Narkoz Sağlık Dergisi

Page 1

s

a

ğ

l

ı

k

1


SANKO ÜNİVERSİTESİ Bilimde, eğitimde ve sağlık hizmetinde fark yaratacağız...

2

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

3


09 30

GAZİANTEP’TE “TÜP BEBEK MERKEZİ” KURULUYOR BU KEZ KENDİ KALP ATIŞLARINIZI DİNLEYECEKSİNİZ

26

48 DİZ AĞRILARI KADER DEĞİL

90

20

76

ÖZEL HATEM HASTENESİ’NİN GENÇ VE BAŞARILI YÖNETİCİSİ MESUT KILYAR

18 OP.DR.ALİ KILIÇ UYARIYOR “BURUN SAĞLIĞINIZA DİKKAT !”

65 70


28

12 53

MEME KANSERİNDE ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR UYGUR’DAN DÜNYA YUMURTA GÜNÜ MESAJI

50 62

İLK GECE KORKUSUNU HİPNOZLA YENİN

17

22

GÖZDE ALERJİYE DİKKAT !

64 14

94 ZİRVE’Lİ DOKTORLAR HEKİMLİĞE İLK ADIMI ATTI


s

a

ğ

l

ı

k

İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mezine SIRAKAYA GENEL YAYIN YÖNETMENİ Pelin KAPLAN EDİTÖR Deniz YEMİŞENLİOĞLU DİZGİ TASARIM Atakan CEHRİ HALKLA İLİŞKİLER

Mezine SIRAKAYA

Batuhan CEHRİ HUKUK DANIŞMANI Av. Yaşar SAĞLAM Av. M. Yılmaz ÇELİK Av. M. Buğra AYBERK

SAĞLIK FAKİRİYİZ…

YAYIN KURULU Dr. Cengiz BAYRAM Opr.Dr. Barış DEMİRİZ Dr. Ulaş YANIK Prof.Dr. Hakkı KAZAZ YÖNETİM YERİ

a j a n s Narkoz Haber Gazetesi Balıklı Durağı Karşısı Balıklı İş Merkezi Kat: 3 No: 6 BASKI İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No: 21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / Gaziantep Telefon: 0 (342) 215 04 00 e-posta: info@ebatofset.com

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve haber metinleri Başak Ajans’a aittir, izinsiz alıntı yapılıp çoğaltılamaz. Dergide yer alan köşe yazılarından, köşe yazarları sorumludur. narkozhaber@hotmail.com narkozhaber@mynet.com www.narkozgazetesi.com Sayı: 6 Yıl: 1 Yerel Süreli Yayın Narkoz Haber Gazetesi ücretsiz ekidir. 0 539 247 96 18 0 342 232 42 43

Türkiye dünya ekonomisinde 40 büyük ülke sıralamasında 18’inci ülke konumundayken, bir kurum tarafından bundan yaklaşık 9 ay önce yapılan Sağlıklı ve Sağlıksız ülkeler sıralamasında, 145 ülke arasında 44’üncü olmayı başardı. Hayat standartları, yaşam kalitesi, sigara ve alkol kullanımı, madde bağımlılığı, yaşam süresi, spor yapma alışkanlığına bakıldığında dünyanın en sağlıklı ülke sıralamasında Singapur, İtalya ve Avustralya ilk üç sırada yer alıyor. Dünya ekonomik anlamda büyüdükçe Türkiye’de ekonomik anlamda hızla büyümektedir. Ancak bu büyümede devlet zenginleşirken halk fakirleşiyor. Fakirleşen halk hem ruhsal hem bedensel anlamda sağlığını kaybediyor. Türkiye’de son 10 yılda artan şizofren hastalarının sayısına bakıldığında bu rahatlıkla görülebiliyor. Dünyada 60 milyon Türkiye’de 600-800 arasında şizofren hastası bulunuyor. Türkiye’de kanser hastası sayısı ise bir önceki yıla oranla 3 kat artarak devam ediyor. 2013 verilerine göre 1 milyon beş yüz bin kişi kanserle mücadele ediyor. Türkiye’de 100 bin kişi organ nakli bekliyor. Engelliler İdaresi Başkanlığı’nca yapılan araştırmaya göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’unu engelliler oluşturuyor. Buda Türkiye’nin 8,5 milyonu eder. KRONİK HASTALIKTAN ÖLÜYORUZ Birleşmiş Milletler sağlık raporuna göre dünya genelinde her yıl ortalama 36 milyon insan ölüyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığının verilerine göre 22 milyon kişi bir veya birden fazla kronik hastalık taşıyor. Her üç hastadan birinde ise depresyon görülüyor. Her üç ölümden ikisi kronik hastalıklara bağlı. Bu konuda Sağlık Bakanlığı geniş kapsamlı çalışma başlattı. Ancak başlatılan çalışmalar ne kadar etkili olur bilinmez. Halk öncelikle sağlık konusunda bilinçlendirilmeli, ilaç tüccarlarının elinden kurtulmalı, her bulduğumuz ilacı yutmamalıyız. Doktorlarımız hastalarına bu konuda yardımcı olmalı ve ilaç tüketimini azaltmalıyız. Sonuç olarak hasta bir milletiz. Yanlış ilaç kullanımı, sağlıksız beslenme, spor alışkanlığımızın olmaması, yaşam kalitemizin düşük olması ve benzer sebeplerden sağlık fakiriyiz. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.190,04 lira, Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3.876,37 liradır. Toplumun %18’lik bölümü yoksulluk sınırı altında, % 16’sı ise yoksulluk riski taşıyor. Hal böyle olunca geçim sıkıntısı sitres ve kalitesiz yaşam toplumu sağlıksızlaştırıyor. “ Ey insanIar! Şüphesiz ki dünyada insanIara, imân ve sağIıktan daha kıymetIi bir şey veriImemiştir. BöyIe oIunca, yüce aIIah\’tan bunIarı isteyiniz” buyurdu (müsned bir/8).



77 Engelliye “gören göz” cihazı dağıtıldı

Gaziantep’te 77 görme engelliye gitmek istedikleri yere GPS sistemiyle ulaşmalarını sağlamaya yarayan gören göz cihazı törenle dağıtıldı.

G

aziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı döneminde gayretleriyle hayata geçirilen “Gören Göz Proje” kapsamında görme engellilerin sosyal hayata ve topluma daha aktif katılmaları hedefleniyor. Görme engellilerin gitmek istedikleri yere ulaşmalarını sağlayan göz cihazı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı işbirliğiyle üretildi. Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mehmet Durdu Yetkinşekerci, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ndeki törende, bugü8

s

a

ğ

l

ı

k

nün “Beyaz Baston” günü olduğunu söyledi. Belediye olarak engellilere çok önem verdiklerini vurgulayan Yetkinşekerci, Türkiye’de ilk defa bir belediye bünyesinde Engelliler Daire Başkanlığı kurulduğunu belirtti. Engelliler Daire Başkanı Yusuf Çelebi de günün anlam ve önemine değinerek, Başkan Fatma Şahin’e engellilere verdiği önemden dolayı teşekkür etti. Cihaz sayesinde engellilerin hayatının kolaylaşacağını belirten Çelebi, cihazın kullanımı hakkında bilgi verdi. Gaziantep Vali Yardımcısı Nursal Çakıroğlu da kentin engellilere yönelik yeniden düzenlendiğini söyledi. Her ilde engellilere yönelik komisyon kurulduğunu,

Gaziantep’teki komisyonun başında kendisinin bulunduğunu aktaran Çakıroğlu, “Bu cihaz sayesinde göremeyen insanlarımız şehirde görünür olacak, evde saklanmaktan kurtulacak, şehre katılacak, topluma katılacak, medeniyetle hem hal olacak” dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Müdürü İsmet Zor ise “Gören Göz Projesi” nin Fatma Şahin’in bakanlığı döneminde başlatıldığını ve bu kapsamda Gaziantep’teki 392 engelliye gören göz cihazı dağıttıklarını belirtti. Bugün ise 77 kişiye cihaz verdiklerini kaydeden Zor, projede emeği geçenlere teşekkür etti. Konuşmaların ardından protokol, engellilere gören göz cihazını dağıttı.


Gaziantep’te “tüp bebek merkezi” kuruluyor Gaziantep’te Sağlık Bakanlığı’nın desteği, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı ve Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği işbirliğiyle, “WW Merkezi” kuruluyor.

T

üp bebek merkezi, anne okulu ve il dışından gelen riskli gebe kadınların misafir edileceği "Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi"nin kente kazandırılması için Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ve Vali Erdal Ata arasında protokol imzalandı. Başkan Şahin, Valilik Toplantı Salonunda düzenlenen imza töreninde yaptığı konuşmada, AK Parti iktidarı döneminde sağlık alanına önem verildiğini ve bu kapsamda önemli adımların atıldığını söyledi. Bu alandaki anne-bebek sağlığı noktasına ayrıca önem verildiğini ifade eden Şahin, çalışmaların sürdürülebilir olması için yeni projeler hayata geçirdiklerini vurguladı. Kentte tüp bebek merkezi, anne okulu ve il dışından gelen riskli gebe kadınla-

rın misafir edileceği alanlara ihtiyaç duyulduğunun tespit edildiğini aktaran Şahin, "Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi"nin kurulması konusunda ilgili bakanlıkla temasa geçip gerekli adımları attıklarını kaydetti. Şahin, sağlıkta yapılan dönüşümlerle anne-bebek ölüm oranlarının AB ortalamasının altına indirdiklerini kaydetti. KİMSE EVLAT ÖZLEMİ ÇEKMESİN Devletin tüp bebek noktasında daha önceden verdiği desteklerin bulunduğunu aktaran Şahin, şöyle konuştu: "Ama bizim bölgemizde bu destek en yakın Adana'da alınıyordu. Bu yüzden de özellikle genç annelerin bu noktada şikayetlerini aldık. Bugün bu protokolle bu şikayetlerin çözümü için adım atmış oluyoruz. Çok güzel bir merkez kurulacak. Mali des-

teği vereceğiz, Sağlık Bakanlığımız da gerekli tıbbi desteği sağlayacak. Bir anlamda gücümüzü birleştirip önemli bir adım atmış olacağız.” Kimsenin evlat özlemi çekmesini ve anasız-babasız yaşamasını istemediklerini dile getiren Şahin, merkezin bölge halkına hayırlı olması temennisinde bulundu. Vali Erdal Ata da kentteki eğitimden sağlığa kadar her alanda daha ileriye gitmek için çaba gösterdiklerini aktardı. İmzalanacak protokolün birçok ailenin sıkıntılarına çare üreteceğini aktaran Ata, tesisin bölgedeki çocuk sahibi olamayan ailelere önemli katkılar sağlayacağını bildirdi. Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Kadir Çağlar Çatak da, merkez hakkında bilgi verdi. Ata ve Şahin, açıklamaların ardından hazırlanan protokolü imzaladı.

s

a

ğ

l

ı

k

9




s n e a r k i n e d e m e M

k t u a r y t a a h r ı y s o i r h ş e t n erke ziantep Hastanesi, Ga rk Pa al c di Me e l y bi be se ı as m ol ı ay me r i nd e çl Ekim ayının Meme Kanseri Bilin lıkları ve Doğum Uzmanı sta Ha n dı Ka or. y i ed m va de ye me r i nd e l i g l bi ı k l çeşitli etkinlikler düzenleyerek ha me Kanserinin erken Me te k i l n i etk n e l i r şti e kl rçe ge da un on y si ep res Op. Dr. Gülay BALKAŞ, Hastane u belirtti. teşhis edildiğinde tedavisinin mümkün olduğun 12

s

a

ğ

l

ı

k


K

ansere bağlı ölüm nedenleri arasında akciğerden sonra ikinci sırada yer alan meme kanserinde erken teşhis tedaviyi kolaylaştırıyor. Op. Dr. Gülay BALKAŞ, 40 yaşından sonra riskin arttığını belirterek kadınların kendi kendini muayenesinin büyük önem taşıdığını vurguluyor. “Kadınlar memede ele gelen bir kitle fark ettikleri anda mutlaka doktora başvurmalılar” dedi. Sağ ya da sol memede ele gelen ağrısız bir kitle tespit edildiyse mutlaka ciddiye

almak gerekiyor. Op. Dr. Gülay BALKAŞ, meme kanserinde tanının öncelikle fiziksel muayene ile konulduğunu belirterek, hastalara kendi kendilerini nasıl muayene edeceklerini manken üzerinde uygulamalı anlatarak Meme Kanseri konusunda bilinçlenmelerini önerdi. Op. Dr. Gülay BALKAŞ, bu muayenede dikkat edilmesi gerekenleri; ele gelen bir kitle olup olmadığını, meme derisi ve meme başı üzerinde çekinti olup olmadığını, renk değişikliğini, meme başından akıntı gelip gelmediğini ve koltuk altında kitle olup ol-

madığını kontrol etmek olarak sıraladı. En güzel muayenenin adet bitiminden sonraki hafta içinde yapılabileceğini belirten Op. Dr. Gülay BALKAŞ, 40 yaşından sonra her kadının en geç iki yılda bir kez muayene olması ve tarama mamografi çekilmesi gereklidir. Tanıda sonraki aşamaların, ultrasonografi ve mamografi olduğunu dile getirdi. Sunum sonrasında hastaların sorularını yanıtlayan Op. Dr. Gülay BALKAŞ, 1 Balon Binlerce Umut diyerek hastane önünde binlerce balonu katılımcılar ile umutla gökyüzüne bıraktı.

s

a

ğ

l

ı

k

13


Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri beyaz önlük giydi

Sanko Holding Onursal Başkanı ve Sanko Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ilk öğrencilerine hekimliğin sembolü olan beyaz önlük giydirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, ‘’Sanko Grubunun en mutlu günlerinden birini yaşıyoruz’’ dedi.

K

onukoğlu, Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi ‘’2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılı Beyaz Önlük Giyme Töreni’’nde yaptığı konuşmada, bugün Sanko Grubu ve Sanko Ailesi’nin en mutlu günlerinden birisini yaşadıklarını söyledi. Sanko Üniversitesi’nin sosyal sorumluluklarının bir parçası olarak kurduklarını ve bundan para kazanmayı akıllarının ucundan geçirmediklerini anlatan Konukoğlu, ‘’İşin maddi yönünü düşünseydik, üniversiteyi İstanbul’da kurardık. Ve tıptan başlamazdık. Çünkü en zoru, en pahalısı ve en meşakkatlisi tıptır. Ama bizim gayemiz Gaziantep’te sağlık alanında çıtayı daha yukarı çekmek’’ diye konuştu. Öğrencileri ‘’evlatları’’ olarak gördüklerini kaydeden Konukoğlu, onlardan Gaziantep’i tıp alanında daha yukarı taşımak için çok çalışmalarını önerdi. Sanko Üniversi14

s

a

ğ

l

ı

k

tesi’nin sunduğu olanaklardan bahsederken, 611 yatakla Türkiye’nin tek çatı altında en büyük özel hastanesi olan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde uygulamalı eğitim imkanından yararlanacaklarına vurgu yapan Konukoğlu, şöyle devam etti: ‘’Talebelerimizi inşallah ileride hocalarımın yerinde görmek isterim. Çünkü mutlu olmanın en güzel yollarından birisi hırslı olmaktır. Tabii bu hırs aklı geçmeyecek. Bu bölgenin kalkınması için sizleri ilerde profesör ve başka üniversitelerde görmek isterim. En mutlu olduğum şeylerden birisi, 1500 burslu öğrenci okutuyoruz. Bunlar mezun olduğu zaman benim oğlum, benim kızım mezun oldu gibi mutluluk yaşıyorum.’’ Sanko Üniversitesi’nin ilerde büyük bir kampüs kuracağını bildiren Abdulkadir Konukoğlu, üniversite hocalarına ve öğrencilerin ailelerine teşekkür ederek, ‘’Hepimiz bir aileyiz. Bunlar hepimizin çocukları.

Hepsine hoşgeldiniz diyorum, sizlere de bu çocukları yetiştirdiğiniz için teşekkür ediyorum. Anne baba olarak dualarınızı eksin etmeyin’’ diyerek, sözlerini tamamladı: ‘’İYİ BİR HEKİM OLMANIZ İÇİN ÇABA GÖSTERECEĞİZ’’ Hekim kelimesinin anlamının ‘’hikmet sahibi, bilge insan’’ anlamına geldiğini anlatarak sözlerine başlayan Sanko Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, Sanko Grubu çatısının altında


gıpta edilecek iki işin birlikte yapıldığını söyledi. Prof. Dr. Sınav, Sanko Ailesi’nin insanlığa daha güzel hizmet edebilmek için sosyal sorumluluk bilinciyle hastane ve üniversiteyi kurduğunu, ayrıca tıp eğitimi vermek ve geleceğin hikmet sahibi insanlarını yetiştirmek için usta hekimleri bir arada topladığını belirtti. Prof. Dr. Sınav, ‘’Bugün öğrencilerimiz, hekimliğin sembolü olan beyaz önlük giyecekler. Bu yüzyıllardan beri gelen bir gelenek, usta hekimler çırak hekimlere önlük giydirirler. Ustalar bu önlüğü giydirmekle, ‘ben seni çıraklığa kabul ediyorum, hekim adayı olmayı hak ettin’ derler. Öğrenciler de bunu giyerek ‘biz bu hikmeti hak etmek için elimizden geleni yapacağız, gece gündüz çalışacağız’ diye söz verirler’’ diye konuştu. “İLK GÖZ AĞRIMIZ ÖĞRENCİLERİMİZ” Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Murat Akkın ise konuşmasında, yorucu ama keyifli bir hazırlık döneminden sonra iyi bir kadro ile eğitim öğretim dönemine başladıklarını ifade ederek, ‘’Asıl heyecanımız ilk göz ağrımız sevgili öğrencilerimizin bizlere katılması ile başladı. Eğitime başlayalı 2 hafta oldu. Öğrencilerimize çok sevdik, onların da bizi sevdiğini gözlerinden okuyoruz’’ dedi. ‘’Kanıta dayalı tıp anlayışı’’ ve ‘’insancıl hekimlik yaklaşımı’’ ile eğitim vereceklerini belirten Prof. Dr. Akkın, öğrencilere ve ailelerine hitaben şöyle konuştu:

‘’Ustalarınızın ellerinden giyeceğiniz önlüğün rengi beyaz; saflığı, tarafsızlığı ve temizliği ifade ediyor. Aynı sizlerin yüreklerinde olduğu gibi ama unutmayın ki önlükleriniz bir yandan doktor kimliği sunarken bir yandan da ciddi sorumluluk getiriyor. Değerli velilerimiz, bizlere güvenerek emanet ettiğiniz sevgili yavrularınız hak ederek Sanko çatısı altına geldiler. Sizleri yürekten kutlarken onları da bizlerin de evlatları, kardeşleri olarak bağrımıza basıyoruz. En iyi şekilde yetişmesi için tüm olanakları sunmaya söz veriyoruz. İyi bir hekim olmanız için çaba göstereceğiz.’’ Sanko Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, ko-

nuşmaların ardından Rektör Prof. Dr. Ahmet Sınav’a cüppe giydirdi. Sanko Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri Sami Konukoğlu, Ali Konukoğlu, Prof. Dr. Metin Bayram ve İhsan Akyol’un da katıldığı törende daha sonra, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Murat Akkın ve Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşen Bayram, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, Zirve Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Özdemir, İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Metin Karakök, Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Hamza Ağca ve öğretim üyeleri, Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerine beyaz önlük giydirdiler.

s

a

ğ

l

ı

k

15


Fatma Şahin: “Meme kanserinde

erken teşhis önemli”

Nevşehir’de “Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı” etkinlikleri kapsamında düzenlenen toplantıya katılan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, “Meme kanserinde erken teşhis çok önemli. Kadınlarımız bu konuda daha bilinçli olmalılar” dedi.

Ş

ahin, Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun da katıldığı programa eşlik etti. Sare Davutoğlu, ilk şehir dışı etkinliği çerçevesinde Nevşehir’e getirilen 36 dijital mamografi cihazı ile 19 CR cihazının açılışını gerçekleştirdi. Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı tarafından meme kanserine dikkat çekmek için düzenlenen ve bu yıl Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun da katılımıyla Nevşehir’de gerçekleştirilen “Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı” etkinlikleri çerçevesinde konferans düzenlendi. Şahin, konferansa konuşmacı olarak katıldı. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, kanser ile mücadelede en önemli mücadelenin meme kanseriyle olduğuna vurgu yaparak, “Aslında toplumun yaşadığı hastalıkların bir sonuç olduğunu, bu sonuca ulaşmak için koruyucu ve önleyici 16

s

a

ğ

l

ı

k

tedbirler almamız gerektiğini biliyoruz. Bu işin sonucunun ve maliyetinin çok daha kolay olduğunu da görüyoruz. Mesela burada, ikisinin birleşmesinde. Topyekûn mücadelede. Kadınlarımız da bu konu üzerinde bilinçlenmeliler. Sağlık Bakanlığımızın ve bizlerin çalışmalarına rağmen istediğimiz sonucu almamızın nedeni koruyucu önleyici tedbirlerin olmamasıdır” diye konuştu. Yola çıkarken önce insan dediklerini anımsatan Şahin, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın dedik. Önce insanın yaşam, eğitim ve temel haklarını gördük. Kadın erkek hiçbir ayrımcılık yapmadan insanlara fırsat eşitliği verdik. Bu yüzden 12 yılımız dolu dolu geçti. Sağlıkta dönüşüm en temel dönüşümdür. Burada en önemli pozitif ayrımcılıkta kadınlarımıza ve çocuklarımıza verildi. Mutlaka farkındalığın artması gerekiyor. Bu bilincin yükselmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bütün fırsatlar elimizdedir. Yeni araştırmaların bize önemli bir faktör olarak olduğunu görüyoruz. Bu işin maliyetinin de sonuçtan daha

ucuz olduğunu düşünüyoruz. Koruyucu ve önleyici sisteme mutlaka inanmamız gerekiyor” şeklinde konuştu. 12 yıllık Ankara tecrübesinin ardından Gaziantep’e döndüğünde sağlık alanında ilk olarak meme kanseri üzerinde çalışmaların hızlanması olduğunu dile getiren Fatma Şahin, “Kadınlarımızın çekindiğini gördük ama bu işin başında inanan birilerinin olduğunu görünce sonuçlarının hızlı bir şekilde değiştiğini gördük. 76 milyonun sağlığı toplum sağlığından geçiyor. Gücümüzü birleştirip koordine olacağız ve erken teşhisin hayat kurtardığını görüyoruz” ifadesini kullandı. Nevşehir Devlet Hastanesi Seminer Salonu’nda düzenlenen seminere, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, KETEM’de tedavi gören hastalar, meme kanseri tedavisi gören hastalar ve vatandaşlar katıldı.


Gözde Alerjiye

Dikkat !!! Özel Primer Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Doktor İbrahim Gözen yaptığı açıklamada Alerji toplumda sık görülen bir hastalıktır ve insanların yaklaşık %15’inde alerjinin bir veya birkaç çeşidi bulunduğunu söyledi.

Ç

Op. Doktor İbrahim Gözen

Özel Primer Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı

evreyle direkt teması nedeniyle gözün alerjik hastalıklara daha yatkın olduğunu ifade eden Dr. Gözen, şöyle konuştu. Göz alerjileri gözde yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. İleri alerji formlarında gözün beyaz kısmında yapışıklıklar dahi olabilir. Meydana gelen rahatsızlık insanların performansını etkilediği gibi enfeksiyonlara yatkınlığı artırır, kontakt lens kullanımını zorlaştırır ve daimi bir huzursuzluk kaynağı oluşturur. Göz alerjileri gözün yüzey doku-

larını ilgilendirir. Muayenede göz kapakları, kirpikler ve kornea dikkatle incelenir. Bazen göz kapakları ters çevrilerek arka yüzeylerinin incelenmesi gerekebilir. Bazı mikrobik hastalıklar, sebebi bilinmeyen iltihabi durumlar, göz kapağı iltihapları, bazı cilt hastalıklarının göz bulguları, kuru göz hastalığı, gözün bağ ve damar tabakasının iltihabi hastalıkları, böcek ısırıkları, kirpik diplerine yerleşen parazitler göz alerjisini taklit eden bir tablo meydana getirebilir. Tanısal test olarak alerjen maddenin bulunması, gözyaşında ve kanda bazı maddelere bakılması yardımcı olsa da en fazla bilgi muayeneden elde edilir dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

17


Özel Kemal Bayındır Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Hastalıkları Uzmanı

Op.Dr. Ali kılıç

tanesi Özel Kemal Bayındır Has alıkları uzmanı kulak ve burun boğaz hast

Op.Dr. Ali Kılıç uyarıyor “Burun sağlınıza dikkat !” Uz.Dr.Ali Kılıç “İnsan burnu nazal septum burnun iki deliğini birbirinden ayıran iki taraflı mukoza arasında kemik ve kıkırdaktan oluşan yapıdır. Normal şartlarda bu duvar benzeri yapı dümdüz ortadadır ve hiç bir tıkanıklığa sebep olmaz.”

18

s

a

ğ

l

ı

k


S

eptum deviasyonu dediğimiz bu eğiklikler doğumsal, küçük yaşlarda ya da daha sonradan burna alınan travmalar sonucu sağa ya da sola doğru eğilmeler şeklinde oluşur. Deviasyon ne gibi sorunlara yol açar? Septum deviasyonunun en sık rastlanan belirtisi burundan nefes alma güçlüğüdür. Burun tıkanıklığı genellikle septum eğik olduğu taraftadır, ancak her iki tarafta sürekli veya bazen sağda, bazen solda olacak şekilde değişken nefes alma güçlüğü hissedilmesine de yol açabilir. Septum deviasyonu şu sorunlara neden olabilir. > Tekrarlayan burun kanamaları > Tekrarlayan sinüzit atakları > Bazen yüz bölgesinde ağrı, baş ağrısı, geniz akıntısı > Uykuda sesli nefes alma (özellikle çocuklarda) Hafif dereceli septum deviasyonu bulunan bazı kişilerde belirtiler ancak soğuk algınlıkları sırasında ortaya çıkar. Bu kişilerde solunum yolu enfeksiyonunun burun dokularında neden olduğu şişlik, normalde farkına varılamayan hafif dereceli tıkanıklığı belirgin hale getirir ve şikayetler soğuk algınlığının iyileşmesinden sonra tekrar ortadan kalkar. Ne zaman tedavi edilmeli? Hasta burun tıkanıklığı hissediyorsa ve bu tıkanıklık günlük yaşamı olumsuz etkiliyorsa mesela ağız kuruluğu , boğazda koyu balgam ve rahat bir uyku uyuyamamaktan dolayı sabah kalkınca kendini yorgun hissediyorsa böyle durumlarda ameliyat vakti gelmiştir. Septum deviasyonu nasıl tedavi edilir ?

hastanın nefes almasına olanak sağlar ve çıkarılması ağrılı değildir. Ameliyattan sonra nelere dikkat etmeliyim ? Bu ameliyattan sonra İki gün sonra işinize dönebilirsiniz. Ancak burun temizliğine önem vermelidir. Burnunuz için size verilen yıkama solüsyonları ile günde 4-5 defa burnunuzu yıkamalısınız. 2-3 gün sonra banyo yapabilirsiniz. Burun içindeki tam iyileşme 2-6 hafta arasında tamamlanacaktır. Bu süre içinde doktorunuzun önerdiği kontrollere düzenli gidin. Septoplasti ameliyatı için yaş sınırı var mıdır ? Septoplasti her yaşta yapılabilen bir ameliyattır. Ancak hasta çok sıkıntılı değil ise bayan hastalarda 16 yaş erkeklerde ise 18 yaşlarına kadar beklemek doğru olan davranıştır. Bu operasyon için üst yaş sınırı yoktur.

veya, yeni bir burun travması sonrasında ikinci bir düzeltme ameliyatı gerekebilir ancak ikinci ameliyat gereksinimi çok nadiren doğar. Genel anestezi mi, lokal anestezi mi ? Uyutularak yapılan ameliyata genel anestezi ile yapılan ameliyat denir. Benim tercihim çoğu zaman genel anestezidir. Hastalar lokal yapılan ameliyatta ağrıyı az bile hissetseler işlem esnasında duydukları kemik kırma sesi bir travma oluşturmaktadır ve kötü anılara sebep olmaktadır.” dedi. Özel Kemal Bayındır Hastanesi’nde hasta kabulüne devam eden Op.Dr. Ali Kılıç halkımıza sağlıklı günler diledi.

