ARAŞTIRMACILIK ZAMAN YÖNETİMİ Zamanın en büyük düşmanı...
KİTAPLAR VE KÜTÜPHANELER Bilginin değerli kutuları
ENDER SAKPINAR İLE MÜZİK Müziğin hayatımızdaki rolü ve yeri
GRİMM KARDEŞLER Masalların büyülü dünyası
PAMUKKALE Toprağın beyazla boyanması hikayesi
1
2
EDİTÖR’DEN Babil Kulesi yine adına yaraşır bir konuyla, yeni sayısıyla yeniden karşınızda. Araştırma bir kuledir, emek gerektirir, belli eşik noktalarının kırılması, terlenmek, yorulmak, risk almaktır ve yüksekten kaynaklanacak iklim değişikliklerine hazırlıklı olmaktır. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktur. Beş dakikada internetten ameliyat öğrendiğini zannetmek ve bunun için ömrünü adamak arasındaki belirgin fark, araştırma ve araştırdıklarını hayata uygulamadır. Bu uzun, dönüştürücü yolculukta yolcunun yol çantasında bulunması gereken bazı şeyler vardır: Zaman yönetimi, kitaplar, yol boyunca uğranacak
kütüphanelerin haritaları, ilham almak ve disiplin için müzik. İşte tüm bunlardan bir soluk koyduk yeni sayımıza. İnternet bağımlılığının araştırma olamayacağını, en ufak krizde alkole sarılmak kadar hastalık olabileceğini de hatırlatmayı görev bildik. Ender Sakpınar çok değerli tecrübelerini paylaştı. Grimm Kardeşlerin masallarının içimizdeki kahramanı beslemeleri için hatırladık. Ruhların Kaçışı ve Paranorman filmlerini yolcunun destek kuvveti yaptık. Dünyaca ünlü üniversiteler ile işbirliğiyle hazırlanmış online kursları da web sayfası bölümünde sunduk.
Daha ne olsun? Bu sayıdan sonra herkesin çantasını toplayıp, sürdürdüğümüz araştırma yolculuğunu birlikte yapmayı diledik.
Semra ŞEN
3
İÇİNDEKİLER
08
ENDER SAKPINAR İLE MÜZİK
30
ORKESTRA ŞEFİ ENDER SAKPINAR “Yöneticilikte asıl prensip: hiyerarşi. Herkesin bir yeri var ve herkes kendi yerindeki işini, en iyi şekilde yapmalı. ”
ARAŞTIRMACILIK
ENDER SAKPINAR İLE MÜZİK
12 ZAMAN YÖNETİMİ
36 GRİMM KARDEŞLER
‘
,
,
. INTERNET BAGIMLILIGI
38
18
kül tigin
İNTERNET BAĞIMLILIĞI
22 4
KİTAPLAR VE KÜTÜPHANELER
ÖZGÜRLÜĞE UÇUŞ
TOPRAĞIN BEYAZLA BOYANMASI HİKÂYESİ
40
PAMUKKALE Toprağın Beyaza Boyanması Hikayesi
İÇİNDEKİLER
53
46 Nina Simone
MÜZİKLE DÜN VE YARIN
PARANORMAN
54
48 RUHLARIN KAÇIŞI
babil
kulesi nisan-mayıs-haziran 2013 İmtiyaz Sahibi
YeniYüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen
KÜLTÜR-SANAT
Yayın Koordinatörü Semra ŞEN Editör Sevgi TEZ Grafik Tasarım Eylem ÖZKAN babilkulesi@ymail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir
5
TARİH
BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot
Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kuran’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral 6
Nebukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesinin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Ya ra t ı l ı ş ( G e n e s i s )
bölümünde de kuleden şöyle bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘ Y e r y ü z ü n d e dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’.
TARİH Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9) Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan
sonra insanlar dünyanın farklı köşelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar. İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.
9. yy İslam tarihçilerinden elTabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:
1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.
Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak
isterse de erken ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır
ancak bir ay yılını 360 gün olarak hesaplamışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır. 7
DENEME
8
DENEME
A
RAŞTIRMACILIK
Araştırma, “insanın çevresini tanımak ve karşılaştığı sorunlara çözüm bulmak, doğruyu ortaya koymak ve bilinmeyeni öğrenmek amacıyla yaptığı sistemli çalışmaların hepsi” olarak tanımlanabileceği gibi, “bir gerçeği ortaya çıkarmak, bir sorunu çözümlemek ve eldeki verileri arttırmak için bilimsel yöntem ve tekniklerden yararlanıla-
rak yapılan düzenli çalışmalardır” da diyebiliriz. Aslında araştırmacılık, çocukluktan beri taşıdığımız bir özelliğimiz; bu güne kadar öğrendiğimiz çoğu şeyi onun sayesinde öğrendik. Merak ve arzularımızı tatmin etmek için, güvenlik için, daha iyi beslenmek için vb. nedenlerle hep araştırdık. Ancak bu bir
erdem düzeyinde değil, kendiliğinden gelişen içgüdüsel bir süreç idi. Yetişkinlik çağı ile beraber, daha kaliteli, gerçekçi bir yaşam sürmeye başlarız; artan bilinç düzeyimiz, aldığımız bilgiler ve eğitim sayesinde diğer erdemlerimiz ile birlikte araştırmacılık yönümüz de gelişir.
9
DENEME
Araştırmacılık tarihi, belki de insanlık tarihi ile başlar, aslında tüm canlılarda bulunan bu özellik, insan zekası, aklı ve hafızası sayesinde bu günkü seviyesine ulaşmış ve insanlık için bir yol gösterici olmuştur. Akvaryumdaki bir balık da sürekli olarak araştırma halindedir; bir çıkış yolu araştırır, yiyecek araştırır, etrafında gördüğü her şeyi didikler ama bu sadece içgüdüsel bir eylemdir.
10
Sıradan bir araştırmacılık ile Erdem düzeyinde araştırmacılık çok farklıdır, şöyle ki: Erdemli olmak, iki uç arasında en doğru noktada durmaktan daha fazlasıdır ve bu noktaya bilinç ve zekâ katılarak daha üst düzeyde bir davranışa ulaşmaktır. Yani; “bilgisizlik içinde olmak ya da önüne konan bilgiyi doğru kabul etmek” ile “araştırmanın araç olmaktan çıkıp amaç haline gelmesi” gibi iki
uç arasında olup, bilinçli olarak amaca uygun bir seviyede ve kaliteli bir araştırma yapmak, erdemli bir davranıştır diyebiliriz. Bilinçli bir araştırmada aşamalar: önce sorunu belirleme, bununla ilgili veri toplama, bunun için gerekli kaynaklara ulaşma, veri analizi, sonuçları yorumlama, inceleme ve araştırmada bilimsel güvenilir yöntemler oluşturma ve rapor yazma işlemi olarak ortaya konulabilir.
DENEME
Araştırma erdeminin birinci kuralı, amacın yani varılmak istenen yerin ortaya konmasıdır. Yaşam yolumuzda sağlıklı ilerlemek için kullanacağımız bilgilerin peşine düşmek, deney ve gözlemlerle, bilinç ve zeka ile doğru bilgiye ulaşmak, bu konudaki birikimlerden yararlanmak isteği bizi motive eder. Sonra hipotez ( gözlemlenen olgularla ve olgular arasındaki ilişkilerle ilgili açıklama taslağı ya da belirli olgulara ilişkin geçici bir açıklama işlevi gören önerme ya da kabul. ) ortaya konur ve bunun doğruluğunu kanıtlayan bilgilere ulaşılmaya çalışılır. Araştırmacılıkta önemli bir adım olan bilgi toplama işleminden sonra, bu bilgilerin sınıflandırılması, düzenlenmesi gelir. Bir erdem olarak kabul edilebilmesi için araştırma, şu özelliklere sahip olmalıdır: Araştırmacının lokomotifi, kişisel meraktır. Ancak bir kişinin bir erdeme sahip olması, bütün erdemleri taşıması ile mümkün olduğu için, araştırmacının, azimli, kaynaklara emeği geçenlere saygılı, tezlerinde dürüst olması ve fikrini kabul ettirmek için yanıltıcı bilgilerden kaçınması da şarttır.
Tek taraflı değil, karşılaştırılmalı inceleme yapılmalıdır, tez ve antitez birlikte incelemeli, taraf tutmadan doğruya ulaşmaya çalışılmalıdır. Bütünü daha iyi anlayabilmek için önce onu oluşturan parçaları tek tek incelemeli ve onların ışığında bütünü göz önüne alıp değerlendirilmesi gerekir.
erdemlerini geliştirmek isteyenler için araştırmacılık özelliği, itici ve geliştirici bir görev de görecektir, farkındalıklarını arttıracaktır. Herkese bu çetin ama zevkli yolda başarılar dilerim. Kaynak: www.bilimselarastirma.com/belge
Faruk CİVANER
Kaynakların gerçek oluşu çok önemlidir; yanıltan, kasıtlı ya da yanılgı sonucu olan bilgilerden uzak durmak önemlidir. Sorumluluk taşımayan bilgi kaynaklarından yararlanacaksak çok seçici olmalıyız. Araştırmada analitik ve diyalektik düşünme önemli bir kuraldır. Yüzeysel ve dogmatik bilgiler bizi yanıltabilir, bilgiler geçerli ve birbiri ile tutarlı olmalıdır. Araştırmada ön yargıdan uzak durulmalıdır, araştırma yaparken, ön inançlarımızı, kanaatlerimizi bir kenara bırakabilmeli, inançlarımıza ters olan bilgileri de ciddi bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Diğer bir deyişle araştırmada fanatizmden kaçınmalıyız. Felsefe ile ilgilenen ve 11
ARAŞTIRMA
12
ARAŞTIRMA
Zaman Yönetimi Bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürât ve hareket kavramına göre düşünülmelidir. M. Kemal ATATÜRK
SÖZLÜK ANLAMI OLARAK: Zaman; •Meydana gelen olayları sıralamaya yarayan, başı ve sonu olmayan soyut bir kavramdır. •Arka arkaya dizilmiş olayların ve olguların algılanmasıdır. •Olayları ölçebildiğimiz bir süreçtir. Zaman;Doğduğunuzda sizin için bankada açılan bir hesap gibidir. Bakiyesini bilemediğiniz bir banka hesabı. Ne yaparsanız yapın, uyuyun veya çalışın, bu hesap sürekli azalır. Bu hesaba asla ekleme yapamazsınız, para yatıramazsınız. Yapabileceğiniz en iyi şey onu iyi kullanmaktır... •Zaman, büyük bir güç unsurudur. •İnsanların çoğu zamanı nasıl kullanacaklarını bilemezler ve kendilerine zarar verirler. •Zaman akıp giden bir sure olduğu için “zamanı
geri kazanmak” mümkün değildir; ancak elimizdeki zaman süresi içinde daha fazla iş yapmamız mümkündür. •Bazı insanlar çalışmalarını planlı ve programlı hale getirerek eşit zamanlarda daha çok iş yaparlar. Diğerleriyse çok çalıştıklarını söyledikleri halde işlerinin yetişmediğinden dert yanarlar. KULLANABİLECEĞİMİZ ZAMAN ÇEŞİTLERİ 1.Boş zamanlarımız. 2.Vücudumuza ayırdığımız zamanlar. 3.Zevklerimiz için harcadığımız zamanlar. 4.Tüketim için harcadığımız zamanlar. 5.Seyahatlerde geçen zamanlarımız. 6.Dinlenmeye ayırdığımız zamanlar. 7.Sevgiye ayırdığımız zamanlar. 8.Başkalarına ayırdığımız zamanlar. 9.Ailemize ayırdığımız zamanlar.
