçümleri ve sapmaları alarak bu bilgileri analiz eder ve direkt excimer laser cihazına gönderir. Wavefront analizatöründen gelen bilgiler excimer cihazının tüm laser akışını kontrol eder. Yani laser uygulanımı tamamen wavefront cihazı rehberliğinde olmaktadır. Merkezimizde kişiye özel lazer

uygulamasını başarılı bir şekilde yapmaktayız.

Kişiye Özgün Lazerin Faydaları Nelerdir?

Standart LASIK ile kıyaslandığında kontrast ayırımında daha az etkilenme olur. Gece görüşü standart LASIK’ten daha kalitelidir. Gözlük ve kontakt lenslere göre gece görüşü daha iyidir. Görme kalitesi ve keskinliğinde, kontakt lens ve gözlüklerden daha kaliteli görmeye ulaşabilme potansiyeli söz konusudur.


Wavefront Analizatörü görme sistemindeki tüm aberasyonları ayırt edebilme yeteneğindedir. Halbuki gözlük, kontakt lensler ve standart Lasik gözün ancak düşük aberasyonlarını düzeltebilirler. Kişiye özgün lazer ise gözün hem düşük hem de yüksek aberasyonlarını giderebilme yeteneğindedir. Bu nedenle Kişiye özgün laser görmeyi gözlük ve kontakt lens kullanımındaki düzeyden daha iyi hale ulaştırılabilme potansiyeline sahip tek yöntemdir.

Kişiye Özgün İlasik Sonrası Gece Görmem Nasıl Olacak?

Birçok araştırma göstermiştir ki hastaların çok büyük bir bölümü gece görmelerini operasyon öncesinden daha iyi veya çok daha iyi olarak tanımlamışlardır. Hastaların çok az bir bölümünde gece şikayetleri olmuştur ki bu oran klasik LASIK uygulama sonrası rahatsızlığa göre çok daha düşüktür.

Gece görüşü kontakt lens veya gözlük kullanımına göre daha iyidir.

iLASIK iLASIK Nedir?

Lasik Operasyonu iki temel aşamadan oluşur: Korneal flep oluşturma tamamıyla laserle oluşturulması Korneanın tetkik sonuçlarına göre yeniden şekillendirilmesi.

Neden Intralase?

Intralase ile ince flep kaldırabilmemiz dolayısı ile yüksek kırma kusurlu hastalarımıza excimer laser uygulayabilmekteyiz. Intralase LASIK uygulamasını tamamen baştan sona laser yöntemi haline getirir. Kontrol tamamen bilgisayarla ve yüksek hassasiyettedir. Intralase ayrıca yerine tekrar geri yatırıldığında daha iyi oturan bir flep oluşturur.

Dr. Hüseyin MİRKELAM

Özel Mirkelam Göz Lazer Merkezi Başhekimi

Intralase kullanılarak flep oluşturma ağrısız ve kornea üzerine çok daha az basınç oluşturulduğu için çok daha rahattır. Intralase tekniğinde herhangi bir bıçak kullanılmaz, göze bıçak temas etmez. Flep su buharı ve karbondioksit yardımıyla oluşturulur.

INTRALASE ile LASIK Arasındaki Farklar Nelerdir?

Korneal flep oluşturma aşamasında Intralasik’te Intra-

lase isimli laser kullanırken, LASIK’te flep mikrokeratom denilen bıçak yardımı ile kaldırılır. Intralase tekniğinde laser ile flep oluşturulmasının yukarıda sayılan avantajları ve kolaylığı hekim ve hasta açısından diğer yönteme göre üstünlük sağlar. Hastalarımıza laser olmadan önce intralase laser ile olup olmadıklarını muhakkak sormalarını tavsiye etmekteyiz. İntralase lazerin göz sağlığı açısından klasik bıçakla yapılan lasere göre birçok üstünlüğü bulunmaktadır.

Tel: 0 342 322 10 00 Fax: 0 342 322 02 03

19


Hatem Hastanesi

yeni vizyonu ve yeni yönetimiyle büyümeye devam ediyor 2006 yılından bu güne Gaziantep’te sağlık sektöründe hizmet veren Özel Hatem Hastanesi, hizmet vermeye başladığı günden bu yana hasta memnuniyeti odaklı çalışması, teknolojik alt yapısı, ve hizmet anlayışı ile başta Gaziantep olmak üzere Bölge halkının tercih ettiği bir hastane olmayı başarmış durumda.

K

ulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanları Op. Dr. Temur BÜLBÜL ve Op. Dr. Halil Boyunsuz tarafından 1996 yılında Set KBB Tıp merkezi olarak sektöre adım atan kuruluş, 2003 yılında KBB dal hastanesi olarak düşünülmüş ancak o dönemki mevzuatın uygun olmaması nedeniyle 21 yatak kapasitesi ile genel hastane olarak hizmet vermeye başlamıştır. Gaziantep ve Bölge illerinden gelen hastaların yoğun talebi karşısında 2012 yılında genişleme kararı alan

20

yönetim, 9000 m2’lik kapalı alanı hastaneye dahil etmek üzere çalışmalara başlamıştır. 2015 yılında tamamlanan çalışmalar neticesinde 3500 m2 olan kapalı alan 12500 m2 ye, 59 olan yatak kapasitesi ise 100’ye ulaşmış bulunmaktadır. 36’sı hekim olmak üzere 300’e yakın personele istihdam sağlayan hastanede 2007 yılından itibaren

ISO 9001:2000, 2008 yılından itibaren de TS EN ISO 9001: 2000 kalite standartları uygulanmaya başlanmıştır. 2015 yılında hız kazanan yenilenme sürecinde Gaziantep’te sektörün önde gelen isimlerini yönetime dahil eden Hatem Hastanesi, Dr. Sermet Kileci’yi Baş-

hekimliğe, Dr. Hüseyin Esen’i Başhekim yardımcılığı görevine, Cengiz Akar’ı ise Hastane Müdürlüğüne getirerek yönetim kadrosunu güçlendirdi.


Başhekim Kileci değişim ve yenilenme sürecini ise şöyle anlatıyor:

Dr. Yusuf Sermet KİLECİ

Özel HATEM Hastanesi Başhekimi

Başhekim Dr. Yusuf Sermet Kileci;

1976 Gaziantep doğumlu olan Dr. Sermet Kileci, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden 2000 yılında mezun oldu. 2005 yılına kadar ssk bölge hastanesinde acil servis hekimi olarak görev yaptı. 2005-2008 yılları arasında Gaziantep’te Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık işleri Müdürlüğünde Müdür yardımcılığı, 2008-2010 yılları arasında da Gaziantep SGK Merkez Müdürlüğü görevlerini yürüttü. 2010-2015 yılları arasında Medical Park Gaziantep ve SEV Amerikan hastanelerinde başhekimlik görevlerinde bulundu. Türk Tabipler Birliği (TTB) Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD), Sağlık ve Sigorta Yöneticileri Derneği (SASDER) üyesi olan Dr. Sermet Kileci evli ve iki çocuk sahibi…

Hastane Müdürü Cengiz AKAR; 19.. Gaziantep doğumlu olan Cengiz AKAR, İlk, Orta ve Lise

tahsilini Gaziantep te tamamladıktan sonra, Lisans Eğitimini Ankara Üniversitesi’nde Kimya bölümünde tamamlayarak “Kimyager” unvanı ile mezun oldu. Polisan Boyada yönetici olarak iş hayatına atıldı. Daha sonra 2006 yılında Sağlık Sektörüne geçiş yaptı. Çeşitli hastanelerde sağlık yöneticiliği yaptı. Anadolu Sağlık İşletmecileri(ASİD)’in kuruluşunda aktif olarak görev aldı. Yöneticilik esnasında yurt içi ve yurt dışı saygın üniversitelerden sertifikalar aldı. London University ve Hacettepe Üniversitesi sağlık işletmeciliği ve yöneticiliği sertifikaları mevcuttur. Özel Hatem Hastanesinde hastane müdürü olarak göreve başlayan Cengiz AKAR evli ve 2 çocuk sahibidir. Başhekim Dr. Yusuf Sermet Kileci ve Hastane Müdürü Cengiz Akar’ın göreve gelmesinin ardından yenilenme süreci hızlanan hastane ise adeta kabuk değiştiriyor. Hasta ve hasta yakınlarının konforu düşünülerek yapılan değişimler çalışanların moral ve motivasyonuna da olumlu katkılar sağlıyor.

“Yıllardır Gaziantep’e hizmet veren bu nezih kurumda çok değerli meslektaşlarımla birlikte büyüyen hastanemizde güzel işlere imza atacağız. Hatem Hastanesi pek çok branşta özveri ile hizmet sunan ve her geçen gün büyüyen bölgemizin en güzel hastanelerinden birisidir. Bugüne kadar binlerce hastaya şifa kaynağı olmuş, sayısız başarılı operasyona imza atmış, yüzlerce kişiye istihdam sağlamış ve en önemlisi yerli sermaye ile kurulan bir hastane olarak yıllardır kabul görmüştür. Bu günlere emin adımlarla gelmesinin temelinde kuşkusuz güler yüzlü çalışanları, kaliteyi ve hasta memnuniyetini ön planda tutan ilkeli duruşu vardır. Geçmişte bu sürece katkısı olan tüm çalışanlarımıza ve yöneticilerimize teşekkürü bir borç biliyor, bundan sonraki süreçte de inanıyorum ki bu ilkeli duruş ve kaliteli hizmet anlayışı artarak devam edecektir. Biz de burada

elimizden gelenin en iyisini yaparak halkımızın güvenine layık olmaya çalışacağız.” Yaklaşık 10 yıldır sağlık sektöründe çalışan Hatem Hastanesi Müdürü Cengiz Akar ise, “Hatem ailesine katılmış olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek; sağlık üssü olma yolunda Gaziantep’e ve bölgeye değer katan özel hastanelerin başında gelen Hatem hastanesi yılların birikimi, kaliteli sağlık hizmeti anlayışıyla sağlık camiasında yükselişini sürdürmektedir. 2015 yılına kadar butik bir hastane gibi hizmet sunan Hatem Hastanesi 10. Yılına yepyeni bir vizyonla giriyor. Binamız genişledi, hekim sayımız arttı. Hastalarımızın beklentilerini göz önünde bulundurarak bu günlere geldik. İnşallah bundan sonra da kaliteli sağlık hizmetini geniş halk kitlelerine ulaştırmaya devam edeceğiz.” İfadelerini kullandı.

Cengiz AKAR

Özel HATEM Hastanesi Müdürü

21


İnternet doktoru sağlığı tehdit ediyor İnternette bilgi kirliliği hakkında Bilinçli Sağlıklı Yaşam Dergisi’ne konuşan İnternet Geliştirme Kurulu Başkanı Serhat Özeren ile Adli Bilişim Uzmanı Çığır İlbaş internet doktorlarının sağlığı tehdit ettiğini söyledi.

H

astalığa tanıyı hekim yerine internette dolaşan yanlış bilgiler aracılığıyla koyan vatandaşlar, sağlıklarını tehlikeye atıyor. “İnternet doktorluğu” denilen yöntemle birçok vatandaş, doktora gitmeden hastalığının teşhisini kendisi koyarak, tedavi sürecine başlıyor. Uzmanlar, internette yapılan her 20 aramadan birinin sağlık odaklı olduğunu belirtiyor. Sağlık araştırmaları yapan Social Touch’un 2013 yılında yaptığı araştırmaya göre, sağlıkla ilgili enformasyon ihtiyacı için internet kullananların oranı yüzde 78. Şifayı internetteki sağlık sitelerinde ya da forumlarda arayan insanlar, en ufak rahatsızlıklar-

dan kendisine ‘kanser’ teşhisi dahi koyabiliyor.

Bilinçli internet kullanıcısı olmak önemli

Bilinçli Sağlıklı Yaşam Dergisi’ne konuşan İnternet Geliştirme Kurulu Başkanı Serhat Özeren, internette sağlık konusunda oluşturulan bilinçsiz içeriğin vatandaşları yanlış yönlendirdiğini belirterek, “Bilgi kirliliğine karşı bilinçli tüketiciler, bilinçli internet kullanıcıları olmalıyız” uyarısında bulundu. Özeren, şunları söyledi: “Toplumun bilinçlendirilmesi gerekiyor. İnternette yer alan içeriklerin büyük bir kısmı kullanıcılar tarafından oluşturulmuş veri-

Gerçekte olan ve internet üzerinden araştırılınca konulan tanılar: Gaz sancısı-Kalp krizi Strese bağlı el uyuşması-Felç Yorgunluğa bağlı bel ağrısı-Omurilik kanseri Baş ağrısı-Beyin tümörü Basit ayak ağrısı-Bel fıtığı Kilo kaybı-Kanser

22

lerdir. İnternet pek çok konuda bilgiye erişimin en hızlı yolu olsa da bilinçli bir internet kullanıcısı, orada yer alan içeriğe koşulsuz inanmadan önce içeriğin sorgulaması gerektiğini bilir. Sağlık konusunda yer alan içeriklerin de her geçen gün arttığını gözlemliyoruz. Ancak alanında uzman olmayan kişilerin paylaştığı bilgiler, kullanıcıların hayatını riske atabiliyor.”

En yanlış bilgiler forum sitelerinde

İnternet güvenliği konusunda çalışmalar yapan Adli Bilişim Uzmanı Çığır İlbaş ise şu bilgileri verdi: “İnternet ortamındaki bilgi kirliliğinin en riskli boyutunun sağlık alanında

olduğu tüm dünya ülkeleri tarafından kabul ediliyor. Ülkemizde İnternet yaygınlaşmadan önce özellikle gazeteler tarafından kupon karşılığı dağıtılan sağlık ansiklopedileri konusunda da aynı kaygılar hekimler tarafından dile getirilmişti. İnternette bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi çok zor. Arama motorları, kullanıcıları daha temiz içeriklerle buluşturmak için çeşitli algoritmalar geliştiriyorlar. Ancak her zaman doğruluğu kesin olan bilgilere ulaşmak ne yazık ki olanaksız. Sağlık alanında en yanlış bilgilerin forum sitelerinde olduğu biliniyor. İçeriği denetlenmeyen üye yorumlarında ilaç tavsiyeleri ya da alternatif tedavi önerileri bol miktarda bulunuyor.”


23


Artık korkmanıza gerek yok ! Vajinismus yüzde yüz tedavi edilebilir bir sorun

VAJİNİSMUS Vajinismus bir cinsel ilişki fobisi ve kaygı bozukluğudur.

V

ajinismus, ilişki sırasında ön sevişmede hiç bir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alan kadınlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda girişe izin verilmemesi veya son derece ağrılı, zor şekilde girmesi ile karakterize bir cinsel sorundur. Ön sevişme gayet güzel başlar. Her şey yolunda gibi gözükür. Tam cinsel birleşme olacakken acıyacak, ağrıyacak, kanayacak, yırtılacak, parçalanacak, kapalı, düz duvar gibi düşünceler eşliğinde kadın kendini istek dışı 24

kasar. Girişe izin vermez. Bu durum yıllarca sürer. Denerler olmaz. Önce “büyü yapılmış” diye hocalara gidilir. Sonradan kadın doğum uzmanlarına gidilir. Orada bunun psikolojik bir sorun olan vajinismus olduğu ifade edilince psikologlara gidilir. Evli bayanların % 10’unun vajinismus olduğu tahmin ediliyor. Bunun dışında bayanların çoğunda cinsel soğukluk, acılı ağrılı cinsel ilişki yaşama, zevk almama gibi başka cinsel sorunlar da görülüyor. Psikolojik terapi teknikleri ile bayanlar bu sorunlarından rahatlıkla kurtulabilirler. Ömür boyu mutlu ve huzurlu yaşamak eli-

nizde… 25 yıllık evli olup hala karı-koca olamayan insanlar var. Vajinismus çözümü olan psikolojik bir problemdir.

Vajinismus Terapisini Nasıl Yapıyoruz?

Merkezimizde bütüncül, kombine terapi uygulaması yapılmaktadır (Bilişsel-Davranışçı terapiler, Davranışçı terapi, Analitik yaklaşım, hipnoz, eft, emdr, bazı enerji teknikleri vb.) Öncelikle bize gelen danışanın jinekolojik muayeneden geçmiş olmasını istiyoruz. Yani biyolojik bir bozukluğun olmaması

gerekiyor. Vajinismus teşhisi konulmuş olmasını istiyoruz. Standart bir terapi uygulamıyoruz. Kişinin mevcut durumuna en uygun teknikleri belirliyoruz. Sorunu parçalara bölüyoruz. İlk adım iki basamaktan oluşuyor. 1) Cinsel birleşmenin sağlanması: İlk adımı cinsel birleşmenin gerçekleşmesi oluşturuyor. Vajinismus sorunu yaşayan bayanların bilinçaltındaki en büyük direnç genelde “vajen içine bir şeyin girmeyeceği, acıyacağı, yırtılacağı, kanayacağı, vajenin kapalı olduğu” şeklin-


dedir. Var gücümüzle bu direnci yıkmak için uğraşıyoruz. Zaten bütün vajinismus vakaları bir defa penisle vajenin birleştiğini gördüklerinde bilinçaltlarında bu direncin yaklaşık % 90’ı yıkılır. Bu direnci yıkarken genelde davranışçı terapilerden faydalanıyoruz. 2) Sağlıklı bir cinsel uyumun, ilişkinin geliştirilmesi: İkinci adım terapinin psikolojik destek yönünü kapsıyor. Psikolojik destek uzun sürer. Vajinismus sorunu yaşamayan çiftlerin dahi cinsel uyumu 3 ay, 6 ay hatta birkaç yıl sürebilir. İki farklı bedenin uyum içinde cinsel ilişki yaşaması tabiî ki zaman alacaktır. Cinsellik bir uyum halidir. Bedensel uyum, zihinsel uyum, duygusal uyum... Sağlıklı bir ilişki için bütün bunların sağlanması gerekir. Bu süreci zamana bırakmak gerekiyor. Bir insan nasıl mükemmel sevişeceğini bir günde öğrenemez. Öğrense dahi deneme yapmadan hayata uyarlayamaz. Bu bir süreç işidir ve zamanla olgunlaşır. Çalıştığımız vajinismus ailelerine psikolojik desteği, cinsel ilişkileri istedikleri standarta ulaşıncaya kadar veriyoruz. Şu anda uygulanan terapilerin ortak amacı, önce korkuyu ortadan kaldırmak, sonra cinsel birleşmenin gerçekleşmesini sağlamaktır. Terapilerle kişi olumsuz duyguları ile yüzleştiğinde kısa bir süre sonra cinsel birliktelik sağlanıyor. Terapi sürecimiz şöyle çalışıyor? Jinekolojik destek + psikolojik Destek = Bilimsel Çözüm Yalnızca biraz zaman ayırmanız cinsel birleşmeniz için yeterli oluyor. Her vajinismus sorunu yaşayan bayanın sorunu tektir, biriciktir, aynısı yoktur. Uygulanan terapi tekniklerine, uygulayan

sorunu kronikleşmiş, hiçbir terapinin cevap vermediği, zamanı sınırlı olan, uzak yerden gelen çiftleri alıyoruz. Yani çok vahim vakaları alıyoruz.10 yıl, 15 yıl, 20 yıl evli olan çiftler gibi... B) Orta vadeli terapiler: Bu tür terapilere ise zamanı sınırlı olan, sorunun kökenlerinin derinlerde olmadığı, çözüme daha yakın çiftleri alıyoruz. Aynı şehir de yaşayan, kalacak yer problemi olmayan çiftlerimizi bu orta vadeli terapi sürecine alıyoruz. Günlük belli periyotlarla seanslara alıyoruz. Burada çözüme genellikle 2-3 hafta da ulaşılıyor.

terapistlerin tutumlarına, çiftlerin uygulama durumlarına bağlı olarak tedavi süresi de değişiklik gösterebilir. Bir bayana davranışçı terapi uygularsınız. Bir haftada sorunu çözer. Başka bir bayana hipnoz uygularsınız bir günde sorununu aşar. Aslında hangi kişiye hangi tekniğin uygulanacağı önem kazanmaktadır. 4-5 yıldan beri tedavi gören çiftler görüyorum. Türkiye’de gitmedikleri terapist, hekim, uzman, merkez kalmamış. Bu durumda çiftlere de çok büyük görevler düşüyor. Tedavide sebat etmek önemli... Sonuca ulaşıncaya kadar sabırla çalışmak gerekebilir. Sürekli merkez ve terapist değiştiren çiftlerin beklentileri çok farklı olabiliyor. Genelde

sihirli bir değnek dokunsun ve sorun bitsin istiyorlar. Ama öyle sihirli bir değnek dünyada yok maalesef? Her işin zorluğu, zahmeti, meşakkati var? Yemek yiyeyim ama hiç çiğnemeyeyim? Olmaz ki... Yemekten tatmak istiyorsak çiğneme zahmetine katlanacağız. Vajinismus terapilerinde çözüme ulaşmak ne kadar sürüyor? Biz merkez olarak çalışmalarımızı 3 zaman dilimine ayırıyoruz. A) Kısa süreli terapiler: “Direnç yıkma terapisi” Kısa süreli terapilerde genellikle bir haftalık yoğun terapilerimiz oluyor. Yerine göre günde 3-4 saat seansa alıyoruz. Bu terapiye genellikle

C) Uzun vadeli terapiler: Zaman konusunda sorunu olmayan, işi müsait olan, acelesi olmayan, vakaları alıyoruz. Bu uzun vadeli terapilerimiz genellikle 2 aylık bir zaman dilimini kaplıyor. Burada terapiler acele etmeden hazmede hazmede veriliyor. Kısık ateşte yemeğin pişmesi gibi… Bu terapiler sabır ister. Bu üç terapi şeklinden hangisini uygulayacağımıza beraber karar veriyoruz. Kısa vadeli, orta vadeli yada uzun vadeli terapileri eşlerin durumuna göre belirliyoruz. Çünkü herkesin vajinismus problemi aynı değildir. Kimileri ağırdır, kimileri hafiftir. Ama öncelikle terapilere başlamadan önce ön görüşme yapıyoruz. İster vajinismus olsun ister cinsel soğukluk, ağrılı acılı ilişki, zevk alamama problemleri olsun hepsinin çözümü var. Buna benzer cinsel sorunlar erkeklerde de görülebilir. Ereksiyon problemleri, psikolojik kökenli iktidarsızlık, erken boşalma sorunlarına da merkezimizde çözümler üretiyoruz. Merkezimizde 21 yıldan beri bu tür cinsel sorunların terapileri uygulanmaktadır.

İ Bu tür sorunlarla ilgili daha geniş bilgileri telefonla bizi arayarak öğrenebilirsiniz. İletişim için: Uzman Psikolog Hayrettin ŞAHİN- 0532 650 56 41 25


Organ bağışı farkındalık semineri düzenlendi 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası kapsamında Gaziantep Sağlık Müdürlüğü tarafından 5. Zırhlı Tugayı ve Gaziantep Polis Meslek Yüksekokulunda organ bağışı farkındalık semineri düzenlendi.

O

rgan bağışının önemine dikkat çekmek için düzenlenen seminere, İl Sağlık Müdürü Dr. Sadettin YAZI, Polis Meslek Yüksekokulu Müdür vekili Arzu Nihal YÜCESOY, Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Oktay Geçer, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Orhan GÜRER, Polis Meslek Yüksekokulu öğrencileri ve askeri personel katıldı. Opr. Dr. Ahmet Orhan GÜRER’in sunumuyla gerçekleştirilen seminerde, organ bağışının önemi vurgulanarak nakil bekleyen hastaların yaşadığı zorluklar dile getirildi. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkesin organlarını bağışlayabileceğini söyleyen GÜRER; toplum olarak herkesin bu konuda duyarlı olması gerektiğini ve herkesin bir gün organa ihtiyacı olabileceğini vurguladı. Gaziantep Sağlık Müdürlüğü Kamu Sağlığı ve Organ Bağışı Hizmetlerinden

26

gibi hastalıklardan etkilenerek yağlanma ve yetmezliğe girmemesi için düzenli ve bilinçli beslenmeli, egzersizlerimizi ihmal etmemeliyiz. Bu konuda herkesi sağlıklı yaşamaya davet ediyor ve sağlıklı yaşamak için sizlerden bağış bekleyen binlerce hastaya umut olmanızı rica ediyoruz. Unutmamalıyız ki hepimiz birer engelli adayıyız ve bir gün hepimizin organa ihtiyacı olabilir.” dedi. Organ bağışının tüm yönleriyle anlatıldığı seminer sonunda bağışta bulunmak isteyenlerden Sağlık Müdürlüğü ekipleri tarafından bağış alındı. sorumlu müdür yardımcısı Dr. Oktay GEÇER ise Sağlık Bakanlığının öncelikli hedefinin koruyucu hekimlik olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Organları koruma adına enfeksiyonlara bağlı organ yetmezliğini önlemek için bazı enfeksiyon hastalıklarında mikroplar kan yoluyla yayılarak kalp kapakçıklarına, böbrekle-

re, karaciğere ve eklemlere yerleşerek kronik enfeksiyonlara ve organ yetmezliğine yol açabilmektedir. Bunları önlemek için enfeksiyon hastalıklarının zamanında ve yeterli sürede tedavi edilmesi, çocuklarımızın aşılarının düzenli ve eksiksiz yapılması son derece önemlidir. İç organlarımızın obezite, şeker hastalığı, hipertansiyon

Hafta boyunca toplumda olumlu davranış değişikliği yaratarak farkındalık oluşturmak ve organ bağışı sayılarını arttırmak için Sağlık Müdürlüğü tarafında vatandaşların yoğunlukta olduğu meydanlarda, alışveriş merkezlerinde stant açılarak bilgilendirme faaliyetlerinde bulunuldu. Camilerde organ bağışı ile ilgili hutbelerin verilmesi sağlandı.


PSİKOLOJİK DESTEK MERKEZİ Uzman Psikolog Kadrosuyla Sizleri Bekliyor

Cinsel Terapiler Korkular, Fobiler Kekemelik Terapileri Panik Atak, Vajinismus Danışmanlığı Sigara Bırakma Terapileri Depresyon, Obsesyon Danışmanlığı Sınav Kaygısı, Stres, Endişe Mutlu Yaşam Seminerleri Tırnak Yeme, Tikler Hipnoz Uygulamaları Mutlu Yaşamak Sizin de Hakkınız…

Uzman Psikolog Hayrettin ŞAHİN

Gsm: 0 532 650 56 41 - Tel: 0 342 231 93 73

Alfa PSİKOLOJİK DESTEK MERKEZİ Alleben Mahallesi Şair Nabi Sokak Kaya Apt. no:1/10 Şahinbey /Gaziantep (Gaziantep lisesi giriş kapısı karşısı ) İstanbul şube: Rasimpaşa Mah. Misakı Milli Sok. No: 61/2 Kadıköy /İstanbul

Tel: 0 216 550 94 95

www.alfapsikoloji.com

27


İzsiz Ameliyat

Cerrahide Laparoskopik Yöntem Tam –Med Hastanesi, 3D Kapalı ameliyatlarda iç kanama riskini daha aza indiren laparoskopi cihazı ile başarılı operasyonlara imza atıyor . Gelişen teknolojik imkanlar sayesinde artık bir çok ameliyatta laparoskopinin başarı ile uygulandığını dile getiren Tam –Med Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr İbrahim Halil İyiköşker, laparoskopi hakkında merak edilen soruları yanıtladı. Laparoskopi Nedir? Tam-Med Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı

Op.Dr. İbrahim Halil İYİKÖŞKER

Laparoskopi, karın içini optik bir cihaz vasıtasıyla gözlemlemektir. Bu cihaz 1 cm.lik göbek altı küçük bir kesiden karın içine yerleştirilir. Karın içini aydınlatarak; rahim, yumurtalık ve tüpleri ilgilendiren hastalık veya problemleri doğrudan gözlemleme ve gerekirse aynı anda karın alt bölgesinde açılan 3 - 5 mm’lik deliklerden içeri sokulan yardımcı aletler ile tedavi olanağı verir. Halk arasında kansız ya da bıçaksız ameliyat olarak da bilinir.

Jinekoloji ve kısırlıkta laparoskopik ameliyatlar hangi durumlarda uygulanır?

Hangi ameliyatlar laparoskopik olarak yapılabilir? Laparoskopi, genel cerrahi ve diğer cerrahi branşlarda kullanılmaktadır Laparoskopi ile karın alt bölgesinde açılan 3 - 5 mmlik deliklerden içeri sokulan aletler ile her türlü jinekolojik cerrahi girişimi yapma olanağı vardır. Yumurtalık kistleri, dış gebelikler, myomlar, gebe kalabilirliği artıran tüp cerrahisi, endometriozis, rahmin alınması, kanser ameliyatları laparoskopik olarak kolayca tedavi edilebilmektedir. 28

gözlemlendiği için cerrahi hakimiyet daha iyidir. Karın duvarı kesilmediği için ameliyat sonrası ağrı çok azdır. Ameliyat sonu hastanede kalış süresi çok kısadır. Hasta aynı gün veya bir gün sonrası taburcu olur ve çok kısa bir sürede normal yaşamına döner Karın duvarı kesilmediği için ameliyat izi kalmaz, karın fıtıkları olmaz ve estetik korunur.

