Babil 29

Page 1

GÖNÜLLÜLÜK PİSAGOR ÖZGE YILDIRIM İLE GO KONFÜÇYÜS’ÜN BİLGELİĞİ SAMED BEHRENGİ

1


2


EDİTÖR’DEN İnşaat sektörünün çılgınca çalıştığı ve kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Biz de Babil Kulesi'ni yazarak, okuyarak ve çalışarak inşa ediyoruz yıllardır. Bu inşa çalışmasından ne kazandık, neden bu çalışmanın içinde bulunuyoruz? Bu soruyu her yazının başında, her derginin dizaynında soruyoruz. Her sayıda yeni bir cevapla karşılaşıyoruz. Cevaplar hep değişiyor ancak her seferinde sanatçı Kemal Karadayı'nın sözü gibi: “Tek değişim değişmeyene doğru olandır.” tecrübesi ile karşılaşıyoruz. Zihin oyunlarıyla ilgili izlediğim bir belgeselde, 4 kişiye plastik bidonların içinde birçok farklı eşya teslim edildi. Amaçları ıslanmadan karşı kıyıya geçmekti. Günlerce tek

başlarına uğraştılar ancak başaramadılar. Karşıya ıslanmadan geçmenin tek bir yolu vardı: bidonları birleştirmek. Günlerce boğuştuktan sonra en son bir kişi kendini feda etti ve bidonların üzerindeki diğer kişileri nehrin diğer tarafına geçirdi. Hayat da bu duruma benziyor. İnsan evriminin en büyük basamaklarından bir tanesi “birlikte yaşam”dır. Birlikte yaşamın da en soylu yöntemlerinden biri “gönüllülük”tür. Karşılık gözetmeden, çıkarsız, sürekli ve bilinç taşıyan bir kuleyi -insanlık kulesini- inşa etmek için her gün bir tuğla taşımaktır.

yüz” animasyonundaki iç yüzleşme ve iç inşayı gerçekleştirmek bu yolun araçlarındandır. Bu sayıda mitolojiden, müzikten ve bu yollardan geçmiş olan sanatçı Samed Behrengi'den de beslendik; büyüdük. İhtiyaç olan yere bir tuğla olması dileğiyle...

Semra ŞEN

Güçlü olmak, “Nadide Hayat” filmindeki gibi tabuları aşmak, “Ters-

3


İÇİNDEKİLER artemis

08 GÖNÜLLÜLÜK Yararlı olanı arama

24 ARTEMİS

12

16 Özge Yıldırım ile

Go

PİSAGOR Yolu inşa edenler, yolun yeni inşaatçılarını da eğitirler.

18 ZİHİNLERDEKİ ENGELLER

20 GÜÇLÜ OLMAK 4

ÖZGE YILDIRIM İLE GO

SAMED BEHRENGİ Bir küçük kara balık

08

SAMED BEHRENGİ Bir Küçük Kara Balık

30 KONFÜÇYÜS’ÜN BİLGELİĞİ


İÇİNDEKİLER

32

40

FLORANSA’DA

DOĞAN GÜNEŞ RÖNESANS VE İMPARATORLUĞUN İZLERİNİ TAŞIYAN ROMA...

FLORANSA Doğan Güneş Rönesans ve İmparatorluğun İzlerini Taşıyan Roma

NADİDE HAYAT

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

38

10 Ekim 1968 tarihinde, Adana’da dünyaya gelen Feridun DÜZAĞAÇ söz yazarı ve müzisyendir. İlkokulu Adana Hayriye Kemal Kusun İlkokulunda, ortaokulu ise Adana Seyhan Ortaokulunda okudu. Adana Borsa Lisesinde okurken okul korosunda ilk müzik deneyimlerini edindi. Mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilim-

TERS YÜZ

ler Fakültesi İşletme Bölümünü tamamladı. Üniversite yıllarında okuldaki arkadaşları ile amatörce başladığı müzik hayatında, ilk kez Mersin’de “Tını” grubunun solisti olarak şarkı söylemeye başladı. Bu sırada şarkı yazmanın kutsal yükünü keşfetti. İlk bestesi, sözleri Özdemir ASAF’ a ait olan “Lavinya” radyoların en çok istek alan ikinci şarkısı oldu.

1990’da amatör şair arkadaşlarıyla “İlk Rüzgar” adını verdikleri antolojik formatlı şiir kitabında yazdıklarını yayınladı. Beş yıllık paylaşımının anısına kaydettikleri “Tını” demosu üç yıl sonra “Öğrenci İndirimi” adıyla, Ada Müzik’ten yayınladı. 1994’te Sevgi Güryay’la hayatını birleştirdi. 1999’da kızı Tuya Naz Düzağaç dünyaya geldi. Sanatçı

ayrıca

45

“Gece

MÜZİKLE DÜN VE YARIN Feridun Düzağaç

babil

kulesi ekim-kasım-aralık 2015 İmtiyaz Sahibi

Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen

Yayın Koordinatörü Semra ŞEN Editör Seda ÖZTÜRK Grafik Tasarım Eylem ÖZKAN AĞARTIOĞLU babilkulesi@gmail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

5


TARİH

BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kur'an’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral Ne6

bukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesi'nin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Yaratılış(Genesis) bölümünde de kuleden şöyle

bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘Yeryüzünde dağılma yalım' diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’. Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar.


TARİH Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9)

köşelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar.

Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan sonra insanlar dünyanın farklı

İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.

9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:

1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.

Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak isterse de er-

ken ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır ancak bir ay yılını 360 gün olarak he-

saplamışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır.

Erkan SİHİR 7


DENEME

8


DENEME

Gönüllülük Yaşadığı dünyayı iyileştirme amacında kararlı bir idealist olan gönüllünün, zamanının acılarını ve problemlerini hafifletmek için en iyi aracı; teknik bilgisi ve ekonomik kaynakları değil, insani formasyonu ve dayanıklılığıdır. Gönüllülük; vicdan rahatlatma değil, diğerlerine daha faydalı olabilmek için her gün daha yararlı olmayı aramadır. Stoacı felsefede sıkça bahsedildiği gibi felaket durumlarında da hizmet edebilmektir. Gönüllülük adanmadır. Günümüzde en büyük sorunun yalnızlık olduğunun bilincinde olarak duygu ve düşünceleri paylaşmaktır. İnsani temasın ve insani yardımın en temel yöntemidir. Gönüllünün Sahip Olması Gereken Değerler ve Özellikler

-Klasik felsefeye göre içsel insan: Basiret, adalet, dayanıklılık ve ölçülülük, -Dikkat, zeka, imajinasyon, irade, -Duyguların kontrolü, zorluklar karşısında güçlü olmak, -Ödev bilinci, düzen, -Kimlik, birlik, -Adaptasyon, insiyatif, -İyimserlik, sahibi olmalıdır. Bütün pratik eylemler (iş, çalışmalar veya herhangi bir gerçekleştirim); gerçekleştiren tarafından eylemlerinin nedeni anlaşılmıyorsa değersiz kalacaktır. Her zaman kendimize sormalıyız: “Nereye doğru ve neden?” “Neden?” Çünkü yaptığımız eylemlerin gerçek yararlılığını bilmeliyiz. Sadece

bir boşluğun veya acının doldurulmasını amaçlayan eylemler istenilen sonuçları üretmeyecektir. “Niçin?” Bu soru boş olamaz ve zamanı geçirmek için yeteri kadar uzun bir yanıt da olamaz. Bizim işlerimizin amacı her zaman pratik, uygulanabilir olmalı; dünyadaki ve bizdeki boşluğu, ihtiyaçları - sıkıcı ve kasvetli olduğundan çok uzunmuş gibi geçen hayatın günlerini kaplayan fakir, kısır, basit tartışmaları uzaklaştırarak - doldurabilir olmalıdır. “Nereye doğru?” Hareket ettiğimiz zaman önümüzde iyi çizilmiş ve açıkça gözüken bir yöne sahip olmalıyız. “Ne için?” bir amaç, bir anlam meydana getirir. “Nereye doğru?” atıla9


DENEME

cak olan adımları ve bizi istenilen amaca götürecek adımların atılacağı yolu işaret eder. Bunları terk edersek “Nasıl?” İyi niyet ve etkinlikle yapılan her çalışmayı gönüllülük besler. Gönüllü hizmet elindekileri başkasıyla paylaşmaktır, cömertliktir. Cömertlik sadece vermek istemek değil, verdiğimizi her seferinde geliştirmek demektir. Bu yüzden, nasıl yararlı olacağımızı öğrenmek ve diğer kişi10

ler için faydalı olabilecek araçlara sahip olmak cömertliğin etkisini belirgin bir şekilde arttıracaktır. Cömertlik yapabilmek için elimizde bir şeylerin olması gerekir. Sevgiye sahip olacağız ki diğerlerine sevgimizi verelim. Bilgiye sahip olacağız ki bilgimizi verelim. Zamana sahip olacağız ki zamanımızı verelim. Stoacı filozoflar herkesin vermek adına en az bir değere sahip olduklarını ve verdikçe değerlerin büyümesi nedeni ile en zengin kişilerin bilinçli verme yolu ile cömertler

olduklarından bahsederler. Gönüllülük; neşe üreterek, neşeli olarak vermeyi teorik ve pratik olarak bilmektir. Gönüllü çalışmalara başlamak bir eşiktir. Başlamak için adım atmanın bazı zorlukları vardır. 1)Alışkanlıklar (daha evvel alışmış olduğumuz bir tutkumuzu bırakamamak); eski arkadaşlar, bırakmaktan korktuğumuz şeyleri terk edersek


