Narkoz Sağlık Dergisi 7

Page 1




www.sanko.edu.tr Gazi Muhtar Paşa Bulvarı No: 36 Şehitkamil, 27090 Gaziantep Tel : 0342 211 65 00 Faks: 0342 211 65 05 email: info@sanko.edu.tr





s

a

ğ

l

ı

k

İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mezine SIRAKAYA GENEL YAYIN YÖNETMENİ Pelin KAPLAN EDİTÖR Deniz YEMİŞENLİOĞLU DİZGİ TASARIM

Bizi

izlemeye devam edin...

Atakan CEHRİ HALKLA İLİŞKİLER Batuhan CEHRİ HUKUK DANIŞMANI Av. Yaşar SAĞLAM Av. M. Yılmaz ÇELİK Av. M. Buğra AYBERK YAYIN KURULU Prof.Dr. Hakkı KAZAZ Prof. Dr. Göktürk MARALCAN Dr. Cengiz BAYRAM Opr.Dr. Barış DEMİRİZ Dr. Ulaş YANIK YÖNETİM YERİ

a j a n s Narkoz Haber Gazetesi Balıklı Durağı Karşısı Balıklı İş Merkezi Kat: 3 No: 6 BASKI İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No: 21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / Gaziantep Telefon: 0 (342) 215 04 00 e-posta: info@ebatofset.com

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz alıntı yapılıp çoğaltılamaz. Dergide yer alan köşe yazılarından, köşe yazarları sorumludur. narkozhaber@hotmail.com narkozhaber@mynet.com www.narkozgazetesi.com Sayı: 7 Yıl: 2 Yerel Süreli Yayın Narkoz Haber Gazetesi ücretsiz ekidir. 0 539 247 96 18 0 342 232 42 43

Narkoz Sağlık Dergisi olarak kısa süre içerisinde yakalamış olduğumuz ivmeyi devam ettiriyor ve sağlığın nabzını tutmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde dergimizin 1.yılı münasebetiyle düzenlediğimiz Narkoz Sağlık Dergisi ödül töreni büyük bir coşku ve katılım ile gerçekleşti. Değişik dallarda, 2014 yılının başarılı sağlık çalışanlarını, sektöre katkı sunan değerli kişi ve kurumları ödüllendirdik. En önemlisi de unutulmaya yüz tutmuş Sağlık Şehidimiz Dr.Ersin Arslan ve Kadriye Hemşireyi bir kez daha hatırlamış ve anmış olduk. Narkoz Sağlık Dergisi olarak Gaziantep’te ve bölgede böyle bir etkinliği ilk defa yapmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadık. Bu törenle, alanında başarılara imza atmış, Gaziantep’e katkı sunmuş, akademisyenlerimizi, iş adamlarımızı, doktorlarımızı ve sağlık çalışanlarımızı ödüllendirerek ne kadar önemli işler yaptıklarını ortaya koymak istedik. Bu törenle, son yıllarda Gaziantep’in sağlık ve sağlık turizmi alanında yaptığı atılımlar ve yatırımlara dikkat çekmek istedik. Umut ediyorum ki Gaziantep kısa bir zaman içerisinde sağlığın kalbi haline gelecektir. Yoğun bir çalışma neticesinde ve kıt kaynaklarla gerçekleştirdiğimiz bu törende hiçbir zaman maddi değerler ön planda olmamış, ekip çalışması neticesinde Gaziantep ve bölgede ve hatta Türkiye’de ilk defa özel bir sağlık dergisi tarafından sağlık sektörü için duyguların hakim olduğu anlamlı bir ödül töreni düzenlenmiştir. Narkoz Sağlık Dergisi olarak törende emeği geçen tüm çalışma ar-

Mezine SIRAKAYA - İmti

yaz Sahibi

kadaşlarıma ve dostlarıma, bizlerden desteğini esirgemeyen ve yanımızda olan tüm sponsorlarımıza tekrar teşekkür ediyor, 2015 yılında ikincisi düzenlenecek olan Narkoz Sağlık Dergisi ödül töreni sürprizleri için bizi izlemeye devam edin diyorum… Törene ana sponsor olan başta DASMED’e, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Sevinçler Sağlık Ürünleri A.Ş, Kıratlı Tekstil, Çelemler Çuval, BOSSAN Halı, Babacan Kargo, Orkide Çiçekçilik, Vena Medikal, Winmar Hipermarketleri, DORA Ajans, Özkol Plaket, Medya Reklam, Tavacı Recep Usta, Ezgi Kök, Pınar Aydoğan, Deniz Yemişenlioğlu, değerli basın mensubu dostlarım,sağlık çalışanları ve emeği geçen herkese katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.



pakten


Sağlık Bakanlığı 2015 bütçesi kabul edildi Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, DSÖ 2014 yıl ığında 2012 yılı için doğumda beklenen yaşam süresinin Türkiye’de 76,8’e yükseldiğini söyledi. TBMM Genel Kurulu’nda, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmelerinde hükümet adına söz alan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, hükümetin sağlık politikaları ve Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı çalışmaları anlattı. “Doğumda beklenen yaşam süresi 76.8’E yükseldi” “Önce insan diyerek yola çıktık ve devasa bir dönüşüm gerçekleştirdik” ifadelerini kullanan ve sağlıktaki devasa dönüşümü tek bir rakam ile açıklayan Bakan Müezzinoğlu, “Bu devasa dönüşümü çok sayıda rakamla anlatmak mümkündür elbet. Ancak ben konu iyi anlaşılsın diye size sadece tek bir rakam vereceğim. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), en önemli sağlık göstergesi olarak doğumda beklenen yaşam süresini kabul ediyor. DSÖ 2014 yıllığına göre, Türkiye’nin de dahil olduğu orta-üst gelir grubu ülkelerde 2000 yılında doğumda beklenen yaşam süresi 71, üst gelir grubu ülkelerde ise 76 idi. TÜİK ülkemiz için bu rakamın orta-üst gelir grubu ülkelerin ortalamasıyla aynı yani 71 olduğunu söylüyor. DSÖ 2014 yıllığında, 2012 yılı için orta-üst gelir grubu ülkelerde doğumda beklenen yaşam süresi 74’e yükselirken, iftiharla söylüyorum; ülkemizde bu rakam 76,8’e yükseldi. Üst gelir grubu ülkelerin ortalaması ise 79 oldu. En önemli sağlık göstergesi açısından dün orta-üst gelir grubu ülkelerle aynı seviyedeydik. Bugün üst gelir grubu ülkelerini yakalama sınırındayız” diye konuştu. Bağımlılıkla mücadele için

hükümet olarak Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) kurduklarını açıklayan Bakan Müezzinoğlu, “Tedavi merkezlerinin sayı ve etkinliklerini artırıyoruz. Bu kapsamda Sayın Başbakanımızın da katılımıyla Birinci Uyuşturucu ile Mücadele Şurasını yaptık” şeklinde konuştu. Bulaşıcı hastalıkların gözetimi ve kontrolüne hız verdiklerini söyleyen Bakan Müezzinoğlu, “Bu kapsamda; ebola ve mers hastalıklarına yönelik acil eylem planları hazırlayarak gerekli tedbirleri aldık” açıklamasında bulundu. “2015 Yılında ise 840 yeni ambulans almayı planlıyoruz” Ambulansların sürekli olarak yenilendiğini kaydederek, 2014 yılı içerisinde ambulans filosuna dahil edilen yeni ambulans sayısının 798 olduğunu açıklayan Müezzinoğlu, “2015 yılında ise 840 yeni ambulans almayı planlı-

yoruz. Sisteme, hava ve deniz ambulansları ekledik, eklemeye de devam ediyoruz. Hava ambulansında gece hizmeti ile dünyada gece uçuşu yapabilen 14. ülke, Avrupa’da da 11. ülke olma yolunda ilerliyoruz. 2007 yılından günümüze 4 deniz bot ambulans ile 4 bin 26 vakanın müdahale ve naklini gerçekleştirdik. 2015 yılında 6 deniz bot ambulansı ile hizmet sunmaya devam edeceğiz. Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibini kurduk. 81 ilimizde özel eğitimli 6 bin 391 sağlık personeli yetiştirdik. Bu ekiplerimiz ülke içinde ve dışında göğsümüzü kabartan kurtarma operasyonlarına katıldılar” ifadelerini kullandı. “Kimlere yardım elimizi uzatmıyoruz ki” “Bugüne kadar yaklaşık 1 milyon 800 binden fazla kardeşimizi ülkemize kabul ettik” açıklamasında bulunan Bakan Müezzinoğlu, bu rakamın daha iyi anlaşılması için Birleşmiş Milletlere üye 193 devletten 46’sının nüfusunun 1 milyon 650 binin altında olduğunu hatırlatarak, “Ardahan, Artvin, Bartın, Bayburt, Bilecik, Çankırı, Gümüşhane, Iğdır, Kilis, Sinop ve Tunceli olmak üzere 11 ilimizin toplam nüfusuna denk bir rakamdan bahsediyorum. Gerçekten büyük bir rakam. Kimlere yardım elimizi uzatmıyoruz ki; Suriyeliler, Iraklılar, Türkmenler, Kürtler, Ezidiler, Süryaniler… ‘Önce İnsan’ diyerek din, dil, ırk, renk ve mezhep ayrımı yapmadan herkesi ülkemize kabul ediyoruz. İşte, büyük devlet olmanın sorumluluğu, işte büyük Türkiye Cumhuriyeti” ifadelerini kullandı.


Gaziantep sağlıkta girişimci bir kent Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, sağlık sektöründe yerli üretim için yeni yatırım modelleri oluşturabilmek ve buna destek verilmek amacıyla “Sağlık Sektöründe Yerli Üretim İçin Yeni Yatırım Modelleri” paneli düzenledi.


B

üyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Belediye Meclis Salonunda yaptığı konuşmada, eğitimde, sağlıkta, adalette,

emniyette insanı merkeze alan bir bakış açısıyla bugüne kadar geldiklerini söyledi. Belediye olarak, yol, su, konut, yeşil alan, kaldırım, turizm gibi konuların yanı sıra özellikle eğitim ve sağlık alanları üzerinde yapılacak çalışmaları da kendi görev alanları içerisinde konunun takipçileri olduklarını belirten Şahin, şöyle konuştu: “Hem kalkınma hedeflerimizin açısından, hem de yeni dünya düzeninde inovasyonu, AR-GE’yi, sağlık teknolojilerine daha hakim bir Türkiye’yi başarabilmek adına hepimize düşen işler var. Bugün bütün kesimler burada, hem teorikte, hem pratikte bu işe kafa yoran herkes burada, bakanlık burada, yerel yönetimler burada. Buradan çıkan görüş ve öneriler doğrultusunda yapılacaklar, eylem planları üzerinde de biz Büyükşehir Belediyesi olarak sizlerin görüş ve önerileri doğrultusunda bunun takipçisi olup, biran önce bu eksikliklerin giderilip tamamlanması ve hedefimiz olan ‘mutlu insan, faydalı insan, sağlıklı insan, sağlıklı toplum’ hedefine hep beraber ulaşmak dileğiyle bu toplantıya sahiplik ediyoruz.” Gaziantep’in sağlık alanında girişimci bir kent olduğunu, alt yapısının güçlü olduğunu ifade eden Şahin, Sağlık Bakanlığı’ndan gelecek talep ve önerilere cevap verebilecek kapasiteye sahip oldukların kaydetti. Sağlık Bakanlığı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü Yatırım Modelleri Daire Başkanı Züfer Arslan da, sunum eşliğinde “Sağlık Sektöründe Yerli Üretim İçin Yeni Yatırım Modelleri”ni anlattı. OFFSET’in türkiye için önemi Sağlıkta OFFSET ve sanayi işbirliği uygulamalarıyla ilgili bilgi veren Arslan, Türkiye’nin en büyük sıkıntılardan bir tanesinin, orta üstü ve ileri teknolojilerinin durumu henüz gelişmemiş olduğunu vurguladı. Sağlık Bakanlığı’nı OFFSET uygulamalarıyla ilgili bir daire başkanlığı kurduğunu belirten Arslan, şöyle konuştu: “Burada organizasyon, eğitimi ve altyapısıyla ilgili çalışmalar yapıldı. Burası tam bir okul statüsünde diyebilirim, eğitim koleji gibi. Yani OFFSET Türkiye’de bilinmediği için OFFSET nedir? nasıl uygulanır? Uluslar arası pazarlıkta nasıl yapılır? Yeni elamanlarımıza bunları kazandırarak, bütün dünyadaki gelişmiş teknoloji üreten firmaların tamamıyla simülasyon yaptık. Amaç, Türkiye’deki yatı-

rımcıya, yerli üreticiye bu teknolojileri nasıl kazandırabiliriz ve nasıl alabiliriz.” Türkiye’nin en büyük harcama kalemlerinden bir tanesini sağlıktaki harcamaların oluşturduğuna dikkat çeken Arslan, özellikle haberleşme alanın olmak üzere 2011 verilerine göre 135 milyar dolarlık gelecekte bir pazarın sağlıkta göründüğünü belirtti. Söz konusu rakamın bugün ki endekse konulduğunda 750, 780 milyar dolarlık bir pazardan bahsedildiğine işaret eden Arslan, “Böyle bakıldığı zaman öncelikli olarak Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleştirme Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda OFFSET’te alımlar kaçınılmaz olarak önümüze çıkıyor” dedi. Yerli üretim için ürünlere OFFSET uygulanmalı OFFSET’in öncelikle yurt içinde üretimi olmayan, orta üstü ve ileri teknolojilerin Türkiye’ye kazandırılması amacıyla, kamu alımlarının yüksek miktarda alım yaparken, alımı yapan ülkenin ekonomisi ve sanayisinin bozulduğuna dikkati çeken Arslan, şunları kaydetti: “Satın aldığımız ürünü sadece OFFSET dışında aldığımız zaman sürekli, yurtdışına bağımlı olmakla beraber, tekrar alınabiliyor. Öyleyse OFFSET yöntemiyle tedarikini yapacağımız ürünlerin birde OFFSET Sözleşmesine koyarak, OFFSET yatırımını Türkiye’ye getirerek, ülkemizde bozulan ekonomi dengesini iyileştirmek, zarar gören sanayinin zararını telafi etmek, cari açığın çözümüne katkı sağlamak, istihdamı artırmak için bir yöntem olarak bakıyoruz.” Sivil OFFSET kavramının dünyada ilk olduğunu ve bu uygulamanın sadece savunma sanayisinde yapıldığını belirten Arslan, 2023 vizyonuna hedefler koyduklarını, bu hedefler doğrultusunda ilaç, tıbbi cihaz, aşıda, yenileşme orantısını artırmak, üretileni hem ihtiyaçlara göre karşılamak, hem de ihracat potansiyeli oluşturmak istediklerini söyledi. Sunumun ardından, katılımcıların sorularını cevaplayan Arslan’a Başkan Şahin, bakır tepsi hediye etti. Bu arada panelin sonunda Gaziantepli sağlık firma yetkilileri ile medikal ve sağlık sektöründe bir “çalışma grubu” oluşturulmasına karar verildi. Çalışma grubu, Gaziantep’te sağlık sektöründeki yeni yatırımlar hakkında bilgiler ve projeler üzerinde çalışmalar yapacak.


Doğum sonras depresyon hayatınızı kabusa dönüştürmesin Bir çok kadın için doğumu takip eden dönem psikiyatrik bozukluklar açısından riskli bir dönemdir. Yapılan çalışmalar doğum sonrası dönemin hamilelik dönemine kıyasla 3-4 kez daha riskli olduğunu ortaya koymaktadır.

P

rof.Dr.Sedat Özkan: Doğumu takip eden ilk 6 ay, kadın hayatındaki diğer dönemlere oranla psikiyatrik bozuklukların görülme sıklığının oldukça yüksek olduğunu söyledi. Özkan “Doğum sonrası ruhsal reaksiyonların ortaya çıkışında, biyolojik,hormonal nedenler, ailesel faktörler psikososyal çerçeve birlikte ele alınmalıdır. Doğum sonrası erken dönemde ruhsal durumu etkileyen değişkenler arasında özgeçmişte psikiyatrik bozukluk, tıbbi hastalık olması, gelir düzeyinin düşük olması, gebeliğin plansız olması, sosyal desteğin yetersizliği olarak bulunmuştur. Eşin Desteğinin Eksikliği doğum sonrası depresyon riskini arttırır Anne sütü vermeyenlerde doğum sonrası depresyonun biraz daha sık olduğu belirtilmiştir. Sosyoekonomik yetersizlikler, anne ve çocuk sağlığı ile ilgili sorunlar depresyonu arttırmaktadır. Bebeğin bakımı, ev işleri varsa diğer çocukların bakımı, anne için ciddi zorluklar oluşturur. Sosyal desteğin, özellikle eşin desteğinin eksikliği doğum sonrası depresyon riskini arttırır. Doğum sonrası depresyon

12

s

a

ğ

l

ı

k

özellikle tedavi edilmediğinde yeni doğanın iyiliği, duygusal, psikolojik, zihinsel gelişimi üzerinde önemli etkiye sahiptir. Doğum sonrası depresyonun varlığının bilinmesi ve fark edilmesi tedavide en büyük, en önemli aşamadır. Doğum sonrası depresyon teşhisinin yetersizliğinin doğumu takiben anneden ziyade bebeğin iyiliği üzerine odaklanmaktan doğabilir. Halbuki bu durum annenin depresyonun ilerlemesine neden olabilir, hem de depresyonun fark edilmesini engelleyebilir. Ayrıca adet öncesi gerginlik sendromu yaşayan annelerde doğum sonrası depresyon riski daha fazladır Annenin duygusal olgunluğu ve doğuma psikolojik olarak hazırlanması doğum sonrası yaşayıcağı yaşayacağı hayatın kabusa dönüşmesini azaltıcaktır. Annenin kendi annesiyle geçmişteki ilişkisi , uyumu, doyumu ve özdeşleşmesi, annenin kendisiyle ilişkisi, kadınlık ve annelik rollerini içselleştirmesi, annenin bebekle olan ilişki biçimi, annenin eş ile olan ilişkisi, eşin yaklaşımı, annenin sosyo-kültürel durumu ve dünya ile ilgili bireysel

bağlarının ne kadar iyi ve işlevsel olduğu ile ilişkilidir. Çalışan annelerde doğum sonrası depresyon riski azdır Klinik gözlemlerimiz çalışan annelerde postpartum depresyonun daha az olduğunu göstermektedir. Anne bebeği ile otistik bir yaşama yönelmemeli, kendini ve hayatı ihmal etmemelidir. Anne, anneliğini ön plana çıkarırken, eşliğini, kadınlığını, bireyselliğini de unutmamalı. Eş ve aile de bebeğe odaklanıp, anneyi unutmamalıdır. Psikolojik ve sosyal destek, yardım ve birçok olguda ilaç (antidepresan) tedavisi gereklidir. Psikiyatrik tedaviye başlamadan önce tiroit fonksiyon bozukluğu,kansızlık gibi duygu durum bozuklukların tıbbi nedenleri dışlanmalıdır. Anneden beklentiler, annelik rolü, hamilelik, doğum ve çocuk yetiştirme ile ilgili aile içi ve toplumsal bakış açıları gerçekçi, bilimsel olmalı ve insancıllaştırılmalıdır. Eğitim ve desteğin artmasıyla depresyon azalacaktır. Duygusal destek ve paylaşım en merkezidir. İlaç tedavisi, psikoterapi ve gerekirse hastaneye yatırılarak tedavi etkin sonuç sağlamaktadır.


“İyi ki doğdum” diyenler,

“iyi ki doğurdum” da demeliler! s

a

ğ

l

ı

k

13


İlaç ararken sahtecilerin tuzağına

düşmeyin! İlaç Dağıtım Merkezi Başkanı Ecz. Burhan İsen, kanser, MS, Wilson hastalığı ile bazı kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların ülkemizde zor bulunduğunu belirterek, sahte ilaç tuzağına düşmemeleri için vatandaşlara uyarıda bulundu. İlaç Dağıtım Merkezi Başkanı Ecz. Burhan İsen, “İDM olarak hayati riski bulunan hastaların aylarca beklemesinin önüne geçmek için Sağlık Bakanlığı’ndan yetki aldıklarını söyledi. İsen; “artık 10-20 gün gibi kısa sürelerle ilaç temin edilmesini sağlıyoruz.” Hatta çok talep edilen ilaçlar stoklandığı için günlük teslim edilebiliyor. Sağlık Bakanlığı, ilaç sahteciliği ve ilaç hırsızlığı gibi suçlarla ulusal ve uluslararası kapsamda etkin mücadele ediyor. Buna rağmen sahte ilaç çeteleri, değişik yöntemlerle devlet ve özel hastanelerle, evlere kadar ulaşabiliyor. Ayrıca sanal ortamda yasadışı ilaç ticareti yapılabiliyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yürüttüğü operasyonlarda; sahte ilaç çetelerinin 3 liralık ilaç üzerindeki sticker baskılarını kanser ilacı baskısıyla değiştirdikleri, yine tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaç tüpleriyle benzer nitelikteki kanser ilacı tüplerindeki sticker baskıların da değiştirildiği ortaya çıktı. Ayrıca piyasa değeri 1.000 ila 15.000 TL fiyat aralığında olan kanser ilaçları-

14

s

a

ğ

l

ı

k

nın yüzde 20 düşük fiyatla sahtelerinin satışının yapıldığı belirlendi. İDM Başkanı Ecz. Burhan İsen, sahte ilaç tuzağına düşülmemesi için vatandaşları uyarıyor Sağlık Bakanlığı’ndan aldıkları yetkiyle hastaların bekleme süresini en aza indirmeyi hedeflediklerini belirten İsen, “Hastaların temin sorununu ortadan kaldırmak için global ilaç şirketleriyle özel anlaşmalar yaptık. Hastalar 10-20 gün içinde ihtiyacı olan ilaçlara erişebiliyor. En çok ihtiyaç duyulan ilaçları stok ediyoruz. Stokladığımız ilaçların teminini ise günlük sağlayabiliyoruz.” dedi. Yurtdışı ilaç temininde sosyal güvence Ecz. Burhan İsen, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödemeye alınan yurtdışı ilaçlarda, reçete ve raporda belirlenen teşhise göre hastanın hiç katılım payı ödemeyebileceğini vurguladı. Katılım paylı ilaçlarda emeklilerin yüzde 10, çalışanların ise

yüzde 20 katılım payı ödediklerini belirten İsen, “Eğer hastanın herhangi bir sosyal güvencesi yoksa da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı aracılığıyla başvurduğunda kendisi veya vakıf ilacı alabilir. Yeşilkart, yaşlılık aylığı alanlar ve Köy Kanunu’ndan faydalananlar da hekim tarafından reçeteye yazılan ilaçlar için sevkle başvuruda bulunabilirler.” diye konuştu. En çok ihtiyaç duyulan ilaçlar stoklanıyor İDM Başkanı İsen, genel olarak Wilson hastalığı, adrenal yetmezlik, diğer bazı doğuştan gelen metabolik rahatsızlıklar ve enzim eksikliklerine bağlı hastalıklar gibi kronik rahatsızlıklar ile kanser ilaçlarına (kolon, akciğer, böbrek kanserleri gibi) ilişkin başvuruların çokça yapıldığına dikkat çekiyor. İsen, “Bizim için bireyin sağlığı her şeyin önünde. Hızlı ve güvenilir yurtdışı ilacın temini için dünyanın dört bir tarafındaki sağlık gruplarıyla sürekli temas halindeyiz” dedi.


