Back on Stage - No:6

Page 1

XXXXX

#h

er

se

ye

alt e

rn at if

MA YI S2

01 9

NO :6

ESKİMEYEN ESKİLER OLDIES BUT GOLDIES

CHRISTIAN LÖFFLER-SEAFRET-THE AWAY DAYS

24

RÖPORTAJ


İÇİNDEKİLER

24

18

M MUSIC FESTIVAL

MÜSLÜM BABA

28

51

JONATHAN BREE

STAR WARS GÜNÜ

DİJİTAL UNKAPANI PLAKÇILARI

63 Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Arda Aşık Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu

Mayıs 2019 Sayı: 6

Aylık süreli dijital dergi

Back on Stage bir Hayhuy Ajans ürünüdür.

Ariana Grande

X

X

Coldplay

X

Billie Eilish

Ben Fero

X

X

Macklemore

Ava Max

X

X

Demet Akalın

Kygo

Rihanna

MÜZİK KÜRATÖRÜ PANELİ

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul

Kapak Bengü Güngören

İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com

Fotoğraf editörü Emre Kırdar, Emre Namoğlu

@yellow.bos

Konular editörü Zeynep Beşerler

yellowbos

Editör Çağatay Yılmaz, Gökhan Kaya

yellow_bos

Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Barış Karaalioğlu, Gizem Yıldırım, Hakan Varol

X

X

yellowbos www.yellowbos.com

32

OLDIES BUT GOLDIES


PANO

MAYIS 2019

3

Enstrümanların rehberliğinde rock'n roll 5 dakikada Illmatic ABD'li hip hop müzisyeni Nas, ilk albümü Illmatic'i 1994'te yayımlandığında ikon bir albüme dönüşeceği düşünmüş müydü acaba? Geçen ay albümün 25'inci yılıydı. Bu vesileyle Apple Music kısa bir belgesel yayınladı. Belgeselde DJ Premier, Pete Rock, Large Professor, yapımcı Faith Newman ve hip hop gazetecisi Minya Oh yer alıyor. Her biri albüme düşüncelerini ve Nas ile olan hikayelerini paylaşıyor. İkonik albümlerin yıldönümleri artık yeni projelerin kapılarını aralıyor.

Bozcaada Caz Festivali programı

Jimi Hendrix'in gitarı Gibson Flying V

255

Popüler kültür festivali Türkiye’nin popüler kültür festivali fizy İstanbul Müzik Haftası, 20-30 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek. Etkinlikte 50’yi aşkın konser, paneller, söyleşiler ve çeşitli sürprizler olacak.

Final 20 Mayıs'ta Bu yıl 6 bin 800’ü aşkın başvuru alan Vodafone FreeZone Son Ses Online Müzik Yarışması'nda final zamanı. 20 Mayıs’ta yapılacak ve Vodafone FreeZone YouTube ile TV8,5 kanallarından canlı yayınlanacak finalde, halk oylamasıyla Türkiye’nin yeni genç sesi seçilecek.

Caz festivalleri arasında konumuyla her zaman bir adım önde olan Bozcaada Caz Festivali 2019 programı açıklandı. Festivalde davulcu Yussef Dayes, Erkan Oğur Anatolian Blues Project, Bobby Rausch ft. Giw, Birsen Tezer, Pow Trio, The Kites ve çok daha fazla isim var. Etkinlik 19-21 Temmuz tarihlerinde Kendine Has ve Volkswagen’in katkılarıyla gerçekleşecek.

MİLYON

Keith Richards'ın kendi boyadığı gitarı

Rock'n roll müziğinin tarihçesini enstrümanlar ve objeler üzerinden inceleyen kapsamlı sergi Play It Loud: Instruments of Rock & Roll sergisi geçen ay New York Metropolitan Museum of Art'ta açıldı. Sergide 130 enstrüman, onlarca konser afişi ve müzisyenlerin sahnelerde giydiği kostümler yer alıyor. Cobain'in kırdığı gitardan, Keith Richards'ın kendi boyadığı gitarına kadar inanılmaz bir seçki var. Bu sergi yalnızca bir tarihi değil, müzisyenlerle enstrümanların ilişkisini de birebir gösteriyor. Özellikle çeşitli sticker'ların, çizimlerin yer aldığı gitarlarla... Ülkemizde de böyle kapsamlı müzik sergileri olması dileğiyle. Sergiyi şanslı olan müzikseverler 1 Ekim'e kadar görebilir.

Geçen yılın kazananı Umur Doma.

BoJack ekibinden Tuca & Bertie BoJack serisinin yeni sezonunu beklerken aynı ekip yeni bir dizi yayınlayacaklarını duyurdu. Bu ay Netflix'te başlayacak Tuca & Bertie, aynı apartmanda yaşayan iki kadının hikayesini anlatıyor. Tuca’yı Tiffany Haddish, Bertie’yi ise Ali Wong seslendiriyor.

Uluslararası Fonografi Endüstrisi Federasyonu'nun yeni raporuna göre ücretli stream müzik üyesi sayısı 255 milyonu geçti.

KARŞINIZDA PORNHUBFEST Kanye West ile yakınlığıyla gündeme gelen erotik film endüstrisinin tekellerinden Pornhub, bir müzik festivali düzenleyecek. 9 Haziran'da Los Angeles'ta düzenlenecek Pornhubfest, techno ve house müzisyenlerini ağırlayacak. Açıklanan isimler arasında Carl Cox, Green Velvet, Skream, Daniel Wang, Heartthrob, Pillowtalk, Horse Meat Disco var. Yeme-içme alanları, çeşitli partiler, etkinlik alanı ve bir de film alanı yer alacak. Elbette festival sahibi Pornhub olunca nasıl bir tasarım, tema ve mottoyla müzikseverlerin karşısına çıkacakları bilinmez. Uzun soluklu bir festivale dönüşeceği düşünülen bu etkinliğin ilkinde olmak hiç de fena fikir değil.


4

PANO

MAYIS 2019

Filmlerden DJ setlerine

DISNEY + GELİYOR Disney + tanıtıldı. Platform, Disney'in satın almış olduğu Pixar, The Simpsons, Marvel, National Geographic, Lucasfilm ve 70 milyar dolar ödeyerek satın aldığı 20th Century Fox'un yapımlarını içerecek. Aylık üyelik ücreti 6.99 dolar, yıllık ücret ise 69.99 dolar.

Elijah Wood, Idris Elba, Ansel Algort ve Michelle Rodriguez DJ performanslarıyla gündemde. Wood'u biliyoruz... Rodriguez 10 yıldır DJ performansları sergiliyor. Algort Supernoa teklisini çıkardı. Elba ise geçen ay Coachella'da sahne aldı. İsmi çok küçük yazıldı diye medyada epey konuşuldu ama o, "Afişte ismimin hiç önemi yok, bu benim için dev bir şey" dedi. Performansına paylaşımlardan göz attık, yani meh...

WOODSTOCK'IN HİKAYESİ Müzik festivali tarihine yön veren ve müzik dinleyicisine başka bir kapı açan Woodstock Festival'in belgeseli 24 Mayıs'ta yayınlanacak. İlk organizasyonu konu alan Woodstock: Three Days That Defined A Generation'ın fragmanı yayınlandı. Ayrıca Woodstock, 50’nci yılını kutlayacağı festivalin biletleri satışa çıktı. Bu özel festivalin kutlamasına katılmak için birkaç neden; Robert Plant, Jay Z, Carlos Santa, The Killers, The Black Keys, John Fogerty… Etkinlik 16-18 Ağustos tarihlerinde New York’ta gerçekleşecek.

E-SPOR ELÇİSİ WEEKND Müzik sektörü ve e-spor dünyası iyice kaynaştı. Sıkı bir bilgisayar oyuncusu olan Weeknd, Toronto merkezli e-spor şirketi Overactive Media’nın en büyük hissedarı oldu. Şirket, Splyce, Toronto Defiant ve Enthusiast Gaming gibi markaların sahibi. Weeknd Overwatch Ligi etkinliklerinde Toronto Defiant ile yer alacağını duyurdu.

1.9

Big Burn Istanbul ne zaman?

MİLYON

Yanacaksak aşkımız için! Big Burn Istanbul'un tarihleri açıklandı. 2628 Temmuz tarihlerinde üçüncü kez düzenlenecek etkinlik, Temmuz’da Woodyville Treehouses Şile’de gerçekleşecek. Detaylar çok yakında açıklanacak ancak bir ipucu; 4 Burn açma halkası koduyla 60 TL indirim kazanabilirsiniz.

Spotify kullanıcıları, adında Game of Thrones bulunan podcast yayınlarını 1.9 milyon saat dinledi.

Klasik müziğin aydınlığı

İsviçre'de peynir yıllandırma sürecine müzik türlerini dahil eden araştırmacılar şaşırtıcı bir sonuca vardı. Led Zeppelin, Mozart, A Tribe Called Quest, Yello ve Vril dinletilen peynirler arasında en lezzetlisi rap müzik dinleyen oldu.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı en koşturmalı dönemine girdi. Film etkinliği bitti, klasik müzik etkinliği var sırada. Ardından caz... Herbiri dolu dolu. Ne mutlu biz müzikseverlere! 11-30 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek 47. İstanbul Müzik Festivali, Barok müziğin devlerinden 20'nci yüzyılın en çarpıcı bestecilerine, cazdan Osmanlı klasik müzik geleneğinin zenginliklerine 150 eserle 15 farklı mekanda 22 konsere ev sahipliği yapacak. Festivalin teması, müziğin aydınlanma yolculuğundaki rolünü ve evrendeki ikilemlerden doğan hikayelerden ilhamla "Var Olmanın Aydınlığı, Var Olmanın Karanlığı"...

Akademie Fur Alte Musik


BAĞIMSIZ

MAYIS 2019

5

Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

Hüzün kıyıları ve

Yellow Days

Y

ellow Days’le hüzünlü bir sonbahar akşamı How Can I Love You ile tanıştık. Grubun melankolik sesi George van den Broek, İngiltere’nin taşına toprağına işlemiş müzikal zenginliğinden genç yaşında payına düşeni almış. Surrey çıkışlı Yellow Days’in adı sık sık King Krule ve Nilüfer Yanya ile anılıyor. Üçü Britanya alternatif müzik çevrelerinde, tabiri caizse Voltran’ı oluşturuyor. Yellow Days, Kasım 2016’da ilk albümü Harmless Melodies’i yayınladığında, George sadece 17 yaşındaydı. Dinlediğinizde sizi şaşırtacak derecede olgun ve duygu dolu vokalinin 17 yaşında birine ait olduğuna inanmak zor. Bu yaşında bu kadar iyi bir albüm yaptığına göre, stüdyoda okuldan daha fazla vakit geçirdiğini tahmin etmek zor değil. Yellow Days’te birlikte çaldığı basçı ve davulcu da okuldan arkadaşları. Nerdeyse tüm saygın müzik mecralarının ‘gelecek vadeden sanatçı’ listelerine üst sıralardan giriş yapan Yellow Days’in 25 dakikalık bu ilk albümünde 7 şarkı var. Gap in the Clouds, Your Hand Holding Mine gibi şarkılar bize Yellow Days’in müziğinin nasıl evrileceğine ilişkin ilk ipuçlarını da veriyor aslında. George’un çok güçlü old school-blues vokali ve titizlikle çalışılmış bir müzikal altyapıdan söz ediyorum. İkinci albümü Is Everything Ok in Your World ise başınız sıkıştıkça açıp dinleyebileceğiniz bir 'depresyonla mücadele kiti'. Bir röportajında, büyürken depresyonla başa çıkma yöntemi olarak blues’u seçtiğini söylemiş. Depresyon ve anksiyete ile mücadele ettiği bu yaşların, hayatın sıcak ama zorlu ‘sarı günleri’ olduğunu düşünmüş ve müziğine ‘Yellow Days’ ismini uygun görmüş. Sık sık ona ilham veren şarkıcılardan bahseden George’un sepetinde klasik blues ve olabildiğince indie sound’lar hüzün harcıyla birbirine karışıyor. Yellow Days’in Spotify sayfasında yayınladığı Real Feels, The Sad Volume listesinden de anlaşılacağı gibi, bu blues vokalinde Ray Charles’ın büyük etkisi var. Etta James ve Howlin’ Woolf da diğer ilham perileri. Mac Demarco’ya büyük hayran, Tame Impala’yı da hiç dilinden düşürmüyor. Yellow Days ile ilgili en güzel detaylardan biri de sanırım merch’leri. İsmini ikinci albümün ilk şarkısı A Bag Of Dutch’tan alan özel ambalajlı bir paket Rizzla sigara kağıdına sadece 1.5 Sterlin'e sahip olabiliyorsunuz. Kuvvetle muhtemel albümleri kaset formatında da basılmış ki, merch’leri arasında kaset çalar da var. Yellow Days bu yaz Avrupa’da turnede olacak. Hatta çok sevdiği Mac Demarco’yla sadece tanışmakla kalmayıp, İngiltere’de birlikte çalacaklar. Yaza ne kaldı, bu çocuğun indie-blues müziğini buralarda dinleyebilmek dileğiyle diyorum ve bu yazımı George van der Broek’in bir sözüyle bitiriyorum: ‘"I think there’s something about music – it’s so wonderfully pointless. Someone who is depressed can really understand that; how something could be wonderfully pointless."

EFE DEMİRAL'LA MİNİ ANKET

İstanbul’da sahne almayı en sevdiğin mekan? Salon! Enerjisini seviyorum her şeyden öte. Oradaki çalışanların ilgisini çok seviyorum. 2 katlı, balkonlu yapısı çok samimi. Sonra, Zorlu PSM Studio mesela, İstanbul’daki en konforlu sahne olabilir. İstanbul’da dinleyici olmayı en sevdiğin mekan? Çoğunu Salon’da dinledim. Ama ‘en’ gibi bir şey de yok, hepsi farklı. Karga, ilk sahneye çıkmaya başladığım yerlerden biri, orda olmak her zaman güzel. Zorlu PSM'nin Drama Sahnesi'ni beğeniyorum oturmalı konserler için. Babylon’un geniş bir spektrumu var, bence dinleyici için çok konforlu. Konserlerinde çalmayı en sevdiğin şarkın? October'ı çalmayı çok seviyorum. İlk albümüm Inside Out’ta da vardı, Uyku Pansiyon’unda da var. Şarkının yapısı çok değişken. Soloyken de, grupla da; her çaldığımda farklı bir şey yakalıyorum. İstanbul’da dinlediğin en iyi konser? KüçükÇiftlik Park’taki Deep Purple konseri. St.Vincent’in Salon konserini unutamam, sahneden inip yanıma kadar gelip gitar çalmıştı. Müziğine çok yakın hissetmesem de Liam Gallagher’ın konseri etkileyiciydi, müthiş bir gitar sound’u vardı. Sonra, geçen Mayıs’taki Bill Frisell & Thomas Morgan konseri çok iyiydi. İstanbul’da dinlemeyi çok istediğin yerli/yabancı müzisyen? Şöyle bir ağız tadıyla Eskiz dinlemek isterdim, yıllardır denk gelemedim. Black Keys olabilir. Canlı performanslarının albüm kayıtları kadar iyi olacağına eminim. Kings Of Convinience dinlemek isterdim çok iyi bir sahnede. Blur da isterim. Radiohead derdim ama onu yurt dışında dinleriz artık. İstanbul’da en çok takıldığın mekan? Arka Oda’ya, Zor’a gidiyordum eskiden. Belfast güzeldir Kadıköy’de. Ara Kafe’yi severim. Gündüzleri parklara giderim, daha sessiz muhitleri severim. Sence İstanbul’un yükselen alternatif sesleri? Adamlar, Ringo Jets, Al’York; sahne performansları müthiş, onları ayrı bir yere koymak lazım. Noise rock yapan gruplardan Haossaa vardır mesela eskilerden. Jakuzi bence leading artist şu anda alternatif müzik janrasında. Aslında birkaç stilde leading isimler var. Rap’te Baneva son zamanlarda, çok iyi. Keza Ezhel’in sözünü de müziğini de beğeniyorum, çok melodik buluyorum.

MAYIS SIKINTISI Melody’s Echo Chamber

PLAYLIST Şizolar – Hedonutopia That Easy – Yellow Days I Ain’t The Same – Alabama Shakes I Follow You – Melody’s Echo Chamber Schlaufen Der Zukunft – Klaus Johann Grobe Brighter! – Cass McCombs (She’s) Just A Phase – Puma Blue Beat The Drum Slowly – Timber Timbre Fuel For Fire – M. Ward Out Getting Ribs – King Krule


RÖPORTAJ

MAYIS 2019

Arif HÜR

U

'Kostümler ve melodiler birbirinden besleniyor'

zun zamandır İstanbul Gazinosu projesini takip ettiğimiz Hakan Bahar, sürpriz yaptı ve bir tekli yayımladı. Hakan Yıldırım'ın defilesinde seslendirdiği Dört Günlük Bir Şey kısa sürede Spotify'da binlerce kez dinlendi. Bahar'la teklisi vesilesiyle sohbet ettik. ❏ Moda editörlüğünden sahnelere geçişiniz nasıl oldu? Moda ve müzik görkemli sanat dalları. Moda benim için çağdaş bir görünümün öz kültürümüzle harmanlanarak kendi içinde tamamlanmasıdır. Kostümler ve melodiler birbirinden besleniyor. Melodilerin, renklere ve stile vücut verişine tanık oluyorum. Şarkı söylemeye dostlarım ile Kabataş Deli Meyhane'deki buluşmalarımızla adım attım. Mahalle dostlarım İbrahim Kutluay, Onur Baştürk, meyhane konukları Deniz Marşan, Özgür Masur, Başak Dizer, Aslı Filinta bu dost meclisindeki kalp buluşmaları herkesi etkiledi. ❏ Hakan Yıldırım defilesinde şarkı söylemeniz kırılma noktası olmuş... Hakan Yıldırım bir gün aradı ve "Sana bir şarkı yollayacağım bir dinle" dedi. Dört Günlük Bir Şey şarkısı... "Bu eseri defilemde söyler misin?" dedi. Bu avangart bir teklifti uluslararası kariyer yapmış bir tasarımcının İstanbul defilesinde şarkı söyleyecektim. Düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yaptı ve defile sırasında söyledim. Hakan Yıldırım'ın kült moda mimarisi ve müzik, o gece beni yepyeni bir hisle kapladı işte o kırılma noktam oldu. ❏ İstanbul Gazinosu fikri nasıl gelişti? Defileyi izleyenler arasında Four Seasons Hotel'inden Serap Akkuş hanımefendi buluştuğumuzda bana “Böyle bir şeyi uzun zamandır görmemiştim" dedi. Ve İstanbul Gazinosu böylece doğdu. Büyük bir orkestrayla sahne aldığımız İstanbul Gazinosu dönemin dekoru, stili ve müzikal duruşuyla farklı kesimlerden dinleyiciyle beni buluşturdu. ❏ Son dönemde insanların gazino kültürüne artan ilgisini neye bağlıyorsunuz? 1960'lar ve 1970'ler Türkiye tarihinde altın çağlar, yıldızlarının muazzam gazinolarda sahne aldığı zarafetin ve stilin yaşandığı yıllar. İstanbul Gazinosu tüm bu bileşenlerle yeniden yaratılması ve bu inceliklerin dinleyiciyle buluşmasını var olan değerlerin kucaklanması olarak görüyorum. Gazino kültürü alaturka ile alafranganın sentezinin aslında Türkiye toplumunun bir haritası gibi. Modern Türkiye'yi yeni bir yolculuğa çıkarıyor gazino kültürü. Kendi özdeğeriyle buluşturuyor. ❏ Gazino kültürüne çok aşinasınız... Gazino kültürünü incelediğimde alaturkanın alafranga ile sentezine hayran kaldım. Alaturka yaşam kültürünün alafrangayla harmanlanması yeni bir kavram yaratıyor. Doğu ile batı arasındaki bu kavram, stilistik bir köprü kurarak modern ile postmodern bir yolculuğu bize sunuyor.

❏ Vintage sevginiz ve merakınızdan bahseder misiniz? Bir moda editörü ve vintagesever olarak ülkemizden ve yurt dışında defile izlemeye gittiğimde vintage merakımın peşine düşerdim. Moda markalarının kampanya fotoğrafları, vintage dergiler, kitaplar ve giysiler, parfüm afişleri, film afişleri toplardım. İstanbul Gazinosu için çalışmaya başladığımda pek çok döküman ve kitaptan faydalandım. O dönemin sahne dekorunu, stilini ve gazino afişlerini inceledim. ❏ Popülerliğinizin artışını nasıl yorumluyorsunuz? Şarkı söylemek kalpten geleni paylaşmaktır. Kalbimden geçenle buluştuğumda iyi hissediyorum. Müziğim ve sesim iyi hissettirsin. Yani müzik bizleri birleştiriyor. ❏ Gelecek hedefleriniz neler? İlk hedefim gazino ile Türkiye'yi gezmek. Müzik aracılığıyla bu kültürü dinleyicilerle buluşturmaya niyet ediyorum. ❏ Toplumun geneli sıradan olmayan özgün insanlara yan gözle bakıp yerli yersiz çeşitli eleştiriler getirebiliyor. Sizi eleştirenler oluyor mu? Sahne sanatlarına olan yakınlığım yolumu müzikle buluşturdu sonra moda editörlüğüyle... Marie Claire ve Harpers Bazaar dergileri için moda çekimleri yaptım, Paris ve Milano'da moda haftalarını izledim ve kendi markam Moncher Vintage kurdum. Müzik, moda ve mimarlık gibi disiplinler sahne sanatlarının açılımıdır benim için. Ve hepsiyle ilgileniyorum, yaratıyorum. Yaptığım iş, giydiğim kostümler ve yaşam biçimim tüm bu disiplinlerin harmanlanması ile oluşuyor. Bunun anlaşıldığını ve beğenildiğini görüyorum, mutlu oluyorum. ❏ Geçen ay yayımlanan ilk teklinizden bahseder misiniz? Alaturka nağmeleri alafranga sound ile harmanlayarak yorumladığım Dört Günlük Bir Şey sarkısının sözü Sezen Aksu, müziği Cenk Taşkan'a ait. Teklimin prodüktörlüğünü Ozan Çolakoğlu yaptı ve tüm dijital platformlarda yayında. Ayrıca teklimin fotoğrafını Zeynep Üner çekti. Yüksek modayla nostaljiyi, bir dönemin kültürü ve stiliyle bugünü benzersiz bir şekilde bir araya getirdiğimiz ilk teklimin videosunu da Deniz Özgün çekti.

19.100 Spotify aylık dinleyici sayısı

Hakan Bahar, moda sektöründeki deneyimini müzikal yolculuğunda da kullanıyor.

Hakan Bahar

6

2019 Dört Günlük Bir Şey


RÖPORTAJ

Ece ULUSUM

M

Zor

7

'TEKLİ GİTMEK İYİ BİR STRATEJİ OLDU'

üzik kariyerine başladığı ilk günden beri takip ediyorum Nova Norda’yı. Baştan aşağı tasarladığı müzisyen kimliğini günbegün geliştirdi, sahnedeki enerjisini dinleyiciye bulaştırdı. Albüme birkaç adım kala yeni teklisi Zor’u bir kliple yayınladı. Hem şarkının hikayesini konuşmak hem de Nova Norda enerjisinden bir tutam almak için Zorlu PSM’de buluştuk. ❏ Zor'un hikayesi nedir? Yapmakta en zorlandığım parça… Normalde demo’lar 1 haftada bitiyor. Zor bu bir türlü olamadı. Bitmesi 6.5 ay sürdü. Şarkının havası değişti falan ama beni süründürdü. Ruh halinin hakkını verdi yani. ❏ Bu şarkının remiksi olacak mı? Vallahi hiç aklıma gelmedi. Akustik kesin yapacağız. Gitarla baya güzel oluyor… yaparsak da o fikir şu an çıktı yani! ❏ Klibin hikayesi ortaya nasıl çıktı? "Zor savaşmak hele de kendinle” noktasından çıktı her şey. Boks fikri ne ara yeşerdi, hiçbir fikrim yok ama “Kesinlikle boks olsun” dedik. 2Day Dance ile iletişim kurdum. Lirik dansla hip hop’ı birleştiren çok fazla işleri var. Zor'u yolladım. Birkaç gün sonra koreografi hazırlanmıştı.Dans okulu Beylikdüzü’nde olmasına rağmen her gün gittim. Dansı sahneme katmayı da çok istiyorum. ❏ Klip sonundaki sahnenin gönderme olduğu söyleniyor doğru mu? Anlaşılmasına çok sevindim. Sıradaki şarkı Kuzeye Kaç. Çıkarmak için heyecanlanıyorum. ❏ Konserinde Kır Zincirleri’nin cover’ını sahnede söylüyorsun arada. Cover bir parça çıkaracak mısın? Nova Norda olarak hikayesini devralmak isteyeceğim ve sound’uma uyarlabileceğim şarkı bulmam zor. Cover yapmak için şarkıyı olduğu yerden başka bir yere taşımalı. Doğru zaman geldiğinde neden olmasın. ❏ İnternette senin için yapılan ortak yorum var; “Nova Norda eşittir gaza getiren şarkılar…” İnsanları motive etmek gibi

2019

MAYIS 2019

bir gayen mi var? Kendimi motive etmek için o parçaları yapıyorum. Benim de kötü hissettiğim oluyor. Dillendirmek istediğim ayağa kalkma kısmı... Ne kadar kötü hissettiğimle ilgili genelde konuşasım da gelmiyor. Üzerine düşünüp dersler çıkarmayı seviyorum ama melankoli beni çok cezbetmiyor. ❏ Daha karanlık elektronik sound'lara doğru giden bir Nova Norda olmayacak mı? Vallahi çıkabilir. Çünkü öyle sound’lar beni içine çekiyor. Şu anda yaptığım ve çıkmayı bekleyen öyle parçalar da var ama zamanı değilmiş gibi hissediyorum. ❏ Instagram’da gördüm Sertab Erener seni çok beğeniyor. Tanıştınız değil mi? Aynen! Tanıştığımda ağlamaya başladım. Senin beni bilmene baya şaşırır pozisyondayken, Sertab Erener’den bile böyle şeyler geliyor olması beni inanılmaz mutlu ediyor. Tabii destek olan bir

Nova Norda

sürü süper müzisyenler var onların da haklarını yiyemem. ❏ Sahnede yerinde duramıyorsun. Stüdyodaki ile sahnedeki Nova Norda arasında nasıl bir fark var? Stüdyoda görev bilincinde olan biri var. Sahnede ise bütün o emekler verilmiş, her şey tamamlanmış, sadece şarkıları söyleyecek ve dinleyenlerle eğlenecek biri var. İnsanlar üzerinde bir duygu ortaya çıkmasını sağlamak fikri de beni çıldırtıyor. ❏ Nova Norda ismi dolayısıyla doğa, enerji, ışık tasarımlarıyla ilişkin bir şey olmasını hayal etmişimdir sahnende. Sahnede daha farklı projeler düşünüyor musun? Başladık bile. Geçen ay tamamı ışıklı kumaşla hazırlanmış bir kıyafetle sahneye çıktım. Özel bir ışık gösterisi yaptık. Türkiye’de bunun gibisini görmedim, hele alternatif sahnede. Bunu geliştireceğiz. ❏ Tekli çıkardın hep, artık bir albüm zamanı gelmedi mi? Albüm yapmayı bekleseydim ortalarda olmayacaktım. Hâlâ 10 şarkım yok. Tekli gitmek iyi bir strateji oldu. Bugün herkesin ezbere bilmesini de buna bağlıyorum. Amacımız albümü dolduracak kadar şarkı çıkarmış olmak. Sonra hepsini toplayıp remastering’le toplu çıkarmak istiyorum. Şarkıları üst üste dinleyince bir bütünlük oluşturuyor. ❏ Sırada neler var? Bu yaz için çok heyecanlıyım. Festivallerde sahne aldıkça görüyorum, epey büyümüşüz. Konserlerde olayım istiyorum hep. ❏ Büyüdün, Spotify aylık dinleyici sayın her geçen gün artıyor. O sayıyı görmenin etkisi nedir? Güzel de kötü de… Bir kişi bile düşse kendini sorguluyorsun. O rakamı görmek baskı yaratıyor. 10 bin dinleyicim olsa havalara uçan ben, 10 bin azalsa üzülecek halde miyim? Acayip geliyor bana. Bir ara çok bakıyordum şimdi arada bakıyorum. O rakamı gözünün önünde konserde görmek daha güzel.

243.100 Spotify aylık dinleyici sayısı


8

ELEŞTİRİ

MAYIS 2019

COVER, DÜET VE TRIBUTE AKIMI Gökhan KAYA

S

on zamanlarda müzik marketlerdeki en çok satan yerli ve yabancı albümler genelde saygı albümü, düet veya cover oluyor. Birkaçını sayayım, Cem Karaca’ya saygı albümü Merhaba Gençler 2018, Orhan Gencebay’a saygı albümü Orhan Gencebay ile Bir Ömür, Muazzez Abacı’nın cover albümü Sezen’imin Şarkıları, Deniz Seki’nin Beni Benden Alırsan cover’ı, Barış Manço’ya saygı albümü Yüreğimdeki Barış Şarkıları, Mahzuni’ye Saygı Albümü, Livaneli 50. Yıl Bir Kuşaktan Bir Kuşağa, Teoman’ın kendi parçalarının yeni versiyonlarını yaptığı Koyu Antoloji, Harun Kolçak’ın düet albümü Çeyrek Asır. Her biri çok satsa, çok dinlenip bir başarı yakalasa da dinleyiciler, müzikten yaratıcılık olmamasından dert yanıyor. Yalnızca albümler değil, birçok müzisyen var olan şarkıların cover’larına el atmaya başladı. Bununla birlikte konserlerde de sık sık sürpriz düetler karşımıza çıkar oldu. Peki bu coverların, saygı albümlerinin altında neler yatıyor? Saygı albümleri, cover’lar, sıfırdan albüm yapmaktan ne kadar daha kârlı? Bu meseleyi tüm boyutlarıyla sizler için araştırdık. Net olarak herhangi bir net satış rakamına ulaşamasak da, müzik marketlerinin en çok satanlar listesinde cover, saygı ve düet albümleri var. Bununla birlikte yapımcılar artık orijinal işler yapmak, yeni isimlere yatırım yapmak yerine, daha kolay ve garanti işlere yatırım yapıyor. Bundan dolayı albümler, şarkılar aynı fabrikadan çıkar gibi, benzer fikirler ve aynı şarkıcıların düetleriyle doldu taştı.

HANGİ ÜNLÜLER DÜETTE KÂRLI

Son 10 yılda yapılmış albüm ve düet albümlerini Spotify üzerinden inceledik. Her şarkıcının yaptığı cover ve düet parçasının dinlenme sayısına bakıp, kullanıcı yorumlarını inceledik. Buradan yola çıkarak saygı, cover ve düet albümlerdeki en kârlı isimleri sizler için sıraya dizdik. Sıla... Son günlerde adı Ahmet Kural’dan şiddet gördüğü iddiasıyla sıkça anılan Sıla, yer aldığı tüm saygı albümlerinde en çok dinlenen isim olarak kayıtlara geçiyor. Bireysel olarak çıkardığı hemen hemen her albümde fırtınalar estiren Tarkan’ın Türk sanat müziği albümü Ahde Vefa, kendisinin en az satan albümleri arasında... Milyonlarca dinlenen şarkılarına kıyasla Tarkan’ın bu albümleri dinleyiciler tarafından pek tutulmuyor. Düet ve saygı albümlerindeki dinlenme sayısına baktığımız zaman ise iş değişiyor. Bu nokta ilk üçe girse de Orhan Gencebay’a saygı albümünde Duman ve Seksendört, Tarkan’dan çok daha fazla dinlenmiş durumda.

TARKAN & BÜLENT ERSOY ŞARKISI YENİDEN

Bu arada bir dip not düşelim; Tarkan ve Bülent Ersoy, stüdyoda tekrar buluştu. 22 Mart tarihinde piyasaya çıkan şarkının ismi Ümit Hırsızı. Parçanın söz ve bestesi Tarkan’a ait fakat seslendirme kısmında yalnızca Bülent

Ersoy yer alıyor. Ersoy, Tarkan ile müşterek çocuğu olan bu şarkı için herhangi bir ücret almadığını fakat espriyle karışık bir şekilde Tarkan’dan elmas veya yakut bir yüzük hediye beklediğini söyledi. Düet konusunda Yıldız Tilbe en çok dinlenenlerden. Kimin parçasını seslendirmiş ya da kiminle düet yapmışsa albümün en çok dinleneni olmuş. Buna en güzel örneklerden biri Tuna Kiremitçi ile seslendirdikleri Yine Sevebilirim parçası 46 milyon 364 bin dinlenirken Sena Şener dışındakilerin sayısı düşük. Teoman’ın yer aldığı albümler de en çok dinlenen parçalarda genellikle ilk üçte. Koyu Antoloji’si Spotify’ın popüler albümleri arasında. Tuzak’ın yeni hali ilk versiyonundan daha çok dinlenmiş. Bir diğer banko isim Sezen Aksu ve İrem Derici. Her sinema filminde yüksek izlenme sayılarına ulaşan Cem Yılmaz, Spotify’da filmi için yaptığı albüm dışında, Yasemin Mori’nin albümünde düetiyle de yer alıyor. Bunun yanı sıra daha önce de Suzan Kardeş’le Makyaj Odası Şarkıları’nda da şarkı söyledi. Bu deneyimlerin sonunda gördük ki Cem Yılmaz, sinemada başarılı olduğu kadar düet konusunda başarılı olamıyor.

ORİJİNALLERİ GERİDE BIRAKTI

Saygı albümlerinin içinden 3-4 şarkı çok seviliyor ve hatta orijinalinden daha çok dinlenebiliyor. Örneğin, Çukur dizisiyle Ceylan Ertem’in Mahzuni’ye Saygı albümü için seslendirdiği Zalım herkesin dilinde. YouTube’da plak şirketinin orijinal hesabında 91 milyondan fazla dinlenmiş. Albümün adı pek anılmıyor... Bir başka örnek, Orhan Gencebay’a yapılan tribute albümden. Seksendört ve Duman’ın yaptığı cover’lar o kadar beğenildi ki, dijital ortamlarda orijinallerinden daha çok dinlendi.

DÜNYADA NE DURUMDA?

Dünyada da düet trendi zirvelerde yer almış durumda. 2017 yılında Spotify, Youtube ve Apple Music’te en çok dinlenen şarkı Luis Fonsi’nin Justin Bieber ve Daddy Yankee ile yaptığı Despacito düeti. Bunun yanı sıra listede birçok düet var, The Chainsmokser feat. Coldplay’in Something Just Like This, DJ Khaled feat. Justin Bieber, Lil Wayne, Quavo, Chance the Rapper’ın düeti I’m the One... Çok yakın geçmişe gittiğimizde YouTube trend listesinde yer alanlara baktığımızda karşımıza bir düet daha çıkıyor. 25 Nisan’da YouTube’da yerini alan Taylor Swift’e ME! adlı şarkısında Brendon Urie eşlik ediyor. Rengarenk bir klibi olan bu şarkı, YouTube’daki dördüncü gününde 113 milyon izlenme sayısına doğru koşuyor. Cover'lar, düetler, saygı albümleri... Tüm dünyada popüler hale gelen bu akımlar bakalım daha ne kadar sürecek?


GÜNCEL

MAYIS 2019

9

MÜZİKTE ÖZGÜR İRADE H

er şey 2000 yılında, Stanford Üniversitesi'nden birkaç kişinin bir barda ya da kafede duydukları müziğin adını öğrenmek istemeleriyle başladı. Önce bunun imkansız olduğunu düşündüler. Ardından ses analizi üzerine doktora yapan Avery Wang her bir parçanın sesini eşsiz bir veri olarak alıp, bunu ortam gürültülü olsa da şarkıyla eşleştirecek bir yazılım yazdı. Shazam 2002'de hayata geçti. 500 milyondan fazla indirildi, 30 milyondan fazla parça tanıdı. Ancak endüstriye sağladığı bundan çok daha fazlası. Shazam, yetkililer için erken hit tespit sistemi! Günde 20 milyon aramayla hangi şarkı nerede yakalanmak istiyor biliyorlar. Şu an Google'da üst düzey yönetici olan Jason Titus, Shazam'ın bir numaralı ismi olduğu zamanlar; şarkıların patlamasını aylar önce ön gördüklerini söylemişti. Hangi şehirde hangi şarkı tutulacak belli. 2013'te Lorde bu uygulamayla keşfedildi. Bu iş için Warner Müzik Grubu'yla iş birliği duyuruldu. Ardından soru "Hangi şarkı duyulmak isteniyor?" oldu. Konser organizatörleri de uygulamadan yararlandı. Veriye en çok önem veren plak şirketi Republic Records'un yetenek avcısı Patch Culbertson, SoMo'yu yakaladı, şarkıcının Ride teklisi İngiltere'de 1 numaraya yükseldi.

SHAZAM TEK TABANCA DEĞİL

Uygulama yalnız değil. Next Big Sound adlı müzik analiz şirketi algoritmalar aracılığıyla 100 kişilik yıllık liste çıkarıyor ve en az 20 tanesinin gelecek

yıl Billboard'a gireceğini garanti ediyor. Şirket Facebook, Spotify gibi platformlardaki verileri kullanıyor. Ayrıca, şirketin veri bilimcisi Victor Hu, radyonun da önemli bir silah olduğunu söylüyor: "İnsanlar bir şarkıya ne kadar maruz kalırlarsa, onu sevmeye o kadar yakın olurlar."

PARADOKS

Bu da ortaya bir paradoks çıkarıyor. iHeartMedia'dan örnek verelim. Kendileri Amerika'da en çok FM sahibi şirket. Verilerle çalışıyorlar. Ancak verilere göre hangi şarkının hit olacağını mı biliyorlar? Yoksa patlamasını istedikleri şarkıları insanlara radyolarla dayatıyorlar mı demek lazım? Çalıştıkları şirket HitPredictor, 2013'te hit olacak 50 şarkıdan 48'ini tahmin etmişti. İsimlerinden de belli zaten, 'hit kahini!'

YOKSA...

Peki tüm bu puzzle'ın birleşimi, kötü bir şey mi? Araştırmacılar geçtiğimiz 10 yıl içinde bir deney yaptı. Listeleri manipüle ettiler. Yukarı çektikleri şarkılar popüler hale geldi. Aslında müzik irademiz bağımsız değil. Hatta yok! Duymamız isteneni, aşina olduğumuzu, iyi olduğu söyleneni, popüleri dinliyoruz. İspanyol Ulusal Araştırma Kurulu'nun yayınladığı bir rapor var. 1955'ten 2010'a kadar olan 464 bin 411 popüler şarkıyı ele almışlar. Zaman ilerledikçe perde aralıklarının sığlaştığını tespit etmişler. İyi midir kötü müdür meçhul, sığlık malum.

SERGİ TAMAM, PLAYLIST NEREDE?

B

u ay takvime bakarken 18 Mayıs Dünya Müze Günü'nü görünce müzelerin Spotify ve Apple Music playlist'lerine bakmak istedik. Ancak Türkiye'de playlist'i olan Sosyal Medya Sorumlusu Irmak Wöber, "Amacımız tek müze gördük o da Pera Müzesi. ziyaretçilerimizle her mecrada etkileşim içinde Dünyadan stream'lere üye olan ve aktif kullanan arasında Country Music olmak. Bu sebeple sosyal medyanın yükselen yıldızlarından Spotify’da da yer almamız gerektiğine Hall of Fame and Museum, Brooklyn karar verdik. 2015 yılında gerçekleştirdiğimiz Bu Museum, Museu De La Musica de Barcelona, Dallas Museum of Art, The Bir Aşk Şarkısı Değil sergimiz Spotify listelerimiz için çok uygun bir başlangıç oldu çünkü sergi Metropolitan Museum of Art, Tate video sanatının pop müzik ile ilişkisini ele Museum, Victoria & Albert Museum, alıyordu" dedi. Playlist hazırlama işiniyse şöyle MONA Museum, RAF Museum var. anlatıyor; "Koleksiyon veya sergi sorumlularımız The National Jazz Museum da Apple ve küratörlerle, iletişim ekibi olarak ortak bir Music'te müzik küratörlerinden. Sergi çalışma yürütüyoruz. Bir tema belirleyerek bu tema küratörlerinden ve karma sergilerdeki sanatçılardan esinlenerek birçok playlist üzerinden listeyi hazırlıyoruz. Sergi listelerimize ek olarak film programlarımız kapsamında hazırlanmış. sunduğumuz filmlerin müzikleri ya da programların Gerçekten dijitalleşme furyasında geçtiği coğrafyalara özgü parçalardan da listeler müzeler Spotify'dan uzak kalmış hazırlayabiliyoruz. Zaten müzik, etkinliklerimizin olabilir mi? 50 milyonun üzerinde de odak noktasında. Artık gelenekselleşen kullanıcısıyla bugün Spotify, keşif partilerimizde çalan şarkıları derlediğimiz fetişini körüklerken sanatın farklı listelerimiz de var, koleksiyonlarımızdan ilhamla disiplinlerle etkileşimine de imkan veriyor. Sergilerle ilişkilendirilmiş ya da hazırladığımız bağımsız temalı listeler de. 2015 küratörlere ilham veren playlist'ler fena yılından beri sürdürdüğümüz bu projemizin bugüne dek en çok ilgi gören listesi İmparatorluk olmaz mı? Böyle bir niyeti olan müze Melodileri: Bizans oldu. Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri varsa buyursun gelsin, biz el atalım! koleksiyonumuzdan yola çıkarak hazırladığımız bu Türkiye'de bu işe öncü olan Pera listede Bizans dönemi müzikleri yer alıyor..." Müzesi'ne ulaştık, müzenin Dijital ve

22

Pera Müzesi'nin Spotify'daki playlist sayısı

1.500 Pera Müzesi'nin Spotify takipçi sayısı


10

ALBÜM AJANDA

MAYIS 2019

Beychella destanına ithafen:

Homecoming

S

arı elbiseli bir kadın davuluna vurdu, düdüğünü çaldı. Antik Mısır temalı kostüm giyen dansçılar kenara çekildi. 200 kadar vücut bağımsız hareket etse de tek bir bayrak gibi dalgalanıyordu. Ve kraliçe, bir piramidin tepesinde sade bir kıyafetle, kot şort, sweat ve botla belirdi. Geçen seneki Coachella'da Beyoncé kendi tarihini işte böyle yazmaya başladı. Beyoncé, bir festivalin sınırlarının ne olabileceğini gösterdi ve festivalin adını Beychella olarak değiştirdi. Tarih belgelenmeliydi ve Netflix'te yayınlanacak olan bir belgesel bile çekildi: Homecoming. 40 parçalık dev albüm Homecoming: The Live Album ise belgeselle iç içe. Beyoncé'nin müzikal lügatı iki çekirdek üzerine kurulu: Ritim ve melodik sıçrama. O, bir şarkının nakarat, bridge, verse ve perde değişimlerine inan bir klasikçi. Zaten Crazy in Love, Countdown ve Love on Top gibi parçaları son birkaç 10 yılın pop ve R&B klasikleri arasında. 110 dakikanın tamamı boyunca adrenalini koruyor, kinetik enerjiyi bando aranjeleriyle yükseltiyor. Birçok kişinin favorisi olan Drunk in Love ve kalan şarkılar trompet ve suzafon sesleriyle, dansçıların ünlemleriyle vaftiz oluyorlar. Her ne kadar Coachella'ya gitmiş kadar olsak da sesin tertemiz olduğunu söylemek pek mümkün değil. Ancak bu denli kalabalık ve hızlı bir sahnenin fıtratında bu var. Bakalım Beyoncé tacını koruyacak mı, yoksa mainstream bir efsane olarak unutulup gidecek mi?

