Babil 22

Page 1

GÜVEN

En temel güven duygusu yasaya olan GÜVEN duygusudur

MESNEVİ’DE FELSEFE VE FİLOZOF ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞU OLAN ANNE BABALAR İÇİN KILAVUZ YAŞAM AĞACI SEMBOLOJİSİ Ezgi Uzgel Özkan ‘ın Angelika Akbar ile röportajı... SINIRLAR VE HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ KYBELE ANA TANRIÇA



EDİTÖR’DEN Sevgili Okurlarımız, Babil Kulesi’nin bu sayısında yine her biri kendine özgü bilgi, tecrübe ve araştırma sonucu hazırlanmış konuları ele aldık. Sınırlar ve Hayatımızdaki önemi yazısında ifade edildiği gibi “Sınırlar iyiyi içeride, kötüyü dışarıda tutmamıza yardımcı olur.” Neyin içeride neyin dışarıda olması gerektiğine bizler karar veririz. Beynimiz bir süzgeç gibi fikirleri doğru yanlış, iyi kötü, bana uygun veya değil şeklinde yorumlar ve süzer. Ancak bilgi ve fikir arasında fark vardır. Bilgi tektir, fikir ise çoktur. Bilgi objektiftir. En azından öyle olması beklenir. Ancak fikir kişiye, duruma ve zamana göre değişebilir. Doğru

seçimler yapabilmek için referans alabileceğimiz kılavuzlara ihtiyacımız var. Bu noktada dünyaca ünlü Mevlana’ya başvurduk. Felsefe, bilgeliğe duyulan aşk ise ve filozoflar bize yol gösteren kılavuzlar ise Mevlana Mesnevi’sinde felsefe ve filozofları nasıl ele almış ona bir baktık. Mevlana deyince aynı zamanda akla hoşgörü ve sevgi gelir. Ama bizim “sevgi” diye tanımladığımız şey gerçek sevgi midir sorumuzun cevabını “Evrenin Sevgi Bilinci” kitabında aradık. Diyelimki süzgecimizde bir sorun yaşadık ve yanlış seçimler yaptık. Dışımızda kalması gerekenleri ayırt edemedik. Veya direncimiz düştü ve hasta olduk. Bu durumda o

hastalığın da aslında bizi daha doğru seçimlere yönlendirebilecek bir işaret olabileceğini ifade eden “Hastalıklar İyileşmeye Giden Yoldur” kitabını değerlendirdik. Doğru bildiklerimizi çocuklarımıza aktarmak isteriz. Ergenlik hayatımızdaki en zorlu dönemlerden biri olduğu için ergenlik döneminde çocuğu olan anne babalar için bir kılavuz hazırladık. Ve dergilerimizin olmazsa olmazı animasyon ve sinema yazılarımızda bu sayıda “Orman Çetesi” ve “Gravity” filmleri var. Beğenerek okumanız ve paylaşmanız dileğiyle…

Sevgi TEZ


İÇİNDEKİLER ,

YASAM AGACI. . . SEMBOLOJISI

26

08

GÜVEN

GÜVEN En temel güven duygusu yasaya olan GÜVEN duygusudur

e d ’ i v e Mesn lozof e Fi

fe v Felse

10

MESNEVİ’DE FELSEFE VE FİLOZOF

ANA TANRIÇA

KYBELE

16

YAŞAM AĞACI SEMBOLOJİSİ

DEPRESYONU SEÇMEK

30

DEPRESYONU SEÇMEK

32

kül tigin

KYBELE ANA TANRIÇA

ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞU OLAN ANNE BABALAR İÇİN KILAVUZ

SINIRLAR VE . . . HAYATIMIZDAki oNEMi “İç denetim odaklı davranabilmeyi” öğrenmek.

24 4

SINIRLAR VE HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ

36 Ezgi Uzgel Özkan ‘ın Angelika Akbar ile röportajı...


İÇİNDEKİLER

56

40

NİCK CAVE Nick Cave ve Pj Harvey’in beraber yorumladıkları Henry Lee şarkısını sözlerini tam olarak anlamama rağmen çok etkilenmiş ve defalarca dinlemiştim. Ardından bol bol müzik konuştuğumuz bir arkadaşıma bahsedip ona da

dinlemesini önerdiğimde arkadaşım “çok beğendiğin şarkıların sözlerine bir bak kesin senle ilgili bir şeyler vardır diye bir yorum yapmıştı. Bende öyle yaptım. Henry lee’nin sözleri, kendisini bekleyen sevgilisine gitmemesi için sevdiğini bir

bıçakla defalarca öldüren birinin hikayesiydi. (Korkuyorum doktor!!) Ardından Nick Cave in diğer şarkı sözlerini okuma ve dinleme ihtiyacı duydum ve Adgar A. Poe yada başka lirik şairlere benzetebileceğimiz oldukça etkileyici sözler

56

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

IRVIN YALOM

58

44 KARADENİZ VE TARİHİN KIYISINDA ORDU

babil

kulesi Ocak-Şubat-Mart 2014

İmtiyaz Sahibi

YeniYüksektepe Kültür Derneği Bornova Şubesi Adına: Semra Şen Genel Yayın Yönetmeni Semra Şen

KÜLTÜR-SANAT

Yayın Koordinatörü Semra ŞEN Editör Sevgi TEZ Grafik Tasarım Eylem ÖZKAN babilkulesi@ymail.com Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir

5


TARİH

BABİL KULESİ DİLLERİN KÖKENİNE AİT ESKİ BİR İNANIŞ ‘‘Babil yeryüzündeki tüm şehirlerin ihtişamını aşar.’’ Heredot

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Eski Ahit’te Babil sözcüğü Babel şeklindedir; bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve karmaşa, karışıklık anlamındadır. Kuran’da şehrin adı Babil olarak geçer, Türkçe’ye de Arapça’dan geçmiştir Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır. Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral 6

Nebukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine sahiptir. Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir: Babilliler, günümüzde zaman (60 saniye '1 dakika', 60 dakika '1 saat') ve derece hesaplamaları (360 derece daire) için kullanılan 60'lık sistemi geliştirmişler, tapınaklar üzerine dikilen ve günümüzdeki modern gözetleme kulelerine ilham kaynağı olan gözetleme kulelerini inşa etmişlerdir. Babil Kulesinin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli efsaneler vardır. Tevrat’ın Ya ra t ı l ı ş ( G e n e s i s )

bölümünde de kuleden şöyle bahsedilir: “Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim’ dediler. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. ‘ Y e r y ü z ü n d e dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. ‘Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım’.


TARİH Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Tevrat (tekvin 11:1-9) Efsaneye göre Tanrı; bir kule yaparak kendisine ulaşmak isteyen insanların kendini beğenmişliğine ve küstahlığına kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bir doğal felaket yollayarak kuleyi yıkar. Bundan

sonra insanlar dünyanın farklı köşelerine dağılırlar ve farklı diller böyle ortaya çıkar. İsmi verilmemekle beraber Kuran’da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.

9. yy İslam tarihçilerinden elTabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod, Babil'de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. Aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:

1. katı taşı, 2. katı ateşi, 3. katı bitkiyi, 4. katı hayvanı, 5. katı insanoğlunu, 6. katı güneşi ve gökyüzünü, 7. katı ise melekleri sembolize etmektedir.

Kulenin yüksekliğiyle ilgili bilgilere ise sıkça rastlanılmaz ve Yaratılış Kitabı da bu konuyla ilgili olarak herhangi bir şey aktarmaz. Efsaneye göre kule, teraslı bir piramidi andırıyordu. En üstte, Babil kentinin tanrısı olan Marduk’un tapınağı vardı. Buraya halk giremezdi. Eski Yunan tarihçisi Herodot da, her biri ötekinden küçük olarak üst üste yapılmış yedi kuleden bahseder. Asurlular ve Perslerce yıktırılan yapı, İskender Babil’i aldığında yıkıntı hâlindedir. İskender kuleyi yeniden yaptırmak

isterse de erken ölümü bunu engeller. Babiller bu kulede yaptıkları araştırmalar sonucunda burçları bulmuşlardır. Ayrıca yine Babiller bu kule sayesinde tarihte ilk kez ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamışlardır; bundandır ki ay takviminin mucitleri Babiller’dir. Ancak şunu belirtmede fayda vardır. Birçok kişi tarafından ay takviminin mucitleri Sümerler olarak bilinir, bu aslında yanlış değildir ama çok doğru bir bilgi de değildir. Sümerler ayın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplayan ilk uygarlıktır

ancak bir ay yılını 360 gün olarak hesaplamışlardır. Normalde bir ay yılı 354 gündür bunu tarihte ilk doğru hesaplayanlar Babiller olmuştur. Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izah etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır. 7


DENEME

GÜVEN Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan. VICTOR HUGO “Hiç kimseye güvenmiyorum” diye birşey yoktur, “Zamanında o’na güvendiğim için, artık kimseye güvenmiyorum” diye birşey vardır. AZİZ NESİN Bizi hiç aldatmadıkları için, tanımadıklarımıza güven eğilimi gösteririz. SAMUEL JOHNSON 8


DENEME Güven bir duygu değildir .Kanaatlerimiz veya bize verilen sözler temelinde gelişen, karşımızdakine ilişkin bir kanı olarak başlar.Daha sonra, bu kişinin güvenilir olduğuna dair kanıtlar arttıkça, güven, ilişkinin sürekli niteliği haline gelir.Güven, kendimizi duygu ,söz ve eylemlerimiz yoluyla özgürce ortaya koyduğumuzda zarar görmeyeceğimiz sezgisini ifade eder.Birine güvenmek, onun yanında kendimizi koruma ihtiyacı duymamak demektir.Karşımızdakinin en azından kasten zarar verip bizi incitmeyeceğine inanırız. Kısa süre önce tanıştığımız, dürüstlüğü ve sadakati hakkında yeterince bilgi sahibi olamadığımız birine sezgilerimize dayanarak da güvenebiliriz. Yüz ve beden diline ya da güvenilirlik göstergesi gibi duran tavır ve davranışlara dayanarak da birine güven duyulabilir. Bu durumlarda güven, iki kişi arasında gelişen sosyal bir etkinliktir. İnsan davranışları göz önüne alındığında güvenin koşula bağlı olduğu şüphesizdir. Bir şekilde hepimize yalan söylendi ,hepimiz aldatıldık veya yüzüstü bırakıldık. Buna rağmen güvenmek tartışmasız biçimde önümüzdeki en iyi yoldur. Güven duyarken akla yatkın sezgile-

rimize ne ölçüde kulak verdiğimiz çok önemlidir. Güven duygusu insana güç verir. Cömertlik gerektirir. Her insan zayıf zamanlar yaşayabilir ve daha düşük davranışlar gösterebilir. Vermeyi, inanmayı seçmek, aynı zamanda çevremize de güç verecektir. Değer yargılarımız kişiye göre değişen değil, temel insani değerler, yani erdemler olmalıdır. O nedenle en temel güven duygusu yasaya olan GÜVEN duygusudur. Kişiye değil yasaya güven. Kişiye duyduğumuz güvenin haklı ya da haksız çıkması başkalarının nasıl davranmayı seçtiği ile ilgilidir. Yetişkinler olarak, karşımızdaki kişide gördüğümüz ve aynen süreceğini varsaydığımız güvenilirlik değerlendirmesine göre o kişiye güvenip güvenmemenin kendi elimizde olduğunu öğreniriz. Güven kelimesinin latincedeki karşılığı fiducia’dır. Güvene dayalı ilişki, dürüstlüğüne güven duyulan vekille adına eylemde bulunduğu kişi arasındaki ilişkidir. Güvene dayalı ilişkinin temelinde dürüstlük varsayımı ve birinin işleri bizim çıkarımız doğrultusunda çekip çevireceğine duyulan inanç yatar. Yine de saf değiliz. Elinde güç bulunduran herhangi birinin veya kurumun bozulabileceğini biliriz. Bozulmuş insanlarda gücün

çoğunlukla güvenilirliği zedelediğini ve ahlaki bir bellek yitimine yol açtığını fark ederiz. Mark Twain bu durumu nükteli bir biçimde şöyle dile getirmiştir:”Parlamento toplandığında hiç kimsenin yaşamı, özgürlüğü ya da mülkü güvende değildir.” Her işin ustası değil yaptığımız işin ustası olmaya çalışan insanlar – bireyler oldukça dünya daha güvenilir bir yer olacaktır. İnsanlık tarihi boyunca, kendini korumasını bilenlerin hayatta kalma oranı bilmeyenlerden daha yüksek olmuştur. Güven davranışı her zaman cömertlikle elele olmalıdır. Öngöremediğimiz durumlar için temel değerler ve yasa bilgisi, bilgelik hocalarının rehberliği yol gösterecektir. Gelgelelim, gündelik yaşantımızda aslında güvenilir olan insanlardan şüphe edersek, gerçekten önemsediğimiz kişilerle ilişkilerimiz bozulur.Yüreğimizin sesine kulak vermek ve daima etik değerleri hatırlamak ,kendi seçtiğimiz davranışın bu olduğunu ve kişinin davranışından da kendinin sorumlu olacağını bilmek, herhangi bir tehdit ya da tehlikeye karşı izlenebilecek en emin yoldur.