10.Okumaya ayırdığımız zamanlar. 11.Gelişmemize ayırdığımız zamanlar. 12.Meditasyon anlarımız. 13.Çocukluğumuzu aradığımız zamanlar. 14.Yalnız kaldığımız zamanlar. Eğer zamanı iyi değerlendirerek etkili ve verimli bir şekilde kullanamazsak, zaman bizleri acımasızca çarkları arasına alıp öğütecektir. Zamanımızı verimli bir şekilde kullanabilmek için önce kendimize biraz zaman ayırmalıyız. Kendimize ayıracağımız bu zaman içerisinde kendimize aşağıdaki soruları sormalıyız. 1. Ben kimim ve kendimi ne kadar tanıyorum? 2. Neler yapıyorum? 3. Nasıl yapıyorum? 4. Neler yapmam lazım? 5. Hayatımda neler oluyor? 13
ARAŞTIRMA
6. Neden oluyor? 7. Neleri yapmamam lazım? 8. Niçin ve nasıl yapmam lazım? 9. Yapmam gerekenler ve şu an yaptıklarım arasında bir paralellik var mı? Bu ve benzeri soruları ne kadar çoğaltırsak, bir çözüm bulmamız daha da kolaylaşacaktır. ZAMANIN EN BÜYÜK DÜŞMANI PLANSIZLIK, DİSİPLİNSİZLİK, KARASIZLIK VE ONA SAYGISIZLIKTIR. Zamanın değerini yapacak işi olan bilir. 5 dakikada yapabileceğiniz bir işin lüzumsuz olduğunu anlatmak için 14
30 dakika harcamayın! ZAMAN PLÂNLAMASI : Her sabah yarım saat randevu defterine, önemli ve acil işlerin plânlaması yapılmalıdır. 1.Yapılacak işlerin sıralanması (beyin fırtınası), A- Aktif işler (önemli işler). B- Reaktif işler (önemsiz işler). 2.Çalışanlar organize edilmelidir. Astlarınıza; size danışmadan karar verme yetkisini verin. Verimli olmak doğru işi yapmak demektir. Plânlamadan önce! 3. İşe ne kadar zaman harcanacak? 4. İş ne zaman bitirilecek? (acil ve önemli işler öne alınıp daha fazla zaman ayrılmalıdır)
Zaman Tuzakları •Plânsızlık •Öncelikleri belirleyememek ve sıraya koyamamak •Ertelemek •Kendini gereğinden fazla işe adamak •Acelecilik •Kırtasiyecilik ve verimsiz okuma •Rutin ve gereksiz işler •Açık kapı politikası (hayır diyememek) •Gereksiz telefonlar •Gündemsiz ve verimsiz toplantılar •Kararsızlık •Yetki verememek •Dağınık masa ve büro düzeni •Gereksiz telefonlar •Bir orta düzey yöneticisi ortalama beş dakikada bir telefona bakmak zorunda kalır. •Üst yönetici bunları sekreteri aracılığı ile
ARAŞTIRMA programa bağlar. Öncelikle olağan bir günümüzü not etmeliyiz. En azından her yarım saat için faaliyetlerinizi kaydedin. Detaylı olsun. Örneğin ziyaretçilerinizin isimlerini yazın. Süreyi ve sohbet konusunu kaydedin. Her faaliyet hakkında yorum yazın. Bazı şeyler her zamankinden uzun mu sürdü? Niçin? Yarıda mı bırakmak zorunda kaldınız? Günün sonunda harcanan zamanı toplayın ve yorumunuzu da ekleyin. ZAMANIN İYİ KULLANILMASI Genel olarak zaman ustalarında görülen ve aşağıda belirtilen 6 ortak niteliği onların bazı anahtar ilkeleri benimseyerek uyguladıklarını göstermektedir. Her zaman ustası: •Her an ne yapacağını zamanını en yararlı biçimde nasıl kullanacağını bilir. •Hatasını, eksiklerini, karakterinin hangi kötü yola sapmaya elverişli olduğunu, onlarla şakalaşacak kadar öğrenmiştir. •Hayatında yaşadığı her evreden ve her olaydan gereken dersi alarak deneyimlerini ve içgüdülerini geliştirmiştir. •Mesleki veya kişisel, sosyal veya özel olsun yalnız kendi hayatını yaşar.
GERÇEK SÜRE ÖRNEKLERİ
1 Günde 1 Yılda 5 dakika 30 saat 15 dakika 91 saat (4 Gün) 1 saat 15 gün Günde 1 saat 40 yılın sonunda 2 yıl eder.
Gecede 8 saat = 4 yılda 4 ay uyumak demektir. •Hiçbir şeyi unutmayacak biçimde ek bir bellek sistemine sahip olduğundan bellekteki bütün anlamsız nedenlerin yerine anlamlı sorular niçin ve nasıllar almıştır. •Ulaşmak istediği amaçlara göre her gün zamanını nasıl kullanması gerektiği hakkında yoğunlaştırmayı bilir. En İyi Zaman ◦Kendimize bir enerji çemberi çizmeliyiz. ◦Günün en iyi ve en verimli zamanını tespit etmeliyiz. EN İYİ ZAMAN KULLANIMI •Günlük programınızı yaparken, enerji konjonktürünüzün aklınızda olması iyi bir fikirdir. •Bazı insanların en iyi zamanları sabahın erken vakitleridir. •Bazılarının en başarılı oldukları zaman ise öğleden sonradır.
•Mümkün olduğunca glük programınızı en iyi zamanınıza denk gelecek şekilde planlamaya çalışın. •Her zaman kontrolü sağlayamazsınız fakat konsantrasyon ve düşünce gerektiren çalışmaları en iyi zamanınızda yapma fikrini de göz önünde bulundurmalısınız. •Eğer en iyi zamanınız sabah ise daha az önemli olan okuma, mektup veya telefonlara cevap verme gibi faaliyetleri öğleden sonraya bırakın. •Zamanı nasıl kullanacağınızı analiz edin. •Sonra gereklilik, verimlilik ve uygunluk testleri uygulayarak aktiviteleri-
15
ARAŞTIRMA •İşinizin temel unsurlarını belirleyin. •Zamanınızı boşa harcayan işleri bir tarafa ayırın ve onlarla uğraşarak onları saf dışı edin. •Zaman yönetiminde size uygun olan planlama tekniklerine başvurun. •Size yardımcı olacak uygun teknolojik cihazlar kullanın. Kendimizi Değerlendirelim •Enerjimin en yüksek zamanını biliyorum. •Günlük çalışmamı buna göre ayarladım.
16
•Telefon görüşmeleri •Sorumluluklarımı kapsayan bir özet yazdım. •Zamanımı öncelikler sırasına göre planladım. •Gelecek üç ay için amaç listesi hazırladım. •Uygunsuz ve gereksiz bütün işleri ortadan kaldırdım. •Etkinliği artırmak için yollar aradım. •Her hafta neler başarmak istediğimi planladım. •Günlük “yapılacaklar” listesi hazırladım. •Ani işler için zaman bıraktım. •Her işi yapamayacağımı ve en iyi alternatifleri seçmem gerektiğini fark
ettim. Zaman Kaybettiriciler. •Düzensizlik •Hayır diyememek •Geciktirme •Beklemeler - Ziyaretçiler •Posta •Dedikodu •Gereksiz titizlik •Kahve sohbetleri •Aksaklıklar Gecikmelerle Mücadele Etmek: •Bitirme tarihini belirleyin. •İlk önce sıkıcı olan işi yapın.