Soğuk havalarda

kalbe dikkat

İyice yüzünü göstermeye başlayan soğuk havalar, kalp sağlığını olumsuz etkiliyor.

Ö

zellikle kalp hastalarının uzun süre soğuk havaya maruz kalmasının ciddi sorunlara yol açabileceğini söyleyen Özel Primer Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. İlyas GÖKŞEN soğuk havada kalbin mevcut vücut sıcaklığını koruyabilmek için daha fazla kan pompaladığını ve bu nedenle kalbin daha fazla oksijene ihtiyaç duyduğunu belirtti. Uzm. Dr. İlyas GÖKŞEN şu bilgileri verdi: Hava sıcaklıklarının hızla düşmesiyle birlikte özellikle kronik kalp rahatsızlığı olan kişilerin çok daha dikkatli olması gerekiyor. Soğuk hava, damar büzüşmesini tetikleyerek damar içi basınç artışına neden olabilir ve kalbin kan akımını bozabilir. Bu durum kalp krizini tetikleyebilir. Bunun yanı sıra yüksek tansiyon hastalığı olan kişilerde de kalp sağlığını bozabilir. Kışın Kriz Geçirenlerin Oranı 2 Kat Artıyor Uzm. Dr. İlyas GÖKŞEN soğuk hava ile artan üst solunum yolu enfeksiyonlarının da kalbin yükünü ve kalp krizi riskini artırdığını ifade etti. Yapılan çalış-

malara göre, kış mevsiminde kalp krizi geçirenlerin sayısında diğer mevsimlere oranla 2 kat artış yaşandığını dile getirerek “Özellikle soğuk ve rüzgarlı havalarda kalp hastalarının mümkün olduğunca dışarı çıkmamalı. Gereklilik halinde ise kendisini soğuk havadan koruyacak şekilde giyinmeye özen göstermeli” dedi. Göğüs Ağrısı, Sıkışma Varsa... Göğüs kafesinin ortasında birkaç dakikadan uzun süren veya başlayıp sona eren huzursuzluk, baskı, ağırlık ve sıkışma gibi belirtilerde zaman kaybetmeden bir hekime başvurulması gerektiği konusunda hastaları uyaran Uzm. Dr. İlyas GÖKŞEN “Tek veya her iki kolda, sırtta, midede veya vücudun diğer alanlarında ağrı ya da rahatsızlık, çene ağrısı ve nefes darlığı, soğuk terleme, bulantı, baş dönmesi gibi belirtiler kalp krizinin işareti olabilir. Kalp krizi riskinin arttığı bu dönemde, hastaların daha dikkatli olmaları gerekiyor. Yukarıdaki belirtiler görülen hastaların vakit kaybetmeden en yakın hastaneye gitmesi büyük önem taşıyor” diye konuştu.

Dr. İlyas GÖKŞEN

Özel Primer Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı

Kalp Hastalarına Kış Önerileri... Kış aylarında açık hava egzersizleri daha aza indirilmeli. Spor için kapalı mekânlar tercih edilmeli Soğuktan koruyan kıyafet giyinilmeli, vücut sıcaklığının önemli bir bölümü baş bölgesinden kaybedildiğinden mutlaka baş sıcak tutulmalı Soğuk havada kahve ya da sigara kullanımından kaçınılmalı Bol sıvı tüketilmeli İlaçlar mutlaka sabah ve akşam saatlerinde düzenli olarak alınmalı

s

a

ğ

l

ı

k

15


Yaşlılığın habercisi

kireçlenmeler B

Halk arasında ‘kireçlenme’ olarak bilinen ‘artroz’ veya ‘osteoartrit’in, eklemlerde meydana gelen aşınma ve yıpranma sonucu ortaya çıktığını kaydeden Zirve Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Cımbız, “İnsanoğlu doğduğu andan itibaren yaşlanmaya başlar.

iz yaşlandıkça vücudumuzda damar kireçlenmeleri, eklem kireçlenmeleri meydana gelir. Kireçlenmenin fizyolojik bir durum olduğunu söyleyen Prof.Dr. Ali Cımbız, “Kemik kireçlenmesine ve kemik erimesine engel olamazsınız imkanı yok. Mutlaka olacaktır. Önemli olan kireçlenmeyi ağrısız geçirmenizdir. Eğer beslenmenize dikkat ederseniz, egzersizlerinizi yaparsanız vücudunuzdaki kireçlenmeler size ağrı vermeyecektir. Kireçlenmenin bayanlarda daha fazla görüldüğünü belirten Cımbız, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bayanlar erkeklere göre kireçlenme konusunda biraz daha dezavantajlıdır. Erkeklerin kıkırdak yapısı ve kemik yapısı bayanlardan hemen hemen yüzde on, yüzde on beş oranında daha iyidir. Bu yüzden erkekler yaşlandıkça kemik kaybı olduğu halde yaşlanmazlar. Bayanlarda ise kireçlenmeler özellikle menopozdan sonra çok fazla bir şekilde ilerler. Bayanlar her gün 2 bardak süt içmeleri veya 1 kase

Prof. Dr. Ali Cımbız

Zirve Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı

yoğurt yemeleri gerekmektedir. Kireçlenme tedavisinde egzersiz büyük bir öneme sahiptir. Günlük hayatta bizi ayakta tutan, yürüten, bir şeyleri taşımamızı sağlayan eklemler ve etrafındaki kaslarımızdır. Yaşlanmayla beraber vücudumuzda yağlanma artar. Böylece zaten yıpranmaya başlayan eklemlerimize günlük hayatta destek olması gereken kaslar zayıflar. Yapacağımız egzersizler kaslarımızı güçlendirmeye yardımcı olur. Ancak unutulmamalıdır ki egzersiz sadece arada bir yapılan ağrı geçince bırakılan bir tarzda olmamalıdır, bir yaşam biçimi olmalıdır.” şeklinde konuştu.


Hipertansiyonda tuz oranına dikkat! Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre felçlerin yüzde 62’sinden, koroner kalp hastalıklarının yüzde 49’undan yüksek tansiyon sorumlu. Ülkemizde ise erişkin nüfusun 1/3’ünde yüksek tansiyon var.

T

oplumda görülen tansiyonun yüzde 90’ı ‘esansiyel hipertansiyon’ dediğimiz nedeni belli olmayan tansiyondur. Yüzde 10’u ise çeşitli böbrek ve damar hastalıkları nedeni ile meydana gelir. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hatice Bostanoğlu, “Yüksek tansiyon (hipertansiyon), tüm dünyada ciddi olarak insan ve

toplum sağlığını tehdit eden, kalp krizi, felç ve böbrek yetmezliği gibi ölümcül sonuçlara yol açan, tehlikeli ve yaygın bir hastalıktır.” dedi. Bir çay kaşığı kadar tuz yeterli ölçüdür diyen Bostanoğlu, “Günümüzde tansiyon ve damar hastalıklarının tuz ile ilişkisi çok iyi bilinmektedir. Fazla tuz tüketimi. sadece tansiyona neden olmakla kalmaz aynı zamanda kemik erimesi, böbrek taşı, kalp büyümesi ve çeşitli mide hastalıklarına neden olabilir.” şeklinde konuştu.

Hipertansiyon Tedavisinde Altın Kurallar Hipertansiyon tedavisinde dikkat edilmesi gereken bir çok altın kurallar olduğuna değinen Bostanoğlu, “Hayvansal kökenli doymuş yağlar az kullanılmalı, besinlerde aşırı tuz alımı engellenmeli, kahve kısıtlanmalıdır. Aşırı alkol alımı azaltılmalı, potasyumca zengin diyet önerilmeli, bol meyvesebze yenmelidir. Gerekenden fazla kalori alınmamalı, hareketsiz kalınmamalı bunun yanında sigara dumanından uzak durulmalı, stresten uzak olmalı ve düzenli sağlık kontrolleri yaptırılmalıdır.” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

17


HKÜ’de Akut ve Kronik Böbrek Hastalıkları ele alındı

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde (KKM), 16 Aralık 2014 tarihinde “İç Hastalıkları Semineri-1” konulu program yapıldı.

H

asan Kalyoncu Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde (KKM), HKÜ Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü tarafından organize edilen Seminere; HKÜ Mütevelli Heyeti Danışmanı Songül Kalyoncu, HKÜ Rektörü Prof.Dr. Tamer Yılmaz, HKÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Yaşar Özbay, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. HKÜ Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Hemşirelik Bölümünün düzenlemiş olduğu İç Hastalıkları Seminerine (Hemşirelik Bölümü 2. sınıf iç hastalıkları hemşireliği dersi kapsamında), İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Funda Müşerref Türkmen konuşmacı olarak katıldı. Seminerin açılış 18

s

a

ğ

l

ı

k

konuşmasını yapan Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tamer Yılmaz; “Çok değerli bilim insanlarının Üniversitemize gelip sunumlar yapmasını ve bildiriler sunmasını çok önemsiyoruz. Bugün bunlara bir yenisini daha ekliyoruz. Değerli insanları burada ağırlamaktan büyük bir onur ve zevk duyuyoruz” dedi. Yapılan açılış konuşmalarının ardından Doç.Dr. Funda Müşerref Türkmen; “Böbreğin başlıca görevi idrar oluşturarak üremik toksinleri atmaktır. Böbrek hastalıklarında böbrekler başlıca bu iki görevi yapamaz. Akut böbrek hasarı (ABH) saatler, günler içinde oluşan, böbreğin nitrojenli artıkları atması ve sıvı, elektrolit homeostazisini sürdürmede yetersizliğe neden olan glomerüler filtrasyon hızı azalması ile karakterize olan bir sendromdur.

Akut böbrek hasarında beslenme tedavinin en önemli unsurlarındandır. Beslenme desteği sağlanması ABH tanılı hasarlarda böbrek fonksiyonlarının geri kazanılması, yatış süresi ve mortalite üzerinde olumlu etkisi çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Birçok hastada ABH ile birlikte cerrahiye maruz kalma, doğum, sepsis, yanık, travma gibi hiparkatabolik şartlar mevcuttur” dedi. Günün anısına Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Hemşirelik Bölüm Başkanı Doç.Dr. Tülay Ortabağ, İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Funda Müşerref Türkmen’e Teşekkür Belgesi ve hediye takdim etti. Seminer, öğrenciler ile birlikte hatıra fotoğrafı çekilmesiyle sona erdi.


Rahim ağzı kanserinde erken teşhis önemli Operatör Doktor Ebru Ünal, rahim ağzı kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekerken “21 - 29 yaş aralığındaki kadınlara her üç senede bir Pap smear testi yaptırmalıdır” dedi.

D

oktor Ebru Ünal, kadın sağlığı için çok önemli olan “rahim ağzı kanseri” taramasının düzenli olarak yapılması gerektiğini söylüyor. Ünal, “Rahim ağzı kanseri taraması, rahim ağzındaki hücrelerde kansere ilerleyen değişikliğin tespiti için yapılır. 21 - 29 yaş aralığındakı kadınlara her üç senede bir Pap smear testi yapılmalıdır. 30 - 65 yaş arası kadınlara pap smear testi ile birlikte HPV testi yapılmalı ve beş yılda bir tekrarlanmalı. Eğer HPV testi yapılmıyorsa pap smear testi üç senede bir tekrarlanmalı. 65 yaşından sonra eğer orta veya ciddi servikal displazi hikayesi yoksa tes-

tin yapılması bırakılır” diye belirtti. “Tarama yaptırmaktan korkmayın” Rahim ağzı kanseri tarama testinin kolay ve hızlı bir test olduğunu ifade eden Ünal, “Tarama yaptırmaktan korkmayın. Bir dakikadan az bir sürede yapılır. Pap testi için rahim ağzındaki hücrelerden bir fırça ile örnek alınır. Alınan örnek patolojiye gönderilir. HPV testi için bazen aynı örnek kullanılabilir. Bazende iki tane örnek almak gerekir. Eğer bu testlerin sonucunda kanser öncesi değişiklikler saptanırsa bu hücrelerin tedavi ile temizlenmesi mümkün” ifadelerini kullandı. Ünal, taramadan doğru sonuç alınması için, tara-

ma yaptıracak kişileri şu konularda uyarıyor: “Yanlış sonuç oluşmasını engellemek için testi yaptırmadan önceki 2 gün içinde ilişkiye girmeyin, vajene tampon veya ilaç yerleştirmeyin ve vajinal duş yapmayın. Adet döneminde pap smear testi yapılmaz.” Çalışmalarında Amerikan Kadın Doğum Derneği (ACOC)’nin 2013’te açıkladığı verileri dikkate aldığını belirten Ünal; “Son 10 yılda yapılan çalışmalara göre her yıl Pap smear yaptırmanın 3 yılda bir yaptırmaya göre herhangi bir farkı yok. Ama kadın ve üreme sağlığı muayenesinin yapılması için kadınlar her yıl düzenli olarak kadın - doğum uzmanına gitmeli” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

19




Çocuklarda astım ve alerjik bronşit Hava kirliliği, soğuk hava, sigara dumanı ve kapalı alanlar astım gelişimine zemin hazırlayan faktörlerden olduğunu belirten Özel Primer Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan ALTUCU, çocukların hava yolları normalden daha hassas olduğu için belirtilen durumların çocuklardaki astımı tetikleyebildiğini dile getirdi.

Çocuklarda Astım Belirtileri Nelerdir? jik bronşit Çocuk astımı ya da diğer adıyla aler nefes alve tı hışıl tı, hırıl , tekrarlayan öksürük ellikle Gen r. rede sey ile eri mada zorluk şikayetl lar atak lı bağ rına onla ksiy üst solunum yolu enfe ası, olm likte nite yıcı arla tekr gelişir. Bu atakların düzelmesi, bronş gevşetici ilaçlarla şikayetlerin mesi söz geliş atak ar tekr ancak bir süre sonra dumanı, ra siga ci hari r onla konusu olur. Enfeksiy liği ile kirli a hav ve ular kok al küf/rutubet, kimyas ilir. üleb gör esi lenm alev hastalık

22

s

a

ğ

l

ı

k

Dr. Erkan ALTUCU

Özel Primer Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı


Çocuklarda astım neden olur? Çocukluk çağında astımın % 90 oranında alerjik kökenli olduğu bilinmektedir. Bu nedenle çoğu zaman “Alerjik bronşit” ”Çocuk Astımı” ile eş anlamlı kullanılmaktadır. Alerji-Astım genetik bir hastalıktır. Anne ya da babada alerji-astım olması durumunda çocukta hastalık çıkma riski %25 iken, hem annede hem babada alerji-astım varsa risk %50’e yükselmektedir. Yıl boyu maruz kalınan ev tozu akarı, küf mantarları veya kedi, köpek gibi hayvan döküntüleri gibi ev içi alerji yapıcı maddeler bronşlarda alerjik bir reaksiyona neden olur. Bu alerjik reaksiyon bronşlarda aşırı bir hassasiyet geliştirir. Normal bir insana dokunmayacak dış uyaranlar hassas hava yolunda daralmaya neden olur.

Çocuklarda astım nasıl tanınır? Çocuklarda Astım tanısı koymada en değerli tanı aracı öyküdür. Öksürük, hırıltı ve / veya nefes darlığı belirtilerinin gece kötüleşmesi şiddetle astımı düşündürür. Yattıktan sonra veya sabaha karşı yaklaşık 30 dakika süreyle devam eden ve bronş genişletici ilaçlara olumlu yanıt veren öksürük aksi ispat edilene kadar astım kabul edilmelidir.

Çocuklarda alerji nasıl teşhis edilir? Çocukta astıma neden olması olası alerjinin hangi maddeye karşı geliştiğinin saptanmasında alerji deri testleri kullanılır. Ön kol ön yüzüne veya sırta delme metodu ile uygulanan deri testinde ciltteki kızarma ve kabarmanın şiddetine göre değerlendirme yapılıp, hastanın neye alerjisi olduğu saptanmaktadır. Alerji deri testi uygulamasının mümkün olmadığı, 3 yaş altı çocuklar, yaygın alerjik egzaması olan hastalar, anti-histaminik içeren ilaç kullanmakta olanlar, ciltte dermografismus adı verilen cilde bastırma sonucu kabarma reaksiyonu verenlerde, kanda bakılan alerji testleri (özellikli immünoglobulin E ) kullanılabilir.

Çocuklarda astım nasıl tedavi edilir? Tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjik bronşit veya çocuk astımında da birinci basamak tedavi alerji geliştirilmiş olan maddeden uzak durmaktır. Uyg un öneriler doğrultusunda alınacak çevre önlemleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belir gin derecede azalması mümkündür. Çevre önlemlerinin yete rli olmadığı, ilaç tedavisinin uygun görüldüğü hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçl ar kullanılmaktadır. Bunlar sadece bronşları gevşetici öze lliğe sahip “rahatlatıcı ilaçlar” ve alerjik iltihabın yarattığı aşır ı bronş duyarlılığını azaltan “kontrol edici ilaçlar” olarak ikiye ayrılabilir.

s

a

ğ

l

ı

k

23


Mevsime bağlı depresyona dikkat!

Günlerin kısalması, güneşin yerini yağışlı havalara bırakması, kapalı mekanları daha çok tercih etmek zorunda kalışımız keyfimizin kaçmasına sebep olabilir, hatta mevsimsel depresyonu tetikleyebilir.


H

ayatı kolaylaştıran çözümler bütünü Back-Up’ın Psikolojik Rehberlik Danışmanı Çağlar Karaman, mevsimsel depresyon hakkında bilgi veriyor ve korunmak için önerilerini paylaşıyor. Sonbahar ve kış ayları mevsimsel depresyon açısından oldukça yüksek risk taşıyan dönemler olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklu ailelerde ve öğrencilerde okulların açılması ile birlikte oluşan maddi ve manevi kaygı, çalışan kesimde genellikle iş yoğunluğunun yaz dönemi sonrası artması, büyük şehirlerde yaşayanlar için kötü hava koşulları sebebiyle oluşan anormal

trafik gibi sebepler bu mevsimde modumuzun düşmesine sebep olabiliyor. Back-Up Psikolojik Rehberlik Danışmanı Çağlar Karaman, “Güneş ışınları beyinde seratoninin (mutluluk hormonu) artmasına sebep olur. Güneş ışınlarının azalması ile de mevsimsel depresyon görülebilir. Sonbahar depresyonu daha çok kadınlarda görülmekle birlikte daha önce depresyon tanısı almış kişilerin de bu mevsimde yineleme ihtimali yüksektir. Hamilelik sürecinde bulunanlar da hormonsal değişikliklerle birlikte bu süreçten daha fazla etkilenebiliyor” diyerek mevsimsel depresyonun belirtilerini aktarıyor: “Bu dönemde kişi yorgun-

luk, bitkinlik, isteksizlik, çabuk sinirlenme, karamsarlık, libidoda azalma, konsantrasyon eksikliği, uykusuzluk, yorgun ve bitkin uyanma gibi şikayetler yaşayabiliyor. Bu tip sıkıntıların yaklaşık olarak 2 hafta sürmesi normal sayılabilecekken, 2 haftadan daha uzun süre devam etmesi halinde bir uzmandan destek almak gerekir. Tedavi edilmeyen depresyonda bu belirtiler çok uzun süre devam edebilir, mesleki ya da akademik başarıyı düşürebilir, ikili ilişkilerde sorunlara, cinsel bozukluklara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımına ve hatta kişinin kendisine fiziksel zarar vermesine yol açabilir”.

Back-Up Psikolojik Rehberlik Danışmanı Çağlar Karaman, depresyondan uzaklaşmak ve keyiflenmemizi sağlamak için gündelik hayatta uygulanabilecek basit yöntemleri de sıralıyor: Mümkün olduğunca sevdiğiniz kişilerle vakit geçirin, aklınıza takılan çözümsüz konulardan uzaklaşın. Spor yapmaya özen gösterin. En azından günde yarım saatinizi açık havada yürüyüşe ayırmaya çalışın. Evinizi mümkün olduğunca temiz ve toplu tutmaya çalışın. Canınız sıkıldığında evdeki bir çekmeceyi ya da dolabı düzenleyin. Bir şeyleri düzelmek sizi psikolojik olarak rahatlatacaktır. Çarşaflarınızı sık sık değiştirin, odanızı mümkün olduğunca havalandırın. Güzel kokular keyfinizi yerine getirecektir. Gün ışığından olabildiğince faydalanın. Eve daha çok ışık girmesini sağlayın. Dışarı çıkmak için bütün fırsatları değerlendirin Karbonhidrat tüketimini mümkün olduğunca azaltın, bol bol su tüketin, kafeinli içecekler yerine bitki çaylarını tercih edin. Zamanınızı uyuyarak geçirmeyin, erken kalkmaya özen gösterin. Kendinize bir hedef koyun ve onu gerçekleştirmek için çaba sarf edin. Sizi oyalayacak bir hobi edinmeye çalışın. Yeni insanlarla tanışma olanağı sağlayacak etkinliklere katılın fakat çok kalabalık ortamlar sizi rahatsız edebilir, daha ufak grupları tercih edin. Sizi mutlu eden anılarınızı sıklıkla aklınıza getirin, hayallerinizi gerçekleştirebilmek için bir program yapın.

s

a

ğ

l

ı

k

25


COUVADE

SENDROMU Couvade sendromu nedir?

