At Sineği Fanzin / Sayı:9

Page 1



Pezevenk hayalperestin fahişe düşleri ikinci el hayat yaşamayı bırakmalıyız azizim. bizim küçük ve lanet çaresizliklerimizin ardı arkası kesilmez. hayır, böyle devam etmemeli bazı şeyler. bazı şeyler, biliyor musun, hiç değişmemeli. olduğu gibi koca bir taş yığını gibi kalmaya devam etmeli insanlık boyunca, sonsuza az bir zaman kalana dek. işte şurada , sokağın köşesinde bir kaç insan otobüs bekliyor, hayatlarını şekillendirecek ve yön verecek o otobüsü bekliyorlar, otobüsler lanetlenmeli. otobüs durakları olmamalı. koşmalı insanlar. trafik levhaları birer günahtır insanlığın üzerine, birer lanet.

dediğimi işitmeye çalışmıyor musun yoksa? tam da tahmin ettiğim gibi. seslerin yarısı kafamın içinde oysa ki. seni tanımıyorum bile azizim. kimsin, neyin nesisin. sanki yaşam boyu karşımdasın da yine de fark edememişim gibi. yıllarca yaşadığım yerde yeni bir eşyayı fark etmeye benziyor. sanki yaşadığım çevreden yıllarca soyutlanmışım gibi. sanki hiç ait hissetmediğim yerlere kendimi fırlatmışım ve kocaman bir taş yığını gibi çakılmışım gibi. işte böyle küçük

ve minik elli sene süren lanet ve pislik ve leş gibi birer kirli hayatlara sahibiz.

halbuki söylemiştim size. uyarmaya çalışmıştım. bu gezegenin bir cehennem olduğunu hatırlatmaya çalışmıştım size. önceki hayatımda da buradaydım ben azizim. ve ondan öncesinde de. yıllar değişiyor. sayılar ilerliyor. saatler geçiyor. milenyumlar atlanıyor. ama insan o çakılı yerinde kalıyor. kalması gerekiyordur belki de. belki de birisi onu yerinden oynatsa evren bir boşluğa düşüp kaybolacak gibi, taş'ı ilerletmekten kımıldatmaktan korkar hâle geldik.

kirli ve kötü ve şeytani insanı yerinden edebilsek belki her şey yoluna girerdi. ne dersin? girmez miydi? en azından bu ihtimali göze almaya değerdi. ya hiç ya hep. ya insanlık yaşayacak sonsuza dek güzel, çiçek kokulu günlere uyanacak güler yüzlü insanlar ile, ya da leş laboratuvar atıkları ile dolu olan


evlerinin arka bahçeleri ile somurtkan ve hayata omuz silkmekten usanmış insanlar ile.

ah! öylesine hayalperestiz ki! senin benimle olacak iş değil bu azizim. tüm insanlığa, ama tüm insanlığa ihtiyaç var. işte şu köşedeki otobüs bekleyenler. otobüs geldi ve gidiyorlar. işte o kahrolası iki insana bile ihtiyacımız var. peşlerinden koş ve ‘dünyayı kurtarmamıza yardım edin!’ diye seslen. sence otobüsten inerler mi? hayır. kocaman bir ,hayır. tekrar söylüyorum HA-YIR! onlar otobüsün götürdüğü yere giden iki küçük sıçan sadece. işte bu. onlar bu. ve bizler de buyuz. tam birer iki akıllı sıçanız. sanırım aramızda bir fark dahi yok. öylesine salağız ki. sanırım tanrı yeryüzüne tükürüyor,işte yağmur. sıçanlar yağmurda evlerine kaçar mı aziz dostum? bilmiyor musun? ben de. sanırım eve gidip o muhteşem yatağıma yatıp, yağmurun cama vuruşunu dinleyeceğim. tamamen ritmik olan o vuruş. ve sonra aklıma ne gelecek biliyor musun? dışarıda ıslanan insanlar. sanırım o insanların da peşinden koşup, dünyayı kurtarmamız gerektiğini söylemeyeceksin değil mi? tabi ki de söylemeyeceksin. ben de. ben gidip

