Back on Stage - No:7

Page 1

HAZÄ°RAN 2019 NO:6

.

#herseyealternatif

i ll a v i Fest yaz

4x4-Brek-Ece Mumay-Jehan Barbur-Mercan Dede


.

İÇİNDEKİLER

18

22

İYİ Kİ DOĞDUN BÜLENT ERSOY

KADIN PRODÜKTÖR KITLIĞI

50

YENİ BEBEKLER

JEHAN BARBUR & MERCAN DEDE

28

DOĞAYLA İÇ İÇE CAZ FESTİVALİ

59

Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Arda Aşık Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu

Haziran 2019 Sayı: 7

Aylık süreli dijital dergi

Back on Stage bir Hayhuy Ajans ürünüdür.

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul

Kapak Zeynep Kaya

İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com

Fotoğraf editörü Emre Kırdar, Emre Namoğlu

@yellow.bos

Konular editörü Zeynep Beşerler

yellowbos

Editör Çağatay Yılmaz, Gökhan Kaya

yellow_bos

Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Barış Karaalioğlu, Gizem Yıldırım, Hakan Varol, Kübra Dalman

yellowbos www.yellowbos.com

32

ECE MUMAY


PANO

. HAZIRAN 2019

Açık Radyo'nun 3 Kasım 2019'a kadar devam edecek 49'uncu yayın dönemi başladı. Yeni yayın döneminde 210 programcı tarafından hazırlanan 14'ü yeni, tam 147 program var. Kulak vermeye devam!

3

Gıcır gıcır ve çok renkli yeni iPod touch

THOR'LUK GİTAR ŞEHRİN YENİSİ Radyo üstadı Hakan Tamar, Kadıköy İstanbul kökenli bağımsız plak şirketi Tamar Records’u kurdu. Sosyal medyada duyurduğu bu harika haberin gelişmelerini merakla bekliyoruz.

Apple'ı bugünlere getiren ve müzik dünyasının kurallarını baştan yazan ürün iPod'un yeni serisi Türkiye'de. A10 Fusion işlemcili yeni iPod touch, önceki modelden iki kat daha hızlı ve üç kat daha yüksek grafik performansı sunuyor. Cihaz bu sayede VR içeriklerini çalıştırabiliyor. Bunun yanında Apple Music ve Beats 1 radyo kanalını dinlemeniz de mümkün. Yeni iPod touch 32GB, 128GB ve 256GB kapasitelerle satışa sunuldu. Apple'ın web sitesinden sipariş edilebilen cihazların altı renk seçeneği bulunuyor.

BARIŞTIK MI MONTREUX'DA İsviçre Montreux Festival Talent Awards, 28 Haziran’da başlıyor. Yerli sahnemizden etkinliğe Barıştık Mı grubu katılacak. Barış Demirel, Instagram post'unun açıklamasına şöyle yazdı: “Dünya çapında 150 grubun önerildiği yetenek ödüllerinde, ilk 15 grup arasında olmanın gururunu yaşamaktayız. Gidip konserimizi verip belki de ödülle döneceğiz.”

FESTİVAL TINDER'I

yüzde

Aşkınızı festivallerken bulabilirsiniz. Geçen ay Tinder, konser mekanları ve festivallere özel Festival Mode'u duyurdu. Festivali takip eden kişilerin birbirini görebildiği bir sistem.

73

Record Union'ın 21 Mart-2 Nisan tarihleri arasında 1500 müzisyenle gerçekleştirdiği araştırmaya göre bağımsız müzisyenlerin yüzde 73'ü mental sağlık problemleri yaşıyor.

Metal ürünler satan şirket Sandvik, rock müziğe adeta meydan okuyor. Kendini kaptırıp gitarlarını sahnede parçalayan müzisyenlere daha doğrusu… Kırılmayan, aksine etrafındakileri harap eden gitar karşınızda. Parçalanan gitarların anatomisinden yola çıkarak hazırlanan gitar, titanyum tozuyla kaplandı ve özel lazer teknolojisiyle hazırlandı. Gitarı Yngwie Malmsteen denedi, amfi paramparça oldu gitardaysa tek bir çizik yok.

15

MİLYON Google, YouTube Müzik ve Google Play Müzik hizmetlerinde 15 milyondan fazla abone ulaştığını açıkladı.

DERSİNİ AL GELİYOR! Geçen ay yayınlanan fragmanıyla tansiyonlarımızı dalgalandıran Black Mirror, 5 Haziran’da yeni sezonuyla karşımızda. 3 bölümlük sezonda Anthony Mackie, Miley Cyrus, Yahya AbdulMateen II, Topher Grace, Damson Idris, Andrew Scott, Nicole Beharie, Pom Klementieff, Angourie Rice, Madison Davenport ve Ludi Lin gibi isimler yer alıyor. Bu sezonda da yine modern dünya eleştirisi dolu.

Online kurs arayanlar digg store’da ne arasanız var! Podcast hazırlamanın incelikleri, The Ultimate Logic Pro X Music Production Bundle ya da DJ kursları ... Fiyatları 1 ila 700 dolar arası değişiyor. Biz sevdik!

Türkiye'de kadın besteci ve şarkı yazarlarını ele alan Türkiye’de Kadın ve Müzik adlı kitap yayımlandı. Osmanlı döneminden günümüze uzanan bu kapsamlı incelemenin sonunda yer alan Türkiye’den Kadın Besteciler Sözlüğü, güncel bestecilere ilişkin ayrıntılı bir araştırmaya dayanıyor. 5 yıllık çalışmanın ürünü olan kitap tam bir kaynak...


4

PANO

. HAZIRAN 2019

EVANESCENCE GELİYOR Kuruculuğunu Amy Lee’nin üstlendiği, 2 Grammy Ödülü sahibi rock grubu Evanescence, Synthesis Live turnesi kapsamında 13 Eylül Cuma günü İstanbul’da Volkswagen Arena sahnesinde hayranlarıyla buluşacak.

30

TARZ KULAKLIKLAR Kablosuz kulaklıklara dair çalışmalar günbegün artıyor. Ses kalitesini en iyi şekilde dinleyiciye aktarmanın formülleri aranıyor. Malum bluetooth ses kayıplarına neden oluyor. Bu konuda gelişmeler devam ediyor ancak tasarım konusu sınır tanımıyor. YoonJy’nin ürettiği halka küpe görünümlü kulaklık başarılı bir örnek. Günlük tarza uygun, spor görünümlü… Üstelik halkalar ses açma ve kısma görevi görüyor.

MİLYON Aleyna Tilki’nin Cornetto için çektiği Nasılsın Aşkta?, 1 haftada 32 milyonun üzerinde izlendi. Şarkının sözleri Aleyna Tilki & Ayça Tilki'ye, düzenlemeyse Ozan Çolakoğlu'na ait. Bu sayının organik olup olmadığını bilemiyoruz keza Aleyna'nın son Loft reklamı 1 haftada 2.5 milyon izlendi...

VOKALİN SESİ AVUCUNUZDA KOLEKSİYONLUK Popüler dizi ve filmlerin oyuncakları hâlâ para ediyor. Güncel seriler de çıkmaya devam ediyor. Stranger Things'in yeni sezonuna özel LEGO, Upside Down setini çıkardı. 2.287 parçalık sette 8 mini figür var. Yalnızca 200 dolarcık...

İngiliz şarkıcı ve söz yazarı Imogen Heap, son sekiz yılda geliştirdiği mühendis ve tasarımcılardan oluşan ekibiyle MI.MU adında sensör yüklü parmaksız eldiven giyiyor. Pek çok elektronik sanatçısı gibi sahnede dizüstü bilgisayarla uğraşmak yerine Wi-Fi bağlantılı bu eldivenlerle vokalin sesini ayarlamak ya da parmak şıklatarak syntheizer'ın tonunu ayarlayabilirsiniz. Profesyonelleri hedef alan bu eldivenler yaklaşık 3 bin 300 dolardan satışa sunuldu.

7/24 FİLM MÜZİĞİ Radyo devri yeniden başladı. İnsanlar playlist bombardımanından kaçmanın yollarını arıyor. Yeni keşfettiğimiz radyolardan birini sizlerle paylaşmak istedik. Yalnızca film müzikleri dinleyebileceğiniz ücretsiz online radyo istasyonu Cinemix ile karşınızdayız. İstasyon, çoğu orkestral olmak üzere düzenli olarak güncellenen film müzikleri seçkisi oynatıyor.

Bitter'i tatlıya bağladılar

Stephen King'in palyaçosu geri döndü! Kötülük, Derry'de tekrar ortaya çıkınca yönetmen Andy Muschietti, 'ezikler kulübünü' her şeyin başladığı yerde 27 yıl sonra yeniden bir araya getiriyor. Filmin oyuncuları şöyle: Jessica Chastain, James McAvoy, Bill Hader, Isaiah Mustafa, Jay Ryan, James Ransone, Andy Bean.O, Eylül'de vizyonda.

Bayramda tatlıya bağlama haberi. 1990'larda kurulan birkaç defa bir araya gelip dağılan İngiliz The Verve grubunun solisti Richard Ashcroft, Bittersweet Symphony şarkısının telif haklarını sonunda Rolling Stones'tan aldı. Rolling Stones'un Andrew Oldham Orkestrası tarafından kaydedilen 1965 tarihli The Last Time şarkısının melodisini 1997 yılında piyasaya çıkan Bittersweet Symphony adlı şarkısında kullanan Richard Ashcroft, yaşanan telif hakkı anlaşmazlığı yüzünden şarkının bütün haklarını kaybetmişti. Ashcroft parçanın bütün haklarını geri aldığını açıkladı.


BAĞIMSIZ

. HAZIRAN 2019

5

Crumb'la bitkiler, atıştırmalıklar ve diğer güzel şeyler Yeni dalga

1. .2

Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

milyon

G

Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

I can’t stay away’ diye atıştırmalıkları da işin içine katarak, duyduğum en tatlı ve masum flörtlerden birine imza atıyor. Crumb’ın grup olarak en sevdikleri şeylerden biri evlerde çalmak. Sofar New York performanslarında ne kadar oraya ait olduklarını ve keyifle çaldıklarını görebiliyorsunuz. Büyük bir mekanda konser verdikten sonra dinlenmek için birkaç ev konserini tercih ediyorlarmış çünkü evlerde çalarken yeni şeyler denemekte daha özgür hissediyorlarmış. 2017’de yayınladıkları ikinci EP’leri Locket’in üretim süreci ilk EP'deki Crumb’dan çok farklı. İlk defa bir araya geldiklerinde Lila’nın yazdığı şarkılar üzerine çalışan grup, bu işlerinde her şarkıya kişisel olarak odaklanmış. Yani karakterize bir iş birliği sonucu doğmuş. Locket, grubun caz altyapılı saykodelik şarkıları arasında başı çekiyor. Sakin piyano vuruşlarıyla başlayan şarkıda kısa süre içinde tempo yükseliyor ve minik bir synth’le birlikte Lila’nın yumuşak vokalinden bir hikaye dinlemeye başlıyoruz. Yatakta dönüp durduğu, sabaha karşı uyuyabildiği ve ne zaman yağmur yağsa kafasının bambaşka yerlere gittiği bir günü tüm sadeliğiyle anlatıyor. Crumb’ın şarkıları genel olarak kompleks ve katmanlı, türler arasında beyninizi gıdıklayan yavaş geçişlerle dolu. Locket’in videosu ise çok güncel ve tatlı bir iş, mutlaka izleyin. Mayıs’ın ortasında bir EP daha yayınlayan grupla ilgili anlayamadığım şey, şarkı yayınlama ve pazarlama stratejileri. 1 ay içerisinde önce bir şarkı, ardından önceki şarkıyla birlikte bir ikili ve sonra 2 yeni şarkı daha ekleyip dörtlü bir EP yayınlama motivasyonu, belki de bir türlü bir araya gelememelerinden kaynaklanıyor. Ya da sadece

Spotify algoritmalarında geriye düşmemek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Crumb’ın yer yer 60’lar saykodelik, aniden gevşek caz tınıları, yayınladıkları her yeni şarkıda merakımı biraz daha yükseltiyor. 2015’ten şimdiye dek, toplam 10 şarkı yayınladılar. Ve ne mutlu ki Haziran için ilk albüm müjdesini verdiler. Belki de siz bu satırları okurken yayınlanmış olacak. Bu dörtlü Salon İKSV’ye çok yakışır. Bir konser müjdesi gelene kadar müzikleri kadar baş döndürücü artwork’lerinin ve videolarının peşinde olalım, çünkü Crumb patlamaya yakın yumuşacık, saykodelik bir bomba. Ve şanslıyız ki, insanlık için küçük, biz alternatif müzikseverler için büyük bu hadiseye naklen tanık olabileceğiz.

TEKNOLOJİ ZAMANINDA AŞK

eçen yaz Küçükkuyu’da geçen olağanüstü sakin birkaç günde dinleyecek sakin şarkılar ararken Crumb’ın Plant'ine denk geldim. Masalsı sound’u ve basit ama bir o kadar temiz şarkı sözleriyle beni anında ele geçirdi. Bir süre sonra, yorucu ve boğucu bir günün akşamı çalma listemden tesadüfen önüme düşen Locket, imdadıma yetişti. Bir şekilde hayatınıza dokunduğunda çiçekler açtıran, iyileştiren grupları bir araya getirme isteğiyle doluyum. Bu yüzden Crumb’la ilgili konuşmak zorundayız! Crumb’ın temelleri, grubun şarkı yazarı ve vokali Lila Ramani’nin liseden beri yazdığı şarkıları çalmak üzere, 2015’te Boston Tuft Üniversitesi’nde atılmış. Grubun diğer üyeleri basta Jesse Brotter, synth ve klavyede Brian Aranow, davulda Jonathan Gilad. Okul arkadaşı olan dörtlü o yıllarda 4 kişiyle daha paylaştıkları evlerinde birlikte yaşamış ve evde mütemadiyen müzik yapmışlar. Dörtlünün bir grup olduklarını hissetmeye, Crumb’ın müziğinin olgunlaşmaya başladığı 2016'da Lila ve Jesse okulu bitip New York’a taşınmış. Boston’da iyi bir müzikal scene’le çevrelendiklerini ve çok şanslı olduklarını her fırsatta dile getiren Lila, yine de orayı hiçbir zaman evi gibi hissetmediğini söylüyor. Bu yüzden okul bittiği gibi soluğu New York’ta almış. 2016’da çıkardıkları 3 şarkılık ilk EP’leri Crumb için, 11 dakikalık sisli ve masalsı bir yolculuk. Caz davul, synth sound, saykadelik gitar soloları ve Lila’nın yumuşacık vokali, dünyada alternatif sahnede eksik kalan bir boşluğu muntazam bir şekilde dolduruyor. O boşlukta iyi müzik katman katman incelikle işlenerek, Crumb’ın organik ve sağlam sound’unu oluşturuyor. EP'den sonra Crumb için olaylar, onların tamamen dışında gelişmeye başlamış. Sadece sevdikleri şeyleri denemek için bir araya geldiklerini ve bu projenin böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmediklerini söyleyen Brian, tevazu gösteriyor. İnternette müziklerini dinleyen insanlar ve mekanlar, onları yaşadıkları şehirde çalmaya ne zaman geleceklerini sormak ve konser programı yapmak için mesajlar göndermeye başlıyorlar. Onlar Crumb’la yaptıkları şarkıları canlı performanslarda insanlara çalacaklarını düşünmemişler bile. Bu da aslında bizi müziklerindeki su içmek kadar normal ve gerekli hissettiren sadeliklerine getiriyor. 2017’de yayınladıkları single Plants’i gün batımına doğru tek başınıza olduğunuz ve kafanız dertlerinizle meşgul, gözleriniz dolu bir akşamda dinlemenizi tüm kalbimle öneriyorum. Lila bu şarkıda çimlere uzanmış, daha önce tatmadığı bir kutu içeceği denediğinden bahsediyor. Uzun ve bitmeyecekmiş gibi gelen bir günde, muhtemelen çok hoşlandığı birinin yanında ve o gün okula gitmesi de gerekmiyor. ‘Tell me something sweet / And I won’t stay away/ Bake me up a treat / And

‘Sağa kaydırıp geçemediğiniz durumlara şarkılar’

PLAYLIST

We Might Be Dead By Tomorrow – SOKO Locket – Crumb Toothpaste Kisses – The Maccabees My Kind Of Woman – Mac Demarco My Golden One – La Luz Perfect Shirt – Fox Academy Hard on Love – Allah-las Breakfast in Bed – Sugar Candy Mountain Love Forever – Babe Rainbow Real Love Baby – Father John Misty


6

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

Ece ULUSUM

'Karanlık sözcüğü çok üstüme yapıştı'

M

üziğini duyar duymaz kayıtsız kalamadığım, beni hem sözleriyle hem de sound'uyla içine çeken bir müzisyen Brek. Dergide onu dinlerken hepimizin aklına trajikomik bir dünyanın son günü senaryosu geliyor... Geçen yıl teklilerin ardından Mikrodalga Sörfü ve İngilizce albümü TV Juice'yle karşımıza çıktı. Bu yıl da ÖLÜPOP'u yayımladı. Farklı sesleri sentezlediği, şarkı sözlerinin kendisinin de söz ettiği gibi kara mizah ögelerinin yer aldığı bir albüm. BoS'un favorilerinden. Bolca sahne performansı dilediğimiz Brek sorularımızı yanıtladı. ❏ Bu albüm kişisel sancılarından doğan bir albüm mü? Karanlık hislerinin dışa vurması mı? Aksini çok mümkün görmüyorum açıkçası. Kendi aptallıklarımla barışmaya çalıştığım, en azından ona sırtımı dönmediğim bir albüm oldu ÖLÜPOP. Karanlık sözcüğü çok üstüme yapıştı bu sürede ama üslubun alaycılığının üzerinden atlamayalım isterim hemen. ❏ Albüm kapakların çok güzel gerçekten. Karar verme ve hazırlanma süreci nasıl oldu? Teşekkür ederim. Hissine ve gözüne güvendiğim arkadaşlarıma derdimi anlattıktan sonra koşulsuz şartsız teslim oldum diyebilirim. Mertcan Mertbilek’e buradan teşekkür ediyorum. ❏ Prodüktör bakış açısına sahip olmak müzikal kariyerinde kararlarını nasıl etkiledi? Tüm kompozisyon, kayıt ve prodüksiyon sürecini son derece öznel bir noktaya çekebilmemi sağladı diyebilirim. Tabii ki bu derece öznel bir yerden yaklaşmak, daha objektif kararlar verebilmemi de engelliyor. Ama olsun, bu benim oyunum. ❏ Parçalarında 8-bit sound’lar da var yanılmıyorsam çan sesi de var. Doğal ortam sesleri kullanıyor musun? Sürekli yeni ses

arayışında olan müzisyenlerden misin? Sürekli yeni ses arayışında olduğum söylenemez. Arayışında olduğum şeyler metodun kendisinden ziyade, o metodun hizmet ettiği resimler oluyor genelde. Hayal ettiğim sesleri bulamazsam, sentezlemeye çalışırım. Bugüne kadar doğal ortam sesleri (Eğer kastımız ambiyans seslerse) pek kullanmadım. ❏ Albüm isimlerine karar verme sürecin nasıl oluyor? ÖLÜPOP ismine nasıl karar verdin? Bir anda aklıma düşüveriyor albüm ismi, çok uzun bir arayış olmuyor. ÖLÜPOP da öyle oldu. Ne dersek diyelim, yaptığım şarkılar pop formunda. Alışılagelmiş bir tarafı var. İçerikte de bolca ölüm mizahı yaptım. Çok basit bir matematikle ikisi bir araya geldi. Yeterince kışkırtıcı olduğunu düşündüm. ❏ Dünyanın son günleri, apokaliptik bir evrenin sound’u ve şarkıları diye bir liste olsa ÖLÜPOP’u kesinlikle listeye alırdık. Sen ne dersin, öyle bir havası var mı albümün? Neden olmasın, başka neler/kimler olurdu listenizde acaba? Heyecanla playlist'inizi bekliyorum. ❏ Bir röportajında albümünü geceleyin bir gül bahçesine benzetiyorsun. Aynı

2019 ÖLÜPOP

43.000 Spotify geçen ayki dinleyici sayısı

BREK

isimde Spotify’da bir playlist’in var. Gece gül bahçesi senin için neyi ifade ediyor, hangi duygulara karşılık geliyor? Gül, tıpkı ölüm gibi güçlü bir imge. Romantik. Gül ile aşkı da selamlayabilirsiniz ölümü de. Kişisel olarak, çocukluğumla doğrudan bağlı noktaları var. Geceleyin, Ay ışığı altında, bir gül bahçesinde tek başına yürümek benim hayatımın bu döneminde sahiplendiğim estetik algının merkezine tekabül ediyor. ❏ Brek senin ürettiğin bir kimlik. Berk kimliğinle örtüşüyor mu yoksa çatışmalar oluyor mu? Berk diye bir şeyden bahsedemem. ❏ İngilizce parçalar yapacak mısın yoksa Türkçe mi devam edeceksin? İki dilde de parçalar yaparım diye düşünüyorum. ❏ Sahne performansına ekleyeceklerin olacak mı? Dekor, ışık tasarımı, kostüm vs... Zaten bu olabildiğince üstünde durduğum bir konu. Sahnede gerçek bir insan gibi hissetmiyorum, bunu destekleyecek her türlü ögeyi de oraya taşımaya çalışıyorum. ❏ Yazın neler olacak? Yazın Ege ve Akdeniz’i gözümle görebildiğim sahnelerde müzik yapmak istiyorum ama henüz somut bir gelişme yok.


RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

7

'Yan flüt, dilsiz kaval ve ney çaldım' Zeynep BEŞERLER

71.000

Kum

Spotify geçen ayki aylık dinleyici sayısı

Melis Güven

H

em harekete geçirici hem de dinlendirici bir sese sahip. Yaşamınızdaki hayal kırıklıklarının yanı sıra "Kalkın kendinize gelin" diyor şarkılarında. Dinleyenlere güç veriyor adeta.. Geçtiğimiz yıl Hiç Olmuşsun teklisiyle dikkatleri üzerine çeken Melis Güven, işler yapıyoruz. Beni ses eğitimi bölümüne yeni çıkardığı Kum ile yaza merhaba diyor. almadılar, yeterli görmediler. O yüzden aldığım Güven'le yeni çıkardığı teklisini, kliplerindeki eğitimin şu anda yaptığım işe katkısı olduğunu detayları ve ilerideki projelerine uzanan keyifli düşünmüyorum. bir sohbet gerçekleştirdik. ❏ Peki düet yapma hayaliniz var mı yani ❏ Son tekliniz Kum, Epic İstanbul farklı bir tarzla çıkış yapmak gibi? etiketiyle çıktı. Hiç olmuşsun ve Zaman Şu an düşünmüyorum. Eren ile yola devam kadar başarılı olacak mı yoksa onları ettiğim için düşünmüyorum. Elbette iyi geçecek mi? bir teklif gelirse değerlendiririm. Bana geçecek gibi geliyor. Yaz geliyor, hem ❏ Teklilerle yola çıktınız. bir yaz şarkısı olduğu için hem de daha ritmik Albüm geliyor mu? bir şarkı olduğu için insanların daha çok Evet, yakın zamanda yeni beğeneceğini düşünüyorum. bir tekli daha çıkacak. Sonra ❏ Klip de çıktı. Hikayesi yok, doğa ve siz EP çalışmasına başlayacağız, varsınız. Neden böyle bir klip çektiniz? akabinde de albüm olacak. Şile’de çekildi klip; aslında hikayesi de var. ❏ Hiç Olmuşsun şarkınız Hikaye derken aslında uzun uzadıya bir şey Hakan Muhafız'da yer aldı. değil. İki elbise ile iki kadını anlatmak istedik Müzikal kariyerinize nasıl açıkcası. Birisi daha depresif iken, diğeri ise bir etkisi oldu? daha canlı, daha hayattan zevk almaya çalışan Şarkının bilinirliği baya bir kadın. Hiç Olmuşsun'da da benzer bir arttı. Geri dönüşler çok oldu. durum vardı sanırım. Epey memnunuz. Çok yeni ❏ Şarkılarınız deep house ve house bir şarkıydı ve birilerinin türündeyken, Kum daha çok elektropop destek olması gerekiyordu. tınılarında. Sound'unuzu keşfetme Bu, Çukur'da çalan şarkılar yolculuğunuz nasıl ilerliyor? Top50'ye giriyor gibi bir Eren Erdol ile çalışıyorum Outsider'dan durum. O anlamda da Netflix beri. Tüm parçaları beraber yaptık. Altyapıları platformundaki ilk Türk Eren hazırlıyor. Şarkılar hazırlandıktan sonra dizisinde yer alıyor olması ve bana geliyor. Ben üzerine bestesini ve sözünü bunun üzerine çok fazla playlist yazıyorum. yapılıyor olması çok farklı açılar ❏ Etle tırnak gibisiniz aslında... kazandırdı. Evet, evet... 13 yıldır çalışıyoruz. Şarkılar ❏ Sizi dinlerken sesinizi ne kadar yavaş olursa olsun bir ritme ihtiyaç Göksel'e benzettim. Durgunluk ve o duyuyor. Eren şarkılara hareket katıyor. yumuşaklık. Hiç benzeten oldu mu? ❏ İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Ses olarak değil de tip olarak benzetenler Konservatuarı mezunusunuz. Okul oldu. Sesimi benzeten olmamıştı, çok ilginç. zamanlarınızdan bugünlere gelişinizi ve ❏ Son olarak yazma sürecinizde size neler konservatuarın size ne gibi faydaları oldu? yardım ediyor? Nelerden ilham alıyorsunuz? Güzel sanatlar geçmişim de var. Müzik Hikayelerimden yola çıkıyorum. Bir kitaptan eğitimi almaya lise yıllarımda başladım. Bu ilhamla yazdığım şeyler de oldu. Şu anda işin eğitimini alıyor olmak önemli ve iyi bir dinlediğiniz şarkılarda kendi ve arkadaşlarımın şey. Bir yandan da kötü çünkü Türkiye'de hikayeleri yer alıyor. Evi zaten stüdyo gibi konservatuar okumak çok zor. Piyasada kullanıyorum. Şarkılarımın hepsini evde da okullu olduğunuz için çok ön yargılı yazıyorum, çalışma masamda. Bir de tasarım yaklaşılıyor. Derinine girersem... (Gülüyor) markam var, Mon Design adında. Objeler Bu işten çok muzdaribim. Müzik eğitimi yapıyoruz kuzenimle. alarak çok iyi nota okumayı öğreniyorsunuz. ❏ İlham üssünüz eviniz sanırım. Mesela piyano çalmayı biliyorum, yan flüt Evet. Evim, küçük balonum. de çaldım. Hem klasik batı eğitimi hem de Türk halk müziği eğitimi aldım. Dilsiz kaval ve ney çaldım. Bunların hepsinin yaptığınız işe katkısı büyük. Kulağınızı geliştiriyor. Fakat Eren ile yaptığım işte katkısı oldu mu, onu tam bilmiyorum. 2019 Onunla daha çok yazı üzerinde


8

ELEŞTİRİ

. HAZIRAN 2019

Arda AŞIK

3

TİKTOK DESTANI

8 derecelik bir yaz akşamı, akrabanızın yazlığında uyutmayan saat sesi, Amerikan çizgi dizisi The Simpsons'ın Kesha'yı Kesha yapan parçasını bir bölüme mahsus kullandıkları intro ya da Smackdown'ın underrated ismi MVP'nin ringe çıkarken kullandığı rap şarkısı. TikTok deyince 80'ler ve 90'lar neslinin aklına gelen bunlardı. Taa ki 3 yıl önce Çin'de Douyin ismiyle kurulup akabinde bir virüs gibi dünyayı etksi altına alan ve bizi teğet geçmeyen TikTok uygulaması hayata geçene kadar. Kimimiz belki TikTok videolarına maruz kalıp cringe yaşamışızdır ya da birilerine sorup soruşturmuşuzdur uygulamayı. Belki de indirip kullanmayı denemişizdir ya da halihazırda kullanıyoruzdur. Kim bilir... Ancak bir gerçek var ki TikTok hayatımızı en azından bir pasif içiciymişiz gibi etkiliyor. Kaçırma korkusu sosyal medyanın yarattığı, çağın hastalığı. Sanki herkes bir konserin, plaj partisinin ya da festivalin, kısacası bir şeyin parçası; siz biz hariç! İşte TikTok bu açığı çok iyi değerlendiriyor. TikTok 'bir şeyin' ta kendisi. Bilmeyenler için kısaca uygulamayı açıklayalım: Arkadaki şarkıya çoğu zaman dans ve ağız hareketleriyle eşlik edilen bir 15 saniyelik video paylaşım platformu. 15 saniye olmasının sebebi ise müziklere telif ödememek. Bir müzik parçasının telife tabi olmaması için kullanılan maksimum süre. Geçen yıl 500 milyon kullanıcıyı aştılar.

Olmazsa olmaz araçları var: Filtreler, ses arama, düet yapma, hashtag, mesajlaşma ve yorumlama. Üstelik bedava. Hashtag'ler Twitter'dakinin aksine bir haber yakalamak için değil, bir şaka gibi eğlenceli bir akımı ya da challenge'ları bulmak için kullanılıyor. TikTok'ın da fenomenleri var. ÖNERİLENLER Ve tabii alışagelmiş sosyal medya mecralarına göre önde olduğu konular. Örneğin Twitter, insanların birbirlerini takip etmesinin temel olduğu bir platformdu. Ardından kullanıcıları kategorize eden algoritmalarla her bir birey için koza haline geldi. Herkes sadece görmek istediğini(!) görüyordu. Aynı durum Instagram, YouTube ve Facebook'ta da baş gösteriyor. En basitinden, üyelik açtığınız anda karşınıza önerilen insanlar çıkıyor. TikTok'ta ise tertemiz bir sayfa açılıyor, üzerinde yazan şey ise "Sizin için." Etkileşim kurduğunuz videolara dayalı algoritmik bir özet akışını temel alıyor. Asla materyalin dışına çıkmıyor. Aşina olduğunuz paylaşım ve kişilerle dolu bir çöplük değil. Her tarafı keşfet yüzüyle döşeli bir Instagram gibi, viral tweet'lerden oluşan bir Twitter gibi. Arkadaşınız olmadan size gönderiler sunan bir Facebook gibi. Küçük kullanıcılar da büyükler gibi oldukça bulunabilir. Çok fazla etkileşim, arkadaş gerekmiyor. Ya da çok güzel olmanıza gerek yok. Bu partiye herkes katılabilir.

VİRAL SİLAH TikTok sadece dijital hayatı değil, müzik endüstrisini de değiştireceğe benziyor. Dünyanın en hızlı büyüyen uygulamalarından olan TikTok müzik üzerine kurulu. Yani ünlü olmak isteyen bir yarı profesyonel müzisyen için adeta biçilmiş kaftan. İngiliz dancehall ve Afrobeat sanatçısı RudeBone, platformda bir challenge başlattı ve Bandana şarkısı hatrı sayılır bir üne ulaştı. Abone sayısı 4 haneli rakamlara bile ulaşamayan, YouTube'daki tıklanması 10 binleri aşamayan müzisyenin Bandana videosu yarım milyona yaklaştı. YouTube'daki bir yorum ise her şeyi özetliyor "TikTok'ta duyup da bu şarkıyı seven bir başkası var mı?" Rapçi ikili I Love Friday'in Mia Khalifa'ya attığı diss TikTok'ta akım haline geldi ve grup adını duyurdu. Lil Nas X'in Old Town Road parçası Amerika listelerinde zirveyi bu platform sayesinde gördü. ÇAKMA SPOTIFY Şarkılara telif ödemeden dev haline gelen uygulama, endüstriyi değiştirme yolunda hızla ilerliyor. Platformun çatı şirketi ByteDance, Spotlight adlı bir uygulama hayata geçirecek. Sanatçılar şarkılarını yükleyecekler, tıpkı Spotify gibi. Universal Music, Sony Music ve Warner Music'in başını çektiği şirketlerle yaşanan telif pürüzü de ortadan kalkınca, TikTok ve müzik endüstrisi arasında hiçbir şey kalmayacağa benziyor. Biz şimdilik cringe yaşamaya devam edelim.

TikTok uygulamasının da fenomenleri var. Çoğumuz onları takip etmese de tanıyor. Karşınızda Tiktok ünlülerinden bir kuple. TikTok kısa video mobil paylaşım uygulamasının sahibi Bytedance firması, kendi akıllı telefonunu geliştirmeyi planlıyor.

500 .

milyon

2018 verilerine göre Tiktok'un aylık kullanıcı sayısı 500 milyon.


GÜNCEL

K

. HAZIRAN 2019

MARSHMELLO İSTANBUL'DA!

onserlerden konser beğenin! Geçen yıl The Chainsmokers, Lost Frequencies, Mahmut Orhan ve DJ Funky C'nin performansları ile müzik severleri dans ettiren festival, bu yıl ikinci kez düzenleniyor. Electric Playground Festivali, Epifoni ve Charm Music organizasyonuyla yeniden müzikseverlerle buluşuyor. Festival, Marshmello ve Kungs’u 3 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’a getiriyor! Daha önce Dotcom adı altında müzik yapan Chris Comstock, tarz ve isim değiştirerek karşımıza Marshmello adıyla çıktı. Marşmelov şeklindeki beyaz kaskı, siyah çarpı işaretli gözleri ve kimileri için korkutucu kimileri için ise sempatik gülüşüyle dünyaya adını duyuran bir müzisyen olarak ünlendi. Hem yapımcı hem de DJ olan Marshmello, kendi yüzünü mümkün olduğunca gizlemeyi tercih ediyor. Ancak sonradan bu kişinin Comstock olduğu ortaya çıkıyor. Yine de maskesini asla çıkarmıyor. Yalnızca müziğini ön plana çıkararak yarattığı ‘Marshmello’ markasını büyütmeye ve listelerde üst sıralara yükselmeye devam ediyor. Marshmello konuyla ilgili, “Kaskımı çıkarmıyorum çünkü şöhret istemiyorum. Buna ihtiyacım da yok. Yalnızca insanların iletişim kurması için olumlu şeyler yaratmaya çalışıyorum” diyor. Marshmello, geçen iki yılda, altı rakamlı gecelik ücretlerle, Bastille ve Selena Gomez ile yaptığı crossover'larla yaklaşık 44 milyon dolar kazandı. Parodi bir yemek programı olan Cooking with Marshmello ile hazırladığı YouTube kanalı, artık her ay 250 milyon izlenme ve ortalama 1.4 milyon yeni abone sayısına ulaştı. Şimdi tam 35 milyon abonesi var. Epic Games ve People Can Fly tarafından geliştirilen dünyaca ünlü online hayatta kalma oyunu Fortnite’da konser veren Marshmello’nun canlı performansı 10 milyon kişi tarafından izlendi. Bu konseri ve maskesinin yarattığı gizemiyle birlikte dünyanın gündemine oturdu. EFSANE FRANSIZ DJ DE GELİYOR NRJ ve LOS40 ödüllerini kazanan Kungs, 21 yaşındaki genç müzisyen This Girl parçası ile dünya çapında hit oldu. Müzik listelerinde birinci sıraya yerleşti. Tommorowland, ULTRA Miami gibi dünyanın en büyük festivallerinde sahne aldı. Müzik kariyerine 5 yaşındayken ailesinin aldığı bir djembe ile başlayan Kungs, şimdi İstanbul’a geliyor!

9

FESTİVALE DOĞRU

ENTER THE MUSIC FEST

Y

az gelirken yerli ve yabancı müzik festivalleri birbirinden eğlenceli ve renkli programlarını açıklamaya başladı. Kurulduğu günden bu yana yerliyabancı sanatçılarla ses getiren konserlere ve festivallere damgasını vuran Epifoni, 2019 yaz sezonunu muhteşem bir festival ile karşılıyor: Enter The Music Fest'19. Festivalde kimler yok ki... 1990'lı yılların başında kurulduğu günden beri, Türk rock tarihine adını altın harflerle yazdıran Duman grubu ile coşacaksınız. 70’li yılların funk ve soul şarkılarını nostaljik tınılarla günümüz müziğine uyarlayarak can veren Hey Douglas ile VEYasin sizi dans ettirecek. Hazır ilk albümü Marşandiz de çıkmışken o şahane remiksler eşliğinde dans etme fikri şimdiden içinize işlemiş olmalı... Türk rap/ hip-hop müziğinin en popüler isimlerinden biri olan, sosyal medyada gündemden düşmeyen ilginç şarkı sözleri ve renkli dünyasıyla Ben Fero'da festivalin bir diğer ismi. Özellikle Spotify'da çok kısa bir sürede 1 milyonun üzerinde aylık dinleyici sayısına ulaşan, kliplerini 10 milyonların izlediği Ben Fero'nun sahnesine çıplak gözle bizzat şahit olmalısınız. New York Times tarafından Tanımanız gereken Avrupalı 15 sanatçı listesine giren, çok kültürlü bakış açısına sahip, Türk hip-hop’ının yükselen yıldızı olarak görülen Ezhel, hazır buralardayken kaçırmadan gidip bizzat sahneden dinleyin deriz. Ayrıca DJ Sisters'ın performansı ile açılacak olan Enter The Music Fest'19'da DJ Ali Taş, Düşdünya, Emir Yargın, Slang ve Nova Norda ile tam bir yaz festivali yaklaşıyor, biletleri tükenmeden mutlaka alın. 21 Haziran'da Enter The Music Fest'19 sizleri 2009’dan itibaren İstanbul'un merkezinde sanat, kültür ve eğlence merkezi olarak hizmet veren KüçükÇiftlik Park'ta ağırlayacak. Bu zamana kadar pek çük ünlü ismi ağırlayan, eğlence ve etkinlik mekanı denilince akıllara gelen KüçükÇiftlik Park'ta yine eğlencenin doruğuna ulaşacaksınız. Sosyal medya hesaplarımızdan bizi mutlaka takip edin çünkü bu konsere iki kişilik bilet davetiyemiz olacak, kaçırmayın deriz!


10

ALBÜM AJANDA

. HAZIRAN 2019

Ansızın Bi’ İnfilak Retro Bahar Rock Garaj 7 Şarkı, 25’

Anıl Piyancı, Kaan Boşnak Varsın Rap Basemode Records 1 Parça, 3’42’’

Ciara Beauty Marks R&B Beauty Marks Entertainment 11 Şarkı, 40’

Tyler, The Creator Igor Saykedelik Soul Columbia 12 Parça, 39’

James Barker Band Singles Only Country Universal Canada 7 Parça, 22’

Bear Hands Fake Tunes Indie Rock Spensive Sounds 11 Parça, 35’

Plastic Mermaids Suddenly Everyone Explodes Indie Pop Sunday Best Recordings 13 Parça, 49’

Kelly Rowland The Kelly Rowland Edition R&B Kelly Rowland 3 Parça, 9’ 32’’

Morabeza Tobacco Morabeza Tobacco Indie Luminelle Recordings 11 Parça, 43’

Xilent We Are Dust Brostep Monster Cat 11 Parça, 42’

The Lonely Island The Unauthorized Bash Brothers Experience Komedi Rap Netflix, Hollywood 11 Parça, 25’ Dilhan Şeşen Acıtır Yara Elektropop Sony Müzik Türkiye 1 Parça, 3’ 30’’

Yungblud Parents Emo Polydor Records 1 Parça, 2’ 52’’

Hidrogenesse Joterias bobas Art Pop Austrohúngaro 12 Parça, 41’


11

ALBÜM AJANDA

. HAZIRAN 2019

Baba Zula Kızıl Gözlüm Glitterbeat Records 3 parça, 10'

Saian Berhava Rap Guney Erkurt 6 Şarkı,19’

MaNga Süper Güçlerimiz Var DMC Rock 3 parça, 13' Logic Confessions of a Dangerous Mind UMG Recordings Rap 16 parça, 55'

Joan as Police Woman Joanthology Soul Play It Again Sam 43 Parça, 192’

Sting My Songs Pop A&M 19 Parça, 78’

Rhye Spirit Loma Vista Recordings Elektronik / Dans 8 parça, 27'

Tuna Kiremitçi Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları, Vol. 2 Garaj Pop 10 parça, 36'

Steve Lacy Apollo XXI Synth Punk 3QTR 12 Parça, 43’

October Tide In Splendor Below Death Metal Agonia Records 8 Şarkı, 43’

Elton John Rocketman: Music From The Motion Picture Virgin EMI Records Pop 22 parça, 72' Mac DeMarco Here Comes The Cowboy Mac's Record Label Alternatif 13 parça, 46'

Ramin Djawadi Game of Thrones: Season 8 Orkestral WaterTower Music 32 Parça, 119’

Biffy Clyro Balance, Not Symmetry Post-hardcore 14th floor records 17 Şarkı, 65’


12

. HAZIRAN 2019

TAKİP

BAĞIMSIZ RADYOLAR -2

Ahmet YATĞIN

60’ın üzerinde ülkeden dinlenen ve ismini İngiltere’deki bir kentten alan bağımsız platform Radio Margate; derleme müzik anlayışıyla yayınlarını internet sitesi üzerinden sürdürüyor. Afrobeat arşivcilerinden Alt-jazz koleksiyoncularına kadar pek çok deneysel orkestraya ev sahipliği yapıyor. Margate ekibinin, reggae evangelistleri, soyut elektronik müzik yapımcıları, yaratıcı müzik teknolojileriyle ilgili olan herkesle araları oldukça iyi. İlginç ve ana akım olmayan müzisyenleri ortaya çıkarmak ve olabildiğince herkese seslerini duyurmak istiyorlar. Cliff Terrace’taki stüdyolarında cuma ve cumartesi günleri 10:00-23:30 arasında, pazar günleriyse 12:00-17:00 arasında dinleyebilirsiniz. Ayrıca stüdyoları kafe içinde yer alıyor. Kuzey Denizi’ne nazır mekandan şovları izleyebiliyor olmak ise müthiş bir deneyim. Müzisyenlerin yer aldığı ve 'gig' olarak isimlendirdikleri konserleri hem yerinde izleyebiliyor olmak hem de internetten dinleyebiliyor olmak, bağımsız bir radyo için ayrıca bir fırsata dönüşüyor. Bu sayede kendilerine gelir kapısı açmış oluyorlar. Ayrıca stüdyoları kiralayabilme şansını da isteyenlere sunuyor.