ARAŞTIRMA •Şimdi yapın! •Ödüllendirme sistemi kurun. İşleri küçük bölümlere ayırın. •Sizi uyaracak biriyle anlaşın. Etkili Zaman Yönetimi İçin Tavsiyeler: 1. Hafta boyunca yapmak istediklerinizi listeleyin ve öncelik sırasına dizin. 2. “Günlük yapılacaklar” listesini önceliklerine göre hazırlayın. 3. Listenizin başındaki işlere büyük bir dikkatle yaklaşın. 4. Başladığınız işi bir kerede tamamlayın. 5. “Zamanımı en iyi şekilde nasıl değerlendirebilirim?” diye kendinize sorun ve uygulayın. Etkili zaman yönetimi bize; •Okuma, •Dinlenme, •Düşünme, •İletişim kurma ve •Kariyerimizi plânlama fırsatını verir. Kendimizden Kaynaklanan ve Zaman Kaybına Neden Olan Öğeler: •Kendini değerlendirme biçiminiz •Yetersiz planlama •Olayları önceden kestirmede yetersizlik •İyi tanımlanmamış amaçlar •Zamanın işlere kötü (önemleri ile orantısız) bölüşümü •Yarına bırakma eğilimi •İşlerin hepsini birden yapma isteği •Doğrudan size ait yanlışlar •Ayrıntıya çok önem verme eğilimi •İşlerin çalışanlar ara-
sında dağıtımında yetersiz kalmak •Her şeyi ve herkesi bizzat denetleme tutkusu •Başkalarının yapabileceği işleri, düzenlemele Gecikmelerle Mücadele •Bitirme tarihini belirleyin •İlk önce sıkıcı olan işi yapın •Ödüllendirme sistemi kurun •İşleri küçük bölümlere ayırın •Sizi uyaracak biriyle anlaşın •Yukarıdaki hazırlıklar tamamsa şimdi yapın. •Birçok kimse krizlerin kaçınılmaz olduğunu düşünür. Bu kısmen doğrudur. •Kriz, yapılması gereken bir işin zaman planlaması yapılmamışsa yaşanır. •Beklenmedik olaylar yaşamamak için her işin veya aktivitenin başlangıç noktasında iken daha önce yaşanmış tecrübelerinizi gözden geçirin. •Tecrübeleriniz ışığında kendinize tarz ve metot belirleyin. •Her aktiviteden önce ihtimalleri belirleyin. • Bunun için şu sorular sorulabilir. •Neyin yanlış olma olasılığı vardır? •Ne zaman yanlıştan haberdar olabilirim? Bu konuda neler yapabilirim? ZAMAN KULLANIMI KONUSUNDA ÖNERİLER 1.Planlı ve programlı çalışmak zamanı akıllı kullanmak demektir. 2.Yetki devri en önemli zaman yönetimi tekniğidir. 3.Sekreter görevlendirmek yöneticilerin; ziyaretçilerini, telefonlarını, yazılarını, randevularını,
toplantılarını ve çevre ilişkilerini düzenlemesini sağlar. 4.Programlı çalışmak; ast yöneticilerle, personelle, halkla genel görüşme yapmak, evrak imzalamak için belirli saatler koymak, bu saatlere uymak zaman kazandırır. 5.Sık sık görüşülen yardımcıların ve birimlerin odalarının yakın olması zaman kazandırır. Yapılacak günlük ve haftalık işleri daima önem ve öncelik sırasına göre sıralayın! ZAMAN TASARRUFU İÇİN… •Erken kalkın. •Çalar saatiniz neşeli bir müzikle uyandırsın. •Güne ‘’offf ‘’ ile değil; ‘’Ohhh’’ diye derin bir nefes alarak başlayın. •Sağlınıza dikkat edin, sağlıklı beslenin. •Kendiniz için biraz zaman ayırın. •Olaylar karşısında umutsuzluğa kapılmayın, alternatif çözümler hazırlayın. Her zaman bir ‘’B’’ planınız olsun. •Not alma alışkanlığı edinin; unutmam demeyin, söz uçar yazı kalır. •İdeal çalışma ortamınızı hazırlayın. •Kalktığınız andan itibaren planlı olun. •Hayal kurun ki gerçekleşsin! •Hayallerin sınırı yoktur, hayatın her evresinde kapıları açar, Hayal kurmayı bilenlere… Zekeriya AYDOĞDU
17
ARAŞTIRMA
18
,
,
. INTERNET BAGIMLILIGI
ARAŞTIRMA
Ülkemizde internet bağımlılığı önemli bir sorun haline gelmektedir. Aşırı internet kullanan kişiler ya da aileleri, ruh sağlığı uzmanlarına başvurmaktadırlar. (Konkan; Şenormancı; Sungur, 2010) Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından 1994’te yayınlanan ve “DSM IV” kısaltmasıyla isimlendirilen “Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayısal El Kitabı”nda internet bağımlılığı halen bir hastalık olarak t a nı m l a nm a m a k t a dı r. Son yıllarda giderek artan bir internet kullanımı ile bazı kişilerde internet kullanma alışkanlığının bir bağımlılıktan söz edilebilecek boyuta ulaştığı bilinmektedir. Bu nedenle araştırmacı-
lar internet bağımlılığının giderek 2013’te yayınlanacak olan DSM V’e girmeyi hak edebilecek bir bozukluk adayı haline gelmekte olduğunu belirtmektedir. (Block, 2008 & Arısoy, 2009). Internet Bağımlılığının Türleri Nelerdir? Patolojik internet kullanımı kullanma amacına göre ‘özgül’ ve ‘yaygın’ olarak ikiye ayrılmıştır. Özgül tipte internet online seks, oyun, kumar, borsa takibi, alışveriş gibi özel amaçlar doğrultusunda kullanılır. Amaç doğrudan internet kullanımı değil bir hedefe ulaşmak için internetin kullanılmasıdır. Yaygın patolojik internet kullanımında ise, amaç doğrudan internet kullanımıdır ve kullanım amacı ya
çok çeşitlidir, ya da açık bir amaç olmaksızın çok fazla zaman harcanması söz konusudur. Genellikle her an ulaşabilme ve ulaşılabilir olma gereksinmesi vardır. ‘Online’ olunduğunda hissedilen sosyal bağ ve destek duygusu, online kalmaya yönelik motivasyonu artırır ve internet kişinin dış dünyayla olan ana bağlantısı haline gelir. (Davis; 2001,Şenormancı ve ark.; 2010) İnternet bağımlılığını anlamaya yönelik daha çeşitli bir sınıflama ise, • Siberseks Bağımlılığı (seks chatleri ve porno sitelerine bağımlılık) • Bilgi Yüklemesi (durdurulamayan surf yapma ya da database arama) 19
ARAŞTIRMA
20
ARAŞTIRMA • Oyun Bağımlılığı (takıntılı bir biçimde bilgisayarda oyun oynama) • Siberilişki / Sosyalleşme Bağımlılığı (facebook, twitter, MSN) • Net Kompülsiyonu (online kumar, online alışveriş) (İstanbul Bilgi Üniversitesi) Bağımlılık Ölçütleri Nelerdir? İnternet bağımlılığı tanısı için gerekli olan ölçütler aşağıda sıralanmıştır. 1. İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş (sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme, vb), 2. İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma gereksinmesi duyma, 3. İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması, 4. İnternet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük veya kızgınlık hissedilmesi, 5. Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma, 6. Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim veya kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya
da kaybetme, 7. Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist, vb) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme, 8. İnterneti sorunlardan kaçmak veya olumsuz duygulardan (örneğin, çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma. (Young; 2004 & Arısoy; 2009) Ne gibi şikayetler doğar? İnternet bağımlılarında genel olarak gözlemlenen fiziksel şikayetler; gözlerde yanma, boyun kaslarında ağrı ve sertleşme, beden duruşunda bozukluk, elde uyuşukluk ve halsizlik olarak sıralanabilir. Bunun dışında sosyal olarak ise; akademik başarıda düşüş, sosyal izolasyon, kişisel, aile ve okul sorunları, zamanı idare etmede başarısızlık, uyku bozuklukları, yemek yememe, aktivitelerde azalma, internet arkadaşları dışında izolasyon gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. (Türkiye Yeşilay Cemiyeti, 2011) Öneriler: Bilgisayarda ne kadar süre kalacağınıza karar verin ve süre dolduğunda başından kalkıp başka bir şeylerle uğraşın. Spor yapmaya, gündelik aktivitelere ağırlık verin. Gerçek hayattaki ilişkilerinize daha çok yatırım yapın.
Vaktinizi ve enerjinizi gün içinde nelere kanalize ettiğinize odaklanın ve kendinizi değerlendirin. Alışkanlıklarınızı yeniden ele alın. Bilgisayarı görünce hemen başına geçmeyin. KAYNAKLAR Arısoy, Ö. 2009. İnternet bağımlılığının tedavisi, psikiyatride güncel yaklaşımlar, 1:55-67 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Bolu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, (2011); İnternet, bilgisayar ve teknoloji bağımlılığı Bülteni, <http://www. yesilay.org.tr/wp-content/ uploads/Dokumanlar/ Internet.pdf> (Erişim 10.03.2013) İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Birimi İnternet Bağımlılığı Broşürü < http://www.bilgi.edu.tr/site_media/uploads/files/2011/05/16/brosur-netten-cikamiyorum. pdf> (Erişim 10.03.2013) Şenormancı, Ö. Konkan, R. Sungur, MZ (2010) İnternet bağımlılığı ve bilişsel davranışçı terapisi, Anatolian Journal of Psychiatry, 11:260
Deniz CANGA
21
ARAŞTIRMA
22
ARAŞTIRMA
KİTAPLAR ve KÜTÜPHANELER İnsan, düşünen, konuşan, yazan, unutan, araştıran bir varlık. Bilmediğimizi öğrenmeye çalışıyoruz. Öğrendiklerimizle bütünleşme ihtiyacı hissediyoruz. Bazılarımız teorik olarak öğrendiklerini pratiğe geçirmek için çabalarken bazılarımız bunun sadece entelektüel boyutta kalmasından yana. Burada farkı yaratan kişinin bu konudaki çabası... Ancak öyle bir gerçek var ki o da tarih sürecinde bu çabayla kurulmuş ve bu çaba içeresindekilere ışık tutmayı amaçlamış: “Kitaplar ve Kütüphaneler”. Kitapları içinde değerli bilgilerin olduğu mücevher kutularına benzetirsek o zaman kütüphaneleri de hazinelere benzetebiliriz. Kitap
deyince yazının ortaya çıkışından kısaca bahsetmemek olmaz. Günümüzde artık yazmak deyince aklımıza klavyeler geliyor. Kalem yerine tuşları kullanıyoruz. Ve artık kâğıt yerine ekranlarımız var. Ancak biliyoruz ki tarihte Asurlular, Mısırlılar ve Hititler çivi yazısı kullandılar. Kayalara kazıyarak, hayvan derilerine ve papirüslere yazdılar. M.Ö. 2400 yıllarına kadar uzanabilen bilgilere göre, o dönemde kil tabletler kullanılmış. Kil tabletler ucuzdu. Üzerindeki yazılar değiştirilemiyordu ve yangına karşı dayanıklıydı. Ancak çok ağırlardı ve kolay kırılabiliyorlardı. Yazma işlemi sırasında da sürekli nemli tutmak gerekiyordu. Tüm bu nedenlerle
Babil zamanında önemli metinler için mum dolgulu ahşap tabletler kullanıldı. Özellikle çok önemli metinlerde, tablet ince bir kil tabakasının içine gömülüyordu. Asur Devleti Hükümdarı Asurbanipal tarafından M.Ö. 625 yılında kurulan Ninova Kütüphanesi bilinen en eski kütüphanedir. Yapılan kazılar neticesinde elde edilen ve bu kütüphanede bulunan çivi yazısıyla yazılmış kil tabletlerden 20.000 kadarı bugün İngiltere'deki British Museum koleksiyonları arasında yer almaktadır. Biraz doğuya bakarsak, Çin’deki imparator kütüphanesinden bahsetmemiz gerekir. Çinlilerin tanrılarla konuşabilmek için yazıyı keşfettikleri söylenir. 23
ARAŞTIRMA Çin’de Chou Hanedanı (MÖ 2000 - MÖ 256) döneminde Çin Edebiyatı olgunlaşmış ve aristokratlar artmıştır. Bu dönemde düşünce hayatı, savaş sanatları, devlet işleri, tarihçilik, klasikler ve özellikle Konfüçyus’un fikirlerinin toparlanması ve geleceğe aktarılması ihtiyacı nedeniyle arşivcilik doğmuştur. Hatta ilk arşiv sorumlularından biri olan büyük usta LaoTse, tarihin ilk kütüphanecisi olarak anılır. İmparatorluk kütüphanesi sonraki hanedanlar zamanında da çok geliştirilmiştir. Örneğin 3. yüzyılda bambu kitapların kâğıtlara kopyalanmasıyla, kitaplarda klasikler, tarih kitapları, filozoflar ve derlemeler şeklinde sınıflandırma başlamıştır. 7. yüzyılda rulo sayısı 10binleri buluyordu. Ünlü bilgin Cheng İao (1103-1162), “dağınık kütüphaneler, dağınık askerlere benzer” diyerek, Kütüphane Bilimi ve Bibliyografyanın Teorisi kitabını hazırlamıştır. İmparatorluk kütüphanesi sayesinde kütüphanecilik konusunda birçok ilke imza atılmış ve yeni uygulamalar başlamış oldu. Bu daha sonra kurulan kütüphanelere de örnek oldu. Ancak ne yazık ki tarihteki iniş çıkışlar Çin kütüphanelerinde yakımlar ve topar24