Tekrar ameliyat gereken durumlar nelerdir ? Septoplasti ameliyatını takibeden bir kaç ay içindeki iyileşme aşamasında septumun tekrar yer değiştirmesi halinde

Septum deviasyonunun tedavisi cerrahidir ve bu ameliyata septoplasti adı verilir. Septoplasti ameliyatı hem genel, hem de lokal anestezi ile yapılabilir. Ameliyatta septum, burun delikleri içinden yapılan ve ameliyat sonrasında dışarıdan görünmeyen kesilerle eğri olan kısımlar çıkarılır. Ameliyat genellikle 2030 dakika sürer. Ameliyatın sonunda çoğu zaman tampon konmaz eğer konulacaksa da eskisi gibi bez tamponlar yerine silikon tamponlar tercih edilir. Silikon tamponlar burun içinde iken

s

a

ğ

l

ı

k

19


Özel Hatem Hastanesi’nin Genç ve Başarılı Yöneticisi

Mesut Kılyar “Biz iş adamı değil, öncelikle hekimiz”

20

s

a

ğ

l

ı

k

Özel Hatem Hastanesi Başhekimi ve Hatem Şirketler Grubu Genel Müdürü Dr. Mesut Kılyar, insan odaklı çalıştıklarını ve butik hastane konseptiyle hizmet veriyor olmanın başarıyı getirdiğini söyledi. Kılyar, “Bizim için esas olan hizmet olduğunu insan hayatını her şeyin üzerinde tutmak üzere bir yemin ettiklerini, bunun için en iyi hizmeti sunmak konusunda kararlı olduklarını iletti.


Özel Hatem Hastanesinin dününden ve bugününden bahseder misiniz?

S

ağlık sektöründen başlayıp eğitime kadar uzanan, sağlığı her aşamasıyla ele alıp hizmetlerini hastanecilikten çok öteye taşıyan Hatem Şirketler Grubu’nun başarılı Yöneticilerinden Özel Hatem Hastanesi Başhekimi Dr. Mesut Kılyar, iş yaşamını ve dünden bugüne Hatem Hastanesi’ni anlattı. 1973 doğumlu olan Mesut Kılyar, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Sağlık Kurumları İşletmeciliği mezunudur. Kılyar, evli ve 2 çocuk babasıdır. Bir hekim ve işadamı olarak çalışma yaşamınızı ve genç yaştaki aldığınız sorumlulukları kısaca özetler misiniz? Meslek hayatıma başladığım ilk günden beri hep yönetici pozisyonlarında görev aldım. İlk olarak mecburi hizmet için gittiğim Tunceli’de Sağlık Grup Başkanlığı yaptım. Sonrasında Gaziantep’e ailemin yanına döndüm ve iki tane poliklinik ortaklığım oldu. Buralarda yöneticilik yaptım. Bununla birlikte Perilikaya Sağlık Ocağı Birim Amirliği, daha sonra da Av.Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde Acil Servis Ekip Sorumlusu oldum. Son olarak da sırayla Hatem Hastanesi Acil Sorumlusu, Başhekim Yardımcısı ve Başhekimi oldum. Yani sorumluluk benim için farkında olmadan üstlendiğim bir durum. Tabi ki burada bana güvenen ve sonuna kadar destek olan patronlarım Dr. Temur Bülbül ve Dr. Halil Boyunsuz başta olmak üzere tüm çalışma ekibim büyük avantaj sağladı.

Hatem Hastanesi, başlangıçta kurucu ortaklarının branşı olan KBB alanında bir merkez iken 2006 yılında hastane olarak faaliyete başlamış, çok uzak bir mazisi olmayan, küçük olmasına rağmen güler yüzlü, samimi hizmetlerinden dolayı başarılı, tercih edilen bir kuruluş. Biz hastanemizi butik hastane olarak tanımlıyoruz. Tabi şu anda inşaatı devam eden ek binamızla beraber fiziki şartları geliştirip hastaneyi fiziki açıdan büyütsek de bizi biz yapan bu samimi, güler yüzlü ve hasta memnuniyeti odaklı hizmet anlayışını hiç bir zaman geride bırakmayı düşünmüyoruz. Hastanecilikteki başarınızı çalışma yaşamınızdaki samimiyete mi borçlusunuz? Öncelikle biz işadamı değil, hekimiz. Bu zihniyetle elimizi attığımız her işte önce hizmet diyoruz. Bilindiği gibi hastane sahiplerimiz Dr.Halil Boyunsuz ve Dr. Temur Bülbül’ de personeliyle beraber çalışan, hem patron hem işçi insanlar. Bu ister istemez samimi ve içten bir çalışma anlayışı getiriyor, çalışanların bu enerjisi de hastalara direkt yansıyor. Ayrıca bizi tercih eden insanları hiçbir zaman müşteri olarak görmeyiz. Bu anlayış bizden çok çok ötede... Ben başarımızı bu bakış açımıza da bağlıyorum. Hastalarımız da bizi yalnız bırakmadığına göre doğru yolda olduğumuza inanıyorum. Çünkü biz bir aile hastanesiyiz, bir ailedeki her ferdin bize bir şekilde yolu düşüyor, sonrasında da duyduğu memnuniyeti hastanemizi tercih ederek gösteriyor. Hatem ismi sadece sağlık sektöründe değil, eğitim de dahil bir çok alanda sıkça geçiyor. Bize bu yeni atılımların nasıl ortaya çıktığından bahseder misiniz? Aslına bakarsanız adım attığımız her iş hali hazırda yaptığımız işin tamamlayıcısı. Biz öncede söylediğim gibi herşeyden önce doktoruz. Hastanecilik yaparken karşılaştığımız aksilikler gördüğümüz eksiklikler bizi yeni yapılanmalara itti. İlk olarak kalifiye eleman azlığı ve atamalar yüzünden sürekli sağlık personeli açığı yaşanmasından

dolayı, kendi sağlık personelimizi neden kendimiz yetiştirmiyoruz dedik ve 2013 yılında Gaziantep’ den Bursa’ya, Adıyaman’dan Bandırma’ya Türkiye’nin 9 ilinde Özel Hatem Sağlık Okulları’nı açtık.Bu sene şube sayısını 16’ ya çıkardık. İşinin sorumluluğunu bilen ve bizim gibi tutkuyla çalışan gençler yetiştirmek bizim için büyük bir gurur. Bu alandaki sorumluluğu birilerinin üstlenmesi gerekiyordu bu da oldukça meşakkatli bir süreç. Biz insan hayatına değer katacak tek bir birey bile yetiştirebilirsek bu yorgunluğa sonuna kadar değeceğine inanıyoruz. Organize sanayi bölgesindeki fabrikalarda işçi sağlığı ve iş güvenliği problemlerini gidermek ve gerektiğinde anında müdahale edebilmek için Hatem Gazikent OSGB (Ortak Sağlık Güvenlik Birimi) yi kurduk. Yine hastane yazılımlarında yaşadığımız sorunlardan yola çıkarak, Türkiye’de daha önce yapılamamış olan Hastane Web Yazılımı oluşturmak için Hatem Bilişim adı altında bir ayağı İstanbul’da olan bir yazılım şirketi kurduk. Geçtiğimiz haftalarda da GE (General Elektrik) firmasıyla ortaklık sözleşmesi imzalayarak partner olduk. Biomedikal alandaki teknik hizmetler ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Bu konuda yetişmiş elemanlarımızla beraber Hatem Teknik Hizmetleri’ni faaliyete geçirdik. Evde Sağlık Hizmetleri birimini şehrimizde, evinde sağlık hizmeti almak isteyen veya hastaneye çeşitli sağlık sorunları sebebiyle gidemeyen hastalarımıza ulaşabilmek için faaliyete geçirdik. Bunun için Sağlık Bakanlığı’ ndan ve İl Sağlık Müdürlüğü’nden resmi ruhsatımızı da almış bulunmaktayız. Son olarak da, sürekli ihtiyaç duyduğumuz medikal malzemelerin en iyisini en uygun fiyata getirip, hem kullanmak hem de sektörü bundan faydalandırmak istediğimiz için Hatem Şirketler Grubu bünyesinde hızla büyüyen KBB Medikal şirketini hayata geçirdik. Bu alanda da büyük hedefler ve kararlı adımlarla yürüyoruz. Kısacası Hatem Şirketler Grubu hastaneciliğin çok ötesinde Sağlık Sektörünün her argümanında fazlasıyla ön plana çıkmış durumda. Biz insan hayatını herşeyin üzerinde tutmak üzere bir yemin ettik, bunun için en iyi hizmeti sunmak konusunda kararlıyız. Geleceğimizi bu yönde şekillendirerek bize destek olan çalışanlarımızdan hastalarımıza herkesle birlikte bu yolda yürümekten gurur duyuyoruz.

s

a

ğ

l

ı

k

21


Rektal Prolapsus Op.Dr. Miraç İlker PALA

SEV Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Hastalıkları Ünitesi Direktörü

İ

leri laparoskopik teknikler ve gelişmiş ameliyat cihazları ile eskiden açık cerrahi ile yapılan işlemin, spinal anestezi altında ve sadece 4 küçük delik yardımıyla yapıldığını söyledi. Bu yöntemle hastalar sadece 1 gün hastanede kalıyorlar, büyük bir kesi olmadığı için ağrıları çok az oluyor, normal hayatlarına dönmeleri ise bir o kadar kısa oluyor. Dr.PALA hastalığın ne olduğunu, neden oluştuğunu ve tedavi yöntemlerini şöyle anlattı. Rektal Prolapsus, rektumun (kalın bağırsağın son kısmı) kendi içinden dışa döndüğü durumu ifade eder. Hastalığın erken döneminde, yani rektum (kalın bağırsağın son kısmı) anal kanaldan (makattan) vücudun dışına doğru çıkma yapmadan önce, dışkılama alışkanlığından değişikliğe ve anüsten akıntı gelmesine neden olur. Daha ileri safhalarda ise bağırsak anüsten (makattan) dışa doğru çıkar. Bağırsağın devamlı olarak anüsten dışarı çıkıp içeri girmesi nedeni ile hastalarda anal sfinkter kasının zayıflığı (makatı kontrol eden kasların) çoğu 22

s

a

ğ

l

ı

k

SEV Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Hastalıkları Ünitesi Direktörü Op.Dr. Miraç İlker PALA ; toplumda sanıldığından daha çok bulunan , rektal prolapsuslu hastalara , merkezlerinde kapalı ameliyat ile ( Laparoskopik Rektopeksi ) çare olduklarını söyledi. kez hastalığa eşlik etmektedir. Bu nedenle hastaların bazılarında dışkılarını kontrol etmede sorunlar olur (büyük abdest tutamama) ve makattan akıntı şikâyetleri eşlik eder. Hastalık kadın ve erkeklerde görülmesine karşın, kadınlarda biraz daha sık rastlanır. NEDEN OLUŞUR? Hastalığın oluşumunda çeşitli nedenler vardır. Uzun sürelerden beri devam eden dışkılama sırasında aşırı ıkınma alışkanlığının olması veya doğum sırasındaki zorlu ıkınmaların, geç dönemdeki etkisi olarak gözlenebilir. Bazı nadir olgularda genetik (ırsî) yatkınlık saptanmıştır. Aslında bu olay çoğu hastada yaşlanmaya bağlı olarak gelişen bir dizi olayın bir parçasıdır. Yaşlanma ile rektumu pelvis (leğen kemiği) içinde tutan bağlar zayıflamakta ve anal sfinkter kası (makatımızın kontrolünü sağlayan kas) gevşemektedir. Her iki olay yaşlanma ile hastalığın ortaya çıkmasını artırabilir. Bazı olgularda ise spinal kord (omurilik) kesileri veya hastalıkarı gibi nörolojik problemler, prolapsusa (kalın

bağırsak sarkmasına) zemin hazırlayabilmektedir. Fakat çoğu hastada tek bir neden yerine bir çok etken söz konusudur. REKTAL PROLAPSUS HEMOROİDLE (Basur) AYNI MIDIR? Bazı bulgular hemoroidle benzerlik göstermektedir. Kanama ve makatta ele kitle gelmesi (sarkan bağırsak dokusunun dışarı çıkması sonucu) gibi belirtiler birbirine benzese de rektal prolapsusta kalın bağırsağın makattan dışarı ve içeri doğru hareketi ve sarkması söz konusudur. Hemoroidler (basür) ise anal bölgeye (makata) yakın damar keseciklerinin genişlemesi sonucu oluşur. TANI Doktor, doğru bir anamnez (hastadan hastalığı hakkında bilgi alınması) ve tam bir anorektal (makat bölgesi) muayene ile tanıyı koyabilir. Prolapsusu belirlemek için hastaya ıkınması söylenebilir. Bazen rektal prolapsus, içeride ve saklı şekildedir. Böyle durumlarda videodefekografi (dışkılama


sırasında çekilen özel bir röntgen filmi) yararlı olabilir. Bu yöntemle, hasta bağırsak hareketleri yaptığı sırada grafiler çekilir. Bunun sonucunda hastanın nasıl tedavi edileceği planlanabilir ve ameliyat tipine karar verilebilir. Bir diğer test de anorektal manometridir. Bu testle anüs (makat) etrafındaki kasların fonksiyonları ve anüs ile rektum arasındaki koordinasyon incelenebilir. TEDAVİ Her ne kadar kabızlık ve devamlı ıkınma rektal prolapsusa neden olsa da bu sorunların giderilmesi, sarkan bağırsağı eski durumuna geri getiremez. Bu nedenle sarkan bağırsağın eski durumuna getirilmesi için ameliyat gereklidir. Abdominal (karından) veya perineal (makattan) yapılacak ameliyat önerilebilir. Doktor, yapılan tetkikler sonunda, hasta için hangi yöntemin uygun olduğunu ve hangi yöntemin en iyi sonuç vereceği hakkında yardımcı olacaktır.Rektal

prolapsus tedavisi, birçok faktöre göre değişir. Bunlar hastanın yaşı, fiziksel durumu, prolapsusun derecesi ve test sonuçlarına bağlıdır. TEDAVİ NE KADAR BAŞARILIDIR Tedavideki başarı, hastanın ameliyattan önceki anal sfinkter kasının (makadı kontrol eden kas) durumuna, prolapsusun (bağırsak sarkması) internal (iç) veya eksternal (dış) oluşuna, hastanın genel durumuna ve kullanılan cerrahi methodlar gibi bir çok faktöre bağlıdır. Anal sfinkter kası (makadı kontrol eden kas), prolapsus (bağırsak sarkması) veya başka bir nedene bağlı zayıflamışsa çoğu olgularda rektal prolapsus düzeltildikten sonra yeniden eski gerginliğine kavuşur. Cerrahiden sonra kronik kabızlıktan ve ıkınmalardan kaçınılmalıdır. Hastaların büyük bir kısmında semptomlarda (hastalığın belirtilerinde) tamamen gerileme veya belirgin düzelme, uygun prosedürler uygulandıktan sonra sağlanabilmektedir.

s

a

ğ

l

ı

k

23


Klima

göz kuruluğuna neden oluyor Klimalı ortamlarda uzun zaman geçirenler göz kuruluğu riskiyle karşı karşıya kalıyor. Basit bir hastalık olduğu sanılan göz kuruluğu erken teşhis edilmezse görme kaybına bile yol açabiliyor.

24

s

a

ğ

l

ı

k


D

ünyagöz Gaz i a n te p ’ te n Opr. Dr. Murat Aksoy, alışveriş merkezleri, ofis, ev ve otomobillerde klimanın yoğun kullanıldığını ve çok bilinmese de bu ortamların göz kuruluğu riskine neden olduğunu belirtti. Opr. Dr. Murat Aksoy, gözün çabuk yorulması, yanma, yabancı bir cisim hissi, batma, kızarma, kaşıntı gibi şikâyetlerle kendini gösteren göz kuruluğunun, erken dönemde tedavi edilmediği takdirde görme kayıplarına bile neden olabileceğine dikkat çekti.

Opr. Dr. Murat Aksoy Dünyagöz Gaziantep

Gözyaşı Eksikliği Görme Kaybına Yol Açabilir Opr. Dr. Murat Aksoy, gözün kalkanı olarak tanımladığı gözyaşının, gözün şeffaf ön yüzeyi olan kornea sinirlerinin tahriş olmasını engellediğini, gözün daha net ve rahat görmesini sağladığını ifade etti. Gözyaşının gözün oksijen almasına ve beslenmesine yardımcı olduğunu belirten Opr. Dr. Murat Aksoy, “Gözyaşı, yapısında bulunan maddeler sayesinde dışarıdan gelen hastalıklara karşı gözün savunma bariyeri görevini görür. Yabancı maddelerin göze teması durumunda gözü yıkayarak temizler. Gözyaşı eksikliği gözde uzun vadede ciddi problemlere hatta körlüğe bile neden olabilecek durumlara yol açabilir” dedi. Düzenli Aralıklarla Göz Kontrolünüzü Yaptırın Opr. Dr. Murat Aksoy, klimalı ortamlarda uzun süre bulunanların özellikle plaza çalışanlarının düzenli aralıklarla göz kontrolü yaptırmaları gerektiği

konusunda uyardı. Göz kuruluğu olanların doktorunun verdiği tedaviyi düzgün bir şekilde uygulaması gerektiğini önemli olduğuna dikkat çeken Opr. Dr. Murat Aksoy, göz kuruluğu tedavisinde ilk olarak suni gözyaşı tedavisinin uygulandığını ifade etti. Az ya da orta dereceli göz kuruluğu tedavisinde göz yüzeyini ıslatmaya yönelik tedavilerin yeterli olduğunu belirten Opr. Dr. Murat Aksoy, daha ileri durumlarda ise ‘punktum tıkacı’ denilen bir yöntemin gündeme geldiğini bildirdi. Opr. Dr. Murat Aksoy bu yöntemde gözyaşı kanalına tıkaç takılarak gözyaşının kanala akmasının engellendiğini ve böylelikle gözyaşının gözde daha uzun süre kalmasının mümkün olduğunu açıkladı. Hastalığın daha ileri evrelerinde kanser ve vücudun savunma mekanizmasının dengesini bozan (otoimmun) hastalıklarda kullanılan Siklosporin A’nın sulandırılmasıyla elde edilen ilaca başvurduklarını söyleyen Opr. Dr. Murat Aksoy, “Göz kuruluğunun tedavisinde kullanılan bu ilaç ciddi anlamda olumlu sonuçlar sağlıyor. İlaç şu an başarıyla ileri derece göz kuruluklarında ve göz kuruluğu ile oluşan sistemik hastalıklarda kullanılıyor” diye konuştu. Klimalı Ortamlardan Kaçının Opr. Dr. Murat Aksoy, klimalı ortamlarda uzun süre vakit geçirenlere zaman zaman pencerelerin açılması ve hava nemlendiricileri kullanılması önerilerinde bulundu. Ayrıca Opr. Dr. Murat Aksoy, masada ve etrafta sulanabilecek bitkilerin bulundurulmasının da faydalı olabileceğini bildirdi.

s

a

ğ

l

ı

k

25


Saç dökülmesine engel olan 10 sağlıklı öneri

Rephair Danışman Dermatologu Ahmet Günay, özellikle sonbaharda artan saç dökülmesi problemlerine karşı, saçlarımızı korumanın yollarını 10 maddede özetledi. 26

s

a

ğ

l

ı

k


Rephair Danışman Dermatologu Dr. Ahmet Günay, özellikle mevsim dönümlerinde etkili olan saç kaybını önlemek için üzerimize düşen görevler olduğunu hatırlatıyor. Saçlarımızı korumak için yapılması gerekenleri anlatan Dr. Ahmet Günay’ın uyarı ve önerileri şöyle:

1

Ahmet Günay

Rephair Danışman Dermatologu

Saçlı deri temizliği çok önemlidir. Günümüz insanı, sanayi artıkları, hava kirliliği, çalışma ortamı gibi nedenlerle saçlarını her gün ya da gün aşırı yıkamak zorunda kalıyor. Bu da saçlı deri sağlığı için gerekli yağ ve nemi kurutacağından uygun şampuan ve nemlendiricilerin seçilmesini gerekli kılıyor. Özellikle yağlı saçların daha fazla döküldüğünü bildiğimizden saç temizliğimiz için kullanacağımız ürünleri doğru seçmemiz gerekiyor. Saçlı deriyi daha iyi temizleyen, içeriğinde fazla kimyasal bulunmayan, doğal maddeler içeren (örneğin Capigen, Saw palmetto, d panthenol gibi) şampuan ve temizleyiciler kullanmak dökülmeyi önlemek için yapılacaklar arasındadır.

2

Sağlıklı beslenme diğer bir gereklilik. Cildimize olduğu gibi saçlarımıza da faydaları bilinen yeterli protein ve vitamin içeren beslenme tarzının tercih edilmesi önemli.

3

Yeterli su tüketimi de bir başka önemli unsur. Günde 2- 2,5 litre su içmek, cildimize olduğu gibi saçlı derimize de gerekli nemi içeriden sağlayarak saç dökülmesinin önlenmesinde önemli rol oynar.

4

Saç dökülmesinin engellenmesine ve büyüme aşamasındaki saçların güçlenmesine yardımcı olduğu bilinen HSOR maddesi hakkında yapılan klinik çalışmalar etkili sonuçlar vermiştir. HSOR enzimleri içeren ürünleri düzenli olarak kullanmak, saç dökülmesinin engellenmesinde ve büyüme aşamasındaki saçlarda artışa yardımcı olmaktadır.

5

Saçları tararken saçlı deriye temas etmek folliküllerde bulunan faydalı yağların saç tellerine yayılmasını sağlar. Fön, düzleştrici gibi cihazlar sık ve yakın mesafeden kullanıldığında saçlı deri doğal nemini kaybeder, hem dökülme hem de kırıkların oluşumu kolaylaşır. Devamlı şapka, jöle gibi saçlı derinin hava almasını engelleyen etmenlerin de saç dökülmesini tetiklediği unutulmamalıdır.

6

Periyodik olarak saç sağlığını olumlu etkilediği bilinen B Vitamini, birtin ve d-panthenol almak, saç dökülmesinin engellenmesinde önemlidir.

7

Sigara ve alkolün aşırı tüketilmesi de saç dökülmesini direkt etkiler. Bu yüzden sigara ve alkol tüketiminden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

8

Demir ve çinko eksikliği önemli saç dökülmesi nedenlerindendir. Ancak bunlar ağır metaller olduğundan, yapılacak tetkikle eksiklikleri ortaya çıkmadan kullanılmaları doğru değildir. Mutlaka tahlil yaptırdıktan sonra, eksiklik varsa kullanılmalıdır.

9

Tiroid fonksiyon bozuklukları saç dökülmesini en sık tetikleyen nedenlerdendir. Bu nedenle doktor kontrolünde tiroid testlerini yaptırıp, bozulma saptanırsa tedavilerini düzenlemek saç dökülmesini engeller.

0

Vitamin içeren karışımların, zaman zaman dermatolog tarafından saçlı deri için üretilen ince iğnelerle saçlı deriye enjekte edilmesi, saç dökülmesinin engellenmesinde çok etkili bir yöntemdir.

Saç dökülmesi tüm bunlara rağmen önlenemiyorsa mutlaka dermatoloğunuza başvurmalısınız.

s

a

ğ

l

ı

k

27


Gebeliği ötelemeyi düşünen kadınlar

Prof.Dr Fuat Demirci

dikka t!

KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzman

KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr Fuat Demirci doğumdan ergenlik dönemine kadar geçen sürede yumurta üretimi olmadığını ve varolan yumurtaların bir kısmının özelliğini kaybettiğini belirtiyor ve uyarıyor ;

G

ebeliği ötelemeyi düşünen kadınlar mutlaka yumurtalık rezervlerine baktırmalıdır. Yumurtalık rezervi ultrasonografik muayene ve hormon testleri ile kolayca değerlendirilebilir. Bu önlem gereksiz zaman ve para kaybını önleyecektir. Kız çocukları doğduklarında yumurtalıklarında 400.000 civarında yumurta bulunur. doğumdan ergenlik dönemine kadar geçen sürede yumurta üretimi olmaz ve varolan yumurtaların bir kısmı özelliğini kaybeder. Ergenlik ile birlikte her ay bir grup yumurta olgunlaşmak üzere gelişmeye başlar ancak bir veya iki tanesi olgunlaşırken diğerleri yok olur. Bu doğal fizyolojik bir süreçtir. Yaş arttıkça yumurtalık depoları azalmaktadır ve kalanların kalitesi düşük olmaktadır. 38 yaşında kalan 28

s

a

ğ

l

ı

k

Sigara içiyorsanız. Günde 10’dan fazla sigara içimi yumurtalık rezervini azaltmaktadır Radyasyona maruz kaldıysanız veya kemoterapi aldıysanız Çikolata kistiniz varsa Yumurtalıkla ilgili ameliyat geçirdiyseniz. Ailenizde erken menopoz varsa

yumurta sayısı 25.000 kadardır. Kadınlarda gebe kalma olasılığı yaş arttıkça azalmaktadır. Yumurtalıklar için bu kritik yaş değeri 37’dir. Tüp bebek uygulamalarında 25 yaşında bir kadının doğurma olasılığı % 36, 40 yaşında % 16, 44 yaşında ise % 5’in altındadır. Çocuk sahibi olmayı düşünen kadınlar,

yumurtaları olumsuz etkileyen aşağıdaki durumlarda mutlaka yumurtalık rezervini değerlendirmelidirler. Bu faktörler dışında vücutta yıkım ürünlerini artıran, dokulara olumsuz etkisi olan uyuşturucu, toksik madde kullanımı, uzun süreli yüksek oran-


da alkol kullanımı ve bazı metabolik ve immünolojik hastalıklarda uzun süreli ilaç kullanımı da ovum depolarını etkilemektedir. Doğurganlık potansiyelini korumak ve sürdürmek isteyen kadınlar yukardaki risk faktörlerinden uzak durmalıdır. Ayrıca, bu risk faktörlerini taşımayan üreme potansiyelini ve yumurta depolarının durumunu merak eden her kadın ultrasonografik muayene ve hormone tahlilleri ile bilgi sahibi olabilir. Yumurtalıkların üreme fonksiyonlarında azalmayı gösteren bulgularında akılda tutulması gere-

kir. Bunlar ;Adet kanamalarının birbirine yaklaşması ve kısalmasıdr. Daha önceleri 28–30 günde bir adet gören kadınlarda kanamalar 20-27 günde bir olmaya başlar. Bazen daha kısa da olabilir. Kanama miktarı değişmeyebilir. Bazı kadınlarda ise bu süre uzar. Yumurtalık fonksiyon bozukluğu bulgularından biri de düşük sayısının artmasıdır. Bu tedavi ile oluşan gebeliklerde de görülebilir. Tüp bebek veya aşılama tedavilerinde yumurtalıkların uyarılması sonucunda gelişen yumurta sayısının az olması. Bu duruma yüksek doz ilaç-

lar da etkili olmaz ve tedavi başarısını düşüren önemli bir faktördür. Tedaviside yoktur. Günümüzde kadınların eğitim ve kariyer planları birlikteliğinde gebeliği ötelemeyi getirmiştir. Tüp bebek merkezleri hastalarının önemli bir kısmını bu yaş grubu hastalar oluşturmaktadır. Gebeliği ötelemeyi düşünen kadınlar mutlaka yumurtalık rezervlerine baktırmalıdır. Yumurtalık rezervi ultrasonografik muayene ve hormon testleri ile kolayca değerlendirilebilir. Bu önlem gereksiz zaman ve para kaybını önleyecektir.

s

a

ğ

l

ı

k

29


N SA AR AC

Necdet TOPUZ ACARSAN Audi Genel Müdür Yardımcısı

Bu kez kendi kalp atışlarınızı dinleyeceksiniz…

30

s

a

ğ

l

ı

k

Acarsan Audi Gaziantep “Bu kez kendi kalp atışlarınızı dinleyeceksiniz” sloganıyla düzenlenecek olan barbekü partisinde sağlık çalışanlarını bir araya getiriyor.