Dublin Digital Radio (DDR), listemizde yer alan en gelişmiş bağımsız radyolardan biri. İsim ve logolarındaki dijital vurgusu, yayınlarına da yansıyor. Pek çok farklı müzik türüyle karşılaşabileceğiniz canlı yayınlarda elektronik müziğin üstünlüğünü sezebiliyorsunuz. Hafta sonu tüm gün yayın yapan DDR, hafta içi sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar günlere göre farklı zaman aralıklarında yayın yapıyor. Web sitesinden ulaşabileceğiniz store bölümünde tişört, çanta ve USB bellek bulabilirsiniz. Bunun yanı sıra bağış da yapılabiliyor. Ayrıca DDR bu yıl Mixcloud Online Radio Ödülleri'nde, Avrupa’daki en iyi internet radyosu ödülüne layık görüldü. Diğer yandan DDR ekibi, bu seneki LGBTQI+ yürüyüşleri için reklam ve şirketlerden uzakta bir kutlama yapacaklarını duyurdu. “Pride is a Protest” diyerek çizgilerini sağlamlaştırdılar. Son olarak geçen ay dergimize de konuk olan Christian Löffler’i Nisan ayında ağırladılar.

Belçika Kraliyet Sarayı’nın karşısındaki büyük yeşil alanın içinde ahşap bir barakada, Kiosk Radio yayın yapıyor. Bu tatlı barakada yaptıkları yayınlarla ülkenin ilk ve önde gelen müzik toplulukları olduğunu iddia ediyorlar. En iyi DJ’lerden bazıları, Brüksel’den gelenler, koleksiyoncular; haftanın her günü öğleden sonra müzik yayınlamak için bir araya geliyorlar. İnternet sitelerinden dinleyebileceğiniz yayınlarda; house, down tempo, ambient, jazz, freejazz, hip-hop, funk, soul, tekno ve elektronik müzik türleriyle karşılaşabilirsiniz. Ayrıca bas ağırlıklı ve beat'lerin ön planda olduğu deneysel müzikler de yayınlarda yer alıyor.

The Lot Radio, haftanın her günü müzikseverlerle buluşuyor. New York’ta boş bir arazide, nakliye konteynerinde yayın yapıyorlar. Yayını izlemek de mümkün. Fildişi Sahili'nde bir şehir olan Abidjan’daki stüdyolardan da yayın yapaıyorlar. New York City’nin sunduğu en iyi ve en çeşitli müzikleri yayınladıklarını ifade eden The Lot Radio yayınlarını, öncesinde instagram sayfalarından duyuruyor. İnternet sitesi üzerinden yapılan bağışlar ve yine internet sitesi üzerinden sattıkları ürünler sayesinde gelirlerini elde ediyorlar. Satın alabileceğiniz ürünler arasında çanta, tişört ve pin var. Haftaiçi 8:00-00:00 arasında ve haftasonu 10:00-00:00 arasında keyifle dinleyebilirsiniz.


13

İNSAN

. HAZIRAN 2019

'BENİM İŞİM İYİLEŞTİRMEK' Gökhan KAYA

B

alat’ın köhne sokaklarında, tozlu dükkana ilk adımımı attığımda gözüme tamiri yeni bitmiş, ışıl ışıl bir piyano çarptı. Piyanoya baktığımı gören Mustafa Bardakçı, sağ kaşını hafif kaldırıp gülümseyerek henüz tamir bitmemiş piyanoyu göstererek “O gördüğün kırık dökük piyano da öyle ışıl ışıl olacak” dedi. Kastamonulu Bardakçı, 17 yaşındayken piyano tamircisi eniştesinin yanında çırak olarak başladı işe. Herkesin evinde piyano yoktu, işsiz kalacağını düşünerek tornacı olmayı planladı ancak piyanonun zarafetine kaptırınca kendini geri dönemedi baş koyduğu yoldan. İçindeki kaygıları müzikseverler dindirdi. Ülkeye piyano ithalatı arttı, müzik okulları çoğaldı, müzisyenler de... Hal böyle olunca da Bardakçı'nın ekmek kapısı açıldı. 7 yıl sonra yani 1974 yılında İstanbul Balat’ta kendi dükkanını açtı. Balat deyince bende bir ön yargı oluşuverdi. Bizim fakir Balat’ta kaç kişinin piyanosu olabilirdi ki? Sebebini sorunca anlatıyor Mustafa Bey, “Bu semtte evim vardı. İşle evinin arası uzak olursa yapamazsın denildi. Burada dükkan kiraları da ucuz. Zaten eğer siz gerçek bir ustaysanız müşteri sizi bulur. Nerede dükkan açtığınızın bir önemi yok. Düşünün, 2 teşekkür belgem var. Biri Cumhurbaşkanlığı'ndan, diğeri ise Dolmabahçe Sarayı’ndan. Dolmabahçe’deki Abdülmecid’in 1873 Steinway piyanosu. İşlev görmeyecek haldeydi. Bir piyanoyu alırsam yapmadan geri vermem. Bu işi bitireceksiniz ve takdir alacaksınız. Diğeri de Atatürk’ün Berlin’den getirdiği tam kuyruk piyano Bechstein'iydi.” Piyanoların kalbini dinliyor, tamir edip akordunu yapıyor ancak piyano çalamıyor. Şaştım

kaldım... Bardakçı, “İşim piyano çalmak değil, iyileştirmek” diyor ve ekliyor, “Piyano çalmayı öğrenmek için vakit yoktu. Anadolu’dan gelmişiz. Ustam bana, ‘Piyanonun klavyesi sökülecek, bunlar sabaha hazır olacak’ derdi. Ben her zaman ustamın söylediğinin bir fazlasını yaptım, böylece ustamın gözüne girdim. Hedefim buydu. İyi bir tamirci takdir edilir. Rallici arabaya biniyor, arabasına bir şey olduğu zaman tamirciye götürüyor. Tamirci tutup da o arabayı rallici gibi kullanmaya çalışmıyor. Herkesin işi ayrı. Bizim işimiz de buna benzer. Siz bir iş yapıyorsanız o işte devam edeceksiniz.” Bu noktada sizlerle Cumhuriyet döneminin önemli yazarlarından olan Reşat Nuri Güntekin’in bir sözünü paylaşmak istiyorum:“Niye kitap okumuyorlar?’ demek ‘Niye piyano çalmıyorlar?’ demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelirdi. Okumak bir kitaptan alınan elemanlarla kendine manevi bir dünya yapmak, onun içinde tek başına yaşayabilmektir. Bu, ta çocukluktan başlayan uzun alışkanlıklar ve egzersizler neticesidir...” TARİHİ PİYANOLAR... Tamir ettiği piyanolar arasında en çok zorlandığı Abdülmecid’in 150 yıllık piyanosu olmuş. Bardakçı anlatırken arada duraksıyor, iç çekiyor; “Cumhurbaşkanlığı'nın ve özellikle Dolmabahçe’deki Abdülmecid’in piyanosunun tamirini aldığımda çok stresliydim. Hiçbir işlev görmeyecek haldeydi ama ben de iddialıydım. Piyanoyu alıp dükkana getirirken sigorta yaptırdım. Piyano boyaya gitti, ayrı bir sigorta yaptırdım. Bu bende büyük sıkıntı yarattı. Bir gün gözümün üstüne sürekli saçım düşüyor gibi görmeye başladım. Elimi gözüme atıyorum bir şey yok. Doktora gittim ve

Bardakçı Ailesi'nin yıllardır çalıştığı dükkanının önü. Sevgili Mustafa Bardakçı Balat'ın sakinliğine alışmış, mahalle de onun piyano tınılarına...

durumu anlattım. Doktor da benim sıkıntıdan zona geçirdiğimi söyledi. Zaman zaman buna benzer durumlar yaşadım. Fakat yaptığım işin sonunda durup düşünüyorum; ‘Ben bu piyanoyu aldığımda ne haldeydi, şimdi ne halde’ diye... İşte bu bendeki tüm sıkıntıyı alıyor ve gurur kaynağına dönüşüyor." Bardakçı, ekmek parası kazanmak için çıktığı bu yolda tamamen aşka dönüşen meslek hayatı boyunca birçok başarıya imza attı. Türkiye’de tamir edip Viyana’ya giden piyanolardan tutun, Melih Kibar, Anjelika Akbar gibi isimlerin piyanolarını da tamir etti. Bardakçı, Balat’taki dükkanında 3 oğluyla birlikte hizmet veriyor. Hem piyano tamir eden hem de akord yapan Bardakçı, bu konuda Türkiye’de rakip tanımıyor. Bir piyanonun bozulması aynı insanın hasta olması gibidir. Halsiz ve kırgın bir köşede size bakar. Tuşlarına bastığında eski tınılarının yerini sanki bir öksürük alır. Bana hep öyle gelmiştir. Bardakçı'nın haftalarca baktığı, tüm parçalarını ayırıp ince ince temizlediği piyanolar sanki hayata geri döndürülüyor. Bu tür işlere saygım her zaman büyük. Bardakçı ve oğulları çok yaşasın, piyanolar da uzun ömürlü olsun.

Mustafa Bardakçı

12.000 Bir piyano 10 bini hareketli olmak üzere 12 bin parçadan oluşuyor.


14

BÜLTEN

. HAZIRAN 2019

W

I

S

H L

IK Multimedia iRig Pads MIDI pad kontrol cihazı 1.411 TL

Radio masa lambası 630 TL

Etsy pin 60 TL

I

Funko Deadpool Bob Ross figür 119 TL

Fender Monterey siyah bluetooth hoparlör 3.096 TL

Warm Design vazo 325 TL

S

T

Kaft baskılı tişört 70 TL

Merimade ananas çanta 100 TL

Maxi Poster Rick And Morty Where Are My Testicles - 30 TL

Overdot Mustafa Kemal Atatürk çerçeveli poster 89 TL

Smaller Studio kupa 60 TL

Pinhole süs 150 TL

Fender Harmonica Blues Deville F mızıka 275 TL


15

LİSTE

. HAZIRAN 2019

TOP 10 DİJİTAL KAZA

2

Damla KAAN

Demet Akalın dürüstlüğüyle linç yiyenlerden! Ayağına cam batan şarkıcı ayağının fotoğrafını paylaştı, ayaklarının büyük ve damarlı olmasından dolayı takipçi bu ayağın ona ait olmadığını söylemişti. Hatta eşi Okan Kurt’a veya Bülent Ersoy’a ait olduğunu iddia eden birçok kişiye cevap olarak “Okan’ı topukları benden güzel, bebek gibi. Hira’nın topukları gibi. Bülent Ersoy’un ayaklarına benzettiler. Doğrudur benzer, ben onun kızıyım. Millet Instagram’da fotoşoplu fotoğraf paylaşıyor, onu sevmiyorum. Hatta ayağıma gelen yorumlar üzerine arkadaşlarım “Fotoğrafı silsene” dedi, silmedim” demişti.

1

Aleyna Tilki

Ülkemizde sosyal medya kazalarıyla meşhur olan isim Aleyna Tilki. Artık birçok kişi bilerek bu hataları yaptığını düşünüyor. Tilki’nin meşhur 'dijital' hataları arasında oyuncak koleksiyonunun göründüğü fotoğrafta bir penisin el sallaması var. Bir de Sophie Mud’a, Frake Hagen’e ve Florence Rose’a ait fotoğrafları kendi fotoğrafı gibi paylaşmıştı.

10

Lady Gaga

Gariplerin baş tacı ünlü şarkıcı Lady Gaga’da photshop mağdurlarından... Öne doğru uzanırken sarkan kollarını ince göstermek isteyen Gaga, hemen arkasında görünen aynada yarattığı dalgalanmalarla kendini ele vermiş ve birçok kişinin alay konusu olmuştu.

9

Courtney Love

2014'te ünlü şarkıcı 8 Mart’ta Malezya’dan Pekin’e doğru uçarken kayıp olan Malezya Havayolları’na ait 370 numaralı uçağı bulduğunu iddia etmişti. Bununla ilgili olarak “Uzman değilim ama bu gördüğüm bir uçağa ve mazot sızıntısına benziyor. Dualarım #MH370’deki aileler için...” yazdı. Ancak Kolorado merkezli uydu şirketi, TOMNOD Love’ın uçağın yeri olarak iddia ettiği lokasyonda uçak olmadığını, sadece benzer tekneler olduğunu belirtmişti.

8

Rita Ora

Yoksa hayranların senin yeni parçanı aslında düşündüğün kadar merak etmiyor mu Rita? Ekim 2014’te yeni teklisinin pazarlama planı gereği Rita Ora, “Eğer bu tweet'im 100 bin RT alırsa, yeni teklimi Pazartesi yayına alıyorum” diye yazdı ancak sadece 2 bin RT alınca, tweet'i silmek zorunda kalmıştı.

Demet Akalın

4

Marry J. Bilge

Eğer insanların sizin zekanızla ilgili düşünceleri hakkında tweet atmak istediğinizde “intelligence” kelimesinin yani zeka kelimesinin nasıl yazıldığını bilmenin sizin açınızdan iyi olacağını düşünüyoruz. Yine İngilizce’de küçümsemek anlamına gelen “underestimate” kelimesinin “understand estimate” olarak yazılmadığını bilmek, yaptığınız paylaşımın ciddiye alınması anlamına gelecektir. Aynı Mary J. Blige’ın atmış olduğu tweet'teki gibi:

“Why is tha people always try to understand estimate my intelligents?! They should never do that! I haven’t been on (cont)”

3

Beyoncé

Şimdilerde Photoshop uzmanı olan Beyoncé, ilk başlarda böyle değildi. Bacaklarını inceltecek diye merdivenleri dalgalı mı göstermek dersiniz, iki bacağı arasında boşluk yaratmak için hiç de bacağa benzemeyen bacaklar yaratmak mı? Eylül 2014’te Instagram’da paylaştığı bir fotoğrafta merdivenlerden iniyordu. Her ne kadar karşımızda son derece ince bir Beyoncé olsa da bacaklarının hizasında bakıldığında merdivenlerin dalgalandığını gören birçok kişi alay etmişti.

5

Lorde

Yeni Zelandalı şarkıcı Lorde’nin yaptığı paylaşım büyük bir skandala imza atmıştı. Nisan 2018’de yaptığı bir Instagram paylaşımında kendisi küvette görünüyordur ve alnında “And i will always love you” yazıyordu. Şarkının sahibi Whitney Houston’ın 2012’de küvette boğularak ölmesini düşünmeden yaptığı bu paylaşım yüzünden birçok kişi tarafından eleştirildi. Lorde paylaşımı hemen sildi ve Instagram bu paylaşımı yaparken ünlü şarkıcının ölümünü aklına getirmediği sadece banyoya gireceği için çok heyecanlı olduğunu söyledi, herkesten özür dilediğini yazdı.

6

Bow Wow

Özel uçağım var benim! Ünlü şarkıcı Bow Wow, Mayıs 2017'de New York’a özel jetiyle gittiğine dair Instagram paylaşımı yapmıştı. Ancak bir hayranının onu bir havayoluna ait uçakta görüntülemesi sonucu gerçek ortaya çıkmıştı. İnternet artık her şeyi görüyor maalesef...

7

Chris Brown

Yine bir Bow Wow vakası. Üstelik bu sefer yanında Chris Brown da var. İkili alkollü olarak limuzin kullandıklarını anlatan tweet'leriyle büyük tepki gördü. Birilerinin Bow Wow ve Chris Brown’a içki içerken araba kullanmanın ve bunu Twitter’da paylaşmanın akıllıca olmadığını anlatması lazım değil mi?


16

. HAZIRAN 2019

YAKIN TAKİP

Kolaj: Çağatay YILMAZ


17

YAKIN TAKİP

. HAZIRAN 2019

RAMMSTEIN KIŞ UYKUSUNDAN UYANDI Arda AŞIK

S

eveni fanatik, sevmeyeni 'anti' olan bir grup Rammstein. Şarkıları, klipleri, sahne şovları ve görsellleri ayrı bir olay. Yine bir Alman olan Richard Wagner'nın ortaya attığı 'gesamtkunstwerk' kavramını karşılıyorlar. 17 Mayıs'ta çıkan Rammstein adlı albümlerinin ilk teklisi Deutschland'ı, Avrupa müzik gündeminin tam ortasına bir kliple oturttular. Kısa film dersek daha doğru olur. Klip şarkıya eşlik etmiyor, şarkı klip için bir fon müziği niteliğinde. Sözler her ne kadar sade olsa da ifade ettiği duygular oldukça karmaşık. Adeta tarihle bir yüzleşme. Klibe gelmeden önce Rammstein neden bu kadar seviliyor onu irdeleyelim. Keza bugün Google’da hâlâ en çok arananlarda şu karşımıza çıkıyor: Rammstein neden çok ünlü? Müzikalite olarak bakarsak, onlar tam bir riff canavarı! Grubun gitaristleri Richard Krispa ve Paul Landers’ın kendine has tarzlarının bu etkisi özellikle Sonne, Du Hast, Deutchland'da hissediliyor. Vokal ve enstrüman yeteneklerinin yanı sıra tek bir müzik türüne sıkışıp kalmamaları farklı kitlelere ulaşmalarını sağladı. Rammstein’ın müziğinde endüstriyel heavy metal, tekno, groove, rock’n roll gibi pek çok farklı tını var. Böylece 20 yıldan uzun bir süre boyunca Rammstein taze kalabildi. İlginç ama katılmadığımız teorilerden biri de şu: Şarkıları Almanca olmasaydı sevilmezdi. Almanca’nın kaba bir dil olarak nitelenmesi artık klişe bir yargı ama bu dilin metal müziğe yakıştığı kesin. Dilin kendine has bir şiirselliği de var keza anlamına bakınca aynı hisleri almak güç. İşte Sonne’den bir bölüm, “Bir, güneş geliyor. İki, güneş geliyor. Üç, o en parlak yıldız. Dört, güneş geliyor...” Lindemann’ın sesi ve grubun Alman kara mizahını unutmamak gerek. Yağ tulumundan kıyafetler, devasa dildolar... Grubun mizahı besteleri ve sözlerinde de hissediliyor. Eşsiz tarzları? Du Hast kliplerinde maskeler, iğneler, ateşe verilen insanlar gibi oldukça çarpıcı görüntüler vardı... 90’ların yumuşamaya başlayan pop

51 milyon .

Deutschland klibinin YouTube'da izlenme sayısı

müzik ortamında MTV’de bu klibin yayınlanması oldukça ses getirmişti. Tüm bu görüntülerin provokatif olduğu kesin ama insanlık tarihinden de uzaklaşmadı. Rammstein tartışmalı konulardan hiç kaçınmadı aksine üzerine gitti. Militarizm, BDSM gibi konseptleri kullandılar. Grubun sahneden devasa bir dildoyla seyircisine konfeti yağdırmışlığı da var, BDSM ilişki canlandırması da. Amerika’da 1999'daki bir konserlerinde tutuklanmışlardı. Grup bu durumu pek önemsemiyor. Keza Deutchland klibinde Nazi Almanyası'nın toplama kampında idam edilenleri görüyoruz. Kan, ateş, patlamalar, BDSM, yamyamlık, koşu bandında keyboard çalan bir adam... Sahnelerinin müzikal olduğu kadar çarpıcı bir teatral tarafı da var.

YENİ ALBÜME DAİR

En son, Deutschland teklilerinin klibiyle gündeme tekrar oturmayı başardılar. Öncesinde grupla aynı adı taşıyan son albümlerinden biraz bahsetmekte fayda var. Albüm yayınlanmadan Universal Music Group'un İstanbul Maslak'taki ofisinde, yeni albümü adeta bir ayin yaparcasına dinledik. Orta boyutta bir oda, ellerde bira. U şeklinde bir koltuk. Aramızda Rammstein ve türlü gruplarla takılan DJ Nikki Wild. Albüm için söylenecek şeyler kısa ve öz aslında. Grup elektronik tınılarla zamanı yakalamaya devam etmiş hatta ötesine geçmiş. Coşku hiç bitmiyor, koro sesleri parçalara eşlik ediyor. Slow parça da yok değil tabii. Rammstein'ın turnesi çok güzel olacak gibi! Deutschland klibine gelirsek... İçeriğinde epey gönderme ve ve tartışmaya çok açık yorumlar da var ancak klip, YouTube'da yoruma kapalı. Biraz irdeleyelim. Perde, Romalı askerlerin ormandaki yürüyüşleriyle açılıyor. Bu, İmparatorluk'un Cermanya'ya son akınlarını temsil ediyor. Aralarında ise elindeki kellesiyle siyahi bir kadın. Ardından klipte neler göreceğimizin habercisi birkaç kesit çıkıyor karşımıza. Roma, Haçlı Seferleri'ne başlıyor ve bahis dövüşü başlıyor. Kapışanlar ise grubun esas oğlanı Till Lindemann ve gitarist Richard

25 8 Grup 1994'te Berlin'de kuruldu.

Albümleri Rammstein sekiz yıl sonra yayımlandı.

Kruspe. Yine siyahi bir kadın elinde kutuyla gülüyor etrafına. Bu kısımda 'Du hast' sözü tekrarlanıyor. En hit şarkılarının adı. Temsil edilense muhtemelen bir asır öncesinin Almanyası. Akabinde grup üyeleri yürüyorlar, arkalarındaki alevler: Hindenburg Faciası. Bilmeyenler için kısaca geçelim. LZ 129 Hindenburg, tarihin en büyük hava taşıtı. Alman zeplini, 1937'de New Jersey'deki inişte yandı. 36 kişinin ölümüyle sonuçlanan facia zeplin tarihinin bitimine ve modern havacılığın başlamasına sebep oldu. Ardından Almanya doğu ve batı olarak ikiye ayrılıyor. Stasi yani Doğu Almanya Devlet Güvenlik Bakanlığı resmedilmiş. Üniformalı dayılar, Rus yengeler ve muhtemelen Yuri Gagarin'in portresi olan bir astronot. Arada yine siyahi bir kadın beliriyor. Bir de fareler içinde yürüyen keşişler. Fareler bir Avrupa klasiği ya da veba salgını olarak yorumlanabilir. Keşişler birahaneye giriyorlar. Masanın üstünden siyahi bir kadını yiyorlar. Fare, veba ve yamyamlık. İpuçları bizi 1618 ile 1648 yılları arasındaki Otuz Yıl Savaşları'na götürüyor. O dönem veba var ve savaş sonrası kıtlık yamyamlığı beraberinde getiriyor. Ve havada uçuşan paralar, hiperenflasyonu temsil ediyor. Hani odun yerine para yakılan 1920'ler Almanyası. Evet, beklenen sahneye geliyoruz. Uzaya ilk ulaşan roket Aggregat 4'le betimlenen İkinci Dünya Savaşı ve darağacındaki grup üyelerinin sahnelediği Holokost. Pembe rozetli eşcinsel ve Yahudiler. Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 romanına konu olan 1933 kitap yakma olayı. Peki siyahi kadına ne oluyor? Bir Alman kurdu doğuruyor. Öyle ya, tarihten beri gelen Almanya'yı o temsil ediyor klipte. Tüm utancı, zaferi ve bugünlere gelmesini sağlayan her şeyiyle. Tüm ihtişamıyla! Yeni klipleri merakla bekliyoruz.

2019

2017

2015

Rammstein

Rammstein Paris

XXI Klavier


18

NOSTALJİ

. HAZIRAN 2019

117 BİN Spotify'daki geçen ayki dinleyici sayısı

Zeynep BEŞERLER

H

.. BULENT ERSOY

afızalarımıza “Ablan kurban olsun sana” sözleriyle kazınan, içimizi 'kor' alevlerle tutuşturan ama bir yandan da süt banyosu klibiyle içimizdeki alevi söndüren Türk müziğinin divası o... 9 Haziran 1952'de Bülent Erkoç adıyla doğdu. Babası Fikret Erkoç Fenerbahçe'de başarılı bir futbolcuydu ve Bülent'in de futbolcu olmasını istiyordu. Ancak Bülent futbola değil, müziğe meraklıydı. Yıl 1970'i gösterdiğinde sahneye ilk adımını Oya Düğün Salonu olarak bilinen tarihin en eski aile gazinosunda atmıştı. Henüz 18 yaşında sahneye çıkmıştı Bülent Erkoç. 1974 yılında Maksim Gazinosu'nda sahne almaya başladı. Gazinonun sahibi Fahrettin Aslan'ın assolisti olan Erkoç, o dönemde sunuculuk yapan Müjdat Gezen'in önerisiyle soyadı Ersoy olarak değiştirildi ve kariyerinin dönüm noktasına adım adım ilerledi: Bülent Ersoy... Diva olma yolunda ilerleyen Bülent Ersoy'un adı, hangi kadınla evleneceği, bekarlığa devam mı edeceği gibi sorularla dolu gazete manşetlerinde yer aldı. O dönem içerisinde erkek iken operasyonla yeni göğüs yaptırdı. 1980 Ağustos ayında İzmir Fuarı'nda sahne alırken gelen tezahüratlar üzerine yeni yaptırdığı göğüslerini açtı. Bunun üzerine hakkında soruşturma açılan Ersoy, hakime hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanmıştı. Cezaevine giren Bülent Ersoy'a sahne yasağı geldi. Cezaevinden çıktıktan sonra, Londra'ya giderek geçirdiği operasyonun ardından cinsiyetini değiştirdi ve kadın oldu. Türk halkı ne kadar sevse de, devlet tarafından cinsiyet değişikliği tanınmıyordu. Bu süreçte Avrupa Parlamentosu’na başvuruda bulundu ancak yasakların kalkması onun hayatından tam 8 seneyi götürmüştü. 1988'de Türkiye'ye döndü. 36'ncı doğum gününde resmi olarak pembe kimliğine kavuştu. Yıllar sonra ise Turgut Özal'ın öncülüğünde çıkarılan cinsiyet değiştirmeye izin veren kanun sayesinde sahne yasağı son buldu. 1989'da Adana'da konser verdiği esnada kendisini izleyen ülkücü Hacı Tepe'nin isteği olan Çırpınırdı Karadeniz şarkısını söylemedi. Hacı Tepe bunun üzerine Ersoy'a ateş etti. Kanlar içerisinde kalan Ersoy o olaydan sonra tek böbrekle hayatına devam etmek zorunda kaldı. Kariyerinin yanı sıra aşk hayatında da sıkıntılar çekti. 80'li yıllarda Birol Gürkanlı ile 14 yıl aşk yaşadı, hatta Gürkanlı’nın çocuklarına annelik bile yaptı ama Gürkanlı evli olduğu için evlenemeden ayrıldılar. İlk evliliğini Cem Adler ile yaptı ama ihanete uğradı. 2007 senesinde jürisi olduğu Popstar yarışma programındaki yarışmacılardan Armağan Uzun'la evlendi ama yine ihanete uğradı... Yaklaşık 30'un üzerinde albüm yayınlayan sanatçı, geniş entervalli sesi, Japonya'da yapılan testler sonucu yüzde yüz kusursuz bulundu. 90'lı yıllar albümlerinin yanı sıra başka kapıları da aralamış, televizyon programlarına çıkmaya başladı. 1995'te Bülent Ersoy Show programıyla karşımızdaydı. 2000'li yıllarda jüri olarak yer aldığı ses yarışmalarındaki duruşu, konuşması, kıyafetleri ve mücevherleri her zaman ön plandaydı. Aldığı metrelerce kumaştan yaptırdığı neredeyse 40 kiloya varan özel kostümleri, pırlanta taşlı telefonu, bir helikopter satın alabilecek kadar pahalı mücevherlerile tam bir Diva... İyi ki doğdun Bülent Ersoy!

300 Ersoy Maazallah şarkısının klibinde 300 kilo süt dolu küvette banyo yaptı.

57

Tekli, albüm ve derlemeleri dahil yayımladığı albüm sayısı

12 Rol aldığı film sayısı

36

1983 yılında Madison Square Garden'da sahne alan ilk Türk sanatçı oldu.

Bülent Ersoy, 5 Haziran 1952'de doğdu.


19

BACKSTAGE

. HAZIRAN 2019

Kaydet, dinle, unut, yeniden dinle Gizem ERTÜRK

1

9/4 Mevsim’i müzikseverlerle buluşturan Sıcak grubunun solisti Kemal Çetkin ile Stüdyo Jüpiter’de aranjelerini yaptığı ilk albümlerinin kayıt sürecini anlattı. Çetkin'in anlattıklarını olduğu gibi aktarıyoruz. "Albüm kaydetmek bir kitap yazmaya beniziyor bir zaman dilimine ait düşüncelerin toplamı gibi. Kayıtları kendi stüdyomuzda yaptığımız için acele etmeden ve her şeyi en ince detayına kadar düşünerek yaptık. Şarkıların oluşumu çok uzun bir süreye yayılmış olmasına rağmen kayıt süreci kısa sürede bitti. Daha öncesinde grup arkadaşlarımla yaptığımız şarkılardan 10 tanesini seçip sırasıyla davul, bas, gitar, keman ve son olarak vokal kayıtlarını bitirdik. Albüm kayıt kararını 2018 yazında aldık ve Eylül'de ayında kayıtlara başladık. Daha önceden Say, Kuzey Rüzgarları ve Ayrılıktan Hatıra İzler'in kayıtlarını bir yıl öncesinden almıştık. Diğer şarkıların kayıtlarına 2018 Eylül ayında başladık. Tabii grup arkadaşlarımın her birinin farklı işleri de olduğu için kayıtları belli zaman aralığına yaydık. Stüdyonun bana ait olması da bu işin cabasıydı. Tüm kayıtlarda Rme ses kartı-Gap Pre73-Gap Eq81 Spl Stereo Vitalizer-BBE Maximizer 482i-ART Pro Vla2 Compressor-El yapımı lambalı iki kanal Preamfi-Dbx 266XL Gompressor-Joemeek Threeq Channelstrip-Adam A7X Monitör kullandım. Taner, davulda Mapex Saturn V serisi kullanıldı. Zillerde ise kendi seti olan modellerini şimdi hatırlayamadığım Sabian ve Ziljian zilleri kullandı. Davul kayıtlarına ilk olarak Vur şarkısı ile başlamıştık. Ardından Say, Kuzey Rüzgarları ve Ayrılıktan Hatıra İzler'in davullarını aldık. Overhead mikrofonu olarak Akg Perception trampette Shure Sm7B ve altolarda shure Sm57 kullandım. Kick mikrofonu Akg D112 ve oda mikrofonu yine Akg Perception 420 kullandım. Ayrıca tüm kayıtlar bittikten sonra mikslenmiş kaydı geniş ve güzel bir akustiği olan KadıköySahne Hall'de elimdeki el yapımı ribbon mikrofonla tekrar mikrofonladım. Kayıt ekipmanı olarak Rme ses kartı bas gitar kayıtlarında Toygun'un Marcus Miller bas gitarı ile kayıt aldık. Bas amfisi olarak Hartke Ha 3500 kullandım. İki sm57 yakın mikrofonlama, bir D112 arkadan subları almak

2019 19/4 Mevsim

için bir el yapımı ribbon mikrofonu da fazlara dikkat ederek amfinin bir kol boyu kadar önüne koyarak 4 mikrofon ile kayıtları aldım. Tüm bas gitar kayıtlarını iki gün içerisinde bitirdik. Akustik gitar kayıtlarında benim Takamine EG330SC gitarımı kullandık. Partisyonların yarısını ben, yarısını Altuğ çaldı. Yoksun Hâlâ'nın tüm akustik ve elektro gitar çalımları Altuğ'dadır bu arada. Mikrofonlamalarım ise Akg Perception420 ve Akg Perception ince diyafram OH mikrofonlarının 3'lü kombinasyonu şeklinde olmuştur. Elektro gitar kayıtlarında yakın bir arkadaşımın bana hediye ettiği el yapımı Hi gain bir amfi kullandım. Ayrıca Peavey Classic30 da ara ara kullanmışlığım var. Gitar kayıtlarını (Yoksun Hâlâ hariç) Altuğ ile paylaştık. Elimdeki 2008'den beri kullandığım 2004 model Kore Epiphone Lespaul gitarımı çoğu kayıtta kullandık. Vur'un gitar kayıtlarında ise 96 model Japon Fender Jazzmaster ve Godin Strat kullanmıştık. Piyano kayıtlarını stüdyomda kendim yaptım. Keman kayıtlarında Bezme Lazar bize eşlik etti. Daha önceden software'de yazdığım keman akorlarını ete kemiğe büründürdü. Onda da elimdeki geniş diyafram Akg Perception'u kullandım. Keman kayıtlarını en az 5 take aldığımızı hatırlıyorum çoğul görünmesi için. Vokal kayıtlarını tek başıma yaptım. Back vokal kayıtlarında da Toygun ve Altuğ bana eşlik etti. Kayıtların miksi genelde kayıt sırasında şekilleniyordu. Plug-in ve hardware kullanarak miksleri 1.5 ayda bitirdim. Bu işlerde miks yapan kulağın bazen yapılan tüm kaydı unutması gerekebiliyor. Mastering'de de hardware ve plug-in desteğiyle devam ettim. Bu işlemler sürekli yap-dinle-unut-dinle stratejisiyle gitti. Kötü ses sistemlerinde de dinlemeye çaba gösterdim diyebilirim. Albümümüzün müzik tarihindeki yerini zaman gösterecek. Rock müzigi dinleyenler ve icra edenler dünyayı gezmeli, okumalı ve yeni fikirlere açık olmalı. Ben ve grup arkadaşlarım yıl boyunca dünyadan birçok konser ve festivali yerinde deneyimliyoruz. Bu müziğimizde neler yapmamız gerektiğine, dünyada müziğin gidişatına dair fikirler almamızı ve esin kaynaklarımızı genişletmemizi sağlıyor."

10

Grubun yeni albümünde yer alan şarkı sayısı


20

SEYAHAT

. HAZIRAN 2019

26

Senay Akkurt’la , Hayat Bana GUzel senayakkurt

Sziget Festivali'nin ilki 1993 yılında düzenlendi.

eçen yıl 2018 Sziget Festivali zamanı Hayat Bana Güzel için gittiğim Budapeşte hem huzurlu hem de çılgın ve eğlenceli bir şehir diyebilirim. Sziget Festivali'ne gideceklere, bu vesileyle Budapeşte’yi gezip göreceklere deneyim ve önerilerimi şöyle bir toparlamak istedim. Budapeşte, Orta Avrupa’da bir Avrupalı ama bir o kadar da değil gibi. Shengen Vizesi'yle gidiliyor ama para birimi Euro değil HUF. (Hungarian Forint) Tuna Nehri'nin iki yakasında kurulu şehrin bir yakasını düzlük olan Peşte ve diğer yakasını tepelik olan Buda oluşturuyor. Nehrin ikiye böldüğü şehri köprüler birleştiriyor. Tuna Nehri'nde, nehre komşu diğer Avrupa şehirleri arası gidip gelen teknelerle geziler yapılabiliyor. Yüzyılı aşkın Osmanlı hakimiyetinde kalan ülkede, kaplıca kültürü oldukça yaygın ve popüler, hamamlar şehri denebilir. 2. Dünya Savaşı sonrası komünizmle yönetilmiş, 1989'dan sonra rejim değişmiş. Müzeleri, tiyatroları, opera ve galerileriyle Orta Avrupa’nın kültür ve sanat merkezi olarak kabul görmüş. Budapeşte’de Sziget Festivali Avrupa’nın en büyük popüler müzik ve kültür etkinliklerinden biri.

Sziget, Budapeşte'de bir adanın adı. Çılgınca müzik ve eğlence ortamı sunan bu adaya Özgürlük Adası da deniliyor. Ada, ilki 1993 yılında yapılan festivalin ev sahibi. Bir hafta süren festivalde kampçılar ve günübirlikçiler var. Günlük, üç ya da beş günlük, haftalık bilet alabilirsiniz. Resmi web sitesinde festival programı, bilet fiyatları ve festival etkinlikleri duyuruluyor. Online biletinizle gişe kuyruğuna girip her gün için farklı renkte olan festival giriş bilekliğinizi aldıktan sonra adaya geçiliyor. Girişte festival alanı haritası edinip önce sahneleri, sonra tuvalet ve yiyecek alanlarını keşfedin. Sonrasında diğer etkinlik alanlarını gezdikçe keşfedersiniz. Festival alanında pek çok sahne ve müzik çadırı kuruluyor. Avrupa Sahnesi, Dünya Müziği Sahnesi, Ana Sahne ve sponsorların sahneleri gibi. Sanat alanı, yiyecek içecek alanı, spor alanı gibi farklı alanlar kurgulanmış. Parti sevenler için nehirde tekne partilerini de takip edin. Festival alanında hediyelikçiler, kostüm satanlar, hatta kuaför standı bile var. Güneşlenmek için kumsal da mevcut ancak suya giremiyorsunuz. Maalesef ortam biraz tozlu ve tuvaletler zaman ilerledikçe pek de iç açıcı değil. Her yıl Ağustos ayının ilk haftası düzenlenen festivale giderken tüm günü orada geçirecekler için sıcakta işinize yarayacaklar: Şapka, gözlük, güneş koruyucu, rahat ve havadar ayakkabılar, steril jel, ıslak mendil, kağıt mendil, yere sereceğiniz bir örtü, yedek tişört, yüzünüzü tozdan koruyacak fular... Çerez, meyve gibi atıştırmalıklar, su, termos da çok lazım oluyor. Bir minik pervane ya da yelpaze de devamlı ellerde dolaşıyor. Ve elbette tüm gün yedek şarj gerekecek. O da yetmezse kiralık taşınabilir şarj hizmeti var.

SZIGET

G

FESTİVAL ZAMANINDA BUDAPEŞTE


21

SEYAHAT

. HAZIRAN 2019

Gece hayatı

Gece ışıklar yanınca Budapeşte’nin ruin barlarına gitme vakti gelmiş demektir. Budapeşte’ye özgü gece hayatı ve eğlencenin önemli adresleri ruin barlar eski, dökük binaların genelde toplama eşyalarla dekore edilmesiyle oluşturulmuş. Genellikle ortasında avlusu olan, kat kat ve odalardan oluşan eğlence mekanları. Bunların en meşhuru, aynı zamanda Budapeşte’nin ilk ruin barı Szimpla Kertmozi. Gece dans edip eğlenilen Szimlpla Ruin bar avlusunda, pazar sabahları pazar kuruluyor. Kahvaltınızı burada yapabilirsiniz. Bu mekanın gündüzünü de gecesini de görmeniz şart. Gece ruin bar öncesi bir avluda yan yana farklı sokak lezzetleri bulabileceğiniz bir avlu olan Karavan’da yemek yiyebilirsiniz. Ancak kredi kartı geçmiyor. Budapeşte’nin meşhur sokak yemeği langoşu burada da bulabilirsiniz. Gece farklı müzikler ve eğlence bulabileceğiniz mekanlara diğer öneriler, Fogas ve Instant.