DENEME

yaşayamayacağımız düşüncesidir. 2)Güvensizlik, yalnızca kendi iradesi dışında başka bir şeyin insanı değiştirebileceğini bilmeyen insanların korkusudur. İlk adımı engelleyen faktörlerden biridir. 3)Heyecansal şekilde, maceraperest ruhun, arzulu adım atma isteği çok güzel gibi görünür fakat içgüdüsel dürtü ile başlayan şeylerin hevesi çabuk geçer. Atılan ilk adımın arkası gelmez. Rutine düşülür sıkıcı ol-

maya başlar. Yolculuk yapmak sadece iyi araçlara sahip olmak değildir. Hizmet etmeyi düşünen bir kişi için ne iyi bir araba ne herhangi bir araca ihtiyaç vardır. En önemli unsur yolcudur. Bu yazının birçok yerinde D. S. Guzmann’dan alıntılar yaptım. Son bir alıntı: Topluma yararlı olmak için: Özgür bir şekilde hareket etmemizi sağlayan

“İrade”ye, Yaptığımız parlamasını “Aşk”a,

her şeyin sağlayan

Her durumun gerektirdiklerini karşılamak için “Zeka”ya sahip olmalıyız. İrade, Aşk ve Zeka felsefenin temel değerleridir. Bunlar olmadan, tüm eylemler etik içerikten yoksun olur. Semra ŞEN

11


ARAŞTIRMA

12 12


ARAŞTIRMA

PİSAGOR Yolu inşa edenler, yolun yeni inşaatçılarını da eğitirler. MÖ 580-520 yılları arasında yaşayan Pisagor ya da Pitagoras’ın Samos(İyonya)’ta istenmeyip İtalya bölgesindeki Yunan kolonisi olan Croton’a gitmek zorunda kaldığı bilinmektedir. “Filozof” kelimesini ilk kullanan kişidir. Pisagor, “filozof”u insan doğasının en saf ve en temiz hali olarak tanımlar. “Pisagor” kelime olarak; Pitia’ya atfedilen, Pitia’nın sunağı, anlamına gelir. Pisagor mitik ve tarihi özellikleri ile gerek olimpiyat, gerekse de devlet işlerinde örnek kişiliktir. Hitabeti güçlü, ölçülülük yönü ön planda olan bir kişi olduğu belirtilir. Thales ile karşılaşıp onun öğrencisi ve ta-

kipçisi olduğu yıllardan sonra Mısır, Hindistan ve Babil seyahatleri içinde bulunduğu felsefi yolu aydınlatırlar. Yolu inşa edenler, yolun yeni inşaatçılarını da eğitirler. Pisagor da Croton’da bir okul kurar. Kurduğu felsefe okulu multidisipliner, pratik ve teorik eğitimin verildiği bir okuldur. Bu okula girişte klasik tarz okullarda izlenen etik amaca sahip olma durumu sınanmaktadır. Eğitime aday olanların iyi huy ve erdemlere sahip olmaları gerekmektedir. Disiplin ve birlikte yaşam bu okulun en önemli pratik değerleri arasındadır. Pitagorasçıların, gerek kılık kıyafet gerekse de kişilik özellikleri ile her yerde örnek kişiler oldukları belirtilir.

“Arkadaşlık” kavramına özellikle önem verirler. Kavram “bir başka sen” olarak tanımlanır. Cehalet ise “gerçek ölüm”dür. Okulda üç tip öğrenci bulunur: 1. Novice (acemi): Bu öğrencilerin erdemli ve zeki bireyler olması gerekir. Öğrenci bir mağaraya veya hücreye su, ekmek ve üzerinde bir sembolün olduğu tabletle bırakılır. Ondan meditasyon yapması istenir. Hazır olduğunda düşündüklerini bir anfi tiyatroda birçok öğrencinin önünde anlatır ve bu şekilde gururu denenir. Burada asıl deneme kişinin heyecanlarıyla baş edebilmesi ve sabit kalabilmesidir. 13


ARAŞTIRMA

Öfke, şehvet, açgözlülük, sahip olma arzusu, oburluk, hırs, tutku gibi durumlarda kişinin kendini kontrol edebilmesi amaçlanır. 2. Accoustmatici: Beş sene sürer. “Sadece kelime sessizlikten değerli olduğu zaman konuşun.” ilkesi uygulanır. Bu eğitimde sessizlik, söz dinleme ve çalışma esastır. Buradaki asıl deneme gizemlerin tutulması ve önyargılı olan zihnin eğitilmesidir. Çünkü zihin hep konuşmak ister; bilse de bilmese de sürekli sorar ve spekülasyon yapar. Bu eğitimdeki kişilerin kendi aralarında da dereceleri vardır ve dogmatik14

tirdirler. 3. Mathematici: Bu aşamada Pisagor’dan dersler alınmaya başlanır. Maddenin asıl yasasını öğrenme ve sayıyla düzene girmeyi başarabilme üzerine çalışılır. Son aşamadır. Öğrenciler bilimsel disiplin ve ispat konusunda eğitilir. İnsanın da hayatında üç dönemi olduğu anlatılır: 1. Acı çekme 2. Aydınlanma 3. Birleşme Buradaki öğrencilerin sınıflaması da bunu yansıtmaktadır. Y harfi; Erdemleri temsil eden harftir. Seçme kavşağı ve yol ayrımıdır.

“Y”nin alt bacağı yolda olmayı ve “V” şeklindeki üst bacağı da yolda karşılaştığımız tereddütleri ifade eder. Burada seçim yapabilmek için ayırt etmek gerekir. Ayırt edebilmek için de insanın kendini tanıması gerekir. Erdemlerin ayırt edilmesinin nedeni kalıcı olmalarıdır. Sayılar gerçeğin ifadesidir ve yaratılmamışlardır. Sayılarla ilgili ilkeler evrenin her yerinde karşımıza çıkabilir. Sayılar fiziksel dünya ile kavramsal dünya arasındaki köprüdür. Timeaus (Pisagor’un öğrencisi), evrende değişen ve değişmeyen iki nitelikten bahseder.


ARAŞTIRMA İnsanlara yaşamda yol gösterecek, doğayı ve kendisini anlamaya yardımcı olacak bilginin değişmeyen kısımda aran-

1 Nokta Ateş İnsan İlkbahar Çocukluk Doğu

ması gerekir. Sürekli değişen kısımda bilgi edinmek ve bunu uygulamaya çalışmak mümkün değildir. Çünkü öğ-

2 Çizgi Hava Köy Yaz Gençlik Batı

Sadece ilk 4 sayıya önem verilir; çünkü diğerleri bunların toplamı veya çarpımlarından meydana gelmektedir. Bu sayılardan edindiğimiz bilgi aslında günümüz matematiğinin bize anlattığı şey değildir. Buradaki sayılar evreni

renilen bu bilgi belli bir zaman sonra değişecek ve geçerliliğini yitirecektir.

3 Alan Su Şehir Sonbahar Erişkinlik Kuzey

açıklamak için kullanılan sembollerdir. Bu nedenle de aslında Pisagorcuların keskin bir şekilde tam sayılara bağlı kaldıklarından bahsedilir ama bunun nedeni farklıdır. “Matematik” kelime anlamı olarak; insan bilgisini tamamen kuşatan,

4 Hacim Toprak Ulus Kış Yaşlılı Güney demektir. Doğayı anlamak için bir araçken günümüzde daha teknik bir şekle bürünmüştür. Bu sebeple matematiğin gerçek anlamı unutulmuştur. Oysaki rakamlar, idealar dünyasının bir yansımasıdır ve bize evrenle ilgili gerçek bilgiyi verirler.

Matematik 4’e ayrılır: MATEMATİK

SAYILARLA İLGİLİ

ARİTMETİK

Nicelik

MÜZİK

Nicelikler arasındaki ilişki (uyum)

GEOMETRİ

Sayıların büyüklükleri

ASTRONOMİ

Göksel cisimler arasındaki ilişki ve hareket

1.Aritmetik Sayılar bilimidir ve niceliklerden bahseder. Her nicelik birimlerden oluşur. TEK ÇİFT

BÖLÜNMEZ BÖLÜNÜR

Monad (bir) ve diyad (iki); tek ve çiftlerin arketipleridir. Bunlar aritmetik sayılar değildirler.

ERİL DİŞİL

MÜKEMMEL DÜALİTE

Monad bütün sayıların potansiyelini ve gücünü taşır. Makrobios, büyük canlı olarak tanımlanır.

“Bir”dir. Hem dişil hem eril hem de tek ve çift özellikleri birlikte taşır. “Bir” bütün sayıların 15


ARAŞTIRMA kökeni, başlangıcı ve sonudur. Monad evrendeki birliği sembolize eder. Diyad yayılmanın ideasıdır. İlk sayıdır çünkü birimlerden oluşmaktadır. 2. Müzik Nicelikler arasındaki ilişkiler üzerinde araştırma yapan bir bilimdir. Aritmetik matematiğin ilk disiplinidir ve sayıların nicelikleriyle ilgilenir. Nicelikler

arasında-

ki ilişkiler ise notalarla açıklanır. İlişkiler sessiz veya sesli, harmonik veya harmonik olmayan olarak ayrılır.

ketip vardır:

Harmoni, algı ve akıl dünyasında bulunan yüksek ve alçak sesler arasındaki uzaklıkları araştırma bilimidir.

•Aritmetik - sabit nitelikle artar: 2-4-6-8 (a-b=b-c) •Geometrik sabit oranla artar: 2-4-8-16 (a/b=b/c) •Harmonik artan oranla artar: 10-16-40 (a-b)/a=(b-c)/c

Gezegenler de dönerken kendilerine has bir müzik oluşturur.