B

irbirinden özel Audi modellerini etkinlikte sağlık çalışanları ile buluşturacak olan Acarsan Audi Genel Müdür Yardımcı Necdet Topuz, tüm sağlık çalışanlarını test sürüşü için beklediklerini söyledi. Acarsan Audi Gaziantep tarafından 9 Kasım 2014 tarihinde saat 12.00 – 17.00 arasında Burç Parkta düzenlenecek olan etkinlik için Audi tutkunlarını bekleyen Acarsan Audi Genel Müdür Yardımcı Necdet Topuz; kalp atışlarını hızlandıracak benzersiz bir sürüş deneyimi için tüm sağlık çalışanlarını beklediklerini söyledi. Topuz; “ Belirli aralıklarla yapmış olduğumuz etkinliklere bir yenisini daha ekliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda planladığımız hedeflerimize ulaştık, bu yılda hedefimize ulaşacağımızdan herhangi bir şüphemiz yok. 2013 yılında 503 adet satış yaparak rakiplerimizi geride bıraktık. 2014 yılı hedefimiz geçen yılın hedefinin üzerinde tamamlamak.

220013 13 AARRAAÇÇ

SSAATTIŞ IŞII AAUUDD

İİ :: 550033 AADDEETT

BİZİM İÇİN ESAS OLAN MÜŞTERİ MEMNUNİYETİDİR Acarsan olarak 2009 yılında üst segment otomobil pazarındaki bölgesel talepleri karşılamak amacı ile Audi markasını bünyemize katarak, Doğuş Otomotiv ile süregelen işbirliğimiz güçlendirdik. Firma olarak hedefimiz tam anlamıyla müşteri memnuniyeti sağlamaktır. Bu doğrultuda yatırımlarımız her yıl artmakta ve hizmet kalitesi en üst seviyede tutulmaktadır. Tüketicilerimizin otomotiv alanındaki tüm ihtiyaçlarını karşılayarak müşteri memnuniyetini arttırmak, teknolojideki yeniliklerini ve tüketici eğilimlerini izleyerek ürün çeşitliliği ve kalitemizi en üst düzeye çıkarmak, Audi markasının süreklilik ve sürdürebilirliğini sağlamak firmamızın amaçlarındandır. HEDEF GAZİANTEP’İ AUDİ ŞEHRİ YAPMAK Sosyal sorumluluk projelerimiz ve çevreye duyarlılığımız konularında bilinirlik yaratmak ve çalışanlarımızı, bu amaç doğrultusunda eğiterek kişisel gelişimlerine ve farkındalıklarına katkıda bulunmak için çalışmalarımıza tüm hızıyla devam ediyoruz. Gelişen teknolojiyi takip ederek ISO ve benzeri faaliyetlerini destekleyen; özverili ve özgüveni yüksek çalışanlarımızla kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanarak, insanları mutlu edecek ürünler ve hizmetler sunarak Gaziantep’in bir Audi şehri olmasını hedeflemekteyiz. Satış departmanında ve Satış Sonrası Hizmetler departmanında eğitimli çalışanı ile Acarsan kalitenin yanında güvenilir, ayrıcalıklı ve profesyonel hizmeti ile her zaman yanınızdadır” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

31


ACARSAN

Acarsan 2009 yılında üst segment otomobil pazarındaki bölgesel talepleri karşılamak amacı ile Audi markasını bünyesine katarak, Doğuş Otomotiv ile süregelen işbirliğini güçlendirmiştir. Firma olarak hedefimiz tam anlamıyla müşteri memnuniyeti sağlamaktır. Bu doğrultuda yatırımlarımız her yıl artmakta ve hizmet kalitesi en üst seviyede tutulmaktadır. Tüketicilerimizin otomotiv alanındaki tüm ihtiyaçlarını karşılayarak müşteri memnuniyetini

arttırmak, teknolojideki yeniliklerini ve tüketici eğilimlerini izleyerek ürün çeşitliliği ve kalitemizi en üst düzeye çıkarmak, Audi markasının süreklilik ve sürdürebilirliğini sağlamak firmamızın amaçlarındandır. Sosyal sorumluluk projelerimiz ve çevreye duyarlılığımız konularında bilinirlik yaratmak ve çalışanlarımızı, bu amaç doğrultusunda eğiterek kişisel gelişimlerine ve farkındalıklarına katkıda bulunmak isteğindeyiz. Gelişen teknolojiyi takip ederek

Iso ve benzeri faaliyetlerini destekleyen; özverili ve özgüveni yüksek çalışanlarımızla kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanarak, insanları mutlu edecek ürünler ve hizmetler sunarak her evde en az bir sadık Audi kullanıcısı olmasını hedeflemekteyiz. Satış departmanında ve Satış Sonrası Hizmetler departmanında eğitimli çalışanı ile Acarsan kalitenin yanında güvenilir, ayrıcalıklı ve profesyonel hizmeti ile her zaman yanınızdadır.

Genel Müdür: Mesut ACAR Genel Müdür Yardımcısı : Necdet TOPUZ Satış Müdürü : Akın ÖZÇELEBİ SSH ( Satış Sonrası Hizmetler ) Müdürü: M. Turgay KARABAY Filo & DOD Müdürü : M. Ali KANALICI

32

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

33


Yardıma Muhtaç Canlılara El Uzatıyoruz

7 Gün

24 Saat

Karakız Köpek Barınağı’ndaki Dostlarımız Sizleri Bekliyor Araban Yolu Üzeri (OFM) Karşısı

0 342 252 11 11 34

s

a

ğ

l

ı

k


SÜT, DİŞ ÇÜRÜKLERİNİN ÖNLENMESİNDE EN DOĞAL BESİN “Şeker tüketiminden kaynaklanan diş problemlerini

süt içerek

giderin”

Diş çürümesi günümüzün belki de en yaygın hastalıklarından biri. Değişik beslenme alışkanlıklarına sahip kişiler arasında yapılan istatistikler beslenmenin diş çürüklerinin oluşmasında önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Çürük oluşumunun, karbonhidratların (şeker ve nişasta) ağızdaki bakterilerle karışması ve asit yapması sonucu başladığını belirten uzmanlar, beslenme alışkanlıklarının değiş-

tirilmesi ile ağız sağlığını korumanın mümkün olabileceğini söylüyor. Uzmanlar, günde 2 bardak süt içerek, içerisinde bulunan kalsiyum sayesinde çürük oluşumundan korunulacağını belirtiyor. Düzenli ağız hijyenin sağlanması ile birlikte süt tüketiminin diş çürüklerinin oluşumunu azalttığını belirten Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman

İnanç, “Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Sütteki kalsiyum ve fosfor bu mikroorganizmalara doğal bir savunma sağlar” dedi. İnanç, özellikle çocukların şeker tüketimlerinin fazla olduğunu bu sebeple günde 2 bardak süt içerek dişlerinde oluşabilecek çürüklerin önlenebileceğini, diş yüzeyindeki mineral kaybının giderilmesini ve yenilenmesini sağlayacağını belirtti.

s

a

ğ

l

ı

k

35


“Torba yasa sayesinde daha fazla kişi

tüp bebek yaptırabilecek” TBMM’den geçen torba yasayla birlikte tüp bebek tedavilerinde SGK’nın karşıladığı uygulama sayısı 2’den 3’e çıkarıldı. Yeni yasaya göre vatandaşlar ilk denemede yüzde 30, ikincisinde yüzde 25, üçüncü denemede yüzde 20 oranında katılım payı verecek. Halen Türkiye’de yılda yaklaşık 45 bin tüp bebek tedavisi yapılıyor. Eurofertil Tüp Bebek Merkezleri Medikal Direktörü Dr. Hakan Özörnek, bu sayının nüfusa oranlandığında 70 bine kadar çıkarılması gerektiğini belirtiyor. Tedaviye ihtiyacı olduğu halde hastaların önemli bir kısmının maddi nedenlerle yardım alamadığını vurgulayan Dr. Hakan Özörnek, “Yeni torba yasanın SGK’nın karşıladığı uygulama sayısını 2’den 3’e çıkarmasıyla birlikte özellikle maddi nedenlerden ötürü tedavisini tamamlayamayan pek çok hasta tüp bebekten yararlanabilecek” dedi. 2010 yılında transfer edilen embriyo sayısına sınırlama getirilmesiyle hastaların toplam gebelik şanslarının düştüğüne işaret eden Dr. Hakan Özörnek, şunları söyledi: “30 yaşındaki bir hastanın üçüncü tedavisini SGK üzerinden yapma hakkı yoktu. Pek çok gebe kalma potansiyeli olan hasta 3. kez deneyemediği için 36

s

a

ğ

l

ı

k

tüp bebek tedavilerinden uzaklaşmış oluyordu. Dolayısıyla bu üçüncü tedavinin ücretinin devlet tarafından ödenecek olması, hiç tedavi olmamış hastalara tedavi şansı verdi. Torba yasayla tanınan hak, şimdiye kadar tedavisini yaptırmış ama başarılı olamamış hastaların yaklaşık yüzde 40’lık bir kısmına üçüncü bir şansın verilmesi anlamına geliyor.” Uygulama sayısı tedavi şansını etkiliyor Tüp bebek tedavilerinde başarısızlığın en önemli nedenlerinden birinin hastaların tedaviyi bırakması olduğunu ifade eden Dr. Özörnek, “Biz ailenin her koşulda eve çocuk götürmesini isteriz. Uygulama sayısı ne kadar artarsa tedavinin başarı şansı da o kadar artar. Bu nedenle SGK tarafından karşılanacak uygulama sayısının 2’den 3’e çıkarılmasını çok önemli buluyorum” dedi.

Dr. Hakan Özörnek

Eurofertil Tüp Bebek Merkezleri Medikal Direktörü


Mozart, Freud, Einstein, Edison, Churchill ve daha nicesi… Türkiye’de yeterince bilinmeyen hipnoz, dünyada bilimden savaşa, siyasetten sanata, psikolojiye kadar birçok alanda 200 yılı aşkın bir süredir kullanılıyor.

Einstein, İzafiyet

Teorisi’ni hipnozla bulmuş! Hipnoz ve Bilinçaltı Değişim Uzmanı Mehmet Başkak, hipnozu kullanan ve hipnozun da katkısıyla insanlığın gelişmesine öncülük ederek tarihe malolan ünlü isimleri sizler için kaleme aldı: Einstein: Yirminci yüzyılda fizikte çığır açan, fizikteki bütün paradigmayı değiştiren İzafiyet Teorisi ile bilim tarihine geçen ünlü fizikçi; her gün öğlen saatlerinde gerçekleştirdiği hipnoz toplantıları ve grup hipnozu uygulamalarıyla tanınıyordu. İzafiyet Teorisi’nin de bu hipnoz seanslarından birinde zihnine geldiği biliniyor. Einstein, fikirlerini ve düşüncelerini geliştirmek için hipnotik trans esnasındaki bilinçaltı akıştan sürekli yararlanıyordu. Edison: Dünyayı aydınlatan ampulün mucidi Edison, bire bir hipnoz seanslarıyla hipnotik transın bütün özelliklerinden faydalanıyordu. Mozart: İlk senfonisini 1764 yılında, henüz sekiz yaşındayken besteleyen Mozart, ünlü operası “Cosi Fan Tutte”yi hipnoza alındığı bir seans esnasında besteledi. Rachmaninov’un da konçertolarından birini post-hipnoz (hipnoz esnasında verilen) telkinleriyle bestelediği söyleniyor. Aldous Huxley: Türkçe’ye Kalıcı Felsefe adıyla tercüme edilen Perennial Philosophy adlı eseriyle tanınan ünlü felsefeci, bilincin doğasını keşfetme durumları için hipnotik trans halinden yararlanıyordu. Freud: Hipnoz konusundaki öğrenmeleri ve gelişmelerin sonucu olarak modern psikiyatriyi geliştirdi. Psikanaliz adlı modern psikolojiye yön veren teorisinin bütün temellerini 8 yıl boyunca uğraştığı, uyguladığı hipnozla oluşturdu. Kendi teorisini hipnoz yardımıyla geliştirdikten sonra aslında hipnozdan vazgeçti. Churchill: İkinci Dünya Savaşı esnasında görevini yürütmek ve tüm gece uyanık kalmak için post-hipnoz önerilerini kullandı. Bizde henüz tam olarak ne olduğu bilinmeyen, hala büyü ile illizyonla karıştırılan hipnoz; Batı’da bilimsel gelişmelere çığır açan, insanlara yol gösteren, onların potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarına destek olan ciddi bir bilimsel yöntem olarak kullanılmaya devam ediyor.

s

a

ğ

l

ı

k

37


“Türkiye’de üreme sağlığının

korunması gerekiyor”

Prof. Dr. Gürkan Uncu

TSRM Üreme Sağlığı ve İnfert ilite Derneği Yönetim Kurulu Başk anı

2003 yılından itibaren üreme sağlığı ve infertilite alanında çalışmalarını sürdüren ve bu alandaki en yetkin kurum olan TSRM Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği, Ulusal Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Kongresi’ni, 6-9 Kasım tarihleri arasında Antalya - Belek’te gerçekleştirecek.

Ü

reme Sağlığının Korunması konusunda Türkiye’nin ve dünyanın en yetkin isimleri bu kongrede bir araya gelecek. 2003 yılından beri üreme sağlığı alanında çalışmalar yürüten “TSRM Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği”, dünyanın her bölgesinden çok sayıda katılımcının yer alacağı çok önemli bir kongreye ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Dernek tarafından 2 yılda bir gerçekleştirilen ve ulusal - uluslararası arenada büyük ilgiyle takip edilen uluslararası katılımlı “Ulu38

s

a

ğ

l

ı

k

sal Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Kongresi” (TSRM 2014), bu yıl 6-9 Kasım tarihleri arasında Antalya – Maxx Royal Otel-Belek’te düzenlenecek. Kongrede Türkiye’de üreme sağlığı konusu da en yetkin isimler tarafından konuşulacak. Prof. Dr. Gürkan Uncu :“Üreme Sağlığı Türkiye İçin Önemli Bir Gündem” TSRM Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gürkan Uncu; üreme sağlığı konusun-

da Türkiye’de çok fazla çalışma alanı olduğunu ifade ederek; “Ülkemizde bu konuda iyileştirme çalışmalarına ihtiyaç var. Bizler akademik kadrolar olarak bu konuda gerekli sorumlulukları alıp projeler gerçekleştirmeye başladık. Derneğimiz çatısı altında çok geniş kapsamlı çalışmaları da kısa sürede hayata geçireceğiz. Dünya ölçeğinde örnek projeleri hayata geçirerek Türkiye’nin üreme sağlığı konusunda daha da ileriye gitmesi için çalışmaya devam edeceğiz. Ülkemizde üreme sağlığının korunması gerekiyor” dedi.


Kongrede Ulusal ve Uluslararası Katılımcılar Olacak Üreme tıbbı, infertilite ve IVF alanlarında çok sayıda panel ve tartışmalı oturumların yer alacağı 6. Ulusal Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Kongresi’ni bu yıl da dünyanın birçok bölgesinden çok sayıda davetlinin takip etmesi bekleniyor. Kongre çalışmalarıyla ilgili bilgi veren TSRM Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gürkan Uncu, çalışmaların tüm hızıyla sürdüğünü

belirtti. Prof. Dr. Gürkan Uncu : “Meslektaşlarımızı Kongreye Bekliyoruz” Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen başarılı kongrelerin kendilerini hep daha iyisini yapmak adına cesaretlendirdiğini aktaran Uncu, “Biz bu kongrede sadece kendi üyelerimizi değil, üreme endokrinoloji ve infertilite ile ilgilenen tüm hekim dostlarımızı, yollarını çizmeye başlayan araştırma görevlisi

kardeşlerimizi ve ÜYTE merkezlerinde görevli tüm çalışanları aramızda görmek istiyoruz. Bu sene, kongre öncesi yapacağımız kursların ve kongrenin formatında bazı değişiklikler yaptık. Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı günümüzde, bilgiyi aktarmanın en önemli yollarından birisinin tartışarak doğruya ulaşmak olduğunu bildiğimiz için panel ve tartışmalı oturumlara daha çok yer vereceğiz. Hepimizin katkılarıyla hem bilimsel hem de sosyal başarısı yüksek bir kongre yapacağımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

s

a

ğ

l

ı

k

39


Kanser

hastalarına

müjde

GAÜN’de kanser hastalarına kişiye özgü tedavi yaklaşımı Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kanser hastalarında kişilerin genetik yapısı incelenerek yeni bir tedavi yaklaşım yöntemi geliştirildi. Yöntem ile hastada kemoterapinin yan etkileri azaltılabilirken, gerekli dozda ilaç kullanıldığı için ekonomik tasarruf ta sağlanmış olacak. HER BİREYİN İLACA DUYARLILIĞI FARKLI Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Moleküler Genetik Tanı, Hematoloji ve Doku Tiplendirme Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, laboratuvarlarının şuanda Türkiye’de referans laboratuvarlardan biri olduğunu belirtirken, “Son dönemde, Türkiye’de yapılan testlerde öncülük yapmaya başladık. Tıbbi biyoloji Anabilim Dalı olarak moleküler genetik alanında şu anda 7 TÜBİTAK Projesi’ni götüren bir merkeziz. Türkiye’de Kras, Braf, c-KİT, EGFR, farmako genetik gibi testleri yapan nadir merkezlerden birisiyiz. Merkezimize gelen hastalara molekülergenetik açıdan Türkiye’nin en gelişmiş merkezlerinden biri olarak hizmet veriyoruz. Yaptığımız çalışmalarla sadece yurtdışından teknolojiyi alıp tüketen değil aynı zamanda buna bilimsel değerler katarak üreten bir anlayış içinde ülkemizi ulusla arası alanda hak ettiği 40

s

a

ğ

l

ı

k

düzeylere taşıyacak bir anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunmak istiyoruz. ” dedi. Son yıllarda önemi giderek artan farmako genetik denen, yani kişiye özgü tedavi yöntemi üzerine önemli çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanların genetik yapısı birbirlerine yüzde 99,9 benzemekle birlikte, yüzde 0,1’lik bir fark vardır. Genetik yapıdaki bu farklılıklardan dolayı kullanılan ilaçların fayda görme miktarında farklılıklar olmaktadır. Bunun sebebinin metabolizma, yani moleküler genetik yapının farklılığıyla bünyenin ilacı metabolize etme hızının değişikliğidir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) onayladığı bir takım DNA üzerindeki değişikliklerden kaynaklanan ilaç metabolizması ile ilgili bir takım genetik parametreler var. Amerika Birleşik devletleri Massachusetts Üniversitesi ile eş zamanlı yürüttüğümüz bir projede biz bununla ilgili yaklaşık 2 yıldan buyana genetik testler yapmaktayız. İlgili firmayla ko-

nuşarak, Türkiye’de ilk kez bu sistemi hastanemizde kurduk. Sistem tamimiyle üst düzey nanoteknoloji kullanılarak geniş bir tarama yapmamızı sağlamaktadır. ÖNCE KANSER ÜZERİNE ÇALIŞMA Öncelikle ilaç toksitesinin çok olması nedeniyle kanser tedavisi ve kemoterapi alan hastalar üzerinde çalıştıklarını açıklayan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, yöntem ile ilgili şu bilgiyi verdi: “Hasta ilk tanıyı aldıktan sonra tedaviye başlamadan önce hastanın ilaçlarla ilgili genetik profillerini çıkarıyoruz. Kanını alıp, DNA’sını ayırıyoruz. Profilini sunuyoruz. Bazı belirlenmiş ilaçlar var. Bu gibi kemoterapide kullanılan ilaçlarla ilgili metabolizma hızı bu parametrelere göre hesaplanıyor. Birtakım ilaçlara karşı yavaş mı, hızlı mı yanıt verdiğini belirliyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda ilaç dozlarını hesaplanıyor. Çünkü ilacı az verirseniz vücut bunları hızlı bir şekilde dışarıya atıyor. Kanser hücrelerini


öldüremiyor. Örneğin iki ayrı hastaya aynı miktarda ilaç verdiğinizde birisinde tümör hücresini öldürüyor, diğerini öldüremiyor. Bunun sebeplerinden biri şu: Hastanın birisi hızlı metabolize ettiğinden dolayı vücut ilacı hızla dışarı atıyor. O nedenle de gidip kanser hücresini öldüremiyor. Bunun tersinde ise, metabolizmanın yavaş olması beklenenden daha fazla vücutta kalmasına ve toksik etkisi göstermesine sebep oluyor. Bir hastaya sözgelimi 1 mg ilaç verdiğinizde toksik etki gösteriyor ve hastayı zehirliyor. Ama öbür hasta hızlı metabolize edip hızlı ortadan kaldırdığında etkilemiyor. Çünkü, kemoterapi ilaçları sadece kanser hücrelerini öldürmüyor, bizim sağlıklı hücrelerimizi de öldürüyor. Bunun bir örneği saçlar uzamıyor. Kan hücreleri azalıyor. Bunlar kemoterapinin yan etkileri. Bunlar normal hücrelere de etki ettiğinden mümkün olduğunca uygun dozda ilaç vermek gerekiyor. O şekilde hasta tedaviyi alıyor. Bu nedenle kişinin farmako genetik tanısını yapıyoruz. Bu şekilde hastaya tedaviye başlayacak tedavi yöntemini ve verilecek ilaç miktarını belirliyoruz.” 500’ÜN ÜZERİNDE HASTA ÜZERİNDE ÇALIŞILDI Bu şekilde son iki yılda 500’ün üzerinde hastada çalışma yaptıklarını açıklayan Doç. Dr. Öztuzcu, “Bu hastalarda genotipleme yaptık. Bunla ilgili bilimsel bir yayın hazırlıyoruz. Bu çalışmamız uluslararası hakemli dergide yayınlandıktan sonra ileriye yönelik çalışmalarımız devam edecektir. O zaman bilimsel değerlendirmemizi yapacağız. Bu yaklaşımın en önemli yanı hastaya en uygun, en zarar verecek tedavi protokolünün seçilmesi için bir ön değerlendirme yapılmasını sağlaması” dedi. Böylelikle belki yüksek dozda ilaç verilen bir hastanın kaybetme riskinin azaltılacağını kaydeden Öztuzcu, az dozda ilaç verilmenin riskinin de ortadan kalkacağını dile getirdi. Doç. Dr. Öztuzcu, “Böylelikle uygun dozda ilaç verilerek tedavi şansı da artacaktır. Çalışmalarımız sonucu Kanser tedavisine ilk uygun veriler alındı. Burada önemli olan iki konu var. Bunlardan ilki; az ilaç verdiğinizde toksik dozu azalıyor. Faza ilaç verdiğimiz için hastada reaksiyonlar oluşuyor. İkinci faydası gereğinden fazla kemoterapik ilaç verilmeyerek hem az hasara uğraması,

hem de daha ekonomik olarak tedavisi sağlanır. Bir de kemoterapiden kaynaklanan yan etkileri azalıyor. Örneğin kan değerleri düşüyor. Bunlar, bölünmeyi azaltan ajanlar olduğu için kanımız artmıyor. Böylelikle kansızlık oluyor. Organlara kan gitmiyor. Bu şekilde hastayı ölüme kadar götüren sonuçlar ortaya çıkabiliyor. İnsanlar bazen kanserden ölmeden, kemoterapik ajanların etkisinden yaşamını yitiriyor. Uygun dozda tedavi vermek hastanın yaşam süresini artırdığı gibi toksik özelliklerini de azaltıyor. SGK’nın bu tip çalışmalara daha fazla destek olması halinde, önleyici sonuçlar alındığında milyarlarca liralık ödemelerden kurtulacağını düşünüyoruz.” MEME KANSERİNE ERKEN ÖNLEM Bu yöntemi sadece kanser için değil, diğer ilaç tedavisinin önemli olduğu birçok hastalıkların tedavi yöntemlerinin belirlenmesi için kullanılabileceği vurgusunu yapan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, kadınların korkulu rüyası olan meme kanserleriyle ilgili ise şu değer-

lendirmeyi yaptı: “Meme kanserlerinde bazı hastalar için ailesel yatkınlık oluyor. Ailede olanlardan bir geçiş olduğu için risk fazla ve hastalara ailesel bir geçiş olduğu düşünülüyor. BRCA1 ve BRCA2 DNA’yı tamir eden genler. DNA‘nızda bir kırık olduğu zaman bu gen gelip bunu tamir ediyor. Aileden genetik olarak risk altındaki kadınlarda bir bozulma kırık olduğu zaman tedavi edemiyor. Bunun genlerde olabilecek hasarların tespitini yapabiliyoruz. Ailelerinde birden fazla kanser olmuş, kişiler varsa bunun önce biz tamir genlerine bakıyor ve diyoruz ki ‘Sende bu mutasyon var. Meme kanseri olma ihtimalin oldukça artmıştır. Bunun için senin koruyucu bir takım önlemler alman gerekli. Psikolojik etkileri olabilir ama bu insanın kendisini koruması lazım. Riskli olan hastaların kontrolünü yapıyor ve hastayı uyarıp kanser olma riskini anlatıyoruz. Bu testi hastalarımız isterlerse kendileri yaptırabiliyorlar. Ancak sosyal güvenlik kurumları imkânlarıyla yaptırabilmesi için aileden gelen bir risk olduğu gibi kriterleri taşıması gerekiyor.”

s

a

ğ

l

ı

k

41


Çocukların diş sağlığı için neler yapılmalı? Gaziantep Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan Karabay, çocuk diş sağlığı üzerine Narkoz Sağlık Dergisine açıklamalarda bulundu. Çocukların diş sağlığı için dikkat edilmesi hususunda ailelere tavsiyelerde bulunan Karabay; diş fırçalamanın önemine vurgu yaptı. 42

s

a

ğ

l

ı

k


Çocuklar ilk kez kaç yaşında diş hekimiyle tanıştırılmalıdır? Diş ve ağız sağlığı problemlerini önlemek amacıyla çocuklar ilk süt dişi sürdüğünde veya bir yaşından geç olmamak kaydıyla diş hekimine ilk muayene için getirilmelidir.