Laparoskopinin Sağladığı Üstünlükler Nelerdir? Laparoskopi ile yapılan ameliyatlar, dokulara ve organlara çok az zarar verir. Yani koruyucu bir cerrahi yöntemdir.

Karın açılmadığı için iltihaplanma riski ve ameliyat sonu yapışıklık ihtimali daha azdır. Karın içi organlar büyütülerek

Laparoskopik ameliyatlar iki nedenle uygulanır. Biri tanı amaçlı, diğeri tedavi amaçlıdır. Tanı amaçlı ameliyatlarda gözlem yapılırken, tedavi amaçlı ameliyatlar ise cerrahi müdahalenin gerektiği durumlarda yapılır. Tanı veya tedavi amaçlı laparoskopik ameliyatların en çok uygulandığı durumlar şunlardır: Endometriozis: Laparoskopik ameliyatların en çok uygulan-


TAM-MED ÖZEL HASTANE

İ

lıklarda oluşan kistlerin büyük bir bölümü laparoskopik ameliyatlarla alınabilir. Yöntemin en önemli avantajı yumurtalığın alınmaması. Rahim urları (Myom )ameliyatları: Pek çok myom ameliyatı bu yöntemle yapılabiliyor. Rahim ameliyatları: Rahmin ve yumurtalıkların alınması(histerektomi) Rahim Sarkması: Hastanın rahimi sarkmışsa çok basit bir kordonları asılarak hastanın

Adres: İnönü Cd. No. 156 Şahinbey/Gaziantep Telefon: 0 (342) 252 52 52

şikayeti ortadan kaldırılır. Hasta aynı gün evine gidebilir İdrar Kaçırma (Stress Inkontinans): Doğum yapmış kadınların büyük kısmı belli bir yaş sonrası rahim veya idrar kesesi sarkmasına bağlı; öksürürken, gülerken veya ağır kaldırırken idrarını tutamaz ve bu durum onların sosyal yaşantılarını olumsuz etkiler. Endoskopik yöntemle yapılacak ameliyatlarla hastaların hem yakınmaları ortadan kaldırılır hem de çok kısa sürede normal yaşantılarına geri dönmeleri sağlanır.Ameliyattan sonrada aynı gün evlerine gidebileceklerdir. Kanser Cerrahisi: Laparoskopi kanser cerrahisinde de hızla uygulanmaya başlamıştır. dığı alandır. Çikolata kistlerinin durumu bu yöntemle hem saptanır hem de alınıp alınmamasına karar verilir. Yöntem sayesinde yumurtalık alınmadan kistler çıkarılabilir. Ağrı Ameliyatları:Sürekli kasık ağrısı ve cinsel ilişki sırasındaki ağrıların sebebi çeşitlidir. Bunların laparoskopik tanısı ve tedavisi çok basittir. Örneğin, hasta daha önce açık karın

ameliyatı geçirmiş ve sürekli karın ağrıları var ise yapılacak olan laparoskopi ile karın içi yapışıklıkların açılması sayesinde hastanın ağrısı yok olacaktır. Polikistik Over Sendromu: Hastalığın teşhis ve tedavisinde laparoskopik ameliyat uygulanır. Yapışıklıklar: Önceden geçirilmiş ameliyatlar ya da enfeksiyonlardan kaynaklanan

yapışıklıkların tedavisinde laparoskopik ameliyatlar tercih edilir. Kısırlık: Kısırlık tanı veya tedavisinde laparoskopik girişimler kullanılır. Tüplerin durumu, yapışıklıkların olup olmadığı gibi durumlar bu yöntemle saptanabilir. Dış gebelik: Tedavi aşamasında laparoskopik ameliyat yöntemi kullanılabilir. Yumurtalık kistleri: Yumurta-

Laparoskopi İşlemi Ne Kadar Sürer?

Laparoskopi, tanısal amaçlı ise oldukça kısa bir sürede yaklaşık 20-25 dakikada sonuçlanır. Hastanın operasyon için hazırlanması, uyutulup, uyandırılması ise ortalama 30-35 dakikalık bir süreyi gerektirecektir. Eğer tedavi edici bir işlem uygulanacak ise tedavinin şekline göre, uzun süren laparoskopiler de olabilir. 29


KARACİĞER KANSERİNİN

EN BÜYÜK NEDENİ HEPATİTLER

K

Dünyada en yaygın kanser türleri arasında 6. sırada yer alan karaciğer kanseri, ülkemizde de her yıl binlerce kişinin hayatını tehdit ediyor.

araciğer kanserinin en önemli nedenini ise Hepatit B ve C enfeksiyonları oluşturuyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. K. Yalçın Polat, karaciğer kanseri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

HEPATIT HASTALARINDA RISK 200 KAT FAZLA

Vücudun fabrikası olan karaciğer; vücudun tüm sistemlerini etkileyen bir merkez, kan deposu, savunma sisteminin bir parçasıdır. Karaciğer kanseri için en fazla riski taşıyan grup ise hepatitli kişilerdir. Karaciğer kanseri erken dönemde belirti vermediği için erken tanı ihtimali düşüktür. Bu kanserlerin yüzde 80’i daha çok siroz olan kişilerde gelişmektedir, bu nedenle hastalar yakından takip edilmelidir. Risk altında olmayan bireylere göre Hepatit B ve C hastası kişilerin karaciğer kanseri olma riski 200 kat daha fazladır. Hepatit B, aşılanma ile önlenebilir. Hepatit C için geliştirilen tedaviler de oldukça olumlu sonuçlar vermektedir. Siroz, karaciğer hücrelerinin alkol, hepatit ve bağışıklık sistemi ile ilgili nedenlerle hasar görmesi sonucu oluşan bir hastalıktır. Siroz hastalarının %5’inde karaciğer kanserine yakalanma riski vardır. Obezite de karaciğer yağlanması ve sirozu tetiklediği için karaciğer önemli riskler ara-

30

Prof.Dr. K.Yalçın POLAT - Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanı

sında yer almaktadır. Karaciğer kanseri bazı vakalarda ileri bir aşamaya gelene kadar herhangi bir belirti göstermeyebilir. Kanser ilerledikçe nedensiz kilo kaybı, karnın sürekli şiş olması, sıvı birikimi, iştah kaybı ve sürekli halsizlik, sarılık gibi belirtiler ortaya çıkmaya başlayabilir. Bu tür belirtiler yaşayan kişilerin en kısa sürede doktora başvurması gerekmektedir.

SIROZ ARTTIKÇA KARACIĞER KANSERI DE YAYGINLAŞIYOR

Karaciğer kanserleri, dünyada görülen kanser türlerinde 6. sı-

rada yer alsa da, ülkemizde siroz ile ilgili hastalıklar fazla olduğu için daha sık olduğunu söylenebilir. Bu nedenle kronik hepatit ve erken evre sirozlu hastalar tümör gelişme riskine karşı 6 ay-1 yıllık periyotlarla radyolojik olarak MR ve ultrason ile takip edilmelidir.

ORGAN NAKLI EN ETKIN TEDAVI YÖNTEMI

Ultrasonografi ve kanda tümör göstergelerine bakılarak karaciğer kanserinin tanısı konulabilir. Kötü huylu tümörlerin tespitinin ardından; onkolog, radyolog ve cerrahlardan oluşan bir ekip ile tedavi planı oluşturulur. Karaci-

ğer tümörlerinin cerrahi olarak çıkarılmasının yanında, radyolojik olarak ilaçla ve radyofrekans ile tedavi sağlanabilir. Karaciğer dokusunun kendini yenileyebilmesi nedeniyle tümörlü kısım çıkarılabilir. Cerrahide dikkat edilmesi gereken, geriye kalacak karaciğerin hastanın yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yetecek nitelikte ve boyutta olmasıdır. Karaciğerde yer alan tümörün cerrahi olarak çıkarılması uygun değilse, karaciğer nakli ile tedavi sağlanabilir. Hastayı karaciğer nakline götüren birçok sebep bulunmaktadır. Karaciğer tümörleri de bunlardan biridir. Tümör uygun kriterlere sahipse sonuçları açısından en ideal tedavi, karaciğer naklidir. Karaciğer nakli ile potansiyel olarak tümör gelişme riski olan hastalıklı karaciğer tamamen çıkarılır. Yerine sağlıklı karaciğer nakledilir. Nakil yapılan hastalarda tümörün yeniden çıkma riski, daha azdır.

KANSER RISKINI AZALTMAK MÜMKÜN

Karaciğer kanserini engellemek için hepatit virüslerinden korunmak gerekir. Hepatit B virüsüne karşı aşılanma geç olmadan sağlanmalıdır. Siroza ve uzun dönemde karaciğer kanserine neden olabileceği için aşırı alkol tüketiminden de uzak durmak gerekir. Sağlıklı beslenme ile obezite ve diyabet riski düşürülerek beraberinde oluşabilecek karaciğer yağlanması, siroz ve karaciğer kanseri riski de azaltılmış olacaktır.


7 GÜN 24 SAAT derneğin (0342) 252 11 11 numaralı telefonuna gelen her ihbarı değerlendirip hayvan dostları yardım aracıyla yaralı canların yardımına koşar. Yaralılar bulunduğu yerden alınır, dernek kliniğine getirilir.Klinikte ilk müdahalesi yapılıp, gerekiyorsa operasyon için Antakya ‘daki Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne götürülür.

Sahipli, sahipsiz kötü muamele gören canlar için, Orman Su işleri Müdürlüğü , Emniyet Müdürlüğü ilgili kurumlara dilekçelerle durumu bildirir, konuyu takip eder. Hayvan Dostları yardım aracı ile her gün yemek fabrikalarından artık yemekleri toplar.Her gün düzenli olarak Belediye, Organize sanayi müdürlüğü ile birlikte oluşturduğu beslenme alanlarına yemek bırakır .

7 bin metre alanda kurulu olan derneğe ait KARAKIZ BARINAĞI ‘NDA çoğu engelli, yaşlı ve mağdur canları barındırır. Kimsesiz, terk edilen canlara yuva arar, sahiplendirir. Okullarda hayvan hakları konulu eğitim çalışmaları yapar. İl hayvan koruma kurulunda sokak hayvanlarıyla ilgili konuları gündeme getirir. Sokak hayvanlarının huzurlu yaşaması için projeler geliştirir, kurumlarla görüşerek hayata geçirmeyi sağlar.

SEN DE BU ÇALIŞMALARDAN BİRİNİN PARÇASI OL, ARAMIZA KATIL

DESTEKLERİNİZ DAHA FAZLA CANA ULAŞMAMIZI SAĞLAYACAKTIR! Bağışlarınız için www.cahidedernegi.com/bagis

0 342 252 11 11 cahide

cahide_dernegi

cahide

KARAKIZ BARINAĞI : Araban Yolu 20.Km Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi civarı CAHİDE DERNEK EVİ: İnönü Cad. No 158 TAM-MED Hastane bitişiği

31


HUZURSUZ BAĞIRSAK

SENDROMU

Huzursuz Bağırsak Sendromu’nun ‘Spastik Kolon, Sinirli Kolon ve Hassas Bağırsak Sendromu’ olarak da adlandırıldığını belirten Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Nimet Yılmaz, bu hastalığın hassas ve stresli insanları seven, bağırsakta işlev bozukluğu ile karakterize, en yaygın sindirim sistemi hastalıklarından biri olduğunu söyledi. Dr. Nimet YILMAZ - Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı

Dr. Yılmaz, ülkemizde spastik kolon sıklığını yüzde 6 ile yüzde 20 arasında gösteren çalışmaların mevcut olduğunu ve bu sendromun her iki cinste görülmekle birlikte kadınlarda görülme sıklığının 1.5-2 kat daha fazla olduğunu bildirdi.Huzursuz Bağırsak Sendromu’nda bağırsakların kolonoskopik olarak normal olduğunu kaydeden Dr. Nimet Yılmaz, sağlam bağırsaklara rağmen hastada bir takım gastrointestinal şikâyetler görüldüğüne dikkati çekti.

Belirtiler ve şikayetler Bu şikâyetlerin karın ağrısı,karında şişkinlik,aşırı gaz,aniden şiddetli dışkılama hissi,ishal, kabızlık atakları şeklinde sayılabileceğini anlatan Dr. Yılmaz, “Karın ağrısı spastik kolon hastalarında en sık görülen şikâyettir.Bazı hastalar karın ağrısı değil de karında rahatsızlık hissi şeklinde tanımlar” dedi. Bu hastalardaki ağrının en temel özelliğinin genellikle yemekten sonra başlaması ve dışkılama ile azalması olduğunu dile getiren Dr. Yılmaz, diğer şikâyetleri şöyle sıraladı:“Hastaların bir kıs32

mında karın ağrısı ile birlikte ishal görülürken, bir kısmında ağrı ile birlikte kabızlık görülür.Bir kısmında ise zaman zaman ishal, zaman zaman kabızlık vardır.İshal genellikle az miktardadır ve mukus içerir. Sabahları veya yemekten sonra karın ağrısı ile birlikte

görülür.Fazla miktarda, uykudan uyandıran,kan içeren ishalle seyredenHuzursuz Bağırsak Sendromu ileri inceleme gerektirir.Kabızlık günlerce haftalarca devam edebilir.Zaman zaman ishale dönüşebilir. Huzursuz Bağırsak Sendromu hastalarındaki şikâyetler bir

hayal ürünü değildir. Hasta ağrım var diyorsa vardır.”

Dr. Nimet Yılmaz huzursuz bağırsak sendromu tanısında manning kriterlerini şu şekilde sıraladı: “Dışkılama ile düzelen karın ağrısı, ağrının başlangıcında dışkılama sıklığında artma, ağrının başlangıcında dışkının cıvıklaşması, karında görülebilir şişkinlik, dışkı ile mukus çıkarılması, bağırsaklarda tam boşalamama hissi. ”Bu kriterlerden tutanların sayısı arttıkça Huzursuz Bağırsak Sendromu’na yakalanma ihtimalinin de arttığını kaydeden Dr. Yılmaz, “Fakat alarm semptomları dediğimiz bazı şikâyetler vardır ki bu şikâyetlerin varlığında mutlaka ileri tetkikler yapılmalı ve hasta ayrıntılı bir şekilde araştırılmalıdır” diye konuştu. Dr. Yılmaz: “Organik hastalık düşündüren alarm semptomları ise semptomların 50 yaşından sonra başlaması, uykudan uyandıran gece semptomları (ishal, karın ağrısı), kronik ishal, dışkıda kan olması veya anemi, açıklanamayan kilo


İ

naklandığı ve hayatı tehdit eden bir durumun bulunmadığı bilgisi verilmelidir. Karmaşık mesajlar verilmemeli, gereksiz yere ileri tetkik istenmemeli ve istenmiş tetkikler tekrarlanmamalıdır.” Bu hastalıkta belli bir diyet tedavisi olmadığını ifade eden Dr. Yılmaz, “Hastanın semptomlarını ortaya çıkaran besinler araştırılmalı ve bu besinlerden olabildiğince uzak durması sağlanmalıdır. Laktoz intoleransının yaygın olması nedeni ile laktoz kısıtlaması denenmelidir. Hastaların çoğunda gaz yakınması vardır. Bu hastaların diyetlerinden gaz yapıcı etkisi nedeni ile fasulye,kayısı, erik, lahana v.b. besinlerin çıkarılması denenebilir” dedi.

Adres: İncilipınar Mah. Ali Fuat Cebesoy Bulvarı No: 45 27090, Şehitkamil/GAZİANTEP Telefon: 0 342 211 50 00

Huzursuz Bağırsak Sendromu tedavisine ilişkin bilgi veren Dr. Yılmaz şunları söyledi:

kaybı, tekrarlayan kusma, ailede kolon kanseri öyküsü, ateş olarak sıralanabilir” dedi. Huzursuz Bağırsak Sendromubelirtilerinin, sinir sistemi ile bağırsak kasları veya beyin ile bağırsak arasındaki ileti kusuru sonucunda geliştiğini vurgulayan Dr. Yılmaz, bağırsakların çalışmasını, beyin ve bağırsaklar arasındaki sinyallerin kontrol ettiğini belirtti. Bu sinyallerdeki sorunlarınHuzursuz Bağırsak Sendromu belirtilerine yol açabileceğine vurgu yapan Dr. Yılmaz, şöyle devam etti:“İç organlar ile ilgili duyular bazı reseptörler yoluyla algılanmakta ve sinirler yoluyla beyine iletilmektedir. Bu yol üzerinde duyarlılığı arttıran, eşiği düşüren durumlar iç organlarda aşırı duyarlılığa yol açabilmektedir.Bağırsaktaki hızlı hareketlilik ishale,yavaş

hareketlilik kabızlığa neden olur.Bağırsak kas spazmı ise karın ağrısı sebebidir. Kaygı bozukluğu,panik atak, depresyon, postravmatikstres bozukluğu olan kişilerde Huzursuz Bağırsak Sendromu daha sık görülür. Bununla birlikte genetik faktörler,bağırsak enfeksiyonları ve gıda duyarlılığı da bu sendromun belirtilerini tetikleyen faktörlerdendir. Fakat henüz net olarak ortaya konmuş temel bir mekanizma mevcut değildir. Multifaktöriyel nedenler söz konusudur.” Hastalığın tedavisinde temel hedefin semptomların giderilmesi, yaşam kalitesinin artırılması ve endişelerin giderilmesi olduğunun altını çizen Dr. Yılmaz,hastaların önemli bir kısmının doktora gelmesinin asıl nedenininciddi bir hastalık endişesi olduğunu anımsattı.

Tanı koydurucu tetkiklerde aşırıya kaçmanın hastaların endişesini daha da artırdığını bildiren Dr. Yılmaz, tedavide iyi bir hasta hekim ilişkisinin son derece önemli olduğunu ve yeterli düzeyde tetkikten sonra hastaya bilgilendirici açıklamalar yapılarak endişelerin giderilmesi gerektiğini kaydetti. “Hastalara,huzursuz bağırsak sendromunun yaşam süresini kısaltmayan ancak, kronik bir rahatsızlık olduğunun anlatılmalıdır” diyen Dr. Yılmaz, hastaya iletilmesi gereken konuları şöyle anlattı:“Huzursuz Bağırsak Sendromu’nun kansere dönüşmeyen veya cerrahi operasyon gerektirmeyen bir hastalık olduğu vurgulanmalıdır. Kendi başına ayrı bir hastalık olduğu, semptomların psikolojik olmayıp bağırsaklardan kay-

“Temel semptom ağrı olduğu için ağrının giderilmesinde etkili olan antispazmodiklerHuzursuz Bağırsak Sendromu tedavisinde en çok kullanılan ilaçlardır. Bu grup ilaçlar bağırsak düz kaslarını gevşeterek karın ağrısı, gaz ve şişkinliğin giderilmesine yardımcı olurlar. Antidepresan grubu ilaçlar, antidepresan etkilerinden bağımsız olarak ağrı kesici etkiye de sahiptirler. Bu özelliği nedeni ile antidepresanların ağrı kontrolünde de etkili olduğu gösterilmiştir. Bağırsak florası değişikliklerini hedef alan Rifaximin de son yıllarda spastik kolon tedavisinde kullanıma girmiş ve semptomları anlamlı düzeyde azalttığı gösterilmiştir.” Semptomların ilaçsız idaresi mümkün olduğunda ilaçlara ara verilmesi ve antidepresan dışındaki diğer ilaçların kesintisiz kullanılmaması gerektiğini kaydeden Dr. Yılmaz, iyi hasta hekim ilişkisinin başarılı tedavinin anahtarı olduğuna vurgu yaptı. 33


MEDİCALPARK’TA

ORGAN BAĞIŞI VE ORGAN NAKLİ

SEMİNERİ VERİLDİ

Ülkemizde organ bekleme listelerinde hasta sayıları giderek artarken, yapılan organ bağışları ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalıyor.

3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası dolayısıyla Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel Koordinatörü Hayrullah KUBBA, ülkemizde organ bağışının azlığına dikkat çekti. Organlarını bağışlayan Kubba, organ bağışının direkt olarak hayat kurtardığını, bu nedenle insanların organ bağışı konusunda daha bilinçli olması gerektiğini ifade etti. Organ Bağı-

34

şı ve Nakli haftasında halkın ve hastane çalışanlarının bilinçlenmesi için çeşitli etkinlikler düzenlendi. Hastane resepsi-

yonun da kurulan stant başta hastane çalışanları olmak üzere, hasta ve hasta yakınları tarafından ilgi gördü. Stantta

başvuran herkese broşürler verilerek bilgilendirildi. Organ Bağışı ve Nakli Sorumlusu Anestezi Uzmanı Dr. Duyguhan İŞGÜVEN hastane çalışanlarına seminer vererek Organ Bağışı ve Naklinin önemini vurguladı. Organ Bağışı yapmak isteyenlerin kayıtları alınarak Organ ve Doku Bağış Kartı verildi.


Hayat bir mucize...

sağlığınız için yanınızdayız

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Acil Tıp Anestezi ve Reanimasyon Beslenme ve Diyetetik Beyin ve Sinir Cerrahisi Çocuk Cerrahisi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dahiliye (İç Hastalıkları) Dermatoloji Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Gastroenteroloji Genel Cerrahi Göğüs Hastalıkları Göz Hastalıkları Kadın Hastalıkları ve Doğum Kalp ve Damar Cerrahisi Kardiyoloji Klinik Psikoloji Kozmetoloji (güzellik Ünitesi) Kulak Burun Boğaz Laboratuvar Mikrobiyoloji Nefroloji Nöroloji Ortopedi ve Travmatoloji Pediatrik Hematoloji Psikiyatri Radyasyon Onkolojisi Radyoloji Tıbbi Onkoloji Üroloji Yoğun Bakımlar (KVC, Genel, Yenidoğan)

35


Bebek, çocuk ve gençlerin pedagojik gelişiminde oda seçiminin önemi büyük Çilek, minik tüketicilerinin hem fiziksel hem de pedagojik sağlığına önem veriyor.

36


T Sevil YAVUZ

Çilek Uzman Pedagogu

ürkiye’nin kendi alanında ilk markası Çilek, ürünlerinin, bebek, çocuk ve gençlerin fiziksel sağlığının yanı sıra pedagojik gelişimine de destek olmasına önem veriyor. Ürünlerin ar-ge sürecinde, uzman pedagogunun görüş ve önerilerini değerlendiren Çilek, bebek, çocuk ve gençlerin kendi odalarında kaliteli ve doğru vakit geçirebilmeleri için gerekli hassasiyeti gösteriyor. Bu süreçte ebeveynlerin de çocuklarını doğru yönlendirmeleri gerektiğini savunan, Çilek Uzman Pedagogu Sevil Yavuz, ailelere önemli uyarılarda bulunuyor. “Bebekler 18. ayda kendi odalarında yatmaya başlamalı, ilkokul çağında çocuk odalarında mutlaka çalışma masası olmalı”. Kendi kategorisine Türkiye’nin ilk markası olan Çilek, bebek, çocuk ve gençlerin, kendi odalarında kaliteli vakit geçirebilmeleri için gerekli ortamın sağlanması için her ürününü özel çalışmalar sonucu tasarlayıp üretiyor. Bebeklikten ergenlik çağına kadar geçen dönemin, bireylerin psikolojik gelişiminde önemli bir rol oynadığının bilincinde olan Çilek, ürünlerinin tasarımları sırasında uzman pedagoglardan danışmanlık alıyor.

Bebekler 18. Ayda kendi odalarında yatmaya başlamalı, ilkokul çağında çocuk odalarında mutlaka çalışma masası olmalı

Çilek markasının danışmanlık aldığı Uzman Pedagog Sevil Yavuz; bebek, çocuk ve gençlerin kendi odalarında doğru ve kaliteli vakit geçirebilmeleri konusunda şu konulara dikkat çekiyor; Çocukların tek başına kendi odalarında yatması hem fizyolojik olarak hem de psikolojik olarak önemlidir. Aynı zamanda sorumluluk duygusunun gelişmesi ve kedileriyle baş başa zaman geçirebilmeleri için de zamanı geldiğinde odasının ayrılması çok önemlidir. Kendine ait odası olan çocuk, odasının tüm sorumluluğunu alır ve kendini bir birey olarak hisseder. Bu sebeple yaş gruplarına göre bir tutum sergilenmesi gerekir. Bebeklerin bağlanma kuramına göre; anne babası ile duygusal bağ kurabilmeleri için beşiğinin ilk 12-18 ay anne babasının

odasında olması gerekiyor. 18. aydan itibaren bebeğin beşiği normal yatağa dönüştürülmeli ve bu dönemde çocuklar sadece uyku saatlerini odalarında geçirmelidirler. Okul Öncesi dönemde (18 ay 6 yaş) çocuklar da odalarında daha çok uyurken vakit geçirirler. Çünkü sosyalleşmeye başlayan çocuk anne ve babasıyla daha fazla zaman geçirmeye ihtiyaç duyduğu için oyuncaklarıyla tüm ailenin vakit geçirdiği yer olan salonda oynamayı tercih eder. İlkokul Çocukları; İlkokul birinci sınıftan ergenlik dönemine kadar olan dönemde artık çocuk odalarında çalışma masası da olmalıdır. Yani oda artık hem yatak odası, hem de çalışma odası görevini görür. Artık ön ergenlik dönemine de giren çocuk, odasında daha fazla zaman geçirmek ister. Ergenlik döneminde ise artık genç tamamen bağımsız olmak ister ve odasına izin alınmadan girilmesine, eşyalarının karıştırılmasına izin vermez. Bu dönemde duygusal iniş çıkışları olan bir dönem olduğu için çocuk daha fazla odasında yalnız kalmak ister. Anne babalar ise çocuğuma ne oldu diye endişe etikleri için odasında yalnız kalmasından korkarlar. Bu normal bir durumdur. Eğer genç günlerce odasından çıkmıyorsa endişe edilmeli ve psikolojik destek alınmalıdır. Bir gencin odasında 3-4 saat vakit geçirmesi normaldir.

“Bebek Odaları Hijyenik, Çocuk ve Genç Odaları ise Ferah Olmalı”

Ebeveynlerin, bebek, çocuk ve gençlerin odalarına mobilya seçerken ise şu özelliklere dikkat etmeleri gerekiyor; Bebeklik döneminde bebek odasının hijyenik olması, mobilyaların kaliteli ve sağlıklı olması gerekli. Ayrıca bebeklerin beyin gelişiminde renklerin büyük önemi var. Kontrast renkler bebeklerin beyin gelişimine destek oluyor. İlkokul döneminde ise odalarının ferah olması, odalarında rahat uyumaları ve derslerine daha rahat konsantre olmalarına destek olur. Öte yandan mobilyaların eğitici ve bilgilendirici özelliklerinin olması çocukların o kavramları öğrenmesine destek olur ve hayal güçlerini geliştirir. Aynı zamanda odalarını sevmelerini sağlar ve psikolojik bir ihtiyaç olan kendini bir yere ait hissetme ihtiyacını karşılar. Mobilya tercih ederken bu konulara dikkat edilmesi önemlidir. 37


38


DEPRESYON YAŞLILIKTA AĞRIYA NEDEN OLUYOR! Yaşlılık döneminde karşılaşılan ruhsal problemlere “yaşlılıktır normal” diyerek bakmanın pek çok sorunu beraberinde getirdiğini belirten uzmanlar, “Yaşlıda ağrıların en bilinen sebebi depresyondur. Çoğunlukla ağrılar normal sayılır ve yaşlı kimse aslında depresyon tedavisiyle düzelebilecek ağrılarla ızdırap çeker.” uyarısında bulundu.

B

irleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde yaşlı nüfusun sorunlarına dikkat çekilerek çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Feneryolu Kliniği’nden psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, yaşlılık döneminde karşılaşılan ruhsal problemlere “yaşlılıktır normal” diyerek bakmanın pek çok sorunu beraberinde getirdiğini söyledi. Ünsalver, şunları söyledi: “Yaşlı kişinin mutsuz görünmesi normal kabul edilirse depresyon gözden kaçar. Çünkü yaşlılar beklenenin aksine hayata daha olumlu bakabilirler. Mutsuz görünen bir yaşlının depresyonda ya da yas döneminde olması ihtimali yüksektir. Unutkanlık normal sayılırsa başta Alzheimer tipi olmak üzere her çeşit demans tanı ve tedavisi gecikir ve kişinin hastalık tedavisinde gecikilmiş olur. Demans kötü seyirli bir hastalık olsa da tedavi erken başlanırsa kişinin işlevselliği daha geç bozulacaktır. Yaşlıda ağrıların en bilinen sebebi depresyondur. Çoğunlukla ağrılar normal sayılır ve yaşlı kimse aslında depresyon tedavisiyle düzelebilecek ağrılarla ızdırap çeker.”