Selim BAYANOĞLU

9


ARAŞTIRMA

e d ’ ve i

n s e f o M loz

e f e s l e F 10

i ev F


ARAŞTIRMA

Akıllı, fikirli kişiler, kılı kırk yardılar. Yüzü güzel dilber ara da, aşık ol. Dere, dere dolan, bir su kuşu tut. Aklı yöneten kimdir? üren “Anlayışını mahveden şeyden ne anlarsın?“ Gözleri dönd talık sofes Tanrı’dır. Peki gönlü ve fikirleri döndüren kimdir? Bu gösterir değildir. Tanrı’nın değiştirmesidir. Hakikatleri sana böyle üşişte. Hakikatleri inkar eden tamamıyla bir hayal peşine düşm mu? tür. Fakat demez ki her şeyi hayal sananda bir hayal olur Gözünü ov da bak!”

Padişahın doğanı ve yaşlı kadın; aşmış, tırnağın “Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini da uzamış. iyi baksın!” Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana dedi. çarpık, daima Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima yampiri gider.” yahut hücum, “Hendese (geometri) bilgilerinin en ince noktalarını bilir, bu dünya ile tıp ve felsefe bilgilerini elde eder! Çünkü onun, ancak bu bilgiler, alâkası vardır... yedinci kat göğe çıkmaya yolu yoktur. Bütün ktir! Hayahır yapısına yarar... ahır da öküzle devenin varlığına deste ahmakşu , vanların birkaç gün yaşamalarına yarayan bu bilgilerin adını lar remizler, ince şeyler kodular.“

Bilgi araçtır, amaç değil! i “Ok atıcılık bilgisi ona engel oldu; fakat gerçekte o dileğ koynunda hazırdı. Hayret; nice bilgi, zekâ ve zekilik, yolilecunun gulyabanisi ve yol kesicisi olmuştur. Cennettek rin çoğu ahmaktır; bu nedenle filozofluğun kötülüğünden kurtuluyorlar. Kendini üstünlük ve boş konuşmaktan arının dır, sana her an rahmet insin. Zekilik, düşkünlük ve niyaz zıddıdır; zekiliği bırak ahmaklıkla uzlaş. Zekiliği yarar, hırs er ve kazanç tuzağı bil; dürüst âşık zekiliği istemez. Zekil na bir sanatla yetinmiştir; ahmaklarsa, sanattan onu yapa k gitmiştir. Çünkü küçük çocuğun annesi onu kucağına alara gündüz ona el ve ayak olur.” 11


ARAŞTIRMA

Eylemin aklı yürütmeye üstünlüğü, “Çok çalışır, çok didinirsen nihayet usanır da sen kendin, akıl bir bağmış meğerse dersin! Felsefeye kapılan adam gibi hani... o da ölüm gününde aklı, kolsuz kanatsız gördü de, 3355. Kararsızca itiraf etti o zaman... Dedi ki: Zeka ile atımızı saçma ve asılsız yerlere sürdük! Gururlandık aldandık da erlerden baş çektik... Hayal denizinde yüzdük durduk. Halbuki ruh dininizde yüzgeçlik hiçmiş... Burada Nuh’un gemisine girmekten başka bir çare yokmuş. “Felsefeye sarılan kişinin aklı, akılla anlaşılabilen şeylere bağlanmış kalmıştır. Akıl bir işi yüzlerce delille ancak anlayabilir.” “Delil ve istidlal ise çabuk kırılan tahtadan ayak gibidir.” Cümlesiyle kanıtların ve sonuçların sürekli bir değişim içindeki dünyada kalıcılığının olmadığını anlatmaktadır. Çağımızda bilim alanında ortaya atılan tezlerin kısa sürede nasıl çürütüldüğünü görmekteyiz. Bugün doğru bilinen şey için yarın yanlış denebiliyor. Eylem de kendini gör ve tanı! “Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak. Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktiranı kıyasla”. Yaptığın işlerde sonuca bakma, yaptığın işle kendine bak ve tanı.


ARAŞTIRMA

Sadece kıyas ve düşünce yoluyla gerçeklere ulaşılmayacağını aşağıdaki şu hikaye ile anlatır; Anlayışlı, hal hatır, yol yordam bilen birisi bir sağıra: ―”Komşun hasta” diye haber verdi. Sağır, kendi kendisine dedi ki: Bu sağır kulakla ben onun sözünü nereden anlayacağım. Hele hasta olur, sesi pek çıkmazsa... Fakat mutlaka da gitmek lâzım. Dudağını oynar görünce ne dediğini kıyas yoluyla kendiliğinden düşünür, bulurum. ‗Ey benim mihnete düşmüş dostum, nasılsın?‘ derim. O, elbette ―iyiyim!, yahut ―Hoşum!” diyecek. Şükürler olsun diye cevap verir, ―Ne çorbası yedin?” diye sorarım. O meselâ, mercimek çorbası diye cevap verir. Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini hangisine tedavi ettiriyorsun, derim. O, filan deyince, derim ki: Ayağı çok kutludur. O iyi adam, kıyas yoluyla tasarladığı bu cevapları düzüp hastaya hal hatır sormaya gitti. ―Nasılsın?” dedi. Hasta ―Öldüm!” deyince, dedi ki: ―Çok şükür!” Hasta, bu sözden hiddetlendi. Sağır, bundan sonra da ―Tedavi için hekimlerden kim geliyor? diye sordu. Hasta, ―Hadi be, defol, Azrail geliyor! diye cevap verdi. Sağır, ―Ayağı pek kutludur, sevin” dedi. Sağır; Şükür, böyle bir zamanda hal hatır sorup komşuluk hakkını gözettim, diye sevinerek dışarı çıktı. Sağır, eşekliğinden tamamı ile aksini sandı. Hasta ise ―Bu, bizim canımıza düşmanmış, onun cefa madeni olduğunu bilmiyormuşuz” diyordu.


ARAŞTIRMA

Dialog ile gerçeğe erişmek. “Dün birisi, âlem, sonradan yaratıldı... bu gökyüzü fânidir, vârisi Hak’dır diyordu. Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratıldığını nasıl biliyorsun? Yağmur, bulutun sonradan yaratıldığını nasıl bilir? Bu değişip duran âlemden sen, bir zerre bile değilsin... öyle olduğu halde güneşin sonradan yaratıldığını ne bilirsin ki?” Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır. Müminle filozof bu işe karar verdiler... mucizelerin devam ettiği zuhur etti; doğru olan galip oldu... bu cevaptan anladım ki âlemin evveli vardır, bu gök kubbe sonradan yaratılmıştır diyen haklıdır. Münkirin getirdiği delilin yüzü daima sarıdır... o inkârın doğruluğuna nerede bir nişane?” Sonuç olarak gerçeğe ulaşmak için tek başına sevgi ve ya tek başına bilgi yetmez, ikisi birlikte olmalı. Bilgi ile sadece fiziki bilgi arzulanmamalı ve bilgi gerçeğe ulaşmakta araç olmalıdır. Mevlana’nın filozoftan kastı sadece sorgulayan ama sonuca vararak eylemlerde bulunmayan sofistlerdir. Mevlana’ya göre felsefe gerçeğe ulaşmak için bir araçtır, bu yüzden felsefeye “şüpheye” saplanıp kalmadan eylem ile, aşk ile ve inanç ile hareket edilmesini söyler.

MESNEVİ’DE ADI GEÇEN FİLOZOFLAR VE ETKİLENİLEN FİKİRLER DIOGENES: M.Ö. 412-323 yılları arasında yaşayan Sinoplu Diogenes, Sokrates‘in ölümünden sonra öğrencileri tarafından kurulan okullardan biri olan Kynikler Okulu‘nun meşhur filozoflarındandır. “Birisi, gündüzün, gönlü aşk ve yanışla dolu olarak kandille gezerdi. Bir herzevekil ona dedi ki: A adam, kendine gel de öyle her dükkânı arayıp durma. Aydın günde kandille ne gezip duruyorsun, bu ne saçma şey? 2890. Adam dedi ki: Her yanda adam arıyorum. O nefesle diri olan kimdir? Bir adam, su pazar, adamla dolu o hür kişi dedi. Adam arayan dedi ki: Bu iki yol ağzı ana caddede öfke ve hırs zamanında dayanan bir adam arıyorum. Öfke ve şehvet vaktinde kendini tutabilen adam nerde?” Mevlana bu beyitiyle Diogenes’i tanıdığını onun bu sözleri ile göstermiştir.

14


ARAŞTIRMA

EFLATUN ve CALINUS Aristoteles paradigmasının tıp ayağını oluşturan hekim Galenos (m.s. 131-220), edebiyatta tıp sembolü olarak kullanılır. O ne derse, o zamanın EFLATUN’U ne buyurursa ona uy, onun buyruğuyla yürü; bırak şu havana uymayı. Ey bizim kibir ve azametimizin ilacı, ey bizim Eflatun’umuz! Ey bizim Calinus’umuz! Vise’nin, Ramin’in, Husrev’in, Sirin’in hikayelerini oku, o ahmaklarin haset yüzünden neler yaptiklarini gör. Aşık da yok oldu, maşuk da. Sözleriyle kimlerden etkilendiğini gösterir. Mevlana “İhvan-ı Safa” cemiyetinin tabirini de çok kullanmıştır, bu da bize tasavvufun bu cemiyetten etkilendiğini ve dolayısıyla Mevlana’nın etkilendiğini gösterir.

Perihan BEZCİ

15


ARAŞTIRMA

ANA TANRIÇA

KYBELE

16


ARAŞTIRMA

Ufak bir çocuğa sorsalar “nereden geldin” diye, leylekler kısmını atladıysa, “annemden” diyecektir. Biz insanlar da, kendimizi, çevremizdekileri, nereden ve nasıl oluştuğumuzu, bugünlere nasıl geldiğimizi, savunmasız bir bebeden güçlü, uyumlu ve sürekli bir yaşam insanına nasıl dönüştüğümüzü, çoğunlukla zor ya da sıkıcı olan yaşamı nasıl olup da aşkla sürdürdüğümüzü, hatta ölmeye nasıl razı olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz ve nedenlere doğru ilk kapı annelerden açılıyor; doğuran, besleyen, büyüten, çoğaltan, öğreten,

eğiten, eriştiren, kollayan…….. İlk kapıyı her yönüyle kavramak zor olsa gerek ki, çok eski çağlardan bu yana, “ana” konusunun işlenmesi hep sürmüş. HER şeyin “ana” ile başladığına atfedilmiş ve başlangıçtaki baba genelde daha arka planda kalmış. Erk*, anada sayılmış ve anaerkil yaşanmış. Göklerin, dünyanın, doğanın, insanların, mevsimlerin hayvanların, tarımın ve toprağın, yerleşimin, düzenin, yönetimin, bilmelerin ve bir çok ritüellerin*… Biz de bu araştırma ile,

bizi bugünümüze getiren “ana”yı ve özellikle Anadolu’da kültleştirilen* Kybele’yi anlamaya ve anmaya çalışacağız. Kybele’nin Anadolu’daki İzleri Anadolu, bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, çok göçebeler görmüştür. Bilinen en eskisi için Hattiler deniyor. Sümerler, Frigler, Luviler, Hititler, Hurriler, Grekler, Yunanlar ve kimbilir daha kimler? Anadolu’ya her yerleşen uygarlık anatanrıça kültü geliştirmiş. Bundan dolayı “ANA”DOLU dendiği rivayet edilir.