Budapeşte’nin turistik noktaları St. Stephan Bazilikası: Peşte tarafındaki en dikkat çeken ve ücretsiz görülebilecek bina. Önündeki meydan oldukça hareketli. Civarda bolca kafe ve restoran var. Meydan, sokak sanatçıları ve müzisyenlerle dolu. Ancak kulelere çıkıp şehri izlemek ücretli. Parlemanto Binası: Peşte tarafındaki yapı, Tuna Nehri kıyısında. Meraklısına ücretli girişiyle ziyarete açık. Gece ışıklandırılmış hali çok hoş. Parlemento Binası'ndan Zincirli Köprü'ye uzanan yol turistik olarak görülecek pek çok şeyi barındırıyor. Ayakkabı Anıtı: Sanki sahiplerinin biraz önce ayaklarından çıkardığı hissine kapıldığım metal ayakkabılara Tuna Ayakkabıları da deniyor. Yahudi soykırımının utanç abidesi olarak duruyor nehir kıyısında. Irkçılığa, ayrımcılığa bir tepki olarak tasarlanmış. 2. Dünya Savaşı zamanı binlerce Yahudi, kıyılarda kurşuna dizilmiş. Kurşuna dizilmeden önce ayakkabıları çıkarılıyormuş. Ayakkabı pahalı olduğundan cesetlerle nehre gitmemesi için. Heykellerin tasarımcısı bir Türk, Can Togay. Tasarımını hayata geçiren ise Macar

heykeltıraş Gyula Pauer. Terör Müzesi: Bu müze iki farklı dönemde iki ayrı rejim için karakol olarak kullanılmış. İşkenceler yapılmış bir bina. 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerin kullandığı bina, komünizm zamanı KGB tarafından istihbarat ve sorgu binası olarak kullanılmış. Gördüğüm en etkileyici küçük müzelerdendi. İçerdeki aydınlatmadan ses sistemine, odalarda yaratılmış ambians çok etkileyiciydi. Telefon dinlemeleri ve fişleme süreci, işkence odaları gibi çarpıcı alanlar var. Milenyum Anıtı ve Kahramanlar Meydanı: Macaristan'ın kurulmasında rol oynayan 7 kavim liderinin heykeli ile oluşturulmuş. Anıtın tepesinde başmelek Cebrail heykeli var. Kahramanlar Meydanı’nda da pek çok farklı önemli din adamı ve kralların heykelleri bulunuyor. Bu meydan UNESCO Kültür Mirası koruması altında. Sauna Hamam ve Kaplıcalar: Budapeşte’nin ünlü bir başka yönü. Bu kültür Osmanlı’dan bugüne yaşamın bir parçası. Hem yerli halk hem de turistler için cazibe noktası. Ben, en bilineni olan Széchenyi Termal Havuz'u gidip görmüştüm. Termal açık havuzlarda duranlar ve güneşlenenlerin kalabalığı karşısında şaşırmıştım. Şehirde mayolu şortlu insanlar bir yere doğru gidiyorsa peşlerine takılabilirsiniz. Mayo, havlu, terlik ve duş ekipmanları kiralamak da mümkün.

Budapeşte de adım başı karşınıza çıkacak ucuz ve lezzetli sokak yemeği Langoş. Büyük boyutlu bu kızarmış hamur sade yenebildiği gibi isterseniz peynir, salam ya da tatlı bir şeyler ile de yenebiliyor. Bir de bol etli, domates salçalı koyu kıvamlı bir çorba olan Gulaş, özellikle acı severler için kaçırılmayacak yerel lezzetlerden.

su u ik s @hTaaylm AZ LM YI an

BUDA BÖLGESİ

Buda Bölgesi'nin en hareketli yeri kale bölgesi. Kale bölgesi kafeleri, restoranları, minik dükkanları ve restore edilmiş evleriyle keyifli bir bölge. 6 Euro ödeyerek istediğiniz noktada inip binerek kolayca dolaşabileceğiniz küçük araçlar var. Sizler için bölge içinde görülecekler listesi hazırladım. Buda Kalesi: Zincirli Köprü'den geçerek Buda’ya devam edince Macaristan’ı yöneten kralların yaşadığı Buda Kalesi’ne gidebiliyorsunuz. Köprüyü geçince karşınıza çıkan finikülerle yukarı çıkabilirsiniz. Matthias Kilisesi: Buda Bölgesi'nin en dikkat çekici ve turistik yapılarından biri. Balıkçı Tabyası: En iyi Budapeşte manzara noktalarından olan bu mimari yapıda fotoğraf çekme kuyruğu var. Tepeye çıkmak için bilet almanız gerekiyor.

5.000 feet Sevgili okuyucular bu ayki kare Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri olan Paris’ten... Güzel bir bahar akşamı 5 bin feet civarından çektiğim fotoğrafa dikkatli baktığınızda Eyfel Kulesi'ni ve Zafer Takı’nı rahatlıla görebilirsiniz. Hepinize güzel ve mutlu bir yaz diliyorum. Yeni fotoğraflarda görüşmek üzere...


22

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Gönül güzel olmadıktan sonra müzik güzel olsa n'olur'

Fotoğraflar: Emre KIRDAR

Jehan Barbur & Mercan Dede Gökhan KAYA

M

ercan Dede sufi müziğinin ilahi geleneğini günümüzün çağdaş müziğiyle birlikte harmanlayan, doğu ile batı arasında tınılarla mekik dokuyan bir müzisyen... Jehan Barbur ise hikayelerini şarkılarıyla anlatan bir kent ozanı. Sahnede her ikisini de izlemesi ayrı güzel. Jehan Barbur ve Mercan Dede ile 4 Mayıs’ta bir araya geldikleri Borusan Müzik Evi'nde gerçekleşen konser öncesi güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Tanıştığımız anda Mercan Dede’nin dikkatini dövmem çekti, hikayesini sordu. Küçük Prens, sevgilimin en sevdiği kitap. Doğum günü için onun parmak izini de tasarıma dahil ettiğim bir dövme yaptırdım. Dövmede ikimizin doğduğu ayın takımyıldızı var. Gönül bağımızı bu dövmeyle taçlandırdık. Bunu anlattığımda Jehan Barbur, "Sevgilim benim için koluna bir çizik bile atmadı ya!" dedi. Mercan Dede gülümseyerek, "Ne güzel bak, romantik gençler var" diye katıldı. Gönül bağını müziklerine ince ince işleyen Mercan Dede ve Jehan Barbur ile sohbetimiz böyle başladı. Uzun uzun sohbet ettik. ❏ Deneyimli insanlarsınız ama adettendir sorayım; bu akşam için heyecanlı mısınız? Mercan Dede: Bir arada olduğumuz için mutluyum. Kendisini uzun bir zamandır takip

ediyorum aslında. Jehan Barbur: Ben de çok mutlu ve heyecanlıyım. Bütün taşlar oturdu bir araya gelince. Zaten sahnesinde çok sanatçıyı misafir eden önemli bir müzisyen kendisi. Benim için çok büyük bir gurur çünkü bugüne kadar onun müziğinden beslenerek şarkı yazdım ve besteledim. ❏ Mercan Dede, her seferinde farklı bir sanatçıyla, farklı isimlerle sahneye çıkıyorsunuz. J.B.: Sıkılgan çünkü şekerim. (Gülüşmeler.) ❏ Bu isimlerle bir araya gelmeniz nasıl oluyor? M.D.: Gönül birliğiyle. Gönül birliği yoksa öteki birlik önemli değil. Gönül güzel olmadıktan sonra müzik güzel olsa n'olur? Misafirlerimizin hepsi birer gönül insanı. Kalbimizde ne varsa sahnede... ❏ Sizlerin bir araya gelme hikayesi nedir? J.B.: Bir telefonla... M.D.: Aynen öyle. Bu da gönül birliğinin işareti. Normalde bu işler bir telefonla zordur. Prova bile yapmadık. Taşlar mutlaka yerine oturuyor çünkü taşlar hep bir arada. Ego denilen şey de o taşlarda bizim bir şekilde ayağımızın takıldığı yerler oluyor. Onlar olmadığı zaman müzik diliyle konuşuyoruz. Bir de mekan çok önemli. Borusan Müzik

Evi evimiz gibi. Şuna çok inanıyorum ben; müzik aslında göz göze, diz dize. Bu akşam buraya gelecek olan insanlar yere oturacaklar. Düşünsenize böyle bir sanatçıyı ilk defa yanlarında görebiliyorlar. Yüzünü, duruşunu görebiliyorlar. Bu belki de sesten daha önemli. O yüzden muazzam bir buluş ve devamı gelecek. ❏ Mercan Dede'nin tasavvufa merakı var. Sizin için tasavvuf ne anlam ifade ediyor? J.B.: Son 4 yıldır çok manevi bir kapıyı aralamışken ardına kadar iteledim. Başka bir ruhsal yolculuğa girdim. Bugünün bilim dünyasında ilim ne kadar değerli bilmiyorum ama benim için ilim çok başka bir yerde duruyor. Bütün hayatımı ona göre değiştirdim açıkçası çünkü bir kitabımda da yazmıştım; “Bir yerleri gezmek, gitmek ayrı ama iç yolculuk daha derin bir yolculuk” diye. Yorgunluğu da hemen hemen çok gezen biriyle aynıdır. İç seyyahlığı benim için tasavvufun başladığı yer. Tekamüle çok inanan biriyim. Bunun üzerine hayatımı kurmaya çabalıyorum. Yani temizlenmeye ve iyi insan olmaya... ❏ Jehan, Siz bir röportajınızda “İstanbul bana hiç iyi gelmiyor” demişsiniz. J.B.: Haydaaa… M.D.: Ah İstanbul!


RÖPORTAJ ❏ Bir köy hayatından bahsetmişsiniz. Hayatınız aynı şekilde devam ediyor mu? J.B.: Evet. İskenderunluyum. düşünüyorum. Küçük bir yerde büyüdüm. Ben ❏ Siz caz sanatçısısınız. İstanbul'a mesleki aşkla geldim. J.B.: Değilim. 10 yıldır saçımı yoluyorum. Burası da eski sevgilim gibi, Ben kendi şarkılarını yazan biriyim. Caz arada bir öpüşüp koklaşıyoruz. müzisyenlerine haksızlık. Türkiye'de çok önemli Gümüşlük'te yaşıyorum. caz sanatçıları, müzisyenleri var. Ben o değilim. Kanada'dan gidip gelinebildiğine ❏ Diğer caz müzisyenlerine göre sahnede göre... daha çok hareketlisiniz diyecektim.. M.D.: İstanbul’la ilişkim şey J.B.: Çünkü caz müzisyeni değilim! gibi; “Seni uzaktan sevmek aşkların (Gülüşmeler) Kent hikayeleri anlatmaya çalışan en güzeli...” biriyim. Aşkı, hayatı, var olma sıkıntısının ❏ İstanbul'dan sık sık sancısını yazmaya çabalıyorum. Bunların uzaklaşıp geri dönüyorsunuz bu durumda, nasıl hissediyorsunuz? sahnede ne tarz olacağını aslında sahnedeki ritim M.D.: 30 yıldır Montreal'deyim. ve ruh belirliyor. Bunu funk çalarsın, soul da, caz da fark etmiyor. Ama işin özü hikayecilik. 100 yıllık bir binada oturuyorum. M.D.: Kent ozanı deyişi sana çok yakışıyor. Havası çok... Fakat İstanbul'a ❏ Sizin Borusan Müzik Evi ile uzun geliyorsun şurada Galata Kulesi zamandır süren bir bağınız var. Bu bağın var. O anlamda tarihsel referans altında neler yatıyor? noktaları, Boğaz'ın karşısı M.D.: Aile olduk, evimiz gibi. Kültür sanata Asya, Avrupa, doğu, batı... Bir karşılık beklemeksizin destek vererek, inanılmaz yerden ilham aldığın zaman onu içselleştirmen lazım. Sakin kalman özgür alan açıyor. Keşke Borusan Müzik Evi gibi daha çok yer olsa. Şu anda üçüncü kattayız. Tam lazım. Eğer içselleştiremiyorsan, arkanda bir delik açılıp asansör yapıldı. Piyano ilham kelimesi aslında bir yerden çıkabilsin diye. Bu kadar duyarlı bu insanlar. Bu bir şey araklamanın kibarcası. O 10'uncu yılımız. Ortak bir konser diye başladı yüzden İstanbul'da o süreç zor. fakat konsept çok güzeldi. Geliyorum, İstanbul'da notlar ❏ Taksim'de Borusan Müzik Evi gibi bir alıp Kanada'da ne pişireceğiz diye mekanın hâlâ açık olması sizler için neyi ifade düşünüyorum. ediyor? J.B.: Çok sevsek de alıştık biz M.D.: Belki İstiklâl'deki tek iyi yer. Ne kadar örselenmeye. Örs üstümüzden ilginç ki herkesin kapatıp gittiği bir dönemde kalktığında "Ne oluyor?" diyoruz. çok güzel bir duruşla diyorlar ki "Sanat Üretmek için sıkışıklık lazım, önemli insanları birleştiren en önemli unsur." ama o sıkışıklığın patlaması için o Elimizdeki son tutku. rahatlığa da ulaşmak lazım. J.B.: İstanbul'da yaşamazken okuldan kalan ❏ Türkiye'ye gelemediğiniz zamandan gelirdim. Müzisyenlerin böyle ayak zaman Skype üzerinden uçlarına falan bakardık... Sonra biz sahneye bağlandığınız olmuş konserlere. çıkınca müthiş bir duygu oldu. İstanbul'da Onlar nasıl gerçekleşiyor peki? sahnelerin kapanıyor olması üzücü. Aslında şu M.D.: Sırlarımızı aslında Taksim'de Kelebek Korse dükkanının kapandığı fazla söylemiyoruz. (Gülüyor.) gün Taksim'in tarihi çok büyük bir çentikle Teknoloji iyi ya da kötü değil, yaralandı. Hep oradan geçerdim. insanlar öyle. Teknolojiyi biz M.D.: Benim için İnci Pastanesi. doğru amaçlarla kullandığımızda ❏ Stüdyoda üretim yapanla, sahnedeki bize hizmet ediyor aslında. sizler arasında nasıl bir ruh farkı var? Sevgili Beyhan Murphy'nin J.B.: Ruh ve makyaj farkı var! modern dans topluluğunun M.D.: Ben film müzikleri dışında stüdyo Seyahatname projesi vardı o kullanmam. Çünkü yapmaya çalıştığımız zamanlar. Senin jenerasyonun müzik uygun değil. Montreal'de evde kayıt bilmez onu. ICQ’yu, MSN ediyoruz albümleri. Bir araya gelmeye, sohbet öncesini senin jenerasyon bilmez etmeye inanıyoruz. Sohbet ederken bir yani. Resmen ICQ üzerinden duygulanıyorsun, bir mutlu oluyorsun. Bütün müziklerini yapmıştık. Orhan albümlerimdeki parçalar hep o şekilde. Mesela Pamuk ve Cem Yılmaz metin Tutsak, Yıldız Tilbe sağ olsun eve gelip oturdu, vermişti. İnanılmaz bir projeydi. çay yaptık, kağıt kalem aldık ve çıktı. Ceza Aslında teknolojinin insanları bir gece evdeydi. Hatta Yıldız Tilbe, Ceza’ya bir araya getirmek gibi bir gücü “Sen niye yazıları hızlı okuyorsun” demişti var. Doğru anda kullandığında hatırlıyorum. Kendimi müzisyen olarak da bir mesajı dünyadaki her insana görmüyorum, müzik eğitimim yok. Benim için ulaşabiliyorsun. Ben teknolojiyi müzik gönülle ilgili bir şey. Kendimi o dille o anlamda kullanan biriyim. anlatmak ilgimi çekiyor. Hatta bu anlamda prodüktör ❏ Jehan Barbur ve Mercan Dede birlikteliği olarak yaptığım projeler var. İran, ne kadar sürer? Avustralya, Londra arasındaki hiç J.B.: Evliliğe doğru! (Kahkahalar.) tanışmamış üç müzisyeni Skype M.D.: Evet fark ettim onu, tehlikeli üzerinden bir araya getirip kayıt yapıyorduk eskiden. Şimdi konser görüyorum. J.B.: Ömür yettikçe, Mercan Dede istediği de verdirebiliyorsun. Biraz daha sürece emrine amadeyim. dünya insanı haline geliyoruz. M.D.: Canım istememek mümkün mü? Bu anlamda pozitif olduğunu

23

. HAZIRAN 2019

10 Mercan Dede, Borusan Müzik Evi ile 10 yıldır iş birliği yapıyor.


24

FOTOROMAN

Tek gün üç konser

. HAZIRAN 2019

Geçen ay Zorlu PSM'de PSM Caz Festivali hareketliliği vardı. Back on Stage olarak festivali takip ettik. Festivalin renkli konserlerinden birini sizlerle paylaşmak istiyoruz. 17 Mayıs'ta Belçika’nın 2010’larda müzik dünyasına kazandırdığı en dinamik ekip Stavroz, after party'sinde İstanbul gecelerinin aranan DJ’leri Doğu Civicik ve Ozan Korkmaz tarafından kurulan Schnell Schnell ve retro soul estetiğini modern bir bakış açısıyla yorumlayan Ephemerals konserileri... İşte, renkli 3 konserden kadrajımıza takılanlar.

Stavroz'un sahnesİnİ ancak bu üç kelİmeyle ÖZETLEYEBİLİRİZ: melankolİ, drama ve heyecan...

Yazı ve fotoğraflar: Emre NAMOĞLU

DJ’ler Doğu Cİvİcİk ve Ozan Korkmaz tarafından kurulan Schnell Schnell sahnede...

STAVROZ'u bekleyİş...

Dans etmekle sahneyİ İzlemek arasında kaldığımız anlardan bİRİ...


25

FOTOROMAN

. HAZIRAN 2019

retro soul Tınıların kucağına sürükleyen Ephemerals %100 Studıo SahnesİNDE.

KONSER SOSYALLEŞMESİ. AMFİ HER ZAMANKİ GİBİ DOLU.

MüzİSYENLERİn kendİNİ Kaptırdığı ANLAR...


26

FOTOROMAN

ZİFİRİ KARANLIK BİR GECE

. HAZIRAN 2019

Ve yine Zorlu PSM'de bir konserdeyiz ancak bu sefer daha karanlık ve yüksek bir konser... Adı da ona yakışır; Dark Night! 28 Mayıs'ta %100 Studio'da Drab Majesty, Jakuzi ve ELZ AND THE CULT sahne aldı. Post-punk ve gotik tınıların en karanlık hali başroldeydi. Her biri ayrı güzeldi ancak Jakuzi'nin sahnesinde izleyici adeta çıldırdı. Özellikle vokal Kutay Soyocak'ın seyirci arasına 'hunharca' daldığı dakikalar! Bir ara fotoğraf makinesini bir kenara bırakıp ben de kendimi kaptırdım. İşte o anlar... Yazı: Emre KIRDAR Fotoğraflar: Emre KIRDAR Selin SANLI

Ses SİSTEMİNE BAYILDIĞIMIZ STUDIO IŞIK SİSTEMİ DE EFSANEYDİ.

JAKUZİ

KENDİMİZİ KAYBETTİĞİMİZ ANLAR...


FOTOROMAN

27

. HAZIRAN 2019

Drab Majesty

ELZ AND THE CULT


28

FESTİVAL

. HAZIRAN 2019

Kendine Has katkılarıyla

Bozcaada Caz Festivali

Y

azın feribotla seyahat etmek ne kadar güzeldir. Yüzünüze ılık ılık esen rüzgar, denizin çalkalanırken verdiği coşkulu ses, yol boyunca beraber yapıyoruz, konser yapıp denize size eşlik eden güneş... giriyoruz, birlikte yemek yiyoruz. Yapım Bu yolculuğun sonunda tarafında çok dinamik, kadın ağırlıklı sizi kucaklayacak bir caz bir ekip var. Üstelik headline ve diğer festivali de varsa tadına müzisyenlerin olduğu bir festival değil. doyum olmaz. Herkes eşit şartlarda yer alıyor." Hafızoğlu Bu satırları okurken ile birlikte yerli ve yabancı festival hatıraları gözünüzde canlandırmaya olan bir diğer caz müzisyeni Çağrı Sertel ise çalıştığınız anları bu yaz "Daha festivalin ilk yılından koordinasyon gerçekleştirme imkanınız çok iyi yapıldı. Sahne değişimleri hiç var. Açık hava enerjisiyle sarkmadı. Seyirci muhteşem, her şeyi çok caz ve doğaçlama müziği iyi biliyor. Ben bir ara, 'Ne güzel bir yere buluşturan Bozcaada Caz düştük biz' dedim. Döndükten sonra Festivali bu yıl 19-21 bilekliği üç gün kolumdan çıkarmadım. Temmuz'da Kendine Has Hatırladıkça gülümsüyorum" diyor. katkılarıyla üçüncü kez Katılımcıları kadar müzisyenlerini de mutlu gerçekleşecek. İlk yıllar eden festival... biletleri hızla tükenen Festivalde sahne alan, dünya caz festivale bu yıl ilgi daha sahnesinin önemli isimlerinden Sebastian fazla. Herkesin dilinde aynı Studnitzky, festivali anlatmaya doyamıyor: söz, "Meğer Bozcaada'ya "Festival harikaydı. Çok sıcak ve ilham caz ne kadar yakışıyormuş!" verici bir atmosfer, ruh hali vardı. Yalnızca Kendine has festivalde müzik dinlemek, açık olmak, saygılı olmak cazın her rengi var; funk, ve birlikte eğlenmek için bir arada olan pop, etnik, Balkan, füzyon, insanlar vardı. Herkes herkesi tanıyor gibi. soul... Caz müziğin Adada olma hissi çok güzel bir şey, denizin birleştiriciliği altında, tür kenarında yani suyla çevrili olmak... Üstelik sınırlarına bağlı kalmayan feribotla seyahat etmek çok güzel, feribotta cesur ve samimi bir festival. birçok şarkı yazdım." Bugüne kadar caz ustaları, ATÖLYE, SPOR, GASTRONOMİ genç yetenekler, farklı Farklı disiplinlerden müzisyenleri aynı disiplinlerden müzisyenler sahnede gördüğümüz ve festival için aynı sahnede performans hazırlanan özel projelerle tanıştığımız sergiledi. Bozcaada Caz Festivali’nde sahne alacak 'HATIRLADIKÇA isimler arasında Yussef Dayes, Bobby GÜLÜMSÜYORUM' Rausch & Giw, Pow Trio, Anatolian Blues Doğa içinde festival Project, Selin Sümbültepe, Barış Demirel, olunca ailece katılan, tatilini Birsen Tezer, The Kites, Bîdar, Bozcaada değerlendiren çok insan Ensemble, Emir Ersoy 'Rockuba', Pol oluyor. Üstelik festival Belardi's Urban 5, Hemi, Yaprak Melike, hayvan dostu! İlk yıllarda Orkun Bozdemir var. köpeğiyle çimenlerde Üç gün boyunca müzik dışında uzanıp konser dinleyen disiplinlerden de oluşan programıyla epey katılımcı vardı. Tüm Bozcaada Caz Festivali ile yapacağınız yorgunluğunuzu iliklerinize keşiflere hazır olun. Bozcaada'nın çeşitli kadar alan, sakin ve içten yerlerinde sürpriz konserler, gastronomi bir festival. Festivale her etkinlikleri, çocuk atölyeleri, beden yıl katılan müzisyen Ediz odaklı atölyeler, Bozcaada keşif rotaları, Hafızoğlu festivali şöyle tadım etkinlikleri ve sosyal projeler gibi anlatıyor, "Avrupa'da anca etkinliklere de rastlayacağınız programıyla böyle bir şey yaşıyabiliyor festival, enerjisini tüm Bozcaada’ya yayacak. insan. Açık hava caz festivali Deneyimin kıymetli olduğu dönemde bu olması çok güzel. Yolculuğu festivali kaçırmayın.

3

Bozcaada doğasını ve caz müziği kucaklayan festival, üç gün sürüyor.

BİLETLER MEDYA R İŞBİRLİKÇİLE İLER DESTEKÇ ASYON

ORGANİZ FESTİVAL

RLARI

SPONSO


29

FESTİVAL

. HAZIRAN 2019

20 TEMMUZ

Pozitif organizasyonu ve Birlikte Güzel desteğiyle düzenlenen festival 20 Temmuz'da başlayacak, 21 Temmuz sabahına kadar devam edecek.

ONE LOVE FESTİVAL 15'E GİTMEK İÇİN 15 NEDEN 1

En son 2015'te düzenlenen One Love Festival'i öyle özledik ki, Instagram'da az mı #TBT etiketiyle oradan fotoğraf paylaştık? Artık kucaklaşma zamanı geldi. Bu bir geri dönüş hikayesi! Geçmişte yaşadıklarımızı bu yıl One Love Festival 15 ile ikiye katlayacağız. Biletler, Biletix'te. Aman kaçırma...

2

Festival sürprizlerle geri döndü. One Love Festival bu sene Parkorman ve Volkswagen Arena'da gerçekleşecek. Bu yıl 5 sahne var. Birlikte Güzel Sahnesi, Audioban Music Embassy Sahnesi, Kendine Has Sahnesi, King Sahnesi ve Redbull Sahnesi. Festivalcilere gıcır gıcır challenge! 24 saatlik dans ve eğlence challange'ı...

3

One Love Festival ile özdeşleşen Parkorman'da uzun zamandır büyük bir etkinlik düzenlenmiyordu. Şehrin merkezinda doğayla iç içe mekanı festivalle yeniden keşfedeceğiz.

4

Festivalin programı müzik çeşitliliği konusunda epey iddialı. Hem çok popüler isimler hem de alternatif sahnenin keşfedilmeye değer isimleri performans sergileyecek. Festival, playlist'lerinizin tozunu alacak da diyebiliriz.

5

Festivalin headline isimlerinden Fransız müzik prodüktörü ve yönetmen Guillaume ve Jonathan Alric ikilisinin dans müziği projesi The Blaze ilk kez İstanbul'a geliyor. Bu konseri uzun zamandır bekliyorduk. Efsane The Blaze'i Spotify'da en çok dinleyen şehirler arasında İstanbul ikinci. Dansa hazır olun.

6

İngiltere çıkışlı elektro-pop üçlüsü Years & Years, festivalin en çok beklenen isimlerinden. 2015'te BBC Sound of 2015 Ödülü'nü aldılar. İlk stüdyo albümleri Communion ile Avrupa müzik listelerine ilk sıralarda girdiler. Dahası Olly Alexander'ın sahnedeki enerjisini çıplak gözle görmeden olmaz...

7

Zamansız blues-funk melodileri, zarif yorumu ve etkileyici sözleriyle kısa sürede müzik dünyasının en çok konuşulan isimlerinden birine dönüşen Londra çıkışlı Mercury Prize adayı, soul ve blues şarkı yazarı Michael Kiwanuka yeniden İstanbul'da. Ancak bu sefer açık hava sahnede olacak.

8

Amsterdam çıkışlı afrobeat grubu Jungle by Night festivalin renkli gruplarından. Kalabalık grubun psychedelic rock’tan hip-hop’a, reggae’den Latin’e uzanan türler arası coşkulu sahnelerine şahit olun.

11

Festivalin gece programında Avrupa’nın birçok şehrinde diskodan teknoya uzanan setleriyle tanınan The Black Madonna, George Thompson’ın projesi Black Merlin ve Türk techno plak şirketi Jeton Records’un kurucusu DJ Ferhat Albayrak var. Yüksek ses ve sahne şovu sizi bekliyor.

12

Rengarenk festival ruhunu yakalayın. Festivalin müzik dışında sunduğu deneyim alanlarını da unutmayın. Serin içeceklerinizi alıp dinlenme alanlarında arkadaşlarınızla sohbet edin, çeşitli markaların kurduğu atölye alanlarından kendinize hatıralar alın.

13

Festival lezzetlerini unutmayın. Müzik eşliğinde bir şeyler atıştırmak... One Love Festival, yeme-içme alanları en geniş olan etkinliklerden biri. Üstelik farklı mekanlardan sokak lezzetleri de olacak.

9

14

10

15

Rap müzik rüzgarı tüm dünyayı etkisi altına almışken One Love Festival'de olmasaydı olmazdı. New York Times'ın övgüyle söz ettiği, son zamanlarda Avrupa sahnelerinde kendini gösteren Ezhel de festivalde. Festivalin bir diğer rap müzisyeni Kamufle. Üstelik çoksesli orkestrası ve müzisyen arkadaşlarıyla sahne alacak.

Festivalin diğer yerli isimleri arasında tekli konserleri anında sold out olan Gaye Su Akyol ve Büyük Ev Ablukada da var. Bir yanda arabesk diğer yanda synth tınıları. Türler arası yolculuğa hazırsanız, uzaya varalım.

Bir festivalin en güzel ve heyecanlı yanı, sahne alan müzisyenlerin kimi zaman izleyicilerin arasına karışması. Kim bilir, belki en sevdiğin vokal ya da gitaristle çılgınlar gibi dans edebilirsin. Malum, dikkat Bartu çıkabilir.

Bu festivale gitmek için başlıca nedeninizi sona sakladık! Siz bu festivali hak ettiniz. Yıl boyu kendinizi iş için paraladınız. Playlist'lerin olmasa nasıl katlanırdın ey sevgili festivalci! Şimdi doyasıya dans etmenin, sosyal medyanı müzikle çiçeklendirmenin tam zamanı.


30

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Vasat playlist'lere tamah edilen bir düzen ortaya çıktı' Hakan VAROL

H

epimizin karışık kasetleri vardı 90’lı yıllarda... En sevdiklerimiz de bu toplama albümler olurdu. İşte bunları profesyonel bir zemine oturtmaya çalışan Artist Müzik, yıllarca Türkiye’de ilgi çeken albümlere imza attı. Önce konseptini belirledi ve her yıl devamını getirdi. Bu tür derleme albümlerin ömrü bitiyor mu? Sorularımızın yanıtını Artist Müzik’in kurucu ortağı Nurhan Dülgeroğlu’ndan aldık. ❏ Hazırladığınız konsept albümlerin çıkış noktasını öğrenmek isterim... Karışık albümler (Compilation) esasında her zaman vardı. Artist Müzik olarak bizim yaptığımız, bunu farklı konseptlerle bir adım öteye taşıyıp dinleyicilerin işini kolaylaştırmak oldu. Bilindiği üzere karışık albümler genelde radyo sponsorluğunda hazırlanıyordu, ya yeni hit şarkılar ya da en sevilen aşk şarkıları bir araya getirilip piyasaya sunuluyordu. Zamanla dinleyicilerin daha fazlasını aradıklarını hissettik. Playlist'lerin atası aslında bizim yaptığımız Kitap Okurken Müzik, Pazar Sabahı Klasikleri, The Best Pop Opera, Happy Hour, Hafta Sonu Caz Keyfi, Lounge ve The Ambiance gibi albümlerdir. ❏ Her yıl devam eden Lounge ve The Ambiance serisi neden devam etmiyor? Başta ekonomik sebepler ve dinleyici alışkanlıklarındaki değişiklikler. Lounge ve The Ambiance serileri; gerek içerikleri gerekse ambalajlarıyla ülkemizin en kaliteli karışık albümleridir. Elde ettikleri tirajlarla da dinleyiciler tarafından hakları teslim edildi. Ancak ekonomik şartlar, tahsilat zorlukları, hem üretim hem de lisanslama maliyetlerinin katlanması üretimi zora soktu. Diğer yandan dijital ortamda vasat playlist'lere tamah edilen bir düzen ortaya çıktı son zamanlarda. On binlerce şarkıya birkaç lira verip ulaşılan bir ortamda zamanla dinleyici de tembelleşiyor. Bu tür albümleri özleyenlere hatırlatmak isterim ki 2018'in sonunda sunduğumuz Gece ve Müzik albümü aslında bu konseptlerin devamı niteliğinde. ❏ Öğrendiğime göre albümlerinize kafe ve restoranlarda yoğun ilgi var. Albümlerinize gelen en sıra dışı yorum nedir? Sıra dışı mı bilmiyorum ama albümlerimiz günün her saat diliminde çalınacak içeriğe sahipken kulüp ve dans müziğine yer vermiyorduk. Mekan sahibi olan bir dinleyicimiz “Sabahtan akşama kadar, neredeyse günün her anında dinlenecek albümleriniz var, bari gece 11 sonrası için bir dans albümü de yapın” deyince In da Club serisine başladık. Albümlerimiz içerik olarak yıllarca güncelliğini korur; buna önem veririz. Dans albümlerinin ömrü daha kısa olduğundan bu alana girmekten çekiniyorduk. Ama epey ilgi gördü. ❏ Yeni bir konsept üzerine çalışıyor musunuz? Kafamda esprili konseptler dolaşmıyor değil. Ancak çok kolay taklit edildiğinden burada söylemeyeyim. Yaşamlar renklendikçe konseptler devam eder. ❏ Dijitalleşmeye karşı galip misiniz, mağlup mu? Galip olmadığımız ortada ancak bizden albüm bekleyen, rafine müziğin hakkını veren sadık dinleyici kitlemiz sayesinde bir süre daha üretime devam etmek niyetindeyiz. Farklılaşmak isteyen dinleyicilerin ilgisiyle, bildiginiz üzere plak basımları giderek artıyor,

son zamanlarda bazı sanatçılar kaset basımlarını da satışa sunuyor. Dijital ve fiziksel baskı savaşı devam edecek ve koleksiyonerler olduğu sürece albümler basılmaya devam edecek. ❏ Yeni yabancı albümler olacak mı? Şu an K-Pop albümü yapmak en mantıklısı. İtalyan müziğinin en özel örneklerinin yer aldığı bir albümün de hazırlığındayız. Sonbaharda yayımlanır. ❏ Nadir de olsa solo albümlere de imza atıyorsunuz. Yeni bir solo gelecek mi? Şu an üzerinde çalıştığım bir yerli isim var: Çınar. İyisi Mi Ben... isimli şarkısı yayımlanacak. Kendi söz ve bestesini yapıyor. Çınar'ın şarkısını dinleyenler ve çıktığı mekanlardaki performansını izleyenler, genelde 90'lar ve 2000'li yılların başında kendi müziğini yapan ve bugün hala popülerliğini koruyan isimlerin samimiyetini hissettiklerini iletti. ❏ Son olarak telif sorunları da çok önemli. Toplama albümler yaptığınız için birçok popüler şarkıyı albümlerinize toplarken bu sorunun nasıl üstesinden geliyorsunuz? Karışık albümleri hazırlarken bütçenin en büyük kalemi şarkı telifleri. Eskiden avans ödemeleri daha yüksek ve bazen gerçek dışıyken, şu an çok daha düşük seviyelere çekildiğini söyleyebilirim. Bunun iki sebebi var: İlki karşılıklı güven zemininde buluşmuş firmaların sunduğu kolaylıklar, ikincisi dijital mecraların artmasıyla gelirlerdeki azalmalar. Dışarıdan farklı algılansa da dijital dünya hem solistlerin, hem eser sahiplerinin, hem de yapımcıların gelirlerini etkilemiş durumda. Dolayısıyla eser sahibi firmalar eskiye nazaran daha 'mantıklı' avans ödemeleri talep ediyor. Herkes birbirine anlayış gösterip, destek vermek durumunda; aksi takdirde üretim çıkmaza girer.


31

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

7.000

Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı 2019 NO: 34

Nevzat Yılmaz 'Türkiye'de müzisyen olmak cesaret gerektiriyor'

Arif HÜR

1

2 yaşından bu yana müzikle uğraşan Nevzat Yılmaz, şu sıralar İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlediği ikinci albümü No: 34 ile adından söz ettiriyor. Beş kişilik bir koronun seslendirdiği ve Yılmaz'ın düzenlediği türkülerin, şehir insanının da ruhuna dokunacağı aşikar... Pencereden Kar Geliyor ve Darıldın mı Gülüm Bana? gibi türküler albümün en dikkat çeken eserleri. No: 34 vesilesiyle sohbet ettiğimiz Nevzat Yılmaz, türkülere olan ön yargılar hakkında açıklamalar yaptı. ❏ 6 ayda tamamladığınız albüme geri dönüşler nasıl? İnsanların pek alışık olmadığı bir şeyle karşılaşmış olduklarını gözlemliyorum. Bana genellikle söyledikleri, eğlenceli ve dinamik bir müzik olduğu. İlginç olan ise caz ve funk türlerini sevmediğini söyleyenlerin de bu formu sevmiş ve dinlemiş olması. ❏ Özgün çalışmanızın beklenen ilgiyi görememesinden çekiniyor musunuz? Projenin özgün olduğu saptamasına katılıyor ve tahliliniz için teşekkür ediyorum. Evet, şu sıralar rastlamadığımız bir form. Sosyolog Howard Becker'ın Sanat Dünyaları kitabı bu konuda açıklayıcıdır. “Her sanat dünyası kendi içine kapalı ve kuralları belirli bir yapı oluşturur” der. Siz o dünyaya girmek ve onun imkanlarından yararlanmak istiyorsanız işleyen kurallarına uymak ve daha önemlisi o dünyanın yapısına uygun müzik üretmek zorundasınız. Tespitim, uyguladığım formun en azından günümüz müzik dünyasının kolayca kendine mâl edemeyeceği türden. Bu iyi bir şey benim için ama... ❏ Şehirde yaşayan insanların, türkülere karşı mesafeli olduğunu düşünenlerden misiniz? Hayır. Türkiye son 20 yıldır hızla şehirleşiyor.

Bunun sonucu olarak duygu, düşünce ve yaşama bakış farklılaşıyor. Demem o ki daha önce yaşamımızda bir işlevi olan birçok şeye ihtiyaç duymuyoruz. Yeni bir durum ve yeni bir yaşam. ❏ Ön yargıları kırma hedefiniz var mı? Hayır. Müzikte melodinin esas öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Yıllar içinde müzik formları değişebilir ancak harika bir melodi çok uzun yıllar kendini korur ve kabul ettirir. Melodi esastır. Stravinsky’nin “Herşey toz duman olup dağıldığında ortada kalan melodidir” sözü gibi. ❏ Türkü deyince akla gözyaşı gelir ama bu albüm oldukça neşeli olmuş. Neşeye ve mutluluğa çok ihtiyacımız var. Ne kadar güzel söylediniz. Birbirimizi sevmeye, sabahları tanımadığımız insanlara günaydın demeye, yaşlı bir amcanın ya da teyzenin elinden tutmaya kısaca birbirimizi hesapsız kitapsız sevmeye ve saymaya ihtiyacımız var. ❏ "Z kuşağı türkü dinlemez" deniyor. Bu yanlış. Doğrusu, Z kuşağı türküleri dinleyebileceği ortamı bulamaz ve bunlara erişemez. İnternetten her şeye erişebiliyoruz demek de yanlış. Yalnızca erişmemiz istenilen şeylere erişebiliyoruz! Sözün kısası X, Y, Z kuşağı her neyse, bu türkülerle karşılaşacaklar ve tam o anda nasıl karşılaştıkları önemli. ❏ Kıraç’ın sahne ve albümlerine, Pamela’nın ise sahnesine eşlik ediyorsunuz. Popüler kültürle özgün müzik arasında mekik dokumak size neler hissettiriyor? İlkinde eşlik ettiğiniz şarkının müziğine konsantre oluyor ve bütün müzikalitenizi bu duruma göre kurguluyorsunuz. Popüler kültür sınırları muğlak olduğu için nerede başlayıp nerede bittiğini çözmek zor. Benim müziğim için de bu geçerli ancak şurası kesin, bir müzisyen olarak hem düşüncelerimi hem de müzikal yaklaşımımı birçok şeyden bağımsız olarak

ifade edebilmeye bu albümle ulaştım. Birçok müzisyen arkadaşıma da bunu öneriyorum. Çok iyi müzisyenler var ancak fikirlerini sadece biz biliyoruz. Bunların toplum tarafından da bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Burada bir eksiklik var. ❏ Türkiye'de klavyeci olmanın ve beste üretmenin ne gibi zorlukları var? Çok farklı müzik türlerinde besteler yaptım. Klasik batı müziği, Türk halk müziği, arabesk, caz gibi... Bu kadar geniş yelpazede çalışmak ufkunuzu açıyor. Öte yandan ana akımda daha yüksek eserler vermenizi kısıtlıyor. Böyle ikircikli bir durum. Türkiye’de müzisyen olmak ve hayatını bununla kazanmak başlı başına bir cesaret gerektiriyor. Hem maddi hem de manevi zorluklarla uğraşıyorsunuz. ❏ Tekli dönemi başladı. Son dönemde iddia edildiği gibi beste fiyatları yükseldi mi sizce? Çoğu sanatçı artık albüm yapmıyor. Tek şarkılık üretimler revaçta. Tek şarkı istenilen başarıya ulaşırsa, şarkıcı bir senede hayal edilemeyecek para ve ün kazanıyor. Peki bu kazandığı para ve şöhretin karşılığını besteci ve söz yazarı aynı oranda alabiliyor mu? Tabii ki hayır. O besteci ve söz yazarına eser için verdikleri ve pahalı dedikleri rakam, onların bir konserde aldıkları ücret. Beğenmiyorlarsa ya da yüksek buluyorlarsa rakamı buyursunlar kendileri yapsınlar. Yaratıcılık her köşe başında bulanabilecek bir şey değil. ❏ No: 34'ün devamı gelecek mi? Bu uzun soluklu bir proje. 7 bölgeye 7 ayrı albüm olacak. Kültürel havzaların öne çıkmış şehirlerinin plaka numaraları albümlerin adları olacak. Aynı ekiple çalışmayı çok istiyorum. İkinci albüm No:35 olacak büyük bir ihtimalle. Türküleri seçme sürecindeyim şu an. Çok türkü var, karar vermek zor olacak sanırım.