P!nk Hurts 2B Human RCA Records Pop rock 13 parça, 47'

Mahmut Çınar Bul Beni Garaj Pop 10 şarkı, 39'

Schoolboy Q CrasH Talk Top Dawg Entertainment Rap 14 parça, 40'

The Young Shaven Hidden Lips Grgn Müzik Indie rock 10 şarkı, 34'

Ufuk Beydemir Akustik Zoom Rock 6 parça, 22'

BEYONCE Homecoming: The Live Album Sony Pop 40 parça, 109'

BREK ÖlüPop Kare Müzikevi Synthpop 7 Şarkı, 29'

Loyle Carner Not Waving, But Drowning EMI Jazz rap 15 şarkı, 48'


11

ALBÜM AJANDA

MAYIS 2019

10 parça 10 numara: Ruhum Bela

H

BlackBear Anonymous Beatrap/Alamo/Interscope R&B 18 parça, 51'

Labrinth, Sia&Diplo LSD Columbia Records Pop 10 parça, 31'

Anderson Paak Ventura Aftermath/ 12 Tone Music/LLC R&B, soul 11 parça, 40'

Adamlar Dünya Günlükleri Garaj Alternatif 10 parça, 48'

bülow Crystalline Universal Music Canada Electropop 7 parça, 20'

CAN BONOMO Ruhum Bela Avrupa Müzik Yapım Pop 10 parça, 33'

Lizzo Cuz I Love You Nice Life Record/Atlantic Record Pop rap 11 parça, 33' Altın Gün Gece Glitterbeat Records Funk 10 parça, 37'

enüz radyo programcılığı yaparken sesiyle saçtığı enerji, onun geleceği hakkında ipuçlarını veriyordu. Sırf ödev olarak hazırlayıp Facebook'a yüklediği Hoppala adlı kısa filmi bile dikkatleri mıknatıs gibi çekmişti ki bu da yaratıcılığının ne boyutta olduğunu gösteriyordu. Ardından yapımcı Seray Severin kendini +18 adlı diziye başrol olarak çağırmasıyla kendisine iyiden iyiye aşina olduk. 20'li yaşlarının ortasındaki bir genç için oyunculuğu, hiç de fena değildi. Kamerayı 'taşıyordu'. Ve aynı yıl malumun ilamı gerçekleşti. Can Bonomo, 2011'de ilk albümü Meczup'u çıkardı. Sesi, kamera karşısındaki yeteneği ve tüm nitelikleri artık bir albümün içine sığmıştı. Gerçekten de meczuptu! Keman ağırlıklı oryantal bir hava hakimdi. Müzikal olarak pozitif bir havası vardı. Sözler şiirseldi, zaten şarkıcı olmasa Taksim'de şiir satıyor olurmuş. Kaldı ki Delirmek Bliermektir ve Şu Sevdalar Tevatürü adlarıyla 2 şiir kitabı bulunuyor. Ertesi yıl Aşktan ve Gariplikten albümünü çıkardı. Eurovison'a kulağa Meczup'un İngilizce yorumundan öte gelmeyen Love Me Back'la katıldı. 2014'te çıkardığı Bulunmam Gerek albümünün çıkış şarkısı Tastamam'la kült olmaktan çıkıp ana akıma geçişini tamamladı. Müzik açısından değil tabii, kitle açısından. Öyle ya, ilgili parça YouTube'da 22 milyon tıklandı, albümdeki diğer bir parça Hikayem Bitmedi ise 17 milyon. 2 yıl önce Kainat Sustu... mu acaba? Art arda sıraladığı albümlerinden 4'üncüsünü iddialı bir şekilde piyasaya süren Can Bonomo, müziğine bir şey katmaz olmuştu. Adeta yerinde sayıyordu. Albümün biri Ceza'yla düet olmak üzere son iki parçası dışında hiçbir değişiklik yoktu. Mevzu bahis iki parçanın da olayı, hip hop tınılarından öte değildi. Derken... Can Bonomo bu sefer bambaşka bir albümle karşımızda. 10 parçalık 10 numara albümün kayıtları TheFatLab’da Ali Rıza Şahenk tarafından yapıldı. Albümde bulunan 7 şarkının düzenlemesini, diğer albümlerinde de beraber çalıştığı Can Saban, 2 şarkının düzenlemesini Sabi Saltiel ve 1 şarkının düzenlemesini sahne arkadaşı Emre Kula yaptı. Albümün bazı şarkılarında vokal ve vokal koçluğunu ise Fatma Turgut ve Özge Fışkın üstlendi. Giriş parçası Umman Dondu'da bir baslar ve elektronik tınılar karşılıyor. Son zamanlarda yerli yabancı birçok müzisyenin katıldığı bir hareket bu. Ruhum Bela, Eğlen, Ölesim Var ve Gel Beni Kurtar parçalarında rock tınıları belirgin bir şekilde hissediliyor. Tabii üzerine kurulu olduğu temel hala İstanbul müziği. Sahnesini merakla bekliyoruz.


12

TAKİP

MAYIS 2019

BAĞIMSIZ RADYOLAR

Ahmet YATĞIN

Öncü bağımsız radyolardan etkilenen Radio 80K kurucuları, Münih’te de aynı fikrin mimarı olmak istedi. İnternetten kolayca dinlenebilen radyoların nerede olduğu ilk bakışta önemli değilmiş gibi görünse de yerel bir topluluk yaratabilmek bu işin en önemli kuralıdır. En başından beri yaptıkları her yayını çok önemsediler. Özel ve yaratıcı içerikleri sayesinde dünya çapında üne sahip olan Radio 80K'in etrafında yayın yapmak isteyen bir sürü DJ vardı. Elbette seçiciydiler ama zamanla kalabalıklaştılar. 2015'te online yayın hayatına başladı Radio 80K. Kayıtları izleyebilme imkanının ardından 16 saatlik canlı yayını dinleme fırsatı verildi. Bu sayede dinleyicilere alternatifler sunuldu. Radio 80K, Spotify gibi uygulamaların yöntemlerini sığ buluyor. Çünkü onlara göre kullanıcılar sadece daha önceden beğendiği türden müziklerle tanıştırılıyordu. Bu sebepten dolayı kullanıcılar, bambaşka türde bir müzik keşfetme olanağıyla karşılaşamıyor. Amaçlarını kaliteli ve zamanın sınırlarını aşan çağdaş müzik yayınlamak olarak belirleyen ve reklam almadan yayın yapan Radio 80K, haftanın her günü yayın yapıyor. Dilediğiniz takdirde programları web sitesi radio80k.de adresinden bulabiliyorsunuz. Bizim favori programımız Funkhaton. Daha sık yayın yaparlar umarız...

“Don’t assume” sloganıyla yola çıkan NTS'in kurucusu Femi Adeyemi; 28 yaşında bir moda şirketinde yönetici pozisyonunda çalışıyordu. Müzik aşkıyla işini bıraktı. 2011 yılında Londra’da NTS’i kurdu, böylece yeni müzisyenlere platform sağlamaya başladı. NTS kısa sürede büyüdü ve en iyi çevrimiçi radyo ödüllerine layık görüldü. Müzikseverler için bizzat müzikseverler tarafından inşa edilen NTS, bazı markalar iş birlikleri yaptı. Bu çok ilginçti. Hem bağımsız olup hem de reklam dünyasına dahil olmak mümkün mü? Ancak Femi, kurallara sadık kalmıştı. Örneğin Nike, NTS şovlarından birinde yer aldı. NTS’in web sitesinde yer alan habere göre Nike, “gerçek” bir sanatçı olmamasına rağmen 14 Nisan 2015’te radyoda yayın yaptı. NTS; Nike’a sanatçı gibi davranmıştı. Kira bedeli karşılığında stüdyosunu kiralamış ve duyuru yapmasına izin vermişti. Ardından radyo istediği müziği çalmaya devam etti. Bu bağımsızlığı zedeleyen bir şey olmak yerine tam aksine bağımsızlığı destekleyen bir şey haline geldi. Bağımsız bir radyonun ne olduğunu 'farz etmek' yerine onu yeniden anlamlandırmaya başladık.

Sitelerinde şöyle yazıyor: "Dünyanın her yerinden dinleyicileri, sanatçıları, yapımcıları ve destekçileri kucaklamaktan gurur duyuyoruz." SKYLAB Avustralya’nın Melbourne kentinden yayın yapıyor. Ancak İngiltere'den de programcıları var. Belirli saatlerde yayın yapan ve yayınları web sitesine yükleyen radyo ekibi, duyuruları için sosyal medya araçlarını kullanıyor. Yayında çalacakları parçaları liste olarak saati saatine duyuruyorlar. Genelde chill out, lounge, downtempo, ambient, soft house türü hakim. Motivasyonlarını, kendine pek de yer bulamayan sanatçılara bir platform olma fikrine adadıklarını söyleyen SKYLAB ekibi; şehrin içine ve yurt dışına yayılan eklektik müziği, sanatsal gücü ve kültürel kapsayıcılığı önemli buluyor. 2018'de kurulan ve yolun çok başında olan istasyon, reklamsız serüvende kendi ürünlerini satarak ayakta kalmaya çalışıyor; çanta, tişört ya da çorap... Radyonun ömrünün uzun olmasını ve motivasyonlarını oluşturan fikrin karşılığını alabildiklerini görmeyi çok isteriz.

Müzik etrafında, kendi deyişleriyle aktivistleri, uzmanları, meraklıları, garipleri ve amatörleri bir araya getirmeyi amaçlayan bağımsız bir radyo LYL. 2015'te Lyon’da faaliyete geçen LYL Radio bir yıl sonra Paris’te de bir stüdyo açtı. İki şehirde de yayın yapan istasyonun web sitesinden 7/24 yayın akışı var. Radyo programları salıdan cumaya öğlen 12’den gece 12’ye kadar yayınlanıyor. Kurucusu Lucas Bouissou, Lyon’da tuğla üstüne tuğla koyarak inşa ettikleri ve müzik seçkilerini insanlara dinletebildikleri bir yerin hayaliyle bu işe girişti. Uzun uğraşlar sonucunda 200’e yakın programı canlı olarak radyolarından yayınlamayı başardı. Hepsi Lucas'ın müziksever dostlarının desteğiyle oldu. Ekip, yaptığı işi lokal; kendilerini ise müzik geek'leri olarak tanımlıyor. LYL, Paris ve Lyon'da düzenlediği etkinliklerden ve web sitesinden kolayca yapılabilen bağışlardan gelen kazançlarla yayın hayatını sürdürüyor. Sitelerinde yer alan blog bölümünde ilginç listeler var, mutlaka bakın.


TAKİP

Arda AŞIK

13

MAYIS 2019

'Her insan için bir dünya oluşturduk'

M

üzikten ilginç lezzetlere, tasarımlardan konserlere çok yönlü bir deneyim sunan Zuhal Konsept, Akasya’da birbirinden iyi sahne performanslarını izleyebileceğiniz gibi çeşitli workshop'lara ya da sevdiğiniz yazarın söyleşisine denk gelip, katılım sağlayabilirsiniz. Mağazadaki tüm enstrüman çeşitlerini dilediğiniz gibi saatlerce inceleyebilir ve deneyimleyebilirsiniz. 1976 yılından beri Türkiye’nin lider müzik markalarından biri olan Zuhal Müzik'in marka temsilcisi Umur Sungurlu ile Zuhal Konsept'i konuştuk. ❏ Zuhal Müzik inanılmaz projelerle karşımızda. Zuhal Konsept, Akasya'da neler var? Zuhal Konsept, Akasya'da aslında her insan için bir dünya oluşturduk. A'dan Z'ye, Zuhal'in geleneksel yapısı içerisindeki tüm enstrümanlar yer alıyor. Onun dışında Zuhal Performans markası altında çeşitli etkinlikler, workshop'lar, imza günleri düzenleniyor. Zuhal Konsept mağazasını asıl konsept yapan, her şeyin denenebilir olması. Farklı disiplinlerden çeşitli markaların yer alması. Başta Tamirhane var, yeme-içme sektöründe. Kitap ve plak kısmında ise Kırmızı Kedi var. Bobo diye bir kahve dükkanımız var. Dövmede Tattoom Gallery var. Tasarımda ve dijitalde söz sahibi olan Hipicon ilk defa fiziki bir mağazayla Zuhal Konsept'in içine girdi. Dans kısmında Depo Dans var. Evcil hayvan tasmalarında özellikle Zeedog bizimle beraber bu mağazanın içinde. Birçok markanın yer aldığı ve herkesin gelip burada vakit geçirebileceği bir yaşam alanı aslında. ❏ Workshop'larda bizi neler bekliyor? Uzun zamandır aslında çeşitli workshop'larımız oluyor. Önümüzdeki ay Doğaç Titiz'le workshop'ımız var. Onun dışında dans workshop'larımız oluyor. Her hafta yeni bir etkinlik olduğu için hızlı bir sirkülasyon var, yakalamanızı öneriyorum. Her geldiğinizde farklı bir şeye rastlayabilirsiniz. Kırmızı Kedi tarafında da imza günleri oluyor. İmza günü dışında da keza müzikle ilgiliyse o yazar, performans da sergiliyor. Hippicon tarafından makrome atölyesi var. 15 kişilik kontenjanlar ile gelip istedikleri hayalini kurdukları desenleri hep beraber kolektif bir şekilde tasarlayıp üretiyorlar. ❏ Deneyimin satışla bütünleşmesinden bahsettiniz. Sizce insanlar için bu ne ifade ediyor? Bu sorunun cevabına iki taraftan bakacağım. Hiç bilmeyen, müziğe yeni başlayan biri için oldukça kafa karıştırıcı. Çünkü bir anda mağazaya giriyorsunuz ve binbir türlü enstrüman ve seçenek var. Başına oturup istediğinizi deneyimleyebiliyorsunuz. Ama her ne kadar satış personelleri sizi yönlendirse de çok fazla bilgi sahibi olunmadığı için bu kafa karıştıyor. Fakat bizim yardımımızla doğru sonuca varabiliyorsunuz. Bilen bir kişi için ise harika bir deneyim. Çünkü belki de ömrünüzü geçireceğiniz o enstrümanı dokunarak, dinleyerek, yaşayarak görmüş oluyorsunuz. Bu aslında baktığımızda diğer sektörlerde çok fazla gerçekleşen bir şey değil. Deneyimleyebilmek bizim için en öncelikli şey.

❏ “Satış elemanlarımız yardımcı oluyor” dediniz. Bu insanların müzisyen kimliği var mı, eleman kriterleriniz neler? Müzisyen olması bizim için vazgeçilmez bir kriter. Çünkü vâkıf olmadığınız bir şeyi başkalarına sunabilmeniz çok doğru bir şey değil. Kendi hayatınızdan bir parça olması gerekiyor. Takım ruhunu asla bozmayacak, birbirimizi iyi ve kötü günde de destekleyeceğimiz omuz omuza olacağımız kişilerle beraber oluyoruz bu noktada. ❏ Ünlü isimlerle çeşitli iş birliği yapmayı düşündünüz mü? Elbette. Yerli isimlerden sevdiğimiz Özgür Can ile ney, MaNga grubunun davulcusuyla beraber kendi imzalarını taşıyan baget ürettik. Aynı şekilde Can Tüzün'le de öyle. Onun dışında distrübütör olduğumuz markaların imzalı serileri, artist anlaşmalı ürünleri de yer alıyor. Mesela, Ibanez' De John Strain, Steve Vai gibi. Bu noktada birçok isim var. Artık bu merchandise veya ürün yerine de aslında çoğu Türk müzisyenle beraber yürüyüp bazı ürünlere onlara delege ediyoruz. Aslında bizdeki bir markanın ürününü temsil eden bir müzisyen oluyor. Dolayısıyla onlarla birçok etkinliğe imza atıyoruz. Bizim için en önemli şey müzisyenlerle bağ kurabilmek. Dolayısıyla bu tarz projeler her zaman hedeflerimiz arasında oluyor. ❏ Enstrüman çeşitliliğinden söz edebilir miyiz? Tabii ki. A'dan Z'ye batı enstrümanlarının hepsi yer alıyor bünyemizde. Perküsyon davullar, gitarlar, amfiler, stüdyo ürünleri, yaylılar, üflemeliler aklınıza gelebilecek her şey... Ayrıca stüdyolar içerisinde de bünyemizdeki enstrümanlara yer veriyoruz. Soru dışına çıkmış oldum bu noktada ama, mağazada deneyimlenebilen her şeyi aynı şekilde kayıt stüdyolarımızda da deneyimlenebiliyor. ❏ Yeni projeleriniz neler? Aslında eşi benzeri görülmemiş bir projeyle Türkiye'de müzisyenlere yeni bir kapı açtık. Güzel dönüşler alıyoruz. Bu yıl için anlaşma ve görüşmeler devam ediyor. Avrupa yakasında da bir sürpriz bekleyebilir. Bütün içeriklerimizi konser, workshop ve etkinlikleri sosyal medyalarımızdan paylaşıyoruz, herkes takip edebilir.

Umur Sungurlu

2.600 Zuhal Konsept, Akasya 2.600 metrekarelik bir alana sahip.


14

BÜLTEN

MAYIS 2019

W

I

S

H L

Eigenlaps, eigenharp müzik aleti 3.500 TL

n11.com - Tetris lamba set 349 TL

Popculture.com - gemi kalemlik 89.90 TL

I

Laura Berger - stack pin 71 TL

Reebok Aztrek sneaker 560 TL

Tshirtmanya - Thanos Saltbae 50 TL

S

T

Swarovski Star Wars biblo 44.590 TL

Deer Case telefon kılıfı 29.90 TL

Amazon - PlayStation Classic 399 TL

Wax Face - Iggy Pop 1970 figür (Black edition) 1.171 TL

Acousti box 1.250 TL

Urban Premium dolma kalem 558 TL

Miniature Instrument Building Blocks saksafon - 35 TL


15

LİSTE

MAYIS 2019

TOP 10

1

SAHNE KAZASI

Mega düşüş

Tarihler Mayıs 2008’i gösterdiğinde Doritos Nerede Müzik Orada! kampanyasında 9 ilde vereceği konser serisinin tanıtım gecesi... Discorium’da konserinden sonra yoğun istek üzerinde tekrar sahneye çıkarken Tarkan takılıp düştü. Düşüşü tüm magazin gazetelerinin ertesi gün manşeti oldu!

10

Pert!

Ünlü şarkıcı Patti Smith, Florida Tapma’da Bob Seger ve Silver Bullet Band ile beraber yaptıkları sahne şovu sırasında ayağını monitöre vurdu. Başta basit bir ayak çarpması gibi görünse de şarkıcının omurgası zarar gördü. Kronik boyun ağrılarıyla uğraşmak zorunda kalan Smith, Houston Chronicle'a verdiği bir demeçte, ağrıların hayati önemi olmadığını söyledi.

9

3

Damla KAAN

2

Saçları alev aldı

Havada uçan bir drone gördüğünüzde elinizle tutmaya çalışmayın olur mu? Yoksa Enrique Iglesias’ın başına gelenler sizin de başınıza gelebilir. Mayıs 2015’te Tijuana’daki konseri sırasında şarkıcı, konserin fotoğraflayan drone’u tutmaya çalıştı. Drone’nun kesici pervaneleri avucunun içi kesti ve oluk oluk kanamaya başladı. Kesilen elini tişörte sarıp sahneden ayrılmak zorunda kaldı. Artık bir parmağı hissiz.

Ünlü şarkıcı Michael Jackson, bir içecek markası için 1984'te Los Angeles Shrine Auditorium'da sahneye çıktı. Billie Jean şarkısını söylerken piroteknik ekranın yakınında dans eden Jackson’ın ceketi ve saçı bir anda alev aldı. Hayranlarından biri şarkıcıyı sahneden itti ve yangını söndürdü. Yüzünde ve bedeninde ikinci ve üçüncü derece yanık oluşan şarkıcının bu olayla birlikte migren ağrıları tetiklendi. Estetik ameliyat olmak zorunda kalan şarkıcının ameliyatlara olan bağımlılığının bu olayla ortaya çıktığı düşünülüyor. Şarkıcı kazadan sonra marka suçlamadı, Brotman Medical Center’a fon aktarmalarını istemişti.

4

5

Vuruldu

Çılgın şarkıcı Marilyn Manson, New York’taki performansı sırasında sahnedeki tabanca dekoru üzerine düştü. Sağ bacağından yaralandı. Sahne ekibi ve grubunun üyeleri dekoru kaldırmış olsa da şarkıcı ayağa kalkamadı. Bunun üzerinde Manson’un etrafı siyah bir perde ile çevrildi ve acil yardım ekibini bekledi. 2017'de bazı konserlerini iptal etmek zorunda kaldı. Şarkıcı zaman içinde tekerlekli sandalye ve tıbbi ayakkabı yardımıyla sahnelere geri döndü.

Boşluğa düştü

2017'de Kenan Doğulu, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği konser sırasında sahne boşluğuna düştü. Tatlı bir an korkunç bir ana dönüştü. Düşmeden birkaç saniye önce evlenme teklifi edecek bir gence sahneyi bırakmıştı. Yaşanan olay sonucu sevenlerine korku dolu anlar yaşatan sanatçı olayı yara almadan atlattı. Düştüğü yerden ekibi tarafından çıkarılan sanatçı konsere kaldığı yerden devam etti.

6

Hayranı itti

Sahnede kustu

2012'de genç kızların sevgilisi Justin Bieber, Arizona’da verdiği konser sırasında hayranlarının önünde kustu. Out of Town Girl şarkısını seslendirirken bir anda arkasını dönüp kusmaya başlayan sanatçı, sahne arkasına koştu. Ancak işin ilginç tarafı tüm bu olaylar sırasında vokaller ve dansçılar performansı devam ettirdi. Konser sonrası sanatçının hastalığı konusunda açıklama yapılmasa da Bieber konuyla ilgili olarak “Süt kötü bir seçimdi! EHE!” diye bir tweet attı.

Rock müziğinin ünlü isimlerinden Frank Zappa, 1971’deki Londra konseri esnasında şarkı söylerken Trevor Charles Howell sahneye fırladı ve Zappa’yı orkestra alanına itti. Herkes Zappa’nın öldüğünü düşündü. Yaralandı, bir sene boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Zappa’yı iten Trevor Charles Howell olay sonrasında Zappa’dan aslında nefret etmediğini, kız arkadaşının Zappa’ya âşık olduğu için ona sinirlendiğini söyledi.

8

Drone tutulmaz

7

Bir anda yığıldı

Vantilatörzede

2013'te Beyonce Montreal'de verdiği konserde saçı sahnedeki bir vantilatöre dolandı. Bu talihsizliğe rağmen şarkısını söylemeye devam eden şarkıcının saçını sahnede ona eşlik eden korumaları kurtardı.

Ünlü şarkıcı Iggy Azaela, 2018 Rio De Janeiro’daki konserinde Black Widow 'u söylerken dansçılarından biri yere yığıldı. Durumu fark eden sanatçı hemen arkasını döndü ve “Biri doktor çağırsın” bağırdı. Hemen ardından şarkıya devam etti. Birkaç dakika sonra müzik durdu ve sağlık ekipleri dansçıya müdahale etti. Iggy'nin tutumu eleştiri yağmuruna tutulmuştu.


16

Kolaj: Ece ULUSUM

MAYIS 2019

YAKIN TAKÄ°P


17

YAKIN TAKİP

MAYIS 2019

BU ADETA JAKUZİ PAYI Ahmet YATĞIN

B

elki o garip anlardan biriydi o an. Hüzün duygusunu taşıyordum içimde evet ama bu üzgünlük farklı bir üzgünlüktü. Örneğin bir Titanic filmi şarkısı, Anadolu’nun bağrından kopan bir türkü ya da ağır bir arabesk müziği değildi hissettiğim duyguyu tam anlamıyla yansıtan. Ya da ne bileyim efsanevi rock şarkılarından biri de değildi. Öyle bir şey değildi. İşte... Ne hissettiğimi tam anlamıyla kavramaya çabalıyorken özel biri, birdenbire benimle, sanki hissedivermiş gibi Koca Bir Saçmalık şarkısını paylaşmıştı. Durduk yere. Bir şarkıya kapılarını açmak için gereken her şey, benim için artık o an hazırdı. Play tuşuna basmıştım. Köklerini İstanbul’a salmış bir synth-pop grubuydu Jakuzi. 80’lerdeki sesleri 21'inci yüzyıla taşıyan bu grup, sözleriyle farklı bir maceranın peşinde olduğunu gösteriyordu. Bense hissettiğim o garip üzgünlüğü anlama çabasını Koca Bir Saçmalık şarkısında bulmuştum. Araştırmaya başladım. Jakuzi ilk albümleri olan Fantezi Müzik albümünü, önce 2016 yılında sadece kaset olarak yayınlamıştı sonra da Domuz Records ve City Slang etiketiyle 2017 yılında plak ve CD olarak yayınladı. Dijital platformlardan da erişilebilen albüm kısa süre içinde yüz binler hatta milyonlar tarafından benimsendi. Herkes o üzgünlüğü anlamlandırma, anlama, saçmalığı dile getirme ve bunu hem eski hem de yeni biçimde ortaya koyma çabasını değerli bulmuş olacak ki Jakuzi grubu, hayranları tarafından adeta mücevher haline gelivermişti. Grubu Kutay Soyocak ve Taner Yücel oluşturuyordu. Son zamanlarda Kutay sahnede tek başına olsa da Taner Yücel ile hâlâ beraberler. Kutay, heykel bölümü öğrencisiydi. Ancak kendisini ifade etmekten daha fazla keyif aldığı, yeni bir disiplin keşfetmişti. Müzik. 2014 yılında

109.100 Jakuzi'nin aylık dinleyici sayısı ve her geçen gün artıyor.

Peygamber Vitesi projesiyle ilk defa çalışmalarını yayınladı. Belki de beklediği tepkiyi alamadığı için devam etmemiş ardından 2016 yılında Taner ile birlikte Jakuzi projesine girişmişlerdi. Peygamber Vitesi projesinin ses getirmemiş olmasından dolayı hırçın hissedip hissetmediği sorulduğunda Kutay, Milliyet Sanat'a verdiği röportajda, “Evet. Yıllarca aynı döngüde yer almak üretim açısından bir bıkkınlık ve bir hayal kırıklığı yaratıyor” diye cevap vermişti. Ancak bu hırçınlık Fantezi Müzik'in başarısıyla yumuşamış görünüyordu. Kutay, müzik yapmaktaki temel motivasyonunu artık belirlemişti. Uğrunda yaşayabileceği ve kendisini yaşatabileceği bir şeydi, müzik. İlk albümdeki Bir Düşmanım Var şarkısı da Koca Bir Saçmalık şarkısı kadar sevilmişti. “Bir tarafım var, bana yetersiz diyen” sözlerini “Ama yapamam, onla başa çıkamam. Çok istesem bile, öyle hemen yapamam.” sözleri takip ediyordu. Bu şarkıya klibi ise Taner Yücel çekmişti. Jakuzi, kayıtların birçoğunu evde alıyor ve kliplere ise ayrıca emeklerini katıyorlardı. Çağımızın insanı kendisini bu şekilde ifade eden ikiliyi işte böylece sahiplenivermişti. Sırada, tüm ikinci albümlerde yaşandığı gibi zorlu bir süreç onları bekliyordu. Hata Payı albümü City Slang etiketiyle yayınlanacaktı. Önce sırasıyla Şüphe, Yangın ve Toz şarkıları tekli olarak yayınlandı. Toz şarkısı yayınlandığında Jakuzi’nin resmi Instagram sayfasından duyurulmuştu. Orada bir takipçinin sorduğu “Toza Sor kitabını okudunuz mu?” sorusuna “Evet” cevabını vermişti Jakuzi. Bahsi geçen kitap Amerikalı yazar John Fante’nin en çok bilinen kitabıydı. İşte bu garipti. Şahsen benim de en sevdiğim yazarlardan birisiydi Fante. Önceki yıllardaki o garip tanışıklık hissi burada yine karşıma çıkmıştı. Jakuzi köklerini, modern dünyanın altında ezilmiş ve oradan devşirilen

2016 Jakuzi grubu 2016 yılında temellerini attı.

sanat eserlerine kadar salmıştı. Bu referans çok önemliydi. Bu arada Toz şarkısının sözleri ise ciddi bir aykırılık taşıyordu. Bir sanatçının çok kuvvetli arzusuydu aykırı olduğu şey. Ölümsüzlüğü istemiyordu. “Umarım burda tozum bile kalmaz, umarım beni kimse hatırlamaz...” 5 Nisan’da ise tüm albüm; dijital platformlarda ve plak/CD olarak yayınlandı. Albümün şarkılarını yarı yarıya Taner ile birlikte bestelediğini ifade eden Kutay; sözlerin kendisine ait olduğunu, aranjmanların ise Taner’e ait olduğunu belirtti. Mehmet Tez’in yazısından öğrendiğimize göre Taner Yücel; elektrik gitarları, bası, synthesizer’ları, geri vokalleri ve davulları çalmıştı. Yine davul ve perküsyonda Can Kalyoncu vardı. Spotify’da kısa sürede 100 binleri aşan yeni albüm, Avrupa’da da ilgiyle karşılanıyor. Avrupa’nın bir çok önemli kentinde dinleyici kitlesiyle karşılaşan Jakuzi, yabancı basının da ilgisini çekmişe benziyor. Burada benim de merak ettiğim bir soruyu Bekir Özgür Aybar, Milliyet Sanat’ta Kutay’a sormuş. “Moda, İngilizce şarkı yapmak değil mi?” Bu, özellikle Türkçe şarkıların sınırın ötesine geçtiği böylesine bir durumda sorulabilecek çok kritik bir soruydu. İngilizce ile hızla kitlelere ulaşılabileceğini kaydeden Kutay ise, “Ancak beni heveslendiren, bana heyecan veren şey, kendi dilimde, Türkçe ile ifade kalıbı arıyor olmaktır.” diyor ve ekliyor: “İngilizce’yi bir çıkış kapısı olarak görmek istemiyorum. Nereye çıkış olacak ki? Benim sevdiğim yer burası, yaşantım burası.” Jakuzi, Koca Bir Saçmalığı dinlenilebilir hale getirmeye ve üslubunu yaratmaya devam ediyor. Türkçe yapılan müziğin ayrıca önemli, daha doğrusu daha doğal bir tadı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden ben, biz; Jakuzi’den gelen tüm bu sıcak su müziğini, garip bir tanışıklıkla takip etmeye devam ediyoruz.

Jakuzi Hata Payı albümünün konser turnesine başladı. Mayıs ve Ağustos'ta Köln, Hamburg, Münih, Berlin, Paris, Amsterdam'da sahne alacak. Grup, 28 Mayıs'ta Zorlu PSM'de sahne alacak.

2019 Fantezi Müzik

2019 Hata Payı


18

NOSTALJİ

MAYIS 2019

818 BİN Spotify'daki aylık dinleyici sayısı

.. .. MUSLUM .. GURSES Ahmet YATĞIN

M

üslüm Gürses, 1953'te Şanlıurfa’da dünyaya geldi. Geçimini toprak işleyerek sağlayan ve “Benim sadık yarim kara topraktır” türküsüyle çapa vuran babası Mehmet Akbaş, yıllar sonra Müslüm Gürses’e hayatının en büyük trajedisini verecekti. Müslüm doğduktan üç yıl sonra Adana’ya göçen ailenin ihtiyaçları karşılanamayınca düğünlerde bağlama çalmaya başlayan Mehmet Akbaş, müzisyenlik tarafını göstermeyi istemezdi. Oysa oğlu Müslüm, bu tutkuya karşı koymak yerine o tutkudan sanat devşirecekti. Bizzat tozun içinden çıkarıp aldığı, milyonlara ulaşan tartışmalı bir sanat... Bir çay bahçesinde düzenlenen yarışmaya katılacağını öğrenen babası, gece uyurken oğlunun saçlarını kesti ve Müslüm ise sabahına babasına inat saçlarının hepsini kestirip yarışmaya gitti. Kazandı... Sonraları geçimini terzilik yaparak sağlayan Müslüm, gazinoda bağlama çalan bir arkadaşının davetiyle ilk kez sahneye çıktı. Hastalanan kişinin yerine sahne alan Müslüm, o gece gazino sahibi tarafından sahnenin kralı ilan edildi. Böylece Müslüm Gürses’in yaşamı küçük bir tesadüfle değişti. Tutkusunun peşinden giden ve sonunda saadet günlerini yakalamaya başlayan Müslüm, büyük bir trajediyle karşı karşıya kalmıştı. Babası annesini öldürdü. Birbirini takip eden süreç sonunda kardeşi Ahmet’i de kaybetmişti. Trajedi bir kar topu gibi büyüyordu. İşte her şey burada başladı. Bütün bu trajediler Müslüm’ün Müslüm Baba olmasının ardında yatan ve yaratma motivasyonunu sağlayan en önemli şeylerdendi. Kendini dışarıya kapatan ve tamamen müziğiyle ilgilenen Müslüm Baba, 1978 yılında çok ciddi bir trafik kazası geçirdi. Öldü sanılıp morga kaldırılan Müslüm Baba’ya, hâlâ nefes aldığının şans eseri fark edilmesiyle acil müdahele edildi. Yaşamın kıyısından öteye geçmiş ve geri gelmişti. Işık arayışı ise hiç bitmemişti. İşte belki de bu yüzden filmlerini hayranlıkla izlediği Muhterem Nur, hayatının ışığı olacaktı. 1986 yılında evlenen ikili, Müslüm Baba'nın 2013 yılında aramızdan ayrılışana kadar beraberdi. 1967'de TRT-Adana-Çukurova Radyosu'nda türküler söyleyen Müslüm Baba, 1968 yılında ilk 45’liklerini piyasaya çıkarmaya başladı. Orada Müslüm Akbaş yerine Müslüm Gürses ismi verilen sanatçı yeteneğini herkese göstermeye başlamıştı. 1975 yılında Müslüm Gürses adında ilk albümünü yayınladı. Tartışmalı izleyici kitlesiyle beraber, sanatının hüzne sevk ettiği eleştirileriyle karşılaşan Müslüm Gürses bu durumla ilgili olarak ''İnsanın hayatında neşenin yeri olduğu kadar hüznün de yeri olacaktır” görüşünü savundu. Müslüm Baba, korkularla edinilmiş ön yargıları önemsemeden işini yapmaya devam etti. Bob Dylan’dan David Bowie’ye, Garbage’dan Björk’e kadar birçok sanatçının bestesini yorumladığı Aşk Tesadüfleri Sever (2006) albümünde ise Murathan Mungan ile birlikte çalıştı, büyük ses getirdi. Müslüm Gürses’in gidişi bizlere ‘hasret rüzgarları çok erken esti’ sözlerini hatırlatıyor. Tozun içinden çekip aldığı sanatının kıymetini gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Sevgi ve saygıyla, iyi ki varsın Müslüm Baba...

38

Müslüm Gürses’in rol aldığı film sayısı

10

Müslüm Gürses’in rol aldığı reklam filmi sayısı

83

Müzisyenin derleme ve saygı albümleri dahil yayımlanan albüm sayısı

17

MİLYON Affet, Spotify'da şarkısı en çok dinlenen şarkısı

Müslüm Baba'nın doğum tarihi aslında 5 Temmuz ancak yaygın bir hatayla 7 Mayıs olduğu sanılır. Sevgili okur, biz de bu hataya düştük ama kendisini anmak için bu bile yeterli. Baba büyüksün!


19

BACKSTAGE

Gizem ERTÜRK

MAYIS 2019

'STÜDYODA BÜTÜN OLAY PSİKOLOJİK'

Y

epyeni Suitcase albümü Sustukça Unutuyorum için 9 yıl sonra stüdyoya giren Deniz Özberk ve Benim Her Şeyim Tamam düeti için birlikte stüdyoya girdikleri Özge Fışkın ile Kadıköy Harems Stüdyosu'nda buluştuk. Hem düetin kayıt hikayesini hem de stüdyo alışkanlıklarını kendilerinden dinledik. Özberk şöyle anlatıyor: “Albüm logic ile kaydedildi. Şarkılar demo aşamasındayken tamamen analog bir kayıt ve bolca gitar vardı kafamızda... Ama kayıt için stüdyoya girdiğimizde elimizin altında bir sürü teknolojik imkan ve synth klavyeler olduğunu görünce ben stüdyoda şarkıları tekrar düzenlemeye başladım. Amacım hem daha modern bir duyum sağlamak hem de vakit kazanmaktı, ki öyle de oldu... Aslında bir synth-pop albüm yapma fikri kayıtlar başladıktan sonra ortaya çıktı. Yalnız albümün genel sound’unun aksine vokallerde daha yalın bir analog duyum tercih ettik. Bunun sebebi de şarkıların ruhundan uzaklaşmamaktı.” Alternatif müziğin sevilen grubu Suitcase’in solisti Deniz Özberk, 9 yıl aranın ardından yeni albümü Sustukça Unutuyorum'un kayıtları için stüdyoya girişini işte bu cümlelerle anlatıyor. Özge Fışkın ile birlikte seslendirdikleri Benim Her Şeyim Tamam düetini ise 1 saatte kaydetmişler. “Şarkıyı 2015 yılında bestelemiştim, daha yazarken bir kadın sesi duyuyordum. Özge’ye teklif etmenin ertesi günü stüdyoda buluştuk.

Şarkı hakkında hiçbir şey bilmemesine rağmen benden üç kat güzel okudu. Nasıl oldu anlamadım." Özge Fışkın da bu düetten son derece memnun olduğunu ve çok severek söylediğini belirtiyor ve ekliyor, "Hikaye, Deniz’in söylediği gibi cereyan etti ama daha fazla vakit olsaydı, daha çok çalışsaydım dediğim anlar oldu. Bence en önemli şey hissetmek" diyor. Her ikisi de stüdyoda gündüz çalışmanın daha verimli olduğunu düşünüyor. Özberk; şarkının aranjesi, kompozisyonu için gece çalışmanın mantıklı olabileceğini düşünse de, vokal performansı için en doğru zamanın öğleden sonra olduğunu söylüyor. Özge Fışkın ise sesin en açıldığı zaman dilimi 11.00-12.00 civarı stüdyoya girerek akşam 18.00 gibi bitirmenin doğru olduğuna inanıyor. Canlı performans ile stüdyoda kaydedilen şarkının enerjisinin eşit olması gerektiğini düşünen Fışkın, “Kulaklıkları takıp gayet mekanik bir ortamda o duyguyu verebilmek zor. Tecrübe ve teknik önemli ama bence bütün olay psikolojik” diyor. Yıllardır stüdyoya giren ve sahne alan bir müzisyen olarak hâlâ sahne performansının stüdyodan daha iyi olduğunu düşünüyor. Deniz Özberk ise sahnede iyi performans edemedikten sonra stüdyoda kaydettiğiniz mükemmel kayıtın hiçbir değeri olmadığı görüşünde...

Deniz Özberk ve Özge Fışkın ile Kadıköy Harems Stüdyosu'nda buluştuk. Düetlerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

9

Deniz Özberk dokuz yıl aradan sonra stüdyoya girdi.

Özge Fışkın

Deniz Özberk

DJ Demir Yurdabayrak ile tanışın T Kübra DALMAN

Fotoğraf: Emre KIRDAR

Ceau5'ın Scarp! adındaki EP'sini Spotify'da dinleyebilirsiniz.

ürkiye piyasasında elektronik dans müziğini, Orta Doğu, Yunan, Asya tınılarıyla birleştirip sunmayı hedefleyen 15 yaşındaki DJ Demir Yurdabayrak yani Ceau5 ile buluştuk. Çalışkan ve meraklı Ceau5'ın heyecanı bizi de etkiledi. Yıllar sonra adını mutlaka sıkça duyacaksınız. ❏ Bize kendini tanıtır mısın? Dans müziği prodüksiyonu yapıyorum. Spinning Records ile anlaştık. Öncesinde Manço Prodüksiyon’la çalıştım. Deep house ve indie dance türleri üzerinde çalışıyorum. EDM bazlı etnik ezgileri sentezleyerek çalışmalar da yapıyorum. ❏ Ceau5 ne anlama geliyor? Tamamen hayal ürünü. MT Music ile kontratı öyle imzaladığımdan değiştiremiyorum, isim kaldı. Küçükken Deadmau5’dan ilham alıyordum. ❏ Müziğe nasıl yöneldin? Küçüklüğümden beri bateri çalıyorum. Okulda bir grubum vardı ama mezun verdikçe dağılıyordu.

Ben de kendi aranjelerimi yapmak istiyordum. Araştırdığımda Ableton Live 10 ile tanıştım ve örnek aldığım Skrillex’i gördüm. Ultra Music Festival 2015 performansını izledikten sonra “Bu adam gibi olmak istiyorum” dedim. Ümmet Özcan, Burak Yeter ve Deniz Koyu’yı kendime örnek alıyorum. ❏ Sonra neler yaptın? Prodüksiyonluğa 12 yaşında başladım. Bodrum Miam Restoran’ında çalan DJ Şenol Aycan'a gidip “Prodüktör olmak istiyorum” dedim. O da öğretmeye başladı. Daha sonra işin prodüksiyon kısmına girince Ali Arslan ile tanıştım. ❏ Üniversitede kariyerine bu yönde mi devam etmek istiyorsun? Kesinlikle. Ses mühendisliği okumak istiyorum. Hedefim Hollanda. ❏ Sırada ne var? Kız arkadaşımla bir single üzerinde çalışıyoruz. Şu an Spinning ile iletişim halindeyiz.


