Babil 32

Page 1

FARKINDALIK

İnsanın kendini keşfe çıkıp, kendini bulma çabası

GERÇEK KEYİF NEDİR? RÖNESANS'TA BİLİM VE MAJİ DELFİ TAPINAĞI

Tanrılar ülkesi Yunanistan

COLONİA

İçeriye girişin olduğu ama çıkışın olmadığı gizli kutu

1


2


EDİTÖR’DEN Selamlar, FARKINDALIK, dikkati şimdiki anda yaşanan tecrübeye bilinçli bir şekilde yönlendirme, yargısızca ve anlayışlı bir şekilde o anın tecrübesini gözlemleme ve anda kalabilme becerisidir. Bu sayımızda da farkındalığımızı arttırmaya çalıştık. “Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin bilincine varmak, kendi kendini tanımaktır.” Goethe “Farkındalığın ileri düzeylerinde yeni bir nitelik ortaya çıkar ve bu yeni nitelik “dikkat”tir. “Dikkat” içinde, ben (me) tarafından çizilmiş herhangi bir sınır yoktur.

Bu dikkat, “erdem”in en yüksek formudur. Sevgidir. En üst zekadır." Jiddu Krisnamurti Biz de bu sayımızda farkındalık oluşturup dikkatimizi arttırmak, bu dikkatle de kendimizi tanımaya çalışmak için müzikte U2’yu yeni bir kulakla dinledik. Sokrates’e hayatının farkındalığını yaşamasını sağlayan Delfi Tapınağı’na yolculuğa çıktık. Bergüzar Korel’i bu kez izlemek yerine dinlemeyi tercih ettik. Müziğin Antik Yunan’da anlamına dikkat yönelttik. Bilimi ve bilimin dallarını bir de Rönensans Dönemi’nde inceledik. İnternet sitelerinde geçmişe dair farkındalığımızı arttıracak bir site ile

karşınıza çıktık. Cesaretimizi toplayıp Colonia’ya girdik. Bilinçli farkındalıkla hazırlamaya çalıştığımız bu sayıyı sunabilmekten gururluyuz. Daha iyi bir dünyanın daha iyi fikirlere sahip insanların kendi elleriyle kurulacağı farkındalığı ile... Seda ÖZTÜRK

3


İÇİNDEKİLER

08 FARKINDALIK İnsanın kendini keşfe çıkıp, kendini bulma çabası Gerçek Keyif Nedir?

22 GÖRKEM KANTAR ARSOY

10

GERÇEK KEYİF NEDİR?

24 BEŞ ÇEMBER KİTABI

RÖNESANS’TA BİLİM VE MAJİ

26

12 DELFI TAPINAGI

Tanrılar ülkesi Yunanistan...

RÖNESANS'TA BİLİM VE MAJİ

DELFİ TAPINAĞI Tanrılar ülkesi Yunanistan

Antik Yunan'da Müzik

18 ANTİK YUNAN'DA MÜZİK 4

30 İYİ BİR DİNOZOR


İÇİNDEKİLER MÜZİKLE DÜN VE YARIN

32 COLONIA İçeriye girişin olduğu ama çıkışın olmadığı gizli kutu

U2 Yıllardır müzik yapan, kökleşmiş ve “efsane” olarak adlandırdığımız bir grup: U2. 1976 yılında kurulmuş İrlanda kökenli bir rock grubudur. Üyelerinin henüz lisedeyken oluşturdukları bu grubun ilk ismi “Feedback”tir. Daha sonra grubun solisti Bono tarafından soğuk savaş yıllarında U2 ismi verilmiştir. Grubun hayranları tarafından sevildiği özelliklerinden biri de sosyal meselelere sessiz kalmayıp grubun her zaman barıştan yana çağrı yapması ve bu çağrıların müziklerine de yansımasıdır. Grubun diğer üyeleri: The Edge (gitar, klavye, vokal), Adam Clayton (bas gitar)

ve Larry Mullen JR (davul ve perküsyon). 22 kez Grammy Müzik Ödülü alarak rekora imza atan grubun 17 albümü ve sayısız single’ı bulunmaktadır. “En Karanlık” olarak nitelendirilen aslında benim en sevdiğim, en çok dinlediğim; daha düşündürücü olduğunu hissettiğim 1991 yapımı “Achtung Baby” albümüdür. Bu albümü sevme sebebim de albümün içinde “One” şarkısının bulunmasıdır. Albümdeki şarkılar: 1Zoo Station 2-

diğer

Even Better Than The Real Thing 3One 4Until The End of World 5Who’s Gonna Ride Your Wild Horses 6So Cruel 7The Fly 8Mysterious Way 9Trying to Throw

37

U2

TİYATRO

34

Kaç Baba Kaç 12 Oca2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Ayşen Gruda "Deli Kadın" 09 Oca2018 Sal20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir KONSERLER

Bir Baba Hamlet 19 Oca2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir

Koray Avcı 05 Oca 2018 Cum 23:00 Ooze Venue, İzmir

Notre Dame Quasimodo Müzikali 09 Şub2018 Cum20:30 Sabancı Kültür Sarayı Hasan Tahsin Salonu,İzmir

Levent Yüksel 13 Oca2018 Cmt23:00 Ooze Venue,İzmir Vega 26 Oca2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir Fatih Erkoç 09 Şub2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Manuş Baba 23 Şub2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir

Çocuk İstiyorum 15 Şub2018 Per20:00 İsmet İnönü Sanat Merkezi,İzmir Bir Zamanlar Gazinoda 22 Şub2018 Per20:30 Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi,İzmir

38

Leman Sam 03 Mar2018 Cmt20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir

smyrnalegacy.com/

smyrnalegacy.com/

babil

kulesi

temmuz-ağustos-eylül 2016 İmtiyaz Sahibi Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen

Cem Adrian 16 Mar2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir Ezginin Günlüğü 06 Nis2018 Cum22:00 Hayal Kahvesi İzmir -Optimum

KÜLTÜR-SANAT

Yayın Koordinatörü Semra ŞEN Editör Seda ÖZTÜRK Grafik Tasarım Eylem ÖZKAN AĞARTIOĞLU babilkulesi@gmail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

5


TARİH

BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kur'an’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral Ne6

bukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesi'nin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Yaratılış(Genesis) bölümünde de kuleden şöyle

bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘Yeryüzünde dağılma yalım' diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’. Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar.


TARİH Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9) Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan sonra insanlar dünyanın farklı kö-

şelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar. İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.

9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:

1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.

Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak isterse de erken

ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır ancak bir ay yılını 360 gün olarak hesapla-

mışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır.

Erkan SİHİR

7


DENEME

8 8


DENEME

FARKINDALIK “Farkındalık” birçoğumuzun günlük dilde çokça kullandığı bir kelimedir. Kısa bir tanımla; zihnimiz her gezintiye çıktığında dikkatimizi tekrar şimdiye yöneltmektir. Farkındalık kavramının bilinç ve dikkatle ayrılmaz bir bütünlük oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Farkındalık bir bilinç formudur. John Kabat-Zinn şöyle der: “Farkındalık; yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla dikkatinizi toplayabilmektir.” Ayrıca, farkındalık yaşanmakta olan deneyimin bilincinde olma ve onu kabul etme anlamına da gelir. "Hayat ne tuhaf?" diyoruz. Bir şeyler bitmiş gibi dursa da yeni şeyler için göz kırpmakta aslında bizlere. Peki, bunu neden anlamakta zorlanıyoruz? Çünkü zihnimiz hiç susmuyor. Sessizce kalbimizin sesini dinleyebilsek daha iyi anlayacağız. O noktada “an”a odaklansak ve o “an”da kalabilsek farkındalığımızı da yaratmış olacağız. İnsanla fotoğraf makineleri arasında ne güzel bir benzerlik vardır. Hayata bir pencereden bakarız. Fotoğraf ma-