lamalara neden oldu. Tarihte yazmak için kağıt yerine kullanılan malzemeler: • Öküz kemikleri • Kaplumbağa kabuklarına • Bambu sapları • Taşınması ve saklanması daha kolay olsun diye birbirine kenevir ya da deriden yapılan iplerle bağlanan bambu tabletler • İpek • Palmiye yaprağı • Metal • Anıt taş • Tirşe • Kâğıt Hintte 6. yüzyıldan sonra ortaya çıkan farklı mezhepler, her mezhebin kendi kalıcılığını sağlamak için kutsalı kayıt altına alma ihtiyacıyla yazılı metinler başladı. Mahavira ve Budizm öğretileri önce manastırlarda arşivlenirken diğer bilimsel, sanatsal eserler kütüphanelerde tutuluyordu. Hintlilerde Çin rulolarından farklı kayıt yöntemleri vardı; Palmiye yaprakları! Hindistan’ın güneyinde ve Sri Lanka’da harfler sivri kesilmiş kamış şeklindeki kalemlerle kazılır, sonra da kurum ya da odun kömürüyle doldurulurdu. Kore ve Japonya’da ise kültürel liderlik baştan
Çin’den beklenmişti; Konfüçyus ve Budizmin bu ülkeleri de etkilemesiyle kitap ithali başladı. 7.yüzyılın başında Horyaji Tapınağında Budist vecizelerin bulunduğu eserlerle bir rüya salonu oluşturuldu. Ve bu gelişmeleri saray kütüphaneleri izledi. İmparatorluklar güçlü ise kütüphaneleri de güçlüydü… Zayıfsa zayıf ! Bir Zamanlar İskenderiye Büyük İskender tarafından kurulan İskenderiye kentindeki İskenderiye Kütüphanesi, dünyanın 7 harikasından biri olan Deniz Feneri’den daha ünlüdür. Çünkü deniz feneri kasırgadaki deniz yolcularına, İskenderiye Kütüphanesi ise ortaçağdaki hakikat yolcularına rehberlik etmiş, kıymetli kütüphanelerden biridir. İskenderiye Kütüphanesi İskender'in ölümünden sonra iktidara geçen Ptolemylerden I. Soter tarafından Aristotales Akademisini model alarak M.Ö. 250 kurulmuştur Bugün gurur duyduğumuz insanoğlunun uzaya gitmesine kadar daha birçok çalışma taaa o zamanlarda İskenderiye Kütüphanesi altında zaten çalışılmıştı. İskenderiye ile temas etmiş, öğrencisi olmuş birçok
ARAŞTIRMA bilim insanı ve düşünür vardı. Bir zamanlar kütüphanenin yöneticiliğini de yapan Eratosthenes dünyanın yuvarlak olduğu ve dünyanın çevresinin boyutunu yaklaşık olarak hesaplamıştı. Oysa biz bunu öğrenmek ve bu bilgiyi kullanarak yeni bilgiler öğrenmek için Kopernik ve Galileo’yu beklemek zorunda kaldık. Yine Eratosthenes'in yerküre üzerine yapmış olduğu çalışmalar çok kıymetlidir. “Coğrafya” isimli eseri uzun süre temel kaynak olarak kullanılmıştır. Herofilos'un İskenderiye içerisinde yaptığı kadavra incelemelerinin yanı sıra beyin, sinir sistemi, nabız, perhiz gibi alanlarda yaptığı incelemeler çağdaşları için yol gösterici olmuştur. Bilim tarihi açısından çok kıymetli bir eser olan Almagest'in yazarı da bu kütüphanenin bir neferi olan Batlamyus'tur. Kütüphanede bulunan tahmin 900.000 el yazmasının isimlerinin ve kısa açıklamalarının bulunduğu fihrist (pinakes) Kallimachos tarafından hazırlanmıştır. Arşimed de meşhur çığlığını bu kütüphanede atmıştır. Da Vinci doğana kadar geçen yüzlerce 25
ARAŞTIRMA yıl boyunca Arşimed'in mekanik alanındaki boşluğu doldurulamamıştır. Bugün hala geçerliliğini koruyan ve geometri denilen bilimin en önemli kurallarını koyan Öklid'de bu kütüphanenin en önemli hocaları arasında yer almaktadır. Bu okul-kütüphaneden, insanlığa ışık saçan hem öğrenci hem öğretmen olarak çok özel bir bayan da geçmiştir: Hypatia! Babası Theon gibi matematiğe meraklı olan Hypatia'nın o zamanlar yaşından beklenilmeyecek kadar ileri düzeyde bir âlim olduğundan bahsedilir. Hypatia demek, biraz da İskenderiye'nin sonu demektir. Zira Hypatia karanlığın yükseldiği bir
dönemde cahil insanlar tarafından katledilir ve bunu izleyen bir yıl içinde de her gelen yeni yönetim, önceki halkların izlerini silmek için her seferinde İskenderiye Kütüphanesini yakıp yıkmıştı. İ s k e n d e r i y e Kütüphanesi’nde ayrıca çeşitli müzelerde dönemin hayvan ve bitkilerinin birer örneği vardı. Ayrıca rasathane ve botanik bahçesi vardı ve içerisinde farklı bilim dallarının öğretildiği evler bulunurdu. 900.000 el yazması na sahip bir kütüphane! Bunların birçoğu dünyanın çeşitli ülkelerinden çok yüksek meblağlar ödenerek alınmıştır. Hatta İskenderiye, şehrine giren her kitaba el konulup, bir kopyasını çıka-
rılıp, bir miktar para ile sahibine iade edilen bir kültür hüküm sürmüştür. İskenderiyeliler kitaplar sayesinde birçok şeyi keşfederek mini bir Rönesans yaşadılar. Hatta insanlığın tekrar hatırlamak için bin yıl bekleyeceği gerçekleri keşfettiklerini söyleyebiliriz. Bağdat Kütüphaneleri Bağdat Kütüphanesi Doğu ve Batı'dan farklı ırklardan ve dinlerden öğrencinin eğitim aldığı uluslararası bilimsel bir üniversite olmuştur. Aynı zamanda birçok dilde farklı bilim ve disiplinleri çalışma merkezidir. İslam dünyasında, bilimsel kütüphanelerin uygarlığın büyüme ve gelişimi üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Kütüphanede eşi yeryüzünde bulunmayan el yazma eserler, ilk nüshalardan Kuran-ı Kerim parçaları, İsa öncesi döneme ait bilgileri taşıyan ve tarihte yine yakılarak yok edilen meşhur İskenderiye kütüphanelerinden kurtarılmış müstesna eserler ve Irak’ın
26
geçmişine ait bilgi, belge arşivleri ve daha nice eserler, tarih, sanat değerleri bulunuyordu… Bizans ve İran edebiyatının eski geleneklerinden etkilenen Araplar, felsefi bilimler, tıp, astronomi ve geometri üzerinde çalışmışlardı. Bilgiyi kutsal sayan Müslümanlar, bir süre sonra bilimsel literatüre çok katkıda bulunan üretken bir toplum haline gelmişlerdir. Onların eserleri sayesindedir ki, Hristiyan Avrupa, Rönesans için gerekli ilhamı bulmuştur. Kütüphanenin ışığı yok edilinceye kadar ortalama 500 yıl boyunca insanlığın yolunu parlatmıştır. Bağdat kütüphanesine dünyanın her yerinden kitaplar getirtilmiştir. Raflama sistemleri, ciltleme, kopyalama ve onarım bölümleri oluşturulmuştur. Dönemin halifeleri dünyanın birçok ülkesine kitap almaları ve toplamaları için kişiler görevlendirmiştir. Halife cizye karşılığı olarak gayrimüslimlerden kitap talebinde bulunmuştur. Ülkenin bütçesinden çeviriler için yüzlerce yorumcu ve çevirmen ve araştırmacı tutulmuştur. Kitaplara herhangi bir zarar gelmesini veya kaybolmasını önleyebilmek için, kitaplar sadece
onlara saygı göstereceğine güvenilen ve kaybolmasına, kirlenmesine veya hasar görmesine izin vermeyecek kişilere ödünç olarak verilmiştir. Tarihi kayıtlara göre, 13. yüzyılda Moğollar Müslüman topraklarında yayılırken, Orta Asya’daki bütün şehirleri ve 1258’de Bağdat’ın kendisini yok etmişlerdir. Bağdat Kütüphanesi de dâhil 36 halk kütüphanesi yerle bir edilmiştir. Resimli el yazmaları ve kaligrafinin mükemmel örnekleri yakacak olarak yakılmış, süslemeli deri ciltler Moğol istilacılarının ayaklarına ayakkabı olmuştur. Bilgin ve öğrenciler katledilmiş ve akın Mısır’da durabilmiştir. Cengiz Han orduları tarafından Bağdat yakılıp yıkıldığında, Dicle’nin rengi yanık kitapların mürekkebi ile koyulaştığı ifade edilir…
Bergama Kütüphanesi Bergama Kütüphanesi Pergamon Kralı II. Eumenes (M.Ö. 197-159) tarafından yaptırılmıştır. Akranı İskenderiye Kütüphanesi gibi çok etkin oldu. Hatta ünlü eserlerin açık arttırmaya çıkarıldığı bir müzayedede, kitapları ağırlığınca altın vererek alan Bergama Kütüphanesi, İskenderiye ile rekabeti kızıştırır. Bunun üzerine Nil deltasına has üretimi ve ticareti olan papirüsün Bergama’ya satışı yasaklanır. Gerçekten de Bergama Kütüphanesi papirüse ulaşamayınca rekabette İskenderiye Kütüphanesi’nin gerisinde kalmıştır. Ancak bukrizin bir fırsat doğurması çok uzun sürmemiştir. Bergama Kralı’nın papirüse alternatif bir icatta bulunana ödül vereceğini duyrulur. 27
ARAŞTIRMA Sardes’li sanatçı Krates, krala dişi buzağı derisinden özel biçimde hazırlanmış, üzerine yazı yazılabilir bir örnek getirir ve bugün bizim parşömen dediğimiz materyallerin nerdeyse tüm dillerdeki ismi etimolojik olarak Pergammon yani Bergama'dan gelmektedir. Parşömenin icadıyla, kitap malzemesi yaygınlaşmıştır. Çünkü artık Nil gibi farklı coğrafyadan değil hayvanın olduğu her yerde çeşitli tekniklerle elde edilebiliyordu ve en büyük farkı katlanabilir olması, iplikle defter şeklinde dikilebilir olması ki bu şu anki codex kitap formunun ilk halidir. S o n r a l a r ı İskenderiye’nin yakılması ve bir sürü eserin yok olmasına çok üzülen Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın gözüne girmek isteyen Antonius, Bergamada’ki yazmalardan İskenderiye Kütüphanesi’ne hediye eder. Çinlilerin kâğıdı buluşuyla, parşömenin tarih sahnesinden ayrılmıştır. Efes Celsus Kütüphanesi Efes şehri tarihin en önemli uygarlıklarına ev sahipliği yapmış ve batıyı doğuya bağlayan önemli bir kapı olmuştur. Bu nedenle tarihte hem Efes’in hem de Celsus Kütüphanesi’nin büyük bir önemi vardır. 28
Celsus Kütüphanesi İzmir, Selçuk'tadır. Doğu cephesindeki yazıttan anlaşıldığına göre, M.S. 110 yılında konsül olan Romalı Gaius Julius Aquila tarafından babası Asya Eyalet Valisi Gaius Celsus Polemaeanus’un anısına bir heroon olarak babasının lahit mezarı üzerine inşa ettirilmişti. Heroon; Eski Yunan’da bir kahramanın ya da yarı tanrının adına adanan kutsal yer ya da yapı demekti. Yine bu yazıtta, M.S. 115-117 yılları arasında başlayan inşaatın bitirilmesi, yapının bakımı ve kitap alımı için, Aquila’nın varislerine 25.000 dinar miras bıraktığı ve kütüphanenin onun ölümünden sonra M.S. 135 yıllarında varisleri tarafından tamamlandığı yazmaktadır. Böylelikle Celsus Kütüphanesi, kütüphanelerin kahramanlara adanma ve miras ve bağış yoluyla sürdürülmesine, vakıflaşmasına resmi bir örnek olmuştur. İki katlı olan kütüphane binası çok zengin mimari süslemeli bir ön yüze sahipti. Okuma Salonu ışığı özellikle hesaplanmış, kitapların bulunduğu iç duvarlarla dış duvarlar arasında, yazmaların rutubetten etkilenmemesi
için dar bir hava koridoru podyumu bırakılmış, bina su ve rutubete karşı son derece iyi yalıtılmış, akıl, fazilet, bilgi ve anlayışı temsil eden heykellerle süslenmiş, yanındaki tiyatro ve agora ile de bütünlük sağlamıştı. - Bugün orjinalleri Viyana Müzesi’nde, yerlerinde ise kopyaları bulunmakta! Herhangi bir kataloglama, sınıflama çalışması yaptıkları bilinmese de, kütüphanede yaklaşık 9.500 ile 12.000 arasında kitap rulosu bulunduğu tahmin edilmektedir. Roma’da, kütüphaneden yararlanma ve ödünç verme dostluğa dayanmaktadır. Kütüphane içinde ise okurlar, kitapları kitaplık memurlarından alarak okuyabilmekteydiler. Bu kitaplık görevlileri genellikle şairler, gramerciler ya da bilginlerden oluşmaktaydılar Kitaplık yalnızca 150 yıl amacına hizmet etmiş, M.S. 3. yüzyılın ortasında tahrip görmüş, savaşlar, yağmalamalar, depremlerle pek çok yere saçılmış ve yıllar sonra yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılabilmiştir.