Müzik belli bir armonide karşıtların birleşimi, birliğidir.

Müzik dünyasında 3 ar-

Boetheus üç tip müzikten bahseder: evren, insan, saz. Pisagor’un okulunda herkes 7 telli bir enstrüman olan “heptakord”u çalmak zorundadır. Ve bu enstrümanı çalmayı öğrenirken sadece onu değil, kendisini de çalmayı öğrenmeye çalışırlar. 3. Geometri Geometri biçimler bilimi ve sayıların fiziksel dünyadaki uzantısıdır. a. Spekülatif/sözel: Teorem kurar, tanımlamalar yapar. b. Pratik: Teknik, ölçme, hesaplama yapar. Beş tane düzenli katı model anlatılır. • Tetrahedron - ateş • Oktohedron - hava • Küp - toprak • İkosahedron - su • Dodekahedron göksel unsur 4. Astronomi

16


ARAŞTIRMA Büyük bir canlı olan ev ren üzerindeki hareketleri araştırır. Evrendeki göksel cisimler arasında müzikte olduğu gibi bir ilişki mevcuttur. En küçük mineralden en büyük gezegene kadar evrendeki düzeni keşfetmekle meşguldür. Makrokozmos ve mikrokozmos arasındaki uyumu ve ilişkiyi araştırır. Bu sebeple en karmaşık disiplinlerden biridir. Görünen fiziksel dünyanın açıklanması bize idealar dünyasının kapısını açar. Güneş sistemindeki 7 gezegen, dünyanın küre şeklinde oluşu, gezegenlerin düzenli bir yörüngede hareket etmesi, bu sürenin hepsi için farklı ancak sabit olduğu, Ay’ın güneşten gelen ışınlarla parladığı, dünyanın güneşe göre pozisyondaki değişiminin gece-gündüzü oluşturması verilen derslerde anlatılmıştır.

Pisagor’dur. Bu kelime ile bütün evreni anlatır. Pisagor teoreminde üç kenar, üç erdeme karşılık gelir: gerçek, iyilik ve güzellik. OKULUN YIKILIŞI: Krotonlu Cilone ve yandaşları okula başvurur, reddedilir ve gururları incinir. Pitagorasçılar Milene’nin evindeyken okulu yakarlar. Archippo ve Licide kaçarak kurtulur. Pitagoras’tan sonra okulun başına Aristo, daha sonra Gartida ve Aresa getirilir. Bu süreç yaklaşık 40 yıl sürer. Pisagor’a göre tarih bir zincirdir. Kültür birbirini takip eden tohumlar ve onların ürünlerinden beslenen büyük, sürdü-

rülebilir canlı bir organizmadır. Kopernik ise 2000 yıl sonra onun gezegenlerle ilgili fikirlerini tekrarlar. Felsefenin milat noktası saydığımız Platon da ondan etkilenir. Platon, jimnastik ve müzik temelli eğitim tarzını buradan alır. Tecrübesinin köklerindeki ana damarlardan birinin Pisagor olduğunu söyleyebiliriz. Platon okulunun kapısında bulunan “Matematik bilmeyen hiç kimse bu eşikten giremez.” sözü de, hayatın matematiğinin felsefe olduğunu anlatmaktadır. Semra ŞEN

Kürenin en mükemmel gemetrik şekil olması sebebiyle tüm gezegenlerin küre şeklinde olduğu anlatılır. (Pisagor bunları yaklaşık olarak Kopernik’ten 2000 yıl önce söylemiştir. Kopernik sadece Pisagor’un söylediklerini revize edebilmiştir.) KOZMOS: Kozmos kelimesini ilk kullanan filozof 17


DENEME

18 18


DENEME

Engellilerin Yaşamı Televizyonda izlediğim görme engelliler turnuvasından sonra engellilere karşı ilgim ve merakım arttı. Onlara hayranlıkla empati yaparken buldum kendimi bir an. Engellilerle ilgili etkinlikler yapmaya karar verdiğimde neyle karşılaşacağımızı bilmeden yolu adımlamaya başladık. İzmir’deki engelli derneklerinin listesini çıkardıktan sonra sıra onlarla tanışmaya gelmişti. Aktiffelsefe’den geldiğimizi söylediğimizde bir anda meraklı gözlerin karşısında bulduk kendimizi. Kendimizi tanıtmaya uğraşırken bir taraftan da onları tanıma merakı içindeydik. Onların da zengin yaşanmışlıkları vardı elbette, yalnız hayat daha bir sert esmişti onlara karşı. Bu sebepten olsa gerek her şeye kuşkuyla yaklaşıyorlardı, belki de ol-

ması gereken de buydu. İlk olarak Buca Engelliler Derneği’ne gitmeye karar verdiğimizden. Huzurevinin yanındaki ağaçların içinde bulunan derneğe vardığımızda sesine tezat gülen yüzüyle ve sıcacık bakışıyla Kamuran Hanım karşıladı bizi. Çok sıcak, içten, yeniliklere ve yeni insanlara açık bir insandı. Onları tanıdıkça engellerin bedende değil, zihinlerde olduğunu anladım. Özür belirtmeden etkinliklerimize bin bir güçlükle gelişleri, kimi zaman hastaneden izin alıp tiyatrolarımızı seyretmeleri, mutlu çocuk yetiştirme seminerlerimize önce izleyici sonra katılımcı olmaları ve hayata bağlanmadaki enerjileri... Engelin zihinde olduğu temasıyla “Görebe” kısa filmini çekerken gördüm ki zahiri engel batıni zannediliyor. Esas engel görünende değil

görünmeyen zihinlerdeymiş. Bitmek bilmeyen bir enerji ve neşeyle etraflarına gülücükler saçarken bizim onlardan öğrenmemiz gereken çok şey var. Fark ettim ki yapmamız gerekenleri türlü bahanelerle ertelememizin sebebi engelli zihinlere sahip olmamızmış. Bedensel engelli kardeşlerimiz bizden acıma ya da yardım değil, bizimle birlik olmak istiyorlar. Hayata dört elle sarılınca ve isteyince her şey mümkün oluyor. Görme engelli Avukat Hakan abiyi, inanılmaz bir genel kültüre sahip olmasıyla, her konudaki derin bilgisiyle gördüm. Bilgisayar programlama işi ile uğraşan Ahmet’i de tabi ki... Alıştık artık birbirimize, yardım etme güdüsüyle çaldığım kapılarından yardım alarak ve onlardan çok şey öğrenerek döndüm. Semra ŞEN 19 19


ARAŞTIRMA

20 20


ARAŞTIRMA

Güçlü Olmak Türk Dil Kurumu sözlüğünde “güçlü” kelimesinin dört tane anlamı bulunmaktadır. Türkçenin zenginliği ve kelimenin sıfat olması nedeniyle kullanıldığı yere göre farklı anlamlar taşıyan derin bir kelimedir. “Güçlü olmak”a geçmeden önce tanımlara bakmakta fayda var. Güçlü: 1.Gücü yavuz

olan,

kuvvetli,

2.Şiddeti çok olan 3.Etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu 4.Nitelikleri ile etki yaratan, etkili Türkçede çok sayısa sıfat var. “Güçlü” bunlardan bir tanesi ve önemli olanlardan biri diyebiliriz. Nedenine gelince bel-

ki de şöyle bir açıklama yapılabilir. “Güç” olanı başarmak, “güç” yaratır. Bir başka deyişle zoru başarmak veya bir şey yaparken zorlanmak bizi güçlendirir. Bu noktada “güç” kelimesinin tanımlarına da yer verebiliriz ki yine aynı sözlükte tam on üç tanım var.

niteliği

Güç: 1.Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor

8.Bir toprağın verimlilik yeteneği

2.Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat 3.Sınırsız, mutlak nitelik 4.Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik 5.Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme

6.Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler topluluğu 7.Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli

9.Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse 10.Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği (coğrafya) 11.Birim zamanda yapılan iş (fizik) 12.Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı 13.Zorlukla 21 21


ARAŞTIRMA

22


ARAŞTIRMA “Güç” ve “güçlü” kelimelerinin tanımları bu şekilde. Konuyu sade bir şekilde ifade etmek için “güçlü olmak” ne demektir? Bizler bazen düşünmeden hatta denemeden bir konu, iş, görev, sorumluluk ve benzeri herhangi bir şey için “zor” deriz. Hâlbuki bazen yol yöntem bilmediğimiz için zordur, bazen denemediğimiz için bazen de denesek bile yeterince sabretmediğimiz için. Oysaki bizi zorlayan şeyler bizi güçlendirir. Peki, bizi ne zorlar? Cevap aslında kişiden kişiye değişir. Genelleme yapacak olursak fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak bazen yapmakta, bazen dayanmakta ve bazen de anlamakta güçlük çektiğimiz şeyler bizi zorlar. Zaten zorlanmanın öğretici olması ve bizi güçlendirmesi de işte tam olarak bu durumdan kaynaklanır. Güçlü olmak öznel bir durumdur. Kişiyi bir adım öteye taşır, hem güçlü olmayı gerektirir hem de kişiyi güçlendirir. Bu noktada sabır, kararlılık, çözüm odaklı olmak, tecrübelerden ders çıkarmak, denemeye devam etmek önemlidir. Örneğin, bir bebeğin emeklemeye başlamasından yürümesine kadarki süreçte ciddi bir emek vardır. Bebek ayağa kalkıp adım atmaya odaklıdır. Yüzlerce defa

düşse de denemeye devam eder. Bazen canı yanar, ağlar ama acısına takılıp oturup beklemez. Bazen daha gözyaşı kurumadan tekrar ayağa kalkmaya çalışır. Bazen etrafında onu alkışlayanlar olur. Bazen de onu hemen kucağına alıp denemesini yarıda kesenler. Tabii ki çevresinde herkes iyi niyetlidir. Ancak bebek düşe kalka ayağa kalkmayı, düşerek dengesini bulmayı, ayakta kalmayı ve bu sayede yürümeyi öğrenir. Çünkü bu düşüşler sayesinde kasları güçlenir. Tecrübe kazanır. Sonra hayat boyu başka tecrübeler, yeni denemeler... Asıl olan denemeye devam etmektir. Bizler makina değiliz. Bedenimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz var. Bunların birlikte hareket etmesi bir başka deyişle kontrolün bizde olması güçlü olmak için çok önemlidir. Güçlü olmak herkesin istediği bir şey ancak sadece onun için zaman, emek ve gerekirse para harcayanların, bunun için çalışanların kazanabildiği bir şeydir aynı zamanda. O zaman belki de işe önce kendimizi tanıyarak başlamalıyız. Bedenimiz, duygularımız ve aklımızın güçlü ve zayıf yanlarını fark etmek, güçlü yanlarımızı koruyup geliştirirken, zayıf yanlarımızı güçlendirmeye