Anadolu’da Kybele’nin birçok ismi olmuş; Hattilerde VURUSEMU Sümerlerde Kİ / KUBABA Hurrilerde HEPAT Hititlerde Alacahöyük’te ARİNNA, TELEPİNU Hititlerde Çatalhöyük’te KUBABA Friglerde KYBELE, AGDİSTİS Kapadokya’da MA Yunanistan’da GEA / GAIA / RHEA / HERA / DEMETHER Greklerde METER THEON İDAİA (İda Dağı’nın Hanımefendisi) Roma’da DIANA / TERRA / MATER DEUM MAGNA Mısır’da ISIS Efes’te ARTEMİS, MATER DINDYMENE (Emziren, Anne) Germenler ve İskandinavlar’da FREYJA (Odin’in karısı; doğum, evlilik, ekin vs)

*Erk; bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar *Ritüel; ayin, adet, dini tören *Kült; yerel özellikler taşıyan dini törenler

17


ARAŞTIRMA Uygarlıkların bilinen tarihlerinin uzandığı zamanlarla, arkeolojik buluntuların tarihleri değişiklikler gösteriyor. Avusturya’da bir tren yolu inşaatı sırasında bulunan bir Willendorf Venüs heykelciğinin özellikleri, Kubaba’nınkilerle aynıdır. Bu heykelciğin MÖ. 25.000. yıla ait olduğu belirlenmiş. (2) Anadolu’da Kybele ilk Frigler’de anılmış. Frigyalıların Anadolu’ya gelişleri MÖ.12.yy’da imiş.

KYBELE

18

Makedonya taraflarından gelen Frigler, Gordion (Ankara civarı) merkez olmak üzere, Sakarya, Afyon, Kütahya, Eskişehir civarlarını kapsayan bir alanda yerleşmişler. Frigyalıların EskişehirAfyon arasında, Sivrihisar dolaylarında sırf Kybele’ye tapınmak için kurdukları Pessinus Kenti en çok bilinenlerden. (3)

Yine Konya’nın 52 km güneydoğusundaki Çatalhöyük’ten ve

Burdur’un 25 km güneybatısındaki Hacılar bölgesinden çıkarılan 9000 yıllık eserlerde de Kybele figürlerine rastlanıyor. (4)

Yine Kybele Kültünün devamı olarak rahiplerinin heykelcikleri Antalya, Elmalı Tümülüsü’nden çıkarılmış. (5) Bu ve benzeri birçok yaygın coğrafya ve kültürde Kybele’nin izlerine rastlanmış.

KUBABA

ARTEMİS

İSİS

RHEA


ARAŞTIRMA

GAIA

İspanya Madrid’teki Kibele Çeşmesi

WILLENDORF VENÜSÜ

Antalya, Elmalı Tümülüsü’nden çıkartılmış rahip heykelciği, M.Ö. 7. yüzyıl başı

19


ARAŞTIRMA

620


ARAŞTIRMA Yaratım Mitoslarında Kybele -Kybele’nin Doğuşu “Bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar, birbirlerinden ayırt edilemeyecek halde imişler. Fakat birdenbire ortada bir musiki tınlamış, gökler ve denizler gene bir kâinat teşkil etmekle beraber birbirinden ayrılmışlar. O esrarengiz musiki, Ürinom’un (yani Kybele’nin) doğduğunu ilân ediyormuş. Onun sembolü de “ay” imiş. Bütün Kâinatın yüce tanrıçası ıssız dünyada, boş sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış. Avuçlarını sürüştürmüş ve avuçlarının arasından büyük yılan Ofiyon kayıp çıkmış. Kybele, merak dolayısıyla onunla âşıkdaşlık etmiş. Bu sevgi ve kavuşmanın yuvarlanış sarsıntılarıyla, topraklar devrilip dağlar olmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller toplanmış, birçok sürüngen mahlûklar peyda olmuş. Ettiğine utanan ve pişman olan Kybele, yılanı öldürüp gölgesini –yani ruhunu– yeraltına göndermiş. Kybele, kendi nefsine karşı da âdil davranarak, Hekat adıyla kendisinin bir kısmını da yeraltına göndermiş. Ölü yılanın ortalığa savrulan dişlerinden çoban ve sığırtmaç gibi insanlar peyda olmuş. Bunlar

toprağı sürmesini biliyorlarmış. Ceviz, incir ve üzüm gibi ağaç yemişleri ile geçiniyorlarmış. Madenleri tanımıyorlarmış. İşte bu, taş devriymiş. Kybele gökte, denizde ve karada yaşamaya devam etmiş. Karada adı Rhea olmuş. Soluğu taze çalı ve çiçek kokuyormuş. Gözleri elâ (glaukopis) imiş. Rhea olarak Girit’i ziyaret etmiş. Yalnızlığı dolayısıyla güneş ve buhardan, sevgili olarak, Kronos’u yaratmış. Analık duygusunu ve özleyişini doyurmak üzere, her yıl İda dağının Dikte mağarasında, bir güneş oğlu doğururmuş. Kronos, çocukları kıskandığı için, onları öldürüyormuş. Kybele, bu işe öfkelenmiş, Kronos’un sol elini istemiş, beş parmağını keserek onlardan Daktiller yani beş parmak tanrısı yaratmış. Kybele, altıncı olarak doğurduğu tanrıya Zagreus adını vermiş” (5) Kybele’nin Friglerle başlayan anlatımı yavaş yavaş Yunan Mitoslarına kayarak devam ediyor. Kybele’nin doğuşu böyle aktarıldığında, “Kybele” kavramının tarihi çok eskilere, dünyanın ilk yaratımına kadar uzanıyor diye anlıyoruz. Bu da bize başka başka kültürlerdeki yaratım mitoslarıyla karşılaştırma yolunu açıyor.. en azından bir kaç tanesine değine-

lim… -Antik Yunan’da Yaratım Mitosu Antik Yunan’da da yaratım mitosu benzer akıştadır; Önce Kaos varmış, sonra Gaia (toprak ana) çıkmış ve yıldızlı gök Uranos ile birleşmiş. Bu birleşmeden bir sürü çocuğa gebe kalmış ama çocuk sevmeyen Uranos bunları doğurtturmazmış. Sonunda Gaia bir tırpan ile çocuklarını ortaya sermiş. Bu doğumlar; 12 Titan (6 kız - 6 erkek), 3 Kyklop (tek gözlüler), 3 hekaton imiş ve aslında yine bu kısma kadar olan çocuklar çeşitli doğa yasalarını sürdürme görevlerinde olan çocuklar imiş. Bunların arasında Kronos ve Rhea’da varmış. Gaia, Uranos’la ilgili tehlikeyi sonlandırmak istemiş, oğlu Kronos’u ayartmış ve Kronos babasını kıstırıp erkeklik uzvunu kesmiş. Gaia’nın üstüne sıçrayan kandan intikam tanrıçaları, devler ve nymphalar doğmuş.. Bu arada Uranos’un kopan uzvunun düştüğü sudan, köpükler içinde Aphrodite’e doğmuş. Ve 2. perdede; Kronos ve Rhea kardeşler de evlenmiş.. Ama bu kez de babasına yaptığının kendi başına da geleceğini bilen Kronos, tüm doğan çocuklarını yutuyormuş, 21


ARAŞTIRMA

Rhea, Oğlu Zeus’u doğurmadan önce, bir karataşı kundaklayıp Kronos’a verdi ve o da yuttu.. Böylelikle Zeus doğabildi ve büyüyüp diğer kardeşlerini de kurtardı.. Ve Kronos ve Rhea’dan doğanlar yeni dönem tanrıları oldular; Hera, Hestia, Demether, Hades, Poseidon, Zeus Ve bu tanrı ve tanrıçalar da, uygar insanın yöneticileri oldular. Antik Mısır’da Yaratım Mitosu 22

Mısır’da Heliapolis Panteonu aktarılırken, Atum-Ra ile başlayan yaratım sürecinde; Tefnut (nem) ve Shu (hava), sonra Geb (yeryüzü) ve Nut (yıldızlı gökyüzü) yaratılmış. Geb ve Nut’tan da 4 tanrı doğmuş; İsis, Osiris, Seth, Neftis. Osiris’e kadar olan ilk yaratılmışlar kısmında daha çok yeryüzünün ve doğanın başlaması, Osiris’ten sonra olan yaratılmışlar kısmında da artık uygar insan yaşamın başlaması gibi düşünülebilir. Ayrıca Osiris Mitosu’nda da yukarıdakine benzer kısımlar vardır; Osiris de İsis’le tam kavuşama-

dan öldürülmesi, bedeninin parçalara ayrılması, cinsel uzvunun kayıp olması, bu uzvun Nil Nehrine katılması ve yaşamın sürekli tohumlanması gibi. İsis’in bir şekilde bu uzuvdan gelen tohumla Horus’a gebe kalması, oradan da yaşamı ve işleyiş yasalarını yönetmeye başlaması gibi. Yine ay’ın parlak haliyle temsil edilen Ana tanrıça İsis’in, ay’ın görünmeyen yüzünü de temsil eden kardeşi Neftis de vardır. Arada hile ile de olsa Osiris’in Neftis’ten de bir çocuğu olur; karanlıkların ve göç eden ruhların rehberi Anubis!


ARAŞTIRMA Başka bir çok medeniyete de bakılsa, benzer bir yaratım görülecektir. Tek olan ayrışıyor, düalite başlıyor, çoğalmaya geçişte bir duraksama ve çatışma oluyor ve yaratımı daha belirgin hale getiren toprak, kendince göks el olandan alacağını alıp çoğalıyor, yaşamları doğuruyor, besleyip büyütüyor, yönetiyor ve gerektiğinde de yok ediyor. İlk unsur olmadan (gök) kendisi de olmaz ama ilk unsur hep bir şekilde ortadan kalkıyor ve aslında onu eserlerinde yaşatan hep toprak ana oluyor. Bu nedenle ana tanrıçaları bilmek, eserlerinin kıymetini anlamak, onları da işleten nedenleri kavramada önemli bir basamak, değil mi? Yine fark edilen o ki; toprak ana ile başlayan yaratımın diğer aşamalarında, anatanrıçalık, diğer kuşak tanrıçalara da belli vurgulu özelliklerle geçiyor. Kybele, Geb, Gaia; ilk toprak ana, yer küre olmuş. Doğayı doğurmuş, insanların yaşamlarını sürdüreceği tüm doğa nimetlerini, suları, dağları, tarımı, mevsimleri, göğü, yeri denklemiş. Sonraki kuşak ana tanrıçalara bakacak olursak; İsis de Rhea da, çoğalmanın yanısıra evliliği, kutsal olanı, nesillerin düzenini, yerleşimleri ve anaerkil yönetimlerin

işleyişini kurmaya çalışmışlar. Bu nedenledir ki, İsis’te de, Rhea’da da, Kybele’de de, başlıklarında kule benzeri aksesuarlarla tasvir edilmiş. Bunlardan da Horus ve Zeus gibi, insanlığın has mücadelesini başlatacak Tanrılar doğmuş. 3. Kuşakta da anatanrıçalara rastlanıyor ve bunları da artık daha da branşlaşmış anatanrıçalar gibi anlayabiliriz. Kimi doğumları (Artemis, Hekate), kimi doğum için coşkunluk verecek ilhamsal aşkları (Aphrodite, İştar, İnanna, Venüs, Diana) kimi korunacakları (Athena, Artemis), kimi tarımla besleyiciliği (Kubaba, Kybele, Demether, Ceres, İştar), kimi avcılıkla besleyiciliği (Athena), kimi ocakfırıncılık-çanak çömlek gibi evcil işleri (Hestia, Kubaba, Athena) kimi de daha tekstil işlerine ilişkin ilimler konusunda (Athena, Kybele) insanlığa rehberlik etmişler, yani arketip olmuşlar.

medeniyetlerimuzesi.gov. tr/belge/1-55025/neolitikyeni--cilali-tas-cag.html 5-Ana Tanrıça Kültü-Elif Ersoy, Anadolu Aydınlama Vakfı 6- YYT Dergileri-58.sayı, Anadolu’da Ana Tanrıça, Zeynep Elkırmış 7-Türk Kültüründe Kadın Şaman, Prof. Dr. Fuzuli Bayat 8-Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi I, Mircea Eliade 9- YYT Dergileri-6.sayı, Kibele, Lili Romero 10-http://www.hurriyet. com.tr/yazarlar/4782789. asp?m=1 / Bekir Coşkun 20 Temmuz 2006

Neslihan USUĞLU Bu yazımızın devamı bir daha ki sayımızda yer alacaktır.

Kaynaklar 1-http://www.mitolojiler. com/etiket/galyalilar-kimdir 2 - h t t p : / / t r. w i k i p e d i a . org/wiki/Willendorf_ Ven%C3%BCs%C3%BC 3-http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov. tr/belge/1-55020/frigkralligi.html 4-http://www.anadolu-

23


DENEME

SINIRLAR VE . . . . HAYATIMIZDAki oNEMi “İç denetim odaklı davranabilmeyi” öğrenmek.