miskin bir ağustos böceği misali uyuyacağım. sevişmek için düş kuracağım. dünya benim neyime! şurada yaşacağım kaç sene? söyle! ben iğrenç bir hedonistim. bunu suratıma haykır. hemen! dünya birleşsin ve yedi milyar ses bana hedonist olduğumu söylesin. tam suratıma doğru. gözlerimi kırpmadan duymak istiyorum o sesi. tam da burada. evet. galata kulesinin altında duyasım var o sesi. galata kulesinin altında olmadığımızı ben de biliyorum. sadece buraya bir galata kulesinin yakışacağına değinmek istedim. ben, ki, theodoros'un, hegesias'ın, aristippos'un evladı. ben ki, iğrenç insaniyet. nefretimin sevgiye veya sevgimin nefrete dönüşünü o denli seviyorum ki. bu dayanılmaz ve tutkulu diyalektiği o kadar seviyorum ki. dudaklarımdan akan kanı dahi şehvetle seviyorum. onun akışganlığına bayılıyorum azizim. ve sen eve gidecek, ve yatağına yatacaksın. o zaman da düşüneceksin, cama vuran o damlalar. damlalar ve damlalar. gidip sevdiceğini öpecek. dudaklarını koparırcasına ısırmanı diliyorum. kan akana kadar. ve sonrasında en yakın otobüs durağına git ve ilk otobüse bin.


geri kalan hayatına bir otobüs ile devam et. arkanda her şeyi bırakarak. taşı yerinden oynatmak istediğini söylemiştin. işte. kendinden başlayabilirisin belki de. -mertcan kuranoğlu


Bir deli defteri sen de kimi zaman kayıp hissetmez misin? sana diyorum. hayır, belki, nadiren. kayıp niye hissetmeliyim? ben, ben'im. şu beden. şu kollar. ama yine de, sahiplenilmemişlik duygusu sende ne hissettirir ki o hâlde? kendi kendimin sahibiyimdir belki. ben sadece ben'den ibaret bir et parçası. gibi. seni anlamıyorum. anlayamıyorum. yıllardır seninle aynı bedeni paylaştığımızı biliyorsun değil mi? en azından bunun farkında olduğunu bilmek bile güzel! saptırma konuyu. şu bedende bile kendimi kenden milyonlarca kilometre ötede hissediyorum. ve sen o kafanı çevirip bana bir defa da olsun bakmadın. anlamadım mı sandın? anladım. ama seni buna terk etmek yapılacak en faydalı yoldu. bir insanı intihar isimli uçurumun başında iyilik namına yalnızlığa bırakmak hiç bir zaman için kabul edilebilir bir yol olamaz. ne de acımasız bir insansızsın. belki. en iyi yoldu, ve işe yaramadı. sanırım burada suçlanacak ben miyim? ben bir yargıç veya bir tanrı değilim. ayrıca bu beden senin ile

çok dolu. sen koyuyor bu beden. geceleri mastürbasyon sonrası döllerini benim tarafıma döküyorsun. bir de iyilikten anlayana bak… küstahsın. ben seni hiç bir zaman ölümün derin kuyularına terk etmezdim. hep burdaydım. seni kafamın içine almayı çalıştım. sen ise elinden şekeri alınan somurtkan bir çocuk rolündeydin hep! tüm yaşam boyunca! ben, ben'i. sen ise sen'i ilgilendirdiği sürece hayatımın işleyişinden şikayet etmene gerek yok. onlarca yıldır bu beden ikimizindi. en başından beri birer yabancıydık ama. ayrı'ydık. kafaca. bir'dik bedence. işi duygusallık yokuşuna sürmek ile kaçamayacağını bilmelisin yine de. bilirim. iyi olur o hâlde. senden de kaçmaya çalışmadım. her zaman yanımdasın ne de olsa! somutluk her şey demek değildir, somut olarak aynı lanet bedeni paylaşmamız seninle iyi bir ilişkimin olduğuna kanıt olamaz. o hâlde kafandaki hayata geri dön. hem de şimdi. yoksa daha fazla katlanamayacağım sözlerine. işte. kendi ağzınla da söyledin. ‘kafamdaki dünya’. tüm hayatım


boyunca elde edebildiğim ve edebileceğim tek şey! tüm somutluklar karşısındaki muhteşem be ebedi hayatım ve cennetim. bu hayat ikimize biçilmiş bir kaftandı. sen sadece senin olanı alıp köşene çekilmek istedin. buna sen sebep olmadın mı? neye sebep olmuşum? bu durum. bu boktan hayat. bu çiş kokan yatak. döl kokulu bir iç çamaşarı… terk etmek ile iyi ettin diyeceğim neredeyse. hayatımı paylaşmak isteyebileceğim son kişi ile aynı bedene, aynı kafese, aynı cehenneme tıkılmak… bu işkence sanırım ikimiz için de geçerli. sensiz hayat güzel olurdu. sensiz hayat dölsüz olurdu. sensiz hayat bir bahçe olurdu. sensiz hayat bir ödül olurdu. sensiz hayat beni tanrı hissettirirdi. sensiz hayat beni eksik hissettirirdi. yine de. eksik. sağ tarafımsız. -gözlerini kapadılar. -mertcan kuranoğlu