kinesinin kadrajı da bir nevi onun penceresidir. Oluşturduğumuz kendi penceremizden hayata baktığımızda birçok şey görmeye çalışıyoruz. Bazen net bazense bulanık... Aynı fotoğraf makinesindeki gibi... Fotoğraf makinesinin kadrajındaki görüntü de önce bulanıktır, sonra bir dokunuşla netleşir. Farkındalık da böyle birşeydir işte. Biz de kendi hayatımıza dokunabilirsek netleşiriz. Farkındalık bir nevi insanın kendini keşfe çıkıp, kendini bulma çabasıdır. İnsan farkındalık kazandıkça, buharlaşmaya yüz tutmuş görüntüsü netleşmeye ve aynada kendini yansıtmaya başlar. Bulanıklaşmış olan bu hayatları netleştirmeye çalışma çabasını göremiyoruz çoğu insanın gözünün içine baktığımızda… Çünkü farkındalıktan uzağız. Yapmanız gereken zihninizin her gezintiye çıktığında dikkatinizi tekrar “şimdi ve burada”ya yöneltmektir. Farkındalık sonradan öğrenilebilen bir durumdur. Farkındalık etrafımızda olanlara; geçmişte edindiğimiz deneyimlerimiz, düşünce ve inançlarımızın yaşantımızı bulanıklaştırmadan ba-

kabilme yetisidir. Jiddu Krisnamurti de bu konu hakkında şöyle bir yorumda bulunur: "Farkındalığın ileri düzeylerinde yeni bir nitelik ortaya çıkar ve bu yeni nitelik “dikkat”tir. “Dikkat” içinde, ben (me) tarafından çizilmiş herhangi bir sınır yoktur. Bu dikkat, “erdem”in en yüksek formudur. Sevgidir. En üst zekadır." Ve devam eder. "Dikkatle konsantrasyon aynı şey değildir. Konsantrasyon dışlamaktır; tam bir farkındalık anlamına gelen dikkat ise hiçbir şeyi dışlamaz. Bana öyle geliyor ki çoğumuz sadece neden bahsettiğimizin değil çevremizin, etrafımızdaki renklerin, insanların, ağaçların şeklinin, bulutların, suyun hareketinin de farkında değiliz." Her şeye rağmen, yine de göğe bakabiliyoruz, farkında mısınız? Ne mutlu başını kaldırıp göğe bakabilerenlere! Sevgiyle... Esen TÜRKER

9 9


DENEME

10


DENEME

Gerçek Keyif Nedir? Günlük yaşantımızda sıklıkla kullandığımız bu sözcüğü felsefi anlamda ele almaya ve açıklamaya çalışalım: Ruhbilime göre; “bireyin koşullar elverişsiz de olsa kendini sağlık, güç ve rahatlık açılarından doyurucu ve kıvançlı bir durumda sayması”dır. Güncel Türkçe sözlüğe göre ise; “keyif, hoş vakit geçirme, bedensel olarak sağlıklı, canlı olma durumu”dur. Mutluluk gerçek keyfe gebedir, o yüzden gerçek keyif mutluluğun kendisidir. Her insan keyif yapmayı sever. Fakat bir keyfin gerçek bir keyif olup olmadığını yapılan eylem belirler. Örneğin, ayaklarınızı uzatıp dizi izlemek bazı kişiler için keyiftir. Fakat buna karşı gerçek keyif, yardımlaşmaktır mesela. Çünkü sizi düşündürür ve size öğretir. Yaşamak sadece bedensel bir du-

rum değildir. Hareketin şekli yani yapılan eylem önemlidir. Yaptıklarınızla bir duruma faydanızın dokunması, eğer sizi mutlu ediyorsa bu aynı zamanda gerçek keyiftir. Eylemi isteyerek ve içtenlikle gerçekleştirmek kendi özünde bu kavramı doğurur. Keyif içinde haz barındırır. Bu doğal bir durumdur. Gerçek keyif de öyle. Fakat ikisi arasındaki fark hedonistleşip hedonistleşmemektir. Keyif biraz bencildir: "ben" der. Kişiseldir. Tekildir. Gerçek keyifte ise "biz" saklıdır. Bunu çoğu zaman fark edemeyiz. Çünkü bireysel ve çoğuldur. Her zaman aynı mekanda olmaya gerek yok paylaşmak için, aynı “AN”da olmak yeterli olur ya da aynı yolda yürümek… Her insan keşfedilmeyi ve okunmayı bekleyen bir kitap gibidir. Kişinin içindeki cevher, okunası olan bu kitabı yazan ruhunun ta kendisidir. Bu kitap da gerçek bir keyifle okuna-

bilir ancak. Flulaşmış olan hayatlarımızı netleştirmeye çalışma çabasıdır. Çoğu insanın gözünün içine baktığımızda görmek isteyip de göremediğimizdir. Hayata bir pencereden bakarız. Bazen net bazense flu. Kişi kendi hayatına dokunabilirse netleşir. İnsanın gönlü de ne kadar genişse o kadar çok şey sığdırır içerisine. Ne kadar sevgiden uzaksa o kadar dar ve flu görür hayatı. Ve yine o kadar uzaklaşır huzurun gerçek keyif denen durumundan. Yansıyabilmektir günün birinde başka suretlerde. İnsanın kendisini fethetme yolu tinsel ve ahlaki cesarettir. Bu da çabadan ilhamını alır. İlhamdan da gerçek keyif doğar. Bu yüzden; Hayat bize şeffaf sunulmuş bir serüvendir. Onu renksiz kılan da biziz, renklendiren de... Esen TÜRKER

11


ARAŞTIRMA

12 12


ARAŞTIRMA

RÖNESANS’TA BİLİM VE MAJİ “Maji; büyük bir güç, yüksek gizemlerle dolu ve en gizli şeylerin derin bilgisini içeren bir yetenektir. Bundan dolayı daha aşağıdaki varlıklara, üstün varlıkların çeşitli erdemlerini bir araya getirerek ve uygulayarak, harikulade etkiler yaratır. Burada hakiki bilim, en yüksek ve en gizemli felsefe, tüm doğal bilimlerin mükemmelliği ve başarısı vardır. Bu yüzden, tüm düzenli felsefe fizik, matematik ve teolojiye ayrılır.”

taçağ tüm sorgulamaları ve keşifleri engelleyecek bir biçimde bilginin etkisini azaltmıştı. Rönesans, Orta Çağ teolojisi tarafından inşa edilen kapalı evren sınırını yıktı. Diğer kaynakların, diğer dünyaların ve diğer düşünce yöntemlerinin açığa çıkması ile akıl açıklığa kavuştu. Copernicus’in1 dünyanın güneş etrafında döndüğü fikrini savunması ve Amerika’nın keşfiyle, insanlar akıllarındaki dünyayı sorgulamaya başladılar.

Cornelius Agrippa, Maji veya Okült Felsefe

Rönesans araştırmacılarının amacı; insanı bir güç modeli de olacak bilgi ile donatmaktır. Rönesans’ta bilinç üç temel fikre dayanmıştır:

Rönesans bilimi, hayal gücü yetisinin yeniden keşfedilmesiyle ilişkilidir. Hayal gücü; mevcut olmayan ya da yeni olan bir şeyleri temsil etme sanatı olarak, insanların dünyayı algılama biçiminde radikal bir değişikliğe neden olacaktı. Or-

1.Gerçeğin temel birliği ve tüm evrenin dinamik doğası: Gerçek; bir uyuşma ve sevgi ağı, “Yukarıdaki ne ise aşağıdaki odur.” fikrine dayanan,

tüm farklı parçalar arasındaki bir bağlantı ağıdır. 2.Mikrokozmos: İnsan, büyük evren olan makrokozmosun bir yansımasıdır. 3.Bilginin etkin doğası: Antik çağların ilkelerine göre, insan doğayı sadece anlamakla kalmaz, aynı zamanda ona etki de edebilir. Rönesans kendini bir akıl bilimi olarak sunar. Hayal gücü ve benzerlik sanatını temel alan, yeni bir gücün geliştirilmesi ile dünya hakkında yeni bir düşünce biçimi kurma ile ilgilidir. Rönesans insanı, “maji” kavramını yeniden keşfetmiştir. Rönesans majisi, mucize ya da fenomenler gerçekleştirme değildir. Kendisini analoji bilimi, bir ilişki yaratma sanatı olarak sunmuştur.

1Copernicus, Nicholas (1473-1543), Rönesans’ın önemli bilginlerinden olan Copernicus, dünyanın evrenin merkezi olduğu görüşüne karşılık, ilk kez “güneş merkezli evren” teorisini geliştirmiş olan gökbilimcidir.