32

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Tınlatmak istediğim çok ses var'

Ahmet YATĞIN

U

zun zamandır takip ettiğimiz Özgün Semerci, 2019 boyunca her ay sonu yayımlayacağı teklilerinin üçüncüsü Tek Kürek'i LU Records etiketiyle dijital platformlarda yayınladı. 'Pastoral' tınılara imza atan müzisyen Semerci sorularımızı yanıtladı. ❏ Bu yıl üç tekli yayınladın. Nasıl yorumlar alıyorsun? Güzel tepkiler alıyorum, mutluyum. Şarkılar beni, seni, bizi, hepimizi anlatıyor denemez. Bazı şarkılar bittikten sonra "Acaba ne diyor bu arkadaş?" diye düşündüğüm de oluyor. Hikayeleri varsa da dinleyenler zaten yazıyordur. Şarkılar genel olarak aşırı ciddi şeyler değil. Fugazi filan değilsen! Dinlemesini çok sevsem de, müzik yaparken odanda sehpanın üzerinde duran şeylere ya da o anlık durumlara şarkı yazılan artistik, kent ozanı tavrıyla pek barışık olduğum söylenemez. ❏ Teklilerin devamı gelecek mi? Evet. Nerede ve nasıl en özgür hissedersek orada kalacağız. Gerçekten yapmak istediğim, tınlatmak istediğim çok ses var. Belki türler biraz iç içe geçebilir ama projenin amacı da bu. ❏ Hangi durum seni üretmeye iter? Bu soruyu farklı bir açıyla pekiştirmek gerekirse, seni en çok ne üzer? Bence insanı üretmeye iten şey kendini ifade etme isteği, "En azından yaptım" demek, duyulmak istemek. Beni en çok kaygılarımı kontrol edememe hali üzer. ❏ Banjo enstrümanı sende hangi duyguları barındırıyor? Banjo bana çoğu zaman pastoral şeyler anlatıyor. Çok çiğ bir sesi olduğundan duyguları da biraz makyajsız, hatta seksi bile. ❏ 2018'de yayınlanan A Nightmare

on Clawhammer Banjo'da şarkı isimleri İngilizce’ydi. Söz yoktu. Evrenselliği yakalamak istediğin için mi böyleydi? Yok, aslında hiç o tip bir sebebi yoktu. Şarkılar Can Aydınoğlu ile yaptığımız ham halleriyle vokalsizdiler zaten. ❏ Dijital platformların yükselişte olduğu bu dönem, sence sanatçıyı nasıl etkiledi? Dijital platformlardan müzik yaymanın tüm sanatçıları iyi etkilediğini, teşvik ettiğini düşünüyorum. Bağımsız, evinde müzik yapan insanlara şans tanıdı. Yaşadığımız süreç balayı gibi, tadını çıkarmak lazım. O risk de büyük ölçüde genel bir aynılaşma olacak belki ama henüz olmadı. Olunca düşünülür artık. ❏ Albüm kapaklarında katkın oluyor mu? Son albüm kapak fotoğraflarını Yaren Avcı çekti. Bir bütün olarak ele alındığında bence daha da anlamlı olacak yıl sonunda. ❏ Söz yazarı Özgün ile sahne alan Özgün arasında nasıl bir fark var? Sözlerimi geri alamam. Ama çaldığımı baştan çalıyorum. :) Önümüzdeki süreçte konserleri de biraz çaldığımızı baştan çalmadığımız bir şekle dönüştürmeyi, biraz daha özgürleştirmeyi planlıyoruz ekipçe. Bunun için heyecanlıyız. ❏ Mucize parçasının hikayesi nedir? Mucize müzikal ve lirik olarak Ramones'un Pet Sematary ve I Believe In Miracles’ın karışımı. Şarkının ruhunu, kalbini oluşturan şey ise o dönemde gerçekleşen Soma faciası. ❏ Hayatında müzik olmasaydı, kendini neyle ifade ederdin? Yemek yapardım. Kulaktan değil ağızdan girdiğin, başka yerden de çıktığın kompleks bir ifade şekli bence.

2019 Tek Kürek

Özgün Semerci

7.800 Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

Gökçe Güzel

'Her şey güzel olacak'

Gökhan KAYA

M

üzisyen Gökçe Güzel, Bora Tosun ile 20 yıllık hikayesini dinleyiciyle buluşturuyor. Güzel, Gökhan Türkmen’in ekibiyle nasıl tanıştığını ve son teklisi Kuzey Işığım'ı anlattı. ❏ Müziğe küçük yaşta girip uzun bir dönem ara vermişsiniz. Neden böyle bir yol izlediniz? Müzik, küçük yaşlarda hayatıma girdi. 99’daki Metallica konserinin etkisiyle bir okul grubuna dahil olmuştum. Sonra ilk bestemi yazdım. Düzenli bar programları yaptım. 2005'ten itibaren ekip tarafında büyük organizasyonlarda yer aldım. Müzisyenlik de ikinci planda kaldı. Konserler müzikal açlığımı doyurduğundan müzisyenliği biraz rafa kaldırdım. ❏ Bora Tosun hayatınızda nasıl bir değişiklik olmasını sağladı? Bora ile 2016 İstanbul Caz Festivali’nin saha amiriyken tanıştık. Müziğe ve hayata bakışı ile kendimden çok şey gördüm Bora’da. İkimiz naifliğin yolundan ilerliyoruz. En büyük farkımız, onun melodik olarak, benim de lirik olarak güçlü olmamız. Birimiz müziğimizin kimyasını diğerimizse fiziğini oluşturuyor. ❏ İlk teklinizi GTR Müzik Prodüksiyon aracılığıyla çıkardınız. Gökhan Türkmen ve ekibiyle nasıl bir araya geldiniz? Yola çıkarken Gökhan Türkmen’in bir yapım şirketi olduğunu dahi bilmiyorduk. Derdimiz hikayemizi ve yaşadıklarımızı daha fazla insana ulaştırmaktı. YouTube’dan klip izleyip, aranjör aradık. Hissiyle bize dokunan şarkıların çoğunun altında Aytaç Özgümüş imzası vardı. Aytaç vasıtasıyla GTR Müzik ile tanıştık. ❏ Aralık ayında çıkardığınız ilk tekliniz Kafam Bozuk parçasını ne zaman yazdınız? Kafam Bozuk’u 2018 Mart-Temmuz aralığında yazdım. Bora bestesini daha önce bitirmişti. Akustik bir demo kaydı gönderdi bana. Nakarat kısmı hemen o sıra çıktı. Bir iki satır daha eklenip son haline getirdik. İlk dönem ürettiklerimden değil. ❏ Bundan sonraki kariyer planlarınız neler? Tüm yaşantım boyunca birilerine bir şeyler anlattım. Şimdi Bora ile birlikte anlatıyoruz. Hissettiğimiz sürece bu hikayeleri ve yaşadıklarımızı anlatmaya devam edeceğiz. Sonbahar ve sonrası için konser planlamalarına başladık. İnanıyoruz ki her şey güzel olacak.


33

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Rock eski gücüne kavuşacak'

Arif HÜR

D

ört X Dört, 8 yıllık suskunluğunu MEYPOM etiketiyle Belki albümüyle bozdu. Grubun üyeleri; Deniz Tuzcuoğlu, Burhan Azemi, Burak Tozkoparan ve Alp Tiner sorularımızı yanıtladı. ❏ Neden bu kadar ara verdiniz? Burhan: Grup dönüşüm yaşadı. Müzikal detaylar ve sound açısından taşlar yerine oturdu. Burak ve ben gruba katıldığımızdan beri çok aktif bir sahne tempomuz var. Doğru zamanı beklemiş olduk ve tamamlanması zaman aldı. ❏ Albümdeki şarkılara nasıl karar verdiniz? Burhan: Ortada üretken bir grup varsa albüm fikri kendiliğinden doğuyor. Kendi aramızda ilk iki albümde yer alan birkaç şarkının farklı alternatifleri nasıl olabilir diye konuşup bir şeyler deniyorduk. En başından beri bu yeni bestelerin demo kayıtlarını oluşturup birbirimize gönderiyorduk. Derken Belki çıktı ortaya. ❏ Bu albümün yıllar sonra nasıl hatırlanmasını istersiniz? Deniz: İnsanlar albümlerimizi hayatlarına katarak dinliyor. Belki de böyle olsun isteriz. ❏ Konser öncesi ne gibi uğurlarınız var? Burhan: Sahneye çıkacağımız günlerde enerji çok önemli. Bu yüzden konser günü sabahından itibaren hem kondisyon hem de psikolojik olarak kendimizi sahneye hazırlıyoruz. ❏ Grup misyonunuzu nasıl

Ece ULUSUM

7

açıklarsınız? Deniz: İlham verici olmak. Bu her anlamda; müzikal, sahne duruşu ya da hayattaki duruşla olur. Örnek olup birilerini bir şey yapmaları için ateşleyebilmek bizim için çok önemli. Misal bu albümün Hasan Tahsin’i Oyun Kampta projesi fikir annesi Belma Atakan’dır. Ben öyle mi yapsam böyle mi yapsam diye kendimi yerken “Denemeden elinde ne olduğunu bilemezsin" dedi ve albüme ilk adımı atan aramayı yapmamı sağladı. ❏ Yeni müzik grupları, pop müziğin hegemonyasını bir türlü yıkamıyor. Bu durum hakkında neler söylersiniz?

DörtXDört

2019 Belki

Yıl 2019 ama rock müzik pek çok insan tarafından üvey evlat olarak görülüyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu? Burak: Etmez olur mu? 17 yaşımdayken t-rock inanılmaz bir yere sahipti hatta ben Dört X Dört’ün ilk albümünü davulla çalardım. Artık saf rock yapan Türk grubu bulmak güç. Fikrim, rock n’roll Türkiye’de eski gücüne kavuşacak. Dünyada birçok genç inanılmaz gruplar kurup, rock n’roll ruhunu geri getiriyor. Alp: İnsanlara değişik bir şey sunarsanız bu sevilir. Bunu dünyadaki çoğu rock grubu yapıyor. Türkiye’deki rock grupları olarak öğrenmemiz gereken daha çok şey olduğunu düşünüyorum. Çok özel ve görülmemiş bir şey çıktığında kimse ona üvey evlat muamelesi yapamaz. ❏ Burak, hem oyunculuğu hem de müzisyenliği bir arada yürütmek zor mu? Burak: İkisi de benim mesleğim, ikisini de ayrı ayrı çok seviyorum. Zorlanmıyorum. İkisi de dengede ve aynı çabayla çok iyi gidiyor. ❏ Albümünüz, İstanbul seçimlerinin tartışıldığı bir döneme denk geldi. Bu durum sizi nasıl etkiledi? Deniz: Bence her şey çok güzel olacak. ❏ Sıradaki projeleriniz neler? Burhan: Var gücümüzle çalışmaya, üretmeye ve sahne almaya devam edeceğiz. Motivasyon kaynağımız ise bizi konserlerimizde yalnız bırakmayan dinleyicimiz. Onlar var oldukça biz de var olacağız.

'Henüz yolun başındayız'

yıllık hazırlık sürecinin ardından sözlerin olmadığı, tümüyle enstrümantal bir kurulan İstanbul kökenli post-rock müziğe yöneltti. grubu Panøpsis hem müzikal hem ❏ EP’nizin adı More-Than-Human-World. de felsefi açıdan dünyayı insandan ibaret Neden böyle bir isim seçtiniz? Şarkılarınıza görmeyen bakış açısına sahip. More-Thanisim verme süreci nasıl gelişiyor? Human-World EP'lerinin teması da bu... Grup olarak dünyanın insandan ibaret ❏ Bir araya gelme hikayeniz nedir? olmadığı yönünde bir bakış açısına sahibiz. 2011’den beri birlikte müzikal Albüm ve şarkı isimleri bu temaya göre şekillendi. çalışmalar yapıyorduk. Uzun süredir sıkı Diğer yandan şarkıların bize ne hissettirdiğinin bir dostluğumuz var. 2018’in başlarında enstrümantal ve post-rock öğeleri içeren bir müzik üretmeye karar verdik ve ortaya Panøpsis çıktı. ❏ Türler iyice iç içe geçmişken pür postrock türüne sadık kalmanıza şaşırdım. Bu kararınızın altında ne var? Hepimizin müzikal arka planı oldukça geniş bir yelpaze içeriyor. Rock müzikten özgün müziğe kadar genişleyebilen bir müzik kültürüne sahibiz. Yine de ürettiğimiz müziği rock şemsiyesi altına koyabiliriz ki oldukça farklı müzikal öğeleri bir arada barındıran bir şemsiye bu. Panøpsis ise biraz daha konsept bir proje; hem müzikal olarak hem de felsefi olarak. Felsefi açıdan insan merkezli olmayan, 2019 dünyayı insandan ibaret görmeyen More-Thanbir bakış açısına sahibiz ve bu da bizi Human-World

Panøpsis

de bu sürece etkisi oldu. Mesela Snails After Rain, melankolik havasının da etkisiyle yağmurlu bir hava ve ardından ortaya çıkan salyangozlar fikri oluşmuştu. ❏ Kapak görselinin hikayesi nedir? Panøpsis'in görsellerini Doğa Eroğlu yapıyor. Tasarladığı görseller albümün müzikal ve tematik niteliğiyle uyumlu. Kapaktaki geyik figürü, Doğa’nın geyikler ve insanların görece uyum içinde bir arada yaşadığı bir adada çektiği bir fotoğrafa dayanıyor. ❏ İleride sözlü parçalar da yapacak mısınız? Daha önce yer aldığımız projelerde çoğunlukla söz içeren müzikal üretimler yapıyorduk. Ama yine de enstrümantal müzik her zaman ilgimizi çeken ve keyifle dinlediğimiz bir tür olmuştur. O yüzden de çok eskiden beri ara ara enstrümantal şarkılar yapıyorduk zaten. Şimdilik sözlü müzik üretmeyi düşünmüyoruz. ❏ Grubun gelecek programı nedir? Henüz yolun çok başındayız. Yeni şarkılar yayınlayacağız. Sonrasında hem üretmeye hem de dinleyicilerle yüz yüze gelebileceğimiz performanslar gerçekleştirmeye devam edeceğiz.


34

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Tevazu gösteremeyeceğim' G

azeteci aileden geliyor; okuma ve yazma, ekmek ve su gibi onun için. Birçok dil biliyor. 18 yaşında ilk albümü Odamdan'ı yayımladı. Zaten YouTuber'lıkla başladı, bedroom pop çıkışlı. Platforma yüklediği parçalara talep artınca daha fazlasını yaptı ve 50 milyonu aşan görüntülere ulaştı. Hem organik, hem kalifiye, hem de eğitimli bir müzisyen. Son olarak Ahmet Kaya'dan söyleyi yorumladı. Ece Mumay'la BoS olarak müzikten, kitaplardan ve daha birçok şeyden konuştuk. ❏ Gitarı eline aldığın günden bugüne hikayenden biraz bahseder misin? İlk kırılma noktam bir YouTube kanalı açmamdı tabii ki. Daha sonra profesyonel olarak hayatıma kim girdiyse, bu kanal sayesinde girdi. Marşandiz Stüdyoları'yla çalışmaya başladım, videoları orada çektik. İlk defa bir stüdyoya girmiştim. O sırada lisedeydim. İTÜ'de konservatuar okuyordum. Ardından Almancamı pekiştirmek için üniversiteden önceki yaz Almanya'ya gittim. O sırada müzik şirketlerinden mail gelmeye başladı. Bekledik, teklifleri biriktirdik. İstanbul'a döndüğümde ailemle toplantılar yaptık ve Pasaj Müzik'te karar kıldık. ❏ En ilginç hikayeni anlatır mısın? İlk konserime çıkış hikayem! Patlamaların, çatlamaların çok olduğu zamandı. Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde ilk sahnemi alacağım. Oranın işletmecisi Erdi Ağabey vardı. Hazırlandık, kulisteyiz, artık son dakikalar... Erdi Ağabey geldi, "Yakınlarda şüpheli bir paket bulmuşlar, maalesef konseri iptal etmek zorundayız" dedi. 18 yaşımdaydım, çok heyecanlıydım, ağlamak istedim. "Mekanı boşaltıyoruz" dedi. 5 dakika geçti "Kızım dayanamayacağım, ağlayacaksın; şaka yaptım, yok öyle bir şey" dedi. Aslında benim için çok acıklı bir hikaye, hiç komik değil. ❏ Cover'larınla meşhur bir sanatçısın. Seslendireceğiniz parçaları seçerken nasıl bir süreç oluyor, nelere dikkat ediyorsun? Açıkçası o zamanlar listelere göre seçiyordum. Hangi parça daha çok dinlenmişse... Ama bunun yanı sıra bana daha hissiyatlı gelen, daha uyan parçalar olmasına dikkat ediyordum. Şimdi de böyle. Öncelikle benim hissetmem lazım. Çünkü bir insanın şarkıyı hissetme ve onunla bütünleşme süreci var. Herkes tarafından dinlenip beğenilse de söyleyecek kişiye uymayabilir. Dolayısıyla bir parçayı seçmeden elli defa okuyoruz. Hatta kaydedip bakıyoruz, olur mu olmaz mı diye. ❏ Son teklin Söyle'yi nasıl seçtin, nasıl bir süreçti ve tepkiler nasıl? Ekip olarak kült bir ismin kült bir şarkısı olsun istedik. Uzun zamandır Ahmet Kaya cover'ı yapılmıyordu. Eşinin seçiciliğinden dolayı çok fazla şarkısı verilmiyor. Babamın da eski bir dostluğu var kendisiyle. Böyle bir şans olunca tabii ki kullandık. 50-60

tane Ahmet Kaya şarkısı kaydettik. Sonra da Söyle'yi seçtik. Tabii dinleyicinin buna alışma süreci var. Çünkü yıllardır bir cover yok. Ve alışılmışın dışında söyledim. Yine de ilk tepkiler beklediğimden çok daha iyi. Çok büyük linçler bekliyordum açıkçası. Şimdilik iyi gidiyor. ❏ Senin için söz mü önemli müzik mi? Günümün önemli bir kısmını okumaya ve yazmaya ayırıyorum. Zaten gazeteci bir aileden geliyorum. Bizim ailede okumak ve yazmak, yeme içmeyle eşdeğer. Dolayısıyla söz çok önemli. Ama beni bir şarkıda ilk alan şey müziktir. İlk melodiye bakarım. Günümüzdeki rap şarkılardan da anlayacağımız üzere müzik, bir şarkıda kulağa daha çok hitap eden şey. "Üzgünken müziğe, neşeliyken sözlere önem verirsin" derler. Tabii ki söz çok önemli. Genelde yazdığım şiirleri şarkıya dönüştürürüm. Ama müzik daha önemli. ❏ Zaten seninle ilk karşılaştığımızda, burada kitap okuyordun. Hayatını değiştiren bir kitap var mı? Hayatımı değiştirdiğini söyleyebilir miyim, bilmiyorum. Ama Oscar Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi eserini iki kere okudum. Bence çağımızın en büyük sorunu güzellik algısı. Güzellik göreceli bir kavram ve herkesin güzellik algısı farklı. Ama günümüzde bir güzellik algısı belirlenmiş, herkes ona ayak uydurmaya çalışıyor. "Şu an bu müzik janrı revaçta ve onu icra etmeliyim, bu giyim tarzı moda ve ayak uydurmalıyım." Böyle bir şey yok. İnsan zaten kendi tarzını özgünleştiriyor. Mevzu bahis kitap buna çok güzel değinmiş, herkese tavsiye ederim. ❏ Odamdan albümünün yapım sürecinden bahseder misin? Bu konuda tevazu gösteremeyeceğim, çok sancılı bir albümdü. Üniversite 1'deydim. En zor sınıf, bir de alışma süreci var... Aynı anda konserlere çıkıyordum. Geceleri stüdyoya gidiyordum. Orada iki saat uyuyup sabah sınava giriyordum. Okulla beraber yürütmek zordu. Şarkıların 8 tanesi kendime ait. Onların yapım ve aranje sürecinde TNK grubunun solisti Caner Karamukluoğlu'yla çalıştık. Aranjeler ona ait ama tüm süreçte stüdyoda bulundum, işimin başında durdum. Canlı çalma sürecinde de oradaydım. Çünkü ilk albüm çocuğunuz gibi oluyor. Aslında şarkıyı yazıp gönderirsiniz; yapılır, kaydolur ve dinlersiniz.

Ece Mumay

Arda AŞIK


35

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'İnişler ve çıkışlar olacak' ❏ Dillere ilgili olduğunu ve multilinguistik olduğunu biliyorum. Nereden geliyor bu ilgi, müziğini nasıl etkiledi? İlkokulu İngilizce asıllı bir kolejde okudum ve ikinci dil İspanyolca'ydı. Bu işlerle ilgilenmiyorken Almanya'da okumak istiyordum, kendi kendime öğrendim. Günde 5 saat Almanca çalıştım. Vazgeç Gönül'ü, dilimi geliştirmek için gittiğim Almanya'da bir arkadaşımdan aldım, Kubilay Çalcalı. Onun da YouTube kanalı vardı, arkadaşlık üzerinden parçayı bana hediye etti. ❏ Zaten müziğini İngilizce olarak da icra ediyosun. Ancak sadece dil bakımından değil, tını bakımından da parçaların çok çeşitli. Sen müziğini nasıl tanımlıyorsun? Odamdan albümü yaparken de bunu konuşmuştuk. Albümümün bir türü olsun istemedim. Hem trap, hem türkü, hem de pop var. Sentez bir albüm. Benim almış olduğum eğitimle doğru orantılı. Liseyi İTÜ'de Türk müziği olarak okudum. Klasik kemençe okuyordum. Üniversitede batı müziğine geçtim, klasik gitar okumaya başladım. Hem Türk hem batı müziğine eğilimim var. Projelerimde bunları bir araya getirmek istedim. İngilizce parçamı ise prestij için yaptım, bunu da yapabildiğimi göstermek için. İleride Almanca ve İspanyolca da yapmak istiyorum, bunun bir sonu yok. ❏ Yurt dışına açılma planın var mı, planların neler? Hedeflerimi uzun soluklu değil, bir adım sonrası olarak düşünüyorum. Yurt dışına açılmak elbette güzel, Aralık'ta Almanya turnesi yaptık.

Bu sene daha çok ülkeyi kapsayan bir Avrupa turnesi yapmak isterim. ❏ Bedroom pop çıkışlısın, albümünün adı da Odamdan zaten. Doğal olarak dijital platformlardaki istatistikler senin için önemli. Peki müzikte başarı ya da doyum noktası senin için nedir? Ne zaman "İşte oldu" dersin? Ne zaman başardığını düşünürsün? Sayılardan daha fazlası olsa gerek... Dijital çağdayız ve dijital değerler çok önemli. Başarınızın en önemli göstergelerden biri tık sayısı. Ancak benim için bundan önce, konserlerin nasıl geçtiği önemli. İnsanlar zaman ve bütçe ayırıp beni izliyorsa, bu müziğimin bir yere geldiğini gösterir. En önemli şey bu. 2 senedir çok güzel konserler verdik, ekibe çok teşekkür etmek istiyorum. Şu anda bir rampadayım. İnişler ve çıkışlar olacak ama şimdilik tatmin oluyorum. En büyük tatmin seyircinin şarkıma eşlik etmesi, benim için doyum bu ama asla doymayacağım. ❏ Sıla'yı idol alıyorsun. Müziğini etkileyen başka sanatçılar var mı? Mariah Carey'i ses olarak, Beyonce'yi sahne duruşu olarak... ❏ Geçen yıl Onur Can Özcan'ı kaybettik. Senin arkadaşındı. Yarım kalan şarkılarıyla ilgili ne yapacaksın? Müziğini yaşatmak için her konserimde bir şarkısını mutlaka okurum. Onun şarkıları bizlere emanet. Şimdilik çok detay vermeyeyim, bir şarkısıyla ilgili projemiz var yakın zamanda. ❏ Yakın gelecek planların neler? Sonbaharda kendi yazdığım bir teklimi yayınlayacağız. Konserler devam ediyor, Haziran programımı paylaşacağız. ❏ Eklemek istediğin... İnanılan şeyin peşinden gidilmeli. Arkanızda ne kadar destek olsa da her şeyi kendi başınıza yapıyorsunuz. Ne kadar ekmek, o kadar köfte.

2019 Söyle

170.000 Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

ARCHIVIST

Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc

Şarkılardaki sessizliği arayanlara

İ

nsan hafızası yanıltıcı olabiliyor. Hafıza dediğimiz şey bir birikim misali. Sessizliği konu edinen şarkıları yazmayı düşünürken yıllar evvel Roll dergisinin arka kapağındaki bir grafiği geldi gözümün önüne. Grafiğin üzerinde Orhan Veli’nin en sevdiğim şiirlerinden biri olan Birdenbire vardı şiiri anımsadım: “Her şey birden bire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire...” Belki de bana hafızamın bir oyunuydu sadece. Arşivimde dergiyi aradım ama bulamadım. Belki de başka bir dergiydi anımsadığım. Bu şiirin şarkılara ve müziğe çok yakışabileceğini düşünürüm. İnternette yaptığım araştırma sonucunda 1997 yılında Işığın Yansıması grubu tarafından seslendirildiği fark ettim. Yalana gerek yok, güzel bir şarkı olmuş. Dinlediğimde melodisi hafızamda canlandı. Daha önce dinlemiştim şarkıyı ama hafızamdan uçup gitmiş. Tabii şiir her daim aklımdaydı. Söz ve ses, ses ve müzik arasındaki etkileşim ortaya farklı seslerin, tınıların çıkmasını sağlamıştı. Ses ve müzik arasındaki ince boşluk, bir anlık duraksama, size çok farklı şeyler düşündürebilir ya da hissettirir. Müzikteki sessizlik anları, akustik tınıların ritmi, ipek gibi ince ince işlenmiş gitar vurgularının sürüklediği melodiler… Sessizlik ve müzik, içten ve derinden bir vokal eşliğinde size hikayeler anlatan şarkı sözleri… Minimal gitar tonlarının peşinden sürüklenen hafif bir sound ile synth’lerin muhteşem uyumu. Ancak böyle anlatabilirim Talk Talk’un müziğini. En çok onların yaptığı müziğe yakıştırıyorum sessizliği. Boşuna sevmiyorum bu grubu, yayınladıkları albümlerin üzerinden yıllar geçse de eskimeyen, her zaman yenilikçi müziğin grubu olarak kalacak benim için. Dönemine göre avangart sayılabilecek yenilikçi bir müzik onların müziği. Rock müziğe yeni bir yorum getirdiler. Yaptıkları düzenlemelerle bana göre alternatif rock müziğin öncüleri oldular. Şarkılarında çocuk korosunu kullanan ender gruplardandı Talk Talk çünkü çocuk sesi masumiyet demekti ve masumiyeti de müziklerine katmış oluyorlardı. Yakın zamanda hayatını kaybeden grubun solisti ve kurucularından Mark Hollis şöyle demişti yaptıkları müzik hakkında, “Sesi seviyorum ve sessizliği de seviyorum.” Müzik otoritelerinin dâhi diye nitelendirdiği Mark Hollis ve grubu Talk Talk’un yaptıkları, unutulmaz albümlerle yaşamaya devam edecek hafızamızda; CD’lerde, plaklarda, yeniden üretilen kasetlerde ya da dijital müzik kütüphanelerinde. Ve kim bilir daha hangi sanatçılara, gruplara, şarkıcılara ilham oldu onların müziği, olmaya da devam edecek müziklerini yeniden keşfedenler için. Unutmayın ki bazen aradığınız sessizlik şarkılardadır. Not: Bu yazı yazılırken yine çok sevdiğim gruplardan biri olan a-ha’nin Mtv Unplugged - Summer Solstice albümünü dinledim. Meraklısına!


36

ARAŞTIRMA

. HAZIRAN 2019

Gökhan KAYA

Ş

Müzik aşk acısına tuz mu yoksa deva mı?

arkılar sizin için ne anlam ifade ediyor? Hüzünlü olduğunuzda daha çok şarkı mı dinlersiniz yoksa sevinçli olduğunuzda mı? Peki ya şarkılar size ne katıyor? Aşk acınıza tuz mu oluyor yoksa yara bandı mı? Müzik, aslında ruhun gıdası olmakla kalmayıp ilacı bile olmuş zaman zaman. Zira eski çağlardan beri ilaç niyetine de kullanılıyor. İnsanlık tarihinde ümidin kesildiği hastalarda müzik sayesinde olumlu gelişmeler bile elde edilmiş. Hâlâ komadaki hastalara müzik dinletiliyor, depresyon tedavisinde kullanılıyor. Hatta İslam tarihinde de tedavi yöntemi olarak müziğe sıklıkla başvuruldu. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kurulan hastanelerde müzik, akıl hastalıklarının tedavi edilmesi amacıyla kullanıldı. Müziğin zihinsel faaliyetler üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu bilimsel olarak da ispatlandı. Yazdığı Müzikofili kitabıyla hayatımıza yeni bir terim sokan, 2015 yılında vefat eden Amerikalı ünlü nörolog Oliver Sacks da müziğin yatıştırıcı etkiye sahip olduğunu kitapları dahil birçok yerde anlattı. Âşık olduğunuz ama karşılık alamadığınız birinin size âşık olduğunu hayal ederek hiç uyudunuz mu? Hemen hemen her insanın başına gelmiştir. Bir sihirli değneğiniz olsa sevdiğiniz kişiye dokundurmak istersiniz. İşte bu sihirli değnek; müzik! Hangimiz Sezen Aksu şarkılarıyla kör kütük âşık olup Orhan Gencebay’ın Batsın Bu Dünya'sıyla yaramıza tuz basmadık ki! Oysa tuz basmak için değil, âşık etmek için de müzikten faydalanmak mümkünmüş. Türkiye’nin ilk ses mühendisi Süden Pamir’in teorisi bu yönde. Pamir’e göre müzikle istediğiniz kişiyi kendinize âşık edebiliyorsunuz. Nasıl mı? Önce âşık etmek istediğimiz kişinin konuşurken kullandığı baskın frekansı buluyorsunuz. Çünkü bu frekanstan daha yüksek bir frekansla onu etkileyebilirsiniz. Kişinin baskın frekansı 300 Hz ise ve onunla birlikteyken duygularını canlandıracak müzik çalmak istiyorsanız

müziğin 300 Hz frekansın ürettiği armoniklerin tek basamaklılarının gücünü düşürüp çift basamaklıları baskın hale getirirseniz o kişinin sizden etkilenme ihtimali artar, belki bu şekilde âşık olabilir. İşte Süden Pamir’in teorisi bu şekilde… Kim bilir, belki de hayallerinizdeki aşka ulaştığınız müzik sonrasında düğün müziğiniz oluverir. KÖTÜ ANILARINIZI MÜZİKLE ÖLDÜRÜN! Bazı müzikler vardır, duyduğunuz anda yıllar öncesinde, çoktan unuttuğunuz bir anıda bulursunuz kendinizi. Müzikle olan bağımızın en büyük sebeplerinden birinin anılar olduğunu biliyor muydunuz? Uzmanlara göre anılarınız olmasa müzikle bu kadar bağımız olmazdı. Nörologlar bunu tat alma duyusuna benzetiyor; sofraya oturursunuz, annenizin yaptığı en güzel yemek vardır ve kendinizi bir anda çocukluğunuzda bulursunuz. İşte bunun gibi geçmişte dinlediğiniz bir parça da size o dönemdeki anılarınızı anımsatır. İyileri hatırlamaktan kimse şikayet etmez, peki ya kötü anıları ne yapacağız? Bu kötü anılardan kurtulmanın da bir yolu var. Az önce yukarı bahsettiğimiz teorinin sahibi Süden Pamir’in kötü anılar için de bir önerisi bulunuyor. Pamir, kötü anılardan müzikle kurtulmanın yollarını şöyle anlatıyor: “Kötü anılardan kurtulmak için chill-out gibi rahatlatıcı elektronik müzik türevleri, enstrümantal akustik müzikler, klasik müzik dinleyin. Ardından yüksek tempolu rock, tekno, trans gibi elektronik müzik türevleri, kendinden geçerek çalınmış halk müziği, arabesk gibi etkisi ve şiddeti yüksek müzikler tercih edilebilir. Ama kötü anıların kayıtlarını silme işi bilinçli yapılmalı. Doğu biliminin geliştirdiği, Amerika’da Maharishi Üniversitesi’nde eğitimi süren Gandharva Veda müziği, batı biliminin York Üniversitesi gibi okullarda eğitimini sürdürdüğü müzikle terapi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü vasıtasıyla ulaşabileceğimiz Türk müziği ve ustaları, kötüyü

sildiği gibi yerine güzel enerjiler yazabilen müzikler kazanmanıza yardımcı olacaktır.” HER MÜZİĞİN BİR SEBEBİ VAR Astronom, bilim insanı, yazar ve filozof olan İbn-i Sina, Fârâbi’nin eserlerinden çok yararlandığını ifade ediyor. Öyle ki müziği Fârâbi ile sevdiğini ve tıpta ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek tıp mesleğinde tedavi olarak uyguladığını da söylüyor. İbn-i Sina yaptığı çalışmaları için şu sözleri kullanıyor: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” İbn-i Sina’ya göre, ses tonu değişiklikleri insanın ruh hallerini belirtir. Müzik bestelerini bize hoş gösteren şey ise işitme gücümüz değil, o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Dibe vurmuşsunuzdur ve fon Müslüm baba çalar! Tam bu sırada etrafınızda “Kendini daha da yıpratma, dinleme şu şarkıları” diyen insanlar belirebilir. Siz siz olun onlara kulak vermeyin. Frontiers in Psychology Dergisi’nin araştırmasına göre hüzünlü aşk parçaları aslında iyi hissettiriyor. Beynimizde tetiklediği kimyasallarla gözyaşı, artan kalp atışları gibi etkilerle rahatlamamızı sağlıyor. Unutmayın her dökülen gözyaşı sizi yıpratmaz, bazen de rahatlatır. McGill Üniversitesi’nin araştırması ister duygusal ister hareketli olsun, müziğin tıpkı yemek, seks ya da uyuşturucu gibi beyindeki haz merkezini uyardığını ortaya koyuyor. Spotify'da oluşturulan çalma listelerine baktığımızda içinde ‘aşk acısı’ geçen 80 civarı liste var. Liste yapan gazeteler, internet sitelerine baktığımızda da görüyoruz ki hemen hemen her internet sitesi en iyi aşk acısı şarkıları listesini sayfalarına taşımış.


37

PORTRE

. HAZIRAN 2019

Fazla normal star

Ece ULUSUM

D

BILLIE EILISH

ünya, pop müziğin helvasını kavururken bir güneş gibi doğdu Billie Eilish. Kimisi çok abartıldığını düşünse de şarkı sözlerinden bestelerine, tarzından hayatına tam anlamıyla yeni ve farklı. Eğlenceli olma kaygısı yok, hikayelerini gerçekçi ve içinden geldiği gibi anlatıyor. Sonuç, Los Angeles çıkışlı 17 yaşındaki müzisyen ve şarkıcı Billie Eilish'in Spotify'da 45 milyonun üzerinde aylık dinleyicisi var. Albümü Apple Music'teki tüm zamanların global pre-add rekorunu kırdı. (800.000) When We Fall Asleep… İngiltere, İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Norveç, İsveç, İsviçre, Finlandiya, Hollanda, Avusturya ve Belçika'da 1 numaraya ulaşarak sınırları aştı. Onun başarısının altında yatanı herkes merak ediyor. Highland Park'ta büyüdü. Çocukluğunu şöyle anlatıyor, “Cehennem gibi yıkık bir yerdi. Çok dışarıya çıkmadım çünkü çok tehlikeliydi ve kötüydü; silah sesleri vardı çok fazla... İnsanların nasıl büyüdüğüme dair çok garip bir yorumu var ve sanırım bir kız olduğum için, LA'lıyım ve bir sanatçıyım. Otomatik olarak, insanlar sizin Beverly Hills gibi bir şeyden geldiğinizi düşünüyor. Öyle değildi. Parasız ve fakir büyüdüm. Bir çift ayakkabım ve bir gömleğim vardı.” Parası yoktu ancak akıllı ve çalışkandı. Binicilik dersleri alıyordu karşılığında at çiftliğinde çalışıyordu. Karanlık bir sokakta büyüdü ama karanlıktan uzak kaldı. “Hiç uyuşturucu kullanmadım, hiç yükselmedim, hayatımda hiçbir şey içmedim. Hiç umurumda değil. Bu benim için ilginç değil. Yapacak başka işlerim var ”diyor Eilish. Evine sadık, okumayı seven, şükürler olsun ki merak etme yetisini kaybetmemiş bir genç kız. Annesi babası part time oyuncu. Okula gitmeyen Eilish evde eğitim gördü. Okuldan uzak kalması yaşıtlarından farklı olmasını sağladığı açık. Hayalleri, bakış açısı ve merakları başka... Duygusal zekası da epey gelişmiş. Abisi Finneas ile güçlü bir bağları var keza müzikleri de ona emanet. Tüm bunlardan dolayı hayranları onu fazla normal görüyor. Konserlerinde yapılan röportajda bir kıza neden onu sevdiği sorulunca tek bir şey söylüyor: "O bizim gibi..." Billie ve hayranları arsında görsellik üzerinden organik bir bağ var. Başlarda Instagram'da ona atılan her yoruma yanıt veriyor, DM'leri cevaplıyor ve etiketlenen resimleri beğeniyordu. Bunu yapmayı bıraktığı için huzursuz, bir röportajında gözlerini devirerek "Bunu yapmaya kalkarsam sonu gelmeyecek" diyor. Yine de sosyal medyada aktif, arada jestler yapıyor. Tüm bunları yaparken sektöre meydan okuyor, canı ne isterse onu yapıyor.

'ÇOK DAYANIKLI'

Hard 8 Working Group Management'tan Danny Rukasin ve Brandon Goodman, Eilish ile çalışmak istedi. Ailesi ve Billie ile vakit geçirdi. Müziğin onun için hobi olmadığına emin olduklarında tekliflerini sundu. Bugün ikili onun menajeri. Rukasin, bir sanatçıyı geliştirmek için uzun zaman birlikte vakit geçirmek ve sanatçıyı zorlamak değil onun sevdiği şeyi insanlara benimsetmenin yolunu bulmak gerektiğini söylüyor. Yaptıkları işi bir sanatçının üzerine kültür inşa etmek olarak nitelendiriyorlar. Her şeyi düşünerek ilerliyorlar. Goodman, "Billie'nin hikayesini oluşturmaya devam ederken, hayranları tarafından tüketilecek bir albüm için talepten emin olana kadar bekledik. Ekibimiz yeni bir şarkı piyasaya çıkarırken zamanlamanın ve ek içeriklerin öneminin farkında. Görsel kavramların dinleyicileri çekmesi gerekiyor. Hayranların bir albümü baştan aşağı tüketme arzusu olduğunu bilmek gerekiyor. Onun için oluşturduğumuz ekip, şimdiye kadar çalıştığımız en iyilerden biri daha doğrusu bir aile" diyor. Billie'nin başarısının altında yatan sorulunca Goodman şöyle devam ediyor: "17 yaşındaki birine göre fazlasıyla dayanıklı ve olgun. Ailesi sürekli yanında ve onu üzecek şeyleri filtrelemesini de çok iyi biliyor. Turnesinde de yanında oluyor." Bundan sonra neler olacak kim bilir? Çok genç yaşta star olan müzisyenlerin geçmişine baktığınızda şöhret ve başarının ters orantıda ilerlediğini göreceksiniz. Klişelerden uzak bu genç kızı nasıl bir hayat bekliyor, göreceğiz.

46 milyon .

22.5 milyon .

Instagram takipçisi

Spotify geçen ayki dinleyici sayısı


38

FESTİVAL

. HAZIRAN 2019

'İstanbul'da konser vermek sanatçıları heyecanlandırıyor'

Arda AŞIK

İ

gelip katılabileceği ücretsiz konser serilerimiz var. İnsanları müziğe yaklaştırmaya, müziği insanlara ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu tabii zamanla gelişecek, dinlendikçe ve içinde oldukça sevilecek. ❏ 15 farklı mekanda konser gerçekleşecek, bu çeşitliliğin olumlu yanları neler? Bu aslında İstanbul Müzik Festivali'nin alametifarikası. Şehrin kültür mirasını öne çıkarmaya çalışıyoruz. Bu zengin şehrin çok önemli tarihi mekanları var. Başlangıcından itibaren festivalin ana mekanı Aya İrini Müzesi'dir. Onun dışında konserlerimizi, projelerimizi salona çevirdiğimiz tarihi mekanlarda gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu izleyiciler için de büyük bir tecrübe. İçerik tabii önemli ama içeriğin, sergilendiği mekanla da örtüşmesi gerekiyor. 15 farklı mekanda organize olmanın zorluğu ise prodüksiyon ekibini etkiliyor diyebilirim. Her gün bir mekanda konserimiz var, hatta bazen iki konser. Tüm o mekanların konser salonu haline getirilmesi, sahne, ışık, teknik kısım... Ancak izleyiciler için değer. HUMAN REQUIEM AŞKINA 7 YIL ❏ 47'nci İstanbul Müzik Festivali'nin programı belli oldu. Program ne düşünülerek hazırlandı? Nasıl bir süreç oldu? Klasik müzik festivali organize ederken, bu işin diğerlerinden çok daha farklı bir doğası var. Yazışmalar en az 3 yıl öncesinden başlıyor. Bu yılki programda son bir yılda gelişip programa giren işler de var,

Festivalin temasına uygun festival afişi şehrin her yerinde.