20

SEYAHAT

MAYIS 2019

Senay Akkurt’la , Hayat Bana GUzel senayakkurt

S

DİLEK YARIMADASI'NDAN AFRODİSİAS'A

eyahat etmek; yeni yerler, insanlar ve hikayelerle buluşmak insanın kendine içine yaptığı bir yolculuk aslında, aynı yazı yazmak gibi... Son yolculuğum tam da böyleydi, kendime doğru bir yolculuktu. Bakıp görmek, merak etmek, sorgulamak, anlamak ve anlatmak için bir ustayla buluştum. Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı Afrodisias Antik Kenti’nde Coşkun Aral ile birlikte olmanın ve sahip olduğumuz değerlere dair sohbetle geçen bir buluşma. Bir süredir Coşkun Abi ile nerede, nasıl buluşsak, bir kenti birlikte gezsek diye konuşup duruyorduk. Bunun Türkiye’de hem de Coşkun Aral’ın ustam dediği Ara Güler’in dünyaya kazandırdığı değerlerden Afrodisias Antik Kenti’nde olması anlamlı bir başlangıç oldu. AYDIN'DA OLMAK Daha çok yaz tatiliyle özdeşleşen; Kuşadası, Didim, Söke gibi ilçeleri çoğumuz biliriz ama aslında Aydın çok daha fazlası. Başta 1997'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiş Afrodisias Anik kenti olmak üzere pek çok antik kent kalıntısı ile zengin bir arkeolojik varlığa sahip. Diğer yandan Dilek Yarımadası, Büyük Menderes Deltası Milli Parkı doğa ve tabiat varlığı açısından oldukça önemli bir başka değerimiz. Öyle

ki Avrupa Konseyi tarafından Avrupa’nın biogenetik rezerv şemasında Flora Biogenetik Rezerv Alanı olarak tanımlanıyor. Çilek üretimindeyse Türkiye’nin ikinci önemli ili. Karacasu ilçesinin çıtır pidesini ve kırmızı toprağı ile geleneksel Karacasu çömlekçiliğini saymazsak bu liste eksik kalır. Yine deve güreşleri, zeybek oyunu da halk kültürünü anlamak ve anlatmak için önemli. Yüzlerce yıllık yaşamın ve farklı kültürlerin izleri ile Aydın’ı gezip görmek için en azından 3-4 gününüzü ayırmanız gerekir. DİLEK YARIMADASI’NA DOĞRU Ege’ye uzanan bir burun düşünün. Yemyeşil, kuş sesleri arasında Dilek Tepesi eteklerinde. Dilek Yarımadası’na gitmeden önce İzmir’den yaklaşık 45 dakikalık yolculukla Karina Koyu'na gittik. Burası yarımadanın kıyılarında bir mola noktası. Denizin kıyısında yan yana birkaç balık lokantası düşünün. Köylülerin işlettiği günlük balık yiyeceğiniz salaş yerleri seviyorsanız tam da size göre. Bu molanın ardından ilk hedefimiz olan Eski Doğanbey Köyü’ne devam ettik. Doğanbey Köyü mübadelede boşaltılmış, dağlara doğru eski bir Rum köyü. Yıllar sonra evleri aslına uygun restore eden yeni sahipleri ile korunan sakin bir köy. Birkaç kahvesi ve kiralanabilen odalar bulacağınız bir işletme dışında köyün sakinleri turist, gürültü ve kalabalık

istemiyor. Kapı pencerelerde “Yaşamımıza saygı gösterip sessiz olduğunuz ve evimizi görüntülemediğiniz için teşekkür ederiz” tarzı kibar uyarılar var. Sanırım sakinlerinin profilini anladınız. İnternet ve telefon neredeyse yok. Kitap oku, doğaya bak, huzur bul noktası. Ev yapımı limonata içip sokaklarda fotoğraf çektikten sonra yola devam. Kuşadası’nın içinden Milli Park girişine ulaştık. Kuşadası, Didim ve Söke ilçeleri arasındaki bu büyük tabiat alanı 256 kuş türü, 36 memeli, 45 deniz canlısı ve 42 sürüngene ev sahipliği yapıyor. Pek çok farklı ağaç ve bitki türünü barındırıyor. Plajları ve piknik alanları var. Kuş gözlemevleri, günbatımında muhteşem manzaraları seyretmek için seyir terasları bulunuyor. Doğa sporları, yürüyüş, bisiklet, balık tutmak, fotoğraf çekmek, tırmanış gibi pek çok seçeneği sunan bu muhteşem park Samos (Sisam) Adası’na da en yakın nokta.

804 Dilek Yarımadası'ndaki Milli parkta tespit edilen bitki türü sayısı.


21

SEYAHAT

Artık Afrodisias ve Coşkun Aral’la buluşma vakti. Afrodisias Antik kenti için Dilek Yarımadası’ndan Karacasu’ya iki saat yol gidiliyor. Yollarda çilek tarlalarından geçiyoruz ve dayanamayıp içine dalıyoruz. Köylülerle sohbet, çilek tadımı sonrası kasayla çileğimizi arabaya yükleyip yola devam. Araba buram buram çilek kokuyor. Çiftçi kazanmıyor, bizden sonra çocuklarımız bu işi sürdürmek istemiyor sitemlerini ve Mayıs'ta yapılacak Çilek Festivali'ni konuşuyoruz yol boyu. Antik kenti dolaşmaya devasa arenasından başlıyoruz. Neredeyse hiç bozulmadan M.Ö. 1. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş 25 bin kişilik bu dev mekanda zamanda yolculuk yapıp; spor müsabakaları, gladyatör oyunları ve hayvan dövüşleri izlenen bu arenada Coşkun Abi'yle sohbete başlıyoruz. Ustam Ara Güler'in 1958'de yolunu kaybederek geldiği bu köyde, sabah uyanınca tüm köyün antik kalıntılar ile iç içe yaşadığını görüp şaşırmış. Lahitlerin içinde pekmez yapan kadınlar, antik sütun kaideleri üzerine ahşap direklerle yapılmış evler, taş bir bank üzerinde köy kahvesinde oturanları görünce bunları fotoğraflamış diye anlatıyor. Sorduğunda kimseden bir bilgi alamamış Ara Güler, dünya basınında çıkan fotoğraflar sonrası arkeologların dikkatini çeken köyde yıllar içinde yapılan çalışmalarla bugünkü haliyle Afrodisias Antik Kenti olduğu anlaşılan muhteşem zenginlik ortaya çıkmış. Sonuç olarak artık köylüler burada yaşamıyor ve Afrodisias 1997'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiş. Coşkun Abi en son 10 yıl önce Ara Güler ile buraya geldik diyor. O zaman köylülerin buradan çıkarıldığını görünce üzülmüş. Antik kentin arkeolojik değeri dışında civardaki mermer ocaklarından çıkan taşları ve heykel sanatı açısından zenginliği kültür mirası olarak seçilmesindeki iki önemli neden. Kent ismini Tanrıça Afrodit’ten alıyor. Afrodit Tapınağı, arena, antik tiyatro, hamamlar, heykel okulu ve felsefe okulu ile muhteşem bir alan. Tarihte heykel sanatçıları yetiştiren bu sanat kentinden çıkan heykeller ve rölyefler girişteki müzede sergileniyor. Bize eşlik eden Arkeolog Umut Doğan’ın anlatımıyla bu güzel gezimizi, Ara Güler’in fotoğraflarındaki gibi aynı yerde duran taş bankta poz vererek bitiriyoruz. Coşkun Abi ile yaptığımız keyifli sohbeti buraya sığdırmak imkansız, videosunu YouTube'da Allianz Motto Müzik kanalındaki “Hayat Bana Güzel” gezi videolarımda izleyebilirsiniz. Bu arada Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger ve Karacasu Kaymakamı Ahmet Soley’e ev sahiplikleri ve destekleri için teşekkür ederiz.

Coşkun Abi'nin önceki deneyimine dayanarak incecik, çıtır çıtır Karacasu pidesi yemeye gidiyoruz. Adresimiz Şirin Pide Salonu’ydu. Türkiye’nin en uzun tek parça pide rekoru bu ilçede. Bunda suyun, hamurun, ustalığın önemi var. Özellikle Aydın’a özgü kat kat tahinle yoğrulan hamurun üzerine cevizli fıstıklı servis edilen tahinli pidesi ile bol kalorili tatlı bir final yapıp, Karacasu çömlek atölyelerine uğramak istiyorum. 2000'den beri seramik yapan biri olarak bu ziyareti en son 10 yıl önce bir belgesel çekimi için yapmıştım. Burada farklı aileler kendi atölyelerinde üretim yapıyor. Bölgeye özgü demir oksidi yüksek kırmızı kilden kendi çamurlarını hazırlıyor, tornada çekip odun fırınında 12-14 saat yavaş yavaş pişiriyorlar. İçine girilebilen dev fırınlarda 300 ila 500 çömlek aynı anda pişirilebiliyor. Görünen o ki bu geleneği ailelerin gençleri devam ettirmek istemiyor. Eğer korunup ustadan çırağa bu kültürel mirasımız devam ettirilmezse yok olma tehlikesi altında. Ama güzel haber Afrodisias’ın ünüyle turistler burayı da son yıllarda biraz canlandırmış.

KARACASU PİDESİ VE ÇÖMLEĞİ

COŞKUN ARAL'LA AFRODİSİAS ANTİK KENTİ

MAYIS 2019

@hTaaylamn YIsLMikAZusu

15.000 feet Sevgili Back on Stage okuyucuları, bu ay sizler için yeni İstanbul Havalimanı’nı gökyüzünden fotoğraflamaya çalıştım. Her ne kadar 15.000 feet civarı fotoğrafta küçük gözüksede bu devasa yapı uzun yıllar bizlere hizmet edecek, nice yolcular ağırlayacak. Hepinize bol seyahat, mutluluk ve sağlık dolu bir ay diliyorum...


22

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

Seafret

'Türler arası geçişler artacak' Ahmet YATĞIN

D

Mark Guiliana

avula getirdiği kavramsal yaklaşımlar ve rock, elektronik, caz gibi farklı türlerin ritimlerine olan teknik hakimiyetiyle dünyanın yetenekli ve 2019 özgün davulcuları ararsına adını yazdıran Beat Music! Mark Guiliana karşınızda. 7 Mayıs'ta PSM Beat Music! Beat Music! Caz Festivali kapsamında Zorlu PSM Studio'da sahne alacak Guiliana ile kısacık arasındaki bölünmeye inanmıyorum. bir sohbet imkanı Ben bir şeyleri birbirinden ayırmak yakaladık. Sizlerle yerine birleştirme taraftarıyım. paylaşıyoruz! ❏ Tırnak içinde, baterist olarak ❏ Yeni albümünüz müzik bestelemek zor mu? Beat Music! Beat Bir baterist olarak şarkı bestelemek Music! Beat Music!’in zor değil. Benim amacım her zaman hazırlık sürecinden önce müzisyen olmak ve bu da bateri bahseder misiniz? çalınca oluyor. Bu şekilde yaklaşınca 10 yıllık bir projenin ve müziği ilk sıraya koyunca besteler kombinasyonu. Aynı doğal bir şekilde geliyor. zamanda bazı favori ❏ David Bowie ile çalışmak müzisyenlerimi nasıldı? barındıran bir topluluk. David Bowie ile çalışmak bir dönüm Yıllardır çalıyorduk noktasıydı. Harika bir deneyimdi ve bu projenin farklı ve onun hakkında ne kadar iyi şey formlar aldığı da söylesem az. Çok kibar, cömert oldu. Bence, projenin eğlenceli ve tam anlamıyla bir deha. yıllar içinde yaptığı Hayatımın geri kalanı boyunca bu iş birliklerindeki en deneyimi taşıyacağım. gerçekçi versiyonu bu. ❏ Müziğinize katkısı olduğunu Tüm müzisyenler tam düşündüğünüz isimler kim? anlamıyla kendilerini Bütün ilhamı almaya çalışıyorum ve bestelere verdi ve onlara işte tam bu sırada güzel şeyler meydana minnettarım. geliyor. Birkaç isim vermek çok zor ❏ Müzik türlerinin John Coltrane, Bob Marley, Thich çeşitliliğine Nhat Hanh ve Hunter S. Thompson, yorumunuz nedir? Jean-Michel Basquiat, Michael Müzik türleri Jordan ve oğlumun oyuncaklarıyla arasındaki geçişler oynayışından... Aslında ilham her artacaktır. Aslında yerde benim yaptığım sadece onu ben müzik ve türler müziğe getirmek.

'Değişiyor ve büyüyoruz' Ece ULUSUM

İ

1.6

ngiltere Bridlington'dan çıkan Seafret, vokalinde Jack Sedman, gitarda ise . Harry Draper var. 2016'da ilk stüdyo Milyon albümleri Tell Me It’s Real’i yayınladı. 2017'de Spotify aylık İstanbul'da ilk konserlerini verdiler. İkinci dinleyici sayısı konserlerini 20 Nisan'da veren grupla hasret giderdik, Jack'e istediğiniz sound hangisi? merak ettiklerimizi sorduk. Bu sıralar lo-fi analog sound'ların keyfini ❏ Birlikte şarkı çıkarıyoruz. söylediğiniz açık ❏ Livingston You'nun kapağındaki mikrofon gecesindeki fotoğraf çok güzel. Hikayesi nedir? hislerinizi ve hayallerinizi Ukraynalı fotoğrafçı Oprisco çekti. İşlerini düşünün. İşlerin bu kadar gördüm, âşık oldum ve "Kullanabilir miyiz?" büyüyeceğini tahmin eder diye sordum. Grubu bildiğini ve birlikte miydiniz? çalışmamızdan çok keyif alacağını söyledi. Tanıştığımız gece birbirimizi Fotoğraf, aşkla yükseklere tırmanmanın tanımadığımız için ayrı çaldık. tehlikelerini yansıtıyor; aşkla tepelerde olmak Birbirimizi izledikten sonra çok güzel ama işler kötü giderse düşecek uzun bir araya geldik ve sadece bir mesafe var. müziği sevdiğimiz için çaldık. ❏ Sahnedeyken bazen gözlerinizi Ünlü olma hayalleriyle değil, kapatıyorsunuz. O an neler oluyor çok yalnızca müzik yapabilmekten merak ediyorum. Ne hissediyorsunuz? mutlu olarak. Dünyanın her Sahnede kendiliğinden olan bir şey gibi yerinde çalabileceğimizi asla düşünüyorum, an bizi yutuyor ve tüm düşünmemiştik. enerjimizi yansıtıyoruz. ❏ YouTube ve Spotify'da ❏ Seafret'in kendini geliştirmesi gerektiği milyonluk dinleyici sayıları bir nokta var mı sizce? var. Bu sayılar sizin için bir Sürekli değişiyor ve büyüyoruz, o yüzden şey ifade ediyor mu? nereye varacağımızı söylemek zor. Grup ben Konser ayarlamak için iyi ve Harry’den oluşuyor yani yapacağımız tüm oluyor. Müziğimizin ne kadar değişiklikler özen ve zevkle yapılacak. Gruba mesafe katettiğini görmek bizi bas, davul seti ve keyboard eklemek işleri sevinçten havalara uçuruyor. kolaylaştırırdı ama bir şeyler de kaybettirir. ❏ Şu sıra yeni Yani tamamen neyin doğru hissettirdiği çalışmalarınıza dahil etmek üzerine deneyler yapacağız.


23

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'ASLINDA İLHAMI EMİYORUM' Arda AŞIK

İ

ki yıl önce Altın Küre En İyi Yabancı Dilde Film Ödülü'nü getiren Paramparça'dan aşinadır herkes Anonymous Club'a. İşte o parça, garaj rock'ı folk-pop'la harmanlayan Avustralyalı modern ozana ait: Courtney Barnett. Peki bundan onun haberi var mı? Hayır, yokmuş! Kendisi oldukça ironik bir isim zaten, deadpan sık sık kullandığı bir teknik parçalarında. 18 Mayıs'ta Garanti Caz Yeşili kapsamında babylon'da sahne olacak Barnett'le 10 dakikalık bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. ❏ Müziğiniz 60'lar ve 90'ların bir harmanı, peki kaynağı nedir bunun? Evet, tabii ki. Birkaç yüzyılın tınıları var. Birçok farklı müzik dinleyerek büyüdüm. Ve buna karşı koymanın bir yolu yok. Aslında ilhamı emiyorum. ❏ Pedestrian at Best'te bir Nirvana esintisi hissettim. Etkilendiğiniz isimleri biraz daha açar mısınız? Sayamayacağım kadar çok isim var. Nirvana, Jimi Hendrix, PJ Harvey, Pixies, Wilco, Yann Tiersen... Dediğim gibi, tek bir isim ya da tür yok. ❏ Müziğiniz kadar albüm kapaklarınız da çok ilgi çekici, artwork desek doğru olur herhalde... Onlar kendi çizimim. Benim için artwork ve müzik el ele gidiyor. İkisini beraber yapmak için çok zaman harcıyorum. Birbirini besleyen şeyler. Temel fikir aynı. ❏ Son albümünüz Tell How You Really Feel'in hikayesi nedir? Kesinlikle bir konsept albüm değil. Belli bir zaman çizgisi yok. Hayal kırıklıkları ve acı var. Bir anlama çabası var. Canlı söyledikçe anlıyorum ve biliyorsunuz, üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bir bakıma 'her günle' ilgili. ❏ Hayranlarınızı ikiye bölen bir tartışma var: Courtney sahnede mi daha iyi yoksa

Courtney Barnett

stüdyoda mı? İkisinin şartları farklı tabii. Stüdyoda sihirli bir an zaptediliyor, değiştirebilirsiniz ya da manipüle edebilirsiniz. Canlı performans ise bazen berbat bazen mükemmel olabilir. Öngörülemez bir şey. Sahne çoğu zaman daha büyük bir enerji ister. İkisinin büyüsü ayrı, biri daha iyi diyemem. ❏ İstanbul öncesi nasıl hissediyorsunuz ve Türk seyircisi sizden ne beklemeli? Çok heyecanlıyım. Grubumu getiriyorum. Biz sahnede enerji üretiyoruz. Duygulardan doğan yüksek bir enerji. Çok eğlenceli olacak!

2017

2018

2019

Lotta Sea Lice

Tell Me How You Really Feel

Everybody Here Hates You

1.232.000 Spotify aylık dinleyici sayısı

'Sahnemizde teatrallik var'

Konseri öncesi SSCB konulu video çalışmasını mutlaka izleyin!

Zeynep BEŞERLER

S

Jonathan Bree

ahnesine ilginç şov unsurları katan Yeni Zelandalı şarkıcı, söz yazarı ve prodüktör Jonathan Bree, 10 Mayıs akşamı Salon İKSV sahnesinde olacak. The Brunettes ile tanıdığımız Bree, 2013'ten bu yana solo kariyerine devam ediyor. Sahne şovları epey etkileyici olan müzisyen, "Zaman zaman tüm sanatçılar gibi sahneye çıkıp grubun bir parçası gibi davranmak için oyunculuk yeteneklerine başvurduklarını hissediyorum"diyor. Müzisyenlerin sahnedeki her hareketini oyunculuk olarak genelleme de yapmıyor aslında. Sadece hareketlerin çoğu zaman doğal, çoğu zaman da önceden planlandığını söylüyor. "Benzer olarak bizim sahnemizde de kesinlikle bir miktar planlı teatrallik var"diyor Bree ama "Gösterinin makul bir kısmında dürüstlük var" diye ekliyor. Sahnesindeki ilginç şov kostümünden yola çıkarak, olumsuz etkileyen bir yanı olup olmadığını sorduğumuzda ise görsel

hazırlık ve şov sürecinde müzik üretimini olumsuz etkileyen bir şey olmadığı söylüyor. Gerçekten sahnede çok rahat görünüyor. Bree sözlerine şöyle devam ediyor, "Sahne şovlarında müzisyenler enstrümanların etrafını pek görmeden çalıyor, sanki görüşlerini engelleyen bir durum yokmuş gibi, buna rağmen müzikal performansları etkilenmeden çalacak kadar yetenekliler, hiçbir zaman hazırlık süreci müzik üretimimizi etkilemiyor." Ancak sahnede hareketli biri olduğunu düşünürse dikkat etmesinde fayda var. Şarkı sözlerini yazarken genellikle klavyeyi ana enstrümanı olarak kullanıyor. Evinde ise eski bir dulcitone ile çalıştığını belirtiyor. Her zaman doğal sesleri tercih ettiğini ama doğal olmayan sesleri de sevdiğini söylüyor. Bu sıralar 4. albüm çalışmalarını bitirmeye çalışan Bree, önümüzdeki aylarda bazı şarkıların kısaçalar şeklinde olacağını paylaşıyor. Son olarak ise 10 Mayıs akşamındaki konseri için "Salon İKSV'de çok özel bir gösteri olacak" diyor.


24

FOTOROMAN

Music Presents

MAYIS 2019

Elektronik müziğin yeni seslerini ve bu sesleri yenilikçi bakış açılarıyla tekrar yorumlayan müzisyenleri bir araya getiren M Music Presents, 25-28 Nisan tarihleri arasında 8 farklı mekanda gerçekleşti. Şehri saran etkinliğe katıldık, şahit olduğumuz renkli anları sizlerle paylaştık. Yazı: Arda AŞIK - Zeynep BEŞERLER Fotoğraflar: Emre NAMOĞLU

Fantastic Twins sahne hazırlığında. Tam düşündüğümüz gİBİ HARİKA BİR SET İLE KARŞIMIZA ÇIKTI.

KLEIN'DA MÜZİĞE DANS PERFORMANSLARI EKLENİNCE...

Rebolledo ve Superpitcher İzleYİCİLER ARASINDA. İKİLİ UZUN ZAMANDIR YAKIN ARKADAŞMIŞ. Oceanvs Orientalis, Kleın sahnesİnde.


25

FOTOROMAN

MAYIS 2019

GECENİN İLERLEYEN SAATLERİNDE KALABALIK DIŞARI TAŞTI. KONSER SOHBETLERİ...

KENDİNE SIKI BİR KİTLE EDİNEN RX BU SERİNİN EN HAREKETLİ MEKANLARINDANDI.

Mentha nova sahnesİNDE MAN POWER VAR. MANZARAYA KARŞI DANS BİR AN DURMADI.

MENTHA NOVA

Danny daze

MODULE SAHNESİNDE BEKLENEN İLGİ NE YAZIK Kİ YOKTU. OYSA BİZİM EN SEVDİĞİMİZ İSİMLER ORADA SAHNE ALDI!


26

FESTİVAL

MAYIS 2019

'Şaşırmaya ve eğlenmeye hazır olun' Ece ULUSUM

Y

urt dışında müzik festivallerinin tadı tuzu bambaşka. Her festivalin bir karakteri, izleyicisinde bıraktığı bir izi var. O festivallerden biri de Sziget Festival. Bu yıl da gümbür gümbür bir line up ile karşımızda olan festival 7-14 Ağustos tarihlerinde Budapeşte'de gerçekleşecek. Festivalin detaylarını Sziget Türkiye Temsilcisi Yonca Temizocak O'Mahony'den dinledik. ❏ Sziget bu yıl ne gibi sürprizlerle dolu olacak? Bizimle paylaşacağın bir ipucu var mı? Sziget her yıl muhteşem line up’ı ve alan içi faaliyetleriyle katılımcıları şaşırtmasını çok iyi biliyor. Geçen yıl adanın dört bir yanına yayılmış, katılımcılarla interaktif iletişim kuran canlı heykeller ve tiyatral şovlar büyük ilgi görmüştü. Bu yıl da birçok sürprizin hazırlığında olduklarını biliyoruz. Ancak bunlar son ana kadar bize bile sürpriz oluyor. Her yıl adanın her yerine eklenen değişik dekorlara, lambalara ve sanat çalışmalarına bayılıyorum. Tabii karşımıza bir anda çıkan büyüleyici sokak sanatçılarına da... Tek söyleyebileceğim, çok şaşırmaya ve eğlenmeye hazır olun! ❏ Sziget'e ilk kez katılacaklar için, sıkı bir festivalci olarak nasıl bir etkinlik deneyimleyeceklerini anlatır mısınız? Sziget anlatılmaz yaşanır. Laf olsun diye değil gerçekten öyle. Alışık oldukları tüm festival deneyimlerini bir kenara bırakarak gelsinler. Ülkemizde festivaller biraz arka arkaya dizilmiş konser serisi gibi. Sziget ise her dakika dolu dolu geçirebileceğiniz bir panayır alanı. Alan içindeki faaliyetlerden dolayı bazen konserleri bile kaçırabiliyorsunuz. Bir de o kadar çok fazla sahne ve müzik türünün temsilcileri var ki küçük bir ön hazırlık yapmanızı tavsiye ederim. Bazen her şeye yetişeceğim derken hiçbir şeye yetişemeyebiliyorsunuz. Bir de ilk kez geleceklere şunu söyleyebilirim, kesinlikle tekrar gelmek isteyeceksiniz. ❏ Bu festivale Türkiye'den çok fazla müziksever katılıyor, bu yıl katılımın daha da

60 Festivaldeki sahne sayısı

artacağı söyleniyor. Sizin öngörünüz nedir? Kesinlikle öyle. Çünkü Sziget Festival gerek kendi cazibesi gerekse Türkiye'den katılan sanatçıların da varlığıyla her geçen yıl daha çok bilinen ve tercih edilen bir festival. Özellikle bu yıl yeniden başlattığımız Sziget Talent Turkey yarışmasına yoğun ilgiden de bu kanıya varabiliriz. Şimdiye kadar da epey bilet satışı oldu. Çok etkileyici bir deneyim olduğu için, ilk defa gelen kişi dönüşte en az 1 ay tüm arkadaşlarına festival hikayelerini anlatıyor ve en az 3-4 arkadaşını bir sonraki sene yanında getiriyor. ❏ Türkiye'deki kitleyi sizce en çok hangi isimler heyecanlandırıyor? Türkiye'den müzikseverleri Foo Fighters'ı canlı dinleyecek olmak kadar Ed Sheeran'ı izleyecek olmak da heyecanlandırıyor. Farklı yaş gruplarından farklı isimlere eğilim görüyoruz. Ama tabii Florence + The Machine, Post Malone, The 1975, Twenty One Pilots gibi isimlerin de azımsanmayacak bir kitlesi var. ❏ Sziget, Türkiye'de uzun zamandır faal olan bir festival. Her ülkeye göre ekipleri var. Sziget Türkiye'nin olması Türk dinleyicilere nasıl avantajlar sağlıyor? Sziget Türkiye, festivalseverlere Türkçe içerik, bilet satışı gibi festivalle ilgili tüm sorularda yardımcı oluyor. Lokal dilde paylaşımlar herkesin ilgisini çekiyor. Aynı zamanda Türk dinleyicilerin takip ettiği sanatçılara göre özel iletişim yapıyoruz. Sziget Festival ülke temsilcilerini aynı zamanda ülkelere göre danışman gibi kullandığı için Türk dinleyicisinin özellikle görmek istedikleri isimleri de festivale sunuyoruz. Ortaklık yaptığımız marka ve medyalarla gençlere kampanyalar yapıp bilet, seyahat kazandırıyoruz. ❏ Son soru, Ağustos'a kadar nasıl bekleyeceğiz? Müzik dinleyerek. Line up'a iyice bir göz atın, şimdiden çıkacak grupları dinlemeye başlayın derim. Bilmediğiniz gruplara şans verin çünkü Sziget yeni isimleri tanıtmakta da ünlü! Belki kimsenin bilmediği yeni bir ismi siz herkesten önce Sziget'te keşfetmiş olursunuz.

Yonca Temizocak O'Mahony

1000 Festivalde binin üzerinde performans sergileniyor.


27

FESTİVAL

MAYIS 2019

SZIGET FESTİVAL REHBERİ

Çevre dostu Sziget, Szitizen'lere olabildiğince mesajlar vererek daha bilinçli, ve farkındalığı yüksek bir topluluğa katkı sağlamak için çalışıyor. Her yıl daha da yeşil olmaya çalıştıklarını söylüyorlar.

Zeynep BEŞERLER

1

Festival 20’den fazla ülkeden müzisyeni ağırlayan Avrupa Sahnesi bu yıl sıkı isimleri ağırlayacak. Fransız yeraltı hip hop dünyasından Hippocampe Fou, 10 kişilik ekibiyle Hollanda’nın en dinamik topluluğu Jungle By Night, aykırı punk ekibi Pipes and Pints, Belçikalı rap üçlüsü L' Or du Commun ve daha pek çok Avrupa’nın önde gelen topluluğu bu yıl Sziget’in en ilgi gören sahnelerinden Europe Stage’de müziğini tüm dünya ile paylaşma fırsatı bulacak. Elbette yerli isim de var. Bu yıl Türkiye'den The Ringo Jets ve Yasak Elma katılacak.

Her yıl olduğu gibi festivalin programını bir solukta okumak imkansız ve bu harika bir şey! Hemen her müzik türünün temsilcisini bulabileceğiniz festivalde bu yıl Foo Fighters, Ed Sheeran, Post Malone, Macklemore, Florence + The Machine, The 1975, Years and Years, Tove Lo, The National, Twenty One Pilots gibi birçok isim var. Türkiye'de her zaman izleyemeyeceğiniz isimleri festivalde yakalayabilirsiniz!

PARTİ HİÇ BİTMİYOR! Parti, bir transfer teknesinin sizi kalkış yerine götüreceği limanda başlıyor. Gezi teknesi, sizleri Budapeşte'de mükemmel manzaraları göreceğiniz deneyimi garanti ediyor. Eee manzara hoş, asıl iş eğlencede! Müziği doruklarında yaşayacağınız gibi bu özel turda yemeği, ücretsiz atıştırmalıkları, sınırsız içecekleriyle dört dörtlük deneyim sunuyor. Ayrıca gemideki alanlara özel erişim ve hediyeler için VIP bilekliğinizi edinmeniz gerekiyor.

Sziget'i eşsiz kılan deneyimlerin başında alanda kamp yapmak geliyor. Festivalin büyük bir çoğunluğu kamp alanına ayrılıyor. Normal kamp, VIP, Alternativa, Siesta, Apero, Bridge, Eco, aile kamp alanlarında isterseniz karavan, ahşap ev, üçgen ev, çiftlik evi, akordeon ev, ahşap kulübe gibi özel konaklama seçenekleri de mevcut. Dilerseniz şehirde bir oteli de tercih edebilirsiniz elbette.

YEME-İÇME

20 ÜLKEDEN MÜZİSYEN

LINE UP'I SAKİNCE BIRAKIYORUZ...

KONAKLAMA

993'te küçük bir toplantı olarak organize edilen Sziget Festival, bugün Avrupa'nın en büyük müzik festivallerinden biri haline geldi. Her yıl Szitizen'lerin dinlemesi için büyük isimleri getirmeye çalışıyor ve 7 gün boyunca 1000'in üzerinde performansa, 60 sahneye ev sahipliği yapıyor. Eğer yaz tatilinizi Avrupa'da geçirmeyi düşünüyorsanız festivali hemen yapılacaklar listenize ekleyin deriz. Sziget Festival bu sene 7-13 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek. Unutmadan, Budapeşte'nin kalbindeki Obuda Ada'da gerçekleşiyor, eee zaten Budapeşte olduğu için keşfetme açısından oldukça keyifli bir yer. Bir Szitizen olarak, sizleri 7 günlük müzik ziyafeti sofrasında mekanlarıyla da dolu dolu doyuracağına emin olabilirsiniz! Sziget Festival'e gidecekseniz bilgisayarın başında çok beklemeden alın zira biletler hızla tükeniyor. Biletinizi satın aldıktan sonra pasaportunuz ve biletinizin çıktısıyla festival alanına girebilirsiniz. Girişte bilet çıktınızı alıp size bir bileklik veriyorlar. Festival süresince çıkarmamanız gerek, aman! Aynı zamanda girişte Sziget Pasaportu'nu da alarak resmi bir Szitizen oluyorsunuz. Festival alanında her şeyden bu pasaport ile yararlanacaksınız çünkü içinde alan haritası, yemek yerleri, kamp alanları gibi pek çok şeye nasıl ulaşacağınıza dair bilgiler mevcut. O zaman geçelim festivalde bu sene bizleri neler beklediğine...

Hiç merak etmeyin, festival alanında aç, susuz ve alkolsüz kalma ihtimaliniz yok. Dünya mutfaklarından her çeşit yemek tüm damak zevkine hitap ediyor. Sziget'te vejetaryen, vegan, glutensiz ve daha fazla opsiyona sahip yemekleri bulabilirsiniz, çeşit çok. Nakit derdiyle uğraşmıyorsunuz devamlı, festival alanında yemeiçme konusunda kullanacağınız kart içine istediğiniz miktarı yükletip oradan her şeyi ödeyebiliyorsunuz.


28

AUDIOBAN

MAYIS 2019

Audioban Sunar: Radyo Eksen Geceleri #1 Audioban ve Radyo Eksen, 5 Nisan'da ilk gecelerini düzenledi. İstanbul’da adeta festival tadında bir etkinlik geldi geçti. Radyo Eksen programcıları Barış Akpolat, Çağlan Tekil, Gülşah Güray, Gülşah Turgut ve Güven Yıldız’la artık bir efsaneye dönüşen Radyo Eksen ekibi, eğlenceli performanslarıyla Moda Sahnesi’ndeydi. Onlardan önce Hack The Fool ve Al'York sahneyi ısıttı. Kaçırdım diye üzülmeyin, bu konser serisi devam edecek!

Nisan'da

neler oldu?

MAYIS'TA NE VAR? 03.05.2019 Audioban Sunar: Radyo Eksen Geceleri #2 Moda Sahnesi Audioban ve Radyo Eksen’in güçlerini birleştirdikleri Audioban Sunar: Radyo Eksen Geceleri serisinin ikinci buluşması 3 Mayıs Cuma gecesi Moda Sahnesi’nde gerçekleşecek. Gece, ilk albümü Bozkır’ı mart ayında yayımlayan psychedelic rock grubu Congulus’un konseriyle başlayacak. Congulus’un ardından İzmirli karanlık rock’n roll ikilisi Balina, İstanbul’la hasret gidermek üzere sahnede olacak. 22.00’dan itibaren Radyo Eksen programcıları Gülşah Güray, Güven Yıldız, Gülşah Turgut, Çağlan Tekil ve Barış Akpolat ile Moda Sahnesi hayatımıza soundtrack olmuş şarkıları en sevdiğimiz programcılardan dinlediğimiz bir dans pistine dönüşecek.

Audioban Sunar: Cihan .. Murtezaoglu Türkiye'yi karış karış dolaşmaya başlayan Audioban, Adana ve Mersin'de Mürtezaoğlu ile mini bir turne gerçekleştirdi. Müzisyen son single'ı Hangi Yol'dan ve eski albümünden şarkıları seslendirdi.

. .. Kadikoy Sahne ve Audioban Sunar: New Sounds Of Istanbul 3

Eylül

E O N

İstanbullu müzisyen Tolga Böyük’ün hayallerinden doğup sahnede elektro-akustik bir üçlüye dönüşen Islandman, 4 Nisan'da kargART sahnesindeydi, harika bir performans sergiledi.

2018’den beri önce İstanbul’da, sonra Türkiye’nin farklı şehirlerinde kurguladığı etkinliklerle müzisyenleri dinleyicileriyle, müzik sektörü içindeki isimleri de birbirleriyle buluşturan Audioban, YouTube kanalında vites büyüttü. Audioban ekibinin gündelik nesneleri şarkılarla eşleştirdiği Gibi Geliyor Bana, müzik ve popüler kültürden ilgi çekici konu başlıklarını ele alan Müzik Monolog, Türkiye’nin heyecan verici yeni isimlerinin canlı performanslarına yer verecek Audioban Sessions gibi içerikler ve çok daha fazlası, youtube. com/audiobanmusic kanalında birikmeye başladı bile.

O L

Audioban Sunar: Islandman AB

Türkiye bağımsız müzik sahnesinden The Away Days, Palmiyeler ve In Hoodies 10 Nisan'da Kadıköy Sahne'deydi. Her biri kendine özgü performanslar sergiledi. Gecenin sürprizi, The Away Days'in yeni single'ını ilk canlı dinleyenler arasında olmaktı. New Sounds of İstanbul serisi devam edecek.

Yepyeni videolar!


29

FESTİVAL

MAYIS 2019

C

M

Y

CM

MY

CY CMY

K

?

ONe LOVE FESTİVAL dönüyor! R

engarenk giyinen, hamakta salınarak sahneyi kesen, sahne önünde kamp kuran, sevgilisini omuzlarda taşımaya hazırlanan, şehir yorgunluğundan müzikle uzaklaşmak isteyen festivalci arkadaşlar hazırlanın, One Love Festival geri dönüyor! Her şey 2002 yazında iki günlük bir konser dizisiyle başladı. Başta adı One Love in İstanbul olan etkinliğin programındaki headline isimler Gotan Project, Manu Chao idi. O gün birkaç bin kişiyi ağırlayan etkinlik, Türkiye'nin en uzun soluklu şehir festivallerinden birine dönüştü ve bugüne kadar 220 binden fazla müzikseveri ağırladı. Pozitif organizasyonu ile düzenlenen festival, her yıl dünyadan ve Türkiye’den müziğin önemli isimlerini ülkemize getirdi. Küçük bir flashback; Morrissey, Pulp, Suede, Editors, Roisin Murphy, James Blake, Moderat, The Chemical Brothers, Moby, Peter Gabriel, Manu Chao, Beastie Boys, Manic Street Preachers, Röyksopp, Julian Casablancas + The Voidz, Wild Beasts, M83, Everything Everything, Basement Jaxx'in de bulunduğu 100’den fazla grup ve 1.600’den fazla sanatçıyla buluşturdu. Ayrıca festival 2011 yılından bu yana Avrupa’nın festival birliği “Yourope” üyesi. Elektronik, reggea, rock, art pop, pop, rap gibi müziğin birçok türüne ev sahipliği yapan One Love Festival, etkinlik ve müzik dışı etkinlik alanlarıyla misafirlerine alternatifler sunuyor. Bu yıl 20 Temmuz'da Parkorman ve Volkswagen Arena'da 15'incisi gerçekleşecek festivalin hazırlıkları devam ediyor, line up'ını merakla bekliyoruz. Detayları oneloveistanbul.com adresinden takip edebilirsiniz. Biletler Biletix'te!

20 100 One Love Festival'de 100'ün üzerinde müzisyen sahne aldı.

Temmuz

15. One Love Festival 20 Temmuz'da Parkorman ve Volkswagen Arena'da! Parkorman 12:00-23:59, Volkswagen Arena ise 23:30-06:00 saatlerinde açık olacak.


30

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'Sadece içimizden geleni yapıyoruz' Ece ULUSUM

İ

ki yıl önce çıkardıkları World Horizon teklileriyle dünya çapında büyük başarı yakalayan The Away Days, uzun bir aradan sonra Designed teklisiyle müzikseverlerin karşısına çıktı. Tekli Epic İstanbul etiketiyle piyasada. Yalnızca dijital platformlarda ancak yakında albüm gelecek belki de bir plak... Tınılarında değişiklikler yapan Can Özen ve Sezer Koç ile Kadıköy'de buluştuk. ❏ 2 yıl piyasaya bir şey sunmadınız. Bu bir ara mı yoksa bir üretim süreci miydi? Can: Üretime devam ettik ama çok ciddi bir şekilde üstüne düşmedik. Başka şeylerle ilgilendik, kafamızı dağıttık. Sezer: Doğru zamanın gelmesini bekledik. Belki biraz tembellik ettik. Grubun kimliğinden bağımsız olarak bireysel dertlerimiz vardı, onları çözmekle ilgilendik. Şu an hazırız. ❏ Sizde müzik sektörünün trendlerine göre yol izleyen bir hava yok sanki... Can: Belirli stratejileri göz önünde bulunduruyoruz ancak yaptığımız şarkılarda sadece içimizden geleni yapıyoruz. Sezer: Aranje ve şarkının trafiğiyle ilgili dikkat ettiğimiz belirli unsurlar var. Ancak şarkının ruhuyla ilgili özgürce çalışıyoruz. ❏ 2 yılda eminim albümlük bir sürü parça çıkmıştır. Albüm mü çıkaracaksınız yoksa tekli olarak mı devam edeceksiniz?

Can: Bu konu hakkında planlarımız var ancak henüz duyurmak istemiyoruz. Bir tekli daha gelecek, bunu açıklayabiliriz en azından. Sonra daha tatmin edici şeyler sunacağız. ❏ Neden ilk önce Designed'ı seçtiniz? Can: Sony Musıc ekibiyle verdiğimiz bir karar oldu. Bu şarkı The Away Days'in eski sound'larına yakın ve mevsimsel olarak da daha iyi olduğunu düşündük. Sezer: Geçen 2 yılın duygu durumuna en uygun şarkı buydu. Yumuşak bir geçiş olsun istedik. ❏ Bu parçanın çıkış hikayesi nedir? Can: Her şey kısa sürdü aslında. Kayıt kısmı biraz üzün sürdü. Altyapı ve aranjesini Sezer yazdı ve çok farklı bir demoydu. Bambaşka bir hâl aldı. Zaten şarkıyı yazarkenki ruh haliyle, vokal yaparkenki ruh hali değişiklik gösterebiliyor. Bu ilginç bir çatışma yaratıyor.

Sezer: Daha gitarlı bir demoydu. Sound'da gitar azaldı, gitarın yerine gelen synth melodileri midi sound'larla bizim sound'umuza çok yakın. Gitarla daha fazla haşır neşirken, midi dünyasına daldık. Ruhu aynı ama... Şarkıyı dinleyince çiçekler açıyor dışarı mı çıksam, evde oturup depresyon hırkamı mı giysem ikilemi arasında kalıyorsun. Can: Biz de öyleyiz çünkü. ❏ Şu an hangi ruh halindesiniz? Can: Aralardayız. Auto tune kullanmışsınız bir parçada. T-rap ile baya popüler oldu... Can: Dozunda kullanmak güzel. Biz ilk defa, şarkının bir kısmında kullandık, efekt olarak. Sezer: Bazı durumlarda gitara, vokale ya da davula yapıyoruz. Biz pop müzik yapıyoruz, Can'ın sesine küçük makyajlar yapıyoruz elbette. Can: Bu efekti nakarata girmeden önceki bölümde çok az kullandık. Çoğu insan anlayamıyor dinlerken ama sen fark etmişsin. ❏ Elektronik müzisyenler doğal ortam sesi kullanıyor sıklıkla. Siz kullanıyor musunuz? Sezer: Kullandığımız oldu. Yağmur sesi kullandık... Daha da kullanabiliriz. Aklımda şarkıyı doğal seslerden kombinasyon yapmayı planlıyorum. Her şey olabilir. Can: Doğal ortam sesleri sound'u daha dolu yapıyor, bilinçaltına sesleniyor.