çalışmak; aynı bebeğin emekleme ile yürüme arasındaki süreci gibidir. Tarihte ve mitolojide birçok güçlü kahraman örneği var. Ancak bir bebeğin çabasını referans almak bile bize ihtiyaç duyduğumuz ilhamı verecektir. “Zor olanla değerli olan arasında esrarengiz bir bağ vardır.” Jorge Angel Livraga Güçlü olmak aynı zamanda sadece istenerek gerçekleşecek bir şey değildir. Ama biz güçlüysek çevremize de ilham veririz. En azından bu konuda çevremize rol model oluruz. Tabii bakan / arayan gözler için... İlhamımızın daim olması, başkalarına ilham olmak için bizi güçlendirecek güç fırsatlarla karşılaşmak ve güçlü olmak dileğiyle. Kaynak

http://www.tdk.gov.tr/ index.php?option=comgt s&arama=gts&guid=TDK. GTS.558a95188153e7. 71012922 http://www.tdk.gov.tr/ index.php?option=com_ gts&arama=gts&guid= TDKGTS.558a9995542 0b6.72886439

Sevgi TEZ

23


ARAŞTIRMA

Y

unan tanrıçalarından biri olan Artemis, Zeus ile Leto’nun kızı ve Apollon’un ikiz kız kar24

artemis

deşidir. Bazı kaynaklarda ise, Apollon ve Artemis’in; Dionysos ile İsis’in çocukları olduğu, Leto’nun onların sadece

süt annesi ve koruyucusu olduğundan bahsedilir. Roma’daki adı Diana’dır.


ARAŞTIRMA Trakyalılar onu Kibele, Likyalılar Leto ve Suriyeliler Artemis ya da Astarte olarak bilirler. Mısır’da aşk ve sevgi tanrıçası olan Hathor, Hellenlerde Afrodit’e (Venüs’e) karşılık gelmektedir. Artemis; vahşi doğa, ev, avcılık ve ay tanrıçasıdır. Ares’in dostu olmasının yanında en büyük Yunan tanrıçalarından biridir. Anlatıya göre, ikiz kardeşi olan Apollon’dan bir gün önce doğup kerdeşinin doğumu sırasında annesine yardım eder. Annesinin çektiği acıyı gören Artemis evlenmemeye ve bakire kalmaya yemin eder. Apollon güneşi, Artemis ise ayı temsil eder. Apollon’a “Phoebos (parlak, ışıklı)” denildiği gibi, Artemis’e de “Phoebe” denir. İkisi de yayla silahlanmıştır, ok atarlar; attıkları oklar güneş ve ay ışınlarının sembolüdür. Artemis; güzel, alımlı, ciddi yüzlü, bakire bir tanrıçadır. Artemis adına anlatılmış çeşitli kültler vardır. Bunlardan biri, Efes’te Artemis’e, bütün tabiatın döllenmesini sağlayan ve göğsü sayısız memelerle örtülü bir tanrıça gibi düşünülüp saygı gösterilmesinden doğan külttür. Artemis’in avcıları da bakirelik yemini etmiştir. Artemis buna karşı-

lık bütün avcıları 13-15 yaşları arasında ölümsüz olarak sabitlemiştir. Satirler, Artemis ve avcılarının hayranıdır. Çünkü Artemis hayvanları ve doğayı çok sevmektedir. Fakat hiçbir erkek veya satir asla Artemis ve avcılarına yaklaşamamaktadır. Artemis kendine yaklaşan erkekleri ya bir çeşit geyiğe ya da tavşana çevirerek onları cezalandırmıştır. Bunun yanında Artemis bakireliğini bir erkeğe verip gebe kalan kadınları ise okuyla öldürmüştür. Efes Artemis’i, Yunan ve Latin mitolojisinde bakireliğin sembolü olmasına rağmen, Anadolu’da Artemis doğurganlığın ve bereketin sembolü olan bir ana tanrıçadır. Dünyanın 7 harikasından biri olan Efes Artemis Tapınağı, onun adına yapılır. Laura Winckler’in bir kitabında ise Artemis’in bedenlenmiş hali karşımıza çıkmaktadır. Artemis kitapta bir arketip olarak ele alınır. Artemis, arketip olarak doğanın yasasının mükemmel bir formülüdür. İlkeler kendi içinde mükemmeldir ve doğanın içinde de işlemektedir. Ancak evrimleşmekte olan varlıklar bu arketipten pay aldıkaları kadarını uygulama çabası içine girer. Çabanın mükemmelleşmesi de zaman alır. Sıfır ve bir arasında sonsuz sayı

vardır. Varlık ve yokluk arasında da sonsuz sayıda olasılık vardır. Evrim düzeyine göre de arketip ve gölgesi şeklinde ifade edilir. Artemis bağımsızlığın ve özgürlüğün tanrıçasıdır. Bir kardeş ve bir görev insanıdır. Kardeşinin doğumuna bile önce doğarak yardım etmiştir. Doğanın içinde korkusuz ve doğal bir şekilde yaşamayı bilen korkusuz dişil bir kapasitedir. Doğa içinde bulundukça kendini tanıyan ve kendini gerçekleştiren varlıkların dişil yönünü simgelemektedir. Mitoloji derin bir kuyu, insanın ruhuna iyi gelen ve susuzluğunu gideren bir kaynaktır. Önemli olan ise bu kaynağa inecek ipimizin uzunluğu ya da kısalığıdır. Kaynaklar: Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Anabilim Dalı, Anadolu’da İsis ve Seraphis Kültü ve Bunun Kaunos’ta İzleri, Yüksek Lisans Tezi, Hazırlayan: Erkan Kart, Danışman: Prof. Dr. Adnan Diler, Temmuz 2008, Muğla

25


RÖPORTAJ

Özge Yıldırım ile

Go

26 26


RÖPORTAJ 1) Go oyununun tarihsel gelişiminden kısaca bahseder misiniz? Go oyununun MÖ 2300 yıllarında Çin’de ortaya çıktığı düşünülmektedir. Go’nun ortaya çıkışı ile ilgili birkaç efsane vardır. Bunlardan birisi; anlatıya göre, eski zamanlarda yaşamış bir Çin kralı oğluna disiplini, konsantrasyonu ve ruhsal dengeyi öğretmek için bu oyunu icat etmiştir. Bir başka efsaneye göre de; Çin generallerinin, savaş alanını zihinlerinde daha iyi canlandırabilmek için Go oyununu bir tür model olarak kullandıkları söylenir. 2) Go oyunu Türkiye’ye nasıl gelmiştir ve oyun günümüzde ne durumdadır? Alpar Kılınç 1984-1985 yıllarında, Galatasaray Lisesinde öğrenciyken okuduğu “Şibumi” adlı kitaptan esinlenerek Go oyununu araştırmış, 1988’de öğrencisi olduğu ODTÜ’de ODTÜ Go Klübü’nü kurmuş ve bu sayede Go oyununun Türkiye’de yaygınlaşmasında çok önemli rol oynamıştır. Go günümüzde, birçok şehrimizde turnuvaları düzenlenen ve yurtdışında Türkiye’nin temsil

edildiği bir oyun haline gelmiştir. 3) Go’nun felsefesinden bahseder misiniz? Go; kökeni Antik Çağ’a, Taoizm’e, Zen’e dayanan, gizemli, mistik ve felsefi oyundur. Go’da hayata dair derin bir öğreti ve yaşayarak öğrenme süreci vardır. Go sadece mantıkla kavranabilecek bir oyun değildir. Onun karmaşık ve derin yapısını anlamak için kuvvetli içgüdü ve çok fazla tecrübe gereklidir. Bu noktada Go, Budizm’in “Mantığa dayanan bir aydınlanma sadece aldatıcı bir aydınlanmadır.” felsefesiyle de uyuşmaktadır. 4) Go oynayan birisi hangi erdemlerini geliştirir ve wwGo oyununun faydaları nelerdir? Go oyununda; cesaret ve korkaklık, güvenlik ve risk, saldırı ve savunma arasında mükemmel bir denge vardır. Bir Go oyuncusu tahtada gerçek hayatı yaşar. Yapılmış hamleler anılar gibidir, hatalar değiştirilemez ve oyun boyunca ayağınıza bağ olur. Hamle yaşanan andır; acı çeker, mutlu olur ve hayatta kalabilmek ya da rakipten üstün olabilmek için