Yaşlılık kişiden kişiye değişerek deneyimlenir

Yaşlılık döneminin de hayatın

mükemmeliyetçiliği bir kenara bırakır, içinde bulunduğu anın tadını çıkarmayı öğrenmiş olur. Kritik hayat olayları karşısında gençlerinkinden daha çeşitli ve kullanışlı çözümler üretmesini sağlayan stratejiler geliştirmeyi hayat biçimi haline getirmiş olur. Bilgelik metanet, sükunet ve çözüm üreticiliği getirir. Sıradan gündelik olaylara takılma azalır.” dedi., Yrd.Doç.Dr. Barış Önen ÜNSALVER - NPİSTANBUL Nöropisikiyatri Hastanesi Feneryolu Kliniği Psikiyatri Uzmanı

her döneminde olduğu gibi kişiden kişiye farklılık gösterebileceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, “Yaşlılık ve yaşlı yenilikten korkan, herşeye karışan, pasif, işlevsiz, çevreden kopmuş gibi yorumlanabilir. Yaşlanmak bir kenara atılmak, ölüme çok yakın olmak ve değersiz olmak, başkalarına muhtaç olmakla ilişkilendirilebilir. Oysa yaşlılık kişiden kişiye değişerek deneyimlenir. Yaşlılar da yeniliklere açık olabilir ama daha geç ve daha çok çaba harcayarak öğrenirler. Yaşlılar da bu dünya hakkında görüş sahibi olabilir ve hatta yaşanmışlıklar sayesinde yorum becerileri gençlere göre daha iyidir. Yaşanmışlıklar sayesinde hayatın akışkanlığını ve küçük olaylara takılmamanın gerektiğini görebilirler. Yaşlılık maddi ve manevi kayıplar ne-

deniyle desteğe ihtiyacın olduğu bir dönemdir. Destek almak bağımlı olmak demek değildir. Destek vermek yaşlının hayatını yönetme hakkına sahip olmak demek değildir.” diye konuştu.

Bilgelik sayesinde çözüm üretebilirler

Yaşlılıkla birlikte bilgi işleme hızının yavaşladığını, yeni bilgi öğrenme sürecinin uzadığını ve dikkatin azaldığını belirten Ünsalver, buna katşılık yaşlı kişilerde hayattan alınan tatmin düzeyinin tahmin edilenden yüksek olabildiğini belirterek “Yaşlı kişiler gençlere oranla olumsuz içsel duygusal durumlar karşısında daha fazla duygusal kontrol sahibidirler. Yaşlanmanın en büyük kazancı olarak görülen bilgelik sayesinde kişi

Uyumda zorlanan yaşlılarda psikolojik sorunlar gelişebilir

Yaşanan kayıplara uyum sağlayamayan yaşlıda yetersizlik ve değersizlik hissiyle birlikte psikolojik sorunların gelişebileceğini de belirten Ünsalver, şunları ekledi:“Uyum sağlamakta zorlanan yaşılarda şu sorunlar görülebilir: Yeniliklerden ürkebilirler. Eskiye aşırı bağlılık olur. Yeniyi yok sayma ya da değersizleştirme olabilir. Birey geçmişini daha sıklıkla sorgular. Geçmişe dair pişmanlıklar olabilir. Fiziksel hastalığının görülmesini istemeyerek toplumdan izole edebilirler kendilerini. Bazen hastalıklarını inkar ederler ve tedavilerine uyum sağlamazlar. Başkalarına muhtaç kalma korkusu olabilir. Ölme korkusu olabilir. Yalnız kalma korkusu olabilir. Uyum sağlayamama sonucunda Depresyon, kaygı bozuklukları ve genel sağlığın bozulması olabilir.”

39


Gebeliğe hazır mısınız? Gebelik hem psikolojik hem fizyolojik açıdan öncesinden hazırlık gerektirecek önemli ve özel bir süreçtir.

M

edical Park Gaziantep Hastanesinde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Betül USLUOĞULLARI, Gebelik döneminde sorun yaşamamak, sağlıklı bir süreç geçirmek için anne ve baba adayının bazı alışkanlıklarını ve davranışlarını değiştirmesi gerekebileceği konusunda uyardı. Gebelik düşünen anne adayları bu sürece girmeden önce doktora giderek belirli bir hazırlık sürecinden geçerek gebelik sırasında yaşanabilecek bazı sıkıntılara önceden önlem alabilir. Gebelik dönemi kadın için fizyolojik bir süreç olarak kabul edilse de, bazı alışkanlıkların gözden geçirilmesi gerekir. Sağlıklı bir gebelik süreci geçirmek için düzenli bir beslenme ve uyku alışkanlığı olmalı, strese neden olabilecek faktörlerden mümkün mertebe uzak durulmalıdır. Yemeklerin de folik asit açısından zengin yeşil yapraklı besinleri, taze

40

Op.Dr. Betül USLUOĞULLARI - Medikal Park Gaziantep Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

sebze ve meyve tüketmeli, et, balık, tavuk, yumurta ve süt gibi içeriğinde protein olan yiyeceklere önem vermelidir. Yiyecekler iyi yıkanmalı, çiğ et ve dondurulmuş gıdalardan uzak durulmalı, süt ve süt ürünleri pastörize olmalıdır. Çiğ et ile temas halinde eller iyice yıkanmalıdır. Mutlaka al-

kol ve sigara alışkanlığını terk etmeli hatta sigara içilen ortamlardan uzak durulmalıdır. Özellikle kafein içeriği olan çay, kahve, kola gibi içeceklerin içilmemesi gerekir. Uzun süren açlıklardan veya öğünlerde fazla gıda tüketiminden kaçınılmalıdır. Gebelik ve gebelik öncesinde kilo kontrolü

oldukça önemlidir. Gebelik döneminde her anne adayının nöral tüp defekti ile ilgili doğumsal anomalilerden korunması için folik asit almaya gebeliğin en az 3 ay öncesinden başlamalıdır. Gebelik öncesinde olan muayenede ya da gebeliğin ilk muayenesinde kan sayımı, idrar tetkiği, hepatit, toksoplazma, rubella antikorları ve tiroit fonksiyonlarına bakılması gerekir. Gebelik öncesinde kronik hastalığı olanlar ve ilaç kullanması gereken kadınların bunu doktoruyla paylaşması önemlidir. Diyabet hastalığı, yüksek tansiyonu, epilepsi gibi hastalığı olanlar buna özellikle dikkat etmelidir. Gebelik döneminde kadınların kendilerini bulaşıcı hastalıklardan ve bulaşıcı hastalık bulunan ortamlardan koruması gerekir. Gebe olan kadınların uzun süreli sıcak banyo, sauna gibi ortamlara girmemesi, röntgen merkezleri ve manyetik alanlardan uzak kalması gerekir. Gebeliğin sağlıklı geçmesi için, düzenli şekilde doktor kontrolü önemlidir.


Sigara kullanıcıları

mesane kanseri riski taşıyor! Acıbadem Ankara Hastanesi Üroloji Bölümü Doç. Dr. Mustafa Uğur Altuğ, mesane kanserinin risk faktörlerini anlattı. Üroloji alanında en sık rastlanan kanser vakaları arasında ikinci sırada Mesane Kanserinin yer aldığını söyleyen Doç. Dr. Uğur Altuğ, bu kanser türünü tetikleyen faktörleri sıraladı.

“Türkiye’de yaygın sigara tüketiminden dolayı mesane kanserine sıkça rastlanıyor”

Türkiye’de yaygın bir biçimde sigara kullanıldığını vurgulayan Altuğ, sigara kullanımının mesane kanserini kolaylaştırdığının altını çiziyor. Ayrıca şunları ekliyor “ Sigaranın akciğer kanserine yol açtığı bilinse de, mesane kanseri ile sigara arasındaki ilişkinin, akciğer kanserinden daha fazla olduğu bilinmektedir. Mesane kanseri genelde ağrı, sancı yapmayan idrar kanamasına neden olmaktadır. Bu belirtiler aralıklı olarak kendi kendine düzelip tekrarlamaktadır. Hastalarda sancı, ağrı ve ateş gibi şikayetler olmadığı için önemsenmeyerek, doktora başvurmada gecikmeler olmaktadır. Bu durumda zaman zaman geri dönülemeyecek sonuçlar doğmaktadır.

“Mesane Kanseri veya Mesane Tümörü tanısından korkulmamalıdır”

Enfeksiyon ya da taş gibi teş-

Doç. Dr. Mustafa UĞUR

Acıbadem Hastanesi Üroloji Bölümü

hislerin konulmadığı ağrı ve sancı olmadan gerçekleşen kanlı idrarlarda ilk akla gelen kanser riskidir. Özellikle hasta sigara kullanıyorsa ilk olarak bu tanı akla getirilmelidir. Bu tip rahatsızlıklar karşılaşılınca uzman bir ürolog gözetiminde gereken tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Gereken tahlillerin ardından izlenecek yol ise endoskopi yolu ile tümörün değerlendirilmesi ve kapalı olarak ameliyat edilmesidir. Bu şekilde elde edilen tümörün patolojik incelemesi sonucunda hastalığın tipine göre tedavi planlanır. Mesane kanseri, mesane içerisindeki mukozayı veya mesanenin kas dokusunu ilgilendiren tümörler olarak iki farklı hastalık gibi değerlendirilir. Mukoza ve submokozayı ilgilendiren yüzeysel tümörler, daha sık görülür ve en önemli

özelliği mesanenin içerisinde tekrarlanma eğiliminde olmasıdır.”

“Verem aşısı ile mesane kanserinin tekrarlama olasılığı azaltılmaktadır”

“Kapalı ameliyatların ardından, BCG dediğimiz verem aşısı ile mesane kanserinin tekrarlama riski büyük oranda azaltılabilir. Verem aşısının uygulanmasının amacı kişinin kendi bağışıklık sistemini uyararak hastalıkla mücadele etmesini sağlayarak tümörün yok edilmesidir. BCG haricinde, mesane içine enjekte edilen kemoterapi ilaçları ile de tekrar nüks etme oranlarını azaltıyoruz. Kasa ilerlemiş mesane kanserlerinde ise, tümör daha saldırgan karakterdedir.

Bu tip kanserlerin mesane dışına taşma ve başka organlara sıçrama riski çok yüksektir. Böyle bir yayılım yoksa mesane kanserinde geniş kapsamlı radikal sistektomi dediğimiz mesanenin erkekte prostatın beraberinde alınıp çevredeki lenf bezelerinin geniş bir şekilde çıkartıldığı, kadınlarda da gerekiyorsa mesaneyle beraber rahim ve yumurtalıkları da alan çok geniş kapsamlı bir ameliyatla bu hastalıktan kurtarmaları mümkün oluyor. Mesane kanseri saptanan hastalarda sigarayı bırakmayı tavsiye eden Altuğ ekliyor ; “Gerçekten çok yüksek ve uzun süren bir risk. Sigara alışkanlığı olan ve mesane kanseri tanısı almış bir hasta, bugün sigarayı bıraksa bile o mesane üzerindeki olumsuz etkileri 10 sene daha devam ediyor. Hiç sigara içmezse 10 seneden sonra artık riskler normal bir insanın riskine düşebiliyor.” “Mesane kanseri ile ilgili en önemli konunun, tüm kanserlerde olduğu gibi erken tanı ve doğru tedavi olduğunu belirten Altuğ, hastaların kanser tanısından endişe duymamaları gerektiğini, mesane kanserinin artık tedavisi mümkün hastalıklar kabul edildiğini, tanıdaki gecikmelerin istenmeyen sonuçlar doğurduğunu, bu nedenle idrarda kanama fark eden her kişinin ileri tetkik ve gerekli tedavi için bir üroloji uzmanına başvurması gerektiğini özellikle belirtiyor.”

41


Çocuklarda öğrenme ve konsantrasyon için

beslenme önemli! Ders zilinin çalmasıyla birlikte, “Çocuğum okulda nasıl sağlıklı beslenecek?” sorusu da anne-babaların gündemine oturdu. Aslında okul döneminde sağlıklı beslenmenin ilk adımı aileden yani evdeki beslenme tarzından geçiyor. Uzmanlar “Çocuğunuza kahvaltıyı mutlaka öğretin” diyor.

42


İstanbul Üsküdar Üniversitesi NP si’nden Beslenme ve Nöropsikiyatri Hastane se, “Çocuğun nerede, Diyet Uzmanı Gizem Kö ine karar veren annene zaman ve ne yiyeceğ ne kadar yiyeceğine babadır, çocuk sadece ğru beslenmenin karar verir” diyerek, do anlattı. “Çoğu özel nasıl olması gerektiğini k, yemekhanedeki okulların artık kantini yo ara kahvaltılar da ana öğünlerle beraber ındaysa kantinler veriliyor. Devlet okullar melere göre gazlı için yapılan son düzenle r, şekerlemeler içecekler, cips, kızartmala bur grubuna giren ve çikolata gibi abur cu klı beslenme besinler kaldırıldı. Sağlı kça çocuklar daha konusundaki bilinç arttı diyen Köse, okul sağlıklı beslenebiliyor” beslenme için evdeki döneminde sağlıklı bir ması gerektiğini beslenme tarzına bakıl nları söyledi: belirtti. Gizem Köse, şu Gizem KÖSE - Üsküdar Üniversitesi NP İSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı

Pirinç yerine bulgur

“Bizim tahıl tüketimine dayalı bir beslenme alışkanlığımız var. Son yapılan çalışmalarda tahıl tüketimi genel beslenmenin neredeyse yarısını oluşturuyor. Bu yüzden çocuklara özellikle tahıl grubunu çeşitlendirerek tükettirmekte fayda var. Ekmek diğerlerine göre masum bir karbonhidrattır, pişiriminde yağ eklenmez. Ancak ekmeğin çeşidine ve miktarına dikkat etmezseniz uzun dönemde ağırlık artışına sebep olur. Tahıllı ekmekler tüketilebilir, bunun dışında çocuklar için özel vitamin eklenmiş ekmekler piyasada bolca bulunuyor. Makarna grubuna baktığımızda sebzeli makarnalar, pirinç yerine ise bulgur tercih edilebilir.”

Bir bardak muzlu süt iyidir

Köse, hem faydalı hem de iştah kapatmayacak sağlıklı atıştırmalıkların çocuklara ara öğün olarak

verilebileceğini belirterek, şöyle devam etti: “Çikolata ezmesi gibi besin değeri az ve enerjisi yüksek olan yiyecekler yerine, bir yemek kaşığı tahin-pekmez ve bir dilim tam tahıllı ekmek ile bir bardak süt, besin ve enerji içeriği açısından uygun bir ara öğün olacaktır. Masum grubuna giren örnek öğünler; bir avuç kuru meyve + iki adet ceviz, bir kase meyveli yoğurt, bir bardak muzlu süt, yarım simit + bir bardak ayran gibi sıralanabilir. Çocukların besin tercihleri ailelerin yiyecek tercihleri ve beslenme alışkanlıklarıyla birlikte şekillenir. Tek yönlü beslenen ailelerde başta obezite olmak üzere birçok kronik hastalık gözlenmektedir. Yemek masasında dört besin grubundan da yiyecekler olursa besin tercihlerini şekillendirmeye yardımcı olacaktır. Süt, et, tahıl ve meyve-sebze grubu ‘besin yoncası’ olarak adlandırılan bir sistemde yer almaktadır. Süt grubunda süt ürünleri, et grubunda yumurta,

et, tavuk, balık, tahıl grubunda ise ekmek, makarna, pilav gibi besinler yer alır. Her öğünde tabağı dörde bölerek, çocuğu her bir gruptan besini tüketmesini sağlayabilirsiniz.

Öğrenmeyi artırmak için haftada en az iki kez balık!

Çocukların özellikle kemik ve diş gelişimleri için günde iki- üç su bardağı süt veya yoğurt tüketmeleri gerekiyor. Konsantrasyon ve öğrenmeyi arttırmak için düzenli balık tüketimi çok önemli. Haftada en az iki kere hem çocuklar hem de yetişkinler balık tüketmelidir. Günün her öğünü önemli ancak kahvaltı en önemlisi. Çocuğunuza mutlaka kahvaltıyı öğretin. Bir dilim peynirle hazırlanan sandviç hem zamandan kazandırır hem de kahvaltıyı alışkanlık haline getirir. Haftada en az iki kere haşlanmış yumurtayı da eksik etmeyin.”

43


Türk Kardiyoloji Derneği 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde Kalp Sağlığına Dikkat Çekti

SAĞLIKLI KALP SEÇENEKLERİ HERKES İÇİN, HER YERDE! 29 Eylül Dünya Kalp Günü kapsamında açıklama yapan Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, kalp ve damar hastalıklarının dünya çapında hala bir numaralı ölüm nedeni olduğuna dikkat çekti.

T

ürkiye’de ölümlerin %40’ının sebebi olan kardiyovasküler hastalıkların büyük bir kısmının kontrol altına alınabilen, hatta tedavi edilebilen risk faktörlerinden kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Tokgözoğlu, “TKD olarak bu risk faktörlerine dikkat çekmek ve halkımızı daha sağlıklı bir yaşam tarzı konusunda bilinçlendirmek için çalışıyoruz” dedi. Türk Kardiyoloji Derneği (TKD), Dünya Kalp Federasyonu (WHF) öncülüğünde kutlanan 29 Eylül Dünya Kalp Günü kapsamında kalp ve damar hastalıklarına dikkat çekmek amacıyla Ankara’da bir toplantı düzenledi. TKD Başkanı

44

Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Adnan Abacı, TKD Yönetim Kurulu Üyeleri ve TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Dr. Bekir Keskinkılıç’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda kalp sağlığıyla ilgili güncel bilgiler paylaşıldı. Verilen bilgilere göre dünya genelinde her yıl 17,3 milyon kişi kalp ve damar hastalıkları sebebiyle yaşamını yitiriyor ve bu sayının 2030 yılında 23 milyona yükselmesi bekleniyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri ise Türkiye’de kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin

2013’te %39,6’dan, 2014 yılında %40,4’e yükseldiğini ortaya koyuyor. Durumun ciddiyetiyle harekete geçen Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü, 2025 yılına kadar tüm dünyada kalp hastalıklarından erken ölümlerin %25 oranında azaltılması hedefini ortaya koymuş. Bu yaklaşım, TKD’nin aktif katılımıyla hazırlanıp geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nca yayınlanan “Türkiye Kalp ve Damar Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı 2015-2020 Eylem Planı”nın da temelini oluşturuyor. Eylem Planı’na göre, büyük ölçüde insanların sağlıksız yaşam tarzı seçimlerinden kaynaklanan kalp ve da-

mar hastalıklarını önleyebilmek için bilinçlendirme çalışmalarına öncelik verilmesi gerekiyor. Bu çerçevede TKD olarak her yıl 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde yoğunlaşan ve tüm yıla yayılan bilinçlendirme aktiviteleri yürüttüklerine dikkat çeken Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu bu yıl planladıkları aktiviteler hakkında bilgi verdi. Dünya Kalp Federasyonunun her yıl belirlediği temalar çerçevesinde bütün ülke Derneklerinin aktiviteler düzenlediğini belirten Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu; “Bu yıl ana sloganımızı ‘Sağlıklı kalp seçenekleri; herkes için, her yerde!’ olarak belirledik. Bu ana mesajın altında şu konulara dikkat çekiyoruz:


Kalbin için sigarayı bırak: Sigarayı bırakmak ve sigara dumanlı ortamlardan (pasif içicilikten) uzaklaşmak, kalp hastalığı ve inme riskini azaltıyor. Kalbin için dengeli beslen: Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, dünyada önde gelen 10 ölüm nedeninden 4’ü ile doğrudan bağlantılı. Meyve ve sebzeler açısından zengin olan kalp sağlığı dostu bir beslenme şekli, kalp hastalığı ve inmeden korunmaya yardımcı oluyor. Kalbin için tuzu azalt: Türkiye sağlıklı tuz tüketim sınırının 3 katını her gün yalnızca ekmekten alıyor. Bu tüketim düzeyi başta kan basıncı olmak üzere sağlık üzerinde bir dizi olumsuz gelişmeye yol açıyor. Kalbin için içkiyi ve şekerli, işlenmiş içecekleri azalt: Alkollü ya da alkolsüz, şekerli şişelenmiş, işlenmiş içecekler fazla kalori, fazla şeker içerir; bunlar kalp ve damar sağlığına düşmandır. Kalbin için belini incelt: Bu sonuç sağlıklı ve dengeli beslenme ile düzenli egzersizin bileşkesidir. Kalbin için stresten kurtul: Stresin tütün ve içki tüketimi, aşırı yeme gibi doğrudan risk faktörleriyle bağlantısı kesindir, kalp damar hastalıklarını da arttırdığını düşündüren çalışmalar vardır. Sağlıklı kalp için oyun oyna, spor yap, dans et: Haftada beş kez 30 dakika süreyle yapılan orta zorlukta aktiviteler, kalp hastalığı ve inme riskini azaltıyor. Kaslarınızı ve eklemlerinizi her gün yeterince hareket ettirin. Çocuklarınızın televizyon, bilgisayar ya da telefon başında geçirdikleri süreyi sınırlayın; onları fiziksel oyunlara ve spora yönlendirin. lanacak. Bu şekilde gençlerin ilgisini çekip sağlıklı yaşama özendirme amacı güdülüyor. Şarkıyla aynı ismi taşıyan bir de websitesi oluşturan TKD, www.kalbinidinlesen.com aracılığı ile kalp sağlığını korumayı, kalp sağlığı hakkında merak edilen her soruya cevap vermeyi ve sağlıklı bir yaşamın ip uçlarını paylaşmayı hedefliyor.

Türk Kardiyoloji Derneği Hakkında:

Ayrıca sadece Dünya Kalp Günü’nde değil, tüm yıl devam eden ‘Durma, Hareket Et, Kalbin İçin Pedalla’ aktivitesi ile de Türkiye genelinde oluşmasına öncülük ettiğimiz bisiklet grubu ile hareketi ve sporu bir yaşam biçimine dönüştürmeye çalışıyoruz. TKD Başkanı olarak herkesi kendisinin, ailesinin, iş ve okul arkadaşlarının kalp sağlığını korumaya önderlik etmeye davet ediyorum. İstanbul’da 4 Ekimde yapaca-

ğımız aktiviteye Sayın Sağlık Bakanımız da katılacaktır” dedi.

Kalbini Dinle Sen!

Türk Kardiyoloji Derneği kalp sağlığıyla ilgili bu önemli mesajları geniş kitlelere ulaştırmak için bu yıl Novartis işbirliğiyle farklı bir de etkinlik gerçekleştiriyor. Sadece rutin basın açıklamaları ve bilgilendirme toplantılarının kalp gibi hayati bir organın önemini an-

latmak için çoğu zaman yeterli olmaması gerçeğinden yola çıkan Dernek, “Kalbini Dinle Sen” adlı şarkıyla müziğin insanları birleştirici etkisini kullanarak insanları kalplerinin sesine kulak vermeye çağırıyor. İskender Paydaş’ın aranjörlüğünde, İsra Gülümser’in sözleri ve ünlü şarkıcı Murat Dalkılıç’ın sesiyle hayat bulan “Kalbini Dinle Sen” isimli şarkı 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde bir video klip eşliğinde yayın-

21 Mayıs 1963 tarihinde kurulan Türk Kardiyoloji Derneği, 2956 üyesi, 23 yönetim kurulu alt birimi ve 11 çalışma grubu ile faaliyet göstermektedir. Toplumsal ve mesleki eğitimler ile araştırmaları destekleyerek Türk halkının kalp-damar sağlığını korumayı amaçlayan dernek hekimlere yönelik kardiyoloji alanında hazırlamış olduğu kılavuzlar, bilimsel ve eğitimsel aktiviteler, bilimsel yayınlar ve uluslararası organizasyonlar ile etkinliklerini gerçekleştirmektir. Ayrıca genç Kardiyologları kaliteli bilim üretmeye teşvik etmek için verdiği çok sayıda ödül ve bilimsel destek vardır. TKD iki ayrı dergisiyle aylık yayın yaparak hem Türkiye hem de çevre ülkeler tarafından izlenmektedir. Türk Kardiyoloji Derneği, Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC), Dünya Kalp Federasyonu (WHF) ve Türk Dünyası Kardiyoloji Birliği (TDKB) üyesidir. 45


ATILAN BİR ADIM

10 FAYDA SAĞLIYOR

Düzenli olarak yapılan yürüyüşler; kasların kuvvetlenmesi, şişmanlık ve stresin azalması, yaşlanmanın gecikmesi gibi birçok avantaj sağlıyor.

S

ağlıklı ve kaliteli bir yaşam için düzenli yürüyüşleri yaşam biçiminiz haline getirin. Memorial Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Haldun Orhun “3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü” öncesinde sağlıklı bir yaşam için düzenli yürüyüşlerin önemi hakkında bilgi verdi.

Dakikada 6 kalori harcanabilir

Doç.Dr. Haldun ORHUN - Memorial Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü

46

Düzenli yürüyüşler, vücudun oksijeni kullanma kapasitesini artıran, büyük kas grupların dinamik ve ritmik olarak çalışmasını sağlayan aktivitelerdir. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için yapılan düzenli yürüyüşler dakikada 6 kalori harcanmasını sağlamaktadır. Kilo almayı engelleyerek, vücutta yağ oranının azalmasına yardımcı olur. Yürüyüş; kemiklerinizin güçlenmesini, kilonun korunmasını, kalp ve akciğer sağlığının kontrol altına alınmasını kolaylaştıracak bir egzersizdir.


Kalça kaslarınızı kasıp gevşetin

Yürüyüşe ısınma hareketleriyle yavaş yavaş başlanmalıdır. Saniyede bir adım atarak dakikada 2-6 kalori, iki adım ile dakikada 5-7 kalori harcanabilir. Aynı şekilde yine yavaş yavaş yürüyüş sonlandırılmalıdır. Bu yürüyüş programı düzenli bir beslenme planı ile yılda 5-6 kilo verilmesini sağlayabilmektedir. Gün içerisinde yürürken, otururken, kalça kaslarının en az 30 kez kasıp, gevşetmek de oldukça faydalıdır.

Sağlıklı yürüyüş için öneriler

Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir ve kalp-damar, beyin gibi damarsal hastalıkların riskini de azaltmaya yardımcı olmaktadır. Kırk yaş ve üstü kişiler mutlaka doktor kontro-

lünde yürüyüş programlarına başlamalıdır. Hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkları olan kişiler sık sık doktor kontrollerini ihmal etmemelidirler.

Yürüyüşte bunlara dikkat!

Yürüyüş, hafif bir yemekten en az iki saat sonra yapılmalı, yürüyüş öncesi ve sonrasında bol su tüketilmelidir. Ağır bir yemek sonrası hızlı ve yorucu yürüyüşlerden kaçınılmalıdır. Yürüyüşler için ince tabanlı ve makosen ayakkabılar doğru tercihtir. Eğer yürüyüşler açık alanda yapılacaksa sabah erken saatler seçilmelidir. Çok sıcak havalarda yürüyüş yapmak ve yürüyüş sırasında herhangi bir sıkıntı hissedildiğinde yine de yürüyüşe devam etmek doğru değildir. Yine kilo vermek amacıyla yürüyüş yaparken vücuda naylon, muşamba ve benzeri maddelerin sarılmasının bir faydası yoktur.

Bir adımın 10 faydası 1.Uykusuzluğu azaltır 2.Sindirimi kolaylaştırır 3.Kan basıncını düzenler 4.Yorgunluk hissini engeller 5.Solunum kapasitesini artırır 6.Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar 7.Vücutta doğal keyif verici hormonların (Endorfin) salınımı sağlar

8.Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir 9.Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir 10.HDL/LDL (İyi huylukötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Kan yağlarının (Trigliserid) düzeyini düşürür

47


Meme koruyucu cerrahiler kanser hastalarına umut veriyor Kadınlarda en sık görülen, kadın kanserlerinin %33’ünü ve kanserle ilişkili ölümlerin %20’sini oluşturan meme kanseri; hastalığın teşhis ve tedavisine yönelik yeni gelişmeler, erken evrede %100’e yakın oranda başarı sağlanması ve hastaların cinsel kimliğini korumaya yönelik özel cerrahiler sayesinde artık korkutucu olmaktan çıkıyor.

M

emorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdullah İğci, “1-31 Ekim Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı” öncesi, meme kanseri ile ilgili en sık sorulan 10 soruyu yanıtladı ve hastalığın tedavi yollarını anlattı.

taraması yapılması gerekir.

Memede ortaya çıkan fibrokistlerin kansere dönüşme riski var mıdır?

Memede fark edilen her kitle kansere mi işaret eder?