Gaziantep Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan Karabay ve üyeleri Fıstık Festivalinde vatandaşlara diş fırçası ve diş macunu dağıtarak, kişisel ve diş bakımının önemine dikkat çekti. Karabay ve diş hekimleri onlarca vatandaşa sağlığın ağızda başladığını anlatarak günde üç kez diş fırçalamanın faydalarını anlattı ve diş fırçalamanın püf noktalarını uygulamalı olarak gösterdi. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’de Gaziantep Diş Hekimleri Odasının açmış olduğu standı ziyaret ederek vatandaşları ağız ve diş sağlığı bakımından bilgilendirdikleri için diş hekimlerine teşekkür etti.

Süt dişleri gerçekten önemli midir? Evet, bir kaç nedenden ötürü süt dişleri önemlidir. Süt dişleri, konuşmanın düzgün olması ve fonksiyon yani çiğnemenin kolaylıkla yapılmasını sağlamanın yanı sıra sürme zamanı geldiğinde daimi dişler için de rehber görevi görürler. Ayrıca sağlıklı gülüşlere sahip olan çocuklarda kendine güven duygusu da gelişmiş olur. Çocuklar diş macunu ne zaman kullanmaya başlamalıdırlar ve miktarı ne kadar olmalıdır? Çocuklar diş macunu ile 2-3 yaşları civarında tanıştırılmalıdır. Bu yaşlardan önce çocukların dişleri su ve diş fırçası kullanarak temizlenmelidir. Çocukların beslenme alışkanlığını diş sağlığını korumak açısından nasıl düzenleyebilirsiniz? Çocuklarınızın; meyve, sebze, ekmek, kahvaltı gevreği, süt ve süt ürünleri, et, balık ve yumurta içeren dengeli beslenme alışkanlığı edindiğinden emin olun. Şeker ve nişastalı besin-

lerin tüketimini sınırlamak çocuklarınızın dişlerini çürükten korumanıza yardımcı olacaktır. Bu arada mümkün olduğu kadar tek yönlü beslenmeleri önlenilerek dengeli beslenmeleri sağlanmalıdır. Anne-babalar çocuklarını diş çürüğünden nasıl koruyabilirler? Anne-babaların çocuklarını, ilk süt dişlerinin sürmesi ile birlikte düzenli olarak dişhekimine kontrole götürmeleri ve lüzumsuz ilaç kullanımından uzak durmaları gerekir. Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır? Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri temizlemek yerinde olur. Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuğumuza dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyız? Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır.

s

a

ğ

l

ı

k

43


“Çocuklar Gülsün Diye Derneği” Gaziantep’te 24. anaokulunun açılışını Royal Halı ile gerçekleştirdi Royal Halı’nın yapımını üstlendiği “Çocuklar Gülsün Diye Royal Halı Anaokulu” 25 Eylül 2014 Perşembe günü Gaziantep’in Şahinbey İlçesi’nde düzenlenen törenle açıldı.

44

s

a

ğ

l

ı

k


G

ülben Ergen’in kurucusu ve Başkanı olduğu Çocuklar Gülsün Diye Derneği ihtiyacı olan illere anaokulu kazandırmaya devam ediyor. Daha önce Trabzon, İstanbul, Mardin, Tokat, Erzurum, Sinop, Hatay, Aydın, Zonguldak, Van, Sivas, Manisa, Çanakkale, Kars, Tekirdağ, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Konya, Bursa, Antalya ve Soma’da açan Çocuklar Gülsün Diye Derneği, 24. okulunun açılışını 25 Eylül Perşembe günü Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde gerçekleştirdi. “Çocuklar Gülsün Diye - Royal Halı” anaokulu açılış törenine Gaziantep Valisi Erdal Ata, Belediye Başkanı Fatma Şahin, Naksan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Nakıboğlu, Royal Halı Yönetim Kurulu Başkanı Taner Nakıboğlu, Royal Halı Yönetim Kurulu Üyesi ve Royal Halı Genel Müdürü Cihan Dağcı, Çocuklar Gülsün Diye Derneği Başkanı Gülben Ergen ve devlet protokolü katıldı. Halı sektörünün öncü firmalarından biri olan ve özellikle sosyal sorumluluk

projeleri ve eğitime verdiği destekle de adından söz ettiren Royal Halı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Taner Nakıboğlu da törende yaptığı konuşmada eğitimin öncelikli konuları arasında ilk sırada olduğunu belirterek şunları söyledi; “Royal Halı olarak ticari faaliyetlerimizin yanı sıra önceliklerimiz arasında eğitim yer alıyor. Bu anlamda kurulduğumuz yıldan bu yana eğitim ve sosyal sorumluluk projelerinin içerisinde yer almaya gayret gösterdik. Günümüzde, gittikçe ihtiyaç haline gelen anaokulları, çocukların gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak amacıyla faaliyetlerini sürdüren Çocuklar Gülsün Diye Derneği’ne Royal Halı olarak destek vermekten büyük onur duyuyoruz. Ülkemiz ve toplumumuz için böylesine hayırlı işlere vesile olan Çocuklar Gülsün Diye Derneği Kurucusu ve Başkanı Sayın Gülben Ergen’e de teşekkürlerimi iletiyorum.” Royal Halı Yönetim Kurulu Başkanı Taner Nakıboğlu’nun

ardından konuşmasını gerçekleştiren Çocuklar Gülsün Diye Derneği Başkanı Gülben Ergen ise; “Okul öncesi eğitim lüks değil, şart ve gereklidir. Bu da hayatın temel taşıdır... Çocuklar Gülsün Diye çıktığımız bu yolda 24. anaokulunu Gaziantep’te açmış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu mutluluğa destek oldukları için Royal Halı Yönetimine teşekkür ediyor, anaokulumuzu da Gaziantepli annelerimize emanet ediyorum,“ dedi. Açılış töreninin ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanan okul, 100 öğrenciye okul öncesi eğitim olanağı sunacak. Okulun inşaatının yanı sıra oyun parkı da Royal Halı tarafından yapılan Çocuklar Gülsün Diye-Royal Halı Anaokulu’nun iç donanım malzemelerinin okula ulaştırılmasında Yurtiçi Kargo taşıma sponsoru olarak destek verirken, Faber Castell de okulun kırtasiye ihtiyaçlarını karşıladı. Çocuklar Gülsün Diye Derneği, Milli Eğitim Bakanlığı ile imzaladığı protokol çerçevesinde ihtiyacı olan illerde anaokulu yapmak üzere çalışmalarına devam ediyor.

s

a

ğ

l

ı

k

45


Fazla kilolarınızdan kurtulmak ister misiniz?

HAYAL DEĞİL 11 ayda 114 kilodan 76 kiloya düştü

İşte Başarı Hikâyesi Kilo vermek sandığınızdan kolay olabilir. Bunun en güzel örneği Ali TURAN. Ali TURAN, Özel Kemal Bayındır Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül ÖZKARA ile bunu başardı.

Öncesi 46

s

a

ğ

l

ı

k

Sonrası


yaşında ve 1.79 boyunda olan Ali TURAN, yaklaşık 11 ay önce diyete başlamaya karar verdiğinde 114 kilo idi. Tabi ki bu vücut kilosu, gündelik hayatında yapabileceği şeylerin çoğunu kısıtlıyordu. Ali TURAN azmetti ve 11 ay gibi bir sürede 114 kilodan 76 kiloya düştü. TURAN, bu başarı hikâyesini Özel Kemal Bayındır Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül ÖZKARA ile birlikte gerçekleştirdi. İlk muayeneden, son kilo kontrolüne kadar Ali Turan, Diyetisyen Ayşegül ÖZKARA ile birlikte sabırla bu süreci devam ettirdi. Ali TURAN; “Daha önce de diyet denemeleri yapmıştım. Ama çoğu diyet denemem gibi sonuncusu da Pazartesi başladı, Salı günü bitti. Bir türlü istediğim sonuca ulaşamıyordum. Diyetisyen Ayşegül Hanım ile ilk görüşmemden sonra bütün cesaretim yerine geldi ve 11 aylık süreç başladı. 11 aylık süreç sonunda ise düşündüğümden daha güzel bir sonuç ortaya çıktı” dedi. Özel Kemal Bayındır Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül ÖZKARA ise kilo vermek isteyenlerin her şeyden önce sabırlı olmaları gerektiğini dile getirerek şöyle konuştu; “Bu uzun bir süreç. Hızlı verilen kiloların geri alındığını her zaman görmekteyiz. Bu yüzden diyete uzman diyetisyen kontrolünde devam edilmeli ve bunun geçici değil de artık yaşam şeklimizi değiştirecek aktiviteleri çoğaltarak yapılması lazım. Bu sürecin başlangıcına gidecek olursak ise danışanım Ali Bey ile bu işe başladığımızda ilk olarak kan tahlili değerlendirmesi yaptık ve değerlendirme sonucu kilo probleminin herhangi bir hastalığa bağlı olmadığını saptadık. Daha sonra beslenme alışkanlıklarını konuştuk, değerlendirdik. Beslenme alışkanlıklarını değiştirmek ilk başta çok kolay olmadı. Örneğin Ali Bey günde 1 litre kola tüketiyordu ancak kilo verdikçe beslenme alışkanlıkları içinde yer alan kolanın hayatında çok da önemli olmadığını görmüş oldu. Bir yıl gibi bir sürede verilen kiloları görünce yaşam şekli de yavaş yavaş değişmiş oldu. Bu konuda sabırlı olmasından ve alışkanlıklarından vazgeçen Ali TURAN’ı tebrik ediyorum. Diyete başlayacak herkese tekrar hatırlatmak isterim ki, yapacağınız her şeyin uzman diyetisyen kontrolünde ve düzenli olarak takip edilmesi gerekmektedir. Yoksa başta da söylediğim gibi hızlı verilen kiloların geri alınması kaçınılmazdır.”

24

Ayşegül ÖZKARA

Özel Kemal Bayındır Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı

s

a

ğ

l

ı

k

47


Diz ağrıları kader değil Özel Tammed Hastanesi FizikTedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uzm. Dr. Türkan Turgay , diz ağrılarının önemsenmesi gerektiğini söyledi.

48

s

a

ğ

l

ı

k

gay Uzm. Dr. Türkan Tur nesi Özel Tammed Hasta ilitasyon Bölümü hab Re ve vi eda ikT Fiz


Tammed Hastanesi fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümünden Uzm. Dr. Türkan Turgay, diz ağrılarının toplumda sık olarak karşılaşılan problemlerden bir tanesi olduğunu belirterek, ‘’Diz ağrıları eklemin kendisinden, diz çevresi yumuşak dokudan ya da menisküslerden ileri gelebilir. Bununla birlikte başta kalça olmak üzere yansıyan ağrılar da diz ağrısı şeklinde karşımıza çıkabilmektedir’’ dedi. Uzm. Dr. Turgay, dizin en fazla ağırlık taşıyan ve dolayısıyla kireçlenmeden en fazla etkilenen eklem olduğunu ifade ederken, ‘’Genç kadınlarda sıklıkla dizin ön kısmında yeralan patella kemiğinin gevşekliği, yer değiştirmesi ve bu kemiğin arkasında ağrı duyumu sık rastlanırken genç erkek bireylerde patellar tendonun kemiğe yapıştığı yerdeki lokalize ağrı Osgood Schlatter hastalığını veya tendinitleri düşündürür. Erişkinlerde ve yaşlılarda ise kireçlenme (osteoartrit) diz ağrısı yapan ana nedendir.

Tümörler , enfeksiyonlar ve romatizmal hastalıklar daha seyrek görülür Osteoartrit daha çok 50 yaşın üzerinde, genellikle kilolu kişilerde sık görülmekle birlikte geçirilmiş operasyonlar, travma, spor yaralanmaları, ailesel yatkınlık, iltihaplı romatizmalar dizdeki kireçlenme riskini arttırır. Hastalık ilk belirtilerini eklemde ağrı ve tutukluluk ile gösterirken rahatsızlık ilerledikçe kemikte duyarlılık, kemik büyümeleri, şişlik, hareket sırasında eklemden ses gelmesi, dizde kilitlenme veya takılma, yürürken zorlanma ve gece ağrısı şeklinde gösterebilir. Diz ağrılarından korunmak için bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Turgay, ‘’Fazla kilolar hem diz ekleminde yüklenmeye neden olur hem de ağrıyı tetikler. Bu nedenle öncelikle fazla kilolardan kurtulmak ve den-

geli beslenmek gerekiyor. Düzenli yürüyüş yapmak, çömelip yerde uzun süre dizlerin üzerinde oturmamak, uygun ayakkabı kullanmak da çok önemlidir’’ dedi. Tedavinin diz ağrılarında altta yatan nedene göre belirlendiğini söyleyen Uzm. Dr. Turgay, ‘’Tedavide amaç ağrıyı kontrol altına almak, hastalığın ilerlemesini önlemek, uygun egzersizler ile hastanın yaşam kalitesini arttırmaktır. Ani gelişen ağrılarda buz uygulaması ve istirahat önerilirken, kronik ağrılarda çeşitli fizik tedavi yöntemlerini kullanmaktayız. Eklemlerde sıvı birikimi varsa boşaltılır. Kıkırdak hasarını önleyici ve kıkırdak yenilenmesini arttıran ilaçlar, ağrı kesiciler (non steriod anti inflamatuarlar, opioidler, analjezikler) ve kas gevşetici ilaçlardan medikal tedavide faydalanılır. Ancak hastanın yakınmaları bu tedavi sürecine rağmen devam ediyorsa cerrahi tedavi gerekebilir’’ diye konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

49


İlk gece korkusunu

hipnozla yenin Düğün mevsimi devam ederken ebedi mutluluk yoluna adım atan birçok çifti ilk gece korkusu bekliyor. Sağdıç ve nedimeler, damat ile gelini gerdeğe hazırlayamazlarsa mutluluk hayalleri daha ilk geceden kabusa dönüşüyor.

K

adınlar ilk ilişkide, yırtılma, acı, ağrı aşırı kanama yaşama, hastanelik olma; erkekler ise sertleşememe, erken boşalma, performans gösterememe korkusu yaşıyor. Kadınlarda genellikle vajinismusla sonuçlanan ilk gece korkusu profesyonel bir destek alınmazsa evliliğin büyüsünü bozuyor. Bu sorunu bir sır olarak saklayanlar evliliklerini cinsel ilişkiye giremeden sürdürüyor. HİPNOZLA 6-8 SEANSTA İLİŞKİ KORKUSU YOK EDİLEBİLİYOR Hipnoz ve Bilinçaltı Değişim Uzmanı Mehmet Başkak, ilk gece korkusunu yenemeyen çiftlere hipnozu öneriyor. Hipnozun bilinçaltıyla iletişim kura50

s

a

ğ

l

ı

k

bilmenin bilinen en etkili yöntemi olduğunu belirten Hipnoz ve Bilinçaltı Değişim Uzmanı Mehmet Başkak, hipnozla bilinçaltındaki cinsellikle ilgili olumsuz kayıtların değiştirilebileceğini söylüyor. Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, 6 ya da 8 seans süren ve başarıyla sonuçlanan bu yöntem hakkında şu bilgileri veriyor: “Hipnotik trans altında kişilerin cinselliği yaşayamama, ilişkiden korkma, zevk alamama gibi sorunlarının sebepleri bulunur ve cinsel sorunlar konusunda yetkin olan hipnoterapist tarafından, hipnozun bilimsel sistemleriyle bilinçaltındaki olumsuz duygular yok edilir. Bu aşamadan sonra istenen, arzu edilen davranış için bilinçaltına hipnotik telkinler ve bilinçaltı değişim teknikleri uygulanır. Hipnozla ya-

pılan bu destek süreci 6-8 seansta tamamlanır. Sürecin sonunda çiftler arzu ettikleri mutlu bir sonla cinsel yaşamlarına döner. Hipnozla yaşanan bu değişim bir ömür boyu kalıcıdır.” DÜĞÜNDEN ÖNCE DESTEK ALIN, DÜĞÜN SONRASI SAKLAMAYIN Başkak, mutluluk hayallerinin daha ilk geceden zarar görmemesi için korkuları olan çiftleri düğünden önce bir uzmana danışmaya çağırıyor. Bu sorunu bir sır olarak yıllarca saklayan ve uzun süredir normal ve mutlu bir cinsel yaşam olmaksızın evliliği sürdüren çiftlere de seslenen Başkak, bu sorunun kolaylıkla ve hızlıca çözüldüğünü bilmeleri ve destek almak için ilk adımı atmaları gerektiğini söylüyor. Birçok


Mehmet Başkak Hipnoz ve Bilinçaltı Değişim Uzmanı

çiftin hızlı ve kolay bir çözüm olduğu için hipnozu tercih ettiğini anlatan Başkak, müracat edilen uzmanın cinsel terapiler konusunda eğitimli, cinsel sorunların çözümünde donanımlı bir isim olması gerektiğinin altını çiziyor CİNSEL KORKULARIMIZIN GERÇEK SEBEBİ İlk gece korkusunun çocukluğumuzdan itibaren bilinçaltımızdaki cinsellikle ilgili tüm korkularımızın toplamı olarak karşımıza çıktığını vurgulayan Başkak, cinsel korkularımızın gerçek sebepleri hakkında şu önemli bilgileri veriyor: Ülkemizde insanlar , gelişme dönemlerine uygun, doğru bir cinsel eğitimden yoksun yetişiyor. Bedenin

cinsel özellikleri, cinsel organlar ve işleyişi, cinsellik gibi konuların tabu olması, ayıp, günah kabul edilmesi ya da ebeveynlerin çocuklarına nasıl yaklaşacaklarını bilmemesi ilk gece korkusunun gelişmesinin temel zeminini oluşturuyor. Bu bilgisizlik ortamında erkek ve kadınlarımız; ablaların, ağabeylerin yarım yamalak anlatımlarıyla, ilk geceyle ilgili facia hikayeleriyle, filmlerden, internetten uygunsuz içeriklerle boşluğu doldurmaya çalışırken, cinsellik hakkında olumsuz anılara, korku dolu duygulara sahip olmakta ve gelişme çağındaki kişilerin bilinçaltına böyle yerleşmekte. Bilinçaltı, bir konuyu ilk kez nasıl bir içerikle öğrenmişse insan davranışı buna göre şekillenir. İlk geceyi, mutluluk ve zevk dolu bir deneyim olarak

bilen ve bilinçaltı kabulü bu doğrultuda olan bireyler bir ömür mutlu bir birliktelik sürdürebilirken; ilk geceyi bir kabus gibi bilinçaltında yaşayan bireyler maalesef korkularla, başarısızlık duygusuyla mutsuz olmaktadır. Bütün insan davranışlarına bilinçaltındaki kayıtlar yön vermektedir ve cinsellikle ilgili, ilk geceyle ilgili bütün sıkıntıların sebebi de bilinçaltında kayıtlıdır. Kişiler “ilişkiye girmek” gibi bir konuyu düşündüklerinde bilinçaltında ki olumsuz anılar, korkular, başarısızlık duyguları insan beynine ve sinir sistemine hücum eder. Kişide kaçınma, erteleme, reddetme, isteksizlik, kasılma gibi durumlara sebep olur. Cinsel hayata ilk geceden böyle başlayan bir çift, bu mutsuzluğu maalesef ileriki dönemlere de taşır.”

s

a

ğ

l

ı

k

51


Güneydoğu’nun Eşsiz Lezzetlerini Şehrin Zirvesinde Tadın

52


Kenan Uygur

BİL-KEN Yumurta Yönetim Kurulu Başkanı

Uygur’ d an Dünya Yumurta Günü mesajı “Dünya Yumurta Günü” nedeniyle bir mesaj yayınlayan BİL-KEN Yumurta Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Uygur, tüketicinin sağlıklı ve nitelikli gıdalarla beslenmesinin önemli olduğuna dikkat çekti. Yumurtanın içerdiği besin maddeleri itibariyle bütün yaş grubu insanlar için dengeli ve doğal bir gıda olduğunu belirten BİL-KEN Yumurta Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Uygur, gelişme çağındaki çocuklar için yumurtanın önemli olduğu vurgusunda bulundu. Uygur; “ yumurta, özellikle gelişme çağındaki çocukların besin madde ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli katkı sağlar. Türkiye’de kişi

başına tüketilen hayvansal protein açığının kapatılmasında doğal, kaliteli ve ucuz bir protein kaynağı olan yumurtanın haftada 4-5 kez tüketilmesi gerektiği birçok uzman tarafından tavsiye edilmektedir. Yumurta anne sütünden sonra insanın ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bulunduran tek besindir. Yeni bir yaşamın özü olan yumurta, üretimi sırasında el değmeyen yegâne doğal besin kaynağıdır” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

53


Gaziantep

OFF-ROAD

Büyüledi Gaziantep’te düzenlenen OFF-ROAD yarışları izleyenlere büyük heyecan yaşattı.

O

smangazi Mahallesinde özel olarak hazırlanan parkurda düzenlenen gösterilere vatandaşlar yoğun ilgi gösterirken, Gaziantep Off-Road Kulübü Başkanı Mustafa Erdoğan düzenlenen etkinliğin geleneksel hale dönüştürüleceği müjdesini verdi. Gaziantep’te ilk defa düzenlenen, Gaziantep OFF-ROAD Kulübü (GAZOFF) tarafından organize edilen ana sponsorluğunu PRİMEMALL AVM’nin yaptığı OFF-ROAD oyunları Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yarışmacıların karşılanması ve biyolojik gölette verilen kahvaltıyla başladı. Kahvaltının ardından Gaziantep Hayvanat Bahçesini gezen katılımcıların sonrasında yapmış olduğu şehir turu vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gördü. Zeugma Müzesi gezisinden sonra Dülük Baba Kamp alanına giriş yapan yarışmacılar PRİMEMALL AVM arkasında özel olarak hazırlanan parkurda birbirinden güzel gösteriler yaptı. Gaziantep OFF-ROAD Kulübünün en çılgın adamı olarak

54

s

a

ğ

l

ı

k

nitelendirilen Yılmaz Mutlu’nun (namı diyar Deli Yılmaz) gösterisi ise izleyenlere heyecanlı anlar yaşattı. Gaziantep’in tanıtımına katkı sağlamak ve OFF-ROAD’u Gazianteplilere tanıtmak için düzenlenen etkinliklere vatandaşların yoğun ilgi göstermesi

GAZOFF üyelerini memnun ederken Gaziantep OFF-ROAD Kulübü Başkanı Mustafa Erdoğan, yapılan etkinliklerin geleneksel hale dönüştürüleceği müjdesini verdi. Erdoğan; “ böyle bir etkinliğin Gaziantep’te yapılmasından dolayı duyduğum memnuniyeti dile


getirmek isterim. Gaziantep’e Türkiye’nin her bir köşesinden bize destek vermek amacıyla gelen tüm Off-Road üyelerine, bize katkı sağlayan tüm sponsorlarımız ile emeği geçen herkese teşekkür” ediyorum dedi. OFF-ROAD SEVERLERE MÜJDE! Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkan vekili Osman Toprak; Gaziantep dışından gelen Off-Road üyelerine böyle bir organizasyonda Gaziantep’i yalnız bırakmadıkları için teşekkür etti. Toprak; “ Gaziantep olarak her alanda marka şehir olmak için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Bu tür organizasyonlara Gaziantep’in ihtiyacı var. Bundan sonraki süreçte ulusal ve uluslararası alanda daha profesyonel organizasyonlara imza atmak için profesyonel bir Off-Road pisti çalışmalarımız GAZOFF’la koordineli bir şekilde devam ediyor. İnşallah önümüzdeki sene bu organizasyonu yeni pistimizde yaparız ”dedi. Gaziantep’te düzenlenen oyunlara yaklaşık 120 araç ve çok sayıda sporsever katıldı. OFF-ROAD oyunları için aileleriyle şehre gelen sporcuların sadece 49’u yarışlara katılırken diğer sürücüler arkadaşlarına destek verdi. PRİMEMALL AVM arkasında düzenlenen oyunlara Gaziantepliler yoğun ilgi gösterdi.

lere heyecanlı dakikalar yaşattı. S1 Klasmanında birinciliği Kahramanmaraş Off-Road Kulübünden Yahya Gözübenli ve Osman Tatar alırken, İkinciliği Serkan Özdeş-İbrahim Top, üçüncülüğü Bülent Vural-Murat Sülü, dördüncülüğü ise Adem Özdil Kenan Sümer aldı. S2 Klasmanında birinciliği Tarsus Off-Road kulübünden Murat Akaya ve Kuddisi Akaya alırken, ikinciliği Hakan Yatalakoğlu-Melih Ercan, üçüncülüğü Hüseyin Tezcan-Mehmet Ünal, dördüncülüğü ise Metin Okumuş-Ahmet Çavuş aldı. S3 Klasmanında birinciliği Alanya Off-Road Kulübünden Hasan Kala ve Ömer Karataş alırken, ikinciliği Halil Arıkan-Mevlüt Atar, üçüncülüğü Hayrı Danışman-Zahit Akkuş, dördüncülüğü Bünyamin Demirtaş-Mehmet Tiryaki aldı. S4 Klasmanında birinciliği Kahramanmaraş Off-Road Kulübünden Süleyman Aksu ve Fatih Torun, ikinciliği Hüseyin Bişi-Erdal Alakaş, üçüncülüğü Mehmet Büyüktopçu – Onur Arıkan, dördüncülüğü ise Mehmet Yılmaz – Ahmet Karakoyunlu aldı. Dereceye giren yarışmacılardan; birincilere dört bin TL, ikincilere üç bin TL, üçüncülere iki bin TL, dördüncülere ise teknoloji ödülü verildi.

SPONSORLARA TEŞEKKÜR PLAKETİ Primemall AVM, MB Holding, Angora Halı, Bristone, Teymur Hotel, Doğanlar Otomotiv, Kadoil, Park İnşaat, Eyüp Lojistik, Taf Oto, Öz Kaplan Halı, Zeytinhan, Aydemir Grup, Halil Usta, Mad Plastik, Flora Halı, Hatem Hastanesi, Kıratlı Tekstil, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Şehitkâmil Belediyesi, Gaziantep OFFROAD Kulübü (GAZOFF) Başkanı Mustafa Erdoğan tarafından plaketle ödüllendirildi. HALİL USTA VE GÖL RESTORANTTA EŞSİZ ZİYAFET Şehitkamil Belediyesi sponsorluğunda Dülük Baba Mesire alanında yer alan Göl Restoran tarafından Gaziantep dışından gelen OFF-ROAD üyelerine iki gün boyunca kahvaltı ziyafeti verilirken, Halil Usta’nın kamp alanında ki kebap ziyafeti herkesi büyüledi. Gaziantep OFFROAD Kulübü (GAZOFF) tarafından düzenlenen etkinlikler kapsamında Dülük Baba Kamp alanında misafirlere eşsiz bir kebap ziyafeti sunan Halil Usta, Gaziantep’in böyle etkinliklere ihtiyacı olduğunu belirterek, Gaziantep’in tanıtımı için Halil Usta olarak her zaman ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını söyledi.