24


DENEME Sınır, kişinin kendine ait özelinin işgali sırasında “hayır” ve “dur “diyebilmesidir. İç dünyamızda zihnimizde ve duygularımızda sınır koyabilmek daha soyut ve anlaşılması zor bir durumdur. Zihinsel ve duygusal sınırlar aynı zamanda kişiyi tanımlamakta kullanılır. “Konuşurken sözünün kesilmesinden hoşlanmaz” ya da “işi onun için çok önemlidir” gibi. Kişinin yaşamına sınır koyması ona aynı zamanda özgürlük hakkı tanır. Yani ben yaşamımla ilgili kararları kendim alıyorum ve başkalarının müdahalesinden rahatsız olduğum durumlara “dur” diyebiliyorum, sınır koyabiliyorum anlamına gelir. Sınırlar iyiyi içerde, kötüyü dışarıda tutmamıza yardımcı olur. Ancak bunun için kişinin “iç denetim odaklı davranabilmeyi” öğrenmiş olmamız gerekmektedir. Bu durum her şeyin neden ve sonuçlarını kendinde arama anlamındadır. İç denetim odaklı kişi karşısındaki durum veya kişilere sınır koyabildiği takdirde doğru düşünce ve hareketlerle “iyi” olanı yakalayabilecektir. Tam tersi düşünen dış denetim odaklı kişi ise sınır koymada yetersizdir çünkü onu yöneten

dış etkenlerdir. Hayatındaki her şeyin sebebi başkaları sonucu kendisidir. Övgülerden şımaracak, eleştirilerden yıkılacak sürekli bir duygusal döngü halinde olacaktır. Bunun en önemli sebebi sınır koyamaması ve çevresi için yaşamasıdır. Fiziksel sınırlara örnekler; derimiz, evimizin duvarları.. İçtekini dışa karşı korur. Hayır kelimesi sözel olarak sınır koyma aracıdır. Bu konuda sorun yaşayan hayır diyemeyen kişiler dışarıdan gelen taleplerden ve baskıdan çok fazla etkilenir. Kendini tanı! Kendini tanımayan yani kendini yönetemeyen kişiler sınır belirleyemezler çünkü sınırları değişkendir. Krizlerle başa çıkamaz stres durumlarında sınırsızlaşabilir, gereksiz durumlarda ise inatlaşarak sınır koyabilirler. Bir başkasının sınırlarını aşmaya çalışmak onu istismar etmektir.

kendi düşüncelerini bir başkasına kabullendirmeye çalışmamalıdır. Kişinin kendi özgün düşüncelerine sahip olabilmesi için zihnen büyümesi, doğayla uyum içinde olması, fikir değil bilgi sahibi olmayı öğrenmesi gerekir. Aynı zamanda düşündüğü gibi yaşama bilgisi de işin içine girmelidir. Tüm bunlara sahip olan kişi hayatı ile ilgili sağlıklı kararlar alabilecek gerektiği durumlara “hayır” demeyi ve sınır koymayı öğrenecektir.

Nazan KESKİN

Sınır koymak demek aynı zamanda duygu ve davranışlarının sorumluluğunu da almak demektir. Kişi kendi düşüncelerine sahip olmalı, başkalarını dinlemeli, değerlendirmeli fakat kendi özgürlüğünü korumalıdır. Aynı şekilde

25


DENEME

,

YASAM AGACI. . . SEMBOLOJISI

26


DENEME Yaşam ağacı diye bir ağaç gerçekten var mıdır? Yoksa bu bir mit midir? Yaşam ağacı bir mit ise, “mit” nedir? Mit bize ne öğretir veya biz mitlerden neler öğreniriz?

Mit, yaşanmış şeylerin, zaman içinde zaman unsurunu yitirmiş halidir. Mitolojiye bu açıdan bakınca, mitoloji psikolojiye dönüşür ve bir arketip olur. İnsan bu durumda, bunlar daha önce acaba var mıydı, somut mu soyut mu diye düşünür. Saf zihin, bütünü görür. Gizli olan şeyin sembollerle yansıtıldığından, bir miti algılamak için biraz zeka kullanılmalıdır. Sembolleri anlamak bütünsel kavrayan bir zihne ihtiyaç vardır. Maddecilik algılamayı zorlaştırır. Bencil ve spekülatif bir yapısı olan somut zihin bize bu konuda doyurucu bir cevap veremez. Mitin arkasında gizli ve örtülü olan sembol sadece bir kültüre ait değildir. Var olmanın özünü ifade eden şeyin dışa vurumu semboller ile olur. Sembol ihtiva etme anlamı taşır. Semboller birçok şeyi gizler. Gizli olanın ifadesidir. Sezgiseldirler. Somut zihin ve akıl bunun yanında zayıf kalır. Sembol kültür öğesi değildir, geneldir ve evrenseldir. Mesajlar nettir.

Yaşam ağacı böyle bir semboldür. Tüm uygarlıklarda aynıdır. Nereye giderseniz gidin kültürlerden bağımsız bir anlam taşır. Platon: “Tanrı her şey ortaya çıktığında tanrılar geometrik şekillere ve sayılara göre yaratılmıştır” der. Her şey semboldür. Semboller, sembolojiyi oluşturur. İnsanlık tarihidir. Semboller duyular aracılığı ile algılanmaz. Sezgisel oldukları için algılamak için içsel bir algı gerekmektedir. Her şey kutsal mıdır? Kutsal nedir? Var olan her şey kutsaldır. Eğer kutsalsa, kutsal dini bir ifade midir sorusu akıllara gelir? Kutsal din ötesi bir şeydir ancak dini de kapsar. Din, kutsalı ortaya çıkarmaya çalışan yollardan biridir. Bilim, sanat, felsefe ve politika kutsalı tanıtan ifade eden şeylerdir. Dinin ötesinde olan neyle ölçülür? Kutsalı algılayabilmek için yüksek bilince ihtiyaç vardır. Madde katında kutsalla temas edemeyiz. Bilinç ne kadar yüksekse asansör yukarı çıktıkça bütünü görme netleşir. Yüksek bilinç kişiyi kutsal olanla temas ettirir. Kutsal, birlik olma durumudur, düzeni ifade eder. Kaosun düzene dönüşümüdür. Kutsalı algılamak manas ve üzeri bir bilinçle olur. Kutsala iyi niyet, etkin çalışma ve hizmet etme ile temas edilir. 27


DENEME Doğanın dili var olan bilgileri bize sunar. Somut zihin, soyut olanı somuta çevirir. Tanrıların görevi aşağı inmek bizim görevimiz yukarı çıkmaktır. Arketip dediğimiz şey; Platon’un idealar dünyasında bahsettiği her şeyin ilk örneğidir. İlk örneği anlayabilmemiz için şöyle bir yol izlenir: Soyut ~Arketip (kutsala temas) ~ mitos (sayılar) ~semboller~ ritüeller (bedeni hareketler) ~somut Saf zihin, kahramanca ödül beklemeden doğru eylemi gerçekleştirmek için çalışır. Doğru eylem yoluyla yani bilinçli, gönüllü ve sürekli olarak kutsalla temas eder. Kutsalı anlayabilmemiz için soyutun somut ifadeleri olarak mitoslar ve semboloji kullanılır. Örneğin

namaz sembolik bir eylemdir. Hem somut hem de soyut anlamlar içermektedir. Kişinin sadece görünen şekil kısmına odaklanarak kıldığı namaz ile onun sembolojisini anlamaya çalışarak kıldığı namaz arasında farklılıklar vardır. “ Yaşam ağacı” soyut bir konu. Şamanizm’de ”Gök cisimlerinin asıldığı kozmik ağaç” şeklinde bir tabir var. Noel ağacının yaşam ağacı sembollerinden biri olduğu söyleniyor. Bütün gök cisimleri görünmez ipliklerle birbirlerine bağlıdır. Demir kazık yıldızı (sirius) göbek bağıyla bağlıdır denmiş. Antik inanışlarda bu ağacın var olduğuna, tüm gök cisimlerinin irtibatta olduğuna dair görüşler var. Peki bu bağları neden görmüyoruz? Var olan hiçbir şey boşlukta değildir, ince

yapıda madde vardır her şeyi birbirine bağlar her nesneyle bağlandığı için her şey birbirini etkiler. Kyballion yasalarının ilki derki “evren zihinseldir.” Bütün var olan evreni algılamak zihinsel yapıda olur. Ağaç sembolojisi her şeyin aslında birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Ağaç, sembolojisini bilmeyen hiçbir kültür yok. Ağaç tanrının bir görüntüsüdür. Ağaç yaşamın yaratıcı gücüdür. Ağaç kutsalın tezahürüdür. Bu nedenle ağaçla insan arasında bağ oluşmuştur. Ağaçla çok iyi geçinen kültürler mevcut. Bir Kızılderili bir ağaca ihtiyaç duyduğunda ağacı önce selamlıyor. Ondan başka bir şeye dönüştürmek için izin istiyor ve tam verimle kullanmaya çalışıyor. Kutsalla olan bağımız zayıfladıkça kendimizi gitgide yalnız hissediyoruz. 1. Kozmik ağaç: Yaşamsal ilkenin ifadesidir, bedenlenmesidir. Reenkarnasyon ölür dirilir ağaçlar mevsimlere göre hareket eder bu döngüsellikten dolayı süreklilikten dolayı yaşamın ebediliğini ifade eder sonsuza değin devam eder. Diğeri ise ölümsüzlüğü ifade eder kozmik ağaç ters ağaçtır. Üç unsurdan oluşur ve insanın bu ağaca kutsal bağlarla bağlı olduğu söylenir. Axi mundi ─dünyanın merkezi Omfolos ─dünyanın kalbi Gök, yer ve yer altı─ 3 unsur

28


DENEME 2. Hayat ağacı: Ölümsüzlüğü ifade eder. Gılgamış destanında ölümsüzlük otu gibi, Anadolu’da da Lokman Hekim ölümsüzlük bilgisini arar. Ölümsüzlük bilgisi için çabaya ihtiyaç var. Aşamalardan geçilir. Mitolojilerde ağacın dibinde canavar vardır. Canavar da kişiliğimizi ifade eder ölümsüzlüğü bulunca kişilik ortadaysa ulaşılmaz inisiyatik durumu ifade eder. Hayat ağacı, inisiyatik bir durumu ifade eder. İnisiyatik yol~ erme yolu ~kamil insan olma yoludur. 3. Bilgi ağacı: Maddi olanın feda edilmesini ifade ediyor. Bilgi ağacı, bilgiyle ilgilidir. Doğada var olan her varlık bize kendi bilgisini sunuyor. Biz alabiliyorsak, alırız. Sezginin merkezi ve ilham kaynağıdır. Tevrat’ta bununla ilgili bir hikaye var. Adem ile Havva hikayesinde 2 ağaç var. Bilgi ağacının meyveleriyle Havva’yı kandırıyor. “Bilgili olursun, Tanrılaşırsın” diyor. Diğer meyveyse ölümsüzlük meyvesi. Bilgi ağacının kökü dünya üzerindedir. Ve dünyaya bağlıdır. Bilgiyi dünyada öğreniyorlar ve yukarı çıkmaya çalışıyoruz. Dualiteyi temsil eder. Ağaç sembolojisi bize kutsala yükselişi, döngüselliği, evreni, kozmosu, bilgiyi ve kötüyü tanıtıyor. Bütün kültürlerde yaşam ağacının ilk anlamı: ”biz evrenle bir yaşayan var-

lığız”. Kendimizi yaşamın uyumlu bir parçası yaptığımız müddetçe varız. - Bilgi ağacına yılan sarılıdır - Hayat ağacı elma gibi bir meyvesi vardır - Kozmik ağaç, ters bir ağaçtır Kutsala bağı ölümsüzlüğü döngüselliği evreni kozmosu bilgiyi iyiyi kötüyü anlatır. İlk anlamı biz evrenin içinde evrenle birlikte yaşayan varlığız. Uyumlu yaptığımız sürece özgürleşip, olmayı gerçekleştiriyoruz. Küçük neyse bütünde odur. Fraktellerde de ağaç formatı vardır. Sinir hücresinin de çıkıntıları da ağaç şeklindedir. Hücreye şekline veren ağaca benzer. Buda’nın hayatında d ü n ya d a n önceki gezenlerin hayatını anlatan kitaplar ayda maymun olup insanlara yardım ettiği anlatılıyor. Sfenksler 300 bin yıllık sfenksin ayakları denizin içinde olduğu söyleniyor.