Memede ele gelen kitlelerin % 90’ından fazlası kanser değildir. Bunlar; genellikle meme içinde büyüyen fibrokistlerdir. Ele gelen bu yapılar hastalar tarafından tümör zannedilmektedir. İyi huylu tümörler büyüyebilir, memenin kendisi kitle gibi bir hal alabilir. Daha çok regl öncesi dönemde meme içyapısı çok yoğun olduğu için o dönemde özellikle bu dönemde meme kontrolü yapan kişiler, memesinde kitle var olduğu düşüncesi ile endişelenmektedir.

Kendi kendine meme muayenesi ne zaman başlamalıdır?

Kendi kendine meme muaye48

Prof.Dr. Abdullah İĞÇİ

Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı

nesi 20 yaşından önce yapılmamalıdır. 20 yaşından sonra her kadının aylık düzenli olarak memesini kontrol etmesi, erken tanı için yaşamsal önem taşımaktadır. Meme muayenesi yapmak için en ideal zaman, adet döneminin bitiminden 4-5 gün sonraki dönemdir.

İlk meme ultrasonu ne zaman yapılmalıdır?

Ailesinde hiç meme kanseri olmayanlar 35 yaşından sonra ilk ultrasonografilerini yaptır-

malıdır. Ailesinde meme kanseri olanlarda ise 25-26 yaşından sonra yıllık rutin ultrason takipleri yapılmalıdır. Genetik meme kanserlerinde ise ilk mamografi yaşı 26’dır. Ailesel meme kanseri riski altında olanlar 32-34 yaşlarından sonra mamografi ile takip edilmelidir. Ailesinde meme kanseri olmayan ve meme kanseri geni taşımayan kişiler ise 35-40 yaş arasında bir kez mamografi ve ultrasonografi yaptırmalıdır. Bu, “Temel mamografi” olarak adlandırılır. Bu kişilerin 40 yaşından sonra rutin mamografi

Fibrokistler kansere dönüşmez. Bunlar meme içindeki fizyolojik değişikliklerdir. Regl bittikten sonra yumurtalıklardan önce östrojen sonra progesteron hormonu salgılanır. Östrojen meme içinde süt kanallarını genişletir ve dallandırır. Sonra progesteron hormonu da süt yapan hücreleri çoğaltır. Meme içinde hacim artması olur ve memede gerginlik hissedilir. Eğer kadın hamile kalırsa ve o yapılar devam eder, doğumdan sonra süt salgılanır. Eğer kadın hamile kalmazsa o zaman hormonların seviyesi düşer ve çocuk için hazırlanmış olan yapılar rahim içinden atılır. Meme içinde çoğalan hücreler ise eski haline döner. Bu olay her ay devam eder. Bu hücrelerin kaybolması esnasında bir grup hücre kalır ve meme içinde ve bunlar fibrokistik yapıları oluşturur.

Fibroadenom nedir ve kanserleşir mi?

Fibroadenom, uyu huylu bir tümördür. Çevresine kapsülü


vardır ve çevreye yayılması mümkün değildir. Bunda meme kanseri oluşma riski normal meme dokusundan kanser gelişme riski kadardır. Çapı arttıkça riski % 1-2 oranında artar. Fibroadenom, soya tüketimi ve doğum kontrol hapı kullanımı nedeniyle bir miktar büyüyebilir ancak kanser yapıcı bir etkisinin olduğu söylenemez.

Mamografinin kanser oluşumuna etkisi var mıdır?

Mamografinin yararı, zararının çok üzerindedir. Bu nedenle mamografinin verdiği radyasyon asla vücut için bir zarar olarak değerlendirilmemelidir. 1960’lı yıllarda çok yüksek radyasyon oranına sahip olan teknolojilerde 30 sene mamografi ile takip edilen hastalarda mamografinin zararının, yararının çok altında olduğu tespit edilmiştir. Yani bu zarar ihmal edilebilir düzeydedir. Şimdiki mamografiler ise o dönem teknolojilerden 10 kat daha az radyasyon vermektedir. MR’da da radyasyon olmadığı için

hastaya herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır.

Kanser ameliyatlarında meme koruyucu cerrahiler genç hastalara mı uygulanır?

Tıbbi olarak böyle bir görüş kesinlikle doğru değildir. Meme, her yaşta kadın için önemli bir objedir. Yaşlı hastaların memesi alınacak diye bir kural ya da böyle bir anlayış yoktur. Uygunsa tümörünün evresi, şekli, biçimi ve yaygınlığına bakılarak 70-80 yaşındaki bir kadının memesi de korunabilir. 70 yaşında gerekli olduğu için memesi alınan ve bu nedenle üzüntü duyan, 75 yaşında ısrarla meme protezi isteyen hastalar bulunmaktadır.

Meme protezi her yaşta uygulanabilir mi?

Meme kanseri ameliyatlarında, hasta tıbbi açıdan uygunsa ve risk faktörü yoksa meme koruyucu cerrahi tercih edilmekte-

dir. Yaşlı hastalarda da meme koruyucu cerrahi yapılamıyorsa, hastaya daha sonra isteği doğrultusunda meme protezi uygulanabilir. Memesi alınan hastalara ikinci seneden sonra bazı risk faktörleri ortadan kalktığında yeni meme yapılması önerilmelidir. Çünkü bu durum hastanın iyileşme süreci üzerinde de olumlu bir etkiye sahiptir. Hastaya psikolojik açıdan rahatlatır, kendisini daha güçlü hissetmesini sağlar, hastanın sosyal yaşama adaptasyonunu sağlayarak tedavi sürecine katkıda bulunur.

Hangi durumlarda meme alınır?

-Meme içinde yaygın tümörleri bulunan, memenin birçok noktasında aynı anda başlamış kanseri olan hastalarda meme koruyucu cerrahiler yapmak mümkün değildir. Bu durumda memenin mutlaka alınması gerekir. -Hastanın mamografisinde yaygın ve kötü kireçlenmeleri varsa meme kanserinin birçok odakta başlamasına neden olacağı düşünülüyorsa, bu hastaların memesinin alınması plan-

lanmalıdır. -Daha önce göğüs duvarına radyoterapi yapılan hastalarda, meme koruyucu ameliyat sonrası yeniden radyoterapi yapılması gerektiği için, bu hastalara mastektomi yapılması gerekir.

Meme koruyucu cerrahi hangi durumlarda yapılabilir?

-Öncelikle hastanın memesinin alınmasını istememesi ve meme koruyucu cerrahiyi tercih etmesi gereklidir. Bu hastanın en temel hakkı ve tercihidir. Bu durumda doktorun öncelikli olarak meme koruyucu cerrahiyi düşünmesi gerekir. -Kanserin bir bölgede olması gerekir. Memedeki tümörün de çok büyük olmaması, meme büyüklüğü ile kanserin orantısının bulunması gerekir. Kanser büyük meme küçükse memenin tümü alınmalıdır. -Koltuk altı metastazları meme koruyucu cerrahi yapılmasını engellemez. 49


ELEKTRİĞİ OLMAYAN KÖY GÜNEŞ ENERJİSİ İLE İÇME SUYUNA KAVUŞTU Elektrik ve su şebekesi olmayan 170 haneli ve 700 nüfuslu Mersin’in Gökçetaş köyüne temiz içme suyu sağlamak için harekete geçen EKORE, projeyi hayata geçirdi.

G

üneş panelleri ile çalışan su pompalama sistemi, yakındaki bir kaynaktan aldığı temiz suyu doğrudan köyün içme suyu deposuna yönlendiriyor. Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektöründeki en saygın şirketler arasında yer alan EkoRE, 700 nüfuslu Gökçetaş köyünün temiz içme suyu ih-

50

tiyacını karşılayacak projeyi hayata geçirdi. Gelen talep doğrultusunda planlanan proje ile 170 haneli, 700 nüfuslu köy ilk defa temiz içme suyuna kavuştu. Mersin’in Mut ilçesinde Gökçetaş köyünün Katırardıç mevkiinde yer alan pompa sistemi, 3,5 KW’lık güneş enerjisi panellerinden enerjisini alıyor. Köyün elektrik şebekesi de bulunmadığı için alternatif

enerji kaynaklarına yönelen EkoRE’nin kurduğu pompa sistemi, yörede var olan bir pınardan su çekerek, 700 metre uzaktaki köyün içme suyu deposuna aktarıyor. Suyun toplam kaldırma yüksekliği 60 metre ve 50 ton su basınç kapasitesine sahip. Temiz içme suyu pompalama projesinin açılışını yapan EkoRE CEO’su Serhan Süzer, “EkoRE olarak

alternatif enerji ve çeşitli yenilenebilir enerjilerin kullanımı ile sürdürülebilir bir geleceğe inanıyoruz. Alternatif enerji kaynakları ve akıllı mühendislik metotları kullanarak 700 vatandaşımızın temiz içme suyu ihtiyacını karşıladık. EkoRE olarak böyle ihtiyaçların giderilmesine destek vermekten büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz” diye konuştu.


BOŞANMA KARARI

ÇOCUĞA NASIL SÖYLENMELİ ? Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz? Boşanma kararı özellikle çocuklu aileler için uzun ve zor bir süreç. Çiftler, bu kararı çocuklarına açıklamalı ama nasıl? Çocuğun ruh sağlığı için boşanma sürecinin iyi yönetilmesi ve çocuğa doğru anlatılması gerekiyor.

Ü

sküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Hande Sinirlioğlu Ertaş, ailenin çocuğun temel çevresi olduğunu, çocuğun kendisini anne-babanın olduğu bir aile kavramı içinde güvende hissettiğini belirterek şunları söyledi: “Eşlerin evliliği bitirme kararı alması kolay değildir. Özellikle çocuklu aileler için karar süreci uzun ve zordur. Eşlerin en çok zorlandığı konu ise çocuklarına boşanma kararını nasıl anlatacaklarıdır. Çocuğun bunu nasıl karşılayacağı, en önemlisi de boşanmanın çocuğu gelecekte nasıl etkileyeceği konusu çok kaygı duyulan bir durumdur. Özellikle 8 yaşına kadar olan çocukları olan aileler için bu durum daha da zorlayıcıdır. Daha büyük yaşlarda, gelişmiş olan soyut düşünebilme ve farkındalık nedeni ile çocukların ileride yaşayacaklarını anlayabilmeleri veya süreci yorumlayarak paylaşabilmeleri daha kolaydır. Boşanma sürecinde çocuk psikolojisi açısından kararının açıklanması ve boşanma sonrası ebeveynliği devam ettirebilmesi çok önemlidir. Her iki süreçte de dikkat edilmesi gereken en önemli konu çocuk açısından güvenli aile kavramını devam ettirmektir”

Hande SİNİROĞLU - Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Uzman Klinik Psikolog

Yine annen ve baban olacağız ama

Eşlerin boşanma kararı alırken bitirdiği görevlerinin karıkoca olmak ve evlilik olduğunu kaydeden Ertaş, çocuğa kendisiyle ilgili annelik ve babalık ilişkisinin devam edeceğinin anlatılması gerektiğini söyledi. Ertaş, şunları söyledi: “Eşlerin boşanma kararı alırken bitirdiği ilişki evliliktir. Anne ve baba olmak devam edecektir. Çocuk açısından bakıldığında anne ve babanın olduğu bir aile kavramı yeterlidir. Çünkü çocuklar için önemli olan özellikle küçük yaşlarda, yeni yeni öğrenmeye başladıkları “kocaman” dünyada güvende olduklarını bilmektir. Boşanma kararının açıklanması sırasında anne ve babanın birlikte yapacağı açıklamada ailelerin bu konuya vurgu yapmaları gerekir.

Çiftler boşanma kararını çocuğa söylerken anlaşamadıkları için artık bir arada yaşamayacaklarını ancak anne ve baba olmaya ve hep birlikte bir aile olmaya devam edeceklerini söylemeliler”

Karar evde açıklanmalı, doğal davranılmalı

Boşanma kararının mümkünse ortak yaşanılan evde çocuğa açıklanması gerektiğini de kaydeden Ertaş, açıklamada doğal olunması ve anlaşılır bir dil kullanılması gerektiğinin altını çizdi. Ertaş, şöyle devam etti: “Kısa cümleler kurulmalı, doğal olunmalı. Doğal olmayan bir tutum, çocuk da çok önemli bir şey oluyor hissi uyandırabilir. Çocuğa ‘Anne-baba artık bir arada yaşamayacak. Ayrı evlerde yaşamaya karar ver-

dik. Birlikte aynı evde yaşayınca anlaşamıyoruz. Hani bazen arkadaşlar anlaşamaz, tartışır birlikte oynamak istemez ya.. Biz de aynı evde yaşamayacağız, birbirimizin karısı ve kocası olmayacağız. Ama senin annen ve baban olmaya devam edeceğiz’ denilebilir. Çocuğun aklına sorular gelebilir. Bu soruların cevapları mutlaka verilmeli. Çünkü soruları cevapsız kalan çocuklar, cevaplarını farklı şekillerde bulmaya başlayacaktır. Bu durum çocuğun boşanma sürecine yönelik kaygılar geliştirmesine neden olur. Çocuğun yaşı küçüldükçe sorulara verilen cevaplar gerçekten uzaklaşır; çocuk bir gün önce yaptığı bir yaramazlıktan dolayı kendini, ya da bir gün önce evde öfkeli gördüğü ebeveyni suçlayabilir. Boşanma sonrası süreç de önemlidir elbette. Çocuklar için güvenli ve düzenli yaşamın devam etmesi gerekir. Çocuklar için bir yaşam değişimi kolay değildir. Elbette sıkıntılar yaşanacaktır. Bu sıkıntılar yetişkinler için de mevcuttur. Süreç içinde çocuğun diğer ortamlarını ve yaşamsal düzenini değiştirmemek gerekir. Çocuğun okulu, öğretmeni, arkadaşları, günlük rutini mümkün olduğunca aynı kalmalıdır. Anne ve baba ile görüşmelerin düzenli olması, boşanma sonrası çocuk odaklı karar ve tutumların ortak olması önemlidir” 51


Çocuk disiplininde

10 altın kural

Medical Park Gaziantep Hastanesi’nde görev yapan Klinik Psikolog Elçin Külahçıoğlu; aile içi disiplin ile ilgili soruları yanıtladı:

M

edical Park Gaziantep Hastanesi’nde görev yapan Klinik Psikolog Elçin Külahçıoğlu; aile içi disiplin ile ilgili soruları yanıtladı:

ANNE BABA ORTAK HAREKET ETMELİ Anne babalara düşen görevler nelerdir?

AİLE İÇİ DİSİPLİN NE DEMEKTİR?

• Aile içi disiplin, bireylerin ‘onaylanan’ ve ‘onaylanmayan’ davranışları kavrayarak, davranışların sonuçları konusunda yeterli bilgiye sahip olması ve buna bağlı olarak davranışlarını şekillendirmesidir. • Ebeveynlerden, evdeki kuralları belirleme sürecinde, “çocuğumuza kıyamıyoruz” ya da “onun mutlu olması için her şeyi yapıyoruz” gibi cümleler duyarız. Ancak sanılanın aksine, evde kurallar olması, çocukların kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlar. Çünkü kurallar, güç ve kontrolün simgesidir ve çocuklar bilmedikleri ve tanımaya çalıştıkları dünyayı öğrenirken, kendilerine doğru yolu gösterebileceğine inandıkları güçlü ve kararlı ebeveynlere ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla onlara kurallar koymak ve sınırları iyi belirlemek, onların kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlayacaktır.

52

Elçin KÜLAHÇIOĞLU

Medical Park Gaziantep Hastanesi Klinik Psikolog

KURALLARI OLUŞTURURKEN KARARLI OLUN

Çocukları nasıl disipline etmeliyiz? • Kuralları belirlerken kararlı bir tutum sergilemek gerekmektedir. Davranış değişikliği sancılı bir süreçtir; çünkü çocuğun alıştığının dışında bir durumdur ve çocuk, bu değişime direnç gösterecektir. Tutarlı olmak, çocuğa bu kuralların ne kadar gerekli ve kesin olduğunu gösterir.

• Belirlenen kurallar ve sonuçlarının kesinleştirilmesi adına çocuklarla birlikte belirlenen ve bir kağıda yazılarak kontrat haline getirilen kurallar, çocuğun davranışlarının sonuçları konusunda ebeveynlerle pazarlık yapma alışkanlığını ortadan kaldırır. Unutmayın ki disiplin demek sert olmak ya da öfkelenmek anlamına gelmez; ancak disiplin, düzen sağlamak için gerekli ve yol gösterici kurallar bütününe işaret ederek, aile bireyleri arasında sağlıklı ilişkiler kurulmasına yardımcı olur.

• Çocuk disiplininde gerekli olan kurallar konusunda ailelere düşen en önemli görev tutarlı olmaktır. Örneğin, dışarı çıkmak için babasından izin alan bir çocuk hayır cevabı aldığında annesine gidiyor ve annesinden izin alıyorsa, bu ebeveynler arasındaki tutarsızlığı gösterir. Bu durumda tıpkı yasada açık bulan bir bireyde olduğu gibi, çocuk da evdeki kuralda bir açık olduğunu anlar ve bu açığı değerlendirerek, bir dahaki sefere babası yerine sadece annesine sorar. Bu durumda çocuğun algıladığı mesaj; ‘bir şey istediğinde annene sor, bu şekilde istediğini elde edebilirsin’dir. Bunu sonucunda çocukla ebeveynler arasında tartışmalar olabildiği gibi ebeveynler de kendi aralarında tartışabilmektedir. Bu nedenle herhangi bir konuda çocuğunuz sizden izin almak istediğinde; annenle/ babanla bu konuyu değerlendirelim, daha sonra karar verelim demek, tutarlılık adına atılabilecek önemli bir adımdır.


Çocuk disiplininde dikkat edilmesi gereken 10 kural nedir?

1

Kurallar konusunda tutarlı ve kararlı olmak: Davranış değişikliği süreç ister ve kurallara göre davranmak öncelikle onları özümsvemeyi gerektirir. Konulan kurallar konusunda kararlı davranmak ve sınırları iyi belirlemek, kurallara göre davranış oluşturmada önemli bir noktadır Kuralların sınırlarını iyi belirlemek: Kişiden kişiye değişen, yoruma dayalı kurallar yerine anlaşılması net kurallar belirlemek gerekmektedir. Örneğin ‘eve geç gelme’ cümlesinde, ‘geç’ kavramı kişiden kişiye değişebileceği için yoruma açıktır. Bunun yerine akşam 9’da evde olmanı istiyorum gibi sınırları olan kurallar koymak daha etkili olacaktır. Sözleri davranışlarla desteklemek: Örneğin çocuğunuza; ‘odanı toplamadan oyun oynayamazsın’ kuralını koyuyorsanız ve o oyun oynamaya gittiğinde arkasından odayı siz topluyorsanız bu söylediğiniz sözlerle davranışlarınızın birbirini tutmadığı anlamına gelir. Bu durumda çocuğa karışık mesaj iletilmiş olur ve çocuk, sözlerinizle belirlediğiniz kuralın, uygulamada geçerli olmadığı mesajını alır. Bu nedenle sözlerinizle davranışlarınızın örtüştüğünden emin olun.

2

3

4

Çocuğunuza davranışlar konusunda model olun: Çocuğunuz birçok davranışı sizi gözlemleyip taklit ederek öğrenir. Bu durumda onun davranışlarının en büyük örneği ebeveynlerinin tutum ve yaklaşımlarıdır. Çocuğunuz, özellikle problem çözme becerileri geliştirirken sizi gözlemler ve taklit eder. Örneğin çocuğunuzun uzlaşmacı bir tutum izlemesini istiyorsanız ve kardeşiyle kavga ederken aralarına girip bağırarak ve belki de şiddet kullanarak sorunu çözüyorsanız, çocuğun aldığı mesaj; ‘sorunları çözme yöntemi bağırmak ve vurmaktır’ olacaktır. Davranışların sonuçlarının iyi belirlenmesi: Olumlu ya da olumsuz davranışın yol açacağı sonuçlar belirlenmeli ve çocuğa açıklanmalıdır. Örneğin ödev saatinde ödev yapmamak, o günkü bilgisayar saatinin kaybedileceği anlamına gelir şeklinde sınırları ve sonuçları belli kurallar koymak faydalı olacaktır. Olumsuz davranışın pekiştirilmemesi: Örneğin ağladığında istediği yapılan bir çocuk düşünelim. Aile bu konuyla ilgili karar alır ve ağladığında istediğini yapmamaya başlarsa, çocuk bu duruma hemen alışmayacaktır. Eskiden 10 da-

5

6

kika ağladığında elde ettiği şey için şimdi saatlerce ağlayabilir ve ebeveynler bu duruma daha fazla katlanamadıkları için çocuğa istediği şeyi verebilirler. Sonuç olarak çocuk, ‘demek ki yeterince uzun süre ağlarsam istediğimi elde ederim, eğer edememişsem bu yeterince ağlayıp bağırmadığım anlamına gelir’ mesajını alır. Çocuğun, ağlayarak isteğini yaptırma olumsuz davranışını pekiştirmemek adına, ebeveynlerin kurallar konusunda kararlı olması gerekmektedir. Çocuğu disipline ederken, yaşına ve ihtiyaçlarına uygun kurallar belirlemek: Aile değişken bir yapıdır ve yıllar içinde çocuklar büyüyerek, özgürlüklerini arttırmak isterler. Buna bağlı olarak kuralların da revize edilmesi gerekmektedir. Örneğin 5 yaşındaki bir çocuk ile 15 yaşındaki bir çocuğun yatma saatinin aynı olması gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Dolayısıyla kuralları bu ihtiyaçlara göre düzenlemek gerekmektedir. Kuralların amaçlarının açıklanması: Sorgulayan ve düşünen bireyler yetiştirmek adına, koyulan kuralların amaçlarının ve gerekçelerinin açıklanmasında fayda vardır. Örneğin ‘bunu yapma’ demek

7

8

yerine yapıldığında ortaya çıkabilecek sonuçlar belirtilerek, kuralın mantığından bahsetmek, kuralın anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Çocuğunuza yüreklendirici mesajlar verin: Disiplin, işbirliği gerektiren bir süreçtir ve motivasyon, olumlu davranışın desteklenmesi ile arttırılabilir. Örneğin okulda arkadaşıyla yaşadığı problemi uzlaşmacı bir tavırla çözmeye çalıştığında onunla gurur duyduğunuz belirtmek ya da size söz verdiği bir sorumluluğu yerine getirdiğinde ‘sana bu konuda güvenebileceğimi biliyordum’ gibi olumlu geribildirimlerde bulunmak, bu davranışları pekiştirecektir.

9

ve sonuçları ko10 Kurallar nusunda gerçekçi olun:

Pratikte uygulanabilir kurallar koyduğunuza emin olun. Örneğin televizyon izleme saatini aşan çocuğunuza 1 hafta televizyon yok demek, evdeki diğer bireylerin izlediği varsayıldığında, gerçekçi ve uygulanabilen bir kural olmayabilir. Bunun yerine örneğin 1 gün izlememe kuralının belirlenmesi daha gerçekçi olacak ve uygulanabilir olduğu için ebeveynlerin kurallar konusunda daha tutarlı olmasını sağlayacaktır. 53


BÜYÜK GÖĞÜSLER, KOLLARDA UYUŞMAYA NEDEN OLUYOR!

Büyük göğüsler yatarken ağırlığa bağlı nefes alma zorluğu, kollarda ve ellerde uyuşukluklara neden olabiliyor. 54


S

uperplast Estetik Merkezi kurucu ortağı Op.Dr. Hüseyin Güner,kadınların çoğu zaman göğüslerinin büyük küçük ya da sarkık olmasından şikayet ettiklerini bunun da çoğu zaman kadınlarda öz güven eksikliğine yol açtığına dikkat çekiyor. Op.Dr. Hüseyin Güner, özellikle büyük göğüslerin estetik kaygıların yanı sıra hayat standartlarını düşürebilecek bir takım problemlere de yol açacağını belirterek en belirgin sorunların bel,boyun ve sırt ağrıları olduğunu söylüyor. Bu sorunlara sahip kadınları anlamanın en etkili yolunun boynunuza 5 kiloluk bir ağırlık takarak 5 dakika yürümekten geçtiğinin altını çizen Op.Dr. Hüseyin Güner bu konudaki çözüm yöntemlerini şöyle anlatıyor. “Büyük göğüsler de ağrı gerçekten çok şiddetli olup büyük ve ağır olan göğüslerin yarattığı ağırlık etkisine bağlıdır. Bu kadınları anlamanın en etkili yolu boynumuza 5 kiloluk bir ağırlık takarak 5 dakika yürümenizden geçer. Ağrının ve konforsuzluğun ne olduğunu ancak o zaman anlarız. Büyük göğüslü kadınların bir diğer şikayeti şişman gözükmeleri ve fazla ağırlığa bağlı kambur durmalarıdır. Bu da kişide özgüven eksikliğine yol açar. Yine ağırlığa bağlı sütyen askı izleri de omuzda derin izlere yol açar. Büyük göğüslü kadınlarda özellikle yaz aylarında göğüs altında terlemeye bağlı mantar ve cilt enfeksiyonu da sık gözlenir. Göğüs küçültme ve toparlama ameliyatı sonrası bu şikayetlerin tamamı giderilir. Bir diğer önemli yakınma yatarken ağırlığa bağlı nefes ama zorluğu, kollarda ve ellerde uyuşukluklardır. Meme küçültme ameliyatları hastanın tercihine göre ameliyatlı ve ameliyatsız yapılmaktadır.” Op.Dr. Hüseyin Güner Ameliyatlı ve ameliyatsız lazerli göğüs küçültme yöntemleri hakkında bilgi verirken uygu-

na uzanan bir çizgi ve meme altı katlantı hattında bir iz vardır. Göğüsün altından ters T seklinde kesi ile yapılan küçültme ameliyatı aşırı büyük ve sarkık memelerde tercih edilir. “Diklemesine iz”de ise meme başından meme altı katlantı hattına uzanan bir iz vardır. Göğüs ucundan kesi ile yapılan meme küçültme ameliyatları da vardır ve bu yöntem sonucu çok daha az ameliyat izi kalmaktadır. Fakat bu yöntem sadece hafif derecede büyük ve az sarkık memelere uygulanabilir.

AMELIYATSIZ LAZERLE GÖĞÜS KÜÇÜLTME

Op.Dr. Hüseyin GÜNER

Superplast Estetik Merkezi Kurucu Ortağı

lanacak yöntemin saptanmasında memelerin büyüklüğü, sarkıklığı, kişinin yaşı ve derinin elastikiyetinin önemli olduğunu belirtti.

AMELIYATLI YÖNTEM

Operasyon genel anestezi altında yapılır. Anestezi öncesinde seçilen tekniğe uygun çizimler yapılır. Çizimlere uygun yapılan kesilerle fazlalık dokular

çıkarılır. Seçilen yönteme göre değişmekle beraber ameliyat genellikle 2-3 saat sürer. Yapılan ameliyatta göğüsteki fazlalığı oluşturan yağlar, meme dokusu ve uygun oranda deri, ameliyat öncesi yapılan planlamaya uygun olarak çıkarılarak göğüs ucu normal yerine getirilir. Meme küçültme işleminde çok değişik operasyon yöntemleri olmasına rağmen başlıca 2 ana tip iz oluşur: “Ters T” izinde meme basından meme altı-

Bu yöntemin en büyük avantajı diğer meme küçültme ameliyatlarından farklı olarak memeye cerrahi olarak hiç bir kesi yapılmaz ve meme dokusu kesilerek çıkarılmaz. Lokal anestezi ve sedasyon altında meme altı katlantısından açılan 1-2mm lik delikten Slim Lipo lazer probu ile girilerek meme içindeki fazla yağlar eritilir. Eritilen bu yağların bir kısmı dışarı alınır. Geri kalan kısmı vücut tarafından metabolize edilerek vücuttan atılır. Bu işlemin klasik liposuctiona göre avantajı ise lazer probundan verilen enerjinin meme dokusunu ve meme cildini gererek sarkma oluşumunu toparlamasıdır. İşlem süresi yaklaşık 30-45 dakika arasıdır. İşlemden sonra baskılı bandaj ve özel esnek bir sütyen ile baskı yapılır. Lazerle göğüs küçültme işlemi meme toparlanmasına yardımcı olur. Minimal invaziv bir işlem olduğundan dolayı herhangi bir kesi, dikiş, yara, morluk ve ağrı olmaz. İşlemden 3-4 gün sonra bandajlar alınır. İşlem lokal anestezi ve sedasyon altında gerçekleştirildiği için işlem sonrası 2-3 saat sonra günlük sosyal yaşama dönülebilir yada bir gün istirahat yeterlidir. 55


Öğrenci ve veliler

akılcı ilaç kullanımı konusunda

bilinçlendiriliyor

Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen Evsel Atık İlaçların Bertaraf Edilmesi Projesi kapsamında Gaziantep genelinde bulunan okullarda eğitimlere başlandı.