81.300 Spotify aylık dinleyici sayısı

The

Aw ay D

ays 2019 Designed


31

RÖPORTAJ

❏ Şarkıya isim verme süreci nasıl gelişiyor? Can: Şarkı sözleri neyi anlatıyor ona göre seçiyoruz. Bu şarkı sözlerinde de hayat nereye gidiyor gibi noktalara kafayı yorduk. Biz bir simülasyon içinde miyiz gibi soruların cevabını bilmiyoruz. Bunlar bizi etkiliyor, şarkının sözleri de bu güncel sorulardan esinle çıktı. Yani bu bir aşk şarkısı değil. ❏ Teklilerinizde hep remiksler oldu, bunda ❏ Yerli ve yabancı müzik eleştirmenleri yok. sizden övgüyle söz ediyor. Özellikle Can: Remiks planlarımız var. Çok daha yurt dışına müziğinizle açıldınız. Bu size "Biz Türkiye'ye müzik yapmıyoruz" elektronik bir remiks hissi uyandırıyor mu? olmasını planlıyoruz. Can: Hayır. Türkiye'de müziğimizin ❏ Fiziki bir albüm kitlesi daha az yurt dışına göre. planınız var mı? Plak Buraya yapıyoruz, oraya yapmıyoruz belki... gibi bir amacımız yok. Dijital müzik Can: Neden olmasın? platformlarındaki verilere bakınca, Plağımız hiç olmadı, Zimbabwe'den bile dinleyen olduğunu uzunça yapmayı görüyoruz. Bu çok ilginç bir şey, iyi planlıyoruz. hissettiriyor. Bambaşka bir kültürden Sezer: CD basar mıyız, insanların hislerine hitap ediyoruz. hiç sanmıyorum. ❏ Üretim sürecindeki sizle, sahnedeki Can: Belki çok popüler The Away Days arasında nasıl bir fark olursak... var? ❏ Klip olacak mı Can: Farklıyız. Sahnede daha hızlı Designed’a? ve etkileşimli bir ortam var. Stüdyoda Can: Yönetmenliğini yalnızsın. Öyle dizi ya da filmlerdeki gibi benim yaptığım bir klip stüdyoda çalışırken arkada parti olur, kızlar çekiyoruz. Bu zamana gelir. Bizde öyle bir ortam da yok. kadar çektiğimiz en Sezer: Bir fikir bulduğunda ya ilginç klip olacak. da stüdyoda bir şey yaptığında tek Şarkının sözleriyle ilintili dinletebildiğim kişi Can. Can da bana bir hikayesi var. Bu ay dinletiyor. Can'ın fikrine güveniyorum yayınlanacak büyük elbette ama yeterli olmuyor. Sahnede ihtimalle. çaldığında emin olabiliyorsunuz. Üretim ❏ Müzisyenler tek aşaması mı yoksa sahne mi daha keyifli bir müzik türüne bağlı dersen, üretim aşaması derim. demek artık zor. Size Can: Benim için sahneden sahneye yeni tekliniz için dream değişir. Hiç inmek istemediğim sahneler pop deniliyor. Siz ne oluyor... dersiniz? ❏ Indie müzisyenler birbirini Sezer: Janralar birbirine kolluyor mu? Sektörün perde arkasını girdi. Artık tek bir türe bilmiyorum merak ediyorum... bağlı olduğunu söylemek Can: Çok değişen bir şey. Birbirinin çok güç. Herkes birkaç kuyusunu kazan da var destekleyen de var. türü harmanlıyor. Sezer: Rap camiasındaki gibi değil Can: Bizi de elektronik, elbette. dream pop, shogaze Can: Biz diss değil birbirimize riff gibi birçok tür ismiyle atıyoruz. (Kahkahalar) anıyorlar. İnsanlara Sezer: Bir dayanışma söz konusu. sanırım en kolayı indie Birlikte müzik yaptığımız da oluyor. demek geliyor. Herkes birbirini tanıyor ve olabildiğince Sezer: Indie artık destek oluyor elbette. bir tür değil. Sanki bir ❏ Dergide konuşurken ortaya bir güruh. Son dönemde fikir atıldı: Türkiye'de indie olarak indie tanımlamaları adlandırılan tür, günümüzün arabesk hiçbir şey ifade etmiyor. müziğidir. Çağırdığı duyguların Palmiyeler de indie The çoğunlukla hüzün olduğunu düşündük. Away Days de indie ama Siz ne dersiniz? sound'lar bambaşka. Can: Olabilir aslında. Karanlık bir yanı Benim için indie Doors Cinema Club'dır. Onların var, öyle bir benzetme yapılabilir. Bize uyar. peşinden gidenler Sezer: Güzel bir benzetme. Ne kadar elektronik sound'lara gitti dibine gider bilemiyorum ancak indie iyice. karanlığa doğru gidiyor. Ancak bunu indie ölüyor gibi düşünmemeli.

MAYIS 2019

Designed bir aşk şarkısı değil CD basar mıyız, hiç sanmıyorum

Sezer, Designed'ın demo çalışmasını yaparken, Frank Sinatra'nın Something Stupid ile Delphic'in Halcyon'unu çok dinlemiş.


32

KAPAK

MAYIS 2019

BAZI ŞEYLER HİÇ DEĞİŞMEZ

OLDIES BUT GOLDIES Arda AŞIK

A

slında 90'ların ortalarında şekillenen Wilco grubunun esas oğlanı Jeff Tweedy, bir şeyleri çok net özetlemiş "Anlık hiçbir şey, hislere uzun süre hakim olmuş bir şeyin önüne geçemez." Sadece İstanbul'u değil tüm Türkiye'yi Avrupa'yı ve hatta dünyayı etksisi altına alan oldies but goldies temalı partilerin bu başarısını ararken önce müzik dinleme alışkanlığımızda nostaljinin yerine bakmakta fayda var. Öyle ya, Spotify'da sayısı 100 binle 3 milyon arasında değişen tam 6 tane OBG (Oldies But Goldies) temalı liste var. Bunun eğlence hayatına yansıdığını inkar etmek herhalde pek doğru olmaz. Biraz daha temele inelim: Müzik & beyin. KIVILCIMLAR Bir şarkıyı duyduğumuz anda işitme

korteksimiz uyarılır. Ritimler ve melodiler bir bütün halini alır. Müzikle etkileşim biçimimiz ise farklılık gösterir. Kafamızın içinde şarkı söylemek, hareketleri planlayıp koordine eden premotor korteksi uyarır. Müzikle dans edince nöronlar, vuruşlarla sekronize olur. Şarkıyı dinlerken ise prefrontal korteks ve hatıralar tetiklenmiş olur. Tabii hatıralar da duygular olmadan pek anlamlı değildir. Müzik dinlerken dopamin, serotonin ve oksitosin gibi keyif verici hormonlar salgılanır. Ve bir şarkıyı sevdikçe salgılanan hormonlar artar, kokain gibi bir etki alır başını. Evet, herkeste böyle kıvılcımlar gerçekleşir. Ancak 12 ile 22 yaş aralığındaki insanlarda bu kıvılcımlar bir havai fişek gösterisine döner. Ergenlik dönemini takip eden nörolojik gelişimde sevdiğimiz müzikler loblarımıza iyice kazınıyor. Ergenlik

hormonları da bize o an her şeyin çok önemli olduğunu söylüyor. En küçük şeye alınma ya da onunla mutlu olmak da buradan geliyor. Leeds Üniversitesi'nde yaklaşık 10 yıl önce yapılan bir araştırma da 10-30 yaş aralığındaki anıların en çok hatırlananlar olduğunu doğruluyor.

3 Milyon .

Spotify'da takipçisi 100 binle 3 milyon arasında değişen tam 6 OBG listesi var.


33

KAPAK

MAYIS 2019

Fotoğraflar: Kali Pro

HANGİMİZ SEVMEDİK?

En kritik nokta ise müziğin görsel korteksi de harekete geçirmesi. 1999 yılının Kasım ayında akademik dergi Memory & Cognition'ın 6'ncı sayısında yayınlanan Music, emotion, and autobiographical memory: They’re playing your song başlıklı araştırma müziğin genel birikimleri uyandırdığını söylüyor. Pitbull'un Calle Ocho'su çaldığında hangimizin yüzüne 10 yıl öncesinden deniz tuzu ve kum çarpmıyor? Üniversitede yurt dışına değişim öğrencisi olarak giden birini düşünün. Aradan yıllarca geçse de bir barda Wonderwall'a beraber eşlik ettiği gençlik aşkını hatırlatacak bir parça çalma listelerinden birinde elbette yer alacaktır. Ya da 'road trip' yaparken dinlediğiniz şarkılardan oluşan bir CD arabanızda hazır bulunuyordur ve içinde Hotel California muhakkak vardır. Pozitif'in booker'ı Elif Cemal ise patlamanın sebebini "90’lar, bugünün en belirleyici eğlence tüketicisi olan Y kuşağının popüler kültürle ilk buluştuğu dönem, dolayısıyla genç nesil de hemen kendi nostaljisini ve çocukluğunun izlerinin peşine düşüyor" diyerek açıklıyor. 90’larda özellikle Türkiye’deki pop müzik çeşitliliği de bu nostalji arayışının sürekliliğini sağlıyor tabii... BAYRAĞIN RENGİ BABYLON İşte tüm bu güzellikleri yad etmek aşkına dünyanın dört bir yanında oldies but goldies partileri düzenleniyor, çalma listeleri yapılıyor. Türkiye'de ise bu misyonu neredeyse 20 yıldır Pozitif ve Babylon üstleniyor. Elif Cemal, Oldies but Goldies fikrinin Murat Beşer ve Murat Abbas'tan geldiğini söylüyor "2003 senesiydi sanırım 'Bunu Babylon’da yapmak istiyoruz' dediler, o gün bu gündür durum belli. Uzun yıllardır Babylon’un en dikkat çeken etkinlik serilerinden biri oldu." 20 YILLIK UYUM Murat Beşer ve Murat Abbas'a göre, ülkemizin gece hayatının ve eğlence dünyasının istikrar sembolü, "Aynı mekanda, iki aynı DJ ve bir görselci ile sürdürülen, bu kadar uzun soluklu ve kesintisiz bir parti var mı acaba dünyada?" Evet, Oldies but Goldies gecelerinde iki DJ arka arkaya yarımşar saat, 20 yıllık uyumla çalıyorlar. "Aynı şekilde görselci de bu ritme ve akışa mükemmel uyum sağlamıştır" diyor Beşer ve Abbas. Gece 23:00 ile 00:10 arası gecenin en yüksek seviyesini oluşturuyor. Bu zaman diliminde playlist'in en hızlı ve eğlenceli parçaları çalınıyor. "Bir gecenin playlist'i disko, funk, pop, rock, synth -pop türünde parçalardan oluşmakla birlikte, her partide playlist yaklaşık olarak yüzde10 ila 15 arasında değişiklik gösterir."

OBG TEORİ 345 Dünyada da durum çok farklı değil. Özellikle Avrupa’da birçok oldies but goldies temalı konser ve hatta festivaller yapılıyor. Google Trends’e baktığımızda 'oldies but goldies' aramasını yapan ilk 5 ülke sırasıyla İsviçre, Avusturya, Almanya, Romanya ve Türkiye. Açıkçası bu bilgiyi verirken tespit kasmak niyetinde değildim ancak bu ülke isimlerini yan yana görünce; 100 yıllık tarihlerinde yaşadığı tuhaf sorunlar ve sürekli geçmişlerine takılı olmasının bir yansıması olabilir mi bu partiler? Vav! Biraz uçtum sanırım… Konu eksenine dönersek; çevrimiçi yayın yapan bağımsız radyoların en az bir OBG temalı yayını var. En çok aranansa Alman radyocu Antenne Bayern Oldies But Goldies. Türkiye’de de birçok radyo istasyonun nostaljik kanalları var. En çok tercih edilen internet radyosu Karnaval’ın bünyesinde böyle 5 yayın var; Greats Hits Of All Time, Retroturk, Metro 80’ler, Metro 90’lar, ve Pop90. Tabii bunları yanı sıra Pal Nostalji, Kent FM ve 90’lar FM var.

KOSTÜMLÜ OLDIES Bu nostaljinin bizim için farklı bir boyutu da var, Halloween kutlamak gibi bir alışkanlığımız yok ama bu partiler sayesinde kostüm giymeyi çok sevdiğimiz de ortaya çıkıyor. 90'ları hatırlatan her partide boğazlı kazaklar, retro tonlu ışıklar saçan alengirli aksesuarlar herkesin üzerinde. Hatta Babylon ara sıra konserlere gelenlere ışıklı gözlük, dolarlu gözlük gibi aksesuarlar hediye ediyor.

3

Spotify for Brands'e göre 4 kişiden 3'ü nostaljinin insanları birbirine bağladığına inanıyor.

YENİ POP ESKİYİ ARATIYOR Kurumsal iletişim uzmanı Zeynep Yiğit“ Eski pop şarkıların güzel olup olmaması umurumda değil, bana eski günleri hatırlatıyor. Şimdiki pop şarkılarını dinlemek eziyet ve hatta baş ağrısı” diyor. Malum 90’lar özel televizyon kanalları ve radyoların hayatımıza girdiği dönem. Herkes televizyonda duyduğu sesleri dinlemeye başladı. Müzik kalitesiyle ilgili yorum yapmak güç ancak o zaman tüm yapılanlar ilk olduğundan heyecanla tüketiliyordu. Şarkı sözlerinden tutun da kliplere kadar müstehcen ve iddialı içerikler yer alıyordu. Şimdi de zaten Hey gidi 90’lar diyor, olides but goldies konsept partilerinde 70’lerle çılgınca eğleniyoruz. Keza yeni pop eski pop müziği aratıyor. Babylon da OBG konser serisine Türkçe pop müzik çalan Hey Gidi Günleri bu potansiyeli görerek ekledi.


34 'Ara sıra kaybolan bir gitarım var' MAYIS 2019

RÖPORTAJ

G

itarın zamanın ötesinde ustası 66'ncı yaşını kutlayan John Scofield son albümü Combo 66 ile İstanbul'da. En İyi Enstrümantal Caz Albümü ve En İyi Emprovize Caz Solosu dallarında 3 Grammy ödülü olan virtüöz, uzun yıllardır yol arkadaşı davulcu Bill Stewart, piyanist Gerald Clayton ve basçı Vicente Archer ile 18 Mayıs'ta PSM Caz Festivali kapsamında Turkcell Platinium Sahnesi'nde olacak. Uzun zamandır takip ettiğim müzisyen sorularımızı yanıtladı. ❏ Country For old Men'den sonra Combo 66. İsimler beni düşündürdü. Yaşlılığa ve kazandığınız deneyimlere bir övgü mü bu albümler? Sadece olduğum kadar yaşlıyım. Fiziksel olarak yaşlı olsam da, hayatta olmaktan mutluyum ve yaşlı hissetmiyorum. Albümlerim müziğim dışında hiçbir şeye övgü değil. Country For Old Men, W.B Yeat’in Sailing to Byzantium şiirinin açılışının satırından gelen No Country for Old Men filminin adına hitaben bir oyun. O da country müziğine adapte edilen bir kayıt... Combo 66’yı yaptığımda 66 yaşındaydım. Kızım, Adele’in kendi albümlerini yaşıyla adlandırmasına benzediği için komik bulmuştu. ❏ Hazırladığınız şarkılara isim verme süreci nasıl oluyor? Birden oluyor. Bazen provalarda onları nasıl adlandırıyorsak öyle kalıyor. Diğer zamanlar ise bana ne çağrıştırıyorsa şarkının ismi o oluyor. Çoğu zaman da eşim şarkıyı dinliyor ve isim önerilerinde bulunuyor. ❏ Combo 66 albümünde sadece Japonya için bonus bir parça var. Neden böyle bir karar aldınız? Bu benim kararım değildi. Çoğu evrensel albümlerimin Japonya için bonus parçası var. Kontratta böyle bir şart var. Japonya kendi CD’lerini üretmeyi tercih ediyor. Asya dinleyicilerine CD almalarına teşvik için ekstra şarkı talep ediliyor. Bu hiçbir sanatçının hoşuna gitmiyor. Bonus parçalar en az diğer parçalar kadar tutuyor ve sadece bir pazardan gelir elde ediyor. İş açısından avantajlı değil. ❏ Uzun bir turnedesiniz. Türkiye'den sonra uzun bir yolculuk bekliyor sizi. Önce Güney Kore'ye oradan da Japonya'ya gideceksiniz. Afrika'daki sokak müzisyeni paylaşımınızı gördüm. Hangi ülke sizi müzikal açıdan büyüledi? Hayatım büyük bir tur, hem de 40 yıldan fazla devam eden! Bu zamana kadar birçok yerde performans sergilediğim ve dünyayı gördüğüm

için çok şanslıyım. Beni diğerlerinden daha çok etkileyen hiçbir ülke yok sanırım ama İstanbul'un kesinlikle beni etkilediğini söyleyebilirim. Her neredeysem, her gün yürüyüşe çıkarım, bu yürüyüşlerin Facebook ve Instagram paylaşımlarıyla sona erdiğini görüyorum. Aslında Cape Town'da çok ilginç başka bir sokak müzisyeni vardı ama kaydetmedim. ❏ Geçen yıl bir havaalanında gitarınız kayboldu. Sosyal medyada gitar duyurusu yaptığınızda müzikseverler sizinle gitarını paylaşmak için can attı. Gitarınızı kaybettiğinizde çılgına dönmüş olmalısınız. O gün sahne performansınız nasıldı? Yolculuk ve aksilikler performansınızı nasıl etkiliyor? Biliyor musun, böyle şeyler olur ama bizi çılgına döndürmez. Ne olmuşsa olmuştur. Bu birkaç kere başıma geldi. O zamanlar da çalabilecek güzel bir enstrüman bulamadım ve nazik insanlar gitarlarını bana sundu. Gruptakiler her konserde piyano, bas ve bateri çalmak zorunda. O zaman ben arada çalmasam ne olur? (Tahtaya vuralım!) Ara sıra kaybolan bir gitarım ve çantam var ama hiçbir zaman tamamen kaybetmedim. Şimdiye kadar enstrümanını kalıcı olarak kaybeden iki insan tanıdım. Çok seyahat ettiğimizden arada aksiliklerin olabileceğini biliyoruz. Bill (Stewart), Cape Town’da zilleri olmadan çaldı ama New York’a geri döndüğümüzde onlara kavuştu. Paris-charles De Gaulle Havalimanı’ndaki aktarmalı uçuşlarda bu hep oluyor. ❏ Gitarınızdan en fazla kaç gün uzak kalabilirsiniz? Sizi gün içinde arada bir gitarını eline alıp bir şeyler çalan biri olarak düşünürüm hep. Sadece uzak kalmak zorunda olduğumda uzak kalıyorum, o da çok sık değil. Genelde her gün çalıyorum; bazı günler çok, bazı günler daha az. Bir ortalama süre var mı bilemiyorum ama gün içinde 2 saat diyebilirim. Seyahat ve işlerde daha az, evdeyken daha fazla. ❏ İstanbul'daki konserinde izleyicileri neler bekliyor? Güzel zaman geçireceğimi düşünüyorum ve bu grup sizin için en iyisini çalacak. Onlar şimdiye kadar sahip olduğum en vahşi gruplardan. İstanbul’daki dinleyiciler her zaman kibar ve müzik delisi!

278.800

John Scofield, festival sahnesinde davulcu Bill Stewart, piyanist Gerald Clayton ve basçı Vicente Archer ile performans gösterecek.

Spotify aylık dinleyici sayısı

John Scofield

Ece ULUSUM

2018 Combo 66


35

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'İstanbul’un ilk beşte olmasını beklemiyordum' Ece ULUSUM

Ç

ağdaş cazın en kayda değer isimlerinden Madeleine Peyroux. Billie 'Lady Day' Holiday, Edith Piaf, Ella Fitzgerald gibi dev isimlerle kıyaslanan Peyroux; caz, blues, folk standartlarını ustalıkla yorumlamasının yanı sıra Bob Dylan, Leonard Cohen gibi isimlerin eserlerine de içten bir soluk getiriyor. Peyroux 2 Mayıs'ta Zorlu PSM'de sahnede olacak. ❏ Caz müziğin geçmişinde sizi etkileyen ne oldu? Caz ile bir kadın kendi gerçeğini paylaşabilir ve insanlara da duyurabilir. Bu beni en çok etkileyen şey. Bu yüzden caz şarkı söylemeye değer bir şey bulduğumu düşündüm. Şarkı söylemeyi zaten seviyordum, başkalarının söylememi isteyecekleri kadar iyi söylemek istiyordum ama caz ve blues’u keşfedene kadar başkalarının dinlemesi için bir sebebim olacağını düşünmüyordum. ❏ Caz müzik çok güçlü bir tür, sınırları yok. Spotify verilerine göre sizi dinleyen ilk beş şehir sırasıyla Paris, Sao Paulo, Londra, İstanbul ve Amsterdam. Bambaşka ülkeler, kültürler... Bu çeşitli dinleyici kitlesine ulaşabildiğinizi görmek size neler düşündürüyor? Bunu söylemeniz çok güzel. İstanbul’un ilk beşte olmasını beklemiyordum, harika bir haber! Evet, caz da kalpten gelen her şey gibi bir çok kültürü birbirine yaklaştırıyor. Bence bu müziğin ve sanatın doğasında var. Kişisel olarak; bu şehirlere giderek, oralarda çalarak hatta bazen oralarda yaşayarak bu dinleyici kitlelerine ulaştığımı düşünüyorum. Ama en önemlisi, paylaştığımız kalp ve ruhun bana dinleyici kitlemi verdiğine inanıyorum. ❏ Caz müzikle özdeşleştiniz ancak sizi blues türüne daha çok yakıştıranlar var. Blues albümü gelir mi? İsterdim. Bir sürü harika ve kaydetmekten çok keyif alabileceğim Bettie Smith şarkısı var. Ama bazen bu şarkıları çağdaşlaştırmanın bir yolunu bulamadığımı hissediyorum. Bazen tuhaf ve artık anlamı kalmayan bir şarkı sözü de olabiliyor, eskimiş bir kültürel perspektif de. ❏ Bugün caz müziğin onlarca türü var; acid jazz, nu jazz, rap jazz, fusion... Farklı müzik türleri veya topluluklarıyla bir proje düşünüyor musunuz? Sadece şarkı temelli modern caz aradığımı kabul ediyorum. Ve saydığınız türlerin çoğu anladığım bir şarkı formülüne sahip değil. Yani ne yazık ki doğrudan sözleri, iyi bir melodiyi ve temizce anlatılan bir hikayeyi kullanan bilindik yolu bırakmak için bir esin kaynağım yok. ❏ La Javanaise parçasıyla Shape of Water film soundtrack'inde yer aldınız. Filmde kendi parçanızın yer aldığı sahneyi izlediğinizde ne hissettiniz? Yönetmen Del Toro’nun büyük bir hayranıydım zaten. Pan’ın Labirenti benim en sevdiğim filmlerden. Şarkımın filmin sevişme sahnesinde kullanılması muhteşemdi! Ayrıca filmde en sevdiğim sahne oldu. Tüm bu olay benim için harikaydı. Filmi izlediğimden beri şarkıyı her konserde söylüyorum ve filmden de her zaman 2018 bahsediyorum. Anthem ❏ En son kağıda neler yazdınız? Tuhaf görünebilir ama gerçekten kalem ve kağıda ihtiyaç duyuyorum. Henüz bir saat önce bazı listeler hazırladım ve kuskuslu bir ev yapımı tarif yazdım. ❏ İstanbul'daki konserinizde bizi neler bekliyor? İstanbul’a harika müzisyenlerden oluşan bir quartet ile geleceğim ve hem en son çıkan kayıtlardan hem de birçok eski parçalardan çalacağız. Bazen samimi, bazen heyecanlı ve farklı tarzlarla zengin olan gösterimiz o anda olduğunuz için harika hissetmenizi amaçlıyor! Röportaj için teşekkürler!

1.1 . Milyon

Spotify aylık dinleyici sayısı

Madeleine Peyroux

ARCHIVIST

Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc

A

Hayat işte

nılar müzikten hoşlanır." Yakın zamanda izlediğim Attila Marcel filminden müzik ve hafıza üzerine etkileyici bir söz. Sylvain Chomet’in yönettiği 2013 yapımı bu Fransız filmi insana, hayata dair çok şey anlatıyor. Kendinize bir iyilik yapın ve filmi izleyin. Filmin bence en büyük özelliklerinden biri hayal gücünü ön planda tutması. Ben bir sinema eleştirmeni değilim ama iyi bir film izleyicisi olduğumu söyleyebilirim. Zamanında izleyemediğim, radarıma girmeyen bu filmi, nasıl kaçırdım diye hayıflandım elbette. Filmin en belirgin özelliklerinden biri de müziği, lirik senaryosu ve görüntüleriyle izleyiciyi iyi hissettirmesi. En azından ben öyle hissettim. Işık öyle etkili bir biçimde kullanılmış ki bir sahnesinde güneş sanki yüzünüzde parlıyormuş gibi hissediyorsunuz. Bazen yorucu bir gün geçirirsiniz, yüzünüzü güneşe dönersiniz ve güneş ışınlarının içinizi ferahlatmasına, size enerji vermesine izin verirsiniz. Film, beni günümüzün modern dünyasında hayatın her şeyi kazanmak üzerine kurgulanmış olduğunu düşünmeye de yöneltti. Bizi biz yapan en büyük değerlerimizden biri hayal etmek. Hayalleri olmayan bir insan bana göre eksik bir insan. Ne yazık ki modern insan makineleşmeye doğru gidiyor. Sanki insanı insan yapan değerler, duygular birer birer kayboluyor. Şahsi izlenimlerim bunlar. Her şey kazanmak üzerine kurgulanmış sanki. Hayatta mutsuzluklar yokmuş; kırgınlıklar, hüzünler, özlemler, yenilgiler, gözyaşı yokmuşcasına. Bir insan her zaman mutlu olabilir mi hiç? Bu mümkün müdür? İç huzur daha önemli değil mi mutluluktan? Hiç sanmıyorum. Bize dayatılan sahte mutluluklarla kendimizi kandırmayalım. Ya kaybettiklerimiz, kayıplarımız onları nasıl unutabiliriz? İnsan kaybettiklerini, yitirdiklerini yokluğunda anlıyor. Ama iş işten geçmiş oluyor bazen. Düşünüyorum da 1980’lerin sonunda Depeche Mode gibi bir grupla tanışmamı, onların hayranı olmamı sağlayan iki iyi insan dünyadan göç etmiş durumda. Biriyle grubun konserini canlı canlı izlemiştim. Diğeri de bu konseri basın akreditasyon kartıyla izlememi sağlamıştı. Biri çok sevdiğim Yücel ağabeyim diğeri sevgili Nuh… Mekanları cennet olsun, onları da burada anmadan edemeyeceğim. Kaybettiklerinizi özlüyorsunuz. Özlüyorsunuz müzik ve hayat hakkında konuştuğunuz insanları. Biliyorum bu yazı çok içsel ve kişisel oldu ama hayat böyle işte. Öyle ya da böyle devam ediyor, etmeli de. (Bkz. Queen’in The Show Must Go On şarkısının sözleri.) Depeche Mode’dan söz etmişken siyah beyaz, sanatsal, 80’li ve 90’lı yılların ruhunu yansıtan kliplerine değinmeden geçemeyeceğim. Bu klipler benim için adeta bir motivasyon kaynağı. Bir an için bile olsa bulunduğum ortamdan soyutlanmamı sağlayan özellikle Behind the Wheel, Walking in My Shoes gibi şarkıları. Depeche Mode’un müziği ise bazen hayatın ritmi ya da gündelik hayatın getirdiği sıkıntılardan kurtulma melodileri olarak da kabul edilebilir, bir tutku benim için. Onların müzikleri hakkında saatlerce konuşabilirim. Yukarıda belirttiğim gibi bizi hep kazanmak üzerine kurgulanmış bir dünyaya alıştırmaya çalıştıkları için son günlerde kendime şiar edindiğim, sevdiğim yazarlardan biri, ki aynı zamanda da şair olan Samuel Beckett’in şu sözünü sık sık hatırlatıyorum: "Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil." Hayatın karşınıza iyi insanları çıkarması, sizi siz yapan değerleri korumanız ve hayalsiz kalmamanız dileğiyle! Not: Bu yazı yazılırken arka planda Rustin Man’in Drift Code isimli albümünü dinledim.

"


36

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'10 YILLIK YARATICILIK VE ÖZGÜRLÜK SÜRECİ'

16 Mayis Fotoğraf: Emre KIRDAR

Sascha Goetzel 10. Yıl Konseri 16 Mayıs, 20.00'de İstanbul Lütfi Kırdar ICEC'de gerçekleşecek.

Sascha Goetzel Arda AŞIK

K

arşında birine doğru yürüyormuş gibi çalmalısın" diyor Sascha Goetzel orkestrasındaki bir keman virtüözüne. Müzisyenlerine tüm samimiyetiyle duymak istediği sesi anlatıyor. 10 yıldır Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın başında, orkestranın ilk uluslararası kaydı Respighi, Hindemith Schmitt’i çıkardılar. Salzburg Festivali'nde konser verdiler. 5 yıl önce BBC Proms kapsamındaki konserlerle uluslararası basının övgüsünü topladılar. Avrupa turnesine çıktılar. 1999'da kurulan BİFO, Sascha Goetzel'in geldiği 2009'dan bu yana başarılarını katlayarak sürdürdü. Viyanalı şef, prova öncesi müzikten geçmiş yıllara, pop'tan klasik müziğe, İstanbul'dan dünyaya kadar birçok konuyla ilgili BoS'a konuştu. ❏ Henüz 11 yaşında Richard Österreicher

"

gibi bir isimle çalışma fırsatınız oldu. Bu müzikal hayatınızda bir kırılma noktası mıdır? Hayatınızı nasıl etkiledi? Kendisi, Viyana'nın şeflik öğretmenliği tarihinin en iyi isimlerinden. İlk dersimizi hatırlıyorum. Bana sürekli ellerimle neler yapabileceğimi gösteriyordu. Karışık bir duyguydu çünkü bir yanım şoke olmuştu. Bir araba sürüşü dersi gibiydi. 2 saat boyunca yapmam gereken her şeyi anlatmıştı. Diğer tarafım ise muazzam heyecanlanmıştı. Bunun benim hayatım olacağını anlamıştım, ben bir orkestra yönetebilmek istiyordum. ❏ Japonya, Finlandiya, Avusturya gibi birçok ülkede orkestralarda çalıştınız. Türkiye'ye kıyaslamanız gerekirse neler söylersiniz? Türkiye klasik müzikte genç bir ülke. Gelenek

taze ve dolayısıyla insanlar biraz aç. Orta Batı Avrupa'daysa köklü bir orkestra geleneği var. Böyle ülkelerde istenen şey bellidir ve dolayısıyla daha kolaydır. Tazelik ise küçük bir çocuk gibidir. Çok daha kolay şekillendirebilirsiniz. İnsanlar yeni sound'lara açıktır. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nda olduğum için çok mutluyum. Çünkü keyif almadığım tek bir parça hatırlamıyorum. Buraya geldiğimde en büyük sorumuz şuydu: "Nasıl markalaşmış sesimizi yaratabiliriz? Bir orkestra olarak nasıl eşsiz bir şey yaratabiliriz?" ve repertuvarımızı bu perspektifte yaratmaya başladık. Başarımız ise şudur: Dünyanın her yerinden profesyonel dinleyiciler "Bu Borusan İstanbul Filarmoni'nin sesi" diyorlar. Bu 150 yıllık geleneğe sahip bir orkestrada ulaşılması çok daha zor bir şey. Viyana Devlet Orkestrası gibi. Onların 150 yıllık bir sesi var.


37

RÖPORTAJ ❏ Peki farklı coğrafyalarda farklı isimlerle çalışmak sizi nasıl şekillendirdi? Nasıl her şehrin kendi diyalektiği varsa, müzik de öyle. Her şehrin kendi tınısı var. Mesela Almanya'da 3 ay boyunca çalarsanız artık farklı bir müzik diyalektiğine sahip olursunuz. Çalıştığınız orkestrayı dinlemeli, diyalektiğini anlamalı ve çalmak istediğiniz parçaları bunun üzerinden geliştirmelisiniz. Gelip de "Ben bunu istemiyorum" derseniz ve değiştirmeye çalışırsanız, kültüre saygınız yok demektir. Müziğe karşı dürüst değilsiniz demektir çünkü onlar kültürlerini temsil ediyorlar. Ben saygı duymak zorundayım. ❏ Kemanla başladınız müziğe. Şef olduktan sonra da çalmaya devam ettiniz mi? Hâlâ arada çalıyorum. Durumumu görmek için piyano da çalıyorum. Diğer enstrümanları da deniyorum. Az az da olsa bir orkestra şefi bütün enstrümanlara aşina olmalı. O enstrümanları çalan insanların işinin ne kadar zor olduğunu görmeli. Bir şefin en önemli işi sound'ı şekillendirmektir. ❏ Turnage 'Shadow Walker' & Berlioz Symphonie Fantastique'in hikayesini anlatır mısınız? Stüdyo CD'mizle yakaladığımız başarıdan sonra bir de canlı CD yapmaya karar verdik. Canlı CD'de konseri kayda alırsınız ve ancak hatalı birkaç yeri düzeltmek için şansınız olur. Geri dönüşü yoktur. Yani canlı performansınız neredeyse mükemmel olmalıdır. Dünyanın en iyi salonlarından Viyana Musikverein bize izin verdi. Bana kalırsa dikkat çekici bir kaydımız bu. Berlioz Symphonie Fantastique'te en parlak ve zor parçaları seslendirdik. Dünyanın hiçbir yerinde çalınmamış bir parçayı seslendirdik. Çok güzel dönüşler aldık. Borusan Sanat ve orkestra için gurur duyuyorum. ❏ Diğerlerine benzemeyen ve yüksek tempolu bir CD... Bu iki parçayı bir araya getirmemizin sebebi, ikisinin de eşsiz olması. Berlioz, Symphonie Fantastique'i ilk yazdığında kimse böyle bir şey bestelememişti, büyük bir deneydi. MarkAnthony Turnage ise 21'inci yüzyılda Concerto for Two Violins'ı yazan ilk kişi. Bu parçaların ne önce ne sonralarında bir benzerleri yok. Ve bunların bir zaman çerçevesi yok. Biz zaman tanımayan CD'ler yaratmak istiyoruz. İlk CD'miz İstanbul'dan gelen melodi ve ritimler üzerine kuruluydu. İkinci CD ise Birinci Dünya Savaşın'dan sonrasıyla başlıyor. O zamanlar yasak olan parçayla. Üçüncü kısımda ise Scène aux champs. Dünyanın her yerinde her tarzda seslendirilmiş bir eser. Diğer parçalar ise SanktPeterburg'tan Karadeniz'e, oradan doğuya ve İstanbul'a ulaşıyor. Yani bir yolculuk yaratmak istedik. İstanbul'dan esinlenmek istedik. Çünkü burası batı klasik müziğini çok etkiledi. Mozart zamanından başlayarak Beethoven ve çok daha sonrasına kadar bunu duyabilirsiniz. ❏ Neyi hedefliyorsunuz? Buraya ilk geldiğimde tek hedefim, BİFO'yu Türkiye'nin gurur duyacağı bir orkestra yapmak değildi. Çünkü bu dünyadaki 20 orkestradan biri. Hedefim dünyaya kıtanın bu tarafından ilham geldiğini göstermekti. Biz bu köprüleri kurmalıyız. Çünkü biz bir kutunun içinde değiliz. Bir müziği dinleyince seversiniz ya da sevmezsiniz, bu kişiseldir. 2 bin kişilik

MAYIS 2019

Goetzel fırsat buldukça İstanbul'u karış karış geziyor.

BİFO geçen yıl Almanya, Stuttgart’ta 2000, Friedrichshafen’de 1450 ve Aachen’de 1000 dinleyiciyle buluştu. Hollanda, Amsterdam’da 1950 ve son olarak Fransa, Paris’te BİFO’yu 1900 müziksever izledi. Böylece BİFO, gerçekleştirdiği bu üçüncü Avrupa turnesinde 8000’i aşkın müziksevere ulaşmış oldu. BİFO, her kentte müzikseverler tarafından dakikalarca ayakta alkışlanarak onurlandırıldı. Soldaki kare Paris konserinden...

bir konser salonunda bunu kullanabiliriz. Hangi kültür ya da geçmişe sahip olursa olsun aynı müziği dinleyebilirler. O yüzden müzisyenlerime sürekli şunu hatırlatıyorum "Lütfen unutmayın, biz güzellik yaratmak için buradayız, sahnedeyiz; insanların kalplerini aydınlatmak ve mutlu etmek için." ❏ İstanbul'un hep müzikle ilişkisinden konuştuk. Sizin için başka ne ifade ediyor? Burası, diğerlerinin aksine iki elementi barındırıyor. Hem binlerce yıllık tarihi hem de gençliği. Başka yerler tarihe sahipse genç olmuyor, gençse tarihi olmuyor. Atmosferi çok seviyorum. Bu eşsizliği seviyorum. Yürüyüşe çıkıyorum, geleneksel yemekleri ve yaşayışı keşfediyorum. Sanatı anlamaya çalışıyorum. Genç yerlere giderek insanların yaşamlarını keşfediyorum. Bunun dünyanın neresine gitsem yapıyorum. ❏ Eskiden Queen gibi grupları yorumladınız. Peki şu an dinlediğiniz popüler müzik türleri yok mu? Tabii ki var. Ben popülerin, rock 'n roll, caz ve her şeyin kültür olduğu bir zamanda doğdum. Queen, Genesis, Ramones, Elvis,

Michael Jackson, Prince, MC Hammer... Arkadaşlarla kim daha iyi söylüyor diye tartışmak... Tipik bir ergendim. Sadece klasik müziği de seviyordum. Müzik bu, seversiniz ya da sevmezsiniz. Ama insanlar klasik müzikten korkuyorlar, çok elit ya da özel buluyorlar. Anlaşılmak için çaba istediğini düşünüyorlar. Ama hayır, ne anlamak istiyorsan odur. Anlaşılacak bir şey yok. Eğer sana dokunuyorsa ve bir şey hissettiriyorsa tamamdır. Yemek gibi, beğenmediğini neden yiyesin? ❏ Bizi neler bekliyor? 16 Mayıs'ta Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'yla 10'uncu yılım adına bir konserimiz olacak. Beraber CD'lerimiz olan Nemanja Radulovic olacak. Carlito Dalceggio orkestra çalarken arkada resim çizecek. Bence bu İstanbul'daki 10 yıllık özgürlük ve yaratıcılık sürecimizi kutlamanın harika bir yolu. ❏ Son olarak ne söylemek istersiniz? Sadece olabildiğince keyif alın. Ve unutmayın, eğer bir klasik müzik parçasını beğenmezseniz bir diğerini beğeneceğinizi garanti ederim.


38

TEKNOLOJİ

MAYIS 2019

Medyanın dijitali kucaklaması gerekiyor

Tekno Safari Timur AKKURT timurakkurt

U

zun zamandır dijital dönüşümün yayıncılık alanında ne kadar hızla ilerlediğini söylüyor, içerik üreticilerinin, gazetecilerin bir an önce bu alanda içerikler üretmesi gerektiğini, bildiğimiz televizyonculuğun gazeteciliğin biteceğini söyledim, yazdım. İşte bunun somutlaşmış halini gözlerimle net bir şekilde görünce hemen fotoğraflarını çektim. Dönüşümün ete kemiğe büründüğü bu fotoğraflar belki biraz daha etkili olur. Gazetem BirGün’de de bu konuyla ilgili bir yazı yazdım. Yeri gelmişken hemen açıklayayım: Şu soru pek çoğunuzun aklına gelmiş olabilir. "Madem dijital geliyor sen niye hâlâ basılan bir gazetede yazmaya devam ediyorsun?" Klasik anlamda basılan içerikleri tüketen bir kitle hâlâ var. Bir süre daha var olacaklar. Ben basılan bir gazetede yazıyorum ancak internet sitesi üzerinden daha çok okunuyorum. Sadece ben değil tüm BirGün yazarları. Gazetem basılmaya devam ettiği sürece bende yazılarımı her iki mecrada da yayınlamaya devam edeceğim. Bu arada bu okuduğunuz yazı tam anlamıyla dijital olarak karşınızda ve ciddi bir kitleye ulaşıyor. Çok bebek bir yayın olmasına rağmen Back on Stage’in indirilme oranları sanki yıllardır var olan bir yayın seviyesinde. Zaten patron eski ve klasik gazetecilikten geliyor. Dijital dünyaya bu kadar hızlı uyum sağlayan ve üzerine koyan nadir tanıdığım insanlardan biri Ece Ulusum. Dergimizin çok daha iyi yerlere geleceğine eminim. Tabi ki sizin destekleriniz ve paylaşımlarınızla yayılacağız. Neyse konumuza dönelim. Konvansiyonel medyanın pek çok usta ismi zaten ‘TEKPARÇA’ medya içerisinde kendine yer bulamadığı için dijitalleşmiş durumda. Ünsal Ünlü, Ruşen Çakır, Coşkun Aral, Nevşin Mengü gibi sadece işini iyi yapmak isteyen gazeteciler kendilerine mecra yaratarak yayınlarının patronu olmayı seçtiler. Hatta Ruşen Abi işi çok güzel bir noktaya getirdi ve bir platform olarak bu işi yapmaya başladı. Kadri Gürsel, Sedat Pişirici, Sevim Gözay gibi çok değerli gazeteci bu Medyascope platformu üzerinden okurlarıyla izleyicileri ile buluşuyor. Şimdi fotoğraflara tekrar bakın lütfen. Eskiden dergilerin raflarda yer bulamadığı dönemleri düşünün ve şimdiki haline bakın. Su şişeleri, bisküviler, zeytin yağları, sütlerin raf boşluklarında eser miktarda gazete ve dergileri görmek mümkün. Eskiyi bilenler için üzücü ama bu gerçek ve yapacak bir şey yok. Şimdi ben diyorum ki, "GAZETE BAYİİ" sistemini biraz evriltelim. Neden mi? Çok güzel lokasyonlarda bu dükkanlar var. Mahallelerin,

sitelerin, otobüs duraklarının yanıbaşında ve hep göreceğimiz yerlerde. Dijital çerçevelerle donatılmış bayilere dönüşseler: Ruşen Çakır’ın yayını bugün saat 16:00’da Medyascope.tv’de başlıyor. Konusu… Ünsal Ünlü Hafta içi Hergün Saat 09:00’da Gazetelerin Yazdıkları Yazamadıkları… Bu listeyi istediğimiz kadar uzatabiliriz, sadece siyaset değil her şeyin tanıtıldığı dijital panolar olsa içinde yine yiyecek, içecek satılsa. Böylece dijital dünyayı fiziksel dünyaya yaklaştırsak nasıl olur? Hem güzel bir reklam alanı da olur. Burada YouTube içerik üreticileri de reklam yapar, tıpkı bizim gibi dijital dergilerde kendilerini gösterecek makul ücretli dijital panoları kullanabilir. Bence bir yatırımcı bulup ben bu işe gireyim. Kanunen bir sıkıntı olur mu bilemiyorum tabi ki. Ben şimdilik hayal kuruyorum. Bu hayalin gazete bayileri tarafında destek göreceği bir gerçek, amaçları dışında ne var ne yok satayım ki ayakta kalayım diye çırpınıp duruyorlar. "Türkiye’nin bir numaralı

gazetesiyim" diyenlerin satış adetlerini bir duysanız. Hatta duyun, bizim Hasan Abi'ye sordum, bundan 4-5 yıl önce 1000-1500 gazete satışı olurmuş, şimdi 200-300 o da iyi günde. Buradan tek parçalara reklam veren kurumsal dünyaya da sesleniyorum, dijitali destekleyin. Dijital tutunamazsa kendinizi anlatacağınız mecra kalmayacak. Çok kaliteli dijital içerikler, içerik üreticileri var. Iskalarsanız, görmezden gelirseniz gazetecilik, içerik üreticiliği bitireceksiniz. O zaman tek parça ama kimsenin ilgilenmediği mecraların dijital portallerine kalırsınız ama unutmayın o mecraları okuyanlar sizin hedef kitlenizin çok düşük bir kısmı. Bu işi çok iyi yapan kurumsal dünyanın temsilcileri var. Sözüm onlara değil. Benim sözüm hâlâ siparişle verdikleri röportajlarla birilerine ulaştıklarını sananlara. Onlarda kendilerini bu mecralarda gördüğü zaman sanıyorlar ki herkes onları gördü. Neyse onlarda bir süre sonra ayılacak. Şimdilik siz kendinize iyi bakın, kaliteli içerik yok değil. Sadece biraz araştırmak, dikkat etmek gerekiyor.