Ben de gelebilir miyim tanrım? Sen nerelerdesin bilmiyorum,ama ben hala aynı yerdeyim.Şimdi ben mi değişmiş oluyorum sen mi ? Bana göre ben değişmemiş gibiyim,sana sorsalar sen.İkimizde aynı yerdeysek o zaman ben ordan uzaklaştımışım,sende sırtını dönmüş ilerliyorsun,bir duellodayız sanki.Beyni ile kalp birbirinden uzaklaşıyor yavaşça,ilk kimin damarları koparsa o tekrar başa sarıyor.Geri de yetişemiyorum ben,tekrar seni bekliyorum gelmiyorsun.Bazen bu biraz zaman alıyor bazen ise halüsinasyonlar görüyorum.Bu sefer çok bekledim ama gelmedin,bende unuttum nerede olduğumu.Her şeyin farkındayım aslında farkındayım diye mutluyum aslında,ama farkında olmanın şaşkınlığı içindeyim.İçinde bulunduğu coğrafyanın şeklini alan her insan gibi.Sen dahil her türlü diktatöre başkaldıran bir mualifim. Şöyle bir durup kendime geldim,önümde duran sadalyeye baktım.Hayır dur senle konuşmuyorum bu sefer.Evet tanrım ben diğer tarafa gelmek istiyorum ama biraz korkağım galiba.Annem orada babam da orada ben tekim burda.Şimdi atlasam şu camdan aşağı iki saniyeye kadar orda olurum.Daha öncede aklımdan çok geçti aslında ama annem arkadan

çok üzülür diye yapmadım,ben kötü biri değilim tanrım.Sadece anne ve babamı özledim insan bunun için cehenneme gitmez herhalde gitmez de yanmaz di mi senelerce.Çünkü bir tek onlar seviyor beni.Belki cennettedirler şimdi,beni görünce nasıl sevinirler kim bilir.Bu kadar mutluluğa hakkım yok mu ? -mustafa yılmaz korkmaz


Gönül penceresi başkalarının çığlıklarını o sıkı sıkı düğümlenmiş ağızlarının ardından duyabiliyor musun? duyabilseydin keşke. haykırıyorlar, bağırıyorlar, yüreğimi parçalıyorlar! tüm yürekler adına. keşke hepsinin acısını dindirebilsem. keşke tüm kan ile acıyan yüreklerin sızısını gidebilsem. öylesine yapayalnızlar ki. tek başlarınalar. bir insan dileği ile kendilerini eksi yüz derece suda yakıyorlar. elli derecelik çölde soğuktan buz kesiyorlar. tek başlarına. son ve bir daha olmamacasına. kutup ayıları üzerlerine işiyor. soğuk havalar. havalar soğuk. değil mi? aylardan şubat. hava sabahları sıfır derecenin üzerinde değil. üşüyorum. üşü-yor. üşeyeceğim de , sabah. sabah üşeyeceğim. ve evden çıkınca ellerimi ceplerime sokacağım sıkı sıkı. üşümeyeyim diye. derin ceplerimde ısıtacağım ikisini de. bir şefkat ile, garip bir acıma ile. dilerdim ki insanlar ceplerine sokmasınlar ellerini, üşüyen diğer bir kişi ile elele tutuşarak birbirini ısıtsınlar. dindirsinler o soğuklarını sıcaklar içersinde bir alev topu ile donarcasına sokaklar güzel insancıklar… sevgiyi hak etmiyorlar mı yoksa? hak etmek nedir? sevgi