Ö

ğrenci ve velilerde ilacın akılcı ve doğru kullanımı konusunda bilinç oluşturulmasının amaçlandığı eğitimin ilki 100. Yıl İlköğretim Okulunda gerçekleştirildi. Öğrenci, öğretmen ve velilerin katıldığı eğitimde konuşan Gaziantep Sağlık Müdürü Dr. Sadettin YAZI; evlerde kullanılmayan ilaçların geri dönüşü çok zor 56

olabilecek riskler taşıdığını belirtti. Eğitim çalışmaları ile amaçlanan temel hedeflerden birinin de öğrenci ve velilere ulaşılarak onlarda doğru ilaç kullanımı bilincinin oluşturulması olduğuna değinen YAZI, sözlerine şöyle devam etti: “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yanlış ve gereksiz ilaç kullanımı, tedavi maliyetlerini ve halk sağlığını etkileyen ciddi bir sorun olarak devam

etmektedir. Yapılan çalışmalar ilaç tüketiminin son 10 yılda 3 kat arttığını, yine ülkemizde de sağlıkta ilaca ayrılan payın % 50 arttığını göstermektedir. Bakanlığımız verileri İlimizin bu konuda hiç de parlak olmayan sonuçlarını da ortaya koymaktadır. İlaca erişimin kolaylaşmasının ardından “bir gün lazım olur” düşüncesi evlerimizde ilaç bulundurma alışkanlığımızı göstermektedir.

Burada vatandaşlarımıza çok iş düşmektedir. Bu konuda hassasiyet bekliyor, ilacı akılcı kullanım konusunda hekim tavsiyelerinin dışına çıkılmamasını özellikle rica ediyoruz.” dedi. Konuşma sonrasında öğrencilere “Çok İlaç Değil, Doğru İlaç İyileştirir” yazılı rozet ve magnetler dağıtılarak velilerin getirdiği kullanılmayan miadı dolmuş ilaçlar Atık İlaç Kutusuna atıldı.


GÖZNURU GÖZ HASTANESİ İLE MEMUR-SEN ARASINDA

PROTOKOL İMZALANDI

Sağlıkta kalite, kalitede istikrar felsefesi ile 5 yıldan bu yana bölge halkının göz hastalıkları konusunda tercihi olan Göznuru Göz Hastanesi anlaşmalı kurum ağını genişletiyor. Göznuru Göz Hastanesi ve Memur-Sen arasında imzalanan protokolle ,MemurSen mensuplarının hastane hizmetlerinden anlaşmalı kurum ağında faydalanması planlanmıştır.

Y

apılan protokol kapsamında bilgi veren Göznuru Göz Hastanesi Mesul Müdürü; Op.Dr.Cem Öztürkmen ‘’Göznuru Göz Hastanesi açıldığı günden itibaren yapmış olduğu kurumsal sağlık anlaşmalarına Memur-Sen mensup-

larınıda da katmış olmaktan onur duymaktadır. Hastanemiz Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde göz alanında en kapsamlı sağlık yatırımı kapsamındadır. Sunmuş olduğumuz sağlık hizmetini geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla yapmış olduğumuz sağlık hizmet protokolleri

planlamaktayız. Hastanemiz göz branşında vermiş olduğu hizmeti, çağdaş teknolojik altyapısı ve alanlarında uzman hekim kadrosuyla hastalarına sunmaktadır. Kaliteli sağlık hizmetimizi uygun ekonomik koşullarla Gaziantep ve bölge halkının hizmetine sunuyor olmak en önemli

önceliklerimiz arasındadır. ‘’diye belirtti. Protokol imza töreninde hazır bulunan Mesul Müdür Op.Dr.Cem Öztürkmen ve Memur-sen anlaşmalı kurumlar Koordinatörü Ali Yücel, her iki kurum arasında yapılmış olan protokolden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. 57


ABD ordusunun kopmuş organların yenilenmesinde kullandığı yöntem Türkiye’de tek seansta kelliğe çare olacak.

SAÇ DÖKÜLMESİNE

FDA ONAYLI ÇÖZÜM TÜRKİYE’DE FDA onaylı saç aşısı yöntemi Esteworld Plastik Cerrahi Grubu’nun girişimleri ile Türkiye’de. Uzun yıllardır ABD ordusunda kopmuş organların yenilenmesi için kullanılan ve Dünya’da 8 yıldır saç dökülmelerine ve kelliğe etkili çözüm sunan saç aşısı, saç dökülmelerine ve kelliğe son vermeyi hedefliyor.

T

ürkiye’de her 3 erkekten ve her 5 kadından 2’si saç dökülmesi sorunu yaşıyor. Genetik yatkınlık başta olmak üzere stres, tiroid hastalıkları, kronik rahatsızlıklar, demir eksikliği, kullanılan bazı ilaçlar, yanlış beslenme ve kalitesiz ürün kullanımı gibi pek çok sebep saç dökülmesini tetikliyor. Erkekleri ve kadınları mutsuz eden bu durum ABD’den sonra ilk kez Türkiye’de uygulanacak saç aşısı yöntemi ile çözüme kavuşuyor. Türkiye’de sade58

Özel üretimi Türkiye’ye getirebilmek için 1,5 yıl uğraştık

ce Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu tarafından uygulanmaya başlanan saç aşısı yöntemi, Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanları Dr. Mustafa Tuncer, Uzm. Dr. Servet Terzi-

ler ile Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Emirali Hamiloğlu ve Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mehmet Faruk Yavuz’un katıldığı basın toplantısı ile duyuruldu.

Basın toplantısında konuşan Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mustafa Tuncer, “Saç dökülmesi birçok insanın karşılaştığı bir sorun.Bu nedenle bu alandaki tedavilerimiz konusunda sürekli araştırma halindeyiz. Saç aşısı ile ilk ilgilenmeye başlama sebebimiz, yabancı hastaların saç tedavisi için defalarca ülkemize gele-


meyecek olmalarıydı. Elimizde öyle bir tedavi olmalıydı ki hem etkin ve kalıcı olmalı hem de tek sefer uygulanmalıydı. İşte bu soruya yanıt ararken Amerikalı doktor Gary Hitzige ulaştık. Çünkü o bu soruna çözüm bulduğunu iddia ediyordu. Hem de otosaç klonlama yapan bir yöntemle. ABD’ye yanına gittik. Saç aşısı formülü çok az miktarda ve özel üretimle oluşturulduğu için Türkiye’ye getirebilmek için tam 1.5 sene uğraştık. Sonunda da saç sorunları konusunda hem erkekleri hem kadınları mutlu edecek formülü Türkiye’ye getirmeyi başardık” dedi. Tuncer, saç aşısının Türkiye’de sadece Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubunda uygulanacağının da altını çizdi.

FDA (Food and Drug Administration) tarafından onaylı

İlk kez 1999 yılında, Harward Üniversitesi Profesörü Alan Spiewack tarafından, aslında yara ve yanık onarımı için kullanılan bu formül, daha sonra saç tedavileri için de kullanılmaya başlanıyor. ABD’de sihirli toz olarak nitelendirilen bu formül, 3400 hastanede uygulanıyor ve yaklaşık 110 bin hastanın tedavisinde başarıyla kullanılıyor. Formülün Amerika’nın en önemli onay mekanizması olan FDA’dan 510k adı verilen belgeyle onayı bulunuyor. 510k sertifikası ürünün hastanelerde ve yoğun bakım ünitelerinde kullanılabilirliğini de gösteriyor. Sağlık bakanlığı izni ile Türkiye’ye gelen formül, başarılı sonuçları ile umut vadediyor.

Tek seans uygulanıyor, yara izinin hızlıca iyileşmesine yardımcı oluyor

Saç aşısı, hücreler arası bağlantıyı sağlayan ektraselüler matriksin özel bir formu. Bu

yor” şeklinde konuştu.

Saç aşısının saç ekimine 5 önemli etkisi var

materyal, kök hücrenin modelleme yöntemi ile yeniden taze doku üreterek iyileştirme özelliğini tetikliyor. En önemli özelliği ise tek seferlik bir uygulama olması. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; saç aşısı yaş, cinsiyet gözetmeksizin etkili oluyor. Saç kıran, ve lupustan kaynaklanan dökülmeler gibi tedavisi zor bazen de hiç olmayan hastalıklarda da umut oluyor. Yine çalışmalar gösteriyor ki, saç ektirecek hastalara ekim sırasında saç aşısı yapıldığında, yara izleri çok daha kolay iyileşiyor ve ekimin sonucu çok daha başarılı oluyor. Birçok hastada saçların alındığı ve bir daha orada saç çıkması beklenmeyen donör bölgede de yeniden saç folekülleri çıktığı gözlemleniyor. Saç ekiminde sihirli toz zamanı 15 yıldır özellikle saç tedavileri ve saç ekimi üzerine dünyadaki gelişmeleri takip etiklerini ve yeni yöntemleri Türkiye’ye getirmekte öncü olduklarını hatırlatan Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Servet Terziler, “Kadınların yüzde 40’ı, erkeklerin de yüzde 60’ından fazlası dökülme sorunu yaşıyor. Genetik yatkınlık başta olmak üzere stres, tiroid hastalıkları, kronik rahatsızlıklar,

demir eksikliği, kullanılan bazı ilaçlar, kalitesiz beslenme ve kalitesiz ürün kullanımı gibi pek çok sebep saç dökülmesini tetikliyor. Biz de bu yüzden saç ekimi konusunda sürekli yeni, etkin ve kalıcı tedaviler arıyoruz. Sonunda aradığımız formülü Amerika’da bulduk. Şimdi bu sihirli toz Türkiye’de dökülme sorunu yaşayanlara çare olacak” dedi.

Kadınların dökülen saçları ve kaşları saç aşısı ile yeniden çıkacak

Basın toplantısında saç aşısı uygulamasının detaylarıyla ilgili bilgi veren Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mehmet Faruk Yavuz, “Kadınlarda saç dökülmesi olağan bir durum olarak görülmüyor. Kadın hastaların az bölümü saç ekimine uygun olduğu için saç aşısı kadınlar için çok umut veren bir tedavi yöntemi. Kadınlarda her türlü saç dökülmesinde kullanılabiliyor ve başarı oranları oldukça yüksek. Boya, fön gibi işlemlere maruz kalan, incelen, dökülen, hacmini kaybeden saçlar için de aynı zamanda koruyucu bir tedavi olan saç aşısı kaş ve sakal sorunu yaşayanlarda da yüz güldürücü sonuçlar veri-

Saç aşısının ekim sırasında kullanıldığında 5 farklı önemli etkisinin olduğunu söyleyen Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Emirali Hamiloğlu, “Saç aşısı, donör bölgesinde çok ince saç teli olan hastaları saç ekimine hazırlamak, saç hastalığı varsa aşı ile onu iyileştirip ekilebilir hale getirmek, operasyon esnasında donör bölgede oluşan yara ve hasarı izsiz ve çok daha kolay sürede iyileştirmek, donör bölgede yeniden saç folikülü dolayısıyla yeniden saç telleri oluşumunu sağlamak, ekilen saçın başarısını ve kalitesini arttırmak için de kullanıyor” dedi.

Amerikan ordusu kopmuş organları onarmak için bu formülü kullanıyor

Türkiye’de kelliğe çare olacak yöntem, Amerikan ordusu tarafından ilk olarak askerlerin savaş yaralarını onarmak için kullanıldı. Kopan parmakların bu tedavi yöntemi ile yeniden oluştuğu gözlemlendi. Yine ciddi yanıklarda, ameliyat yaralarında da dokudaki hasar tazeyken bu formül etkin bir şekilde tedaviye yardımcı oluyor ve hastanın en az iz ile iyileşmesini sağlıyor.

Yara, yanık, organ tedavisinden sonra saç için kullanılmaya başlandı

Yara, yanık tedavilerinde, organ yenilenmesinde kullanılan formül, Dünya’da saç aşısı formunda kullanılmaya ise 8 yıl önce başlandı. Hatta Dr. Samual Lam gibi saç ekimi yapan dünyaca ünlü plastik cerrahın kitabının konusu bile oldu. 59


Erken doğumla birlikte gelen

Körlük Tehlikesi!

Düzensiz beslenme ve stres gibi çevresel faktörler nedeniyle son yıllarda artış gösteren erken doğum vakaları, bebekler için ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.

Ö

zellikle erken doğan bebeklerin gözlerinde kalıcı hasar bırakan prematüre retinopati (ROP) hastalığına dikkat çeken Dünyagöz Altunizade’den Prof. Dr. Hamdi Er “ Erken doğan bir bebekte aileleri en çok telaşlandıran nokta bebeklerinin kalp ve beyin gibi organlarının sağlığıdır. Oysa erken doğan, düşük tartılı bebeklerde dikkat edilmesi gereken hastalıkların başında ciddi ve kalıcı görme kaybına neden olan prematüre retinopati de gelmektedir” diyor. Genellikle çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen erken doğum vakalarının 2015’te yüzde 8 oranında artış gösterdiğini belirten uzmanlar, erken doğumun beraberinde getirdiği risklere karşı aileleri uyarıyor. Özellikle erken doğan, düşük tartılı bebeklerde sıkça karşılaşılan prematüre retinopati hastalığının göz sağlığı açısından tehdit oluşturduğunu belirten Dünyagöz Altunizade’den Prof. Dr. Hamdi Er “Erken doğan bebeklerde göz damarlarının gelişmemesinden kaynaklanan prematüre retinopati, bebeklerde kalıcı görme kayıplarına ve körlüğe neden olabilen bir 60

bozulmalar ve göz içi kanamaları nedeniyle bebekte körlük gelişmesine sebep olabilir” diyor. Bilhassa 1500 gramın altında doğan bebeklerde prematüre retinopati riskinin çok daha yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Hamdi Er “ Bunun nedeni ise bin 500 gramın altındaki bebeklerde daha yoğun oksijen takviyesi ve daha uzun kuvözde kalma gerekliliğidir” diyor.

Çocuk doktorları ile oftalmologların birlikte çalışması önemli

Prof. Dr. Hamdi ER - Dünyagöz

hastalıktır. Çok hızlı ilerleyen bu hastalıkta erken teşhis, tedavinin başarısı açısından çok önemlidir” diyor.

Kuvözdeki yoğun oksijen göz damarlarını etkiliyor!

Bebeklerin doğana kadar göz damarlarının geliştiğini söyleyen Prof. Dr. Hamdi Er “Erken doğan bebeklerde bu gelişme tamamlanamadığı için doğ-

duktan sonrada devam eder. Ancak prematüre bebekleri yaşatmak için verilen yüksek konsantrasyonlardaki oksijen, gözdeki bu damarların anormal bir şekilde gelişmesine neden olur” diyor. Bebeklerin göz damarlarında meydana gelen bu oluşumların prematüre retinopatiye zemin hazırladığına dikkat çeken Prof. Dr. Hamdi Er “Ciddi göz problemlerini de beraberinde getiren bu yeni damar oluşumları, özellikle retina bölgesinde neden olduğu

32. haftadan önce doğmuş tüm bebeklere mutlaka ROP muayenesi yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Hamdi Er “Erken doğan bebeklerde rastlanan akciğer sorunları, kalp-damar rahatsızlıkları, ağır enfeksiyonlar ve beyinde yaşanabilecek problemler de ROP riskini artırmaktadır. Bu nedenle erken doğan bebeklerde ROP’un erken tanısı ve tedavisinin uzmanlaşmış çocuk doktorları ve oftalmologlar tarafından yapılarak, ailenin doğru yönlendirilmesi son derece önemlidir” diyor.


Tedavide başarıyı hastalığın evresi belirliyor! Hastalığın hafiften ağıra doğru 5 farklı evresinin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Hamdi Er tedavide başarıyı etkileyen en önemli faktörün teşhis ve tedaviye başlandığı evre olduğunun altını çiziyor. Hastalığın ilk iki evresinde takibin yeterli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hamdi Er “Üçüncü evreden itibaren gerekli enjeksiyon ve lazer tedavisine başlanması gerekiyor. Çünkü bu hastalık tedaviye en iyi sonucu üçüncü evrede veriyor. Ancak bu başarı oranı

dördüncü ve beşinci evrelerde maalesef düşüş gösteriyor” diyor. Prof. Dr. Hamdi Er sadece ROP açısından değil, tüm yeni doğan bebeklerin 6. ayda göz muayenesinin yapılmasının şaşılık, göz tansiyonu ve göz tembelliği gibi birçok göz hastalığının teşhis ve tedavisinde büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor. Dünyagöz Hastaneler Grubu Hakkında: 1996 yılında hizmet vermeye başlayan Dünyagöz, gözün tüm branşlarında ve en gelişmiş teknolojilerle sunduğu yüzlerce farklı tedavi yöntemiyle 365 gün, 24 saat göz ve göz çevresi sağlığına dair

sorunlara çözüm getiriyor. Ülkemizde branş hastaneciliği ile yeni bir dönem başlatan Dünyagöz Hastaneler Grubu, yurt içi ve yurt dışında toplam 23 merkezinde ilkeli sağlık hizmeti veriyor. Dünyagöz; sürekli yenilenen eksiksiz teknolojisi, öğretim üyesi ve uzman doktorlardan oluşan 200 kişilik deneyimli medikal kadrosu, 2000’e yakın personeli ve çağdaş yönetim anlayışıyla kısa sürede dünyanın sayılı birkaç merkezi arasında yerini almayı başardı. Türkiye çapında İstanbul, Ankara, Antalya, İzmit, Adana, Samsun, Sakarya, Bursa Tekirdağ ve Erzincan olmak

üzere 10 ayrı ilde 17 şube ve yurt dışında Hollanda, Almanya, İngiltere, Gürcistan ve Belçika’da bulunan 6 ayrı noktada hizmet veren Dünyagöz Hastaneler Grubu, Türkiye’nin Avrupa’daki ilk ve en büyük yatırımını Almanya’nın Frankfurt kentinde gerçekleştirdi. Yatırımlarına aynı hızla devam edecek olup İzmir, Konya ve Gaziantep’te açacağı yeni hastaneleriyle geniş bir coğrafyaya yayılmayı hedefleyen grup, Türkiye’de sağlık turizminin öncülüğünü üstlenerek dünyanın 107 ülkesinden yılda yaklaşık 40 bin hastaya da hizmet veriyor. 61


10

Süt

İçmemiz İçin

İyi Neden

Sağlıklı beslenme deyince aklımıza ilk önce süt gelir. Sütün besleyici değerlerinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken uzmanlar da 7’den 70’e herkesin süt içmesi gerektiğini vurguluyor.

S

ağlıklı bir hayat sürmenin altın kurallarından biridir süt içmek. Doğduğumuz günden itibaren içmeye başladığımız süt, herkesin vücudu için gerekli olan besin kaynaklarını dengeli bir şekilde içinde barındırıyor. Uzmanlar günde 2 bardak sütün zinde bir vücudun sırrı olduğu kadar pek çok hastalıktan korumanın da temel unsurlarından biri olduğuna dikkat çekiyor. Hayatın her döneminde süt içmek için pek çok sebebimiz olduğunu vurgulayan Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sütün besin değerinin, benzersiz bir kalsiyum kaynağı olmasının, büyüme ve kemik gelişimi üzerinde etkilerinin bu nedenlerin başında geldiğine dikkat çekiyor. İnanç; özellikle gelişme çağında olan çocuklar için vazgeçilmez bir besin olan sütün aslında hayatın her döneminde mutlaka tüketilmesi gerektiğini vurguluyor. 62

İnanç, sütün faydalarını şöyle sıralıyor: 1) Kalp Hastalıklarından Korur

Kalp hastalıkları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunu… Süt ve türevlerinin içeriğinde kan yağları ve kan basıncının düşürülmesinde etkili olan protein, kalsiyum, fosfor gibi besin öğelerinin olması nedeniyle, her gün yeterli miktarda tüketimi koroner kalp hastalıklarından korunmada büyük önem taşıyor. Her gün düzenli içilen 2 bardak sağlıklı süt sayesinde hipertansiyon da dengeleniyor.

2) Süt Okuldaki Başarıyı Artırır

Ebeveynler açısından çocuklarının sağlığı kadar eğitimi de önemli… Çocukluk döneminde içilen günde 2 bardak süt zeka gelişimi açısından büyük önem taşırken, okul başarısını artırdığı kanıtlanmıştır.

3) Enerji Verir Yeterli ve dengeli beslenebilmek için besin gruplarına ihtiyacımız vardır. Bunlar süt ve türevleri, et, peynir, yumurta, ekmek, sebze ve meyvelerdir. Bu besin grupları içinde yalnızca süt enerji oluşumunda etkili olan karbonhidrat, protein ve yağı bir arada içeriyor.

4) Dişleri Korur

Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Sütte ki kalsiyum ve fosfor bu mikroorganizmalara doğal bir savunma sağlar. Her gün içilen süt dişlerde oluşabilecek çürükleri önlüyor.

5) Kilo Alımını Önler

Fazla kilo’ neredeyse çağımızın temel sorunu… Kilo sorununun minimum düzeye inmesi için sağlıklı ve uzun süre tok tutan glisemik indeksi yüksek yiyecekler tüketilmesi öneriliyor. Düzenli olarak her gün içi-

len iki bardak süt de düzensiz ve sağlıksız beslenmeyle alınan kiloları önlemede önemli.

6) Gebelikte Mineral Kaybını Giderir

Sağlıklı bir gebelik için annenin sağlıklı beslenmesi çok önemli. Gebelik döneminde anne vücudunda azalan mineraller, günde 2 bardak süt içilerek karşılanabiliyor.

7) Kemik Gelişimini Sağlar

Süt, güçlü kemikler için bire bir.. Düzenli içilen süt çocuklarda güçlü kemiklere neden olur. Yetişkinlerin de daha sağlıklı kemik yapısına ulaşabilmeleri için kalsiyum almaları gerekir, bunun için de kemiklerin yapı taşı kalsiyum açısından en zengin ve vücutta kullanılabilirliği en yüksek besin olan süt düzenli olarak tüketilmeli.


8 ) Bağışıklık Sistemini Güçlendirir

Mevsim değişimiyle birlikte görülen bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu üst solunum yolu enfeksiyonlarında artma olurken, içeriğinde 40’tan fazla besin öğesi bulunan süt tüketiminin grip, soğuk algınlığı, farenjit gibi kış hastalıklarının önlenmesinde önemli rol oynuyor.

9) Cildi Güzelleştirir

Süt sağlığı olduğu kadar güzelliği de koruyor.. Güzel ve sağlıklı bir cilt için dengeli beslenmenin önemi göz önüne alındığında sütün içeriğinde bulunan vitamin ve mineraller; akne ve cilt inflamasyonu riskini azaltıyor ve cilt sağlığını koruyor.

10) Osteoporozdan Korur

Günümüzde 50 yaş ve üstü kadınların yüzde 50’sinde menopoz ile birlikte osteoporoz belirtileri de görülüyor. Düzenli egzersiz yapılmasının, yeterli kalsiyum ve D vitamini alınmasının bu sıkıntının giderilmesinde büyük önem taşırken, kalsiyum deposu olan sütü her gün 2 bardak tüketmek gerekiyor.

klı Sütü sağlıü noktaları f p in n e m iç

ın, amtemel kuralın in in m ti ke tü belirten Sağlıklı süt ek olduğunu m et ih rc te i kapalı balajlı sütler tün tamamen sü lü ür öm le temaİnanç, uzun bi dış etkenler gi va ha ve ık ldurulduortamda ış balajlarda do am k ti ep as ikropsı önleyen alınan sütü m an kt ka So . or recede ğunu söylüy , 90 ila 95 de in iç ak rm dı rın talardan arın anın mikropla m at yn ka ka anç, sü10-15 daki ni söyleyen İn ği ce le bi re dü vitaminler mamını öl nra içindeki so n ta ık ıld in yüzde tün kaynat sin değerlerin be e er üz ak başta olm nı söylüyor. ında azaldığı 50 ila 90 oran

63


ÇOCUĞUM BAĞIMLI MI ?

Yazılarımızı takip eden ve evladına karşı kendini çaresiz hisseden bir anne gönderdiği mailde bizden evladının bağımlılık yapıcı madde kullanıp kullanmadığını öğrenmek istiyor.

64


B

elirtmekte fayda var. Evdeki şırınga, bükülmüş kaşık, alüminyum folyo kâğıdı, nargile, tütün, sigara kâğıdı gibi maddeler ipuçlarıdır. Madde kullanan bireyi bir bakışta tespit etmek mümkün değildir. Misal vermek gerekirse geçtiğimiz günlerde sentetik kannabinoid kullanan bir ergen madde kullanımından sonra gözlerinin kanlanmasını engellemek için eczaneden ilaçlar aldığını beyan etmişti. Yine başka bir ergen de kullandığı kimyasal maddeden dolayı üzerine sinen kötü kokuyu engellemek amacıyla parfüm kullandığını sözlerine eklemişti. Bilhassa ilk kullanımın evrelerinde bunu anlamak çok daha zor olabilmektedir.

Belirtilerin çoğu ergenlik dönemine özgü özelliklerle benzerlik göstermektedir

Madde kullanımına özgü belirtilerin çok az olduğuna dikkat edilmelidir. Gençte ortaya çıkan değişikliklerin başka nedenden kaynaklanıp kaynaklanmadığı araştırılmalıdır. Evde bulunduğu zamanlarda odasında tek başına kalmayı tercih edebilir. Odasından dışarı çıkmamaya özen gösterir. Aile ilişkilerini azaltmaya ve evde az bulunmaya çalışır, Çünkü içinde bulunduğu durumun anlaşılmasını istemez. Her zamankinden daha fazla para harcamaya başlar. Kullandığı maddenin dozunu artırdıkça, gereksinim duyduğu paranın miktarı da artar. Evden para çalmaya başlayabilir. Son dönemde hırsızlık olayları yaşanır. Madde kullanımını ayırt etmede şu yöntemler mevcuttur: Testler: Her ne kadar madde kullanımını anlamanın en kesin yolu idrar testleri ve saç testi olsa da bazı maddeler testte görünmeyebiliyor. Ama bazı istisnalar da mevcut.

Ancak giyim kuşamda ortaya çıkan değişikliklerin ergenlik dönemine özgü olduğu unutulmamalıdır. Daralmış ya da büyümüş göz bebekleri dikkat çeker. Konuşmasında güçlük fark edilebilir. Ağızda kuruluk saptanabilir. Aşırı terleme, bulantı, kusma, yürümede güçlük ortaya çıkar. Uyku bozukluğundan söz edilebilir. Eroin ve benzeri maddeler almadığı zaman şiddetli uykusuzluk ortaya çıkar. Diğer bazı maddeler ile sürekli uyuma isteği belirgindir. Beslenme alışkanlığı da bozulur. Bu nedenle kilo kaybeder. Madde yoksunluğunda eklemlerde ağrılar kramplar, esneme, kaşıntı, tüylerin ürpermesi gözlenir. Bu amaçla ağrı kesici ilaçların kullanımı artmıştır.

İdrar testleri kullanılan maddeye göre değişmekle birlikte, ortalama son üç günde madde kullanımı olduğuna ilişkin bir bilgi verir. Saç testleri daha net sonuçlar vermekle birlikte, daha pahalı bir yöntemdir. Son üç aylık dönemde madde kullanımının varlığını tespit edebilmektedir. Tutarsız davranışlar: Ergenin arkadaşlarındaki değişikliğe bakmakta büyük yarar var. Uyuşturucu/uyarıcı madde kullanan kişilerde ilk değişiklik çevrelerinde yaptıkları değişikliktir.

Yeni arkadaşlara aman dikkat

İlk kez madde kullanımı çoğunlukla bu çevrenin içinde olmaktadır. Duygusal dalgalanmalar görülebilir. Duygulanımdaki bu iniş çıkışlar tutarlı olmadıkları izlenimi verebilir. Akademik başarısı iyi olan bir öğrencinin okul başarısı düşmeye başlar. Okul başarısındaki bu düşüşü umursamayabilir. Burada dikkat edilmesi gereken en

önemli konu, bu başarısızlığın ardında başka nedenlerin de olabileceğidir. Ergenlik dönemi birçok ruhsal hastalığın ilk belirtilerinin de görüldüğü bir dönemdir. Aile içi sorunlar, ruhsal rahatsızlıklar, olumsuz yaşam olayları da bu başarısızlıkta etkili olabilir. Okula devamsızlık: Okula devamsızlık yaptığından çoğunlukla ailenin haberi yoktur. Genellikle arkadaşları ile birlikte okuldan kaçma görülür. Bu kritik öneme sahip bir konudur. Bu denetimsiz ve kontrolsüz yaşam toplumdışı davranışların gelişmesinde etkili olabilmektedir. Aile ile ders başarısı ve okula devam ile ilişkili yakın temas erken dönemde müdahale edilmesine olanak tanımaktadır. Her zamankinden daha fazla para harcamaya başlar. Bu paranın temini için zor kullanma veya yasadışı yollar kullanılabilir. Giysilerinde, saç modelinde değişiklikler olabilir. Kendi alt kültürünün karakteristiği olan bazı değişiklikler göze çarpabilir.