çalışırsınız. Dolayısıyla Go oyunu gerçek hayata ilişkin neden bulma ve değerlendirme yeteneğini öğretir. 5) Go öğrenmek kolay mıdır? Go öğrenmek oldukça kolaydır. Go’nun temelinde çok az kural vardır ve bunları öğrenmeniz birkaç dakika sürer, ancak oyunda iyi bir seviyeye gelmek oldukça uzun bir zamanınızı alabilir. 6) İzmir’de Go öğrenmek ya da oynamak isteyenlere ne öneririsiniz? İzmir Go Oyuncuları Derneği olarak düzenli bir şekilde her hafta cumartesi günleri bir araya geliyoruz. Go oyununu öğrenmek isteyen herkesi haftalık bu buluşmalarımıza bekleriz. İlgilenenler web sitemizi (www.goizm.org) inceleyerek bu konuda bilgi alabilirler. Röportaj: Erkan SİHİR

27


YAZAR

SAMED BEHRENGİ Bir küçük kara balık

28


YAZAR Büyüyene kadar hep duyduğum; ama nedense çocukluğumda okumadığım bir kitap vardı: “Küçük Kara Balık”. Hani bilmediğimiz ya da anlamadığımız bir kavramı cümle içinde kullanımından çıkarmaya çalışırız ya… Hakkında bahsedilen her sözden, her çocuğun okuması gereken başucu kitaplarından biri olduğunu zannederdim. Ertelemeyi seven tarafım diyor ki: “Bir balığın hafızası ne kadardı ki, hediyesi olan bir kitap bu kadar hafızalarda yer ediyordu?” Neyse ki içimdeki çocuğun kabına sığamadığı bir gün bir kitap fuarında buluştuk kendisiyle ve onu bir solukta okudum. Çok kardeşten geriye kalan nadide küçük bir kara balığın nereden gelip nereye gittiğini merak etmesini, bunu araştırmak için tüm “Dur!”lara ve “Kal!”lara, tüm tehlikeli engellere meydan okuyarak; cesur, kararlı ve kahramanca yola koyulmasıyla başlıyordu kitap. Sonra döndüm ve yazarıyla tanıştım: Samed Behrengi! Diğer kitapla-

rını da inceledim. Eğlenceli, maceralı, dokunaklı ve özgün çocuk kitaplarıydı. Eserlerde çocukluğun o saf, yürekli, meraklı zamanlarında alınıp hayat boyu yaşanması gereken erdemlerin altı çiziliyordu. Bunun üzerine yetişkin zihnim dedi ki: “Bütün çocuk hikayeleri böyle değil midir?” Biraz daha inceledim ki sanatçı kendisi de yolunu, kaderini adeta küçük kara balık gibi yaşamış bir halk kahramanıymış. Yazar 1939’da İran, Tebriz’de doğmuş. Baskılı yönetim ve yokluk yıllarının hüküm sürdüğü bir dönemde çocukluğunu geçirmiş. Öğretmen okuluna giden, sonra da diyar diyar köy okullarında öğretmenlik yapan bir adanmış insan... Yazar İran’daki bol seyahatli yıllarında belli ki insana, insanlığa kulak kabartmış. Örneğin, Azeri ve Fars kültürüne ait bir çok masal ve hikayeyi derlemiş. Kendisi de bunlara yenilerini eklemiş. Ayrıca gazetecilik de yapmış, çevirmenlik de. Ta ki 1969’da, Aras Nehri kıyısındaki şaibeli “boğularak ölümüne” kadar

aktif ve verimli hayatına devam etmiş. 29 yıla sığdırdığı yaşamı, yaşadığı yerde sakıncalı sayılsa da; özellikle kalıpçı, tekdüze, ezberci eğitim sistemine karşı sorgulayan, araştırmacı, idealist zihinlere ufuk açma çabası uluslarası alanda da yankı getirmiş. Genelde bir mucizeyle mutlu biten hazırcı, dayatılan ve monoton masalların yerine, hayatın gerçekliğine ulaşmak için bilinçli, erdemli ve sürekli çabaların gerektiğini anlatan şefkatli ve farkındalık yaratan hikayeler yazmış. Hatta kitaplarının önsözünde kendisinden “Egemen güçlerin elinden ateşi alıp, insanlığa hediye eden, bunun için de ağır bedeller ödeyen mitik Prometheus’un çağdaş versiyonu” olarak bahsetmiş. Ateş; aydınlıktır. Kusurların, engellerin, etiketlerin dönüşme kapasitesidir, sınırları kaldırandır, yukarıya uzanandır, bilgelik için tutuşandır. Teşekkürler aydınlığın için Samed Behrengi…

Geç kalmayıp, genç kalanlar için Samed Behrenginin eserleri: Bir Vardı Bir Yoktu Bir Şeftali Bin Şeftali Küçük Kara Balık Yıldız ve konuşan Bebek Yıldız’ın Kargaları Pancarcı Çocuk

Kel Güvercinci Ulduz ve Kargalar Bir Günlük Düş ve Gerçek Köroğlu Geliyor Püsküllü Deve

Sevgi Masalı Bir Aşk Masalı Ah Masalı İnatçı kediler Beyaz diş Neslihan USUĞLU 29


KÄ°TAP

30 30


KİTAP

. . KONFÜÇYÜS’ÜN BILGELI

M.Ö. 551 yılında doğan Konfüçyüs kendi devrinde iyi bir yönetimin mevcut olmamasından ve halkın ıstırap çekmesinden fazlasıyla rahatsızlık duyuyordu. Amacı Çin halkının ahlak ve refah düzeyini yeniden yapılandırmaktı. Bir bilgin, devlet adamı, reformcu, kendine has metotlarını uygulayan bir öğretmen, dinî ayin ve törenlere önem veren, her şeyi idare eden bir ilâhî inayete büyük bir bağlılık gösteren birisi olarak Konfüçyüs uygun davranışlar, terbiye icapları, cemiyet kuralları ve dini törenleri içine alan ahlâki-siyasi telkinleriyle Çin’in aile, toplum ve siyasi hayatında uygulanmasını gerekli gördüğü ahlâkî prensipleri yerleştirmeye çalıştı. Onun yönetimde ideali, insanların iyiliğine, insan tabi-

atının özündeki saflığa, güvene, örnek yaşamanın gücüne dayanıyordu. Her insanın, irfan, aşırılıklardan uzak olma, doğruluk, vefa ve edeple asalete ulaşabileceğini söylüyordu. Birçok pozisyonda bulunan Konfüçyüs son yıllarını her gittiği yerde öğretilerini anlatarak geçirmiştir. 12 bölümde toplanmış olan “KONFÜÇYÜS’ÜN BİLGELİĞİ” kitabındaki (daha çok kalın bir el kitabı formatında) sözleri çeşitli konulara değinen başlıklar altında sunulmaktadır: “Fan Ch’i bir tartışmada, ‘Bilgelik nedir?’ şeklinde bir soru ortaya atmış ve Üstat şu cevabı vermiştir: ‘İnsanların doğru ve adil davranışlarını yüceltmek konusunda gayret göstermek;

ruhani ve kutsal kişileri ciddiye almak ve onlarla mesafeli olmak -…” “Pratik zekâlı kişiler, bunun bedelini nehirlerde (alçak vadilerde) bulur; insan sevgisi olan kişiler ise, bunun karşılığını dağlarda bulur. Pratik zekâlı insanlar faal ve hareketlidir, diğerleri sakin ve sessizdir. Pratik zekâlılar günlük mutluluğu yaşar, diğerleri günlerin uzunluğuna bakar.” “Tsz-kung Üstat’a bir gün şöyle sormuştu: ‘Acaba tüm yaşamın özü olacak tek bir sözcük var mıdır?’‘Bu KARŞILIKLILIK değil midir?’ demişti Üstat. ‘Yani kendi hoşlanmayacağın bir şeyi başkalarına yapmamak.” Fulya DEMİR 31 31


GEZİ

FLORANSA’DA

DOĞAN GÜNEŞ RÖNESANS VE İMPARATORLUĞUN İZLERİNİ TAŞIYAN ROMA... 32


GEZİ

Eğer bir konu hakkında ilgimiz varsa bilgi ediniyoruz ve öğrendikçe o konuya daha da yakınlaşıyoruz. Öncesinde ilgi duyduğum ve biraz bilgi sahibi olduğum, Rönasans’ın doğduğu ve Roma İmparatorluğu’nun kalıntılarının olduğu, İtalya’ya seyahatim, bir tanıdığımı ziyaret et-

meye gider gibi başladı. Bu ziyaret; Rönesans Dönemi’nde yaşamış sanatçılara ilgimi, bilgimi ve sevgimi daha da artırdı. Floransa... Bizi Rönesans Çağı ile bütünleştiren dünyaca ünlü sanatçılar Leonardo

da Vinci, Michelangelo, Dante Alighier ve Botticelli bu tarihi şehirde yetişmişlerdir. İlk gün akşam Floransa’ya ulaştığımızda dikkatimi ilk çeken burada yabancı öğrencilerin çok fazla olmasıydı. Platon’un Akademisi, önce Rönesans Dönemi 33


A r d ı n d a n şehrin güneyine doğru yürüyerek Arno Nehri’ni ve Vecchio Köprüsü’nü görebilirsiniz.