Hakan ECE

29


DENEME

DEPRESYONU SEÇMEK Zihnin insan için görevi süzgeç olmaktır. Beyindeki fikirleri doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, bana uygun ya da değil şeklinde yorumlar ve süzer. Burada bilgi ve fikir arasındaki ayrım da gözden geçirilmelidir. Bilgi tektir, fikir ise çoktur. Fikir bilginin yorumudur özden uzaklaşmasıdır, bilgi objektiftir, değişmez fikir ise kişiye göre değişir ve tartışılabilir. 30

İnsanın hayatıyla ilgi-

li anlam arayışı ergenlik dönemiyle başlar. Ben kimim, neden dünyaya geldim, neden varım?.. Kişi tüm bunları kendi fikirleri ve psikolojisi ile yanıtlamaya çalışır. Bunu yaparken de bazı kişileri, fikirleri, kitapları ve düşünürleri referans alır ve onlardan etkilenir. Zihin işte burada devreye girer. Yapması gereken ayırt edici olmaktır. Örneğin bayat bir pasta ile taze bir pasta arasında seçim yapması gerek-

tiğinde sağlıklı bir zihin doğal olarak taze pastayı seçecektir. Çeşit çeşit taze pasta olduğunda da damak zevkine uygun olanı seçer. Burada devreye kişisel özgünlük girer. Aynı mantık fikirler konusunda da uygulanmalıdır. Ancak bu fikirlerin gerçeğe en yakınını seçmek bizim için önemlidir. Bunun için de ayırt etmeye yarayan bir takım soru


DENEME doğa kendi üzerine düşen görevi doğal olarak en güzel şekliyle yerine getirmektedir. Hiç biri d epresyo na girmez, hiçlikte boğulmazlar. Bırakın insanlığa, kendine faydası olmayan yitik kişilerin söylediklerinden etkilenmezler.

ve cevaplar olmalıdır. Bu fikir benim bencilliğime mi hizmet ediyor yoksa genelin faydasına mı? Bu fikir benim ilerlememi sağlıyor mu yoksa geriletiyor mu? (Zihin durmaz. İlerlemiyorsan geriliyorsundur. Bunama ve demans ilerlemeyi bırakan zihinlerin bir sonucudur.) Stoacı filozoflar insanın varoluş amacını bulmasında doğayı örnek almaları gerektiğini söylerler. Güneş her gün doğmakta ve dünyayı ısıtmaktadır. Ağaçlar, çiçekler, arılar, karıncalar tüm

İnsan vücudu doğanın en güzel örneklerinden biridir. Her bir hücre, doku, organ görevini sorgulamadan, en iyi haliyle yerine getirir. Ancak bazen hücrelerden biri tıpkı insanoğlu gibi görevi olan şeyi yapmayı reddeder, farklılaşır ve çoğalır. İşte vücutta kanser bu şekilde meydana gelir. İnsanoğlu içinde hayattaki amacını bulamamış, zihnini doğru şekilde süzme görevinde kullanamayan kişiler tıpkı vücuttaki kanser hücresine benzerler. İçinde bulundukları grubu (bu işi olabilir, ailesi olabilir) ruhen çökertirler. Bu kişiler durumlarını çoğu

zaman zekâlarının çokluğuna buna bağlı olarak ta çevresi tarafından anlaşılamamaya bağlarlar. Birçoğu entelektüeldir. Çok şey bilirler (nasıl bir bilgi??) ama bildiklerini hayata geçirme konusunda hiçbir faaliyetleri yoktur. Sürekli eleştiri halindedirler. Her şeyi, herkesi eleştirirler. Aileleri onları anlamıyordur, iş berbattır, sistem çökmüştür. Eleştirerek bir şeyleri değiştireceklerini zannederek sürekli düşünürler, öfkelenirler, konuşurlar, tartışırlar. Oysaki değiştirilecek tek kişinin aslında yalnızca kendileri olduğunu fark edemezler. Dünya bir savaş alanıdır ve bahsedilen savaş aslında bir iç savaştır. Fakat bu insanlar dışarı ile savaşmaktan, onları değiştirmeye çalışmaktan kendilerine dönüp bakmaya fırsat bulamazlar. İnsanlar var oldukları hayatta yapabileceğinin en iyisini yaparak doğal sistem içerisindeki yerlerini almalıdır. Kişi bir anne ise çocuklarına model olacak kadar iyi bir anne, bir çalışansa işinde yapması gerekenleri en iyi şekliyle yapan bir çalışan olmalıdır. Yapmamız gerekenler bizim sanatımızdır. Bir sanatçı gibi günlük hayatımızı yaşadığımız takdirde tüm evren kendi mükemmeliyeti ölçüsünde var olmayı sürdürecektir. Nazan KESKİN 31


DENEME

32


DENEME

ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞU OLAN ANNE BABALAR İÇİN KILAVUZ *ERGENLİK: Çocukluktan yetişkinliğe biyolojik, duygusal, zihinsel anlamda geçiş dönemidir. *KENDİ ERGENLİK DÖNEMİMİZİ HATIRLAYALIM: O dönem yaşadığımız sorunları hatırlayalım. Bu, bizim çocuğumuzla empati (kendini karşısındakinin yerine koyma) kurmamızı kolaylaştıracaktır. *ERGEN ÇOCUĞUMUZUN ÇOCUKLUK DÖNEMİ NASIL GEÇTİ? Çocuğumuzu yeterince sevdik mi? Onunla her gün ilgilendik mi? Sevgi deposu dolu olan çocuk ergenlik dönemini daha rahat ve daha az sorunla geçirecektir. *ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞUMUZ BÜYÜK BİR BİYOLOJİK DEĞİŞİM GEÇİRİR. ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞTE YAŞANAN SORUNLARIN BİR ÇOĞU NORMALDİR. Çocuğumuz, *Okul veya günlük hayatında hiçbir sorumluluğunu yerine getirmiyorsa, *Aileden tamamen kopmuş ya da tam tersi aşırı bağımlıysa,

*Yaptığı hatalardan ders almıyor ve tekrarlıyorsa, *Pişmanlık duymuyor ve yaptığı hataların sorumluluğunu başkalarına yüklüyorsa, *Aşırı kontrollü veya duygu ifadesi azsa, *Kendine güveni azsa ve yaşına uygun kararları kendi veremiyorsa, *Kendi cinsiyetiyle değil karşı cinsle özdeşim kuruyorsa, *Hiç arkadaşı yoksa ya da arkadaşlarıyla ilgili hiçbir şey anlatmıyorsa, *Kuralları hiçe sayıyor kendisine ve çevresine zarar veriyorsa, *Aşırı mutsuz ve karamsarsa, VE BU SORUNLAR ARADA BİR DEĞİLDE SÜREKLİ YAŞANIYORSA BİR UZMANDAN YARDIM ALMAK GEREKEBİLİR. *YAŞADIĞIMIZ SORUNLARIN BİRİNCİ ÇÖZÜMÜ ÇOCUĞUMUZLA SAĞLIKLI BİR İLETİŞİM KURMAKTIR. *ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞUN TEMEL KAYGISI; -Varolmak -Güvenmek -Farkedilmektir. ÇOCUK VARLIĞINI FARKETTİRMEK İÇİN DOĞRU YA DA YANLIŞ HERŞEYİ YAPAR.

*ÇOCUKLA İLETİŞİMİN İLK BASAMAĞI “EMPATİ”DİR. KENDİNİZİ ÇOCUĞUN YERİNE KOYUN: -Vücudunuzda bir hormon bombardımanı var. -Çocuk musunuz yetişkin mi belli değil. -Sinirleriniz çok çabuk bozuluyor ve kimse sizi anlamıyor. -Aileniz size hiç yardımcı olmuyor. -Gidilen bir okul, verilmesi gereken sınavlar ve ilerde ne olacağım kaygısı taşıyorsunuz. *ÇÖZÜM ÖNERİLERİ *Arkadaşlarına müdahale etmeyin ve eleştirmeyin. Onları tanımaya çalışın. Örneğin eve yemeğe davet edin, gerekirse aileleriyle tanışın. *Çocuğunuzu başkalarıyla ya da kendinizle karşılaştırmayın. Aynı şeyi o size yapsa (Komşunun annesi/babası senden çok daha iyi bir anne/baba) nasıl hissedersiniz? *Ergenlik dönemi ile ilgili bilinçlenin ve çocuğunuzu bilinçlendirin. Mümkünse anne kız çocuğu, baba erkek çocuğu bilgilendirmelidir.

33


DENEME *Asla başkalarının yanında sorunlardan konuşmayın. Tam tersi onunda duyabileceği şekilde çocuğunuzu övün. *Öfke kontrolünü öğrenin. Öfkenin birincil ilacı zamandır. Sinirlendiğinizde kendinize ve çocuğunuza zaman tanıyın ve sakinleştikten sonra meseleyi halledin. *Çocuğunuzdaki fiziksel değişikliklerle ve ses tonu ile dalga geçmeyin. Bu durum ilerde konuşkan olmamasına, içe kapanıklığının artmasına sebep olabilir. *Giysilerini, saçını, makyajını hoş görün. Bir süre sonra kendiliğinden değişecektir. Tepki verirseniz inatlaşır ve değiştirmez. *Çocuğunuzla arkadaş olmayın. Siz onun anne babasısınız. *Ergenler bazen yalnız kalmak isterler bu durumda ısrarla odalarına girmeye çalışmak ya da yanımızda tutmak yerine beklemek ve uygun zamanda nedenini sormak gerekir. *Ergenle çatışmanın asıl nedeni; çocukla iletişim kuramamak, sırf öğüt verici ve yasaklayıcı tavırlardır. *Annelik babalık sadece ergenin parasal ihtiya34

cını karşılamak d e ğ i l , annelik babalık yaparak duygusal anlamda banka gibi olmaktır. Günde en az yarım saat çocukla vakit geçirilmelidir. *Yaptığınız sohbetlerde eşit konuşma olsun ve nasihat olmamalı. *Aile ile ilgili konularda ergenin de söz hakkı olmalıdır. Söz hakkı olanın sorumluluğu da olur. *Ergene büyük misyon yüklememek gerekir (geleceğimi sana bağladım). Çocuk kaygı ve yetersizlik duygusu yaşar. *Ergenlik döneminde evlilik tamamen yanlış bir karardır. Bu k o nuda eğer ergen b i r girişimde bulunursa

kesin ve net olarak kabul edilmemeli, nedenleri araştırılmalıdır. *Aşırı baskı ergeni evden ve okuldan uzaklaştırır, davranış ve uyum sorunları ortaya çıkar. *Soğukkanlı olun. *Hoşgörülü davranın. *Ergenlik döneminde internet kullanımı ciddi bir davranış problemidir.


DENEME İnternetin mutlaka filtrelenmesi ve zaman olarak sınırlandırılması gerekir. Çocukla ortak karar alınmalıdır. Beraber alınan karar lara bireyin uyma olasılığı daha fazladır. Bazen anne babalar çocuğun tavırlarını dönem özelliklerine ait olarak değil de kendilerine kasıtlı olarak yorumlayabilirler. Bu nedenle gerçek nedene inilmelidir. *ERGENLERLE İLETİŞİMİN ALTIN KURALLARI

LARINI ÇALIŞIN.

YAKALAMAYA

*İLETİŞİM KATİLLERİNDEN SAKININ *Emir verme, yönetme: “Yapman gerekir.. yapacaksın…yapmak zorundasın.” *Uyarma tehdit etme: “….yapamazsın….ya yaparsın… yoksa.” *Ahlak dersi verme: “..yapmalıydın..senin sorumluluğun…şöyle yapmak gerekir.” *Öğüt verme, çözüm getirme, fikir verme: “ben

ma: çok güzel…haklısın o öğretmen berbat birine benziyor…” *Ad takma gülünç duruma düşürme: koca bebek… Süpermen…geri zekalı” *Güven verme, teskin etme: aldırma, boş ver düzelir…hadi biraz neşelen.” *Neden ve niçin soruları sorma. * ÇOĞU İLETİŞİM KATLİ KASITSIZ VE KALICIDIR. ÇÜNKÜ KATİL SORUNUN FARKINDA BİLE DEĞİLDİR. *YAPILMASI GEREKEN “ETKİN DİNLEME” Yİ ÖĞRENMEKTİR. *SEN YERİNE BEN MESAJLARI KULLANIN *EBEVEYN ÇOCUĞUN MODELİDİR. *SEVGİYİ GÖSTERMEK VE SEVGİ DEPOSUNU DOLU TUTMAK ÖNEMLİDİR. *ÇOCUĞUNUZU DİNLEYİN VE KENDİNİ İFADE ETMESİNE İZİN VERİN.