13


ARAŞTIRMA Giordano Bruno2: “Derin maji, karşıtları nasıl bir araya getireceğini bilmektir, birlik noktasını bulmuş olmaktır.” der. HAFIZA SANATI Hafıza sanatı kişiye, her şeyin ilk kez yaratıldığı ana geri dönmeye öncülük eden yolun yeniden keşfedilmesine olanak sağlar. Kökenlerin ve oluşumun gizemini çağdaş hale

getirir. Sonra hayal gücü sanatı kişinin insani iradesi ile harekete geçerek, bireyi ve dünyayı dönüştürmesini mümkün kılar. Hafıza ve hayal gücü sanatı Giardino Bruno tarafından tekrar gözden geçirilmiş ve epeyce değiştirilmiştir. Hafıza sanatı biri diğerinin tamamlayıcısı olan sembolik görüntülerin kullanımına dayanır. Dış çizgileriyle evrenseldirler ama her birey sahip olduğu dünya görüşüne göre içlerini doldurur. İşlevsel olabilmeleri için bu sembollerin yaşanmaları gerekir. Etkinlikleri hoca-öğrenci ilişkisini gerektirir.

HAYAL GÜCÜ SANATI “Hayal gücü ruhun ilk bağlantısı, geçici ve sonsuz arasındaki ara bir dönem olmalıdır. Bu algı açıkça konuşmak gerekirse, tek gerçek algıdır. Ruhun vücudu ve aracı, insan hayatının aktığı kaynak, Tanrı ile iletişim kurmak için en soylu yöntemdir.” Giordino Bruno Hayal gücü; maddesel nesneler ile zihinsel kavramlar arasında sembolik, görüntü aracılığıyla bağlantı kurar. Bu görüntüler maddede Tanrı’nın gölgeleri ya da yansımalarıdır ve göksel güçleri çekerler. Majik hafıza görüntüleri kaostan çıkarır, düzenlerini yeniden kurar ve kutsal yetilerini insana geri verir. Hermetik geleneğe göre; görüntülerin, majik törenlerin ve tılsımların bir bilimi vardır. Bu konuda uzmanlaşan kişiye “Magus” denir. Magus’un, mucizeler gerçekleştirme ve dünyalar arasında bağlantı kurma gücü vardır. Evren ve gizemi her birimizde bulunmaktadır.

2Bruno, Giordano (15481600), İtalyan filozof ve yazar. Düşüncelerinden ötürü engizisyon tarafından yakılmıştır. “Yiğitçe Öfkeler Üzerine ve Galip Hayvanın Kovuluşu” gibi sayısız bilimsel inceleme, diyalog ve çalışmaları vardır.

14


ARAŞTIRMA MAJİ Maji, her bir şeyin gizli erdemini serbest bırakmasını amaçlar. Giordano Bruno’nun tanımlamasına göre Rönesans’ta bilge; yaşamın evrensel zenginliğini keşfetmeye başlayan, bu yaratıcı güçle var olan ve çalışmalarıyla kendini değiştiren kişidir. Rönesans filozofları maji, astroloji ve simyadaki doğruyu yanlıştan ayırmak için tutkulu bir araştırmayı takip ettiler. Maji ve dini uygulamada bir fark olmadığını gören Ficino3 , bir anlamda ikisinin de tinsel güçleri kullandığını belirtir. Ficino bu sebeple düşük ve şeytani güçleri kullanana “siyah” majisyeni, yüksek ve kutsal güçleri kullanan “beyaz” majisyenden ayırır. Pico Della Mirandola4 bu uyarıları, savunmasında şu şekilde özetler: “ ’Maji’ kelimesinin iki anlamlı bir terim olduğunu söylüyor ve tekrar ediyorum. Bir tarafta, ‘büyücülük’ anlamına gelir ve kişi şeytanla uyum içinde ve şeytanla anlaşarak hare-

ket eder. Diğer tarafta, doğa biliminin uygulanabilir bir kısmını kasteder ve sadece doğal güçler aracılığıyla harikulade çalışmaları nasıl başaracağını öğretir.” Francis Bacon’a5 göre majinin ikili bir görüntüsü vardır. Biri, karanlık güçlere bağlı şeytani tutku; diğeri, makinelerin kurulmasından ilaçların keşfine kadar sadece doğal bilimlerin uygulanabilir kısımları ve doğa güçlerinin hakimiyetidir. Maji, parçalara ayırmadan çokluğun boyutunda öz birliği koruyarak çalışmayı dener. Çünkü parçalar yerine ilişkiler üzerinde durur. Bu noktada, çalışabilmesi için gerçekleri parçalara ayıran ve yalıtan analitik bilime zıttır.

Majideki eserler, farklı seviyelerde ortak bağlar yaratabilen aracı sembolleri tasvir eder. Asklepios’ta6 ; Ficino’dan Bruno’ya kadar birçok yazar tarafından yinelenen, “Mısırlı heykeller sanki canlandırılmış olup duyu ve ruh ile dolu, önemli süreçleri etkileyebilme yeteneğine sahiptiler. Bu heykeller bireyin hislerindeki ve insani bedenindeki liyakatlere göre geleceği önceden haber verir; hastalıklara neden olur; çare, sevinç ve keder ü r e tir.”

Görülebileni ve görülmeyeni birleştiren, paradoksal bağlantıları ele alabilen kişi Magus’tur. Magus evrenin güçlerine bir yön vermek ve onları olumlu bir hale getirmek için, onlara hakim olmaya çalışır.

3Ficino, Marsilio (1433-1499), İtalyan doktor, filozof ve yazar. Rönesans’ın en önemli aktörlerindendir. 4Pico della Mirandola,Giovanni (1463-1494), İtalyan düşünür. Nutuk (1486), Heptaplus’ta (1489) ve 900 Tezi (1486) ile başlıca felsefelerin bir sentezini üretmiştir. 5Bacon, Francis (1561-1626), İngliz filozof ve devlet adamı. Teknik bir ütopya olan Nova Atlantis’in yazarı. Onun için bilimin amacı doğanın üstünlüğüydü. 6Asklepios, Yunan mitolojisi’nde tıp ve sağlık tanrısı.

15


ARAŞTIRMA ASTROLOJİ Gerçekte astroloji şu soruyu sorar: “Kişi, yaşamını kozmosu canlandıran kuvvetlere göre nasıl yönlendirebilir?” Maji ve astroloji, tüm doğanın beraberliğini ve birliğini varsayar. Dünyanın en gizli yerinde bile, en uzaktaki yıldızın parıldamasının yansıması bulunur. Biz yıldızların sesini duyamıyorsak hiç şüphe yoktur ki bunun nedeni, rasyonel bilinç eşiğinin altında dürtüler ve tutkularla dolu bir dünyanın hareket halinde olması-

dır. De Visione Dei’de Cusalı Nicholas7 şu şekilde belirtir: “Eğer kişi fiziksel gözleri ile kırmızı bir camdan bakarsa, her şey ona kırmızı olarak gözükür. Aynı şey, ruhun gözleri için de geçerlidir; kendi sınırlarına bağlı ve tutkularının etkisinde, kendi yargının nesnesi olan sen de bu sınırların ve tutkuların doğasına göre kendini görürsün; çünkü insanda sadece, insani bir yargı bulunur.”

kozmostaki benzerlikler üzerine kurmuş olan Paracelsus8 ,bir doktor ve bir filozoftur. Hem mikrokozmos hem de makrokozmosta beden, ruh ve öz bulunur. Doğayı inceleyerek ve doğa kanunlarına uygun olarak insan kendi sağlığını oluşturabilir. Doktor benzeşimlerle oynayıp (Bu daha sonra homeopati yöntemine öncülük edecektir.) cennet ile evren arasındaki bağlantıyı yeniden kurmalıdır.

Bu sebeple, astroloji kendisini boş bir inanç olarak görmez. Ancak tam bir insan olmak ve bireysel kaderini yaşama yeteneğine sahip o l m a k için, kişinin kendi üzerinde çalışmasına ihtiyaç duyan bir ahlakbilimdir.

Magus doktor, hastalarının sadece bedenleri üzerinde çalışmaz, aynı zamanda hayal güçleri üzerinde de çalışır. Bu sebeple gerçek tıp insana üç katlı yapıdan yaklaşmalıdır. Bununla beraber, hastalık sadece bir düzensizlik değil; bir yetersizliktir ve insan şeyleri mükemmelleştirerek, onları doğadaki hedeflerine doğru yöneltirse kendisinin kainatın en büyük projesi olduğunu doğrular. Bu sebeple iyi bir doktor, aynı zamanda iyi bir filozoftur ve felsefe sadece gözle görülmeyen bir doğadır ve doğa ise sadece görünür hale gelmiş felsefedir.