Sabine Kadınlarının Kaçırılışı

ile şimdi de miras olarak bırakılmış eserleriyle hala etkisini sürdürmektedir. Ayrıca bugünün modası, Rönesans binalarının önüne geçmemiş, firma tabelaları binanın rengine uygun ve küçük boyutlarda seçilmişti. Şehrin tadını çıkarmak ve şehri keşfetmek için elinizde harita ile yürüyerek gezmelisiniz. İtalya’da pazartesileri müzeler kapalı olduğu 34

için eğer geziniz bu güne denk gelmişse, bugün Duomo ve Cupola del Duom ve Vaftizhane’yi gezebilirsiniz. Floransa’da Rönesans’ın doğmasında özellikle ekonomik açıdan destekleyerek büyük rol alan Medici Ailesi’nin ilk sarayı ve hemen önünde bulunan “Sabine Kadınlarının Kaçırılışı”, “Cellini’nin Perseus’u” heykellerinin olduğu Piazza della Signoria’yı görebilirsiniz.

Köprünün üzerinde, Cellini‘nin büstünün çevresinde son yıllarda moda olan çok sayıda asma kilit ile k a r ş ı l a ş a c a ksınız. İnanışa göre köprü üzerindeki demirlere takılan asma kilitin anahtarları, sevgililer tarafından nehre atılır ve sonsuza dek birbirine bağlı kalacaklarına inanılır. Aslında bu kilitler tarihi köprünün görünümünü bozmakta ve sökülmeleri sırasında eserlere zarar vermektedir. Bu yüzden gelenek, kilit takarken yakalananların para cezası ödeyeceğini bildiren tabelanın asılması ile eski cazibesini kaybetmiştir. Arno Köprüsü’nü geçtikten sonra, aynı yönde 200 metre ilerleyerek ihtiraslı bir banker olan Luca Pitti’nin, Medici Ailesi’ne nispeten yaptırmış olduğu sarayı görebilirsiniz. İflasından sonra Mediciler tarafından satın alı nan Pitti Sarayı şehrin en büyük ve görkemli


GEZİ bilir ve evin karşısındaki sanatçının evlilik töreninin yapıldığı söylenen kiliseyi görebilirsiniz. Galleria Degli Uffizi de, büyük ve muhteşem bir müzedir. Eğer fazla zamanınız yoksa girişteki eserler ile fazla oyalanmamanızı öneririz.

Santa Croce Kilisesi

sarayı olsa da Medicilerin sanat eserleri kolleksiyonun yanında önemsiz kalmaktadır. Saraydan geri dönerek 14.yy.da inşa edilmiş Franciskan mezhebinin en önemli kilisesi olan,19.yy.da Neo-gotik tarzda ön yüzeyi süslenmiş Santa Croce Kilisesi’ni gezebilirsiniz. Kiliseden sonra yapabileceğiniz en güzel plan Michelangelo Tepesi’nde Floransa manzarasını ve günbatımını izlemektir. Şansınız varsa bunu sokak sanatçılarının yaptığı müzikler eşliğinde merdivenlerde oturarak gerçekleştirirsiniz.Yürümek istemeyenler 1,5 Euro vererek otobüs ile de çıkabilir. 1563’te kurulmuş; Avrupa’da çizim, resim,

heykel teknik lerinin öğretildiği ilk okul olan Galleria dell’Accade mia’da, dönemin en önemli eserleri olan Michelangelo’nun “Davud” heykelini, Boticelli’nin eserlerini, Giambologna’nın “Sabine Kadınları”, Pacino di Bonaguida “Yaşam Ağacı” resimi görebilirsiniz. Eserler Bizans sanatını başarılı şekilde yansıtmaktadır. Burada yer alan önemli heykellerin birçoğu ünlü heykeltıraş Bartolini’ye aittir. Floransa’ya kadar gelmişken Dante’nin müze haline getirilmiş evine uğraya35


GEZİ sadece bazılarıdır. Pagan Roma Tanrılarına adanan, İmparator Hadrian tarafından yapılmış Pantheon Latince “Tüm Tanrılar” anlamındaki tapınağı kutsallığından etkilenerek geziyoruz.

Pantheon

Capitolini dişi kurt heykeli

Hemen “Bacchus”, “Meryem’e Müjde”, “Ognissanti Madonna”, “Venüs’ün Doğuşu”, “Kutsal Aile”, “Urbino Dükü ve Düşesi”, “Urbino Venüsü”, “Beşaret”, “Tondo Doni”, “Medusa” tablolarının olduğu odalara geçmenizi tavsiye ederiz. Floransa’dan Siena’ya iki saatlik tren yolculuğundan sonra ulaşıyoruz. Doumo Pıazza del Campo’da bulunan Pa36

lazzo Pubblico’yu şehrin kahverengi ve estetik mimarisinin doğanın sonbahar renkleriyle muhteşem buluşmasını büyülenerek izliyoruz. Ve son olarak birçok sanat eserine ilham olmuş şehir Roma’dayız. Burada dikkat edilmesi gereken, caddelerin belli bir kısımdan sonra farklı isim taşıyor olmasıdır. Şehrin göbeğinde yer alan Venedik Meydanı’ndaki saray binasının hemen arkasında bulunan Capitolino Müzesi’nde, Antik Roma tarihinden eserler olan “Ölen Galyalı”, “Capitolino Venüsü”, Capitolino dişi kurt heykelleri; Velázquez, Bellini ve Caravaggio’nun resimleri ve imparator büstleri görebileceklerinizden

Trevi; popüler ismi ile “Aşk Çeşmesi” mimarinin su ile harika buluşması birçok gezgini olduğu gibi bizi de büyülüyor. Piazza di Spagna isimli meydanki İspanyol merdivenlerinde oturup buradaki mimari yapıları ve çeşmeyi izlerken ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Akşam saatlerinizi Navona Meydanı’nındaki havuzların manzarası ve sokak sanatçılarının gösterileri ile renklendirebilirsiniz. 15.yy’da dizayn edilmiş, Vatikan Müzeleri, Hristiyan ve Yunan mitolijilerinin anlatıldığı harika fresklerinin bulunduğu Sistina Şapeli, ünlü Atina Okulu freskinin bulunduğu Rafaello Odaları, Etrüsk Müzesi, Mısır, Hitit, Sümer medeniyetleri Müzesi, Roma Dönemi Müzesi ve daha fazlasını salon salon ayrılmış olarak gezerken herbirinden farklı hisler ve tatlar alarak ayrılıyoruz.


GEZİ Gladyatör filminden tanıdığımız MS 72 yılında İmparator Vespasian tarafından yapılma Colosseum’u gezerken neyden yapıldığı, ne amaçla kullanıldığını, o dönemin bilinç durumlarını daha iyi hissediyoruz. Bu arada kuyrukta çok fazla beklememeniz için buraya sabah erken saatte gitmenizi öneririz. Colosseum’dan çıkar çıkmaz karşınıza yine aynı dönemden kalma Constantinus’taki Palantino Tepesi çıkacaktır. 1656’da Bernini tarafından tasarlanan atmış bin kişi kapasiteli muhteşem büyüklükteki San Pietro Meydanı ve Kilisesi’ni görebilmek için Colesseum durağından metroya binerek Ottaviano durağında inebilirsiniz. Kiliseden sonra İmparator Hadrian için yapılmış, ayrıca papanın evi ve hapishane olarak da kullanılmış Santangelo Kalesi’ni ziyaret edip, Fransız asıllı Romalı mimar Giuseppe Valadier’in yapmış olduğu ikiz kiliselerin de olduğu Santa Maria Del Popolo Meydanı’na geçerek bir Rönesans kilisesi olan Santa Maria del Popolo’yu gezilebilir. Trastavere’de bulunan meydandaki havuzun merdivenlerinde veya

buradaki kafelerden birinde oturarak izleyebileceğiniz art arda çıkan sokak sanatçılarının gösterilerini izlemeden Roma’dan ayrılmanız şanssızlık olacaktır. Şehrin sokaklarında kaybolun; göreceksiniz ki bu şehirde kaybolmak kayıp değildir. Çünkü girdiğiniz her sokakta karşınıza Roma tarzından veya Rönesans Dönemi’nden tarihi bir meydan, dikili taş, çeşme veya bazalika çıkacaktır. Yorulduğunuzda atıştırmak ve dinlenmek için fazla dolaşmanıza gerek kalmıyor çünkü neredeyse her meydanda hoş mekanlar var. Ve tabii ki sokakları renklen-

diren sokak sanatçılarını da unutmamak gerekir.

Perihan BEZCİ

37


ANİMASYON

ters-yüz

INSIDE OUT “TERS YÜZ”

38 38


ANİMASYON

Vizyon Tarihi: 19 Haziran 2015 Yapımı : 2015 - ABD Tür : Animasyon Süre: 130 Dak. Yönetmen : Pete Docter, Ronaldo Del Carmen Seslendirenler : Aysun Topar , Gupse Özay , Engin Alkan , Murat Şen , Ercan Demirel Senaryo : Pete Docter , Michael Arndt , Ronaldo Del Carmen Yapımcı : Jonas Rivera