hak edilir mi? tarih sınavına çok çalıştım diye yüksek not almayı hak etmem gibi mi yoksa? sevgi hak edilebilir mi? ‘ben sevilmeyi hak ettim! beni sevmeye mahkumsun!’ diyebilir mi birisi? hak etmek, bir edimi gerektirmez mi öncelinde? garip. halbuki ben herkesin sevgiyi hak edebileceğini düşünürdüm. ben de hak etmem mi? bilmem. belki bir yorganın altında sevişmeyi hak edebilirdim. uslu birisi olursam belki o bedeninin sıcaklığını da hak edebilirim. yeterince acı çektim mi tanrı sevgiyi hak etmek için? yeterince aşağıladın mı şu aciz kulunu yedi milyar karşısında sevilebilsin diye? cevap vermiyor. öylecesine oturuyor. ah tanrı. kötü tanrı! yeterince kimsesizliği öğrenince hak edilir mi sevgi? birisinin sevgisini? 'al, bu benim sevgim, sanırım hak etmittin bunu. iyi davran ona olur mu?’ diyebilir misiniz? garip. ilginç bir yaklaşım olurdu. doğuştan hak etmişizdir belki? hep sevilmek istemişizdir. içimde iki kilo sevgi, beş kilo seks var. birisi hak eder belki. yarımşar kilo veririm birisine. hayır. saçma. alakasız. mantıksız. içimde ne bir kilo ne de trilyonlarca ton sevgi var. sadece var. o orada. sadece bir yerlerde. içimde. bende. ruhum sizi sevmemi istiyor, siz izin verirseniz


seveceğim güzel kadın. izin verin! lütfen! bırakın seveyim! bırakın okşayayım dolgun göğüslerinizi!? olmaz mı? peki neden? hak etmedim diye mi oluyor hep bunlar, geliyor başıma. siz de istiyorsunuz sevilmek. ama benim tarafımdan sevilmek gibi bir ihtiyacınız yok sanırım. kötülük bu ama. demek ki sadece 'sevgi’ değil 'birisinin sevgisi'ni istiyorsunuz. ne istediğinizi bile bilmiyorsunuz. size bunu hiç yakıştıramadım. ama ben her gece göğüslerini düşlerdim. hayallerimde sizi severdim. soyut olan sevgi, bir derinlik daha kazanarak iki kat soyut olurdu. ve hayalimdeki kişi sizi güzelce okşardı. pazar sabahları saat 10da sizi burnunuzdan öperek uyandırırdı. ve siz bunu çok severdiniz. tatlı bulurdunuz. tebessüm ederdiniz. ama gerçekteki-siz çok kötüsünüz. sevgimi hak etmediniz. artık sizi sevmeyeceğim. gönlüme bir kafes koyup sizi sevmeyeceğim. bu gönül sizi sevmeyecek. sevgimi diğerlerine dağıtacağım bugünden tezi yok. insanlar çok somut. oldum olası böyleler midir? hep mi? sadece, kış ayında soğukta battaniyenin altında belinden tutup boynundan öpmek istemiştim. kimse istemedi ama bunu. ne de kötüler. sevgiye doydular mı yoksa? gerçekten dünyadaki herkes yeterince sevildi

sanırım. ne yazık ki beni unuttular ama! niye beni unuturlar hep? ben de bir elemanıydım bu kümenin oysa ki.yedi milyarlık kocaman kümenin X elemanıydım. sırf sevişmeyeyim diye mi yoksa tek kişilik yatağa sahibim? sığabilirdik belki ama… hiç şans vermiyorsunuz siz de. katısınız. ben pek memnunum içimdeki ben'de. o hep orada. beni bekler. gülümser. mutludur da kısmen. bir beklentisi yoktur. sadece düşlememi bekler benim. ben düşledikçe o sevinir. karnı doyar. tüm ihtiyaçları karşılanır. ben düşledikçe bir aptal gibi o bundan haz duyar. benim hayallerimdeki kadına ortak olmaya kalkışır, ben onu uyarırım, bunun iyi bir şey olmayacağını söylerim. yine de sık sık sözümü dinlemez. yaramazdır da çok üstelik. idam sehpası niteliğinde bir yataktır benimkisi. geceleri öldürür sabahları diriltir. tek bedeni taşıyabilecek kapasitede olan yatağa iki vücut sığdırmaya çalıştıkça zihnimde o yatak bundan rahatsız olur. arka arkaya sıralanan kelimeler bile gerçek değil. yaşanmamış şeylerden ibaret birer silsile sadece. göğüs görmeyen insan kim oluyor da göğüsün hayalini kuruyor? küstahlık diz boyu resmen. insan düşmanı bu kişi kim oluyor diğer insanlar ile


