Back on Stage - No:12

Page 1

KASIM 2019 NO:12

#herseyealternatif

Algo ritma

BAĞ kapanınd an k IMSI Z RA açış yolu DYOL AR

BACK ON STAGE 1 YAŞINDA!

ALEX CAMERON-GÖKHAN TÜRKMEN-LERA LYNN- LİN PESTO-THIRD EYE BLIND


İÇİNDEKİLER İYİ Kİ DOĞDUN ZERRİN ÖZER

16

35 APOCALYPTICA FOTOROMAN

14

30

WISH LIST

LERA LYNN

6

Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu

Kasım 2019 Sayı: 12

Aylık süreli dijital dergi

Kapak Ege Kaplan Fotoğraf editörü Emre Kırdar, Emre Namoğlu Konular editörü Çağatay Yılmaz Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Hakan Varol

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com @yellow.bos yellowbos yellow_bos yellowbos www.yellowbos.com

# # ### TANER ÖNGÜR

48 # # # # # # # ## TWITTER MÜZİĞE N'APTI?

#

#


PANO

KASIM 2019

3

6

Yeniden İstanbul Duyduk duymadık demeyin. Blaze yeniden şehre geliyor. Sahne özel şovlarıyla da dikkat çeken efsane grup, 21 Mart'ta Zorlu PSM'de sahne alacak. Biletler satışta, tükenince üzülümeyin sonra...

My Chemical Romance 6 yıl sonra bir turneyle yeniden bir araya geleceğini sosyal medyadan duyurdu.

1 telefon 2 klip Dünyaca ünlü sanatçı Selena Gomez geçen ay tamamı iPhone 11 Pro ile çekilen Look at Her Now ve Lose You to Love Me parçalarının video kliplerini yayınladı. Klibi efsanevi müzik video yönetmeni Sophie Muller çekti. Yönetmen çekim alışkanlıklarının artık değiştiğini ve daha kolay olduğunu söyledi. Elbette işi bilen için öyledir...

Stream sansürü

BluTV, müzikseverleri sevindirecek yeni bir belgeseli seçkisi başlattı. İlk yayınlanansa Yüzyüzeyken Konuşuruz grubunun konser belgeseli oldu. Yapımda Bostancı Gösteri Merkezi’nde verdikleri konser ve perde arkası yer alıyor.

Kıymetli bir bağış İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuar Çalgı Bölümü’nde 40 yıl görev yapan sanatçı, yazar, besteci ve tanburi Sadun Aksüt’ün arşivi İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Prof. Ercümend Berker & Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Kütüphanesi, Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’ne bağışlandı. Bu kıymetli arşivde önemli bestecilere ait el yazması nota defterleri, fotoğraflar, mektuplar, plaklar, matbu eserler ve tanbur hocası İzzettin Ökte’ye ait tanbur da bulunuyor.

"Ah bir İstanbul'a gelse" diye düşler kurduğumuz İngiliz pop rock grubu Coldplay, 22 Kasım'da yeni albümü Everyday Life'ı yayınlayacaklarını duyurdu. Grup öncesinde Arabesque ve Ophans şarkılarını yayınlayarak ağzımıza bir parmak bal çaldı.

İran merkezli dijital müzik platformu Melovaz, kadın şarkıcıların albüm kapaklarını sansürlemesiyle gündeme geldi. Sansüre uğrayan isimler arasında Lady Gaga, Lana Del Rey, Ebru Gündeş, Ayla Çelik, Ceylan Ertem gibi isimler var.

İKSV, kültür politikaları çalışmaları kapsamında 2011’den bu yana yayımladığı raporlara bir yenisini ekledi. Sekizinci raporunda İKSV, çocukların ve gençlerin en erken yaşlardan itibaren sanatla büyümesinin yaratacağı olumlu etkileri gündeme taşıyor.

Müzikli yapımlar geliyor Elton John biofilmi Rocketman’i yaptıran Paramount bu kez de How Deep Is Your Love, Stayin’ Alive, Night Fever gibi klasiklere imzasını atan Bee Gees grubuyla ilgili bir film hazırlıyor. Bohemian Rhapsody’nin yapımcısı Graham King yapımcılığı üstlenecek. Ayrıca müzikal film Grease'in spinoff dizisi yolda. Grease: Rydell High dizisi 1950'lerde geçecek.


4

PANO

KASIM 2019

10

Şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni, 13 Kasım Ankara CSO Konser Salonu’nda, 14 Kasım Lütfi Kırdar’da sonbahar konserlerini verecek. Bu yıl Tekfen Vakfı’nın 20. kuruluş yıldönümüne özel olarak biletler herkesin erişebileceği fiyatlarla satışa sunuldu. Tam bilet 50 TL; öğrenci ve emekliler için ise 10 TL.

Aşıklaırn sözü kaldı Bir yerel belgesel haberi daha... Coğrafyamızın kültürel mirasını yıllardır modern elektronik altyapılarla birleştirerek dinleyicilere sunan Babazula grubunun kurucusu Murat Ertel’in hayatını anlatan Aşıkların Sözü Kalır: Murat Ertel Belgeseli sanatseverlerle buluştu.

Beklenen belgesel Foals önümüzdeki ay yeni bir belgesel ve konser filmi yayınlayacak. Rip Up The Road adlı film, 1 yıl boyunca çekildi. Belgesel 15 Kasım'da Amazon Prime Video'da yayınlanacak. Malum Foals şahsına münhasır gruplardan. Sahnedeyken elini parçalamak mı dersiniz, seyircinin arasında çılgınca koşmak mı? Üstelik bunlar gördüklerimiz, kim bilir backstage'te neler oluyordur? Adidas kablosuz kulaklık piyasasına resmen girdi. Adidas RPT-01 kablosuz kulaklık Primeknit ayakkabıları ile uyumlu tasarlandı. Dahili bataryası ile kulaklık 40 saate yakın kullanılabiliyor. Fiyatı 169 dolar.

Kampüste Caz başlıyor Akbank Caz Festivali’nin en önemli etkinliklerinden Kampüste Caz başlıyor. Bu yıl likm etkinTürkiye caz sahnesinin en başarılı davulcularından Ediz Hafızoğlu’nun Nazdrave projesini ağırlayacak. Hafızoğlu Ankara, Kayseri, Nevşehir, Adana ve Gaziantep’te gençlerle buluşacak.

2014 yılından bu yana “Türkiye’nin en sert müzik festivali” unvanını elinde bulunduran Birlikte Güzel sunar: Rock Off Festivali, Birlikte Güzel sunar: Rock Off Event Series'de evrildi. Artık yıl boyunca rock müzikseverlerle buluşacak. Takipte kalın.

Apple iOS 13.2 sürümüyle klavyeye 350 yeni emoji ekledi. Eklenenler arasında goril, tembel surat, engelli birey figürleri, regl emojileri var...

Ünal Yüksel ve Volga Tamöz'ün ortaklığıyla Ypsilon Musix kuruldu. Kendilerini yeni nesil plak şirketi olarak tanıtan genç firma, yeteneği ve sanatçıları merkeze alarak çalışmayı hedeflediğini söyledi. Plak şirketlerindeki sorunları ortadan kaldırma niyetindeler, merakla bekliyoruz.

HBO MAX atakta HBO Max, ABD’de Mayıs 2020’de açılacak. Ücreti 14.99 dolar olacak platformda Looney Tunes animasyonlarından klasik filmlere, reality şovardan HBO dizilerine dek pek çok yapım olacak. Ayrıca HBO Max, South Park’ın haklarını 500 milyon dolara satın aldı. Daha birkaç yapımın peşinde olduğu konuşuluyor. Türkiye pazarına girip girmeyeceği ise henüz belirsiz.


ALTERNATİF

KASIM 2019

5

İçinizdeki Bowie'yi serbest bırakmak Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

K

asım ayları her zaman güzeldir. Beklenmedik sıcakları aklıma iklim değişikliğini düşürmeden önce, bana daima kasvetle karışık bir coşku verir. 2019'daysa orijinal gruplardan Deerhunter’ı önce Utrecht’te Le Guess Who’da, sonra İstanbul’umuzun güzide müzikholü Babylon’da izleyeceğim Kasım’a selam! Alternatif, saykedelik, nosie; her işini daima sevdiğim kült grup Deerhunter ve alametifarikası Bradford Cox geliyor! Deerhunter indie müziğin kitabını yazmış, janrada yeni dalganın ilk tohumlarını atan gruplardan biri. Brad ve davulcu Moses Archuleta yaklaşık 20 yıl önce, 2001 yılında kurmuş. İkisi zaten grubun elebaşları, demirbaşları ve grubu kurduklarında 19-20 yaşlarındalar. Yıllarca arkadaşlar gruba girmiş çıkmış, elemanlar yeri gelmiş dönemlik, turne bazlı değişmiş ama Bradford ile Moses sabit kalmış. Cox röportajlarda her fırsatta Archuleta’yla kafasının ne kadar uyuştuğundan bahsediyor. Sıkı bir duo kendileri, sarhoş olup birbirlerine ‘seni seviyorum’ diye mesaj attıklarına da neredeyse eminim. Deerhunter’ın müziğini anlamak, yaklaşımını çözmek için baştan sona tüm albümleri dinlemeli çünkü her seferinde öne çıkarmayı tercih ettikleri şeyler farklı. 2007 yılında çıkardıkları ilk albümleri Cryptograms’de noise, deneysel, saykedelik ögelere sık sık denk gelirken, 2008 yılındaki ikinci albümü Microcastle’da dreamy bir sound ve Bradford’un vokali öne çıkıyor. 2010 çıkışlı Halcyon Digest, grubun tüm müzikal elementlerinden ve ilhamlarından incelikle örülü muhteşem bir albüm. Benim için en özel albümleri, 2015’te yayınladıkları Fading Frontier. Brad’e 2014 yılında parkta köpeğiyle yürürken bir araba çarpmış, albümü de iyileşme süreci boyunca yazmış. Deerhunter’ın manik depresif şarkılarla dolu bu albümü benim de o zamaki ruh halime çok uygundu. Bu yılın başında

yayınladıkları son albümleri Why Hasn’t Everything Already Dissapeared?’da ise baştan sona dünyanın neden hala yok olmadığını tartışan, hatta iklim krizine atıflarda bulunan sofistike bir Deerhunter karşımıza çıkıyor. Grubun iş birlikleri ve ilham aldığı noktalar beni derinden etkiliyor. Bradford kah Thelonious Monk’tan söz ediyor kah elinde Musica Futurista The Art Of Noises diye bir albümle çıkageliyor. White Fence’in Tim Presley’sinden son albümlerinin prodüktörlüğünde de parmağı olan Cate Le Bon’a, Stereolab’ın Tim Gane’inden ve Broadcast’in James Cargill’ine, grubun iş birlikleri listesi de epey kabarık. Deerhunter’ın albüm kayıtları tertemiz, çok güzel; ama onları özel yapan şey kesinlikle canlı performansları. Sahnede bir araya geldiklerinde voltranı nasıl oluşturduklarından söz etmeye gerek yok, iyi müzik yapıyorlar ve sahnede mutlular. Yanı sıra Bradford’un sahneye havalı gözlükler, elbiseler ve içinden geldiği kadar bir makyajla çıkıp sahte kanla yaptığı deneysel girişimleri de gündeme getirmek isterim. YouTube’a ‘Deerhunter freak out on stage’ yazın, izleyin. Bradford görüp görebileceğimiz en ilginç frontman’lardan biri. O kesinlikle şu filmlerde gördüğümüz bir garip gelen ama cazibesine asla dayanamadığımız indie star. Kendisi için jenerasyonumda David Bowie’ye en yakın şahsiyet benim demiş, çok doğru. İşte o bunu kendi kendine dile getirebilecek kadar da özgüven sahibi biri. Dünyadaki en büyük bağımsız plak dükkanı Amoeba Music’in What’s in my Bag videolarından yüzlerce izlemişimdir. İçeri girip merch alan bir tek Brad’i gördüm. Kendisinin Atlanta Grant Park’taki evi kesin ıvız zıvır doludur ama hepsinin de bir işlevi vardır. Hayatın her anında olmaya pek meraklı gibi görünmese de, onunla bazen bir plakçıda hayatın anlamıyla ilgili konuşurken, bazen bir Gucci defilesinde sezonun trend parçalarıyla podyumda boy gösterirken karşılaşabiliyorsunuz. Deerhunter Instagram'ı da grupların yeni nesil sosyal medya kullanımının harika örneklerinden.

Hesabı Bradford kullanıyor ve mavi ojeli tırnakları, uçakta izlediği garip bir film gibi detayları biz sıradan fanilerle paylaşıyor. Yetmiyor izlediği köpekli garip filmin yönetmeninin Kevin Morby’nin babasının iş arkadaşı olduğunu da gönderilerin altındaki yorumlardan öğreniyoruz. Deerhunter’ın bugün herhangi bir indie grubu olmamasının sebebi Bradford ama o grubun lideri diye anılmaktan hoşlanmıyor. Hatta solo projesi Atlas Sound’un Spotify açıklama metninde kendini ‘Deerhunter’ın eksantrik vokalisti’ diye trollüyor ama grubunu da ‘indie rock hareketi’ diye onore etmekten çekinmiyor. Hakkı var. Bana sorarsanız kült bile derim kendileri için. Deerhunter indie müziğin ilk dalgasıyla kıyıya vuran, janraya yön veren gruplardan biri. Koskoca 20 yılda değişen müzikal rotalarını birkaç kelimeye sığdırmak da epey zor. Bu yüzden aslında canlı kanlı dinlemeniz konusunda ısrar ediyorum. Onların müziği, duruşu hayallerinizi gerçekleştirme motivasyonunuzu yükseltecek. Sadece Bradford’un değil, hepimizin kendine has alter egoları mevcut. Reçetenize konsere kadar günde birkaç doz Deerhunter yazıyorum, itiraz yok. İçinizdeki Bowie’yi serbest bırakmak konusunda size ilham verecek bu şarkıları antibiyotikmiş gibi dikkatli ve bol su ile tüketiniz efendim. Şimdiden geçmiş olsun, sevgiler!

PLAYLIST

KASVETLİ KUYLAMA

Yeni dalga

Kasım’la gelen kasvete merhaba diyen şarkılar All The Same - Deerhunter Kasvetli Kutlama - She Past Away All Mirrors - Angel Olsen Two-Headed Boy - Neutral Milk Hotel Do Your Best - John Maus Slice of Life - Bauhaus From This Point On - Soft Kill On My Skin - The KVB DAF - Der Mussolin Ve Ben Yalnız - Sevinç Tevs

Deerhunter


6 'Viskili çay içip bağırıyorum' RÖPORTAJ

KASIM 2019

Ece ULUSUM

önemdeler. Gerçi her şarkı farklı. Sözlerle müzik arasındaki denge bazen kendiliğinden gelişiyor. ❏ Bir sürü şarkı yayınlanıyor ancak üretim azlığı ve orijinallik hakkında şikayetler sıklıkla konuşuluyor. Siz ne dersiniz? Müziğin kalitesi ya da üretiminde bir gerileme olduğunu düşünmüyorum. Bence asıl sorun popüler müziğin çeşitliliğinde bir azalma olması. Yani dijital dünya sayesinde kayıt yapmak ve şarkıyı yayınlamak kolaylaştı böylece çeşitlilik arttı. Ancak yaygınlaşması için başka yerlerde de çalması lazım ki örneğin radyoda da çalınmıyor işte... ❏ True Detective ile ülkemizde çok popüler oldunuz. Dizi için bir şarkı yapıp dizide rol de aldınız. Rol alma süreci nasıl gelişti? Her şey dizinin müziklerini yapan T Bone Burnett’le tanışmam ve çalışmamla başladı. Kısa sürede onunla bir sürü şarkı yazdık. Dizideki sahneler sırasında bu şarkıları kimin söyleyeceğini

2019

Dark Horse

2018

Play Well With Others

düşünürlerken de T Bone dizinin prodüktörüne beni önerdi. Şarkı tutunca da dizinin ikinci sezonunda oynamam için teklifte bulundular. Harika bir deneyimdi. ❏ Konser öncesi Lera'nın kulisinde neler oluyor? Viskili çay içip bağırıyorum. Bazen de caz klasiklerinden Lover Man söyleyip ısınıyorum. ❏ Konserde bizi neler bekliyor? Yakında çıkacak albümden bazı şarkılarımı da söyleyeceğim. Elbette yeni teklim ve eski sevilen şarkıları da söyleyeceğim. ❏ Sırada ne var? Daha fazla tekli! Yeni bir albüm! Başka bir turne! Her zaman ve sonsuza kadar...