Elçin KÜLAHÇIOĞLU

Medikal Park Hastanesi Uzm. Klinik Psikolog

Couvade sendromu , sempatik gebelik olarak da bilinir, fransızca kökenli olup, 'couver' yani kuluçkaya yatmak kelimesinden türemiştir. Couvade sendromu, eşleri hamile olan erkeklerde psikolojik nedenlerle ortaya çıkarak, hormon seviyelerindeki değişimlerle birlikte hamileliktekine benzer fiziksel belirtiler ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sendrom, herhangi bir hastalık olarak ele alınmaz. Bu sendromun ortaya çıkmasında iki önemli faktör rol oynamaktadır; stres ve empati. Hamilelik dönemi ve çocuk sahibi olma, hem anne hem de baba adayı için farklı kaygılar doğurabilir. Erkeklerde stresi tetikleyen en belirgin düşünceler; maddi kaygılar ve annenin, bebeğin sağlığıyla ilgili endişelerdir. Bu kaygı durumu, partnerler arası empatinin de katkısıyla beraber, couvade sendromunun temelini oluşturur. Bu 26

s

a

ğ

l

ı

k

Medical Park Hastanesi Uzm. Klinik Psikolog Elçin Külahçıoğlu, sempatik gebelik olarakta adlandırılan couvade sendromu hakkında bilgi verdi. durum, normal seyrinde devam eden hamilelikler sırasında ortaya çıkabildiği gibi, düşük tehlikesi olan hamileliklerde de gözlemlenmektedir. Örneğin anne adayının hamilelik döneminde kanama yaşamasıyla beraber, eşlerde de kramplar ve karın ağrısı semptomları görülebilmektedir. Belirtileri nelerdir? Couvade sendromu belirtileri erkeklerde, eşlerinin hamileliğinin ilk 3 ayında başlayabildiği gibi, doğuma birkaç hafta kala da görülebilir. Yaşanılan fiziksel belirtiler arasında bulantı, karın ağrısı, yeme düzeninde değişiklikler, diş ağ-

rısı, karında su toplanmasıyla oluşan şişmeler, kramplar, nefes darlığı, sırt ağrıları hatta aşerme görülmektedir. Ayrıca yaygın olarak, eşlerinin hamilelik döneminde, erkeklerde kilo artışı görülmektedir. Couvade sendromu yaşayan erkeklerde görülen psikolojik belirtiler arasında ise depresif semptomlar, duygu-durum değişiklikleri, kıskançlık ve anksiyete bulunmaktadır. Stres, erkeklerde testesteron seviyesini düşürerek östrojen dengesinin bozulmasına sebep olur ve bu durum, hamilelik benzeri semptomlar görülmesine zemin hazırlar. Buna ek olarak, yapılan araştırmalar gösteriyor ki kadınlarda,


hamilelik sırasında değişen prolaktin ve kortizol hormon seviyeleri, couvade sendromu belirtileri taşıyan erkeklerde de eşlerinin hamilelikleri döneminde değişiklik gösterebiliyor. Bununla beraber bazı nadir durumlarda erkeklerin göğüslerinde büyüme gözlenebilmektedir. 10 erkekten kaçında rastlanır? Yaygınlığı hakkında kesin bilgilere ulaşmak zor. Çünkü bu gibi verilere ulaşmaya çalışan araştırmalar, semptomları dolayısıyla doktorlara başvuranları esas alır. Couvade semptomları şiddetli olan erkeklerin doktora başvurdukları gözönüne alınırsa, daha az şiddetli belirtiler gösterenlerle ilgili kesin bir sayıya ulaşmak zordur. Ancak, düşük şiddetli belirtiler de gözönüne alındığında, 10 erkekten 1ile 6sı arasında couvade sendromu semptomlarına rastlamak mümkün. Türkiye'de 150 çift arasında yapılan bir araştırmada, baba adaylarının yarısının endişe kaynaklı bazı couvade sendromu semptomları gösterdikleri bulunmuştur. Ancak erkeklerin çoğu bu yaşadıkları belirtileri yanlış anlaşılacağı düşüncesiyle gizler, ifade etmez ya da bu konuyla ilgili bilgi edinmek için doktora başvurmaktan çekinir. Ancak unutulmamalıdır ki, bebekle beraber hayatlarında açılacak yeni bir sayfa, stresi de beraberinde getirir ve sonucunda oluşan hamilelik benzeri semptomlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu semptomların şiddetli olduğu ve kişinin yaşamını zorlaştırdığı durumlarda yardım almak, durumun anlamlandırılmasıyla rahatlama sağlayarak, fiziksel şikayetlerde azalmaya neden olur.

Nasıl başa çıkılır? Anne-baba arasındaki iletişim ve bebeğin geleceğiyle ilgili kaygıların, korkuların paylaşılması çok önemlidir. Böylece, erkeğin yaşadığı kaygı düzeyi azalacak, babalıkla ilgili korkuları yatışacak ve en önemlisi, eşinin hamilelik döneminde aktif bir rol oynaması sağlanacaktır. Ancak eşler arası iletişim arttırılmasına rağmen, couvade sendromu belirtileri rahatsız edici düzeyde olmaya devam ederse, psikolojik destek ve eğer gerekirse bu terapi sürecini medikal çözümlerle desteklemek faydalı olacaktır. Çünkü unutulmamalıdır ki, couvade sendromu bir hastalık değil, ebeveynlik hakkında yeterli bilgi sahibi olunmadığında yaşanan kaygı temelli bir durumdur. Hayatın her döneminde olduğu gibi, bu tür durumlarda da kaygıyla başedemediğini hissettiği anlarda kişinin psikolojik destek alması, sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. Anne-baba adaylarına tavsiyeler Çiftlerin bu süreçte, hamilelik ve bebek sahibi olmanın sadece anneye mahsus bir durum olmadığını özümsemesi gerekmektedir. Gerek maddi, gerekse manevi olarak, annenin olduğu kadar babanın da hayatını etkileyen bu durum, ortak bir şekilde ele alınmalıdır. Bebek sahibi olmayla ilgili kaygılar hakkında ve de bebekle ilgili planlamalar konusunda çiftler arası iletişimi arttırmak, sorunun çözümü için atılabilecek önemli adımlardan olacaktır. Bununla beraber, bebek bakımı ve bebeğin doğumuyla beraber anne-babayı nelerin beklediği ile ilgili bilgi düzeyini arttırmak, bilinmezliği

ortadan kaldırarak kaygıyı azaltacaktır. Babanın da bu süreçte aktif olarak katılımını sağlamak, beraber bebek bakımıyla ilgili kitap ve dergiler okumak, maddi olarak paranın nasıl yönetileceğiyle ilgili beraber planlar yapmak, hatta çeşitli kurslara katılarak bebek bakımıyla ilgili bilgiyi arttırmak, kaygı düzeyi yüksek olan baba adayları için rahatlatıcı olacaktır. Couvade Sendromu, eski toplumlarda da erkekler arasında sıkça gözlemlenmiş olan bir olgudur Diğer bir deyişle, her kültürden ve sosyoekonomik düzeyden erkekte bu duruma rastlamak mümkündür. Eski toplumlarda bu durumla ilgili varolan geleneklerden biri, doğum sırasında babanın da eşzamanlı olarak yatar pozisyonda doğumu beklemesidir. Bazı veriler gösteriyor ki, bu bekleme sırasında erkeklerde de ağrılar ve kramplar gözlemlenebilmektedir. Dolayısıyla baba adaylarının, eşlerinin gebelik döneminde yaşadıkları bazı hamilelik benzeri fiziksel belirtilerin; bebekle ilgili kaygılarından ve duydukları empatiden kaynaklandığını bilmesi, stresin tetiklediği hormonel değişimlerin doğal bir sonucu olarak bedeninde farklılıklar oluştuğunu anlamlandırması gerekmektedir. Bebek sahibi olma, bebek bakımı ve maddi kaygılarla ilgili stresin azaltılası için eşler arası iletişimin güçlendirilmesi, konu hakkındaki bilgilerinin arttırılması, kaygının yüksek düzeylerde olduğu durumlarda da psikoterapi veya medikal destek alınması faydalı olacaktır.


Gaziantepli hayırseverlerden

GAÜN’ e fizik tedavi ünitesi Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne yeni bir fizik tedavi ünitesi açılmasını sağlayan hayırsever yurttaşlara teşekkür plaketi verildi.


B

ir süre önce Fizik Tedavi Bölümü’nde açılan Akciğer ve Kalp Hastaları Rehabilitasyon Merkezi’ne yaklaşık 45 bin liralık maddi destekte bulunanların plaket töreninde konuşan Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, hayırseverlere teşekkür ederken, “Dileğimiz bu tür desteklerin arntarak devam etmesi” dedi. Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Eyüp Bartık ise, Gaziantep’te bu tür etkinlikler için düzenli bir organizasyon kültürünün gelişmediğini ifade ederek, “Şimidi üniversitemiz ile kent arasında güzel bir yakınlaşma mevcut. Eminim, bu yakınlaşmayla hayırsever yurttaşlarımızın, bu kente hizmet veren Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’ne katkıları daha da artacaktır” dedi. Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Coşkun da hayırsever yurttaşların zaman zaman Şahinbey Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne tıbbi alet ve malzeme sağlanması, oda tefrişatı gibi konularda destek olduğunu belirterek, “Bu desteklerinden dolayı herkese sonsuz teşekkür ederiz. Biz, üniversite olarak hastanemizin modern araç gereçlerle donatımı konusunda her şeyi yapıyoruz. Ama, yurttaşlarımızın da elini taşın altına sokması bizim için çok önemli. Bu fizik tedavi ünitemizin hizmete girmesinde desteklerini esirgemeyen sivil toplum kuruluşları ile yurttaşlarımıza çok teşekkür ederiz” diye konuştu. Konuşmaların ardından merkezin tefrişat ve malzemelerinin sağlanmasında destek olan aşağıdaki kişi ve kurumlara plaket verildi: İmam – Zeynep Çoban, Adile Şimşek, Ayşe Dal, Ahmet-Güzide Yıldırım, Uğur Tosun, Yakup Durur, Fayat Bay, Enver Büyükbeşe, Refik Apa, Hayri Köksüzer, Gamze-Selim Durum, Fidan Tohumcu, Hanifi Tohumcu, Ali Kaysı, Ramazan Yıldırım, Rıfat Hüner, Ayşe Tohumcu, İnşaat Müheahhitleri Derneği, Damla Ecza Deposu, Meas Tekstil.

s

a

ğ

l

ı

k

29


Bebeklerde

Gözyaşı Kanal Tıkanıklığı

ve Tedavisi

Op.Dr.Nurettin ŞAHİNGÖZÜ

Bazı bebeklerde görülen ve doğuştan bulunan gözyaşı kanalının tıkalı olması tehlike yaratıyor. Bebeğin doğumdan itibaren gözlerinin sulanması ve çapaklanması gözyaşı kanalı tıkanıklığının belirtisi olarak görülür. Kesin teşhis için bir göz doktoruna başvurulmalıdır.

Göz Hastalıkları Uzmanı

Y

eni doğmuş bebeklerde sık görülen ve bebeğin fizyolojisinden kaynaklanan gözyaşı kanal tıkanıklıkları anneleri tedirgin edebiliyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Op.Dr.Nurettin ŞAHİNGÖZÜ bebeklerde görülen gözyaşı kanalı tıkanıklığında neler yapılması gerektiği hakkında şu bilgileri veriyor. NEDEN OLUŞUR? Gözyaşı kanalı tıkanıklığı bebeklerde sık görülür. Bunun nedeni gözyaşı kanalının son kısmının gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Kanal tıkalı olduğu için burna geçemeyen gözyaşı, göz kapağından yanağa doğru akar. Gözyaşı kanalı tıkanıklığı, gözde sık sık enfeksiyona da (gözün mikrop kapması) neden olur. Gözyaşı gözümüzü tozdan,dış etkenlerden korur ve göz kırpma ile yenilenir, tüm yüzeye yayılır.. Gözyaşı, “gözyaşı bezinden” salgılanır. Bu bez, üst göz kapağının dış kısmında yer alır. Ayrıca gözyaşı salgılayan yardımcı bezler de 30

s

a

ğ

l

ı

k

mevcuttur. Salgılanan gözyaşı, kırpma hareketi ile göz yüzeyini kaplar. Daha sonra gözyaşı, alt ve üst göz kapaklarının iç kısmında yer alan kanalcık ağızlarından, burna doğru akar. Bu kanalcık ağızlarına “punktum” adı verilir. Burna geçmeden önce gözyaşı “gözyaşı kesesi”nde toplanır. Keseden sonra, burun boşluğuna “gözyaşı kanalı”ndan geçerek akar. Bu boşalma kanallarındaki herhangi bir tıkanıklık ’gözyaşı kanal tıkanıklığı’ olarak tanımlanır. BEBEKLERDE GÖZ YAŞI KANAL TIKANIKLIĞI NEDEN OLUŞUR? Anne karnında yavaş yavaş gelişimini tamamlayan bebeklerden bazıları; gözyaşı kanalı gelişimi tamamlanmadan doğar. Genellikle bebeklerde gözyaşı kanalı çok incedir ve gözyaşının boşalmasına izin vermez, kolaylıkla da tıkanır. Bu durum çoğunlukla 1 yaş civarında düzelir.Daha nadir olarak gözyaşı kanalı doğuştan ağ şeklinde bir doku ile tıkalı olabilir ve bu durumda cerrahi tedaviden yarar gö-

recektir. Büyük çocuklarda gözyaşı kanalı tıkanıklığı nadir olarak görülür. Çocuklarda gözyaşı kanal tıkanıklığı travma sonucu ve o bölgede kistik bir yapının oluşması sonucu görülebilir. ANNELER DİKKAT Gözyaşı kanalı tıkanıklığına bağlı olarak, bebeklerin gözaltı kısmının şiştiği, kızardığı ve ateşinin yüksekliği de görülebilen vakalardır. Bu gibi durumlarda öncelikli olarak hiç vakit kaybetmeden bir göz doktoruna gidilmesidir.” Kimi bebeklerde doğuştan gözyaşı kanalının tıkalı olduğunun en tipik göstergesi, doğumdan hemen sonra gözlerde görülen sulanma ve çapaklanmalardır. Bebeklerin daha anne karnında gelişme sürecinde iken gözyaşı kanalının oluşmamış olması nedeniyle gözyaşı kanalının buruna açılan noktadaki zarın delinmeden bebeğin dünyaya gelmesidir. Zarın kanalı kapatması sebebi ile gözyaşı buruna boşalmayıp çözde sulanma ve çapaklanmalara neden olmaktadır.


TEDAVİSİ 3 AŞAMALIDIR Birincisi ;İlk 1 yıl masaj uygulaması yapılır. Masaj burun kökünden, aşağı doğru bastırılarak tekrarlanır. Günde 4 seans halinde 10 kere, bu masaj hareketini yapmak gerekir. Masajla kendiliğinden kanalın açılma ihtimali %95 civarındadır.Gözde çapaklanma oldukça antibiyotikli göz damlalarının günde 4 kez kullanılması icap eder. İkincisi 1. yılın sonunda, yaşarma geçmezse kanal kendiliğinden açılmadı demektir. O zaman “probing“ denilen sondalama işlemi yapılır. Bebeğe genel anestezi verilerek gözyaşı kanalının üst ucundan sonda dediğimiz bir aletle girilir ve kanalın alt ucundaki tıkanıklık açılır. Ortalama 3 dakika süren bu uygulamada başarı oranı yüksektir. Ancak yaşarma şikayeti geçmezse, 2 ay sonra 2. bir sondalama daha yapılır. Üçüncüsü olarak kanal halen açılmazsa, bu kez 3 yaşın dolması beklenir ve “dakriyosistorinostomi” denen ameliyat yapılır.Bu ameliyat kısa süren ve lazer ve mikrocerrahi yöntemleri ile yapılan bir ameliyattır.

BEBEKLERDE GÖZYAŞI KANALI TIKANIKLIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR? Aşırı sulanma Gözde sık sık çapaklanma Burun köküne basmakla, göze iltihap gelmesi,uyurken çapaklanma sonucu gözlerin yapışıklığı Burun kökününde şişlik

s

a

ğ

l

ı

k

31



“SAĞLIK YÖNETİCİSİNİN GÜNDEMİ” bu panelde konuşuldu

Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) ev sahipliğinde, Sağlık ve Sigorta Yöneticileri Derneği (SASDER) tarafından Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Toplantı Salonu’nda “Sağlık Yöneticisinin Gündemi” konulu panel düzenlendi.

P

anelin açılış konuşmasını yapan ASİD Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, bu tür organizasyonlara ev sahipliği yapmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi. ASİD Yönetim Kuruluadına tüm konuşmacı ve katılımcılara teşekkür eden Dr. Yıldırım, “Bu tür organizasyonlardapaylaşılacak bilgiler sağlık kuruluşlarının geleceği için hayati önem taşıyor. Şu anda nerede olduğumuz ve gelecekte nasıl bir yol izlememiz gerektiği konularında paylaşımda bulunarak doğru hedefler belirleyebiliriz. Böyle bir toplantıyı Gaziantep’te düzenlediklerinden dolayıSASDER’e-

teşekkür ediyorum” dedi. SASDER BaşkanıDr. Melih Bulut ise bu organizasyonu3 yıldır planlandıklarını kaydederek, “İlk toplantımızın Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde yapılmasından dolayı çok mutluyum. Gaziantep’teki katılımcılarımızın heyecanlarından dolayı çok memnunum. Güzel bir panel gerçekleştireceğiz” diye konuştu. İki oturum şeklinde gerçekleşen panelin “Gündemden Başlıklar”dan oluşan birinci oturum Dr. Baki İtezbaşkanlığında yapıldı. Dr. Melih Bulut “Hastanelerde Kriz Yönetimi”, Dr. Murat Kaya “Sağlıkta İnovasyon”, Dr. Murat Fırat “Sağlık Kurumlarında İş Sağlığı ve Güvenliği”, Dr. Ömer Güzel “Sağlıkta İnsan Gü-

cünün Verimli Kullanımı” konularında bilgiler verdi. Dr. Sermet Gün Erdem’in başkanlığını yaptığı “Kurumsal Paydaşlar ve Uygulamalar” konulu ikinci oturumda ise Dr. Ömer Faruk Erbay“Sağlık Bakanlığı Özel Hastaneler ve Ayakta Tedavi Kurumları Yönetmelikleri”, Dr. Cengiz Konuksal“SGK Özel Sağlık Kurumları Sözleşmeleri”, Elvan Atalay“Özel Sağlık Sigorta Süreçleri”ile ilgili bilgiler paylaştı. Soruların yanıtlanması ile sona eren panele SGK İl Müdürü Mehmet Uzun, İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Özgül Balıkve çok sayıda sağlık yöneticisi katıldı. Panelin sonunda ASİD Yönetim Kurulu tarafından panelistlere armağan takdim edildi.

s

a

ğ

l

ı

k

33


Sağlıkta “ithal” dönüşümde

deniz bitti!

Gaziantep - Kilis Tabipler Odası Başkanı Dr. Hamza Ağca; sağlık harcamalarının tüketimi teşvik eden uygulamalarla her geçen gün arttığını söyledi.

G

aziantep Kilis Tabipler Odası Başkanı Dr. Hamza Ağca;sağlığa ulaşmanın kolaylaştığını, bunun iyi bir şey olduğunu ancak sağlığa ulaşmanın kolaylaşmasının, başvuru ve muayene, ameliyat, girişim, gibi işlem sayısını artırdığını bunun da sağlık harcamalarını artırdığını belirtti. Bu tüketimin hükümete oy olarak geri döndüğünün görüldüğünü de belirten Ağca, gelişmiş ülkelerde sağlığa harcanan para oranlarının, gelişmekte olan ülkelere göre farklılık gösterebileceğini açıkladı. Ağca;” gelişmekte olan ülkelerde (örneğin Türkiye gibi) tamamlayıcı sigorta ya olmaz yada çok az miktarda olur.Türkiye’de kişi başına sağlığa harcanan para OECD ülke ortalamalarından azdır. Bu harcamaya rağmen, hükümet maliyeti karşılamak istememektedir. Ya tamamlayıcı sigorta oranlarını artırarak yükü halka aktarmak istemektedir, ya da çalışanların emeğini ucuzlatmaya çalışmak isteyecektir. Aile hekimlerinin çalıştıkları sürelerden daha fazla çalışmalarını istemek ve geçtiğimiz günlerde başbakanın hatırlattığı “sevk zinciri” getirilebilir açıklaması sağlıkta yapılabilecek düzenlemelerin ,önümüzdeki günlerde hem halka hem de çalışanlara olumsuz yansıyacağına işaret etmektedir. Diğer bir seçenek ise giderlerin azaltılması için , ilaca ve malzemeye yapılan ödemeleri azaltmaktır.İlaç bedelleri muadil ilaç vs. ile ucuzlatılabilir. Çin malı vb. malzemeler ile Malzeme giderleri azaltılabilir.Bütün bunlar sağ-

34

s

a

ğ

l

ı

k

Dr. Hamza Ağca

Gaziantep Kilis Tabipler Odası Başkanı


lığa ,hükümetin daha fazla harcama niyetinin olmadığına işaret etmektedir Hedef Emeği Ucuzlatmaktır Her geçen gün halkın cepten harcamaları ürkütmeden artırılmaktadır. Ama asıl işlemler birinci basamakta yani aile hekimliği hizmetlerinde yapılmaktadır.Zaten bir kaç kat fazla iş yükü ile çalışan Aile hekimlerine bir kaç kat daha iş yükleyerek, aynı ücret ile daha fazla çalışmaları sağlanabilirse maliyet azaltılacaktır. Hedef emeği ucuzlatmaktır. Birinci basamak ucuzlatılabilirse, hastane, üniversite, hatta CEO emeği bile ucuzlatılabilir. Bu yaklaşım sağlıkta kaliteyi artırmayacağı için halka yansıması da olumlu olmaz. Yapılacak düzenlemeler popülist bir

yaklaşım olup ekonomik bir bakış açısı değildir. Sağlıkta düzenlemeler , halktan yana, niteliği arayan bakış açısı ile yapılmalıdır. Hem Tüketimi Teşvik Etmek Hem Maliyeti Azaltmak ? Vatandaşın daha iyi sağlık hizmetini alabilmesi için hastalık değil kişi merkezli bir sistemin kurulmasının uygun olduğunu söyleyen Ağca, Sosyal güvenlik açığının da ancak böyle azalacağını söyledi. Ağca; “Gelişmiş ülkelerde kişi başı gelir 20 bin dolar civarıdır. Bu gelir ortalaması ile tamamlayıcı sigorta yapılabilir. Türkiye’de tamamlayıcı sigorta yok denecek kadar azdır. Türkiye’de kişi başına düşen sağlık harcaması 2013

yılı itibarıyla 767 dolar iken, OECD ortalaması 3 bin 399 dolar. . Türkiye’de sağlık harcamaları, 2011 yılı için yüzde 9.3 olan OECD ortalamasının ve yüzde 9 olan Avrupa Birliği(AB) ortalamasının altında gerçekleşmiştir.Yani halkın yerine, devletin harcama yapması sağlanabilir. Özel Hastaneler İsyan Ediyor 2014 Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Toplantısında konuşan Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı Reşat Bahat, “Yüzde 40’ı alabilmek için vatandaştan yüzde bin, 2 bin gibi farklar almak zorunda kaldıklarını belirtti. OECD verilerine göre Türkiye’de toplam sağlık harcamasının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranı 2008 yılı için yüzde 6.1’dir. 2011 yılı için ise ABD yüzde 17.7 ile en fazla sağlık harcaması yapan ülke konumundadır. Yani halkın yerine, devletin harcama yapması sağlanabilir. Sağlık harcaması 84 milyar 390 milyon TL olarak gerçekleşti Sağlık harcaması, 2012 yılında 74 milyar 189 milyon TL olup, 2013 yılında %13,8 oranında artarak, 84 milyar 390 milyon TL’ye ulaşmıştır. Kişi başı sağlık harcaması, 2012 yılında 987 TL iken, 2013 yılında 1110,00 TL olarak gerçekleşmiştir. Sağlık harcamalarının %78,5’i genel devlet bütçesinden karşılandı Türkiye’de vatandaş, 2012’de 11.7 milyar, 2013’te ise 13.2 milyar lira sağlık ödemesi yapmıştır .Genel devlet sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2012 yılında %79,2 iken 2013 yılında ise %78,5 olarak gerçekleşmiştir. Hanehalkları tarafından yapılan cepten sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2012 yılında %15,8 iken, 2013 yılında %16,8’e yükseldi.2014 yılında hakın cepten ödemesi % 20 civarı olmuştur.. Dışarda planlanmış ülkemizde, uygulan sağlıkta dönüşüm proğramı,çalışanlarına rağmen ,başarıyı aramak zorluğunu ,aşmaya çalışmaktadır.Aşılması gereken bir zorluk olarakta görüyoruz ki; Halkın cebinden ödemeler giderek artmaktadır. Tabip odası olarak, çözüm konusunda her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzun bilinmesini isteriz.

s

a

ğ

l

ı

k

35


Kış ile birlikte hem soğuklar hem depresyon ihtimali artıyor Depresyondan uzaklaşmanın yolu Yetişkinlerin yüzde 10’unda gözlemlenen kış depresyonu ile kişiler kış ayları yaklaştıkça mutsuzluk, keyifsizlik, hayattan tat alamama ve enerji azalması gibi sorunlar yaşayabiliyor. Özellikle kadınları etkisi altına alan bu hastalığın, güneşin etkisinin azalması ile kendini gösterdiği belirtiliyor. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, hastalıktan korunmanın yolları olarak başta haftada en az iki kez balık tüketmek ve sık egzersiz olmak üzere 7 öneri sunuyor. Güneşin etkisinin giderek azaldığı kış aylarına geçişte, enerji yoksunluğu ve hayattan keyif alamama gibi problemler baş gösteriyor. Yetişkinlerde yüzde 10’a kadar varan bir oranda görülen ve daha çok kadınları etkileyen bu problemler kış depresyonu olarak adlandırılıyor.