ilişkiye girdiğini düşlüyor hayallerinde. sapıkça bir haz da alıyor olmalı oysa ki. toplumun ruhsal değerlerini bozuyor bu insan. kümeden atılmalı. X elemanı küme dışı edilmeli, hem de şimdi. acımasızca idam edilsin tez zamanda yatağında! idam edilmek hak edilir mi peki? edilir. belki. bilmem. fikirim yok. olabilir de. insani değil belki. benim yaptığım ile eş değer olabilir, bir açıdan. ben insanları soyut, bu ise somut öldürüyor. neredeyse aynı diyebilirim. sevilmeyen insanın somut yaşaması ile, soyut bir şekilde sevildiğini hayal etmesi aynıdır. birinde obje, diğerinde suje… yatağımda gersinler çarmığa. sevgiyi tatmadan dudaklarında ceseti yakılsın nehir kenarında. belki her şey daha basit olurdu. daha kolaylaşırdı her şey. yaşanmasıydı hayat. tatılmazdı o zaman bu erişilemeyen acılar. kötü mü hissederim kendimi şimdi? neden olmasın? bu kadar açık sözlü olmamıştım belki de hiç. evet. insanlar ağızlarından bazı kelimeleri çıkarmak istemiyor. dillendirmiyorlar. ama neden? herkesin sevişmek istediğini ben mi çıkıp söyleyeyim? neyden sakınıyoruz? neyden korkuyoruz ki? bir insanın teninde başka birisinin

parmağının gezmesi çok mu korkunç? iki insanın sevgileşmesi çok mu dehşet verici bir sahne hayal etmek için? insanlar insan öldürür, herkes dillendirir, ağızlardan düşmez. insanlar sevişir. herkes lanetler o kişileri. sevmezler. insanları zihinlerinde öldürürler. toplumun hedefi hâline gelir o insancıklar. neden peki? sırf sevdiler diye. sadece sevdiler. sadece masum bir işi yaptılar diye kin tutulan insanlar hâline gelirler. sevgi, işte, şurada ve burada. kimin için? kimse için. -mertcan kuranoğlu


Hariçliginde dişler tek yanlışın her doğruyu götürdüğü bir testte tüm doğrularımı ardına feda ediyorum şafak sökerkenki şehrin kararsızlığını avuçlayıp cebimde ağlarken kullanmak üzere saklıyorum çıldırmanın eşiğine gelip annemden gelen bir batıl inançla basmıyorum direk atlıyorum deliliğin kucağına saydam maddelerin gölgelerine saklıyorum seni dikkatsizliğimse yine kahkahalar atıyor bilirsin detaycı biri değilim, aksine deliyim

şehir bile anlamış olmalı ki bunu her gece önümde ceketini ilikliyor kararsız, tutarsız bir insanım bunu herkes de biliyor

şiirlerime seni katmak konusu hariç ve seni kattığımdan olmalı ki sanırım şiirlerime ara vermeyi sevmem ağlamak istediğim zamanlar hariç

sen ki bu ömrümde olduğun gibi ruhumun her yapıtaşında bir devrimsin sen sevgilim, evet sen sen ruhumun yirmilik dişisin. -şiirden hayaller


Uçürümlar ev sahipleri her daim acımasız mı olur azizim? öyleler midir? kirlilerdir. para isterler. tek dertleri de budur sanırım. birer kiracılarız bizler de. biz. kimler mi? insancıklar. şunlar ve bunlar. ötekiler ile bizim gibiler. neyin kiracısıyız mı dedin? dünyanın. hayır, ahiret inancım yoktur. sadece biz konar göçer birileriyiz. hepsi bu. ne öteki ne de önceki hayat. tam da bu hayat. şu an ki hayat. an'ı yaşanan hayat. ne gelecek ne geçmiş. şuanki zaman. -yor ekli zamanı istiyorum. ve kastediyorum. kiracısıyız buranın. tanrı ise bir ev sahibi. kiracıların en büyük yanılgısı ne bilir misin. her defasında kaldıkları evde kendinden bir iz ararlar gittiklerinde. ama öyle bir şey olmaz. onlar sadece geçici idiler. onlardan sonrakiler de öyle olacaklar ve aynı yanılgılara düşüp aynı umutları besleyecek, yeşermeyecek olan umutlar. biz sadece parasını öderiz. öderiz ve yaşarız. ta ki paranın ödenmediği an'a kadar. ölürüz. konarız ve göçeriz. kırk sekiz saatlik kelebektir akrabamız. en yakın dostumuz. can yoldaşımız. yol dostumuz. sırdaşımız. kelebek. saat sabaha karşı dört. şuan dört. ve bu konuşma bitecek. ve bu konuşma