205 bin Geçen ayki Spotify aylık dinleyici sayısı

Lera Lynn

S

Fotoğraf: Alysse Gafkjen

ahnedeyken dikkatinizi bir an olsun üzerinden çekemeyeceğiniz bir müzisyen Lera Lynn. Geçen yıl geldiğinde biletleri tükenen konseri çok keyifli geçmişti. Yeni teklisi Dark Horse'u yayınlayan Lynn yeniden İstanbul'a geliyor. 12 Kasım’da Garanti BBVA Konserleri kapsamında Zorlu PSM’de sahne alacak. 2011’de çıkardığı ilk albümü Have You Met Lera Lynn?'den sonra Dark House kendi çabalarının sonucu bir parça. İç dünyasını sözleri ve şarkıdaki tınılarıyla tüm çıplaklığıyla yansıtıyor. Klibi de bu ruh haline uygun ki ona siyah bir at eşlik ediyor. Teklinin 45'lik plak versiyonunu sınırlı sayıda basıp hepsini imzalı olarak sattı. Ve sosyal medyada "Ön albüm siparişleriniz benim gibi bağımsız bir sanatçı için gerçekten harika bir yardım" dedi. Müzisyen bu işi epey büyütmüş durumda. Lera aynı zamanda müzayedelere katılan, koleksiyonlara giren tablolar çizen bir ressam. Dark Horse teklisine özel yaptığı bir tabloyu da satışa çıkardı. Mesleğine devam edebilmek adına tüm yeteneklerini kullanıyor, bu da çok kıymetli... Türkiye'de popüler olmasının altında kült televizyon serisi True Detective'in müziklerini yapması var. Dizi müzikleri işine iyice ısındı da zira geçen ay başlayan Amazon dizisi Modern Love için bir cover seslendirdi. Devamı bence gelecek. Lynn ile sohbet etme fırsatı yakaladık. Kendisini henüz keşfetmediyseniz röportajı onu dinleyerek okuyabilirsiniz. ❏ Dark Horse teklinizi yeni yayınladınız, çok sevdik. Teklinin çıkış sürecinden söz eder misiniz? Teşekkürler! Şarkı çok hızlı bir şekilde oluştu. Kayıt stüdyosunu bir üretim aracı olarak kullandım. Bas hattını ve enstrümanları yazarken bir yandan da sözleri yazıyordum. Tamamen tek başıma yaptım, tüm enstrümanlarla ben ilgilendim. Dark Horse'un klip çekimleri sırasında yönetmen Alysse Gafkjen kapak fotoğrafını da çekti. ❏ Peki ya söz yazım süreci nasıldı? Bu kayıt için ilham beklemeden her gün çalıştım, rutin bir işte çalışırmış gibi. Yaratım araçlarına ve ilhama zaman ayırınca, işler çok kolaylaştı. İlham geldiğinde fark etmek ve büyütmek de öyle! Zamanla beni şarkı sözü yazarı yapan nedir, başkalarının zevkleriyle orta yolu bulabilirim; bunları de keşfettim. ❏ Dark Horse'un üretim süreci sizin için kendinizi keşfetme yolculuğuna dönüşmüş o halde. Bu yolculukta karşınıza neler çıktı? Doğru. Tek başıma çalışmak ve kimsenin fikirlerimi reddetmemesi özgürleştiriciydi. Bazen de sadece kendi kararlarınıza güvenmek zorunda kalmak korkutucu. Böyle çalışmak benim için özgün bir şey yaratmamı sağladı. Umarım herkes için de böyle olmuştur. ❏ Bir hikaye anlatıcısı olarak, sözler müziğin önüne geçiyor mu? Sanmıyorum. İkisi de benim için eşit


7 'Bir daha yapmayacağımıza söz verdik'

RÖPORTAJ

KASIM 2019

Ece ULUSUM

G

rup müziğinin popüler olduğu dönemde tanıştık TNK ile. Onların parçalarındaki tınılar en çok hüzne dokunuyor. Müziklerini yaptıkları filmler de bir o kadar duygusal oldu. Yine Yazı Bekleriz parçası sadece Spotify'da 6.5 milyon dinlenme sayısına ulaşmış. Epeydir eski albümlerindeki parçalarla idare ederken 6 yıl sonra dördüncü stüdyo albümleri Kanatlarımdan Tutma'yı Pasaj Müzik etiketiyle yayınladılar. Üstelik grup müziğinin düşüşte olduğu, popüler grup üyelerinin solo projelere doğru yol aldığı bir dönemde. 10 parçalık albümlerini bir kliple hareketlendiren gruptan Caner Karamukluoğlu ile sohbet ettik. Yeni albümlerini ve grup müziğini konuştuk. Sonundaki fantastik sorulu bölümü es geçmeyin deriz! ❏ Yeni albümünüzdeki şarkılarda genel olarak hüzün ve umutsuzluk var gibi hissettik. Şarkılar nasıl ruh haliyle çıktı? Bir kaçının hikayesinden söz eder misiniz? Evet; TNK albümlerinde aslında hep hakim olan duygulardır melankoli ve hüzün... Bu albüm biraz TNK'nin cepleri boşaltma albümü olduğu için planımız dışında daha fazla karamsar oldu sanırım, bu durumdan hiç rahatsız değiliz. Yaklaşık 5 yıllık bir zaman aralığında ortaya çıktı Kanatlarımdan Tutma'nın parçaları, birçok şarkı arasından eledik ve 10 şarkı çıkardık. ❏ Prodüktörlüğü üstlenmenin avantajları ve dezavantajları var mıydı? Prodüktörlüğünü sanatçının kendisi yapması oldukça zor ve yorucu bir süreç aslında. Hem objektif olmak zor hem de iş yükü çok ağır. Melankoli ile beraber ikinci kez bu işi yapıyoruz, bir sonraki işte bunu bir daha yapmayacağımıza söz verdik. (Gülüyor.) Avantajı tamamen sizin kontrolünüzde gerçekleşiyor olması ama bu durum; aslında sanatçı için tehlikeli olan konfor bölgesinden uzaklaşmamayı da beraberinde getiriyor. ❏ Son Bir Şans Daha’nın video klibi çekimleri nasıl geçti? Yeni klipler olacak mı? Tek günde, Şile’de gerçekleştirdik. İmre Haydaroğlu’nun güzel bir iş çıkardığına inanıyorum. Yeni albüm şarkıları için farklı bir şey yapmak istiyoruz. Yüksek kalite ses ve görüntü aldığımız bir canlı stüdyo konseri yapmayı planlıyoruz, yeni şarkılarla beraber eski hitleri de tekrar çalarak bir video içeriği hazırlayacağız. Bildiğimiz klasik anlamda bir video klip fikri şu an yok aklımızda. ❏ Sound'unuzdaki değişim ve gelişimleri nasıl tarif edersiniz? Özetle biraz daha sadeleşmek, olgunlaşmak ve belki biraz da dijitalleşmek... ❏ Albüme girmeyen parçalar oldu mu? Birçok 2019 parça birikmiştir... Kanatlarımdan Evet bir albüm de dışarıda Tutma

TNK bıraktık, çok bekletmeden kış-ilkbahar sezonunda yeni yayınlar yapacağız. ❏ Grup müziğinin eskisi kadar popüler olmadığı dönemdeyiz. Sizler o altın dönemi yaşadınız. Grup müziğinin geri planda olmasını nasıl yorumlarsınız? Sanatçı değil de şarkının daha ön planda olduğu, sanatçıya ulaşmanın kolay olduğu ve büyüsünün bozulduğu bir dönemde, yakın müzik tarihinin en eski fenomenlerden biri olan grup müziğinin geri planda kalmaması zaten beklenmedik bir sonuç olurdu. Dijitalleşmenin götürüsü olarak tüketimin hızlanması ve bunun sonucu olarak da şarkı bazlı dinlenmenin artmasını normal karşılıyorum. ❏ Birçok grup akustik, rap, senfonik konserler gibi girişimlerle sahneye çıkıyor. Sizce bu tercihlerin ardında müzikal üretim endişesi mi yoksa popülerlik kaygısı mı var? Sanatçıdan daha sık üretim bekleniyor, bir önceki soruda anlattığım gibi tüketimin hızlanması sanatçıyı farklı alanlardan kolektif içerikler üretmeye zorluyor. Kesinlikle içinde popülerliği koruma içgüdüsü var ama bunu çok samimi buluyorum her dönemin sanatçıdan farklı beklentileri var. ❏ TNK'nin en çok dinlenen şarkısı Yine Yazı Bekleriz. Grup en iyi şarkısını henüz yazmadı diyebilir miyiz? TNK henüz en iyi şarkısını tabi ki yapmadı! Her şey çok yeni başlıyor... ❏ Sırada neler var? Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edebilirler. Şu aralar Türkiye’de mekan ayırt etmeden bir turne yapmak istiyoruz, gidebildiğimiz her yere gideceğiz.

TNK İLE FANTASTİK EVREN ❏ 3 müzisyenden size grubunuza katılmak için teklif geldi. Hangisi? Kirk Hammett // Larry Mullen Jr. // Ronnie Wood Kirk Hammet. TNK’yi ilk kurduğumuz lise zamanlarında Metallica çalmayı çok seviyorduk. Ben müzisyenlik kariyerime James Hetfield olarak başladım! O yüzden tabii ki Kirk! ❏ Zaman yolculuğu sırası! Hangi dönemde konser vereceksiniz? iPod lansmanı // Berlin Duvarı'nın yıkıldığı akşam // Boğaziçi Köprüsü inşa edildiği akşam kutlama partisi Berlin Duvarı yıkıldığı akşam olsun diğerlerinden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Daha evrensel bir olayın parçası olmak çok fazla hoşumuza giderdi. Duvarın yıkılmasının bütün dünya için önemli sonuçları var; aşırı sağ görüşün ve faşizmin ne denli delice fikirler olduğunu hatırlatıyor insanlığa. ❏ Önünüze 3 film geldi, soundtrack'lerini yapacaksınız. Hangisi? Avengers: Endgame // Jurassic Park // Arif V 216 Ben film müzikleri yapıyorum ve özellikle bilim kurgu işleri çok seviyorum. Jurassic Park’ı seçiyorum. Aynı zamanda çocukluğumda sinemada izlediğim ilk filmlerden biridir. Hem epik, hem içinde ironi var, hem bilim, hem duygusallık... Daha ne olsun? En sevdiklerim, elime oturur.


8

GÜNCEL

KASIM 2019

‘Güzel haberler bizi bekliyor’

Ahmet YATĞIN

T

able records, geçen ay incelediğimiz do it yourself yani DIY müzisyenlerin yereldeki en sıkı temsilcilerinden biri, bağımsız bir plak şirketi. Ankara menşeili şirket kurulalı henüz bir yıl olsa da kadrosu ilgi çekici: Fanikedi, Ciermento Ferforte, Wave Flipper, Ozan Çam gibi özgün isimlerle çalışıyor, onları destekliyorlar. Bu plak şirketinin çalıştığı isimleri yakından takip etmekte fayda var zira Lin Pesto'nun müzikal yolculuğunun başında onlar yanındaydı. Plak şirketi işi bir nebze eğlenceye ve kendini tanıtmaya dökerek geçen ay Kadıköy Karga Bar’da 5. Table Records Gecesi düzenledi. İyi müziklerin başrolde olduğu gecede takdirleri toplayan plak şirketine birkaç soru sorma fırsatı yakaladık. Table Records'u daha yakından tanıyın. Ayrıca logolarına bayılıyoruz! ❏ Bağımsız plak şirketlerini daha iyi anlamak için soruyorum, Table Records diğer şirketlerden neyi farklı yapıyor? Genel olarak bağımsız plak şirketlerini major plak şirketlerinden ayıran fark, gelirin bölüşümü konusunda sanatçılarıyla kurdukları ilişkilerde daha eşitlikçi konumlanmaları diyebiliriz. Table Records olarak sanatçılarımızla herhangi bir yazılı ve resmi sözleşme yapmıyoruz. Bağımızı tamamen birebir iletişim ve

arkadaşlık üzerinden inşa ediyoruz. Biz müziğin yapılabileceği, paylaşılabileceği kolektif bir çatı oluşturuyoruz. Bu çatı içerisinde dayanışma ve iletişim dışında sanatçılarımızdan herhangi bir beklentimiz yok. ❏ Dijitalleşen dünyada plak şirketler sizce nasıl konumlanıyor? Majör plak şirketleri adına konuşamayız ama bağımsız plak şirketleri bizce hâlâ aracı konumlarını koruyorlar. Bir yandan dijitalleşme sayesinde sanatçılar ile plak şirketleri arasındaki erişim ve iletişim de kolaylaymış oldu. ❏ Bağımsız olmanın en iyi ve en kötü

tarafı nedir? İyi tarafı bağımsız olmak. Kötü tarafı ise maddi zorluklar. ❏ Yeni sanatçıları nasıl keşfediyorsunuz? İsteyen herkes sizle iletişim kurabilir mi? Sosyal medyayı, dijital ve basılı yayınları takip ediyoruz. Konserlere gidiyoruz. Bu sırada sound'umuza ve tavrımıza yakın hissettiğimiz sanatçılarla iletişime geçiyoruz. İsteyen herkes elbette bizimle iletişim kurabilir. ❏ Sizden çıkan bir sanatçının ana akımda boy göstermesi herhangi bir yabancılaşma duygusu ile sizi karşı karşıya bırakır mı? Nasıl hissedersiniz? Popülerleşmeye veya bu işten para kazanılmasına karşı değiliz. Ana akıma dahil olmadan da popüler olup ekonomik bir süreklilik oluşturulabileceğini düşünüyoruz. Günümüzde bunun örneklerini de görüyoruz. ❏ Nasıl planlarınız var? Önümüzdeki sezonda Ankara ve İstanbul’da çok sayıda etkinlik planlıyoruz, bir yandan da yeni yayınlarımızın da eli kulağında. Yurt dışı kolektifleri ve kanalları ile de iletişim halindeyiz, güzel haberler bizi bekliyor. Son olarak da bu sene fiziksel kopya yayınlarına daha çok odaklanmayı düşünüyoruz.