36

s

a

ğ

l

ı

k


Kış depresyonunun belirtileri Teknik adı “mevsimsel duygudurum bozukluğu” olan kış depresyonu kendini farklı belirtilerle gösteriyor. Enerji yoksunluğu, isteksizlik, genel keyifsizlik ve buna bağlı olarak konsantrasyon güçlüğü ve performans düşüklüğü görülüyor. Sabahları güç uyanma, geceleri uyuyamama ve dolayısıyla gün içinde aşırı uykulu olma durumu, bu depresyonun en önemli belirtilerini oluşturuyor. Tüm bunlara ek olarak, depresyona giren kişi sıklıkla karbonhidratlı besinler tercih ettiği için kilo da alıyor. Kış depresyonunu yenmenin yolu Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, kış depresyonundan korunmak ve depresyonu yenmek için 7 etkili öneri sunuyorlar. Buna göre: Kış süresince gündüz saatlerinde doğal güneş ışığını olabildiğince almak büyük önem taşıyor. Penceresiz, yapay ışıkla aydınlatılan ortamlarda çalışanların, bu eksikliği telafi etmek için mesai öncesi ve hafta sonları güneşli ortamlarda bulunmak için çaba göstermesi gerekiyor. Ev ve iş yerinde kullanılan aydınlatmanın doğal güneş ışığı tarzında ışık veren ampullerle yapılması öneriliyor. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, D vitamini açısından zengin olan balığın haftada en az iki kere yenmesi gerektiğini söylüyor. Bol sıvı ve meyve suyu tüketimi de depresyonun baş düşmanları olarak öne çıkıyor. Kış depresyonunu yenmek için güneşli ve rahat bir ortamda kış tatili yapmak öneriliyor. Uzmanlar, kış ortasında güneş takviyesi alarak, depresyondan kurtulmanın mümkün olduğunu söylüyor. Kış depresyonuna yakalanmanın en büyük sebeplerinden biri olarak uyku alışkanlıklarını değiştirmek öne çıkıyor. Uyku alışkanlığına sadık kalarak, geceleri geç saate kadar ayakta kalmamak vücudu zinde tutuyor ve depresyona karşı koruyucu işlev görüyor. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, haftada 3-4 gün yapılan egzersizin daha dinç bir vücut ve geceleri deliksiz bir uyku sağlayacağını söylüyor. Kış mevsiminin devamlı ertelenen sosyal aktiviteleri gerçekleştirmek için uygun olmadığını düşünmemek, mevsim şartları ne olursa olsun planlanan etkinlikleri gerçekleştirmek zihni depresyondan koruyor.

Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları kış depresyonunun baharın gelmesiyle kendiliğinden geçebileceğini, ancak duygu durumundaki düşüşler her sene belirgin olarak çıkıyor ve hayatı ciddi derecede etkiliyorsa bir uzmana başvurmanın faydalı olabileceğini söylüyor.

s

a

ğ

l

ı

k

37


Kadınların korkulu rüyası:

Op. Dr. Manolya Yılmaz Belgin Özel Primer Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

İdrar kaçırma

İdrar kaçırma, insanların yaşam kalitesini azaltan ve sosyal sıkıntılara yol açan bir durum. Özel Primer Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Manolya Yılmaz Belgin, kadınlarda idrar kaçırma sorununu anlattı... Op. Dr. Manolya Yılmaz Belgin, yaptığı açıklamada kadınların yaklaşık yüzde 20’sinde görülen idrar kaçırma şikayetleriyle ilgili “Kadınlarda sosyal, hijyenik, duygusal, ekonomik ve cinsel sorunlar yaratır” dedi. İdrar kaçırmanın pek çok türü ve sebebi olsa da en sık karşılaşılan iki sebep olduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti: “Bunlardan en sık görüleni stres inkontinans dediğimiz, kadınların aksırıp öksürdüğünde ya da ıkındığında, güldüğünde karın içi basıncının arttığı durumlarda idrar kaçırması ve urge inkontinans dediğimiz ani idrar hissinin gelmesi ve tuvalete yetişememeye bağlı idrar kaçırılmasıdır. Bu iki durum ayrı ayrı olabildiği gibi birlikte de olabilir ve tüm idrar kaçırmaların yaklaşık yüzde 85-90’ını oluşturur. Hastalar çoğunlukla, öksürme, gülme, zıplama merdiven çıkma, ıkınma gibi davranışlarda bulunduğunda idrar kaçırır. Urge inkontinansta ise, hastalar herhangi bir eylemde bulunmasa bile işini bırakıp ani bir idrar yapma isteği duyup tuvalete yetişmeye

38

s

a

ğ

l

ı

k

çalışırken idrar kaçırıyordur. Bu iki durum birbiriyle karıştırılmamalıdır. Bu durumların dışında diyabet ya da birtakım nörolojik hastalıklarda, genital fistüllerde, aşırı kabızlıkta, idrar yolları enfeksiyonlarında ya da idrar akışını arttıran ilaçların kullanılması sırasında da idrar kaçırma olabilir. Bu durumların birbirinden ayırmak için mutlaka ürojinekolojik muayene yaptırmaları gerektiğini ve bunun için mutlaka doktora gidilmesi gerektiğini ifade etti. Op. Dr. Manolya Yılmaz Belgin “İdrar kaçırma, dışkı kaçırma, sık idrara gitme, idrarını tam boşaltamama hissi, cinsel ilişkide rahatsızlık, vaginal yanma, ağrı, kaşıntı, akıntı varsa doktora gidilmeli. İleri yaş ve kadın cinsiyeti, ailesinde idrar kaçırma şikayetleri olanlar, menopoz, geçirilmiş pelvik cerrahi öyküsü, diyabet, kalp, böbrek, eklem ve omurilik hastalıkları, geçirilmiş felç, sigara içimi ve ona bağlı gelişen kronik öksürük, fazla alkol, çay ve kahve tüketimi, kilo alma, kronik kabızlık, öksürük hastalık belirtileridir” diye konuştu.

Yarım saatte Kurtulmak Mümkün Op. Dr. Manolya Yılmaz Belgin, öncelikle idrar kaçırmanın türü ve sebebi belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak “Bundan sonra hastaya yaşam davranış önerilerinden pelvik kas egzersizlerine ya da medikal tedaviden cerrahi tedaviye kadar durumuna göre bir takım tedavi önerilerinde bulunuyoruz. Bir grup idrar kaçırma şikayetleri pelvik kas egzersizlerinden oldukça yarar görmektedir ve yeni fizik tedavi yöntemlerinden oldukça iyi sonuçlar almaktayız. Ayrıca idrar kaçırma cerrahisinde eskiden uygulanan cerrahi yöntemlerin hem başarı oranları düşük hem de hastaların hastanede kalış süreleri ve komplikasyon oranları yüksekti. Son 4-5 yılda uygulanan yeni modern yöntemler ve cihazlarla cerrahi gerektiren hastalar yarım saatlik kısa bir operasyonla kendilerini yaşamdan uzaklaştıran bu sorundan kurtuluyor ve aynı gün içinde evine gidip bir gün sonra da normal hayatına dönebiliyor dedi.


s

a

ğ

l

ı

k

39


Muhasebeciler Geleneksel Kan Bağışı Kampanyası’na katıldı

Gaziantep Serbest Muhasebeciler ve mali Müşavirler Odası tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen bu yıl ki kampanya Muhasebeci, mali müşavir meslek mensupları tarafından büyük ilgi gördü.

M

eslek mensuplarının yoğun olarak kampanyaya katılımı sonucu 100 e yakın kan ünitesi toplandı. “Geleneksel Kan Bağışı Kampanyası” ile ilgili bir açıklama yapan Gaziantep Serbest Muhasebeciler

40

s

a

ğ

l

ı

k

ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Hüseyin Özbay GSMMMO Çevre ve Sağlık Komisyonunun yaptığı bu etkinliğin ülke genelinde bağış sorumluluk bilincini arttırmanın yanı sıra toplanan kan ünitelerinin de ihtiyaç sahiplerine ulaşması yönünde atılmış bir adım olduğu-

nu , sosyal gelişmişlik bilincinin topluma yansıması bakımından önemli olduğunu vurguladı. Özbay,”bu konuda başarılı bir oda olduğumuz aşikardır.Ben bu kampanyaya katılan meslek mensubu arkadaşlarımı duyarlılıklarından dolayı kutluyorum.” dedi.


1879’dan Bu Güne...

s

a

ğ

l

ı

k


Doğal kanallardan

tanı ve tedavi… Endoskopik tanı ve tedavi Halk arasında kapalı ameliyat olarak bilinen endoskopik yöntemle, vücuttaki doğal kanallar yoluyla ya da deride açılan küçük deliklerle teşhis ve tedavi sağlanıyor.

42

s

a

ğ

l

ı

k


T

ıbbın hemen her alanında kullanılan endoskopik yöntemin beyin cerrahisine önemli avantajlar getirdiğini belirten TOBB ETÜ Hastanesi Nöroşirürji Uzmanı Prof. Dr. Engin Gönül, daha iyi görüntü ve daha güvenli yaklaşımla teşhis ve tedavi yapıldığını söyledi. Prof. Dr. Gönül, vücuttaki doğal kanallar ve küçük deliklerden yola çıkılarak gerçekleştirilen endoskopik uygulamaların faydaları ve beyin cerrahisindeki yeri hakkında bilgi verdi.

Prof. Dr. Engin Gönül

TOBB ETÜ Hastanesi Nöroşirürji Uzmanı

Endoskopik Cerrahinin faydaları Endoskopik girişimlerin en büyük avantajı doğal açıklıklardan veya deride açılan küçük deliklerden girerek hedef organa ve yere ulaşarak ve burada gözle görülür net bir görüntü altında teşhis ve gerekli tedaviyi sağlamaktır. Endoskopi önceleri vücudun doğal boşluklarına sokularak uygulanan bir teknik iken günümüzde hemen her bölgeye sokularak kullanılmaktadır. Doğal boşluklar yoksa bu çalışılacak alanlar cerrahi olarak oluşturulmakta ve daha sonra sistem çalıştırılmaktadır. Bu işlem halk arasında kapalı ameliyat olarak da bilinir. Endoskopik beyin cerrahisi Lezyona ulaşmak için geniş bir kemik parçası kesilmez, beynin çekilmesine gerek kalmaz ve lezyona erken ulaşılır. Daha iyi görüntü sağlanması, daha güvenli yaklaşım, daha az komplikasyon ile paranazal sinüs anatomi ve fizyolojisinin korunması nedenleriyle giderek nöroşirürji pratiğinde daha çok yer bulmaktadır. Günümüzde hipofiz adenomlarının yanısıra, kafa tabanı tümörlerinin pek çoğu, hatta damarsal patolojiler de endoskopik yöntemlerle tedavi edilebilmektedir. Endoskopik hipofiz ameliyatı Hipofiz adenomlarının tedavisinde; Endoskopik transsfenoidal girişimde (Burun deliğinden girilerek ) nazal septum (burun orta hat yapıları) ve mukozanın korunması ile nazal tampona bağlı olarak yüzde 35 oranında görülen yüz ve başağrısı,atrofik rinit,septum perforasyonu,koku duyusunda azalma veya kaybı , diş etlerinde his bozukluğu, burun kemerinde deformite gibi komplikasyonlardan uzaklaşılmaktadır. Endoskopik Menengıom ameliyatı Menengiomalar en sık rastlanan intrakranial beyin (iyi huylu) tümörlerdir ve tüm intrakranial tümörlerin yaklaşık yüzde 13-26’sını oluşturur. Kafa tabanında yerleşen olfaktor oluk menengiomalarının çıkartılması için birçok cerrahi teknik kullanılabilir. Bu amaçla uzun yıllar frontal ya da bifrontal kraniotomi ile subfrontal yaklaşım kullanılmıştır. Endoskopik tümör çıkarılması:

Tümöre ulaşmak için genellikle burun delikleri (endonazal) kullanılır veya kafatasına küçük bir delik açılır. Boyun ve bel fıtığında endoskopi Boyun ve bel fıtıklarında, cerrahi girişimler minimal invaziv yöntemler kullanılarak gerçekleştirildiğinde; ameliyat süresinde kısalma, minimal doku travması ve cerrahi komplikasyonlarda azalma olduğu görülmektedir. Böylelikle hastanede kalış sürelerinde kısalma olmakta ve hastalar günlük normal yaşantılarına çok daha çabuk dönebilmektedirler. Hastanın vücudunda yalnızca kalem kalınlığında bir delik açılmakta ,hastalar aynı gün ayağa kalkmaktadır. Lomber endoskopik diskektomi Endoskopik bel fıtığı ameliyatı prensipleri diz artroskopisiyle aynıdır. Ameliyat 5 milimetre çapında bir endoskop içinden gerçekleştirilir. Cerrah ameliyat sırasında ameliyat alanını, ekrandan onlarca kez büyütülmüş olarak görür, endoskobun ucundaki kamera sayesinde cerrahın gözü adeta ameliyat alanı içindedir. Ameliyat sırasında fıtığa ulaşmak için omurga ve çevresindeki dokulara dokunulmaz. Perkütan Artroskopik Diskektomi (PAD) :Klasik açık yöntemlere göre daha az invaziv bir yöntemdir. Açık cerrahide özellikle parsiyel fasetektomi yapıldığında omurgada kayma riski artmaktadır. PAD yönteminde farklı açılı optik kullanılarak, özellikle foraminal (omurganın içinde sinir kökünün geçtiği delik) veya uzak lateral disklerde endoskopla lateralden yaklaşarak, fasetektomiye gerek kalmadan fıtıklaşan disk parçası alınabilir. Kimlere uygulanmaz? Bel fıtığının beraberinde, aynı bölgede dar omurilik kanalı, omurgada kayma veya kırık olan hastalarda, fıtığın kronik olup sertleşip kemikleştiği durumlarda endoskopik cerrahi uygulanmaz. Bu hastalarda klasik mikrocerrahi ameliyatı gereklidir. Komplikasyonlar Açık cerrahide olduğu gibi sinir hasarı, iltihap ve kanama ile sinirleri saran zarın yırtılması gibi komplikasyonlar bu girişimde de söz konusu olmaktadır. Ancak deneyimli ellerde bunlar çok düşük ihtimallerdir.

s

a

ğ

l

ı

k

43


Kış hastalıkları Kış hastalıklarının mevsim değişmelerine karşı vücudun tam uyum sağlayamamasından kaynaklandığını belirten Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, normalde ani ısı değişikliği gösteren özellikle soğuk havalarda vücudun uyum sağlayabilmek için fazla enerji harcadığına dikkat çekti.

B

u enerjiyi yerine koymakta bir gecikme olduğu takdirde vücut direncinin zayıfladığını ve bağışıklık sistemi olarak adlandırılan koruyucu mekanizmalarınyeterince cevap veremediği için enfeksiyonların ortaya çıktığını söyleyen Dr. Baran,“Ayrıcayaşlılarda, diyabet, kalp yetmezliği, kronik bronşit, astım, anemi, karaciğer ve böbrek hastalıkları ve kanser gibi kronik hastalıkları olanlarda kış hastalıkları daha sık görülmektedir. Diğer taraftan, iyi havalanmamış sinema, tiyatro, kafe gibi kapalı ortamlarda ve sigaralı ortamlarda bulunmak enfeksiyona yol açan mikropların insanlara bulaşmasında çok önemli rol oynamaktadır” diye konuştu. Kış aylarında sık karşılaştığımız hastalıklar Soğuk algınlığı(Nezle) Nezlenin, ikiyüze yakın çeşitli virüs (özellikle rhinovirüsler) tarafından meydana getirilen bir çeşit üst solunum yolu enfeksiyonu olduğunu kaydeden Dr. Baran, nezlenin toplumda en çok grip ile karıştırıldığını söyledi. Hastalıklı kişinin hapşırması veya öksürmesi sonucu virüsün havaya yayıldığını bildiren Dr. Baran,“Araştırmacılar, hapşırmayla 15 bin civarında küçük tükürük damlacıların etrafa yayılabileceğini söylemişlerdir. Damlacık içerisinde yer alan virüsler kolaylıkla havada ortama göre 1-2 gün

44

s

a

ğ

l

ı

k

kalabilirler. Daha sonra havadan gelen virüsler burun yoluyla insana geçer. Vücut buna karşı savunma göstermek için ilk önce burun akıntısı ve hafif ateşle cevap verir. Ayrıca üşütme, hapşırma, vücutta kırgınlık, halsizlik, terleme, göz yaşarması, burun tıkanıklığı, geniz akıntısına bağlı boğazda ağrı ve yanma, öksürük, ses kısılması, baş ağrısı ve kas ağrıları gibi belirtiler de görülmektedir. Hastalık yaklaşık 7-10 günde kendiliğinden geçer.Viral bir enfeksiyon olduğundan antibiyotik tedavisinin soğuk algınlığı dediğimiz nezlede yeri yoktur. Fakat nezlenin yanında bazı fırsatçı bakterilerin meydana getirdiği ilave enfeksiyon varsa ancak buna karşı antibiyotik verilebilir. Bunun için rahatsızlığın mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.Genelde tedavi semptomatik denilen yukarıda tanımlanan belirtilere yöneliktir” şeklinde konuştu. Grip(İnfluenza) ve Belirtileri Nezle ile çok karıştırılan grip hastalığının(diğer adıyla influenza) virüs kökenli olduğunu belirten Dr. Baran, “İnfluenza A-B-C virüsleri çok sık yapısal değişiklik gösterdiğinden hızla yayılma göstermektedirler. İlk defa 2500 yıl önce Hipokrat hastalığı “bulaşıcı öksürük salgını” olarak tanımlamıştır” dedi. Hastalığın genellikle sıklıkla sonbaharda görüldüğünü ancak yaz aylarının sonlarında da görülebileceğini kaydeden Dr. Baran,grip virüsününtükürük damlacıkları yoluyla bulaş-

Dr.Lütfi Baran

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı

tığını söyledi. Grip bulaştıktan sonra hastada yüksek ateş, üşütme, terleme, titreme, baş ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, balgam, halsizlik, yorgunluk, eklem ve kas ağrıları, bazen bulantı ve kusma görüldüğüne dikkat çeken Dr. Baran, bu belirtilerin nezlede de görüldüğü için çok karıştırıldığını söyledi. Nezlede ateşinnadir görüldüğünü ve varsa bile yüksek olmadığını ifade eden Dr. Baran,“Fakat gripte ateş 3940 dereceye kadar yükselmektedir. Öksürük ve vücutta ağrı genellikle gripte görülürken nezlede ise bunlar nadirdir. Yine boğaz ağrısı, göz yaşarması ve burun tıkanıklığı nezlede çok sık görülürken gripte bunlar nadir görülmektedir” dedi. Viral bir enfeksiyon olduğu için bu hastalıkta antibiyotik verilmesinin sakıncalı olduğunu bildiren Dr. Baran, “ Ancak fırsatçı bakterilere bağlı ek hastalıklar ortaya çıkmışsa o zaman hekim görüşüne göre antibiyotik başlanabilir. Hastalığın eğer tipi belliyse antiviral tedavi başlanır. Değilse aynı soğuk algınlığında olduğu gibi hastalık belirtilerine


göre yani semptomatik tedavi yoluna gidilir. Hastalık 1-2 haftada iyileşme gösterir” diye konuştu. Grip aşısınınnezlede koruyuculuk sağlamadığını vurgulayan Dr. Baran, gripte ise grip aşısı olup olmama yönündeki tartışmaların son zamanlarda gerek tıbbi yayınlarda gerekse de medyada arttığını söyledi. Dr. Baran grip aşısı ile ilgili şunları kaydetti: “Yapılan çok merkezli bazı çalışmalarda aşının koruyuculuğu yaklaşık yüzde 25 dolaylarında olduğu özellikle yaşlılarda grip aşısının gençlere göre daha düşük olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, aşıdan sonraki ilk 3 ayda koruyuculuğun yüksek olduğu, sonraki dönemlerde gittikçe azaldığı yönünde çalışmalarda yayımlanmıştır. Buna göre, sağlıklı her kişinin aşılanması yerine kronik hastalık olarak kanser, akciğer, karaciğer ve böbrek yetmezliği durumları, yaşlılık, yatalaklık, komplike diyabet ve kalp yetmezliği gibi yüksek riskli olan kişilere, sonbaharda özellikle Eylül-Ekim aylarında grip aşısı yapılabilir”.