DERECEYE GİRENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ 18 ilden 49 sürücünün katıldığı yarışmada araçlar motor hacimlerine göre ayrılan 4 kategoride mücadele etti. Çamur çukurları ve dik rampaların yer aldığı parkurda araçların sınırlarını zorlayan sürücüler izleyen-

s

a

ğ

l

ı

k

55


Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarıyor Kadınlarda en sık görülen kanser türü meme kanseri. Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, erken teşhis edildiğinde tedavinin mümkün olduğunu belirtiyor. Kansere bağlı ölüm nedenleri arasında akciğerden sonra ikinci sırada yer alan meme kanserinde erken teşhis tedaviyi kolaylaştırıyor. Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, 40 yaşından sonra riskin arttığını belirterek kadınların kendi kendini muayenesinin büyük önem taşıdığını vurguluyor. Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, “Kadınlar memede ele gelen bir kitle fark ettikleri anda mutlaka doktora başvurmalılar” diyor. Meme kanserinde risk faktörleri Sağ ya da sol memede ele gelen ağrısız bir kitle tespit edildiyse mutlaka ciddiye almak gerekiyor. Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, meme kanserinde tanının öncelikle fiziksel muayene ile konulduğunu belirterek, hastalara kendi kendilerine muayene konusunda bilinçlenmelerini öneriyor. Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, bu muayenede dikkat edilmesi gerekenleri; ele gelen bir kitle olup olmadığını, meme derisi ve meme başı üzerinde çekinti olup olmadığını, renk değişikliğini, meme başından akıntı gelip gelmediğini ve koltuk altında kitle olup olmadığını kontrol etmek olarak sıralıyor. En güzel muayenenin adet bitiminden sonraki hafta içinde yapılabileceğini belirten Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, 40 yaşından sonra her kadının en geç iki yılda bir kez muayene olması ve tarama mamografi çekilmesi gereklidir. Tanıda sonraki aşamaların, ultrasonografi ve mamografi olduğunu sözlerine ekleyen Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, “Bulgular kanser yönünde şüphelendiriyorsa hastanın yaşı kaç olursa olsun mutlaka mamografi çekilmelidir” diyor. Tedavi seçenekleri neler? Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN’a göre tedavi; kitlenin boyutuna, yerine ve hastanın isteğine bağlı olarak değişiyor. Meme koruyucu cerrahi ya da modifiye radikal mastektomi adı verilen iki tedavi seçeneğinin bulunduğunu belirten Doç. Dr. Mehmet 56

s

a

ğ

l

ı

k

ÖZDOĞAN, meme koruyucu cerrahinin dünyada en çok kullanılan yöntem olduğunu sözlerine ekliyor. Ancak bunun için de bazı kriterler bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, “Tümör boyutu 5 cm’den küçük olmalıdır. Daha büyük tümörlere hiçbir şekilde meme koruyucu cerrahi önermiyoruz. Hastanın tercihi bu noktada çok önemli. İki cm’lik bir tümöre sahip bir hasta memesinin alınmasını isteyebilir. Bu konuda en önemli faktörlerden biride tümörün çapı ile memenin büyüklüğüdür’’ diyor. Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, meme başının altında, kanalların yakınına yerleşen tümörlerde boyutuna bakmaksızın memenin alınmasını içeren tedavi uygulandığını sözlerine ekliyor. Cerrahinin yanında ışın tedavisi, kemoterapi gibi yöntemler kullandıklarının altını çizen Doç. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, “Hastada önceden ışın tedavisi hikâyesi varsa ve bazı deri hastalıkları mevcutsa bu durumlarda total mastektomi uygulanmıyor ayrıca kollajen doku hastalıkları ya da gebelik durumlarında da koruyucu meme cerrahisi yapamıyoruz. Kalan meme dokusunda tekrar tümör gelişmemesi, ya da mikrometastaz durumunda hücrelerin yok edilmesi için radyoterapi ve ışın tedavisi uyguluyoruz. Memesi tamamen alınan hastalarda sadece koltuk altında dört ya da daha fazla lenf noduna kanser tutulmuşsa ameliyat sonrası radyoterapi düşünüyoruz” diyor.

Doç. Dr. Mehm et

ÖZDOĞAN


Meme kanserinde risk faktörleri Yaşın ileri olması (45-55 yaş arası en sık görülen yaş aralığıdır) Ailede birinci derece yakınlarında meme kanseri olan kişilerde meme kanserine yakalanma olasılığı ailesinde meme kanseri olmayan kadınlara göre 2 kat daha fazla. Eğer bu akraba menopozdan önce meme kanserine yakalanmış ise risk 3 kat artıyor. Hiç doğum yapmamış olmak veya ilk doğumunu 30 yaşın üstünde yapmak, Emzirmemek, İlk adetin 12 yaş altında görülmesi, Geç menopoza girmek ( 55 yaş üstü ), Menopoz sonrası dönemde gelişen şişmanlık, Yumurtalık ya da rahim kanseri olanlar, Beslenmede doymamış yağların aşırı kullanımı ( margarinler )

Meme kanserinde tedavi; kitlenin boyutuna, yerine ve hastanın isteğine bağlı olarak değişiyor. Meme operasyonu geçiren hastalarda dikkat edilmesi gerekenler: Yakın takip hastalığın tekrarını engellemek açısından oldukça önemli. Hastaların kendi kendine muayeneyi ihmal etmemesi gerekiyor. İlk yıl, üç ayda bir doktor tarafından yapılan kontroller aksatılmamalı. Sağlıklı beslenme ve egzersizin yaşam kalitesini artırdığı unutulmamalı.

s

a

ğ

l

ı

k

57


BURNUNUZDAN MEMNUN DEĞİL MİSİNİZ? Mirkelam Göz & Kulak Burun ve Boğaz Merkezinde hasta kabulüne başlayan Kulak, Burun Boğaz,Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Opr.Dr.Serap Güralp; burun estetiği ile ilgili merak edilen sorulara yanıt verdi.

Burun estetiği ameliyatı kişiye özeldir.

Opr.Dr.Serap Güralp Kulak, Burun Boğaz,Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı

K

ulak, Burun Boğaz,Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Opr.Dr.Serap Güralp son yıllarda görsel algının her alanda daha fazla artmasıyla birlikte yüz oranlarına uygun, fazla oyuk olmayan, burun ucu çok aşırı kalkık olmayan, estetik burun ameliyatı olduğu çok anlaşılmayan, ancak bakıldığı zaman güzel burun diye düşündüren sonuçların kabul görmeye ve beğenilmeye başlandığını 58

s

a

ğ

l

ı

k

söyledi. Güralp; “ Uzun yıllar önce burun estetiği yapan cerrahlar ve hastalar burun ucu çok kalkmış,profilden bakıldığında oyuk ve küçük olan burunları estetik burun olarak algılarlardı. Çünkü o yıllarda yüz oranları ile ilgili bilimsel veriler henüz tam oturmamıştı ve estetik algı günümüzden çok farklıydı. Ancak son yıllarda görsel algının da her alanda daha fazla artmasıyla birlikte bu eğilim hem ülkemizde hem de dünya da hızla değişti.; Naturel, yüz

oranlarına uygun, fazla oyuk olmayan, burun ucu çok aşırı kalkık olmayan, estetik burun ameliyatı olduğu çok anlaşılmayan,ancak bakıldığı zaman güzel burun diye düşündüren sonuçlar kabul görmeye ve beğenilmeye başlandı. Burun Estetiği Ameliyatı Kişiye Özeldir Yüzün tam ortasında yer alan ve kişinin ifadesine büyük katkı sağlayan


burun,yüz estetiğinin olmazsa olmaz bir parçası. Kötü bir burun çoğu zaman güzel olmayan bir yüz algısı yaratmakta.Bir yandan da burnun tüm yüzle uyumlu olması yüz güzelliğinin temel şartı..Özetle güzel bir yüz, orantılı yüz hatları ve bu hatlara uygun ,yüz oranlarını bütünleyen ölçülere sahip bir burunla mümkün. O nedenle burun estetiği ameliyatı kişiye özel bir ameliyat olarak düşünülmelidir. Her insanın yüzüne uygun sonuçlar elde etmeye çalışılmalıdır. Burun estetiği ameliyatında ameliyat kararı genellikle zordur. Burnumun şekli nasıl olacak? Yüzüme Yakışacak mı? Doğal görünen bir burun mu yoksa ameliyat olduğum belli olan bir burun mu istiyorum? İstediğim gibi olacak mı? Ağrı olacak mı? Ameliyattan sonra Burnum şişer mi?,Burnumda çökme olur mu? Tekrar ameliyat olmam gerekir mi? Hangi doktora güvenebilirim gibi sorular cevaplarını bulana kadar karar verme dönemi uzar. Burnumun şekli nasıl olacak? Yüzüme Yakışacak mı? Estetik burun ameliyatı ortalama 2-4 saat sürer. Beraberinde solunum probleminiz varsa rahatlıkla operasyon sırasında müdahale edilebilir. Lokal anestezi altında değil genel anestezi ile operasyon gerçekleştirilir. Size yakışacak,yüz oranlarınıza uygun şeklin nasıl olduğuna ameliyat öncesinde çektiğimiz fotoğraflar üzerinde bilgisayar animasyonu yaparak karar veriyoruz ve görüntünüz üzerinde çalışarak sizin için en güzel burnu tasarlamaya özen gösteriyoruz. Sizin farkında olduğunuz ve farkında olmadığınız problemlerinizi ameliyat öncesi görüşmemizde birlikte değerlendiriyoruz ve sizin nasıl bir burun hayal ettiğinizi anlayıp,bu doğrultuda bir plan oluşturmaya çalışıyoruz. İlk görüşmemizden başlayarak hastamın ne istediğini anlamaya çalışıyoruz ve onun da bu ameliyatı anlaya-

bilmesi için elimizden geldiğince uygun bir dille neler yapacağımızı hastamızla paylaşıyoruz. Çünkü bu ameliyatın standart bir ameliyat olmadığını bilmek çok önemli... Doğal görünen bir burun mu yoksa ameliyat olduğum belli olan bir burun mu istiyorum? En iyi estetik cerrahların bile burun estetiği ameliyatlarıyla ilgili söyledikleri bazı sözler vardır. Bu sözler burun estetiği ameliyatının ne kadar zor bir ameliyat olduğunu anlatır. Gilbert Aiach “Ben burun estetiği ameliyatı yapmaya 1,000 burun ameliyatı yaptıktan sonra başladım” demiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç burun estetiği ameliyat planlamasının her hastaya göre ayrı ayrı yapılması gerektiği, tecrübe, deneyimin çok önemli olduğudur ve beklentilerin gerçekçi olması gerektiğidir. Ağrı olacak mı? Ameliyattan çıktığınızda çok ciddi bir ağrı olmaz. Genellikle ilk birkaç gün burun tıkanıklığı yaşayabilirsiniz,tıkanıklık sizi rahatsız edecek kadar olursa burun içinde biriken pıhtıları temizleyerek nefes almanızı sağlarız. Burun tamponu konulduysa eğer çıkarılırken herhangi bir ağrı hissetmezsiniz... İstediğim gibi olacak mı? Beklentileri gerçekçi olan, hekimin yapabileceklerini ve yapamayacaklarını çok iyi algılayan,psikolojik durumu düzgün olan ,bu ameliyatlarda tecrübeli olmanın ne denli olduğunu bilen ve bu nedenle tecrübeli bir cerrah seçen hastaların çok büyük bir bölümü bu ameliyatın sonucundan çok memnun kalır. Ameliyatta burun içinde tampon olacak mı? Burun içinde tampon genellikle olmaz. Nadiren kullanmak gerekirse de silikon tarzı sizi rahatsız etmeyecek

son derece yumuşak konulması ve çıkarılması sırasında hiçbir sorun yaşamayacağınız tamponlar kullanırız. Burun içinde kullandığımız sutur teknikleri sayesinde % 90 hasta tamponsuz ameliyat olur. Ameliyat sonrası burun sırtında alçı yada özel bir kalıp ile odanıza gelirsiniz ve gece hastanede kalmanıza gerek yoktur. Ancak siz kalmak isterseniz veya biz kalmanızı uygun görürsek hastanede bir gece geçirebilirsiniz. 4- 5gün sonra genellikle ilk pansumana gelirsiniz. Ameliyattan sonra “Burnum şişer mi?”, “Burnumda çökme olur mu?” Tekrar ameliyat olmam gerekir mi? Burun estetiğinden 7-10gün sonra alçınız çıkarılır ve artık sizde yeni burnunuzu görebilirsiniz. Bu burun sizin değildir. Çünkü şiş bir görüntüsü vardır ve her geçen gün bu şişlik giderek azalacak ve istediğimiz şekle gelecektir. Tüm estetik operasyonlarda olduğu gibi burun estetiği ameliyatında da tamamen iyileşme uzun bir zaman almaktadır.İlk 15-20 gün içinde hasta normal hayatına dönecek kadar iyileşmekte ve bir miktar ödemli olmakla birlikte nihai burnuna çok yakın bir sonucu hasta da gözlemlemektedir. %100 iyileşmesi, şişliklerin tamamının geçmesi ise genellikle bir yılı bulabilir. Burnunuzda ve yüzünüzde hoşunuza gitmeyen değişmesini arzu ettiğiniz bir bozukluk varsa bunun kaderiniz olmadığını bilmeli ve bizlerle görüşmelisiniz.İçinizdeki güzellikleri dış görünümünüzle taçlandırmak bizi de mutlu edecektir. Ben ve ekibim sizlerle güzel günler de görüşmeyi diliyoruz.

KULAK ,BURUN, BOĞAZ VE BAŞ ,BOYUN CERRAHİSİ UZMANI OP.DR. SERAP GÜRALP, MİRKELAM GÖZ &KULAK ,BURUN,BOĞAZ MERKEZİ’NDE HASTA KABULÜNE BAŞLADI. MİRKELAM GÖZ & KULAK ,BURUN,BOĞAZ MERKEZİ’NDE, SSK,BAĞ-KUR ,EMEKLİ SANDIĞI ,18 YAŞ ALTI VE DİĞER ANLAŞMALI KURUM HASTALARI İÇİN RANDEVU HATTI : 0342 322 10 10 www.drserapguralp.com - www.mirkelamgozlazer.com

s

a

ğ

l

ı

k

59


Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde böbrek nakli Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde gerçekleştirilen başarılı nakillerle, hastalar yeniden sağlıklarına kavuşuyor.

A

dıyaman’da yaşayan 55 yaşındaki Mehmet Yakaryılmaz’a (55) yaklaşık bir yıl önce böbrek yetmezliği teşhisi konuyor. ‘’Doktora gittiğimde yapılan muayene sonucunda böbreğimin yüzde 45 oranında çalıştığı söylenmişti. Bunun üzerine farklı sağlık kuruluşlarına giderek, çözüm aradım” diyen Yakaryılmaz, “Yapılan tetkikler sonucunda diyalize girmem gerektiği söylendi. Tekrar Adıyaman’a dönüp diyalize girmeye başladım. Yaklaşık 1 ay diyalize girdim” dedi. Yakaryılmaz, diyaliz döneminin çok sıkıntılı geçtiğini ifade ederek, şunları paylaştı: ‘’Yemek yiyemiyordum, baş ağrısı, halsizlik gibi şikayetlerim oluyordu. Bunun üzerine Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’ne kadavra için başvuruda bulundum. İlk olarak Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne gelseydim böyle olmazdı.’’ Kendisinin diyaliz dö60

s

a

ğ

l

ı

k

neminde yaşadığı sıkıntılara ağabeyinin dayanamadığını ve 57 yaşındaki ağabeyi Hüseyin Yakaryılmaz’ın böbreğini vermek istediğini belirten hasta Yakaryılmaz, ‘’Daha önce ablam böbreğini vermek istedi. Ancak rahatsızlandı ve ilaç tedavisine başlayınca kaldı. Allah ağabeyimden razı olsun” diye konuştu. Mehmet Yakaryılmaz, duygularını şu şekilde ifade etti: “Şu an ağabeyim ve ben, ikimiz de çok sağlıklıyız. Böbreğim çalışıyor. Bir sıkıntım yok. Kendimi çok iyi hissediyorum. Allah Doç. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu’ndan, hemşirelerden, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nden ve bütün hastane çalışanlarından razı olsun. Herkes bizimle yakından ilgilendi.” İnsanlara organ bağışında bulunmasını tavsiye eden Mehmet Yakaryılmaz, ‘’Organlar toprak altında çürüyeceğine, hasta insanlar bu sayede tekrar sağlıklarına kavuşuyorlar. Bu nedenle insanların organ bağışı konusunda daha duyarlı

olmalarını istiyorum. Ayrıca organ bağışı yapan kişi de büyük sevap işliyor” dedi. Böbreğini kardeşine hiç düşünmeden veren Hüseyin Yakaryılmaz ise “Kardeşim bu kadar sıkıntı yaşarken, elimden gelen şeyin böbreğimi vermek olduğunu düşündüm. Benim 11 çocuğum var. Hepsi de beni destekledi. Şükürler olsun ki değerlerimiz de uyunca, hemen ameliyat girdik. Kardeşimi sağlıklı görmek en büyük mükafat oldu” şeklinde konuştu. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu da böbrek naklinin hastalar için çok büyük bir şans olduğunu belirterek, ‘’İki kardeş arasındaki güçlü bağ, bugün bir hastanın hayatını kurtarırken, pek çok hastaya örnek oldu” dedi. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ise Yakaryılmaz kardeşleri ziyaret ederek, geçmiş olsun dileklerini iletti.


Lezzetli Alabalık için tek ihtiyacınız portakal suyu MALZEMELER

4 adet orta büyüklükte Alabalık, tuz, 5 diş sarımsak, nane, 3 adet limon, bir su bardağı mısır unu, 1.5 çay bardağı zeytinyağı, 1 su bardağı portakal suyu HAZIRLANIŞI Alabalıkları fileto şeklinde hazırlayınız. Yaklaşık 1 saat portakal suyunda dinlendiriniz. Arkalı önlü mısır ununa batırınız. Geniş bir tavaya hakiki zeytinyağını koyunuz kızgın yağda her iki tarafını iyice kızartınız. Başka bir yerde soyduğunuz sarımsakları iyice dövünüz. Kaseye aldığınız sarımsakların üzerine limonları sıkıp, yarım çay bardağı zeytinyağı ve kuru naneyi ekleyip karıştırınız. Arzuya göre ince kıyılmış nane kullanabilirsiniz. Kızarttığınız Alabalıkları servis tabağına alarak üzerine hazırladığınız sostan dökünüz. Mısır ekmeğiyle servis ediniz. Afiyet Olsun

Mezine SIRAKAYA

s

a

ğ

l

ı

k

61


Meme Kanseri

Farkındalık Ayı Op. Dr. M.Yavuz Çapan

Özel Primer Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. M. Yavuz Çapan Meme kanseri bilinçlendirme ayı olan Ekim ayında vatandaşlara meme kanseri hakkında bilgi verdi.

Genel Cerrahi Uzmanı

K

anser, vücut hücrelerinin kontrolsüz olarak anormal şekilde çoğalması ve bölünmesi sonucu oluşur. Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluşturur. Geliştikleri yerde sınırlı kalan kitlelere iyi huylu tümörler; yayılıp, çevre dokuları işgal eden ve diğer organlarda tekrar tümör odakları oluşturan kitlelere kötü huylu tümör veya kanser denir. Kanserin sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Kanser hastalığı için iki grup risk faktörü vardır. Bunlar değiştirilebilir faktörler ve değiştirilemeyen faktörlerdir. Değiştirilemeyen faktörler yaş, cinsiyet ve aile öyküsüdür. Değiştirilebilir faktörler ise çevresel etkenlerdir. Erkeklerde en yaygın olarak görülen kanserler; akciğer, mide, mesane, cilt, prostat,

62

s

a

ğ

l

ı

k

kemik iliği, kolon, beyin ve rektum kanserleridir. Kadınlarda en yaygın olarak görünen kanserler ise meme, mide, yumurtalık, cilt, kolon, akciğer, serviks (rahim ağzı), beyin, kemik iliği ve rektum kanserleridir diyen Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. M. Yavuz Çapan kanserden korunmak için şunları söyledi; Kanserden korunmak için sağlıklı beslenmek şart. Kanser riskini artıran gıdalardan uzak durmak, kısa zamanda yüksek ateşte pişirme gibi yöntemlerden kaçınmak önemlidir. Kanserle savaşan besin ögeleri içeren gıdalar tüketilmeli, günde en az 2-2,5 litre su içilmelidir. Sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerinden uzak durulmalıdır. Günde 2-3 gramdan fazla tuz tüketmemek gerekir. Fazla kırmızı et tüketimi, kalın bağırsak kanseri riskini artırdığı için

haftada en fazla yarım kilo kırmızı et tüketilmeli, bunun yerine; balık, tavuk, hindi gibi beyaz etler tercih edilmelidir. Bakla, kuru fasulye, nohut, börülce, mercimek gibi bitkisel proteinler sofralardan eksik olmamalıdır. Şeker ve yağ tüketimine de dikkat edilmelidir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve yenilmelidir. Ispanak, karalahana, brokoli, pazı, marul gibi koyu yeşil; domates, pancar, nar gibi koyu kırmızı; havuç, bal kabağı, kayısı gibi koyu sarı-turuncu; kırmızılahana, patlıcan gibi mavi-mor; sarımsak, soğan gibi beyaz sebzeler meyveler ile beslenilmeli yani sofralar renkli olmalıdır. İşlenmiş tahıl ürünleri yerine tam buğday, tam çavdar, tam yulaf tercih edilmeli yani kanserden koruyucu besinleri almak için “tam” beslenilmelidir.


s

a

ğ

l

ı

k

63


Menopoz hastalık değildir Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz menopozun, kadınların fizyolojik yani doğal bir dönemi olduğunu bildirdi.

O

pr. Dr. Palaz, yaptığı açıklamada menopozun hastalık değil, genel kontrol için önemli bir dönemeç olduğuna vurgu yaptı. Adetten kesilmeyi ifade eden menopozun tam tanısının son adet gördükten sonra bir yıl geçmesi ile konulduğunu anımsatan Opr. Dr. Palaz, “İlk adetten menopoza kadar süre ‘üreme çağı’ olarak kabul edilir. Menopoz ise kadınların üreme çağını artık bitirdikleri, tekrar gebe kalamadıkları bir süreçtir” dedi. “Nasıl ilk yıllarda yumurtlama ve olgunlaşma sorunu nedeniyle adet düzensizliği oluyorsa menopoza yakın dönemlerde de gene yumurtlama ve yumurta kalitesi nedenleriyle adet düzensizliği olabilir ve gebe kalma sorunu yaşanır” diyen Opr. Dr. Palaz şöyle devam etti. “Adete başlama ve bitme süreçleri her kadında aynı olması gerekmiyor. Bazı hanımlar bu bitiş sürecini çok gürültülü geçirirler. Düzensiz kanama, ateş basmaları, huzursuzluk uykusuzluk gibi. Bazı şanslı kadınlar ise birden kesilir ve biter. Hiç sorun yaşamazlar. Menopoza girme yaşı, ırklara göre biraz farklılık gösterse de ülkemizde 49-50 yaştır. Batıda ortalama 51-52 kabul edilir. Ancak menopoza giriş bir süreç olduğu için yaklaşık 2-8 yıl içinde gelişen bir olgudur. Bu süreç ‘premenopoz’ olarak adlandırılır. Yani, menopoz öncesi dönem. Bu dönemde adetlerin arası açılabilir, sık adet görülebilir, aşırı kanama veya az adet görme olabilir. En son bir adet daha olur ve kesilir, aradan 1 yıl gibi bir süre geçer kadın artık 64

s

a

ğ

l

ı

k

beyindeki birçok merkezin damarlanmasında oynadığı rollerden dolayı azlığında gelişen durumdur. Menopozdan sonraki dönemde, östrojen eksikliğinin geç safhada oluşturduğu ‘kemik erimesi’ ve ‘kalp-damar hastalıkları’ artar. Artık yaşlar ilerlemiştir yaşlılığın getirdiği birçok sorunlar ortaya çıkar. Örneğin Alzheimer gibi bilinçsel hastalıklar da görülebilir. Kemik kırılmaları, organ kurulukları, cinsel sorunlar giderek yaşam kalitesini azaltacaktır.”

menopozdadır.”. Opr. Dr. Palaz “İşin en önemli yanı “östrojen” denilen kadınlık hormonunun artık üretilmesi en aza inmektedir, yumurtalıklarda yumurta kalmadığı için gebelik olmayacaktır ve tüm premenopoz olaylarının baş sorumlusu bu östrojen eksikliği olacaktır” diyerek, menopoz sürecini anlattı. UYARILAR Opr. Dr. Palaz, yaşanabilecek sorunları şöyle sıraladı: “Adet bozuklukları, nadiren olan yumurtlamalar, yumurtlama sonrası normalde salınması gereken diğer bir hormon olan progesteron yokluğu nedeniyle görece artan östrojen fazlalıkları, rahim iç zarı kalınlıklarına giderek kötü huylu doku değişiklikleri hep bu düzensiz östrojenden kaynaklanır. Önemli bir başka organ da memedir ve devamlı östrojen etkisinden dolayı kansere kadar değişikliklere neden olabilir. Ateş basmaları, östrojenin

YAŞAM KALİTESİ Kadınların 1900’lü yılların başında ortalama ömürlerinin 50 yaş olduğunu ve o yıllarda menopozun yaşamın sonu gibi görüldüğünü anımsatan Opr. Dr. Palaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Birçok kadın menopoza bile giremeden ölüyordu.2000’li yıllarda ortalama kadın ömrü Batı’da 85 yaşına kadar yükselmiştir. Menopozdan sonra yaklaşık 35 yıl daha yaşayabilen kadınların yaşam kalitesini artırmak bilim insanlarının önemli hedeflerinden olmuştur.” “Biz menopozda hiç bir şey yapılmayacak demiyoruz. Aksine yaşamın önemli bir döngüsünde güzelce kontrolden geçmenin önemini vurguluyoruz” diyen Opr. Dr. Palaz, sözlerini şöyle tamamladı: “Tüm sistemlerin, endokrin, yani hormonların, karaciğer fonksiyon testlerinin, kan şekerlerinin, kolesterollerin, tansiyonun, kilonun, değerlendirilmesi gerekmektedir. Her yıl yapılması gereken rahim ağzı kanser taraması testlerinin ve meme kanseri taramalarının bu dönemde ayrıca önemi vardır.”


STRES

kalp hastalıklarını tetikliyor Çağdaş yaşamda,büyük şehirlerde ve zorlayıcı çalışma koşullarında stresin etkisi önem kazanmaktadır.Stres;Bedensel,ruhsal ve toplumsal etkenlerin sonucu organizmanın dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkan gerilim ve zorlanma durumudur.