ARAŞTIRMA
1600 ile 1700’lerde kütüphanelerin popülaritesi tekrar artar. Cambridge, Oxford, Paris, Padua gibi üniversiteler, öğrenmeyi manastırın dışına çıkardılar ve daha seküler bir öğrenmeye yol açtılar. Charles Homer Haskins’e göre Ortaçağ sonlarında Avrupa’da 80’den fazla üniversite mevcuttu ve üniversiteleri teçhiz etmek için büyük bir kitap ticareti oluşmaya başlamış-
tı. 1286 yılında Paris’te ödünç verilen 138 eser bulunuyordu. Üniversitelerde gelişmiş ve devlet destekli koleksiyonlar ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan birçoğu ulusal kütüphaneye dönüştü. Kaynaklar: Kütüphanelerin Hikayesi – Fred Lerner http:// w w w . b b y. h a c e t t e p e . edu.tr/akademik/zehrataskin/efes.pdf
http://www.turkcebilgi. com/ansiklopedi/efes_ celsBCphanesi h t t p : / / w w w. h a r b i f o rum.org/genel-kultur/110456-kutuphaneni n - t a r i h c e s i -v e - d u n ya -nin-en-guzel-kutuph anelerinin-resimleri. html#ixzz2L9wOld1r Hazırlayanlar:Seda Öztürk, Sevgi Tanrıverdi, Neslihan Usuğlu, Erkan Sihir, Eylem Özkan
Sevgi TEZ 29
RÖPORTAJ
ENDER SAKPINAR İLE MÜZİK ORKESTRA ŞEFİ ENDER SAKPINAR “Yöneticilikte asıl prensip: hiyerarşi. Herkesin bir yeri var ve herkes kendi yerindeki işini, en iyi şekilde yapmalı. ”
30
RÖPORTAJ
Ender Bey kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? 1956 yılında Ankara'da doğdum. 1978 yılında Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’nü Prof. Ercivan Saydam'ın öğrencisi olarak bitirdim. Aynı yıl gittiğim Fransa'da "Ecole Normal de Musique de Paris" den yüksek armoni kontrpuan ve flüg dallarında öğrenim görerek mezun oldum. 1982 yılından itibaren Fransız Hükümeti’nden burs alarak aynı okulun Orkestra Şefliği Yüksek Bölümü’nden mezun oldum. Aynı dönemde Paris'te bulunan "Rueil-Malmaison" Devlet
Konservatuarı’nda orkestra şefliği dalında yaptığım çalışmalarla Vermeil madalyasını kazandım. Fransız Hükümeti’nden burs alarak İtalya ve Fransa'da katılmaya hak kazandığım çeşitli staj ve seminerlerde Dervaux, Ferrara ve Giullini gibi ünlü şeflerle çalıştım. Paris'te bulunan "Pasdeloup Senfoni Orkestrası"ndaki asistanlık görevimin yanı sıra 1983 yılında Fransız Kültür Bakanlığı ve Dışişleri’nin finanse ettiği "Emsemble International de Paris" ile çeşitli radyo, TV programları yaptık ve plak kaydettik
ENDER SAKPINAR İLE MÜZİK ÜZERİNE KEYİFLİ BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK. MÜZİĞİN HAYATIMIZDAKİ ROLÜNDEN VE ETKİLERİNDEN BAHSETTİK.
31
RÖPORTAJ
Başta Paris olmak üzere Fransa, İtalya, İsveç, Malta ve Türkiye'de çeşitli festivallere konuk olarak katıldık. Venedik'te Rai 3 TV kanalı vasıtası ile tüm dünyaya canlı olarak yayınlanan "Omaggio a Venezia" festivalinin açılışını yaptık. 1987 yılından bu yana İzmir Devlet Senfoni Orkestra'nın şefi olarak görev yapıyorum. 1991 yılından bu yana Stockholm Folk Operası Konuk şefliğini de sürdürmekteyim. Upsala Academic choir, L'Orchestre Na32
tional de Toulouse, Venedik Oda Orkestrası, San Remo Senfoni Orkestrası gibi uluslararası düzeyde yüksek performansa sahip topluluklarda çeşitli defalar konserler verdik. İstanbul ve İzmir Uluslararası müzik festivaline katıldım. 1997 yılında İzmir'de "Ege Senfoni Orkestrası"nı kurdum ve halen aynı orkestranın genel müzik direktörü ve orkestra şefliği görevini sürdürmekteyim. Ve tabiî ki Eskişehir
Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nda, Orkestra Şefi ve Sanat Danışmanlığı görevini sürdürmekteyim.
RÖPORTAJ Sanatçı bir aileden geliyorsunuz. Sanata olan ilginiz ne zaman başladı, ailenizin bunda bir etkisi var mı? Annem hamileyken babam bana kasetten klasik müzik dinletirmiş. Ben doğduktan sonra da klasik müzik parçaları dinletiyorlarmış. Bir bir buçuk yaşlarındayken bir müzik duyduğumda müziğe doğru yöneldiğimi görmüşler, müziğin yanına gidip müzik setini karıştırıyormuşum. B e n i m müziğe ilgim anne karnındayken başladı. Yani müziğe başlamam da anne ve babamın sanatçı olmalarının büyük bir rolü var. Aynı şeyi bende kızıma yaptım. Erik Satie’ nin bir valsi var uzun bir süre kızıma bu valsi dinlettim, sonra bir süre bu parça aklımda değildi. Kızım sekiz aylıkken parkta oyun oynarken bu müziği yeni-
den dinletmeye karar verdim. Müzik çalmaya başladığı anda kızım Dilara bir şeylerle oynuyordu, müziği duyunca orada parmaklıklar vardı, onlara tutunup ayağa kalktı ve sallanmaya başladı. Bu kızımın ilk ayağa kalkışıydı. Aslında müzik o kadar etkili ki, bizim hayatımızdaki en önemli olayların en büyük etkileyeni. İlk yönettiğiniz orkestra hangisiydi? Fransa’da benim ilk kurduğum, Fransız Dışişleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın finanse ettiği "Ensernble International de Paris" Orkestra ile yıllarca turneler yaptık. Bu orkestra ile Fransa, Japonya, İtalya, Portekiz, İsveç, Türkiye, Malta ve İngiltere’ de konserler verdik, bu ülkelerde festivallere katıldık. Beş altı sene yoğun bir şekilde Avrupa’yı dolaştıktan sonra, başka orkestralardan da davetler almaya başladım. Eskişehirli sanatsever ile aranızda çok güzel bir iletişim var. Eskişehir halkının sanata olan ilgisini nasıl buluyorsunuz? Çok şaşırtıcı şekilde sıcak ve ilgili buluyorum. Eskişehir senfoni orkestrası ilk kurulduğu zaman ben Eskişehir’ e geldim. İlk konserlerimizi 2002
yılında Ergin Orbey’ de yüz yetmiş kişilik salonda verdik. Acaba salonu doldurabilir miyiz düşüncesi aklımızda hep vardı. Kısa bir süre sonra bu sahne bize yetmedi. O zaman anladım çok iyi bir yaklaşım var. Tabi bu benim çok hoşuma gitti. Sonra Yılmaz Büyükerşen opera binasını yaptırmaya başladı. 2004 yılında biz opera binasına geçtik. Konserlerimiz önceleri ayda bir defa sonra ayda iki defa daha yaptık. Opera Binasına taşındıktan sonra şu an olduğu gibi haftada bir defa yapmaya başladık ve o gün bu gündür salon Eskişehirli sanatseverlerle doluyor. Bu benim için büyük bir mutluluktur; çünkü bizim için en güzel şey karşınızda insanların olması ve onlardan alkış almaktır. Bizim ödülümüz alkış. Bir orkestra için şef ne anlama geliyor? Orkestra şefi bir trafik polisi gibidir, polis nasıl trafikteki karmaşayı çözmeye çalışıyorsa orkestra şefi de aynı şekilde orkestradaki ciddi karmaşayı çözmeye çalışır. Orada da ciddi bir karmaşa var. Çok seslilik hâkim. Denetim altında olması gereken yönetim altında olması gereken bir iş birliği söz konusu.
33
KÜLTÜR-SANAT RÖPORTAJ
Hem de duyarlı olmayı gerektiren bir işbirliği bu, çünkü konumuz müzik. Son derece hassasiyet ve konuya çok büyük bir hâkimiyet gerektiren bir durum ile karşı karşıyayız. Orkestrasız bir şef, şefsiz orkestra olamaz. Bir orkestrayı yönetirken en çok neye özen gösteriyorsunuz? Özen gösterdiğim birçok şey var ama en çok müzisyenlerle olan iletişime özen gösteririm. Çünkü karşımda bizim tabirimizle bagetimin altında en iyi müziği ortaya koymayı bekleyen ve çok duyarlı onlarca müzisyen var. Onları önce 34
bilginizle ikna etmelisiniz, sonra beceriniz ile onlardan sonuç almalısınız. Sizin yönettiğiniz konserler çok canlı oluyor ve dinleyiciler ile devamlı bir iletişim halindesiniz. Onların da eserlere bazı zamanlarda eşlik etmesini istiyorsunuz. Bunun özel bir sebebi var mı? Aslında özellikle yapmıyorum ama her zaman doğal olanın etkili olduğuna inanıyorum. Doğaçlamayı çok seviyorum, içimden geliyor. O anın ve ortamın pozitif enerjisi beni seyirci ile bütünleştiriyor. Onlarında orkestraya eşlik
etmesini istiyorum. Tabi bu atmosfer her zaman sağlanamıyor, ama yerinde olunca çok güzel oluyor.