Yeni sezonuyla Gedik Sanat

Gizem ERTÜRK

Z

engin programıyla yeni sezonunu açan Gedik Sanat'ın sanat yönetmeni, opera sanatçısı bariton Caner Akgün sorularımızı yanıtladı. ❏ Gedik Sanat’ın hikayesinden bahseder misiniz? “Birleştirir Sanat İçin” parolasıyla, temellerini mitoloji ve yakın tarihimizden alan bir sanat oluşumu bu. Ana ikonumuz Hephaistos, eylem ikonumuz ise insanlığa bilinç ateşini veren Prometheus. Prometheus’un bilime, eğitime ve sanata yönelmiş bilinç ateşi ise bizi Cumhuriyet Türkiyesi’nin toplumsal aydınlanmasına götürdü. Gedik Sanat, Türk sanatçıların yaratılarının destekçisi olacak. ❏ Yeni sezon hazırlığında nelere dikkat ettiniz? Kuruluş amaçlarımız doğrultusunda Gedik Filarmoni Orkestrası ve Oda Müziği Konserleri aracılığıyla sanatseverlerle buluşacağız. Hazırladığımız sezonda müziğin çağrışımsal ve imgesel gücüyle Cumhuriyet Dönemi Aydınlanma sürecine ışık tuttuk. Türk beşlerinden genç bestecilerimize, İkinci Yeni şiir akımından Gogol’un Palto'suna uzanan bir yelpazede sanatın anlatımsal gücünü müzik aracılığıyla aradık. ❏ Gençliğe yönelik hedefleriniz neler? Neden sonuç ilişkisi kurabildiğiniz sürece günümüz insanını yakalayabilirsiniz. Soru soran ve inatla cevabının peşinden koşan bir gençlik var. Yaşadığı zaman dilimine uyum sağlayan bununla birlikte varlık

sebebinin bilinciyle beslenen bir yapının peşindeyiz. ❏ Tavsiye ettiğiniz etkinlikler hangileri? Sezon açılış konserimizde Gürcü Piyanist Nino Gvetadze’nin Ulvi Cemal Erkin’in Piyano Konçertosu yorumunu, Sezon kapanış konserimizde Alman Çellist Anja Lechner’in Ahmed Adnan Saygun Çello Konçertosu yorumunu ve Zorlu PSM’de gerçekleşecek Edebiyat Üçlemesi konserlerimizi kaçırmayın derim. ❏ Farklı müzik türlerine de açıksınız değil mi? Geçen sene başlattığımız Pera’da Caz konseptimiz, bu sene Stanpolites Project ve klasik kemençe sanatçısı Furkan Bilgi ile devam ediyor. İlerleyen zamanlarda caz müzik ve birbirinden etkileşen müzik arayışlarını programlarımızda göreceksiniz. ❏ Açılış konserinizden söz eder misiniz? Gedik Filarmoni Orkestrası 30 Ekim akşamı CRR Konser Salonu’nda Ulvi Cemal Erkin’in Piyano Konçertosu’nu seslendirdi, eseri Gürcü piyanist Nino Gvetadze yorumladı. Aynı zamanda Onur Türkmen’e sipariş edilen Gel adlı eserin dünya prömiyerine şahitlik edeceksiniz. İlk dönem ve günümüzdeki Türk bestecilerinden birer örnek göreceksiniz. Konserin ikinci yarısında ise Korsakov’un Şehrazat’ı 1001 Gece Masalları'na götürecek bizi. Goethe’nin Doğu Batı Divanı adlı eserinin ana fikri genel yol göstericimiz pozisyonunda.


GÜNCEL

KASIM 2019

9

BORUSAN SANAT'TA YENİ SEZON Zeynep BEŞERLER

1

997 yılında Borusan Sanat, Türkiye’nin önde gelen sanayi topluluklarından Borusan’ın sanata verdiği kıymetin bir göstergesi olarak etkinliklerine başladı. Sonra filarmoni orkestrası geldi. Tam adıyla Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, şef Gürer Aykal yönetiminde 1999 yılında kuruldu. İlk sezonu olan 2000–2001’den bu yana İstanbul’da sezon boyunca konser veren BİFO, hem yurt içinde hem de yurt dışında farklı şehirlerde müzik festivallerine katıldı, özel konserler verdi. 2005'te başarılı ekip Borusan Quartet, yine Gürer Aykal öncülüğünde kuruldu. BİFO, 2009 yılından bu yana da sanat yönetmeni ve sürekli şefi olarak Sascha Goetzel ile çalışmalarını sürdürüyor. Gürer Aykal da onursal şef sıfatıyla sezon boyu BİFO ile konser veriyor. 2010 yılındaysa Borusan Müzik Evi, İstiklâl Caddesi'ndeki şık binasında etkinliklerine başladı. Açılışından itibaren seçkin etkinliklere ev sahipliği yapan mekan, 2014 Kasım’dan beri Borusan Sanat’ın merkezi olma özelliğini de taşıyor. 2019-2020 sezonları da birer birer açılıyor. BİFO’nun sezon açılış konseri, 17 Ekim’de klasik müziğin yıldızlarından Ray Chen ile gerçekleşti. Sezon şef Goetzel yönetiminde klasik müziğin yıldızlarını ağırlarken, konuk şeflerle de konserler gerçekleştirecek. BİFO, sezon boyunca İstanbul Lütfi Kırdar ICEC’te gerçekleşecek konserlerinde; Jay Yang (soprano), Yeol Eum Son (piyano), Miloš Karadaglić (gitar), Dorothea Röschmann (soprano), Angela Gheorghiu (soprano), Alexander Gavrylyuk (piyano), Andreas Ottensamer (klarnet), Yuri Bashmet (viyola), Pablo Ferrández (viyolonsel), Harriet Krijgh (viyolonsel), Bogdan Baciu (bariton), Peter Sonn (tenor), Elena Maximova (mezzosoprano), Ekaterina Siurina (soprano), Alois Glassner (koro şefi) ve Salzburg Bach Korosu ile aynı sahneyi paylaşacak. Orkestra bu sezonda Diego Matheuz, Ludovic Morlot ve John Nelson’ın konuk şefliğinde de konserler de gerçekleştirecek. Borusan Müzik Evi ise sezonunu 8-9 Kasım tarihlerinde düzenlenecek Noise İstanbul Festivali ile açacak. Türkiye’nin noise müzikteki temsilcisi olan Batur Sönmez, Türkiye’de ilk defa düzenlenecek bu uluslararası festivalle seyircisiyle buluşacak. Kod Müzik iş birliğiyle düzenlenen Nova Muzak serisi de bu sezon devam eden etkinlikler arasında. Seri kapsamında David Torn, Tim Berne ve Chess Smith’ten

müteşekkil proje Sun of Goldfinger ve Aïsha Devi, Common Eider, King Eider ve Atilla Csihar, Stephen O'Malley, Oren Ambarchi’den oluşan Gravetemple şehirde olacak. Borusan Müzik Evi, bunların yanı sıra Musica Sequenza ‘Hermes’, ANDRRA Live, Sıfır: Dezonans ve Timuçin Şahin Quartet gibi pek çok sanatçı ve projeyi müzikseverlerle buluşturacak.Sezonun öne çıkan etkinliklerinden bazıları şöyle...

BİFO İLE BİR TÜRKİYE PRÖMİYERİ

Diego Matheuz, 28 Kasım’da konuk şef olarak BİFO’yu yönetmek üzere İstanbul’a gelecek. Konserin solisti ise gitarist Miloš Karadaglić olacak. Sanatçı, geçtiğimiz yıl BBC Proms’ta dünya prömiyerini seslendirdiği, BBC Senfoni ve BİFO ortak siparişi olan Toby Talbot’nun Ink Dark Moon başlıklı gitar konçertosunun Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek.

İLBER ORTAYLI ANLATIMIYLA TARİH VE MÜZİK BULUŞMASI

Operanın farklı dönemlerinden rolleri büyük bir ustalıkla seslendiren dünyaca ünlü soprano Dorothea Röschmann, 12 Aralık’ta BİFO’nun konuğu olacak. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın eşzamanlı anlatımlarıyla zenginleştireceği bu

konser, tarih ve müziğin buluşmalarından birine sahne olacak.

YENİ YIL KONSERİ

BİFO yeni yılı, Seattle Senfoni Orkestrası sanat yönetmeni ve şefi Ludovic Morlot’nun yönetiminde karşılayacak. 9 Ocak’ta düzenlenecek Yeni Yıl Konseri’nin solisti, büyük beğeni toplayan dünyaca ünlü soprano Angela Gheorghiu olacak.

BEETHOVEN’A 250'NCİ DOĞUM YILI ARMAĞANLARI

Beethoven’ın 250. doğum yılının kutlamaları kapsamında, bu sezon büyük besteci anısına Beethoven’a Armağan başlığıyla özel bir konser düzenlenecek. Konserlerin ilkinin solisti klasik müzik dünyasının tam da ihtiyaç duyduğu kahraman diye nitelendirilen piyanist Alexander Gavrylyuk olacak. 23 Ocak’ta düzenlenecek bu özel konserde Beethoven’ın başyapıtlarından 5. Piyano Konçertosu’nu seslendirilecek.

CAZLA BULUŞMA VAKTİ

Sezon programında, BİFO’nun dinleyicileri cazla buluşturacağı 13 Şubat tarihli bir konser de var. Konserin solisti yetenekli klarnetçi Andreas Ottensamer olacak. Ottensamer’in BİFO eşliğinde seslendireceği Carl Maria von Weber’e ait başyapıtlardan biri olan klarnet konçertosu merakla bekleniyor.

KAPANIŞ BEETHOVEN ANISINA

30 Nisan tarihli BİFO ile Bir Elgar Seçkisi başlıklı konserde, BİFO onursal şefi Gürer Aykal yönetiminde sahnede olacak. Konserin solisti, 28 yaşındaki Hollandalı çellist Harriet Krijgh. Sezon kapanışı ise, Beethoven’ın 250. doğum yılına adanan 2020 yılı kutlamaları kapsamında düzenlenen konser serisinin ikincisi ile yapılacak. 14 Mayıs tarihli konserde, dünyanın en iyi vokal topluluklarından biri olarak bilinen Salzburg Bach Korosu ile Ekaterina Siurina, Elena Maximova, Peter Sonn ve Bogdan Baciu gibi yıldızların eşliğinde, bestecinin başyapıtı olarak kabul edilen 9. Senfoni seslendirilecek. Borusan Quartet de tüm dünyada konserlerine devam edecek. Ülkemizde geleneksel hale gelen Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası konserlerinin yanı sıra geçen sezon itibarıyla başladığı ENKA İbrahim Betil Oditoryumu konserlerine de devam edecek. Sezonu, 11 Kasım akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda, yedi farklı ülkeden yedi usta bestecinin yapıtlarından oluşan bir seçkiyle açacak.


10

ALBÜM AJANDA

KASIM 2019

Foo Fighters 01020225 Alternatif rock Roswell Records 4 parça, 15’

Of Mice & Men Earth & Sky Metalcore Rise Records 1 parça, 4’ 10’’

Maisie Peters It’s Your Bed Babe, It’s Your Funeral Pop Atlantic Records 6 parça, 18’

Nick Cave and the Bad Seeds Ghosteen Chamber pop Ghosteen Ltd 11 parça, 68’ Grogi, Khontkar Gelemem Trap Basemode Records 1 parça, 3’ 7’’

Lacuna Coil Black Anima Alternatif metal Century Media Records 14 Parça, 58’

Mumford & Sons Sigh No More Sessions Indie folk Universal Music Operations 5 parça, 20’

Richard Dawson 2020 Art rock Domino Recording 10 parça, 57’ Serefina Steer The Mind is A Trap Ambient techno Vitamin Concept 9 parça, 39’

Mega Drive 199XAD Darksynth FiXT Neon 12 parça, 57’

Kim Petras Turn Off the Light Electropop BunHead 17 parça, 49’ Ayyuka Maslak Halayı Anadolu rock Tantana Records 9 parça, 43’

Beth Hart War in My Mind Blues rock Mascot Label Group 12 parça, 52’

FEET What’s Inside is More Than Jam Post punk Clapped Records 10 parça, 35’


11

ALBÜM AJANDA

KASIM 2019

Allah-Las LAHS Saykedelik Mexican Summer 13 parça, 44’

Mecna Neverland Rap Universal Music 10 parça, 40’

Lilac Boy Silly Goose Synthpop Lilac Boy 13 parça, 32’

Altın Gün Gelin Halayı / Dıv Dıv Anadolu funk Glitterbeat Records 2 parça, 6’ 5’'

Angel Olsen All Mirrors Art pop Jagjaguwar 11 parça, 48’

Airbourne Boneshaker Hard rock Universal Music 10 parça, 30'

Elbow Giants of All Sizes Art rock Polydor Limited 9 parça, 39’

Foals Everything Not Saved Will Be Lost Part 2 Indie rock Warner Music UK 10 parça, 40' Sabrina Claudio Truth is Neo-soul SC Entertainment 11 parça, 38’

Kadavar For the Dead Travel Fast Heavy psych Nuclear Blast 9 parça, 45’

Jonsi & Alex Lost & Found Ambient KRUNK 6 parça, 64’ Big Thief Two Hands Folk 4AD Ltd 10 parça, 39’

Kolera Kolostrofobi3 Rap Elessar Müzik 6 parça, 23' Cigarettes After Sex Cry Slowcore Partisan Records 9 parça, 40'29''


12

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'HER ŞEY KENDİMİZİ BULMAK İÇİN' Ece ULUSUM