Faranjit Faranjiti “Birçok bakteri ve virüsün sebep olduğu boğaz tabanının iltihaplı hastalığı” olarak tanımlayan Dr. Baran, hastalığın belirtileri ve görülme şekli ile ilgili şunları söyledi: “Boğazda ağrı ve yanma, gıcıklanma, öksürük ve geniz akıntısı ile kendini gösterir. Sigara içenlerde sıktır. Genellikle sinüzite bağlı mikroplu geniz akıntısına bağlı gelişir. Ayrıca, uykuda ağız açık uyuyanlarda, horlayan ve uyku apne sendromu vakalarında, mide reflüsünde de sık faranjit görülmektedir. Korunmak için hastalığa neden olan biyolojik ve çevresel faktörlerin iyileştirilmesi yapılır”. Sinüzit “Kafatasında alın, burun ve elmacık kemiği bölgelerinde yer alan içi hava dolu boşluklar sinüs olarak tanımlanmaktadır” diyen Dr. Baran,“Bunların burun içine doğru açılan kanallarının normalde açık olması gerekmektedir. Herhangi bir mikrobik durumda bu kanallarda tıkanmave boşluklarda ilti-

haplanma olmasına sinüzit denmektedir. Baş ve yüz ağrısı, burun tıkanıklığı, koku almada azalma, ateşlenme, geniz akıntısı, ağız kokusu, öksürük ve halsizlik görülür. Soğuk havalarda saçlarını iyi kurutmadan dışarı çıkanlarda, sigara içenlerde, allerjisi olanlarda, buruna ait polip ve kemik deformitelerinin bulunduğu ve hava kirliliğinin arttığı durumlarda sinüzit hastalığı artmaktadır. Korunmada bu anlatılan faktörlerden uzak durmağa çalışmalıdır. Tedavide ilgili hekim tarafından verilen ilaçlar kullanılmalı ve gerektiğinde ameliyat olunmalıdır” şeklinde konuştu. Larenjit Larenjiti, gırtlak bölümünde yer alan ses tellerinin enfeksiyona bağlı olarak iltihaplanması olarak tanımlayan Dr. Baran, hastalığın ses kısılması, boğaz ağrısı, öksürük, ateşlenme ve halsizlik ile kendini gösterdiğini, tedavide ilgili hekim tarafından verilen ilaçların kullanılması gerektiğini bildirdi. Tonsillit(Bademcik iltihabı) Bademcik iltihabının boğaz tabanının iki yanındabadem şeklinde yer alan lenf sistemine ait dokunun iltihaplanması ile ortaya çıktığını belirten Dr. Baran,“Bademcikler immünite dediğimiz bağışıklık sistemine aittir. Ağız içindeki mikropların ileri gitmesini engellemeye çalışır. Fakat bazen kendisi iltihaplanabilir ve her iltihaplanmada büyüyebilir. Çocukluk çağında çok sık görülür. Soğuk havalarda vücut direncinin düşmesine bağlı mikropların yayılması sonucu iltihap artar. Hastalık boğaz ağrısı, ağrılı yutma, ateş, üşütme, terleme, titreme, eklem ve kas ağrıları ile başlar. Ağızda kötü koku vardır.Hastalık bazen eklem romatizması, nefrit denilen böbrek iltihaplanması ve kalp kapak bozukluklarına yol açmaktadır. Tedavide ilgili hekimin ilaçları kullanmalıdır. Ağız temizliğine ve soğuk havalarda alınan soğuk içeceklere dikkat edilmelidir. Tekrarlayan iltihap durumlarında bademciklerin bazen ameliyatla alınması son çare olabilir” diye konuştu. Bronşit “Gıtlak ve ses tellerinden akciğer giden ana yollara bronş denilmektedir” diyen Dr. Baran, bronşitin belirtileri ve tedavi yolları hakkında şunları söyledi:“Bu hava yollarında inflamasyon

s

a

ğ

l

ı

k

45


denilen yangısal bazı değişiklikler sonucu bronş içi salgıların artar ve iltihaba dönüşür. Buna broşit denir. Akut ve kronik denilen tipleri vardır. Soğuk havalarda ve havasız kapalı mekanlarda mikropların solunum yoluyla bulaşarak bronşlara doğru ilerlemesiyle bronşit artar. Sigara içenlerde ve kronik hastalığı olanlarda sık görülür. Hastalık öksürük, başlangıçta kuru sonra balgam, boğaz ağrısı, ateş, terleme, bazen nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, tüm vücutta ağrı ile ortaya çıkar.Hastalık ilgili hekim tarafından muayene, laboratuvar ve akciğer filmi gibi bazı tetkikler sonucu tedavi edilir”. Pnömoni(Zatürree) Bronşitin tedavi edilmediği takdirde bazen zatürreye dönüşebildiğine dikkat çeken Dr. Baran, “Bronşların daha aşağısı olan havalanmanın başladığı küçük hava yolları ve alveol denilen oksijen alışverişinin olduğu yerlerin iltihabıdır. En ölümcül olan kış hastalıklarında yer alır.Hastalığa bakteri, virus ve mantarlar neden olduğu gibi bazen kimyasal maddelerin nefes yo46

s

a

ğ

l

ı

k

luyla alınmasıda hastalığa neden olabilir” dedi. Hastalığın ateş, öksürük, balgam, üşüme, titreme, göğüs ağrısı, nefes darlığı, iştahsızlık, halsizlik ve kırgınlık belirtileri ile kendini gösterdiğini söyleyen Dr. Baran, “Hastalık en çok kronik hastalıkları olanlarda, sigara kullanımı ve alkol alımı olanlarda sık görülmektedir.Tedavi, ilgili hekim muayene ve tetkikleri sonrası belirlenir. Zatürree aşısı günümüzde koruyuculuğu oldukça yüksek olan aşıdır. Tek doz aşı ile özellikle pnömokok türü hastalıkda ömür boyu etkidir” diye konuştu. Kış hastalıklarından korunmak için yapılması gerekenler Bol meyve ve sebze tüketilmelidir. Limon, portakal, mandalina, elma ayrıca yoğurt, çörek otu, zencefil, nane, ada çayıgibi bitki çayları soğuk algınlığının belirtilerini azaltmada oldukça faydalıdır. Bol sıvı alınmalıdır. Böbrek ve kalp yetmezliği olanlar doktoruna danışarak kontrollü almalıdır. Yumurta, süt ve bal bağışıklık sistemi üzerine kuvvetlendirici etki yaptığı

bilindiği için özellikle sabah kahvaltısı düzenli yapılmalı ve bu gıdalardan yenilmelidir. Düzenli ve dengeli beslenilmelidir. Sentetik değil, pamuklu ve yünlü elbiseler tercih edilmelidir. Yaşlı ve kronik hastalığı olanlar anti-oksidan vitaminler almalıdır. Sonbaharda özellikle Eylül-Ekim aylarında grip aşısı yapılmalıdır. Sigara içilmemeli ve sigaralı ortamdan uzak durmalıdır. İyi havalanmamış kapalı ve kalabalık ortamlarda sık kalınmamalıdır. Okul, kışla, kreş ve yurt gibi toplu yaşanılan yerlerin temiz tutulmalı ve havalandırılmalıdır. Hava kirliliği olan yerlerde özellikle akşamları dışarıda fazla dolaşılmamalıdır. Gerekirse maske kullanılmalıdır. Kalem, klavye ve mouse, kitap, bardak gibi özel eşyaları hastalıklı kişilerden teması uzak tutmalıdır. Mikropların bulaşmasında önemli yer tutan tokalaşma, ortak kullanılan kapı kolları ve toplu taşıma araçlarında tutunulan yerlere dikkat etmeli elleri sık sık yıkamalı veya kolonyalı kağıt mendillerle silmelidir.



Fazla kilolarınızdan

lazer lipoliz

Lazer Lipoliz Nedir ?

48

s

a

ğ

l

ı

k

ile kurtulun Plastik cerr ah aldırma işle lar tarafından, yağ mlerinin bir la yardımı ile gerçekleşti zer rilmesine Lazer Lipo liz denilir. L azer Lipoliz , vücudu ş ekillendirm ek, vücuttaki yağ fa zlalıklarınd an kişileri kurtarmak için yapılan estetik yöntemlerd en biridir. L azer Lipoliz ile y ağ aldırma yönteminde, yağları nızın kolay bir şekilde parçalanm ası için bir lazer cihaz kullanılır. L ı azerle yağ aldırma estetik am eliyatlarınd a, p cerrahın, d eri elastikiy lastik eti alımı konu sunda tecrü ve yağ besi çok önemlidir. Deneyimli bir c vücudu şe killendirme errah, k için ame liyat planla ması yapa rken, yağ depolanm alarını bir b ütün olara değerlend k irir.


Fazla Kilolardan Lazer Lipoliz ile Kurtulun Sürekli rejim ve spor yaparak fazla kilolarından kurtulmaya çalışan fakat ne yaparsa yapsınlar bu kilolardan kurtulamayanlar “Lazer Lipoliz” uygulaması ile istedikleri ve hayallerini kurdukları fiziksel özelliklere sahip oluyorlar.Diğer estetik uygulamalara göre çok daha büyük avantajlar sağlayan Lazer Lipoliz uygulaması, vücuda lokalize olan yağların giderilmesi için kullanılan son derece ideal bir yöntemdir. Ergenlik dönemi sonrasında vücutta sabit kalan yağ hücreleri, beslenme alışkanlıklarımıza göre boyut değiştirmektedirler. Kilomuzdan memnun olmamıza rağmen bazı bölgelerimizde özellikle basenlerde, kollarda, kalçalarda, gıdı bölgesinde, bacaklarda istemediğimiz yağ fazlalıkları olabilmektedir. Her ne kadar spor yaparsak yapalım ya da egzersiz yaparsak yapalım bu bölgede ki yağlardan kurtulamayız. Son zamanlarda oldukça popüler olan Lazer Lipoliz uygulaması ile bu istenmeyen bölgesel yağlardan son derece hızlı ve kolay bir şekilde kurtulmak mümkündür. Lazer Lipoliz ile Klasik Liposuction Arasındaki Fark Liposuction yaptığımız basen ya da karın yağlarına, sadece yağ hücrelerine etkili dalga boyunu üreten lazer cihaz ve ucunda kırmızı bir ışık olan 1mm’lik bir fiber uç ile lazer uygulayarak yağların parçalanmasını sağlıyoruz.Bu yöntem Liposuction’a nazaran daha ince bir uç olduğundan daha az travmatik. Aynı zamanda kanama riski lazer lipoliz ile daha az. Bu sebeple ameliyat sonrası morluklar da daha az oluyor. .Lipoliz işlemini yaparken cilde etki eden 2. bir dalga boyu ile cildin gerilmesi sağlanıyor. Aslında bu Lazer Lipoliz’in en onemli avantajlarından biri diyebiliriz. Mesela kollarında yağlanma ve sarkma olan bir bayanın tedavisinde daha önce Liposuction ile koldaki yağlar alınıp , cilt germe işlemi yapılırdı. Hastanın kolları 3-4 hafta şişer, kol altında çizgi şeklinde bir iz kalırdı. Lazer Lipoliz tekniği ile artik germe işlemi yapmadan hem yağlar yok ediliyor hem de ciltte kesim yapmadan sıkılaşma sağlanabiliyor. Lazer Lipoliz Sonrası Aynı Bölgelerde Yeniden Yağlanma Olur mu? Lazer Lipoliz ile bu yağ hücreleri parçalanarak yok edilir.Yok edilen hücrelerin olduğu bölgelerde yağlanma olmaz. Bu yüzden tekrar yeni kilo alımı olmaz.

Op. Dr. Ertan

Sev Amerikan Ha

Günal

stanesi Esteti

k Cerrahi Uzma

Lazer Lipoliz Nasıl Uygulanır? Lazerle Yağ Aldırma, kişiler uyanıkken yapılan estetik cerrahi uygulamasıdır. Lokal Anestezi ile yapılır. Hijyen açısından, ameliyathane koşullarında gerçekleştirilmektedir. Uygulama yapıldıktan sonra kişiler aynı gün taburcu edilir. Bir lazer yardımı ile uygulama bölgesindeki yağ depolanmaları parçalanır. Parçalanan yağ hücreleri, zamanla sıvı halde serbestleşir. Bu sıvı zamanla vücut tarafından atılır. Lazerle uygulama yapılırken, uygulama yapılan bölgede yağ hücrelerinin zar bütünlüğü zarar görür ve bozulur. Vücut doğal yollardan, bozulan yağı dışarı atar. Lazerin avantajı sayesinde kanama görülmesi engellenir. Morarma oluşmaması sağlanır. Ayrıca lazerin özellikleri sayesinde kollajen sentezi uyarılmış olur. Yeni bağ dokusu oluşumu sağlanmış olur. Bu etkiyle, lazer uygulaması yapılan bölgelerde deride sıkılaşma ve toparlanma elde edilir.

s

a

ğ

l

ı

k

49



Sinsi hastalık AORT YIRTILMASI Medical Park Gaziantep Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniğinden Op. Dr. Mustafa Bilge ERDOĞAN, kalp hastalıkları arasında en sessiz ve belirtisiz olan aort anevrizmasına karşı bilgilendirmede bulundu.

H

erkes Süleyman SAKAR kadar sanslı olmayabilirdi. Hatay’dan acil olarak gelen 41 yaşındaki Süleyman SAKAR’da kalpden çıkan ana aort damarında genişlemeye bağlı rupture tespit edildi. Hasta hemen ameliyata alındı. Aort kapaktan baslayıp beyin damarlarına ilerleyen yırtık ve rupture (yanı kanama) olduğu görüldü. Aort kapağı ile beraber aort damarı değiştirildi. Hastanın yırtık ve kanamaya rağmen hastanemize yetiştirilebilmiş olmasının çok önemli olduğunu belirten Op. Dr. Mustafa Bilge ERDOĞAN bu durumlarda yaşam ile ölüm arasında ince bir çizgi kaldığını ve zamanın çok önemli olduğunu belirtti. Ameliyattan 5 gün sonra taburcu edilen hasta Süleyman SAKAR çok mutlu

olduğunu daha önce gittiği bir doktorun damar genişlemesi olduğunu söylediği ancak yakınması olmaması nedeniyle bir daha takibe gitmediğini belirtti. Aort Anevrizması ile ilgili Op. Dr. Mustafa Bilge ERDOĞAN, ‘‘Aort Damar duvarı yapısındaki dejenerasyon , aort anevrizmalarında en sık rastlanan etkendir ve genetik bir eğilimle beraberdir. 65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin yüzde 10’unda görülen aort anevrizması, ortaya çıktığında hastanın yaşamı ciddi şekilde tehdit eden bir sağlık sorunudur. Aort anevrizmasının yaklaşık yüzde 80’i hipertansiyona bağlı olarak ortaya çıkmaktadır Genç yaşlarda da görülebilmektedir. Aortun çeşitli bölgelerinde görülebilen

anevrizmalarda damar çapı, normalin iki katına ulaştığında damarın çatlaması, yırtılması ya da damar civarındaki tabakaların ayrışması gibi tehlikelere sık rastlanır. Bu nedenle, anevrizma tespit edilen hastalar yakından takip edilmeli ve aort çapının iki kata çıktığı ya da 5 santimetreyi aştığı durumlarda aktif tedavi uygulanmalıdır. Tedavi cerrahi olabildiği gibi bazı anevrizma türlerinde ozeliikle karın içindeki aort anevrizmalarında ameliyatsız endovasküler tedavi olanakları oldukca gelişmiştir’’ dedi. Her hastalıkta olduğu gibi Aort Anevrizmasında erken teşhisin önemini vurgulayan Op. Dr. Mustafa Bilge ERDOĞAN, özellikle ailesinde kalp hastalığı olan veya yüksek tansiyon hastalarının yılda bir kez kontrolden geçmelerini öneriyor.

s

a

ğ

l

ı

k

51


Çağımızın çığ gibi artan iki püsküllü belası :

OBEZİTE VE DİYABET Gaziantep Medical Park Hastanesi’nde görev yapan İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Mehmet Selim Aslan, asrın vebası haline dönüşen ‘ Obezite ve Diyabet’’ hakkında bilgiler verdi.

M

odern hayatın insanımıza kazandırdığı yaşam kolaylığı, hareket azlığına, artan gıdalara ulaşım kolaylığı ve fast food kültürü de kilo alımına neden olup bu iki durum (hareket azlığı+ kilo alımı) asrın vebasına dönüşen Obezite ve Şeker Hastalığına kapı aralamıştır. Yüzyıl öncesinin siyah beyaz fotoğrafları ile kıyaslandığında o dönem aile fotoğraflarında 10 kişiden biri belki kiloluydu. Ancak günümüzde bu oran neredeyse yarı yarıya ( yani 10 kişiden 5’i kilolu) artmış müşahede edilecektir. Daha kötüsü bir 50 – 100 yıl sonrasını düşünmek dahi istemiyor insan. Bu iki püsküllü bela (Obezite-Diyabet), adeta emme basma tulumba gibi birbirini beslemektedir. Yani her 10 obeziteden 9’u diyabetik ise tersi de geçerli durumda. Bu yüzden bu iki konunun birlikte ele alınıp, ciddi şekilde

52

s

a

ğ

l

ı

k

erken tanı, tedavi ve yaşam değişikliği ile kontrol altına alınması büyük önem arz etmektedir. Bu da multidisipliner bir yaklaşımla beraber düzenli tıbbi takip ile mümkün olmaktadır. Yaşadığımız güneydoğu bölgesi ve özellikle Gaziantep, şeker hastalığının en sık görüldüğü il konumundadır ‘‘Can boğazdan gelir’’ deyişine paralel maalesef boğazdan da gider sözünü doğrulayan bu istatistiklere paralel ayrıca Diyabet-Obezite gibi mide bağırsak hastalıklarında Türkiye’de zirveyi kimseye kaptırmıyoruz. Özellikle azalan hareket, artan kalori alımı ile beraber gelişen bu hastalıkların zamanında fark edilmeyip erken tedbir ve tedavi başlanmaması özellikle diyabetin komplikasyonları açısından hem hastalara hem de ülkemiz ekonomisine muazzam külfetler getirmekte

Uzm. Dr. Mehmet Selim Aslan Gaziantep Medical Park Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı

ve bu gidişle şeker hastalığından gelişen komplikasyonlara bağlı ölümler ilk sırayı alacak gibi. Bu manada erken teşhis tedavi amaçlı özellikle ailesinde genetik yatkınlığı olan insanların 3 ila 6 ayda bir kan şekeri ölçümü yaptırmaları, şeker hastası olanların 3 ayda bir kan şekeri ölçümü, böbrek, karaciğer, göz ve kalp yönünden izlenip dosyalanması önem arz etmektedir. Bu şekilde ‘‘ çağın vebası’’ olarak nitekim bu iki belaya daha ciddi ve önleyici mücadele imkanı doğar ve umarım Obezite ve Diyabetin önünü almayı başarırız. Herkese sağlıklı, bol hareketli, şeker hastalıksız ve normal kiloda bir yaşam dileklerimle.


Özel Deva Okulları

bölgenin en iyi okulu olmayı hedefliyor Kurulduğu günden bu yana hem ülkenin, hem bölgenin, hem de Gaziantep’in eğitimine büyük katkı sunan Gaziantep Deva Okulları, yeni eğitim ve öğretim yılında da başarısıyla göz dolduruyor.

D

eva Okulları, Gaziantep’te kurulduğu günden bu yana eğitim-öğretimin yanı sıra, öğrencilerin kültürel ve kişisel gelişimine de katkı sunuyor. Deva Okulları bilim, teknoloji ve sanatta bilginin sınırlarını genişletip, uygulamaları ile öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap veriyor. Okul, kendini bilgiyle doldurmak yerine, geleceğe değer ve bilgi katan nesiller yetiştirip, öğrencileri Türkiye’nin önde gelen bireyleri olmaya hazırlıyor. Öğrencilerine düşünsel ve davranışsal temeller kazandıran, toplumsal değerleri sahiplenen Deva Okulları, eleştirel düşünen, yaratıcı, bilimsel, sanatsal ve kültürel gelişimini tamamlamış, özgüveni ile dünyanın her yerinde ve yaptığı her işte başarı ile görev yapabilecek bireyler yetiştirmeyi amaçlıyor. Deva

okulları, geleceğe değer ve bilgi katan nesiller yetiştiren, farklılıkları zenginlik kabul eden, yabancı dil becerilerini geliştirmiş, üstün becerili ve karakterli bireyleri yetiştirmeyi kendisine misyon edinen bir okul olma özelliğini taşıyor. “BU ÜLKENİN GENÇLERİNİ, BU ÜLKE İÇİN YETİŞTİRİYORUZ” Özel Deva Okulları Genel Müdürü Mustafa Akgül yaptığı açıklamada, “Özel Deva Okulları olarak her şey eğitim ve öğretim parolasıyla, 20142015 eğitim-öğretim yılına başlamış bulunmaktayız. Okulumuz anaokulu, ilköğretim ve lise olmak üzere, birbirinden bağımsız üç kampüs sisteminden oluşan üç adet okul binamızla eğitime devam etmektedir. Toplamda 43 derslikten oluşan binamızda, Mekotronik, Biyoloji, Kimya, Fizik, Fen ve

Teknoloji, Satntranç, Lego ve Bilim Laboratuvarı olamak üzere üzere toplam 9 adet laboratuvarı ile , velilerimizin okula geldiklerinde tüm isteklerini sorun yaşamadan giderebilmeleri için okulumuzun tüm idari birimleri, genel müdür odası, müdür odaları ve veli görüşme odaları, öğrenci işleri, muhasebe, kurumsal iletişim birimi ve toplantı salonundan oluşan idari katımız dizayn edilmiş bulunmaktadır. Biz bu ülkenin gençlerini, bu ülke için yetiştiriyoruz. Bu sebeple geleceğe değer katan nesiller yetiştirmeyi hedefliyoruz. Şu an okulumuz 60 proje ile Gaziantep’te TUBİTAK proje yarışmasına katılan okul olarak göze çarpmaktadır. Göstermiş olduğumuz gerek eğitim ortamlarımız gerekse de personel anlamında, Gaziantep’in en iyi okulu olma adayı durumundayız” diye konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

53


Orgazm taklidi yapmaya son

Pek çok kadın eşiyle orgazm olamasa da taklit yaparak ya da öylece eşinin boşalmasını bekleyerek cinsel ilişkiyi tamamlıyor. Birçoğu ‘aile saadeti için’ bu durumu bir ömür boyu sürdürüyor. 54

s

a

ğ

l

ı

k


K

adınları, cinsel arzularıyla gerçek hayatta yaşa(ma)dığı cinsellik arasındaki bariyerleri yıkmaya çağıran Hipnoz ve Bilinçaltı Değişim Uzmanı Mehmet Başkak, zevk almayı öğrenmenin, mutlu ilişkiler geliştirmenin ve orgazmın doruklarına ulaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasının hipnoz desteğiyle mümkün olduğunu söylüyor. Hipnozla, yarım asırlık hayatında hissetmediği duyguları ilk kez yaşayan kadınların bile olduğunu belirten Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, birçok cinsel sorunun bilinçaltındaki yanlış kayıtlardan kaynaklandığını ve sorunun hipnoz desteğiyle bilinçaltı düzeyde çözümlenebildiğini vurguluyor. “Orgazmı yaşamadan ölmek istemiyorum” Hipnozla birlikte cinsel hayatı değişen çiftlerle ilgili çok sayıda vaka örneği bulunduğunu belirten Hipnoz Uzmanı Başkak, 65 yaşındaki eşi ile müracaat eden 58 yaşındaki B.B. isimli hanımefendinin orgazmı öğrenme sürecini şöyle anlatıyor. “40 yaşına gelmeden menopoza giren B.B., “Dergilerden, televizyondan eş-dosttan hep duyuyorum. Bir orgazm lafıdır gidiyor. Normalde şen şakrak biri olduğum halde ne zaman bu konu açılsa suskunlaşıyorum. İki çocuk annesiyim,

yakında kızımın bir bebeği de olacak. 25 yılı geçti evliliğimiz ve ben orgazmın ne olduğunu yaşamadan ölmek istemiyorum. En sonunda eşimi de razı ettim ve uzman desteği almaya karar verdik, bu yaşta olabilir mi?” diyerek müracaat ediyor. Çift ile yapılan ayrıntılı görüşmede her ikisi de benzer bir ilişki seyrini anlatıyor. Hep erkek başlıyor, kadın ise sürece dahil olup eşinin işini bitirmesini bekliyor. Eşi boşaldıktan sonra da duş alıyor ve böylece cinsel aktivite tamamlanıyor. Yıllardır 5 dakikanın altında tamamlanan bu süreçte B.B. sadece uzanıp eşinin rahatlamasını bekliyor, kendisi asla bir zevk hissetmediğini beyan ediyor. 10 Seansta hipnozla orgazm becerisi 10 seans süren hipnozla orgazm becerilerinin geliştirilmesi eğitiminde, 5. seanstan itibaren fark oluşmaya başladığını beyan eden çift, görüşmelere bazen ikisi birlikte, bazen ayrı ayrı katılıyor. Cinsellikle ilgili toplumsal tabuların neredeyse tamamına sahip olan B.B.’ye verilen eğitim süresinde, eşiyle birlikte cinsel mitlerin tamamından kurtuluyor. Hayal gücü tamamen pasif olan B.B.’nin hayal gücü aktif hale getirilerek; bilinçaltı düzeyde var olan ve hep bastırılmış olan haz duygusunun serbest kal-

ması sağlanıyor… Sürecin sonucunda B.B.; eşinin her dokunuşunda yüksek bir haz algısı hissetmeye dönük bir gelişim yaşayarak, sahip olduğu bedenin bir haz kaynağı olduğunu öğrenip, cinsel arzularının hep arttığını, boşalma anını giderek artan bir yoğunlukta yaşadığını, ilk defa sık sık kendisinin de ilişki istediğini belirtiyor. “Karımı eski ayarlarına döndürün” Taze ve doğru bir bakış açsına sahip olan çift “25 yıllık evlilikten sonra birbirimizi ilk kez tanıyoruz sanki” diyerek ilişkilerinin tazelendiğini anlatıyor. Süreç tamamlandıktan bir süre sonra, beyefendinin eşinden gizli müracaat ederek durumdan şikayetçi olması ise oldukça şaşırtıcıydı... Koca, “Ben 65 yaşındayım, bu kadına ne olduysa beni bunalttı. Akşamları evime gitmek istemiyorum. Ya bunu eski haline getirin ya da bana da bir çözüm bulun” diyor. Karısının performansına yetişebilmesi için beyefendi ile de performans geliştirme seanslarına başladık...” Libidosu yüksek bir toplum olmamıza rağmen cinsel hayatımızdaki performansı düşük bulan Başkak, bu tabloda bilinçaltımızdaki önyargıların etkili olduğuna dikkati çekiyor ve cinsel mutluluk için profesyonel destek alınmasını öneriyor.

s

a

ğ

l

ı

k

55


Yardıma Muhtaç Canlılara El Uzatıyoruz

7 Gün

24 Saat

Karakız Köpek Barınağı’ndaki Dostlarımız Sizleri Bekliyor Araban Yolu Üzeri (OFM) Karşısı

0 342 252 11 11 56

s

a

ğ

l

ı

k


Kahvaltı etmeyen kişiler

obez

oluyor! Yapılan çalışmalarda düzenli kahvaltı yapmayan veya kahvaltıda yeterli miktarda doğru besinleri tüketmeyen kişilerin daha fazla obez olduğu görüldü.