yazılı hâlde geçmişe bağlı kalacak. geleceğe kalamayacak. çünkü geçmişin acıları ile bezenip sarılmıştır bu cümleler bir örümcek tarafından. kızıl bir örümcek tarafından. geceleri parlar belki de. korku ve dehşet salar belki görenlere. ama o kovuğuna çekilip tanrıya haykırmayı yeğler. böcekler. geçmişin malı ve mülkü olmaya yüz tutacak bu yazı. benim ellerimden kopan kelimeler ve harfler geçmişin tozlu rutubetli odasında bir taşı andırırcasına sabit kalacak. bir odada. dört duvarlı. penceresiz. geleceği görmesin diye penceresiz. dışarısı karanlık. puslu ve sisli bir hâlde. saat dörtü iki geçiyor. az önce dört'tü. iki dakikamı yedin. yüz yirmi saniyemi yedi, geçmiş. ve geçmiş ile şuan arasındaki tek bağım bu yazı şuan. bir tutungaç. bir merdiven. bir halat. en kalınca olanından bir halat hem de. bir intiharlık halat. boğazımı kavruyor. nefesler kesik kesik. orgazm henüz uzaklaşmış olamaz. alt kattan bir çığlık geliyor. kız geliyor. erkek geliyor. birlikte geliyor. birlikte gelip yatağa gömülüyor. işte sesler kesildi. birlite an'ı yaşadılar sadece. geçmişe bir taş da onlar fırlattı. işte. saat ilerliyor. saatler sonra doğacak güneş adına üzgünüm şimdiden. ben olacağım uyuyor, göremeyeceğim onu.


dilerdim ki onu selamlayabileyeyim o uyanırken. gözlerini ovuştururken. ne de güzeller gözleri. göremediğim. bakmaya doyamadığım o kara gözler. renkli değiller. kapkara. simsiyah. kuyuların derinliğindeki siyahlık. işte. tam da orada. kaşları altında. kara cevherler. iki tane. rastgele konulmuş bir kitap ayracı gibi kitaba. rastgele. ve umarsızcasına. yaşanan bu hayatlar. giden saniyeler. sevişilen insanlar. sevişilmeyi uman insanlar. sevişilmeyi umduğumuz kişiler. ve hiç tatmamış olanlar için. güneş doğsun. belki de, bir çözüm olarak, ilaç. ilaçlar hep acıdır. değiller mi? hepsi genzimi yakmıştır şu güne dek. hepsi. ama en büyük ve en tatsız ve acı ilacın ne olduğunu bilmezler bunlar. intihardır. ölümdür. en tatlısıdır belki de. bir açıdan öyledir. bir açıdan… seviyorum. saçları topluydu intiharın. göğüsleri de dolgundu az. salgın tshirtü üzerinde belirgindi memeleri. topluydu. kara gözler konulmuştu suratına. bir tebessüm konulmamıştı. sadece belirsiz bir ağız ifadesi hâkimdi. öyleydi. rastgeleydi. saat dört:dokuz. gereksizdi böylesine. ben böyleyim. anlatıyorum her defasında. bir başka açıdan da olsa. az farklılık katmak adına kederli ve

derin dipsiz hayatının uğrak olmayan otobüs duraklarının paslı demirli oturaklı köşelerine. güzel bir kız geliyor yanıma durakta. saçını savuruyor. otobüs bekleşiyoruz. sabahın uykusundan kalkamamış. ruhuna yatakta bırakmışçasına çıkmış evden. battaniyesinin altında bıraktı tatlılığını o sabah belki de. küfretti sabaha. doğan güneşe. ve onu uyandıran alarma küfretti. küfretti ve uyandı. o sabah istemedi uyanmak. ama onu gördüm ve sevdim onu oracıkta. arkası dönüktü bile. suratını bile göremeden sevdim. sadece bir kaç dakika sevebildim. otobüse bindim ben. o binmedi. sonra dakikalık sevmem kayboldu. o insan kayboldu. bende açmış olduğu gönül çukurunu doldurdu başka bir şeyler. otobüs o kadar doluydu ki o boşluğu kapadı. sıkışık ve tepişik otobüs. ben de küfrettim o an. doluluğa küfrettim. anlıyor musun? küfredicek ne çok derdimiz var desene. her gün bir parçamı kaldırımları serpiyormuşum gibi. hansel ve grater'in ekmek kırıntılarıyız biz oysa ki yaşanan hayatta. birer ekmek kırıntısı misali bir ipucu. her insan bir kitap, okursan sürükleyici gider. ön sözü bile yoktur. sen yazarsın o ön sözü kitabı bitirdikten sonra. belki o kitabı başkaları da okur diye. ama en