K

endini yenilemek ve geliştirmek konusunda başarılı müzisyen Gökhan Türkmen, yeni parçası Aşkın Enkazı'nı Ekim ayında bir kliple yayınladı. Konserlere devam ediyor, bir yandan da belgesel, yurt dışı projeleri ve yeni albüm için harıl harıl çalışıyor. O çalışmalar sırasında Türkmen Back on Stage'in sorularını yanıtladı. ❏ Aşkın Enkazı’nın klibini yeni yayınladınız. Nasıl geçti çekimler? Sandal tamiri kareleri var, o fikir nasıl doğdu? 2020 yılında çıkacak albümün ilk parçası Aşkın Enkazı’nı çıkardık. Bundan sonra her ay bir parça ile müzikseverlerle buluşacağız. Klip aslında peş peşe çıkacak 3 parçadan oluşan hikayenin ilk bölümü. Ağva, Kuzguncuk gibi lokasyonlarda dostum Bora Çifterler'in yönetmenliğinde çektik. 5 günde 3 klibi de tamamladık, oyuncu arkadaşım Özge Demirtel eşlik etti. Mevsimin sonbahar olması sebebiyle parçanın dinginliği, doğanın nahifliği ve hoş bir kurgunun olması bütünlük yarattı. Bu ay çıkacak Sır ve Ocak'ta çıkacak Gülmedi Kader ile birlikte hikayenin tamamını görebileceğiz. Bunu söylüyorum çünkü hikayede de bir tamamlanma çabası var. Tekneyle başlayan tamir bir anlamda aşk hikayesinin de temsil edildiği bir sembol gibi. Bir çaba var, doğal bir çaba. Yapraklar sonbaharda düşer toprağa karışır, mevsiminde yeşermesi için... İlk klip reverse, yani geri giden bir hikaye. O emeği daha net görmemizi sağlayacak farklı bir bakış açasıyla başlayalım istedik. ❏ Birkan Nasuhoğlu imzalı Aşkın Enkazı parçasını seslendirdiniz en son. İkinizin arasında güçlü bir bağ olduğunu görüyoruz. İkili yeni projeleriniz olur mu? Birkan, GTR Müzik'in başarılı sanatçılarından. Bildiğiniz üzere, son derece aktif ve her daim üreten yaratıcı bir müzisyen. Biz kısa zaman önce bir araya geldik aslında. Ancak aramızda öyle keyifli bir uyum oldu ki. Bu

uyum üretimimizi ateşledi diyebilirim. Evet, bir düet mutlaka gelecek. Bahsettiğim Ocak ayında çıkacak Gülmedi Kader parçası Birkan'la birlikte yaptığımız bir parça. Keyif alacağınızdan eminim. Biz büyük bir mutlulukla parçayı yaptık. ❏ Şarkıda “Şimdi bütün şarkılarda kendini mumla ara” diyorsunuz. Siz nasıl bir müzik dinleyicisisinizdir? Kendinizi bulduğunuz birkaç parçayı bizimle paylaşır mısınız? İnsan dediğimiz varlık hislerden ve düşüncelerden ibaret değil mi zaten? Müzik, bence zihnin nahif farkındalıklarından bir tanesi. Duyguda kendinizi bulduğunuz sürece, kendinizi de aradığınızı zamanla anlıyorsunuz. Her şey kendimizi bulmak için. Müzik yapan bir insan olarak, dinlediğim şarkıların sadece sözleri değil, müzikal yapısı da elimde olmadan dikkat çekiyor tabii ki. Bu kimi zaman avantaj kimi zaman da büyük dezavantaj. Çünkü kendinizi serbest bırakamadığınız zamanlar oluyor dinlerken. Bir reef dikkat çekiyor, nasıl yapmış ben öyle mi yapardım diye düşünmeye başlıyorsunuz. Büyük Ev Ablukada Olanla Olunmaz ve Cascadeur Walker diyebilirim... ❏ Sürekli bir şeyler deniyorsunuz. Sound, kostüm, sahne düzeni… Bu denli hevesli olmanızı sağlayan nedir? Ben değişimi ve dönüşümü seviyorum. Hayatımda da her olanağa açık olup, değerlendirmeyi tercih ediyorum. Katı bakmamak heveslerimi, heyecanlarımı, yaratıcılığımı perçinliyor. Bu konuda da yalnız olmadığım bir ekibim var. Gerek birlikte yıllardır yol aldığım GT Band, gerekse GTR Müzik ekibi, hepimiz hayatın her olasılığına açığız. Yaratıcılık, yenilik, gelişim gibi tüm kavramlar hepimizin beslendiği ve hayata geçirdiğimiz şeyler. Siz ne kadar esnek, nahif ve olasılıklara açık olursanız, motivasyonunuz da hayatınızda karşınıza çıkan olanaklarla o kadar fazla oluyor. Aslında bu kadar basit. ❏ Türkiye’de henüz pek telaffuz edilmeyen ‘music business’ tarafına da epey hakimsiniz. Bu tarafı biliyor olmak müzisyen kimliğinizi nasıl etkiliyor? Ben, müzisyen olmamın yanında hep prodüksiyon tarafını da tecrübe etmek istedim. Bu konuda gerçekten şanslı olduğuma inanıyorum. GTR Müzik yapısı, sanatçılarımız, ekibimiz bu tecrübenin tadına varmamı sağlıyor. Müzik sektöründe üreten bir GÖKHAN TÜRKMEN'LE FANTASTİK EVREN müzisyenseniz prodüksiyon ❏ Hangi kitabın soundtrack’ini yapmak isterdiniz? şirketinizin olması prosedür A) Gülün Adı – Umberto Eco ve işleyişlerde kolaylıklar B) Lolita – Nabakov yaratıyor. Siz istiyorsanız C) Gulyabani – Hüseyin Rahmi Gürpınar yapıyorsunuz, istemiyorsanız ❏ Nerede akustik performans sergilemek istersiniz? yapmıyorsunuz. Birlikte A) İrlanda’da küçük bir kasaba pub’ında yürümek istediğiniz B) Van Gölü tren yolculuğunda bir vagonda C) NASA’nın yerçekimsiz test alanında sanatçıları özenle ❏ Son olarak, Cadılar Bayramı da yaklaşırken… Hangi süper seçebiliyorsunuz. kahramanın sahnede performansının size eşlik etmesini isterdiniz? Tabii ki bu yüzden A) Batman gayet olumlu ve güzel B) Hulk etkilediğini söyleyebilirim. C) Thor


13

RÖPORTAJ Şirketimizdeki sanatçılarımızla aynı yolun emektarlarıyız. Onların ihtiyaçlarının, yaşamak istedikleri tecrübelerin sorumluluğunu hissetmek beni güçlü kılıyor. ❏ Müzisyen olmanın romantik bir tarafı da var. Twitter hesabınızda da “No plans, yes imagination!” yazıyor. Music business tarafınız hiç öyle değil, çok planlı ve disiplinli. Ekip olarak ilerlediğiniz bir yolda prensipli ve planlı olmak durumundasınız. Yaklaşık 45 kişilik bir ekibiz. GTR Müzik, GTR Media, GTR Deneyevi, GTR Çocuk, GTR Jingle… Aynı zamanda bir o kadar da sanatçı arkadaşımız GTR Müzik bünyesinde yer alıyor. İşini bilen arkadaşlarla bir arada olduğunuzda disiplin kendiliğinden oluşuyor. Bu ekstra efor sarf etmemiz gereken bir durum değil. “No plans, yes imagination” konusuna gelince; hayal kurmak bir ya da birkaç amaca ulaşmak için çalışmak zaten planı getiriyor. O daha ziyade hayata dair kontrollü olmak üzerine algıladığım bir söz. Aksine ben romantik bir adam değilim, hayal kurmaktan keyif alırım ama günümü de kaçırmam. Planlı olacağım diye kalbimin arzularını sessize almam. ❏ Çok popüler ve iyi seslerle konuşma fırsatı yakaladık. Çoğunluğu sahne tasarımının önemli olmadığını, önemli olanın performans olduğunu söylüyor. Oysa yurt dışında Es Devlin gibi sahne tasarımcıları el üstünde tutuluyor. Sizin bu konu hakkındaki düşünceniz nedir? Müzisyen kulağa hitap ederken aynı zamanda göze de hitap etmeli. Kalbe de hitap etmeli. Biz bunun için giydiğimize, sunumumuza, şarkılarımıza, mekana özen gösteriyoruz. Sahne tasarımı ise dikkate özenle ele alınması gereken bir konu. Türkiye sanat camiası ve izleyiciler bu konuda yeni gelişiyor. Sahne tasarımında yer alan her unsur, sanatçı, orkestra ve yapılan müzikle bir bütünlük yaratıyor. Örneğin akustik konserlerimizde yer alan bir koltuk, ufak bir sehpa üzerindeki tasarım loş abajur lamba, kitaplar, yerdeki halı, ışık konumu tüm ambiyansa pozitif etki yaratıyor. Tam bir ev ortamı. Dahası, konseri izlemeye gelen müzikseverlere duygumuzun geçmesini sağlıyor. Enerji o kadar büyüyor ki sahne ve koltuklar arasında, mekanda dolanan enerjiyi hissetmemek mümkün değil. Muhteşem bir konser ortaya çıkıyor. Bu nedenle her şeyi bütün olarak düşünmek ve ele almak gerekiyor inancındayım. ❏ Akustik performanslarınız çok seviliyor. Ancak akustik denince işin daha kolaya kaçıldığı düşünülür. Siz bu önyargılarla karşılaştınız mı? İster istemez öyle bir önyargı oluşuyor insanlarda; çünkü 'akustik' adı altında -tercihtir tabii ki bir şey diyemem- az enstrümanla konserler verildi fazlasıyla. Biz akustik sahnemizde tam tersini yapıyoruz, elimizden geldiği kadar kalabalık olmaya çalışıyoruz. Çünkü orijinalinde duyulan her enstrümanın gerçekten sahnede çalınmasından yanayım. Bu nedenle bazen sahnedeki müzisyen sayımız 15 kişiye kadar çıkabiliyor. ❏ Dijital dünyada da çok aktif birisiniz. Sizden bir belgesel, backstage hikayesi görmeyi çok isteriz. Planlarınızda var mı? Aşkın Enkazı ile başlayan 2020 Eylül ayında yayınlanacak 10 parçalık albümün hikayesini çekiyoruz şu anda. Belgesel tadında bir albüm

KASIM 2019

yaratım sürecini konu alıyoruz. Sadece konser, stüdyo kaydı değil, klip çekimleri, dostlarla bir arada olduğumuz zamanlar, kutlamalar, ev halleri, seyahat halleri. Baştan sonra bir müzisyenin albüm sürecinde yaşamının detayları yer alacak. Keyifli bir çalışma olacağına inanıyorum. Zamanı var, hep birlikte göreceğiz. ❏ Stream müzik piyasasında satın alınabilen dinleyici sayıları hep konuşuluyor. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir? İnsanın başına gelen en kötü şeylerden biri kendi söylediği yalana inanmasıdır! ❏ Son 4 yılda basılı ve video içerik olarak yayınlanmış tüm röportajlarınıza baktım da, size sürekli aynı soru sorulmuş. Aşk acısı hakkında yazmanız, insanları dertlendirmeniz hakkında… Bu algı sizi rahatsız ediyor mu? Beni böyle bir düşünce rahatsız etmez, bunu bir etiket değil yorum olarak algılıyorum. Parçalarımın duygusal, romantik yapısı bu düşünceye sebep olmuş olabilir ki bu da doğaldır. Bir müzisyen olarak doğru yolda olduğumun göstergesi olarak anlıyorum. Duygu, müziğimle dinleyene geçiyor. Benzer duyguları birlikte yaşıyoruz, bundan rahatsızlık duymak anlamsız olur. ❏ Yaptığınız parçalardan dolayı sizi sürekli hüzünlü ve durgun biri gibi hayal edenler de var. Dinleyicinin istediği sound’lara yönelmek zorunda hissettiğiniz ya da konserlerdeki akışınıza müdahale edildiği oluyor mu? Hüzünlü değilim, parçaların sound'u ve sözleri öyle olduğumu düşündürüyor. Dingin ve sakin bir yapım vardır. Ancak hüzün pek bana uyan bir duygu değil. Diğer konuya gelince, maalesef dünyada her şeyin zorbalığı var artık. Beni dinleyen müzikseverler bahsettiğimiz gibi değil. Ben ne kadar ve heyecanlıysam onlar da o kadar dingin ve heyecanlı. İstedikleri sound zaten benim arzu ettiğim sound. Böylece konserlerde bir araya geliyoruz, albümler alınıyor, dijitalde dinleniyor. Synesthesia projesinde orijinal cover'lar dinliyorlar, remiks albümde yeniden düzenlenen parçalarımı dinliyorlar, akustik albümlerimde tek gitar dinliyorlar, albümlerimde veya tekli olarak romantik şarkılarımı dinliyorlar. Anlayacağınız her şey kendiliğinden oluyor, zorlamaya gerek yok. ❏ Yurt dışına açılma, özel projeler üretme heyecanınız olduğunu işittik. Biraz ipucu verebilir misiniz? 14 Şubat 2020’de çıkacak parçamızın Fransızca versiyonunu hazırladık. Profesyonel çevirisi yapıldı, ben diksiyon eğitimi aldım. Hâlâ üzerine çalışıyorum. Fransızca her sanatı seviyorum. Müzik, sinema… Sesimin ve şarkılarımın bu dile uygun olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de keyifli bir çalışmaya girdik. Verilen her emek değerlidir, biz de bu değeri vermek için çabalıyoruz. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru içerikle olduğunuzda emeğinizi anlayan ve değer veren insanlara ulaştırırsınız. Sadece bunu söyleyebilirim. ❏ Sırada neler var? Hemdem turnesi, daha önce gidemediğim Türkiye’nin doğusundaki illerde yaşayan müzikseverlerle bir araya gelmek için bambaşka bir formatta gerçekleştirdiğimiz bir konser serisi. Şu an Haziran 2020'ye kadar her hafta 3 gün bir şehirdeyiz. Akustik konserlerimiz de İstanbul, İzmir gibi şehirlerde devam ediyor.

977bin

Geçen ayki Spotify aylık dinleyici sayısı

2019

Aşkın Enkazı

Gökhan Türkmen


14

BÜLTEN

KASIM 2019

W

I

S

H L

I

S

T

NATIVE INSTRUMENTS MASCHINE MK3 kontrol cihazı - 3.812 TL

ION Audio Allstar guitar controler - 250 TL

Vincent van Gogh Enamel pin 16 dolar

Hasan Koca Triangel sırt çantası 945 TL

Cubebot Natural Wood 9 dolar

One Two Sock dama desenli çorap - 25 TL

Talk to the Hand Notebooks Rock'n Roll - 14 TL

MARSHALL MG15GR 15W kombo elektro gitar amfisi - 1.014 TL

Urban Outfitters şeffaf kasetçalar - 38 dolar

Funko POP Movie Moment Batman 80th figür - 360 TL

Cocodema Marimo Jar kavanoz bitkisi - 130 TL

Ezra Baghaki timsah broş 190 TL

JBL Free kablosuz kulakiçi kulaklık - 1149 TL


15

LİSTE

KASIM 2019

TOP 10

Damla KAAN

1

FACİA FESTİVALLER

Woodstock 1999

60'ların sevgi ve barış dolu festivali bu senede tam bir faciaydı. Birçok kişiyi sıcak çarptı ve festival bölgesinde bu insanlara müdahale edecek su yoktu. Üstelik, Insane Clown Posse konser esnasında kalabalığa 100 dolarlık banknotlar atmanın iyi bir şey olduğunu düşünmüş olsa da büyük bir kavga çıktı ve birçok kişi yaralandı. Yetmedi, festival ateşler içinde sona erdi. Red Hot Chili Peppers, Fire (Ateş) isimli parçalarını seslendirmeye başladığında, izleyiciler bunun şenlik ateşi ya da lastikleri yakmak için bir işaret olduğunu düşündü... Sonucu o kadar kötüydü ki, festival bir daha düzenlenmedi.

7

2

Lova Parade 2010

Bir festivalin giriş-çıkış kapısının neden küçük bir tünelden ibaret olduğunu anlamak imkansız. Ortada bu yüzden ölen 21 kişi var... Festival maksimum kapasitesine ulaştığı için polis girişi kapatıp, insanların sakince uzaklaşmasını söylemişti. Ama kalabalık bunun yerine içeriye girmek isteyince büyük bir facia yaşandı. Festival günümüzde devam etse de olayı unutmak mümkün değil.

Altamont Free Concert 1969

Efsanevi grup Rolling Stones tarafından düzenlenen ücretsiz bir konserdi. Woodstock'a rakip olmayı umuyordu. Grubun solisti Mick Jagger sahne alırken, güvenlikten sorumlu Hell's Angels üyesi, 20 yaşındaki bir seyirciyi bıçaklayarak öldürdü. Başka bir sanatçı da yine aynı ekipten biri tarafından kazara vuruldu. Sonuç, tam bir kargaşaydı.

8

Glanstonbury 2005 Glanstonbury Festivali, çadırları sel basmasıyla bir su altı gösterisine dönüştü. Yaşanan su baskını o kadar kötüydü ki, bazı bölgelerde altı metreden fazla su birikti. Neyse ki boğulan olmadı. Ancak portatif tuvaletlerdeki atıkların sel sularına karışmış olması birçok kişinin ciddi anlamda hastalanmasına sebep olmuştu. Ancak festival devam etti. Özlediğimiz festivalci ruhu bu!