K

ahvaltı edilmemesi sonucunda öğle vaktinde daha fazla acıkılacağı ve bunun sonucunda da bir sonraki öğünde besin tüketiminin daha fazla olacağı unutulmaması gerekir. Ortalama 8-9 saatlik açlık sonrası vücut, beslenmeye en çok sabah ihtiyaç duyar bu yüzden de en önemli öğün kahvaltıdır diyen beslenme uzmanı İpek Ağaca, vücudun ihtiyacı olan besin öğeleri proteinler, yağlar, karbonhidratlar, mineraller, vitaminler ve su bir an evvel karşılamak gerekir diye konuştu. Gün boyu yüksek performansta çalışmak, derslerdeki konsantrasyonunuzu ve buna bağlı olarak başarıyı arttırmak, daha aktif ve formda kalmak için güne kahvaltısız başlanmamasını belirten Ağaca, kahvaltı alışkanlığı olmayan pek çok kişi, sabah kalktığında her zamankinden daha hassas, alıngan ve sinirli olur. Tüm

gece aç kalmış olan vücut, bize tepkisini bu şekilde gösterir. Yeterli miktarlarda protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin-mineral içeren, güzel bir kahvaltıdan sonra olaylara daha ılımlı davranıldığı, stres faktörünün azaldığı pek çok araştırmada da belirtilmektedir dedi. Türk Kahvaltısı Çok Sağlıklı. Kahvaltılık Gevrek Obeziteyi Önlemez Kahvaltı sofrasında ne kadar fazla renk bulunursa gününüz de o kadar renkli geçer. Keyifli bir kahvaltıyla başlanan bir günün kötü geçmesi imkansıza yakındır. Kahvaltı yapmanız hem sizin, hem de yaydığınız pozitif enerjiden dolayı etrafınızdaki insanların gününün iyi geçmesini sağlayacaktır. Kahvaltınızın daha renkli ve daha keyifli olması için; domates, salatalık, havuç dilimleri, maydanoz, taze nane gibi çeşitli renkteki pek çok sebzeyi sofranızda bu-

lundurmalısınız. Bu sebzelerin içerdiği vitamin, minerallerden de faydalanmış olacaksınız. Kahvaltıda ihtiyacınız kadar esmer ekmek, orta yağlı peynir, yumurta, uygun miktarda zeytin veya ceviz tercih edebilirsiniz. Türk geleneksel kahvaltımız lezzetli olduğu kadar çok da sağlıklıdır.Türk kahvaltısı size gerekli olan proteini,kalsiyum ve yağı verir ve sizi uzun süre tok tutar. Kahvaltılık gevrek yerine Türk kahvaltısı tercih edilmeli diyen İpek Ağaca , kahvaltılık gevreklerin koşuşturmalı günlük hayatta çabucak hazırlanabilen bir kahvaltı seçeneği olması bakımından faydalı olabileceğini fakat sabahları kahvaltılık gevrek yemek, obeziteden kurtulmak için bir çözüm olmayacaktır. Geleneksel kahvaltı ile kahvaltılık gevrekleri yeterli ve dengeli beslenme çerçevesinde tüketmek doğrudur. Hafta içine dengeli şekilde dağıtarak kahvaltıda çeşitlilik de sağlanmış olur diye konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

57


58

s

a

ğ

l

ı

k


Her İlaç Her Besinle Birlikte Kullanılmaz Zirve Üniversitesi tarafından Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Makbule Gezmen Karadağ’ın katılımıyla “Tıbbi beslenme tedavisinde gözden kaçanlar : Besin ve ilaç etkileşimi” adlı panel düzenlendi. Panele Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hülya Erbağcı, çok sayıda akademisyen ve öğrenciler katıldı.

B

esin ve İlaç etkileşimi hakkında önemli bilgiler veren Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Makbule Gezmen Karadağ, “Beslenme ve ilaç etkileşimi diyetisyenler olarak üzerinde pek durmadığımız bir konu. Fakat son derece önemli, diyetin ilaç etkileşimi dikkate alınarak yazılması gerekiyor. Besin, ilaç etkileşimi, alınan besinlerin, kullanılan ilaçlarla bir araya geldiğinde ilaçların vücut üzerindeki etkilerini değiştirmesi durumudur.” dedi. Karadağ, “ Bazı besinler kullanılan ilaçların

etkilerini azaltırlar, bazı besinler ise ilacın vücutta kalma süresini artırarak ilaçların etkilerini ve yan etkilerini artırırlar. İlaç kullanırken tüketilen besinlere dikkat etmek gerekir. Örneğin, Tranklizanlar, alkol ile kullanıldığında tansiyon yükselmesi ve nefes darlığına sebep olurlar. Bronkodilatörler, kafein, kolalı içecekler, kahve ve kahveli tatlılar ile kullanıldığında kullanılan kafein bu ilaç grubunun etkisini sınırlandırır. Laksatifler, gaz yapıcı yiyecek ve içecekler (süt, lahana v.b) ile birlikte tüketildiğinde karın kramplarına sebep olurlar.” diye konuştu.

Zirve Üniversitesi’nin yeni kurulan bir üniversite olmasına rağmen gelişmiş bir alt yapıya sahip olduğunu belirten Karadağ, “ Zirve Üniversitesinde sizin gibi geleceğin diyetisyenleri ile bir arada olmaktan dolayı çok memnunum. Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi tam donanımlı olarak kurulmuş ve gelişmeye devam ediyor. Fiziki laboratuvarların yanında uygulama laboratuvarları da öğrencilerin mesleki deneyim kazanması açısından son derece önemli. Emeği geçen herkese bir diyetisyen olarak teşekkür ediyorum.” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

59



Dr. Güldane Dikme

Çocuk Sağlığı ve Has

talıkları

Küçük çocuklarda bir kış hastalığı:

Bronşiolit

2 yaş altı çocuklarda görülen Nezle ve bazen hafif ateş ile başlayıp birkaç gün içinde öksürük, hırıltı, solunum zorluğuna yol açan, özellikle kış aylarında ve ilkbahar başlarında görülen bir alt solunum yolu hastalığıdır.

B

ronşiolit genelde viral bir hastalıktır.RSV (respiratuvar sinsisyal virüs) yüzde 50 den fazla vakada görülür. Bronşiolitin bakteriyel bir etkeni olduğuna dair bir kanıt yoktur. Bronşiolitlerde ailede geçirilmiş gribal bir enfeksiyon hikayesi (yüzde 90) olabilir. Hafif üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileri (hapşırma, burun akıntısı, öksürük), 38 derece civarında ateş, iştah kaybı, solunum zorluğu belirtileri,aralıklı sesli öksürük, nefes beslenme güçlüğü görülebilir. Akut bronşiyolit ile en çok karışan hastalık astımdır. İlk bronşiyolit atağında bu ayrımı yapmak zor olmakla birlikte, yineleyen hışıltı atakları, öncesinde viral enfeksiyon bulgularının olmaması, ailede allerji ya da astım öyküsünün bulunmas ı astım tanısını güçlendirir. Üçten fazla bronşiolit atağı geçiren çocuklarda, özellikle ailede allerji öyküsü de varsa,

astım yönünden değerlendirme yapılmalıdır. Ayırıcı tanıda akılda tutulması gereken diğer klinik durumlar; trakea (soluk borusu)da yabancı cisim trakeomalazi, vasküler halka,boğmaca, kistik fibroz ve konjestif kalp yetersizliği olarak sayılabilir. Solunum sıkıntısı olan bebekler hemen tedaviye alınmalı. Bronşiolitlerin rutin tedavisinde antibiyotiklerin yeri yoktur. Soğuk ya da buhar tedavisi önerilmez. Öksürük şurubu önerilmez. Hastalık semptomları 2-3 günde doruğa çıkar, 7-10 gün içerisinde giderek azalır, öksürük haftalarca devam edebilir. Tedavinin temeli destekleyici bakımdır. Hafif hastalık varsa evde tedavi edilebilir. Beslenmenin devam etmesi önemlidir. Aileye solunum sıkıntısı bulguları anlatılıp bu belirtilerin varlığında hemen kontrole getirilmesi istenir. Orta derecede hastalığı olan bebeklere nebulizer tedavi ve gereklilik halinde oksijen verilip tedavi-

ye yanıtı değerlendirilir. Tedavi sonunda hastalık hafiflerse evde tedaviye devam edilir. Hasta yakından izlenir. İyileşme olmazsa hastaneye yatırılarak tedaviye devam edilir. Ağır bronşiolit varsa tedavi kesinlikle hastaneye yatırılarak yapılmalı ve olanak varsa yoğun bakım merkezlerinin olduğu merkezlerde yapılmalıdır. Korunmada dikkat edilmesi gerekenler; “Küçük bebeklerin özellikle yüksek riskli bebeklerin (Bronkopulmoner displazi, doğumsal kalp hastalığı ve immün yetmezliği olan bebekler) kalabalık ortamlarda bulundurulmaması, çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmesinin engellenmesi solunum yolu enfeksiyonu olan kişilerden uzak tutulması ve titiz el yıkama alışkanlığının edinilmesi hastalıktan korunmada önemlidir. Yüksek riskli çocukları RSV enfeksiyonuna bağlı ağır komplikasyonlardan korumak için RSV aşısı yapılması korunmada etkilidir.

s

a

ğ

l

ı

k

61


“Bir Bağış Bir Hayat Kurtarır” Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Organ Nakli Öğrenci Topluluğu ve Bisiklet Topluluğu işbirliğiyle düzenlenen “Bir Bağış Bir Hayat Kurtarır” adlı etkinlikte; GAÜN’lü öğrenciler organ bağışına dikkat çekmek amacıyla Gaziantep’ten Kilis’e pedal çevirdi.

62

s

a

ğ

l

ı

k


Rektörü Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun etkinliğin açılışında Organ Nakli Öğrenci Topluluğu Başkanı Şeyda Karaytuğ’un verdiği organ bağışı kartını imzalayarak tüm organlarını bağışladı. Öğrenciler kampüs giriş kapısı önünde bir araya gelerek organ bağışına farkındalık oluşturmak amacıyla Gaziantep’ten Kilis’e hareket etti. ‘Bir bağış bir hayat kurtarır’ yazılı tişörtlerle yola çıkan bisikletçilerin organ bağışına dikkat çekmek amacıyla organ bağışında son sıralarda bulunan Kilis halkına organ bağışı konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla GAÜN’den başlayan bisikletli yolculuk-

GAÜN

ları Kilis 7 Aralık Üniversitesinde son buldu. Pedal çevirerek organ bağışına dikkat çekmeyi amaçlayan öğrenciler, Kilis 7 Aralık Üniversitesinde de organ bağışının anlam ve önemini anlatacak. Öğrencileri bu anlamlı projelerinde yalnız bırakmayan Rektör Prof. Dr. Yavuz Coşkun, önemli ve anlamlı bir etkinliğe imza attıklarını belirterek, “Bisiklet topluluğumuz Kilis’e gidecek ve 7 Aralık Üniversitesi’ni ziyaret edip, organ bağışı duyarlılığını anlatacaklar. Bir organ bir hayat kurtarır Türkiye’de organ bağışı yaygınlaşırsa her organın nakli konusunda son derece iyi hizmet veren hastanelerimiz,

hocalarımız ve doktorlarımız var. Onların işi daha da kolaylaşacak. Şu ana kadar 200’ün üzerinde böbrek nakli, 75’in üzerinde de karaciğer nakli yapıldı. 5 yıl önce başladığımız organ naklinde Türkiye’de önemli bir merkez haline geldik” diye konuştu. GAÜN Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Murat Taner Gülşen, Gaziantep Üniversitesinde organ nakliyle ilgilenen öğretim üyeleri tarafından Kilis 7 Aralık Üniversitesinde görüşme yapacaklarını ve Kilis Üniversitesinden başlamak üzere Kilis vilayetini organ bağışı konusunda bilgilendireceklerini söyledi. Doç. Dr. Gülşen, “Bundan sonraki toplantılarımız civar illere de yansıyacak. Başlangıçta üniversiteyi ve halkı organ bağışı konusunda bilinçlendirmeyi düşünüyoruz” dedi. Organ Nakli Öğrenci Topluluğu Başkanı Şeyda Karaytuğ, Kilis halkının organ nakli konusunda yetersiz olduğunu ve son sıralarda olduğunu ifade etti. Bu durumun kendilerini üzdüğünü belirten Karaytuğ, “Kilis’in organ bağışı noktasında yeterli olmaması bizi üzdü ve ilk tetiği çeken biz olmak istedik. Kilis’te organ bağışı konusunda bilgi verip iyi şeylere vesile olmak istiyoruz” dedi. Projeye destek veren GAÜN Bisiklet Topluluğu Başkanı Mehmet Avcı ise organ bağışı konusunda vatandaşları bilgilendirmek için pedal çevireceklerini söyledi. Bisikletçiler jandarmanın ve sağlık ekiplerinin gözetiminde Gaziantep’ten Kilis’e pedal çevirdi.

s

a

ğ

l

ı

k

63


“Yeni çocuklar” neden neşesiz? Yapılan araştırmalar yeni nesil çocukların daha içine kapanık olduğunu ve odaklanamama sorunu yaşadıklarını ortaya çıkarırken, uzmanlar bunun sebebinin ailelerin çocuklarına karşı tutumlarından kaynaklandığını belirtiyor.

K

linik Psikolog Gülşah Sam: “Teknolojinin ilerlemesi, çocuklarda gereksiz ilaç kullanımı, ailelerin çocuğun istediği her şeyi alma yoluna gitmesi ve ‘proje çocuklar’ yetiştirme eğilimi çocukların neşesiz ve sorunlu olmasına neden oluyor” “Ailelerin, çocuklarını teknolojiden olabildiğince uzak tutarak, enerjilerini doğada boşaltmalarını sağlamaları gerekiyor” Geçmişte sokaklarda oynayan, kolay sosyalleşebilen çocuklar ne yazık ki artık gitgide daha farklı olmaya başladı. Yapılan araştırmalar “yeni nesil çocukların” neşesiz, daha içine kapanık olduğunu ve odaklanamama sorunu yaşadıklarını ortaya çıkarırken, uzmanlar bunun sebebinin ailelerin çocuklarına karşı tutumlarından kaynaklandığını belirtiyor. Helpa Akademi kurucu 64

s

a

ğ

l

ı

k

ortaklarından Klinik Psikolog Gülşah Sam Orhan, ilerleyen teknolojinin hem yetişkinlerin hem de çocukların psikolojilerinde bir takım farklılıkları ortaya çıkardığını ifade etti. Artık çocukların günümüz dünyasına daha farkında geldiği için “indigo” ve “kristal” çocuk kavramlarının ortaya çıktığını bildiren Orhan, “Yapılan araştırmalar bu kuşağın farkındalığının, geçmiş kuşaklara oranla daha fazla daha yol gösterici ve daha gelişmiş yeteneklere sahip olduğunu doğruluyor. Bu farkındalık seviyesinde doğan günümüz çocuklarıyla iletişim halinde olan pek çok kişi, çocukların daha neşesiz, donuk hatta tatminsiz olduklarına işaret ediyor” dedi. Sebebi siz olabilirsiniz Çocuklardaki bu değişimin bazı sebepleri olduğuna işaret eden Orhan,

özellikle yetişkinleri dahi esir alan teknolojinin çocuklar üstünde çok ciddi etkileri olduğunun altını çizerek, şunları söyledi: “Eskiden aileler bebeklerinin el çırpmasına, değişik sözcükler çıkarmasına, oyunlar oynamasına sevinir ve bununla övünürdü. Artık teknolojideki başarılarıyla gururlanır oldular. Bunun yanında aileler ‘hareketli’ olarak düşündükleri çocuklarını doktora götürerek DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Sendromu) teşhisiyle yatıştırıcı ilaçlar kullanılmasına neden oluyorlar. İlaçlarla düzeltildiği düşünülen dikkat dağınıklığı esasında algı bozulmalarına yol açarak, donuk, ilgisiz bir nesil oluşmasına sebep oluyor. Bunun yanında tüm gün işyerinde olduğu için çocuğuyla ilgilenemeyen aileler, vicdani baskıyı maddi destekle kapatmak isteye-


rek çocuğun istediği her şeyi alma yoluna gidiyor. Ayrıca artık aileler çocuklarının yeteneklerine göre değil kendi isteklerine göre çocukları gerekli gereksiz kurslara kayıt ettiriyor. Oysa her çocuğun gelişimine pozitif etki edecek alan başkadır. Örneğin müziğe ilgi ve yeteneği olan bir çocuk spora yönlendirildiğinde, gerekli başarıyı elde edemeyeceği gibi aynı zamanda, yaşadığı başarı-

sızlık neticesinde özgüven eksikliği yaşayacak” diye konuştu. Çocukların neşesiz ve odaklanamama sorununun önüne geçmek için işin ailelere düştüğünü vurgulayan Orhan, anne babaların farkındalığı son derece artmış çocuklarını en az 6 yaşına kadar standart oyunlarla tanıştırarak teknolojik cihazlardan uzak tutmaları gerektiğini ifade etti. Hareket fazlalığı olan çocukların enerjilerini doğada

boşaltmasını sağlamaların, ilaç kullanımından mümkün oldukça kaçınmalarını öneren Orhan “Tatminsiz çocuklar yetiştirmemek adına çocuğa ‘yokluk bilinci’ aşılanmalı. Ayrıca ‘proje çocuk’ yetiştirmekten kaçınılarak, çocuğun yetenek gözlemi çok iyi yapılmalı. Gerekirse aileler çocuklarının doğru yönde gelişebilmesi için öğrenci koçlarından yardım almalılar” ifadelerini kullandı.

s

a

ğ

l

ı

k

65


66

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

67


Böbrek taşı tedavisinde son teknoloji!...

ESWL Taş Kırma Uygulaması

Böbrek taşı düşürmek bir insanın hayatı boyunca yaşayabileceği en şiddetli,en kötü sancılara sebep olmaktadır.Hatta kadınların; “Doğum sancısından bile beter “sözü, böbrek taşı rahatsızlığı olmayan insanları bile korkutur.