H

ırslı, tutkulu, zamanla yarışan, çok çalışan, stres ve öfkenin sıklıkla belirgin olduğu kişilik tiplerinde kalp krizi riski oldukça fazla olduğu söyleyen Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof.Dr.Sedat Özkan Stres ve Kalp Hastalıkları arasındaki ilişkiyi anlattı.. Kalp-damar hastalıkları gelişmiş ülkelerde en yaygın sağlık sorunu olup aynı zamanda ölüm oranı en yüksek hastalıklar arasındadır. Amerika'da her yıl 1,5 milyon insan kalp krizi geçirmektedir ve 45-64 yaş grubu erkeklerdeki ölümlerin %40'ı kadınlardaki ölümlerin %10'u kalp krizinden olmaktadır. Öte yandan depresif hastalarda %40'ında ölüm sebebi kalp hastalıkları olduğunu söyleyen Prof.Dr.Sedat Özkan “Bu nedenle hekimlerimiz sadece organları değil tüm bedeni beyni ve ruhu birlikte değerlendirmelidirler.” Hastalığın kendisi ve kişinin bedeninde ve duygusal yaşamında, hayatında ve yaşam stilinde yarattığı etkiler, ciddi değişiklikler zorlayıcıdır. Hastalığın tekrarlaması endişesi ciddi bir stres kaynağıdır Bazı davranışların bırakılması (sigara kullanımı) ve yeni davranış kalıplarının

(diyet ve fiziksel faaliyetler) edinilmesi gerekir. Fiziksel kapasitenin azalması hastalığın iş, ev, sosyal yaşamı ve cinsel faaliyetleri etkiler. Evine taburcu olan hastanın iş, aile içi ve sosyal rollerini ne ölçüde sürdürebildiği kısıtlamaları süre ve şiddeti objektif engeller yanında hastanın kısıtlamalara ve kayıplara tepkisi depresyon gelişimini etkiler. Kalp hastalığı için psikolojik risk faktörleri; kişilik özellikleri, düzensiz yaşam, stres, ani yaşam değişiklikleri, kayıp ve yas kavramıdır. Kişilik özellikleri, psikososyal zorlanmalar gibi depresyonla ilişkili değişkenler kişiyi kalp-damar hastalıklarına yatkın hale getirebilir. Stresli yaşam olaylarına ve depresyona eşlik eden nöroendokrin süreçler kalp-damar hastalık riskini arttırırlar. Psikolojik ve duygusal zorlanmalara, heyecanlara kalp basıncı ve kalp hızı değişikliklerinin eşlik ettiği bilinmektedir. Yaygın olarak bilindiği üzere, tehlike anında insanda ortaya çıkan "savaş ya da kaç" yanıtı, bedeni yoğun bir fiziksel etkinliğe hazırlamaktadır. Günlük yaşamdaki stres, insanı savaş ya da kaç yanıtına hazırlamak yerine kalp hastalıklarına yatkın hale getirmektedir Prof.Dr.Sedat Özkan”Psikolojik durum

ve ruhsal zorlanmalar kalp hastalığının gelişimini kolaylaştırabilir.” Çağdaş tıp ve psikiyatrideki gelişmeler beyin, psikososyal zorlanmalar, duygulanımlar ve kalp arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin mekanizmasını klinik ve deneysel olarak ortaya koymuştur.Kalp hastalarının konsültasyon liyezon psikiyatrisi, kalp hastalıkları ve kalp-damar cerrahi ekibi ile işbirliği içinde ortak ele alınması tanı, ayırıcı tanı ve tedavide çok önemli olduğunu ifade etti Prof. Özkan. Zihin ve ruh bozulur ise beyin de bozulur. Beyin bozulursa beden de bozulur. Ruhumuza ve beynimize iyi gelen her şey bedenimize de iyi gelecektir. Kalp hastalarının %20-45'inde belirgin psikopatoloji saptanmıştır. Başlangıçta, akut dönemde en yaygın kaygı bozukluğu ve panik halidir. İlerleyen sürede, kronik dönemde kayıp algısı ve umut azalması ile paralel depresyon ön plandadır. Geniş yelpazeye yayılan kalp-damar hastalılarının hemen hepsi hastanın kaygısını arttırır ve çeşitli psikiyatrik tablolara neden olur. Prof.Dr.Sedat Özkan; Araştırmalar kalp hastalarında kaygı bozuklukları için %5-10, duygu durum bozuklukları (majör depresyon, minör depresyon ve distimi) için %10-15 oranında yaygınlık göstermektedir.

s

a

ğ

l

ı

k

65


Özel Deva Hastanesi’nden Gaziantep sağlık sektörüne büyük katkı Fizik tedavi ve rehabilitasyon ünitesi Gaziantep’in en önemli hastanelerinden birisi olan Özel Deva Hastanesi, hizmet yelpazesini genişletmeye devam ediyor.

S

on olarak Gaziantep’in en büyük Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerinden birisini de bünyesinde açarak dikkat çeken Deva Hastanesi, bu ünite ile birlikte özellikle kas, kemik ve nörolojik hastalıklarının tedavi ve rehabilitasyonu konusunda şehrimizin en önemli ihtiyaçlarından birisini de gidermiş oldu. Hastane bünyesinde yapılan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesinin açılışına Özel Deva Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Beyhan Tahmazoğlu, İdari ve Mali İşler Müdürü Süleyman Çakır, Satın Alma ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Arzu Çelik, Hastane hekimleri ve yöneticiler katıldı. Açılışta Deva ailesine katılmaktan büyük mutluluk duyduğu belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nihal Koç Üniteyle ilgili bilgiler verdi ve konuklarına birimini tanıttı. Nihal Koç biriminin önem ve işlevini anlatırken “ Günümüzde gündelik yaşamın getirdiği zorluklara bağlı ağrılar, spor yaralanmaları ve sakatlıklar yanında

66

s

a

ğ

l

ı

k

insan ömrünün uzaması ile birlikte, ileri yaşa bağlı kireçlenme, romatizmal hastalıklar ve inme gibi nörolojik hastalıklar sıkça görülmeye başlamıştır. Bu da Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (FTR) Bölümünün önemini daha da arttırmaktadır. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonun ilgi alanı çok geniştir Başlıca kas, kemik ve eklemlerle ilgili her türlü rahatsızlık bölümümüzle ilgilidir. En sık bize hastayı getiren şikâyet ağrıdır. Eklemlerde, kaslarda, kemiklerde hissedilen ağrı. Bunun dışında şişlik, hareket kısıtlılığı, tutukluk, kaslarda güçsüzlük ya da vücuttaki uyuşmalar diğer nedenlerdir. Bu şikâyetler, farklı birçok hastalıktan kaynaklanabilir. En sık ağrı nedeni, mekanik nedenlerden kaynaklanan ağrılardır. Yani, ters bir hareket, ağır kaldırma, tekrarlayan zorlayıcı hareketler ya da eklemi kötü kullanma hastalıklara sebebiyet vererek ağrıları oluşturur. Bel-boyun

kaslarında yıpranma, düzleşme, bel ve boyun fıtıkları, bel, boyun, dizlerde, kalçalarda kireçlenmelerin ameliyatsız tedavisi fizik tedavinin alanına girer. Fizik Tedavi’nin ilgi alanına giren romatizmadan kemik erimesine, uzun süre yatmak zorunda kalan hastaların rehabilitesinden fıtık ve ortopedik rahatsızlıklara kadar pek çok hastalığın tedavi sürecinde FTR’nin katkısı büyüktür. Biz Deva Hastanesi FTR birimi olarak her hastamızı detaylı bir tetkik sürecinin ardından Elektrik, ses, ışık, ısı gibi pek çok tedavi olanak ve seçeneklerimizden en uygun olanıyla ve Hotpack, parafin, infraruj, ultrason, traksiyon, ESWT, pnömotik kompresyon ve kısa dalga diatermi cihazlarımızla tedaviye alıyoruz. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon aşamasında kullanılan cihazların teknoloji ve kalitesinin yanısına hastanın psikolojik durumunun da önemli olduğunu biliyor ve hastalarımıza durumu ne olursa olsun subjektif bir bakış açısı ile yaklaşıyoruz” şeklinde konuştu.


Otizmli Olmak Bir Engel Değildir

Dünyada otizmli olup, kendisi hakkında kitap yazabilen insanların sayısı çok azdır. Örneğin, otizmden etkilenen ve yüksek işlevlere sahip bireylerden Temple Grandin ve Gunil a Gerland otizmin yaşamlarına olan etkilerini kitaplaştırabilmiş tüm dünya tarafından tanınan kişilerdendir. Türkiye de ise bunu başarabilen tek bir isim var Birsen Başar.

Z

irve Üniversitesi Kızılhisar Kampüsü Rektörlük Konferans Salonunda akademisyenler ve öğrencilerle bir araya gelen Birsen Başar, ‘Otizmle Yaşamak’ adlı seminer verdi. Otizmli olmak bir engel değil diyen Başar, “ Otizmin farkında olmak çok önemli. Çevrenizdeki insanların buna dikkat etmesi gerekiyor. Ben bir otizmli olarak her şeyi anlayabiliyorum fakat duygusal zekâ açısından biraz geç algılama problemi yaşıyorum.” dedi. Otizmin tanısı en

geç 3 yaşında, çocuk psikiyatristleri tarafından rahatlıkla konulabildiğini belirten Başar, “ Benim için tanı 21 yaşında konuldu. İlk yaşlarımdan itibaren sosyal ilişkilerde güçlük çektim, iletişim zorlukları yaşadım ama bunları sorunların üstüne giderek başarmaya çalışıyorum. Değişikliklere kapalı biriyim fakat seminerler vererek bunu da aşmaya çalışıyorum.” diye konuştu. Otizmli Biriyle Konuşurken Açık ve Net İfadeler Kullanın Otizmli insanların duygusal zekâların-

da algılama ile problemler olduğunu söyleyen Başar, “ İnsanlarda iki tür zekâ var. Birisi normal diğeri duygusal zekâ. Benim gibi otizmli insanlarda normal zekâ herhangi bir sorun yok. Sadece duygusal zekâda algılama problemim var. İnsanların otizmli biriyle konuşurken açık ve net ifadeler kullanması gerekiyor. Çünkü siz karşınızdaki bir şeyler söyledikten sonra bilgi işlem merkezi çalışmaya başlıyor. Çok uzun cümleler, mecaz dolu anlamlar çok olduğunda hemen tepki veremiyoruz.” şeklinde konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

67


68

s

a

ğ

l

ı

k


“Diyet ve Obezite” sağlık gündemine

damga vurdu Interpress’in, 2014 yılının geride kalan yedi aylık süresinde yazılı basında yer alan 200 bini aşkın genel sağlık haberini kapsayan araştırmasına göre; en çok diyet, kanser ve şeker konularının gündeme geldiği belirlendi. Tansiyon ile astımın ise en çok yükseliş gösteren konuların başında yer aldığı tespit edildi.

G

eride bıraktığımız aylar boyunca yazılı basında 211 bini aşan genel sağlık haberi yayınlandığı belirlenirken, Medya Takip Ajansı Interpress’in yaptığı araştırmada, 60 bini geçen sayı ile en çok ‘beslenme’ konusu üzerine haber yayınlandığı ortaya çıktı. Beslenme konusunun içinde ‘diyet’ ve ‘obezite’ başlığı altında ise toplam 42 binden fazla haber yayınlandığı ortaya çıktı. Yapılan aynı araştırmaya göre; yılın yedi ayında ‘kanser’ konusu başta kan, lenf, meme ve prostat olmak üzere 20 bini aşan haber sayısıyla ikinci sırada yer alırken, ‘diyabet’ konu-

sunun ise 19 bini geçen haberle üçüncü sırayı aldığı belirlendi. Yazılı basında ‘tansiyon’ başlığı altında yıl boyunca 11 binden fazla haber yayınlanırken, ‘kalp ve damar hastalıkları’ konusu hakkında ise 7 bine yakın haber yayınlanmış. En çok haber artışı astım hakkında oldu Interpress’in yaptığı inceleme, yılbaşından bu yana geçen sürede yazılı basında yayınlanan sağlık haberlerinde önceki yıllara göre en çok artış gösteren konuların başında Astım, Alzheimer, tüp bebek ve şifalı bitkilerin geldi-

ğini gözler önüne serdi. 2014 yılının geride kalan aylarında astım haberlerinde bir artış gözlenirken bu konu ile ilgili olarak çıkan haber sayısının 6 bini geçtiği belirlendi. Geçtiğimiz dönemlere göre haberlerde artış olan Alzheimer konusunun ise 4 bin sınırını geçtiği ortaya çıkarken, tüp bebek konusu üzerine yapılan haberlerinde artış dikkat çekerken, konu hakkında 3 binden fazla haber yayınlanmış. Aynı araştırmada sağlık sorunlarına eski zamanlardan beri alternatif olan bitkiler üzerine her geçen yıl daha çok haber yayınlanırken, ‘Şifalı Bitkiler’ başlığı altında çıkan haber sayısının 2 bini geçtiği saptandı.

s

a

ğ

l

ı

k

69


Op. Dr. Ali ÖZCAN

Gaziantep Medical Park Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Menopoz Her yıl tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 18 EKİM DÜNYA MENOPOZ GÜNÜ olarak kutlanmaktadır. Amaç kadınların hayatın doğal bir evresi olan menopozla ilgili kaygıları, karşılaşabilecekleri sıkıntılar ve bu sıkıntıların en hafif olarak atlatılması konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlenmesini sağlamaktır.

G

aziantep Medical Park Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ali ÖZCAN, Menopoz hakkında bilgiler verdi. Menopoz, kısaca kadınların adetten kalıcı olarak kesilmesi olarak tarif edilebilir. Kadınların hayatında normal bir süreç olmakla beraber, her kadının bu doğal süreci yaşamaktadır. Ancak menopoz her kadın için farklı özellikte yaşanabilir. Op. Dr. Ali ÖZCAN, Menopozun çoğunlukla 40-58 yaşlar arasında gerçekleştiğini ve ülkemizde ortalama menopoz yaşı 48-51 olduğunu dile getirdi. Op. Dr. Ali ÖZCAN, menopoza giriş döneminde düzensiz adet görme, sıcak basmaları, gece terlemeleri, çarpıntı, ciltte kuruluk, saçlarda dökülme, eklem ağrıları, idrar yolu yakınmaları, idrar kaçırma, kilo alımı, baş ağrıları gibi fiziksel; depresyon, huzursuzluk, yorgunluk, uykusuzluk, iç sıkıntıları, cinsel isteksizlik, 70

s

a

ğ

l

ı

k

ağlama krizleri, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu gibi psikolojik değişiklikler görülebileceğinin altını çizdi. Menopoz döneminde, kemik erimesi (osteoporoz), kalp-damar sistemiyle ilgili rahatsızlıklar ve tüm organlarla ilgili kanserlerin görülebilir. Özellikle menopoza geçiş döneminde rahim zarı kalınlaşması(endometrium) ve rahim kanseri olasılığının, menopoza girdikten sonraki dönemde de yumurtalık kanseri ve diğer kanser türlerinin görülme sıklığının arttırabilmektedir. Olası risklerin önlenebilmesinin ancak koruyucu hekimlik bilinci altında gerekli erken önlemlerin alınmasına bağlıdır. Bu dönemde kadının hormon tedavisi alsın veya almasın mutlaka izlenmesi ve belirli aralıklarla sağlık kontrollerinin yapılması gereklidir. Çünkü bu dönem, meme ve jinekolojik kanserlerin en sık görüldüğü dönemdir. Bunun için özellikle meme kanseri açısından mamografilerin, rahim ve

rahim ağzı kanserleri açısından ise jinekolojik ultrasonografilerin ve smear taramalarının yapılması şart. Menopoza geçiş ve menopoz sonrası dönemin sağlıklı geçirilebilmesi için her kadın olası meme kanserine karşı 20 yaşından itibaren kişisel meme muayenesi yapmalı, 40 yaşından itibaren de yıllık mamografi çektirmelidir. Menopoz dönemindeki kadınların hormon tedavisine ihtiyacı olup olmayacağını ve bu tedavinin dozu ve süresi konusundaki kararın mutlak surette konunun uzmanı olan bir hekim tarafından yaptırılacak kan tetkiki sonuçlarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Op. Dr. Ali ÖZCAN, ayrıca menopoz dönemini sağlıklı atlatabilmek için düzenli egzersiz yapılmalı, sedanter yaşam tarzı, sigara ve alkolden uzak durulmalı, kalsiyumlu yiyecekleri tüketmeye özen göstermeleri, güneş ışığından yararlanmaları, kilo almaktan kaçınmaları önem taşıdığını dile getirdi.


Bel fıtığı hakkında

doğru bilinen yanlışlar Toplumda sık görülen bir sağlık sorunu olan bel fıtığı, her 10 kişiden sekizinde görülüyor. Her ağrının bel fıtığı olmadığına dikkat çeken Liv Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hilal Yıldız, “Bel kaslarının gerginliği, omurga kemiklerini bağlayan bağlardaki zorlanmalar, omurgada kaymalar bel ağrılarına sebep oluyor. Bu nedenle herkes bel fıtığı olma riski taşıyor” dedi. Uzm. Dr. Hilal Yıldız bel fıtığı ile ilgili doğru bilinen yanlışlara dikkat çekiyor. Bel fıtığı ağır kaldıranlarda olur: yanlış Ağır kaldırmak bir risk faktörüdür. Çünkü ağır olan bir cismi kontrolsüz kaldırdığınız zaman bel omurgasının belli yerlerinde basınç artışı olur. Bu da diskin içindeki çekirdeğin yer değiştirmesi ve basınca dayanamayıp dışarı çıkmasına yol açar. Fakat bel fıtığı sürekli oturan bireylerde de görülebilir. Bel fıtığı olanlar sert yerde yatmalıdır: yanlış Aslında çok sert zemin, omurga için rahatsız edici olabilir. Yarı sert ortopedik bir yatak bel fıtığı rahatsızlığı olan kişiler için çok daha ideal. Ancak ağrılı dönemde, özellikle yatış pozisyonuna dikkat etmek gerekiyor. Bel fıtığı ameliyatından sonra sürekli korse takılmalıdır: yanlış Korse bel kaslarının görevini aldığı için zayıflatıyor. İdeal olansa bel kaslarının güçlü olmasıdır. Ancak kas ağrısının yoğun olduğu dönemlerde, uzun saatler ayakta kalma, yolculuk gibi durumlarda iki haftayı geçmeyecek şekilde korse takılabilir. Tuvalet ihtiyacı dışında kalkmadan kesin yatak istirahati gerekir: yanlış Hasta neredeyse ameliyattan hemen sonra bile ayağa kaldırılıyor. Ameliyattan sonraki bir ay içinde, aşırı bel hareketi yapmak, öne-arkaya eğilmek, dönmek ve uzun süre oturmak önerilmiyor. Yavaş yavaş hareket ve

egzersizler başlar. Hasta kısa sürede günlük yaşama dönebilir. Bel fıtığı ameliyatında Felç kalma riski yüksek: yanlış Günümüzde değişik ameliyat yöntemleri var artık. Felç kalma gibi durumlara çok az tanık oluyoruz. Ameliyat noktasına gelen kişinin rahatlıkla ameliyat olması öneriliyor. Önemli olan hasta için ameliyat gerekliliğinin titizlikle değerlendirilmesidir.

Spor bel fıtığını önlüyor: yanlış Bel fıtığının sebeplerinden biri de uzun süre oturmak ve hareketsiz kalmak. Vücut ağırlığı alt kısımdaki sekmenlere biniyor ve disk, olması gerektiğinden daha fazla yük taşıyor. Kasların güçlü olması için hareket şart. Düzenli yapılan yüzme, pilates ve yoga gibi sporlar, bütün kasları eşit çalıştırarak güçlendiriyor. Bu da bel fıtığını büyük ölçüde engelliyor.

s

a

ğ

l

ı

k

71


Sağlık Şakaya Gelmez Ucuz baklavaya rağbet etmeyin,

ağzınızın tadı kaçmasın Baklava, Türkiye’de en fazla tüketilen tatlıların başında geliyor. Gaziantep’e gelenler, tatlıyı sevsin sevmesin “baklava”yı tatmadan Gaziantep’ten ayrılmıyor Bu lezzeti şüphesiz doğru adreste tatmak önemli.

s

a

ğ

l

ı

k


Gerekirse az alın ,ama kaliteli ürün tüketerek ağzınızın tadını bozmayın.”diyerek de vatandaşı uyardı Sunguroğlu Baklavaları Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Baz’a göre iyi baklavanın sırrı Görerek test edin! İyi pişmiş baklavanın rengi, altın sarısı olmalı. Ayrıca baklava diri görünmeli, iştah kabartmalı. İyi baklavada şerbet kararınca olmalı, baklavayı hem kilo olarak, hem tat olarak ağırlaştırmamalı.

Tam kıvamında baklava için Sunguroğlu Baklavaları Gazi Muhtar Paşa Bulvarı No : 31 TelefoN:+90 (342) 215 17 57

Gaziantep’te bu işi en iyi yapanlar arasında Sunguroğlu geliyor. “Baklava hata istemez”diyen Sunguroğlu Baklavaları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Baz , bu nedenle işin her aşamasında çok titiz davrandıklarını dile getiriyor. Sunguroğlu Baklavaları’nda , baklavanın yapımında kullanılan un, fıstık ve yağ gibi ürünler büyük bir titizlikle seçiliyor ve bu eşsiz lezzet ustaların elinde şekilleniyor. Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına baklava gönderen Sunguroğlu Baklavaları şimdi de farklı illere bayilikler açmak için kolları sıvadı.Bu lezzeti tatmak isteyenler Gaziantep’e gelmek zorunda kalmasınlar istedik diyen Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Baz, her baklavada müşterilerimiz Gaziantep baklavasının tam kıvamında , gerçek tadına varacak” diye konuştu. Özellikle bayramlarda ve özel günlerde talebin yoğun olduğu baklavayı alırken vatandaşların çok bilinçli olması gerektiğini vurgulayan baklava ustası Cemal Baz, ‘Önce rengine baksınlar. Bir dilim istesinler, koklasınlar. Koklamak tatmanın yarısıdır. Eğer mis gibi fıstık, tereyağı kokuyorsa o baklava iyidir. Bir de şerbetin dibine baksınlar. Eğer tepsinin dibinde çok şerbet göllenmişse, o zaman baklavaya değil, şekere para veriyorlar demektir. Baklavacılık bir sanattır. Baklavayla tatlı iyi ayırt edilmeli “dedi. Sunguroğlu Baklavaları Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Baz, “Sağlığınızı riske atmayın, ucuza rağbet etmeyin.

Duyarak test edin! İyi bir baklavaya çatal batırıldığında, bir hışırtı duyulur. Bu, yufkanın ince açıldığını ve baklavanın iyi piştiğine işarettir. Yufkası ne kadar ince açılmış olursa, baklava o kadar iyi olur. Koklayarak test edin! İyi baklava, her şeyden önce iyi malzemeden oluşur .Baklava ağza yaklaştırıldığında, buruna mis gibi sade tereyağı, harç olarak kullanılan fıstığın kokusu gelmeli.. Tadarak test edin! İyi baklava ağızda dağılır; damakta eşsiz bir tat bırakır; mideye de dokunmaz .

s

a

ğ

l

ı

k

73


Divan Grubu’nun Gaziantep’teki ikinci oteli Divan Suites Gaziantep hizmete girdi

Divan Grubu, geçen yıl açtığı iş oteli Divan Gaziantep’in ardından bu yıl da, lüks beklentisi olan misafirlere yönelik ve uzun konaklamalar için vazgeçilmez bir seçenek sunan Divan Suites Gaziantep’i hayata geçirdi.

74

s

a

ğ

l

ı

k


K

onfor, şıklık ve lüksün tek çatı altında buluştuğu benzersiz otelde, turistik ve iş amaçlı konaklamalara yönelik hazırlanan 99 adet Superior Oda, 6 adet Deluxe Oda, 2 adet Premium Suite ve 1 adet Presidential Suite bulunuyor. Divan Grubu, Doğu’nun incisi Gaziantep’teki yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. 2013 yılında açılan iş oteli Divan Gaziantep’in ardından bu yıl da kısa ve uzun süreli konaklamalarda konfor ve lüks beklentisi yüksek olan misafirlere yönelik olarak planlanan Divan Suites Gaziantep’i hizmete sundu. Estetik mimari ve yerel sanatlarla bezeli iç dekorasyon Estetik mimari çizgilerin görkemli iç dekorasyon ve lüks hizmet kalitesiyle buluştuğu Divan Suites Gaziantep’te toplam 108 oda bulunuyor. 99 adet Superior Oda, 6 adet Deluxe Oda, 2 adet Premium Suite ve 1 adet Presidential Suite’ten oluşan odalar, hem iş hem de turistik amaçlı konaklamalar için üst düzeyde konfor vaat ediyor. Yerel zanaatkârlar tarafından yapılan kalem işi ve altın varak çalışmalarla bezenmiş şık odaları, lüksün stilize bir yorumunu sunuyor. Her türlü ayrıntının düşünüldüğü ferah odalarda, benzersiz bir konaklama deneyimi için farklı yastık tiplerinden oluşan bir yastık menüsü de mevcut. İş toplantıları ve özel organizasyonlar için otelde, bir balo ve bir konferans salonu ile iki toplantı odası yer alıyor. Profesyonel bir düğün ekibinin destek verdiği balo salonu, 250 kişilik bir resepsiyon veya 180 kişilik bir yemek organizasyonuna imkan verecek şekilde tasarlanmış. Konferans salonu ve toplantı odalarında ise, en gelişmiş teknoloji kullanılıyor. Özgün lezzetler, avantajlı konum Türk ve Dünya Mutfağı’ndan lezzetli örnekler sunan Cafe Divan’da misafirlere hem özgün yemekler hem de atıştırmalık tatlar sunuluyor. Lobby Lounge & Bar’da ise, zengin içecek menüsüne gurme aperatifler eşlik ediyor. Ayrıca otel içerisinde, Divan Pastanesinin geleneksel lezzetleri olan madlen, pralin ve lokumların bulunduğu bir köşe de yer alıyor. Tarihi İpek Yolu üzerinde ve Gaziantep’in merkezinde konumlanan Divan Suites Gaziantep, havaalanına yalnızca 23 km. uzaklıkta yer alıyor. Tarihi çarşılara, müzelere ve kaleye olan yakınlığıyla da dikkat çeken Divan Suites Gaziantep, turistik amaçlı konaklamalar için de benzersiz bir seçenek sunuyor. Lüksün yeniden yorumlandığı Divan Suites Gaziantep, görkemli iç dekorasyonu, konforlu odaları, özgün lezzetleri ve üstün hizmet kalitesiyle misafirlerine benzersiz bir konaklama deneyimi vaat ediyor.

s

a

ğ

l

ı

k

75


“Aferin”

Çocuğunuzdan sözünü esirgemeyin Yeni bir eğitim – öğretim yılına giriyoruz. Sadece çocuklar değil ebeveynler de büyük bir heyecan içinde.