*Kontrol yerine irtibat *Dostça bir ortam *Koşulsuz sevgi *Dinlemeyi bilmek *Özgürlük alanı sunmak *Seçenek sunmak *Anlayış SÜREKLİ İKAZ ETMEKTEN KAÇININ. YANLIŞLARINI DEĞİL DOĞRU-

olsam….neden böyle yapmıyorsun?....Bence sana şunu önereyim…” *Mantık yoluyla inandırma: “işte bu nedenle hatalısın…olaylar gösteriyor ki… gerçek şu ki…” *Yargılama eleştirme suçlama: sen zaten tembelsin… *Övme, görüşüne katıl-

*SINIR KOYMANIZ GEREKEN YERLERDE BUNU YAPIN AMA MUTLAKA NEDENİNİ AÇIKLAYIN. *ÇOCUĞUNUZU MUTLAKA BİR “HOBİ”YE YÖNELTİN. ENERJİSİNİ AKTARMASI İÇİN FAALİYETLER BULUN. Nazan KESKİN 35


RÖPORTAJ

36


RÖPORTAJ

Ezgi Uzgel Özkan ‘ın

Angelika Akbar ile röportajı... Angelika Akbar ile sohbetimizden ve konserinden, konserinde paylaştığı hayat hikâyelerinden çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Derin ve felsefi bir kişi. Tüm röportajın sonunda insanı insan yapan 3 erdemi sorduğumda ‘Ben kimim diye araştırabilme cesareti’ cevabı, kiminle karşı karşıya olduğumu bana hissettiren cevap oldu. Bir müzisyen, bir filozof, değerli bir insan… 1)Eskişehir’i gezebildiniz mi? Şehirle ilgili yorumlarınız nelerdir? Eskişehir’i gezme fırsatı bulamadım ama şehrin ormanla çevrili olması güzel. Kuşların

göç zamanı sanırım. Anadolu Üniversitesi Konukevi’nde kalıyoruz. Şehrin çok temiz olması, heykellerin varlığı, Belediye Başkanınızın dokunuşları her yerde hissediliyor. İsmi aslında yeni şehir olabilirdi, bu şehre isim bulamadım. Avrupa kenti olma yolunda ilerleyen şehrin aynı zamanda kültür sanatta da iddialı olduğu görülüyor. Yönetim kültür sanata önem veriyor ve etkinliklere az ücretle katılınabiliyor. Kültür şehri ve yaşayan bir şehir olması farklılığını ortaya koyuyor. Avrupa’daki şehirlerde hayat yok,., hepsi Hollywood film seti gibi. Oysa Eskişehir yaşayan bir şehir.

37


RÖPORTAJ 2)İçimdeki Türkiyem albümü çıktı. Böyle bir albüm çıkartırken neler düşündünüz? Albüm değil sadece, kitabını da yazıyorum. Yayınevine teslim ettim. Türkiye’de yaşadığım her olay bana bir beste yaptırdı. Son ayağı Eskişehir olan konser turnesi TİKAV yararına. Fikirlerimiz örtüşüyor, 5 konserle onları temsil etmemi istediler. Bir üniversite öğrencisinin bilgilere erişim sorunu, öğrenciler arasında ise eğitim eşitsizliği var. Onlar en az gelişmiş yerlere gidiyor, çocukların Türkçe bile konuşamadıkları yerler… Üniversitelerde

38

onlara sofra eğitiminden hayatın diğer alanlarına kadar destek veriyorlar. Çocuklar büyük şehirlere, yurtdışına götürülüyor. Önemli kişilerle bir araya getiriliyor ve dünya vatandaşı olmayı görüyorlar. Ben çocukları gördüm, tüylerim diken diken oldu. Çok çocuklu ailelerde kısıtlı maddi şartlar altındalar ama gözlerinde pırıltı var. Çok yaratıcılar. Ben bu çalışmaya hayır demedim. Kitapta Türkiye’de yaşayan insanların kendilerinin göremedikleri değerleri göstermek ilginç ve faydalı olur diye düşündüm. Ben size sizi sevdirmeye çalışıyorum. Bazı

olumsuz noktalara değiniyorsam güzel örnekleri vererek ve eleştirerek yapıyorum. Çözümün yarısı böylece geliyor. Türkiye’de müzik, hayat, eğitim, sosyal hayat, kadın ve erkeğe bakış gibi konularla birlikte Türk ailesinin profilini çizdim. İlk Türkiye’ye ayak bastığım andan, havaalanından itibaren ne algılamaya başladıysam yazdım. Hem otobiyografik bir çalışma olan hem de fark ettiğim konulara değindiğim kitapımda. Türkiyem avucuma akıyor ve oluşuyor gibi hissediyorum. Anne çocuğa kızabilir ama sevgisi sarsılmaz, ben de Türkiye için böyle hissediyorum.


RÖPORTAJ 3) Sanatla ilgili olarak bizimle ne paylaşmak istersiniz? Klasik müzik için askerler var, bir de cesurlar olmak zorunda. Asker olmak eseri kavrayıp icra etmek oluyor. Öğrenciyken askerdim ancak benim ruhum sadece o sınırlara uygun değil. 4 yaşından beri beste yapıyorum, benim dünyayla iletişimim o. İnsanlara başka şeyler anlatmak istiyorum. 4)Müziğinizle insanlara vermek istediğiniz duygu, düşünce ve mesajlar nelerdir? Müzik benim için araç. Neye araç? Örneğin her insanın içinde çözemediği problem ve sorunları var. Kendisiyle ilgili olumsuz tarafları olan ve bunları örtmeye çalışan insanlar var. Müzik öyle bir araç ki kalpten

kalbe akıyor. Alıştığı düşünce akışından ayırıyor ve insan farklı idrak edebiliyor. Doğru müzik insanı Tanrı’ya yaklaştırıyor. Manevi değerler göz önünde tutularak yapılan müzik, doğru müziktir. Burada insan faktörü ve kişinin yaklaşımı çok önemli. Bilgisayara da müzik yükleyebilirim ama insan çaldığında bir başka oluyor. Yüzeysel bir şey değil müzik. Klasik müzik konserine gidene ben iyi eğlenceler demiyorum, çünkü müzik eğlence değil bir iç çalışmadır. Müzik sizi dönüştürebilme gücüne sahip eğer akışına bırakabilirseniz kendinizi. 5)Babanız filozof ve Aktiffelsefe olarak sizin de felsefeyle ilgilendiğinizi biliyoruz. Bu sorumuz da biraz felsefi olacak. İnsanı insan yapan 3 erdem sizce nedir?

Saygı, empati yeteneği, ‘Ben kimim?’ araştırmasını yapabilme cesareti. ‘Ben kimim?’ diye devamlı olarak sorguladığınız zaman hayatımızı özdeşleştirdiğimiz yüzeysel şeyler kayboluyor, öz ortaya çıkıyor. Kamil insan olunabiliyor… 6)Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Türkiye’de ben besteci olduğumu anlatamadım, o yönümle insanların beni tanımalarını istiyorum. Shopen veya Rahmaninov değil kendi bestelerimi çaldığımda, bazı insanlar bunu eksi puan görüyor. Bana da enteresan komik geliyor. Onun ötesinde bir şey yapmalı, dünya ve müzik ilişkisi kurmalı.

Ezgi Uzgel ÖZKAN

39


YAZAR

40


YAZAR

IRVIN YALOM Amerika’da Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü olarak görev yapmıştır. Terapide asıl önemli olanın terapist ile danışanı arasındaki ilişki olduğunu savunur. Bireysel terapide geçmişle beraber geleceğe odaklanarak aynı hataların tekrarlanmaması gerektiğini savunur. Dünyada ve ülkemizde henüz çok yeni bir bilim olan psikoterapi üzerine çok sayıda eser vermiştir. Her kitabı sürükleyici olduğu kadar aynı zamanda kişinin kendini anlama ve tanıması açısından faydalıdır. Özellikle grup terapileri konusunda rehber kişilerden biridir. Kitapları Amerika’da ve birçok ülkede lisans ve lisans üstü eğitimlerde sıklıkla kullanılmaktadır. Ülkemizde çok sayıda kitabı okuyucu tarafından beğenilerek okunmakta olan yazarın felsefe ile ilgilendiği de bilinmektedir. Nietzsche Ağlandığında ve Bugünü Yaşama Arzusu kitaplarında zamanının önemli filozoflarının hayatlarından ve felsefelerinden bölümler bulunmakta, özellikle Bugünü Yaşa-

ma Arzusu: Schopenhauer Terapisi yapıtında felsefe ile psikolojiyi bir araya getirmekte, her ikisinin de kişiye kendini tanıma yolculuğunda rehberlik edebileceğini savunmaktadır. Psikoloji ile ilgilenen her okuyucunun hem keyif alacağı hem de kendiyle ilgili fikirler edinebileceği kitaplarında özellikle rüyalar, yaşlılık ve ölüm, terapi etiği konularında terapi öyküleri yer almaktadır. Hayat Ne Kadar Yaşanmamışsa; Ölümden O Kadar Korkarız..! diyen yazarın ülkemizde yayınlanan kitapları şunlardır; •Alkolizm Terapisi •Anksiyete Terapisi •Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri (Love’s Executioner and Other Tales of Psychotherapy) (1989) •Annem ve Hayatın Anlamı (Momma and the Meaning of Life) (1999) •Bağışlanan Terapi Yeni Kuşak Terapistlere ve Hastalarına Açık Mektup (The Gift of Therapy: An Open Letter to a New Generation of Therapists and Their Patients) (2001) •Bugünü Yaşama Arzusu

- Schopenhauer Tedavisi (The Schopenhauer Cure) (2005) Cinsel Terapi •Din ve Psikiyatri (Religion and Psychiatry) (2006) •Divan (Lying on the Couch) (1996) •Depresyon Terapisi •Ergen Terapisi •Evlilik Terapisi •Grup Psikoterapisinin Teori ve Pratiği (The Theory and Practice of Group Psychotherapy) (1970) •Güneş’e BakmakÖlümle Yüzleşmek (Staring at the Sun: Overcoming the Terror of Death) (2008) •Her Gün Biraz Daha Yakın (Every Day Gets a Little Closer) (1974) •Kısa Süreli Grup Terapileri (Inpatient Group Psychotherapy) (1983) •Nietzsche Ağladığında (When Nietzsche Wept) (1992) •Okul-Çağı Çocuklarının Terapisi •Okul-Öncesi Çocuklarının Terapisi •Varoluşçu Psikoterapi (Existential Psychotherapy) (1980) •Yeme Bozuklukları Terapisi Nazan KESKİN

41


KİTAP

EVRENİN SEVGİ BİLİNCİ

42


KİTAP Doğaya uygun yaşamak, en eski filozoflardan beri araştırılan, uygulanmaya çalışılan ve konuşulan bir konudur. Özellikle stoacı filozoflar doğaya uyum ile ilgili çalışmışlardır. Doğa ile kastedilen aslında bütün evrendir. Tüm evren (insan, hayvan, bitki, mineral...) aslında sevgi ile hareket eder. Bahsedilen sevgi aslında yaratıcı güç olan, evrensel düzenin sürmesini sağlayan büyük bir iradi kaynaktır. Bu sevgi gücünün karşılığı “ölüm”dür. Bahsedilen sevgi bizim zihinlerimizin tahayyül ettiğinin çok ötesinde her şeyi kapsayan bir konudur. Teknolojinin ve bilimin geldiği seviye kimseyi yanıltmasın; bizler hala maddeciliğin, hayvansallığın ve azgın tutkuların egemen olduğu karanlık çağlarda yaşıyoruz. Gerçek sevgiyi yaşamak istiyorsak, ruhsal bilincimizi geliştirmek şarttır. Doğaya uygun olmayan her tür sevgi “sapkın sevgi”dir. Sevgi bilinçsiz değil “bilinçli ve akıllı” olmalıdır. Acı gerçek şudur ki bizler sevginin ne olduğunu bilmiyoruz. Karşı cinsi, dünyayı ve kendimizi nasıl seveceğimiz konusunda cahilce hareket etmekteyiz. Gerçek sevgi ışıktan, sapkın sevgi ise karanlıktan doğar. Sapkın sevginin özellikleri şunlardır.