39

TEKNOLOJİ

MAYIS 2019

Neslin sorunu mecra yokluğu

MEDYANIN GELENEKSELİ NASIL KAYBOLDU? Gökhan KAYA

B

ilim ve teknolojinin büyük bir hızla geliştiği bu dünyada sosyolojik, ekonomik, kültürel ve birçok alanda devrimsel yenilikler hakim olmaya başladı. Dumanla başlayan iletişim çağı, içinde bulunduğumuz bu yeni dönemde gelişen teknoloji ve bilimle birlikte insanların saniyelik haberleşebildiği bir çağa dönüştü. Sosyal medya mecraları üzerinden bireylerin birbiriyle bağlantı kurmasının hayati öneme sahip olduğu bu devir, hızlı haber alma ve paylaşımda bulunmayı ön plana çıkardı. Geleneksel medyanın geleneksel haberleşme araçlarının (gazete, dergi, radyo, televizyon vs), geri dönüşümsüz tek taraflı bilgilendirmeyi benimsediği dönemin artık sonuna geliyoruz. Devir internet devri, tek taraflı değil, çoklu iletişim devri. Devir interaktif olma devri! Son birkaç yıldır özellikle gazeteler olmak üzere geleneksel medyanın tüm mecraları, medyada dijitalleşmenin darbesini yiyor. Sosyal medya o kadar güçlü bir hale geldi ki; başta Twitter, Facebook, Instagram olmak üzere etkileşimi yüksek platformlar kullanıcıları tamamen içine çekerek geleneksel medyadan uzaklaştırdı. Böylelikle geleneksel medyanın katili, Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) oldu. İçinde bulunulan bu durum karşısında geleneksel medya, kendisi için çalan çanları duyup yeni kaynaklar arayışına girse de nafile, kaçınılmaz son kapıda… Kullanıcılar artık gazete satın almak için bayiye gitmeyi, gündemden bilgiler almak için ana haber bültenini beklemeyi daha az tercih ediyor. Bunun yerine daha önceden masamızda duran bilgisayarımızın ceplerimize kadar girmesiyle kullanıcılar anında bilgiye, habere ulaşmayı tercih ediyor. Gazeteleri okumamak, ana haber bültenlerini takip etmemek sokaktaki vatandaşın artık dünyadan bihaber olmasına sebep olmuyor. Aksine ceplerinde taşıdıkları akıllı telefonlar onları gazetelerden, ana haber bültenlerinden daha çok bilgilendiriyor. Z kuşağı diye tabir edilen genç kuşağın yeni medyası karşısında günden güne kan kaybeden, enerjisi azalan geleneksel medyanın kısa süre içerisinde tamamen ayak uydurması neredeyse imkânsız. İçeriklerin yeniden tasarımı, üretimi, yeni medya mecralarına göre yeni pazarlama taktiklerinin geliştirilmesi oldukça zaman alacak gibi gözüküyor. Hatta öyle ki geleneksel medya da, “çağa ayak uydurayım” derken, dijitalleşecek, yenilenecek ve ‘geleneksel medya’ ismi tarih olacağa benziyor. Buna en üzücü örneği Habertürk ve Vatan gazetelerinden verebiliriz. Her iki gazete de kağıt basımı durdurdu ve yayın hayatına internet sitelerinden devam ediyor. İşte bu kaçınılmaz sonu tüm gazeteler yakın zamanda tadacak gibi duruyor. Gazete konusunda ortadan kağıt kalktığı zaman ‘geleneksel medya’ ismi de kaybolmuş oluyor.

Dünyada kapanan müzik yayınlarından kimisi daha doğrusu özlediklerimiz...

Arda AŞIK

Z

amane gençliği daha doğrusu benim neslim şarkıları, viral videolardan keşfediyor ve yetişkinlerin bihaber olduğu yıldızlar doğuyor. Aile küçüklerinin Spotify listelerine bir bakalım diyelim. Elbette Metallica ve Eminem dinleyenler yok değil. 15 yaşındaki kardeşim Iron Maiden dinlemeden uyumuyor! Ancak birçoğunda durum farklı. Billie Eilish, Aleyna Tilki ya da Lil Pump gibi aşina olduğumuz isimler olsa da Alper Erözer, Conan Gray kim allasen! Üstelik yerli Justin Bieber'ımız YouTube'da 30 küsur milyon tık almış. Şarkısının adı Enerji, dans falan ediyorlar. En azından bir prodüksiyonun varlığı beliriyor. Elalemin hali bizden de beter, Pretty Girls adlı şarkının(!) klibinde(!) Clairo diye bir ergen bilgisayar karşısında bir şeyler söylüyor. Ve evet, bu video 30 milyondan fazla tık almış. Prodüksiyon farklı ancak ortak nokta malum. Ne ses, ne müzik, ne beste var. Sebebiyle ilgili ipucunu müzisyen Ediz Hafızoğlu vermişti zaten beta sayımızda "İyi ve kötü müzikleri ayırt edebilecek kişilerin yetişmesi açısından müzik dergileri çok önemli." Efsaneler bir yana dursun. Bu isimleri popüler kültür ürünleriyle kıyaslarsak bu istatistikler elbette milyarlarca tık alan Justin Bieber'ı ya da Ariana Grande'yi ağlatmaz. Ancak isimlerin

ne radyolarda esamesi okunuyor, ne medyada röportajları var.. Guardian müzik yazarı Alexis Petridis, bu müzik türüne(!) bir isim bile bulmuş: Bedroom pop, bir jenerasyon boşluğunun manifestosu olan alternatif müzik evreni. 20 yaşından büyükler için görünmez olan zira sanal dünyada var olan, YouTube videolarına dayanan ve influencer'larla iş birliği içinde. Yetenek avcısı Josh Edwards "İnternette, internetteki başkalarının ayakta durmasını sağlayan insanlardan oluşan bir kültür var" diyor. "Ancak bu bir karşıllık kollama durumu değil daha ziyade 'Bunu beğendim, paylaşayım." Mesela Emma Chamberlain. 7 milyon takipçili bir YouTuber. Videolarında şarkı, sanatçı ve liste öneriyor. Sözü de baya geçiyor. Zaten Kadir Kaymakçı da internet sayesinde her tür şarkıcı ve gruba ulaşmanın çok kolay olduğunu ancak hâlâ müzik dergilerine ihtiyaç olduğunu söylemiş ve eklemişti "İlla basılı olmasını kast etmiyorum!" Bedroom pop'u bir sahne olarak görmek yersiz zira estetik kaygı sıfır. Ne kadar melodik olursa olsun lo-fi ve evde kaydedilen bir müzik bu. Billie Eilish'in ilk kayıtları gibi tıpkı. Lana Del Rey ve hip-hop etkisi olmazsa olmaz. İlginç şekilde 1980'lerin sonlarındaki Sarah Records'tan çıkma indie parçalarını da anımsatmıyor değiller bazen. Sözler, dinleyiciyle samimi olma çabasında; kalp kırıklığı, depresyon, kafa karışıklığı... Keza dinleyici ve sanatçıların dış görünüşleri de aynı. Beabadoobee'nin konserlerine bakarsanız, hayranlarından ayırt etmeniz çok zor. Buna karşın müzik endüstrisinin çarklarıyla pek samimi değil. Bu popülaritenin yükselişini, piyasaya 1975 ve Wolf Alice'i kazandıran ve Beabadoobee'yle sözleşme imzalayan Dirty Hit plak şirketinin kurucusu Jamie Oborne'a bir tepkiye bağlayabiliriz. Yani, yok olmaya mahkûm edilen yetenekler üzerine kurulu çıkarcı düzene bir tepki bu. Kendilerine dayatılanı bir koyun gibi dinleyen kitleye tepki. Öyle ya, endüstri, müzisyenlerin 'kullan-at' olarak pazarlanmasıyla döndürüyor kendini. İnsanlar dert yansın, tartışadursun. Yazının başında da dediğimiz gibi. Sorun ne jenerasyonda ne şarkıcıda. Sorun bizlerde. Müzik dergileri, gazeteler ve hafta sonu ekleri okunsun, etkinliklere gidilsin. Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas "Gençler kıt kaynaklarıyla basılı bir mecrayı satın almaktansa interneti ve streaming platformlarını tercih ediyor" diyor ki haklı. Tüm bunlar birbirini tamamlıyor aslında. Kerem Görsev, müzik dergilerinin insanları konserlere, festivallere, kitaplara, CD'lere bilinçli yönlendirme açısından önem taşıdığını kaydetmişti. Müzik yazarı Taner Turna da müzik dergiciliğinin en önemli görevini, bilinçli müzik tüketicisi yaratmak olarak tanımlıyor. Ha, illa bu tarz yetenekler arıyorsa avcılar... Onlara bir önerim var: YouTube'daki Ali Alparslan Köroğlu adlı kanalın 'duman senden daha güzel (ingilizce)' başlıklı videosuna bir baksın. Sayılar çok önemli ya, bu çocukların da 140 bin tıkı var!

3


40

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'Metalimiz biraz yumuşadı'

2017 Pacifisticuffs

Diablo Swing Orchestra

70.100 Aylık Spotify dinleyici sayısı

Ahmet YATĞIN

D

iablo Swing Orchestra oldukça sıra dışı bir sound'a sahip. Duymaya alışkın olduğumuz swing ve caz türlerini heavy metal'le aynı potada eritiyor ve ortaya pek benzeri olmayan bir müzik çıkarıyorlar. Grup 1 Haziran'da Zorlu PSM'de sahnede olacak. ❏ İsminizin hikayesini bize anlatabilir misiniz? Grup veya şarkı isminin hem dinleyicinin ilgisini çekmesi, hem de müzisyen için umduğunu yakaladığı bir şey olması gerektiğini her zaman hissettim. Diablo Swing Orchestra ismi elimizden gelenin en iyisini ortaya koymak adına bana ve grubuma ilham veriyor. Kendi içimizde oldukça geniş bir müzikal yapı var ama yine de şarkı yazma bağlamında sınırlarımızı ve kurallarımızı koruyoruz. Bazen bana hiçbir şey anımsatmayan şarkılar yazıyorum ve ismin bu konuda yardımcı olduğunu düşünüyorum. Şeytani dokunuşlarla insanları bir şekilde hareket ettiren swing müzik grubu ismi diyebiliriz. ❏ Müziğinizi dışarıdan bir göz olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslında konu az önce bahsettiğim geniş müzikal yapıya geri dönüyor. Kolaylaştırmak isteseydim, temelde çok çeşitli etkilere sahip bir rock grubu olduğumuzu söyleyebilirdim ama bu tamamen sıkıcı bir satış repliği olurdu. Sık sık avangart metal olarak etiketlendiğimizi biliyorum. Bu tanımlama oldukça tutarlı ama şahsen kulağa bu tanımlamaya uyacak kadar yumuşak gelmiyoruz. Rock ve metal çalmayı sevdiğimiz elementlerden, sanırım bizi

yerimizde durmaya zorlayan da bu oluyor. Ama ne yaptığımızı gerçekten tanımlamam gerekirse; dinleyicilerin yüzüne bir gülücük vermeyi uman ve onları hareket ettirmek isteyen, dans edilebilir yaşam dolu bir müzik diyebilirim. ❏ Şimdiye kadar 4 albüm yayınladınız. İsimleri oldukça dikkat çekiyor. Şarkı sözleriniz ve isimleri de ilginç. Müziğinizi hikayelerle desteklemeyi seviyor musunuz? Evet kesinlikle, dinleyiciye “Bu da ne böyle?” diyecekleri şarkı isimleri ortaya çıkarmayı çok seviyorum. Albüm ve şarkı isimleri konusunda çok fazla tartışıyoruz. Bir yandan albümün ve şarkının genel ruhunu yansıtacak bir başlıkla sonuçlandırmak, diğer yandan da dinleyicinin kafasında kulağa nasıl geleceğinin görüntüsünü yerleştirmek istiyorum. Bu şekilde bazı şarkı isimleri diğerlerinden daha başarılı oldu fakat albüm ve şarkı sözleri isimlerine bu şekilde bakmak gerçekten çok hoşuma gidiyor. ❏ Orkestranın üyelerinden Johannes Bergion, Daniel Håkansson, Pontos Mantefors ve Anders Johansson 2003 yılından beri değişmedi. Bu süreçte gidenler ve yeni gelenler oldu. Çok kişili müzik gruplarında birlikte kalmak hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunun için bir yönteminiz var mı? En önemli şey grubun vizyonu hakkında aynı fikirde olmamız ve birlikte vakit geçirmemiz. Müzik yapmak bazı zamanlarda yorucu bir süreç olabiliyor ve herkesle aranızdaki ortak saygıyı korumak gerekiyor. Asıl duygunun eğlenceli bir deneyim olmasını da unutmamak lazım.

Eğlenceli olmayı bıraktığı an, biz de çalmayı bırakırız. ❏ Albümlerinizin arasındaki yılları ele alırsak, sıradaki albüm hakkında herhangi bir gelişme var mı? Grupta bir sonraki albümün ortaya çıkmasının 5 yıl daha sürmeyeceği konusunda hemfikiriz. 7-8 şarkımız neredeyse hazır. 1012 tane de üzerinde çalıştığımız başlangıç aşamasında olanlar var. Yani iki yıldan kısa bir sürede hazır olacağını umuyoruz. Şarkılar son albümden daha sert. ❏ Metal müziği nasıl değerlendiriyorsunuz? Dürüst olmak gerekirse son kaydımızın metal tarafı biraz yumuşadı. Ama 5. albüm oldukça sert olacak gibi duruyor. Yani sanırım metal ve rock’ı anahtar bir etki olarak kullanmayı bırakmayacağız ama albüm ve şarkıların içinde ne kadar barındığı değişecek. Kişisel konuşmam gerekirse; ben artık metal o kadar çok dinlemiyorum çünkü normalde müzik yazmak için diğer türlerde daha çok ilham buluyorum. ❏ Sahnede unutamadığınız bir an var mı? Bogota’da küçük bir kulüpte çalarken dinleyici tam anlamıyla çılgına dönmüştü. Sahnede kendimizi duyamıyorduk ve bazen insanlar ayaklarımıza asılıyor ve monitörlerle oynuyorlardı. Çılgın bir iş neticede. ❏ İstanbul’a gelmekle ilgili nasıl hissediyorsunuz? Yıllardır oldukça fazla istek aldığımız için sonunda oraya gelip çalma şansına sahip olduğumuz için hepimiz çok heyecanlıyız. Unutulmayacak bir şov olacağına inanıyoruz.


41

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'İlham bulmakta zorlandım' Ece ULUSUM

D

eneysel techno sahnesinin son yıllardaki favori isminden prodüktör ve DJ Christian Löffler işitsel ve görsel bir ziyafet sunmaya geliyor. 10 Mayıs'ta PSM Caz Festivali kapsamında Zorlu PSM Studio sahnesinde olacak. Bu onun için de ilginç bir deneyim olacak çünkü elektronik müzik festivali olmayan bir festivalde ilk kez çalacak. Görsel ve işitsel hikaye anlatıcı Löffler, sorularımızı yanıtladı. ❏ Geçen ay Ry teklini yayınladın. Seçtiğin kapak görselinin hikayesi nedir? Senin çizimin değil mi? Nasıl bir ruh halini yansıtıyor çizimin ve boynundaki yıldız desenleri neyi anlatıyor. Like Water teklisinde ve Mare rework'lerinde de bu tarzı tercih etmişsin... Evet, çizimler bana ait ve yeni albümüm için birkaç çalışma daha yaptım. Geçen yıl yeni parçalar yaparken ilham bulmakta zorlandım. Ben de biraz uzaklaşıp görsel sanat projelerime odaklanmaya karar verdim. Tekrar resim yapmaya başladım. Yaratıcılık engelini kaldırmamda gerçekten çok yardımcı oldu. Kışın birkaç hafta Danimarka'da kaldım, yalnızca görsel sanatıma odaklandım ve Ry parçasına ilham veren bir çizim ortaya çıktı. Ertesi gün kaydettim. Oradaydı, sadece yakalamalıydım... Yansıttığı ruh hali şöyle: Kendini bir parça dünyadan uzakta hissedersin, yerden yükselir ve sonsuzluğa doğru yüzersin. Ayrıca hayal kırıklıklarını ya da başaramamanın hüsranını ya da aklımda yarattığım bir şeyi yansıtıyor ama onu yakalayamıyorum. Yıldızlarsa yaşam dediğimiz şeye ayak uyduruyor; gerçekten bir seçeneğe sahip olmadan yaşadığımız zorlukları ve sürprizleriyle durdurulamaz bir süreç... Ancak aynı zamanda güzel şeyler de oluyor. ❏ Müziğin hep melankoliyle anılıyor. Ry, melankoliden bir nebze sıyrıldığını hissettirdi. Değişiyor musun? Graal (Prologue) albümü genel olarak Ry tınılarında ve enerjisinde mi? Bu ilginç çünkü bana böyle hissettirmiyor. Aslında benim için çok duygusal ve kişisel bir parça. Müzik üretemediğim zorlu dönemleri aştıktan sonra yaptığım ilk parça. Ry, çok enerjik çünkü çalarken geliştirdim ve doğaçlamalar yaptım. Hiç mutlu müzik yapacağımı sanmıyorum. Bazen insanlar bana bunu ya da bu şarkının onları mutlu hissettirdiğini söylüyor. Şaşırıyorum çünkü ben tam tersini hissediyorum. ❏ Ry'in video klibinde biri koşuyor. Klip kaç günde çekildi? Bu fikri Ry ile kesiştiren tam olarak neydi sizce? Koşan kişi çok tutkulu bir koşucu. Ayrıca ben de evde ya da turnedeyken koşarım. Planım bu müziğin spor için motive edici bir yanı olduğunu da göstermekti. Klip şarkının gerçekteki anlamıyla çok uyuşmuyor. Uzun periyotlarda çekildi, yapımcı görüntü toplamak için birkaç kere seyahat etti. ❏ Alan kayıtlarını kullanmayı çok seviyorsun. Favori sound'un hangisi? Evdeyken pencereyi açtığımda en sevdiğim sesi duyabiliyorum. Kıyıya vuran denizin dalgaları. Çok rahatlatıcı ve beni hemen sakinleştirir. ❏ 2018'de Mohna w/Ensemble ile sahne aldın. Genelde sahnede tek olan bir sanatçı için nasıl bir deneyimdi? Hâlâ devam ediyoruz. Sahnede solo çaldığım zamanla karşılaştırdığımda sahnedeyken çok farklı şekilde bağ kurabilmek harika. Bu şovda ilk kez çaldığımı hatırlıyorum, tüm parçaların bir araya geldiğini duymak çok zordu; piyano, yaylı quartet, ses ve benim bölümüm. ❏ KI Records'u kurmayıp başka bir plak şirketiyle çalışsaydın sence müziğin ve kariyerin nasıl bir yol çizerdi? Elbette bunu söylemek zor ama farklı olacağı kesin. Kendi şirketimle başından beri her şey kontrolüm altındaydı. Tabii bu daha fazla iş demek ama aynı zamanda sanat eserleri, sosyal medya, web sitesi gibi her şeyle ilgilenecek güçlü bir

perspektifim var. Tüm kontrole sahip olmak çok daha iyi. ❏ Stüdyo fotoğraflarında kalimba gördüm. Nasıl keşfettin? Emin değilim ama sanırım bir arkadaşımın stüdyosunda gördüm ve sesini çok sevdim. Çok basit ancak çok etkili ve sesi dünyama mükemmel bir şekilde uyuyor. Ayrıca bazen daha vurmalı unsur olarak kullanıyorum. O zaman gerçekten sesin nereden geldiğini söyleyebilirsiniz. ❏ Resim çizen Christian hangi müzikleri dinliyor? Birkaç parça söyler misin bize... Şu anda en sevdiğim müzik yakında KI'den yeni albümünü çıkaracak Aparde'den. Çok ilham verici. İlk dinlediğimde beni çok şaşırttı. Yeni şarkısı Hands Rest'e göz atın. Ayrıca Janus Rasmussen'in ilk albümü Vin'i dinlerken de tamamen keyif aldım. Bunun yanı sıra Hior, Ryan Hemsworth, Chastity Belt ve Superpoze gibi sanatçıları dinliyorum. ❏ PSM'deki konserde bizi neler bekliyor? Elektronik müzik merkezli olmayan bir festivalde ilk defa çalacağım. Almanya'da bilinen bir klasik müzik festivalinde görsel şovla ilişkili pek çok şov yaptım ama hiçbir zaman cazla ilgili bir şey yapmadım. Bu kişisel bir gösteri olacak. Tekrar İstanbul'da çalmayı dört gözle bekliyorum.

2014 Young Alaska

2016 Mare

2019 Graal (Prologue)

1.1 . Milyon

Spotify aylık dinleyici sayısı

Christian Löffler


42

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

Harun KARABURÇ

U

‘Bazı kalıpların dışına çıkmamız lazım’ gençlerin beynine bu şekilde bir girizgah yapmalıyız. ❏ Ney sazı ile caz müziği arasında nasıl bir bağ kurdunuz? Türküler bu noktada benim için en kolay geçiş oldu. Çünkü saf temiz duyguları anlatıyor. Türküler her derde deva olduğu gibi ben de bu devayı türkülerde buldum. Bu yüzden türküler çok doğru bir tercihti. ❏ Bu albümün müzikal kariyerinizde nasıl bir yeri var? Bu albüm benim için çok önem arz ediyor. Çünkü bundan önceki albümüm klasik bir ney albümü idi. İkincisi gerçekten sıra dışı oldu. Klasik ney üfleyen birinden beklenmeyecek bir albüm oldu. ‘Daha ne kadar çıldırabilir ki?’nin karşılığı oldu bence. Şimdiye kadar caz albümü yapmış bir kadın neyzen zaten yok. Böyle bir iddiası olan da yok. O yüzden aslında benim için bir başarı göstergesi. Emeğimin bir ürünü. Ocak ayından beri uyumadım doğru düzgün. Şimdi etraftan aldığım tepkileri gördükçe emeğimin karşılığını alıyorum diye düşünüyorum. Dinleyen herkes çok seviyor. Bu gün ölsem gözüm arkada kalmaz. Bunu da yaptım diyebileceğim bir albüm bu. Romantik bir duygu besliyorum kendisine. (Gülüyor)

2019 Ney In Ethno Jazz

2013

yılında ney eğitimiyle ilgili yazdığı Meşkte Ney Eğitimi adlı kitabı Pan Yayıncılık tarafından yayımlandı.

Burcu Karadag

lusal ve uluslararası arenada biricikliğini sürdüren neyzen Burcu Karadağ, ikinci albümü Ney In Ethno Jazz’ı dinleyenlerinin beğenisine sundu. Albümde Azerbaycanlı genç piyanist Etibar Asadli, perküsyonun önemli isimlerinden Mehmet Akatay, Kafkasların nefesi Balaban, tütek üstadı Alafsar Rahimov ve Balkan topraklarının parlayan yıldızı kontrbas Enver Muhammedi Karadağ’ın neyi ile bütünleşiyor. Ney sazı da Karadağ’ın güçlü nefesiyle tasavvuf sınırlarının dışına çıkıp cazla harmanlanıyor. Bu yolculuğa Anadolu ve Azerbaycan türküleri eşlik ediyor. Kara Üzüm Habbesi, Kendim Ettim Kendim Buldum, Alma Attım Nar Geldi gibi aşina olduğumuz türküleri bu formatta dinlemek başlı başına bir müzikal deneyim. Karadağ, lansman konserini 2 Mayıs’ta Babylon’da yapacak. Sanatçı 3 Mayıs’ta ise Ankara CerModern’de Ankaralı müzikseverlerle buluşacak. ❏ Böyle bir albüm yapmaya nasıl karar verdiniz? Bu fikir nasıl filizlendi? Bundan iki sene önce Kazakistan’a Dünya Halk Çalgıları Festivali’ne gittim. Orada Alafsar Rahimov ve Etibar Asadli ile tanıştım. İkisi de çok başarılı müzisyenler. Özellikle bu iki müzisyen ile proje yapma isteğinden doğdu bu albüm. Amacım dünya caz festivallerinde yer almaktı. Caz son yıllarda özellikle yükselen bir değer. Çok fazla dinleyici kitlesi var. Etnik enstrümanların yurt dışında daha fazla ilgi gördüğünü de yakinen tespit ettikten sonra "Artık bazı kalıpların dışına çıkmamız lazım" diye düşündüm. ❏ Albüm süreci nasıl gelişti peki? Alafsar ve Etibar bu teklifimi hiç ikiletmediler, hemen kabul ettiler. Hepimiz farklı yerlerde yaşadığımız için özellikle repertuvarı belirlerken bir telefon trafiği oldu. En az sekiz eser seçtik. Dördü Anadolu’dan, dördü Azerbaycan’dan. Çerçevemizi geleneksel türküler belirledi. ❏ Kara Üzüm Habbesi kimin fikriydi? Benim fikrimdi. Kara Üzüm Habbesi en çok dikkat çeken eser oldu. Çünkü arabesk olmasıyla meşhur bir türkü. Şimdiye kadar de pek fazla cover’ı yapılmadı. Beni en çok heyecanlandıran da bu oldu. ❏ Lotus’un bir hikayesi var mı? Lotus, Alafsar’ın önerdiği bir parça. Moldova’ya ait bir halk şarkısı olduğunu sonradan araştırarak öğrendik. Türkünün adı yok. Bir sürü arkadaşa sorduk kimse adını bilmiyordu, notası da yoktu. Türkünün adını ben koydum. Lotus biliyorsunuz çok nadir bulunan bir çiçek. İlk klibimizi Lotus’a, ikinci klibimizi de Kara Üzüm Habbesi’ne çektik. ❏ Ney tasavvuf dünyasının tınılarını yansıtan bir saz. Sizin onu bu dünyadan bir parça uzaklaştırdığınızı söyleyebilir miyiz? Kesinlikle. Hatta muhafazakar yani klasik Türk müziği dinlemeyi seven insanların bana göstereceği tepkilere de hazırlıklıyım. Hayatım boyunca zaten varlığım bile tepki almama yetti. Ama zaten başarılı olmak ya da yeni bir iş yapmaya niyet etmek biraz da bu tepkileri göze almaya bakıyor. Biraz korkusuz ve cesur olmayı gerektiriyor. Ben bu müzikte ney enstrümanının ne kadar fazla insan tarafından dinlenebileceğine odaklandım. Neşet Ertaş türküsünü çalıyor olmamın sebebi onun çok derin bir insan olduğunu düşünmem ve ona büyük hayranlık duymam. Özellikle de yurt dışındaki caz festivallerinde Neşet Ertaş’ın adını geçirebilmek istiyorum. Neyin orada var olmasını sağlamak istiyorum. Ne kadar değişik ve sıra dışı şeyler yaparsam o kadar mutlu oluyorum. ❏ Biraz direksiyon kırmak gibi... Kesinlikle öyle. Yıl 2019. Artık segah saz semaisi çalarak neyi, Türk müziğini hatta belki tasavvuf kültürünü yurt dışında dünyaya anlatmanız mümkün değil. Çağa ayak uyduramayan sanat ve sanatçı yok olmaya mahkumdur. Bu iki kere ikinin dört olduğu kadar net bir gerçeklik. Dolayısıyla biz de kendimizi çağımıza adapte etmeliyiz. Segah saz semaisinin ne olduğunu ya da belki de Şedaraban makamının ne kadar güzel bir makam olduğunu anlatabilmek için


43

ENSTRÜMAN

MAYIS 2019

Otur duğu n yerd en düm tek tek

CAJ O N Barış KARAALİOĞLU

P

eru, askeri darbeler ve yoksulluk ile anılan bir Güney Amerika ülkesi. Ancak tüm bunlar bir yana, müzik dünyasına kazandırdıkları bir perküsyon aleti var ki... Basit olduğu kadar etkili! Peru müzik dünyasına cajonu kazandırdı. Etimolojik olarak cajon İspanyolca'da kutu, çekmece anlamına gelmekte. Cajonun tarihi İspanyol koloni döneminde Peru başta olmak üzere Küba ve diğer Karayip ülkelerine uzanmakta. Enstruman, İspanyol Koloni İmparatorluğu himayesindeki köleler tarafından Peru kıyılarında keşfedildi. Köleler, toplanan meyvelerin nakliyesinde yaygın olarak kullanılan ahşap kasaları müzik aleti haline getirdiler. Cajon, böylece Afrika Kıtası'ndaki geleneksel davulların yerini almaya başladı. Bu süre zarfında kölelerin müzik aleti çalmasına izin verilmedi. Hatta yakalanırlarsa cezalandırılıyorlardı. Köleler cajonların üstüne oturarak o dönem yasaklı olan bu müzik aletini gizlediler. 1850'lerde davul gibi olan bu küçük kutunun popülaritesi dünyaya yayılmaya başladı.

cajon, flamenko müziğinin temelini oluşturuyordu ve popülerliği oradan diğer müzik türlerine yayılmaya başladı. Bu konuda bir diğer isim de 1944 yılında doğan Alex Acuna. Elvis Presley, Paul McCartney, Chick Corea, Herbie Hancock ve Carlos Santana gibi dünyanın önde gelen müzisyenleriyle birlikte çaldı. Ayrıca Berklee Müzik Koleji'nde eğitimci olarak çalıştı. Elvis ile çalışmalarının ardından cazfüzyon grubundaki Weather Report'a katıldı ve Kaliforniya'da başarılı bir perküsyoncu oldu. Alex, Modern Drummer'ın okuyucu anketi tarafından En İyi Latin Perküsyoncu seçildi. Cajon, birçok uluslarası ve ulusal kurum ve ülke tarafından koruma altına alındı. Peru Ulusal Kültür Enstitüsü tarafından Ulusal Miras ilan edilen cajonu 2014 yılında, Amerikan Devletleri Örgütü de tüm Amerika bölgeleri için Peru enstrümanı ilan etti.

LATİNLERE KATKI Cajonun batıdaki bilinirliğinin gözle görülür artışı İspanyol flamenko gitaristi Paco De Lucia'nın keşfiyle başladı. Lucia, 1978’de Peru’ya yaptığı bir ziyarette çalgının ritmik olanaklarından etkilendikten sonra kendi müziğinde kullanmak üzere İspanya’ya bir cajon getirdi. Enstrümanı ilk defa Madrid'deki Caso De Campo Parkı'nın tiyatrosunda kullandı. Böylece cajon müzik piyasasında ilgi çekici ve batıda tanınır hale geldi. Paco De Lucia'nın başarılı albümü Entre Dos Aguas'ın kalitesine cajonun katkısı oldukça fazla.

1850

1. Sultans of Swing / Dire Straits 2. Despacito / Luis Fonsi ft. Daddy YankeeMulett ft. Lina Quintero 3. Sweet Child O’ Mine / Guns N’ Roses 4. Stairway to Heaven / Led Zeppelin 5. See You Again / Wiz Khalifa ft. Charlie Puth

CAJON İLE SERGİLENEN 5 SOLO PERFORMANS ❏ Modern Cajon Solo / Drum & Bass Style / Daddi Bahmani ❏ Modern Cajon Solo / House & Electro Style / Daddi Bahmani ❏ Flamenco Cajon Solo Performance / Taku Hirano ❏ Free Style Cajon Solo Performance / Sol Jung ❏ Cajon solo for Congahead / Pichio

ELVIS'TEN PAUL'A Cajon çalma konusunda virtüöz denilebilecek iki müzisyen var. Rubem Damtas bunlardan biri. Paco De Lucia ile birlikte çalıştığı için cajon çalanlar arasında en çok tanınan isimlerden biri. 1976'da Madrid'e geldi ve Eddie Louis, Christian Escoudé, Dusty ve Paco Serry gibi sanatçılarla da çalıştı. Paco de Lucia bir gün Damtas'a birlikte çalışmayı teklif etti ve perküsyon dünyasını flamenko müziğine ilk tanıtan o oldu. Gezilerinden birinde Rubem, geleneksel Peru cajonunu keşfetti ve grubun “Solo quiero caminar” yorumu sırasında aynı gece konsere dahil etmeye karar verdi. O günden itibaren

16. yüzyılın sonlarından bu yana kullanılan enstrüman 1850'li yıllarda popüler oldu.

CAJON ILE ÇALINAN 5 POPÜLER ŞARKI

2001

2001 yılında, cajon, Peru Ulusal Kültür Enstitüsü tarafından Ulusal Miras ilan edildi.


44

TAKİP

MAYIS 2019

BU AY DA EĞLENCELİ VE DOPDOLU

Can Şengün’le The Producer

Can Şengün’le The Producer’ın Mayıs ayı konukları Jingle House Kurucu Ortağı Ömer Ahunbay ve Don Kişot’um Ben ekibi. Ömer Ahunbay ile reklam ve film müzikleri üzerine gerçekleşen sohbete dahil olmak istiyorsanız, Can Şengün’ün müziklerini yaptığı Don Kişot’um Ben oyunundan renkli görüntüleri, kulis hallerini ve müzikli prodüksiyon yapmanın inceliklerini merak ediyorsanız bu harika iki bölümü sakın kaçırmayın!

Barış Akpolat’la 3N1K’da bu ay maNga ile turneye çıkıyoruz! Eğlenceli yol sohbeti, turne görüntüleri ve tabi ki müzik dolu harika bir video kanalda sizi bekliyor!

Barış Akpolat’la 3N1K Zeynep Toker’le Bi’ Bakıp Çıkıcam’da bu ay Sertab ErenerSinema Senfoni Orkestrası konserinden renkli görüntüleri ve performansları izleyebilir, aynı zamanda şehirde neler olup bitiyor, konserden sinemaya, tiyatrodan sergiye nerede ne var öğrenebilirsiniz.

Zeynep Toker’le Bi’ Bakıp Çıkıcam

Geçen ay Allianz Motto Müzik’te Neler İzledik?

Nurkan Renda İLE Gitar Vlogları Nurkan Renda, Gitar Vlogları’nda Duman'ın sevilen parçası Bu Akşam'ın bas partisini ve gitar sololarını inceledi.

YILLAR yILAN Gaye Su Akyol ve Melikşah Altuntaş’la Yıllar Yılan’da 1985 yılına gittik. 1985 yılına dair eğlenceli ve tatlı bir sohbetin gerçekleştiği bölüm yine çok keyifliydi!

Şenay Akkurt’la Hayat Bana Güzel Şenay Akkurt’la Hayat Bana Güzel’de kuzeye uzanan bir yolculuk gerçekleştirdik. İsveç'de başlayan, Finlandiya'da biten bu fantastik maratonda kuzey ışıklarının büyülü atmosferi ve huskylerle yapılan safari ile adeta bir masalın içinde gibiydik.

Yekta Kopan’la Noktalı Virgül

Ece Ulusum Back On Stage’de Mayıs ayının öne çıkan konularını ve önemli müzik haberlerini yine eğlenceli anlatımıyla Allianz Motto Müzik takipçileriyle paylaştı.

Yekta Kopan’la Noktalı Virgül’e yeni albümleri ile Feridun Düzağaç, Murder King, Jülide Özçelik ve ekip arkadaşları Ercüment Orkut ile Cem Tuncer konuk olurken, Nisan’ın son programında Murat Abbas Zorlu PSM Caz Festivali’ni anlattı.

Kerem Sedef'le 59 saniye

Ece ULUSUM İLE BACK ON STAGE

Kerem Sedef’le 59 Saniye’de Allianz Motto Müzik sosyal medya hesaplarında her hafta farklı bir mottoyla harika davul sololarını dinledik. Mayıs ayında da her haftanın mottosu Kerem Sedef’ten!


45

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

101.4 saatlik festival tadında radyo yayını

ARKA KOLTUK KING SIZE Gökhan KAYA

Y

eni medya öyle bir güçlü hale geldi ki, internetin belirlediği gündem geleneksel medyanın da en önemli konusu oluyor. Geleneksel medyanın anında ulaşamadığı yerde sosyal medya topluma adeta ilaç oluyor. Geleneksel medya kan kaybediyor ve bu nedenle gelenekseller yeni adımlar atmak, mecralarını çeşitlendirmek zorunda kalıyor. Malum, önümüzde yakın zamandan en önemli örnek Kral TV var. 1994'ten beri müzik sektöründe öncü Kral TV, web sitesi, uygulamaları ve sosyal medya hesapları ile bütün gücünü dijitale yani yeni medyaya taşıdı, televizyon ekranlarına veda etti. Keşke öyle olmasaydı... Bir çıkar yol mutlaka bulunabilir. Yeni ve geleneksel medya birbiriyle harmanlanabilir. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde yayın yapan Arka Koltuk King Size bunun başarılı bir örneği. Metehan Mete Çakır ile Türkiye’nin en uzun canlı radyo şovu Kent FM Arka Koltuk King Size ile farklı bir prodüksiyonla üçüncü kez karşımıza çıktı. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi, İstanbul Kültür Üniversitesi ev sahipliğinde 24-28 Nisan'da gerçekleşti. Yayın adeta festival havasındaydı. Tam 101.4 saat yani 4 gün, 5 saat, 40 dakika süren Arka Koltuk King Size, bu yıl 40’tan fazla sanatçı ve farklı alandan konuklarla yayın yaptı. Program hem radyoda hem de YouTube’da canlı yayınlandı. Biz de Back on Stage ekibi olarak canlı yayını 33'üncü saatinde ziyaret ettik. Metehan Mete Çakır'la konuştuk. ❏ Bu format sizce radyo için bir ihtiyaç mı yoksa renk katmak için mi? Arka Koltuk’un diğer radyo programlarıyla hiç alakası yok. Belki aynı konukları ağırlıyor olabiliriz ama bizim kafamız biraz farklı çalışıyor diğer radyoculara istinaden. Biz bir müzik grubunu alıp bir yerlere getirmeye çalışmıyoruz. Onlarla birlikte aynı kafayı paylaşmaya, aynı müziği dinlemeye çalışıyoruz. Dışarıda nasıl konuşuyorsak içeride de aynı şeyi konuşmaya çalışıyoruz. Ağız değiştirmiyoruz. Radyonun böyle şeylere ihtiyacı var. Ben Türkiye’de radyo sırasında ilk Instagram görüntülü canlı yayınını başlattım. Benden sonra bir sürü insan yapmaya başladı. Şimdi yapmıyorum, onlar devam eder mi bilmiyorum. Kendim gibi olmaya çalışıyorum. ❏ 33. saat itibariyle sizde neler değişti? 340 kalori harcamışım. Ona bakıyorum bir yandan da. ❏ Epey yorucu yani. Vallahi bilmiyorum, bitince göreceğim. Bugün de çok yorulduk ama her gelenin enerjisi de farklı. Mesela Kalben’in müthiş bir enerjisi vardı ama ben onunla aynı enerjide değildim. Ondan önce gelen bir arkadaşın

Masada elbette klasik bir radyo da var...

Fuat Ergin

Yayın sırasında dönen 'geyikleri' ve eğlenceli anları görmek izleyici açısından gerçekten güzel. İşte, sıkı metalcore grubu Murder King karşısında Metehan'ın durumu!

Jabbar

Manuş Baba

enerjisi çok daha düşüktü. Her gelen kişiyle aynı enerjide olmaya çalışıyorsun, o da seni çok yoruyor. Bazen hocalarımız geliyor yayına. Onlarla ciddi bir şey konuşurken, bu akşam mesela mizahçılar var onlarla bambaşka şeyler konuşacağız. Bu yayın bittikten sonra 2-3 gün hiç radyo yüzü görmek istemem büyük ihtimalle. ❏ Podcast ve YouTube aldı başını gidiyor. Siz ne dersiniz? Ben podcast ve YouTube adamı değilim, canlı içerik adamıyım. Bant olan bir şeyi çok yapamıyorum. O zaman ben olamıyorum. Ne geliyorsa içimden canlı olarak yapmayı tercih ediyorum. Müzik programı değil daha çok diyalog programı Arka Koltuk. Bu sene bu formatın üçüncüsünü yapıyoruz. 65 saat yaptık, 75 yaptık şimdi de 101 saatteyiz. Daha da gitmez, artık bu son. ❏ Bundan sonrası zorlar mı sizi? Zorlaması değil mesele. Zaten bu sene festival gibi ilerliyor. Her zaman müzisyen konuklarımız var. Konuşmadığımız konu yok; teknolojiden e-spora, modadan eğitim dünyasına her şey var. İçine dans gösterisi koymadık belki, onu da en son hep beraber yaparız.(Gülüyor.) ❏ 201 saat olsa? Bol konu da var. Evet ama uyumuyor değilim. Geceleri 2 ile 6 arası dinlenmeye geçmem lazım yoksa halüsinasyon görmeye başlarsın. Amaç uyumama yarışması değil, uzun soluklu yekpare bir yayın yapmak. ❏ Beklenilen ilgi gösteriliyor mu? Sanatçılarımız çok güzel destek veriyor. Kültür Üniversitesi’nin öğrencilerinin desteği var. Sahnede olması, talk show ortamı olması ayrı bir güzel. Canlı yayında insanlar izleyebiliyor. Ama bu aynı formatı alayım da televizyonda ya da YouTube’da yapayım istemem. ❏ Siz zaten televizyon talk show’u ile radyoyu birleştirdiniz. 2 sene önce ilkini yaparken, bir gün Arka Koltuk’u biraz uzatalım deyip yarım saat uzattık. Bir gün “300 mesaj gelirse bütün hafta sonu yaparız” dedik. Geldi ve sözümüzü tuttuk. Sağ olsun bir sürü marka da destek verdi. Böylece bir proje haline geldi. ❏ Müzik yayınları küçülmeye gidiyor. Bu gibi programlar çare olur mu? Radyocular popüler dünyaya yayın yapmaya çalıştığı sürece zor. ❏ King Size için son diyebilir miyiz buna yoksa devam edecek mi? King Size senelik bir iş. Önümüzdeki sene yapılırsa yine aynısı yapılır. Kalkıp da 1 hafta yapalım olmaz. Daha renklenebilir. Konserli olur. İnsanlar gelir falan... En büyük hayalim radyo tiyatrosunu şunun içine entegre etmek ama 3 senedir edemedim. Radyoculuğa başlama sebebimdir radyo tiyatrosu. Belki önümüzdeki sene...