TIP Çalışmalarını mikrok o z mos ve makro-

7Cusa’lı Nicholas (1401-1464), Zıtlıkların birliği ilkesini geliştirmiştir. De Docta Ignorantia’nın (Öğrenilmiş Cehalet) (1440) yazarıdır. 8Paracelsus (1493-1541), Fikirlerini mikrokozmos ve makrokozmos arasındaki ilişki üzerine temellendiren İsviçreli doktor ve filozof. Paragranum’un yazarı.

16


ARAŞTIRMA SİMYA Hermes sanatının amacı, Paracelsus’un söylediği ya da Eliade’nin gördüğü gibi ışığı meydana çıkarmak, tarihi hızlandırmak ve zamana hakim olmaktır. Simya maddesel (dışsal) düzeyde olduğu kadar tinsel (içsel) düzeyde de bir yeniden oluşumu ve dönüşümü hedefler. “Dünyanın derinliklerinde kusurlu şekilde kalacak olan metallerin olgunlaştırılması sanatı sürecinin başarıyla gerçekleştirilmesiyle; üstat, yaratım eylemini tekrarlar ve madde ile ruhun biçimsel olarak değişmiş ve aydınlanmış birliğini teyit eder. Fakat çalışma sadece dönüştürülmüş doğayı aydınlatabilecek tek şey olan özün yeniden inişi ve sabitlenişi ile başarılı olur. Diğer bir anlatımla, ardından yeryüzündeki bir dönüşümün gelmediği her yücelme, derin çalışma ruhuna terstir.” 9 BİLİM VE AKIL Rönesans filozoflarının insan ve evrenin bilinmeyenlerini iyice kavrama tutkusu, kayda değer bir bilimsel gelişme patlaması meydana getirdi. Ancak sonradan yapılan yorumların tersine, bu bilimsel yeniliğin kaynağı rasyonellikten çok hayal gücü sanatı ve majik dü-

şüncedir. Bir bilim olarak görülen maji, hayal gücü aracılığı ile metafizik ve tinsel öğeleri geçici öğelere bağlar. Dünya artık parçalara ayrılmaz, bireyin kendisinin aracısı olduğu planlar ile yapılandırılır. Analoji aracılığıyla, “arayıcı kimse” bu düzeyler arasında yolculuk edebilir ve dünyasal ile kutsal olanı tekrar birleştirebilir. Bu güç ile o zamanlar teolojinin benimsediği Tanrı ve toplum arasındaki geleneksel aracılığı gereksiz kılar. Bu duruma teoloji öyle tepki vermiştir ki, bilim kendisini fenomenlerle sınırlamak ve onu metafizik nedenlerin gardiyanı olarak bırakmak zorunda kalmıştır. Bilim ve Rönesans kiliseleri arasındaki çarpışma, madde ile ruh arasındaki bağlantıyı reddeden m a t e r ya list bir bilime yol açar.

ğanüstü şeylerin metafiziksel nedenlerini değil; basit bir şekilde fenomensel nedenlerini araştırdı. Aslında Rönesans bir ayrım ya da çelişkiden çok, birleştirme ile ilgilidir. KAYNAKÇA Fernand Schwarz & Isabella Ohmann, Rönesans’ın Ruhu (Çev. Çiğdem Zülfikar, Gülnur Yıldız, Mehmet İlgürel), Yeni Yüksektepe Kültür Derneği, II. Basım, 2016, Ankara Halime YAZICI

Francis Bacon’dan itibaren bilim, aşkın kayn a k l a r ı n d a n mahrum kaldı ve artık ola-

9 Françoise Bonardel, L’hermetisme

17


ARAŞTIRMA

18 18


ARAŞTIRMA

Antik Yunan'da Müzik Milattan önceki dönemlerde yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahip olan Antik Yunan müzikleri hakkında son yüzyılda pek çok malzeme ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan en önemlisi, Antik Yunanlıların alfabetik bir müzik yazısı sistemini kullandıkları yolundadır. Eski Yunan müziği mitolojinin egemen olduğu Yunan Yarımadası ve Girit Adası’nda İ.Ö. 1400 yılına dek uzanır. O çağlardan ulaşan inançlara göre; Hermes, Hiyagnis ve Marsiyas "Lir" (Kelis) dediğimiz çalgıyla tek ve çift ilkel zurnanın (Aulos) yaratıcısıydı, Orfeus şarkıcıların en eskisiydi ve geleneksel ezginin (Nomoi) bulucusuydu. Antik Yunan müziği tek sesli (monochord) bir müziktir. Antik Yunan’da, müziğin kaynağında şiir vardır (Afrika müziğinde bu, danstır). Çalgıların yer aldığı ya da almadığı müzik örnekleri mevcuttur. Çalgıların yer aldığı

parçalara “nomos'” denirdi. Yunanlılara göre müzik, ruhun eğitilmesinde ve arınmasında büyük etken olarak görülmüştür. Antik Yunan'da müzik; savaşlarda, dinsel tapınmalarda, hastalıkların tedavisinde ve günlük yaşantıda kullanılmıştır. Örneğin, Yunanlıların II. Messenia Savaşı’nı (M.Ö. 7–8. yüzyıl) Tyrtaios'un ezgileriyle kazandığı ileri sürülür. Kötü melodiler vatana ihanettir. Hatta “epinikion” denilen bir şarkı türü, savaş sonrası zaferlerde söylenir. Yaşanan olayların yorumlanmasında (açıklanmaya çalışılmasında) dinsel mitolojinin yerini felsefe ve soyut anlamda bilim almadan önce, müzik dinsel karakterliydi. Hatta kimi mitolojik Tanrılar, çalgılarla özdeşleşmişti. Bu Tanrıların onuruna söylenen şarkı biçimleri de mevcuttu. Eski Yunanlılar, müziği

tüm erdemlerin kaynağı sayarlardı. Onlara göre müzik, ruhun eğitilmesi ve arınmasında büyük bir etkendi. Hatta o dönemlerde, “paignio” adlı neşe ve sevinç ifade eden havalar; hastalıklardan kurtulma, dertlere karşı avunma şarkıları olarak kabul edilirdi. Eski Yunan mitolojisinde, güzel lir çalışıyla tanınan Apollon, lir çalarak insanların sıkıntılarını giderir ve onlara neşe verirdi. Apollon'un oğlu ve Eski Yunanistan'ın ünlü müzisyeni olan Orfee'nin de oldukça etkileyici bir şekilde lir çaldığı anlatılır. Antik Yunan’da müzik, hastaların tedavisinde de kullanılıyordu. “Tıbbın Babası” olarak kabul edilen Hipocrates (M.Ö. 460 – 377), yaklaşık 2400 yıl önce bazı hastalıkların tedavisi için, hastaları ilahilerle tapınağa götürüyordu. Genel olarak, ezgi yinelemeleriyle tedavi yapılabildiğine inanılırdı. Hastalığın, öç alan 19


ARAŞTIRMA bir Tanrı tarafından gönderildiği inancı vardı. Dolayısıyla, yine yardım istenen Tanrının (buradaki Apollon) müzik sanatını elinde tutması nedeniyle, lir adı verilen çalgının insanların sıkıntılarını giderdiği inançlar arasındaydı. Yunan filozof Sokrates'in öğrencisi Platon (Eflatun) da M.Ö. 400'lü yıllarda müziğin ahenk ve ritim ile ruhun derinliklerine etki ederek, kişiye bir hoşgörü ve rahatlık verdiğini belirtmiştir. Ayrıca Platon şarkıyı iyileştirici özelliği olan bir çare olarak kabul etmekle birlikte, şarkı olmaksızın hastaya uygulanan reçetelerin etkisiz olacağını da ekler. M.Ö. 585-500 yılları arasında yaşayan büyük Yunan filozofu ve matematikçisi Pythagoras, umutsuzluğa düşen veya çabuk öfkelenen hastaları belirli melodilerle tedavi edebilme olanaklarını araştırmıştır. Platon'un öğrencisi ve Büyük İskender'in hocası Aristotales (M.Ö. 384322) müziğin insan ruhu üzerindeki etkilerini araştırmış ve bunu yazılarında belirtmiştir. Yunanistan'ın en ünlü anatomi ve fizik bilgini olan Claudis Galien de müziğin, akrep ve böcek sokmalarına karşı bir panzehir olduğunu ileri 20