kötü seçenek bu değil mi hayatta? okuduğun ve sahiplediğin o güzel kitabı başkası okumamalı. en güzel cümleleri bildiğin o kitap. başkası okunmamak için çok değerli. ödünç verilmeye korkulan bir kitap. kutsalındır senin o. kutsaldır. başkalarının eline geçmesinden korkabileceğin kadar kutsaldır. şuan uykuluyum. ve. yarın uyandığımda belki de bu kelimelerin sıralanışı bana bir anlam ifade etmekten çok uzak olacak. ama en azından, şu an için mantıklı geliyor. dediğim gibi. geçmişin sırtına yaslanmış ve oradan hareket ettirilmesi imkansız olacak bu satırlar. dert boğuyor. öldürüyor. dört geçiyor on altıyı. on altı. gözlerimden uyku ağlıyor. ağlıyor ve haykırıyor. uyunmalı belki de. şimdi? şu an? güneş doğacak ve birileri daha sıcak yataktan cennetlerinden çıkarken nefret edecek hayat akışından. otobüs durakları sevimli ama nefret dolu insanlarla dolacak. bir kaç dakikalık sevişmeler. geçici şeyler. kalıcısız olaylar. önemsiz insanlar. biraz da, ekmek kırıntısı. yorgun ve argın bedenimi yatağa sürüklüyorum. ruhum dindiriyor acısını. kalbimin oyuklarını oyuyor orak ile. yarabandı yapıştırıyorum oralara. kifaye etmiyor. acıyor. acıdıkça da çürütüyor. beden

çürüyor. kalp eriyor. acı çekiyor. mikrop kapıyor. her aşk'ıma bulaşıyor mikrop. aşk'larım ölüyor. kendi sevincimi katlediyor. dayanmıyor. beden yorgun. ve soyulmuş. sevgiden yoksun. belki de, ölüm. -mertcan kuranoğlu


Kütülar ve prangalar işte şöyle öleceğiz. yanala yıkıla. terk edilmiş bir tozlu yemek masası edasında üzüleceğiz. temizlenmeyi beklerken paslanacak ve kireçlenecek kemiklerimiz eklemlerine kadar. ve sonra yerin bir kaç metre derinliğinde arsamız olacak. bizim olacak düşünebiliyor musun? hayatta sahip olacağım ve olabileceğim en huzur dolu mekân. ah! ne de güzel. hayali bile güzel. ama belki de olmaz. bizi atarlar bir şehir çöplüğüne ve yakılmayı bekleriz güzel toprak dolu mezarımız yerine. böylesine çöpüz biz. reziliz. ve de kirliyiz. en güzel yanı da, çöplüğe gitmekten korkmayacağız kirleniriz diye. doğuştan leşiz biz. bir ceset gibi kokardık hep. yıkanırdık ama o koku üzerimize çoktan sinmişti ta ki anlamamız bunu çok geçi buldu. öyle değil mi? öyle öyle. gözlerimizden yaşlar akalı epey oldu değil mi? epey ve yıllar oldu. son gözyaşların gideli çok oldu. hangi insan için döküldüğünü bile hatırlayamadığımıza göre… ne diye insanlar uğruna döktük ki o kadar yaşı? ne sebeple? çok mu

sevdik onları? sanırım sevdik. o denli sevdik ki kendimizi yastıkla boğarcasına ağladık. kimsecikler duymasın, tanrı kızmasın uyanmasın diye kendimizi sessiz sessiz ağlattık. sevdik ve diledik insanları. nesini diledik onların? sevgilerini. kalplerini diledik. yalancısın sen. tabi ki de göğüslerini ve kalçalarını diledin. onlar da dilendi, lakin arkaplanda. yatağımızda istedik onları. öylesine dolu istedik ki. onlar adına kendimizden bir parça verdik. gözlerimizi feda ettik onlara. ve geceleri uykularımızı. ama bunların artık bir ederi yok. yok işte. olmayacaktı da hiç. boş hayaller dolusu bir kutuyduk biz. kutu ağzına kadar doluydu. ama açacak kimse yoktu işte. yoktu! açmadılar kutuyu. istemediler bizi. hor gördüler belki de. ve pişman olmak istedik. olmadık ama istedik bunu. kin gütmek istedik. bizi sevmeyen herkes adına, nefret etmek istedik. sevgimizi istemediler. bir köpek maması koyar gibi önümüze bizden tiksindiler. leş ruhumuzun temiz sevgisini kabul etmediler. yediremediler kendilerine belki de. bizi kim ister ki? kimse. saçma düşler yumağı idi bizimkisi. hiç var olmayacak şeyler adına bir