46

MAYIS 2019

Ve olaylar gelişir... Ercan Meral

SİNEMA

ANIMALIUM CINEMA *HAYVANLAR SİNEMATİK EVRENİ

ercanmeral

S

okaklarda dolaşıyorsunuz, gideceğiniz yeri arıyorsunuz mesela, bir apartmanın kapısında pofuduk bir kedi gördünüz, mahalle kasabının vicdanının kiloları var üzerinde... Ne yaparsınız? Bence onun poz verme alışkanlığından da yararlanıp bir fotoğraf çek, at Instagram'a #catlife #cute #fatcat. Arkadaş evindeki elinizi kolunuzu yalayan köpek de aynı muameleyi hak ediyor tabi. Yunusları uzaktan görmek, safaride aslan çekmek, baharın gelişiyle örülen örümcek ağlarını fotoğraflamak ya da sürekli kedili video paylaşan hesapları takip etmek, uyurken televizyon karşısında Serengeti belgeselleri açmak... Hayvanlar her zaman hayatımızın içinde oldu. Nuh Peygamber tufan kopmadan gemisine her hayvandan bir dişi bir erkek almamış mı? Rivayete göre Hz. Ali’nin hayvanlarla konuştuğu söylenir, Büyük İskender doğu seferine gittiğinde savaş aracı olarak kullanılan fillerle karşılaşır ve geri çekilmek zorunda kalır, bilinen ilk iletişim araçlarından biri haber güvercinleridir... Sinema hayattan beslenir ve bizler gibi o da hayvanlara kayıtsız kalamaz. Hayvanlara misyonlar ve anlamlar yükleriz, onlarla dost oluruz, onlardan korkarız, onlara ihtiyaç duyarız. Tüm duygularımızın içinde varlar. Sinema, hayvanları çok farklı hislerle, çok farklı kurgularla onlarca yıldır işliyor. Bazen başrol oldular bazen figüran, bazen ağlattılar bazen korkuttular, bazen gerçektiler bazen özel efekt, bazen oldukları gibi bazen abartı... Bilinen en eski hayvan filmi 1933 yapımı King Kong’dur. Daha sonra tekrar tekrar versiyonları çekilen bu film yaratıcılık ve görsel efekt anlanımda çağının ötesindedir. Dev bir gorilin önce terör saçması, sonra bir insana âşık olması, insanların ona yaptığı haksızlıklar, sonra âşık olduğu kadını alıp Empire States’e tırmanması, katledilmesi ve hepimizi ağlatması... Bu tarih öncesi canlı bizi o kadar farklı duyguyla selamladı ki, yönetmenler bu malzemeyi tekrar tekrar kullanmak istedi. İnsan türüne en yakın canlılardan olan gorilin fazla akıllı olması, duygusal olması ilk etapta olmasa da sonrasında bize normal geldi. Benzer bir iş olarak Uzak Doğu’nun ejderha sevgisi/korkusundan yola çıkan Godzilla filmleri söylenebilir. İlki 1954 yılında çekilmiş devamında günümüze kadar defalarca işlenmiştir. Toplumsal korkular ve inançlar nasıl boyut büyüterek bize ulaşır onu gördük. Bir diğer çok eski ve fenomen olan film Alfred Hitchcock’un 1963 yapımı Kuşlar filmidir. Başrol oyuncusu Tippi Hedren’in mekanik kuşlar çalışmıyor diye gerçekten kuş saldırısına maruz kaldığı film, en ünlü saldırgan hayvan filmlerinden biridir. 1954 yılında çekilen ve görsel efekt dalında Oscar adaylığı bulunan Them filminde nükleer atıklara maruz kalarak devasa boyutlara gelen ve insanlara saldıran karıncalar, küçük ayrıntıların da korku öğesi olarak gösterilebileceğini ilk kez gösterdi bize.

BİRİ KAÇAR BİRİ KOVALAR

Hayvanların en dost canlısı yönleri ise duygusal ve komik filmlerde yer aldı. 2009 yapımı Haçiko’da ölen sahibinin ardından onu unutamayan köpeğin hikayesi en az Babam ve Oğlum kadar ağlattı bizi. Spielberg’in 2011 yılında çektiği, en iyi film Oscar adayı Savaş Atı’nda savaşı bir atın gözünden izledik. Will Smith’in başrolünde olduğu 2007 yapımı Ben Efsaneyim’de korkunç bir virüsün insanları zombiye çevirdiği dünyada yalnız kalan bir adama, kahraman bir köpek yarenlik etti. 2014’te Kaan Müjdeci’nin çektiği Sivas filminde ise dövüş köpeği olarak yetiştirilen bir kangal ile bir çocuğun etkileyici hikayesi vardı. Tabii sadece duygusal filmlerin başrolünde yoklar. Afacan Köpek Beethoven, 101 Dalmaçyalı gibi filmlerde köpekler sevimlilikleri yanında bir o kadar da afacanlar. Peki sadece kediden, köpekten, attan

Hollywood'da onlarca hayvan oyuncu ajansları var. Online ya da telefon üzerinden randevu alıp oyuncularını seçiyorlar. Kirpiden file varan bir yelpazeden söz ediyoruz. Yeşil Yol'daki fare de bu seçmelerle filme dahil olmuş...


47

SİNEMA

ATIC UNIVERSE

MAYIS 2019

mı dost olur? Yunus Balığı Flipper (1996), Balina Özgür Willy (1993) bize insanın her gün karşılaşamayacağı canlılarla da arkadaş olabileceğini anlattı. İşin mizahi ve duygusal tarafları etkileyici ama içimizdeki hayvan korkuları, filmlerde daha akılda kalıcı şekilde kullanılıyor. Köpek, balık, at ile dostluk yapılabilir ama bu bölgede çeşit biraz daha fazla. Yönetmenler hemen her hayvan türüyle bizi korkutmak istiyor. Mesela Özgür Willy filminde dostumuz olan katil balina, 1977 yapımı Orca filminde gerçekten bir katil! Ya da Afacan Köpek Beethoven filmindeki Saint Bernard türü cici köpek 1983 yılında çekilen Cujo’da hiç de o kadar afacan değil. Dostumuzu yarasa ısırınca kuduz olur o da hakkını verir. Bazı hayvanlar vardır ki onları korkunç göstermenize gerek yoktur zaten korkunçturlar. Bu kategorideki en efsanelerden bir tanesi de 1975 yılında çekilen ve sonrasında seriye bağlanan Jaws’tır. Şimdi izleyince köpekbalığının maket olduğu anlaşılıyor ama küçükken izleyenler için nerden ne zaman çıkacağı belli olmayan Jaws tam bir travmadır. Hatta filmde tehlikenin yaklaşmakta olduğunu bize anlatan 'dırın dırın dırın' şeklinde bir müziği bugün bile duyduğumuzda bize ters gidecek bir şeylerin olduğunu anlatabilir. Sürüngenlerden, arılardan, örümceklerden, piranalardan zaten korkarız. Anaconda (1997), Örümcekler (1990), Piranha (1978), The Swarm (1978) bu canlıların delirip, çoğalıp bir sürü insanı öldürmesini anlatır. Ama yeni moda şudur; artık bu hayvanlar normal boyutlarından çıkarılıp görsel efektlerin de yardımıyla daha tarih öncesi, daha korkunç olarak gösteriliyor. Mesela pirana zaten et yiyorken onu 10 kat büyük, uçabilen bir hale de getirince daha etkili oluyor (Piranha 3D - 2010), ya da beş metrelik köpekbalığı tarih öncesi atası Megalodon olarak 30 metre dönünce daha bir korkunç oluyor. Tabii bu filmlerin ilk halleri görsel olarak olmasa da duygu olarak daha etkileyici. Yeni versiyonlar biraz daha mizahı ve erotizmi katarak farklı bir kulvara oynuyor. 2002 yapımı 8 Bacaklı Canavarlar, dev katil örümceklerin olduğu ama komedi unsuru ağır basan bir film. Tarih öncesi deyince Jurassic Park serisini de atlamak olmaz tabii. T-Rex, Velociraptor ve diğer etçil arkadaşları...

OSCARLI HAYVANLAR

Peki korkunç hayvanlardan korkuyorduk zaten, ölüm makinelerine dönüştüler onu da kabul ettik ama o güzelim sevimli, zararsız hayvanlardan ne istediniz? 1972 yılında vizyona giren Night of the Lepus filminde inanmazsınız dev tavşanlar insanları yiyor. Hatta 2006 yapımı Black Sheep’te koyunlar bile yiyor! Kısacası DNA’sıyla oynanan her canlı filmlerde kana susuyor. Yönetmenler ve yapımcılar bazen de birkaç korkuyu birleştirmeyi seviyor. Uçak, klostrofobi ve yılan korkusunu birleştirdiğinizde 2006 yılında çekilen Snakes on a Plane gibi filmler çıkıyor ortaya. Düşünsenize 10 bin feet yükseklikte uçak içinde yüzlerce yılanla beraber olduğunuzu! Hayvanları anladığımız zaman onları daha çok severiz. Kaza geçirmiş, ölmek üzere olan bir insanı hayvan organları ile yeniden yaşama döndüren 2001 yapımı Animal komedi filminde Rob Schneider, yeni organları ile hayvan içgüdülerine ve yeteneklerine sahip bir adam. Peki hayvanları anlamadığımızda ve onları sevmediğimizde ne oluyor. Canilik! Sinema tarihinde öyle filmler var ki çekim uğruna birçok hayvan canından olmuştur. En büyük örnek 1959 yapımı 11 Oscar ödüllü efsanevi Ben-Hur filminin çekimleri sırasında 100’den fazla at ölmüştür. Şimdi olsa bırakın Oscar vermeyi, çekimleri tamamlatmazlar. Ya da 1979 yılında çekilen ünlü Apocalypse Now filminde kurban edilen manda gerçekten kurban edilmiştir. Tarihin en vahşi filmlerinden olan Cannibal Holocaust (1980) filminde ise öldürülen hayvanların gerçekten öldürüldüğü biliniyor. Yıllarca filmlerde ne olduğundan bir haber şekilde yer alan, rol alan hayvanlar kendilerini en güzel animasyon filmlerinde ifade ettiler. Gerçek olmasa da bir şekilde ifade edilmeleri, çizim de olsa bizimle konuşmaları çok kıymetli. Doğal ortamlarında, kendi boyutlarında, çocuk saflığında...


48

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

Ç

'İstanbul'un caz festivaliysek her yere yayılmalıyız'

ağdaş müziğin en iyi ve en yeni örnekleriyle müzikseverlerle buluşturacak 26. İstanbul Caz Festivali geçen ay programını açıkladı. 29 Haziran-18 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek şehir festivali yıldız isimlerden yeni keşiflere 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’un 27 farklı mekanında ağırlayacak. Etkinlik, adeta dünyadaki caz müziği gündeminde en renkli demeti İstanbul'a getiriyor. Üstelik birçok sürprizle... Festivalin detaylarını öğrenmek için bu yıl festival direktörlüğü görevini üstlenen, müzik konusunda çalışmalarını ve heyecanını uzun zamandır takip ettiğimiz Harun İzer ile buluştuk. ❏ Kalabalık bir program açıkladınız. Hazırlık sürecinden söz eder misiniz? Hazırlık süreci aynı mutfakta yemek yapmaya başlamak gibi. Her festivalin bitişiyle başlıyor süre. Aslında uzun yıllar peşinde olduğumuz isimleri ara ara yokladığımız için hiç bitmeyen bir program oluşturma gayesi var. Turneye çıkan isimleri takip ediyoruz genelde ancak Türkiye'de nasıl bir festival kurmak istiyoruz ona göre isimler seçiyor. Cazda ufuklara bakmak da işimizin içinde, doğru akımları takip etmek ve ona göre program oluşturmak. Bunlar çok uzun süreç. Eskiden programlar aylar önceden belirlenirdi şimdi uluslararası sanatçıların turne programlarında açıklar oldukça birkaç ay önce anlaşılan isimler oluyor. 2020 için çoktan görüşmelere başladık.

❏ İlk onaylanan isim kimdi? Kamasi Washington... ❏ Var mı daha açıklanacak isim? Bir iki isim ve proje var. Herkesi heyecanlandıracak isimler olacak. Gece Gezmesi'nin programında 18 sanatçı katılıyor, onun tamamı açıklanacak mesela. ❏"Caza dokunan eller"in hikayesi nedir? Afişten yola çıkan bir fikir. Gerçek müzisyenlerin ellerinden örnekleyerek heykeller yapıldı; Efe Demiral, Gülşah Erol ve Baturay Yarkın. Burada insanın enstrümanla konuşmasını vurguladık. Ayrıca tür çeşitliliğine de vurgu yapıyor. Bizim festivalimizde sadece caz yok, cazın ruhundan etkilenerek işler yapan müzisyenler de var. Rock grubu sahne alıyorsa kökenlerinde caz, blues gibi farklı formlar ve emprovizasyon olmasından. Geleneksel seslere de yer veriyoruz. Mesela bu yıl Tolgahan Çoğulu'nun mikrotonal gitar projesi var. Gerçekten yaratıcı bir proje. Bunca zaman festivallerde yer almamış olması şaşırtıcı... Bu eller bir yerden caza dokunuyor. Festivalde cazın ruhuyla çok örtüşen işler sergilediğimizi düşünüyoruz. ❏ Bu yıl 20'nin üzerinde mekanda konser olacak. Yeni mekanlar da belirlendi. Mekan çeşitliliği festivale ne katıyor sizce? Önceki direktörümüz Pelin Opcin'le farklı nereleri konser mekanı yapabiliriz diye düşündük. Bu yıl da aynı çizgiyi devam ettiriyoruz. İstanbul

Caz Festival deyince bunun içinde caz var, festival var ve bir de İstanbul var. Ben bu üç kelimenin ayrı önemi olduğunu düşünüyorum. Biz şehir festivaliyiz. Bu şehrin zenginliğini sergilememiz lazım. Geçen yıl ilk kez İtalyan Konsolosluğu Venedik Sarayı'nın bahçesini kullandık, bu yıl da programda. Öyle bir yer daha önce kamusal bir etkinliğe açılmamıştı, bu vesileyle orada bulunabiliyoruz. Biz İstanbul'un caz festivaliysek her yere yayılmalıyız. ❏ 9 yıl sonra Caz Vapuru projesi geri döndü. Rağbet gören bir etkinlikti. Neden bu kadar beklendi? Birkaç kere yapmaya çalıştık ancak olamadı bir türlü. Bu yıl İstanbul Şehir Hatları talebimizi çok hızlıca olumlu değerlendirdi. Caz Vapuru gerçekten çok büyük ilgi gördü. İstanbul Boğaz'da konser dinlemek çok keyifli. ❏ Festivalde Ah Şu Cazlar, Blues'lar adında yeni bir ücretsiz etkinlik var. Neler olacak? Ücretsiz etkinliklerimizi artırmak istiyoruz. Şehir sakinlerine dokunmanın en güzel yanı şehrin parklarında caz müzikle karşılamaktır. Kadıköy ve Beylikdüzü'nde Parklarda Caz'ı yaptık. Bu yıl kendi mahallemizde bir şey yapmak istedik. Haliç kıyısında bir etkinlik yapalım istedik ve Halıcıoğlu Parkı'nda gerçekleşecek. Etkinlikte Soul Brass Band ve Cüneyt Sepetçi performans sergileyecek. İkisi dünyanın farklı köşelerinden ama doğaçlama konusunda usta isim...

26

Ece ULUSUM

Bu yıl festival 26'ncı kez düzenlenecek.

30

Vitrin ile 4 günde otuz konser verilecek.

300 Sahne alacak yerli ve yabancı sanatçı sayısı.

27

Konser gerçekleşecek mekan sayısı.


49

RÖPORTAJ ❏ Dünyada rap akımı var. Caz rap türünde müzik yapanlar da var. Keza cazın dokunmadığı bir tür yok gibi... Programda bu türde bir isim görmeyi çok istedim. Bu popüler akımdan uzak durmakla ilgili bir tercih mi? Güzel soru. Popüler akımların peşinden gitmek istemeyiz elbette ancak hip hop müziğinin kökeninde caz, blues var. Caz plaklarını dinliyorlar ve sample'lıyorlar. Günümüzdeyse hip hop müzisyenleri caz müzisyenlerinin elinden tutmaya başladı. Kendi müzik üretimlerinde onlara yer vermeye başladı. Özellikle Amerika'da. Bizde de bunun örnekleri var. Ediz Hafızoğlu'nun projesinde Kamufle, Ağaçkakan gibi isimler sahne almıştı. Bir projemiz vardı aslında, Türkiye'den bir rap müzisyenle büyük bir elektronik müzik prodüktörünü buluşturacaktık ancak denk gelmedi. Gelecek yıla düşünüyoruz bu projeyi. ❏ İstanbul Caz Festivali çeşitliliği ve keşifleriyle vardır. Ancak müzik dinleyicisinde bir headline fetişi var. 2016'da Kamasi Washington gelmişti ancak standart bir rağbet görmüştü. Şimdi festivalin headline isimlerinden biri olarak duyurulunca Washington herkesin dilinde. Bu eleştirecek bir şey değil ancak tespitim şu; festivalde kimin ismini üste koyarsanız dinleyici gözü kapalı onun çok iyi bir isim olduğuna inanıyor, duymayanlar hızlıca keşfediyor. Bu organik olarak oluşan misyonu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğru tabi. Festivalde her zaman yıldız isimler oluyor. 25 festivalde her yıl aynı kalibrede isimler olmadı, değişkenlik gösterdi kendi içinde. Ama önemli olan şartlar ne olursa olsun, kaliteli ve özgün bir program çıkarmak zorundayız. Geçen yıl belki daha headliner isimler vardı, bu yıl festivalin konseptiyle örtüşen isimler var. Tepeye çıkan isimler zaten bir yönlendirme... Festivale müzisyeni tam anlamıyla bilmeden sosyalleşmek ve keyifli vakit geçirmek için gelenler de var. Bu eleştirilecek bir durum değil dediğin gibi. Ancak bugün cazın geldiği noktada sahne alacak isimler gerçekten önemli isimler. ❏ Bu yıl direktör olarak ilk festivaliniz olacak. Kendinizi müzikseverlere kanıtlama gibi bir durumunuz var mı? Oluyor, insanların da böyle bir beklentisi var. Pelin'le 15 yıl birlikte çalıştık, benzer deneyimlere sahibiz. Tarzlarımız ve düşünüşlerimiz farklı. Tabii bu kolay bir süreç değil, bir etkinliği yönetmek... Değişecek şeyler olacaktır, neler katabilirim diye sürekli düşünüyorum. ❏ Eklemek istedikleriniz... Seyircimize teşekkür ederim, onlarsız festival olamaz. Ayrıca festivalimizin sponsorlarına çok teşekkür etmek isterim. Bütün bu işlerin gerçekleşmesinde onların katkısı çok büyük. Garanti Bankası, Birlikte Güzel, Socar, Volvo, Anadolu Efes, Master Card gibi destekçilerimiz var. Çok değerli. Festivalin programını inceleyin ve herkesin kendine bir konser bulacağına eminim.

MAYIS 2019

Caz Vapuru dokuz yıl aradan sonra tekrar müzik dolu boğaz seferine çıkıyor. İstanbul Boğazı boyunca yapılacak seferde, Türkiye’den ve yurtdışından çeşitli caz gruplarının konserleri ve caz DJ’lerinin çalacağı müzikler de yer alacak.

"Caza dokunan eller” sloganı için özel olarak çalışılan heykellerden yaratıldı. Kampanyada kullanılan eller caz müzisyenleri Efe Demiral, Gülşah Erol, Baturay Yarkın’a ait.

The Busquitos

Cüneyt Sepetçi

Melanie de Biasio

Jose James

Cyrille Aimee

Kamasi Washington


50

KONUK

MAYIS 2019

Ozan KAHVECİ

Büyük üçlü'ye karşı bağımsız plak şirketleri

E

ğer dikkatli ve meraklı bir müzik takipçisi iseniz, albümlerin üzerinde binlerce farklı plak şirketinin ismi ve logosu olduğunu görürsünüz. Fark edilmeyen ise bu binlerin arasına her gün katılan ve yeni dinleyici kitlelerine hitap etmek, yeni müzik türlerine fiyatlandırmayı değiştirebileceği ve tüketicileriyle ev sahipliği yapmak üzere diğer şirketleri olumsuz etkileyebileceği gerekçesiyle kurulan bağımsız plak bir soruşturma başlattı. Aylar süren tartışmaların şirketleri. Yani bir yanda ardından Eylül 2012'de Avrupa Komisyonu ve holding büyüklüğünde Amerika Federal Ticaret Komisyonu EMI’nin satışını faaliyet gösteren büyükler onayladılar. Böylece günümüzde de devam eden varken; diğer yanda da 'büyük üçlü' dönemi resmen başlamış oldu. Ancak müzikal özgürlüklerinin Avrupa Komisyonu güçlenen Universal Music’in peşinde olan, görece küçük 'bağımsız' plak şirketleri var. toplam faaliyetlerinin üçte birini müzik endüstrisinde söz sahibi diğer şirketlere devretmesi şartını öne Müzik endüstrisinde sürdü. bildiğimiz anlamda plak Avrupa Komisyonu’nun şartlarına uygun olarak, şirketlerinin ortaya çıktığı Universal Music daha önce EMI’ye ait olan Mute dönem 1930'lar. Peşpeşe kataloğunu Alman merkezli müzik hakları şirketi kurulan beş büyük kayıt BMG’ye sattı. Warner Music ise Parlophone, şirketi (American Record Corporation, RCA Records, Chrysalis Records, Virgin Classics, EMI Classics ve EMI’nin Avrupa’daki bölgesel plak şirketlerinden Decca Records, HDD ve bazılarını 765 milyon dolar karşılığında satın aldı. EMI) müzik endüstrisinin Universal Music, Avrupa Komisyonu şartının temellerini atıyor. 1950’lerin oluşturduğu kayıplara rağmen EMI şirketinin ortasında bu ekibe Warner isim hakkıyla birlikte Beatles, Pink Floyd, Lady Bros. Records da dahil Gaga ve Kanye West gibi bazı önemli sanatçıların oluyor. 90'ların sonuna çalışmalarına erişim kazanarak satışlarını artırdı. kadar da bu şirketler ufak Bugün geçmişe baktığımızda 2012'de 'büyük şirketleri yutarak 'büyük üçlü' için zirve noktası olduğu ortaya çıkıyor. Sosyal altılı'yı oluşturuyor ve müzik medyanın ve dijital müzik servislerinin yaygınlaşması dünyasına hakim olmaya ile,bağımsız plak şirketlerinin -hâlâ 'büyük üçlü' devam ediyorlar. ile rekabet edecek seviyede olmasalar da daha fazla 1998'de Universal Music (Kuruluş adı Decca Records), dinleyiciye daha kolay bir şekilde ulaşabilmesi Hollanda merkezli PolyGram sektörün geleceğine dair ışık tutuyor. 'Büyük üçlü’nün kontrolünde olmayan plak (kuruluş adı HDD)'i satın şirketleri ve müzik yayımcıları, karmaşık yapılara aldı ve müzik endüstrisinin ve büyük gelirlere sahip olsalar bile bağımsız, ağır topları “Büyük Beşli”ye 'indie' olarak kabul edilirler. Bağımsız plak şirketi dönüştü. Beş yıl sonra terimi bazen sadece şirketin yapısına ve bağımsızlık BMG (kuruluş adı RCA kriterlerine uymasına atıfta bulunmak için Records) ile Sony Music kullanılırken bazen de ana akım olmayan müziği Entertainment (Kuruluş yayımlayan hemen her plak şirketi için kullanılır. adı American Record Bağımsız plak şirketleri genellikle daha sanatçı Corporation) birleşerek dostu olarak kabul edilir. Hatta bazı bağımsız plak Sony BMG adını aldı ve şirketlerinin sahipleri veya ortakları sanatçılar olabilir. 'büyük dörtlü' dönemi Bağımsızlar, 'büyük üçlü'nün sahip olduğu pazar başladı. Bu birleşmenin gerçekleştiği 2004 senesinde payının oldukça gerisinde oldukları gibi; 'büyük üçlü'nün sahip olduğu bu maddi ve manevi güçten 'büyük dörtlü’nün müzik de hoşnut olmazlar. Daha az ekonomik güce sahip pazarındaki toplam payı yüzde 71,7 iken bu birleşme olmalarına rağmen genellikle büyük üçlü ve alt şirketlerine oranla sanatçılarla yaptıkları kâr payı ve sonrasında 2012 senesinde bu pay yüzde 87,9 seviyesine telif hakkı sözleşmelerinde sanatçılara çok daha fazla pay verirler. Bununla birlikte, bağımsız sanatçılar ulaştı. tipik bir büyük plak şirketinin planladığından çok Kasım 2011'de EMI’nin, daha az bir maliyetle albümlerini yayımlayabilirler ve müzik kayıt operasyonlarını Universal Music’e 1.9 milyar çok daha fazlasını kazanabilirler. Bazen sanatçılar, 'büyük üçlü'ye bağlı anlaşmaları dolara ve müzik yayımlama bitince bağımsız bir plak şirketine geçiş yapabilirler. operasyonlarını da Sony Bu genellikle hem sanatçılar hem de geçiş yaptıkları Music’e 2.2 milyar dolara bağımsız plak şirketi adına olumlu sonuçlar doğurur. satacağı açıklandı. Mart 2012’de, Avrupa Komisyonu Sanatçının 'büyük üçlü' altındayken belirli bir üne kavuşmuş olması satışlar için şansı artırırken, satış bu yeni 'mega gücün'

kaygısı ve buna bağlı baskı olmadan sanatçıların özgürce üretim yapmalarına olanak sağlar. Dolly Parton, Prince, Public Enemy gibi sanatçılar da zamanında bu yolu izledi ve bağımsız plak şirketlerine geçti. Bu şekilde başlayan bağımsız plak şirketlerinden daha sonra 'büyük üçlü'ye ait holdinglere katılanlar da oldu. Benzer şekilde, Madonna’nın menajeri ve başka bir ortakla başlattığı Maverick Records, Madonna şirketteki hisselerini devrettikten sonra Warner Music tarafından satın alındı. Müzik sektöründe artan rekabet ile 'büyük üçlü' ve bağımsızlar arasındaki uçurumun zaman geçtikçe azalacağına olan inancım oldukça fazla. Sanatçıların ve bağımsız olsun veya olmasın plak şirketlerinin, hem hak ettikleri saygı ve kazancı elde etmeleri için hem de özgürce oluşturdukları müzikleri biz dinleyicilere daha sağlıklı bir şekilde ulaştırabilmeleri için onları desteklemeye devam etmeliyiz.

765 . Milyon

Warner Music ise Parlophone, Chrysalis Records, Virgin Classics, EMI Classics ve EMI’nin Avrupa’daki bölgesel plak şirketlerinden bazılarını 765 milyon dolar karşılığında satın aldı.


51

RÖPORTAJ

Arda AŞIK

MAYIS 2019

'Şu an sahnedeyim sizi sonra arayacağım' Fotoğraf: Emre NAMOĞLU

G

ün içinde toplantıdan toplantıya koşan, sunumlara hazırlanan sıkı bir ofis çalışanı olsalar da iş çıkışlarında aslında hepsi birer müzisyen. Clark Kent benzetmesi yapmak istesem de Fight Club filminde olduğu gibi bir gizemli hava seziyorum üstlerinde. Ortaya çıkış süreçleri için de adeta şans eseri diyebiliriz. Sosyal medyada paylaştıkları hikayede keşfediliyorlar ve devamı çorap söküğü gibi geliyor. Hard rock, rock müziklerini genlerinde taşıyan ama zamanla blues'a da kayan bir türle kendilerini karıştırıp, yaptıkları cover'larla oldukça sevilen Pilsen Band bu ay konuğumuz. Gitarda Sertaç Karşı, davulda Cihan Turgut, vokalde Burak Madencioğlu ve bas gitarda ise Erdem Gönül yer alıyor. Grupla ortaya çıkış hikayelerinden, müzik alışkınlıklarına, bizi gelecekte nelerin beklediğine dair birçok konuyu konuştuk. ❏ Hikayenizi anlatır mısınız? Sertaç: Grup Aralık 2017'de Anadolu Efes çalışanları olarak başladı. Kendi aramızda birkaç prova yapalım, neler çalabiliyoruz görelim istedik. Şirket yılbaşı partisinde sahne almamız istendi. Sonrasında her şey çok çok hızlı gelişti. Burak: Roxy'de bir organizasyonda yer aldık. Yaklaşık 800 kişilik bir katılım oldu. Koç Üniversitesi partisini gerçekleştirdik. Orada baktık bu iş olacak, güzel çalıyoruz hemen arkasından Ofisten Sahneye yarışmasına katılmaya karar verdik. Türkiye'deki şirketler arasında yapılan yarışmanın 2018 şampiyon grubu olduk. Sonra teklifler gelmeye başladı. Şirket organizasyonlarında yer almaya başladık. Şu anki halimizle gayet mutluyuz. En son Adana'da Portakal Çiçeği Festivali'nde çaldık; 10 bin kişi vardı! ❏ Henüz kendi bestelerinizi yapmıyorsunuz. Peki bu cover'ları seçme süreci ve bunları kayıt süreci nasıl geçiyor? Burak: Kayıt yapmıyoruz. Şu an şarkıları sahnede icra ediyoruz. İnsanlara dertlerini unutturacak, güzel zaman geçireceği şarkıları seçip bunları en iyi şekilde icra etmeye çalışıyoruz sahnede. ❏ Peki şu an kayıt yapmıyoruz dediniz, ilerde kayıt süreci olacak mı? Burak: İlerleyen zamanda kurumsal bir şarkı yapmakla ilgili kendi aramızda tartışıyoruz. Sertaç: Hayalimizde var. ❏ Peki etkilendiğiniz müzisyen ve gruplardan bahseder misiniz? Sertaç: Hepimizi aynı mottoda oluşturan müzik tarzları genelde rock, hard rock. Benim için özellikle daha genç yıllarımda başlayan hard rock sevgisi var. Şu an blues müzikle haşır neşirim. Cihan: Lise yıllarında metal müzikle tanışarak başladım müziğe. Giderek sertleşen bir trend üzerinden ilerledi. İş hayatı yıllarına geldikçe dinlediğimiz müzik tarzı daha farklı hale geldi. Hem kendi müziğimizi etkileme anlamında hem de kişisel zevkler konusunda çok geniş yelpazede.

Ama tabii çatı rock müzik olacak şekilde dinlemeye ve icra etmeye devam ediyorum. ❏ Burak, Pilsen Band'in yanı sıra Baykuş grubunda da aktif olarak yer alıyorsunuz. Nasıl yürüyor bu kadar iş bir arada? Burak: Müzik çok uzun zamandır yaptığım bir şey. Özellikle Baykuş 20 yıllık bir grup. Çocukluk arkadaşlarım kurdu. O yüzden ailemde orada oldugu için gittiğim zaman yaptıgımız provalarda bir araya gelmek bize yetiyor. Bir yandan zaten burada Pilsen Band olarak sürekli aynı ofisin içerisindeyiz. Kendimize zaman ayırıyoruz. Ama yüksek bir efor, ciddi çalışma içerisindeyiz. İş deseniz iş değil, ama işin dışı da değil. İkisinin arasında bir yerdeyiz. ❏ Ofisten Sahneye'den birincilik geldi. Nasıl tepkiler aldınız? Erdem: Güzeldi, çok kutlayan oldu. Zaten ilk gün kutlamaya çıktık beraber. Ofisten Sahneye yarışmasına şirketten de insanlar geliyor, dinliyor ve oy kullanıyor orada. O yüzden hazır bir kitle vardı. Sonuç açıklandıgı zaman hemen bir kutlama yapıldı. ❏ Çoğu insana Fight Club'ı hatırlatıyor kurumsal bir yerde calışırken aynı anda müzikle ilgilenmek. Böyle bir durum sizce var mı? Cihan: Sahne arasındayken ya da provadayken bile telefon geldiği oluyor. “Şu an sahnedeyim,

Pilsen Band sizi sonra arayacağım” deyip telefonu kapattığım oldu şarkı arasında. Sertaç: Gündüz sunum yaptıktan sonra gitarını araba bagajına atıp akşam konser vermek... Başka birine dönüşmeniz gerekebiliyor. Erdem: 4 kişinin aynı anda işi bırakıp konsere gitmesi gerek. Yani birimizin işi bitmezse ekip beklemek zorunda. Bizimki daha çok takip kulübü! Burak: Müzikle ilgilenen herkeste var o ruh hali.Biz bu kişilik bölünmesinden mutluyuz. ❏ Gruba başkasının girme şansı var mı? Burak: Belirli şartlarımız var. Geçerse elbette! Cihan: İlk kural ise bahsetmemek. (Kahkahalar) Burak: Mesela genel müdürümüz Tuğrul Bey ile her konserde mutlaka bir düet yapıyoruz. ❏ Bizi yakın ve uzak gelecekte neler bekliyor? Sertaç: İlk defa Bodrum'da sahne alacağız, çok heyecanlıyız. Açıkcası farklı illerde, farklı konserlerle farklı dinleyicilerle buluşmak, birlikte eğlenmek, şarkımızı söylemek istiyoruz. Trakya'da, Eskişehir'de, Ankara'da henüz gidemediğimiz yerler oldu. Buralarda konser vermek hedeflerimiz arasında.


52

GÜNCEL

MAYIS 2019

Hakan VAROL

T

'DÜNYADA TELİFİ KAYIP PARÇALAR VAR'

eknolojinin hızına kim yetişebiliyor? Bunun cevabını veremem ama hukuk yetişemiyor. Yıllar önce YouTube'da çalınan şarkılar için telif hakları yasası tartışılırken devir öyle ilerledi ki koşu bandı üretici firmalarına, ekranda dönen görüntülerin altında çalan şarkılar için bile dava açılır oldu. "Nedir bu durumun esası?" derken karşımıza 'senkronizasyon lisansı' çıktı. Biraz daha işin içine girince TikTok ve 'b2c' ile de tanıştık. Bir müzisyenin hakları nedir, dinleyici neyi, nasıl hangi hukuksal haklarla dinleyebilir sorusunun cevabını Avukat Çağlar Kaçar'dan aldık. ❏ Öncelikle tüm umuma açık yerlerde geçen sanat eserleri bir telife maruz mudur? Mahaller, restoranlar, mağazalar, otel lobileri gibi yerlerde ve müzik özelinde konuşalım. Müzik eseri hak sahibi olan fonogram yapımcılarından izin alınmış olması gerekir. Ancak umuma açık mahallerde doğrudan müzik yayını yapılması telifin doğması için yeterli görülmemektedir. Burada bir iş yerinden ve iş yerinde radyodan veya televizyondan müzik yayını yapıldığından konuşuyorsak söz konusu yayından herhangi bir maddi kazanç sağlanmasının amaçlanıp amaçlanmadığına bakıllı. İş yerinin kendisinin ve çalışanlarının ihtiyacı için de yayın yapabilmesi

mümkün, telif hakkı doğurmamaktadır. ❏ Restoranlar ve spor salonları da bu umuma açık yerler dediğimiz alanlara dahil ise örneğin Spotify ya da benzeri alanlarda kullanılan listeler, mekan sahipleri tarafından telif ödenmesi gereken bir noktada mı? Spotify gibi alanlar 'b2c' dediğimiz alanda lisanslama yapmaktadır. Aileniz veya arkadaşlarınız ile birlikte müzik dinlemenizde herhangi bir sorun yok ancak müziği, yaptığınız ticaretin bir bölümü için kullanıyorsanız burada artık ticari lisanslama sahibi olmanız gerekmektedir. ❏ Telif hakları bakımından ülkemizdeki ve dünyadaki durum nedir. Pay-payda ilişkisi bakımından düşünürsek yerimizi nasıl görebiliriz? Konuya daha çok dinleyici açısından bakılır. Müzik dinlemek bir çoğumuz için bir tutku ve keyif. Bizlere bu hazzı yaşatan kişiler karşılıksız bırakılmamalı. Ancak kişi veya kuruluşların her bir eser sahibi veya onun yapımcısıyla doğrudan iletişime geçip gerekli lisansı alabilmesi artık mümkün değil. Bu noktada dijital platformlar, yapımcı ve meslek birlikleri devreye giriyor. Gerek ülkemizde gerekse dünyada hâlâ kayıp yani geliri toplanamayan bir kısım telif mevcut. Bunun en aza indirgenebilmesi için söz konusu dijital

Av. Çağlar Kaçar

platformlar, yapımcılar ve meslek birliklerinin gerekli yasal mevzuat çerçevesinde buluşması gerekiyor. ❏ Senkronizasyon Lisansı hakkında konuşmak istiyorum. Görüntülerin fonunda kullanılan müzikler de lisans kapsamında mı? Buradaki senkronizasyon, müziğin reklamlarda, filmlerde, oyunlarda ve televizyon programlarında kullanımıdır. Görüntüyle müziğin birleştirilerek kullanılmasıdır. Az önce bahsettiğimiz umuma açık mahallerde kullanım lisansı bir YouTuber için yeterli değildir. Onun artık senkronizasyon lisansına da sahip olması gerekmektedir. ❏ Eskiden Akıllı TV vardı. Kısa amatör çekilmiş görüntülerin üzerine döşenen müzikler eşliğindeki kliplerin oluşturduğu bir kanaldı mesela şimdi böyle bir TV kurmak için durum farklı mı? Böyle bir durumda hem yapımcıya hem de eser sahibine ayrı ayrı telif ödenmeli. Az önce dediğimiz gibi artık kullanıcıların bunları tek tek alması pek mümkün değil. Bu durumlar için meslek birlikleri devreye girmeli. Ancak Senkronizasyon Lisansı’nın eser sahibinden alınması gerekiyor. ❏ Dünyada yaşanan bir örneği de bazı koşu bantlarında üretici firmanın hazırladığı görüntüler üzerine döşenen müzik için telif hakları tartışması. Bu hukuki süreçte lisans kavramını nerede görüyorsunuz? Burada suistimal var mı sizce yoksa işin doğası gereği bu olması gereken bir hak mı? Herhangi bir suistimal söz konusu değil. Bir müzik eserini video, görüntü veya bir başka unsur ile birlikte kullanımı söz konusu Senkronizasyon Lisansı altında kalmaktadır. Eser sahibinin buna dair izni olmaksızın müziğin bu çeşit kullanımı eser sahibinin haklarını ihlal etmektedir. ❏ Büyük zincir marketlerde de kapalı devre radyolar var burada lisans hakkı işleniyor mu, ülkemizdeki bu anlamda durum nedir? Söz konusu umuma açık mahaller için meslek birlikleri tarafından genel lisanslamalar yapılmaktadır. Doğru olan da budur. ❏ Örneğin eskiden haberlerin altına müzik döşenirdi ancak lisans payı ödememek için artık kullanılmıyor, yeni nesil böyle bir kurguyu tanımıyor bile... Çok temel olarak sormam gerekirse hukuk teknolojiye yetebiliyor mu? Hızına yetişebiliyor mu? Özellikle YouTube konusunda kayıp değer yaratması sebebiyle büyüyen bir uyuşmazlık söz konusu. Çok hızlı evrilen bir yapının kontrol edilebilmesi ve düzen sağlanabilmesi için sizin onu takip etmeniz ve her gün var olan düzenlemelerinizi de ona göre evirmeniz gerek ancak bu bir çözüm değil. Özel olarak her şeyi düzenlemektense temel hak ve kavramlar üzerinde mutabık kalınmalı. Telif hakkındaki toplumsal algı ve farkındalığın istenilen düzeye gelene kadar devletin politikalarını sürdürmesi gerekir. Bunun yaptırımlardan daha etkileyici olduğu aşikar.