150

Festivalde 15 farklı mekanda 22 konserle 150 eser yer alıyor.

Efruz Çakırkaya

stanbul Müzik Festivali neredeyse yarım asırlık, köklü bir festival, ilki 1973 yılında yapıldı. Saygıdeğer işinsanı Nejat Eczacıbaşı ve onun etrafındaki dostlarının bir araya gelerek İstanbul gibi çok önemli bir dünya kentinde, neden uluslararası bir festival yapılmadığı sorusuyla yola çıkıldı. Bu, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin 50'nci yıl kutlamalarına denk gelen yıldı. Tabii bir festivali, 47 yıl aralıksız sürdürebilmek önemli bir başarı. Aslında farklı disiplinleri barındırarak başlamış bir festival. Klasik müzik, caz, dans... Yıllar içerisinde artan ilgiyle farklı festivallere bölündü. Şu anda İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından 4 festival ve 2 bienal düzenleniyor. Tabii amiral gemileri İstanbul Klasik Müzik Festivali olarak adlandırabileceğimiz İstanbul Müzik Festivali, en eskisi. İstanbul Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya, başarının sırrını, alanındaki en başarılı projeleri şehre getirmeye çalışmak olarak açıklıyor. Sponsorlara ve Lale Kart üyelerinin katkısına dikkat çekiyor. "Çünkü yaşayan bir festival olmak için destekçilere ve izleyicilere ihtiyaç var." Çakırkaya'nın deyimiyle 'kümilatif başarıyı' ve bu ayki Var Olmanın Karanlığı, Var Olmanın Aydınlığı temalı 47. İstanbul Müzik Festivali'ni konuştuk. ❏ İstanbul Müzik Festivali nasıl bir misyon üstleniyor? Klasik müzik alanındaki en önemli isimleri İstanbul izleyicisiyle buluşturmak. Türk sanatçıları festival programına dahil etmek. Genç müzisyenlere, yeni projelere destek olmak. Eser üretimine katkıda bulunmak. ❏ Eser üretimine nasıl katkı sağlıyorsunuz? 2010'dan bu yana İstanbul Müzik Festivali, her yıl en az bir çağdaş besteciye eser siparişinde bulunuyor. Bestelenen eser, ortak siparişler sonucu da ortaya çıkabiliyor. Böylece farklı konser salonlarında, dünyanın farklı şehirlerinde bu eser seslendirilebiliyor. Bu da klasik müzik dünyasına bir zenginlik katıyor. 'ELİT ALGISINI KIRMAYA ÇALIŞIYORUZ' ❏ Maalesef klasik müzik Türkiye'de niş ve elit bir sanat dalı olarak görülüyor. Türkiye'deki klasik müzik algısı hakkında görüşleriniz neler? İKSV bu algının karşısında neler yapıyor? Mutlaka. Müzik evrensel bir dil. Çoksesli müzik aslında çok zengin bir içerik. Dediğiniz gibi ülkemizde klasik müzik biraz elit görülüyor. Biz bunu kırmaya çabalıyoruz. Bunun için 2013 yılından beri, festival kapsamında, konser salonları haricinde ücretsiz konserler organize ediyoruz. İstanbul büyük bir metropol, her yere yetişmek mümkün olmasa da bunu artırmaya çalışıyoruz. Ailelerin çocuklarıyla


39

FESTİVAL 7 yıldır İstanbul'a getirmeye çalıştığımız projeler de var. Dolayısıyla uzun ve ilmik ilmik dokunan bir hazırlık süreci. İstanbul büyük bir cazibe merkezi ve ilham kaynağı. Dolayısıyla İstanbul'da konser vermek sanatçıları heyecanlandırıyor. ❏ Peki sizi en çok heyecanlandıran projeler hangileri? Az önce söylediğim, o 7 yıldır getirmek için uğraştığımız Rundfunkchor Berlin'den Human Requiem. Alışılagelmiş konser formatının dışında bir iş. Zira izleyiciler, bir konser salonuna girip sahnenin karşısından izlemeyecek konseri. İzleyicilerle sanatçıların arasındaki sınırların kalktığı bir iş. İnsanlar sahnenin üzerinde, müzisyenlerle bir arada olacak. Orada müziğe çok yakın bir temas var. Bunu 2012 yılında Hamburg'da, Elbphilharmonie binasının inşaatında izlemiştik. Çok heyecanlanmıştık, o gün bugündür getirmek için çalıştık. ❏ Bu yıl yaşanacak bir ilk var mı? Ayrıca bu yıl başlattığımız Birlikte Güçlü Sesler Korosu adlı projemiz var. Bu yıl İKSV bünyesinde açılan alt kat, gençler için bir etkileşim alanı. Burada çocuklar için özel ustalık sınıfları, film gösterimleri gibi çeşitli etkinlikler düzenleyeceğiz. Onların iş birliğiyle de bu koro ortaya çıktı. İşitme ve görme engelli çocuklarla Barış Korosu'ndaki çocukları bir araya getireceğiz. Bu çocuklar festivalde performans gerçekleştirecek. Bir süredir çalışıyorlar. Venezuela'daki El Sistema'dan örnek aldık. Çocukların bir kısmı şarkıları seslendirirken işitme engelli çocuklar el koreografisiyle, işaret diliyle sözleri aktaracaklar. Bu çok kıymetli. Müzik birleştirir. 29 Haziran'da Zorlu PSM'de ücretsiz olarak katılınabilecek. 'AYDINLIĞIN YANINDAYIZ' ❏ Var Olmanın Karanlığı, Var Olmanın Aydınlığı temasından biraz söz eder misiniz? Nasıl belirlendi, verilmek istenen mesaj nedir? 2011 yılından beri bir tema kurguluyoruz. Temalar, içeriği zenginleştirmemizi sağlıyor. Tema üzerinden hem yaratıcı fikirler ortaya çıkarıyoruz hem de konser öncesi etkinliklerde bu temalara gönderme yapan çeşitli söyleşi ve sohbetlerimiz oluyor. Bu yılki temamız, hayattaki dualitelere bir gönderme. İkilik yasası evrensel bir yasa, biri olmadan diğeri var olamıyor. Biz de bu bağlamda karanlık ve aydınlığı seçtik. Karanlığın gerçekliğini vurgularken aydınlanmanın varlığını ön plana çıkarıyoruz. Aydınlamadan kastımız bilim ve hayata dair pozitif olan her şey, dolayısıyla aydınlanma tarafındayız. İyi kötü, ölüm yaşam. Yin-yang gibi. Hayatta var olan pozitif ve negatif her şeyin birleşimini alıp bunun müziğe ve müzisyenlerin yaratım sürecine ne gibi katkıları olduğunu göstermeye çalışacağız. Çünkü müzik üretimi de ilhamını hayatın gerçekliğinden alıyor. ❏ Müzikseverlere ve klasik müzikseverlere ne söylemek istersiniz, bizi neler bekliyor? İKSV'nin ve İstanbul Müzik Festivali'nin etkinliklerini takip etmeye devam etsinler. Önümüzdeki yıllarda çocuklara ve gençlere daha fazla ulaşacağımız projeler planlıyoruz. Müziği sevin, müzik hayattır.

. HAZIRAN 2019

'Söyleşiler konserlerin ayrılmaz bir parçası' Ece ULUSUM

İ

stanbul Müzik Festivali'nin danışma kurulu üyesi araştırmacı yazar Aydın Büke bu yıl da festival söyleşileriyle karşımızda olacak. Festivalin zengin içeriklerinin başrollerinden Büke, Back on Stage'in sorularını yanıtladı. ❏ Bu yıl festival programını nasıl yorumluyorsunuz? Programda günümüz yıldız isimlerinin yanı sıra, yeni yapıt siparişleri, seçkin isimlerin katıldığı oda müziği konserleri, dinleyicilerin büyük ilgi gösterdikleri Müzik Rotası, son derece sıra dışı bir dinleti olacağına inandığım Human Requiem konseri ve daha niceleri var. ❏ Festivalin teması sizde hangi düşünce ve hisleri uyandırıyor? Festivalin son yıllardaki temaları gerçekten insanı müziğin arka planını keşfetmeye çağırıyor. Tıpkı bu yıl olduğu gibi: Var olmanın karanlığı, var olmanın aydınlığı. Varoluş herhalde insanın üzerinde en çok düşündüğü bir kavram. Festivalin bu yılki konsere doğru konuşmacılarını ağırlıklı olarak felsefecilerden seçmesi ve aydınlanma düşüncesiyle ilgili başlıklara yer vermesi bence festival temasının düşünsel boyutunun daha iyi kavranmasına olanak sağlayacak. ❏ Festivalin organik misyonlarını nasıl yorumluyorsunuz? İlk festivalden beri önceleri konserleri izleyen, sonrasında oluşum sürecinde çeşitli katkılar yapan biri olarak bunu memnuniyetle söyleyebilirim. İstanbullular uluslararası sanatçıları önceleri yalnızca festival konserlerinde izleyebiliyordu. Sonrasında sezon içinde de benzer etkinlikler düzenlenmeye başladı. İstanbul Müzik Festivali öncelikle kendi bünyesinden caz, film, tiyatro, bienal gibi farklı festivaller doğmasına olanak sağladığı, İstanbul’un sanat yelpazesini çeşitlendirdiği için çok önemli bir görevi yerine getirdi. Zaman zaman festivalin ilk yıllarında, Aya İrini’deki bir konserin hemen sonrasında koşa koşa Açıkhava Tiyatrosu’ndaki bir caz konserine ya da bir tiyatro oyununa yetiştiğimiz günleri nostaljik bir duyguyla ansam da İKSV bünyesindeki etkinlikler, başta İstanbul Müzik Festivali olmak üzere artık İstanbul’un olmazsa olmazları arasında yerini aldı. ❏ Konser öncesine gerçekleştirdiğiniz söyleşilerin dinleyici üzerindeki etkileri neler oluyor? İlgi her yıl artıyor. Dinleyiciler artık bu söyleşileri konserlerin ayrılmaz bir parçası gibi görüyor. Özellikle konuşmacıların farklı disiplinlerden olması ve onların müziğe

ya da o gün seslendirilecek yapıta bakış açılarını dinleyiciyle paylaşması çok farklı bir deneyim. Klasik müziğin donup kalmış, kendini yenileyemeyen bir müzik olduğu düşüncesini yıkmanın en iyi yollarından biri disiplinler arası ilişkilere yoğunlaşmak. Bir yapıtın ne zaman, hangi koşullarda, kimin için bestelendiğini bilmek kadar onun bugün kime ve hangi duygulara seslendiği üzerinde farklı düşünceler üretmek de çok yararlı. ❏ Sizce bir sanatçının hayatını bilmek müzik dinleme deneyimini nasıl etkiliyor? Bestecilerin yaşamlarına odaklanmak dinlediğimiz yapıtlar hakkında daha sağlıklı değerlendirmeler yapmamıza olanak sağlayabilir. Bir yapıtı çok sevebiliriz ama onun hangi şartlarda kimin için nasıl bir duyguyla bestelendiğini bilirsek daha farklı yaklaşma şansımız olur. ❏ Festivalde bu yıl sizi en çok heyecanlandıran etkinlik hangisi? Belirli bir ayırım yapmak gerçekten çok güç. Konserlerin tümü birbirinden farklı nedenlerle mutlaka izlenmeli. Ama yine de açılış konserinin solisti 17. Chopin Yarışması birincisi Seong-Jin Cho, Yuja Wang, Piotr Anderszewski, Ufuk-Bahar Dördüncü, Fazıl Say gibi piyanistleri, Isabelle Faust, Daniel Lozakovich gibi kemancıları, Daniel Müller-Schott, Juen-Guihen Queyras, Çağ Erçağ gibi viyolonselcileri dinleyeceğim ve şimdiye dek alıştığımız konser dinleme alışkanlıklarını tümüyle değiştirmeye aday Brahms’ın Human Requiem’inin bir parçası olacağım için çok heyecanlıyım. ❏ Son sözünüz... İstanbul’un kültür sanat yaşamının ayrılmaz bir parçası olan İKSV ve onun amiral gemisi olarak adlandırabileceğimiz İstanbul Müzik Festivali’nin uzun yıllar bizlerle birlikte olup dünyamızı güzelleştirmeye devam etmesini diliyorum.


40

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Ortak bir rüyadan uyanmak gibi'

90 Arasız 90 dakikalık bir gösteri.

Human Requiem Kübra DALMAN

S

ahnede olmak yerine seyircisinin arasına karışan tam 65 müzisyen, tekerlekli piyano... Berlin Radyo Korosu, Brahms’ın Alman Requiem’ini Gijs Leeanars’ın şefliğinde bambaşka bir deneyime dönüştürüyor. Dünyanın pek çok yerinde övgüler toplamalarının ardından 29 Haziran’da Zorlu PSM Turkcell sahnesinde olacaklar. Konserin konseptini hazırlayan Jochen Sandig ile konuştuk. ❏ Human Requiem adıyla seyircinize nasıl bir ilk izlenim bırakmak istiyorsunuz? Eserin adıyla, bu parçanın hepimize ait olduğunu ifade etmek istiyorum. New York Times’dan bir gazeteci esere "Zamanımızın marşı" demişti. Bence Brahms, Alman Requiem’i yaşayan tüm insanlar için yazdı. Seyircilerimizi kalplerini açmaya ve odanın içindeki herkesle bağlantılı hissetmeye davet ediyoruz. Hepimiz tek, büyük bir aile değil miyiz? Bu özel gösteride tüm duyularımız canlanacak, sadece kulaklarımız değil. Fiziksel bir deneyim olacak, insan toplumunun bir töreni. Bunun parçası olmak bir armağan. ❏ Sahne yerine seyircinin arasında olmak nasıl bir his? Konser sırasında bir zorlukla karşılaşıyor musunuz? Berlin Radyo Korosu’nun Human Requiem’le yaptığı şey bir mucize. Seyirci ile bu kadar yakın olmak müzisyenler için büyük bir zorluk ama bu kadar güzel ve benzersiz bir deneyim yaratan da bu. Koro için uzun bir öğrenme dönemi oldu. Belirli bir mesafeden çalmaya alışkınlardı. Şimdi herkesle aynı mekandalar, göz teması kurmaları bile gerekiyor. Sonuç; sesleri harika, daha nazikçe söylüyorlar ve geleneksel bir konsere göre çok farklı bir konser hissi var. ❏ Bu gösteri konserden fazlası. Gerçek bir deneyim. Nasıl ortaya çıktı?

Fikri geliştirmeye başladığımızda, seyirciyle müzisyenleri mümkün olduğunca yaklaştırmak ama bir yandan da özgür bırakmak istedik. Türkiye’de de yapıldığı gibi bir ziyafet düzenlemek ve hayatın güzelliklerini faniliğimizle bir topluluk olarak yüzleşirken kutlamayı hayal ettik. Yalnızca 360 derecelik bir konser deneyiminin bu hissi yaşatabileceğini düşündüm. Oldukça kucaklayan bir deneyim ortaya çıktı. ❏ İşin arkasında bir hikaye ya da bir esin kaynağı var mı? Brahms’ın bu Requiem’i oluştururken yazdığı güzel sözleri son derece önemsiyordum. Üstüne fazladan bir hikaye yazmak istedim. Herkesin hemen anlayabileceği model imgeler yaratmaya çalıştım. En iyi öğretmenim, eşim Sasha Waltz. Beraber çalıştığımız müzisyenlerle birçok müze ve konser alanı açtık ve yaratıcılık anlamında her şeyi ondan öğrendim. En büyük esin kaynaklarım da iki çocuğumuz, bir de hayat ve sevgi elbette. ❏ Bu kadar güçlü bir koroyu yönetmek nasıl bir his? 2012’de Human Requiem’i yaratırken Simon Halsey ile çalışıyordum. O zamanlar Berlin Radyo Korosu’nun şefliğini yapıyordu. Oldukça açık fikirliydi. Benimle birlikte heyecanlandı ama bir yandan da ayaklarımızın yere basmasını sağladı. Selefi Gijs Leenars yönetimi ondan devraldı ve o da Human Requiem’i çok seviyor. İkisi de Berlin Radyo Korosu’nu Avrupa’nın en büyük korolarından biri olarak değerlendiriyor ve bu konseri bir şef olarak karşılaşılabilecek en büyük meydan okuma olarak görüyorlar. Bu kadar hareketin içinde her şeyin doğru yerde olmasını sağlamak büyük iş ama ikisi de büyük usta. ❏ Konserden sonra nasıl geri dönüşler aldınız? Konserlerin sonunda, alkışlar gelmeden önce genellikle uzun bir sessizlik oluyor. Sanki ortak bir rüyadan uyanmak gibi... Dünyanın her

yerinden farklı şehirlerde konserlerden sonra aldığımız tepkiler oldukça etkileyiciydi. Bir çok insan deneyimledikleri en güzel konser olduğunu söyledi. Bazıları "Hayat değiştirici bir deneyim" dedi. Bana en dokunan geri dönüş ise bir konserden sonra yaşlı bir adamdan geldi. Bizi dinledikten sonra ölüm korkusundan kurtulduğunu söyledi. Konser sırasında birbirine âşık olan insanlar gördük. Müziğin insanları böyle dönüştürebilmesi beni çok mutlu ediyor. Bu konser çok özgün. Brahm’ın Requiem’ini daha önce hiç böyle deneyimlemediniz. Müzisyenler her zaman kendi kişilikleriyle sahnedeler. Tiyatro sahnesinde bir oyuncu gibi rol yapmıyorlar ama işin özünde teatral bir deneyim var. Keza gösteride seyirci için toplu bir duygusal arınma hissi söz konusu. ❏ Gelenleri nasıl bir deneyim bekliyor? Konserden sonra, bilmeden de olsa bu deneyimi beklediğinizi fark edeceksiniz. Müzik evrensel bir dil. Herkes anlayabilir çünkü ruhun dili. Soru şu, bununla nasıl bir iletişim kurmak isiyoruz? Müziğin amacı ne? Öte yandan, klasik müziğe çok hakim olmayan bir seyirci kitlesine de hitap ediyoruz. Herkes kendinden bir şey buluyor. Mesajımız insanlıkla ilgili; farklı yerlerden geliyor ve farklı yerlere gidiyor olsak da birbirimize aidiz. Hepimiz kardeşiz.


41

RÖPORTAJ

. HAZIRAN 2019

'Geleneğimizi oluşturmalıyız' Çağatay YILMAZ

K

Liang Zhang

ökleri 50’li yıllara dayanan Şanghay Filarmoni Orkestrası, Asya’nın klasik müzikteki en güçlü temsilcilerinden. Kurulduğu günden bu yana binlerce defa sahne alan orkestra; Yo-Yo Ma, Lang Lang, Isaac Stern, Itzhak Perlman, Vladimir Ashkenazy gibi isimlerle de çalışmış. 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında 30 Haziran’da Lütfi Kırdar’da Fazıl Say ile klasik müzikseverlerle buluşacak orkestranın daimi şefliğini üstlenen Liang Zhang ile konuştuk. ❏ Müzikseverleri nasıl bir konser bekliyor? Hem evrensel sanatı hem de Avrasya karakteristiklerini özenle bir araya getiren bir konser hazırladık. Ülkelerimizdeki insanların müziğini bir çatı altında paylaşarak dostluğumuzu daha da kutlayabileceklerini umuyoruz. ❏ Fazıl Say’ı ve müziğini nasıl buluyorsunuz? Fazıl Say ile çalışmaktan ve müziğinden muazzam bir keyif aldım. Eşsiz bir sesi var ve aynı zamanda dinleyicilerle geniş ölçüde iletişim kuruyor. Umarım hem kendi ülkesinde hem de yurt dışında hak ettiği kariyere sahip olmaya devam eder. ❏ Şanghay Filarmoni Orkestrası’nın 2008 yılından bu yana daimi şefisiniz. Bu sizin için nasıl bir yolculuk? Geçtiğimiz 10 yıl boyunca Şanghay Filarmoni Orkestrası’nda çalıştığımdan ve yönettiğimden beri; müzik kalibremin Viyana’daki okul yıllarımdaki hayal gücümün ötesinde bir dereceye olgunlaştığını hissediyorum. Zamanında hem ben hem de orkestra oldukça gençtik, çok ama çok fazla zorluklarla yüzleştik. Ve bugün kendimizle gurur duyarak klasik repertuvarın özünü getirdiğimiz, uluslararası ilgi ve beğeniyi toplayan orijinal eserleri sunuyoruz. ❏ Çok yetenekli bir piyanistsiniz. Sizce şef Zhang ile piyanist Zhang arasında nasıl bir fark var? Piyanistlikten gelen bir şef olarak; müziği, sanatçının bakış açısından düşünebiliyorum. Kişi, yönetmek ve diğerlerine ilham vermek için sahnede olma psikolojisini anlamalıdır. Hâlâ düzenli bir şekilde sahne alıyorum ve bunun podyumda müzisyenlerle çalışmama direkt bir etkisi var. Yalnız çaldığım zaman sezgilerimden etkilenen tek faktör benim ama orkestrayı yönetirken asıl düşüncelerinizi hareketlerinize aktarmak için daha fazla çaba gerekir. ❏ Çin ve Türkiye müzik kültürünü nasıl yorumlarsınız? Hem Çin’in hem de Türkiye’nin oldukça derin Doğu kökleri olan ülkeler olduğunu düşünüyorum. Sanat eserlerimizde bu tazeliği dünyanın geri kalanıyla paylaşabiliriz. Oldukça genç ülkeleriz ve konu klasik müzik olduğunda sadece batı repertuvarını tekrar etmek yerine kendi geleneğimizi oluşturmamıza ihtiyacımız var. ❏ Sahne öncesi ritüelleriniz var mı? Herhangi bir sahne öncesi aktiviteyi tercih etmiyorum çünkü müziğin en güçlü halinin salt haliyle ortaya çıktığına inanıyorum.

'Başarının anahtarı sevgi'

Ece ULUSUM

Ş

ef ve solist olarak dünyanın en iyi orkestralarına konuk olan Yuri Bashmet; virtüözlüğü ve tarzıyla müzik dünyasında viyolaya farklı bir önem kazandırmayı başarmış bir müzisyen. 20 Haziran’da Aya İrini Müzesi’nin büyülü atmosferinde Moskova Solistleri ile beraber gerçekleştireceği konserine sayılı günler kala başarısını ve müziğe bakışını konuştuk. ❏ Sizce başarının anahtarı ne? Tutku ya da sıkı çalışmak? Benim için başarının anahtarı her şeyden önce sevgi. Müziği ve tüm hayatım boyunca yaptığım işi çocukluğumda sevdiğim gibi sevmeye devam ediyorum. Kesinlikle mutluyum. Sevdiğim ve onsuz yapamayacağım işi yapıyorum ve karşılığında para kazanıyorum. Şaka gibi! Her konser öncesinde yapılması gereken provalar ve hazırlıkları sebat ederek yapmamı sağlayan şeyler sevgi, tutku, düşünce ve hislerimi dışa vurmak arzusu. ❏ Dünya çapındaki turnelerden nasıl tecrübeler kazanıyorsunuz? Kesinlikle farklı. Yeri fark etmeksizin her konser için aynı heyecanı duyuyorum. Hiçbir ülke ya da konser alanını birinden daha önemli görmüyorum. Sahnede her zaman tüm enerjimi yansıtmaya çalışıyorum. İstanbul’da daha önce bulundum ve seyircisi harika. Çok duygusal ama dikkatli, sevgi dolu ve müziği algılayan bir kitle. Burada sahne almayı çok seviyorum. ❏ İstanbul’daki konseriniz çok özel bir mekanda gerçekleşecek. Orada daha önce çaldınız. Performansınızı etkiliyor mu? Mekanda, duvarlarında. yüzyılların tarihi dokusu hissediliyor. Tarihi dokunun olduğu yerler duygusal bir iz bırakıyor. Bu, konser sırasında seyirciye yansıtmayı umduğum bir his. ❏ Bu sene festivalin teması ‘Var Olanın Aydınlığı, Var Olmanın Karanlığı.’ Bu tavırla ilgili ne düşünüyorsunuz? Festivalin temasını duyduğumda konserimizle nasıl ilişkilendirilebileceğini düşündüm. Birkaç gün sonra, benim için müzik ve sahne performansının karanlık ve aydınlığı oluşturmanın yolu olduğunu anladım. Bir konser sırasında müzisyenler ve – umarım- dinleyici yeniden doğar ve duygusal anlamda yakınlaşırız. Konser sırasında, kendi hayatımızdan çok daha yüce olan ve hepimizi etkileyen bir yolculuğa çıkıyoruz. ❏ Festivalde bir ödül alacaksınız. Ödüller sizin için ne ifade ediyor? Utangaç değilim. Takdir görmekten hoşlanıyorum. İstanbul Müzik Festivali’nde daha önce çok kez sahne aldım. Festivali de, şehri de seyirciyi de seviyorum. Bu nedenle ödül benim için önemli ve hoş. ❏ İstanbul'daki konserinizde seyirciyi nasıl bir deneyim bekliyor? Gelin ve hayatınızdan 2 saati bizimle yaşayın. Bizimle müzikal yolculuğa çıkın. Dahası, yakın arkadaşım Alexander Tchaikovsky’in yeni eserinin prömiyerini bekliyorum. Bence festivalde yeni bir müziğin doğması ve seyircinin orada olması çok önemli. Ben de festivallerde yeni müzikleri sahnelemeye çalışıyorum ve İstanbul’da daha önce duymadığınız bir eserin olacağını söylemekten mutluyum. Seyirci için oldukça ilginç olacağına eminim.

Yuri Bashmet


42

PORTRE

. HAZIRAN 2019

Zeynep BEŞERLER

B

Türkiye'nin en kapsamlı müzik koleksiyonu

abasının 11 yaşında aldığı müzik setiyle başladı her şey... Müziğe olan aşkını burada keşfetti Şükrü Demirayak. Ardından hemen bir plak aldı, elinde Kiss grubunun ilk rock albümü duruyordu... Dinledikçe farklı türleri de denemeye başladı. Pop cazdan rock'a, funk müzikten günümüzde new age olarak tanımlanan elektronik müziğe kadar hepsini selamlamış ve tanışmıştı. Söylenimlere göre o yaşlarda yemez içmez, harçlıklarını biriktirir plak satın alırmış Demirayak. Günümüzde her dalda, benzersiz bir müzik arşivinin oluşmasında ve Afyon Müzik Müzesi'nin temellerinin atılmasında etkili oldu. Demirayak Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Demirayak, müzisyen ve koleksiyoner kimliğiyle renkli bir iş insanı profili çizdi ve dünya tarihinde önemli rolleri bulunan eserlerin Müzik Müzesi’nde sergilenmesini sağladı. 1985 yılından itibaren kendi kurduğu, profesyonel donanıma sahip müzik stüdyosunda çalışmalara başlayarak yaklaşık bir sene sonra ilk bestesine imza attı. 2000 yılında ilk albümü Mesaj'ı çıkardı. Ardından To Be Or Not To Be olan ikinci albümünde insanlara seslendi, "Dünyanın ömrünü uzatın"dedi. Albümün kapağından tutun, beste isimlerine kadar insanlara mesajlar vermeye çalıştı. Dünyayı kullanma kılavuzunu albümün içerisine yerleştirerek insanların yaşam tarzlarını küçük şekilde bile değiştirdiklerinde nasıl bir fark yaratacağıyla ilgili bilgiler, mesajlar yer aldı.

Kılavuz içerisine su, ambalaj, enerji, temizlik gibi dikkat edilmesi gereken konuları ekledi. Albümde MFÖ grubu üyelerinden Özkan Uğur, Cenk Eroğlu, Ali Yılmaz, Cihan Okan, Tahsin Endersoy, Eyüp Hamiş ve ünlü isimler eşlik etti Demirayak'a. Şükrü Demirayak'ın müzisyen kimliğinin yanı sıra koleksiyoner olması da bir diğer önemli özelliği. Dünyanın her yerinden yaklaşık 50 binin üzerinde CD, kaset ve plak bulunan eşsiz Müzik Müze'sinde neler yok ki... Bulma olasılığınızın neredeyse imkansız olduğu Limited Edition altın müzik player, dünyanın ilk müzik CD çaları, ilk kayıt edilmiş müzik çalar, Edison'un hem imzası hem de test ettiği ilk fonograf cihazı, hatta Pink Floyd'a ait The Wall şarkısının bestelendiği klavye olmak üzere yüzlerce klavye yer alıyor, üstelik hâlâ çalışıyor! Müzede en önemli nokta ise her eşyanın yeni gibi ve çalışır olması. Canlı tarihi yaşatan Müzik Müzesi'nde 1910-1950 yılları arasında kullanılan art deco mikrofonlar, ilk pikaplar, ilk CD çaları gibi dünyadan toplanmış binlerce müzik aleti yer alıyor. Eskiden akrobatik dansçı olan Şükrü Demirayak'ın gençliği hep diskolarda geçmiş, ticarete atılınca ise bunları bir kenara bırakarak müzik tutkusunun üzerinde yoğunlaşmış. 11 yaşında başladığı bu serüvende babasının yurtdışından getirdiği müzik setinin önemi ise diğerlerinden daha farklı. Müzenin ilk parçası olduğu için anlamının onda büyük bir değeri ve anlamı olduğunu dile getiriyor. Fakat bir gün babasının “Yeter artık müzisyen mi olacaksın, iş insanı mı?” demesi üzerine bütün koleksiyonunu satmış, 6 ay sonra ise pişman olup yeniden

koleksiyonunu toplamaya başlamış. Neler sattığını pek hatırlamıyor ama bu olayın içinde bir ukde olduğunu dile getiriyor Demirayak. Müzik Müzesi'nde sadece müzik değil, 300 üzerinde çerçeveli ıslak imza, yaklaşık 30'u çalışır durumda olan antika Amerikan arabası gibi pek çok eşyayı görmek mümkün. 2000'li yılların başında ABD seyahatinde bir mağazanın vitrininde ünlü insanlara ait objeleri gören Demirayak, mağazaya girer girmez ünlü insanların ıslak imzalarını görüyor ve çok etkileniyor. İşte ıslak imza toplama serüveni de burada başlıyor. Pink Floyd'un ıslak imzalı gitarı, aynı zamanda o yılların efsanevi şarkısı olan Hotel California şarkısını söyleyen The Eagles grubunun albüm kapağındaki ıslak imzalardan etkilendiğini dile getiriyor. Oradaki mağaza müdürüyle tanışıp dost olarak, yıllar boyu en önemli müşterilerinden biri oluyor. Sinema ve müzik alanında hayranı olduğu sanatçıların imzasını bu şekilde toplamaya başlıyor. Bazı sanatçılardan kendisi imza alıyor, bazıları ise bu mağazadan Demirayak'a gönderiliyor. Çerçevenin tasarımlarını da beraber yaptıklarını dile getiriyor ve yaklaşık 300 civarında bir ıslak imza koleksiyonu oluşturuyor Demirayak. Ünlü bilim insanı Einstein, ilk uçağı yapan Wright kardeşler, Steve Jobs, Marilyn Monroe, George Washington, Ferrari ve Porsche gibi markaların yaratıcılarının da imzaları var. Ayrıca koleksiyonunda Atatürk'ün imzaladığı ilk kanun kitabı Teşkilatı Esasi'ye bile mevcut. Demirayak ıslak imza koleksiyonunda ayrıca Atatürk'e ait başka bir parçanın olduğunu dile getiriyor. 1923 yılında Time dergisinin Mustafa Kemal Atatürk'ü kapak yaptığı orijinal dergi bile mevcut. Şükrü Demirayak 2014'te verdiği bir röportajda ise hayranı olduğu Alan Parsons ile nasıl tanıştığını ve dost olduğunu anlatıyor. Demirayak, 1996 yılında Türkiye'ye gelen Alan Parsons'un hangi otelde kaldığını araştırıp öğreniyor ve tanışmak adına gidip o otelde kalıyor. Konser sonrasında ise otelin lobisinde arkadaşlarıyla oturan Parsons ile sohbet ediyor. İki yıl sonra ise Parsons'un Londra'daki stüdyosuna ziyaretine gidiyor. Demirayak. İkilinin dostluk serüveni de böylece başlıyor. Parsons'un konserine beraber gidiyorlar, arkadaşlıklarını daha da pekiştiriyorlar. En son ise Demirayak, Parsons'un evine ziyarete gidiyor. Orada Parsons ile fotoğraf çektirip bir de ıslak imzalı plağını alıp çerçeveleten Demirayak, koleksiyonuna bu mükemmel anı da ekleyip ölümsüzleştiriyor. Afyon'a gidenler mutlaka müzeye uğrasın, mümkünse Demirayak'la tanışsın...

50.000 Müzesinde elli binin üzerinde fiziki albümü var.

2014

2000

To Be Or Not To Be

Mesaj


43

ARAŞTIRMA

. HAZIRAN 2019

Mikrofon duygularımızı nasıl değiştirdi?

1925

Elektronik mikrofonla yapılan ilk kaydın tarihi. Kayıt, Philadelphia Orkestrası'nın Saint-Saëns’in Danse Macabre eseriydi.

8 hafta

Rudy Vallee'nin şarkısı Honey'nin liste başı kaldığı süre.

Rudy Vallee'nin konisi.

Çağatay YILMAZ

2

0. ve 21. yüzyılın popüler müziklerinde vokallerin merkezde olmasının en önemli sebeplerinden biri mikrofon. Şarkıların yansıttığı tüm hisleri, özellikle de aşkı değiştirdi. Hikayeyi başa saralım. Duyulmak, sahne sanatları için her zaman çok önemliydi. Antik Yunan tiyatrolarında en arkadaki seyircinin bile oyuncuyu duymasını sağlayan akustik harikaları vardı. Opera sanatçıları da orkestranın yanında seslerini duyurmak için ustalaşması çok zor teknikler kullanıyorlardı. Derken oyuna mikrofon dahil oldu. Gerçi ilk mikrofonlar da muhteşem bir gelişme sağlamadı. Kayıt almak zahmetliydi... Müziğin analog olarak kaydedilmesi gerekiyordu. Kayıt sırasında içinde diyaframı olan metal bir boru kullanılıyordu. Metal borudan geçen ses dalgaları diyaframı titretiyor ve şarkılar bu hareketle iğne yardımıyla plağa yazılıyordu. Kayıt esnasında vokallerin grubun önünde durup şarkıyı söyleyip biter bitmez uzaklaşmaları gerekiyordu. Üstelik bu yöntemle kaydedilebilen frekans da çok dardı. Keza ton kontrolü de pek mümkün değildi. Baritonlar çok düşük ya da sopranolar çok tiz tonlarda kalabiliyordu. Bu nedenle dönemin vokallerinde tenorlar hakim. Kaydın bu kadar zor olması dönemin müziğini de şekillendirdi. 1920’lerin müziğinde vokallerin çok az kullanılması sanatsal bir tercih olduğu kadar teknik bir zorunluluktu. Tuhaf çözümler bulanlar da vardı. Rudy Vallee’nin koni biçimli bir megafonla şarkı söylemesi gibi. Aslında yaratıcı bir çözüm ama seyircisinin megafona zaman zaman bozuk para atması işini biraz zorlaştırıyordu! Elektronik mikrofon 1920’ler boyunca gelişti ama asıl patlamasını radyo yayınlarının başlamasıyla yaşadı. Artık metal borulara ve diyaframlara gerek yoktu. Elektrik sinyallerine dönüşen ses, vokalin efor harcamasını gerektirmeden genişletilebiliyor ve her mekanda duyulması sağlanabiliyordu. Rudy Vallee gibi isimler, elektronik mikrofonu hemen sahiplenmişti elbette. Bu cihaz ona çekici geliyordu çünkü bu sayede yumuşak, ninni benzeri ‘crooner’ tarzını yansıtabiliyordu. Crooner tarzının kendine has, ‘şakıyan’ gamlarını artık kayıtlarda da çok az zahmetle yansıtmak mümkündü. 1929 yılının hit şarkılarından Honey'i

buna borçluyuz. Şarkının vibratolarını önceki yılların analog teknolojisiyle kaydetmek pek olası değildi. Dönemin belirgin özelliği olan yumuşak vokaller böylece ortaya çıkabildi. Bu tarzla, sanatçılar Ay ışığında bir bankta oturan sevgililer gibi romantik imgeleri yansıtabildiler ve özellikle kadın dinleyicileri buna bayıldı. Bir anda vokaller yıldız oldu ve Amerikan pop yıldızlarının ilk nesli oluştu. Vallee, Hollywood filmlerinde yer alıyor ve geniş bir hayran kitlesine ulaşıyordu. Virtüözler geri planda kalmaya, vokaller grupların önünde yer aldı. Gruplar söz yazımına özen göstermeye, enstrümanları geri planda bırakıp şarkı söylemeyi önemsemeye başladı. Keza Russ Columbo oldukça iyi bir viyolinist olmasına rağmen asıl çıkışını 1930’larda bir crooner olarak yaşadı. Bu tarz, sevginin yeni diliydi. İlerleyen yıllarda Bing Crosby, Billie Holiday gibi isimlerin devleşmesi de bunun kanıtı. 30’lu yıllarda ribbon mikrofonun kullanılmaya başlamasıyla çok daha geniş vokal frekanslarının kaydedilmesi mümkün oldu. Vokaller farklı tarzlar ve nüanslar denemeye başladılar. Crosby gibi isimler geniş nota aralıklarında gezinen, etkileyici legato ifadeleriyle ünlendiler. Keza 30 ve 40’lı yıllar, White Christmas gibi eserlerin klasikler arasında yer almasına şahit oldu. Billie Holiday'de bu mikrofonla deneyler yapanlardandı. Sanki şarkı söylemiyormuş, sohbet ediyormuş ve bir sır ya da dedikodu paylaşıyormuş gibi bir tarz geliştirdi. Holiday’in biyografisinin yazarı John Szwed’e göre, mikrofonu kullanma biçimiyle kayıtlarında bile canlı performans havası yakalamıştı. Bir konserde masaların arasında dolaşıyor ve bütün dinleyicileriyle göz teması kuruyor gibiydi. Frank Sinatra ise bir mikrofon üstadıydı adeta. Tüm tarzını döneminin mikrofon teknolojisini sonuna kadar kullanmak üzerine kurmuştu. Keza kendisi de asıl enstrümanının sesi değil, mikrofonu olduğunu söylemişti. Şarkı söylerken başını farklı yönlere eğiyor ya da mikrofondan zaman zaman uzaklaşıyor ve tam istediği gibi bir ses elde ediyordu. Tekniğiyle sesini sevgilisinin kulağına romantik cümleler fısıldayan yatıştırıcı bir tona getiriyordu. Günümüzde Spotify gibi platformlarda romantik listelerin çoğunda Sinatra şarkılarının olmasına şaşırmamak gerek. Bing Crosby, Frank Sinatra ve Billie Holiday gibi sanatçılar, mikrofonun şarkılarına katabileceği nüansları en erken fark eden ve etkili kullanan isimlerdendi. Albümlerinin günümüzde bile bu kadar dinlenmesi ve isimlerinin müzik tarihine yazılmasını da büyük ölçüde bu vizyonlarına borçlular. Şarkılarının geneline konu olan aşk ve içerdiği geniş duygu yelpazesini aktarmak onların yetenekleriydi elbette ama tüm dünyadan geniş kitlelerin yıllardır bu duyguları hissedebilmesini de mikrofon teknolojisine borçluyuz.


44

TEKNOLOJİ

. HAZIRAN 2019

DEV TEKNOLOJİ SAVAŞI Tekno Safari Timur AKKURT timurakkurt

B

u ayın konusunu aslında çok önceden belirledim. Konumuz sanal starlar olacaktı ancak teknoloji dünyasında bomba etkisi yaratan Trump ve Huawei savaşından bahsetmek istiyorum. Bir aksilik olmazsa önümüzdeki ay bu konuyu daha geniş kapsamlı ele alabiliriz. Hem son durumda neler olduğunu daha net görebilmiş oluruz. Mayıs ayında teknoloji dünyası en çok Trump’ın Çinli teknoloji devi Huawei direkt hedef alan açıklamaları damgasını vurdu. Aslında Trump sinyallerini birkaç aydır veriyordu. Ne yapacağı konusunda pek çok spekülasyon üretilmişti. Şimdi netleşti. Amerikan şirketlerinin Çinli Huawei ile tüm iş birliklerini durdurmasını söyledi. Bununla da kalmadı çıkarılan yasayla ulusal güvenlik sebebiyle asla Çinli Huawei’ye destek verilmemesini, verenlerin sonuçlarına katlanacağını söyleyerek fitili ateşledi. Huawei bu adım karşısında sessizliğini koruyor.

AMERİKA'DA NELER OLUYOR?