Kahramanımız Riley’in maceraları ailesinin başka bir şehre taşınması sebebiyle oluşan, iç dünyasındaki sarsılmayla başlar. Yeni bir eve,arkadaşlara ve okula alışmak düşündüğü kadar kolay olmaz. Riley’in duyguları sanki kontrolünden çıkmıştır. Neşe, korku, öfke ve üzüntü içinde bir kaosa girer. İçindeki krallıklar bir bir yıkılmaya başlar. Şaklabanlık adası, aile adası, arkadaşlık adaları bir bir yıkılıp yok olur. Ters Yüz, çocuklara yönelik bir animasyon filmi olmasından öte, yakından bakıldığında aslında kendimize dair birçok ipucu bulabileceğimiz bir animasyondur. Duygularımız nedir, ne zaman hangi duygumuz geminin dümenini alır ve bizi yönetmeye çalışır? “Sağlıklı olanı ne acaba?” gibi

sorular izleyicilerin zihninde belirir. Bu dünyada birçok şey hava gibi değişken ve uçucudur. İnsan ise çok yanılgandır. İnsanın bu değişken durumunda ne toprağın katılığından ne de doğrulamanın gerçekleştiği zihin ateşinin ussal derinliğinden bir şey vardır. Filmde “neşe”, akıl rolünde olup organize edici, her zaman yönünü iyiye güzele dönen ve dengeyi sağlayıcıdır. Peki diğer duygular gerekli mi? Korku, bizi aslında tehlikelerden koruyup zarar görmemizi engellerken; öfke, doğru yönlendirildiğinde bizi fitilleyen, hareket enerjisi veren etkiye sahiptir. Üzüntü, aslında deşarj olmayı sağlayan; biriktirmeyi önleyerek volkanlaşmayı engelleyen

bir duygudur. Ara sıra bu duygulardan birinin kontrolündeyken içinde bulunduğumuz durumun doğal olduğunu bilmek gerekir. Aslında duyguların görevinin bizi korumak, dengemizi sağlamak olduğunu bilmek ve neşenin (akıl) dümeni devralması gerektiğinin farkına varmak, yaşadığımız krizlerden çıkmak için bir yol gösterici olabilir. Orijinal fikri ve yönetmenliği Pete Docter’a ait olan eğlenceli animasyonun senaristi Michael Arndt’tir. Disney ve Pixar’ın ortak yapımı olan filmin orijinal seslendirme kadrosunda ise Amy Poehler, Bill Hader, Mindy Kaling, Phyllis Smith ve Lewis Black gibi isimler yer alıyor. İyi seyirler... Ercüment ÇAVDAR 39


SÄ°NEMA

40 40


SİNEMA

Vizyon Tarihi: Süre: Yönetmen: Oyuncular: Tür: Ülke:

18 Aralık 2015 1 sa. 58 dk. Çağan Irmak Demet Akbağ, Sevil Akı, Efecan Şenolsun ... Dramatik Komedi Türkiye

Dantel gibi bir film izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Filmdeki baş karakter Nadide de dantel gibi bir kadındır. Kalıplaşmış geleneklere uygun bir hayat yaşayan Anadolu kadını...

dındır.

Toplumsal kurallara göre iyi kadın olmak, onun için belirlenen şablon karakterin özelliklerini yerine getirmekle ilgilidir. Ne kadar kalıp varsa o kadar mutsuz oluyor kadın. İşte Nadide de tam bu yol ayrımında bulunan bir ka-

Ancak Nadide hayatında ilk kez kendi seçimini yapar ve hayatının yarım kalmış noktalarını tamamlamak için maddi ve manevi bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk hobi kurslarıyla başlar ve yarım kalan okulunu bitirme çabasıylasıyla

Kocasını kaybetmiş, depresyonda ve ne yapacağını bilmemektedir. Kendisi hariç herkes onun için bir yol ve yaşam stili seçmiştir.

devam eder. Bu yolculuk tam olarak bir maceraya dönüşür. “Nadide Hayat” kadına şiddetin ve şiddetle yüzleşmenin anlatıldığı; çözümlerinin arandığı bir filmdir. Bir umut filmi... Bir ihtimal daha var: O da kendimizi gerçekleştirme umududur. Semra ŞEN 41 41


Ä°NTERNET

42 42


İNTERNET

Türk Dil Kurumu www.tdk.gov.tr/ Dilin anlama dayalı olan özelliğini Alman düşünürü Hammann, “Akıl anlama süreçlerinin bütününden oluşan bir şeydir, ama anlama dediğimiz şey ise ancak dil yoluyla gerçekleşebilir. Dil olmasaydı akıl da olmazdı. Çünkü dil aklın hem organı, hem de ölçütüdür.” (Akt. Akarsu, 1998: 37) şeklinde belirtmektedir. Türk Dil Kurumunun sayfası dilimizi daha doğru kullanmak ve anlamak için tasarlanmış faydalı bir kaynaktır. Dil; tarihi yazan, tarihi etkileyen ve tarihi aktaran bir unsurdur. İletişimin temel taşıdır. Bu doğrultuda site bir rehber niteliğindedir. Sözlük ve ansiklopedi okuma alışkanlığımızı internetin hayatımıza nüfuz etmesi sonucu kaybettik. TDK web sitesi ile bunu hayatımıza tekrar aktarabiliriz. “Güncel Türkçe Sözlük, Sesli Türkçe Sözlük, Büyük Türkçe Sözlük, Kişi Adları Sözlüğü, Türk Lehçeleri Sözlüğü, Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü, Türk İşaret Dil Sözlüğü, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü” bura-

da bulabilecek ve kullanılabilecek sözlüklerden sadece birkaçı. Yayınlar, kütüphaneler, çalışmalar ve uygulamalardan da haberdar olunabilir. Sitedeki ilginç noktalardan biri de el yazması eserlerden faydalanma fırsatı sunulmasıdır. Türk Dil Kurumu Kütüphanesindeki yazma eserler 12 Temmuz 2011 gününden itibaren sanal ortamda araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. 1 Ekim 2013 tarihinden itibaren de nadir eserler sanal ortama aktarılmaya başlanmıştır. Banka değişikliği sebebiyle bir süredir hizmet veremeyen sanal pos işlemleri yeniden hizmete girmiştir. Türk Dil Kurumunun ana sayfa ve tarihçe sayfası görme engelliler için seslendirilmiş ve duyma engelliler için görüntülenmiştir. Bilgi edinme hakkımız ile ilgili yönlendirmelerin de olduğu sayfada “Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu” ile söz varlığımıza son dönemde giren yabancı sözlere karşılık önerilmesi amaçlanmaktadır.

Türkçe ile ilgili çeşitli konuları tartışabileceğiniz; düşüncelerinizi, önerilerinizi paylaşabileceğiniz; belirli tartışma konularının yanı sıra ilginizi çeken dil konularında da farklı görüşleri öğrenmek için yeni tartışma konularını açabileceğiniz Türkçe Tartışma Topluluğu (TTT)’nun yeni sürümü hizmete sunuluyor. http://tartisma.tdk. org.tr adresinden ulaşabileceğiniz tartışma topluluğunda Türk Dil Kurumunun çalışmaları ve yayınlarıyla ilgili görüşleri, yeni söz ve terim önerilerini de gündeme getirebileceğiniz TTT’de zaman zaman gündemdeki dil sorunlarıyla ilgili görüşlerinizin de alınabilineceği tartışma öbekleri de oluşturuluyor. Bu sayfa günlük hayatımızdaki gerekli ve faydalı birçok bilgiyi ulaşılabilir kılmaktadır. Hak ettiği değer ancak günlük hayatımıza katılması ile mümkün olacaktır. Semra ŞEN

43 43


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

CANDAN ERÇETİN Candan Erçetin 20. Yıl Özel Albümü: Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun Hayatımızda bize büyüdüğümüzü, olgunlaştığımızı gösteren dönüm noktaları vardır. Candan Erçetin de geçtiğimiz aylarda hayatının dönüm noktalarından biri olan 20. sanat yılını kutladı. Beş yılda bir çıkardığı hatıra albümleri (Candan Chante Hier Pour Aujourd’hui, Aman Doktor, Aranjman) sonrasında, sanatçı bu albümde

44

zamanın çemberinden geçmiş ve klasikleşmiş eserleri Türk Sanat Müziği ve türkü formunda seslendirdi. Sanatçı bu eserlerin gelecek kuşaklara kaynak olması ve kıymetli müziğin her zaman hatırlanması ve yaşamasını istemektedir. Albüm klasik ve kaliteli yorumlarını şimdiden almaya başladı. İşte Candan Erçetin yorumu ile eserler: 1.Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun

2.Silemezler Gönlümden 3.Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var 4.Ben Gamlı Hazan 5.Ölürsem Yazıktır 6.Ne Senin Aşkına Muhtaç 7.Rüzgar Kırdı Dalımı 8.Unuttun Beni Zalim 9.İçin İçin Yanıyor 10.Karam 11.Erkilet Güzeli Bağlar Bozuyor 12.Pencere Açıldı Bilal Oğlan 13.Vardar Ovası 14.Unuttun Beni Zalim ( Remix )


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

FERİDUN DÜZAĞAÇ 10 Ekim 1968 tarihinde, Adana’da dünyaya gelen Feridun DÜZAĞAÇ söz yazarı ve müzisyendir. İlkokulu Adana Hayriye Kemal Kusun İlkokulu’nda, ortaokulu ise Adana Seyhan Ortaokulu’nda okudu. Adana Borsa Lisesi’nde okurken okul korosunda ilk müzik deneyimlerini edindi. Mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşlet-

me Bölümünü tamamladı. Üniversite yıllarında okuldaki arkadaşları ile amatörce başladığı müzik hayatında, ilk kez Mersin’de “Tını” grubunun solisti olarak şarkı söylemeye başladı. Bu sırada şarkı yazmanın kutsal yükünü keşfetti. İlk bestesi, sözleri Özdemir ASAF’ a ait olan “Lavinya” radyoların en çok istek alan ikinci şarkısı oldu. 1990’da amatör şair arkadaşlarıyla “İlk Rüzgar”

adını verdikleri antolojik formatlı şiir kitabında yazdıklarını yayımladı. Beş yıllık paylaşımının anısına kaydettikleri “Tını” demosu üç yıl sonra “Öğrenci İndirimi” adıyla, Ada Müzik’ten yayınladı. 1994’te Sevgi Güryay’la hayatını birleştirdi. 1999’da kızı Tuya Naz Düzağaç dünyaya geldi. Sanatçı ayrıca “Gece 11.45” , “2 Süper Film Birden” isimli sinema filmlerinde rol aldı. Yine