53

ARAŞTIRMA

MAYIS 2019

Dijital dünyanın Unkapanı plakçıları Arda AŞIK

R

Playlist küratörleri

ast geldiğimiz hiçbir şey tesadüften ibaret değil. Bu biraz iddialı oldu, kabul! Ancak müzik endüstrisinde ve hele ki dijital streaming platformlarında denk geldiğimiz hiçbir şey rastlantı değil. Carl Chery, 37 yaşında bir adam. Ofiste otururken hangi şarkının demode olacağına ya da spor salonunda bench press yaparken hangi şarkının kaslarınızı patlatacağına kafa yoruyor. İşinin tanımlanmasının zor olduğunu zira içgüdülerle hareket etmek gerektiğini söylüyor. Keşfettiğimiz listelerde ne olup biteceğini belirleyen kahramanlardan biri o. XXL dergisinden Apple Music'e geçti, hip hop ve R&B programlama şefi oldu. Meslektaşlarıyla beraber, müzik tarihinin tozlu sayfalarından kuşe kağıtlarına uzanan sayısız şarkıyı, çalma listeleriyle özetlemeye çalışıyorlar. 14 bini aşkın çalma listesi var ve sayı her geçen gün artıyor. Mart sayımızda çalma listelerini enine boyuna masaya yatırmıştık zaten... Apple Music, Spotify ve Google Play Music'in üç büyükler olduğu streaming alemindeki listelerle hedeflenen iki temel amaç var. Kullanıcılara 30 milyonu aşkın şarkıdan istediklerini sunmak ve herkesin hemen aynı platforma sahip olduğu piyasada fark yaratmak. Bu işleri bir nebze hafifletecek algoritmalar var elbet. Ancak duşta hangi şarkıya eşlik edeceğimizi yakalamak için yapay zekadan fazlası gerek. O gün gelene kadar sayısı 100'e yakın veteran müzik nerd'lerinin eline bakacağız! Spotify 150 milyonu aşkın kullanıcının yarısının, bu ellerden çıkan listeleri dinlediğini söylüyor. Piyasada hit olan şarkıların 5'te 1'i bu listelerden çıkıyor. Spotify demişken, size Rocío Guerrero Colomo'yu takdim edelim. Latin içeriklerinin başındaki isim kendisi. New York'taki ofiste önünde bilgisayarı, masada CD'ler ve plaklar. Bol bol kahve tüketiyor. 29 yaşında bir İspanyol. Spotify'daki 50 küratörün ağır toplarından. 4500'den fazla listesi var, bunlardan 30 tanesi milyonlarca takipçiye sahip Colomo, 5 dil biliyor ve keman çalıyor. Gazetecilik çıkışlı. Latin küratörlüğüne geçişi ise ilginç. "Uluslararası arenada büyüyorduk, baş küratör Doug Ford'a Latin kullanıcılar için listeler yapmamız gerektiğini söyledim" diyor. Bunu yapanın kendisi olması gerektiğini, çünkü o dinleyicilerden biri olduğunu söylemiş. Cevap basit olmuş, "İşe alındın!" iMac'inden Spotify'ın ücretsiz versiyonunu kullanıyor. Bizim gibi kendi listelerini yapıyor. In Construction diye bir klasörü var, yayınlanmamış işlerini orada tutuyor. Müzikal içgüdü ve deneyimini insan gözlemiyle birleştiriyor. Hipotezi dedikleri yayınlanmamış listelere uzun uzun açıklama yazmayı sevmiyor: "İnsanların Spotify'a okumak için geldiklerini sanmıyorum." O ve onun gibilerin özel araçlara erişimleri var: Keanu. Matrix'teki savaştan sonra insanların melodilere makinelerle ulaşabilmesi misali. Süreci kolaylaştırıyor. Uygulamalardan biri Puma. Hangi şarkı ne kadar dinleniyor, kim dinliyor, nerede dinliyor. Her ayrıntıyı önlerine seriyor. New York'taki bir diğer 'fabrika' ise Google ofisinin 11'inci katında. Kırmızı bir kanepe, ayaklı lambalar ve dev bir monitör. Google Play Music'in altı editörü rap müzisyeni YG'nin kaderini belirliyorlar. Blogged Pop Party adını verdikleri listeye kimleri koymaları gerektiğini inceliyorlar. Puma gibi Song Score uygulamaları kullanıyorlar.

X

X

Ariana Grande

X

X

X

X

Coldplay

X

Ava Max

Macklemore

X

X

Demet Akalın

Billie Eilish

Ben Fero

Kygo

Rihanna

MÜZİK KÜRATÖRÜ PANELİ Olayı kısaca özetleyen alıntıyı ise Apple Music'in baş küratörü Scott Plagenhoef, Steve Jobs'tan yapıyor: "İnsanlar ne istediklerini, siz onlara söyleyene kadar bilmezler." Müzik endüstrisinin modern formuna en büyük katkıyı onlar yapıyorlar. Üstelik şarkı söylemiyorlar, sadece dinliyorlar. Rafine zevklerimizi filtreleyen bu insanlara tanışmakta fayda var. Dostunu yakın tut... En azından organikler. Gerçi bu listeler müzik dinleme alışkanlıklarını baştan aşağı değiştirdi. Müzik yazarı Mehmet Tez, ocak ayında Newslab'e verdiği röportajında "Bugün en önemli popülerlik ve 'başarı' kriterlerinden biri çalma listelerine eklenme oranı. Yani şarkınız, 'stream' platformlarında milyonlarca insanın takip ettiği hazır tematik listelere ne kadar uygun. Buralara ne kadar ekleniyor? Yeni çıkan albümünüzde yer alan bir şarkının 2 milyon takipçili bir listeye eklenmesi, önemli bir başarı olarak görülüyor" diyor. Müzik küratörleri dijital müzik dünyasının Unkapanı plakçıları gibi. Aşağı ineni de yukarı çıkanı da onlar belirliyor. Bir de Shazam üzerinden şekillenen bir hikaye var, onu ilk sayfalarda anlattık, gözden kaçırdıysanız bir bakın.

198

Spotify'ın global profilinde güncel 198 playlist var. Platformun Asia, Sessions, Turkey, London, France, USA uzantılı birçok profilini düşünürseniz playlist sayısı binleri geçiyor...

23 . Milyon

Spotify'ın Todays Top Hits adlı sürekli güncel tutulan listesinin takipçi sayısı.


54

DENEME

MAYIS 2019

Ayşegül Kumova

Sabırsızlık Uykusu

aysegulkumova

SAFE SPACE

Bölüm 1

E

vin genç kızları, sabırsızlık uykularından uyanmışlardı... Gözlerini ovuşturarak kalktılar. Akıllarında soru; 'Yarın ne zaman olacak?' Nesrin ise yatağından hemen kalkabilen biri değildi. Uzun uzun, tembel bir kedi gibi gerindi yatağında. O da sabırsızlanıyordu önündeki gün için ama erteliyordu heyecanını. Yatağından kalktı, zaten aralık olan perde tülünü sonuna kadar açtı, güneş gözlerine parladı. Sabahları bu pencereden burnuna gelen taze koku ve yüzüne yansıyan sokağın sakin görüntüsünü çok seviyordu Nesrin. Karşı apartmandan koşarak, elinde laptop çantası ile inen genç kadın, gözlerini kısarak havaya baktı ve Nesrin'e bir 'Günaydın!' çakarak hemen arabasına bindi. 'Ne telaşlı bir kadın bu da...' diye geçirdi aklından Nesrin. İki kelime konuşmaya vakit bulamıyor. Onun tuzu kuruydu tabii, düzenli bir maaşı ve sabah 9 akşam 5 bir işi vardı. 'Yarınım ne olacak?' diye her gün düşünmüyordu. Oysa Nesrin, her an yeni bir işin peşinde koşuyordu. *** Genç ama aklı yorgun kadının adı Suna... Arabasını kullanırken ve o gün işte neler yapması gerektiğini düşünürken; 'Benimle konuşmak bu kadar mı zor?' diye geçirdi içinden. Bu soruyu ona yüksek sesle sormak istedi. Hesap sorar gibi değil de, merakını gidermek; bilgilenmek için... Radyoyu açtı, kafası dağıldı hemen. 'Don't let me down...' diye çok sesli bir haykırış duydu, eşlik etmeye başladı. Hep 60'larda yaşaması gerektiğini ve dünyaya gelmekte geç kaldığını düşünürdü. “Yanlış kişiden samimiyet beklediğin an, kırılıyorsun.” Öyle tüm klasik edebiyat eserlerini okuyan biri değildi ama Dostoyevski'nin romanında geçen bu sözü aklına kazınmıştı. Zaman zaman, ansızın alnının tam ortasına bu sözcükler üşüşür, bu cümleyi tekrarlayıp dururdu. “Yanlış kişiden samimiyet beklediğin an, kırılıyorsun.” Ne kadar doğruydu... Galiba, sorduğu sorunun cevabını biliyordu. Konferans salonuna vardığında, tüm katılımcılar çoktan gelmişti ve tüm salon doluydu. Yine geç kalmıştı Suna. Koşarak kulise girdi, mikrofonunu takmalarına izin verdi ve kendini sahneye atıverdi. "Hepimiz hayata tek başlıyoruz. Hani 'insan yalnız doğar, yalnız ölür' diye meşhur söz vardır ya, işte o hesap. Peki, o zaman çift kavramı neden var, hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm, hatta kafam epey bir karıştı uzun zaman. Sonra anladım. Yanlış soruyu soruyordum. Bakın doğru soru nasıl soruluyor..." diyerek başladı konuşmasına Suna ve kendini büyük bir dikkatle izleyen kalabalığa tam 45 dakika boyunca seslendi. Boğazını bir kez bile temizlemedi. Suyunu yudumlamadı. Hatta galiba, son cümlesine kadar nefes dahi almadı. *** Nesrin, uzun uzun gerinmeye devam ediyordu. Yatağından kalkmış, dişlerini fırçalamış, duşunu almış, kahvaltısını hazırlamış, yiyordu. Ama hâlâ geriniyordu. Mutfağı Amerikan tarzında, masası bar görünümünde, oturulacak yerleri de arkalıklı taburelerden oluşan sade bir tasarımdı. Bembeyaz, güzel ve ferah bir duygu veriyordu insana. Nesrin, her sabah olduğu gibi, üzerinde geniş paçalı pijaması, taburenin tepesine tünemiş, yoga yapar gibi bacaklarını birbirine kenetlemiş, afiyetle çırpılmış yumurtasını yiyordu. Bu onun, günün en sevdiği zamanıydı. Yaşamı ve hayatın ona verdikleriyle ilgili daha pozitif olabiliyor ve şükredebiliyordu. 'Ne olursa olsun, güzel bir hayatım var ya!' diye geçirdi aklından. Kız kardeşlerinin okuldan gelmeleri akşam altıyı bulurdu. 'Bugün yapacak pek işim de yok, ne yapsam acaba' diye hayıflandı Nesrin. Küçük kardeşi 18, büyük kardeşi ise 22 yaşındaydı. Bu yıl biri liseden, öbürü de üniversiteden mezun olacaktı. 30 yaşında 'kocaman' bir insan olan Nesrin ise onlara kol kanat germekle yükümlüydü. Telefonun çalmasıyla irkildi, uyuşan ayaklarını yere indirdi ve masanın öbür ucunda duran cep telefonuna uzandı.

Yayınevinden arıyorlardı; "Leyla Hanım?" dedi bir ses. "Nesrin'i kullanıyorum. Bana Nesrin deyin lütfen" diye cevapladı telefonu. Ancak şu anda bu umurunda bile değildi. Acaba kitabı ile ilgili mi aramışlardı? - Nesrin Hanım, sizi baş editörümüz Caner bey ile görüştürmek istiyorum. Uygun musunuz? - Tabii... Yani, evet. Memnun olurum. Boğazını temizledi. - Kendisine ilettiğim romanımı okudu sanırım. Çok uzun yıllardır üzerinde çalıştığım ve aslında çeşitli hayatlardan etkilendiğim bir dizi hikaye bana ilham verdi. Yani demek istediğim... - Nesrin hanım! Editörümüze bağlıyorum. Neden gerizekalı gibi davrandığını düşündü ve sustu Nesrin. Kendinden çok emin, aynı zamanda son derece sıcak bir ses; - Merhabalar Nesrin Hanım, bize iletmiş olduğunuz denemeniz... - Romanım aslında! - ... Roman denemeniz ile ilgili sizinle görüşmek istedim. İlginç bir akışı ve merak uyandıran geçişleri var. - Biraz da esprili bir dil kullandım aslında... Ağzını kapa kadın. Sus! - (Sessizlik)… Evet. Ben de diyorum ki, çalışmanızı okuduk ve ilginç bulduk. Sizinle yüz yüze görüşmek ve bu projeyi ne yöne götürebileceğimizi tartışmak isteriz. 1 saat içinde burada, yayınevinde olabilir misiniz? Eyvah! Bugün… hem de 1 saat içinde. Nesrin, öğle yemeğinde çok önemli biriyle buluşacaktı. Son 5 yıldır sürdüğü izin meyvelerini toplama vaktiydi ve gün bugündü. Bu yemeği ertelemesi söz konusu bile olamazdı. Bugün onun kim olduğunu öğrenecekti; babasının! Kardeşlerinin hiçbirinin haberi yoktu bundan… Hızlı düşündü; yayınevi uzakta değildi aslında. Telefon hâlâ kulağındayken “Peki” dedi. “Geliyorum.” Evinin ve arabanın anahtarını aynı anda askılıktan çekerek cebine attı. Kapının önünde duran ayakkabılarını giyip fırladı evden dışarı. Asansörü beklerken, telefonun çoktan kapandığını yeni fark etti. Ha bir de... üzerinde hâlâ pijamaları vardı! Eline cebine attı ve anahtarını çıkardı; “Sanırım önce giyinmeliyim.”


55

KİTAP

MAYIS 2019

EVSEL DÖNÜŞÜM Süreyya Evren Roman Can Yayınları 480 sayfa

JOHN LENNON Abdullah Ezik Biyografi Gerekli Kitaplar 136 sayfa

MÜZİKTE ROMANTİK DÖNEM BESTECİLERİ Serhan Bali Araştırma Vakıfbank Kültür Yayınları 560 sayfa

ROCK SAVAŞLARI Robert Muchamore Roman Epsilon Yayınları 272 sayfa

YARATICI TÜR David Eagleman & Anthony Brandt Zeynep Arık Tozar Bilim Domingo Yayınevi 304 sayfa

YABANCI Stephen King Esat Ören Roman Altın Kitaplar 544 sayfa

KİTAPLARA KİTAP İsmail Pelit Edebiyat Dedalus 111 sayfa

THE STAR WARS ARCHIVES EPISODE 1977-1983 Koleksiyon Paul Duncan Taschen 604 sayfa

HAYVAN HAKLARI Jean-Marie Coulon & Jena-Claude Nouet İpek Ortaer Montanari Deneme 184 sayfa

THE BEAUTIFUL ONES Prince Otobiyografi Spiegel & Grau 288 sayfa

TOPŞİK Nisan Hakan Çizgi roman Karakarga 136 sayfa

SHERLOCK HOLMES:KIZIL DOSYA Sir Arthur Conan Doyle Leyla Deniz Yordam Roman Yabancı 192 sayfa


56

LEZZET

MAYIS 2019

K

AÇIK YEŞİL

KUŞLARIN BİLGELİĞİ

uşları gözlemlemenin en eğlenceli tarafı zamanla sizi tanıması sanırım. Temiz yem ve su ihtiyacını karşıladıktan sonra söylediği şarkılar da hediyesi... Küçük yaşlarından itibaren babasının da etkisiyle uzun saatlerini, gecelerini kuşları gözlemleyerek geçiren, onları besleyen, yuva yapmalarına yardımcı olan ve 40’lı yaşlarına geldiğinde de Sussex’in bir kasabasına taşınarak doğal ortamda kuşlarla birlikte bir yaşam kuran biri Gwendolen Howard. Aynı zamanda müzisyen, kemancı... Bilimsel çalışma olmasa bile kuşları doğal ortamlarında araştırmanın, gözlemenin ve yazmanın daha uygun olacağını savunan bir kuş tutkunu. Eva Meijer, Kuş Evi adlı kitabında bu olağanüstü kadını anlatıyor. Kuşların fiziksel özelliklerinden davranışlarına, yeme biçimlerinden yuva yapmalarına kadar çok geniş kapsamlı gözlemlerini okuyorsunuz. Kitabı okuduktan sonra kuşlara ilgim daha da arttı. Pencere pervazına kumrular için ekmek kırıntıları, yem ve su koydum. İlk birkaç gün düzensiz saatlerde gelip akşamüstüne doğru tamamını bitirdikleri yemeklerinin ardından su keyfi yaptılar. Zamanla sabahın erken saatleri pencerenin tam karşısındaki elma ağacına konup yemeklerini beklediler. İlk başka ürkek davransalar da zamanla birbirimize alıştık. Pencereyi açtığım anda beni seyredip kapattığım anda soluğu yemin yanında aldılar. Her zaman önce biri geldi, eşini çağırdı. Canlıların tümü temiz suyu çok seviyor. Kumruları gören serçeler de, sığırcıklar da zaman içinde misafirimiz oldu. Bayat ekmekleri ıslatıp vermekten tutun da akşamdan kalma pilava, yem ya da kurabiyeye geldiler. Sığırcıklar hızlı hareket ettikleri için kumruları rahatsız etti. Onlar geldiklerinde kumrular ağacın dalından izledi olanı biteni. Sığırcıklar gittiklerinde serçeler ve kumrular geri geldi. Ne var ki, zamanla kargalar da kumruların konduğu pencereyi keşfedince suyun içine ağızlarında getirdikleri şeyleri bırakmaları suyun daha hızlı kirlenmesine neden oldu. Büyük cüsseleriyle narin kumruları kovdular bir şekilde. Şu ara yuva yapma telaşı var her birinde. Kumrular çoktan arkadaki apartmanın çatısındaki olukta yerlerini hazırlıyor. Tam karşımdaki elma ağacına karga yuva yapma peşinde günlerdir. Ağzında taşıyarak getirdiği çalı çarpıyı yuvaya yerleştirmesini izlemek keyifli. Titiz bir mimar gibi çalışıyor. Umarım bu yıl geçen seneki gibi yuvasını kediye kaptırmaz...

Turnçlu enginar

Ekin TÜRKANTOS ekinturkantos

Gülçin BEREKET

D

uyduk duymadık demeyin. Karaciğer dostu olarak tanıdığımız enginarın zamanı geldi ve raflarda sıkça görmeye başladık. Baharında habercisi olarak kabul gören enginar karaciğeri ve kanı temizlemekle kalmıyor, yaprakları kolestrolü sağlıklı seviyelerde tutarak diğer hastalıklara yakalanma riskini de azaltıyor. Ülkemizde Yalova, Bursa ve ağırlıklı olarak İzmir'de yetişiyor olması zamanı geldiğinde kolaylıkla ulaşılabilir olması konusunda büyük avantaj sağlıyor. Hazır festival sezonu yaklaşıyorken detoks zamanı geldi, bedeninizi lezzetli yiyeceklerle mutlu edin. Bu ay en güzelinden bir portakallı enginar tarifi. Açın yemek playlist'inizi bir yandan dans diğer yandan yemek...

Malzemeler ➡ 4 enginar (ayıklanmış) ➡ 2 havuç ➡ 2 patates ➡ 1 çb bezelye ➡ 1/2 çb portakal suyu ➡ 1/2 çk toz şeker ➡ 1/2 çk tuz ➡ 1 diş sarımsak ➡ 1/2 sb zeyintağı ➡ Birkaç damla limon suyu

Keşfet

Yapılışı

Havuçları küp doğrayıp sarımsak ile birlikte zeytinyağının yarısı ile kavurun. Üzerini 2 parmak geçecek kadar sıcak su ilave edin. Kaynamaya başladıktan sonra şeker, tuz, limon ve portakal suyunu ilave edin. Enginarları ekleyin. Kapağı kapalı olarak yüksek ateşte pişirin. Enginarlar biraz yumuşadıktan sonra bezelyeleri ve küp doğranmış patatesleri ilave edip kısık ateşte pişirmeye devam edin. Patatesler yumuşadıktan sonra ocaktan alın. Soğuduktan sonra enginarların üzerine sebzeli karışımı koyun ve bir miktar zeytinyağı gezdirerek servis yapın. Afiyet olsun.

Sınırsız organik kahvaltı Ağır yemekler yerine kahvaltıyı tercih edenlerin hem gözünü hem de midesini doyurabileceği Ethem Efendi Bazlama Cadde’de yediğiniz her şey Türkiye’nin dört bir yanından gelen yüzde yüz doğal ve organik ürünlerden hazırlanıyor. Mekanda Ege ve Antalya’nın en gözde köylerinde köylülerin ekip biçtiği tarlalardan, bahçelerden taze taze toplanmış ürünlerden hazırlanan kahvaltılıklara bazlama, pişi, boyoz, cevizli-haşhaşlı katmerler, acuka gibi geleneksel Anadolu lezzetleri eşlik ediyor.


57

LEZZET

Emir, asidik yapısı nedeniyle köpüklü şarap yapmak için uygundur. Baloncuklarıyla insanın aklını başından alan köpüklü şaraplar, her insanın yüzünü otomatik olarak güldürecek ve keyiflendirecek potansiyele sahiptir. Lafı geçmişken, genellikle yapılan bir hatayı düzeltmek isterim: Her şampanya bir köpüklü şaraptır ancak her köpüklü şarap şampanya değildir. Bir köpüklü şarabın şampanya olarak isimlendirilebilmesi için mutlaka Fransa’nın Champagne Bölgesi'nde üretilmiş olması gerekmektedir. NE İLE İYİ GİDER? Emir, farklı tür suşiler ile iyi bir ikili oluştururken lakerda, ahtapot, füme somon gibi deniz ürünleriyle keyif verir. Kuvvetli asiditesi nedeniyle özellikle kızartma balıkların yanına yakışan Emir'i, sosu çok baskın olmayan kremalı makarnalar ile ızgara tavukla da öneririm. Izgara kuşkonmaz ve taze Ege otlarıyla yapılan zeytinyağlı mezeler Emir'le denenebilir. Ayrıca, hafif ve bol yeşillikli salatalar Emir için biçilmiş kaftandır. Bir de ricam var, Emir ile limonlu bir cheesecake dene ve beğendiysen benim için bir kadeh kaldırıver. ŞARAP VE MÜZİK EŞLEŞMESİ Havada boğucu bir sıcak var ve sen de bu cehennemden kurtulmak ve serinlemek istiyorsun. Hafifçe esen bir teras barına kendini atıyorsun, deniz manzaralı bardaki tabureye kurulduktan sonra susuzluğunu gidermek için bir kadeh Emir sipariş ediyorsun. Şu an tek istediğin, iyice soğumuş şarabını içerken manzaranın ve müziğin keyfini çıkarmak. İşte senin için seçtiğim parçalar tam da bu amaca hizmet edecek. 1) John Scofield & Pat Metheny - The Red One 2) Dead Combo - Lisboa Mulata 3) Christian Löffler feat. Mohna - Haul 4) Seafret - Can’t Look Away 5) The Away Days - Layers

Adım Adım Gurme

Süray CİNGÖZ ATIŞ

adimadimgurme

İ

kinci beyaz şaraplık üzümümüz Emir ile karşındayım! Nevşehir ve Niğde’de, özellikle Kapadokya’nın Kızılırmak Vadisi’nde kalan volkanik topraklarında yetişen Emir, gevrek ve yüksek asiditeye sahip, zarif ama sade şaraplara hayat verir. Ayrıca volkanik topraklar, Emir’e hoş bir mineralite de katar. Emirin meyve aromaları baskın olmamakla birlikte limon, turunçgil ve elma burun ile damakta hisedilir. Meşe fıçıyla arası iyi olmayan Emir, yıllandırmak için pek uygun değildir. Kısacası, Kapadokya’yı ziyaret edersen, Emir'in hayat verdiği leziz beyaz şarapları içmeden dönme.

adimadimgurme.com

Emir

MAYIS 2019

“Zafer kazandığında şampanyayı hak edersin, yenildiğinde ise zaten ona ihtiyacın olur.” Napoleon Bonaparte


58

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

Ahmet YATĞIN

"

S

'SİZİN İÇİN ÇALACAĞIZ'

ıklıkla müziğimizi bir gemiye benzetiriz. Denize açılıp, keşfettiğimiz kara parçalarına orada yapılan müziği duyacak kadar yaklaşıyoruz ve sonra o fikri ya da anıyı kendimize göre yeniden düzenliyoruz." Dead Combo, 2018'de verdiği bir röportajda müziğini böyle tanımlamış. Tó Trips ve Pedro Gonçalves’den oluşan grup, fadoyu avangart caz, folk, blues ve Afrika müzikleriyle harmanlıyor. Oluşturdukları bu karışımı da sahnede sinematik ve şiirsel anlatımın hakim olduğu bir tarzla süslüyorlar. İlk bakışta oldukça farklı gözüken müzik tarzlarını sahnede özenli bir kurguyla birleştiren ikili, dinleyicilerini bir cenazeci ve bir gangster kimliğine bürünerek selamlıyor. 2002'nin sonlarında müzik hayatına başlayan grup oldukça üretken. Kurulduktan hemen sonra ünlü gitar virtüözü Carlos Peredes'e saygı niteliğindeki cover albümünde yer aldı. İlk albümleri Vol 1 2005'te Charles Gillet'in en iyi dünya albümleri listesine girdi. 2012'de ünlü TV programı No Reservations'ın Lizbon bölümünde efsane şef Bourdain'i karşıladılar, geçtiğimiz yıl da Odeon Hotel isimli yedinci albümlerini yayınladılar. Grup 2 Mayıs'ta Zorlu PSM'de sahne alacak. Sabırsızlıkla bekliyoruz! ❏ İsminiz, imajınız ve müziğiniz arasındaki bağlantı nedir? Dead Combo, içindeki Lizbon’la müzik yapan

bir grup. Combo küçük bir grup insan anlamına geliyor. Film hafızanız veya hayal gücü evreniniz için. ❏ Başa dönersek; müzik yapmaya nasıl karar verdiniz? Elektro gitarı çaldığım ilk an düşünce yapım tamamen değişti! ❏ Lizbon’un üzerinize nasıl bir etkisi var? Yeni kültürlerin sık sık ortaya çıktığı bir yerde yaşamanın insanoğlunun üretimine katkısı ne kadar önemlidir? Aynı zamanda kolay mı? Evet, sizi neyin çevrelediğine ve yaşadığınız yere dikkatinizi verdiğiniz sürece kolay! Hayat işte, dünyanın geri kalanına karşı şehrinizde sahip olduğunuz eşsiz şeyleri ve avantajları keşfetmelisiniz! ❏ Müziğinizle dile getiremediğiniz bir şey var mı? Mutluluk veya hüzün... Hislerimizdeki mesajlardan gelen duygusal bir müzik yapıyoruz. Bazen hüzünlü bir nostalji, bazen mutlu ve kaotik, soyut ruh halleri. ❏ Geçen yıl yayınlanan son albümünüzde bulunan You As Quica As You Can şarkısına klip çektiniz. Hayranlarınızdan sıklıkla müziğinizin sinematik etkisini duyuyoruz. Klip çekimleri için özel bir katkınız var mı?

Görsellerle ilgileniyor musunuz? Biz eklektik insanlarız! Bütün dünyadan fazlaca değişik müzikler dinliyoruz; filmler, kitaplar, tiyatro, modern dans, performanslar, karikatürler, genel olarak sanat! Evet, biz görselciyiz. ❏ İki sene önce Türkiye’ye geldiniz. Türkçe müziği ve Türk yemeklerini tatma şansınız oldu mu? Türkiye’deki müzik ortamı hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’ye üç kez geldik, ikisinde İstanbul’daydık. İlkinde modern bir performans için müzik yaptık, ikincisi Dead Combo konseriydi, sonuncusu ise Cappadox festivalindeydi. Kapadokya kesinlikle inanılmaz bir yer! Bir ziyaretimizde Türk enstrüman Santur satın aldım, güzel bir enstrüman fakat nasıl çalındığını bilmiyorum. Sadece evimdeki koleksiyon için almıştım! Bildiğim bir Türk müzisyen yok. Önerebilirseniz çok memnun olurum! ❏ Sırada ne var? Yeni projeleriniz hakkında bilgi verebilir misin? Sırada Alain Raoust’un direktörlüğünü üstlendiği bir Fransız filmine yaptığımız müzik ve Yunan draması Oristeia’ya da yaptığımız başka bir müziğimiz daha var. Ve tabii ki sizin için çalacağız! Zorlu PSM Caz Festivali’nde görüşmek üzere!

17

Grup 17'nci yılını kutluyor.

59.700 Spotify'daki aylık dinleyici sayısı

Dead Combo

2018 Odeon Hotel


59

RÖPORTAJ

MAYIS 2019

'SEVGİ, SABIR VE AŞK HEPSİ VAR'

10.000 Petra, Berlin’den yola çıkıp yedi ülke, 10.000 kilometre aşarak sazın doğum yeri Horasan’a gitti.

Petra Nachtmanova Ahmet YATĞIN

A

slen Polonyalı bir anne ve Çek asıllı bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Petra Nachtmanova, Berlin'e yerleştikten sonra göçmenlerden de etkilenerek bir Cemevi'nde saz kursuna yazılıp Türkçe öğreniyor. Bir gün arkadaşının evinde gördüğü Âşık Veysel CD'sini alıp dinlemeye başlayan Petra, saz kültürünü ve o topraklardaki kültürü araştırmaya başlıyor. O zamandan bu yana Âşık Veysel 'e olan hayranlığı da eklenince türküler de söylemeye başlıyor. Zamanla adını geniş kitlelere duyurmayı başarıyor Alman asıllı müzisyen... Petra daha sonra elinde sazı başlıyor Türk topraklarında keşfe çıkmaya. Keşiflerini Yönetmen Stephan Talneauile ile birlikte Saz adıyla belgeselleştirdi. Petra ile yaptığı saz yolculuğunu ve albüm planını konuştuk. ❏ Merhaba Petra, bizi müthiş bir yolculuğa çıkardığın için çok teşekkür ederiz. Ancak merak ediyorum seni bu yolculuğa ne çıkardı? Sazın senin için önemi neydi? Ben de teşekkür ederim, sonuçta bu kültür sizin topraklardan geliyor. Ben onu Berlin’de keşfettim ve bağlamayı merak edip Horasan‘a kadar bir yolculuk yaptım. Bağlama benim için önemli sözleri ve kocaman bir tarihi taşıyan bir enstrüman. Sadece bağlama değil, ona benzer, filmde gösterdiğimiz bir sürü çalgıların hepsi. ❏ Yolculuk boyunca kara veya demir yollarını tercih ettiğinizi izledik. Nasıl bir deneyimdi? Uçakla seyahat etmeyi tercih etmiyorum, tabii günümüzde uçmamak çok zor, özellikle müzisyen olarak. Demir yolları Türkiye’de az maalesef. Ben trenle yolculuk yapmayı çok severim. Hem kalkıp bir çay içmeye gidebiliyorsun hem de doğa için daha az zararlı. Mümkün olduğu kadar öyle gezdik ama yolculuğun büyük kısmını yine de arabayla yapmak zorunda kaldık.

❏ “Bu çalgı insana tevazuyu öğretiyor” Bu sözler sana ait. Bu neyin karşısında duyduğun bir tevazuydu? İnsanlığa, halk kültürlerine, tarihe, doğaya… İnsanlar nasıl bahçenin köşesinden bir dut ağacı kesip bir enstrüman yapmışlar, çalmışlar, sözleri yazmışlar, destanları anlatmışlar, bilgi ve duyguları aktarmışlar... Adeta dünyaları sıfırdan yaratmışlar. Ancak nereden geldi bütün bu sanat? İşte, tevazuyla hatırlıyorsun bu üretken insanları… ❏ Zeytin ağacını enstrüman olarak kullanman son zamanlarda izlediğim en iyi sahnelerden biriydi. O anda neler hissettiğini çok merak ettim. O tam bir keşifti, doğaçlama. Hiç planlamadan mikrofonu ağaca taktık ve sesler çıktı. Dallardan oluşan farklı tonlar harika bir şeydi. Çocuk gibi eğlendim, zaten görünüyor. Çocuk gibi olmak bazen çok güzel bir şey, bu kadar küçük bir şeyden mutlu olmak ve yeni bir dünyayı keşfetmiş gibi hissetmek... ❏ Neşet Ertaş ile açtığınız bu hikayenin devamında kendini birden bire Âşık Veysel'in mezarının yanı başında bulmak, nasıl bir deneyimdi? Âşık Veysel'in mezarı çok özel bir yer. İnsan olarak geldik bu dünyaya. İstersek, insan olarak anlaşabiliyoruz, dertlerimizi paylaşabiliyoruz. Neşet Ertaş'ın ve Âşık Veysel'in sözleri Anadolu’dan çıkan ve Anadolu duygu dünyasını anlatan sözler. Ama evrensel tarafları da çok. Ben Avrupalı bir kadın olarak anlayabiliyorum, hissedebiliyorum. Tabii belki her şey anlayamam, hiçbir zaman, ama bazı noktalar gerçekten evrensel. ❏ Tüm bu seyahatin sonunda, sazda en çok hangi duyguyu gördün?

Saygı, sabır, aşk... Hepsi var. Sanırım en önemli birleştirici olması, beraber olmak duygusu. ❏ Sizce sazın anlattığı hikayeler, coğrafyaya göre mi yoksa saza göre mi şekilleniyor? Örneğin farklı coğrafyaya ait iki tellilerin destanları anlattığını söylemiştiniz. Belirleyici tam olarak neydi? Bunun cevabını vermek icin araştırma yapmak lazım, akademik dünyasında öyle çalışmalar var, dilleri ve edebiyatı bilmek lazım, karşılaştırma yapmak lazım. Benim gördüğüm kadar benzer motifler var. Ama her coğrafyaya ait özel şeyler de var. Mesela Türkmen destanları ve Arnavut destan şekilli hikayeleri karşılaştırmak lazım... İki farklı dünya. ❏ Batılı bir müzisyen olarak Doğu’yu yerinde bizzat gördünüz. Peki, nasıl buldunuz? Bence bir yeri anlamak için oraya gitmek lazım. Uzaktan yorum başka oluyor. En güzeli tabii bir günlük değil, uzun ziyaret. İnsanlar nasıl yaşıyor, dertleri ne, yasam şartları ne uzaktan anlayamazsın. Herkese tavsiyem, gitsinler ve görsünler. Biliyorum o kadar basit olmadığını, bazen pahalı olabiliyor, bazen vize gerekiyor, işi bırakamıyorsun, ailen var vesaire...Bir de Türkiye’den çıkıp Avrupa'yı gezmek zor iş, pahalı. Bizim için buraya gelmek daha kolay. Bu haksızlık, eşitsizlik! Anadolu'yu gezmek harika bir şey. Çok güzel bir coğrafyada yaşıyorsunuz. Hangisi daha eski ve daha değerli insanlik için, Paris mi Göbeklitepe mi?… ❏ Son olarak bir albümünüzün çıkacağını öğrendik. Bize biraz ondan bahseder misiniz? Önümüzdeki haftalarda çalışmalara başlayacağım. Yılın sonuna kadar kesinlikle bir albüm çıkarmak istiyorum. Yolculukta öğrendiğim parçalar de önemli bir yer alacak bu albümde.


60

MODA

MAYIS 2019

Converse ‘yükseldi’ JW Anderson ile Converse iş birliği devam ediyor. Geçen ay piyasaya çıkardıkları ayakkabılar çok sevildi, bir o kadar da yerildi. Run Hike serisinin yeni mamüllerine sizin yorumunuz nedir? 60’lar apartman topuğu havası sezenler parmak kaldırsın.

Travis tişörtü

THE SIMS TARZI Moschino için The Sims oyununun yapımcılarıyla iş birliği yapan Jeremy Scott, bu sezonun en iyi piksel, kapsül koleksiyonlarından birini hazırladı. 8 parçalık koleksiyonda “This is not a Moschino toy” sloganının olduğu ve ayı motifinin yer aldığı baskıların dijitalleşmiş hali de var. Geçen ay satışa çıkan koleksiyona The Sims 4, The Sims Mobile, The Sims FreePlay oyunlarından da ulaşabiliyorsunuz. Oyun deneyimleri gittikçe alışveriş yöntemine dönüşüyor.

Travis Scott x Readymade ortaklığıyla tasarlanan tişörtler sonunda piyasaya sunuldu. Scott bu tişörtleri Astroworld’un merch ürünlerinden biri olarak sundu. Düz beyaz tişörtlerin üzerinde müzisyenin çocukluk resmi, Yosemite şarkısından sözler yer alıyor. İnternet üzerinden satın alınabilen tişörtlerin fiyatları 120160 dolar arasında. Scott, merch ürünlerde markalarla yapılacak iş birliklerin faydasının farkında…

Gözler 80’s numara

Apokaliptik çanta Livio Graziottin ve Sergio Eusebi tarafından kurulan sokak giyim markası Innerraum, yeni çapraz askılı unisex çantasını tanıttı. Alışılmadık şekilde görünüşe sahip çanta zırhlı. Ağır görünse de oldukça hafif ve gözenekli malzeme poliüretandan üretildi. Biz sevdik, festivallerde çok havalı duracak. Fiyatı VIP festival biletiyle eş değer, 830 Euro.

Plastik ama kaliteli Mickey Mouse’un 90’ıncı doğum günü kutlamaları bitmeyecek gibi. Gucci’nin defilesinde gördüğümüz 3D el çantası satışa sunuldu. Bu plastik çanta siyah olduğundan unisex ve yalnızca 4 bin 500 dolar.

Timberland, 80’lerden ilham alarak yarattığı The City Force Eyewear Capsule Collection’ı duyurdu. Pilot tarzıyla ön plana çıkan unisex gözlüklerin fiyatı 203 dolardan başlıyor.

501 Model Hailey Baldwin, Levi’s efsane modeli 501 için kamera karşısına geçti. 146 yaşına basan 501, Baldwin ile genç kitleye erişmeyi başardı.


61

YENİ

MAYIS 2019

Bas konusunda iddialı Kef MUO

DJ KUMANDASI Turntable tasarımını değiştirecek bir ürün. MWM’in yeni bebeği Phase'i satışa sundu. Bu cihaz, turntable'ı pikap iğneleri veya timecode sistemine gerek kalmadan kontrol etmeyi sağlıyor. Yani ilk kablosuz DJ kumandası... Turntable'daki her hareketi algılıyor, DJ'lere kimi teknik arızalara önlem sunuyor. Phase DVS teknolojisini kullanan tüm DJ yazılımlarıyla uyumlu. Pil ömrü 10 saat. Fiyatı 399 dolardan başlıyor. Fuarlarda tam not alan kumandanın ilk serisi çoktan tükendi!

Ross Lovegrove ve Kef mühendisleri tarafından tasarlanan Kef MUO, kablosuz müzik bağlantılarında ses kaybını en aza indirgeyen hoparlörler arasında. Uni-Q teknolojisi ve güçlü bas radyatörü sayesinde güçlü bas ve tiz sesleri net ve Hi-Fi çözünürlükte bir ses çıkışı veriyor. Alüminyum kasaya sahip hoparlörün pil ömrü 12 saat.

Cepteki stüdyo

Güncellemeyle çiçek gibi oldu Yeni preamp modellemeleri ve yeni efektleriyle karşınızda Boss GT-1000... Bu gitar efekt prosesörü amfi/efekt işlemcilerinde yeni bir performans dönemi başlattı. AIRD amplifikatörleri, gerçek lambalı amfiler gibi davranıp ve orijinal ton dinamikleri sağlıyor. Yeni versiyonu ile 3 yeni AIRD bass preamp modellemesi, 16 yeni bass efekti, yeni pedalboard modları ve daha fazla AIRD çıkış seçenekleri geldi. Üstelik 96 kHz örnekleme hızına sahip ürünü mobil uygulamasıyla da kullanabiliyorsunuz.

Drawmer’la 70’lere dönüş Geçen ay Frankfurt’ta gerçekleşen Musikmesse Fuarı'nda Drawmer yeni 1U analog prosesörlerini tanıttı. 1974 modeli özellikle dikkat çekici; markanın artık üretmediği DC2476 mastering prosesöründen ilham alan cihaz 4 yönlü stereo EQ, tüm frekanslarında oktav başına ±12dB kesinti ya da destek, dip ses silmek için farklı filtreler gibi özelliklerle öne çıkıyor. Stereo genişliğini artırmak ve analog satürasyon konusunda da oldukça başarılı gözüküyor. Yaza kadar mağazlarda görmemiz mümkün olmayacak gibi, ancak kesinlikle takip etmeye değer!

Ücretsiz mobil uygulama BandLab, 12 parçaya kadar canlı kayıt yapmayı sağlıyor. Demo için 200 enstrüman, binlerce efekt ve loop içeriyor. Dahası programın içinde kendi gelişmiş dijital eğitim modeli de var. Algoritmik mastering'ini de düşünürseniz müzisyenliğe adım atma heyecanındakiler için birebir. Ancak anlık kayıtlar alarak sample'lar oluşturmak ve bunu da mobil cihazlarla yapmak istiyorsanız Koala Sample uygulamasını bir kenara yazın.

Dört hoparlörlü HP 704 Sofistike kabin tasarımına sahip dijital piyano Roland HP 704, bu ay en sevdiğimiz ürünler arasında. Gelişmiş PHA-50 klavye, Progressive Damper Action pedal, dahili öğretici özellikleri, müzik uygulamaları ve Bluetooth bağlantısı, keşfetmek ve geliştirmek için sınırları genişlettiğiniz anlamına geliyor. Ayrıca bu dijital piyanonun dört hoparlörlü Acoustic Projection sistemi de var.