- Sapkın sevgi cahildir. Güdülerle kontrol edilir. Bunun sonucunda tutku doğar. Sevgi zannedilen tutkuda hoşgörü ve kabullenme değil, çoğu zaman biçimlendirmeye çalışma ve karşılıklı güç gösterisi vardır. -Sapkın sevgi narsist ve kıskançtır. Kıskançlık gerçekte sevginin ölümüdür. Bu kişi kendini normal olarak görür ama aslında duygusal olarak özürlüdür. -Sapkın sevgi duygusal ve enerjetik vampirliktir. -Sapkın sevgi oidipus ve elektra kompleksinden kurtulamamaktır. -Sapkın sevgi kendi cinsiyetini tanımamaktır. Eril ve dişil özelliklerini bilmemek ve kendi erilliğine/dişilliğine uygun davranmamak sevgide problemlerin ortaya çıkmasına neden olur. Birçoğumuz psikolojik cinsiyetlerimizin farkında değiliz. -Sapkın sevgi ruhsal olarak sadist ve mazoşist kişiler yaratır. Çok sayıda kişinin aşağılayıcı sahnelerle, karşılıksız aşklarla, ihanetlerle, kıskançlıkla ve intikam arzularıyla dolu sinema ve televizyona düşkün olmasının sebebi budur. Ruhsal problemlerine tutunan ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmayan insanlar aslında acılarıyla besleniyorlardır. -Sapkın sevgi cinselliği sevginin tamamı olarak görmektir. -Sapkın sevgi maçoluk

ya da tam tersi anaerkil bir tavırdır. -Sapkın sevgi evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı yanlış sebeplerle yapar. Bunların sonuçları doğal olarak berbattır. -Sapkın sevgi yalnızlıktan korkmaktan kaynaklanan sevgidir. Peki gerçek sevgi nedir? İnsanın bu arayışta en büyük yanılgısı doğadan uzaklaşmak ve tembelliktir. Doğayı bu gezegendeki bitki örtüsü sanmaktır. Oysa unutmamak gerekir ki doğa bütün evrendir. Sevgi araştırılması, öğrenilmesi ve emek harcanması gereken bir olgudur. Bunun için Hermetik Bilgi yol göstericidir. Sevgini amacı yaşamı yaratmak ve sürdürmektir. Hermetik prensipler, kişinin sevgi adına doğanın bir enstrümanı olduğunu anlamasını, kendini doğru akort etmesini ve doğru sesler çıkararak ahenkli bir müziğe ulaşmasını sağlayabilir. Doğaya ters olan her şey sapkındır ve ona uygun olan her şey doğrudur. Doğaya uygun yaşamayan biri doğanın kendi dengesinde yok edilir. Öte yandan doğanın dengesini izlemek insanı kesinlikle ruhsal aydınlatmaya götürecek ve kendi yarattığı illüzyonlardan kurtulmasına yardım edecektir. 43


GEZİ

Karadeniz’in ve tarihin

44


GEZİ

n kıyısındaki sehir:

ORDU

Ordu. Bilinenin ya da sanılanın aksine günümüzdeki anlamıyla değil Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’inde geçen ilk anlamıyla Ordu. “şehir, saray, başşehir, sahil şehri” ya da Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat’it-Türk adlı eserinde geçen anlamıyla “Hakan’ın yurdu’ ORDU. Orta Karadeniz’in iklimin-

den Doğu Karadeniz’in ise doğal güzelliklerinden nasibini almış Ordu, Karadeniz bölgesinin tamamında sayabileceğimiz tüm özellikleri kendinde ve civarında saklayan, izlenebilen tarihin çoğu zamanında adı geçen bir Karadeniz şehridir. Bitki örtüsü, tarihi, fındık bahçeleri, yaylaları

ve kıyılarındaki güzellikleriyle her çeşit tatil imkanını ziyaretçilerine sunan Ordu ili temiz havası ve hızla gelişen kültürel hayatı ile de cazip tatil mekanları arasına girebilmeye aday olarak gösterilebilir. Mitolojide ve türkülerde adı geçen bu ilin tarihi MÖ. 7. yüzyıla kadar uzanmaktadır.

45


GEZİ

46


GEZİ İl merkezinde bilinen ilk yerleşim yeri, Kirazlimanı Mezarlığı yanındaki Bozukkale (Kotyora) dır. M.Ö. IV. Yüzyıl’da İran taraflarından savaştan dönerken Kotyora’ya uğrayan Yunalı komutan Ksenophon, burada yerleşik bir kavimle karşılaştıklarını ve 45 gün kaldıktan sonra yollarına devam ettiklerini belirtir. (Anabasis, MEB Y.1962) Yani Ordu’nun kayıtlara geçen ilk ismi ‘Kotyora’ olarak bilinmektedir. Kotyora’nın etimolojik anlamı üzerine bol tartışma olsa da en çok kabul gören anlamı ‘dağ eteği’dir. Anadolu’nun tamamında olduğu gibi bugün Ordu ilinin bulunduğu topraklar da birçok kavim ve millete ev sahipliği yapmıştır. O kadar ki civarındaki kalelerin neredeyse tamamının tarihi 2000 yıl öncesine dayanmaktadır. Hatta Gölköy ilçesinde bulunan tarihi kale Pers Kralı Dara (Daryüs) tarafından M. Ö. 5. yüzyılda yaptırılmıştır. Türklerin bu bölgeye tam olarak yerleşmeleri ise 14. yy. olarak tarihlendirilmektedir. Bu kadar uzun bir tarihe sahip olmasına rağmen tarihi yapılarının aynı oranda fazla olmaması ilk başta beni şaşırtmış olsa da biraz araştırdıktan sonra anladım ki doğal güzelliklerinin yanında felaketleri ile de oldukça ünlü bir coğrafya burası. Depremler, salgın hastalıklar, yangınlar atlatmış. Ahşap evleri yangın-

lar, taş evleri depremler vurmuş. İnsanlar sıtma hastalığı nedeniyle yaz aylarında yaylalara çıkmaya başlamışlar hatta o kadar ki yaylaya bir kaymakamlık binası bile kurulmuş ama onu da yangın yutmuş. Tüm bu sebeplerden şehir her seferinde yeniden inşa edilmiş. Olurda bir gün yolunuz düşerse diye anlattığım bu kısa tarihi gözünüzde canlandırabilmeniz için gidilecek yerleri kısaca özetleyeyim. Öncelikle Ordu’ya gidin ve merkezden teleferikle Boztepe’ye çıkın. Ordu ilini ayaklarınızın altından iyice izleyin. Şehir merkezindeki Orta Cami’yi ve Osman Paşa Şadırvanı’nı görün. Daha sonra sahile inin ve Karadeniz’in günün her saati değişen rengini izlerken açık bir çay yudumlayın. Unutmadan söyleyeyim siz ne kadar açık derseniz deyin çay demli ama bir o kadar da lezzetli. Daha sonra 19. yüyıldan kalma günümüzde etnografya müzesine çevrilmiş Paşaoğlu Konağı’nda tarihe dokunun. Oradan Ordunun eski yerleşim bölgesi olan Taşbaşı Mahallesinden yürüyerek 1853 yılında yapılan eski kilise ve cezaevini bugünkü Taşbaşı Kültür merkezini ve yine eşsiz manzarasını bulun. Oradan Ordu’nun eski çarsısı ‘Fidan Gör’e gelip güzel bir pide yiyerek gezinizi bitirebilirsiniz. En güzel yanı ise bu güzelliklerin

hepsini yürüyerek yaşayabilirsiniz. Ordu merkezi yaya olarak gezmeyi bitirdikten sonra çevresini gezmek için bir günden fazlasına ihtiyacınız olabilir. Doğa harikası Ulugöl, kuş cenneti Hoynat adası, 2500 yıllık Ünye Kalesi, Pers kralı Darius’un Yaptırdığı 2600 yıllık Gölköy Kalesi, Boloman Kalesi, ünlü Aronot Efsanesinin geçtiği mekânlardan biri olan Yason burnu ve daha bir çok tarihi ve doğal güzellik. Benim gibi daha önce bu bölgeye hiç gitmeyenler için de birkaç not: Ordu’nun dereleri yukarı akamaz gerçekten çünkü şehir tarihi adının da anlamında olduğu gibi dağ eteğine kurulmuş. Aynı zaman da Hekimoğlu türküsünde geçtiği üzere Ünye ve Fatsa arasına kurulu olan ordu bugün bildiğimiz anlamıyla askeri birliklere verilen admış. Yoksa Ordu şehri Ünye ve Fatsa’yı geçtikten sonra gelmektedir. Karadeniz’in güzellikleri anlatmakla bitmez. Ordu da bu güzelliğin içinde iklimi, tarihi ve doğal güzellikleri ile parlayan bir inci. Anlatmakla olmaz gezin görün. Şimdiden iyi tatiller. Kaynakça: Ordu’nun Tarihçesi ile ilgili bilgiler Ordu Valiliği sitesinden alınmıştır. www.ordu.gov.tr Gizem Rüzgar SİHİR

47


SİNEMA

48


SİNEMA

Yapımı : 2013 - ABD Tür : Bilim Kurgu, Gerilim Süre : 90 Dakika Yönetmen : Alfonso Cuarón Oyuncular : Sandra Bullock, George Clooney Senaryo : Alfonso Cuarón, Rodrigo García, Jonás Cuarón Gravity yerçekimi 3 boyutlu olarak gösterime girmiş ve uzayın sonsuz boşluğunu görsel olarak seyirciye çok başarılı bir şekilde anlatan bir film olmuş. Seyirci 3 boyutlu teknoloji sayesinde uzayı, sessizliği, karanlığı ve çaresizliği hissedebiliyor. Filmde S. Bullock ilk uzay görevindeki bir mühendisi, G. Clooney ise emekliliği gelmiş

tecrübeli bir astronotu canlandırıyor. İkili uzayda hiç beklenmedik bir felaketle karşılaşıp ekip arkadaşlarını ve bütün donanımlarını kaybediyorlar. Filmde sınırlı kalan oksijenle, derin bir sessizlikle ve uzayın uçsuz bucaksız boşluğunda kurtulmak için başka bir uzay istasyonu arama mücadelelerini anlatılıyor. Mücadeleden hiçbir

zaman vazgeçmemeyi, başkaları için kendini feda edebilmeyi ve yok olma tehlikesi söz konusu olduğunda diğer bütün meselelerin aslında ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu seyirciler olarak düşünmemizi sağlıyor. Afişte yazan “Sakın bırakma” filmin temasını aktarıyor.

49


ANİMASYON

50


ANİMASYON

ORMAN ÇETEsi Yapım : 2006 - ABD Tür :Animasyon , Aksiyon , Komedi Süre :83 Dak. Yönetmen :Karey Kirkpatrick, Tim Johnson Seslendirenler : Bruce Willis , Avril Lavigne , Steve Carell , Eugene Levy Nick Nolte Senaryo : Karey Kirkpatrick , Len Blum , Lorne Cameron David Hoselton Yapımcı : Bonnie Arnold Kış uykusundan karnı çok aç bir şekilde uyanan rakun RJ karnını doyurmak için halen kış uykusunda olan acımasız ayının inine gider, bir araba dolusu yiyeceği doldurur ve tam kaçmak üzereyken ayının elinde en sevdiği cipsi görür, açgözlülüğüne dayanamayıp cipsi açar. Çıtırtı ile ayı uykusundan uyanır ve son derece öfkelenir. Tartışmaları sırasında tıka basa yiyeceklerle dolu araba kazara uçurumdan yuvarlanarak yola ulaşır ve gelip geçen arabaların altında hepsi ezilir. Ayı RJ yi daha önceden tanıdığı için güvenmemekle birlikte, yeniden uykuya döneceğini bir hafta sonra dolunayda uyanacağını, uyandığında ise ondan çaldığı her yiyeceği ininde göremezse onu yiyeceğini söyler…. Ayıyı iyi tanıyan ve ondan çok korkan RJ o yiyecekleri nasıl bulacağını düşünürken… Bir ağaç gövdesinde henüz kış uykularından uyanmakta olan kaplumbağa Verne, kirpi ailesi, kokarca,

keseli sıçanlar ve sincap Hammy’ yi görür. Bu grup kendilerine toplayıcılar demektedir. Toplayıcılarında karnı oldukça acıkmıştır. Hammy hiperaktif bir sincap olması nedeniyle etrafı hızlıca kolaçan ederken tüm orman boyunca uzan a n s o nu-

n u bulamadığı ve ne olduğunu anlaya-

madığı yeşil duvar ile karşılaşır. Toplayıcılar hep birlikte yeşil duvara gidip inceleme yaparlar fakat hepsi endişelenir. Karşılarındakinin ne olduğu bilmemek onları çok korkutur.