6

3

Isle of Wight 2012

Başlamadan sona eren festival... Çıkan fırtına festival alanına gelen tüm yolların tıkanmasına ve büyük bir kargaşaya sebep oldu. Festival yolunda kilometrelerce uzanan bir araç kuyruğu oluştu ve fırtına nedeniyle gelen feribotlar iptal edildi. Trafik tamamen durduğu için birçok kişi arabasında uyumak zorunda kaldı. Kamp alanına varmayı başaranların da fırtınanın sebep olduğu efsanevi karışıklık ve çamurla uğraşması gerekti.

4

Time Warp 2016

Bu festivale katılanlardan 6 kişi uyuşturucudan zehirlendi ve hayatını kaybetti. Bu da festivalin ikinci gününde suçluların araştırılması için iptal edilmesine sebep oldu. Aynı zamanda sıcak ve aşırı kalabalıktan etkilenip bilincini yitiren birçok kişi oldu. Festivalin etkileri o kadar büyüktü ki, Arjantin devleti ülkede bir daha elektronik müzik festivali düzenlenmesin diye yasa çıkardı.

5

Roskilde 2000

Metal festivallerinin vazgeçilmezi ama pogonun ayarı kaçınca 9 kişi hayatını kaybetti. Müziği durdurup olayı kontrol almakta geciken yetkililer ihmal suçlamalarıyla karşılaştı. Mantıklı görünüyor, zira olaylar vahimleşmeden önce insanlar o bölgede havasızlıktan ve kalabalıktan şikayet etmişlerdi. İhmal öldürür!

Mawazine 2009 Fas'ta düzenlenen Mawazine tam 11 kişinin ezilerek ölmesiyle feci şekilde sonuçlandı. Abdelaziz Stati'nin performansını görmek için stadyumda bekleyen tam 70 bin kişi vardı ve ne yazık ki polis konser sonrası kalabalığı kontrol etmeyi başaramadı. Konsere gelen kişiler kendi kafalarına göre çıkış yapmak istedi ve devrilen metal güvenlik çitinin altında kalan 11 kişi ezilerek can verdi.

9

The Hudson Project 2014 Aslında festival müzik açısından gayet iyi gidiyordu ancak şiddetli yağmur yüzünden The Hudson Project’in son günleri iptal edilmek zorunda kalındı. Birçok kişi buna çok üzülse de, verilen karar son derece doğruydu. Hava o kadar kötü bir hale gelmişti ki festivalin adını katılımcılar Mudson (Çamur Oğul) Project olarak değiştirdi. Yüzlerce araç yağmur nedeniyle oluşan bataklıklarda mahsur kaldı...

FYRE 2017

10

Bu festival şimdiye kadar yapılan en kötü festivaldi çünkü verdikleri hiçbir sözü tutmadılar! Biletler için tanesi 100 bin dolar civarı ödeme yapan katılımcılara Bahamalar'da lüks bir tatil ve ünlü müzisyenlerin canlı performanslarını izleyeceklerine dair söz verilmişti. Ancak boş bir sahne ve bayat ekmeklerle yapılmış sandviçlerle karşılaştılar. Üstelik tek geri dönüş yöntemi festival tarafından tahsis edilen uçaktı. Geri dönüş uçağı gelene kadar, çok kötü koşullarda beklemek zorunda kaldılar.


16

NOSTALJİ

KASIM 2019

179 bİN

Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

-

-

-

-

IYI KI DOGDUN

-

ZERRIN -OZER Arif HÜR

K

ahkahalarıyla evlerimizi şenlendiren Zerrin Özer hiç şüphesiz pop müziğin yaşayan efsanelerinden biri... Sarı saçları, güneş gözlükleri, takıları, kahkahası, içtenliği ve en önemlisi de sesiyle hangimiz kendisinin bizde bir iz bırakmadığını söyleyebiliriz? Bir düşünün. Sevgilimizden istemeden ayrıldığımızda Son Mektup dinledik... Yaz aşkımıza veda ederken, O Yaz'ı... Lise çağlarında aşkı keşfettiğimizde Hani Dünya Tatlısı'nı... Çok sevdiğimiz birini kaybettiğimizde ise Şimdi Uzaklardasın'ı... Küçük bir kızken müziğe olan tutkusunu Amerikalı şarkıcı Janis Joplin yeşertmiş.Etrafındaki insanlara sürekli şarkılar söyleyen Özer, 1969 yılındaki ilkokul mezuniyet töreninde ilk konserini Çankaya'da komşuları olan İsmet İnönü ile eşi Mevhibe İnönü'ye vermiş. Söylenilene göre İsmet İnönü, "Aferin küçük kız, sende büyük iş var" demiş. Kendi çalışmasıyla 1975'te katıldığı televizyon yarışmasını kazandı, böylece 1976'da ilk plağı Bizler ve Sizler/Yalvarırım'ı uzun yıllar birlikte çalışacağı Kent Plak etiketiyle yayınlandı. Müzik kariyerini takip eden dönemde İstanbul Gelişim Orkestrası ile caz ve dans müziği yaptı. Özer, 1979'da ona ününü kavuşturan şarkıyı çıkardı: Gönül. Söz ve müziği Orhan Genceba'ın... Bu şarkıyla Altın Plak Ödülü'nün de sahibi oldu. Müzik kariyeri boyunca yeni sound'lar ve tarzlar denemeyi kendine hedef edindi. Cazdan arabeske, Türk halk müziğinden popa doğru ilerledi. Hatırlatırım, Kırmızı albümünde Eminem ve Dom Dom Kurşunu şarkılarınıArapça seslendirdi. 1988'de kendine en çok yakışan tarzı seçti. İlk CD formatında yayınlanan Dünya Tatlısı albümüyle pop müziğie dönüş yaptı. 4 Kasım'da 62 yaşına girecek Özer. Hem müzikal anlamda hem de sosyal hayatında enerji dolu.En son 2 yıl önce 1 Şarkı 2 Zerrin adını verdiği teklisini çıkardı. Bir süre sadece sahne aldı, albüm yapmadı. Gündeme tartışmalı evlilik konularıyla geldi. Magazin basınının üzerine gitmesiyle Özer müzikten iyice koptu. Yaşadıklarını kaldıramayan Özer'in bir süredir müzik stüdyoları yerine hastane kapılarını aşındırıyor olması hepimizi üzüyor ama bu da geçecektir. O yaşadıklarını şarkılarla iyileştiren biri. Röportajında "Yorumculuk aynı zamanda yaşanmışlıkla alakalı. Yaşadığım acılar, sevinçler bende derin izler bıraktı" diyor. Bu zamanları da hızlıca atlatıp şarkılarını dinlemeyi çok istiyoruz. Değinmeden geçemeyeceğim. Özer'in en büyük üzüntüsü hiç şüphesiz Kerim Tekin... Geleceği parlak sanatçı Tekin'in 1998'da geçirdiği trafik kazasında kaybetmek hepimizi üzmüştü. Bu trajik vaka Zerin Özer daha büyük izler bıraktı. Müzisyen ekin'in ölümünden sonra seslendirdiği Şimdi Uzaklardasın'ı ona atfettiği ise biliniyor... Bizlerin diline pelesenk olacak şarkılarına çok ihtiyacımız var. Zerrin Özer, 40 yıllık müzik kariyerine birçok hit sığdırdı. Nicelerine diyelim...

5.2

MİLYON Sevmek Günahsa Eğer şarkısının YouTube'daki görüntülenme sayısı

33

Bu zamana kadar çıkardığı albüm ve tekli sayısı

40 Özer tam kırk yıldır aktif olarak müzik piyasının içinde.

50

Henüz çocukken, 1969'da İsmet İnönü tarafından keşfedildiği söylenir.

Zerrin Özer'in doğum tarihi 4 Kasım 1957


RÖPORTAJ

17

KASIM 2019

'Müzik tek başına yeterli olmuyor'

Uğur NAZİLLİ

B

ugün konserlerde telefonları havadayken yalnızca müzisyeni değil, sanatçının ardındaki görselleri ve ışık tasarımlarını da çekmeye çalıştığını göreceksiniz. Sahne tasarımlarında 'audiovisual' çalışmalar her gün daha da öne çıkıyor. Disiplinlerarası sanatçı Ecem Dilan Köse de audiovisual işleriyle epeydir dikkat çeken isimlerden. En son mart ayında Aga B'nin albüm lansman konserindeki çalışmasıyla aklımızda kaldı. Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık bölümünden 2013'te mezun olduktan sonra klasik bir mimar olmak yerine alışılmışın dışında bir alana yönelip audiovisual işlere kendini adadı. Aslında sahneye yabancı biri olmadığını dans ederken de sahneyle ilgili projelerinin olduğunu ancak bunları şekillendirmesinin biraz zaman aldığını anlatıyor. Sanatçının çalışmaları Contemporary Istanbul, ArtbizTech, Digi.louge ve Sónar Istanbul gibi görselliği ve müziği sıklıkla bir araya getiren önemli platformlarda yer aldı. Sınırları aştı, Londra, Moskova ve İtalya’da çalışmalarını sergiledi. Köse ile Zorlu PSM’de buluşup yaptığı işleri ve dijital dünyanın müziği nasıl ele alacağına dair sohbet ettik. ❏ Öncelikle sahne tasarımına ilgin ne zaman başladı? Dans ederken sahneye merakım vardı. Farklı disiplinleri birleştirerek daha yaratıcı işler yapılabileceğine inanıyordum. Teknolojiye, sanata, ışık ve sese ilgim vardı. Aslında hepsinin birleşeceği yerdi sahne. Son zamanlarda da audiovisual işlerin, görsel tasarımların sahnedeki yerinin de sağlamlaşması benim için güzel oldu. ❏ Ebru sanatıyla görsellere boyut kazandırmak nasıl aklına geldi? Ebru benim kendi kendime kaldığımda yaptığım bir şeydi. Kendimi daha sakin tutmak için meditatif bir yol olarak görüyordum. Suyun üzerine boyaları döktüğünüzde akış oluyor ve bir hareket ortaya çıkıyor. Bu hareketi sahneye taşımak istedim. Önce ebrudaki gibi boyaların hareketlerine biçim kazandırdım. Daha sonra onların çıktılarını biraz hareketlendirip sound reactive şekilde kurgulayınca güzel şeyler çıktı. Kendi görsellerimi üretmeye başlayınca sanatçı kimliğim oturmaya başlamış oldu. ❏ Müzik alanına girmen nasıl oldu? Müzikler daha çok ekip arkadaşımdan çıkıyor. Canlı performansta Ahmet Ünveren müziği kontrol ediyor. En son Contemporary Istanbul’da yaptığımız çalışmada müziğimizin tabanını kendi yaşam alanımızın seslerinden oluşturduk. Arabaya atladık, ortam sesini kaydetmeye başladık. Baz olarak bütün görsel ve melodileri o sesin üzerine oturtarak devam ettik. Yaşamımın parçalarını sanatta kullanmak, yaptığım sanatı dürüst kıldığına inanıyorum. Sese çok müdahale etmek istemiyorum. Onu ilham aldığım bir yer olarak tutmak istiyorum. Ama konsept

geliştirirken nasıl bir ses akışının nasıl bir modu olacağını tonların nereye gideceğini karar veriyoruz. Yaptığım iş ses fiziğini araştırmak aslında. Sesin frekans aralıkları, frekans aralıklarının duygulara olan etkisi daha çok böyle yerlerde… ❏ Stavroz, Oscar and the Wolf ve Giorgio Moroder gibi isimlerin sahne tasarım projelerinde yer aldın. İlk olarak bu nasıl bir duyguydu? Bu projeler üzerindeki sorumluluğu arttırdı mı? Evet, bu projeleri Cenk Üniş’leyken yaptım. Üniş Academy’de yetiştim. Tek başıma Stavroz’un görsellerini yaptım. Tek başıma yapmaya başladığımda sorumluluğumu etkiledi ama artık kendi görsellerimi yaptığım için iş eğlence sektöründen biraz daha sanat sektörüne kaydı. ❏ En çok çalışmak istediğin ve sahne tasarımını yapmak istediğin isim var mı? Jungle’ın sahne tasarımını yapmayı çok isterim! Onlar çok uçuk kaçık değil. Modları güzel, hem sakin hem de dansı seviyorlar. Onlarla çalışmayı gerçekten çok isterdim. ❏ Önümüzde MIX Festival olduğu için bu soruyu sormak istiyorum. Geçen yıl çalışmana yapılan yorumlar nasıldı? MIX Festival’de Ahmet Ünveren’le yaptığımız bir iş sergilendi. Tepkiler çok iyiydi. Biz dijital sanatçılardan yani görsel işitsel sanatçılardan farklı olarak doğal dokuları dijital dünyada kullanmayı seviyoruz. Yani dijital dünyayla organik dokuları bir arada kullanmayı, dijital dünyanın sadece partiküllerden ibaret olmadığını vurgulamaya çalışıyoruz. O yüzden böyle bir şey görmek insanlara farklı geldi. Zorlu PSM’deki LED ekranda kocaman bir ağaç gövdesi vardı. Onun içinden bilgisayar ortamında üretilmiş prossesing görseller vardı ve sesle hareket ediyordu. İnsanların hoşuna gitti. Daha organik hareketler ve değişimler, varla yok arası gibi bir kafanı çeviriyorsun değişimleri anında görüyorsun. ❏ Teknolojinin evrildiği dijital dünyada müzisyenlerin görselcilerle çalışması yaptıkları işi nasıl etkiler? Artık müzik tek başına yeterli olmuyor. Sesin yanında ışık ve görsel katmalı. Vizyoner müzisyenler görselcilerle çalışmaya başladı. Moderat, Richie Hawtin, Tool en iyi örnekleri... Aga B’nin IF’teki performansında bir şey yaptık mesela. Bunlar performansta çok fark ediyor. Müzisyenin sesini destekliyor. Görselcinin kendi dilini de ortaya koymasını sağlıyor. Klasik müzisyenler de bu işi yapıyor. ❏ Şimdi neler var? Yakın zamanda da güzel şeyler var ama onları şu an söyleyemiyorum. En son Contemporary Istanbul’da bir işimiz sergilendi. O bir süre daha gezmeye devam edecek. Yurt dışı turnemiz gibi olacak.