62

GEEK

MAYIS 2019

YA ENDGAME'DEN SONRA? Fatih GÜÇLÜ

P

ek sevgili okur, sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım. Çünkü halihazırda Avengers: Endgame’i izlemiş ve filmi sindirmeye çalışıyor olacağım. Sizinle aynı Film ilk gününde ABD dışında duyguları paylaşıyorken farklı zaman dilimlerinde 169 milyon dolarlık gişe yaptı. olacağız. Kendinize çok iyi bakın. Mr. Stark I don’t feel so good... Bu dramatik girişin sonrasında şimdi konumuza gelelim. 11 yıllık sevdiğimiz Benedict Cumberbatch’e doyacağız. bir serüven, 22 filmlik macera 2019 Oscar ödül töreninden 3 ödülle dönen sonrasında Thanos’un kuyruğunun Black Panther’in devam filmi de elbette gelecekler koptuğu yerdeyiz. Bu yazıda Endgame arasında. Gişede zaten rekorlar kıran Marvel hakkında fan teorilerinde bulunmak Stüdyoları, kendisine 3 Oscarlık muazzam bir yerine; Marvel Sinematik Evreni'nde prestij sağlayan bu karakteri bir kenara atacak neler planlanıyor, onlara eğilmeye değildi. Benim için her ne kadar çok sistemli, çok çalışacağız. formüllere bağlı bir film olsa da seveni bol oldu. Öncelikle Marvel Stüdyoları daha Asya pazarına açılım hamlesi olarak Shang-Chi yıllar evvel bize sinematik evrenini filmi de Evre 4'te karşımıza çıkacak. Süperliği, farklı evrelere böldüğünü ve bunların gücü ya da bir olayı olmayan bu arkadaş sadece zaman içinde filmlerle ilerleyeceğini dövüşüyor. Yıllarca karanlıkta, çiğ etle beslemişler duyurmuştu. 2008'de Iron-Man ile sonra da milleti dövsün diye sokağa salmışlar... başlayan Evre 1 günümüzde Evre 3’e Karakteri bilmiyorum ve de çok sığ yaklaşıyorum kadar geldi ve Avengers: Endgame bu ama bana kalırsa bu proje rafa kalkabilir. evrenin son filmi sayılabilir. Aslında Geldik curcunaya... Guardians of the Galaxy 3 Evre 3, Spider-Man: Far From Home gerek kadrosu gerekse çekim sürecinden kaynaklı ile kapanacak sonra Evre 4 ile hikaye tam bir kaos döneminden geçiyor. Yönetmen James devam edecek. Peki bizi bu Evre 4’te Gunn geçmişinde yaptığı birkaç ırkçı şakadan neler bekliyor? kaynaklı Marvel Stüdyoları'ndan kovulduktan Spider-Man: Far From Home, sonra oyuncular çok ciddi bir şekilde tavır alıp 2 Haziran’da vizyona girecek ve "Biz de yokuz" demişti. Bunun üzerine Marvel de elimizdekilere bilgilere göre Stüdyoları blöflerini görmüş ve artırmış; komple Avengers: Endgame olaylarından filmi çekmeceye kaldırmıştı. Ancak fanlardan gelen birkaç dakika sonrasında başlayan bir baskılara dayanamadılar ve tekrardan James Gunn’ı macera izleyeceğiz. E arkadaş canlısı işe alıp anlaşma sağladılar. Fakat bu süre zarfında komşumuz Peter toza dönüşmemiş yönetmen Suicide Squad için kolları sıvamıştı. miydi? Demek ki felaketten O yüzden önce DC için filmi çekecek ve sonra kurtulacak. Zaten yıllarca Sony’den Guardians of the Galaxy 3 için kamera arkasına telif haklarını almak için uğraşan geçecek. Bu arada Suicide Squad 2 çekilmesi Marvel kendisini bu kadar çabuk planlanırken DC garip bir karara imza atıp ilk filmi bırakacağını pek sanmıyorduk. Peki baştan çekme kararı aldı. Joker'siz - zaten o Joker stüdyonun açıkladığı başka hangi miydi ki- film geliyor. DC Bey siz ne yapıyorsunuz? filmler var şimdilik elimizde? Evre 4'te belki en merakla beklenen film Sonunda Black Widow kendisine ise Eternals kadrosu. Bu arkadaşlar genetiği ait bir solo film projesiyle karşımıza değiştirilmiş birçok farklı özelliğe sahip ve çıkacak ancak söylentilere göre evrende büyük kötülere karşı savaşan bir kadro. film günümüzde ya da gelecekte Inhumans projesini sürdürmeme kararı alan Marvel geçmeyecek ve Natasha Romanoff’un Stüdyoları'nın bu projeyi de rafa kaldırma ihtimali Black Widow olma sürecini göreceğiz. de bence yüksek. Kadrosunda Angelina Jolie Hem bu sayede stüdyonun çok gibi oyuncuları barındırma ihtimali olan bu çok fazla adamsı filmler çektiği, kadın cüretkar hareket gerçekleşir mi birlikte göreceğiz. karakterlerin kenara atıldığı ya da Antman & Wasp’in bir devam filmi ve de Captain yok görüldüğü iddialarına bir cevap Marvel 2 masada duran diğer projeler. Ancak da olacak. Captain Marvel'la bu haklarında çok fazla bilgi henüz yok, projeler sadece açığı kapatmaya çalıştılar ancak işin varsayım olarak elimizin altında. dozunu birazcık kaçırdıkları fanların Peki Thanos sonrası hangi kötü ile karşılaşacağız? hemfikir olduğu bir konu. Neyse İşte bu tam bir kaos çünkü birçok ihtimal var. bu konu çok su götürür bir başka X-men ve Fantastic Four evrenleri de artık Marvel yazıda eğilelim. -Yazar burada gelecek bünyesinde olduğu için buralardan kötüler ayın yazı konusunu not alıp ellerini karşımıza çıkabilir. Bir türlü düzgünce beyazperdeye ovuşturuyordu.yansıtılamayan Dr. Doom doğru işlenirse şahane Doctor Strange 2 desek de adı bir tercih olabilir. Apocalypse söylentiler arasında henüz konulmamış bir proje de bizi ama mutant karakterlerden telif konularından gelecekte beklemekte. Bu sayede dolayı uzun süre uzak duran Marvel Stüdyoları biraz daha büyüye, biraz daha bu topa girmeyebilir. Gezegenleri çekirdek gibi kozmik maceralara ve elbette isminin çitleyen açlığı dinmez Galactus ise evrenin uzak uzunluğu ve karışıklığına rağmen çok köşelerinden bize göz kırpıyor.

169.000.000

22

Endgame, 22 filmlik Marvel Sinematik Evreni'nin en önemli filmi.


63

GEEK

MAYIS 2019

Dünya Star Wars Günü

Gökhan KAYA

> 4 Mayıs'ın Star Wars Günü olarak kutlanılması İngilizce 'May the Force' ve ' May the 4th' telaffuz benzerliklerine dayanıyor. Bu geleneğin başlangıcı ise 1979 yılına dayandırılıyor; Margaret Thatcher'ın seçim başarısından sonra partisinin The London Evening News'e verdiği ilanda "May the 4th be with you, Maggie" ifadesi kullanılmış.

GÖNDERME WARS

> Star Wars filmleri, dikkatli izleyicileri için felsefi ve tarihi göndermelerle dolu. Örneğin Galaktik Cumhuriyet'in yöneticisinin unvanı Şansölye olması ve seri ilerledikçe yönetimin imparatorluğa dönüşmesi, askerlerinin adının stormtrooper olması açıkça Hitler dönemi Almanyası göndermeleri. >Star Wars evreni, farklı dillerden terimlerin kullanılması ile de biliniyor. Örneğin; ‘yoda’ Sanskritçe’de ‘savaşçı’, Vader ise Flemenkçe’de ‘baba’ anlamına geliyor. >A Phantom Manace filminde, E.T filmine bir gönderme var. Filmin baş kahramanı E.T'nin ırkı Star Wars evrenindeki bir gezegende yaşıyor anlaşılan, zira gezegen senatoda temsil ediliyor.

tepe takla

> O dönem filmin başarısız olacağını düşünenlerin sayısı o kadar fazla ki yaratıcı George Lucas bile filminin tutmayacağını düşünenlerden. İlk filminin prömiyerine katılmak yerine yakın arkadaşı Steven Spielberg ile tatile gitmeyi tercih etti. Hatta filmin başarısı üzerine bahse giren Lucas, bahsi filmin başarılı olacağını tahmin eden Spielberg’e karşı kaybetti. > A New Hope filminin ismi başlangıçta Adventures of Luke Starkiller as taken from the Journal of the Whills, Saga I: The Star Wars olarak düşünüldü. Sonradan isim kısaltıldı ve karakterin adı da Luke Skywalker olarak değiştirildi.

patatesten animasyona

iMPERiaL march

> Serinin soundtrack'leri her izleyicinin aklına kazınmıştır. Serinin besteci ismi John Williams, bu besteler ile Oscar ödülüne de layık görüldü. Bununla da kalmayıp, Amerikan Film Enstitüsü tarafından, Tüm Zamanların En İyi Film Müziği olarak seçildi. > Bu beğeni hâlâ sürüyor olacak ki, Spotify gibi platformlarda soundtrackleri içeren pek çok liste var. Spotify'da bu listelerin takipçi sayısı 145 bine kadar çıkıyor. > Darth Vader’ın jenerik müziği haline gelen The Imperial March'ın çalınmadığı tek film, A New Hope filmidir. The Imperial March o zamanlar henüz bestelenmemişti.

> Orijinal üçlemenin çekimleri yapılırken özel efekt teknolojisi gelişmediği için sanat departmanının çoğu zaman yaratıcı çözümler bulması gerekmişti. Örneğin Empire Strikes Back filmindeki meşhur kovalamaca sahnesinde asteroidlerden bir tanesi ayakkabı, bir diğeri de patatestir. Bu yaratıcılık sesler üretilirken de kullanıldı. Örneğin, Darth Vader’ın meşhur nefes alma sesi bir dalış takımındaki hava regülatörü kullanılarak yapılıyor. Chewbacca’nın sesi, vahşi hayvan kükremelerinin karıştırılmasının sonucu. R2-D2’nun sesi, bebek seslerinin birleştirilip elektronik hale getirilmesinden oluşuyor. Işın kılıcının sesi ise; mikrofonun elektromanyetik bir cihaza yaklaştırılmasıyla kaydediliyor. > Modern üçlemede ise Lucas teknolojiyi sonuna kadar kullandı. Attack of the Clones'da görülen hiçbir klon askeri aslında fiziksel olarak çekimlerde bulunmadı. Tüm klonlar dijital olarak filme eklendi.

4.9

> Disney, efsane Star Wars’u 2012’de Lucasfilm’den tam 4.5 milyar dolara satın aldı. Pahalı olduğunu düşünüyorsanız şöyle bir detay vereyim. Marka satın 2014’ün ilk çeyreğinde sadece oyuncak, lisanslı objeler ve ve çeşitli ürünlerden 2.9 milyar dolar kazandı.

7.7. oktrilyon dolar

Death Star‘ın işletme giderleri ne kadar tutar diye düşünen enerji tedarik şirketi Ovo Energy‘den birkaç kişi üşenmemiş hesaplamış. 85 kat ve 257 ara birimden oluşan merkezde ışıkların açık kalması tam 191 milyar 547 milyon 745 bin 149 ampul gerekmiş. 25 bin 984 stormtrooper’ın barındığı söylenen Death Star’da teknik ekip ve diğer personelleri de düşünerek çamaşır yıkama başına 62 bin 632 dolar. İstasyonun günlük operasyon gideri de 7.7 oktilyon dolar yani 27 sıfır ekleyin.

900.000.000 Dolar

*Star Wars: Güç Uyanıyor sadece Amerika’da 1.5 ayda 900 milyon dolar hasılat yaptı. Böylece Avatar’ın rekorunu geride bırakıp dünya çapında 2 milyar doları aşan gelire ulaştı.


64

00052019

Mammal Hands

ALTERNATİF POP

Kalben

➡ Duru sesi ve anlattığı hikayelerle gönlümüzde taht kuran Kalben, Gururla Yerli konserleri kapsamında 21 Mayıs, 20.00’de Zorlu PSM’de.

ART POP

Seamus Blake Quartet

➡ Chinawoman olarak da tanıdığımız, slowcore rock ve lo-fi pop arasında gezinen müziği ve Sovyet dönemi yıldızlarını hatırlatan sesiyle dikkat çeken Michelle Gurevich, 16 Mayıs, 20.30’da Zorlu PSM Studio'da olacak.

AVANGART

Maceo Plex

Gündelik hayatın akışından sıkılanları Hologram İmparatorluğu’nda tam pansiyon konaklatan, istikrarlı hayallerin hakikat olduğunu vurgulayan kozmik müzik prensesi Gaye Su Akyol 17 Mayıs, 22.00’de Salon İKSV’de.

CAZ

Michelle Gurevich

➡ Piyanoda Nick Smart, davul ve tablada Jesse Barrett, saksafonda Jordan Smart’tan oluşan İngiliz caz, folk, ambient ve elektronika grubu Mammal Hands 8 Mayıs, 21.30’da Salon İKSV’de. ➡ 2016’da İKSV’nin Yaşam Boyu Başarı ödülünü alan usta müzisyen Ergüven Başaran’ın öncülüğünde TRT Caz

KONSER AJANDA Orkestrası’nın üyelerinden oluşturulan Ergüven Başaran Band 9 Mayıs, 21.30’da Nardis Jazz Club’da. ➡ Günümüz cazının en önemli isimlerinden New Yorklu besteci ve saksofoncu Seamus Blake’in öncülüğündeki Seamus Blake Quartet, Garanti Caz Yeşili kapsamında 22 Mayıs, 21.30’da Nardis Jazz Club’da olacak. ➡ Norveç’in en önde gelen caz/füzyon piyanist ve klavyecilerinden olan Jan Gunnar Hoff, Türk müzisyenlerle gerçekleştiriği yeni projesi Jan Gunnar Hoff İstanbul Trio ile 29 Mayıs, 20.00’de Akbank Sanat’ta.

CAZ POP ➡ Türkiye'de büyük bir hayran kitlesine sahip olan, her albümü ile altın ve platin plak kazanan Pink Martini, dünya turnesi kapsamında 14 Mayıs, 21.15’te Bursa Kültür Park Açıkhava Tiyatrosu’nda.

ELEKTRONİK ➡ Derin ve oldukça özgün ses tasarımlarıyla dikkat çeken ve dans müziğinin en önemli isimlerinden biri olan Maceo Plex, 10 Mayıs, 23.00’de Zorlu PSM Turkcell sahnesinde olacak. Kaçmaz!

00052019

KONSER AJANDA

MAYIS 2019

FESTİVAL ➡ Türk rock müziğinin gelmiş geçmiş en iyi gitar virtüözü olarak bilinen, aramızdan çok erken ayrılan Yavuz Çetin ölümünün 18.yılında 5. Yavuz Çetin Müzik Festivali ile anılacak. Festival 5 Mayıs, 13.00’de Wolksvagen Arena’da.

FOLK ➡ Onları The Long March isimli albümleriyle çok sevdik. Samir, Wissam ve Adnan isimli üç kardeşten oluşan Le Trio Joubran, albümün dünya turnesinin Türkiye ayağında Teşrif-i Konya etkinliği kapsamında 3 Mayıs, 21.00’de Konya Selçuklu Kongre Merkezi’nde sahnede olacak. ➡ Anadolu müziğini batı enstrümanlarıyla buluşturan Ahmet Aslan, âşıklık geleneğinin modern temsilcilerinden Ahmet İhvani ile birlikte 12 Mayıs, 18.30’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak.

INDIE ➡ Pek çok janrı Türkçe sözlerle bir araya getirerek dikkat çeken Adamlar, 10 Mayıs, 22.30’da Dorock XL Kadıköy sahnesinde. Konserde Nisan ayında çıkardıkları Dünya Günlükleri albümünden parçalar da yer alacak. ➡ Çıkış teklileri Ann Wants


65

KONSER AJANDA

to Dance ile 2015 yazının fon müziğini yaratan, Ulysse Cottin ve Armand Penicaut ikilisinden mütevellit Parisli grup Papooz 11 Mayıs, 22.30’da Salon İKSV’de. ➡ YouTtube ve Soundcloud'da yayınladığı şarkılarla milyonlarca kişiye ulaşan genç sanatçı Deniz Tekin 25 Mayıs, 22.00’de KadıköySahne’de.

KLASİK ➡ Dünyanın en önemli piyanistlerinden biri olan, hayatı Oscar ödüllü Shine filmi ile beyazperdeye aktarılan David Helfgott, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir konser deneyimiyle 25 Mayıs’ta Aya İrini Müzesi’nde sahne alacak. ➡ Harry Potter büyüsü dev ekranda yeniden canlanırken, Patrick Doyle’un unutulmaz besteleri canlı orkestra farkıyla seyirciye unutulmaz bir deneyim sunmayı vaadediyor. Harry Potter ve Ateş Kadehi™ in Concert etkinliği 29-30 Mayıs, 20.30’da Zorlu PSM’de. Süpürgelerinizi kapın!

LATİN ➡ Bolerolar, salsalar, cha cha'lar… Ülke sınırlarını aşan müzik ve şovlarıyla Ayhan Sicimoğlu & Latin All Stars 28 Mayıs, 21.00’de Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde.

METAL ➡ Türk metal müziğinin 30 yıllık efsanesi Pentagram, 3 Mayıs, 22.30’da Beyrut Performance sahnesinde olacak. ➡ Danimarka’nın sevilen black metal grubu Myrkur: Folkesange 9 Mayıs, 20.30’da Zorlu PSM’de.

NEW AGE ➡ Sufi müziğini etnik enstrüman ve sanatçılarla zenginleştirip elektronik müzikle harmanlayan Mercan Dede, Secret Tribe'deki konuğu Jehan Barbur. 4 Mayıs, 21.00’de Borusan Müzik Evi’nde.

MAYIS 2019

ROCK PARTİ ➡ İçlerinden geldiği gibi çalan Radyo Eksen DJ’leri 17 Mayıs gecesi Babylon'da Radyo Eksen Partisi için setin başına geçiyor. Radyo Eksen DJ’leri indie rock’tan ska’ya, punk’tan hip-hop’a uzanan sınırsız seçkileriyle katılımcıları geç saatlere kadar dans pistinde tutmayı garanti ediyor.

POP ➡ Türk pop dünyasının en ilham verici ve renkli karakterlerinden Nil Karaibrahimgil 2 Mayıs, 21.00’de DasDas’ta sevenleriyle buluşacak. ➡ İmza attığı şarkılar ve özgün ses tonuyla büyük beğeni kazanan Mehmet Erdem, 3 Mayıs, 22.30'da Mori Performance sahnesinde olacak. ➡ Koşan adam Mirkelam, 4 Mayıs 22.30’da 6:45 KK Ankara sahnesinde. ➡ Kendine özgü tarzıyla pop müziğin güçlü isimlerinden Gökhan Türkmen geniş repertuvarıyla, 24 Mayıs, 22.30’da IF Performance Hall Beşiktaş sahnesinde.

RAP ➡ Dünyayı, sistemi, insanı ve insani duyguları klasikleşmiş çizgiden uzak; kendine has tarzıyla anlatan Şanışer, Sokrat St ile 1 Mayıs, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş sahnesinde. ➡ Protein tozlarınızı hazırlayın! Ben Fero, gümbür gümbür performansıyla 5 Mayıs, 20.00’de Jolly Joker Vadistanbul sahnesinde olacak.

REGGAE ➡ Türk Reggae’nin öncü grubu Sattas, 4 Mayıs 22.00’de Sanat Performance Sahnesi’nde.

➡ Duman’ın solisti Kaan Tangöze, Gururla Yerli Konserleri kapsamında 15 Mayıs, 20.00’da Zorlu PSM STUDIO’da sahne alacak. ➡ Yeni albümünün turnesi kapsamında İtalyan garage rock grubu Tigers in Furs 24 Mayıs Cuma akşamı Nayah sahnesinde! Tigers in Furs'e bu özel gecede İstanbul yeraltı sahnesinden Tampon, punk rock sahnesinden Reptilians From Andromeda ve ilk albümünü yakın zamanda yayınlayan Hack The Fool eşşlik edecek. ➡ Kendine has tarzı, sahnede anlattığı hikayeleri ve dikkat çeken sahne performansları ile bilinen Hayko Cepkin, cover albümü Beni Büyüten Şarkılar Vol.1 konserleri kapsamında 31 Mayıs, 22.30’da Dorock XL Kadıköy’de.

Cosmic Gate

Deniz Tekin

SAYKEDELİK ROCK ➡ Saykedelik Rock’ı Uzak Doğu esintileri, Krautrock, geleneksel Hint ezgileri ve acidfolk'la ‘dört dörtlük’ eşleyen Japon grup Kikagaku Moyo 3 Mayıs 22.00’de Salon İKSV’de.

SYNTH POP

Ayhan Sicimoğlu

➡ Yerinde durabilene aşk olsun! Büyük Ev Ablukada, 11 Mayıs, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta sahnede olacak.

TRANCE ➡ Trance ve progressive müziğin en çok rağbet gören isimlerinden ve 2018’de Grammy’e aday gösterilen Cosmic Gate, 12 yıl aradan sonra Future Momentum’un 5. serisi kapsamında 4 Mayıs, 21.00’de Zorlu PSM’de.

Myrkur

TÜRK HALK MÜZİĞİ ➡ Duayen isim Sabahat Akkiraz, İlke Türkdoğan ile birlikte 17 Mayıs,20.30’da Antalya Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak.

David Helfgott


66

SAHNE AJANDA

MAYIS 2019

❏ Karşınızda dramatik bir tiyatro oyunu. Down sendromlu oğlunun doğumundan sonra etrafındaki insanların terk ettiği ressam bir annenin mücadelesini ele alan Gözlerin Ardından Müzikali, 1 Mayıs'ta saat 20.30'da, Artısahne Mecidiyeköy'de sahnelenecek. Bol ödüllü yapımın biletlerini tükenmeden mutlaka alın!

❏ Hepimizin biricik olduğunu ve en büyük hediyenin ise kendimizi bilmek, keşfetmek olduğunu anlatan Betül Arım, Dışarıda Hiçbir Şey Var! oyunuyla bilinçaltımızın bizi nasıl yönettiğini, kendi yaşamından hikayeler ve şiirlerle anlatıyor. Sizler de bu keyifli oyunu kaçırmak istemiyorsanız 6 Mayıs'ta Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi Müşfik Kenter Sahnesi'nde saat 20.30'da sergilenecek Dışarıda Hiçbir Şey Var oyununun biletleri tükenmeden mutlaka alın!

❏ Bir aileden üç kuşak kadının devamlı değişen ruh hallerini ve aynı evin içerisinde birbirlerine söyleyemedikleri, iç seslerinden oluşan bir dertlenme, arkada ise İstanbul... Kendilerine bir adım mesafeden anlattıkları elli senelik bir hikayeyi anlatıyor. Murat Mahmutyazcıoğlu'na 21. Afife Ödülleri’nde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü'nü ve 22.Sadri Alışık Ödülleri'nde Başak Kıvılcım Ertanoğlu'na Yılın Kadın Oyuncusu ödüllerini kazandıran Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, 2 Mayıs'ta TOY İzmir Ege Perla'da saat 20.00'de, kaçırmayın deriz!

❏ Şöhretinin zirvesindeyken bir anda kendini emekli hayatında bulan diva, yıllar sonra geri döndü, hem de dolu dolu şarkılarıyla... Kaybolmuş konser biletleri, bir hastanenin odaları, koridorları… Hastanede sırasını bekleyen bir kadın; geri dönüşün, unutuşun, kaçıp gitmenin ve başka kadınların öyküsünü anlatan Güle Güle Diva oyunu 2 Mayıs'ta saat 20.30'da Sinema Feriye'de, biletlerinizi önceden alın.

Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin

❏ Okan Bayülgen, İstanbul’a kazandırdığı yeni gösteri mekanı Dada Salon Kabarett'de seyircinin arasında, 360 derece oynanan interaktif polisiye Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası-Metres, sizleri 1990'ların sonunda eğlencenin doruklarında bir Cumartesi gecesine götürüyor. Ayrıca Okan Bayülgen'in gece boyunca soracağı 90'lar Trivia ve Malumatfuruş sorularına da hazırlıklı olun! Oyundan sonraya da kimseye randevu vermeyin! Metres, 90’lara dönüş retro gecesi 15 Mayıs, saat 20.30’da Dada Salon Kabarett’te, sabahın ilk ışıklarına kadar doyasıya eğleneceğiniz retro gecesini kaçırmayın! ❏ Sunay Akın, gösterisinde kağıt gemilerden emekli kaptanımız izleyicilerini seyir defterinin yeni sayfalarını okumaya davet ediyor. Görçek'i izleyenler, bir arada yaşama duygusunu bilginin üretilen ve yönetilen en büyük güç olduğu gerçeğinde kavrayacaklar. Sunay Akın ile Görçek, 15 Mayıs’ta Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde saat 21.00’de.

❏ Tarihte kendi dönemini yaratan hınzır bir ortaoyununa hazır mısınız? Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz’un birlikte çıkardıkları haftalık siyasi mizah gazetesi Markopaşa’yı mevzu edindiği yeni oyunu Meçhul Paşa ile beraberiz. Markopaşa’nın siyasi fırtınalar ve türlü badireler atlatarak çıkardığı 77 sayılık serüveni Meçhul Paşa, 17 Mayıs saat 20.30’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde.

❏ Büyük doktorlar delinin, takıntılının altında yatan insanı görmenin, keşfetmenin, düzeltmenin yollarını arıyor. Ya bunların hepsi zincirlerinden boşanıp aramıza karışırsa? Tak Tak Takıntı, gündelik yaşam içinde farkına varmadığımız, sıradan sandığımız küçük olayları kabuğundan ayırıp bizlere sunan ilginç bir güldürü. Tak Tak Takıntı oyunu 14 Mayıs Trump Kültür ve Gösteri Merkezi'nde saat 20.30'da sergilenecek.

❏ Shanette ile Jack'in komik hikayesini anlatan İki Bekar adlı Amerikan tiyatrosunun en ünlü komedi yazarlarından Sam Bobrick’in yazdığı tiyatro oyununda, arkadaşlarının çöpçatanlığıyla düğün davetinde aynı masaya oturunca başlıyor ve ardından bir bulut sürüsü gibi peşi sıra düşünceler... Canlı performans müzikleriyle müzikal tadında İki Bekar oyunu 3 Mayıs’ta Trump Kültür Gösteri Merkezi’nde saat 20.30’da, geç kalmadan biletleriniz temin edin!

❏ Kazananın ya da kaybedenin olmadığı bir oyun olur mu? İnsana ait olan her şeyin başlangıcı oyunla başlar. DNA Dans Topluluğu daha önce 2017 yılında Dream ve 2018 yılında Simurg’u Bulmak koreografileriyle Zorlu PSM Platinum Sahnesi’ne konuk olmuş, büyük bir beğeni ve coşkuyla karşılanmıştı. İşte kaçıranlara fırsat, DNA Dans Topluluğu, 6 Mayıs’ta Zorlu PSM-Turkcell Platinium sahnesinde 20.30’da yer alacak.


67

SERGİ AJANDA ❏ Performans sanatının ortaya çıktığı 70’ler Avrupasının isyankar ruhu ve kamusal mekanı da sık sık kullanan, manipüle eden ve değiştiren performans sanatı tarihinin tüm örnekleriyle ele alınıyor. Hector Zamora, Kalliopi Lemos, Roman Signer ve Miru Kim gibi performans mecrasını farklı şekillerde kullanan sanatçıların koleksiyondaki eserleri katılımcılarla beraber interaktif şekilde tartışmaya açılıp değerlendirileceği Performans Sanatı adlı sergi, 5 Mayıs'ta Borusan Contemporary'de ziyaretçilere kapısını açacak.

❏ İpek baskıdan fotoğrafa, üç boyutlu objelere ve farklı tekniklerle tasarlanmış eserlere yer veren Printed, izleyiciyi baskı ve çoğaltılabilir objeler dünyasına davet ediyor. 2014 yılından beri düzenlediği farklı baskı teknikleri ile üretilmiş orijinal baskı eserlere yer veren Marcus Graf küratörlüğündeki Printed sergisi 1 Haziran'a kadar Mixer'de.

MAYIS 2019

❏ Burcu Erden'in geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiği Yarının Külleri sergisindeki çalışmalardan ayrılan yepyeni dinamik bir seri ile karşımıza çıkıyor. Erden’in ilk kişisel sergisi olan Kütleyi Çağırmak'ta leke ve soyutlanmaya ilişkin araştırmalarıyla figür anlayışını dönüştürdüğü yeni işlerini ve önceki işlerinde ilgi gören küçük boyutlu ahşap insan figürü heykellerinden daha farklı, biraz daha yabani ve gergin bir enerjiyi barındırdığını göreceksiniz. Sergi 31 Mayıs'a kadar Art On Istanbul'da.

❏ Evrendeki tüm varlıklar tohumdan meydana gelir. Canlılar soylarını devam ettirirler. Fakat son zamanlardaki GDO'lu gıdalar tanrının bu yazılımını değiştirmektedir diyor sanatçı... Bu değişimlerin insan ırkı üzerinde yaratacağı tahribata dikkat çeken sergi, Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. yılı anısına ve Çanakkale Zaferi yıldönümüne ithafen gerçekleştirilecek. Tohum II sergisini, 11 Mayıs' a kadar Art Galerim Bebek'te ziyaret edebilirsiniz.

❏ Bütünü oluşturan en temel parçacıklara uzanan sorgulamalarıyla Burçin Başar'ın üçüncü kişisel sergisi Corpus'ta, tüm işlerde sorgulanan düşünce biçimi insan veya hayvan varlığından çıkarılıp, yeniden kodlanıyor. Bunu da daha fazla insan, hayvan ya da evrenin bir noktası olmaya indirgeyen Başar, bedeni soyutlaştırırken düşünceyi somutlaştırıyor. Corpus sergisi, 4 Mayıs'a kadar Karaköy Juma'da görülebilir.

❏ Bir önceki sergisinde Adorno’nun “Hakikatin yalan, yalanın hakikat gibi göründüğü dönemeçteyiz şimdi” sözünden yola çıkan ve ütopyasını gerçekleştiren Kirkor Sahakoğlu, yeni sergisinde dışa vurduğu bu kez Passion oluyor. Schönberg’in “Derine, derine, daha derine…” sözünden yola çıkarak haz ve tutku kavramlarıyla Sahakoğlu'nun Passion adlı sergisini 27 Mayıs'a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde ziyaret edebilirsiniz.

❏ İnsanın Yeni Gündemi, insan zihni, onun becerileri, güdüleri, sosyal ve doğal besin zincirleri içindeki konumlanışı ve bununla nasıl baş ettiği gibi insana dair sorular üzerine spekülatif sanatsal ve bilimsel araştırmalar içeriyor. Sergi, 25 Mayıs'a kadar Akbank Sanat'ta yer alacak. ❏ Felsefe; inanç, bilim gibi yöntemlerle bilgi üretme ve tanımlama biçimlerimiz gerçekliği tasvir etmeye çabalarken, hayata dair göreceli bilincimizin sınırlarını çizer. Günlük yaşamın artık büyük bilgi yığınları içinde belirginliğini dolayısıyla gerçekliğini yok etmeye başladığı günümüzde sanatçı kendine has üslubu içinden 'belirsiz' olana dair yeni bir bakış kurguluyor. Denge sergisini 6 Mayıs'a kadar City’s'te yer alan SK Art Projects’te. ❏ Leonardo Da Vinci, mimarlık, mühendislik, anatomi gibi alanlardaki eskizlerinden yola çıkarak savaş makinelerini ve tarihin ilk su kayağı yapıldı. Leonardo Da Vinci’nin incelikle yaptığı çizimleri ve büyüleyici eserlerini ahşaba hayat vererek yeniden inşa edilen Leonardo’nun akıl dünyasına dalmak isteyen sanatseverler 10 Haziran'a kadar Mavibahçe İzmir'de Leonardo Da Vinci İcatları sergisini ziyaret edebilir.

Türkiye’nin iPad Pro ile yapılan eserlerinden oluşan ilk dijital sergisi Çift Sayfa tümüyle sanal ortamda çizilmiş eserlerden oluşuyor. Kaan Bağcı, Ethem Onur Bilgiç, Furkan Nuka Birgün, Yıldıray Çınar, Sedat Girgin, Sadi Güran, Gökçe İrten, Eda Noyan ve Burak Şentürk birbirleriyle konuşan veya birbirini tamamlayan ikişer işini bu sergide gösteriyor. Çift Sayfa sergisi, 2 Mayıs’a kadar Kadıköy Bina’da ziyaretçilerini bekliyor.


68

VİZYON

MAYIS 2019

Tür: Korku, macera

HIGH LIFE

Dağıtım: Başka Sinema é Benjamin on, Juliette Binoche, Andr ns tti Pa rt be Ro : lar cu un Oy e katılmayı kabul Yönetmen: Claire Dennis r: Uzayda üreme deneyin va ışı çık tek n nu çlu su , kozmik ışın alan bir grup İçinde bulundukları gemi . ak ac ay Ömür boyu hapis cezası olm lay ko a. de lmak onlar için hiç caktır. 3 Mayıs'ta vizyond ya şla ba şı va sa lım etmek. Ancak hayatta ka ka m suçlular için adeta bir ölü fırtınasına maruz kalınca

LONG SHOT

Dağıtım: TME Films Tür: Aksiyon, komedi Oyuncular: Charlize Thero n, Seth Rogen, O'Shea Ja ckson Jr. Yönetmen: Jonathan Levin e Kahramanlarımız gazetec i Fred Flarsky ve diplomat Charlotte Field. Charlotte' Bu ikilinin tek ortak nokta in hedefi başkan olmaktır. sı ise Charlotte’nin Fred’in bebek bakıcılığını yapmış olmasıdır. Aşk, başkanlık olması ve onun ilk aşkı yarışında kıvılcımlanmaya başlayacak. 3 Mayıs'ta viz yonda.

POKÉMON: DETECTIVE PIKACHU

Tür: Animasyon

Dağıtım: Warner Bros. e yn Newton, Ken Watanab thr Ka , ith Sm ce sti Ju : lar Oyuncu basına 21 yaşındaki oğlu Tim ba ve r Yönetmen: Rob Letterman olu yb ka n ma od Go şekilde ortadan filminde dedektif Harry achu, babası gizemli bir Pik f İlk live-action Pokemon kti de de m Fil ar. sıv yonda. k için kolları anlatıyor. 10 Mayıs'ta viz ını lar ra ce neler olduğunu öğrenme ma n ’nu hu ac rklü ve hırçın Pik kaybolan Tim ve biraz kü

JOHN WICK 3: PARABELLUM

Dağıtım: Chantier Tür: Aksiyon Oyuncular: Keanu Reeves , Asia Kate Dillon, Ian Mc Shane, Halle Berry Yönetmen: Chad Stahels ki John Wick'in kellesine öd ül konur. Kontratı imzalay an kişiyi de öldürmüştür. gerekirken kaçması için Çoktan öldürülmüş olmas otelin müdürü Winston, Jo ı hn Wick'e bir saat avans York'tan sağ çıkabilmek verir. John Wick, New için imkanları sonuna ka dar zorlayacaktır. Film, 17 Mayıs'ta beyazperdede.

NSTERS GODZILLA: KING OF THE MO gendary Entartainment

Tür: Bilim kurgu

Dağıtım: Warner Bros. / Le Farmiga Millie Bobby Brown, Vera Oyuncular:Kyle Chandler, anı herty Rodan ve en büyük düşm a, thr Yönetmen: Michael Doug Mo i les de ca mü n a insanlığın s’ta bu defa insanlıkla ola cadelesi ise aynı zamand mü ın lar Godzilla: King of Monster tık ra ya k yü bü rah ile olacak. Bu yonda. olan üç kafalı King Ghido e geliyor. 31 Mayıs'ta viz lin ha i did teh k yü bü en da yeryüzündeki varoluşunun


69

SEYİRLİK

MAYIS 2019

FİLM

BELGESEL

Yıl: 20109 Süre: 02:17:00 Oyuncular: Beyonce KnowlesCarter, Jay-Z, Kelly Rowland Yönetmen: Beyonce KnowlesCarter Platform: Netflix

Yıl: 2018 Bölüm sayısı: 8 Oyuncular: Alexander Skarsgård, Michael Shannon, Florence Pugh Yönetmen: Chan-wook Park Platform: Blu TV

DİZİ

Homecoming: A Film by Beyoncé Belgesel, Beyonce’nin vizyonunu, fedakarlıklarını ve inanılmaz zorlu geçen hazırlık sürecini seyircilerle paylaşıyor. Homecoming, Coachella’da ana isim olarak sahne alan ilk siyahi kadın olan Beyonce’ye ilham veren Toni Morrison, Alice Walker, Marian Wright Edelman, Nina Simone, Maya Angelou, Chimamanda Ngozi Adichie ve Audre Lorde gibi Afrika kökenli önemli isimlere de yer veriyor. Beyonce hayranı olun ya da olmayın ama Homecoming belgeselini izledikten sonra etkisinden kurtulamayacaksınız.

The Little Drummer Girl

The Silence Tim Lebbon’un aynı adlı romanından uyarlanan The Silence filminde duyma yetenekleri son derece gelişmiş olan ve insanları seslerle avlayan yaratıkların saldırısı altındaki dünyada, işitme yetisini kaybetmiş 16 yaşındaki Ally Andrews ailesi ile hayatta kalmaya çalışmaktadır. Ancak gizemli bir tarikat, ailenin işitme yetisini henüz ufak yaşta kaybetmiş olan Ally'nin gelişmiş diğer duyularından yararlanmak istemesi, işleri daha da karmaşık bir hale getiriyor. İzlerken gerilimi doruklarında hissedeceksiniz.

KEŞİF Love, I S NOKTA Death&Robots

Amerikan yapımı bir dizi... John le Carré‘nin aynı adlı kitabından uyarlanan The Little Drummer Girl'de, Batı Almanya’da patlayan bombanın İsrail vatandaşlarının oturduğu bir evi hedef aldığı tespit edilir. Bir istihbarat memuru olan Joseph, Charlie isminde idealleri olan bir oyuncuyu ajan olması için görevlendirir. Bu görev ile birlikte Charlie, çifte ajan olarak hayatının rolünü kapmış olacaktır. Aksiyon filmlerin popüler ismi Alexander Skarsgård'i bir de polisye dizi de mutlaka izlemek gerek.

Korkunç yaratıklar, kötü sürprizler ve kara komedi, üçü bir arada. Tim Miller ve David Fincher imzalı Love, Death & Robots; modern, nostaljik, heyecanlı, izlemesi zevkli, birbirinden güzel kısa filmleri barındıran bir seri. Bölümleri yaklaşık 17 dakika süren bu animasyon dizisinde her bölüm farklı hikayeler içeriyor. Hemen her sahnesinde görsel şölen yaratan Love, Death & Robots dizisini ister karışık isterseniz sırayla da giderek izleyecebilirsiniz. Ama başladığınız anda kendinizi durduramayacağınıza eminiz!

DİZİ

Yıl: 2019 Süre: 01:31:00 Oyuncular: Stanley Tucci, Kiernan Shipka, Miranda Otto Yönetmen: John R. Leonetti Platform: Netflix

Yıl: 2019 Bölüm sayısı: 18 Oyuncular: Scott Whyte, Nolan North, Michael Benyaer Yapımcı: David Fincher, Tim Miller Platform: Netflix


70

YURT DIŞI

lk New fo

Pop

p Art-po

MAYIS 2019

İNGİLTERE

İRLANDA

PORTEKİZ

Take That

Tom Brosseau

Sam Smith ve George Ezra gibi müzisyenlerin ilgisini çeken henüz 18 yaşındaki genç yetenek Maisie Peters 1 Mayıs'ta Londra'da Scala sahnesinde olacak.

1996'da dağıldıklarında hayranları çok üzülmüştü ama 2005'te yeniden toplandılar, 2010'da tam kadro oldular! Grup 2 Mayıs'ta Dublin 3Arena'da olacak.

Kendisini müzikal hikaye anlatıcı olarak tanımlıyor. Folkun duayen ismi Tom Brosseau 3 Mayıs'ta Espinho Auditório Da Academia De Musica'da sahne alacak.

İSVİÇRE

p Trip ho

Blues

ock Indie r

Maisie Peters

JAPONYA

FRANSA

Jay-Jay Johanson

Efsane isim Stevie Ray Vaughan'dan miras aldığı blues stiline klarnet, ney, buzuki gibi enstrümanlar ekleyen Joe Bonamasssa, 5 Mayıs'ta Zürih Hallenstadion sahnesinde.

Rock'ın sert tonlarını saykodelik soslar kullanarak popla barıştıran ve eklektik bir tarz yakalayan Deerhoof, 7-8 Mayıs'ta Tokyo Live House Fever'da olacak.

Yaşam tecrübelerini synth süzgecinden geçirip özgün bir tarz yakalayan İsveçli müzisyen Jay-Jay Johanson, 8 Mayıs'ta Paris Café de la Danse'te sahne alacak.

AMERİKA

el Sayked

ock Piano r

ik

Deerhoof

metal y v a e H

Joe Bonamasssa

DANİMARKA

Elton John

Heavy metal müziğin en büyük isimlerinden biri, teknik açıdan da dünyanın en iyi gitar virtüözlerinden sayılıyor. Yngwie Malmsteen, 11 Mayıs'ta Pasadena The Rose'da...

Sıra dışı kişiliğiyle her zaman dikkat çeken 50 yıllık şovalye unvanlı 'beste makinesi' Sir Elton John, 18 Mayıs'ta Kopenhag Royal Arena'da sevenleriyle buluşacak.

KANADA

BaBaZuLa

use

Saykedelik müziği yerel motifler ve bağlama gibi enstrümanlarla birleştirip tüm dünyadan geniş bir hayran kitlesi edinen BabaZuLa, 18 Mayıs'ta Brüksel Ancienne Belgique sahnesinde.

Tech ho

Rap

tal e m m o Do

Yngwie Malmsteen

BELÇİKA

ALMANYA

SIRBİSTAN

Snoop Dogg

Katatonia

Blond:ish

Old-school'un en önemli figürlerinden olan ve müzikal tarzı kadar radikal tavırlarıyla da dikkat çeken Snoop Dogg, 20 Mayıs'ta Rebel Toronto sahnesinde konser verecek.

Oldukça sıkı bir tarzları olsa da yeri geldiğinde duygusallıklarını da hissettiren grup Katatonia 22 Mayıs'ta Berlin Columbia Tiyatrosu'nu sallayacak.

Yoluna Vivie-ann Bakos ile devam eden Blond:ish, 31 Mayıs'ta Belgrad Barutana sahnesini sallayacak.


71

TB

MAYIS 2019

#1970 #KRUMLIN #INGILTERE #THEYORKSHIREFESTIVAL Fotoğraf: Garry Bodenham

14 Ağustos 1970. Dönemin en heyecanlı etkinliklerinden Krumlin'deki The Yorkshire Folk, Blues & Jazz Festival'den bir kare. Organizatörler 50 saat sürecek canlı performans, 150 dönümlük kamp alanı, ücretsiz kapalı konaklama, ucuz yiyecek ve bira imkanlarıyla ülkedeki tek festival olacağını söyledi. Pentangle, Alexis Korner, Warm Dust, Fotheringay, Alan Price, Manfred Mann gibi dönemin popüler isimleri sahne alacaktı. Ancak 25 bin kişinin katıldığı festivali dev bir fırtına vurdu. Fotoğraf fırtına öncesinden. Hava koşullarından konserler seç başladı, bazı gruplar korkudan sahne almadan festivalden ayrıldı. Korktukları kadar da vardı. Fırtına başladığında gördüğünüz alan dümdüz oldu, ölümler de oldu... Öngörülemeyen fırtınanın izlerini silmek için Krumlin günlerce ekipler tarafından temizlendi.


instagram.com/efrovski

o diil de bu internet radyosu işi çok iyi oldu hee!.. yakında para bile kazanırız buradan!

oha! biliyo muydun, ankaralı namık, ankaralı diilmiş!..

nereliymiş?..

efro ya bi sıkıntı çıkmaz dimi bak?..

yok be gülüm ne sıkıntısı...

muş!..

ya bari yerli parça çalmayak, yabancı çalak. telif filan patlamasın?..

bişi olmaz diyom be güzeliim!..

...yayınımıza bob dylan ile veda ediyoruz arkadaşlar...

olsun, yine de yerli çalmayalım...

efro!!! bob dylan bize ihtarname çekmiş!..

lıve on

haftaya yine aynı saatte görüşünceye dek, esen kalın!

nası ya? hani yerli çalmazsak sıkıntı olmuyodu?..

oluyomuş demek ki!..

öpüjemmm...

bilmeyenler için çok önemli bir dipnot: hikayede yabancı olarak lanse edilen bob dylan, esasında o kadar da yabancı diilmiş. dylan, otobiyografi kitabında, büyükannesinin kars-kağızmanlı olduğunu belirtmiştir. inanmayan gugıl’a girip baksın :)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.