Madde etkisi kişiyi olumsuz etkiler:

Sınıf içinde dalgınlık, dikkati toplamakta güçlük gözlenebilir. Derse odaklanma güçleşir. Kullanılan maddenin cinsine göre uykulu bir hal veya hareketlilik görülebilir. Belirgin bir halsizlik, yorgunluk gözlenebilir. Giderek okuldan uzaklaşma ve sonra da terk etme görülebilir. İletişimde sorunlar başlar. Sarhoşluk halinde olduğu gibi konuşma peltekleşebilir. Kilo kaybı görülebilir. Beslenme alışkanlığında bir değişiklik ortaya çıkabilir. Madde yoksunluğu, kullanılan maddenin cinsine göre farklı tablolar ortaya çıkarır. Huzursuzluk, sinirlilik, endişe yoksunlukta ortaya çıkan öznel belirtilerdir. Fiziksel belirtiler ise kullanılan maddeye göre değişmektedir. Vücutta yara izleri, kesi izleri görülebilir. Bu dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Aşağıda sayılan durumların başka nedenlerle de görülebileceği unutulmamalıdır. Aileler çocuklarını ve arkadaşlarını takip etmelerinde fayda vardır. 65


MUCİZE AMELİYATLAR SERİSİ DEVAM EDİYOR

KULAK DOKULARIYLA GÖZ KAPAĞI YAPILDI 12 YILDIR KAPANMAYAN GÖZLER Göz kapakları yanmış kadına kulaklarından göz kapağı yapıldı.

K

aybedilmiş organ ve vücut parçalarını insanın kendi dokuları ile yeniden yapmak konusunda geliştirdiği yöntemlerle dünya çapında tanınan ünlü Türk plastik cerrah, Prof. Dr. Mehmet Mutaf yine dünyanın konuşacağı bir ameliyat gerçekleştirdi. Bodrum Acıbadem Hastanesinde gerçekleştirilen ameliyatta 12 iki yıl önce çıkan bir yangında yüzü ve göz kapakları yanan hastanın göz kapakları kulaklarından alınan dokularla yeniden oluşturuldu. Kulaklarında alınan dokularla alt göz kapakları yeniden oluşturulan 42 yaşındaki Serap Mert “Sargılarım açılıp, yüzüme ilk baktığında mutluluk gözyaşlarına boğuldum. Yüzüm yandığından beri hayatım adeta cehenneme dönmüştü. Geçirdiğim bir kaç ameliyattan sonra doktorlar yapacak başka bir şey yok dediler. Tam 12 yıl gece, gündüz gözlerimi tam olarak kapatamadım, alt gözkapaklarım olmadığı için gözyaşım hep dışarı akıyordu, elimde hep mendille dolaştım 12 yıl. Sıcakta soğukta çıldıracak gibi oluyordum, son yıllarda gözlerimde kuruma, yanma oluyordu. En önemlisi de yüzüme bakan insanlar özellikle göz kapaklarımın 66

olmamasından dolayı görüntüme dayanamıyor başlarını çeviriyordu. Hayatımın 12 yılı insan içine çıkmadan geçti diyebilirim. Gözleri görmeyen bir insan nasıl ışığı özlerse ben de karanlığa hasret kaldım. İlk defa ameliyattan sonra rahat bir uyku uyudum. Uyanmak istemedim inanın. Çok şükür artık mutluluktan ağlıyorum.”

Serap Mert’in Hikayesi:

41 yaşında Serap Mert, çalış-

mıyor. 12 yıl öncesinde yerel bir televizyon kanalında çalışan, normal bir hayatı varmış herkes gibi, ta ki evlerinde çıkan bir yangına kadar. O yangında yüzü ve elleri yanmış. Bacak ve karın bölgesinden alınan deri nakilleriyle yüz örtüsü sağlanmış ancak göz kapakları için 10 defa ameliyat edilse bile yapılacak bir şey yok denilmiş. Görünümünden dolayı çalışmayı bırakmış. 12 yıl boyunca göz kapakları hiç kapanmamış. uyku bozukluğu yaratmış. Kulağından alına

dokularla yapılan gözkapakları ile hayata yeniden merhaba demek için heyecanlı, askerden yeni gelen oğlu evde onu bekliyor, Bodrum’da gerçekleştirilen başarılı ameliyat sonrasında konuşan Prof. Dr. Mehmet Mutaf ameliyata dair şunları söyledi “ hastamıza ve bize adeta çifte bayram yaşatacak güzellikte bir sonuç aldık çok şükür. Bir çok insan kaza, kanser ateşli silah yaralanması ve yanık gibi nedenlerle yüzlerini tamamen veya kısmen kaybediyor. İster doğuştan ister


Prof.Dr. Mehmet MUTAF - Plastik Cerrah

sonradan ortaya çıkan faktörlerle olsun, normal yüz formu ve fonksiyonlarını yitirmiş bu insanların hayatları çok büyük zorluklarla dolu geçiyor. Görünümlerindeki farklılık ve diğer insanların dışlayıcı tavırlarıyla toplumdan izole olmaktan, hayattan kopmaktan başka seçenekleri kalmıyor genellikle. Dört duvar arasında geçen bir ömür kaderleri oluyor. Hastamız Serap Mert de bunlardan biri. Yanık nedeniyle tüm yüzü ile birlikte alt göz kapakları da yanmış bir hasta bu. Nadir görülebilecek bir vaka zira 12 yıldır gözünü tam olarak hiç kapatamamış bir insan. Meslek hayatımda tahrip

YANMIŞ GÖZ KAPAKLARININ KULAK DOKULARIYLA YENİDEN YAPIMI Tanrı eksik yaratmaz, eksik görünen ne varsa insanın içinde gizlidir; eğer bulamamışsak, yeterince aramadığımızdandır. Prof. Dr. Mehmet Mutaf

olmuş çok yüz gördüm ancak her hasta ayrı bir bulmaca ve her hastanın sorununa en uygun olan yeni çözümler bulmak durumundayız. Serap Mert için yaptığımız ameliyatla hem ona normal bir görünüm kazandırarak toplum içine çıkabilmesini hem de gözün korunmasını hedefledik. Hastamızın alt göz kapakları kulaklardan alınan kıkırdak ve deri ile yeniden oluşturuldu. Burada önemli olan yapılan göz kapaklarının yeniden çekilmesinin önlenmesi. kulaktan alınan kıkırdak doku ile destek oluşturmamızın sebebi bu. Çok şükür sonuç istediğim ve planladığım gibi oldu. Doku aldığımız kulaklar-

da hiç bir bozukluk yaratmıyoruz, öyleki kulak arkasında ince bir çizgiden başka bir iz de kalmıyor. Hastanın kendi dokularından olduğu için doku reddi riski de söz konusu değil, ömür boyu kalıcı olacak ve hiçbir sorun çıkarmayacak bir çözüm bu. Hastanın burnunda, ağız çevresindeki eksiklileri gidermek ve yüz derisini tamamen yenilemek de hedeflerimiz arasında, ancak hepsini bir seansta yapmak maalesef mümkün değil. Dolayısıyla hastamıza aşamalı olarak başka ameliyatlar da yapacağız. Hep söylerim tıpta mucizler yoktur ama mucizevi sonuçlar elde etmek mümkündür. Bunun

içinse gerek hasta gerek hekim olarak sabırlı olmak gerekiyor. Kısacası Serap Mert’in dönüşümü yeni başlıyor diyebilirim

Karanlık Hasreti Bitti

Göz kapakları yandığı için 12 yıldır gözlerini kapatamayan kadının çifte bayram sevinci 12 yıl önce yüzü yanan ve geçirdiği ameliyatlar sonrasında artık bir şey yapılamaz denilen Serap Mert adeta hayata küsmüş. “12 yıldır nasıl görmeyen bir göz ışığa hasret çekerse ben de karanlığa hsret kaldım adeta. uykularım dahil gözlerim hiç kapanmadı benim.” 67


Kalp ve şeker hastaları

zatüreye daha kolay yakalanıyor 12 Kasım Dünya Zatüre Günü. Türkiye’deyse enfeksiyona bağlı ölümler arasında ilk sırada yer alan zatürenin en sık nedenini solunum yollarına girip yerleşen bakterilerin sebep olduğu enfeksiyonlar oluşturuyor.

Z

YÜKSEK ATEŞ VE ÖKSÜRÜK VARSA DIKKAT!

Zatürenin belirtileri arasında yüksek ateş, öksürük, sık ve zorla nefes alma, kirli sarıdan kirli yeşile kadar değişen renkte balgam çıkarma, ilerlemiş vakalarda dudakların morarması, öksürmekle artan sırt ağrısı, kanlı balgam ve uçuklar yer alıyor. Aşırı soğuğa maruz kalma, boğaz ve bronşlarda

68

Dr. Adnan GÜLSOY - Liv Hospital Ankara Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı

atüreden korunmanın kişinin kendi elinde olduğunu söyleyen Liv Hospital Ankara Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Adnan Gülsoy “Mikoplazma, virüsler, verem mikrobu ve mantarlar da zatüreye sebep olabilir. Aşırı soğuklardan uzak durmak, sigara ve alkol kullanmamak, kişisel temizliğe önem vermek zatüreden korunmak için büyük önem taşıyor. Tüm bunların yanında en önemli korunma biçimi zatüre aşısı yaptırmak. Mikroplara karşı bağışıklık kazanılan aşıyı beş yılda bir tekrarlamak gerekiyor” diyor.

virüs hastalıklarının süresinin uzaması (Grip, faranjit, bronşit vs.) sigara-alkol kullanımı, kronik hastalıklar (Kalp, şeker, romatizmal) astım, bronşit, KOAH gibi alveol yapısını ve öksürük refleksini bozan akciğer hastalıkları ile nörolojik hastalıklar, vücut direncini düşüren tümöral hastalıklar ve bunların tedavisinde kullanılan ilaçlar da risk faktörleri

arasında.

HER ŞEYIN BAŞI KORUNMAK

Ölüme sebep olabilen tehlikeli bir hastalık olan zatürede tedavi kadar korunmak da önemlidir. Zatüre aşısıyla hastalığa sebep olan mikropların birçoğuna karşı bağışıklık kazanılır. Aşı risk gruplarına beş yılda

bir tekrarlanarak yapılabilir. Kalp hastaları, şeker hastaları, sigara ve alkol kullananlar, astım, bronşit ve KOAH hastaları, bakımsız kişiler, nörolojik hastalar, 65 yaş üzeri insanlarda zatüreye yakalanma riski sağlıklı bireylere göre daha yüksektir. Ayrıca bağışıklığı baskılayıcı tedavi görenler ve AIDS’li hastalar da aşılanmalıdır.

ZATÜREDEN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER

•Aşırı soğuklardan korunun. •Sigara ve alkolden uzak durun. •Özellikle soğuk havalarda havasız ve kapalı ortamlarda mikroplar daha kolay yayılıp bulaştığı için buralara girmeyin ya da sık sık havalandırın. •Solunum yollarında olan hastalıklar için beklemeden hekime başvurun. •Kişisel hijyen her zaman önemlidir. (Öksürürken ağıza mendil tutup onu hemen çöpe atın, ağız-burun temizliği yapın, öksürünce hemen ellerinizi sabunlayın)


ÇOCUK YOGASI Çocuklar erken yaşta strese maruz kalıyor. Dersler, aktiviteler ve kurslar… Çocuklar rahatlamaya fırsat bulamıyor. Çocuk yogası, doğru nefes almayı, çocuklara duruşlarla hayal güçlerini kullanmayı ve nasıl rahatlayabileceklerini öğretmeyi amaçlamaktadır. Çocukların hayal güçleri sınırsızdır, sabit fikirleri yoktur. Onlar için yoga; Hikâyeler, oyunlar, doğayı ve hayvanları canlandırarak ( örnek: ağaç, rüzgâr gibi) eğlendirici egzersizlerdir. Rekabetsiz ve güvenli bir ortamda kendi kişililerini ve yaratıcılıklarını ifade etmelerini sağlar. Küçük yaşta yoganın bedensel ve ruhsal tohumu atılır. Bilimsel araştırmalara göre yoganın çocuklar üzerinde büyük faydaları vardır. Bütün bu güçleri yaşantıları boyunca geliştirip, ifade etmelerini sağlar. Çocuk yogasıyla ilgili çok faza soru vardır aslında. Kreş dönemindeki çocuk için yoga uygun mu? Çok erken değimli? Sakatlanma riski var mı? Bu gibi ve buna benzer sorular yetişkinler tarafından merak edilir. Yoga yapan meraklı, kocaman gözlerle bakan ve hayal dünyasına dalmış küçük mutlu yogileri gördüğünüzde bu sorular ortadan kalkar. Yoganın çocuklar üzerinde büyük faydaları vardır ve her yaşa uygundur. Yogada rekabet yoktur çocuk olduğu gibi kabul edilir. Çocuklar ders esnasında oynayarak “yapa bildiği” kadar zorlanmadan, eğlenerek öğrenir. Hikayeler sayesinde hayal dünyasına dalar ve zaten içinde olan hayal dünyasını daha da genişletir. Arılar gibi ses çıkarır, ağaç olur, kurbağa dönüşür ve bu hareketleri yaparken hiç

YOGANIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDE FAYDALARI Araştırmalar yoganın çocuklar üzerinde olumlu faydalarını gösteriyor:

fark etmeden vücutları güçlenir. Nefeslerini kontrol etmeye başlar, farkındalıkları artar ve sağlıklı büyürler. Yoga derslerinde uygulanan Masaj ve meditasyon tekniklerinin de

çocuklar üzerinde büyük faydaları vardır. Bundan dolayı olsa gerek Yurtdışında da gittikçe büyüyen çocuk yogası bizim ülkemizde de okul ve kreşlerde yer bulmaya başladı.

Kendine güveni kazandırır Hafızayı ve konsantrasyonu artırır Olumlu düşünceyi geliştirir ve zihni rahatlatır Kendini ve karşı tarafı kabullenmeyi öğrenir Bedensel farkındalık geliştirir Duygularını daha iyi ifade edebilir Rahatlamayı sağlar ve stresi azaltır Stresi daha iyi yönetmeyi öğrenir. Hiperaktif çocuklarda alternatif terapi olarak faydalıdır Depresyon ve korkuları azaltır Beden ve ruhsal dengeyi sağlar

69


3.GAMEP ödülleri sahiplerini buldu

sanayileşmeye, markalaşmaya ve istihdama katkı Sanayi başkenti Gaziantep başta olmak üzere ,bölgesel kalkınmanın en büyük savunucusu olan Gaziantep Medya Platformu’nun (GAMEP) her yıl düzenlediği Bölgesel ve Uluslararası Markalar ödül töreninin 3’üncüsü yapıldı. Şehitkâmil Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ve sunuculuğunu Ceyda Düvenci’nin üstlendiği törene Ak Parti Genel Sekreteri ve Gaziantep Milletvekili Abdülhamit Gül, Gaziantep Milletvekili Nejat Koçer, MHP Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, Büyükşehir Belediye

70

Başkanı Fatma Şahin, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi, Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu ve Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu’nun yanı sıra törene çok sayıda işadamı ve marka temsilcisi katıldı. Geleceğin güçlü Türkiyesi için

gerçekleştirilen 3. bölgesel ve uluslar arası markalar ödül töreninde konuşan GAMEP Başkanı Nazmi Özkoyuncu, bölgesel kalkınma aşkına bir sanayi başkenti Gaziantep’in yanı sıra bölgelerdeki illerden de markalara, ödül töreni düzenlediklerini belirtti.Özko-

yuncu , amaçlarının marka şehirler oluşturarak, Anadolu sermayesinin gelişmesini teşvik etmek olduğunu söyledi. Konuşmaların ardından Gaziantep başta olmak üzere bölgede markalaşma anlamında büyük başarılara imza atan şirketler ödüllendirildi.


71


Kadına Şiddet Türkiye’yi Kaygılandırıyor Global Politika ve Strateji Merkezi’nin (GLOBAL) yaptığı araştırmayla Türk insanının en çok nelerden kaygılandığı raporlandı. Bu araştırma sonucunda Türk insanın en çok uyuşturucu ve terör kaygısı yaşadığı ortaya çıktı.

U

yuşturucu ve terörden sonra en çok kaygı yaşanan konu ise “kadına şiddet” oldu. Geçtiğimiz kış ayı içinde öldürülen kadın haberleri nedeniyle Türkiye bu konuya büyük bir hassasiyet gösterdi. Raporda kaygı seviyeleri 0-10 arasında derecelendirilerek belirtildi. Uyuşturucu ve terörden sonra en yüksek değer olan kadına yönelik şiddet kaygısı ise ortalama 7.9 belirlendi. Bu kaygının kadınlarda hissedilme oranı 8.3 iken, erkeklerde ise bu oran 7.4’te kaldı. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Zirve Üniversitesi Aile ve Kadın Çalışmaları Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Derya Keskinci Kadına yönelik şiddetin temel nedeni kadının ikincil bir varlık olarak görülmesi, kadının insan hakları bilincinin toplumda yerleşmemiş olmasıdır.” dedi. Kadın hakları insan haklarıdır diyen Keskinci, “ Kadın hakla72

Doç.Dr. Derya KESKİNCİ -Zirve Üniversitesi Aile ve Kadın Çalışmaları Merkezi Müdürü Yrd.

rı ihlali, insan hakları ihlalidir. Kadına yönelik şiddet bir suçtur. Şiddet uygulayan erkeğin cezasız kalması veya ceza indirimi ile ödüllendirilmesi kabul

edilemez. Kadına yönelik şiddet tüm topluma yöneltilmiş şiddettir.” şeklinde konuştu. Kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşit-

sizliğinin olduğuna dikkat çeken Keskinci, “Kadına yönelik şiddetin nedeni kadının ikinci bir varlık olarak görülmesi ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu bilincinin toplumda yerleşmemiş olmasıdır. Bu sebeple içselleştirilmiş toplumsal cinsiyet rollerinin ve erkeklik anlayışının yok edilmesi gerekir. Bu amaçla erkeklerin de içinde olduğu okul öncesi eğitimden başlayarak topyekûn bir zihniyet dönüşümü mücadelesinin başlatılması gerekir. Psikolojik, sosyo-ekonomik birçok nedeni olan şiddetin sadece kanuni düzenlemelerle ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını savunmakla birlikte cezaların yetersiz olduğunu da vurgulamamız gerekir. Kadınlara yüklenen bazı nedenler tahrik sebebi sayılarak ceza indirimlerinin yapılmaması ve cezaların ağırlaştırılması suretiyle caydırıcılığının sağlanması gerekmektedir.” dedi.


Çocuklarda İnmemiş Testis El muayenesiyle tespit edilerek ameliyatla başarılı şekilde tedavi edilebilen inmemiş testis sorununda erken teşhis çok önemli. Medical Park Gaziantep Hastanesinde görev yapan Çocuk Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve, Çocuklarda ‘‘İnmemiş Testis’’ konusunda bilgiler verdi.

E

rkek bebekler doğmadan önce her iki testis bebeğin karın boşluğundadır. Bebek anne karnında gelişimine devam ederken testisler de torbaya inmeye başlarlar. Karın içi boşluğundan sonra kasık bölgesini geçerek doğuma yakın torbaya yerleşirler. Nadiren bu torbaya iniş doğumdan sonraki ilk 1 sene içinde de devam eder. Yeni doğan bir erkek çocuk doğduğunda testisler şayet torbada değilse, bu duruma gerçek inmemiş testis adı verilir. Çoğu zaman tek tarafta, bazen de çift tarafta birden olur. Gerçek inmemiş testiste önemli özellik, bir ya da iki testisin hiçbir zaman torbada olmamasıdır. Op. Dr. Serdar Şiyve, ‘‘İstatistiklere göre inmemiş testis erken doğan bebeklerde normal zamanında görülen bebeklere oranla 3 kat daha sık görülür. 1 sene sonuna kadar inmemiş testislerin bir kısmı daha iner. Ancak bundan sonra artık inmez. Erkek çocukların cinsel organlarına ait en sık rastlanan anormalliktir. Her 100 sağlıklı erkek bebekten birisinde kalıcı bir hastalık olarak bulunur. İlk 1 sene geçtikten sonra mutlaka

bir an önce tedavi edilmelidir’’ dedi. İnmemiş testis, tecrübeli bir elin yaptığı dikkatli muayene sonrasında kasık kanalının bir yerinde ele gelir. Ancak hastaların beşte birinde testis ele gelmez. Böyle olduğunda iki ihtimal söz konusudur. Ya testis karın içindedir. Ya da yoktur. Böyle bir durumda en kesin tanı yöntemi ‘laparoskopi’ dir. Yani bıçaksız ameliyat olarak da bilinen yöntemdir. Bu amaçla karın duvarında açılan delikten ince bir ışıklı mercek sokarak tüm karın içi görülür. Böylelikle testisin olup olmadığı kesin olarak saptanır ve karın içinde duruyorsa aynı yönteme devam edilerek torbaya indirilir.

İNMEMIŞ TESTIS NEDEN TEDAVI EDILMELIDIR?

İleride çocuk sahibi olmayı önler: Çok bilinen bir kısırlık sebebidir. Testisler ne kadar erken torbaya indirilirse bu risk o kadar azalır. Kanser gelişebilir: İnmemiş testisli hastaların testislerinde ileride kanser gelişme riski normal erkeklere oranla 15 katı kadar daha fazladır. Beraberinde kasık fıtığı da olabilir: Her

zaman belirti vermese de inmemiş testisli hastaların % 65 kadarında ameliyatta fıtık da tespit edilir ve cerrahi tedavisi yapılır. Psikolojik ve estetik problem oluşturur. Yerine inişini tamamlamamış testis dışardan gelen travmalara daha açıktır. Tedavi için en ideali çocuk bir yaşını doldurduktan sonradır. Ancak en geç 2 yaş bitimine kadar tedavi tamamlanmalıdır. Hangi nedenle olursa olsun inmemiş testis tedavisi 2 yaşın sonrasına bırakılmamalıdır. İnmemiş testisin olduğu tarafta fıtık da varsa o zaman hiç beklenmeden gerekirse 1 aylık bebekte de cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Ehil ellerde ve çocuk cerrahisi uzmanlarınca yapılan ameliyatlardan sonra başarı oranı çok yüksektir. Ancak hormon tedavisi başarı şansı düşük, yan etki ihtimali büyük bir tedavi şeklidir. İnmemiş testis ameliyatı olan çocuklar aynı gün hastaneden taburcu edilir ve ameliyat sonrası ilk bir kaç saatten sonrasını evde geçirirler. Böylesi hem tıbbi açıdan hem de psikolojik açıdan çocuk ve ailesi için çok daha avantajlıdır. Ağrı kesici-ateş düşürücü özelliği olan ilaçlarla ameliyat sonrası rahatsızlıklar rahatça

Op.Dr. Serdar ŞİYVE

Medikal Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Cerrahi Uzmanı

kontrol altına alınır. Çocuklar ne kadar küçükse ameliyat sonrası dönemleri o kadar rahat geçer. Daha küçük çocuklar daima daha çabuk iyileşirler. İki gün içinde tüm çocuklar ayağa kalkar ve oyuna başlarlar. 3-4 gün sonra bir kez pansuman ve yara kontrolü için ameliyat eden çocuk cerrahisi uzmanına gidilir. Birkaç ay sonra geç kontrol yapılır. 73


‘Sen çocuğun ancak hayalini kurarsın’ dediler

13 yıl sonra üçüzleri oldu Paris’te yaşayan Serhat-Sebahat Bağlı çifti, evliliklerinin 7. yılında dünyaya gelen bebeklerini 40 günlükken kaybettikten tam 6 yıl sonra üçüz bebek sahibi oldu. Türkiye’de tüp bebek tedavisi olan aile “Dünyanın tüm servetini bize verseler, bu kadar mutlu olamazdık” diyor.

20 yaşında evlenen Sebahat Bağlı, Polikistik Over (kronik bir yumurtlama bozukluğu) hastasıydı ve hastalığına bağlı olarak da adet düzensizliği sorunu yaşıyordu. İki yıllık evliyken doktora gittiğinde doğum kontrol hapı verildi ve adet dönemleri düzene sokuldu. Ancak bu kez de hamile kalamıyordu.

“SEN ÇOCUĞUN ANCAK HAYALİNİ KURARSIN”

Bağlı çifti, dört yıllık evliyken normal yollardan çocuk sahibi olamadıkları için Paris’te tedavilere başladı. Üç kez aşılama tedavisi yapıldı ancak başarılı sonuç elde edilemedi. Sebahat Bağlı da ileri derecede Polikistik Over Sendromu, Serhat Bağlı da ise sperm kalitesinde düşüklük vardı. 26 yaşındayken gittiği doktor; “Sen bu yaşta menopoza girmek üzeresin, çocuğun ancak hayalini kurarsın” dedi. Bunun üzerine Bağlı çifti şanslarını Türkiye’de denemek istedi. İki kez kendi ülkelerinde tüp bebek tedavisi gördüler ancak ikisinde de sonuç olumsuzdu. Sebahat ve Serhat Bağlı, üzülerek Paris’e döndü.

40 GÜNLÜK BEBEKLERİ HAYATINI KAYBETTİ

Ancak bir süre sonra tüp bebek

74

tedavisinde kullanılan ilaçların da etkisiyle Sebahat Bağlı normal yollardan hamile kaldı. Adeti yeni gecikmişti. Tekrar doğum kontrol hapına başlayacaktı. Hamileliğini tesadüfen öğrendi. Eşi, Türkiye’deydi. Kendisine haber verdi. Birkaç doktor birden ‘Hamilesin’ deyince ancak ikna oldular. Ancak doktorlar normalde görünmesi gereken bir ayrıntıyı atlamışlardı. Bebeğin kalbine giden iki ana damarın yeri farklıydı. Bağlı ailesi bu anomaliyi doğumdan tam üç gün sonra öğrendi, bebeklerini de 40 günlükken kaybetti. Bir an “Gerçekten bebek sahibi olmak bizim için hayal mi?” diye düşünen Bağlı çifti yine de pes etmedi. Bağlı çifti bebeklerini kaybetmenin üzüntüsünü kalplerine gömerek evlat sahibi olabilmek için 1.5 yıl sonra Türkiye’nin yolunu tuttu.

23 NİSAN’DA ÜÇÜZ HAMİLELİK HABERİ GELDİ

Bu kez şans yüzlerine ilk seferde güldü. Üstelik de üçüz bebekleri olacaktı. Yerleştirilen iki embriyodan bir tanesinde tek yumurta ikizleri vardı. 23 Nisan’da tam da çocuk bayramında doktorları tüp bebek uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir’den hamilelik haberini aldı Sebahat Bağlı. Bağlı;“İkiz bebek beklerken üçüz haberini alınca çok mutlu olduk. Hiç endişelenmedik. Ancak bu sefer

Op.Dr. Seval TAŞDEMİR -Ferti-jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüo Bebek Uzmanı

daha dikkatli olmalıydık. Eve en yakın hastanede düzenli olarak kontrollerimi yaptırdım. 35. haftada üçüzlerim Zeynep, Elif ve Mehmet Emin’i kucağıma aldığımda dünyalar benim oldu. Neden daha önce doktorumuza gelip tedavi olmadığımızı düşündüm. Bu güzelliklere kavuşup 13 yıl sonra tam anlamıyla kocaman bir aile olduk. Allah isteyen herkese nasip etsin” diyerek mutluluk gözyaşları arasında duygularını anlattı. Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir: “İleri düzey Polikistik Over Sendromu (kronik bir yumurtlama bozukluğu) olan hasta grupları, adet göremez. Polikistik Over ‘çok sayıda kist içeren yumurtalık’ anlamına gelir. Polikistik Over, üreme çağında olan bir kadında düzenli olarak gerçekleşmesi gereken yumurt-

lama işlevinin aksaması, tüylenmede artış, adet gecikmeleri, kilo alma, sivilcelenme, gebe kalamama veya zor gebe kalma gibi belirtilerle seyreden bir durumdur. Bu hastaların gerek tüp bebek, gerekse yumurtlama takibinde ilaç dozu çok zor ayarlanır. Düşük doz ilaç verirseniz, yumurta gelişmez. Yüksek doz ilaç verirseniz, yumurta fazla gelişir. Bu fazla yumurta gelişmesinin avantajı; gerekli embriyolar yerleştirildikten sonra tedavi sırasında oluşan fazla embriyolar yumurta dondurma programına alınır. Sebahat Bağlı’ya da genetik yöntemler uygulandı. Rahime iki embriyo yerleştirildi. Biri tek yumurta ikizi kızları, diğeri de bir erkek bebek olarak dünyaya geldi. Şuanda 21 aylık olan çocukları ile yıllar sonra kocaman, geniş bir aile olmanın tadını doyasıya çıkarıyorlar. Biz de onları gördükçe mutlu oluyoruz. Pes etmediklerinden hayatları 3 çocuk ile taçlandı”


KADINLARDA İNME RİSKİ ARTIYOR Kalıcı sakatlık ve hayati tehlikeye neden olan inme, son yıllarda erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülüyor. Kadınların daha uzun yaşaması, gebelik ve doğum kontrol hapları gibi birçok etken inme geçirme riskini artırabiliyor.