Huawei’nin telefonların dışında çok ciddi bir altyapı şirketi olduğunu bilmeyen için söylemiş olalım. Hatta son kullanıcıyla uzun yıllar hiç temas etmemiş bu dev şirket ülkemiz dahil dünyanın pek çok yerinde GSM şebekeleri kurarak inanılmaz bir para ve tecrübe kazandı. Tüm altyapı şebekelerini üretebilen nadir şirketlerden diyebiliriz. Neden bu kadar yaygınlaştığı konusuna gelince. Tabii ki rekabetçi fiyatlarla devleri zor durumda bırakarak aralarından sıyrılmayı başardı. Mesela Türkiyenin 5G altyapısını kuran önemli oyuncuların başında geliyor. Ülkemizde hizmet veren operatörlerimizin çözüm ortağı, birlikte laboratuvar çalışmaları yaparak ürün geliştirmeye devam ediyorlar. Peki ne oldu? Savaşın başlangıç noktası neydi? Çin bildiğiniz gibi kapalı kutu bir ülke. Google, YouTube, Uber, Wikipedia, Twitter, Facebook gibi pek çok uygulama, sosyal medya platformu yasak. Yukarıda yazdıklarımın hepsinin benzerleri yapılarak kullanıcılara açılmış. Aslında lokal bir sosyal medya ağında kapalı devre aralarında takılıyorlar gibi bir durum var. Biliyorsunuz bu şirketlerin çoğu Amerikan şirketleri ve topladıkları dataları Amerikan hükümetiyle paylaşıyor. Ulusal güvenliği tehdit ettiği iddiası Huawei altyapıları ve cihazları yazılımların arka kapılarından gizlice önemli verileri Çin hükümetine gönderdiği şeklinde. Burada insanın aklına ister istemez sanki Amerikan menşeili cihazların ve yazılımların farklı bir şey yapıp yapmadığı geliyor. Zaman veri devri. Hatırlarsanız, Trump şeçimlerde Rus hacker'larla iş birliği yaparak seçimi manipüle ederek başkan seçildi diye dedikodular çıkmıştı. Hatta o dönem pek çok üst düzey bürokrat görevinden istifa ederek adeta bu durumu onaylamıştı. Olaya Amerika

tarafından bakacak olursak; çok sık gittiğim ve oradaki dostlarımla yaptığım konuşmalarda şunu hem çok duyuyorum hem de görüyorum. Trump bir iş insanı. Koca Amerika’yı da aynı bir şirket gibi yönetiyor. Üstelik işsizliğin düşmesi, ticaret hacimlerinin yükselmesi, firmaların kâr oranlarında gözle görülen artış Amerikan ekonomisinin son dönemlerde uçuşa geçtiğini gösteriyor. Hâl böyle olunca çatlak matlak ama adam işi biliyor lafları dolanmaya başladı. Hatta

seçim zamanı 2. dönem başkanlığı da büyük ölçüde alacağı yönünde söylemler var. Ekonomik olarak güçlüyseniz dünyaya hükmedersiniz. Trump burada iyi işler yapmış durumda. Etik ya da değil onu tartışmıyorum. Sonuçlar üzerinden baktığımızda adam Amerika'yı düze çıkartmış görünüyor. Amerika'da durumlar böyle ama bazı verilerde 2029 yılına gelindiğinde eğer bu hızla giderlerse dünyanın yeni süper gücünün Çin


45

TEKNOLOJİ olacağını gösteriyor. Çin buralara bedavadan gelmedi. Çok ama çok çalıştılar. Bakın yine etik ya da değil onu tartışmıyoruz. Sonuç olarak baktığımızda veriler bize ne gösteriyor işin o tarafındayım. Çin çok önemli bir stratejik hamleyle dünyanın ucuz, kaliteli ve işi zamanında teslim eden dünyanın üretim merkezi olmayı benimsedi. Bu işi inanılmaz yaptılar. Apple, Google ve pek çok marka teknolojik üretimlerinin tamamını Çin üzerinden yapmaya başladı. Hatta sadece Amerika değil, Güney Kore bile üretim üslerini Çin’e kaydırdı. Nedeni çok basit. Ucuz, kaliteli ve zamanında teslim. Ticaret için çok gerekli üçlü. Tabii bu dev markalar kendi ülkelerinin çok çok altında ürettirdikleri maliyetlerle kâr konusunda da muazzam avantajlarla hızla zenginleşmeye başlamıştı. Hatırlayanlarınız vardır, eskiden "Çin malı abi dandiktir, kanserojendir aman alma" dediğimiz bir imajdan nerelere geldiler. Nasıl mı? Avrupalı, Amerikalı, Güney Koreli geliştirdikleri teknolojileri, yüksek kalite ile üretmeyi Çinlilere ister istemez öğretmiş oldu. Zaten benim tahminim Çinlilerin asıl taktikleri de buydu. Ajanlık yapmadan tüm ürünler ayaklarına markalar tarafından teslim ediliyordu. Sonuçta ne oldu? Hızla vizyon sahibi, geleceğin nereye gittiğini gören, neyin nasıl yapılması gerektiğini gelişmiş ülkelerden büyük bir hızla öğrendiler. Üstüne üstlük üretim güçleri de kendilerinde olduğu için bunu ürüne çevirme zamanı gelmişti. Huawei altyapı yapan bir şirket iken ona önemli bir görev verildi. "Sen sadece Çin’in değil dünyanın doğan güneşi olacaksın. Agresif pazarlama yöntemleri, kaliteli ve şık dünya vizyonunda ürünler geliştireceksin!" Çok akıllıca bir strateji ile dünyanın büyük saygı duyduğu Leica ile yapılan iş birlikleriyle gerçekten sorunsuz ve çok kaliteli ürünler geliştirmeye başladılar. Leica’nın prestijini de kullanarak kalpleri kazandılar. Dev üreticilerin kafalarına, ayaklarına, üzerlerine basa basa yukarılara çıktılar. Oyunu tam anlamıyla dünyanın anlayacağı gibi oynamayı öğrendiler. Avrupalı, Amerikalı yöneticileri işe aldılar. Lansmanlarını avrupanın en popüler lokasyonlarında yaptılar dünyanın her yerinden basın

. HAZIRAN 2019

mensuplarını lansmanlarına davet ettiler. Google ve Porsche ile dev iş birliği yaptılar. Kendileri kazandığı gibi iş birliği yaptıkları kim varsa ciddi cirolar elde etmeye başladı. Herkes çok mutluydu. Resmen tırnaklarıyla bu noktaya geldiler. Pek çok dev markanın batmasına, küçülmesine, sektör değiştirmesine sebep oldular. Apple, Samsung çok güçlü yapıları sayesinde ayaktalar. İlk başlarda önemsemedikleri bu markayı şimdilerde ciddi bir rakip olarak gördüklerini biliyoruz. Bu arada sadece telefon olarak düşünmeyin. Çin otomotiv, demir çelik, madencilik, tekstil gibi pek çok alanda iddialı duruma geldi. Amerika bir ipte iki cambaz olmaz diyerek ekonomik savaşı başlattı. Telefonların can damarı işletim sistemi, işlemci ve anten sistemleri. Amerika'nın elinin en güçlü olduğu noktalar bunlar. Tabii ki bir de dev bir pazar olması var. İlk darbe buradan geldi. Google lisansı askıya alınan, işlemcileri üretmekte kullanılan yazılım ambargoya girdi. Sonuçta Huawei’ye bir süre verildi. Huawei bu sorunun aşılacağı yönünde pozitif kalmayı tercih ediyor görünüyor. Peki ya iş daha da ciddiye dönüşürse... Trump, Amerikan şirketlerine ayarı verdi: "Onlarla iş birliği yaparsanız sizi perişan ederim." G20 zirvesinde Çin ve Amerika masaya oturacak gibi görünüyor. 28-29 Haziran tarihlerinde Osaka’da yapılacak zirve çok kritik. Çin bu zirve sonrasında adımlar atmaya başlayacaktır. İlk aklıma gelenleri kısaca yazmaya çalışayım. "Apple ürünlerini artık üretmeyeceğiz" diyebilir. Amerika bu ürünleri başka yerde ya da Amerika'da yapamaz mı? Tabii ki yapabilir. 999 dolara satabildiği telefonu 4 bin dolar olunca kim alır orası meçhul! Lityum madeni şu anda neredeyse tüm cep telefonlarında, elektrikli araçlarda kullanılan çok değerli bir maden. Lityum madeni büyük çoğunlukla Çin topraklarında var. Biraz da Afrika'da var ama o madenleri Çinliler satın aldığı için tekel olmuş durumdalar. "Lityum madenimi kimseye vermeyeceğim" dese dünyanın fişini çekebilir. Süpersonik telefonlar, arabalar çalışmadığı sürece neye yarar süpersonikliği! Dev nüfusuyla Amerika ve diğer ona ambargo uygulayan ülkelerden de mal almıyorum, onlara da mal üretmiyorum derse dünyanın her yerinde pahalılık başlar. Kısacası kimse bu kadar riski üzerine almak istemez. Çin Ruslarla, İranlılarla yakın ilişki içerisinde. Onlarda müttefikleri olan Çin’i kolay kolay harcatmazlar. Bu söylediklerim güçlü ve köklü ülkeler. Kolay kolay yıkabileceğiniz kafasına vurup lokmasını alabileceğiniz ülkeler değil. Öyle Irak, Libya gibi çökülebilecek ne coğrafyalar ne de arap kafasında olan sınırlı vizyonları var. Benim tahminim orta bir yol bulunacak. Buradan her iki tarafta kendince dersler ve avantajlar elde etmeye çalışacaktır. Yakından takip ettiğim bu konu hakkında da somut gelişmeler oldukça size anlatmaya çalışacağım. Son bir not, yakın vadede Samsung bu işten en avantajlı çıkacak şirket diyebiliriz. Bocalama dönemi geçiren Samsung bu kazandığı zamanı iyi değerlendirirse masanın dev oyuncularından biri olmaya devam edecektir. Tüketici tarafından baktığımda ben her zaman çok oyuncunun olmasından yanayım. Rekabet kaliteyi ve uygun fiyatlı ürünleri getirir. Günün sonunda bizi ilgilendiren kısmıda o değil mi? Güzel bir ay geçirmeniz dileğiyle...

%130

Çinli e-ticaret sitesi Tmall'a göre yaptırımların ardından Huawei'nin satışlarının artış oranı.

900.000 Huawei'nin Google Play Store'a alternatif olarak kullanacağı Aptoide'de bulunan uygulama sayısı.

200 milyon .

Huawei'nin 2018 yılında sattığı akıllı telefon sayısı.

108.000.000.000$ Huawei'nin 2018 yılında elde ettiği gelir.


46

KAPAK

. HAZIRAN 2019

Ece ULUSUM

2019 YARI YIL RAPORU

S

evgili okur, bu sayıyla yedinci ayımızı seninle birlikte devirdik. Bir müzik dergisi olarak da listeleme çılgınlığına uyduk ve yılın yarısına gelmişken tespitlerimizi ve geleceğe dair ön görülerimizi seninle paylaşalım istedik. Malum müzik piyasasına adım atan 2000'lilerle işlerin rengi epey değişti. Türler arası yaratıcı iş birlikleri yapılırken, pop müzik yıldızları tabiri caizse tekkeyi bekliyor. Playlist çılgınlığı albümlerin pazarlama ve dinlenme şekillerini tepe takla etti ki bu konuyu da derinlemesine incelemiştik. Söz ettiğimiz her bir madde geçen aylarda Back on Stage olarak üzerine kafa yorduğumuz ve araştırdığımız konular.

SEVDİĞİMİZ 5 YERLİ ALBÜM Jakuzi Hata Payı

Aga B Muaf

AUTO TUNE

Kimisi için illet kimisi için lütuf. Cher müzik dünyasına soktu, trap ile yükseldi. Pop müzikte de artık baş tacı. Indie müziğe de sızdı. Auto tune sevmeyenler alışsa iyi olacak. Nitelikli kullanımları da var, onlarla yetinelim.

RAP VE CAZ

Rap müziğin yükselişi devam ediyor ve dallanıp budaklanıyor. Radyolarda rap şarkıları çalmaya başladığından beri her yaş kitlesine ulaştı. İyisini ve kötüsünü bir kenara bırakırsak, bizim en sevdiğimiz yanı rap ve caz müzik iş birlikleri. Buna da yaptığı müziği geliştirmeyi ve çeşitlendirmeyi hedefleyen Agabando gibi projeler öncü oldu. E iyi de oldu. Caz ve rap buluşmalarında geçen yıl Ediz Hafızoğlu’nun projesi Nazdrave’ye farklı zaman ve etkinliklerde Ceza, Ayben, Ağaçkakan, Da Poet gibi isimler eşlik etti. Ardından Barıştık Mı projesiyle Barış Demirel, Salon İKSV’de benzer bir etkinlik yaptı. Alternatif safta da benzer etkileşim var; Kaan Boşnak ile Anıl Piyancı geçen ay Varsın parçasını yayımladı. Rap ile caz ve akustik tınılar iyice kaynaştı. Zaten hip hop, caz plaklarıyla doğdu yani genlerinde var. Çeşitli ve farklı disiplinlerin birbirine ilham vermesini izlemek çok keyifli. Bu farklı müzikleri dinleyen kitlelerin de ufkunu açıyor. Bir diğer yandan Ezhel, New York Times'ın altını çizdiği müzisyenler arasında kendine yer buldu. Türk hip hop'ı dünyaya açılmaya başladı.

In Hoodies Recalibrated Expectations

Mor ve Ötesi Canlı Senfonik

FESTİVALLİ YAZ

The Kites Sunset Vibes

İlk sayımızda “Festivalle gel 2019” demiştik. Dileklerimiz kabul olmaya başladı. Bu yıl One Love yeniden düzenlenecek, gün boyu sürecek ve programı harika. Rock Off, Big Burn İstanbul, Chill Out Festivali, Uluslararası İzmir Festivali, İstanbul Caz Festivali, İstanbul Müzik Festivali... Tek günlük festivaller de duyurulmaya başlandı. Umarız nitelik açısından da hepimizi tatmin eder. Milyon Yapım, Türkiye’nin dört bir yanında festival düzenlemeye devam ediyor. Diyarbakır Müzik Festivali, Gezginfest Van gibi yerli turizmi de canlandıran festivaller gerçekleşecek. Nicelerine...

VİRAL MÜZİK ÇAĞI

Instagram, Snapchat, YouTube, TikTok artık pazarlamaya bambaşka bir yön verdi. Halı kilim satışı yapılan uygulamalar, müzik tanıtımının da ön önemli ağı oldu. Müzisyenler şarkılarını tanıtmak için uygulamaları aktif kullanıyor, şarkılarının viral videolarında fon müziği olarak kullanılması için çabalıyor. ABD’de Sony Music’in Instagram fenomenleriyle anlaşma yaptığına dair haberler de çıktı. TikTok’la herkes şarkılara kendi imajıyla eşlik ediyor. Instagram klipleri de yolda. Geçen aylarda röportaj yaptığımız Aga B bu projenin peşinde.


47

KAPAK

. HAZIRAN 2019

KLİPLERE RAMMSTEIN ETKİSİ

8 yıl sonra grubun adıyla albüm çıkaran Rammstein, Deutchland’a öyle bir klip yayınladı ki herkesin aklını başından aldı. Aylar süren prodüksiyonlu kısa film tadındaki klip, aykırı ve güncel eleştirilerle dolu. Netflix ile çıtır çerez gibi dizi-film izleyen, 1 dakikadan uzun video izleyince içi bayılan nesil, bu tarz ilginç imajlı, hikayesi olan videolara tutuluyor. Eh elbette maliyetli, her zaman yapılması kolay değil ancak imkansız da sayılmaz. Bir müzisyen Reha Erdem ya da Tolga Karaçelik’i klip için ikna eder belki.

MÜZİK BELGESELCİLİĞİ

“Belgeselden başka bir şey izlemiyorum” geyiği gerçek oldu. Drama ve eğlencenin başrolde olduğu, yarı kurgusal belgeseller artık filmler kadar rağbet görüyor. Müzik belgeselleriyse gerçekten popüler; dahası biz fanilerin giremediği özel alanlara girme, yıldızların hayatını didikleme imkanı veriyor. Belgeseller yeni nesil magazin programı desek biraz abartmış oluruz belki ama çok da yanılmayız. Micheal Jackson’dan nefret ettireni de var Beyonce’a hayran bırakanı da. Chris Cornell belgeseli de yolda. Bakalım yerli yapımlar olacak mı?

LİSTE YARIŞI

En çok dinlenen playlist’lere girmek kadar en çok dinlenen playlist’leri hazırlamak da olay. Stream’ler ünlülere liste hazırlatma yarışında. Apple Music bu konuda önde. Ancak Türkiye’de henüz bu liste hazırlatma yarışı yok. Yakında başlar...

FENOMEN MÜZİSYENLER

150 bin takipçiniz varsa dijital ünlüsünüzdür. Canınız ne istiyorsa deneyebilirsiniz. Eskiden manken olmak gibi bir şey. Kimisi filmlerde oynar kimisi şarkıcı olurdu ya onun gibi... Fenomenler sinemaya el atmıştı, sıra müziğe geldi. Orkun Işıtmak’ın şarkısı ve klibi ya da Reynmen’in anında milyonlar izlenen Derdim Olsun’u bu gözler gördü, bu kulaklar dinledi. Müzikalite göz önünde bulundurulmaksızın daha birçok şarkı çıkacak gibi duruyor. Markalar çok izleniyor diye bu girişimlere destek olmaya devam edecek.

POP YILDIZLARI KAYDI

Hepimizin damağında iz bırakan pop müzisyenler kendini yenileyemedi. Pop müzik oldu sünger pop! Plajlarda çalmalık albümleri ya da teklileri çıkan oldu ancak kimseyi sarmadı. Magazin gündeminde kaldılar ancak hot playlist’te yeller esiyor. Abartılı tarzlar, değişmeyen tınılar, kızgınlık ve nispet dolu sözler... Pop artık başka türlere kaynaşarak ilerliyor ancak itiraf etmek gerekir; Demet Akalın’ın adı Ben Fero şarkısı olmasa bu kadar anılır mıydı kim bilir?

MÜZİK VE SPOR

Playlist devrinde spor yaparken dinlenen parçalar pik yaptı. Protein tozu kitlesinin global listelere taşıdığı isimler az buz değil. Ben Fero’nun şarkı sözlerine yansıması normal. Mart ayında gerçekleşen Steve Aoki konserinin kitlesinde de bunu görmüştük. Spor salonları akşamları DJ eşliğinde egzersizler yapmaya başladı. ‘Gaz’ şarkıları da her geçen gün artıyor.

BILLIE EILISH DALGASI

Dünyayı genç bir kız sallıyor: Billie Eilish. Başarısının altında neler yatıyor, bu ay yazdık. Billie’nin uzun süre gündemde kalacağı belli. Şarkıları kadar iş birlikleri ve artwork’leri de etkileyici. Müzik piyasası genç bir kızın odasından çıkan basit ama vurucu dünyasına hayran hayran bakıyor. Billie ve hayranları arasında görsellik üzerinden organik bir bağ var. Başlarda Instagram'da ona atılan her yoruma yanıt veriyor, DM'leri cevaplıyor ve etiketlenen resimleri beğeniyordu.


48

SİNEMA

. HAZIRAN 2019

FERDA

Ve olaylar gelişir... Ercan Meral ercanmeral

V

apur iskelesinin yanındaki İmge Çay Bahçesi’nde küçük taburelere oturmuş masaya bakıyordu. Bardağının altındaki çay tabağı su doluydu. Merak etti masaya mı dökülecekti, pantolonuna mı? Yoksa az sonra yeri mi boylayacaktı? Uyumsuz düşüncelerin içinde kendini ona benzetti. Onun gibi akıbeti belli değildi. En az bir aydır yıkanmamış kırmızı beyaz çizgili masa örtüsü gönüllü oldu. Bardağı kaldırıp altlıktaki suyu alıp masaya döktü. Pazar günü haldeki arkadaşlarıyla gideceği mangal partisi dönüşü motosiklet kazasında bacağı kırılacak Kastamonulu garson, masanın başında ona ters bir bakış attı. “Yere dök abi niye masaya döküyorsun? Çayı içmeye kaldırdığımda bacağıma da dökülebilirdi” dedi. Kastamonulu bardağı alıp içinden “Yavşak” derken o bir çay daha istedi. Çayın soğuk ve geç geleceğini anladığı an düşündü; acaba kaç kişiyi daha böyle sinirlendirmişti durduk yere? Bunu yaşattığı insanların kaçıyla görüşüyordu, görüşmediklerine ne olmuştu? “Al abi afiyet olsun” sesiyle irkildi 30 saniye sonra. Çok vakti yoktu aslında, çay çok sıcak ve zamansızdı. Çarşının içine girdiğinde sapaktan rastgele bir yol seçti, daha tenhadır diye sağdaki balık pazarının olduğu yola yöneldi. Kalabalık değildi ama balıkçılar tezgahlarındaki son balıkları satıp gitmek için olanca sesleriyle bağırıyorlardı. Bir tezgahın önünde durdu, karides ölüsü etkileyici değildi ama önünde deniz levreği yazan balıklardan biri ağzını açıp kapıyordu. Düşündü, acaba ne hissediyordu balık? Farkında mıydı birkaç saat sonra canının değil de pişirilme şeklinin tartışılacağının? Ölürken ne hissedecekti ya da aslında şu an his gitmiş sadece yaşamaya çalışan organların bilinçsiz çabası mı vardı? “Buyur abi, nasıl bişey bakmıştın?” Sadece elini alıcı değilim anlamında kaldırdıktan sonra dört ay sonra kene ısırmasından bir çocuğunu kaybedecek olan Gümüşhaneli balıkçı “Mala bak” diye düşündü. Kiler Sokak’ın başındaki bar onun için önemliydi. Evini tarif ederken hep oranın ismini söylerdi. Sokağa yönelmek yerine oturdu barın küçük sandalyeli dar masalarından birine. “Abi hoş geldin nerelerdesin ya? Hiç ne olsun iş güç işte….” N’aber abi-sağ ol sen nasılsın- çok sağol sen de iyi misin? kalıbı onun için 4 saniyede geçen ama bir ömürlük enerji alan en samimiyetsiz en gereksiz andı. Neden hiç merak etmiyordu onların nasıl olduğunu? Ya iyiyim yerine “Kötüyüm, biraz sıkıntım var derse ne yapar, ne derim” diye düşündü. “Seni bu aralar sıkıntılı görüyorum, ne oldu bişey mi oldu” diye sordu haftaya evlenecek ama iki ay sonra şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanacak olan Manisalı garson. “Bir bira versene” dedi garsona. Birasındaki köpüklere baktı ama benzetemedi kendini onlara. Eviyle arasında 4 arabanın park halinde olduğu, yüz metre gibi bir yokuş vardı. Sandalyeden kalkıp, hesabı ödeyip evine varmak için 3 dakika 22 saniyelik yolu aşması gerekiyordu. Birasının son yudumunu aldığı anda 4 yaşında bir kedi kendisini ezmek üzere olan bir taksiden son anda kurtuldu. Derin bir oh çekti ama sonra anlam veremedi. Şu an tanıdığı hiçbir insanın ölümden paçayı sıyırmasına bu kadar sevinmezdi. Ölümden kurtulmak süreç dahilinde mi dikkate alınması gereken ya da son anda olduğunda mı sevinilesi bir şeydi? Annesi tedavi gördüğünde teyzesi tarafından bakılan bir insan olarak, teyzesi öldüğünde

“Çok çekmeden kurtuldu” kelimesini sarf eden bir insandı ama hayatında 3 saniye gördüğü kedinin de araba tarafından ezilmemesini de ‘kurtulmak’ olarak tanımladı. Hesabı kasada ödedi. Kedi bakışlı Manisalı’ya bahşiş ödemeden ve onun yüzüne bakmadan çıktı mekandan. Tam da olması gereken saniyede evinin kapısını açtı. Ama Ferda olması gereken yerin iki metre kadar salona doğru ilerisindeydi. Karnından onunla birlikte sürünen kanı mesafeyi tahmin ettirebilmişti ona. Son durağı evin en ışıklı yeri olan salon olmuştu. Çiftlik levreği değil deniz levreği diye düşündü ona baktığında. Çıktığında öldü zannediyordu onu. O iki metrede neler yaşadı acaba. Annesini mi düşündü? İntikam mı düşündü? Yoksa sadece yaşamak mı istedi? Ölürken son düşüncesi ne oldu? Kapı çaldı. Açtı. İnternetten sipariş ettiği hatta çok ucuza bulduğu siparişi gelmişti. Saat 9:30 dan bu yana ilk defa güldü. Hatta kapı kapandıktan sonra da güldü. Sonra düşündü. Sevinmek ne kadar anlamsızdı. "O an mutlu olduk diye gülmek bir saniyelik mutluluk ama üzülmek niye bu kadar uzun sürüyor? Kargom geldi diye sevinmekle cinayet işledim diye üzülmek kavramlarını bir istatiksel düzlemde nasıl tablolaştırsam?" diye düşündü. Ölü bir insana bakmanın anormalliğinden kendi öldürdüğü insana bakmanın normalliğine geçiş yaptı o an. Çıktı gitti evden. Soğukkanlı bir katil miydi yoksa ne yapacağını bilmeyen bir acemi miydi kendisi? Bunu hiç düşünmedi, geldiği yola doğru yürüdü. Yolda daha önce yüzlerce kez gördüğü ama incelemeyi hiç akıl edemediği detayları fark etti. Yıllardır aynı parfümcü ona selam veriyordu ama o oradan sadece bir kere parfüm almıştı. Ferda ile ilk buluşmaya giderken leş gibi koktuğunu hissettiğinde girmişti oraya. 4 yıldır selamlaşıyorlardı. Kediler ne kadar da büyüktü burada? Balık pazarı kedisi olmak ne şanslı bir şeydi. Tavuk salam için kafasını paçalara sürten canlılar ne ara atılan balık organlarını seçen gurmelere dönüşmüştü? Yol ayrımına geldiğinde sahile giden yolu seçti. Evinden çıkıp çay bahçesine gitmesi 6 dakika 44 saniyesini aldı. “Abi hoş geldin” dedi Kastamonulu. Çay istedi. Geç geldi çay ve soğuktu ama önemsemedi. O sırada Kiler Sokak’ın köşesindeki barda oturan adam hesabı istedi. Manisalı “Kart mı, nakit mi” diye sordu. “Al şunu üstü kalsın” dedi “Kalsın” dedi yüzüne bakarak onun. “Sağ ol abi.” Hesabı ödedikten sonra balık pazarı yoluna giden adam Gümüşhaneli akrabasını ziyaret etti. İşler iyi değildi ama insanların davranışları hariç hayat iyiydi onun için. Adam yoluna devam etti. İmge Çay Bahçesi’ne geldiğinde ilk yaptığı iş Samsun yapımı 14 santimetre uzunluğundaki bıçağı onun sağ ciğerle böbrek arasındaki boşluğundan sokmak oldu. Bu hamle iki kere daha tekrarlandı. Kastamonulu şok oldu, adam kaçtı, o düştü. Bu olaydan 1 dakika 22 saniye geçti. Yerde yatıyordu o. Büyük ihtimalle ölecekti. Ağzındaki metal tadı çay tadı ile birleşmişti. Ölmek nasıl bişey, ölürken ne hisseder insan bunu anlayacağı için meraklıydı ve korkuyordu. İlkokul aşkını düşündü vazgeçti, annesinin yüzü aklına gelmedi, deniz levreği dedi o da ölüyordu... Canının derdine düştü, anıları koyverdi çünkü canı yanıyordu, niye öldüğünü bilmiyordu, tıpkı Ferda gibi...


49

SİNEMA

. HAZIRAN 2019

Müziğin perde arkasını aralayın Zeynep BEŞERLER

B

elgeseller, hayatı anlamamızı sağlayan, konu hakkındaki farkındalığımızı artıran detaylar barındırıyor. Öyle ki belgesel türünün ne kadar etkili olduğuna dair somut bir örnek yaşadım yakın zamanda. Tam bir et obur olan ağabeyim, seyrettiği belgeseller sonucu vejeteryan yaşamı tercih etti. Elbette sizlerin de hayatını, deneyimlerini sorgulamasını sağlayan bir belgesel olabilir. Şimdi her gün şarkılarını dinlediğimiz dünyaca ünlü sanatçıların belgeselleriyle karşınızdayız. Bunlardan en ilginci olarak intihar ettiği düşünülen fakat aslında hâlâ hayatta olan Sixto Rodriguez’in belgeseli oldukça dikkatinizi çekecek. The Beatles’dan Bob Marley’e kulaklarımızın pasını silenlerin belgesellerini kaçırmayın derim!

THE BEATLES

r

e esell belg in n e r r ö e İlgi g elgesell b yeni cisi. r habe

Dünya tarihinde iz bırakan The Beatles grubunun onlarca belgeselinin arasından, George Harrison: Living in the Material World, The Beatles: 8 Days a Week- Touring Years, Imagine: John Lennon, Let It Be, Beatles dünyayı nasıl değiştirdi? yapımlarını hayranları olarak mutlaka izlemelisiniz. George Harrison: Living in the Material World'ün 5 ödülü var. Let It Be müzik alanında Oscar sahibi. The Beatles: 8 Days a WeekTouring Years belgeseli ise grubun 1963-1966 yılları arasında 250 ayrı konser verdiği dev turneyi konu alıyor, röportajlar ve konser görüntüleriyle müzik şölenine dönüştürüyor.

MICHAEL JACKSON

Pop müziğinin efsanevi ismi, Michael Jackson'un ölümünün ardından 4 belgesel çekildi. Leaving Neverland belgeselinde ise Jackson'un kariyerinin yanı sıra tartışmalara yol açan çocuklara taciz iddiasıyla ilgili iki kişinin öykülerine yer verildi. This Is It belgeseli ile 261 milyon dolar hasılatla tarihteki en yüksek gelir elde eden belgesel oldu, 7 ödül aldı.

MADONNA

Müzik kariyeri boyunca 28 Grammy Ödülü'ne aday gösterilen, 7 kez de ödüle layık görülen pop müziğinin kraliçesi Madonna'nın konser turnelerini, hayatını anlatan 9 belgeseli var.

BEYONCE

Grammy tarihinin en çok aday gösterilen tek kadın sanatçı olma rekorunu koruyan, başarılarının ardı arkası kesilmeyen bir isim Beyonce. 2013 yılında Beyonce: Life is but a dream adlı belgeseli çıkan sanatçının, 2019 yılında Homecoming belgeseliyle yaşadığı zorlukları ve fedakarlıklarını anlatıyor.

AMY WINEHOUSE

Zamansız kaybettiğimiz, eşsiz sesiyle kulakları çınlatan, yalnızca hüzünlü şarkılarıyla değil yaşam hikayesiyle de etkileyen bir isim o. Madde bağımlısı ve madde bağımlı sevgilisiyle yaşadığı tepetaklak bir yaşam süren Amy Winehouse'un 2015 yapımı Amy belgeseli 44 ödüle aday gösterildi. İzlerken bu genç sanatçının sonunu hazırlayan şartlara da bizzat şahit olacaksınız.

QUEEN

70'li yıllarda üne kavuşan Queen grubunun popülerliğinin izlerine bugün hâlâ izini sürebilirsiniz. Kimi zaman grubun vokalisti Fredie Mercury adına, kimi zaman ise grubun tamamı için pek çok belgesel çekildi. Queen: Days of Our Lives belgeseli Rose d'Our Light Entertainment

Festivali'nde sanat belgeselleri dalında Golden Rose'a layık görüldü. 2018 yılında çıkan Bohemian Rhapsody belgeseli ise 91. Akademi Ödülleri'nde en çok ödül alan yapım oldu.

ELVIS PRESLEY

O bir rock'n roll efsanesi... 50'li yıllardan günümüze hala aynı popülerliği kaybetmeden gelen ve pek çok müzisyene ilham olan bir isim: Elvis Presley. Las Vegas Yaz Festivali'ndeki performansının anlatıldığı 1970 yapımı Elvis: That the Way It Is ve 1972 yapımı Elvis On Tour'u hâlâ izlemediyseniz mutlaka vakit ayırıp bakmalısınız. 2017 yılında ise The King'de Elvis Presley'in hayattayken arabası olan Rolls Royce ile ABD'yi baştan başa dolaştığı, onu tanıyan ünlü isimlerin yorumlarıyla harmanlayan belgeseli de mutlaka listeye eklemelisiniz.

KURT COBAIN

Genç yaşında hayata veda eden isimlerden biri olan Kurt Cobain, Aberdeen'deki ilk zamanlarından sahnelerdeki şöhretini yakaladığı günlere uzanan Montage of Heck belgeseli 4 ödül, 11 adaylık aldı.

LADY GAGA

Pop müziğine yeni bir bakış açısı kazandıran, sıra dışı sahne şovları ve ilginç kostümleriyle tanıdığımız müzik dünyasından bir yıldız o : Lady Gaga. Sanatçı kimliğinin yanı sıra onun hayatından da bir şeyler kapmak isterseniz Gaga: Five Foot Two adıyla Netflix'te yayınlanan belgeseli mutlaka izlemelisiniz. Filmde Gaga'nın yeni albümünü çıkarırken aynı zamanda 2017 Super Bowl gösterisinin perde arkasını, duygusal ve fiziksel zorlukların üzerinden nasıl geçtiğini gözler önüne seriyor.

SIXTO RODRIGUEZ

70'lerin başında bir müzisyen, sesi de keşfedilecek kadar iyi ama sonu başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çıkardığı iki albümü de neredeyse hiç beğenilmiyor ve vazgeçiyor. Rivayete göre intihar ettiği düşünülse de aslında yaşıyor! 90'lardan bu yana Güney Afrika'da neredeyse bir efsaneye dönüşüyor. Sixto Rodriguez'in hayatını anlatan 2012 yapımı Searching for Sugar Man belgeseliyle muhteşem şarkılarının ve yaşam hikayesi serüveninin kapısı aralanıyor.

BOB MARLEY

Reggae müziğinin efsanesi Bob Marley, yaptığı müzik dışında gençlere ilham veriyordu ve tüm dünyada geniş kitleye ulaşmayı başardı. 2012 yapımı Marley belgeseli Washington DC Filmfest'te En İyi Belgesel seçildi ve 1 milyon 412 bin dolar hasılat yaptı.

RIHANNA

Barbadoslu şarkıcı Riri'nin 777 belgeselinde 7'inci albümünün, 7 ülkede 7 günde verdiği konserlerin hikayesi, sahne arkası görüntüleri ve seyahatleri anlatılıyor.

JUSTIN TIMBERLAKE

Mickey Mouse Club'ın küçük yaşlarda keşfettiği karizmatik bir yıldız Justin Timberlake. Justin Timberlake'in The 20/20 Experience World Tour'un son durağı Las Vegas'taki performansını, Oscar ödüllü Jonathan Demme yönetmenliğinde çekildi. Justin Timberlake+ The Tennesse Kids belgeselini Netflix'te izleyebilirsiniz.