45


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

“Aşk Tutulması” isimli sinema filminde konuk oyuncu olarak bir doktoru canlandırdı. Başrolünü Şevval Sam ile paylaştığı “Derman” ve “Binbir Gece” adlı televizyon dizilerinde rol aldı. Feridun DÜZAĞAÇ birçok parçasını Bozcaada’da yazdı. Adanın tarihi doğası sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Bugüne kadar yayımlanan albümleri şunlardır: •Öğrenci İndirimi (Tını) (1993) •Beni Rahatta Dinle-

46

yin (1997) •Köprüden Önce Son Çıkış (1998) •Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir (2001) •Orijinal Altyazılı (2003) •Bir Devam Filmi / Siyah Beyaz Türkçe Dublaj (2005) •Uykusuza Masallar (2007) •FD7 (2010) •Flu (2013) •Başka (2015)

“Ela” şarkısını kodladım. Sırası geldi, şarkı başladı. Ben rüzgarla şimdi daha iyi karışmayı hissetmenin yolculuğunda derinlere doğru çekilirken “Bu şarkıyı kim seçti.” övgüsü ile sedir sandalyeme geri döndüm. Şarkımın yine de keyfine vararak ve onu mırıldanarak kalktım yürüdüm. “Gözlerini ver umudum olsunlar, Öyle güzel pırıltısı var sönmez onlar. Saçlarında dans eden coşku, Belki de rüzgar. Körpecik mutluluklara hazır olsun kalbin, Zamanı gelince sakın durma Ela....”

Feridun DÜZAĞAÇ için yukarıdaki bilgileri verdikten sonra; daha derine, onun sözlerinin ve melodilerinin ruhumuzda dokunduğu yerlere değinmek istiyorum.

Hiçbir yerde duymamıştım Feridun DÜZAĞAÇ’ı; hiçbir tanıtım gözüme çarpmamıştı fakat tüm melodileri yüreğime değmişti.

1998 yazı bittiğinde, Kadıköy’de o zaman vapur iskelesinin kenarında bulunana çay ocaklarının sedir sandalyeleri üzerinde oturdum. Yüzüme vuran serin rüzgarın habercisi olduğu sonbahar aşkına müzik kutusunda Feridun DÜZAĞAÇ’tan

“Bazı albümlerin böyle özelliği vardır. Sessizce sokulurlar size. İddiasız gibi görünüp sonsuza dek bağlarlar kendilerini. “Hayat” denilen eğlenceli, hüzünlü, sürprizli garip serüvende iyi bir yol arkadaşı oluverirler. Onlar gerçektir ve


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN gerçekleri anlatır. Günlük yaşamımızda küçük ayrıntılara dikkat çekerler. Görmediğimiz ya da görüp de fark edemediklerimize... Kendi hikayesi olmasına rağmen bizi anlatırlar aslında bizlere. Sözleri kafamızdakileri teyit ederken müzikleri de ruhumuzu hafifletir. (Lale Barcın İMER’in 1998 Hürriyet)” Sonra büyüdük. Ben ve o, Feridun DÜZAĞAÇ... Hayat üzerimde daha etkili bir şekilde zorlayıcı deneyler yapmaya; insanlar daha sert, duygular daha ağır olmaya başladı. “Otlarım yanar sensizlik nadasında Toprağım, birazcık dinlensin, büyüsün yeşersin Gelmeyişin Hiçbir şey diyen bir cümlenin ortasına terk edilmiş bir Kelimeyim Öznesiz, zamansız, zarfsız, mektupsuz, adressiz... Dört yanım hasret Unutulmuş bir ada gibiyim Açıklarımda batmış yüz binlerce gemi Limanım yoksun yastan... “ dedi bu sırada.

Bir ekşi sözlük yazarının belirttiği gibi bu bir “Yalnızlık Marşı”. Belki milyonlarca yalnızlık şarkısı var fakat “Nadas” hissettirdiği tenhalık hissi çok büyük. Seneler sonra gittiğim, gençliğimin geçtiği sokaklardan her şeye “artık” yabancı olduğumu hissettiğimde (“Nadas” şarkısının böyle bir özelliği olduğu iddia ediliyor.) aklıma yukarıdaki dizeler düşüyor. Bu yüzden hiç eskimeyecek bir şarkıdır bu Artık yaşımız ve tecrübelerimizi arttırdık. O yüklemelerini şarkıya, söze döktü, bizimle paylaştı. Son albümü “Başka” 2015 yılında piyasaya çıktı. Albümü için sanatçı: “Her zaman şarkıların yarattığı herhangi bir duyguyu isim olarak koymayı tercih ettim. Bunda da öyle oldu. Yöresel enstrümanlara hiç olmadığı kadar yer verdiğim bir albüm ve iki şarkının iki versiyonu var. Genelde bir şarkıya küçük dokunuşlarla “remix” yapılır. Çünkü artık radyoların baskıladığı bir dünyadayız ve radyoların sevebileceği müzik kurguları yapılıyor. Ama bizim yaptığımız tama-

men başka. “‘Biçare’ ve ‘Kül’de aynı bestenin bambaşka iki düzenlemesini yaptık. Bence, en büyük başkalığı buydu.” demiştir. Bununla beraber artık eskisi kadar kırılgan olmadığını “Yaş aldım, hem baba oldum. Bunu hastalıklı görüyorum ama artık öyle değilim. Çünkü herkesin her şeyi yorumlamaktan ziyade astığı, kestiği bir ortamda zaten böyle bir kalkanı geliştirebilmeliydim. Ama itiraf ediyorum, 2000’lerin başında Ekşi Sözlük’te yazılanlar beni çok incitiyordu. Yine takip ediyorum ama artık kötü enerjiyle yazılanları değil, pozitif enerjiyle yazılanlara sahip çıkıyorum.” sözleri ile ifade etmiştir. Artık büyüdük. Çok büyüd ük hem de, eskisi kadar kırılgan değiliz, bunu yanında eskisi kadar cesur da değiliz. Ne bir sevdaya, ne bir savaşa, ne de bir sokağa hesapsız kitapsız dalamıyoruz. Belki bu albüm bize bir şeyleri hatırlatır gençliğimizden. Hesapsız, kitapsız ortaklık günlerimizi... İlker DEĞİŞİCİ

47


KÜLTÜR-SANAT

ekim-kasım-aralık

DEVLET OPERA VE BALESİ

Yarasa İzmir Devlet Opera ve Balesi 21 - 23 Nisan 2016 / 20.00 Bach Alla Turca - Dansın Rengi İzmir Devlet Opera ve Balesi 26 - 28 - 29 Nisan 2016 / 20.00 Lüküs Hayat İzmir Devlet Opera ve Balesi 06 - 07 - 18 -19 Nisan 2016 / 20.00

şehir kültür rehberi

İZMİR DEVLET TİYATROSU 34. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri 26 Mart 2016 - 09 Nisan 2016 Son Zenne 22/04/16 AKM Yunus Emre Yetersiz Bakiye 28/04/16 Bostanlı Suat Taşer Tiy. Van Gogh 14/04/16 AKM Tiyatro S.

Çakırcalı Efe İzmir Devlet Opera ve Balesi 14 - 15 Nisan - 20.00 / 16 Nisan 15.00

Kaç Baba Kaç 08/04/16 Sahne Tozu Tiyatrosu

Madama Butterfly İzmir Devlet Opera ve Balesi 09 - 12 Nisan 2016 / 20.00

Kafanız Hayrolsun 17/04/16 Narlıdere AKM Shirley - Sumru Yavrucuk 30/04/16 AKM Adnan Saygun S. Hoşgeldin Boyacı 17 Nisan 2016 16:00 Sabancı Kültür Sarayı

48


KÜLTÜR-SANAT

Oyun Karıştı 23 Nisan 2016 20:30 Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi Bir Delinin Hatıra Defteri 25 Nisan 2016 20:30 Tepekule Kültür ve Kongre Merkezi Ağaçlar Ayakta Ölür 15 Nisan Cumartesi Konak Sahnesi Hadi Öldürsene Canikom 21/04/2016 20:3 Konak Atatürk Kültür Merkezi KONSERLER

Duman Cuma 15 Nisan 20:00 - 22:00 Izmir Arena Ceylan Ertem Cuma 15 Nisan 21:30 - 23:30 Container Hall sahnesi Container Hall Konser Programı 15 Nisan - 14 Mayıs Athena 16 Nisan’da Event Hall sahnesi Cumartesi 16 Nisan 21:00 - 23:00

Mehmet Erdem Cuma 22 Nisan 21:00 - 23:00 Event Hall sahnesi İlhan Şeşen, Vedat Sakman Cuma 29 Nisan 21:00 - 23:00 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu Jehan Barbur Cuma 29 Nisan 22:00 - 23:45 İzmir Bios Sahnesi Riff Cohen Cmt 14 Mayıs 21:00 - 23:00 İzmir Container Hall sahnesi Life In Color Kingdom Dünyanın en renkli partisi Life in Color ilk kez İzmir’de! Cmt 28 Mayıs 15:00 - 22:00

SERGİ Nedim Sönmez ‘’Ebru Dünyam’’ Sergi E.Ü. Prof. Dr. Yusuf Vardar Mötbe Kültür Merkezi Saatleri : 01 - 29 Nisan 2016 Robert Capa ‘’Kanın Beyaz Sesi’’ Retrospektif Sergi Folkart Sanat Galerisi Saatleri : 04 Mart - 15 Mayıs 2016

49


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.