şeylerdi. kim istesin bizim kalbimizi? insanların bizim acımamıza ihtiyaçları yok. onlar istedikleri insanın onları sevmesini istiyordu. bizi ise kimse istemedi. sevdirmediler kendilerini. küstah tavırlarına katlanamaz hâle geldik. öyle ya da böyle. şimdi onları istemiyoruz. bir defa daha. bir sonraki yaşantımızda da tekrar bulacağız onlardan bir tanesini. tekrar sevmek isteyeceğiz. dediğimi anlıyorsun. yarın sabah uyanınca bir kişiyi daha seveceğiz. ve o kişinin bizim sevgimizden iğrendiğini göreceğiz. o kişi üzerine bir hayal kuracak pembe panjurlu bir evde sabah sevişmelerimizi düşleyeceğiz kafamızda. evet, ama sonra o insanın bizden kendini çektiğini göreceğiz. zaten hiç yaklaşmamıştı bile. bu silsile ömür boyu gidecek. hiç uslanmayacağız biz. hep bir düşkünlüğümüz olacak. pişman olup aynı hataları tekrarlayacağız inadına. son bir kez daha. ve en güzeli de biz gidince dünya daha temiz pırıl pırılımsı bir yer olacak. cennet olacak hem de cennet. insanlar sevinecek. güleryüzlü olacaklar o günden sonra. biz ise yerin yedi kat altında arsız ve sabırsız ve azgın ruhumuzun bedenimize ettiği işkencelerle

vaktimizi geçireceğiz. her göz yaşı damlası için binlerce sene yanacağız. bir sonsuzluk sürecek. bir sonsuzluk daha sonra. ve bir tane daha. ta ki biz suçumuzu itiraf edene kadar. kutumuz bir heidegger kuramıydı oysaki. bizi anlayabilselerdi. kutuyu açabilselerdi. belki de farklı olurdu? biz de ettik merak başka kutuları. ama dokundurmadılar bile onlara kendileri. bir kenara sinip sessizce bekledik. çıt çıkarmadan. ağlak köşemize çekildik. ve hüzünlendik. ve köşeden onları izledik. her birinden tek tek nasıl nefret edeceğimizi planladık. buna zamanımız olacaktı çürüyüp gittiğimizde. her birinde bir kusur bulup onları kendi içimizde yericektik. işte böyleydi. birer şeytandık. ama kötü yanı ise, işte onlar için bizim birer sayıdan ibaret olmamızdı. insanlar değildik. iki kişiydik sadece. iki'ydik. bir küme elemanıydık. boktan bir kümenin. temiz bir kümeydi. biz pisdik sadece. her tarafa kir saçmayalım diye köşede oturduk ya bu yüzden. işte. böyleydik. ne idüğü belirsizdik. görünmezdik. sisler içersindeki eli baltalı adamdık. sigara dumanlı astım hastasıydık. cami avlusu dilencisi. ocak ayındaki çöp konteynırı içersinde ateş yakan evsizdik biz. hepsiydik. sen ve ben.


ikimiz. lanetlenmiş birer ruhtuk. intiharlarımızı tekrarlamıştık. tıpkı hayali sevişmelerimiz gibi. hepsi birer mükemmel işleyen kurgulardı. her adımımızı tek tek hesap etmiştik. işte bir pompalı tüfek. işte bir halat. işte bir uyku hapı torbası. hepsi burada. kafamızda. işte sevişmelerimiz. onlar da kafamızda. dolu dolu yaşadık her şeyi. kafamızda. hayatı yaşayan ve hayatı hayalleyen iki grup var ise biz ikincisine mi ait oluruz? ama o kadar gerçekti ki hayallerimiz tıpkı yaşamış gibiyiz. tıpkı sevilmiş gibiyiz! tıpkı intihar etmiş gibiyiz! boynumda bir insan eli hissetmiştim dün gece hayal ederken. o denli canlıydı. belki de yastığın verdiği bir histi. hiçbir şey idi. boştu. her şey boşluktan ibaretti. kandırdığımız kendimizdi. biz hiç yaşamamıştık.

-mertcan kuranoğlu



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.