sürmektedir. Lucain, şarkı ile kanamayı durdurduğunu ileri sürmüştür. Bugün Atina yakınlarında bulunmuş olan bir mermer üzerinde bu şarkılar hakkında bize bilgi veren kitabeler bulunmaktadır. Büyülü ses yinelemeleri ile hastalığı iyileştirme düşüncesi, tümüyle bu ilahilerin söylenmesi ile gerçekleşir ki; Paean, Eskulap, Kiran, Makaon, Podalir, Iaso, Akesa, Panase, Hygie gibi eski çağın hekimleri bu ilahilere başvurmuşlardır. Yunanlılar müziğe gündelik yaşamlarında da oldukça önem veriyorlardı. Atların çiftleşmesinde çalınmak için belirlenmiş melodileri bile vardı. Ayrıca Yunanlılar, müzikteki her bir makamın farklı bir etki bıraktığının farkındalardı. Bu etkiye ise “Ethos” deniyordu. Çalgılar Destanların gözdesi lir, 3 telli bir çalgıdır. Apollo ile özdeşleşmiştir. Sonra, phorminx, kithara, barbitos gibi çeşitleri oluşmuştur. Bunlarda tel sayısı ve çalınabilirlik özellikleri (teller arasındaki uzaklık, eşiğin ses iletimine uygun olması…) değişmektedir. Arp, çok sayıda tele sahip 3 köşeli çalgıdır. Trigonon, psalterion, magadis, simikion, epigoneion gibi sırasıyla tel sayısının

arttığı enstrümanlara dönüşmüştür. Flüt, Athena ile özdeşleşmiş üflemeli bir çalgıdır. Aulos, syrinks, diaulos isimli çeşitleri vardır. Aulos, Asya kökenlidir. Bir ya da iki dilli, 4 ila 15 delikli bir enstrümandır. Syrinks, pan flüte benzer. Salpinx ise bugünkü bakır üflemelilere benzer, daha çok da trompete. Su ile çalışan ilk organumun bu dönemde ortaya çıktığı iddia edilir. Bu enstrümanlar çeşitlerin sadece bir kısmıdır. Tanımlanamayanlar olduğu gibi, bugünkü pandoura kıstaslara göre sınıflandırılamayan enstrümanlar da mevcuttur. Antik Roma ve Bizans'ta Müzik Roma müziği de büyük ölçüde Yunan müziğine dayanıyordu ve Roma hayatının birçok alanında önemli bir rolü vardı. Roma ordusunda tuba (uzun bir trompet) ve cornu (kornoya benzeyen bir çalgı) bazı emirleri vermek için kullanılırdı. Öte yandan bucina ve lituus törenlerde kullanılırdı. Müzik amfitiyatrolarda dövüş aralarında ve odea'da çalınırdı. Dinî törenlerin çoğunda müzik çalınırdı. Bazı müzik tarihçileri müziğin tüm kamusal kutlamalarda kullanıldığını düşünmektedir. Ancak müzik tarihçileri Romalı müzisyenle-


ARAŞTIRMA rin müzik kuramına veya çalımına önemli bir katkıda bulunup bulunmadığı konusunda emin değillerdir. Roma Dönemi’nde müziğe oldukça önem verilmiştir. Roma'da zenginler ve asiller müzik koruyucuları olarak öne çıkmışlardır. Bestecileri desteklemişler, yeni eserlerin tanıtımında rol almışlardır. Roma Dönemi müziği önceleri askeri alanda askerleri motive etmek için kullanılan bir müzik türüydü. Trompet, korno, flüt gibi genelde üflemeli çalgılarla çalınan bu müzik türü tek sesli ve detayı olmayan bir müzikti. Zamanla Roma'da müzik alanında çoksesliliğe geçiş için büyük çaba harcanır. Enstrüman sayısını arttırarak müziğe çok seslilik kazandırılmaya çalışılmıştır. Roma müziğine ilişkin en eski belge, Romulus'un Cecinalıları yenmesini kutlayan törenlerde ilahiler okunduğunu anlatan bir yazıttır. Eski Roma'da Celsus ve Areteus, müziğin ruhu yatıştırdığını ve ruh hastalıklarını iyi ettiğini söylemektedirler. Hatta M.Ö. 250-184 tarihleri arasında yaşayan Romalı şair Titus Maccius Platus "Charmides" adlı şarkısının yaralara iyi geldiğine değinmiştir. Roma'da müzik, öncelikle askeri törenler için

kullanılmıştır. Savaşlarda etkin olmak ve savaşçıları yüreklendirmek için icat edilmiştir. Trompet, korno ve flüt Romalılarda kutsal bir çalgılardır. Çalgı sayısını artırarak büyük sesler elde edilmeye çalışılmıştır. Birçok Roma imparatoru ve diktatörü, müzik koruyucusu olarak bilinir. Hristiyanlığın ilk döneminde yetişen Agustinus ve Boethius gibi önemli felsefeciler, müzik kuramında büyük katkılarda bulunmuşlardır. Eski Roma müziğinde Yunan, Ortadoğu ve Etrüsk etkileri vardır. Bronz tuba ve korno Etrüsk, aulos çalgısı Yunan, tulumlu gayda Ortadoğu kökenli çalgılardır. Roma'da şölen, eğlence ve zafer geçitlerinde bu çalgıların yanı sıra arp, lavta, simbal, davul ve ziller kullanılmıştır. Bizans Dönemi’nde müzik, daha çok tek sesli ve makamsal olarak icra edilir. İmparator Justinien döneminde (527) müzikli ayinler geleneksel bir törene dönüşmüştür. Kilise müziği olarak gelişmesini sürdüren Bizans müziği dini törenlerde başroldedir. Enstrüman olarak org en önemli alettir. Kiliselerde büyük orglar müziğe ilahi ve yüksek bir hava vermektedir. Dini müzikte istenilen de budur. Zamanla dini müziğe çalgı olarak nefesli ve vurmalı aletler de eklenir.

Bu dönemde halk arasında da müzik yapılmaktadır. Çeşitli şenliklerde ve kutlamalarda müzik vardır. Ama Bizans müziği esas olarak dini müziktir. Papa Gregorius 6.yüzyılda ilahilerin tümünü bir yerde toplayarak ve halk temalarından arındırarak dini müzik geleneğinin temellerini atar. Bu dini müzik kutsallığı öne çıkaran, insanlara hayatı ve ölümü düşündüren ve en önemlisi insanda ilahi ve büyüklük hissi uyandıran bir müzik türüdür. Amaç insanlara Tanrısal gücü hissettirerek, korku ve gücü göstermektir. Hristiyanlığın kabulü ile dini müzik de bu yönde gelişmiştir. Kiliselerde törenlerde müzik ve dini metin bir arada kullanılır. Amaç insanlara dini anlatmak, nasıl davranmaları gerektiğini söz ve müzikle empoze etmektir. Zamanla müzikli sözler önem kazanır. Korolar devreye girmiştir. Koral müzik önem kazanmaya başlar. Ka y n a k : h t t p : / / w w w. dunyabilgisi.com/sanat/antik_yunan_antik_ roma_ve_bizansta_muzik.html Yegin HAYTA

21


YAZAR

22


YAZAR

GÖRKEM KANTAR ARSOY Kendi çocuklarıma kitap okurken çocuk kitapları yazmanın ne kadar eğlenceli olduğunu düşünürüm. Şöyle bir düşünün! Kahramanları ve olayları hayal gücü sayesinde istediklerinizden seçebilirsiniz. Bulaşık süngerini canavar, aslanı korkusunu yenmeye çalışan bir kahraman yapabilirsiniz. Ağaçları rengârenk olan ormanlar, kırmızı denizler; ne bileyim olay yerinizi sınır tanımadan oluşturabilirsiniz. Ancak çocuklar için yazıyorsunuz. Hayal ürünü olan tüm unsurları öyle bir yerli yerine yerleştirmeniz gerekir ki hayal gücü sizden daha geniş ve hayata bakış açıları sizden daha önyargısız, görüşleri sizden daha saf ve temiz olan okuyucu kitleniz kitaplarınızı her akşam yatarken tekrar tekrar okusun ve ondan kendisine bir şeyler katabilsin. Görkem Kantar Arsoy, bunu başarabilen çocuk yazarlarımızdan biri. Şimdi isterseniz hayatından kısaca bahsedelim ve yazdığı çocuk kitaplarını tanıyalım.