Keyifli ve özgürlük içinde geçen bir yaz tatilinden sonra kapalı bir alanda, bir öğretmenle birlikte dersler görecek olmak çocuklarda gerginlik yaratabiliyor. Gelecek sınavları da hesaba kattığımızda çocuklar kötü bir psikolojiye girebiliyor. Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, ebeveynlere büyük görev düştüğünü belirterek “Çocuklar üzerinde stres yaratmayın

76

s

a

ğ

l

ı

k

ve hep pozitif yanlarına odaklanın. Çocuklarınızı arkadaşlarıyla kıyaslayıp yarıştaymış hissi vermeyin. Onların kendilerine güvenmeleri yönünde telkinlerde bulunun ve ‘Aferin’ sözünü esirgemeyin” uyarısında bulundu. 15.09.2014 - Çocuklar, hangi sınıfta olursa olsunlar sürekli bir eğitim telaşı ve yarışı içindeler. İlkokula başladıkları günden itibaren okul ödevleri, özel

Gülnur Ünal

Spiritüel Gelişim Danışmanı

dersler, haftasonu etütleriyle çevrelenen çocuklarda stres, anksiyete, korku, içe kapanıklık gibi istenmeyen birçok psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Okula giderken anneden ayrılmamak için eline sarılmak, sınıfa girerken yüksek sesle ağlamak benzeri dikkat çekmek isteyen hareketler de görülebilir. Spiritiüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, çocukların çok hassas


olduklarını belirterek “Her zaman olumlu telkinlerde bulunun. Çocuğunuzun pozitif yönlerine odaklanın. Pozitif çoğaldıkça negatif eksiye gider” dedi. İlkokula yeni başlayan çocukların ebeveynlerini daha anlayışlı olmaları gerektiğinin altını çizen Gülnur Ünal, “Çocuk ilk günden ayrılmak istemediği için elinizden geldiğince ilk günlerde yanında olun. Olabildiğince sevgi dolu olun. Kırgınlık ve kızgınlığınızı uzatmayın” ifadelerini kullandı. “Sabah çocuğunuzu okula yollarken kucaklayın, öpün ve başarılar dileyin” önerisinde bulunan Ünal, “Tehdit, azar ve kırgınlık çocuğunuzun sizden uzaklaşmasına neden olur. Sabah kalkmakta zorlanırsa kızmak yerine severek uyandırın” dedi. Derslerinden kötü notlar alan çocuklarına ebeveynlerin, kesinlikle kızmaması gerektiğine vurgu yapan Spiritüel Gelişim Danışmanı Ünal şöyle devam etti: “Ço-

cuğunuza ne kodlarsanız, kendisinde bu duygusunun büyümesine neden olursunuz. Örneğin sürekli ‘Tembel, sorumsuz’ dediğinizde, bu sözler davranışlara dönüşür. Kendisine olumlamalarda bulunun. ‘Bir dahakine daha iyi not alırsın’ sözünü söyleyin. Bilinçaltı saf olduğu için, olumlu sözler bilinçaltına yerleşecektir. ‘Şımarır’ korkusuyla iyi sözlerden ve övgüden kaçınmayın. Çocuğunuza aferin demekte cömert olun “Çocuğunuza ne söylediğinizden çok çocuğunuza nasıl söylediğiniz önemlidir” diyen Gülnur Ünal, “Çocuklarınızla sevgi dolu kelimelerle konuşun. Her konuda sık sık fikrini sorun. Örneğin sabah okula giderken hangi ayakkabıyı veya giysiyi istediğini sorun. Onların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine izin verin ve hepsine saygı duyun. Çocuklarla anlaşmanın en iyi yolu iyi niyetle yaklaşmaktır” şeklinde konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

77


Saklı Konak’ta sergilenen eser sayısı

1500’e ulaştı... Gaziantep’te 2011 yılında açılan Saklı Konak’ta sergilenen eserlerin tarihi özelliklerinden dolayı Türkiye’nin en büyük koleksiyonu olduğu ve eser sayısının 1500’e ulaştığı belirtiliyor. 12 odalı tarihi konakta sergilenen eserler yerli ve yabancı turistlerden büyük ilgi görüyor. 78

s

a

ğ

l

ı

k


G

aziantep’in kültür yolu üzerindeki Kale Altı semtinde bulunan Hicri 1322 yılında inşa edilmiş asırlık tarihi konakta sergilenen

Osmanlı dönemine ait 1500 adet eserin aynı mekânda sergilenen en büyük koleksiyon olduğu ifade edildi. Saklı Konak’ta sergilenen eserler arasında nadide tabaklar, ibrikler, tepsiler, kazanlar, tavalar, kevgirler, tepsiler, anahtarlar, satıllar, dikiş makineleri, süzekler, hamam takımları, kantarlar, teraziler, havanlar, çanlar, makaslar, mesleklerle ilgili aletler, nakış ve örtüler, silah bölümünde tüfek, tabanca, kama, kılıç, süngü ile top mermileri bulunuyor. Saklı Konak sahibi Ali Atalar otuz dört yıldan beri satın alarak biriktirdiği eserleri sergilediğini ifade ederek “ Otuz dört yıl önce hobi olarak başladığım bakır eser koleksiyonumu dört yıl önce satın alarak restore ettirdiğim Saklı Konak’ı ziyaretçilerin hizmetine açtım. Açıldığı günden beri eserler alarak koleksiyonumu zenginleştirmeye devam ediyorum. Şu anda Saklı Konak’ta yaklaşık 1500 eser bulunmaktadır. Bu aynı alanda sergilenen bakır eserleri sayısında Türkiye’nin en büyük koleksiyonudur. Sergilenen eserler içerisinde çok özel nadide parçalarda bulunmaktadır. Mısır Valisine ait güğüm bunlardan birisidir. Saklı konak’ı Gaziantep

turizmine katkı olması için açtım ve gelen ziyaretçilerimiz çok memnun kalmaktadır. Özellikle bakırcılık konusunda gizli kalmış bilinmeyen ustalarımızın eserlerini sergileyerek tarihsel bilgilerde aktarıyoruz. Saklı Konak’a gelenler hem tarihi bir Osmanlı evini ve yaşamını görmüş oluyorlar hem de, bakırdan yapılmış tarihe mal olmuş binlerce eseri inceleme fırsatı buluyorlar. Tarihe ve kültüre ilgisi olan herkesi bekliyoruz” dedi. Saklı Konak’ta sergilenen eserlerin Osmanlı dönemine ait olduğu, üzerinde usta mühürleri ve sahiplerinin isimlerinin yazılı olduğu bildirildi. Saklı Konak’ta ayrıca yeni bir koleksiyon eklendiğine dikkat çeken Ali Atalar şöyle dedi “ Saklı Konak’ta bakır eserlerin yanı sıra yeni bir bölüm ekledik. Bu bölümde Osmanlı dönemine ait nakış ve örtüler sergilenmektedir. Bunların içerisinde gümüş tel, altın tel, sırma, Antep işi, iğne işi, delik işi gibi birçok örtü ve nakış sergilenmektedir. Bunların çoğunluğu Osmanlı döneminde kalmış el işi eserlerdir. Yeni açılan sergi bölümümüz özellikle bayanların dikkatini çekmektedir. Saklı Konak’ta sergilenen eserlerin çeşidini ve sayısını artırmaya devam edeceğiz “

s

a

ğ

l

ı

k

79


İKİ SENEDE

1000 İLKYARDIMCI Sağlık Müdürlüğü iki senede 1000 kişiye ilkyardım eğitimi düzenledi.

13

Eylül Dünya İlkyardım Günü dolayısıyla açıklamada bulunan Gaziantep İl Sağlık Müdürü Prof.Dr. Metin KARAKÖK; “Kazalar ve ani hastalık durumunda tıbbi yardım gelinceye kadar yapılabilecek ilk yardım uygulamaları hakkında toplumun bilgilendirilmesi, toplumda ilk yardım eğitimlerine yönelik duyarlılık oluşturulması, bireylere herkesin yaşam kurtarmak amacıyla ilk yardım öğrenmek ve uygulamak için yeterli kapasiteye sahip olduğu bilincinin kazandırılması ve bu doğrultuda farkındalık oluşturulabilmesi için her yıl 80

s

a

ğ

l

ı

k

Eylül ayının ikinci Cumartesisi Dünya İlkyardım günü olarak kutlanmaktadır dedi. İki senede 1000 kişiye ulaşarak İlkyardım eğitimi verdiklerini belirten İl Sağlık Müdürü Prof.Dr.Metin KARAKÖK; İnsanın var olduğu her yerde kazanın kaçınılmaz olduğunu, çalışma ortamlarından, okullara, evlere kadar insanların bulundukları her ortamda kaza riski ve tehlikelerle iç içe olduğunu belirterek İlkyardımın önemine değindi. İlkyardım eğitiminin sağlık konuları içerisinde en önemli eğitimlerden birisi olarak yerini aldığını dile getiren KARAKÖK; “Muhakkak ilkyardımda yapılan her uygulama hayat

kurtarmaya yöneliktir. Ancak hayat kurtarılmaya çalışılan bir ortamda yapılan küçük bir hata insan hayatına mal olabilmektedir. Bunun için ilkyardımın önemi iyice anlaşılmalıdır. Zamanında ve doğru olarak yapılacak bir müdahale ile insan hayatı kurtarılabildiği gibi usulüne uygun olarak yapılmayan basit hatalar hayatı karartmaya yeterlidir. Sağlık Müdürlüğü olarak kurum içi ve kurum dışı ulaşabildiğimiz yerlerde eğitimler düzenledik ve düzenlemeye devam edeceğiz. Vatandaşlarımız da bu konuda duyarlı olmalı ve muhakkak İlkyardım eğitimi almalıdır dedi.


s

a

ğ

l

ı

k

81


Mikrobotoks ile göz altındaki kırışıklıklara elveda demeye hazırlanın İnce kırışıklıkların yok edilmesi ya da oluşmasının engellenmesi için özellikle son yıllarda oldukça fazla kullanılan botoks uygulaması, göz çevresi, alın ve dudak çevresindeki kırışıklıklar üzerinde etkili olurken, göz altında sarkmalara veya düşüklüklere neden olduğu için çok fazla tercih edilmiyordu. 82

s

a

ğ

l

ı

k

Mustafa Karaca

Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı


O

ysa yeni çıkan mikrobotoks uygulamasıyla bu sorun da ortadan kalkıyor. Türkiye’de bu yöntemi uygulamaya başlayan Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Mustafa Karaca, “Alt göz kapağına botoks uygulaması yapmak kimi zaman kötü sonuçlar doğurabiliyor. Alt göz kapağında aşağı çekilmeler görülebiliyor. Oysa yeni uygulanmaya başlayan bir yöntem olan mikrobotoks tekniği ile botoks alt göz kapağına da rahatlıkla uygulanabiliyor, cildin daha parlak ve genç gözükmesi de mümkün oluyor” diyor. Botoks uygulaması belki de son yılların en önemli buluşlarından biri. Tıpta birçok hastalığın tedavisinde kullanılan botoks, aynı zamanda este-

tikte de çığır açmış durumda. Özellikle ince kırışıklıklar üzerinde oldukça etkili olan botoksun göz çevresine uygulanması da ayrı bir uzmanlık konusu. Fakat botoks göz çevresindeki kırışıklıkları yok etmeye yardımcı olurken maalesef göz altındaki kırışıklıklara uygulanamıyor. Alt göz kapağında deformitelere neden olan botoksun yeni alternatifi mikrobotoks ise bu konuda devrim yaratmayı amaçlıyor. Op. Dr. Mustafa Karaca, “Göz altına yapılan klasik botoks uygulaması ince bir enjektör ucuyla deriyi ve deri altı dokusu geçilerek yapılıyor. Kas bulunuyor ve enjeksiyon kasın içine yapılıyor. Buradaki amaç ise kası bloke etmek. Mikrobotoks yönteminde ise botoks uygulaması mezoterapi şeklinde ya-

pılıyor. Yani düşük dozlarda çok fazla noktaya yapılırken cildin altındaki kasa değil cildin içine veriliyor. Bu uygulamanın amacı kasın cilde uzanan dallarını bloke etmek oluyor. Bu uygulama yapıldığında alt göz kapağının orta kısmına kadar botoks yapmak mümkün. Böylece oradaki kırışıklıkları açmak da mümkün” diyor. Mikrobotoks’un avantajları bunlarla da bitmiyor. Özellikle yağlı cilt yapısına sahip olan ve yüzünde akne sorunu yaşayanlar için de oldukça etkili bir yöntem. Cildin içine verildiği için cildin içindeki ter ve yağ bezlerini de etkileyerek bloke ediyor. Böylece ciltteki yağlanma azalıyor ve kalın cildin daha ince ve pürüzsüz gözükmesi daha parlak ve genç gözükmesi de sağlanıyor.

s

a

ğ

l

ı

k

83


“İşitme kaybı” Yaşlanan bir çok insanın

ortak sorunu Kişi yaşı ilerlese de diğer insanlarla, ailesi ile iletişiminde, sosyal hayatta aktif konumunu korumak ister. İlerleyen yaşlarda İşitme kaybı olduğu zaman hem bu insanların sosyal aktiviteleri engelleniyor hem de toplum içerisinde yalnızlaşmalarına sebep oluyor.

S

ev Amerikan Hastanesi Doktorlarından Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op.Dr.Tuncay ÖZDEMİR işitme kaybının nedenlerini,teşhis için yapılan tetkikleri ve tedavisi yönünde nelerin yapılabileceğini şöyle sıralıyor. İşitme kaybının en önemli ve yaygın nedeni, yaşla birlikte kulaktaki fiziksel değişikliklerdir. İşitme sinirine gelen kılcal damarların daralması ve işitme sinirinin zayıflaması duymada azalmaya neden olur. Organizmanın tamamındaki yaşlanma ile birlikte işitme sinirinde de yaşlanma meydana gelebilir ve işitme azalır. Yaşa bağlı işitme azlığı daha çok 50 yaşından sonra oluyor ama bununla birlikte yeni doğan bebeklerde bile işitme kaybı görülebilir. Normal popülasyona bakıldığında işitme kaybı her 10 kişiden birinde görülür. Yaş ilerledikçe bu oran daha da artar. Kişinin işitme testine başvurması için birtakım şikayetleri olması gerekiyor. İşte bu tür şikayetlerle gelen hastalara İşitme taraması programlarında kullanılan ve elektrofizyolojik bir ölçüm yöntemi olan ABR uygulanır. Kişiye nasıl duyduğunu hiç sormadan, tamamen objektif verilere dayanarak yapılan bir ölçümdür. Yöntemde, kişiye gelen işitme uyarıları elektrofizyolojik dalgalara dönüştürü84

s

a

ğ

l

ı

k

lür ve beyin dalgalarının bu uyaranlara verdiği cevapla kişinin işitip işitmediği anlaşılır. Bebeklerde İşitme Kaybında Erken Müdahale Çok Önemlidir Bebekte işitme kaybının olabileceğini ve en geç 6 aylık olana kadar tespit edilmesi ve işitme cihazı ile erken müdahale edilmesi, çocuğun konuşma ve lisan gelişimi açısından çok büyük önem taşır. Çünkü zamanında tedbir alınmayan işitme kayıpları çocukların konuşmalarında gecikme doğurduğu gibi sosyal ve duygusal problemlere de yol açar. “OtoaküstikEmüsyon” dediğimiz aletle doğar doğmaz bebekte işitme azlığı olup olmadığı anlaşılır. Yurt dğşında ve Türkiye’de yaygın uygulanan bu rutin tetkik bize “işitme kaybı vardır” diyor. Bu tespit edildiğinde de ABR testi ile de işitme kaybının derecesi tespit edilir. Bebeklerde işitme kaybının erken teşhisi sayesinde; çocuk erken yaşta işitme cihazı kullanarak konuşmayı da öğrenmeye başlıyor ve dilsizlik denen olay tarihe karışıyor. Çocuk işitme cihazından fayda görebilecek durumda ise işitme cihazı takılır. Ama bundan fayda göremeyecek kadar bir işitme kaybı varsa yapılan bazı ilave tetkiklerle birlikte “koklea-

rimplant” dediğimiz, ve halk arasında “biyonik kulak takılması” adı verilen operasyon yapılır. Burada operasyon sonrası eğitimler de çok önemli. Bu şekilde çocuğun işitme kaybının en aza indirilmesi ve sosyal aktivitesinin devam ettirilmesi ve en önemlisi de duyarak konuşmayı öğrenmesi sağlanır. Konuşma öncelikle duyarak öğrenilebilir Çocuğunu işitme kaybını 5-6 yaşına kadar fark etmezsek o zaman çocukta kalıcı konuşma bozuklukları veya hiç konuşamama gibi sorunlar olabilir. Konuşma ve lisan açısından çocuğun ilk bir yılının çok önemli olduğunu ,işitme kaybı zamanında tespit edilmediği takdirde çok ciddi sonuçlara yol açabileceğini belirtti. Bera adı verilen işitme testinin, kişiye gönderilen işitsel uyaranların elektriksel olarak kaydını yapar. Bu kaydın yapılması için kişinin baş bölgesine bantlarla elektrotlar yapıştırılır ve kulaklıklar takılarak hastaya işitsel uyaranlar gönderilir. Bu test güvenilir bir şekilde yeni doğanda bile işitme kaybının olup olmadığını ve varsa ne kadar olduğunu gösterir. Yetişkinlerde de ani işitme kayıplarında, işitme kaybının tümöre bağlı olup olmadığını anlamak için, beyin


sapı tümörlerinde, MS gibi beyin sapını etkileyen hastalıkların tanısında Bera testi önemli ipuçları verir. Yüzde 95’e kadar olan kayıplar cihazla telafi edilebiliyor. İşitme cihazları dijital ve analog olmak üzere temelde ikiye ayrılıyor. Estetik görünüme önem verenler için de kulak arkası ve kanal içi işitme cihazları var ve bu modeller tamamen kanal içinde kalır ve dışarıdan hiç görünmez. Ancak kulak zarında delik varsa, kulakta akıntı varsa kanal içi cihaz kullanılamıyor. Bunun yerine kulak arkası cihaz öneriliyor. İşitmesi çok farklılık gösteren vakalarda mecburen dijital işitme cihazları kullanıyoruz. Daha ileri teknoloji ile üretilen bu cihazlarda ileride işitmede meydana gelen değişikliklere karşı cihaz üzerinde tekrar ayarlama yapılabiliyor. Yüzde 95’e kadar olan işitme kayıplarında cihazlardan yararlanabiliyoruz. Cihazlar teknolojik gelişmelerle birlikte çok küçüldü. Bu durum cihaza karşı geliştirilen psikolojik tepkileri de azalttı. Dr.ÖZDEMİR son olarak Türkiye genelinde yılda 40 bin işitme cihazıkullanıldığını doğru seçilmiş bir işitme cihazı ile güç ve tehlikeli durumlarda; (araba çarpmasına karşı veya arkadan gelen sesi duymak gibi) sizi korur. Çevredeki tüm sesleri duymanıza yardımcı olarak grup çalışmalarında katılımınızı artırır. Daha sosyal olmanızı, yaşamdan daha fazla keyif almanızı ve daha kaliteli yaşam sürmenizi sağlar.

Op.Dr.Tuncay ÖZDEMİR

Sev Amerikan Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı

Bu şikayetleriniz varsa işitme testi için başvurmalısınız Normal konuşmayı duymada zorlanmak İnsanların ne söylediğini anlamak için yüzlerine dikkatle bakmak İnsanlara söylediklerini tekrarlatma ihtiyacı hissetmek Televizyon ve radyonun sesini aşırı açmak Konuşurken karşıdaki insanın fısıldadığı hissi Kulakta enfeksiyon, ağrı veya çınlamanın uzun süre devam etmesi Duymaya çabalarken yorgunluk ve rahatsızlık hissi Telefonla konuşurken bir kulağın daha iyi duyması. 85


86

s

a

ğ

l

ı

k


Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, öğrencilere diş sağlığı seti dağıttı Sağlık Bakanlığı, topluma ağız ve diş sağlığı bilinci kazandırmak için kolları sıvadı. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, ‘Günde 2 kez 2 dakika’ sloganıyla başlatılan kampanya kapsamında ilköğretim öğrencilerine içinde fırça ve macun bulunan ağız ve diş sağlığı seti dağıttı.

S

ağlık Bakanlığı, ağız ve diş sağlığı seferberliği başlattı. Topluma diş sağlığı bilinci kazandırmak için başlatılan kampanya kapsamında ilk olarak 5 milyon 650 bin öğrenciye diş fırçası ve diş macununu dağıtılacak. Kampanya “Günde 2 kez 2 dakika” sloganıyla Başkent Ankara’dan başlatıldı. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu Batıkent Refika Aksoy İlköğretim Okulu öğrencilerine içinde diş fırçası ve diş macunu bulunan ağız ve diş sağlığı seti dağıttı. TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Necdet Ünüvar’ın da katıldığı dağıtım töreninde minik öğrencilerle tek tek ilgilenen Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, öğrencilerden sağlıklı beslenmelerini, dişlerini günde en az iki kez fırçalamalarını ve anne-babalarını da uyarmalarını istedi. Bakan Müezzinoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ne yazık ki sağlıklı bir yaşamın kültüründe bilinç düzeyimizde sıkıntılar var. Bunlardan biri ağız ve diş sağlığı özellikle aile düzeyinde toplumumuzun yüzde 50’sinden fazlasında diş fırçalama ve ağız diş sağlığına dikkat etmekte sorun var. Hanelerimizin yüzde 50’sinden fazlasına diş fırçası ve diş macunu girmemiş durumda. Bunu bir kültüre dönüştürme sorumluluğumuz var. O nedenle bu yıl bakanlık olarak 8 milyon diş fır-

çası ve diş macunu dağıtım programını başlattık. İnşallah seneye bunu 10 milyonlu rakamlara çıkartacağız.” “Günde 2 Defa En Az 2 Dakika” Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine vurgu yapan Bakan Müezzinoğlu şunları kaydetti: “Sağlıklı bir beslenmeyi, hareketli yaşamı önemsiyoruz. Ağız diş sağlığında da sağlıklı çürümemiş ve çekilmemiş dişleri önemsiyoruz. 2013 yılında ağız ve diş sağlığı polikliniklerimize başvuran hasta sayısı 23 milyondan fazla. 0-18 yaş arası hasta sayımız 5 milyonun üzerinde. Biz 0-18 yaş grubundaki tüm çocuklarımızı, ağız ve diş sağlığını kontrol eden, hastalanmadan takiplerini yaptıracak bilince ulaştırmak istiyoruz. Başlatılan bu kampanyanın

temel amacı da budur. 2002 yılında bin 475 olan ünite sayımızı 7 bin 500’lere çıkardık. Burada arzu ettiğimiz olabildiğince erken yakalamak ve olabildiğince sağlıklı ağızlar, sağlıklı dişler, sağlıklı beslenme ile geleceğimizi çok daha sağlıklı bir şekilde planlayabilmek. Gençler, anne-baba ve ailelerinize bugün Sağlık Bakanı, okul müdürü ve sınıf öğretmenimiz bize şu cümleyi söyledi diye mutlaka ifade edin “günde 2 defa en az 2 dakika.” Diş sağlığı seti dağıtım töreninde uzman diş hekimi tarafından öğrencilere, uygulamalı olarak doğru diş fırçalama eğitimi verildi. Tören sonrasında, 81 ilde öğrencilere uygulamalı eğitim verilecek olan ağız ve diş sağlığı gezici tarama tırları da yola çıktı.

s

a

ğ

l

ı

k

87


Çocuğunuz

3 yaşına gelmiş ve hala konuşamıyorsa

DİKKAT! Erken yaşta fark edildiği halde tedavisi ihmal edilen konuşma bozuklukları, çocuğun yaşamını her yönüyle olumsuz etkiliyor. 3 yaşına kadar konuşma gelişimi tamamlanması beklenen çocuklarda değişik nedenlerle ortaya çıkan bozukluklar tedavi psikolojik bazı sorunlara neden oluyor. Tedavi geciktikçe iyileşme süresinin uzadığına dikkat çeken uzmanlar, okul öncesinde uyarıyor! 88

s

a

ğ

l

ı

k


Ü

sküdar Üniversitesi İSTANBUL Hastanesi Konuşma Terapisti uzman psikolog Leyla Arslan, konuşma bozukluklarını konuşmanın gelişmesinde, akıcılığında, seslendirmede, gramer yapısında ve konuşma organlarının yapısından kaynaklanan konuşma kusurları olarak tanımlıyor. Arslan, bozukluğun nörolojik olabildiği gibi fizyolojik bazı sorunlardan dolayı da ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Gelişimin tam ve zamanında olabilmesi için çocuğun önce işitmesi, yeterince sözlü konuşma duyması ve söz üretebilmesi gerektiğine dikkat çeken Arslan, konuşma bozukluklarının çeşitlilik gösterdiğini, sınıflandırmanın nörolojik ve fizyolojik açıdan da yapılabileceğini sözlerine ekledi. Arslan, konuşma bozukluklarının kişilerde farklı şekillerde gecikmiş konuşma, artikülasyon bozukluğu, özgün konuşma ve kekemelik olarak baş gösterdiğini söyleyerek şunları kaydetti: Gecikmiş konuşma Kişinin kendisinden beklenen yaşa uygun dili kullanamaması. Konuşma gelişimi 2, 5 yaşında tamamlanmış olmalıdır. Eğer bir çocuk 3 yaşına geldiği halde hala konuşamıyorsa bu durum gecikmiş konuşma olarak adlandırılabilir. Bir çocuk 2 yaşında eğer tek tek sözcük kullanamıyorsa ebeveyn durumdan şüphelenmeli. Bir konuşma gecikmesi söz konusu olabilir. Artikülasyon Bozukluğu Bir diğer konuşma bozukluğunun artikülasyon olduğunu ifade eden Arslan bu bozukluğun sözlü sembolleri doğru kullanamama ve ses üretememekle ilgili olduğunu belirterek “Çocuk bazı sesleri birbiri yerine de kullanabiliyor. Buna ses ritim bozukluğu diyoruz. Örneğin ‘ R ‘ yerine çocuk ‘ Y ‘ sesini kullanabiliyor. Bu duruma artikülasyon, fonolojik bozukluk diyoruz. ‘dedi. Özgün konuşma bozukluğu Özgün konuşma bozukluğuna ilişkin ise uzman psikolog Leyla Arslan, şunları söyledi: “Bazı çocuklarda dilin

gramer yapısıyla ilgili sorunlar olabilir. Cümle yerine sözcük kullanır çocuk. Sözcükleri arka arkaya kullanır ve bu sözcükleri tekrar eder. Cümle içinde sözcük atlamaları yapar. Harfleri karışık kullanırlar. Kendine özgü kusurlar olarak görülür. Bu gruba özgün konuşma bozukluğu diyoruz.’ Kekemelik Kekemeliğin de bir konuşma bozukluğu olduğunu dile getiren Arslan, konuşma ritmi ve akıcılıkla ilgili bir bozukluk olduğunu, kişilerde kararsız kalma, uzatma, hece tekrarları, duraklama şeklinde görülebildiğini belirtti. Her çocuk iki ay gelişimsel olarak kekeleyebilir diyen Arslan bu davranışın kesinlikle pekiştirilmemesi gerektiğini aksi halde 2 aydan fazla sürmesi halinde durumun alışkanlığı dönme riskinin olduğunu ifade etti. Bozukluk kendi kendine düzelmiyor! Çocuk eğer konuşurken bazı sesleri yanlış çıkarıyor ve bu durum 5 yaşını geçtiyse çocukta öğrenme güçlüğü riskinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Arslan, ebeveynlerin bu durumda duyarsız kalmaması gerektiğini hatırlattı. Her ses için yapılması gereken konuşma egzersizlerinin olduğunu kaydeden Arslan bu noktada dil ve konuşma terapistinden destek alınması gerektiğini söyledi. Konuşma bozukluğu Sosyal Fobiye dönebiliyor! Konuşma bozukluğu yaşayan çocuklar zihinsel yönde kusur göstermemelerine rağmen çekingen kişilik sergileyebildikleri konusunda da uyarılarda bulunan uzman psikolog Leyla Arslan, sorun yaşayan kişilerde konuşma kaygısı, ileride sosyal fobi ve okul fobisinin olabileceğini vurguladı. Arslan bu konuda ebeveyn ve okul öğretmenlerine önemli sorumlulukların düştüğünü sözlerine ekledi. Öğretmenlere de görev düşüyor! “Bu kişilerle okulda arkadaşları alay edebiliyor. Çünkü farklı konuşma karşısında nasıl tepki vereceklerini çocuklar bilemeyebiliyor. Öğret-

men bu durumu fark ettiğinde sınıfa konuşma yapmalı. Bu konuşma o kişinin olmadığı bir zamanda yapılmalı. Sınıfa, farklı özelliklerde olan çocuklara nasıl davranmaları gerektiğini anlatmalı. Onunla alay edilecek bir durumun olmadığı, konuşmanın şeklinden çok ne söylediğine odaklanması gerektiği konusunda telkinlerde bulunmalı. Bu durumun geçici bir özellik olduğu ifade edilmeli. Ve öğrenci kesinlikle öğretmen tarafından yardıma yönlendirilmeli.” Tedavi geciktikçe iyileşme süresi uzuyor… Tedavide erken müdahalenin önemli olduğunun altını çizen Arslan, 5 yaşından önce başlanan tedavinin hiçbir şekilde çocuğun geleceğine yansımayacağını hatırlattı ve ekledi. “Tedavide ne kadar geç kalınırsa iyileşme süreci de o kadar uzuyor. Aksi durumda tedavi edilmeyen konuşma bozuklukları kişiliği olumsuz etkileyebiliyor. Bu rahatsızlığın tedavisinde kesinlikle çok yönlü bir yaklaşım söz konusu olmalı. Bu yüzden tedavide biz nörolojik, psikiyatrik ve psikoloji disiplinlerini bir arada kullanıyor, tetkiklerimizi bu bağlamda yapıyoruz. Bu alanda 10 yıldır hizmet veren konuşma bozukluğu merkezimiz var. Bugüne kadar çok sayıda konuşma bozukluğu vakasını düzelttik.” Arslan Üsküdar Üniversitesi bünyesinde bu alanda önemli adımlar attıklarını da sözlerine ekledi. Eğitimi Üsküdar Üniversitesi’nde… Klinikten öte Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde “Dil ve Konuşma Terapisi” bölümü açtıklarını ve burada Prof. Dr. Ahmet Konrot başkanlığında dil ve konuşma terapisti yetiştirdiklerini ifade eden Arslan, Türkiye’de bu alanda söz konusu olan açığı kapatmayı hedeflediklerini kaydetti. Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Uygulama ve Araştırma Merkezi ile bu alanda yeni tanı ve tedavi uygulamaları geliştirmek üzere ileri araştırmalar yapmayı hedeflediklerini dile getiren Arslan, klinikte kullanılabilecek yeni yaklaşımlar geliştirmeyi, var olan uygulamaları daha da ileriye taşımayı hedeflediklerini ifade etti.

s

a

ğ

l

ı

k

89


ANNELERİN ESTETİK TERCİHLERİNDE İLK SIRADA LAZER LİPOLİZ YER ALIYOR Hamilelik sonrası annelerin en fazla şikayet ettikleri ancak çok fazla dile getiremedikleri konulardan biri de fiziksel görünümlerindeki değişimdir.