ANİMASYON Karınlarını nasıl doyuracaklarını ve ormanlarını bölen, toplayacak oldukları yiyecekleri arkasında bırakan yeşil duvarı konuşurlarken onları bir ağacın dalından izlemekte olan RJ bu iyi niyetli toplayıcıları ayıya borçlanmış olduğu yiyeceklere ulaşmak için kullanmayı planlamıştır bile. Ağaçtan inerek karşılarına çıkar yeşil duvarı anlatır onlara ve ormanlarını % 90 nına insanların yaşamak için yaptıkları siteden bahseder. Kaplumbağa Verne birbirlerini aileleri gibi gören bu sevimli, çalışkan ve temiz kalpli grubun doğal olarak lideri olmuştur. Vernenin kuyruğu kötü şeyler hissettiğinde titremektedir. Bu yüzden RJ den anlattıklarından hiç hoşlanmaz. Oysa özellikle sincap Hammy çok heyecanlanmıştır. RJ onları daha önce hiç görmedikleri ve tatmadıkları yiyeceklerle kandırmayı başarır. Herhangi bir tehlike durumunda ölü taklidi yaparak durumdan kurtulmayı başaran keseli sıçanlar, hiperak-

tif Hammy nin hızı ve heyecanı işini kolaylaştıracağı için özellikle onlarla ilgilenir. Onların iyi niyetleri, ailelerine koşulsuzca kabullenmeleri yanında RJ onları türlü tehlikelerle karşılaştıracak ve hayatlarını bile umursamayarak yalnızca bencilliği için kullanacaktır. İnsanları yaşamakta oldukları yeşil duvarın ardı çöpe atılan türlü yiyeceklerle doludur ve toplayıcılar daha önce hiç karşılaşmadıkları insanların dünyası ile burada tanışacaktır. “ Hayvanlar yaşamak için yer, insanlar yemek için yaşar” Kaplumbağa Verne’ ye göre ihtiyaçları olan kadar almaları, Rakun RJ ise mümkün olduğunca çok şey almaları konusunda fikir ayrılığına düşer. Ailesi olarak gördüğü

se yaparlar. Hatta Verne’ nin gereksiz kaygılandığı hatta RJ kıskandığı için böyle davrandığını söyleyerek onu oldukça kırarlar.

toplayıcılar RJ dinleyer e k n e der-

etmiş ve bunu hiç ama hiç umursamamışlardır. RJ insanları izlerken bir evde parti hazırlığı yapıldığını ve bir sürü yiyeceğin eve girdiğini görür.

İnsanlar hayvanları kendi yaşam alanlarında gördüklerinde ne yapacaklarını bilemez, korkarlar, iğrenirler onlardan kurtulmak için ne gerekiyorsa tuzak, kapan, zehir vb yaparlar. Oysa onlar ormanı işgal etmiş birçok hayvanı açlığa mahkûm


Ayıya borçlanmış olduğu her şeyi tek seferde toplayıcıları da kullanarak alabilecektir. Hep birlikte plan yaparlar. Bildikleri kendileri için yapılmış olan tüm tuzakları

devre dışı bırakarak işe koyul u r l a r. Eve girip tüm yiyecekleri bir arabaya doldururlar, gitmeleri gerektiği an RJ ayının ininde yakalanmasına neden olan o cipslerle dolu dolabı görür ve yine açgözlülüğe yenilerek ısrarla onları almak için uğraşırken evde yaşayanlar uyanır ve hemen hayvan yakalayıcısına haber verirler. RJ yiyeceklerle dolu arabayı alarak oradan uzaklaşırken tüm toplayıcılar öldürülmek üzere yakalanmış ve kafeslere konmuştur bile. Hepsi çok ama çok üzgündür.

Her şey bitti diye düşünürken RJ gere dönerek onları kurtarır. Ayıya yiyecekleri teslim etmek

için giderken fark eder ne kadar incittiğini, fark eder toplayıcıların bu kısa sürede ailesi oluverdiğini…Filmin sonunda her şeye rağmen hep birlikte yeniden kış uykusuna yatmaya hazırdırlar… Peki bizler bu filmi niye izlemeliyiz?

zeltmek için çaba göstermemiz gerektiğini anlattığı için. Küçük anlarda paylaşılan ve doğal, içten olan her duygunun yaşamımızın diğer günlerinde birleştirebilmeyi anlamamızı sağladığı için. Yaşamlarımıza yapılan en ufak eleştiri ve müdahaleye tahammülsüz insanlar olarak dünyayı paylaştığımız hayvanlar ve diğer canlılara bakış açımızı farklılaştıracak bir ışık yaktığı için… İyi seyirler, Şükran TEZ

Gerçek bir aile nasıl oluru, ne demek olduğunu izlettiği için. Hiç unutmamamız ve eylemlerimizde bilincimizde hep olması gereken erdemleri sabrı, kendini bilmeyi, karşılıksız verebilmeyi ve sevebilmeyi, yetinebilmeyi, affedebilmeyi, çalışkan olmayı, mücadeleci bir ruha sahip olmanın doğruluğunu gösterdiği için. Hatalarımızı fark ettiğimiz an itibari ile dü53


İNTERNET

Google akademik

Bu sayımızda kaliteli araştırma yapmak isteyen araştırmacıların internet ortamında ilk bakması gereken ortam olan google akademiği tanıtmaya çalışcaz.Buranın adresi http://scholar.google.com.tr/ dir. Bir google ürünü olan google akademik araştırmacılara sağladığı kolaylık ve çözümlerle google ürünleri arasında kendine çok saygın bir yer edinmiştir.Site den faydalanmak için herhangi bir ücret yada 54

üyelik bulunmamaktadır.Google ürünlerin herhangi birinde kullandığınız kullanıcı adıyla siteye giriş yaptığınızda ise siteden maksimum kullanım hakkına sahip olabilirsiniz. Birçok faydalı özelliğini ileriki satırlarda bulacaksınız.Site de klasik google arama motorunda olduğu gibi ilk dikkat çeken beyaz ve sadeliktir. Arama motorunda olmayan bir söz açılış

sayfasında dikkat çekmektedir.Devlerin omzunda yüksel!Bu söz Newton’un “eğer ileriyi görebildiysem bunu devlerin omuzlarında yükselerek yaptım” sözüne bir atıftır.Burada ki devler açıktır ki bilim ve bilgidir.Sitenin kurulum amacı ve işlevi de tam olarak budur.Siz herhangi bir kelimeyi aradığınız zaman tüm ticari ve bilimsellikten yoksun sayfalar filtreleniyor ve önünüze bilimsel sayfalar yada makaleler geliyor.


İNTERNET

Yani google bilimin omuzlarında olacaksınız diyor yada en azından vaat ediyor. Sitenin özellikliklerinden kısaca bahsedecek olursak kitaplığım özelliği en sol üst tarafta bulunmaktadır.Bulduğunuz bir makaleyi , sayfayı buraya kaydedebilir ve başka herhangi bir za-

Site size arama ve filtreleme yaparken kolaylık sağlayacak bir çok ayar yapma imkanı sağlıyor.Google ‘ın bilimden ve bilgiden aldığını tekrar bilime ve bilgiye verdiği bir ürün olan Google

man kitaplığıma baktığınız zaman bu sayfaları ve makaleleri kolaylıkla görebilirsiniz.Böylelikle kendi kişisel arşivinizi net üzerinde oluşturabilirsiniz. Uyarılar özelliği google alertin mantığında çalışan çok faydalı bir özelliktir.Farzedelim ki bir konu hakkında literatür

akademik ten faydalanmanızı diler ,araştırma yaparken ilk bakmanız gereken kaynakların kitaplar olduğunu da hatırlatmak isterim. Kitapların birincil kaynaklar net ise yardımcı kaynak-

taraması yaptınız.Tüm literatürü taradıktan sonra eğer aradığınız konu hakkında yeni bir makale yada sayfa nete yüklenir ise belirttiğiniz mail adresine bu konu ile ilgili uyarı maili geliyor.Sizde zaman kaybetmeden yeni makaleyi de inceleme şansı buluyorsunuz.

lardır.Nette araştırma yaparken google akademik sizi bir nebze olsun internet çöplüğünden uzak durmanızı sağlayacaktır. Erkan SİHİR 55


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

NİCK CAVE Nick Cave ve Pj Harvey’in beraber yorumladıkları Henry Lee şarkısını sözlerini tam olarak anlamama rağmen çok etkilenmiş ve defalarca dinlemiştim. Ardından bol bol müzik konuştuğumuz bir arkadaşıma bahsedip ona da dinle-

56

mesini önerdiğimde arkadaşım “çok beğendiğin şarkıların sözlerine bir bak kesin senle ilgili bir şeyler vardır diye bir yorum yapmıştı. Bende öyle yaptım. Henry lee’nin sözleri, kendisini bekleyen sevgilisine gitmemesi için sevdiğini bir

bıçakla defalarca öldüren birinin hikayesiydi. (Korkuyorum doktor!!) Ardından Nick Cave in diğer şarkı sözlerini okuma ve dinleme ihtiyacı duydum ve Adgar A. Poe yada başka lirik şairlere benzetebileceğimiz oldukça etkileyici sözler


MÜZİK

MÜZİKLE DÜN VE YARIN

üzerine yazılmış kendi güçlü yorumuyla seslendirdiği muhteşem (bu kelimenin sık kullanılmasından hoşlanmam ama öyle) parçalara rastladım. Ekşi sözlük yazarlarınca “kendi yıkıcılığıyla barışık olmaya çalışan insan”,”beynin her kıvrımında dolaşabilen ses”,” kafka şarkı söylüyor”, müziğiyle karanlık, dini, fazla ve hatta canhiras hislerden carpilmis atmosferler çizen kişi”, “dinleyenleri ses tellerinden üflediği öfke,melankoli ve acıyla sarıp sarmalayan insan”,” Orhan Gencebayın Avustralya versi-

yonu”, “saygı duyulacak müzik insanı”, “ şeklinde yorumladığı Nick Cave’in dinlenmesi şiddetle tavsiye edilir. Kylie Minogue ile beraber seslendirdiği - Where the Wild Roses Grow –her arşivde bulunması gereken bir parçadır. Kendisinin aynı zamanda yazar ve ressam olduğu bilinmektedir. Sanatçının albümleri şunlardır: • 1984 From Her to Eternity • 1985 The Firstborn Is Dead • 1986 Kicking Against the Pricks • 1986 Your Funeral, My Trial

• 1988 Tender Prey • 1990 The Good Son • 1992 Henry’s Dream • 1994 Let Love In • 1996 Murder Ballads • 1997 The Boatman’s Call • 2001 No More Shall We Part • 2003 Nocturama • 2004 Abattoir Blues/The Lyre of Orpheus (2CD) • 2005Grinderman(yeni grubu)

Nazan KESKİN

57


KÜLTÜR-SANAT

ocak-şubat-mart

şehir kültür rehberi

DEVLET OPERA VE BALESİ

KANLI NİGAR MÜZİKAL 01-02.04.2014 20:00 02.04.2014 İZMİR DEVLET TİYATROSU

VİŞNE BAHÇESİ 25-29 MART 20.30 KONAK SAHNESİ. FIRTINA 4-8 ŞUBAT/ 19 MART KONAK SAHNESİ. SEN BEN BİZ BİR DE EŞEK 25 MART İZMİR SANAT AHUDUDU 28 MART BOSTANLI SUAT TAŞER AÇIKHAVA TİYATROSU.

58

LA SONNAMBULA ‘UYURGEZER KIZ’ OPERA 09-10.04.2014 Çarşamba 20:00 SİHİRLİ DÜNYA ÇOCUK MÜZİKALİ 10-12.04.2014 Perşembe 11:00 -14:00 MADAMA BUTTERFLY OPERA 12.04.2014 Cumartesi 15:00 KARMA BALE 19.04.2014 Cumartesi 20:00 ELHAMRA KONSERİ KONSER 21.04.2014 Pazartesi KARMA BALE 20:0022.04.2014 Salı 20:00


KÜLTÜR-SANAT

KONSERLER

SİNEMA V FOR VENDETTA Desem sinematik (ücretsiz) 20 Mart Yumurta Desem sinematik (ücretsiz) 3 nisan Süt Desem sinematik (ücretsiz) 14 nisan Bal Desem sinematik (ücretsiz) 8 mayıs

59


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.