Görkem Kantar Arsoy, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. Şişli Terakki Lisesi'ne başlayıp daha sonra liseyle birlikte üniversite ve lisans eğitimini Amerika'da tamamladı. Öğrenciyken kitapçıda çalıştı. Beyin tümörlü çocuklarla etkinlikler, yaşlılarla ilgili etkinliklere katıldı. Mezun olduktan sonra Pine Manor Üniversitesi'nde Yabancı Öğrenci Danışmanı olarak çalışmaya başladı. Daha sonraları Northeastern Üniversitesi'nde doktorasını yaparken drama, yaratıcı hareket, yaratıcı yazarlık üzerine eğitimler aldı ve çocuklar için yazmaya başladı. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan dokuz tane birbirinden güzel kitabı var. Halen okullarda yaratıcı drama yöntemlerini kullanarak yürüttüğü kitap okuma etkinlikleri ve TEGV'de atölye çalışmaları var. Kitaplarına göz atarsak, hayvanlarla insanların yaşamını irdelediği Zuzu'nun Ormanı; geri dönüşümü farklı bakış

açısıyla çok güzel anlattığı Zuzu Çöplükte. Yazarımız, Zuzu ile Kaplan Yongi’de, zihni bir maymun gibi daldan dala atlayan Zuzu ile Yongi’nin karşılaşması ve yaşadığı andan zevk almayı öğrenmesini harika bir dille anlatıyor. Bu kitaplar sadece çocuklar için değil benden söylemesi. •Zuzu’nun Ormanı (2012) - 7. Baskı •Zuzu’s Forest (2012) 3. Baskı •Puki ile Yaşlı Karga (2013) - 3. Baskı •Zuzu ile Uykucu Baykuş (2013) - 2. Baskı •Zuzu Çöplükte (2014) 3. Baskı •Zuzu and the Sleepy Owl (2014) •Rengarenk Tavşanlar İstiyorum (2014) - 3. Baskı •Hayalperest Çocuk (2015) – 3. Baskı - 9 yaş ve üstü •Ufak ile Tefek (2016) •Zuzu ve Kaplan Yongi Ayşe EVRİM GENÇ

23


KÄ°TAP

24 24


KİTAP

BEŞ ÇEMBER KİTABI Kitabın yazarı ünlü Japon savaşçı Miyamatho Masashi’dir. Yazar 1584-1650 yılları arasında yaşamıştır. Japonlar, Masashi’ye, “Kılıcın Piri” derlerdi. Zen, Shinto dini ve Konfuçyüs’ten etkilenmiştir. Etiğin yanında pratiğin daha öğretici olduğunu söyler, böyle ilke ve sistemlere sahip olmak için çok “Temrin” yapmanın gerekliliğinden bahsederdi. Bir savaşçının, insan olarak evrim yolunda sahip olduğu ilkelerin neler olduğunu anlatan kitabına, insanı tanımakla başlar. Bu tanımlamayı, “Beş Çember” kitabı adı altında ele alır. Kişilik unsurlarını ölümsüz olan “Birey” kısmına kadar tanımlamaktadır. Savaş sanatı olan Ken-do (kılıç yolu) ile fiziksel unsurdan pranik, astral, zihin ve doğru eyleme götüren saf

zihnin aktivitesine; nasıl vakıf olunabileceğinden bahseder. Ken-do’yu iyice egzersiz etmekle sadece fiziğin refleksleri değil, aynı zamanda iradenin gelişimini de sağladığını söyler. Dolayısıyla iradeli bir kişilikle uyum ve dengenin sağlanabileceğini kitabına yansıtır. Bir savaşçı için, enerjinin doğru yere kanalize edilmesi ve yerinde kullanılmasının önemli olduğunu, duygulara tam hâkimiyetin gerekliliğini anlatır. Böylece, zihnin arzulardan arınıp ideal olan forma kavuşabilir. Masashi; tüm bunların nasıl yapılabileceğini bir savaşçı olarak anlatırken, insanı beş boyutta ele alıyor. “Boşluk” kitabını, kişiliğin beslendiği saf zihin; “Ateş” kitabını, birliği göremeyen ayrıntıların kaotik yapısı ile mücadele eden unsur olarak ima

eder. “Rüzgâr” kitabında, duyguları atmosferik ortama benzetir ve burayı kontrol etmenin, ona hâkim olmanın öneminden bahseder. “Su” kitabı bölümündeyse enerjinin doğru kullanılıp yönlendirilmesinin, savaşçının önemli sermayesi olduğunu söyler. “Toprak” kitabı ise fiziğin daha üst olan unsurlardan beslenerek gerçek dengeye, yani evrensel ritmin ahengine uygun olabileceğini anlatır. Yazara göre; savaşçının tutunduğu değerler ve erdemler onu ideal olana götürür. Gerçek bir savaşçı; “iyi”yi ararken “etik”e, “doğru”yu ararken “mantık”a, “güzel”i ararken de “estetik”e önem verir. Ankara Aktiffelsefe Araştırma Grubu

25


GEZİ

'

. DELFI TAPINAGI Tanrılar ülkesi Yunanistan...

26


GEZİ

Pek çoğumuz bazen gitmek,yollara düşmek isteriz. İşte bu yüzden yolunuz Yunanistan’a düşerse Delfi Tapınağı gezip görmek için çok iyi bi şeçenektir. Annemin “Sizin gittiğiniz yol yol değil!” sözüne inat yollardayız. Delfi, Yunanistan’ın ku-

zeyinde 2450 m. yüksekliğindeki Parnasos Dağı’nın yamacında bulunan bir merkezdir. “Parna” Hititlerde ev, mekan anlamına gelir. “Mont” Fransızcada tepe, dağ anlamına gelir. Paris’teki Montparnasse Mahallesi de ismini buradan almıştır. Latin Mahallesi’nde yaşayan bir kısım öğrencinin verdiği isim olarak belirtilir. Delfi, Apollon Tapınağı ile ünlü bir merkezdir. Merkezdir, diyorum

çünkü burası o dönemde dünyanın merkezi (Omfalos Taşı) olarak kabul edilir. Dünyanın her yerinden ziyarete gelenler ile dolup taşar. Sorularına cevap arayanlar burada cevaplarını bulup dönerler. Sokrates’e dünyadaki en bilge kişi olduğunu söyleyen kahine karşılık Sokrates buna inanmamış ve yıllarca gezdikten sonra kahine gelip şöyle demiştir: "Evet, haklıymışsın ben dünyadaki en bilge 27


GEZİ insanım çünkü bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim ve bunu bilen tek kişi benim." Motorsikletlerimizle otoyoldan ayrılıp yavaş yavaş yukarıya doğru tırmanmaya başlıyoruz. Burada küçük bir market bulup bir şeyler alıyoruz. Yaşam sanki durmuş gibi... Parnasos o dönemlerde Tanrıların mekanıymış. Zeus ve Gaia burada yaşarlarmış.Delfi Tapınağı’nın Apollon’dan önce Gaia’ya adanmış bir tapınak olduğu bilinir. Delfi;

Delphoi,

“daup-

hin” yunus sözcüğünden gelir. Delfi’nin M.Ö.800 yılında kurulduğu tahmin edilir. M.Ö. VIII ve VII. yüzyılın ortalarında Apollon’un ünü sayesinde tapınağın önemi artmıştır. Delfi Tapınağı’nın yıkılışı M.Ö. 373 yılında yaşanan büyük bir depreme bağlanır fakat bazı kaynaklar toprak kaymasının neden olduğu yazmaktadır. Benim gördüğüm manzaraya göre de toprak kayması daha muhtemel bir seçenek. M.Ö. IV. yüzyılın sonrasında siyaset nedeniyle Delfi önemini yitirmiş Roma’nın, Yunanistan’ı fethetmesiyle buraya bir stadyum inşa edilmiştir.