50 KADIN PRODÜKTÖRLER NEREDE?

ARAŞTIRMA

. HAZIRAN 2019

Ahmet YATĞIN

D

ünya, kadınları daha fazla yok sayamaz. Sayamıyor da. Öyle ki aksini düşünen biriyle konuşmak insanı bunaltıyor. İş hayatından kültürel yaşama kadar birçok alanda yerini zaten sağlamlaştıran ve koyulan sınırların ötesine geçen kadınlar; içinde yaşadığımız dünyadaki o müthiş tesirini giderek artırıyor. Hâl böyleyken, bazı köşelerde hiç kadın görmediğimiz zaman artık, “Kadınlar nerede?” diye sormadan edemiyoruz. İşte böyle bir refleksle medium.com’dan Kat George’un haberini ilk okuduğumuzda aynı soru, bizim de aklımızı kurcalamıştı. Haberde şimdiye dek, Grammy Yılın Yapımcısı Ödülü’ne (Klasik müzik dışı) sadece 6 kadının aday gösterildiğinden bahsediyor ve kadın müzisyenlerin nerede olduğunu soruyordu. Peki düşününce, stüdyodan çıkmayan ve zaman zaman kablolara takılıp o pahalı cihazları düşürme tehlikesiyle karşı karşıya kalan kaç kadın vardı ki, Türkiye’de? Belki de binlercesi şarkı söylüyor, hatta enstrüman çalıyordu ama kadın prodüktörler neredeydi? İşte… Araştırma serüvenimiz böyle başladı. Bu konu hakkında kimlerin ne düşündüğünü merak ettik ve sorduk. Müzik yazarı Naim Dilmener bu soruya ait cevabı doğrudan cinsiyetçilik ile bağdaştırdı. Ona göre kadın

prodüktörlerin sayısının az olmasının sebebi eşikteki erkekler; “Cinsiyetçilik. Hayatın her alanında ve dünyanın dört bir yanında durum aynıdır. Her meslekte kadın sayısı azdır. Bazen de hiç yoktur. Erkekler -düzen gereği- kadınlara şans tanımadıkları için de bu böyledir. Her şeyi kendileri yapmak istiyorlar. Bu azimle çocuk doğurmaya bile kalkabilirler.” değerlendirmesinde bulundu. Peki bu cinsiyetçilik kadınlara nasıl yansıyor olabilirdi? Madem öyle kadınlar, herkes tarafından ve her yerde hissedilen ve hatta kimi zamanlar şiddet dolu cinsiyetçilik karşısında neler yapıyordu? Yaşamını Amerika’da sürdüren ve Berklee College of Music’ten mezun olan kadın prodüktör Sırma’nın, BirGün’den Burak Abatay’a verdiği mülakata denk geldik. Bu mülakatta, sorunu cinsiyetçilik ile bağdaştıran Naim Dilmener’in açıklamalarını destekleyen ifadeler bulunuyordu. Sırma, “Kesin o

yapmamıştır, teknolojiden anlamıyordur, kafası basmıyordur… Vardır arkasında bir adam! diye bakanlar oluyor hâlâ” sözlerini sarfetmişti. New York’ta ses mühendisi olarak çalıştığı sırada, 8 kişilik ekipteki tek kadındı. Onunla çalışmaktan, kadın olduğu için çekinenler olmuştu. “İlk işimdi New York’ta ve o yıl inanılmaz cesaretim, kendime olan güvenim kırılmıştı” diyerek duygularını dile getirmişti. Bu netti. Ortada kadınların sadece cinsiyeti yüzünden birçok yerde ve durumda yetersiz görüldüğü söz konusuydu. Cinsiyetçiliğin nedenini eğitim sistemine bağlayan Eğitim-Sen web sitesinde yaptığı açıklamada; eğitimin farklılıklara saygı duyan, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin özgür bireyler yetiştirmeyi amaçladığını ancak uygulamada maalesef istediği başarıyı elde edemediğini verilerle birlikte paylaştı. Resmi okullarda eğitim görenlerin yüzde 51,3’ü erkek, yüzde 48,7’sini ise kız öğrenciler oluşturdu. Sadece kızların olduğu okullarda veya açıköğretimde ise bu sayısı yüzde 64’lere çıkıyordu. 2016-2017 yıllarına ait bu verilerde kadınların küçük yaştan itibaren aile içinde, eğitimde ve iş hayatında

6

Grammy Yılın Yapımcısı Ödülü’ne (Klasik müzik dışı) sadece 6 kadın aday gösterildi


51

ARAŞTIRMA

. HAZIRAN 2019

'Kadınlar aslında çok kilit pozisyonlarda'

cinsiyetçilikle karşı karşıya kaldığına tam kanaat getiriyoruz. Peki işler, iş hayatında nasıl gidiyordu? Sony Music’ten Pazarlama Direktörü Gamze Sakallılar’a, kadın prodüktörlerin nerede olduğunu sorduğumuzda “Biz de bilmiyoruz, neredeler?” cevabını vermişti. Kadın rahatsızlığı dile getirmişti. “Kadın olduğumu zaten çalışan oranının yüksek olduğu biliyorum, kadın olmayı da çok seviyorum; ama bir şirkette çalıştığını paylaşan Sakallılar, sözlerine şöyle devam etti. sürekli birilerinin bana 'Sen kadınsın bak sakın ha unutma, kadınsın evet, çünkü sen kadınsın' demesini “Her alanda olduğu gibi, müzik zorlama buluyorum” sözleriyle kadın prodüktör sektöründe de Türkiye’de erkek olarak sınıflandırılmayı doğru bulmadığını dile egemen bir dağılım var. Kadınlar getirmişti. aslında çok kilit pozisyonlarda olsa Prodüktörleri kadın ya da erkek olarak da, en tepeye baktığımızda yine sınıflandırmak doğru değildi ama yine de hep erkekleri görüyoruz” diyen prodüktörler arasında kadınlar, neredeyse yok. Sakallılar; profesyonel çevrenin Cinsiyeti yüzünden başarısı engellenen kadınların kadınları önemsemeyen bakışı olsa yaşadıkları şeyler asıl bu noktaya cinsiyetleri da kendilerinin, sadece şarkının başarısıyla ilgilendikleri vurgusunu taşıyordu. Yani bu, zaten var olan bir problemin ortadan kalkmasıyla ancak çözülebilecek başka yaptı. “İyi şarkının her zaman bir problemdi. Kadınlar bu işin teknik kısmında kendini duyuracak bir kitlesi var olabilmek adına önündeki tüm engellerden olduğuna inanıyorum. Burada bir kurtulduğunda; prodüktörlerin cinsel kimliğinin kadın veya erkek ayrımı olduğu hiçbir önemi kalmayacaktı. İşte bu yüzden kadın düşüncesinde değilim. Müziğin prodüktör kelimesini kullandığımızı belirtmek cinsiyeti olmamalı. Dinleyicinin gerekir. Problem çözülene dek böyle bir sınıflandırma de kadın veya erkek yorumcudan yapmak sanıyorum kimseyi incitmeyecektir. Peki ziyade, o şarkıdan aldığı duyguyu şirketler bu durumda ne yapıyorlar? önemsediğini ve bu duyguyu Playtuşu.com’da yer alan habere göre Spotify, kadın içselleştirdiğine inanıyorum” ses mühendisleri için Berklee Collage of Music ve sözleriyle aslında hepimizin Electric Lady Studios ile güçlerini birleştirmiş; kadın söylemek istediğini dile getirdi. ses mühendislerine Spotify stüdyolarında çalışmak Kadına; anne, eş, evlat ve çalışan dahil birçok fırsat sunacaklarını ilan ettikleri EQL olmak gibi birçok rol biçildiğini Studio Residency programını gerçekleştirdiler. Bu söyleyen Sakallılar, bu sorunu konuyla ilgili bir diğer haberin yer aldığı cu-sentry. çözmek için kalıpları kırmak ve com’da, Spotify’ın Kültürel Etki Bölümü Direktörü cesaretli olmak gerektiğinin altını Kerry Steib, problemin çözümü için taşın altına çizdi. Ona göre başarının sac elini soktuklarını gösteren açıklamalarda bulundu. ayaklarından biri cesaret. “Kadınlar; sanatçı, şarkıcı, söz yazarı, ses mühendisi ya Doğrusu müziğin cinsiyeti da prodüktör olarak gösterilmiyor. Biz kaynaklarımızı, olmamalı. Bu şüphesiz hemfikir sektördeki büyük ortaklarımız ile birlikte bu olduğumuz bir konu ancak problemin çözümü için kullanmalıyız...” Spotify bu yazı, kadının veya erkeğin gibi şirketlerin özellikle bunun gibi problemlerin ürettiği müzikten ziyade, kadının cinsiyetçilik yüzünden üretemediği çözümünde kilit rol oynayacağına inanıyoruz. Bu açıklamalarla birlikte geleceğe olan umudumuzu müziğin sebeplerini inceliyor. pekiştiriyoruz. Ancak tüm bu açıklamalar 2018 senesi Bütün bunlara rağmen Gamze için gerçekleşmişti. Oysa 2019 senesine dair henüz bir Sakallılar’ın ifade ettiği gibi cesaretini eline alıp; üretime geçen duyuru yapılmadı. Umarız bu sene daha kapsamlı bir çalışma yapılır. Hatta bu, Türkiye’deki ortaklıklarla ve şansı yaver giden kadınlara da ulusal bir boyut kazanır ve fırsat eşitliğine giderek bakalım istedik. Sorun da bu ya, kadın prodüktörlere ulaşmak epey daha da yaklaşabiliriz. Bu araştırma konusu doğrultusunda bir elin zordu. Neyse ki internet bizim için parmaklarından fazla kişiye; kadın müzik yazarlarına, her şeyi arşivliyordu. Yayın hayatına son veren ancak kadın derneklerine, kadın prodüktörlere ve kadın müzisyenlere sorularımızı ulaştırdık. Bazıları yoğun web sitelerinden hala haberlerine ulaşabildiğimiz Zero İstanbul’dan gündeminden dolayı, bazıları ise söz vermelerine rağmen yaşadığı aksiliklerden dolayı bu konu hakkında Pınar Üzeltüzenci’ye konuşan Başak Günak (Ah! Kosmos) aldığı görüş bildiremediler. Bu dosyada daha çok kadın olmasını arzuluyor olsak da; kadınların sahada yoğun tepkiler sorusuna, “İlk başlarda bir şekilde çalışıyor olmaları bizleri çok sevindirdi. birçok garip tepkiyle karşılaştım. 20'nci yüzyıla ve hatta günümüze dek siyahilerin Bu tepkiler açıkçası tanıdığım yaşadığı eşitsizlik ve fırsat hırsızlığı karşısında; BB kişilerden gelen tepkilerdi. King'ler, Duke Ellington'lar, Muddy Waters'lar; Yaptığım müziği dışarıda bırakıp üstelik bir de ‘kadın başına’ olan Nina Simone'lar, kadın oluşumu veya sahnedeki Whitney Houston'lar, Aretha Franklin'ler nasıl prezansımı odağa alan ve maalesef yapıcı bir yönü olmayan büyük başarılar elde ettiyse, şimdi de kadın prodüktörlerin tüm bu olumsuzluklar karşısında yorumlarla karşılaştım” cevabını vermişti. Aynı mülakatta bir başka efsanevi başarılarla bizi karşılayacaklarından hiç şüphe duymuyoruz. İnsan tüm engellere; din, dil, kadın müzik prodüktörü İpek Görgün, müzik prodüktörü yerine ırk, cinsiyet, sınıf gibi tüm ayrımlara rağmen özgürce üretim yapabilecek, buna inanıyoruz. Çünkü insan kadın bir müzik prodüktörü çok güçlüdür. olarak anılmaktan duyduğu


52

GÜNCEL

. HAZIRAN 2019

Arda AŞIK

A

da topraklarının müziğe kattıkları herkesin malumu. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkma süreci Brexit'in ise okyanus aşırı etkisi elbet olacak. Süreci yönetemeyen Theresa May, geçen ay istifa etti. Brexit, siyasi olduğu kadar müziğin geleneksel fabrikasının ithalat ve ihracatı bakımından da belirsiz. CD'lerden sanatçıların vizelerine kadar birçok şey soru işareti... FESTİVALLER Mayıs ayında, başkent Londra'da gerçekleştirilen, heavy metal endüstrisine dair başlıkların tartışıldığı Dünya Metal Kongresinde, Brexit konusu ilgi odağıydı. Bloodstock Festival'inin booking'iyle ilgilenen Vicky Hungerfood, Birleşik Krallık dışından getirilen isimlerin, bu sefer sahneden önce kendilerine hazırlık zamanı kalacak şekilde ülkeye varamayacaklarından endişe duyduklarını belirtti. Bu yıl, bir sorunun baş göstermesi beklenmiyor. Mevcut transit düzenlemelerin 2020 sonuna kadar devam edeceği öngrülüyor. Gomez grubunun esas oğlanı Tom Gray, Brexit'in ne olacağının durumunu akıbetini belli edeceğini söylüyor, "Gümrük birliğinden ayrılmamız, tarifeler uygulamamız ve karnet sistemini kullanmamız gereken bir şeyse sıçtık!" Ayrıca İngiltere, müzik turizmiyle yılda 810 bin yabancıyı ülkesine çekiyor. CD'LER, KASETLER VE PLAKLAR İşin bir de materyal ayağı var. CD, plak ya da kaset, Avrupa'da büyük bir piyasa. Entertainment Retailers Association'la plak şirketleri ve Brexit ilişkisi tartışmasına katılan, Banquet Records'tan Jon Tolley "Birleşik Devletler'den aldığım plakların gümrükten geçmesi yıllar sürüyor ve her kayıt için aynı

süreci yaşarsak bununla nasıl başa çıkarız bilmiyorum" diyor. Warner Music'ten Fransız depolarında stok yapan bazı müzik dükkanlarına, şirketin yayınlarının ulaştığından emin olmak için 25 Mart'tan itibaren 12-19 Nisan aralığındaki siparişlerin yerleştirilmesi emri gelmişti. Tolley, büyük şirketlerin sırf kendileri için iş modellerini değiştirmeyeceğini söylüyor, "Warner'i bizim için Fransa'dan taşımayacak ya!" Ayrıca CD'lerdeki perakende marjının düşüklüğüne pound'un düşüşü ve vergilerin yükselmesi eklenince maliyet arttı. Fiziksel müzik iyice pahalanıyor. SANATÇILAR Bir diğer konu, İngiliz müzisyen ve grupların ada dışına çıkmaları. Karne sistemi, iş amaçlı seyahatler için izin verilen yük miktarıyla ilgili. Gitarlar, amfiler, davullar hatta bagetler. Avrupa turnesine çıkan gruplar için bu kalem büyüyecek. 1975'ın menajeri Jamie Oborne "Bu bir zorluk tabii ama bir şekilde halledeceğiz" diyor. Ancak küçük isimler için büyük bir sorun. Kazancının yarısını Avrupa turnelerinden elde eden gitarist ve söz yazarı John Smith "Kıtayı gezebildiğim bir düzen kurmak 12 yılımı aldı, bu özgürlük kısıtlanırsa ne yaparım?" diyor. Klasik müzik dünyasının da başı ağrıyor. Orkestra üyelerinin giriş çıkışları zora girecek. TEKNİK EKİP Bir de vize sorunu var. Endüstriden sanatçılar için özel vize sesleri yükselse de hükümetten ses yok. Üstelik Birleşik Krallık'ın yaratıcı endüstrilerinin boyutu 100 milyar pound

olmasına rağmen. Music4EU'nun kurucusu Sammy Andrews "Gösteriyi mümkün kılanlar mühendisler ve teknik ekip; ışıkçı, ses mühendisi, gitar, davul teknisyenleri, menajerler..." Vize dolayısıyla gidilen yerin yerlilerinin bu iş için istihdam edileceğini ve bunun kendi endüstrilerine darbe vuracağını belirtiyor. BİR İHTİMAL DAHA VAR Yine de unutulmaması gereken bir şey var. Tarih çoğu zaman beklenmedik sonuçlara gebe olmuştur. Yuval Noah Harari'nin bestseller'ı uzun bir süre meşgul eden kitabı Sapiens'in 239'uncu sayfasında dediği gibi "Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır." 240'ıncı sayfada ise "Devrimler tanım gereği öngörülemezler. Öngörülen bir devrim asla patlak vermez" diyor. Öyle ya, kim tahmin ederdi, 4'üncü yüzyıl Roma'sının imparatoru Konstantin'in alışılagelmiş çoktanrıcılığa ya da halihazırda yaygın olan Zerdüştlük, Budizm yerine Hristiyanlığa tutunacağını kim öngörebilirdi? Sovyetologlar 1989 devrimlerini, Ortadoğu uzmanları 2011’de meydana gelen Arap Baharı’nı sezemedikleri için eleştirilmediler mi? Libertines'in frontman'i Pete Doherty, Brexit'in müzik endüstrisinin kaderine edeceği etkiye daha marjinal bakanlardan. Brexit'in müzik dünyasının başına gelecek gelmiş geçmiş en güzel şey olduğunu iddia ediyor. "En inanılmaz hareketleri göreceğiniz en çılgın yeni dalga geliyor!" diyor ve ekliyor "Göl kenarındaki bir köyde yazılan şiirle hapishanede yazılan şiirin arasında fark var."

Bir yeni soru işareti: Brexit


53

KİTAP AJANDA

. HAZIRAN 2019

EDEBİYAT TERAPI Mine Özgüzel Deneme Doğan Kitap 184 sayfa

DELLİÂDDEM Margaret Atwood Roman Doğan Kitap 488 sayfa

BETEROTU Pınar Öğünç Öykü İletişim Yayınları 122 sayfa

BEN HEP SENİN YANINDAYDIM Nejat İşler Roman Mundi 160 sayfa

DAMARDAKI KRİSTAL: METAMFETAMİNLE BÜYÜMEK Nic Sheff Roman Pegasus 352 sayfa

BEAT KUŞAĞI Harvey Pekar Çizgi roman Karakarga 200 sayfa

ECNEBİ ŞEREF'İN DOĞUŞU Şeref Düzyatanlar Edebiyat Kırmızı Kedi 168 sayfa

YABANCI Stephen King Roman Altın Kitaplar 544 sayfa

Ayşegül Kumova aysegulkumova

SAFE SPACE

BURAMA A GELDİ

zime - “Ah ne konuştu; bi susmadı gitti diye hayıflandı içinden”. Sahi nasıl bir uğultuydu bu kibir, fark edilme arzusu ve histeri kokan... Olan oldu; hızla ayağa kalkan Azime, ulusa sesleniş yapar gibi başladı konuşmaya; “Ay susun iki dakika kafam şişti! Boynunu şöyle bir yasla arkaya; bir iki derin nefes... Kelimeleri birbirinden ayır söyleyecek şeyin varsa. Hayır, neymiş! O cümle bitecek çabuk çabuk; sonra yenisi gelecek; sonra bir diğeri. Yani varacağın nokta neresi? Gerçekten bana anlat da bileyim. Sonunda ödül mü var da bize söylemediler; bir sen biliyorsun? Hayıf da hayıf... Ha bir de iki günde kim kimi sevmiş bu dünya üzerinde; öyle bir özellik mi var? O anlattığın ne döne döne! Neye göre sevmiş; sevme şekli neymiş? Ay neyi sevmiş yahu? Pek yakın dost oluvermiş, bu geceden gündüze... Ne bilirsin dostluğu da 'sevgi' ve 'dostluk' kavramları bu kadar hayatında senin! O senin bildiğin şey sevgi değil; emek ve sabır nedir bilir misin? Hah işte onlardan var hepsinde bunların... Biraz hoyratça konuştum ama burama kadar geldi bak!” Konuşmasının sonunda sağ eli iki kaşının üstünü işaret ediyordu. “Burama” “orasına”ydı.


54

LEZZET

. HAZIRAN 2019

AÇIK YEŞİL

Çikolatalı dondurma

Ekin TÜRKANTOS ekinturkantos

Gül zamanı D oğanın dönüşümünü izleyip doğal yaşam pratiğine dönüştürmek elimizde. Üstelik maliyetsiz olmasının yanı sıra emek verilerek yapılan her şeyde olduğu gibi şifası da görülmeye değer… Doğa takvimine göre 18 Mayıs gül zamanı olarak geçiyor. Budanan çiçekler fide vermeye başlıyor. Mis gibi kokan güllerin zamanı başlamış oluyor. Kozmetikte ve gıdada kullanılan gülü günlük bakımınızın bir parçası haline getirmek için ise en bilindik kullanım yöntemi suyunu çıkarmak. Gözenekleri açan, siyah nokta oluşumunu engelleyen, cildi canlandıran ve temizleyen gül suyunun faydaları saymakla bitmiyor. Suyunu çıkarmak ise oldukça kolay bir yönteme dayanıyor. İhtiyacınız olan tencerenin cam kapağının olması yeterli. Bahçenizden toplayacağınız güllerin yapraklarını ayırın. Bir tencereye koyduktan sonra üzerine su ekleyin. Tencerenin tam ortasına cam bir kase yerleştirin. Suyun cam kasenizin üzerine çıkmamasına dikkat etmelisiniz. Ardından cam tencere kapağınızı ters çevirerek tencerenin ağzını kapatın. Kapağın üzerine de 5-6 tane buz parçası koyun. Su ısındıkça buharlaşacağı için kapakta biriken su, cam kabın içine geri damlayacak. Böylece saf gül suyunuzu elde etmiş olacaksınız. Ateşin altını çok açmamaya özen gösterin. Ortalama yarım saatte kasenizde su biriktiğini görebilirsiniz. Daha sonra biriken suyu, fısfıslı cam aparata alarak gündüz, gece temizleme suyu olarak kullanın. Gül suyunun zamanla cildinize ne kadar iyi geldiğine şaşıracaksınız. Doğadaki her bitkinin çeşitli faydaları var. Ancak gül inanılmaz etkiye sahip. Gül suyundan bir miktarı ayırıp buzluklara ekleyip sabahları güllü buz kalıbıyla yüzünüze masaj yapabilirsiniz. Doğal kozmetiklerinizi çiçek özlerinden elde etmenin keyfini de bu ritüeli uygulamanın da keyfi başka. Gülün mis kokusunun yanı sıra şifasını da cildinizde deneyimleyebilirsiniz.

Gülçin BEREKET

Y

az kapıda, sıcaklar bastırmaya başladı. Mevsiminde tüketilen yiyecekler neler desem herkesin aklına yaz mevsimi için eminim ilk önce dondurma gelir. Büyük, küçük herkesin çok sevdiği, iyisini yiyelim diye semt değiştirip, uzun kuyruklar beklediğimiz klasik olarak meyveli kakaolu ve vanilyalı çeşitlerinin dışında tiramisu, bisküvi gibi sıra dışı çeşitleride tarafımdan çok beğeniliyor. Peki aslında ham maddesi süt ve salep olan dondurma evde yapılır mı? Özellikle annelerin çocukları için merak ettiği bu sorunun cevabı kocaman bir evet. Ben denedim, nefis oldu. Size sadece dört malzemeyle yapabileceğiniz tabağın dibini görmeli nefis bir tarif bırakıyorum.

Malzemeler ➡ Yarım litre süt ➡ 1.5 çay bardağı toz şeker ➡ 3 yumurta sarısı ➡ 5 tatlı kaşığı kakao

Yapılışı Sütü derin bir tencereye alıp kaynatıyoruz, ayrı bir yerde yumurta sarıları, şeker ve kakaoyu karıştırıp altı kısık ateşte kaynayan süte yavaş yavaş dökerek çırpmaya devam ediyoruz. Ateşten alıp soğutuyoruz ve ağzı kapalı bir kaba koyup buzluğa koyuyoruz. 2 saat aralıklarla karıştırıp buzluğa geri bırakıyoruz. Bu işlemi 3 kez tekrar ediyoruz. Son işlemden sonra dondurmamız yemek için hazır oluyor. Afiyet olsun.

Yeni lezzet

İtalyan tatlısı Cannoli, dışı çıtır çıtır, içi ise İtalyan lor peyniri ricotta doldurulmuş ve tüp şeklinde biçimlendirilmiş hamurdan oluşuyor. İçine istediğinizi doldurabilirsiniz, ister antep fıstığı ister minik narenciye kabukları, isterseniz de geleneksel olmayan içeriklerle tüketmek mümkün... Hem hafif hem de çok tatlı Cannoli'yi mutlaka deneyin!

Keşfet

Bir kadeh bi'şi

Cheffood Otantik yemekler

Limon Gümüşlük Kokteyl, atıştırmalık


55

Adım Adım Gurme

Süray CİNGÖZ ATIŞ

Ü

. HAZIRAN 2019

adimadimgurme

adimadimgurme.com

LEZZET

Bornova misketi

çüncü beyaz şaraplık üzümümüz Bornova misketiyle Türkiye’nin en ünlü yerli üzümlerini anlattığım serinin sonu geliyor ve bana sorarsan kapanışı Bornova Misketi ile yapmak seriye pek yakışıyor. Bu üzümümüzün adı üzerinde, ismini Ege’den, İzmir’den ve hatta Bornova’dan alır. Günümüzde ağırlıklı olarak İzmir ve Manisa çevresinde yetiştirilir; özellikle Menderes Vadisi’nde şahane örneklerine rastlanır. Tatlı, yarı tatlı ve sek örnekleri üretilen Bornova Misketi'nin yeşil ve sarı taneleri, olgunlaştıkça kızıla, kırmızıya çalar. Düşük ve orta asiditeye sahip Bornova Misketi, inanılmaz aromatik yapısıyla bu açığını kapatır. Yetiştirmesi zor ve hassas olan bu üzümden yapılma şarapları koklamak, dünyanın en güzel parfümünü içe çekmek gibidir ki Murat Yankı’nın aktardığına göre tarihin babası olarak bilinen Heredot bile Historia adlı eserinde Smyrna’nın (İzmir) gül ve bal kokulu Moskhatos (Misket) üzümünden bahseder. Misket'in baskın kokuları bergamot, kayısı, nektarin gibi turunçgillerin yanı sıra gül, yasemin ve hanımeli gibi çiçeklerdir. En iyi misket örneklerinden biri de Kuşadası’nın karşısındaki Samos Adası’nda yetişir. Adadaki şaraplara hayat verenlerin çoğunun, zamanında Urla’dan göçerek Samos’a yerleşen Rumlar olması da güzel bir tesadüf olsa gerek. Neyse ki bir avuntumuz var, bugün Urla Bağ Yolu adı altındaki oluşumda yer alan şaraphaneler tarafından yöredeki şarap üretimi tekrardan canlandırılıyor, hatta şahlanıyor; komşularımıza sıcak bir selam yollanıyor. NEYLE İYİ GİDER? İlk önerilerim sek Bornova Misketi şarapları için olacak. Bu tür ürünler genellikle başlangıçlarla iyi gider, kimi ana yemekler için biraz hafif kalabilirler. Ama ne gibi başlangıçlar dediğini duyar gibiyim, mesela füme balıklar ve yine deniz ürünleriyle yapılan ceviche’ler veya carpaccio’lar, meyve tabakları, prosciutto'ya sarılı kavun, çerez ve tuzlu kuruyemişler olabilir. Bu arada ana yemek olarak, soya soslu noodle’ın, pesto soslu bir makarnanın veya tatlı ekşi soslu tavuğun yanına yakıştırırım. Tatlı bir Bornova Misketi ile de un kurabiyesi denemeni mutlaka öneririm! Ayrıca bu şarabın tatlı örnekleri limonlu tart, soslu ve şerbetli kekler ve güllaç gibi tatlılarla yüzü gülümsetir, keyif verir. ŞARAP VE MÜZİK EŞLEŞMESİ Havuz başındasın, güneş gökyüzünde parlıyor, şezlongunu yavaşça gölgelik alana doğru kaydırıyor ve etrafa şöyle bir göz atıyorsun; çevren cıvıl cıvıl, güneşlenenler, top oynayanlar, etrafa sıçrattığı sulara aldırmadan havuza atlayanlar tam bir cümbüş yaratıyor. Eline kadehini alıyorsun ancak boşaldığını fark ediyorsun. Ardından buz kovası içinde bekleyen şişene uzanıp, bardağına cömertçe dolduruyorsun. Sonrasında şarabından bir yudum alıyor ve onun verdiği mutluluğun dalga dalga vücuduna yayıldığını hissediyorsun. 1) Athena - Her Şey Güzel Olacak 2) Bülent Ersoy - Sefam Olsun 3) Molotov Jukebox - Double Dare 4) Foster The People - Pay The Man 5) Queen - Another One Bites The Dust

“Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı. Yalnız, bütün bunların, mutluluk olduğunu insanın anlayabilmesi için basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyor.” Nikos Kazancakis, Zorba


56

TAKİP

. HAZIRAN 2019

BU AY DA EĞLENCELİ VE DOPDOLU Her hafta keyifli sohbetler izlediğimiz Noktalı Virgül’de Yekta Kopan’ın bu ayki konukları Tuna Kiremitçi, Jabbar ve Ceyda Pirali. Ayrıca İKSV Genç Caz final heyecanına da ortak olmak isterseniz Haziran bölümlerini kaçırmayın!

Geçen ay Allianz Motto Müzik’te Neler İzledik?

Kerem Sedef'le 59 saniye

Yekta Kopan’la Noktalı Virgül Gitara dair her şeyi Nurkan Renda ile Gitar Vlogları’nda bulabilirsiniz! Nurkan Renda ile bu ay kablosuz gitar nasıl çalınır öğreniyoruz ve wireless gitar sistemini inceliyoruz. Bu eğlenceli ve öğretici videoyu sakın kaçırmayın!

Nurkan Renda ile Gitar Vlogları

Kerem Sedef’le 59 Saniye’de Allianz Motto Müzik sosyal medya hesaplarında her hafta farklı bir mottoyla harika davul soloları dinledik. Mayıs ayında da haftaya Kerem Sedef’in mottolarıyla başlayın!

Şenay Akkurt’la Hayat Bana Güzel Şenay Akkurt Hayat Bana Güzel’de Mayıs ayında İstanbul’da Adalar’ı keşfe çıktı. Ne yenilir, ne içilir, en güzel mekanlar nerededir, adaların tadı en güzel nasıl çıkartılır hepsini sizin için anlattı. Bu yaz kokan bölümü hala izlemeyeniniz varsa sizi hemen adalar bölümümüze alalım!

Murat Meriç'le Plak Dolabı 'Yıllar Yılan' diyerek Gaye Su Akyol ve Melikşah Altuntaş’la geçmişe ışınlanmayanınız kaldı mı? Yıllar Yılan’da Haziran ayında 2000 yılına gidiyoruz! 2000 yılında müzikten sinemaya neler olmuş merak ediyorsanız sizi bu videoya ışınlayalım!

Murat Meriç, Plak Dolabı'nın Mayıs programında Mor ve Ötesi’nin Dünya Yalan Söylüyor plağından, Barış Manço’nun Lambaya Püf De plağına kadar sevdiği plakları derledi ve sevilen parçalarla birlikte hikâyelerini yeniden dinlediğimiz çok keyifli bir bölüm ortaya çıktı.

YILLAR YILAN Müzik mecrası sıkıntısında nefes aldırma niyetindeki Ece Ulusum Back On Stage’te Haziran ayının öne çıkan konularını ve önemli müzik haberlerini yine eğlenceli anlatımıyla Allianz Motto Müzik takipçileriyle paylaştı.

Ece ULUSUM İLE BACK ON STAGE

Zeynep Toker’le Bi’ Bakıp Çıkıcam’ Zeynep Toker Mayıs'ta önce Allianz Motto Müzik olarak medya sponsoru olduğumuz Sepultura konserine, daha sonrasında Karsu, Birkan Nasuhoğlu ve Deniz Tekin konserlerine gitti. Konser ortamlarının keyfini doyasıya çıkarıp, eğlenceli röportajlar gerçekleştirdi.


57

ENSTRÜMAN

. HAZIRAN 2019

Caz müz iğin sesi

Barış KARAALİOĞLU

C

S AK S AF O N

az, müzik dinleyicilerinin zihninde piyanoyla birlikte nefesli çalgıların ön plana çıktığı bir müzik türü olarak yer alıyor. Trompet, trombon gibi nefesli çalgılar cazla özdeşleşen müzik aletleri arasında. Ancak aralarında bir tanesi caz haberlerinin, kitaplarının ve etkinliklerin afişinde sembol niteliğinde: Saksafon. Saksafon her ne kadar caz ile özdeşleşmiş olsa da klasik müzik ve ordu bandoları için 1840'lı yılların başında Belçikalı müzisyen Adolphe Sax tarafından icat edildi. Sax, 10 tür saksafon icat etmiş olsa da günümüzde saksafonun soprano, alto, tenor, bariton türleri yaygın olarak kullanılıyor. Saksafon, Sax'ın sesi anlamını taşımakta. Saksafon; içi yuvarlak ya da dört köşe oyulmuş, tek kamışlı ağızlık ile birlikte klarnete benziyor. Tuş sistemi aynı olmasa da bu özelliğiyle flütü andırıyor. Saksafonlar çoğunlukla pirinçten üretilip, üzerlerine saydam vernik, altın ya da gümüş ile kaplama yapılıyor. Vernik ya da öteki kaplamalar pirincin paslanmasını önlemesi, ses niteliğinin artması ve çalgının görüntüsünün ilgi çekici olması hususunda önemli. SAKSAFONUN MÜZİK TARİHİNDEKİ SERÜVENİ Saksafonun icadının ardından klasik müzik için önemli bestecilerden biri olan Fransız müzisyen Hector Berlioz, saksafonu orkestralara katma girişiminde bulunmuştu. Buna rağmen saksafon klasik müzik orkestralarında çok yaygın olarak kullanılan müzik aleti olamadı. Fakat icadının ardından askeri bandolarda kullanılmaya başlandı. Almanya ordusu saksafonu ilk dönemlerde göz ardı etse de Fransa ve Belçika ordusu erken davranarak saksafonu bandolarına katttı. Saksafon, 20. yüzyılın başında müzikli tiyatro olan Vodvil ve kesik tempolu caz olarak da adlandırılan ragtime'da kullanılmasıyla birlikte popülarite kazanmaya başlamıştı. Aynı yıllarda ABD'de birçok müzik aleti üreticisi, seri saksafon üretimine geçerken saksafonun bilinilirliğini iyice artmıştı bile. 1920'li yıllarda dönemin başarılı caz müzisyenleri

1840

Duke Ellington ve Fletcher Henderson kendi orkestralarında saksafona yer verdiler. 1950'li yıllara gelindiğinde caz, Amerika Birleşik Devletlerin'de ticari anlamda en başarılı müzik türleri arasındaydı. 1950'li yıllarda cazın dönemsel popülerliği sayesinde saksafon sıradan müzik dinleyicilerinin bildiği müzik aletleri arasında yer aldı. Saksafon; rock, pop, klasik müzik gibi türlerde de kullanılsa da en başarılı saksafon çalgıcıları caz müzisyenleri oldu hep. Ornette Coleman, Charlie Parker, Joshua Redman, Art Pepper, Sonny Rollins, John Coltrane, Cannonball Adderley müzik tarihinin en başarılı saksafon çalanlar arasında.

AFİŞLERDE BAŞROLDE Saksafon caz müzik ile özdeşleştiği için caz festivallerinin tanıtım afişlerinde yoğun biçimde kullanılıyor. Dünyanın neresinde bir caz festivali oluyorsa önemli bir bölümünün afişlerinde saksafon resmedilmekte. Ülkemizde geleneksel olarak devam eden İstanbul caz festivali ile İzmir Avrupa caz festivalinin birçok yılında saksafon, resmedilen müzik aletleri arasında.

EN İYİ 10 SAKSAFON SANATÇISI 1. Charlie Parker 2. John Coltrane 3. Sonny Rollins 4. Stan Getz 5. Dexter Gordon 6. Lester Young 7. Coleman Hawkins 8. Art Pepper 9. Hank Mobley 10. Johnny Griffin

Saksafon, 1840'larda Belçikalı bir enstrüman yapımcısı, flautist ve klarnetçi Adolphe Sax tarafından tasarlandı.

10

Saksofon topluluğunun büyüğünden küçüğüne on üyesi; kontrabas, bas, bariton, tenor, C-ezgi, alto, F mezzo-soprano, soprano, C soprano, sopranino saksofon olarak sayılabilir.


58

MODA

. HAZIRAN 2019

DAHA YÜKSEK

ABARTILI VE RENKLİ SERGİ

Basketbolcu LeBron James'in favori ayakkabı markası Thom Browne, Amerika Bağımsızlık Günü için yeni yüksek topuklu bir modelini piyasaya sundu. Onun yükseklerine alışığız ancak çizgiler gerçekten şaşırtıcı! Ayakkabının fiyatı 1.100 dolar…

Geçen ay The MET Gala'nın yıldızlar dolu partisi tüm dünyanın magazin gündemine oturdu. Abartılı ve ışıltılı kostümler giyen ünlüler adeta yarıştı. Ve bu parti ardından Metropolitan Müzesi, Camp: Notes on Fashion sergisini açtı. 8 Eylül'e kadar açık olan sergi, Louis XIV döneminin abartısını vurgulayarak başlıyor. 58 tasarımcının giysilerinin yer aldığı sergide 17. yüzyıldan günümüze kadar kullanılan 250 obje sergileniyor. Abartı teması etrafında dolaşan seçkide çok ilginç parçalar var. Görmeye değer!

Bi' garip

koleksiyon

H&M, meşhur dizi Stranger Things’ten esinlenerek kapsül bir koleksiyon çıkardı. 80s-Tinged Capsule Collection, havuz kenarındaki aksesuarlarından oluşuyor. Ürünlerde serinin logosunun yer aldığı koleksiyonda bel çantası, şort, terlik ve havlu da yer alıyor. Bu ürünlerden bazıları dizide görülecek. Zira serinin tanıtım çekimlerinde model Billy Hargrove idi.

Swarovski, Yaz 2019 Koleksiyonu'nu çıkardı. Denizden esinlenen koleksiyonun mesajı #FollowYourDesires oldu. Işıltılı koleksiyonda yengeç, ıstakoz, deniz atı ve inci gibi deniz yerlileri var. İster kolye, ister bileklik... Seçim sizin.

Pastırma şalı

Waffleheads ile tanışın. Dünyanın dört bir yanındaki Vans hayranlarının seslerini, tutkularını ve koleksiyonlarını kapsayan bir oluşum. Waffleheads, koleksiyonları ve yaratıcı felsefeleri ile Vans’lerini tuval olarak kullanarak kendilerini ifade eden kişileri ön plana çıkarıyor. Biz bu geri dönüşüm serisine bayıldık!

İsviçreli sanatçı Natalie Luder ilginç bir tasarımla karşımızda. Dijital baskılarıyla popüler hale gelen sanatçının yeni işi bir şal. Yüzde 100 ipekten yapılmış şalın deseniyse pastırma! Boynunuza et sarmak ister misiniz bilemedik ancak farklı tarz arayışındakiler 195 dolara alabilir.

RIHANNA'NIN İÇTEN TARZI Markaların gözde yüzü Rihanna, geçen yıl anlaştığı Savage x Fenty ile hazırladığı yeni iç çamaşırı koleksiyonunu satışa sundu. Tasarımda da etkisi olan Rihanna, bu seriyi kendisinden daha iyi tanıtacak kimse olmadığından emin olduğunu söyledi. Haksız da sayılmaz. Her bedene göre tasarlanan çamaşırlarda pastel renkler ve bol miktarda dantel hakim. Marka, bu seride straplezi gizli iç yapıştırma teknolojisi ile sunuyor.


59

YENİ

. HAZIRAN 2019

160W porselen Kendi başlarına ayakta duran bu cisimler, Dünyalar Savaşı’nın uzaylıları değil, ses sistemi! Yaklaşık bir metre uzunluğunda olan bu cihazların aslında Dünya ve Mars arasında bir iş birliğinin ürünü oldukları söylenebilir. Zira bu porselen hoparlörler, Berlinli Teufel ve Bavaryalı porselen üstadı Rosenthal’ın iş birliğinin ürünü. Dünyanın porselenden yapılan ilk kablosuz hoparlör sistemi olarak ünlenen devasa airpod'lar, 160W gücünde ve yine porselenden yapılan amplifikatörlerle görüntüden fazlası olduklarını kanıtlıyor. Kendi soundtrack’ini yayınlayabilen bu uzaylılardan almak istiyorsanız acelede fayda var, yalnızca 500 adet üretildi.

Tek tuşla kaliteli müzik Piyasada pek çok gürültü önleyici kulaklık var ama genellikle bu özellik için ses kalitesinden çok ödün verilmesi gerekiyor. Bu ay en sevdiğimiz ürünlerden B&W’nin PX’i ise bunu değiştirmek konusunda oldukça iddialı. Cihaz, kulaklığın yanındaki bir tuşla çalışan aktif gürültü önleyici teknolojisiyle motor sesi gibi düşük frekanslı gürültüleri bastırmak konusunda oldukça iyi bir hale geliyor. Tiz gürültülerde o kadar iyi olmadığını kabul etmek gerekse de, muadillerine göre oldukça iyi. Cihaz bütün bunların yanı sıra P&W’nin detaylara en özen gösterdiği ürün.

Pioneer DJ’den 16 kanallı ‘ahtapot’ Pioneer DJ’in yeni ürünü SQUID, markanın produksiyon donanımı alanına iyice dalmasının temsilcisi! 2016’da çıkan SP-16 ve 2017’nin AS-1 Mono Synthesizer’ın mirasçısı olma özelliğini de taşıyan cihaz; mod değiştiricisi olarak da kullanılabilecek 16 kanallı kayıt imkanı, akor basabilmesi, ‘zamanı bükebilen’ ve canlı performans sırasında eskileri kaybetmeden yeni kayıtlar alabilmesi ile göz dolduruyor.

Yenilikçi ahşap Bir pikaptan beklenen şık bir tasarım ve kaliteli mekanik işçilik ise Clearaudio’nun Innovation Wood’u son dönemin en önde gelen isimlerinden olmalı. Keza öyle de. Pikapın çok dikkat çeken metal ve ahşap işçiliğinden manyetik seramiği kullanarak temiz ses elde etmesine kadar pek çok özelliği plak koleksiyonerlerinin ilgisini çekmiş durumda. Estetiği müzik kalitesiyle buluşturan cihazın ortalama fiyatı ise 16 bin lira civarında. Meraklılarına duyrulur.

Bol sound, az karmaşa Denon’ın güç zehirlenmesi AVR-X4500H’ün yetenekli bir ev tipi amfi olduğu kesin, tıpkı diğer aile fertleri gibi... Denon’ın uzun süredir ürettiği inanılmaz güçlü ev sineması amfi serisinin sonuncusu. Güce tapanlar onu hak etmez derler ama bu söz Denon’ın pek umrunda değil gibi görünüyor. What Hi-Fi? ödüllü cihaz, 9 kanalının tamamında hissedilen 125W’luk gücüyle 7+2+2 veya 5+2+4 gibi setuplara imkan sağlıyor. Hatta fazladan 2 kanallı bir eklemeyle 7+2+4’e kadar çıkılabilir. Komşularıyla arasını bozmak isteyenlere duyurulur.

Telefonlarda müzik yapmak artık bir trend. Her ay onlarca uygulama piyasaya sunuluyor. Ancak kimisi karmaşık kimisi de yetersiz. Uygulamalar arasında öne çıkan Figure-Make Music & Beats, hem kolay hem de bir çok enstrüman sesine hakim. Ücretsiz indirilebilen uygulamanın bir de ürettiğiniz parçaları paylaşma imkanı veren bir sosyal ağ mecrası var. Denemeyen kalmasın. Parçalarınızı merakla bekliyoruz.