Ecem Dilan Köse


18

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'Türk düğün müziklerini dinledim' Y

Ece ULUSUM

ıl 2014... SXSW dönemi ve her yerde müziğe dair türlü etkinlik yapılıyor. Mekanlar dolu ama bir yandan da sokakta ince, upuzun bacaklarıyla fevri hareketlerle dans eden bir şarkıcı, yanındaki saksafoncuyla şarkılar söylüyor. Kimisi tanıyor Alex Cameron'ı kimisi YouTube'da 'sinirli şarkıcı' başlığıyla videolarını paylaşıyor. İzleyin, hem çılgın dansına hem de ona kayıtsız kalmanın imkansız olduğuna şahit olacaksınız. Avusturalyalı müzisyen Cameron, Mac DeMarco, Kevin Morby ve Unknown Mortal Orchestra gibi isimlerin turnelerinde çaldı ve back vocal yaptı. Onu Seekae grubuyla tanıdık. Ancak solo kariyerine devam etme kararı aldı. İlk albümü Jumping The Shark'ı 2013'te web sitesi üzerinden ücretsiz olarak yayınladı. Forced Witness'ta ona Angel Olsen eşlik etti. Fotoğrafçı sevgilisi Jemima Kirke ile yaptığı sanatsal çalışmalarla dikkat çekti. İkilinin yaratıcılıkları Cameron'un tarzına da yansıdı. Bunu üçüncü albümü Miami Memory'de görebiliyoruz. Kişisel ve içten şarkı sözleri var. Bu albümle Cameron'ın kusurlu dünyasına giriş yapabilirsiniz. İstanbul'da müzik yapmayı isteyen Cameron'la yeni albümü hakkında söyleştik. Umarız Türkiye'de dinleme imkanını yakalarız. ❏ Yeni albümünüzü şu sözlerle anlattınız: "Bir çiftin seks ile çağdaş aile değerleri arasındaki dengesini anlatan bir hikaye..." Nereden çıktı bu fikir? Şarkılarımda hayatımdan ilham alıyorum. İlk elden tecrübe ediyorum ve ailelerin romantik ilişkilerle sürekli yeni üyeler kazandığını görüyorum. Albüm bunu anlatıyor. ❏ Stüdyo süreci nasıl geçti? Albümü bir ayda kaydettik. Her şarkıda aynı kişilerle çalıştık, grup gibiydik. Jonathon Rado prodüktörlüğünü yaptı, Marta Salogni de kayıt ve mikslerle ilgilendi. Her gün sabah 11'den gece yarısına kadar çalıştık. Gün sonunda gece yarısı araba gezilerine çıktık. Romantik bir şeydi, aceleci değil. ❏ Ona armağan ettiğiniz bu albümü duyduğunda Jemima nasıl tepki verdi? Jemima gurur duydu. Şarkıları yazarken oradaydı, duygularını çok önceden görebildik. Bazen gülüyordu, bazen ağlıyordu. Sözler benim gibi onun için de önemli. Benim için albümü yaparken fazladan bir kulak oldu her zaman. ❏ Albümdeki ilk şarkı Stepdad. İlk şarkı olarak seçme nedeniniz neydi? Pozitif olmasını çok sevdim. Şarkıda kendi karakterimi hissettim. Güçlü bir manifesto gibi aslında. Biraz da Forced Witness'a, ikinci kayda benziyor. Devamı gibi. ❏ Albümdeki şarkılar, seks işçileri, sapkınlıklar, fanteziler ve şiddet gibi birçok unsur içeriyor. Bu, dinleyicileri

etkilemenin bir yöntemi mi? Roy (Molloy) bazen şarkılarımı Truva atlarına benzetiyor, ne hakkında olduğunu anlamadan kafanızda yer ediniyormuş. Genellikle kendi bakış açımı göstermeye çalışıyorum. Müzik yapmanın gerçek ayrıcalığı bu, kendimi anlatabiliyorum. ❏ Albüm kapağını sevdik. Hikaye ne? Duvardaki karelerin anlamı var mı? Albüm kapağını Jemima tasarladı. Bir ay gibi bir sürede fondaki kolajı yaptı. Yıllar içinde çektiğimiz fotoğraflardan topladık. Anılardan oluşan bir duvar kağıdı olsun istedim, onun imzasını da dahil ederek tabii ki. Michael Bailey Gates de son fotoğrafı çekti. Harika bir fotoğrafçı. Şanslıyım! ❏ Instagram'da paylaştığınız sahne arkası, turne hakkında videoları çok sevdik. Böyle içerikler üretecek misiniz? Evet. Neden bilmiyorum ama en çok Instagram'dan takip ediliyoruz ve dinleyicilere mekanizmamızın nasıl çalıştığını göstermek mantıklı gözüktü. Video düzenlemeye de bayılıyorum. Bir video için saatlerce çalışabilirim. Kendimi tamamen topluma açmak istemem ama iletişim kurmak hoş. İnsanları eğlendiriyor. ❏ İstanbul'da bir sahne yapma planınız var mı? Evet, kesinlikle. İstanbul'u çok seviyorum. Başka bir gruptayken, 2014'te bir konserimiz oldu. Uçuş tarihimi değiştirdim, fazladan bir gün geçirmek istedim. Boğaz turu yapan bir tekneye bindim, Türk düğün müzikleri dinledim. Şu ıslak hamburgeri de denedim. Dostum! Muhteşem bir yer. ❏ Pollstar’ın araştırmasına göre, Avustralyalı müzisyenlerinin dünyadaki yükselişi bir tür trend. Daha fazla ilgi çektikleri ve daha fazla para kazandıkları iddia ediliyor. Buna ne dersiniz? Her zamankinden fazla iş alıyorum, minnettarım. Avustralya, seyahat etmek ve müziğini göstermek isteyen genç sanatçılar için büyük fırsatlar sağlıyor. Bana her zaman yardımcı oldu. Ayrıca küresel çatışmalardan ve finansal felaketlerden de görece uzak, yaratıcı olmak isteyenler için güvenli bir ortam sağlıyor. Burası bir cennet, dolayısıyla genç Avustralyalılar genellikle sanatsal açıdan rahatlar. Para kısmına gelince, bilmiyorum. Çok param yok. Sadece bolca iş, yapmayı sevdiğim iş. Belki böylesi daha iyidir.

Cameron'un Miami Memory için internet sitesinden sunduğu ürünler arasında albüm kapağında boynundaki kolye de var.

Alex Cameron 2019

Miami Memory


RÖPORTAJ

19

KASIM 2019

'Uzun bir hayal kırıklığı yaşadık' Ece ULUSUM

albümümüzdekiyle örtüşüyor. ❏ Uzun zamandır bekliyorduk ❏ Şarkı isimlerinden biri Happy bu albümü. Neden bu kadar uzun As Larrie. Neden bu isim? sürdü? Çünkü eski gitar teknisyenimiz ve Gerçekten uzun zaman aldı, tur menajerimiz Mikey'nin ilk çocuğu çünkü Mothers albümünden sonra 2019 olduğunda yazılmıştı. Larrie adında yazdığımız şarkıların yeterince Emerald Classics bir kızı oldu. Biz de ona bu şarkıyı iyi olmadığını veya hiçbir şey adamak istedik. söylemediklerini hissettik. Oldukça ❏ Bir röportajınızda sözlerin çok daha uzun bir hayal kırıklığı yaşadık. Bundan kıymetli olduğunu söylüyorsunuz. Hâlâ kurtulmak ve diğer istediğimiz versiyona aynı şeyi mi düşünüyorsunuz? ulaşmamız biraz zaman aldı. Ancak Happy Şimdi düşünüyorum da biri olmadan As Larrie ve 0121 Desire gibi bazı şarkılar, diğeri de olmaz. Sözler, insanlarla bağlantı Mothers yayınlandıktan kısa bir süre sonra kurabilecek duygusal bir temas noktası yazıldı. Ama son hallerine gelene kadar sağlamak için önemli. Ancak müzik olmadan birçok dönüşümden geçti. Bence 0121 insanların dans etmelerini ve kendilerini Desire bir noktada akustik bir şarkıydı… kaybetmelerini sağlayamazsınız. Bunun için doğru sesi bulmamız biraz ❏ Her albümünüz sound ve hikayeler zaman aldı. açısından farklı. Geriye dönüp ❏ Kayıt süreci nasıl geçti? baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Kayıt süreci aslında en basit kısmıydı. Değiştirmek istediğiniz bir şeyler var mı? Şarkıların yazılması, çalınması ve çalışılması Yaptığımız ve başardığımız her şeyden zordu. Ramsgate'teki stüdyoya vardığımızda, gerçekten gurur duyuyoruz. Şarkılar tüm çılgın synth sesleri ve gürültülü gitar çocuk gibiler, sizin bir parçanız ve çok parçalarını düzenlemek için üç haftamız kişisel ve anlamlılar. Onlara yalnızca vardı. İngiltere'de geçirdiğimiz en sıcak yaz sevgiyle bakıyorsunuz. Güzel anılarla dolu, mevsiminde deniz kenarında bir stüdyoda hayatınızın enstantaneleri gibiler. Hiçbir şeyi olmak çok yardımcı oldu. Ayrıca Dünya değiştirmeyiz! Kupası'nda İngiltere'nin iyi performans ❏ Set listenizi farklı şehirlerde sergilemesi de bize yardımcı oldu. Heyecan değiştiriyor musunuz? Türkiye'de çalmaya ve inanç şarkıları düşündüğüm şeye nasıl bakıyorsunuz? dönüştürdü. Her şeyi ilginç tutmanın önemli ❏ Sade bir albüm kapağı tercih olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden etmişsiniz yine. düzenli olarak şarkı listesini değiştirmek 80'lerin sonu, 90'ların başındaki ve hatta listesiz takılmak istiyoruz. Sadece İngiliz dans sahnesinin coşku suratından elimizden gelenin en iyisini yapmak ve ilham aldık. Hepimiz büyük acid house hayranlara istediklerini vermek istiyoruz. hayranlarıyız. O zamanlar dans müziğinin, Türkiye'ye gelseydik, en iyi şarkılarımızı çok o sırada tüm poster ve el ilanlarının sanat iyi prova ederdik... Türkiye gibi yerlere pek ve ikonografisine hayranız. Geçtiğimiz gelemiyoruz maalesef. günlerde grup olarak Londra'daki bir ❏ Sırada ne var? galeride Rave Today adlı bir sergiye bile Şu an turneye çıktık, bu yüzden sadece gittik! O ikonik suratın üzerine Swim Deep konserlere odaklanıyoruz. Umarım birkaç ay dalgalarını karaladık ve aslında bu sanat sonra yeni şarkılar kaydederiz. eseriydi. Bence bu imajla ilgili tüm hisler

Swim Deep

O

nların adını ilk 2015 yılında The 1975 grubunun ABD turnesi sırasında duymuştuk. Swim Deep ön grup olarak çıkmış, indie pop türünü sevenlerin playlist'lerine girmişti. Dağıldıkları konuşulunca umudumuzu yitirmiştik. Ancak grup iki yıl sonra yeni albümleri Emerald Classics'le geri döndü. Hem de iki kliple! Tanımayanlar için takdim edelim. 2012'de Birmingham'da kurulan Swim Deep, Austin Williams (vokal), Cavan McCarthy (bas) ve James Balmont'tan (klavye) oluşuyor. 2013 tarihli ilk albümleri Where The Heaven Are We ile başarıyı yakaladılar. En sıkı şarkıları Honey ve King City oldu. 2015'te Mothers albümünü çıkardılar. Bu albümle yeni sound'ları ve şarkı sözleriyle tahmin edilebilir olmaktan uzak bir grup olduklarını kanıtladılar. The 1975 ile turne sonrasında grup turneden sonra 2017'de müziğe ara verme kararı aldı. Hatta YouTube'daki açıklamalarında şöyle yazıyor: "Dağıldılar ve neredeyse ayrıldılar. Sonunda, grup bataklıktan çıktı..." Geçen ay yayınladıkları albümleri Emerald Classics'in To Feel Good, Sail Away Say Goodbye şarkılarını kliplendirdiler. İsimlerine uygun olarak, klipte denizin dibine batıyorlar. Bu arada kliplerinin çekim detaylarını kanallarında paylaşmışlar ki bu tarz içerik üretimleri müzik dinleyicisini çok besliyor. Albümü bir sahil kasabasında 3 haftada Ian Brown, Beyoncé gibi isimlerle çalışan Dave McCracken ile kaydetmişler. Epey ufak bütçeyle hazırladıkları albüme yeni klipler çekebilmek için plak, kaset, CD, tişört gibi merch ürünlerini satışa sundular. Albümün elle çizilmiş, imzalı 25 adet test plak baskısı tükenmiş durumda. Şu sıralar Bangkok'taki Maho Rasop Festival 2019'da 17 Kasım'da sahne almaya hazırlanırken sorularımızı Austin Williams yanıtladı.


20 ‘İşsizlik oranının içindeyim’

RÖPORTAJ

KASIM 2019

Ece ULUSUM

A

slında Lin Pesto’yu ilk dinlediğimde Maazallah şarkısını seçmesini yadırgamış, yarısını dinleyip kapatmıştım. Ancak önyargılarıma karşın onun synth tınılarına kayıtsız kalamayan bir zevkim olduğunu, hemen sonrasında parçayı onun düzenlemesiyle mırıldanırken anladım. Ardından yayınladığı parçalar playlist’imde yerini aldı. Benim gibi düşünen az kişi de yoktu, adını ve kim olduğunu bilmediğimiz bu müzisyene kapılmıştık. İlk kez Lin Pesto projesiyle sahne alan müzisyen, Zorlu PSM konseri öncesinde duyurusunu EP’sinin kapak hikayesiyle örtüşen bir videoyla yaptı. Estetik kaygıları müziğinde olduğu kadar imajı ve kapak tasarımlarında da kendini belli ediyor. Tamar Records’tan çıkan, prodüktörlüğünü ve düzenlemelerini Taner Yücel’in üstlendiği Son’un lansman konserindeki heyecanı göreye değerdi… Müzisyenle konseri öncesi yaptığımız sohbeti aktarıyoruz. ❏ Kalp sıkışmasından çıkmış tüm bunlar. Yaratıcılığının kendine bir yol aramasından mı kaynaklıydı bu sıkışma? Oksijen tükettiğimi hissettiğim zamanlardan sonra bir şeylerle uğraşmam gerektiğini düşündüğümden... Kafamda bir şeyler kurmak yerine her zaman yapmak istediğim şeyi yapmaya karar verdim. ❏ Synth tınılarını ve enstrümanlarını ne zaman keşfettiniz? Elimde sadece bir kayıt programı ve midi klavye vardı. Gitar çalmak yerine klavye ile bir şeyler kaydedeyim, akorları öğreneyim diye Logic’teki synth seslerini kullanmaya başladım. Cover’lara da synth-pop demek yanlış olur diye düşünüyorum. Ben de ilk başlarda öyle diyordum ama bence değil. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Sadece Son albümü için synthpop diyebilirim. ❏ Pop ve alaturka şarkıların cover'larını yaptınız. Siz neler dinliyorsunuz? Ben her türlü müziği dinliyorum ama birkaç senedir müziğini kendileri kaydeden insanları bulup dinlemeye çalışıyorum. Aynı zamanda Japonca şarkılar dinlemeye başladım. Orası da çok farklı bir dünya, çok farklı sesler var. ❏ Şarkılarının ruh hali karanlık... Bunun Ankara sound'uyla ilgisi var mı? Belki vardır, Ankara garip bir şehir. Burada tanıdığım herkes mutsuz ama başka bir yerde yaşamak da istemiyorlar. En azından benim tanıdığım insanlar öyle. Bu müziğe yansıyor mu bilmiyorum ama etkisi olabilir. ❏ Albüm kapağının hikayesi nedir? Donna Haraway’in Cyborg Manifestosu’nu okumuştum. Aynı zamanda Barbie bebeklerin ‘cyborg’ olduklarına dair Kim Toffoletti’nin bir makalesini daha okudum. Çok ilgimi çekti. Aklımda beliren başka bir kapak, Marilyn Manson’ın Mechanical Animals albümünün kapağıydı. İnsan olmayan, belki yarı insan yarı makine olan bir canlıyı düşünmüştüm önceden ben de. Albüm kayıtlarında da bazen analog bazen de dijital enstrümanlar kullandık. Başka bir nedeni ise Barbie bebeklerin dünyası

bizlerin dünyası olamayacak kadar kusursuz, spesifik bir kesime pazarlanmaya çalışan bir durumu çağırıştırıyor. Bu da onun sonu olsun istedim. ❏ Kendini müzisyen görmediğini söylüyorsun. Esas uzmanlık alanın nedir? Müzikle amatör olarak uğraşmak daha güzel. Uzmanlık alanım da yok, ülkemizin her gün artan işsizlik oranının içindeyim. ❏ Kendi adında başka bir proje yapmayı düşünüyor musun? Kendi adımla bir şey yapmak istemiyorum. Hayatım ve müzik ayrı olsun isterim. Başka bir proje yapmak istiyorum ama. ❏ Tamar Records ile çalışma sürecin nasıl başladı? Hakan Tamar, yaptığım şarkılara en büyük desteği veren isimlerden biri. Besteleri ilk defa onun yaptığı radyo programında dinlediğimde çok mutlu olmuştum. Sonra aklında olan, kendi bağımsız plak şirketini kurma hayalinden bahsetti. Ben de bunun bir parçası olmak istedim. Zamanla bana ‘Hakan Abi’ oldu. Albümün hayata geçmesi için kendisi beni uzun zamandır tanışmak istediğim Taner Yücel ile tanıştırdı. Üçümüz İstanbul’da bir mekanda oturup uzun uzun konuşmuştuk müzikle ilgili. En mutlu günlerimden biri olarak beynime yüklendi. ❏ Yüzünü göstermemek sence dinleyicide ne gibi hisler uyandırıyor? Bilmiyorum, garip geliyor olabilir ama gerçekten seven ve dinleyen insanların çok da önemsemediklerini düşünüyorum. Zaten onlar için müzik yapmak istiyorum.