392 yılında çok tanrılı kültlerin Roma tarafından yasaklanmasıyla Apollon kültü resmi olarak sona erer. Temiz havası, manzarası ve geçmişten gelen kutsallığı nedeniyle Delfi’ye Hristiyanlar yerleşir, kiliseler ve lüks villalar yapılır. Sabah Delfi’ye geldik güneş yeni doğuyor hava o kadar güzel ki oksijenle dolduruyorum ciğerlerimi, kimseler yok ortada. Apollon, Gaia ve Zeus’un bu stadyumda top oynadığını hayal ediyor; hayaller kuruyorum. Tarihi solumak paha biçilmez bir duygu... Antik kentlerde fotoğraf çekmek en güzelidir. Silik adımları izleriz. Dokununca yorgun yapıların hayat hikâyelerini dinleriz. Oralarda rüzgar bile ayrı bir serin eser. Sanki yüzyıllar öncesinden esiyormuş gibi... Ayrı bir tat vardır ağzımızda, ayrı bir huzur. Büyülenip kalırız bir tapınağa adım attığımızda,o devasa yıkık tiyatrosuna oturduğunuz vakit. Yüzyıllar öncesinde söylenmiş o şarkıları, o coşkuyu belki duyabiliriz. Velhasıl güzeldir antik kentlerde gezmek. Bize anlatılan yoldan, yamacı döne dolana tırmanarak Delfi’yi gezmeye başlıyoruz. Gişeden hemen sonra sur içine

28


GEZİ arasında savaş giderlerini karşılamak için eritilmiş. Bugün her yanımızı saran yılanların bu heykelin zarar görmesinden kaynak-

dalıyor ve antik dönemdeki kutsal yoldan içeriye giriyoruz. Sağlı sollu Atinalıların ve Spartalıların adak anıtlarının konulduğu heykel temelleri, tekli ya da ikili sütunlar yer alıyor. İlk virajdan sonra hemen karşımıza çıkan, Delfi’deki yirmiye yakın döneminde çeşitli kentlerin tapınağa sunduğu değerli eşyaların yer aldığı hazine odaları ya da yapılarından biri olan ve kusursuz bir şekilde restore edilmiş, Apollon Tapınağı’nın önündeki kavşakta, Sultanahmet’teki yılanlı sütunun aynısının röprodüksiyonu bronzdan bir sütun var. Meğerse İstanbul At Meydanı’ndaki birbirine sarılmış üç piton yılanını tasvir eden Yılanlı Sütun (Burmalı Sütun), 324 yılında İmparator Konstantin tarafından Delfi’den alınarak Konstantinopolis’e getirilmiş. Sadece 5 metrelik bölümü günümüze ulaşan bronz sütun M.Ö. 479 yılında Persler karşısında

birleşen Yunan şehirlerinin kazandığı zafer anısına yaptırılmıştır. Bu birbirine sokulan yılanların kenti böceklerden ve yılanlardan koruduğuna inanılır. Zaten heykel Konstantinopolis’e geldiğinden beri İstanbul’daki yılanların ve böceklerin yok olduğu söyleniyor. Tâ ki Osmanlılar gelene kadar... Bunlardan birisi ile ilgili Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde şunları yazar: "Başının bir tanesini kendini bilmez, yiğitlik taslayan biri kılıçla vurarak kırmıştı.” Osmanlıların kırdığı (birini Fatih kargısıyla, diğerini ise kafayı bulan bir Yeniçeri kılıcıyla) yılanların başlarından sadece biri bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde, diğerleri kayıptır. Başlangıçta sütunun üstüne yerleştirildiği düşünülen altın kazan M.Ö. 357-346 yılları

landığı rivayet edilir. Yamaçtaki tribünleriyle oldukça heybetli ve iyi durumda olan büyük stadyuma da sadece dışarıdan bakmakla yetiniyoruz. İçine girip toprağa basmak yasak. Buralarda belirli bir dinsel takvime göre jimnastik, güreş ya da şarkı yarışmaları yapıldığı söyleniyor. Halil KAYA

29


ANÄ°MASYON

30 30


ANİMASYON

Vizyon tarihi: Süre: Yönetmen: Oyuncular: Tür: Ülke:

15 Ocak 2016 1s. 34 dk. Peter Sohn Raymond Ochoa, Frances McDormand, Jeffrey Wright Animasyon (Macera, Komedi) ABD

Hayata iz bırakmak bir yaşam meselesidir. İz bırakmak; ailemizin sağladığı olanaklar, şans gibi birçok etkene bağlanmakla birlikte aslında tek yolu korkularımızı yönetmektir. İz bırakmak; emeğe, hayata, insanlığa değer katmaktır. Değer katacağımız konu ise bizim içimizde gizlidir. Pixar'ın yeni ve muhteşem çizgi filmi bir korku hikayesi. Birçok zayıflığı

olan, hayata diğerleriyle eşit koşullarda bile gelmemiş, her açıdan sıkıntılı bir çocukluğa sahip Arlo'nun hayat ile tek bir bağı vardır: Korku. Hikaye bir erginleme hikayesidir. Erginlemenin ilk aşaması evden ayrılmak, kaybolmak ve tekrar eve dönmenin yolunu bulmaktır. Bu yol, kaçmak zıt kutbunu da doğurur ve Arlo’nun tüm korkuları ile yüzleştiği muhteşem bir macera ortaya çıkar. Cesareti keşif aşamasında güç olaylarla karşılaşır

ancak bunlar kendisindeki güveni ortaya çıkarması, atılganlığını ve yürekliliğini fark etmesi için bir fırsat oluşturmaktadır. Arlo, tüm yol boyunca korkularını yok etmeye çalışır ancak onları yok edemez. Bu macerada korkuları ile nasıl yaşamayı öğrendiğine dair pratik, ilham verici ve eğlenceli bir dünya sergiler. Semra ŞEN

31 31


SÄ°NEMA

32 32


SİNEMA

COLONİA Vizyon tarihi: Eylül 2015 (1s 50dk) Yönetmen : Florian Gallenberger Oyuncular: Emma Watson, Daniel Brühl, Michael Nyqvist ... Tür: Dram, Tarihi, Gerilim Ülke: Almanya, Lüksemburg, Fransa Colonia Dignidad, Pinochet rejiminin yandaşı olan ve 40 yıl içine girilememiş kapalı bir tarikattır. Gözden ırak bir bölgede, kapalı bir çiftlik hayatı sürmektedirler ve bir kez içeriye girildiğinde dışarısı ile bağ kesilmektedir. Pinochet rejiminin Şili'ye gelmesi ile birlikte, işkence edilecek kişilere ev sahipliği yapan Colonia Disignidad'a kapatılan Daniel'e dava arkadaşları dahil kimsenin sahip çıkmaması üzerine, sevgilisi Lena gönüllü olarak bu tarikata katılır. Tarikat, paylaşılmış psikotik bozukluğun hakim olduğu; kadın, erkek ve çocukların ayrı ayrı yaşadıkları ortamda Tanrı'ya hizmet etmektedirler. Pius isimli liderlerinin konuşmaları ve yönlendirmeleri doğrultusunda Tanrı'ya yaklaşmaya çalışan tüm bireyler düzenli madde kullandırılarak uyuşturulmaktadır. Kuralların dışına çıkan kişiler, herkesin önünde cezalandırılmak-

tadırlar. Pius'un en önemli prensibi insanlara fiziksel eziyet olmadan onları etkisiz hale getirmek olmakla birlikte; rejimin yönlendirmeleri doğrultusunda fiziksel işkencelerin de ev sahipliğini yapmaktadır. Tüm bunlar yaşanmakla birlikte, ortamın tüm projeksiyonu ve olan bitenlerle ilgili sadece bir kişinin haberi vardır: Pius. Pius, Pinochet için silah, zehirli gaz vb. her türlü malzeme desteğinde bulunmaktadır. Kontrolcülük ve ceza çok katı uygulanmaktadır. Lena, kayıp sevgilisini bulabilmek adına günlerce Colonia'da çalışır; bölgeyi anlamaya çalışır ama her şey kapalı bir kutudur. Tüm bu süreç içerisinde Pius'un neden bu iktidarı sürdürdüğü sorusunun cevabını aramaktadır. Cevap aslında basittir: Güç, iktidar ve küçük erkek çocuklar. Lena, Daniel'e tüm zorluklar sonunda kavuşur,

ancak Colonia'ya girip çıkabilen bugüne kadar toplam 5 kişi olduğu filmde belirtilmektedir. Onları daha büyük bir problem beklemektedir: nasıl kaçacaklarını bilememek. Bu arayış içinde, büyük ve gizli bir düzenekle karşılaşmaktadırlar. Hikayenin tamamı anlatılmış gibi olsa da, filmi izlediğinizde her sahnede kan dondurucu ayrıntılar sizi karşılamaktadır. En önemli nokta ise; Colonia ile ilgili gerçekler ortaya çıktıktan sonra yıllarca bu konuda bir şey yapılamamış olmasıdır. Bu konudaki yaptırımlar Pinochet'in ölümünden sonra ancak hayat bulabilmiştir. Film, Şili devriminden sessiz bir çığlık gibi... Toronto Film Festivali’nde 2015 yılında özel film olarak ve Berlin Film Festivali’nde gösterilmiştir. Semra ŞEN 33


İNTERNET

Müze Rehberiniz: http://smyrnalegacy.com

34


İNTERNET

Müze rehberiniz: http:// smyrnalegacy.com Hem http://smyrnalegacy.com/ adresinden hem de twitter https:// m o b i l e . t w i t t e r. c o m / smyrnalegacy adreslerinden takip edebileceğiniz güzel İzmir’imizin müze rehberidir. Twitter hesabıyla da “İzmir’in Tarihine Dokunun…” diye sesleniyor bizlere.