RÖPORTAJ Orkestra şefliği kavramı yönetim literatüründe de yer alıyor. Yöneticilik ile orkestra şefliği arasında nasıl bir ilişki bulunuyor? Çok benzer bir ilişki var. Ben müzisyenlere hep bunu örnek veririm. Yöneticilikte asıl prensip bir hiyerarşi var. Herkesin bir yeri var ve herkes kendi yerindeki işini en iyi şekilde yapmalı. Bütün her şey bunun üzerine kuruludur? B i r orkestrayı y ö n e t m e n i n s ı r r ı nedir? Her şey çok açık ve çok net, bizde sır yok. Sahneye çıktığımız anda orkestra, şefin kişiliğinden, bilgisinden, becerisinden etkil e n i yo r s a , sıradan bir orkestradan olsa bile alınan sonuç çok düzeyli olabilir. Bu iş sırdan çok sevgi, saygı, bilgi, beceri ve disiplin ile güzel sonuç veren bir iştir, aynı yöneticilikte olduğu gibi.
Klasik müzik d e n i l d i ğ i n d e insanların kafasında bazı önyargılar oluşuyor. Siz bu durumu nasıl açıklıyorsunuz? Öncelikle bu önyargıları kırmak için çaba göstermek gerekir. Bu kişileri salona getirmenin yollarını bulmak ve eğitim çok önemlidir. Küçük yaşta klasik müzik ile tanışmalarını sağlamak önemli, ilk adımlar küçükken atılır ve klasik müzik içinde bu aynı şekilde oluyor. Aslında her şey için bu böyledir. Temeller küçük yaşta atılmalıdır. Bununla birlikte, her yaş kesiminde müziğe olan ilgi çok farklı, bu göz önünde bulundurularak, her yaşın ilgisini çekecek müzik programları hazırlanmalı ve sunulmalıdır. Örneğin eğitim konserleri yapmak ve kişilere küçük yaşta klasik müzik ile tanıştırmak önemlidir, zorlamak değil. Bu bir zorunluluk değildir.
laşmak gerekir. Ekim Ayında Aktiffelsefe’de bir söyleşi yapmıştınız. O gün ile ilgili, Aktiffelsefe ile ilgili paylaşmak istediğiniz bir şey var mı? Aslında ben Aktiffesefe’nin bir üyesiyim. Kâğıt üzerinde olmasa da gönülden üyeyim. Sizinle aramızda çok güzel bir gönül bağı oluştu. Bulduğum her fırsatta bundan sonra sizin faaliyetlerinize keyifle katılacağım. Orada olmak, sizlerle bir şeyler paylaşmak çok keyif verici benim için. Çalışmalarınızı zamanım oldukça takip ediyorum ve sizleri kutluyorum yapmış olduğunuz sayısız güzel faaliyetler için. Ayrıca sizlere çok teşekkür ediyorum benimle bu keyifli sohbeti paylaştığınız ve etkinliklerinize beni davet ettiğiniz için. Röportajı:Özlem ARICA
Klasik müzik dinlerken nelere dikkat etmeliyiz? Öncelikle gürültü yapmamaya özen göstermek ve mümkünse bir konsere gelirken program ile ilgili bir ön araştırma yapmak iyi olabilir, tabi mecburiyet yok. Klasik müzik dinlerken bütün stres ve sıkıntıdan uzaklaşıp o ana yoğun35
YAZAR
36
YAZAR Jacob Grimm (17851863) ve Wilhelm Grimm (1786-1859), tanınmış iki Alman masal yazarı ve dilbilimcidir. İki kardeş arasında bir yaş vardır. Abi olan Jacob Grimm’in gittiği okullara Wilhelm Grimm de gitmiş, abisini bir yıl arkadan takip etmiştir. Wilhelm Grimm, 1825’te evlendikten sonra da, aynı evi paylaşarak abisiyle beraber yaşadı. Jacop Grimm, Alman Dil ve Edebiyat Bilimi ve Alman Arkeolojisi kurucusu kabul edilir. İki kardeş dev bir Alman Sözlüğü oluşturdu. Grimm Kardeşlerin yayımladıkları masallar, yüzyıllar öncesine uzanır. Nesiller boyunca büyüklerden küçüklere anlatılagelmiş masalları eski kitaplardan, kaynaklardan ve insanların hatırlayıp anlattıkları öykülerden ortaya çıkarmışlardır. Grimm Kardeşlerin masalları heyecan verici, ürkütücü bazende heyecan doludur. Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gibi. Derledikleri masallar birçok sanatçıya esin kaynağı oldu. Endelbert Humperdinck, Hansel ve Gratel için bir opera besteledi, Walt Disney, başta Pamuk Prenses olmak üzere birçok masalı filme aktardı. Sanatın birçok dalında Grimm Kardeşlerin derlediği masalların
hikayesini görebilirsiniz. Kardeşlerin ortak çalışması olan masallar sayesinde Grimm Kardeşler olarak tanınsalar da, birbirlerinden bağımsız olarak yazdıkları eserlerle hukuk ve felsefe yönünden dönemin bilginlerindendir. Jacob Grimm, Alman yiğitlik destanları ve folklor hikayeleri üzerine uzmanlaşmıştır. Yine Alman edebiyatına kazandırdığı ve Grimm Kanunu olarak bilinen dilbilimi kuralları, halan Alman Dili’nin temellerini oluşturur. Wilhelm Grimm, 1835 yılında Gottingen Üniversitesi’nde profesör ünvanı almıştır. 1837 yılında Hannover kralı tarafından görevde yükseltilmiş, sonra Prusya kralı Friedrich Wilhelm IV. tarafından 1841 yılında Berlin’e davet edilmiş, buraya yerleşmiştir. 1837-1841 yılları arasında beş akademisyen arkadaşıyla beraber Gottingen Üniversitesi’nde Gottingen Sieben adlı bir grup oluşturup, anayasaya zarar verdiği gerekçesiyle Kral Ernst August’u protesto ettikleri için Kral tarafından tüm grup, üniversiteden uzaklaştırılmıştır.
Kütüphanesi’nde lenmektedir.
sergi-
Jacob Grimm Eserleri: •Alman Grameri •Almanca Eski Hukuk Eserleri •Alman Mitolojisi •Eski Alman Ustalık Edebiyatı Üzerine
Wilhelm Grimm Eserleri: •Dramatik Masallar Ortak Eserleri: •Alman Sözlüğü • Çocuk ve Ev Masalları •Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler •Ormandaki Ev •Külkedisi •Su Perileri •Rapunzel •Altın Saçlı Şeytan • Hansel ve Gretel •Bremen Mızıkacıları •Parmak Çocuk •Uyuyan Güzel •Fareli Köyün Kavalcısı •Kurbağa Prens •Kurt ve 7 Küçük Oğlak •Kar Beyaz ile Kırmızı Gül •Kırmızı Başlıklı Kız •Çizmeli Kedi •Balikçı İle Karısı
Aslı DEĞİŞİCİ
Kardeşlerin vefatından sonra kişisel eşyaları ve şahsi eşyaları, el yazması notları Berlin Devlet 37
KİTAP
38
KİTAP
BÜYÜK İSKENDER B. İskender İ.Ö. 356 yılında Makedonya’da bir kralın oğlu olarak doğdu. 13 yaşında, ileride onun savaş arkadaşları olacak olan, kralın konukları olarak sarayda yaşayan soyluların çocuklarıyla birlikte sarayın dışında babasının özel olarak bu amaçla hazırlattığı bir mekanda iki sene boyunca ünlü düşünür Aristo’nun öğrencisi olmuş, sanat ve bilim dünyasını tanımış, Homeros’un destanlarını ezberlemişti. 20 yaşında tahta çıktı. Batı’da Yunan yarımadasını işgal ettikten sonra Asya seferini başlattı ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek o zamanki adı Gronikos olan Biga Çayı kıyısında Perslere karşı ilk çetin savaşını vererek Anadolu’yu kuzeyden güneye batıdan doğuya Pers egemenliğinden kurtarıp kendine bağladı ve bugünün uygar dünyasının ilk temellerini attı. Sonra Mısır’dan yolculuğuna devam ederek Fenike kıyıları, görkemli Babil ve Persepolis’ten, Pasargad’dan geçerek Hindistan’a kadar fethedilmedik ülke bırakmadı.
İskender fethettiği toprakları elinde tutabilmek için, yerel geleneklerle Makedon geleneklerini kaynaştırmaya çalışarak Doğu ile Batı’yı kucaklayan dev bir imparatorluğun efendisi olur. Yüz yıla sığabilecek onca zaferi sekiz yıla sığdıran İskender, ülkesine dönme hazırlıkları yaparken, beklenmedik bir sonla yüz yüze geldi. Antik dünya topografyası uzmanı olan yazar Valerio Massimo Manfredi’nin tarihsel gerçeklerle kurmacayı ustalıkla kaynaştırdığı üç ciltten oluşan bu romanda kral, bütün özellikleriyle tanıtılırken eski yunan ve eski yunan kültürüne de ışık tutulmaktadır. ÖZGÜRLÜĞE UÇUŞ İnsanın kendini tanıması sanatı, evrensel bilginin anahtarı olarak çok eskidir ve bize, özellikle ebedi filozof Sokrates tarafından gelmiş olmasına rağmen hala en zayıf ve en fazla gereksinim duyduğumuz noktadır.