60

. HAZIRAN 2019

Fatih GÜÇLÜ

G

neden bu kadar bozdu?

ame of Thrones, George R.R. Martin tarafından 1996'da yayımlanan A Song of Ice and Fire kitabının HBO'nun uyarlayarak bizlere sunduğu fantastik dizi. Fantastik kelimesini güzelliğini belirtmek için kullanmıyorum kelimenin tam anlamıyla fantastik bir eserden bahsediyoruz. Kitap, 2011'de dizi olarak yayınladığında ciddi miktarda bir okur kitlesine sahipti. Dizi olunca önü alınamadı ve herkesin konuştuğu bir fenomen haline geldi. Her girdiği ortamda “Bana bir latte, bu arada Game of Thrones izlemiyorum” diye bilgi veren arkadaşlar dahil, hepimiz karakterleri az çok biliyoruz çünkü bu süre zarfında herkesin teoriler ürettiği ya da sevdiği karakterlerden kaynaklı farklı haneleri tuttuğu zamanlar yaşadık. Bu 8 yıllık uzun yolculuk Mayıs 2019'da sekizinci sezon altıncı bölümüyle final yaptı ve veda etti. İzleyicilerin pek çoğunun ağzında garip bir tat bırakan bu sezon beklentileri karşılayamaması yüzünden yerden yere vuruldu. Change.org üzerinde son sezonun tekrar çekilmesi için toplanan 1.5 milyon imza ne denli büyük bir hayal kırıklığından bahsettiğimizi anlatmaya yeter. Peki ne oldu? Dizi sihrini nerede ve nasıl kaybetti? İşte bu yazıyı çok sevdiğim Game of Thrones’un başına gelenleri incelemek için kaleme aldım. 8 yıllık hukukumuz var kendisiyle bu yüzden inceleme yazmayı borç bilirim ve malum "Lannister’lar her zaman borçlarını öder." Öncelikle bu bir kitap-dizi karşılaştırması olmayacak. Çünkü ikisi çok farklı evrenler. Kitapta bulunan karakterlerin çoğu zaten dizi evrenine aktarılmadı onun yerine bir karaktere birden fazla karakterin özelliği eklendi. Bazen de dizi evreni için olmayan yeni karakterler yaratıldı; belki de en çok şaşıracağınız örnek Gece’nin Kralı. Aslında kitapta bu isimde başka bir karakter var ancak dizide gördüğümüzle uzaktan yakından alakası yok. Ak Gezenler'in başında 8 sezon boyunca gördüğümüz bu arkadaş aslında yok. Seyirciye bilenmesi için ortaya atılan bir gariban da denebilir. Bunun gibi farklılıklardan ötürü kitap evrenine çok girmeden devam edelim. Dizi altıncı sezona kadar George R.R. Martin’in kitapları üzerinden ilerleyebildi çünkü hali hazırda yayınlanmış kitaplar senaryolaştırılıp yayına sunulabildi. Ancak ne olduysa yedi ve sekizinci sezonda fırtına koptu. Senaristlerin ellerinde artık kaynak bir materyal kalmadığı için kendileri karakterleri ve kitabı anladıkları kadar yazmaya devam etti. Fakat pek de anlayamamışlar. David Benioff ve D. B. Weiss dizinin senaristi ve yapımcısı hatta yeri geldiğinde yönetmen koltuğuna oturdu. İkili önümüzdeki yıllarda yeni Star Wars filmlerinin senaryolarını yazarken de göreceğiz. Bir efsaneye göre Martin’in kapısını ilk kez çaldıklarında, “Henüz yazım aşamasındayım

GEEK


61

GEEK yetiştiremem” diyor bunun üzerine bu ikili de kendi kafalarındaki sonu anlatıyorlar. Yazar, “Heh tam ben de bunu yapacaktım ağzımdan aldınız hay yaşayın ya!” diyerek dizinin çekilmesine izin veriyor. Bence çok doğruluk payı olmayan bir hikaye. Yıllarca yazdığı kitaplar yeteri kadar ilgi görmeyen bir yazar için böyle bir teklif her şekilde balıklama atlayacağı bir durum. Yedinci sezonda başlayan gariplikleri bir nebzeye kadar kabul ederken, sekizinci sezondaki saçmalıklara artık dayanamadık. Hatırlarsanız, yedinci sezonda da garip zamansal problemler vardı. Duvar’dan Ejderha Kayası’na yollanan kuzgunun ambulans hızında hareket etmesi ve Dany’nin ejderhasına atlayıp iki dakikada gelmesi gibi gariplikler yaşamıştık. Senaristler yedinci sezonda bu tip durumlar için, “Dizide birçok fantastik unsur var zaman buna çok kafa yorulacak bir şey değil” minvalinde bir açıklama yapmıştı. İşte tam o noktada geek camiası olarak koca bir "Eyvah!" çektik. Çünkü bu kafa "La dizide ejderya var buna kafa mı takıyon ya?” kafasıyla aynıydı. Sadece daha süslü cümleler kurmayı beceriyordu. Zaten sonrasında bu düşünce yapısını sekizinci sezonun tamamına yaydılar ve şu an geldiğimiz noktada insanların isyan ettiği de bu tutum oldu. Sekizinci sezon bizlerin kafamızdaki deli sorulara cevap bulabileceği ve yıllarca süren karakter gelişimlerinin düğümünün kopacağı bir alan sundu ancak süre olarak durduk yere kendi kendini kısıtlamasıyla elini dara soktu. HBO yapımcılara inatla “10 bölüm yapın hiç olmadı sekiz bölüm olsun” diye baskı yaparken Benioff ve Weiss ikilisi “Bize altı bölüm yeter halledeceğiz, panik yok” dedi. Bölümleri normalden biraz fazla uzun çekerek dertlerini anlatabileceklerini düşünen ikili ne yazık ki bunu pek yapamadı. Bu sezonu kısa tutma kararında oyuncuların her birinin bölüm başına neredeyse 1 milyon dolar almasının etkisi çok büyük. Önümüzdeki günlerde zaten oyuncuların zehir zemberek açıklamalarının başlaması bekleniyor. Profesyonellik gereği sezon yayınlanırken pek ses çıkarmayan oyuncular suskunluklarını uzun süre korumayacaklardır bu konuda. Yıllardır ha geldi ha gelecek diye beklenen uzun kışı sonunda gördük. Gördük desek aslında yalan olur çünkü Winterfell Savaşı karanlığı ve çamur kalitesindeki görüntüsüyle akıllarda kaldı. Bölümün görüntü yönetmeni Fabien Wagner’in bu konuda yaptığı “Sorunların çoğu, birçok insanın TV’lerini nasıl düzgün şekilde ayarlayacağını bilmemelerinden kaynaklanıyor” demesi de muhteşem bir açıklamaydı. Teşekkürler Wagner bu şeytan icadı televizyonu eve alalı 1 ay oldu hâlâ tam çözemedik aklım almıyor zaten kutunun içinde minik insanları nasıl sığdırmışlar! Bölümün görüntü kalitesini bir yana bırakırsak Gece Kralı’nın derdini daha anlayamadan sokak arası kavgası gibi bıçaklanarak öldü. Bran ile alıp veremediği ya da diğer yaşayanlarla alıp veremediği nedir hâlâ bir fikrimiz yok. Bran ile olan musibeti konusunda “Gece Kralı’nın internet geçmişi Bran ondan silmek istiyor” gibi bir açıklama yapıldı fakat pek tatmin edici olmadı. Arya’nın Gece Kralı’nı öldürmesi ise çok ayrı

. HAZIRAN 2019

500.000 HBO kanalına gönderilen “8'inci sezon yeniden yapılsın” başlıklı mektuba 500 binin üzerinde imza atıldı.

bir olaydı. Tamam hepimiz şaşırdık kabul ama sırf şaşıralım diye bu harekete gerek var mıydı? Varys’in ufak güvercinlerinden biri de bıçaklasa şaşırırdık. Senaristler bu konu hakkında “Hangi karakter Gece Kralı’nı öldürürse seyirci daha çok şaşırır diye düşündük ve Arya’da karar kıldık” açıklaması ise evlere şenlik. Zar atsaydınız. Niyet tavşanına çektirseydiniz. Zahmet etmişsiniz. Jon’un Targeryan olduğunu öğrenmemiz bir şey ifade etmedi. Zaten bu sezon “She is my queen” demekten başka bir repliği olmayan bu karakterin gelişimi resmen çöp edildi atıldı. Hodor’un yokluğunda tek replikle yaşayan karakter boşluğunu doldurdu sağ olsun. Hakkı olan tahtı almak için bir şey yapmasını geçtik Duvar’a neden gönderildiğini bile anlayabilmiş değiliz. Bir yumrukta bayıltacağımız Gri Solucan istedi diye dağ gibi adamı Duvar’a gönderdiler. Dany’nin delirmesi beklenen göstere göstere gelen bir durumdu ancak neden delirdi onu da anlayamadık. En yakın arkadaşı Missandei’nin ölmesi haklı bir sebep gibi dursa da bu Cersei ile arasındaki bir sorun. Neden bu olayın sonrasında masum halkı yakma kararı aldı hâlâ muamma. Jamie gibi karakter gelişimi muazzam bir karakteri son dakikada olmayacak işlerin içine sokmaları da anlaşılmaz durumlardan biriydi. Hele pipisini her fırsatta getirip sohbetin orta noktasına koyan Euron Greyjoy ile şehir yanarken dövüşmeleri neydi, nedendi? Koskoca ejderha öldürmüş Euron’un Jamie’yi öldürdüm diye bu kadar sevinmesi yine kafalarda cevapsız sorular bıraktı. Cersei’nin tuğla altında kalarak ölmesi -ki final bölümüne dikkatli bakarsanız 2 adım sağda olsa yaşayacakmış- izleyicinin gönlüne su serpemedi. Tyrion’ın yargılaması diye başlayıp kralın Bran olmasına karar verilen toplantı ise dizinin tabutuna çakılan son çiviydi. Ben uçuyorum ben görüyorum diye Winterfell Lordluğu'nu kabul etmeyen Bran’in kral olunca “O kadar yolu neden geldim” diye gevrek gevrek sırıtması yine senaristlerin anlamsız seyirciyi şaşırtma çabasından başka bir şey değildi. Bu toplantıda bir diğer komik olaysa Sansa’nın Brexit yapması herkesin de gayet normal karşılaması. Pardon da en basiti Dany, Yara Greyjoy’a bağımsızlık sözü vermişken neden orada sesini çıkarmadı? Bunlar ve daha yüzlerce soru ile dizi finalini yaptı. Bir yangından mal kaçırma havası, maymun koysak izleyecek bu seyirci vurdumduymazlığı

her bölümde yüzümüze tokat gibi çarptı. Sahnelerde unutulan içecek şişeleri olaylarına değinmiyorum bile. Dizi oyuncularının da finali ne kadar ciddiye aldığını gösteren bir kanıt oldu. Sanırım setteki “Bitse de gitsek” havasının herkese yansıdığını söylemek yanlış olmaz bu durumda. Yıllarca seyirciye çok farklı bir deneyim sunan Game of Thrones’un böyle bitmesi kalbimizde bir yara bıraktı ama geçirdiğimiz onca hoş zamanı bir kenara atmakta olmaz. Sonuçta fantastik bir evrenin bu kadar kişiye ulaşabildiği çok ender eserlerden. Ortalama televizyon izleyicisinin çok tercih etmediği bu türün öncülerinden olarak peşinden pek çok dizinin de gelmesine kapı açtı. Mesela Amazon, Yüzüklerin Efendisi dizisi çekmek için kolları sıvadı bu gazla. Lost, Dexter, How I Met Your Mother gibi başarılı final yapamayan diziler kervanına katılan Game of Thrones mazide hoş bir seda olarak akıllarımızda yaşamaya devam edecek.


62

00062019

Black Coffee

AVANGART

Ferdiun Düzağaç

➡ Son albümüyle istikrarlı hayallerin hakikat olduğunu vurgulayan kozmik müzik prensesi Gaye Su Akyol 1 Haziran, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak. ➡ Beyoğlu sokak sanatçısı kültürünün ilklerinden olan, Bizon Murat’ın sağlık sorunları nedeniyle uzun bir süredir sokaktan ve sahneden uzak kalan Siya Siyabend nihayet geri dönüyor! Grup, 7 Haziran, 22.00’de KadıköySahne’de olacak. Grubu özlediyseniz kaçırmayın.

Dee Dee Bridgewater

CAZ

HVOB

➡ Dünyaca ünlü Rus saksafon sanatçısı Igor Butman, Moscow Jazz Orchestra ile birlikte 2. Uluslararası Akra Caz Festivali kapsamında 28 Haziran, 21.00’de Antalya Akra Hotel sahnesinde olacak. ➡ Dünyanın en iyi caz vokalleri arasında gösterilen ve caz klasiklerini yeniden yorumlamasıyla ilgi çeken Grammy Ödüllü Dee Dee Bridgewater 29 Haziran, 21.00’de Antalya Akra Hotel sahnesinde.

DANS POP

Gaye Su Akyol

➡ R&B, disko ve pop müziğin efsanevi sanatçısı, diskonun kraliçiesi Ms. Gloria Gaynor Never Can Say Goodbye turnesi kapsamında 22 Haziran,

KONSER AJANDA 20.00’de Muğla Yalıkavak Marina sahnesinde hayranlarıyla buluşacak.

DEEP HOUSE ➡ 2005’ten bu yana 20’den fazla ödüle layık görülen, elektronik müziği caz, soul ve Afrika perküsyon tınılarıyla harmanlayan Black Coffee, 5 Haziran’da Sommer Klein İzmir, 6 Haziran’da Xuma Village Muğla’da olacak.

ELEKTRONİK ➡ Türkiye'yi ziyaret eden birçok önemli ismin performansı öncesi ve sonrasında unutulmaz performanslara imza atan DJ Mabbas, vurucu tınılarıyla zenginleştirdiği melodik setiyle 15 Haziran, 23.59’da We Luv Tekno! serisi kapsamında %100 Studio İstanbul’da olacak. ➡ Elektronik dans müziğinin duayen ismi Ferry Corsten, geçen yılki sold out performansının ardından bir yıl sonra yeniden 14 Haziran, 21.00’de %100 Studio İstanbul’da. ➡ Avrupa'nın en heyecan verici elektronik müzisyenlerinden HVOB ikilisi, Rocco Turnesi kapsamında 15 Haziran, 21.30’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’ni sallayacak.

00062019

KONSER AJANDA

. HAZIRAN 2019

FESTİVAL ➡ Diyarbakır’da Festival Var! Z Restaurant Açıkhava Sahnesi'nde gerçekleşecek Diyarbakır Müzik Festivali'nde 9 Haziran’da Selda Bağcan, Mehmet Erdem, Gökcan Sanlıman ve İlhan Kızılboğa, 10 Haziran’da Teoman, La Partita, Sagopa Kajmer ve Feridun Düzağaç sahne alacak. ➡ Doğunun ilk müzik festivali olma özelliğini taşıyan GezginFest Van, bu yıl yine Gevaş Ada İskelesi Ahtamara Tesisi’nde 21-23 Haziran’da festivalcilerle buluşacak. Festivalin lineup’ında Selda Bağcan, Hayko Cepkin, Mem Ararat, Ceza gibi farklı tarzlardan çok sevilen isimler yer buluyor.

FOLK ➡ Ortadoğu ve Balkanlar'ın ruhunu içeren derin melodileri enerjik bir sahne şovuyla sunan kamança üstadı Mark Eliyahu 26 Haziran, 18.00’de Ankara ODTÜ MD Vişnelik Çim Amfi’de olacak.

FOLK ROCK ➡ Şehir yaşamının bir araya getirdiği insan öykülerini müziğin evrensel diline çevirdiklerini söylüyorlar. Babamın Kanatları film müzikleriyle dikkat çeken Bajar, Kürtçe ve Türkçe folkrock besteleriyle 12 Haziran, 21.30’da KadıköySahne’de


63

KONSER AJANDA sevenleriyle buluşacak. ➡ Kelt müziğinin efsane ismi Loreena McKennitt, uzun bir aradan sonra Türkiye turnesi kapsamında 29 Haziran’da İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu, 30 Haziran’da Congresium Ankara, 1 Temmuz’da Volkswagen Arena sahnesinde olacak.

INDIE ➡ YouTube ve SoundCloud'da yayınladığı şarkıların ardından kozakuluçka albümüyle de dikkat çeken genç sanatçı Deniz Tekin 7 Haziran, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş sahnesinde olacak. ➡ Akustikhane performansıyla büyük çıkış yakalayan ve geçtiğimiz Şubat ayında Vursalar Ölemem teklisini yayınlayan Melek Mosso, 7 Haziran, 22.15’te Hayal Kahvesi Kocaeli’nde. ➡ Kendine has sesi ve yorumuyla ilgi çeken Sena Şener 28 Haziran, 20.30’da Holly Stone Performance Hall Antalya’da.

INDIE ROCK ➡ Dans etmeye hazır mısınız? 2000'lerin ruhunu rock ve dans müziğiyle harmanlayan enerjik ekip Franz Ferdinand 19 Haziran, 20.30’da Zorlu PSM Turkcell sahnesinde.

KLASİK ➡ Berlin Erken Dönem Müziği Akademisi ve Berlin RIAS Oda Korosu 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında 12 Haziran, 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde olacak. Besteleri reklamlardan kapı zillerine hayatımızın hemen her alanına nüfuz eden Barok dönemin dev üçlüsü Bach, Hendel ve Vivaldi’nin eserlerinden oluşan konser, Aya İrini’nin tarihi atmosferinde büyülü bir akşam vaadediyor. ➡ Günümüzün en revaçta viyolonselcilerinden biri olan Daniel Müller-Schott, Tekfen Filarmoni Orkestrası ile birlikte 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında 17 Haziran, 20.00’de Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium’da olacak.

. HAZIRAN 2019

➡ Günümüz oda müziğinin etkileyici topluluklarından Boulanger Trio, 33. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında 18 Haziran, 21.00’de İzmir Odeon-Efes Antik Kenti’nde olacak. ➡ Viyola virtüözü Yuri Bashmet, Moskova Solistleri ile 20 Haziran, 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde olacak. İstanbul Müzik Festivali ve Sochi Festivali ortak siparişi eserin dünya prömiyerinin yapılacağı konserde, Yuri Bashmet’e Yaşam Boyu Başarı Ödülü de verilecek. ➡ Bizleri Kapalıçarşı’nın 555 yıllık sokaklarında Osmanlı klasik geleneğini Balkan ve Girit ritimleriyle yeniden keşfetmeyi vadeden Seyr-ü Sefa etkinliği 23 Haziran, 18.00’de 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında gerçekleşecek. Etkinliğin kadrosunda Göksel Baktagir kanun, Yurdal Tokcan ud, Ross Daly Girit lirası, rebab ve erhu, Kelly Thoma Girit lirası, Zohar Fresco vurmalı sazlar enstrümanlarıyla yer alıyor.

POP ➡ Pop müziğin sevilen isimlerinden Çelik 8 Haziran, 22.30’da 6:45 KK Ankara sahnesinde. ➡ Sertab Erener, fizy İstanbul Müzik Haftası kapsamında 20 Haziran, 21.00’de Zorlu PSM Turkcell sahnesinde sevenleriyle buluşacak. ➡ Efsane grup MFÖ 20 Haziran ,21.00’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnede olacak. ➡ Yıllardır söylediğimiz şarkıları kendi tarzlarında yorumlamasıyla dikkat çeken Rubato 28 Haziran, 22.00’de Jolly Joker Kartal İstMarina sahnesinde olacak.

RAP ➡ Ben Fero, gümbür gümbür performansıyla ‘biladerleri’ için 15 Haziran, 22.00’de Aqua Florya Hayal Kahvesi’nde olacak. ➡ Geçen yıl Kibir ve Tavşan isimli teklileri ve Yerden Yüksek albümünü yayınlayan Contra, enerjik sahne performansı ve sürpriz konuk sanatçılar ile 16 Haziran,20.00'de

IF Performance Beşiktaş Sahnesinde. ➡ Future olarak tanıdığımız Amerikalı rapçi ve Grammy Ödüllü Navyadius DeMun Wilburn, 26 Haziran, 16.00’da KüçükÇiftlik Park İstanbul’da. Konserde Future’ın yanı sıra Sagopa Kajmer, Gazapizm, Şehinşah, Anıl Piyancı, İstanbul Trıp, Khontkar ve Nihayet de sahne alacak.

Sattas

REGGAE ➡ Türk reggae’nin öncüsü Sattas, 8 Haziran, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak.

ROCK ➡ Solo kariyerine tam gaz devam eden Fatma Turgut 14 Haziran, 22.30’da Dorock XL Kadıköy’de. ➡ Türk rock müziğinin efsane kadrosu Kurtalan Ekspress 27 Haziran, 22.30’da Dorock XL Kadıköy sahnesinde sevenleriyle buluşacak. ➡ Rock müzik tarihinin temel taşlarından biri olan The Animals, kurucusu ve vokali Eric Bordon ile ilk defa Türkiye’de. Konser 20 Haziran, 21.00’de Volkswagen Arena’da olacak. ➡ Teoman, 21 Haziran, 21.00’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak. ➡ Haluk Levent 29 Haziran, 21.00’de Vadi Açıkhava sahnesinde.

Loreena McKennitt

Sena Şener

SYNTH POP ➡ Kendine özgü müziği ve şarkı sözleriyle büyük ilgi gören Büyük Ev Ablukada, Lokalize serisi kapsamında 15 Haziran, 15.30’da %100 Studio İstanbul’da.

Sertab Erener

TÜRK HALK MÜZİĞİ ➡ ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu Mezunları, Kanadım Değdi Sevdaya: Aşık Mahsuni Şerif Anma Konseri kapsamında 11 Haziran, 20.30’da Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde ünlü ozanın eserlerini yorumlayacak.

Future


64

SAHNE AJANDA

. HAZIRAN 2019

❏ Evlenmek için seçtiğiniz kişi doğru insan değilse ne olur? Bir otelin suit odası, yeni bir hayata adım atmak üzere düğüne hazırlanan genç bir çift, hazırlıkları takip eden yakın dostları ve hayatlarına bir anda giren beklenmedik misafirlerle gelişen olaylar... Peki ya doğru insan tam düğünden önce karşınıza çıkarsa ne olur, hiç düşündünüz mü? İşte bu sorular kahramanlarımızı içinden çıkılmaz gibi görünen olayların, eğlenceli bir maceraya sürüklüyor. Kahkahalara doyamayacağınız Suit-Düğün Dündü Bugün Bugün oyununu 1 Haziran'da Profilo Kültür Merkezi'nde saat 21.15'de izleyebilirsiniz. ❏ Cansu ve Serdar, evlilikten bunalmış ve boşanmaya karar vermiş bir çifttir. Boşanmadan bir gece önce kendileri için düzenlenen kutlama partisine katılırlar fakat sabah aynı yatakta uyandıklarında büyük bir sürpriz onları bekliyor olacaktır! Bir gece öncesine dair çok az şey hatırlayan Cansu ve Serdar kanepedeki cesedi görünce şoka girecektir. Birbirlerine bakıp “Hangimiz katil?” sorusuna yanıt ararken, bir yandan evliliklerini, geçmişlerini, kendilerini bulundukları noktaya taşıyan olayları yeniden değerlendirecek ve karşılarına çıkacak diğer olaylarla mücadele etmeye çalışacaktır. İki perdelik kara komedi Ölü'n Bizi Ayırana Dek oyunu, 1 Haziran'da Trump Kültür ve Gösteri Merkezi'nde saat 21.00'de, biletler tükenmeden alın!

❏ Gece Sempozyumu, Eric De Volder’in oyunundan uyarlanan, yönetmenliğini Mesut Arslan’ın üstlendiği performans, sahne tasarımı, seyirciyle kurduğu ilişki ve anlatımıyla öne çıkıyor. Bir anne, üç oğlu ve ortada olmayan bir baba... Plastik sanatçısı Lawrence Malstaf ve Meryem Bayram’ın tasarladığı bu arenada, topaçlar ile birlikte hareket ederek iletişimin sınırlarını keşfediyor. 11 Haziran'da Zorlu PSM, Sky Lounge'ta saat 21.00'de, biletlerinizi önceden alın.

Gece Sempozyumu

❏ Gri şehrin kara mizahçıları sahnede! Nevzat Can Ünsal ve Kaan Karabüber tarafından 2013'te kurulan Kurcala, ilginç mizah anlayışıyla kısa zamanda insanların ilgisini çekmeyi başardı. YouTube platrformu başta olmak üzere sosyal medyada adından oldukça söz ettiren ekip bu sefer kendine has üslubu ve mizahını sahneye taşıyor. Oldukça samimi ve içimizden hikayelerle Kurcala Sahnede: Filtresiz Sohbet, 11 Haziran IF Performance Hall, Ankara'da saat 20.00'de sahnelenecek, bu ikiliye eşlik etmeye ne dersiniz? ❏ Kambur Kilise zangocu Quasimodo, halkın içine karışmayan, insanlara kızgınlığı büyüyen biridir. Quasimodo, din adamı Claude Frollo’nun ve Kral'a bağlı komutan Phoebus'un semtte yaşayan Çingene Kızı Esmeralda’ya olan aşkının arasında kalır... Bu efsane yapıt Türkçe bir müzikal olarak karşınızda olacak. Notre Dame'nin Kamburu Müzikali, 12 Haziran'da Trump Kültür ve Gösteri Merkezi'nde saat 20.30'da.

❏ Kızlar ve Oğlanlar güzelliğin, aşkın, çocuğun, evin, paranın ve en önemlisi başarının değerini anlatan bir oyun. Düşünsenize, bütün bu saydıklarımızın bir anda hayatınıza dolduğunu. Düşünsenize elinizi birinin sımsıkı tuttuğunu ve düşünsenize her şeyin çok güzel olduğunu! Düşündünüz mü? Ne kadar güzel! Peki gerçekten öyle mi? İbrahim Çiçek'in yönettiği, Kızlar ve Oğlanlar oyunu 13 Haziran'da Zorlu PSM Turkcell Platinium Sahnesi'nde saat 20.30'da.

❏ 17'nci yüzyılda Fransa’da, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain’in bir tek amacı vardır: Asilzade olmak. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyi göze alır, anlamlıanlamsız, yararlı-yararsız ama mutlaka masraflı her çabayı gösterir. Gülünç duruma düşer, alay konusu olur ama hiç yılmaz. Başrolünü Haldun Dormen’in oynadığı Moliere’in ölümsüz eseri Kibarlık Budalası, 20 Haziran'da Bornova Ayfer Feray Açıkhava Tiyatrosu'nda saat 21.00'de sahnelecek.

❏ 50 kişilik bir dansçı kadrosu ile Mercan Selçuk Dans Topluluğu, Uyanış adlı eserde, insanlığın gelişen modern dünyadan, doğadan ve kendi özünden kopuşunu ve kaybetmeye başladığımız duyguları, aşkı, zerafeti ve naifliği yeniden bulma yolculuğunu anlatmakta.Klasik bale ve modern dans sanatını birleştirdiği koreografilerini hem batılı hem de Türk bestecileriyle buluşturan MSDT'nin ikinci eseri Uyanış, 17 Haziran’da Zorlu PSM'de saat 20.30'da gerçekleşecek, kaçırmayın deriz!

❏ İki kuşak var; hayalleri çalışmak, çok para kazanmak üzerine kuran bir genç kuşak ve solmuş çiçeklerin kendine özgü kokuları olduğunu geç de olsa fark etmiş olan diğer kuşak. Yaşamımız anlamını yitirmeye başlayınca, gerçekten ölmeye başlarız ve bunun kaç yaşında olduğumuzla alakası yoktur. Aşk sevgi ve komedi hep sizinle olsun diyor, 20 Haziran'da Profilo KM Küçük Salon saat 21.00'deki İkinci Bahar'ı kaçırmayın!


65

SERGİ AJANDA ❏ Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı sergisi, politik eleştiriler ve toplumsal hafızanın yanında kişilerin hatıralarına odaklanıyor. Eskinin izlerini bazen bir oğlun elma yerine hedef oluşunda, bazen de ürkek bir tavşanın yenmesinde buluyor. Sanatçı, insanlığın en önemli sorunlarına, bazen varoluşa bazen de yok oluşa yöneltiyor bakışlarını... Serkan Yüksel'in X-Ist'teki ilk kişisel sergisi Sert Bir Rüzgar Dolaşıyordu Meydanı, 15 Haziran'a kadar ziyaretçilerini bekliyor. ❏ Çifte Mevcudiyet sergisi, parçalanma halini görselleştiren, kişisel ve iç dünyayla baş başa kalmayı kolaylaştıran bir teknik olduğundan dikerek meydana getirilmiş işlerden oluşmaktadır. Dikiş tekniğinin verdiği dokunsallık kendisine yaklaşmayı, temas etmeyi talep eder bir niteliktedir. Çifte Mevcudiyet 21 Haziran'da Galeri Soyut'ta ziyaretçilere kapısını açacak.

. HAZIRAN 2019

❏ Çoğunlukla Anadolu coğrafyasından ilham alan Özgün Demirci, resimleriyle izleyicisini hem ilginç hem de oldukça açık bir dünyanın seyahatine çıkarıyor. Masallardan fırlamış yaratıklar, gizemli figürler, insanın varoluşunu belirten simgeler. Sergideki çalışmalara orkestra şefi Aytuğ Ülgen’in her bir eser için yarattığı besteler eşlik ediyor. Özgür Demirci’nin Baharistan: Altında Nehirler Akan Yüksek Ağaçlar ve Narin Çiçeklerin Hikayesi adlı kişisel sergisi 2 Haziran'a kadar İstanbul Karaköy’deki Galeri 77’de yer alacak. ❏ İnsanlar ve davranışlarının aracı olan nesnelerin geçmişi birbirine nasıl bağlanır? İki özel koleksiyondan seçili 15 eseri bir araya getiren Aslına Sadık Kalınmıştır, zamanla değişen insanlarla, şeklinden işlevine dönüşen nesnelerin birbiriyle iç içe geçen hayat hikayesini anlatıyor. Aslına Sadık Kalınmıştır sergisi 18 Ağustos'a kadar Salt Beyoğlu'nda yer alacak.

❏ Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı sergisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yetişen portre ressamı Mihri’nin yerleştiği ülkelerde zamanın ruhuna göre yeniden kurguladığı hayatına odaklanıyor. Ayrıca, dönemin kültür ortamı ve İnas Sanayi-i Nefise’nin ilk öğrencileri üzerinden sanatçıların modernleşme sürecindeki rolünü detaylandırıyor. SALT Galata’da açılan Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı sergisi, 9 Haziran’a kadar ziyaret edilebilir. ❏ Gazeteci-yazar Hıfzı Topuz’un Paris’te UNESCO Daimi Temsilciliği görevini yaptığı 25-30 yıl boyunca sayısız kez ziyaret ettiği Kara Afrika serüvenini ve onlarca makalesini derlediği Büyülü Afrika kitabından esinlenilerek aynı adla bir araya getirilmiş olan koleksiyon sergisi, Topuz’un 500 eserden oluşan geniş seçkisini izleyiciyle buluşuyor. Büyülü Afrika sergisini 23 Haziran'a kadar Cermodern Ankara'ya gidip görebilirsiniz.

❏ Sanat izleyicisinin sürekli kafasında soru işareti bırakan, hem onu asılsız bir konuma sürükleyen hem de ona açık yapıt olabilme özelliğinden dolayı yorum katma özgürlüğü tanıyan çağdaş soyut imge nedir? Soyut imgeye tarihsel bir bakış açısı ile yaklaşılacak ilk bölümden sonra Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda kısa bir sergi turu ile ele alınacak. Çağdaş Soyut İmge sergisini 2 Haziran'da Borusan Contemporary'de açılacak. ❏ "Geri dönüşüm sanatıyla toplumun ilgisini çekerek tüketimin daha bilinçli bir hale gelmesini sağlamak, bir de bunlara düşlerimizi katıp, hayal gücümüzle birleştirdiğimizde sanırım tasarım gücü yüksek bir şeyler çıkmaya başlıyor” diyen Rıfat Kolçak'ın Pas sergisi 12 Haziran'a kadar Galeri Soyut'ta. ❏ Sanatsal isteğin iç dünyadaki tecrübelere önem kazandığı bu süreçte, boya maddesinin yoğun ve hareketli kullanılması söz konusu. Duyguların yüzeye bu ritimlerle taşınması, boya ve renk etkileşiminin ifadesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Keskin geometrik formların titreşimiyle birliktelik ve karşıtlık ekseninde var olmayı gerektiren bu eserler, iç dünyanın bir dışavurumunu oluşturuyor. Varlık Alanı sergisi 6 Temmuz'a kadar Galeri Soyut'ta ziyaretçilerini bekliyor.

Babamın Dünyası ve Sinemaskop Türkiye adlı iki bölümden oluşan sergi Nuri Ceylan’ın 2003-2013 yılları arasındaki fotoğraflardan oluşuyor. Nuri Bilge Ceylan Baksı’da adlı sergi sanatçının yapıtlarıyla kırsala olan yolculuğu olarak da değerlendiriliyor. Sanatçının sinema ile fotoğraf dünyası arasındaki geçişkenliliğin ve çok katmanlılığın bir kutlaması düşüncesi üzerine inşa edilen sergisi 25 Ağustos'a kadar Baksı Müzesi’nde.


66

VİZYON

. HAZIRAN 2019

Tür: Bilim kurgu, aksiyon

X-MEN: DARK PHOENIX

Dağıtım: TME Films Lawrence James McAvoy, Jennifer er, rn Tu ia ph So : lar cu un Oy güçlerini Yönetmen: Simon Kinberg ğundan itibaren hikayesi, klu cu ço ’in ey Gr an Je X-Men m, e karışık. Fil nüşmesini konu ediniyor. dö ’e nix oe Ph X-Men Evreni'nde işler yin rk Da la sıy a. afının baskın çıkma ıyor. 7 Haziran'da vizyond ar keşfetmesi ve karanlık tar u lun yo ın an rm rta ku ı dünyay ailesi Jean'i kaybetmeden

MEN IN BLACK: INTERNATIONAL

Dağıtım: Warner Bros. Tür: Aksiyon, komedi Oyuncular: Liam Neeson , Chris Hemsworth, Emma Thompson Yönetmen: F. Gary Gray Yönetmen koltuğunda Ba rry Sonnenfeld'in oturdu ğu, Tommy Lee Jones ve Men In Black, yeni karakte Will Smith'le özdeşleşmiş rlerle karşımızda. Yeni siy ahlı adamlar, bu kez arala çalışıyor. Filmin vizyon tar rındaki köstebeği bulmay ihi 14 Haziran. a

ROCKETMAN

Tür: Müzik, biyografi

Dağıtım: UIP rd e Bell, Bryce Dallas Howa mi Ja n, to er Eg n ro Ta : lar Oyuncu John'un er parçalara imza atan Elton üz Yönetmen: Dexter Fletch ms ölü ve n ala r ye a n iş emli isimleri arasınd zarı Bernie Taupin ile ola ya z sö , ını as nm ma Film, müzik sektörünün ön tır ı rın , süperstarlık basamakla vizyonda. kariyerini, renkli kişiliğini yografik film 14 Haziran'da Bi r. yo alı nu ko ı rın kla rlu zo birliği sürecini ve starlığı

OYUNCAK HİKAYESİ 4

Dağıtım: UIP Tür: Animasyon Oyuncular: Tom Hanks, Tim Allen, Joan Cusack Yönetmen: Josh Cooley Serinin dördüncü filmi ka şıktan yapılma oyuncak Fo rky’nin atıldığı macerayı Bonnie’nin odasına ait his konu ediyor. Kendisini setmeyen Forky, dünyad aki amacının ne olduğun dünyadaki amacını kaşık u düşünmeye başlar ve olarak yerine getirmeye karar verir. 21 Haziran'da vizyonda.

YESTERDAY

Tür: Müzik, komedi

Dağıtım: UIP s Himes Jack, Ana de Arma Oyuncular: Ed Sheeran, asında, kaza geçiren Jack sır y ola Yönetmen: Danny Boyle bir i ml ze Gi . dır ıcı iş en iyi müzik yalleri suya düşen bir şark erdir. Jack, gelmiş geçm ab bih Jack Malik, ünlü olma ha an ınd rlığ va 'ın es nya The Beatl izleyebilirsiniz. ye başlar. 28 Haziran'da uyandığında şoka girer. Dü me yle sö i gib ış zm ya i nd rini ke grubunun şarkılarını sözle


67

SEYİRLİK

. HAZIRAN 2019

YARIŞMA

Yıl: 2019 Bölüm sayısı: 10 Oyuncular: Desiree Burch, Lloyd Griffith, Seann Walsh Platform: Netflix

Yıl: 2019 Bölüm sayısı: 7 Sunucu: John Weisbarth Platform: Netflix

FİLM

Flinch

The Perfection

Bu komedi yarışma programında, üç jüri tarafından seçilen yarışmacılar hem eğlenceli hem de korkutucu testlere tabii tutuluyor. Amaçları ise korkmadan bu testi tamamlamak eğer korkup irkilirlerse onlar için özel hazırlanan acıyı hissedecekler. İzlerken eğleneceğiniz aynı zamanda kendinizi onların yerine koyup düşüneceğiniz ilginç bir yarışma diyebiliriz. Üstelik her bir bölüm 25 dakika sürüyor. Sıkılmadan eğlenceli vakit geçirmek isterseniz bir göz atın deriz! Elbette izlemeye cesaretiniz varsa...

The Perfection, hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan bir viyolensel dahisinin hikayesini anlatıyor. Müzik dehası çellist Charlotte, hasta annesine bakabilmek uğruna hayalinin peşinden gitmekten vazgeçen bir kadındır. Aradan yıllar geçtikçe içinde açılan yaralar daha da büyümektedir. Eski okul arkadaşı ve yıldız müzisyen Elizabeth ile karşı karşıya kalmasıyla başlayan olayları konu alan film, sürpriz gelişmeler ve inanılmaz korku sahneleriyle müzik dünyasını da içine alan karanlık bir gerilim filmi vadediyor.

Tiny House Nation

KEŞİF I S A T K NO

Amerika'yı gezen sunucu John Weisbarth ve uzman Zack Giffin'in ailelerin şikayet ettikleri evlerin yeniden inşa edilme sürecine yardım ediyor. Ailelerin küçük hayat tarzlarına hazırlanmasına ve özelleştirilmiş minik evlerle hayallerindeki evleri dekorasyonla birleştirip hepimizin özeneceği küçücük minicik içi dolu turşucuk kıvamına getiriyor. Minik evler derken yanınızda taşıyabileceğiniz, en fazla 30-35 metrekarelik, size özel alanları barındıran genellikle doğal aydınlatmadan yararlanılan yapılardan oluşuyor. Peki siz bu evlerde yaşamak ister miydiniz?

PROGRAM

The Society

Gizem ve dram dizisi olan The Society, bir grup gencin kendini mistik bir şekilde ailelerinden tamamen arınmış farklı bir New England’da bulması sonucu yaşadığı olayları ve toplumu yeniden oluşturmalarını ele alıyor. İlk zamanlarda özgürlüğün tadı güzel gelse de toplum içindeki düzende güçlü ve zayıf halkanın yerini saptamak bununla beraber hayatta kalma savaşını getiriyor. Gerilim, gizem ve aksiyon üçlüsünün birleştiği The Society dizisinde kaos ortamında kendinizi kaybedeceğinize eminiz, mutlaka izleyin!

DİZİ

Yıl: 2018 Süre: 01:30:00 Oyuncular: Allison Williams, Logan Browning, Alaina Huffman Yönetmen: Richard Shepard Platform: Netflix

Yıl: 2019 Bölüm sayısı: 10 Oyuncular: Alex Fitzalan, Olivia DeJonge, Jacques Colimon Yönetmen: Marc Webb Platform: Netflix


68

YURT DIŞI

İSVEÇ

Folk

ro Elekt

n ik Elektro

pop

. HAZIRAN 2019

HOLLANDA

POLONYA

Shawn James

90’ların ünlü boyband'i Backstreet Boys, yılın başında çıkan DNA albümünün dünya turu kapsamında 2 Haziran’da Stockholm Globe Arena’da sevenleriyle buluşacak.

Elektronik ve endüstriyel tınıları bir punkçı edasıyla yorumlayan Alice Glass, 3 Haziran’da Bitterzoet Amsterdam sahnesinde olacak. Deneysel müziklerden hoşlananlar kaçırmamalı.

Folk yıldızı Shawn James, Mart ayında çıkan The Dark & The Light albümünün tanıtım turnesi kapsamında 6 Haziran’da Krakow Klub Zascianek’te sahne alacak.

Caz

ck Hard ro

Alice Glass

nk Post pu

Backstreet Boys

ALMANYA

Lucy Woodward

Slash

Geçtiğimiz Nisan ayında çıkan Music!Music!Music! albümüyle müzikseverlerin beğenisini kazanan Lucy Woodward, 11 Haziran’da Prag Jazz Dock’ta sahnede.

Guns’n Roses grubuyla üne kavuşan ve dünyanın en iyi gitaristleri arasında gösterilen Slash, ikonik Les Paul gitarıyla 12 Haziran’da Belfast Ormeau Park sahnesinde olacak.

Indie

if rock t a n r Alte

Nisan ayında çıkan albümleri Social Cues ile hayranlarını şaşırtan Cage the Elephants, yeni sound’uyla 11 Haziran’da Berlin Musik & Freiden’de olacak.

AMERİKA

İRLANDA

ouse Tech h

Cage the Elephants

ÇEKYA

İSPANYA

MEKSİKA

Vance Joy

Christian Löffler

Rolling Stone’un ‘hit canavarı’ olarak tanımladığı enerjik grup the Goo Goo Dolls grubu, 16 Haziran’da Kaliforniya, Irvine Fivepoint’i sallayacak.

Riptide ile 2014’ün soundtrack'ini oluşturan, ukuleleyi indie pop ritimleriyle harmanlayan Vance Joy, 12 Haziran’da Barcelona Razzmatazz’da.

Yeni İstanbul'da izledik ama doyamadık. Deneysel techno sahnesinin son yıllardaki favori isimlerinden Christian Löffler 14 Haziran’da Mexico City, Foro Normandie’de.

BREZİLYA

En

R&B

Art pop

l meta l e y i r düst

Goo Goo Dolls

MACARİSTAN

Ana Cañas

Jonathan Bree

Brezilya MPB geleneğinin ve çağdaş R&B’nin dikkat çeken isimlerinden Ana Cañas, 16 Haziran’da Sao Paulo Blue Note SP’de olacak. Seyahatinizi konserle taçlandırın.

Chamber pop grubu The Brunettes ile tanıdığımız, sahne şovlarıyla dikkat çeken Jonathan Bree, 17 Haziran’da Budapeşte Dürer Kert sahnesinde olacak.

FRANSA Rob Zombie Tarzı ve sesiyle Alice Cooper’ın mirasçısı olarak gösterilen Rob Zombie, 19 Haziran’da Paris La Bataclan’da sahne alacak.


69

TB

. HAZIRAN 2019

#1969 #BUCKWHITE #MUSICAL

#MUHAMMEDALI

1969 yılında sahnelenen Buck White müzikalinden bir kare. Joseph Dolan Tuotti’nin eseri Big Time Buck White’ın müzikal uyarlaması olan eser Broadway’in en az sahnelenen eserlerinden biri. En kaydadeğer özelliklerinden biri başrolünde Muhammed Ali’nin olması. Müzikal, Ali’nin tek sahne gösterisi olsa da 1964 yılında, dünya ağırsiklet şampiyonu olmadan 6 ay önce Ben E. King’in Stand By Me şarkısını coverlamıştı. Muhammed Ali, 1967’de Vietnam Savaşı’na katılmayı reddetmiş ve tüm unvanları elinden alınmış hatta para ve hapis cezası verilmişti. Şampiyon, zaten ırk tartışmalarında bir kanaat önderiydi. Cezalar nedeniyle düştüğü zor durumla birlikte, siyahilerin güçlenmesini savunan bir gruba liderlik yapan karakteri oynaması ona oldukça yakıştırılmıştı. Müzikalin konusu zamanın Broadway’ini rahatsız etmiş olacak ki, yalnızca 4 gün sahnelenmiş. Halı altına süpürülen bu müzikalden görüntü bulmak da oldukça zor. Belki bir gün tekrar sahnelenir, kim bilir...



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.