2018

Bir Düşün

2019 Son

❏ Maskeyle sahne yapanları takip ediyor musun? Gazelle Twin ve Jonathan Bree... Onların amacı görselliğe takıntılı dünyayı eleştirmek. Senin böyle bir amacın var mı? Jonathan Bree’yi severek takip ediyorum. Fakat benim onlar gibi bir amacım yok. Ben kendimi böyle daha rahat hissediyorum, koruyucu kalkanım olmuş oluyor. ❏ Kulislerde 'piyasa' yapıldığı, müzisyenlerin de dahil olmak üzere sürekli story ve post paylaştığı bir dünyada yüzünü ne kadar süre koruyabileceksin? Kulis deneyimim yok denebilecek kadar az. Çevremdeki insanların da anlayışla karşılayacaklarını düşünüyorum. ❏ Hayalin prodüktörlük yapmak. Haziran sayımızda dünyada kadın prodüktörlerin kıtlığını kaleme almıştık. Bu doğrultuda girişimlerin olacak mı? Bir gün prodüktörlük yapabilmeyi çok isterim. Kendi şarkılarımla başlayıp daha sonra başka sanatçılarla çalışabilmek çok güzel olur. Müziğin mutfak kısmında olmak bana heyecan verici geliyor. Daha öğrenmem gereken çok şey var ama.

Lin Pesto Lin Pesto Lin Pesto Lin Pesto Lin Pesto Lin Pesto Lin Lin Pesto Pesto


21

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'Serdar Ortaç 7 nota konusunda haklıydı'

Batu Akdeniz

M

Ahmet YATĞIN

2019

Vuruldum

üziğinin altyapısı ve vokal performansıyla dikkat çeken Batu Akdeniz, kimileri tarafından yerli rock müziğin kurtarıcısı olarak görülüyor. Batu hakkındaki ilk gözlemim, cana yakın biri oluşuydu. Aşırıya kaçmamakla birlikte tevazu sahibiydi. Aslında pek 'rock’n roll' değil ama sırrı müziğinde saklı. Batu Akdeniz şaka yapmayı seven, eğlenceli biri... Siz de bu ay YouTube kanalımızda söyleşiyi izleyerek şahit olabilirsiniz. ❏ Bu sene tam 4 tane tekli yayınladınız. Şarkılar nasıl gelişti, bahseder misiniz? Yaklaşık bir yıldır Türkçe şarkı yazıyorum. Türkçe şarkı yazabileceğimi fark ettikten sonra, hayatın içinden bir şeyler çıkarıp onları yansıtabilmeye çalıştım. 7 ayda 20-25 şarkı yazdım. ❏ Bu gerçekten iddialı… Galiba bir depresyon süreciydi o? 26 yıldır… Son bir yılda olumlu bir şeye dönüştürmeye çalışıyorum. ❏ Tepkiler nasıl? Daha önce daha butik bir kitlem vardı. Heavy Sky isimli grubumun olduğu zamanlar. O zaman İngilizce müzik yapıyordum. Türkçe müzik yapmaya başladıktan sonra elbette daha fazla insana ulaşıyorsunuz. Tepkiler güzel. Her seferinde ivmenin daha iyiye gittiğini görüyorum. ❏ Yeni şarkılar da yolda sanıyorum? Tabii, Aralık ayında yayınlamayı düşündüğüm bir EP var. Sonra bir de bahar aylarında yayınlamayı düşündüğüm bir EP daha var. Sonraları da var ama o kadar spoiler vermeyeyim. ❏ Vuruldum şarkısına minimal bir klip çektiniz. Hareket Vakti de öyleydi. Bu tür klipleri daha mı çok seviyorsunuz? Ben grup müziğinden çok beslenen bir insanım. Şu an bir solo sanatçı olarak gözüküyorum ama rock’n roll’un her zaman başka müzisyenlerin katkılarıyla oluşturulabilen bir müzik olduğuna inanıyorum. O yüzden performans kliplerinde bütün ekibi, silah arkadaşlarını yanında hissetmek benim için daha anlamlı. Ama bundan sonraki kliplerde performans yapmayı düşünmüyorum. Yeterince performans klibim oldu. Sonrası için biraz daha hikaye anlatan klipler yapmayı düşünüyorum. ❏ Altyapı ve vokal performansı Türkiye standartlarının üstünde… Türkiye’de bu nasıl karşılık bulacak acaba? Bununla ilintili olarak müzik piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz? Dünyanın her geçen gün daha küçüldüğünü düşünüyorum. O yüzden Amerika’da elde edilen bir sound, İngiltere’de elde edilen bir sound elbette karşılık bulabiliyor. Bu sadece rock’n roll için çok fazla gerçekleşmedi. Şu an yapılan trap, hip-hop parçalarına bakarsanız inanılmaz kaliteli alt yapılar kullanılıyor. Bu neden rock’n roll için yapılmasın? Bunun bir yerden başlaması lazım. Çok teşekkür ederim bu pozitif yorumunuz için. Sürekli bunu daha iyi hale getirmek için uğraşıyorum. Synthizer'lar kullanıyorum. Daha modern davul soundları kullanıyorum. Müzik piyasasına gelirsek… Albüm satılmıyor, single

dinleniyor. Çünkü insanların dikkatleri artık çok kısaldı. 8'inci şarkıya kadar gelemiyorsun dinlerken. Dinleyici öyle değerlendiriyor. İlk üç parçayı dinleyip sonra kendi listesine dönme eğilimi var. Bununla savaşamazsınız. Pozitif ve negatif yanları var. Dijital platformların çok büyük getirileri var müzisyenler için. 30 yıl önceki gibi bir plak şirketi ile anlaşmak zorunda değilsin. Bu çok büyük bir avantaj. Öte yandan rekabet daha fazla çünkü artık herkes müzik yapabiliyor ve yayınlayabiliyor. Ben memnunum şu anki durumdan. ❏ İngilizce şarkılar söylerken birden Türkçe’ye geçtiniz. Riskli değil miydi bu? Risk budur! Bir soru işaretiydi bu o zamanlar ama ben daha çok anlaşılabilmeyi tercih ettim kendi yaşadığım topraklarda. Bir de dinleyicilerim çok ısrar etti Türkçe söylemem noktasında. Ben kendimi Türkçe ifade edebilmeye hazır hissetmiyordum. Türkiye’de çok büyük yorumcular var. Eğer Türkçe bir şey söyleyecekseniz gerçekten hakkını vermek zorundasınız. Kendimi hazır hissettiğim anda Türkçe söylemeye başladım. İçime sindi. ❏ Türkçe’yi melodik manada nasıl buluyorsunuz? Prozodi olarak İngilizce’den çok farklı. Benim için çok daha zordu çünkü ben blues rock vokalistleri dinleyerek büyüdüm. Benim için çok farklı bir mücadele oldu ama oturduğunu düşünüyorum. Şu anki gidişattan memnunum. ❏ Paul Rodgers’ın sizde yeri büyük. Benim en sevdiğim vokalistlerden bir tanesi. Onun çok yakın arkadaşı ve bir dönem menajerliğini yapan Lucy beni keşfetti. Sonra arkadaş olduk. Paul Rodgers’a da dinletmiş beni. Çok mutlu eden yorumlar aldım ondan. Hatta ‘Hi Batu’ yazan bir kağıt ile fotoğraf göndermiş. ❏ Başka sanatçılar var mı sizi etkileyen? Çok var. Chirs Cornell, Myles Kennedy, Steve Perry, Bon Jovi… Hepsinden bir şeyler kazanmaya çalıştım. Mutlaka birilerinden etkileniyorsunuz. Benim bahsettiğim isimler de 1940-50 yıllarının vokalistlerinden etkilenip o tarzı oturttular. Bunda hiç ayıplanacak bir şey yok. Türkiye’de özellikle çok garip bir algı var. Bir gitar riff’i duyuyorlar ve “A buna benziyor!” diyorlar. Tabii ki benziyor! Bir örnek vereyim, Lynyrd Skynyrd’ın Simple Man şarkısı ile Scorpions’ın Always Somewhere şarkısı arasında iki yıl falan var. Birebir aynı! Bu hiç kötü bir şey değil. Rock müzik özellikle… Birbirinden etkilenerek büyüyen gruplar ile bu hale gelmiştir. Led Zeppelin vardı 70’lerde, 80’lerde Guns & Roses onları örnek aldı 90'larda bambaşka isimler çıktı. Bu hep böyle gider. Bizim ülkede ise “Sen çaldın!” Olur mu öyle hiç. Serdar Ortaç’ın lafı çok doğru. 7 nota var kaç farklı şarkı çıkabilir. Önemli olan nasıl bir tavırla söylediğin. Ne anlattığın… ❏ Ve söylemek istediklerin? Aralıkta yeni bir EP çıkıcak. YouTube kanalımı da canlandıracağım. Sürpriz olsun. Saygı, sevgi ve rock’n roll ile…


22

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'İnsanları uyandırmanın yolu'

Çağatay YILMAZ

M

ikko Sirén’le telefon görüşmemiz başlamadan önce biraz gergin olduğumu itiraf etmem gerek. Çok rahat olmadığım bir ortamdan aramam gerekti, teknik problemler de üzerine tuz biber oldu. O da stüdyodan henüz çıkmıştı, biraz yorgun gibiydi. Başta endişelensem de, henüz ikinci dakikada adımı söylemeye çalışırken attığımız kahkahalar buzları eritti. Telaffuz edememesi kesinlikle onun suçu değil, kuzeyli biri için zor bir ismim var maalesef! Halen tanımayanlarımız varsa, Apocalyptica bol ödülllü bir senfonik metal grubu. 1996’da bir tribute grubu olarak Plays Metallica By Four Cellos albümüyle başladılar, türün öncülerinden oldular. Müzikleri de yepyeni dünyalara uzandı. 2016’da, albümün 20'nci yılında yeni düzenlemelerle birlikte tekrar yayınladılar ve konserlere giriştiler. Geçen ay turnenin Türkiye ayağını üç şehirde yaptılar. İstanbul konserini izleyebildik, harika geçti! Diğer sayfalarda fotoromana da göz atabilirsiniz. Önce, grubun bateristi Mikko Sirén’le son teklilerinden konser klişelerine uzanan sohbetimiz… ❏ Ashes of the Modern World tekliniz geçen ay çıktı. Parça kadar ismi de dikkat çekiyor. Bir mesajı var mı? Tekli, yakında gelecek Cell-0 albümünün öncüsü. Tamamen enstrümantal bir albüm, 17 yıldır ilk defa böyle yapıyoruz. Sözler olmayınca şarkı ve albüm isimleri çok önemli oluyor. Dinleyiciyle aramızdaki tek yazılı bağ bunlardan geliyor çünkü. Dinleyicileri daha çok sorgulamaya yöneltmek istiyoruz. Bir anda tüm cevapları vermek istemeyiz! Sizin de ilginizi çekmiş mesela. Genel olarak, albüm dünyanın güncel durumuyla ilgili. Son 5-10 yılda çok hızlı değişen çok şey var. Dünyanın sonunun geldiğini söylemiyoruz ama insanların dikkat etmesi gereken şeylerin arttığını düşünüyoruz. Bunlar da bizim için insanları uyandırmanın bir yolu. 2019 ❏ Albümden biraz Ashes Of The daha bahseder misiniz? Modern World

Ne zaman çıkacak, teması da tekliye benziyor sanırım? Cell-0 2020’de, Ocak ayında çıkacak. Albüm temasında, dünyanın ve içindeki her şeyin küçücük parçaların bir araya gelmesiyle oluştuğu fikrinden yola çıktık. Atomlar hücreleri oluşturuyor, hücreler de yaşayan formları. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler… Bu süreklilik ve bağlılık bize ilginç geliyor. Sıfır da, her şeyin merkezinde, tanımlanmamış bir başlangıç noktası. Hayattaki her şeyin etrafında geliştiği bir ‘sıfırıncı hücre’yi düşündük. ‘Modern dünyanın külleri’ne kadar. Bizim için küçük bir akıl oyunu! ❏ Aquarela soundtrack’leri de benzer düşüncelerle yapılmış gibi hissettim. Suyla alakalı bir belgeseldi, suyun hem yıkıcılığını hem de hayat vermesini izledik. Tekli ve Cell0 albümünün üzerine konuşunca, benzer mesajlar var gibi geldi bana… Bağlantılı noktalar var kesinlikle. Eski parçalarımızdan da kullanılanlar var ama yeni yazılan her parçayı Eicca solo olarak yaptı. Dediğiniz gibi, su hem yıkıcı hem de yaratıcı bir güç olabiliyor. Dünya ve doğa hakkında bolca konuşuyoruz. Bu konseptler aklımızda uzunca bir süredir var, Cell-0 ve Aquarela soundtrack’inin de benzer hisleri var tabii ki. ❏ Sizi de daha yakından tanımak isterim. Koleksiyon yapmaya meraklı olduğunuzu okudum, öyle mi? Neler biriktiriyorsunuz? Albüm koleksiyonu yapmayı çok seviyorum. Genellikle plak topluyorum bu aralar. 60’lar caz, folk ve rock müziği, müzikaller, 70’lerin başından progresif rock türlerinden topluyorum. ❏ İş müzik dinlemeye gelince gelenekçisiniz diyebilir miyiz yani? Konu plaklar olunca öyle diyebiliriz ama herkes gibi ben de genellikle dijital platformları kullanıyorum. Koleksiyon konusunda, plakları seviyorum. Birkaç bin tane toplamış olsam da CD’yi çok sevmedim. Albüm alırken elim plağa gidiyor genellikle. Benim için bir konfor alanı. Albüm kapakları, küçük çizik sesleri çok tatlı. ❏ Yıllardır süren bir tartışma konusu var, kimilerine göre müzikte başarılı olmak için doğuştan yetenek gerekli. Bazıları da sürekli

çalışmak gerektiğini söylüyor. Siz nasıl bakıyorsunuz? Çok pratik yapıyorum, her zaman öyleydi. Konuşmaya başlamamızdan hemen önce de stüdyodaydım, kendi başıma çalışıyordum. Hayran olduğum müzisyenlere bakınca, hayatları boyunca çalıştıklarını gördüm. Kendinizi geliştirmek asla bitmeyen bir süreç. Heyecanlı olan da bu. Pratik yapmamakla övünen müzisyenler de tanıyorum. Bazıları düpedüz yalan söylüyor! Nedense çalışmamak daha ‘rock’n roll’ gözüküyor onlara. Gerçekten çalışmayanları çaldıklarında anlayabiliyorsunuz. ❏ Rock ve metal gruplarının sahnelerinde klişe bir durum var bir de. Genellikle tüm dikkati toplayan bir grup üyesi görüyoruz. Özellikle bas ve bateri çalan grup üyeleri daha arkada kalıyor. Hiç böyle hissettiniz mi? Apocalyptica’da nasıl yürüyor? İyi bir noktaya dokunduk bence! (Gülüyor.) Çoğu grupta böyle oluyor… ❏ Bir ara ben de bas gitar çalmayı denemiştim mesela, sahnede arkada kalmak kolaydı. Benim için önemli değildi gerçi… Tam da öyle! Bas ve davula yönelen insanlar genellikle büyük bir ilgiye ihtiyaç duymuyor zaten. Keith Moon gibi davul canavarları istisna tabii. Ben ortada bir yerdeyim sanırım. Sahnenin daha arkasında, destekleyici olmayı seviyorum. Bazen de görülmek istiyorum ve büyük hareketlerle çalıyorum. Klişe ama doğru olduğu için yani! Öndeki müzisyenler daha çok ilgi çekiyor ama bu durumdan memnunum. ❏ Bir de rockstar hareketleri var, bagetlerini seyirciye fırlatan bateristler mesela. Siz yapıyor musunuz? Konserler seyirci ve grubun birlikte yaptığı bir şey aslında. Böyle anlar herkesi birbirine bağlıyor. Özellikle gençlere vermeye çalışıyorum, onlar için daha önemli olabiliyor. Bir ilhama dönüşebilir. Küçük bir jest ama önemli.