muş olan hocamız filozof Delia Steinberg Guzman insanın kendisi olmasının muhteşem sanatının, yani iç özgürlüğe giden yollarını iki yıllık bir derleme çalışmasından sonra 15 makale halinde bizlere sunar. Bu bilgelik sözleri günümüzde duymaya en fazla ihtiyacımız olan ve bizi gerek içinde yaşadığımız kişilik kafesinden gerekse dünyanın bizi zorlayan, üzen, utandıran daha pek çok kafesinden kurtulmaya yönelik açıklamalar, yanıtlar ve tavsiyeler içermektedir. Bu kitaptan herkes kendi anlayış düzeyine göre bir sonuç çıkarabilecektir. Böylece insan kendi çabasıyla cahilliğin demir parmaklıklarını kırarak özgürlüğe doğru uçup cahilliğini fırlatıp atabilir ve kartallar gibi en yüksek tepelerde Güneşe (bilgeliği) daha yakın olabilir. “…İnşa etmenin etkililiği devamlılığa bağlıdır; devamlılık kendini, kendi yapıtlarının kölesine veya makinesine dönüştürmek değildir. Aksine ihtiyaç duyulan sürekli bir bilinçtir…”
1943’de Arjantin’in Buenos Aires kentinde doğ-
39
GEZİ
TOPRAĞIN BEYAZLA BOYANMASI HİKÂYESİ 40
GEZİ
Bilinmeyene yol almak öteden beri heyecanlandırır. Yolculuk sabahı heyecanla uyanırım. Gideceğim güzergâhı belirlerken ufak kasabalardan köylerden geçen yolları seçerim. İzmir – Ankara yolunu seçtim. Bağlar bahçeler içinden geçerek Turgutlu, Ahmetli derken Salihli’ye yaklaştık. Yolda bir lokantanın ilginç yazısı dikkatimizi çekti. Durmazsan sende aç ben de aç Durursan sende tok ben de tok. Usta söze ne denir dedik. Lokantada Meşhur Salihli Odun köftesinden yedik. Burada Sart harabelerine dışarıdan bakıp yolumuza devam ettik. Alaşehir yol ayrımından sağa dönüp yolumuza devam ettik. Sağımız solumuz bağlar bahçeler ve ufak yerleşim yerleri kasabalar. Buldan’da çay ve alışveriş molası veriyoruz. Ben ağacın altında kahvemi yudumlarken hanımlar mağazalara dalıyor çeyizliklere bakıyorlar. Bana da serin tutan Buldan bezinden gömlekler almışlar. Çayımızı keyifle içiyor ve yorgunluğu atarken etrafı seyrediyoruz. 41
GEZİ Değişim burada da başlamış. Tarihin yaşlı binalarını onarıp eski sağlığına kavuşturmak yerine öldürüp gömmeyi tercih etmişler. Bir hüzün kapladı içimizi. Yola devam dedik. Yollar uzuyor karşı yamaçta Pamukkale Travertenleri gözüküyor. Pamukkale levhasını görünce ana yoldan ayrılıyoruz. Yolumuz üzerinde ağaçlar, bahçeler var. Yeşillikler içerisinde yol alıyoruz. Bir kasabada duruyoruz. Güzel bir çay bahçesi var. Büyük ağaçların altına köylüler toplanmış sohbet ediyorlar. Etrafta güller açmış, renkler göz alıcı kokular her tarafı sarmış. Çıkınları açıyoruz gelen demli çayın eşliğinde karnımızı doyuruyoruz. Kızım kahvecinin kızı ile oynarken gelen köpüklü yayık ayranları yüzümüze bulaştıra bulaştıra içiyoruz. Keyfimiz yerinde biraz daha kalın diyen cennet bahçesine elveda diyerek yola devam ediyoruz. Nihayet Pamukkale’ye varıyoruz. Bir atasözü vardır “Güneş balçıkla sıvanmaz “diye. Gelin görün ki Pamukkale de bu söz değişiyor toprak beyaza boyanıyor. Pamukkale’ye gittiğinizde iki şeyle karşılaşacaksınız. Birincisi sağlık kürlerinde kullanılan sıcak su, ikincisi ise tarihi antik kent Hierapolis Antik Kenti. Hierapolis Antik Kenti: Denizli ilinin 18 km kuzeyindedir. Kentte bilinen birçok tapınak ve diğer dinsel yapı vardır. Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakındır. Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Birçok depremden dolayı büyük zarar görmüştür. Her deprem sonrası yeniden onarılmış dönemin etkileri oluşmuştur. Frigya, Helen, Roma, Bizans dönemlerinde önemli bir kent olmuştur. Hz İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philip’in burada öldürülmesinden dolayı Hıristiyanlık merkezidir. Hierapolis, 12. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.
42
Hierapolis Antik Kenti’ni dolaşmaya başladığınızda nekropol alanından yürümeye başlarsınız. Çeşitli büyüklüklerde çeşitli şekillerde mezar kalıntıları vardır. Kimi lahit şeklinde kimi ev şeklinde yapılmıştır. Yolda mezarların arasında yürürken Yunus Emre’nin dizeleri geldi aklıma:
GEZİ
Sana ibret gerek ise gel göresin sinleri Ger taş isen eriyesin bakıp görecek bunları Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu halleri Sonucu bir gömlek giymiş onun da yoktur yenleri Hani mülke benim diyen köşk ü saray beğenmeyen Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri Bunlar eve girmeyenler zühd ü takat kılmayanlar Bu beyliği bulmayanlar zira geçti devranları Hani ol şirin sözlüler hani ol güneş yüzlüler Şöyle gayıp olmuş bunlar hiç belirmez nişanları Bunlar bir vakit beyler idi kapıcılar korlar idi Gel şimdi gör bilmeyesin bey hangidir ya kulları Ne kapı vardır giresi ne yemek vardır yiyesi Ne ışık vardır göresi dün olmuştur gündüzleri Bir gün senin dahi Yunus benim dediklerin kala Seni dahi böyle ede netekim etti bunları
43
GEZİ
Zaman yolculuğunuza devam ederseniz hamam, bazilika, Frontinus kapısı ve caddesi, agora, kuzey Bizans kapısı, Triton çeşmesi, Bizans hamamı, Katedral kilise, tapınak çeşmesi, Apollon tapınağı, Büyük hamam ve müze, direkli kilise, Gymnasium, güney Bizans kapısı, Selçuklu kalesi gibi tarihi yerleri görebilirsiniz. Tiyatroya ulaşmak sizi biraz yorabilir ama sıralarda otururken sahnede tarihi bir oyunu hayal edip dinlenebilirsiniz. Müzeye girmenizi tavsiye ederim çok çeşitli tarihi eserler sunulmakta. Bu arada ufak bir hatırlatma müzelere girerken bir sefere mahsus müze kartı çıkartırsanız bir yıl boyunca Kültür Bakanlığına bağlı müzelere aynı kartla ücretsiz girebilirsiniz. Eğer tarih sizi yordu ise sizleri beyaz sulara bekliyoruz. Travertenlerin olduğu yere girmeden büyük ağacın altında çeşmeden su içip biraz soluklanabiliriz. Travertenlere ayakkabı ile girmek yasaklanmış. Geçmiş yıllarda buralarda çarpık yapılaşmadan dolayı travertenlerin renklerinde bir kirlenme yaşanmış. Yapılar sökülmüş kirlenmenin önüne geçilmiş. 44
GEZİ Yalınayak yürümeye başlayınca sıcak sular sizi sarıyor. Etraf bembeyaz. Bir korku sarıyor kirleteceğim diye. Göletlere doğru yürüyorsunuz. Göletlerde yüzen çocukları görüyorsunuz, siz de eğiliyorsunuz elinizi suya sokuyorsunuz. Elinizi dipten taratırsanız kireç tabakası elinizden süzülür. Su aşağılara akıyor. Çeşitli travertenleri sular. Bakarsınız bazı yerler kuru bazı yerler su dolu. Suyu zaman zaman başka yerlere akıtarak beyazlığın daim olması sağlanıyor. Hani bizde de aynı değil mi dir? Doğru eylemin süreklisi makbuldür. Eğer canınız yüzmek isterse travertenleri oluşturan Termal havuza girebilir ve tarihi sütunların içerisinde yüzebilir sağlınıza katkıda bulunmuş olursunuz. Şifalı sular geçmişte de bilinir ve yöreye insanları çekerdi. Önemli bir kür merkezi idi. Suların Kalp, damar, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir hastalıkları için iyi geldiği biliniyor. İçildiğinde sindirim yolu hastalıklarını iyileştirdiği söyleniyor. Sağlık denilince biraz daha aşağılarda Kara hayıt denilen bölge var. Kara hayıt ta sular beyaz değil kırmızıdır. Belde kür merkezi olduğundan çeşitli tipte konaklama yerleri vardır. Termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle renk kırmızı, yeşil, beyaz renkte traverten oluşumu sağlar. Kırmızı su çok daha sıcaktır. Buradaki sulardan faydalanmak isteyenler banyo uygulamaları, içme suyu, çamur banyosu şeklinde faydalana bilirler. Güneş yavaş yavaş evine gitmeye hazırlanıyor. Travertenlerin üzerinde oynaşan yıkanan kırmızı sarı ışıkları hayranlıkla seyrediyoruz. Hafif hafif esen rüzgâr kulağımıza “Denizli’nin horozları tellidir” ezgisini fısıldıyor. Güzelliklere doyum olmuyor. Evli evine, yolcu yoluna diyerek geri dönüş yoluna çıkıyoruz. Gözler yolu izlerken, gördüğü güzellikler bir film şeridi gibi tekrar tekrar gözümüzün önünden geçiyor
Turgut ZEYBEK
45
ANİMASYON
46
ANİMASYON
Yapım:2012 - ABD Tür:Animasyon , Fantastik , Komedi , Korku , Macera Süre:92 dakika Yönetmen:Chris Butler Sam Fell Oyuncular: Anna Kendrick, Jodelle Ferland, Leslie Mann, Casey Affleck, John Goodman Seslendirenler: Anna Kendrick , Leslie Mann , Casey Affleck , John Goodman , Bernard Hill Senaryo:Chris Butler Yapımcı:Rianne Sutner, Travis Knight Paranorman televizyondaki korku filmi görüntüleriyle bu tür filmlere göndermeler yaparak, eğlenceli bir şekilde başlıyor. Biraz ironik, biraz maceraperest, biraz psişik, biraz gerçekçi, biraz sevimli, biraz duygusal, biraz bilgelik dolu şahane bir animasyon filmi. Norman büyükannesi de dahil hayaletler ile konuşabilen, psişik ve aynı zamanda başta ailesi olmak üzere tüm çevresi tarafından kendisine inanılmayan, tuhaf görülen bir çocuk. Bu durum onu yaşadığı
çevreye yabancılaştıran, sadece hayaletler ile arkadaşlık kuran yalnız bir çocuk haline getiriyor. İronik bir şekilde ise tüm kasaba halkı bir cadı tarafından lanetlenildiğine inanıyor. Kasabayı cadının lanetlediği zombilerden kurtaracak ve olayı çözecek kahraman tabii ki Norman'ın cesareti ve tecrübeleri olacaktır. Aslında her şeyin göründüğü gibi olmadığını kötülüğün kökeninde korkuyu bulup ortaya çıkaracak, bilgi (tanıma), merhamet ve sevgi ile korkuyu dolayısıyla kö-
tülüğü ortadan kaldıracaktır. Korku filmlerinde alışık olduğumuz zombiler, hayaletler, cadılar, drakulalar gibi bize korkunç görünen şeyler dışında görmediğimiz, bazen farkına bile varmadığımız başka başka planlarda korkularımız yok mudur? Acaba biz de norman gibi bilgi (tanıma), merhamet, sevgi ve cesaret ile bu korkularımızı yenebilir miyiz?
Perihan BEZCİ
47
ANİMASYON
48
ANİMASYON
RUHLARIN KAÇISI
Yönetmen Hayao Miyazaki Yapımcı
Toshio Suzuki
Yasuyoshi Tokuma Senarist
Hayao Miyazaki
Oyuncular (seslendirenler) Rumi Hîragi (Chihiro/Sen) Miyu Irino (Haku) Mari Natsuki (Yubaba/Zeniba) Takashi Naitô (Chihiro’nun babası) Yasuko Sawaguchi (Chihiro’nun Annesi) Ryunosuke Kamiki (Bôh) Yumi Tamai (Lin) Müzik
Joe Hisaishi
Youmi Kimura Yapım yılı 2001, Japonya Süre 125 dk 49
ANİMASYON
50
ANİMASYON Japon animasyon üstadı Hayao Miyazaki’nin en değerli yapıtlarından olan film, küçük Chihiro ve ailesinin yeni bir kasabaya taşınmalarıyla başlar. Chihiro okulunu ve arkadaşlarını geride bırakmak zorunda kaldığı için bu taşınmadan hiç memnun değildir.
ve babasının domuza dönüştüğünü görür.
Yeni evlerine ulaşmak için yolu bulmaya çalışırken orman içerisinde saptıkları engebeli, taşlık yolun sonundaki tünel dikkatlerini çeker. Tünelin diğer tarafına doğru yürümeye başladıklarında Chihiro tedirgin, huzursuz olduğu ve aynı zamanda korktuğu için annesinin koluna sımsıkı sarılır.