M

GEBELIKTEKI DEĞIŞIMLER ETKILI OLABILIYOR

Hamile olan genç kadınlarda inme gelişme riski olmayanlara göre daha fazladır. Hamilelik döneminde yaşanan ödem ve pıhtılaşma mekanizmasındaki fizyolojik değişiklikler nedeniyle özellikle gebeliğin son 3 ayında ve doğum sonrası erken dönemde inme daha sık görülmektedir. Gebelik ile ilişkili olarak ortaya çıkan yüksek tansiyon hem kanayıcı hem de tıkayıcı inmelerin önemli nedenlerindendir. Gebelik öncesinde yüksek tansiyonu

Doç.Dr. Yakup KRESPİ -Memorial Şişli Hastanesi İnme Rehabilitasyon ve Araştırma Ünitesi Başkanı

emorial Şişli Hastanesi İnme Rehabilitasyon ve Araştırma Ünitesi Başkanı Doç. Dr. Yakup Krespi, inme ve tedavisi hakkında bilgi verdi. İnme, erkeklerde ölüm nedenleri arasında 5’inci, kadınlarda ise 3’üncü sıradadır. Kadınlarda daha fazla inme yaşanmasının birinci nedeni, erkeklere oranla daha uzun yaşamalarıdır. Toplumdaki yaşlı oranı arttıkça inme sıklığı özellikle kadınlarda artmaktadır. Bu nedenle inme riskinin belirlenmesi ve koruyucu stratejilerin hayata geçirilmesi önemlidir. Hipertansiyon, diyabet, yüksek kolesterol ve sigara gibi bilinen genel risk faktörlerinin dışında kadınlara özgü risk faktörleri de bulunmaktadır.

DOĞUM KONTROL ILAÇLARINI KONTROLSÜZ KULLANMAYIN

olan kadınların, doktor ko n t r o l ü n d e düşük doz aspirin kullanmaları ve beslenmelerinde yeterli kalsiyum içeriğinin olması sağlanmalıdır. Yüksek tansiyon hastası olan gebeler, doğumdan sonra doktor kontrolünde uygun ilaç tedavisine devam etmelidirler. Düşük doz doğum kontrol ilacı kullananlarda inme riskinin göreceli olarak arttığı belirlen-

miştir. Özellikle; yaşlılarda, sigara içenlerde, diyabet, yüksek tansiyonu ve kolesterolü olanlar veya genetik olarak pıhtılaşma bozukluğu bulunan kadınlarda doğum kontrol hapı kullanımı inme riski artırmaktadır. Bu nedenle bu risk faktörleri olanlarda doğum kontrol hapı kullanılması gerektiğinde, söz konusu risk faktörleri kontrol altına alınmalıdır. İnmenin

nadir nedenlerinden biri olan beyin toplardamar tıkanıklığı, kadınlarda çok daha sık ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu inme tipinin görüldüğü hastaların %70’inden fazlası kadındır. Kadınlarda bu kadar sık görülmesinin öncelikli sebebinin doğum kontrol hapları ya da gebelikten kaynaklanan hormonal faktörler olduğu düşünülmektedir. Bu tarz bir öyküsü olan kadınlarda gebelik sakıncalı değildir ancak kan sulandırıcı tedavinin gebelik boyunca kullanılması önerilir. Görme ve konuşma bozuklukları ve uyuşma gibi belirtilerle kendini gösteren auralı migren, inme riskini artırabilmektedir. Auralı migreni olup sigara içen kadınlarda inme riskinin daha da arttığı dikkati çekmektedir. Auralı migreni olan kadınların mutlaka sigarayı bırakmaları gerekmektedir.

KALPTE RITIM BOZUKLUKLARI INMEYI TETIKLIYOR

“Atriyal fibrilasyon” adı verilen kalpte ritim bozukluğu, inme için önemli bir risk faktörüdür. Kadınların beklenen yaşam sürelerinin daha uzun olması nedeniyle özellikle ileri yaşlarda daha sık görülmektedir. Bu nedenle rutin kontrollerde özellikle 75 yaşın üzeri kadınlarda EKG ve ritim bozukluğu açısından tarama yapılması önerilmektedir.

75


KONUŞMA BOZUKLUĞUNA

SON

D

Gaziantep Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesinde Gaziantep ve Bölgede ilk olma özelliğine sahip olan Dil ve Konuşma Terapistliği Polikliniği açıldı.

r. Ersin Arslan Devlet Hastanesinde Dil ve Konuşma Terapisti Uzman Yasemin Aydın ÖZDAĞ görevine başlayarak Dil ve Konuşma Terapisti poliklinik içeriği hakkında şu bilgileri paylaştı.

ma gelişimi açısından dil ve konuşma terapisti tarafından değerlendirilmeli ve takip edilmelidir. Sesletim ve Sesbilgisel Bozukluklar : Sesletim ve sesbilgisel bozukluklar bireyin konuşma seslerini yanlış üretmesidir (Örneğin /k/ yerine [t], /r/ yerine [y], /s/ yerine [ş] gibi).

“Afazi: genellikle bir inme ya da kafa travması sonucunda aniden ortaya çıkan ve beynin dilden sorumlu alanların hasarlanmasından kaynaklanan bir dil bozukluğudur. Gecikmiş Dil ve Konuşma, Özgül Dil Bozukluğu: Çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından çok daha yavaşsa, çocuğun konuşması gecikmiş konuşma olarak adlandırılır. Damak-Dudak Yarıklığına Bağlı Konuşma Bozukluğu: Dudak-damak yarıklığı; dudak, sert damak, yumuşak damak, diş. burun gibi yapıların birinin 76

Konuşmada Akıcılık Bozuklukları: Kekemelik bir akıcılık bozukluğudur. Konuşma anında ses-hece tekrarları, ses uzatmaları, duraklamalar, ses eklemeler, tutulmalar ve başını sallama, elini bacağına vurma, ayağını sallama gibi ikinci davranışları görülmektedir. Uz. Yasemin ÖZDAĞ -Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi Dil ve Konuşma Terapisti

ya da birden fazlasının yapısal olarak bozuk olmasına ve bu organların artikülasyon için gerekli olan hareketleri uygun bir biçimde yapamamasına ne-

den olmaktadır. İşitme Kaybına Bağlı Dil ve Konuşma Sorunları: İşitme kaybı olan birey dil ve konuş-

Bunlara ek olarak motor konuşma bozuklukları, apraksi, dizartri ve ses bozuklukları olan hastalarda yaş sınırı olmaksızın terapiye alınarak sağlık hizmeti sunulmaktadır.”şeklinde konuştu.


Sağlık personeli hedefte Sağlık Bakanlığı, 7 Haziran’dan bu yana Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan terör olaylarının bilançosunu açıkladı. Terör saldırısına maruz kalan 4 sağlık personeli yaşamını yitirirken 21 sağlık personeli de teröristlerce alıkonuldu.

112 Komuta merkezlerine yapılan acil çağrılara ulaşmaya çalışan sağlık personeli defalarca pusuya düşürüldü. PKK’lılar tarafından kaçırılan sağlık ekibi, silah zoruyla yaralı bir kadın teröriste müdahale yaptırıldıktan sonra serbest bırakıldı. Ambulanslardaki ilk yardım malzemelerine de teröristlerce el konuldu. Örgütün ambulanslara yönelik saldırıları bölge halkına büyük zarar verdi. Şırnak, Diyarbakır, Ağrı, Van, Muş, Erzurum, Bingöl ve Bitlis’te toplam 1326 vaka için acil çağrı alındı ancak ambulanslar çağrıların 923’üne terör saldırılarından dolayı ulaşamadı.

4 SAĞLIK ÇALIŞANI ÖLDÜRÜLDÜ

Terör örgütü PKK’nın sağlık

personeline yönelik saldırılarında 4 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. 27 Ağustos’ta sağlık memuru Eyüp Ergin Şırnak’ta, 31 Ağustos’ta Dr. Abdullah Biroğul ve eczacı Yunus Koca Diyarbakır’da uğradıkları saldırılar sonucu hayatını kaybetti. 25 Eylül’de ise Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde yaralıları almaya giden ambulans şoförü Şeyhmus Dursun teröristlerce kurşun yağmuruna tutulan ambulansta hayatını kaybetti.

Acil Komuta Kontrol Merkezine gelen ihbar üzerine Ağaçyolu Köyü’ne giden sağlık ekibi eli silahlı teröristlerle karşılaştı. Aralarında hamile personelin de bulunduğu sağlık ekibi, silah zoruyla yaralı bir kadın teröriste müdahale yaptırıldıktan sonra serbest bırakıldı. Ambulanstaki ilk yardım malzemelerine de teröristlerce el konulduğu öğrenildi. Öte yandan birçok benzer olayda da teröristler ambulanslardaki tıbbi malzemelere el koydu.

SİLAH ZORUYLA İLK YARDIM

CİZRE’DE PUSU KURDULAR

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 21 sağlık personeli teröristlerce kısa süreli alıkonuldu, 3 personelimiz de fotoğrafları çekilerek tehdit edildi. 9 Eylül 2015 tarihinde Bingöl’de 112

Sağlık Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgiye göre; Cizre’de 8 gün süren ilk sokağa çıkma yasağı sırasında 112 Acil Komuta Merkezi’ne 251 ihbar yapıldı. Bu vakaların 68’ine bombalı

hendekler ve barikatlar nedeni ile ulaşılamadı. Çağrıdan 36’sının çevrede bulunan devlet hastanelerine sevk edildi. Gelen toplam çağrılardan 27’sinin yaralanma vakası olduğu, yaralılardan 10’unun hastaneye ulaştırıldığı, 17’sine ise ateş açılması, bombalı barikat ve hendek gibi nedenlerle ulaşılamadığı açıklandı.

ODAYA KAPATIP TEHDİT ETTİLER

Şırnak’ta 5 Eylül’de teröristlerce önü kesilen ambulanstan indirilen sağlık görevlileri bir eve silah zoru ile götürüldü. Sağlık ekibi bir odaya kilitlenerek yaralıya ilk yardım yaptırıldı. Teröristler, sağlık personeli ve ambulans şoförünün fotoğraflarını çektikten sonra serbest bıraktı. 77


Erkek meme büyümesine

estetik çözüm

Uzmanlar, erkeklerde meme büyümesi yani jinekomasti sorununun oldukça sık görüldüğünü belirterek, bu sorunun nedenleri ve çözümü hakkında yeterince bilgi sahibi olunmaması durumunda sosyal sorunların yanı sıra, ciddi sağlık problemlerine de yol açabileceğini açıkladı.

J

inekomasti, erkeklerde kadın memesini andıran görüntünün kendine güvensizlik, içe kapanma, istediğini giyememe, duruş bozuklukları, deniz ve spor ortamlarında rahat edememe gibi problemlere neden oluyor.

, ardından varsa serbest hale gelen meme bezinin aynı küçük kesilerden çıkartılması ve son olarak da yine lazer ile deride sıkılaşmaya yardımcı olunması cerrahiyi küçük kesilerle ve oldukça etkili sonuçlandırmamızı sağlıyor” dedi. Jinekomastinin evresine göre değişen, ancak genellikle çok küçük iki - dört kesiden yapılan işlem sonrası hızla iş, okul ve sosyal hayata dönüldüğünü de sözlerine ekleyen Op.Dr.Orhan Erbaş, bu işlem sonrasında hastalarda duruş bozukluğunun düzelmesi, dilediği kıyafetleri seçebilmesi gibi faydaların da küçümsenmeyecek psikolojik artılar olduğunu belirtti.

Yeni doğan bebeklerin ilk birkaç haftası, 14 yaşında zirve yapan puberte diye adlandırılan dönem ile 50 yaş sonrası dönemlerde meme büyümesinin normal olduğunu belirten Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrah Op.Dr.Orhan Erbaş, bu dönemlerin dışında kalan ve patolojik nedenlerle oluşan jinekomastiye ise özellikle dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Birçok ilaç kullanımı, yumurtalık ve böbrek üstü bezi tümörleri, hormonel bozukluklar, meme kanseri gibi nedenler açısından jinekomasti hastalarının değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Op. Dr. Erbaş konuyla ilgili şunları söyledi: “Kadın memesi görünümündeki bir erkek memesinin detaylı fizik muayenesi, radyolojik değerlendirilmesi, hastalığın seyri, kan tahlilleri ile çözüm yolunda net bir sonuca varılabilir. En basit tedavi altta ya78

Op.Dr. Orhan ERBAŞ

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrah

tan patolojik bir durum var ise bunun bulunup kaldırılmasıdır. Ergenliğe bağlı bir büyüme ise düzelme açısından ergenlik bitimi beklenebilir. Bunların dışında ise tek tedavi seçeneği

cerrahidir.” Jinekomasti tedavisinin son yıllarda başarıyla yapıldığını belirten Op.Dr. Erbaş, “Memedeki mevcut yağın LASER yardımlı yağ alma işlemiyle etkin şekilde alınması

Problemini çevresine ifade etmekten çekinme, cerrahi işlem hakkında korku gibi nedenlerle doktora gitmek yerine sporla jinekomasti problemini çözmeye çalışmanın oldukça sık görüldüğünü söyleyen Op.Dr.Erbaş, “Eğer gerçekten jinekomasti varsa sporla bu durumun düzelmesi söz konusu olamaz. Hatta meme altındaki kas dokusunun büyümesiyle daha da belirgin bir meme olabilir. Altta yatan olası sağlık problemlerinin de atlanmaması açısından mutlaka doktor kontrolü yapılmalı” dedi.


Sağlıklı dişler için

bunları yapmayın!

Ö Oğuz KARA - Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi / Diş Hekimi

Sağlıklı dişlere sahip olmak için günde 2 kere dişlerimizi fırçalamamız, diş ipi kullanmamız ve düzenli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gitmemiz gerektiğini belirten Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara, “Ancak bunun yanında hangi gıdaların dişlerimize ne kadar zarar verdiğini de bilmemiz gerekir.

zellikle dişler için en zararlı ve uzak durulması gereken şey yiyecek ve içeceklerin içerisindeki asittir. Asit, gıdaların içinde direk bulunabileceği gibi aldığımız besinlerdeki karbonhidratların ağızdaki bakteriler tarafından aside dönüşmesiyle de oluşur. Dişlere en çok zarar veren karbonhidrat ve asit içeren gıda ve içeceklerden mümkün olduğu kadar uzak durulması gerekmektedir” dedi. Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara,sağlıklı bir gülümseye sahip olmak için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyeceği ve içeceği açıkladı.

Sağlıklı Dişler için Bunları Yapmayın!

Sağlıklı dişlere sahip olmak için günde 2 kere dişlerimizi fırçalamamız, diş ipi kullanmamız ve düzenli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gitmemiz gerektiğini belirten Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara, “ Ancak bunun yanında hangi gıdaların dişlerimize ne kadar zarar verdiğini de bilmemiz gerekir. Özellikle dişler için en zararlı ve uzak durulması gereken şey yiyecek ve içeceklerin içerisindeki asittir. Asit, gıdaların içinde direk bulunabileceği gibi aldığımız besinlerdeki karbonhidratların ağızdaki bakteriler tarafından aside dönüşmesiyle de oluşur. Dişlere en çok zarar veren karbonhidrat ve asit içeren gıda ve içeceklerden mümkün olduğu kadar uzak durulması gerekmektedir” dedi. Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara,sağlıklı bir gülümseye sahip olmak için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyeceği ve içeceği açıkladı. Sigara:Diş ve diş etlerine zarar verir,ağız

kokusuna neden olur. Alkol: Tükürük ağızımızdaki plağın ve asidin etkisini azaltacak ilk savunmamızdır. Bu yüzden ağız kuruluğuna sebep olacak her şey diş için zararlıdır. Alkol de ağız kuruluğuna sebep olacağı için kullanılmaması gereken bir içecektir. Meyve Suları: PH‘ı 7 den düşük olan gıdalar dişlere zarar verir. PH ‘I 2,5 olduğu için meyve suları da dişlere zararlıdır Limon: PH‘ı 2 olduğu için dişler için zararlıdır. Kola: En zararlı içeceklerden biridir. Çünkü hem fosforik asithem şeker hem de sitrik asit içerir. Enerji içeceği: Sitrik asit ve şeker içerdiklerinden dolayı dişler için zararlıdırlar. Yapışık gıdalar (lokum, jeli bon vb.): Tatlı şekerlemelerden daha zararlıdır. Çünkü daha fazla şeker verirler ve aynı zamanda sitrik asit içerirler. Kuru Meyve: Kuru meyveler karbonhidrat ihtiva eder. Aynızamanda kuru meyveler yapışkanlığı sebebiyle ağız içinde daha uzun süre kalır. Sürekli kuru meyve yiyip dişlerinizi fırçalamamanız dişlerinizin çürümesine sebep olur. Buz: Buz çiğnemek iyi bir fikir değildir. Buz çok serttir. Eğer eski büyük dolgularınız varsa buz yediğiniz zaman çok kolay bir şekilde dişleriniz kırılabilir. Soğuk aynı zamanda dişlerinizin kamaşmasına sebep da olabilir. Beyaz Ekmek : Tükürükte bulunan amiloz enzimi karbonhidratları şekere çeviren enzimdir. Fakat şekeri zararlı kılan şey ağızdaki bakterilerin şekeriyemesi ve asit ortaya çıkarmasıdır. Eğer ağızda hiç plak yoksa şekeri aside çevirecek ve diş çürüğü oluşturacak bir şey de yoktur.

79


Gribi ‘Hızlı’Atlatmak İçin 5 Öneri

Grip mevsimi başladı ancak gripten korunmak kadar hasta olduktan sonra en hızlı şekilde atlatmak da önem taşıyor.

Havalardaki sıcaklık değişimleri gribe davetiye çıkarıyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, “Grip ciddi derecede işgücü kaybı ve okul çağındaki çocuklarda da ders kaybına neden olmaktadır. İstirahat edilmezse hem tedavi süreci uzuyor hem de hastalığın oluşturacağı yan etki riskleri artırılmış oluyor” diyor. Grip sezonunun açılmasıyla birlikte Kazkayası, hem gripten korunmak hem de gribe yakalanıldığında hızlı bir şekilde hastalıktan kurtulmak için tavsiyelerde bulunuyor.

Egzersiz yapmak vücudu gribe karşı koruyor

Gripten korunmak için el temizliğinin önemini vurgulayan

80

Prof.Dr. Mustafa KAZKAYASI - Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Uzmanı

Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, bulaşıcı bir hastalık olan gripten korunma yollarının yanı sıra hızlı bir şekilde iyileşmek için 5 basit öneride bulunuyor. Kazkayası, “Grip, bilindiği gibi hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda, hapşırma, öksürme yoluyla ve virüs bulaşmış ellerle temas sonrasında ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık. Ve bir kez daha bu hastalığın mevsimine girdik. Gribe yakalandıktan sonra 5 basit uygulamayla hastalıktan en sağlıklı şekilde hızlıca kurtulabiliriz” diyor. Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, “Kirli ellerle ağız veya burnunuza temas etmeyin, el temizliğinize özen gösterin. Eğer işiniz gereği sık tokalaşmak zorunda kalıyorsanız el antiseptiklerinden kullanın” diyor. Bulunduğunuz ortamın ısısının çok yüksek olmaması gerektiğini ve mutlaka vakit geçirilen ortamın havalandırılması gerektiğini dile getiren Kazkayası, mikroplara karşı vücudun savunma sistemini güçlendirmek için de düzenli egzersiz yapılması gerektiğinin altını çiziyor.

Gribin tedavi sürecini hızlandırın

Gribe yakalandıktan sonra hızlı bir şekilde hastalıktan kurtulmak isteyenlere tavsiyede bulunan Kazkayası’nın sunduğu 5 basit öneri ise şöyle;

1

Tedavinizi aksatmayın: Doktorunuzun verdiği tedaviyi aksatmadan uygulayın. Kendi teşhisinizi kendiniz koyup gelişigüzel ilaç kullanmayın. Özellikle tedavi amacıyla alınan antibiyotiklerin faydasından çok zararı olmaktadır. Grip için reçete edilen ilaçlar; doğrudan enfeksiyona yönelik olmayıp, belirtileri düzeltmeye, hastalığın daha kolay geçirilmesine ve komplikasyonların önlenmesine yardımcı olmak içindir. Antibiyotikler değil; doktorun reçete edeceği ateş düşürücüler, burun solunumunu rahatlatan spreyler, boğaz ağrısı ve yanması için gargaralar ve pastiller, vücut direncini artırmak amacıyla vitaminler kullanılmalıdır. edin: Bu dönemde 2İstirahat hasta kişi yatağında yatmasa bile kesinlikle vücudu

yorucu-yıpratıcı egzersiz ve hareketlerden uzak durmalı, mutlaka birkaç gün istirahat etmelidir. Grip ciddi derecede işgücü kaybı ve okul çağındaki çocuklarda da ders kaybına neden olmaktadır. İstirahat edilmezse hem tedavi süreci uzuyor hem de hastalığın oluşturacağı yan etki riskleri artırılmış oluyor. Hasta kişilerin istirahat etmesinin bir diğer avantajı da, çalıştıkları kurumlarda başka kişileri hasta etmeyecek ve hastalığı yaymayacak olmalarıdır.

3

Yeterli süre boyunca uyuyun: Uyku düzeni vücut sıhhati için en önemli detaylardan biridir. Uyku esnasında, özellikle çocuklarda, hücreler yenileniyor ve melatonin hormonu salgılanıyor. Günlük ortalama 7 saat uyunması organizmanın savunma sistemini güçlendirecektir.

4

Sıvı tüketiminizi azaltmayın: Bol su için. Özellikle karışık bitki çayları da (ıhlamur, kuşburnu, ahududu, yasemin, papatya, böğürtlen...) tüketebilirsiniz. Elbette her fazla şeyin zararı olduğundan, aşırı sıvı tüketiminden de kaçınmalısınız.

5

İyi beslenin: C vitamini vücudun savunma sistemini güçlendirdiğinden özellikle turunçgiller olmak üzere meyve tüketin. Koyu yeşil yapraklı taze sebzeleri sıkça tüketmeniz de vücut direncinizi artıracaktır.


81


Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, ‘Okullarda Yiyecek ve İçecek Standartları’nı Açıkladı

Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, öğrencilerin okul kantinlerindeki sağlıksız ürünlere erişimini engellemek için 2011 yılında yaptığı düzenlemeyi yenileyerek, okul kantinlerinde bulundurulması ve bulundurulmaması gereken ürünleri yeşil, turuncu ve kırmızı gruplar halinde yeniden belirledi.

T

ürkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Bekir Keskinkılıç, Türkiye Halk Sağlığı Kurumunda düzenlediği basın toplantısında Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulan çalışma hakkında bilgi verdi. Sağlıklı beslenme konusunda erken yaşta başlayan alışkanlıkların, yaşam tarzının insanların hastalıklardan uzak yaşamasını önemli ölçüde etkilediğini, bu doğrultuda yaklaşık 4 yıldır önemli bir çalışma yürüttüklerini bildirdi. 2013’te ilköğretim çağındaki öğrenciler arasında bir araştırma yaptıklarını belirten Keskinkılıç, “7-8 yaş grubunda beslenme alışkanlıkları araştırması yaptık, gördüğümüz maalesef çocuklarımızın 4’te birinin daha bu yaşlarda kilo problemiyle baş başa kaldığı” dedi.

Yiyecek ve içecekler 3 grupta sınıflandırıldı

Çocuklara sağlıklı yaşama alışkanlıklarını kazandırmak amacıyla okullardaki yiyecek ve içecekler ile televizyon kanallarındaki reklamları kapsayan bir düzenleme yaptıklarını söyledi. Sağlık açısından yararlı ya da zararlı olan yiyecekleri 3 grupta değerlendirerek, bir ki82

tapçık hazırladıklarını bildirdi. Yiyecekleri trafik ışıkları şeklinde yeşil, turuncu ve kırmızı şeklinde değerlendirdiklerini belirten Keskinkılıç, “Yeşil grupta ‘istediğiniz kadar tüketebilirsiniz’ diyoruz, kırmızı grupta ‘mümkün olduğunca tüketmeyin’ diyoruz, turuncu grupta ise miktarlarına bağlı kalınarak tüketilmesini öneriyoruz” diye konuştu.

Kola ve cips kırmızı listede

2011’de okul kantinlerinde satılması yasaklanan kola ve cipsler, bu yılki çalışmada da kırmızı grupta yer aldı. Yeşil grupta, süt ve süt ürünleri, meyve ve sebzeler, kırmızı grupta asitli, aromalı içecekler, kızartmalar, cipsler, çikolata-

lar, hamurlu ve şerbetli tatlılar yer aldığını, turuncu grupta ise fazla tüketildiğinde kırmızı listede yer alabilecek, doğru oranlarda tüketilmesi istenen ürünlerin bulunduğunu belirtti.

Reklamlarla ilgili düzenleme

Çocukların olumsuz ürünlerin fazla tüketilmesini önlemek için reklamlar konusunda da bir düzenleme yaptıklarını vurgulayan Keskinkılıç, “Düzenlemede, bütün televizyon kanallarında çocuk programlarındaki reklamlarda Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği liste esas alınıyor” dedi. Düzenlemeyi Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna ilettiklerini bildirdi. Düzenlemenin henüz uygulamaya geçmediğini ifade eden

Keskinkılıç, “Henüz kantin düzenlemesi bir tebliğ şeklinde, uygulamaya geçmesi için bir kaç adım daha var. Milli Eğitim Bakanlığı’mız bunu kendi içerisinde değerlendirecek ve uygulamaya koyacak” diye konuştu. Çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazanabilmelerini, neleri yiyip, neleri yememeleri konusunda bilinçlenmelerini amaçladıklarına işaret ederek, bu başarıldığı takdirde daha sağlıklı nesillerin yetişeceğine dikkati çekti. Her yıl okullardaki beslenme alışkanlıklarına ilişkin araştırma yapmayı planladıklarını söyledi. Türkiye’nin 53 ülkede obezite ile en başı dertte olan ülkelerden birisi olduğuna dikkat çekerek, obezite problemini azaltmayı ya da artışı durdurmayı hedeflediklerini vurguladı. Çocukların aşırı kilolu yetişkinleri örnek almaması gerektiğini ifade eden Keskinkılıç, “Eğer bir şey yapmazsak çocuklarımız, erişkinleri örnek alırlarsa durum felaket olacak, maalesef kötü örneklerden biri de benim” dedi. Geçen yıl okul kantinlerinde uyulması gereken hijyen rehberi yayınlandığını belirterek, kısa sürede hiçbir okul kantininde hijyen kuralları konusunda eğitim almamış personelin kalmayacağını söyledi.


KIŞA HAZIRLANIRKEN

TÜKETİLMESİ GEREKEN 10 BESİN Metabolizmayı sonbahara hazırlamak, ani ısı değişimlerinde hastalanmamak ve sonbahar depresyonundan korunmak için bazı besinleri sofralardan eksik etmemek gerekiyor.

B

u yiyeceklerden bir kısmının faydası çiğken ortaya çıkarken, bazılarının da pişirme yöntemlerine çok dikkat edilmesi gerekiyor. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Merve Yüksek, mevsime uygun beslenmek için tüketilmesi gereken gıdalar hakkında bilgi verdi.

da sağlayacaktır. Turp: Kökü iyi bir C vitamini kaynağı iken, yapraklarında fazla miktarda A, K vitamini ve folat bulunur. Metal ile temas ettirmeden seramik bıçak ya da cam rende ile zeytinyağlı salatalarda kullanılabilir. Kanı temizler, gut hastalığına karşı korur. Bağırsakları temizler, cilde tazelik verir, saçların sağlıklı olmasını sağlar. Kabızlığı giderir, stresi azaltır.

Elma: Kalbe yararlı flavonoidler ve antioksidan öğeler içerir. Asıl vitamin kabuğunda bulunduğundan iyi yıkanmış bir şekilde kabuğuyla tüketilmelidir. Ayva: Kabızlığı önler. Bronşit ve öksürüğe de iyi gelir; çekirdekleri kaynatılıp içildiğinde göğsü yumuşatır. Ayva çiçeği ile bal karıştırılıp macun halinde tüketilirse baş ağrısına iyi gelir. Ayva, damar sertliği ve karaciğer sağlığı için de faydalıdır; tansiyonu düşürür, safrayı düzene sokar. Sonbahar depresyonundan korunmak için de sakinleştiren yapraklarının çayı içilebilir. Balık: Ekim ayı palamut, kasım da lüfer zamanıdır. Haftada 2-3 defa mutlaka tüketilmelidir. Balığın içeriğindeki omega-3, fosfor başta olmak üzere vitamin ve mineraller hamilelikte anne karnındaki bebeğin gelişimi için, çocukluk çağında beyin gelişimi, yetişkin ve yaşlılarda göz, zihin, karaciğer, kalp ve damar sağlığı

Karnabahar: İçeriğindeki fitokimyasallar sayesinde anti kanserojendir. Karnabahar salata, püre veya kıymalı yemek şeklinde tüketilebilir.