U

zun zamandır, belki de yıllardır böbrek taşı yüzünden bitmek bilmeyen şiddetli ağrılar çekiyorsanız ,bu ağrılardan böbrek taşı tedavisinde uygulanan son teknoloji ile ağrısız bir şekilde kurtulabilirsiniz. Özel Tam-Med Hastanesi ‘nde, böbrek taşlarının tedavisinde son teknoloji olan ESWL cihazı kullanılarak, anestezi uygulamadan ağrısız, sancısız tedavi olanağı sunulmakta. ESWL adı verilen cihaz ,vücut dışından taşın olduğu bölgeye “şok dalgaları” göndererek taşlara ulaşıyor ve bu dalgalar yardımıyla taşları kırıyor. Böbrek taşı kırma cihazı son derece gelişmiş olup, 4. jenerasyon taş kırma cihazıdır. Bu

68

s

a

ğ

l

ı

k

cihazın özelliği hem ultrasonik hem filoroskopik görüntüleme sistemlerine sahip olmasıdır. Bunun yanında da 3 ayrı odak özelliği ile son derece etkili ve güvenli bir cihazdır. Özellikle normal röntgende görülmeyen opak taşlar ile çocuk hastalarda ultrasonik görüntüleme sistemi ile seans esnasında taşı görerek sadece tasa müdahale ile etkili bir tedavi olanağı sunmaktadır. Taş kırma cihazı olan ESWL( extracorporeal shock wave lithotripsy) vücut dışından ses dalgaları göndererek böbrek taşına ulaşır ve onları kırarak küçük parçalara ayırır, küçük parçalara ayrılan taslar idrar yoluyla vücuttan atılır. Özel Tam-Med Hastanesi ‘nde görevli Opr.Dr.Nafeh CERRAH tedavi ile ilgili şöyle konuştu:

Opr.Dr.Nafeh CERRAH Özel Tam-Med Hastanesi


“Tedavi sırasında hastanın ağrı ve sancı duymaması için ağrı kesici ilaç verilir Tedaviler ortalama 3 seans sürmektedir. Bu seanslar taşın büyüklüğüne ve yerine göre değişir. Bu tedavi yöntemi 1-2 cm den küçük taşlar için uygulanmaktadır. Eğer taş 2 cm’ den büyük ise, bu tür taşlarda endoskopik veya açık cerrahi yöntemleri tercih edilir. Bu cihazın başarı oranı, böbrek taşlarında (%80-85) Üreter (idrar yolu) taşlarında (% 8590), alt üreter taşlarında ise ( %7580) dir. Seanslar yaklaşık 30 dk sürer ve işlem sonrasında hasta hemen normal hayatına dönebilir. Sadece kırılan taşlar vücuttan idrar yoluyla atılırken ağrı gelişebilir. Böyle durumlarda hastaya ağrı kesici ve gerekli tedaviler (örneğin sıcak uygulama,egzersiz) verilebilir. Her iki seans arası ortalama 5 veya 7 gündür.”

s

a

ğ

l

ı

k

69


Gözleri kaşımak ve ovuşturmak

keratokonusu

tetikliyor Gözün saydam tabakası korneanın, incelme ve sivrileşmesiyle kendini belli eden keratokonus hastalığını, gözleri kaşımak, ovuşturmak ve sert baskı yapmak tetikliyor. Hastalığın erken ortaya çıkmasına ve ilerlemesine katkıda bulunan bu davranıştan kaçınmak, ileride kornea nakline kadar giden ciddi görme sorunlarını önlemeye yetiyor. Hastalık, Türkiye gibi sıcak ve tozlu ülkelerde sık görülüyor Keratokonus, gözün saydam tabakası korneanın, ilerleyici miyop ve astigmat ile birlikte incelme ve sivrileşmesiyle görülen hastalık olarak biliniyor. Genellikle ergenlik döneminde başlayan hastalıktan hastalar ancak 20’li yaşlarında haberdar oluyor. 20–40 yaş arasında ilerleme gösterip 40 yaştan sonra durağan döneme giren keratokonus, tedavi edilmezse kornea nakli gerektiren ciddi görme sorunlarına yol açıyor. Dünyagöz Gaziantep’ten göz hastalıkları uzmanı Opr. Dr. Akgün Sayar, korneanın öne doğru bombeleşmesi ve sivrilmesiyle karakterize, “keratokonus” hakkında şu bilgileri verdi: “Korneadaki şekil bozukluğu olarak da tanımlanan keratokonusun birçok nedeni bilinmekle birlikte, gözün sıkça ovalandığı alerjik göz rahatsızlıkları da hastalığa zemin hazırlayabiliyor. Çocukluk dönemi alerjik konjonktivitin sık görüldüğü sıcak ve tozlu Türkiye gibi ülkelerde maalesef çok daha sık rastlanır. Genetik yatkınlık da söz konusudur. Ailede bir keratokonus hastası varsa özellikle dikkat edilmelidir çünkü keratokonusta genetik faktör önemli rol oynamaktadır. Göz kaşınması, sert kontakt lens kullanımı gibi çevresel faktörler de genetik olarak

70

s

a

ğ

l

ı

k

Türkiye gibi sıcak v e tozlu ü lkelerde sık müsait kişilerde bu hastalığın ilerlemesine segörülüyor bep olabilir. Bazen de hiçbir şikâyeti olmayan sadece miyopi ve astigmat kusurunu lazer ile tedavi ettirmek isteyen hastalara yapılan çok özel tetkikler sonucu teşhis konulabiliyor. Keratokonustan korunmak için gözünüzü ovalamayın, kaşımayın ve mutlaka her yıl genel göz muayenenizi yaptırın.”

Akdeniz ülkelerinde yaygın Hastalığın her literatürde 2 bin kişiden birinde görüldüğünü anlatan Opr. Dr. Akgün Sayar, Türkiye gibi sıcak ve alerjinin yaygın olduğu ülkelerde bu oranın çok daha yüksek olduğunu söyleyerek keratokonusun belli başlı özelliklerini şöyle sıraladı: “Keratokonus özellikle Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaygındır. Başlangıç evresinde keratokonusun görme üzerine olumsuz etkisi yoktur. Keratokonuslu hastalarda önce kontrast duyarlılıkları bozulur. Her rengi aynı canlılıkta görme gibi yakınmalar ortaya çıkar. Özellikle gece görmede sorunlar yaşanabilir. Keratokonus ilerlemeye başladıkça çoğu hasta araba kullanırken uzaktaki cisimleri net seçemediğini, televizyon seyrederken alt yazıları görememeye başladıklarını fark eder. Bazen hastalar göz kapaklarının üstüne dokunup baskı yaptıklarında ya da göz kapaklarını yana doğru çektiklerinde görmelerinin düzeldiğini, daha net görebildiklerini ifade ederler. Aslında bu ilerleyen keratokonus vakalarının çoğunda rastlanan bir bulgudur. Ancak bu geçici bir düzelmedir. Bu şekilde görmeyi sürdürmek mümkün değildir.


Keratokonusun ilerlemesine bağlı olarak hastaların görme yetenekleri ileri derecede kaybolur. Görmenin yüzde 95 kaybı anlamına gelen bu durumda, hastalar için bir iki metre ötesini görmek imkânsızlaşır. Bu çoğu kişinin anladığı anlamda körlük olmasa bile legal körlük denilen görmenin ileri derecede düştüğü seviyedir. Risk grubuna giren kişiler takip süreci içinde gözlerini asla kaşımamalıdır. Hastalığın genetik temellerinde kornea ile ilgili yapısal bir değişiklik yarattığı için gözleri kaşımak, ovuşturmak, sert baskı yapmak hastalığın ilerlemesine, erken ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu yüzden bu risk gru-

Görmeyi artıracak yöntemler Keratakonuslu bir hastanın görmesini artırmak için kontakt lens, halka yöntemi, topografik lazer tedavisi ve göziçi kontakt lens olmak üzere 4 farklı yöntemin bulunduğunu belirten Sayar, bu yöntemleri anlattı: Kontakt lens: Günümüzde halen dünyada kullanılan en yaygın yöntemdir. Ancak sert yapıda olmaları nedeniyle kullanımları hasta için zor olabiliyor. Bunun yerine birçok hasta tarafından tercih edilen Clearkone lens olarak adlandırdığımız lensler yumuşak (hybrid) ve santral korneayı koruyucu özel yapısı ile keratokonus hastalarımızda çok başarıyla uyguladığımız bir tedavi yöntemi. Halka yöntemi: Kontakt lensi kullanamayan hastalarda başvurduğumuz bir yöntemdir. Dünyagöz’de bugün Intralase Femtosecond Lazer yöntemiyle kanal oluşturarak

(8 saniye) yaklaşık 1-2 dakikada bu ameliyatı gerçekleştirmek mümkündür. 5000’den fazla halka tecrübemiz var ve bu konuda doktorlara eğitim de veriyoruz. Topografik lazer tedavisi: Türkiye’de yine ilk Dünyagöz tarafından yapılmıştır. Tedavide lazer, keratokonuslu dokudaki harita analiz edilerek programlanıyor. Göziçi kontakt lens: Bu tedaviyle -18 numara sferik ve -6’ya kadar astigmat tedavisi yapılabiliyor. Keratokonusta en uygun tedavi kararının hastanın ayrıntılı muayenesinden sonra verilebileceğini belirten Sayar, CCL tedavisi ile keratokonus hastalığının durdurabileceğini; kontakt lens, halka, topografik lazer, göziçi kontakt lens tedavilerinin ise görmemizi artırdığını bu nedenle tedavide kontakt lens ve CCL ya da halka ve CCL yöntemlerinin bir arada kullanılması gerektiğini vurguladı.

bundaki kişilere ve hastalara gözlerini ovuşturmamaları, kaşımamaları önerilir” dedi. Keratokonusu durdurmak mümkün Bugün keratokonusun ilerlemesini durdurmak için CCL (Corneal Cross Linking) diğer bir adıyla çapraz bağlantı yönteminin kullanıldığı belirten Opr. Dr. Akgün Sayar, tedavi detaylarını şöyle anlattı: “Bu yöntemi hastaya uygulayabilmek için kornea kalınlığının 400 mikronun altında olmaması gerekiyor. Dolayısıyla hastanın bu yöntem için uygun olup olmadığını kornea kalınlığı ölçümü ve topografik incelemelerden sonra karar verebiliyoruz. Kritik olan nokta hastalığın erken tanısı ve sonrasında tedavi edilmesi. Keratokonusta erken teşhis kornea nakline kadar ilerleyen hastalığın önlenmesi ve kontrol altına alınmasında büyük önem taşıyor. Dünyagöz, CCL yöntemini 2006 yılından bu yana Türkiye’de ilk defa uygulayan ve şimdiye kadar 1500’ün üzerinde hasta tecrübesi olan bir merkezdir.”

Bu belirtiler varsa mutlaka doktora başvurun: Gözünüzde sürekli alerji ve kaşıntı Devamlı ilerleyen miyopi ve astigmat Gözlüklerinizden bir türlü memnun olamama Gözlüğe rağmen net görüş elde edememe Gece araba kullanırken zorluk çekme

s

a

ğ

l

ı

k

71


Özel Deva Hastanesi’nden Gaziantep sağlık sektörüne büyük katkı

Fizik Tedavi ve

Rehabilitasyon Ünitesi

Gaziantep’in en önemli hastanelerinden birisi olan Özel Deva Hastanesi, hizmet yelpazesini genişletmeye devam ediyor.

S

on olarak şehrimizin en büyük Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerinden birisini de bünyesinde açarak dikkat çeken Deva Hastanesi, bu ünite ile birlikte özellikle kas, kemik ve nörolojik hastalıklarının tedavi ve rehabilitasyonu konusunda şehrimizin en önemli ihtiyaçlarından birisini de gidermiş oldu. Hastane bünyesinde yapılan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesinin açılışına Özel Deva Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Beyhan Tahmazoğlu, İdari ve Mali İşler Müdürü Süleyman Çakır, Satın Alma ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Arzu Çelik, Hastane hekimleri ve yöneticiler katıldı. Açılışta Deva ailesine katılmaktan büyük mutluluk duyduğu belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Nihal Koç Üniteyle ilgili bilgiler verdi ve konuklarına birimini tanıttı. Nihal Koç biriminin önem ve işlevini anlatırken “ Günümüzde gündelik yaşamın getirdiği zorluklara bağlı ağrılar, spor yara72

s

a

ğ

l

ı

k

lanmaları ve sakatlıklar yanında insan ömrünün uzaması ile birlikte, ileri yaşa bağlı kireçlenme, romatizmal hastalıklar ve inme gibi nörolojik hastalıklar sıkça görülmeye başlamıştır. Bu da Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (FTR) Bölümünün önemini daha da arttırmaktadır Fizik Tedavi ve rehabilitasyonun ilgi alanı çok geniştir. Başlıca kas, kemik ve eklemlerle ilgili her türlü rahatsızlık bölümümüzle ilgilidir. En sık bize hastayı getiren şikâyet ağrıdır. Eklemlerde, kaslarda, kemiklerde hissedilen ağrı. Bunun dışında şişlik, hareket kısıtlılığı, tutukluk, kaslarda güçsüzlük ya da vücuttaki uyuşmalar diğer nedenlerdir. Bu şikâyetler, farklı birçok hastalıktan kaynaklanabilir. En sık ağrı nedeni, mekanik nedenlerden kaynaklanan ağrılardır. Yani, ters bir hareket, ağır kaldırma, tekrarlayan zorlayıcı hareketler ya da eklemi kötü kullanma hastalıklara sebebiyet vererek ağrıları oluşturur. Bel-boyun kaslarında yıpranma, düzleşme, bel ve boyun fıtıkları,

bel, boyun, dizlerde, kalçalarda kireçlenmelerin ameliyatsız tedavisi fizik tedavinin alanına girer. Fizik Tedavi’nin ilgi alanına giren romatizmadan kemik erimesine, uzun süre yatmak zorunda kalan hastaların rehabilitesinden fıtık ve ortopedik rahatsızlıklara kadar pek çok hastalığın tedavi sürecinde FTR’nin katkısı büyüktür. Biz Deva Hastanesi FTR birimi olarak her hastamızı detaylı bir tetkik sürecinin ardından Elektrik, ses, ışık, ısı gibi pek çok tedavi olanak ve seçeneklerimizden en uygun olanıyla ve Hotpack, parafin, infraruj, ultrason, traksiyon, ESWT, pnömotik kompresyon ve kısa dalga diatermi cihazlarımızla tedaviye alıyoruz. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon aşamasında kullanılan cihazların teknoloji ve kalitesinin yanısına hastanın psikolojik durumunun da önemli olduğunu biliyor ve hastalarımıza durumu ne olursa olsun subjektif bir bakış açısı ile yaklaşıyoruz” şeklinde konuştu.


s

a

ğ

l

ı

k

73


Dr. Ersin Arslan’a genç bilim adamı ödülü Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen Sağlık Ödülleri Töreninde “Yılın Genç Bilim Adamı” ödülü görev şehidi Uzman Dr. Ersin Arslan’a verildi. Gaziantep’te Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen Sağlık Ödülleri Töreni’nde ‘Yılın Genç Bilim adamı’ ödülü, 2012 yılında hasta yakını tarafından öldürülen Dr. Ersin Arslan’a verildi. Dr. Ersin Arslan’ın eşi Dr. Sibel Arslan ve ağabeyi Erkan Arslan ödülünü aynı zamanda Dr. Ersin’in öğretmeni olan Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Levent Elbeyli’den aldı. Elbeyli’nin yaptığı konuşma salonda duygulu anların yaşanmasına sebep oldu. Dr. Ersin Arslan’ın eşi Sibel Arslan ve ağabey Erkan Arslan ödülünü alırken gözyaşlarını tutamadı. Programda bir ilk yaşandı ve sunu-

74

s

a

ğ

l

ı

k

cu İpek Tanrıyar müziği durdurarak davetlilerden Dr. Ersin için “Fatiha” okumalarını istedi. Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya, Genç Bilim Adamı kategorisinin her yıl “Dr. Ersin Arslan Genç Bilim Adamı” ödülü olarak verileceğini açıkladı. Üniversiteler kategorisinin ise önümüzde ki yıl “En İyi Araştırmacı Tıp Öğrencisi ödülü” olarak verileceğini belirtti. Onat Kutlar Salonunda düzenlenen ödül töreninde duygulu anlar yaşanırken Dr. Ersin Arslan’ın eşi ve ağabeyi davetliler tarafından ayakta alkışlandı. Programın sunucusu İpek Tanrıyar, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle bilimin önemine dikkat çekti. “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum

yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.” “Geniş ve kalabalık bir ailede dünyaya geldi ve ailenin tek okuyan kendini yetiştiren insanı oldu. O sanki bu dün yadan erkenden gidecekmişçesine 30 yıllık kısacık hayatına birçok başarı sığdırdı. Çok zor şartlarda yatılı okulda okudu. Her zaman ailesine “okumadıkça hiçbir şey bilemezsin” diyerek ağabeylerini ve ablalarını okumaya teşvik etti. O genç yaşta birçok uluslar ası makale yazdı. O yapmak istediklerinin birçoğunu yaptı. Evlendi ve mutlu bir aile kurdu. Dr. Ersin Arslan’ı rahmetle anıyoruz.” “Türk milletinin elinde tuttuğu meşale müsbet ilim meşalesidir.” Mustafa Kemal Atatürk


Görev şehidine

“yılın hemşiresi” ödülü verildi İslahiye ilçesine görev için giderken yolda geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden İl Sağlık Müdürlüğü personeli, 3 çocuk annesi görev şehidi hemşire Kadriye Güngör layık görüldü. Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri Töreninde “YILIN HEMŞİRESİ” kategorisinde görev şehidi Kadriye Güngör seçildi. 3 çocuk annesi görev şehidi Kadriye Güngör’ün ödülünü

eşi Zafer Güngör aldı. Duygulu anların yaşandığı törende davetliler gözyaşını tutamadı. 16 yıllık görev süresi boyunca büyük bir fedakârlıkla çalışan Kadriye Güngör’ün eşi Zafer Güngör ödülünü Gaziantep Vali Yardımcısı Uğur Aladağ’ın elinden aldı. Ödülün ardından AUDİ ACARSAN, Zafer Güngör’e çocuklara aldıkları çeşitli hediyeleri takdim etti.

s

a

ğ

l

ı

k

75


Organ bağışı yapan aileye anlamlı ödül Gaziantep’te Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen “Sağlık Ödülleri” töreninde vefat eden evladının organlarıyla 6 kişiye hayat veren Aksaraylı aileye ve vefat eden annesinin organlarını bağışlayan Gaziantepli Hökkeş Çakkalı’ya “Sosyal Sorumluluk Ödülü” verildi. Aksaray’dan Gaziantep’e hayat veren Muzaffer Çalışkan ve eşi Zahide Çalışkan Gazianteplileri Organ Bağışına davet etti. Narkoz Sağlık Dergisi’nin 1. Sağlık Ödül Törenine katılmak için Gaziantep’e

76

s

a

ğ

l

ı

k

gelen aile ödülünü Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Hanifi ASLAN’ın elinden aldı. 11 Yaşında kaybettiği kızının organlarını bağışlayan anne gözyaşlarına boğuldu Aksaray’da geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybeden ve organları 6 kişiye hayat veren 11 yaşındaki Mercan Çalışkan’ın annesi Zarife ile babası Muzaffer Çalışkan ile geçtiğimiz günlerde

Gaziantep’te geçirdiği beyin kanaması sonrası beyin ölümü gerçekleşen ve çocukları tarafından organları bağışlanan 77 yaşındaki Zeliha Çakallı’nın yakınlarına da sosyal sorumluluk ödülü verildi. Mercan Çalışkan’ın annesi Zarife Çalışkan kızının fotoğrafı ile çıktığı sahnede gözyaşlarına hâkim olamadı. Zeliha Çakallı’nın oğlu Ökkeş Çakallı ise, bir organın bir hayat kurtaracağını herkesin benimsemesi gerektiğini ve organ bağışının yaygınlaşması gerektiğini söyledi.


Özel ödül Özel Primer Hastanesi’ne Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri Töreninde Özel Primer Hastanesi “Özel Ödüle” layık görüldü. Üst üste vergi rekortmeni olan Özel Primer Hastanesi Özel Ödül kategorisinde ödülünü Gaziantep Vali Yardımcısı Uğur Aladağ’ın elinden aldı. Programın sunucusu ünlü manken, oyuncu İpek Tanrıyar, “Vergi kutsaldır, vergi zekattır” “Vergi, helal kazancın tacı, ekonominin ilacıdır” diyerek sahneye Özel Primer Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Çeker’i davet etti. Sağlık

sektöründe ödemiş olduğu vergi miktarı ile beş yıl üst üste vergi rekortmeni olan Özel Primer Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Çeker, organizasyonda emeği geçenlere teşekkür etti. Ödenen vergilerin zekât kadar önemli olduğuna dikkat çeken Tanrıyar, “Bir okulun, bir hastanenin, yolun, suyun, köprünün birçok yatırımın temel taşında ödediğimiz vergiler vardır. Bundan dolayı İş adamımız Bilal Çeker’e ekonomiye katkılarından dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

77


Yılın Sağlık Yöneticisi Sağlık alanında yaptığı hizmetler, kurumsallaşma adına gösterdiği gayretlerin yanında sektördeki tüm kurumlara karşı olan hakkaniyetli ve adaletli çalışma tarzıyla adından söz ettiren yılın sağlık yöneticisi Prof. Dr. Metin KARAKÖK’e ödülünü Narkoz Sağlık

Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya verdi. 27.06.2014 Tarihinde başlatılan “RİSKLİ GEBE KARTI” projesiyle anneleri koruma altına alan ve gebeliklerde bebek ölümlerinin önüne geçmek için riskli gebelik takip sistemi kurulmasına öncülük etti.

Yılın Aile Hekimi 31 YILDIR Düztepe Sağlık Ocağında hekimlik yapan Dr. Ali Doğan Narkoz Sağlık Dergisi tarafından yılın aile hekimi seçildi. Hekimlik insanlığın tarihi ile başlayan insanlıkla beraber kendini bilimsel olarak yenileyen kutsal bir meslektir anlayışıyla koca bir ömrü insan sağlığı için harcayan, hekimlik mesleğine gönül veren Dr. Ali Doğan , Dil, din, ırk gözetmeden her koşulda ve her şartta insanlığa hizmeti kendine şiar eden kişidir. Dr. Ali Doğan’a ödülünü Gaziantep-Kilis Tabipler Odası Başkanı Hamza Ağca takdim etti.

78

s

a

ğ

l

ı

k


Onur Ödülünü “Kuzularım” dediği hastaları verdi Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen 1.Sağlık Ödülleri töreninde bir ilk yaşandı. Gaziantep Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kemik İliği Transplantasyon ünitesi direktörü Prof. Dr. Mustafa Pehlivan ödülünü vekâleten “Kuzularım” dediği hastaları aldı. Gaziantep Üniversitesi bünyesinde 300 ilik nakli yaparak hastalara umut olan Pehlivan’ın ödülünü Gaziantep Vali Yardımcısı M. Bestami Alkan, Pehlivan’ın adına hastalarına takdim etti. Bir toplantı için gitti Amerika’dan dönerken uçak seferlerinin iptal edil-

mesi üzerine törene yetişemeyen Prof. Dr. Mustafa Pehlivan telefonla yetkilileri arayarak, kendisini bu ödüle layık gören Narkoz Sağlık Dergisi ekibine teşekkür etti. Bu özel günde kendisini yalnız bırakmayan hastaları, toplantı için gittiği Amerika’dan ödül törenine yetişemeyen Prof. Dr. Mustafa Pehlivan’ı çok sevdiklerini söyleyerek, hastalıkları döneminde hissettikleri duyguları davetlilerle paylaştı. “Küçük şeylerin kıymetini daha bir iyi anladım onun sayesinde. Önceleri beni ıslatan yağmur artık hiç ıslatmadı, her gün gördüğüm

güneş bir başka doğmaya başladı sanki… Gözyaşının her zaman acizlik demek olmadığını, bazen moral veren en kıymetli şey olduğunu anladım. Geceleri el ayak çekilince kimseleri uyandırmadan balkona kaçıp, karanlıkla baş başa kalıp mehtaba bakarak ağlamanın zevkini ben bu hastalıkla savaşırken öğrendim” diyerek duygularını anlatan hastası yeniden hayata sıkı sıkı bağlanmanın çok güzel olduğunu belirtti. İlik nakli olan bir hastanın gönül defterinden bize yansıyan bu dizeler salonda ki davetlileri duygulandırdı.

s

a

ğ

l

ı

k

79


Sağlık Eğitiminde “Kalite Ödülü” Gaziantep’te yayımlanmakta olan Narkoz Sağlık Dergisi´nce bu yıl ilk olarak düzenlenen ve Gaziantep Devlet Tiyatrosu Onat Kutlar Salonu’nda gerçekleşen I. Sağlık Ödülleri Töreni’nde, sağlık eğitimi alanında bugüne kadar verdiği hizmetlerden dolayı Binbaşı Dündar Taşer Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi müdiresi Hatice Kutsal’a “Sağlık

Eğitiminde Kalite Ödülü” verildi. Düzenlenen törende şiltini İl Millî Eğitim Müdürümüz Celalettin Ekinci’den alan Kutsal, layık görüldüğü bu ödülü kurumu ve çalışanları adına aldığını söyleyerek emeği geçenlere ve Ekinci’ye teşekkür etti. Ekinci de çalışma arkadaşı Kutsal’ı başarılı çalışmalarından dolayı tebrik etti ve kendisine teşekkürlerini sundu.