Birlikte bir köprüden geçerler. Gittikleri yer ruhların temizlenmek için konakladıkları bir hamamdır. İnsanların kesinlikle istenmediği bu yerde kalabilmesi için iş bulması ve hem ailesini hem de kendisini kurtarmak için orada yaşaması gerekmektedir.
Tünelin sonunda karşılaştıkları fantastik düzlükte yürürken aldıkları muhteşem yemek kokusunu takip ederek bir kasabaya ulaşırlar. Terk edilmiş gibi gözüken bu kasabada aslında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Hiç kimsenin olmadığı kasaba bir lokantaya otururlar çeşit çeşit ve muhteşem görünen yemeklere daha fazla dayanamayan anne ve babası yemekleri büyük bir iştahla yemeye başlarlar. Chihiro, bu durumdan rahatsız bir şekilde, etrafa göz atmak için ailesinin yanından uzaklaşır. Geri döndüğünde anne
Kimsesiz gibi görünen kasaba ruhların istilasına uğrar. Ne yapacağını bilemez, korkmuş bir durumda ağlarken kolunu tutan yabancı Chihiro’ya yardımcı olacağına söz verir. Bu kişi Haku’dur.
Çalışabilmesi için hamamın yönetici Hubaba’yı ikna etmesi gerekecektir. Hubaba bir şekilde yolu buraya düşmüş olanların isimlerini çalarak onlara yeni isimler verir ve bu kişiler onun sonsuza dek köleleri olur. Haku’nun nasihati ile Chihiro’nun hem çok çalışması ve ismini hep aklında tutması, hep hatırlaması gerektiğini öğrenir. Ve macera başlar… Haku gerçekten bir dost mu? Chihiro ailesini ve kendisini kurtarmayı başarabilecek mi? Peki , bizler bu filmi niye izlemeliyiz?
Ailemiz, dostlarımız ve yaşamımızın akışı için fedakâr olmak ve cesaret erdemlerini bizlere hatırlattığı için. Özümüzde sahip olduğumuz fakat unuttuğumuz hakikatleri hatırlamanın bizleri gerçek olana özümüze götüreceği mesajını çok iyi verdiği için. Eylem ve eylemsizliklerimizin anlarımıza kattıkları ve kaybettirdiklerini fark edebilmemizi sağladığı için. Duygusal olarak güçsüz ve üzgün olduğumuzda bile çaba göstermenin iyileştiriciliğini ve bilincimizi yüksek tutmanın potansiyellerimizi geliştirdiği gerçeğini gösterdiği için. Ve animasyon türünün en önemli örneklerinden biri olan film, 75. Akademi Ödülleri’nde En İyi Animasyon dalında Oscar kazandığı için. Aynı zamanda 52. Berlin Film Festivali’nde ise Altın Ayı ödülüne layık görüldüğü ve Japon sinema tarihinin en başarılı filmi olarak da kırılması güç bir rekoru elinde tuttuğu için. İyi seyirler...
Şükran TEZ
51
MÜZİK
MÜZİKLE DÜN VE YARIN
SERTAB ERENER Bu sayımızda eskilerin hakkını vermek için 1994’te çıkan Sertab Erener’in ikinci stüdyo albümünü hatırlatmak istedik. Birçoğumuzun kulaklarında, bilincinde, bilinçaltında izleri olan bu albüm unutulmazlardan biri olarak değerlendirilebilir. 600.000 adet satış ra-
60
52
Lâ'l kamına ulaşan albümde altıncı sırada yer alan ve albüme de ismini veren "Lâ'l" isimli şarkı Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı tarafından hazırlanan “12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi” belgeseli için bestelenmiş ve Deniz Gezmiş'e ithaf edilmiştir. Şarkının sözleri Sezen Aksu'ya
ait olup Aksu tarafından Fahir Atakoğlu'nun “İz” albümünde seslendirilmiştir. Sevdam Ağlıyor, Rüya, Mecbursun, Gel Barışalım Artık, Büyü de Gel, Lâ'l, Masal, Dargın Değilim, Erkeğim, Günahın Boynuma albümün hatırlatmak istediğimiz diğer eserleri arasında.
Semra ŞEN
MÜZİK
MÜZİKLE DÜN VE YARIN
Nina Simone Caz ve soul müziğinin en önemli isimlerinden biri olan Nina Simone 1933 tarihinde Kuzey Karoline - ABD’de doğdu. O günlerin yoğun ırkçı baskıları ve ailesinin maddi sıkıntıları nedeniyle Philadelphia'ya taşınan sanatçı 1958 de ilk albümünü yaptı. “I Love You Porgy" ve "My Baby Just Cares For Me" adlı şarkılarıyla ünlendi. Satışları bir milyonu aşan albümlere imza attı. Dönemin kalıplarını kıran Nina Simone, 1950’li yılların başında çoğu siyahi insanın hayal edemeyeceği bir fırsatı yakaladı ve yükselen bir
isim haline geldi. İnsan hakları konusunda tavrını belli etti. 'Four Woman' adlı eserinde siyahi kadınların çektiği işkenceyi anlattı. 'Mississippi Goddam” gibi yapıtları; Medgar Evers adlı ırkçılığa direnen kahramanın öldürülmesi ve kilise bombalanmasında ölen dört çocuğu anlatmak için yazılmıştı. Aretha Franklin, Dusty Springfield gibi sanatçıların yetişmesine önayak olan sanatçı, The Beatles, Bob Dylan, Leonard Cohen gibi sanatçıların da şarkılarını
farklı yorumuyla renklendirdi. “Don't Let Me Be Misunderstood “ , “Sinnerman”, “Black Is The Colour Of My True Lovers Hair” adlı şarkılarıyla kalplere kazındı. Naif, hüzünlü, yer yer çoskulu ses tonuyla insanın yüreğinin derinliklerine ulaşan ve kulağınızın dibinde size sesleniyor hissi veren sıcaklığını hissetmenizi öneriyor ve ”Best Of” albümünü dinlemenizi tavsiye ediyoruz.
Huriye ÇETİN
61 53
KÜLTÜR-SANAT
ocak-şubat-mart
İZMİR DEVLET TİYATROSU
şehir kültür rehberi
DEVLET OPERA VE BALESİ
Tosca (Opera Sahnesi) KONAK SAHNESİ Henry Ve Alıce'in Gizli Yaşamı (5, 6, 7 Nisan) Küçük Prenses (7, 21 Nisan Çocuk Oyunu) Mirasçılar(9, 10, 11, 12, 13 Nisan) Peron (16, 17, 18, 19, 20 Nisan) Konak Melek Ökte Sahnesi Halktan Biri(5, 6, 7 Nisan) Küçük Prenses (9, 10 Nisan) Keçiler Adası(11, 12, 13 Nisan) Kedigöz Danışman(14 Nisan) Harikalar Mutfağı (6 Yaş Ve Üstü İzleyicilerimiz İçin Tavsiye Edilir) (16, 17, 21 Nisan) Huzur Çıkmazı (18, 19, 20 Nisan) Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi Peron (5, 6 Nisan)
54
(10, 17 Nisan) Mdt Gündüz Ve Gece(*)Modern Dans((18 Nisan) Saraydan Kız Kaçırma(Opera Sahnesi)(20 Nisan) Sevginin Bedeli(*)(Bale)(25 Nisan) Bremen Mızıkacıları(Leyla Gencer Sahnesi) (28 Nisan) Ayur Trıo(30nisan)(Konser)
KÜLTÜR-SANAT
KONSERLER
Duman Mekan : Ooze Venue İzmir Sanatçı : Duman Tarih : 27 Nis 2013 - 20:00 Seksendört Mekan : İzmir Sanatçı : Seksendört Tarih : 7 May 2013 - 20:00 26 Nisan 2013 20:30 Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi "23 Nisan Özel Konseri" 3 Mayıs 2013 20:30 Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi "İtalyan Film Müzikleri Konseri" 24 Mayıs 2013 20:30 Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi "İspanya Gecesi" Candan Erçetin Ve Sıla Konseri 20 Nisan’da Yer: Esbaş Spor Salonu Yanı / Gaziemir Konser Ücretsizdir.
DESEM SİNEMATİK
Ege Üniversitesi Bahar Şenlikleri 2013 6-26 Mayıs
Yalnız Gezegen (The Loneliest Planet)(5-11 Nisan) Aşk ( Amour )(12-18 Nisan) Kadınlar ( Elles )(19-25 Nisan) Lıncoln(26 Nisan-2 Mayıs) Öldüren Tutku ( Passıon )(3-9 Mayıs) Aşk Seansları ( The Sessıons)(19-23 Mayıs) Mutluluk ( Blıss )(24-30mayıs)
55
İNTERNET
www.coursera.org Dünyaca tanınmış üniversiteler ile birlikte hazırlanmış bir sosyal sorumluluk girişimidir. Şimdiye kadar belli bir kesime ulaştırabildikleri yüksek standartlardaki eğitimi herkese sunabilmek için hazırlanmıştır. Virginia, Stanford, Tokyo, Münih Teknik gibi üniversitelerde eğitim veren akademisyenlerin kurslardan istediğinize kayıt yaptırabilirsiniz. Kurslar tamamen ücretsizdir. Tıp, Biyoloji, Sosyal Bilimler, Matematik, İşletme, Bilgisayar Bilimi ve bir çok konuda kurs vardır. Kurslar 3 ile 15 hafta arasında değişmektedir. Dersler video olarak sunulmuştur. Bununla birlikte size yardımcı kitaplar önerilmekte ve ücretsiz ders kaynakları sunulmaktadır. Derslerin sonunda küçük sınavlar vardır. 56
Ev ödevleri ilan edildikten sonra iki hafta tamamlanma süresi verilmektedir. Kursu geçmek tamamen kişinin insiyatifindedir. Eğer sınavları verip ödevlerini yaparsa kişi kursu başarıyla tamamlamış olur ve bununla ilgili bir sertifika verilir. Kurslar İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Çince ve İtalyancadır. Üye eğer isterse derslerin çevirisini yaparak siteye destekte bulunabilir. Kursa kayıt olduktan sonra ders içeriklerini, kaynakları, ve kurs programını görebilirsiniz. Örnek vermek gerekirse: Virginia Üniversitesinden Felsefe Profe-
sörü Mitchell Green’ in 10 Hafta süren Know Thyself kursuna kayıt yaptırdığınızda ilk giriş dersi Genel Kavramlar ve Socrates ve yardımcı kitabı Plato’nun Savunması’dır. 10 hafta süresince doğu ve batı felsefesinde Delphi tapınağındaki “Kendini Bil” sözünden çıkarak insanı sorgular. Benzer diğer bir site de : https://www.edx.org/ courses. Bununla birlikte http://www.acikders. org.tr de Türkçe’ye çevrilmiş derslere ulaşabilirsiniz. Eğer dil öğrenmek istiyorsanız http:// livemocha.com/?lang=tr ‘yi inceleyebilirsiniz. Livemocha.com’ da siz de bildiğiniz dilleri öğrenmeye çalışanlara yardım edebilirsiniz.
Ebru TANSOY
57