Örneğin; “envanter” kısmını tıkladığınızda sanal müze eser fişi ekrana geliyor. Fişte eserin; dönemi, devri, hangi müzede olduğu ile ilgili kısa bir açıklama ve ufak bir görseline yer vermişler.

İnternet sitesi gayet hoş ve sade bir biçimde karşımıza çıkıyor ilk açılışta. Bize 3D müze, harita, envanter ve ören yerleri hakkında bilgiler sunuyor. Ve bizleri İzmir miraslarında yolculuğa çıkarıyor.

Sitenin en güzel yanlarından biri de içerik listesinde müzelerin isimlerini tıklayarak o sayfaya gidiyoruz ve o müzelerde sanal görsel tur yapabiliyoruz. Böylelikle müze hakkında genel bir bilgi sahibi oluyoruz.

Ören yerleri ve harita kısmından da müzelerin nerelerde olduklarına bakabiliyoruz.

Burada hepsini yazmamıza tabii gerek yok ama örnek verecek olursak;İzmir Atatürk Müzesi, İzmir Arkeoloji Müzesi, Efes Müzesi, Bergama Müzesi, Etnografya Müzesi, İnciraltı Deniz Müzesi, Tire ve Ödemiş Müzeleri, Kağıt ve Kitap Müzesi, Mask Müzesi, Ümran Baradan Oyuncak Müzesi gibi birçok müze ve ören yerlerini görebileceğimiz bir site. Türkiye’mizin ve İzmir’ imizin ve tüm değerlerimizin kıymetini bilebilmemiz dileğiyle... Esen TÜRKER

35


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

CAN GOX Bazı ezgilerde kulağın müzikte olur, bazılarında kalbin... Can Gox'u dinlerken dış aleme kendini kapatıp, müziğin seni senden alıp götürmesine seyirci kalıyorsun. Asıl adı Can Göksun olan 1976 doğumlu "Anadolu Blues" sanatçısı, bildik ezgileri kendi tarzıyla harmanlayıp beğeninize sunuyor. "Kaybedenler Kulübü" filminin müziklerini yaparak dikkatleri üzerine çeken Gox, 2013'te "Yalnızım Ben" albümüyle pi-

36

yasaya çıktı. 2016 "Unutma Beni" ve 2017'de "İçimde Ölen Biri Var" single’larıyla sanat hayatına devam etti. Kaybedenler Kulübü’nde Gülce Duru'yla birlikte söyledikleri "My Woman" şarkısıyla; “Yalnızım Ben” albümündeki "Haydar Haydar" şarkısını söyleyenin aynı kişi olduğuna kulaklarınızı inandıramıyorsunuz. Bazı ezgiler kulağınıza, bazıları ruhunuza dokunur... İyi zevk-

ler... Albümdeki diğer şarkılar: 1- Yalnızım Ben 2- Sorma 3- İnanmazsın 4- Asla Bırakma 5- Drama Köprüsü 6- Rüzgâr 7- Dal Goncayı Bir Sa bah 8- Gölge 9- Haydar Haydar Ercüment ÇAVDAR


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

U2 Yıllardır müzik yapan, kökleşmiş ve “efsane” olarak adlandırdığımız bir grup: U2. 1976 yılında kurulmuş İrlanda kökenli bir rock grubudur. Üyelerinin henüz lisedeyken oluşturdukları bu grubun ilk ismi “Feedback”tir. Daha sonra grubun solisti Bono tarafından soğuk savaş yıllarında U2 ismi verilmiştir. Grubun hayranları tarafından sevildiği özelliklerinden biri de sosyal meselelere sessiz kalmayıp grubun her zaman barıştan yana çağrı yapması ve bu çağrıların müziklerine de yansımasıdır. Grubun diğer üyeleri: The Edge (gitar, klavye, vokal), Adam Clayton (bas gitar) ve Larry Mul-

len JR (davul ve perküsyon). 22 kez Grammy Müzik Ödülü alarak rekora imza atan grubun 17 albümü ve sayısız single’ı bulunmaktadır. “En Karanlık” olarak nitelendirilen aslında benim en sevdiğim, en çok dinlediğim; daha düşündürücü olduğunu hissettiğim 1991 yapımı “Achtung Baby” albümüdür. Bu albümü sevme sebebim de albümün içinde “One” şarkısının bulunmasıdır. Albümdeki diğer şarkılar: 1- Zoo Station 2- Even Better Than The Real Thing

34-

One Until The End of World 5- Who’s Gonna Ride Your Wild Horses 6- So Cruel 7- The Fly 8- Mysterious Way 9- Trying to Throw Your Arms Around The World 10- Ultraviolet 11- Acrobat 12- love is Blindness Gruba ait tüm şarkıları dinleyebileceğiniz ve grupla ilgili haberleri öğrenebileceğiniz grubun resmi sitesi www. u2.com’dur. Şarkıları kulaklıkla dinlemeyi unutmayın. Burcu ÖZÇALIŞKAN

37


KÜLTÜR-SANAT

temmuz-ağustos-eylül

şehir kültür rehberi

İZMİR DEVLET TİYATROSU

KUZU MAYDANOZ'UN MACERALARI 03 Ocak Çarşamba 14:00 Urla Atatürk Kültür Merkezi Sahnesi 07 Ocak Pazar 11.00 Konak Sahnesi Çocuk Oyunu KAMELYALI KADIN 04-08.01.2018 20:00 06.01.2018 Cumartesi 15:00 08.01.2018 Pazartesi 20:00 (**)BALE SİHİRLİ DÜNYA 09.01.2018 Cuma 11:00 19.01.2018 Cuma 11:00 04.02.2018 Pazar 14:00 (**)ÇOCUK MÜZİKALİ HEKİMOĞLU 11.01.2018 Perşembe 20:00 13.01.2018 Cumartesi 15:00 (*) OPERA SAMSON ILE DALILA 18.01.2018 Perşembe 20:00

38

DEVLET OPERA VE BALESİ

20.01.2018 Cumartesi 20:00 (*) OPERA MEVLANA'NIN ÇAĞRISI 23.01.2018 Salı 20:00 25.01.2018 Perşembe 20:00 27.01.2018 Cumartesi 15:00 (**) BALE DON GIOVANNI 03.02.2018 Cumartesi 20:00 05.02.2018 Pazartesi 20:00 (*) OPERA YARASA 08.02.2018 Perşembe 20:00 10.02.2018 Cumartesi 11:00 (*) OPERA (*) ELHAMRA SAHNESİ (**) DEÜ SABANCI K.S.BÜYÜK SALON


KÜLTÜR-SANAT

TİYATRO Kaç Baba Kaç 12 Oca2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Ayşen Gruda "Deli Kadın" 09 Oca2018 Sal20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir KONSERLER Koray Avcı 05 Oca 2018 Cum 23:00 Ooze Venue, İzmir Levent Yüksel 13 Oca2018 Cmt23:00 Ooze Venue,İzmir Vega 26 Oca2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir Fatih Erkoç 09 Şub2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Manuş Baba 23 Şub2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir

Bir Baba Hamlet 19 Oca2018 Cum20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Notre Dame Quasimodo Müzikali 09 Şub2018 Cum20:30 Sabancı Kültür Sarayı Hasan Tahsin Salonu,İzmir Çocuk İstiyorum 15 Şub2018 Per20:00 İsmet İnönü Sanat Merkezi,İzmir Bir Zamanlar Gazinoda 22 Şub2018 Per20:30 Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi,İzmir

Leman Sam 03 Mar2018 Cmt20:30 Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu,İzmir Cem Adrian 16 Mar2018 Cum23:00 Ooze Venue,İzmir Ezginin Günlüğü 06 Nis2018 Cum22:00 Hayal Kahvesi İzmir -Optimum

39


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.