“Medya Ödülü” Haber ve bilgi akışını sağlamak için son derece güç şartlarda ve fedakarca görev yapan ve sağlık alanında gözümüz, kulağımız, dilimiz olan “GAP Sağlık Dünyası” gazetesi medya dalında ödüle layık görüldü. 500. Sayısını çıkarttığı gün gelen bu anlamlı ödüllün 12 yılda verilen emeğin karşılığı olduğunu dile getiren Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz Sahibi Mezine Sırakaya, “ Meslektaşım bu ödülü hak etti. Emeğin karşılığı onure edilmekse eğer bence en güzel hediye emeğe saygı duymak” dedi.

80

s

a

ğ

l

ı

k


Yılın İş Adamı Ödülü Ahmet Şireci’ye Gaziantep’te Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen “Sağlık Ödülleri” töreninde hayırsever iş adamı Ahmet Şireci’ye Sağlık Alanında Yatırım yaptığı için yılın iş adamı ödülü verildi. Alkol ve Madde Bağımlıları Tedavi Eğitim Merkezi (AMATEM)’i Gaziantep’e kazandıran hayırsever İş Adamı Ahmet Şireci adına ödülünü oğlu Esat Şireci aldı. Narkoz Sağlık

Dergisi imtiyaz sahibi Mezine Sırakaya, “Basın da son zamanlarda artan madde bağımlığı yakın gelecekte Türkiye için ciddi bir sorun olacağı bekleniyor. TÜİK verilerine göre çocuklar suça sürüklenme, madde kullanımı gibi konularda hedef kitle haline geldi ve 273 bin 571 çocuk 2013 yılında güvenlik birimlerine ulaştı. Böyle bir durumda

AMATEM’ i Gaziantep’e kazandıran İş Adamımızın yaptırdığı merkez madde bağımlıları için bir umut oldu. Oluşturduğumuz jüri Sayın Ahmet Şireci’yi bu ödüle layık gördü. Diğer iş adamlarımızı da böyle yatırımlar yapması için çağrıda bulunuyoruz” dedi. Esat Şireci’ye babası adına ödülü Gaziantep Sağlık İl Müdürü Prof. Metin Karakök takdim etti.

s

a

ğ

l

ı

k

81


“Yılın Hekimi” Doç. Dr. Peykan Türkçüoğlu

Doç Dr. Peykan Türkçüoğlu, Narkoz Sağlık Dergisi tarafından “Yılın Hekimi” seçildi. Narkoz Sağlık Dergisi tarafından 1.’si düzenlenen Sağlık Ödülleri Töreni Gaziantep Büyükşehir Onat Kutlar Salonunda gerçekleştirildi. Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Göznuru Göz Hastanesi Hekimi Doç. Dr. Peykan Türkçüoğlu,

82

s

a

ğ

l

ı

k

dünya çapında bir başarıya imza atmıştı. İngiltere’de düzenlenen EURETİNA kongresindeki yarışmaya Suriyeli savaş gazisi hastanın gözünde gerçekleştirdiği başarılı bir ameliyatın videosuyla katılan Doç. Dr. Türkçüoğlu, farklı ülkelerden katılan 3 bin 200 hekim arasından 2. olurken, Retina Kongresi’ndeki

yarışmada derece elde eden ilk Türk hekim unvanını kazandı. Bu başarısından dolayı Narkoz Sağlık Dergisi tarafından “Yılın Hekimi” seçildi. Retina Kongresi’nde ki yarışmada dereceye elde eden ilk Türk Hekimi Doç. Dr. Peykan Türkçüoğlu ödülünü SANKO Üniversitesi Rektör Yrd. Prof. Dr. Güner Dağlı’nın elinden aldı.


Yılın Akademisyeni Prof. Dr. Mehmet Mutaf Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Bilimler Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Mutaf Narkoz Sağlık Dergisi tarafından “Yılın Akademisyeni” seçildi. Yılın Akademisyeni seçilen Prof. Dr. Mehmet Mutaf 18 yıl sonra Narkoz Sağlık Dergisi Ödül töreninde “Ayşa” Klibinde oynayan manken ve sunucu İpek Tanrıyar’la

buluştu. Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri töreninde bir araya gelen ikili yıllar sonra buluşmanın sevincini katılımcılarla paylaştı. Yılın Akademisyeni seçilen Mutaf ödülünü sunucu İpek Tanrıyar’ın elinden aldı. Prof. Mehmet Mutaf, Ödül törenini düzenleyen Narkoz Sağlık Dergisi ekibine teşekkür ederek, bu

tür etkinliklerin Gaziantep’te şehrin ileri gelenlerin tarafından desteklenmesi gerektiğini söyledi. “Dünya da mümkünse Gaziantep’te mümkündür” sloganıyla tüm dünyanın dikkatini Gaziantep’e çekmeyi başaran Prof. Dr. Mehmet Mutaf Onat Kutlar Salonu’nda düzenlenen ödül töreninde büyük alkış aldı.

s

a

ğ

l

ı

k

83


4

Gaziantep Üniversitesi’ne

ödül birden

Narkoz Sağlık Dergisi 1. Sağlık Ödülleri Töreni Onat Kutlar Tiyatro salonunda düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Coşkun’a, ‘En İyi Sağlık Çalışanı Ekibi Ödülü’ Gaziantep Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Organ Nakli ekibine, Onur Ödülü 300 ilik nakli yaparak dünya çapında başarıya imza atan Prof. Dr. Mustafa Pehlivan’a, Yılın akademisyeni ödülü ise GAÜN Tıp Fakültesi Cerrahi Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Mutaf’a verildi. Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un adına ödülünü Gaziantep Üniversitesi Rektör Yardımcısı Cahit Bağcı’ya Gaziantep Vali Yardımcısı Uğur Aladağ tarafından verildi. Ayrıca; Gaziantep Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Organ Nakli Sorumlusu Doç. Dr. Sacid Çoban ödülünü Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Levent Elbeyli’nin elinden alırken,

84

s

a

ğ

l

ı

k

Prof. Dr. Mustafa Pehlivan’a ödülünü ‘kuzularım’ dediği hastaları, Prof. Dr. Mehmet Mutaf’a ödülünü ise sunucu İpek Tanrıyar tarafından verildi. Ödül töreninde, konuşan Doç. Dr. Sacid Çoban, Sağlık Bakanlığı Türkiye’de organ nakli merkezlerini coğrafi yakınlığa göre 9 ayrı bölgeye ayırdığını söyledi. Doç. Dr. Çoban, “Gaziantep’in de içinde bulunduğu 9 ilden oluşan bölgede, Gaziantep Üniversitesi Organ Nakli Merkezi 2014 yılında en çok organ nakli yapan merkez olması nedeniyle önemli bir konumdadır. Bölgede ciddi bir ihtiyaca cevap veren, tek canlıdan karaciğer nakli yapan merkez bu yıl çok başarılı nakillere imza attı. Bize bu ödüle layık gören Narkoz Sağlık Dergisi ekibine çok teşekkür ediyoruz. Herkesi organ nakli konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Yılın Akademisyeni seçilen Prof. Dr. Mehmet Mutaf 18 yıl sonra Narkoz Sağlık Dergisi Ödül töreninde “Ayşa”

Klibinde oynayan manken ve sunucu İpek Tanrıyar’la buluştu. Prof. Mehmet Mutaf, Ödül törenini düzenleyen Narkoz Sağlık Dergisi ekibine teşekkür ederek, bu tür etkinliklerin Gaziantep’te şehrin ileri gelenlerin tarafından desteklenmesi gerektiğini söyledi. Gaziantep Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kemik İliği Transplantasyon ünitesi direktörü Prof. Dr. Mustafa Pehlivan ödülünü vekâleten “Kuzularım” dediği hastaları aldı. Gaziantep Üniversitesi bünyesinde 300 ilik nakli yaparak hastalara umut olan Pehlivan’ın ödülünü Gaziantep Vali Yardımcısı M. Bestami Alkan, Pehlivan’ın adına hastalarına takdim etti. Bir toplantı için gitti Amerika’dan dönerken uçak seferlerinin iptal edilmesi üzerine törene yetişemeyen Prof. Dr. Mustafa Pehlivan telefonla yetkilileri arayarak, kendisini bu ödüle layık gören Narkoz Sağlık Dergisi ekibine teşekkür etti.


Güneydoğu’nun Sanayi Kenti Gaziantep

ÜNİVERSİTELER ŞEHRİ olma yolunda hızla ilerliyor Gaziantep Üniversitesi Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi 1987 yılında kuruldu. Bölgedeki 6 ilin ortak noktası konumunda bulunan hastane sağlık alanında bölgenin önde gelen merkezi haline gelerek Gaziantep’in sağlık turizmine ciddi anlamda katkı sağlamaktadır. 1988-1989 yıllarında ilk öğrencileri ile eğitime başlayarak Aynı dönem içinde eski Poliklinik binasında hizmet veren hastane, 9 yıl süren bir gelişim süreci sonunda 1998 yılından itibaren kendini geliştirmiş ve bugün 580 yatak kapasitesine ulaşarak Üniversite kampüsünde faaliyet göstermektedir. 437 Öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisinden oluşan hekim kadrosuyla Gaziantep ve çevre illerden gelen günlük ortalama 1000 hastaya poliklinik hizmeti sunmaktadır. Şahinbey Araştırma ve Uygulama hastanesinde Poliklinik hizmetlerinde en son teknoloji ile donatılmış cihazlarla dünya

standartlarında hizmet verilmektedir. Sanko Üniversitesi “Bilim, eğitim ve sağlık hizmetinde SANKO farkı” diyerek yola çıkan SANKO Üniversitesi 2014 – 2015 akademik yılında yeni bir eğitim anlayışı ve günümüzün en modern imkanlarıyla bir sağlık üniversitesi olarak eğitim vermeye başladı. “Hedeflerinden biri de tıp ve ilgili bilimlerin her alanında eğitim veren bir üniversite olmak” olan SANKO Üniversitesi’nde Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültelerinin hemen ardından Diş Hekimliği Fakültesinin kuruluşuyla ilgili çalışmaları da başlamış durumda. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hasan Kalyoncu Üniversitesi farklı dinlerin, dillerin, ırkların, kültürlerin ve medeniyetlerin harmanlandığı tarihi İpek Yolu’nun önemli bir kavşağı Gaziantep’te, “eğitim, araştırma ve yenilik” odaklı bir üniversite olarak hayat buldu.

2013-2014 Eğitim Öğretim yılında Sağlık Bilimleri Enstitüsü kuruldu. Ülkemizin sağlık bilimleri alanında ihtiyaç duyduğu bilim insanlarının yetiştirilmesinde de önemli katkılar sağlayacak olan enstitü Mesleki bilgilerini güncellemek, ileri seviyeye taşıyarak alanlarında uzmanlaşmak ve akademik olarak ilerlemek isteyen sağlık meslek elemanlarına da böylece kapılarını açmış oldu. Zirve Üniversitesi Zirve Üniversitesi İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 28 Şubat 2009’da kurulmuş ve 2009-2010 eğitim öğretim yılında eğitim hayatına başlamıştır. Emine-Bahaeddin Nakıboğlu (EBN) Tıp Fakültesi ise 2011 yılında kurulmuş, 2012 yılında Prof. Dr. Cumhur KILINÇ kurucu Dekan olarak atanmış ve kuruluş çalışmalarını takiben 2013-2014 öğretim döneminde 90 öğrenci kabul ederek eğitim öğretim faaliyetlerine başlamıştır.

s

a

ğ

l

ı

k

85


Yılın “Gönüllü” Sağlık Çalışanı ödülü

Gaziantep Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi adına UMKE Sorumlusu A.T.T. Tacettin ÖZEKŞİ’ ye verildi. Tacettin ÖZEKŞİ ödülünü Oğuzeli Belediye Başkanı Sn. Mehmet Sait KILIÇ’ tan aldı.

Kurtarıcı melek Dr. Cengiz Bayram’a anlamlı ödül Canlı Hayatı Koruma ve Yaşatma alanında hizmet veren kuruluş CAHİDE… Peygamber efendimiz, Merhametli olmadan imanlı olamazsınız buyurunca, yanında bulunanlar, Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz dediklerinde, “Yalnız insanlara değil, bütün mahlukata merhametli olmanız

86

s

a

ğ

l

ı

k

gerekir” der. Tüm canlıların bizler gibi yaşamaya hakkı var diterek gece gündüz demeden gönüllü üyeleriyle birlikte çalışan, sokak hayvanlarının kurtarıcı meleği Canlı Hayatı İyileştirme Derneği Başkanı Dr. Cengiz Bayram ödülünü Sanko Üniversitesi Rektörü Ahmet Sınav’ın elinden aldı.


Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne teşekkür plaketi Gaziantep’in yanı sıra, bölgede kaliteli, üst düzey sağlık hizmeti sunan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne, teşekkür plaketi verildi. Narkoz Sağlık Dergisi tarafından Büyükşehir Belediyesi Onat Kutlar Devlet Tiyatrosu Salonu’nda düzenlenen ‘’1. Sağlık Ödülleri Töreni’’nde, sağlık alanında bugüne kadar verdiği hizmetlerden dolayı Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne teşekkür plaketi takdim edildi. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, plaketini SANKO Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Güner Dağlı’nın elinden aldı. Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline

gelen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, organ nakli merkezi, acil servis, üremeye yardımcı tedavi merkezi, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi ve dermatoloji bulunuyor.

DASMED ana sponsorluğunda bir ilke imza attık 10 Aralık Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri Töreni, DASMED ana sponsorluğunda gerçekleşti. Sağlık çalışanlarının ve Gazianteplilerin yoğun ilgi gösterdiği programa övgüler yağdıran DASMED sahibi Oktay Satıcı, “Bu tarz programların Gaziantep’te çoğalması gerektiğine inanıyorum, yapılan sağlık ödülleri töreni Gaziantep için büyük bir imaj ve örnek olmuştur. Narkoz Sağlık Dergisi imtiyaz sahibi Mezine Sırakaya’ya bize böyle bir mutluluğu yaşattığı için teşekkür ederiz.”

s

a

ğ

l

ı

k

87


Gaziantep’e sağlık alanında hizmet veren hastanelere teşekkür plaketi MEDİCAL PARK

Sağlık alanında Gaziantep’e katkı sağlayan Medicalpark Hastanesine teşekkür plaketi verildi. Medical Park Hastanesi Genel Müdürü Uzm. Dr. Sadreddin Haksal teşekkür plaketini Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz SahibiMezine Sırakaya’nın elinden aldı.

SEV AMERİKAN HASTANESİ

Sağlık alanında Gaziantep’e katkı sağlayan Sev Amerikan Hastanesine teşekkür plaketi verildi. Sev Amerikan Hastanesi Baş Hekimi Dr. Sermet Kileci teşekkür plaketini Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz Sahibi Mezine Sırakaya’nın elinden aldı.

88

s

a

ğ

l

ı

k

DEVA HASTANESİ

2014 Yılında sağlık alanında yaptığı yatırımlar ve çalışmalar nedeniyle Gaziantep Özel Deva Hastanesi ‘ne teşekkür plaketi verildi. Özel Dev Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Başhekim Dr. Beyhan Tahmazoğlu ‘na plaketini Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya takdim etti.

TAMMED HASTANESİ

Sağlık alanında yaptığı yatırımlar ve çalışmalar nedeniyle TAMMED Özel Hastanesi ‘ne teşekkür plaketi verildi. Özel TAMMED Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Sözmen plaketini Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya’nın elinden aldı.


HATEM HASTANESİ

Sağlık alanında yaptığı yatırımlar ve çalışmalar nedeniyle HATEM Özel Hastanesi ‘ne teşekkür plaketi verildi. Özel HATEM Hastanesi Başhemşire’si Serap Aslan’a plaketini Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya takdim etti.

MİRKELAM TIP MERKEZİ

Bu yıl birincisi düzenlenen “1. Geleneksel Sağlık Ödülleri” töreninde Mirkelam Göz Kulak Burun Boğaz Tıp Merkezi Baş Hekimi Göz Doktoru Hüseyin Mirkelam’a sağlık alanında yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı teşekkür plaketi verildi. Dr. Hüseyin Mirkelam ödülünü aynı törende “Yılın Akademisyeni” unvanını alan Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahı Prof. Dr. Mehmet Mutaf’ın elinden aldı.

Kültür ve sanata destek verilmeli 1.’si düzenlenen Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri töreninde Yapımcılığını Rauf Akıncı’nın yaptığı Ferit Ginol Kültür ve Sanat Merkezi tarafından hazırlanan “SESVER GAZİANTEP” klibi ayakta alkışlandı. “SES VER GAZİANTEP” klipinin Kültür ve Sanat alanında Gaziantep için önemli bir katkı olduğuna inandığını dile getiren Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz Sahibi Mezine Sırakaya, yapımcı Rauf Akıncı’ya teşekkür

plaketi verdi. Sırakaya, “Nerede olursa olsun kültür ve sanat için yapılan her tür çalışma herkes tarafından desteklenmelidir” dedi. Akıncı, yaptığı konuşmada; “Biz bu klipi bu şehrin sadece baklava , fıstık ve kebaptan ibaret olmadığını bu şehrin dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olduğunu ve bu türkülerin bizim türkülerimiz olduğunu Türkiye’ye ve dünyaya anlatmak için yaptık” ifadelerini kullandı.

s

a

ğ

l

ı

k

89


Sponsor firmalara plaket verildi

DASMED ana sponsorluğunda gerçekleştirilen 1. Narkoz Sağlık Dergisi Ödül Töreni’nde sponsor olan diğer firmalara desteklerinden dolayı teşekkür plaketi verildi. Narkoz Sağlık Dergisi tarafından düzenlenen “Sağlık Ödülleri” törenine sponsor olan firmalar teşekkür plaketini Gaziantep Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cahit Bağcı’dan aldı. Narkoz Sağlık Dergisi İmtiyaz sahibi Mezine Sırakaya sponsor firmalara desteklerinden dolayı teşekkür ederek, “Gaziantep’te düzenlenen bu tören Türkiye’de ve bölgede ilk olma özelliği taşımaktadır. Böylesine güzel bir programa maddi manevi destek olan firmalarımıza çok teşekkür ediyoruz. Burada amaç Sağlık çalışanlarının motive edilmesi ve sağlık turizmine dikkat çekmektir. Gaziantep’in tanıtımına katkı sağlayacak her tür organizasyona destek verilmeli. Az bütçelerle çok büyük işlere imza atılabilir. Biz sponsorlarımızla böyle bir başarıya imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.

90

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

91


İpek Tanrıyar

bir ilke imza at tı

Narkoz Sa ğlık Dergis i “Sağlık Ödülleri Tö reni” için G aziantep’e ge len İpek Ta nrıyar sunuc uluğunu y ap programd a katılımcıla tığı rı şehitleri iç görev in FATİHA okumaya davet ede rek bir ilke imza attı. Narkoz Sa ğlık Dergis i Sağlık Ödülleri tö reninde Yılı n Genç Bilim Adam ı ödülüne la görülen gö yık rev Dr. Ersin A şehidi merhum rsla Fatiha diye n’ın ruhuna El rek bir ilke atan İpek imza Tanrıyar s u n u m izleyenleri büyüledi. S uyla u cu ve oyu ncu İpek T nuanrıyar Narkoz Sa ğlık Dergis i tarafından 1’incis i düzenlen en sağlık ödülleri tö ren gösteren s ine yoğun ilgi ağlık çalış anları, öğrenciler ve vatand aşlardan tam n ot aldı. Pro gramın sonunda k endisini ya ln bırakmaya n sevenleri ız Tanrıyar’la gü nün anısın a hatıra fotoğrafı ç ektirdi. Dü zenlenen gecenin ard ından Gaz iantep’in tarihi ve k ültürel me kânlarını gezen Tan rıyar Gazia ntep’e hayran ka ldı.

92

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

93


Bu yöntem

çene kemiğinizin erimesini engelliyor Dünyada yaklaşık 45 yıldır ülkemizde de 25 seneyi aşkın bir süredir implant diş uygulamalarının başarı ile yapıldığını belirten Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük; kişiye sağladığı konfor, estetik görünüm, çene kemiği erimesini durduran bir çözüm olması ve sağladığı diğer avantajlar düşünüldüğünde, implantın eksik diş tedavisinde uygulanan en doğru ve tatmin edici çözüm olduğunu söyledi. mplantın, hem estetik hem fonksiyonel açıdan doğal dişe en yakın tedavi yöntemi olduğunu söyleyen Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük “İmplant; çeşitli nedenlerle kaybedilen dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen yapay titanyum diş kökleridir. İnsan sağlığının korunmasında çok önemli faydaları bulunmakla birlikte bunlardan en önemlisi çene kemiğinde erimeyi durdurmasıdır. Şöyle ki; diş köklerimiz, dişlerimiz ile desteklendiğinden eksik dişimizin olduğu durumlarda desteğini yitiren çene kemiğinde erime meydana gelir.

İ

Eksik dişimizin yerine gelen implant, çene kemiğimizi destekleyerek kemik erimesine mani olur İmplant harici yapılan hiçbir protez, diş köklerinin yerini alamaz ve implant yapılmadığı sürece kemik erimesi devam edeceğinden ne protez ne de köprü yapımı erimeyi durdurmayacaktır. Ancak implant tedavisiyle implantın diş kökü vazifesi görmesi

94

s

a

ğ

l

ı

k

sağlanarak kemik erimesinin önüne geçilir. Dental implantlar ilk bakışta pahalı bir tedavi olarak bilinse de, kişiye sağladığı konfor, estetik görünüm, komşu dişlere zarar verilmeden yapılan protezler ve daha birçok sağladığı avantaj düşünüldüğünde implantın en doğru ve tatmin edici çözümdür. İmplantların ömür boyu ağız içinde sorunsuz kaldığı gözlemlenmiştir İmplantların ömrünün uzunluğunu etkileyen birçok faktör bulunmak-

tadır. Bunların başında hastanın ağız hijyenine ne kadar önem verdiği gelir. Doğru ağız bakımı ile implantlarınız ömür boyu sizin rahatça gülmenizi, konuşmanızı ve yemenizi sağlayacaktır. İmplant güvenli bir tedavi yöntemidir Son yıllarda sıklıkla kullanılan bir tedavi yöntemi olan implant uygulamaları sonrasında birçok hasta aynı gün sosyal hayata dönebilmektedir.


s

a

ğ

l

ı

k

95


96

s

a

ğ

l

ı

k


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.