H

Op.Dr. Hüseyin Güner

Superplast Estetik Cerrahi Merkezi Estetik Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Uzmanı

amilelik sonrasında alınan kiloların verilmemesi, Anneleri psikolojik olarak yıpratabilir. Superplast Estetik Cerrahi Merkezi’nden Estetik Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Uzmanı Op.Dr. Hüseyin Güner, estetik kaygıyla başvuran Annelerin daha çok karın germe, meme dikleştirme ve toparlama uygulamalarını tercih ettiklerinin altını çizdi. Güner. Bu tarz operasyonlarda sıkça tercih edilen yöntemin Lazer lipoliz uygulaması olduğunu belirtiyor. Doğumla beraber beden değişir ve doğumdan sonra bedenin eski haline kavuşması için en azından hamilelik süresi kadar bir sürenin geçmesi beklenir, böylece vücut yavaş yavaş kendine gelir. Ancak bu gerekli süreyi bekledikten sonra estetik işlemler düşünülmeye başlanabilir. Superplast Estetik Merkezi’nden Op.Dr. Hüseyin Güner, kimi annelerin doğum sonrası depresyonu olarak bilinen olumsuz ama geçici bir psikolojik döneme girebileceğine dikkat çekerek, bu dönemin cerrahi müdahalelere karar vermek için doğru bir zaman olmadığını söyledi. Kısacası, anne ancak yaşamında-

90

s

a

ğ

l

ı

k


ki yeni duruma alıştığında ve bedeni doğal toparlanma sürecini tamamladığında doğru ve sağlıklı bir karar verebilir. Karın germede eskisi gibi cerrahi yönteme başvurma zorunluluğu yok. Gelişmiş teknolojiler sayesinde ağır derecede sarkmalar söz konusu olmadığında klasik karın germe ameliyatı yerine lazer destekli endoskopik mini karın germe yöntemi olan 3DEEP RF tercih edilmektedir. Eğer hastada aynı zamanda hafif orta düzeyde bir yağ fazlalığı varsa Ultrashape ile odaklı ultrason tedavisini eklemek karın bölgesindeki yağ hücrelerinden kalıcı olarak kurtulmayı sağlamaktadır. Meme dikleştirme/toparlama, doğum sonrası ve özellikle de emzirme dönemi sonrasında memelerin şekil ve sıkılıklarını kaybederek sarkmaya başlamasıyla bu deformasyonu gidermek amacıyla tercih edilen ve sonuçlarıyla yüz güldüren bir işlemdir. Lazer Lipoliz uygulaması ile tek seansta karın, bel, basen, kol, gıdı ve bacak bölgesindeki yağlardan kurtulma ve gerginliğin sağlanması amaçlı uygulanır. Ameliyatsız karın germe işlemi sonrasında kişi hemen sosyal hayatına geri dönebilir. Ultrashape uygulaması 3-4 seans, 3DEEP RF uygulaması ise 5-6 seanstır. Art arda uygulandığında toplam uygulama süresi her bir seansta yaklaşık 45-60 dakikadır. İşlemler anestezi gerektirmez, ağrı oluşturmaz. İşlem sonrası kişi hemen sosyal hayatına geri döner. Son seanstan 6 hafta sonra kesin sonuç ortaya çıkar. Meme dikleştirme ameliyatının süresi genellikle 1,5 – 3 saat arasında değişir. Meme dikleştirme operasyonunun sonuçları uzun sürelidir. Operasyondan sonra kalan dikiş izleri bir süre kalır, fakat zaman içerisinde (hastaların %95’inde bir yıl içinde) neredeyse tamamen kaybolur. Op.Dr. Hüseyin Güner, son olarak “ Gebelikte kilo kontrolü yapılması bence formun bozulmaması için en önemli faktör Bunların dışında, bedenin doğuma hazırlandığı süreçte ağız yapısında aşırı hassaslaşma görülür ve diş eti problemleri ortaya çıkabilir. Doğum ertesinde annelerin bir diş hekimine görünmelerini mutlaka öneriyoruz.

s

a

ğ

l

ı

k

91


Çocukların zeka gelişimi için

“Her gün 2 bardak süt” Gelişme çağındaki çocukların yeterli miktarda süt içmesine mutlaka dikkat etmek gerektiğini söyleyen uzmanlar, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde günde 2 bardak süt içilmesinin zeka gelişimi açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor.

O

kulların açılmasıyla öğrenciler için yorucu bir dönem başlıyor. Uzmanlar çocukların bu yoğun dönemde zihinsel ve fiziksel gelişimleri için süt içmeleri gerektiğini söylüyor. Sütün beyin ve sinir hücreleri oluşumu için gerekli olduğunu vurgulayan uzmanlar, protein, kalsiyum, fosfor gibi besin ögeleri ile B2, B6, B12 ve A vitaminlerinin çoğunun sadece sütte olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, sütün zeka gelişiminde de önemli rol oynadığının altını çiziyor. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, “Süt, başta protein olmak üzere kalsiyum, fosfor, magnezyum, potasyum, çinko gibi iskelet sistemimiz için gerekli olan tüm besin ögelerini içermektedir. Çocukların büyüme ve gelişme döneminde süt gerçek anlamda yaşamsal bir sıvıdır, çocuğun beyin gelişiminde ihtiyaç duyulan vitamin, iyot, çinko ve folik asit gibi vitamin ve mineraller sütün içinde bol miktarda bulunmaktadır” dedi. İnanç sütün içeriğinde yüzde 40’tan fazla besin ögesinin bulunduğunu, aynı zamanda içindeki yüksek su miktarıyla sıvı almayı çocuklar için zevkli hale getirdiğini vurguluyor. İnanç, düzenli içilen iki bardak sağlıklı sütün çocukların günlük mineral ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayabildiğinin altını çizerken, “Sütün içerisinde bulunan yağ, çok zengin bir enerji kaynağıdır

92

s

a

ğ

l

ı

k

ve esansiyel (mutlaka dışarıdan alınması gerekli) yağ asitleri ile A, D, E, K vitaminlerini de barındırması açısından önemlidir” dedi. Kahvaltıda düzenli içilen sütle okul başarısının da yükseldiğine dikkat çeken İnanç, “Okul döneminde kahvaltıda süt içen çocukların bilişsel performansının daha iyi olduğu, sütün soyut düşünce, kavramlaştırma, genelleme ve problem çözme gibi zihinsel faaliyetlerine olumlu etki yaptığı görülmüştür” dedi. Günde iki su bardağı içilen sütün, çocuklarda büyüme ve gelişmeyi hızlandırdığını söyleyen İnanç, sütün öğrenme, kavrama işlevlerine de olumlu etki ettiğini, güvenli besin olması açısından ambalajlı sütlerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.


Hayattan kopma, alzheimerdan korkma! Arada bir anahtarı nereye koyduğunuzu ya da yeni öğrendiğiniz isimleri mi unutuyorsunuz? Korkmayın… Ancak çok iyi bildiğiniz evin yolunu karıştırıyor ya da sık sık ne söyleyeceğinizi unutuyorsanız ve bu giderek daha sık oluyorsa mutlaka bir doktora başvurun. Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Nebil Yıldız, alzheimerın, unutkanlıkla başlayan bir hastalık olduğunu ancak her unutkanlığın alzheimer anlamına gelmediğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Nebil Yıldız, “Eğer unutkanlık ile beraber beceri kaybı da görülüyor ve kişilik özellikleri değişim gösteriyorsa daha dikkatli olmak gerekir” diyor. Alzheimer en sık bunama nedeni Demans, birden fazla bilişsel işlevde (bellek, öğrenme, dikkat, yön bulma, lisan, planlama, sosyal davranışlarda uygunluk gibi), günlük yaşam aktivi-

telerini etkileyecek düzeyde gerileme, bozulmadır. Eğer kişide bilişsel bir gerileme söz konusu ise, bunun zihinsel bir yoğunluktan mı, yoksa demanstan mı kaynaklandığı mutlaka ortaya konmalıdır. Günümüzde alzheimer, en sık bunama (demans) nedenidir ve sıklıkla 65 yaş üzerinde hastalığa rastlanır. Dünyada ortalama yaşam süresinin artması ile, alzheimer hastalığı sıklığı da giderek artıyor. Alzheimer riski belirlenebiliyor Alzheimer için, ileri yaş, düşük eğitim düzeyi, obezite, yüksek tansiyon, yük-

sek kolesterol, fiziksel aktivite azlığı, kafa travması öyküsü, uzun süreli depresyon, genetik yatkınlık gibi birçok risk faktörü tanımlanmıştır. En azından, bu risk faktörlerini belirleyerek, değiştirilebilir olanlardan uzak durmak büyük önem taşıyor. Ailede Alzheimer hastası olması ve genetik analizlerde bazı yatkınlık saptanması, riski arttırıyor ancak bu her yatkınlığı olanın, mutlaka alzheimera yakalanacağı anlamına gelmiyor. Bugün erken tanı, genetik testler, beyin omuru ilik sıvısında beta amiloid ve tau ölçümü, amiloid PET, MRI, FDG PET gibi tekniklerle hastalık için erken tanı konabilmektedir.

Alzheimer’dan korunmak mümkün Tansiyon sorununuzu, kolesterol yüksekliğini ve kilo sorununuzu halledin. Akdeniz tipi diyetinle beslenin. Haftada en az üç gün 45 dakika yürüyüş yapın..Yapılan araştırmalar düzenli yürüyüşün çok yaralı olduğunu gösteriyor. Sürekli yeni ve merak şeyler öğrenin.. Yeni ilgi alanları yaratın, hatta yeni bir yabancı dil öğrenmeye çalışın. Hayattan elinizi etiğinizi çekmeyin. Üretken olun, işlevselliğinizi, paylaşımcılığınızı sürdürün. Daha sosyal olun. Hatta

ilgi duyduğunuz bir konuda sosyal sorumluluk projelerinde görev alın. Sanatla, resim, müzikle ilgilenin ve yeni hobiler edinin. Uykuya önem verin. Mutlaka yeterli süre uyuyun ve sabahları dinlenmiş kalkın. Uzun süreli depresyonunuz var ise, mutlaka tedavi ettirin, bunu aşmak için doktorunuza danışın. D, E ve B12 vitamini düzeylerini ve tiroid fonksiyonlarınızı kontrol ettirin Eksiklik varsa doktorunuza danışarak mutlaka düzeltilmesi yoluna gidin.

s

a

ğ

l

ı

k

93


Zirve’li Doktorlar Hekimliğe İlk Adımı Attı Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi 1. Sınıf öğrencileri hekimliğe ilk adımlarını beyaz önlüklerini giyerek attı.

Z

irve Üniversitesi’nde düzenlenen Beyaz Önlük Giyme Töreni büyük bir çoşku ve heyecan içinde gerçekleşti. Törene Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Taner Nakıboğlu, Rektör Prof. Dr. Adnan Kısa, bağışlarıyla fakültenin kurul-

masına vesile olan Emine Nakıboğlu ve kızları Lale Yetkin, Eda Akınal, Demet Aytekin, Gaziantep Primer Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Çeker, Zirve Üniversitesi akademisyenleri, Tıp Fakültesi öğrencileri ve aileleri katıldı. Törende konuşma yapan Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Özdemir; beyaz önlüğün temizlik, masumiyet, iyilik ve sabrı temsil ettiğini belirterek öğrencilerin önlükleriyle birlikte bu erdemleri de üstlendiklerini söyledi. Özdemir: “Hocaların öğrencilerini çıraklığa kabul etmelerini temsil eden bu güzel törenle birlikte öğrencilerimiz, hekimliğe ilk adımlarını attılar. Hepsini canı gönülden kutluyorum.” dedi. Kısa: “Örnek Hekimler Olarak Mezun Olacaksınız” Konuşmasına Tıp Fakültesine ismini veren merhum Bahaeddin Nakıboğlu’nu anarak başlayan Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa, “Merhum Bahaeddin Nakıboğlu Beyefendi’nin adının bu fakülteyle birlikte daima hayır ve dua ile anılacağına inanıyorum.” diyerek öğrencilere seslendi: “Türkiye’nin seçilmiş hekim adayları arasına girdiniz. Örnek bir ku-

94

s

a

ğ

l

ı

k

rumdan örnek bir hekim olarak mezun olacaksınız. Son teknoloji ürünleriyle donatılmış laboratuvar ve simülasyon merkezlerinde, alanında uzman hocalarınızdan alacağınız kaliteli eğitimlerle birlikte bugün giydiğiniz bu beyaz önlüğü lekesiz bir şekilde bırakacağınıza inancım sonsuz.” şeklinde konuştu. Rektör Prof. Dr. Adnan Kısa ile aynı temennileri paylaştığını dile getiren Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Taner Nakıboğlu, “Teori ve pratiği birleştirerek verdiğimiz uygulamalı eğitimimizle, hastalarla iyi iletişim kurabilen, kültürlü ve başarılı doktorlar yetiştireceğiz. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyor, öğrencilerimizi ve ailelerini kutluyorum.” dedi. Bağışlarıyla Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi’ne can veren Emine Nakıboğlu ve kızları adına konuşan Lale Yetkin, babası Bahaeddin Nakıboğlu’nun arzuladığı üzere bir eczacı olduğunu fakat her zaman tıp okuma hayalleri kurduğunu söyleyerek, “Tıp okuma arzusu içimde kalmıştı fakat bugün gençlerimizi görünce kendi hayallerim gerçekleşmiş gibi hissediyorum. Öğrencilerimize yüksek başarılar diliyorum” diye konuştu. Törenin sonunda akademisyenler, öğrenciler ve aileler kokteylde bir araya geldi.


PAKTEN s

a

ğ

l

ı

k

95


Varise Dikkat Özel Primer Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hakkı Kazaz, varis hastalığının görüntü, ağrı, kramp ve psikolojik açıdan insanları etkileyen bir rahatsızlık olduğunu belirterek, kişinin yaşamını olumsuz biçimde etkilemeye başladığı zaman tedavi olanaklarının araştırılması gerektiğini söyledi. Varis tedavisinin her mevsim yapılabileceğine dikkat çeken Kazaz; varis hakkında bilinmeyenleri ve çözüm önerilerini Narkoz Sağlık Dergisine anlattı.

Kaç Tip Varis Vardır? Telenjiektazik, Retiküler ve Büyük toplardamar varisleri olmak üzere 3 tip varis bulunmaktadır. Telenjiektazik varisler ciltte yüzeysel yerleşim gösterirler. 1 mm veya daha az çaptadırlar. Elle hissedilmezler. Mavi veya kırmızı çizgisel renk değişiklikleri olarak görülürler. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler. Retiküler Varisler, ciltten hafif kabarık, çapları 4 mm’ den küçük olan mavi renkli, elle zor hissedilebilen varislerdir. Büyük Toplardamar Varisleri (Safen ven varisleri) ise büyük ve küçük safen venlerinin seyirleri boyunca görülen büyük geniş kıvrımlar oluşturan, elle ve gözle kolayca fark edilebilen varislerdir. Bunlar 4 mm’ den büyük çaplıdırlar. Cilt altında seyrettikleri için genellikle derinin rengini değiştirmezler. Damarın kendine ait yeşilimsi renginin yansıması görülür. Varis oluşumunu kolaylaştıran faktörler nelerdir? - Uzun süre ayakta durmak. - Hamilelik - Şişmanlık - Oturarak çalışmak 96

s

a

ğ

l

ı

k

- Hareketsizlik - Yaşlılık - İlaç kullanımı (Doğum kontrol hapları, menopoz döneminde kullanılan hormon tedavileri) Varis Hastalığında Sık Karşılaşılan Şikayetler Nelerdir? Ağrı Kaşıntı Ayak bileğinde şişme Gece krampları Yüzeysel tromboflebitler (İltihabi olmayan ven tıkanması) Venöz ayak bileği cilt değişiklikleri Kanama Varis Hastalığının Klinik Görünümü Nasıldır? Bacak varisi bulunan hastaların en yaygın semptomları bacaklarının görüntüsünün bozulması ve uzun süre ayakta durunca ortaya çıkan bacak ağrısı ve bacaklarda ağırlaşmadır. Bazen hasta variköz damarı zedeleyebilir. Bu durumda belirgin bir kanama görülebilir. Bacak varislerinin daha yaygın bir komplikasyonu yüzeysel tromboflebittir; ciddi bir ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açsa da pulmoner tromboembolizm gelişmesi çok na-

dirdir. Uzun süreli bacak varislerinde kronik ayak bileği şişlik, staz dermatiti ve bacak ülserleri gelişebilir. Varis İçin Tedavi Gerekir Mi? Varis tedavisinde amaç yaşam kalitesini artırmak olmalı muhtemel komplikasyon gelişiminin küçük riskini önlemek olmamalıdır. Bu yüzden semptomlar çok ciddi değilse girişimsel tedavilerden kaçınılmalıdır. Eğer diğer taraftan semptomlar hastanın yaşam kalitesini ciddi olarak etkiliyorsa tedavi düşünülmelidir. Tedavi İçin Uygun Zamanlama Nedir? Varis görüntü, ağrı, kramp ve psikolojik açılardan insanı etkileyen bir rahatsızlıktır. Kişinin yaşamını olumsuz biçimde etkilemeye başladığı zaman tedavi olanaklarını araştırmak gerekir. Varis tedavisi her mevsimde yapılabilir. Havaların ısınmış olması yapılacak tedaviyi etkilemez.Bununla beraber yaz aylarına kadar sonuç arzulandığı için, Ocak-Nisan arası kılcal tipteki varisler için en uygun zamandır.Zamanlama ile ilgili olarak hastaların en sık yaptıkları hata, karar verdikten sonra tedavide yapılan ertelemelerdir. Dikkat Edilmesi


3. Soğuk suyla bacaklara duş yapmak: Cilde uygulanan soğuk su ile venler büzülür ve kan daha çabuk kalbe akar. Bu amaçla banyo küvetini üçte birine kadar soğuk su ile doldurun (14-16 derece). Bu su içinde on dakika dolaşın. Her adımda ayağınızı tamamen sudan çıkartıp sonra tekrar sokun. Diğer bir yöntem de sabah ve akşam bacaklara ayaklardan başlayıp yukarı doğru soğuk su duşu uygulamaktır. 4. Bol giysileri tercih edin: Sıkı kemerler kan akımını zorlaştırır. Külotlu çorapların da bel kısmını sıkmaması gerekir.

Gereken Hususlar Nelerdir? Varis oluşumunda ve tedavinin seyrinde günlük yaşantımızda aslında önemsiz gibi gözüken bazı hareket ve yaşam tarzlarımızın oldukça önemi vardır. Bu nedenle tedavinin seyrini ve hastalığın ilerlemesini önlemek için dikkat etmemiz gereken bazı konular vardır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz. 1. Bol Hareket: Her hareket yaralıdır. En iyisi yürüme, yüzme, bisiklet, gibi sürekliliği olan hareketlerdir. Aniden durma ve sıçrama gibi hareketlerle birlikte olan sporlar (futbol, basketbol vb.) varis yönünden sakıncalıdır.

5. Ayakkabı topukları 5 cm’den yüksek olmamalı: Topuklar ne kadar yüksekse bacak kaslarının pompalama işlevi o kadar zayıftır. Giydiğiniz ayakkabıyı her gün değiştirin. Değişik yükseklikteki

topuklar kan pompasına uyarıcı etki yapar. 6. Doğru beslenme: Doğru beslenme vücuda gerekli yapı maddelerini sağlar. Bağ dokusunun dayanıklılık ve esnekliğini sağlayan kollajen ve elastin liflerinin azalması birçok organda yetmezliğe yol açar. Bağ dokusu zayıflığı varis oluşumuna neden olur. Doğru beslenme bağ dokusunu güçlendirir ve aşırı kiloyu önler. Günde en azından iki litre sıvı tüketilmelidir. 7. Venlere dışarıdan mekanik destek: Dıştan destek görevi yapan külotlu çorapların iyi kaliteli olanları hafif varislerde yarar sağlar. Aşırı varis şikayetlerin de ise sıkıca kavrayan özel varis çorapları faydalıdır. 8. Sigara içilmemelidir: Sigara ve oluşturduğu serbest radikaller damar duvarına zarar vererek damar hastalıklarının oluşmasını çabuklaştırır. 9. Hormonlar: Kadınlık hormonu östrojen, damarlarda genişlemeye yol açar. Bu nedenle kadınlarda varis erkeklerden daha sık görülür. Progesteron östrojenin yol açtığı damar genişlemesini önler. Oluşmuş olanları geçirmez, ancak ilerlemesini durdurur. Progesteron jel şeklinde kullanılabilir.

2. Bir saatten daha uzun s ü r e oturmayın ya da ayakta kalmayın: Oturan birinin arada bir ayağa kalması ve dolaşması gerekir. Günde birçok kez bacakları yüksekte tutmak yararlıdır. Ayrıca ayaklarınızla A harfi yapacak gibi topukları uzaklaştırıp, başparmakları birleştirin. Topukları birleştirip parmakları uzaklaştırarak V harfi yapın. Topuklarınız yerde kalsın, ayaklarınızın ön kısmını yukarı kaldırın. Sonra ayaklarınızın önü yerle temastayken topuklarınızı yukarı kaldırın. Hareketlerin hepsini 10 ar kez tekrarlayın.

s

a

ğ

l

ı

k

97


Kendini hemşerisine

emanet etti Ablasının böbreği ile hayata tutundu

A

ğrı, yüksek tansiyon, halsizlik gibi şikâyetlerle doktora giden Antakyalı Ümit Ördek’e böbrek yetmezliği teşhisi konuldu. Ameliyatı için hemşerisine güvenen Ümit Ördek, ablasından aldığı böbrek ile sağlığına kavuştu. Antakyalı Ümit Ördek (40), geçtiğimiz aylarda omzundan ameliyat oldu. Ameliyatı iyi geçse de sonrasında kendini hep halsiz ve güçsüz hissetti. Doktora gitmeye karar veren Ördek’e yapılan testler sonucunda kronik böbrek yetmezliği teşhisi konuldu. Ümit Ördek, bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlattı: “Omzumdan geçirdiğim ameliyattan sonra çok ağrım oldu ve sık sık tansiyonum çıktı. Böb98

s

a

ğ

l

ı

k

rek yetmezliği teşhisi konulduğunda tüm tedavi şekillerini araştırdım. Çevremde 6 arkadaşım nakil olmuştu ve hiçbir sorun yaşamıyorlardı. Karşımda bu kadar başarılı sonuçlar varken hemen nakil olmaya karar verdim. Hatta onları ameliyat eden doktor da ben gibi Antakyalıydı. Ben de hiç düşünmeden kendimi memleketlime emanet ettim” dedi. Böbrek nakli hayat kurtarıyor 8 kardeş olan Ümit Ördek, yapılan testler sonucunda ablası Tülay Ördek’ten böbrek nakli oldu. Öncesinde de diyaliz tedavisi gören Ördek, başarılı bir ameliyatın ardından sağlığına kavuştu. Doktoru, aynı zaman da memleketlisi

olan Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Volkan Turunç, hastalıkla ilgili şu bilgileri verdi: “Tüm dünyada kabul edildiği üzere böbrek yetmezliğinde altın tedavi yöntemi, böbrek nakli. Çünkü böbrek naklinin diyalize göre birçok avantajı bulunuyor. Nakilli hastalar, daha uzun ve kaliteli bir hayat sürüyor. Diyalize göre daha serbest bir diyet uyguluyor ve işlerine ve hobilerine de zaman ayırabiliyor. Özellikle hastamız Ümit Ördek gibi genç ve çalışan hastalarda böbrek naklinin bu avantajları daha da belirgin oluyor. Yaklaşık 2-3 aylık bir dinlenme sürecinden sonra nakilli hastalar normal yaşantılarına rahatça geri dönebiliyor” diye konuştu.


“Tıbbi Giyimde Kalite ve Güvenin Tek Adresi”

112 Kıyafetleri - Hastane Kıyafetleri - Özel Ambulans Kıyafetleri Sağlık Meslek Lisesi Kıyafetleri - Üniversite Sağlık Kıyafetleri Evde Sağlık ve Umke Kıyafetleri - Forma ve İş Elbisesi 0 (539) twitter.com/torunoglumedikal

555 00 02 - 0 (342) 361 00 08

facebook.com/torunoglumedikal

info@torunoglumedikal.com

Çukur Mahallesi Suburcu Cad. Karagöz Girişi Belediye Pasajı İçi No:29 Şahinbey/GAZİANTEP

www.torunoglumedikal.com

s

a

ğ

l

ı

k

99


100

s

a

ğ

l

ı

k


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.