Uzm.Dyt. Merve YÜKSEK

Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü

üzerinde oldukça önemli role sahiptir. Balık kızartma yerine ızgara, buğulama ve fırınlama yöntemleri ile sağlıklı bir şekilde tüketilebilir. Bal kabağı: Vitamin, mineral, diyet lifi, omega-3 ve antioksidan kaynağı olan bal kabağı cilde iyi gelir. Betakaroten içeren bal kabağı, akciğer, kolon, mesane, serviks, meme ve cilt

kanserlerine yakalanma riskini azaltmakta, kalp hastalıklarına karşı da korumaktadır. Brüksel lahanası: İyi bir demir kaynağıdır. Kanser başta olmak üzere hastalıklara karşı vücudun doğal savunma sisteminin aktivitesini artırır. Tam bir sağlık deposu olan bu sebzeyi 7 dakika buharda pişirip, tükettiğinizde maksimum fay-

Nar: Vücutta damar sağlığını, özellikle de kalbi korur. Damar tıkanıklıklarına iyi gelen nar, tansiyon düşürücüdür. Narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunur. Doğal bir antioksidan olarak anti-tümör özelliği vardır. Taze ceviz ve fındık: Çok iyi bir enerji kaynağıdır, vücuda güç ve enerji verir, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Kolesterolü düşürür, düzenli olarak her gün bir avuç tüketilmesi kalp krizi geçirme riskini azaltmaktadır. Armut: Bağırsak sağlığı için çok faydalıdır. Fırınlama veya haşlama yöntemi ile bir tatlı haline getirilip, tüketilebilir. 83


Bebeğinizin dişleri için

önemli 4 besin Yetişkin bireylerde görülen ağız ve diş sağlığı problemlerinin büyük bir kısmının çocukluk ve ergenlik çağında yeteri kadar özen gösterilmeyen diş bakımı ve beslenmeden kaynaklandığını belirten Fatih Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Dt. Ayça Tenli Kurt, “Bireylerin ağız ve diş gelişiminin sağlıklı olabilmesi için bebeklikten itibaren anne babaların konuyla ilgili bilinçli hareket etmeleri gerekmektedir.

84


K

Dt. Ayça Tenli KURT - Fatih Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi

üçük yaşlarda kazandırılan diş bakımı ve beslenme alışkanlıkları, ileriki yaşlarda sağlıklı dişlerin temelini oluşturacaktır “ dedi. Fatih Hospitadent Diş HastanesiBaşhekimi Dt. Ayça Tenli Kurt, anne ve babalara bebeklerin beslenmesinde diş gelişimini olumlu yönde etkileyecek bazı tavsiyelerde bulundu. Yetişkin bireylerde görülen ağız ve diş sağlığı problemlerinin büyük bir kısmının çocukluk ve ergenlik çağında yeteri kadar özen gösterilmeyen diş bakımı ve beslenmeden kaynaklandığını belirten Fatih Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Dt. Ayça Tenli Kurt, “Bireylerin ağız ve diş gelişiminin sağlıklı olabilmesi için bebeklikten itibaren anne babaların konuyla ilgili bilinçli hareket etmeleri gerekmektedir. Küçük yaşlarda kazandırılan diş bakımı ve beslenme alışkanlıkları, ileriki yaşlarda sağlıklı dişlerin temelini oluşturacaktır “ dedi. Fatih Hospitadent Diş HastanesiBaşhekimi Dt. Ayça Tenli Kurt, anne ve babalara bebeklerin beslenmesinde diş gelişimini olumlu yönde etkileyecek bazı tavsiyelerde bulundu.

İŞTE O TAVSİYELER Kalsiyum Deposu Dişler için: Süt ve Süt Ürünleri

Diş çürüklerinin oluşumunu engelleyen yiyecekler dendiğinde akla ilk gelen madde, kalsiyum. Dişlerde çürümeye neden olan aşınma sürecinde büyük katkı sağlayan kalsiyum, bebeğin daha güçlü dişlere sahip olabilmesi için çok büyük önem taşımaktadır. İlk 6 ay kesinlikle verilmesi gereken anne sütünün dışında sütün, yoğurdun ve ayranın birer kalsiyum deposu olduğu unutulmamalıdır. Yoğurdu ve sütü bal, şeker gibi dişlere yapışabilecek ve çürük oluşumuna sebep olabilecek besinlerle birlikte aldıktan hemen sonra bebeğin dişlerinin fırçalanması gerekmektedir.

Asitlerin Düşmanı: Peynir

Ağız içerisindeki asit dengesi korunduğu sürece ağızda bakteri üremesine uygun elverişli ortam sağlanamaz.

Bu nedenle ağız içi asit dengesini korumak diş sağlığı için kritik önem taşımaktadır. Ağız içerisindeki asit ortamı dengeleyerek çürük oluşumuna engel olmaya yardımcı olan ve içeriğindeki kalsiyumdan dolayı önem taşıyan bir diğer besin, peynir. Çürük yapıcı özellikteki besinlerin tüketimin hemen ardından ağız içerisine ufak bir parça peynir alınması dişlerin sağlığı açısından önem taşımakta ve çürüğe neden olan asidik ortamı dengeleyerek çürük oluşumunu önlemektedir.

Tükürük Artırıcılar: Sert Meyveler

Elma, armut, havuç, salatalık gibi sert yapıdaki çiğ meyve ve sebzeler yüksek oranda su içermekte ve içerdikleri su tükürük bezlerini uyararak daha fazla tükürük salınımı sağlamaktadır. Tükürük akışının artmasıyla, ağız içerisinde biriken yiyecek artıklarının uzaklaşması kolaylaşmaktadır. Ayrıca sert yapıda olmaları sebebiyle, dişlerin mekanik olarak temizlenmesine de yardımcı olmaktadırlar. Çiğneme refleksi henüz tam gelişmemiş küçük bebeklerin meyve ve sebze alımını kolaylaştırmak için, ufak parçalara ayırarak yoğurt ile tüketmelerini sağlamak yardımcı olacaktır. Diğer meyvelere göre daha yüksek oranda C vitamini içeren kivi ise diş eti sağlığının korunmasında önem taşımaktadır.

Fosfor Kaynağı: Balık

Dişlere faydalı olduğu bilinen bir diğer besin ise balık. Balığın içeriğindeki fosfor, diş ve kemik dokusunun en önemli yapılarından olmakta ve diş sağlığının korunmasında önem taşımaktadır. Ancak 1 yaşından önce midye, karides, ıstakoz gibi kabuklu besinler ölümcül alerjik reaksiyonlara sebebiyet verdiğinden hekim onayı olmadan bu besinleri yedirmeyin. Aynı zamanda kalkan gibi dip balıkları da içerdikleri ağır metaller sebebiyle küçük çocuklar için tercih edilmemesi gereken balık türlerinden. Yine aynı şekilde büyük balıklarda ağır metaller içerebildiğinden küçük ve taze balıklara yönelmek en iyisi olacaktır.

85


Diş çürüğü çocuklarda büyüme geriliğine yol açıyor!

D

Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Diş Hekimi Itır Aydıntuğ çocuklarda çürük oluşumunun nedenlerini ve önleme yöntemlerini anlattı.

iş çürüklerinin tedavi edilmeden bırakıldıkları takdirde ağrı, enfeksiyon ve fonksiyon kaybına yol açabileceğini belirten Itır Aydıntuğ, çocuklarda diş ve diş eti rahatsızlıklarının beslenmeyi, sosyal faaliyetleri ve okul başarılarını olumsuz yönde etkileyebileyebileceğinin altını çiziyor. Sürekli olarak şekerli gıdaların tüketilmesi ve diş fırçalama alışkanlığı edinmemiş çocuklarda sıkça rastlanan çürükler ile ilgili bilgi veren Aydıntuğ, çocuklarda çürük oluşumunun önlenmesi için yapılması gerekenleri anlattı.

“ÇOCUKLARDA ÇÜRÜKLER KİLO KAYBINA VE BÜYÜME GERİLİĞİNE YOL AÇIYOR”

Çocuklarda diş ağrısı; çiğneme ve yeme yetisinin kısıtlanmasına sebep olurken yiyecek seçimlerinde meydana gelen kısıtlanma, öğün kaybı ve yeme keyfinin azalması; şiddetli çürüklerle birlikte görülebilen kilo kaybı ve büyüme geriliğine sebep olmaktadır. Diş sağlığı çocuğun sadece beden sağlığı 86

Itır AYDINTUĞ

Acıbadem Hastanesi Çocuk Diş Hekimi

için değil aynı zamanda ruh sağlığı açısından da önemlidir. Diş sağlığı ihmal edilen çocuklarda dişlerin ve ağzın görünümü çocuğun sosyal güvenini, iletişimini ve ruhsal sağlığını bozabilir. Ağrıya sebep olan derin çürükler, çocukların ya-

şam kalitesi düşürmektedir. Uyku bozukluğu, konsantrasyon problemleri, oyun veya okuldaki çalışmalarındaki aksaklık, öfke ve huzursuzluk ile birlikte duygusal stresi tetiklenebilmektedir. Estetik ve konuşmadaki sorunlar yü-

zünden; kendine olan saygısı olumsuz etkilenen, dalga geçilen çocuklar sessiz bir tavır içine bürünme veya gülmekten kaçınma gibi tepkiler verebilir. Ağız hijyeni ve beslenme alışkanlıkları gibi diş sağlığını etkileyen davranış şekilleri çocuğun erken yaşamında yerleşir ve çocukluk döneminde olduğu kadar gençlik döneminde de kalıcı olmaktadır. Erken çocukluk çağı çürükleri (EÇÇ) olarak adlandırılan okul öncesi çocuklarda ve bebeklerde görülen diş çürükleri gelecekteki süt ve sürekli diş dizisinde meydana gelebilecek çürük gelişimi üzerinde etkilidir. Bu noktada ailelere düşen görev ise ağız ve diş sağlığını ihmal etmemek ve 6 ayda bir rutin kontrol için çocuk diş hekimine başvurmaktır. Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Diş Hekimi Itır Aydıntuğ, çürük oluşumunu önlemek için yapılması gereken diyet düzenlemeleri ise şu şekilde açıklıyor; Yeme sıklığı 3 ana ve 3 ara öğün olmak üzere düzenlenmelidir. Şeker içeren yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır. Şekerleri ve abur cuburları haftada bir ile sınırlandırmak ger ekmektedir. Şayet şeker ve sakızların kulla-


Çürük lezyonlarını önlemek, geriye döndürmek veya ilerlemesini yavaşlatmak için yapılması gerekenler ; Şeker içerikli ara öğünlere erişimi azaltmak, ağız hijyenini sağlamak, fluorid ve fissür uygulamaları ile koruyucu uygulamaların sağlanmasıdır.

nımına engel olunamıyorsa şeker birleşikleri (ksilitol ve sorbitol) ile tatlandırılmış ürünler kullanılmalıdır. Meyve suyu ve spor içecekleri gibi meşrubatların alım sıklığının azaltılması ve pipet ile tüketiminin sağlanması gerekmektedir. Erken çocukluk çağı çürüklerini önlemek için bebeklik beslenmesi alışkanlıkları ile ilgili tavsiyeler alınmalıdır.

“İLK DİŞ ÇIKTIKTAN SONRA DİŞLER FIRÇALANMAYA BAŞLANMALI”

İyi bir ağız hijyeni sağlamak

için etkin ve düzenli diş fırçalama alışkanlıklarının çocuklara ve ebeveynlere öğretilmesi gerekmektedir. Ebeveynler ilk diş çıktıktan sonra çocuklarının dişlerini fırçalamaya başlamalıdırlar. Küçük çocuklar kendi başlarına etkili bir ağız hijyeni sağlayamadıklarından belli yaşa kadar ebeveynler çocukların dişlerini fırçalamalı ve daha sonrasında çocuklar fırçalarken izleyip kontrol etmelidirler. Uygun boyutta yumuşak bir diş fırçası ve çocuğun yaşına uygun olarak seçilecek olan fluoridli diş macunları ile günde iki kez (kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce) dişlerin fırçalanması iyi bir ağız hijyeni için gerekli olan en et-

kili yardımcılardır. Elektrikli diş fırçaları, el ile fırçalamaya benzer temizleyici etkilere sahiptir ancak bazı çocuklar için motive edici olabilirken; engelli çocuklar için ise mükemmel yardımcılardır. Fırçalamaya ek olarak kullanılabilecek diş ipi ve gargaralar çürük oluşumunu minimuma indirmektedir. Fluoridli diş macunları dişlere fluorid uygulaması için en ideal araçlardır. Günlük fluoridli diş macunu kullanımı çürüklerde en az %20-40 azalmaya neden olmaktadır. Küçük çocuklar diş macunlarını yuttukları için macununun miktarını kontrol etmek önemlidir. Çürük riski

yüksek olan çocuklarda diş hekimleri tarafından yılda iki kez uygulanabilen fluoridli jeller ve cilalar çürüğün önlenmesinde önemli rol oynarlar. Diş çürüklerinin büyük bir çoğunluğu azı dişlerinin çiğneme yüzeylerinde bulunan ve fissür adı verilen küçük, derin çukurcuklarda başlar. Bu alanlar fissür örtücü uygulamaları ile kapatılarak çürük oluşumu engellenebilir. Süt ve sürekli dişlere uygulanabilen fissür örtücüler çocuklar için ağrısız ve basit bir tedavi yöntemidir. Çürüğe karşı yüksek bir koruma sağlayarak; dolgu, kanal tedavisi veya çekim gibi zor tedavilerin önüne geçilmiş olunur. 87


ÇİĞ BALIK

BUNAMAYA ZEMİN HAZIRLIYOR! Çiğ balıkta bulunan bir parazitin B12 vitamini eksikliğine neden olduğunu belirten uzmanlar, B12 vitamini eksikliğinin ise insanda bunama benzeri bir tabloya yol açtığını söyledi.

B12 VITAMINI EKSIKLIĞI BUNAMAYA YOL AÇABILIYOR

Prof.Dr. Tanrıdağ, özellikle ağır metallerin yüksek olduğu okyanus balıklarının çiğ tüketiminin seksüel güçsüzlüğün yanı sıra damar yapılarının bozulması sonucu bunamaya (demans) zemin hazırlayabildiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Tanrıdağ, şunları söyledi: “Gazetelerden

88

Prof.Dr. Oğuz TANRIDAĞ

NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Nöroloji Uzmanı

N

öroloji uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, ağır metallerin yüksek olduğu okyanus balıklarının çiğ tüketiminin, seksüel güçsüzlüğün yanı sıra damar yapılarının bozulması sonucu bunamaya (demans) zemin hazırlayabildiğine dikkat çekerek sınırlı tüketimin altını çizdi. Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, damarsal kökenli bunamanın genetik etkenlere bağlı olabildiği gibi çevresel etkenlere bağlı olarak da ortaya çıkabileceğini söyledi.

öğrendiğimize göre yaşamının büyük bir çoğunluğu denizlerde geçen ve bu nedenle çok balık tüketen 41 yaşındaki Ukraynalı Kaptan Sergiy Oliynyk, halsizlik, eklem ağrıları gibi şikâyetlerle kaldırıldığı hastanede çiğ balıkta bulunan ‘Diphyllobothrium Latum’ parazitinin neden olduğu B12 vitamini eksikliği sonucu yoğun bakıma kaldırılmış. Çiğ balıkta bulunan parazit sonucu ‘Pernisiyöz Anemi’ adlı hastalığa yakalanan denizci gördüğü tedavinin sonrasında sağlığına kavuşmuş. B12 vitamini eksikliğinin insanda bunama benzeri bir tabloya yol açtığı ve

belirtilerin B12 vitamini takviyesiyle düzelme gösterdiği uzun zamandan beri biliniyor.

ÇIĞ TÜKETIME DIKKAT!

Ayrıca özellikle büyük balıkların (ton ve somon gibi) yüksek miktarlarda tüketimi, doğal olarak içlerinde var olan yüksek cıva ve merküri seviyeleri nedeniyle civa ve merküri zehirlenmesine yol açabilir. Damarsal kökenli bunama genetik etkenlere bağlı olabildiği gibi çevresel etkenlere de bağlı olabilmektedir. Bu ağır metallerin yüksek olduğu ok-

yanus balıklarının çiğ tüketimi seksüel güçsüzlüğe yol açtığı gibi hipertansiyon yoluyla damar yapılarının bozulması sonucu bellek kaybı üzerinden demansa zemin hazırlayabilir. Tüm demanslar içinde damarsal bunamanın Japonya’da en sık rastlanan demans tipi olması da bu hipotezi desteklemektedir. Japonya’da mide kanserinin de çok sık olması nedeniyle kansere neden olan Helikobakter’in çiğ balık yoluyla daha kolay insanlara geçtiği düşünülmektedir. Dünyada son yıllarda Deli Dana Hastalığı denilen, virüs yoluyla bunama yapan ölümcül hastalığın artmasında fast food endüstrisinde kullanılan, nereden geldiği ve ne işlem yapıldığı belli olmayan etlerin sorumlu gösterilmesine benzer biçimde, çiğ balık tüketiminin de bazı hastalıklara neden olabildiği konuşuluyor. Özellikle çiğ balığın sık tüketilmesinin de kalp ve beyin damarları üzerinde tahribat yapma yoluyla önce tedaviye dirençli hipertansiyona ve kronik hipertansiyon üzerinden de bunamaya yol açma riski her geçen gün daha fazla konuşuluyor.”


Çocuk Oyun Grupları Kent Mobilyaları

A Y N N I Ü D EŞTİR ZI

L L E Z Ü G

www.guneslerpark.com.tr Websitemizden ürün kataloğuna erişebilirsiniz.

İYORU Z

GP400

GP305

GP606

GP502

Tel: 0 342 235 35 49 - Fax: 0 342 235 12 29 - GSM: 0 532 257 53 72 Küçük Sanayi Sitesi B Blok 61 Nolu Cad. No: 20 Şehitkamil/GAZİANTEP 89


VİKO,ÇALIŞANLARINI ÖNEMSİYOR;

MOTİVASYONLARINI

YENİLİKLERLE YÜKSELTİYOR…

VİKOby Panasonic, çalışanları için hayata geçirdiği hobi bahçesi ile çalışanlarına verdiği önemi gözler önüne seriyor.İster öğle tatilinde ister mesai saatleri dışında, dileyen her çalışanın patlıcandan domatese, biberden kabağa çeşitli organik sebzeler yetiştirdiği hobi bahçesi, çalışanlar tarafından büyük ilgi görüyor. BAHÇE ILE UĞRAŞMAK STRESI AZALTIYOR, MOTIVASYONU ARTIRIYOR… Bitki yetiştirmek, insan ruhu üzerinde çok olumlu etkileri olan bir uğraş. Son dönemlerde “Bahçe Terapisi” olarak adlandırılan bir akım, bahçe ile uğraşmanın insan üzerindeki olumlu etkilerini saptayıp, bu etkinliği bir terapi formatına dönüştürmüş durumda. Bahçe ile uğraşmak, özellikle 90

stres yoğunluğu, konsantrasyon bozukluğu ve motivasyon eksikliği yaşanan durumlarda çok olumlu etkiler yaratabiliyor.VİKO by Panasonic de bu durumun önemini kavrayan kuruluşlar arasında yer alıyor. Oluşturduğu hobi bahçesi ile çalışanlarına doğa ile bir araya gelerek onunla vakit geçirme olanağı sağlıyor.Bitkilerle uğraşmak, kişiye kendi davranışlarının önemli ve etkili olduğunu hatırlatıyor, adımlarını planlamayı öğretiyor, yaptıklarının sonucunu beklemek ise kişinin hayatına

anlam katıyor. Bahçe ile uğraşmanın, bu olumlu psikolojik etkilerinin yanında tansiyonu düşürmek, stresi azaltmak ve kasları gevşetmek gibi etkileri de bulunuyor. İnsan, doğa içindeki olayları gözledikçe, karşılaştığı olaylara verdiği tepkilerde daha olgun, sürprizlere daha açık ve kendisiyle daha barışık olabiliyor. VİKO İnsan Kaynakları ve Kurumsal Gelişim Direktörü Mutlu Kutluhobi bahçesinin gördüğü yoğun ilgiden duyduğu memnuniyeti ifade ederek; “Hobi bahçemiz; çalışanlarımızın çalışma sa-

atleri içerisinde yemyeşil bir ortamda toprakla haşır neşir olmalarınavestreslerini azaltmalarına yardımcı oluyor. Kalabalık şehir yaşamı içerisinde gerekli imkanı bulamayan çalışanlarımız kendilerine ayrılmış toplam 600 m2 alandaorganik sebzelerini yetiştiriyor.Sunduğumuz hizmet bununla da sınırlı kalmıyor, çalışanlarımızın bahçeleri ile ilgilenirken ihtiyaç duyabileceği çizme, tulum, önlük, bahçe ekipmanları ve bu faaliyetleri için ihtiyaç duydukları dolap imkanını da kendilerine sunuyoruz.” dedi.


Buhara

sabun dünyası

Sadık ÖZER 0 555 487 29 10 Hasan Buharalı 0 542 768 28 25

saidzer@gmail.com Yaprak Mah. İstasyon Cad. No. 62 Şehitkamil / Gaziantep 91


Paramparça’dan

‘Organ Bağışı ve Nakli Haftası’na destek Yapımcılığını, dünyanın en büyük medya prodüksiyon şirketi Endemol Shine Türkiye’nin üstlendiği, milyonların büyük bir ilgi ve beğeniyle izlediği ‘Paramparça’, Pazartesi akşamı (2 Kasım) ekrana gelen 39. bölümünde, ülkemizde, 3-9 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen ‘Organ Bağışı ve Nakli Haftası’na, farkındalık yaratacak sahneleriyle destek verdi. 92

B

aşrollerini Nurgül Yeşilçay, Erkan Petekkaya, Ebru Özkan ve Barış Falay’ın paylaştığı, senaryosu Yıldız Tunç’a, yönetmenliği ise Altan Dönmez’e ait ‘Paramparça’nın 39. bölümünde, Nuray’ın (Pınar Erincin) beyin ölümünün gerçekleşmesinin ardından ailesi tarafından organları bağışlandı. Doktorların organ bağışı yapmaları konusundaki telkinleri sonrasında, ailesinin organlarının bağışına onay verdiği Nuray’ın kalbi, Deniz’in (Ceyhun Mengiroğlu) uzun süredir kalp hastası olan annesi Nergis’e nakledildi. Nergis’e can olan Nuray, Cansu ile Deniz’in arkadaşlığının da önünü açtı.


HERKES SANATLA BULUŞSUN DİYE... Resim

Heykel

Alto, Tenor Saksafon

Tiyatro

Bateri

Bale

Bale Jimnastiği Dans n r e d o M unları y O Halk Şan

/Ferit Ginol Kültür ve Sanat Merkezi /FG Ses Işık Sahne Görüntü Truss Organizasyon Tel: 0 342 322 41 44 Gsm: 0 532 566 60 20

Klarnet Yan Flüt

Çello, Keman

Gitar Bas Gitar Piyano Bağlam a

www.feritginol.com feritginolksm@gmail.com

Güvenevler Mh. Hoca Ahmet Yesevi Cd. No. 6 (Gaziantep Kolej Vakfı Yanı) Şehitkamil / GAZİANTEP 93


Kırtasiye malzemeleri

alırken dikkat etmeniz gerekenler

G

Gaziantep Tabipler Odası Başkanı Dr. Hamza Ağca; Mataralar, şişeler ve beslenme çantalarının plastik olmamasına dikkat edilmesini,kokulu ve boyalı ürünlerden kaçınılması gerektiğini söyledi.

aziantep Tabipler Odası Başkanı Dr. Hamza Ağca; “Öğrencilerin sıklıkla kullandıkları kırtasiye malzemeleri içerdikleri ürünler bakımından çocukların sağlığını tehdit eden ürünler içermektedir. Okulların açıldığı dönemlerde çocukları sağlık açısından pek çok tehlike bekliyor olabilir: Kullanılan kırtasiye ve okul araç gereçlerindeki zararlı maddeler, taşınma sırasında servislerde olabilecek kazalar, çocuğa şiddet başta olmak üzere çocuk ruh sağlığını olumsuz etkileyecek uygulamalar, hijyenik olmayan şartlardan dolayı yaşanacak enfeksiyon hastalıkları, elektromanyetik dalgalar, bedeninin kaldıramayacağı ağırlıktaki yük, uygun olmayan aydınlatma, ortam ısısının kötülüğü ilk akla gelen risklerden.

KIRTASİYE MALZEMELERİNDE KATKI MADDESİ OLABİLİR!

Fitalatlar ve azo boyaların zehirli kimyasal maddedir ve kırtasiye malzemeleri ve okularaç gereçlerinde de katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Bu malzemelerin çocukların ağızlarına götürmeleriyle veya deri yoluyla vücuda girmeleri durumunda karaciğere zarar verebilir . Azo boyar 94

Dr. Hamza AĞCA

Gaziantep Tabipler Odası Başkanı

maddeleri ise doğal, rejenere ve sentetik elyafların boyanmasında ve renklendirimesinde kullanılmaktadır. Kullanım alanı çok geniş olan azo boyar madde ile işlem görmüş malzemelerin uzun süreli ve vücut ile temas hali sonrasında insanlarda bazı kanser türlerine ve karaciğer hastalıklarına yol açtığı ve mutajenik etkiler yaratığı bilinmektedir. Ağır metaller de (antimon, arsenik, baryum, kadmiyum, nikel, krom, kurşun, civa ve selenyum gibi) değişik amaçlarla okul malzemelerinde kullanılmaktadır. Biyoduyarlılık sınır değerlerinde verilen limitlerin aşılması durumunda ter ve tükürük yolu ile vücuda taşınan

bu maddeler vücutta birikmekte ve vücuttaki yararlı minerallerle yer değiştirmektedir. Bu durum da insanlarda bazı kanser türlerinin görülmesinde ve bazı nörolojik sorunların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamaktadır.

TSE VE CE İŞARETLERİNDEN BİRİ BULUNMALI

Kırtasiye malzemesi ve gereçleri satın alırken, ürünün üzerinde mutlaka TSE ve CE İşaretlerinden en az birinin olmasına dikkat edilmesi gerekir. Mataralar, şişeler ve beslenme çantalarının plastik olmamasına dikkat edilmeli, kokulu ve

boyalı ürünlerden kaçınılmalıdır. Solvent bazlı kalemler kesinlikle satın alınmamalı, satın almada su bazlı, alkol bazlı kalemler tercih edilmelidir. Yapıştırıcı alımında da içerinde uçucu madde olan yapıştırıcılar kesinlikle satın alınmamalıdır. Çocukların sırt çantalarına çok fazla araç gereç doldurulmamalıdır. Çocukların kas iskelet sistemi de sırt çantası, uzun süreli ve yanlış kalem tutma vs gibi basıya bağlı risk oluşumuna yol açmakta. Bu amaçla sırt çantalarına çok fazla araç gereç doldurulmamalı, mümkünse çantalar sürüklenerek götürülecek şekilde olanlardan seçilmelidir. Uzun süreli yazı yazma önlenmelidir.


İlanda kullanılan araç görseli ile satılan araçlar arasında farklılıklar olabilir. Araçların standart ve opsiyonel özelliklerinde zaman zaman değişiklikler gündeme gelebilmektedir. Açıklanan nedenle, bu ilanda kullanılan araç görseli bir taahhüt teşkil etmez. * 1846T Midilli Çekici 940 mm ve 960 mm olarak iki farklı sürüş moduna sahiptir. 940mm 5. teker yüksekliği 40 ton azami yüklü katar ağırlığında oluşan alçak sürüş modu yükselik ölçüsüdür.

Yükle dünyaları! FORD MİDİLLİ ÇEKİCİ

Yeni Ford 1846T Midilli Çekici, 940* mm 5. teker yüksekliğiyle uluslararası hacimli yük taşımacılığında işinizi başka bir boyuta taşıyacak. - Yüksekliği ayarlanabilir, hava körüklü ön süspansiyon sistemi. - Standart elektrikli kabin kaldırma. - 295/60 R22.5 lastik (315/60 ön lastik opsiyonu). www.fordtrucks.com.tr

/FordTrucksTR

*

Ford Trucks Yetkili Satıcısı ve Servisi

İnterteks

Aydınlar Mah. Araban Yolu Üzeri 54. Sk. No: 11 Şehitkamil / Gaziantep Tel: (0342) 227 01 01

95


96


襤nsana Sayg覺

Hasta Memnuniyeti

Kaliteli Hizmet

97


98


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.