Apocalyptica


23

KİTAP

KASIM 2019

Tecavüz, uyuşturucu, iflas

Çağatay YILMAZ

G

DEBBIE HARRY

ece takip etmeler, ayrımcılık, uyuşturucu bağımlılığı, tecavüze uğramak, dünya çapında bir yıldız olmak, evini kaybedecek kadar batmak… Bir Türk drama dizisi senaryosu değil, göz önünde bir yıldızın hayatından bahsediyoruz. Blondie’den tanıdığımız Debbie Harry’nin hayatı. 'Acıların kadını' Harry'nin geçen ay çıkan otobiyografik kitabı Face It ile acayip detayları gün ışığına çıkan bir hayat. 74 yaşında geri dönüp bakınca, tuhaf görünmüş olmalı. Evlat edinilen bir çocuk olarak New Jersey’de büyümüş. Kitapta ara ara hissedilen terk edilme korkusu bu zamanlardan kalma anlaşılan, “Bilinçaltımda bir yerlerde, ailemin beni terk edip hiç dönmediği sahne sürekli oynayıp duruyor” diye anlatıyor keza. Maceralarını okurken kafanızda bir Bergen şarkısı çalmaya başlıyor. Komaya girecek kadar ağır bir zatürreye yakalanıyor küçükken. Kırılgan çocukluğunun ardından, üniversite sonrası gençliğinde, New York’ta bir süre garsonluk yapıyor, başarısız seçmeler… Sonra BBC’de çalışmaya başlıyor. Andy Warhol gibi şöhret isimlerle bu iş sırasında tanışıyor. Bir de problemli bir ilişkisi var. Fazlasıyla kontrolcü ve kıskanç bir tip. Bir gece evde başka bir adam olduğu sanrısıyla zorla giriyor, başına bir silah dayıyor ve tecavüz etmekle tehdit ediyor. İlişkiyi bitirmek için yeterli sebep! New Jersey’e geri dönmesini, Stein’le tanışmasını ve diğer maceraları başlatan olay da bu. Sonradan bu nedenle olayın üzerinde kalıcı bir etki bırakmadığını söylüyor. New York Dolls için şöförlük yapıyor, gruplar kuruyor, iddiası göre seri katil Ted Bundy’nin elinden kurtulduğu bir vaka bile var. Başka bir sürü de hikaye var ama “Her şeyi hatırlayamıyorum” diyor kitabında. 1976 yılında Blondie’nin isim albümü çıkıyor. Listeleri altüst ediyor şarkılar. Albüm 40 milyon kopya satıyor. Böylece 31 yaşında, Debbie Harry üne kavuşuyor. O artık Blondie’nin yıldızı. Aşk hayatında da mutlu, grup arkadaşı Chris Stein’le romantik bir ilişkisi var. Her şey yolunda giderken Bergen şarkısı geri dönüyor. Bir konser sonrası eve dönerken, onları takip eden bir adam bıçak zoruyla eve giriyor. İkisini de bağlıyor, evde gitar, kamera ne varsa topluyor. Sonra, Debbie Harry’e tecavüz ediyor. Kitapta konudan şöyle bahsediyor, “Çok korktum diyemem. Neticede, gitarlarımın çalınması tecavüzden daha çok canımı acıttı.” Bu olayın onu etkilemesine izin vermemiş gibi görünüyor. Hatta bir albümün yanında transparan bluzlu bir fotoğrafının poster olarak

74

Harry'nin yaşı

verilmesine bile daha çok sinirlenmiş. Kitapta da şöyle diyor, “Seks satar, aptal değilim, farkındayım. Ama benim istediğim gibi olmalı, başkasının değil.” Yetmiyor, 80’lerin başında, gruba amiyane tabirle ‘maliye çöküyor.’ Vergi borçları nedeniyle evlerini kaybediyorlar. Kitapta yazdığına göre, haciz memurları elbiselerini bile almış. Üstelik Stein o sırada hastanede, iyileşmesi yıllar alacak bir hastalıkla uğraşıyor. Hastane faturalarını ödemek zor. Bunlar grubun dağılması anlamına geliyor, en azından o dönem için. Yetmezmiş gibi o dönem ikisi de uyuşturucu bağımlısı. Hastanedeki sevgilisine eroin de götürüyormuş. Kitapta yazdığına göre, doktorlar fark etmiş ama görmezden gelmişler. Debbie Harry bu konuda hiç çekingen değil, hemen her röportajında rahatça bahsediyor yıllar sonra terapiyle kurtulduğu alışkanlıklarından. Guardian’a kitap için verdiği röportajda da, bu bağımlılıktan pişman olmadığını söylemiş. “Tek pişman olduğum nokta, kaybettiğim zaman. Çok zaman alıyordu ama gerekliydi. Depresyon tedavisi olarak kullanıyordum.” Kitapta hikayeler bitmiyor. Kariyeri kan, ter, gözyaşı dolu ama onu üzebilen pek bir şey yok gibi gözüküyor. 70’li yaşları itibarıyla hâlâ çalışıyor. Birçok röportajında tekrar ettiği üzere, pişman olduğu asıl konu para. Bir röportajında “Keşke işe daha çok dikkatimi verseydim. Sadece müzik yapmaya ve sahnelere odaklandım” diyor. Debbie Harry’nin hayatı ve otobiyografisi Face It, okumaya kesinlikle değer.

Müzisyenin otobiyografi kitabını internet üzerinden sipariş edebilirsiniz. Henüz Türkçe yayımlanmadı...

Stein ile...

2014 İstanbul konserinden bir kare.


24

SEYAHAT

KASIM 2019

Senay Akkurt’la , Hayat Bana GUzel senayakkurt

TANIDIK AVRUPALI MALTA ADASI

H

içbir yere benzemeyen ve bir o kadar tanıdık gelen bir Avrupalı. Akdeniz’in ortasında Tunus'la Sicilya arasında binlerce yıllık geçmişin izlerini üzerinde taşıyan takım adalar ülkesi Malta’dan bahsediyorum. Takım adaların en büyüğü Malta, ikinci sırada Gozo Adası ve Comino geliyor. Dünyaya Malta Şövalyeleri ile nam salmış. Hristiyanlığın yayılması için çalışan Hospitalier tarikatının askeri kolu bunlar. Farklı ülkelerden gelen şövalyeler adanın korunmasında rol oynamış. Adada bir hayat kurmuşlar ve şehirlerin kurulumundan yaşam tarzına çok etkili olmuşlar. Malta tam bir melez ülke. Diliyle, tarihiyle, yemekleri, gündelik hayatı, sokakları ve evleriyle çok ilginç bir karışımdan oluşan özgün bir ülke olarak yoluna devam ediyor. Nasıl mı? Avrupa Birliği üyesi ve para birimi Euro ama direksiyon sağda ve trafik sağdan akıyor. Elektrik prizleri Ingilizler gibi 3 dişli, sokaklarda kırmızı telefon kulübeleri ve posta kutuları var. İngiliz hakimiyeti sonrasında İngilizce ana dilleri olmuş neredeyse. Zaten dünyanın en çok İngilizce dil okulu olan yerlerinin başında geliyor. Dil okulları en önemli gelir kaynaklarından biri. Ve tabii ki turizm. Aslında ana dilleri Maltaca. Bu dilde Arapça, İtalyanca ve Fransızca dokunuşlar var. Yaşam tarzıysa tam bir Akdenizli; sakin, yavaş, bol siestalı... Maltalılar neşeli, sıcak ve konuşkan insanlar. Yemeklerde Arap mutfağı da var İtalyan da. Elbette bolca deniz mahsulü ve balık da var. Dindar bir halk; sokaklarda ve binaların üzerindeki dini heykelleri ve çanları çalıp duran kiliseleriyle bunu her yerde görmek mümkün. Sarı taştan evleri, renkli ahşap cumbaları, uzun ahşap balkonları, muhteşem renkli ahşap kapıları ve ilginç kapı tokmakları ile eski kent sokakları insanı fotoğraf çekme çılgınlığına sürüklüyor. Valletta benim en sevdiğim yer oldu. Ardından Birgu ve Mdina diye devam edebilirim. Hepsini anlatacağım...

Yeme içme

Hediye almak isteyenlere önerilerim: Malta Venüsü heykeli, şövalye biblosu Luzzu teknesi ya da tekne üzerindeki gözlerden, kapu, tokmak, göz gibi simgelerden oluşan magnetler, Malta Adası harita baskılı tekstil ürünleri ve gozo peyniri.

Malta aperatif tabağı: tavşan sucuğu, gozo peynir çeşitleri, kurutulmuş domates, humus, yeşil zeytin, ve ezmeye benzer bir sos ve Malta'ya özgü yuvarlar ince bir krakerle geliyor. Ana yemek siparişlerinde aperatif boy isteyin yoksa çok büyük tabaklar gelebilir. Ayrıca adada bolca tavşan yeniyor. Ama eti az ve biraz sert. İyi pişiren yerlerde lezzetli. Tabii İtalyan mutfağı başta olmak üzere Akdeniz ağırlıklı bir lezzet anlayışı var. Deniz mahsullerini de bolca her yerde bulabiliyorsunuz.


25

SEYAHAT

KASIM 2019

GEZİLECEK YERLER GOZO ADASI Gozo'ya geçiş Malta’dan feribotla 25 dakika sürüyor. Sonrasında tuk tuk ya da taksiyle gezebilirsiniz. Yürümek için ada çok büyük. Gozo’da görülmesi gereken yerlerin başında Ggantija Tapınağı geliyor. UNESCO Kültür Mirası Listesi'ndeki bu binlerce yıllık anıt hâlâ ayakta. Tarihteki bilinen en eski tapınak unvanını Göbeklitepe'den sonra kaybetse de önemini değiştirmiyor elbette. Tapınakların inşasında kullanılan büyük ve ağır taşların nasıl oralara taşındığını çözemeyen eski adalıların inancına göre bunu devler yapmış. Gozo Adası'na Kalipso Adası da deniyor. Yunan mitolojisindeki deniz tanrıçası Kalipso, diğer tanrılardan uzakta Akdeniz’in ortasında bilinmeyen bir adada yaşıyormuş. Onun Gozo olduğu düşünülüyor. Homeros’un Odessa destanında anlatıldığına göre yolunu kaybeden Odeysseus bu adaya düşer ve Kalipso onu esir alır. 7 yıl bu adada esir kalır. Kalipso’nun Mağarası'nı görmek isterseniz kırmızı kumlu plajı ile ünlü Ramla Bay yakınlarındaymış, ben göremedim ama plaj hiç fena değildi. Gozo’nun popülerliğinin diğer nedeni Akdeniz dalgalarının kireçtaşı kayalarını aşındırmasıyla oluşmuş Azur Penceresi'nin Game of Thrones'ta kullanılması. Aslında Malta pek çok filme dekor olmuş. Blue Lagoon ile ünlü Comino Adası'na da sürat tekneleriyle geçiş Gozo’dan yapılıyor. Özellikle yazın beyaz kumlu turkuaz sularında yüzmek isteyen turist akınında denize giremeyebilirsiniz. Ama illa görmek isteyenler için sabah erken saatleri öneririm. VALLETTA Malta gezimde açık ara en sevdiğim yer Valletta oldu. Malta Adası'nın başkenti. 2

tarafı liman olan bu eski kent, 12 paralel caddeden oluşuyor. Upuzun yokuşlu, uzanıp giden caddelerin iki yanında sarı taştan ahşap cumbalı ve ahşap kapılı evleriyle çok etkileyici. Kentin paralel caddelerini kesen merdivenli sokakları da Valletta’ya ayrı bir renk katıyor. Merdivenlere atılmış masa sandalyeler ve akşamları üzerlerinde yanan ampullerle aydınlanan sokaklarda hava kararınca canlı müzik başlıyor. Binaların köşelerinde dini simgesel heykeller ya da şövalyelere dair heykeller var. Valletta'nın büyük limanı pek çok cruise gemisini ağırlıyor. Bu limandan karşı kıyılardaki 3 Cities’e kalkan geleneksel motorlu ahşap teknelerle geçiş yapılıyor. Valletta’dan Akdeniz'e açılan limana bakan Barakka Gardens’da öğlen ve öğleden sonra 16.00'da törensel şekilde top atışı yapılıyor. Valletta'da görülmesi gereken 2 önemli yer var. İlki Manoel Tiyatrosu, Avrupa’nın en eski ve faal olan ilk 3 tiyatrosundan biri. Burası 1700'lerde inşa edilmiş. Sahnesi, perdeleri, locaları ve kadife sandalyeleriyle muhteşem bir mimari... Bugün barok müzik konserleri veriliyor ve tiyatro oyunları sergileniyor. İkincisi St. John’s Co Katedrali. Dışarıdan sıradan sade bir bina görünümündeki katedralin içi bambaşka bir dünya sunuyor. 24 ayar altın kaplama ahşap el oyması duvar ve tavanlarıyla, zenginlik içeride. Yerlerde renkli mermerlerle katedralde yatan 400 kadar şövalyenin mezarını gösteren dikdörtgen imgeler var. Üzerinde isimler, bilgiler yazılı. Ünlü İtalyan ressam Carravaccio’ya ait 2 yağlıboya tablo ayrı bir salonda sergileniyor. Katedralin içinde İspanyol, Portekiz gibi farklı ülkelerden gelen şövalyelerin üstadları için ayrı şapeller yapılmış. Büyük Üstadlar Sarayı da turistlerin uğrak yerlerinden.

KATAKOMB Malta çok sayıda yeraltı mezarına ev sahipliği yapıyor. Özellikle Rabat bölgesinde çeşitli ve çok sayıda Katakomb yani yeraltı mezar kompleksleri var. İçlerinde törenler, ibadetlerin de yapıldığı taştan oyulmuş mezarların şapelleri de varmış. Özellikle Hal-Saflieni Katakomp oldukça dikkat çeken bir yeraltı tapınağı ve mezar kompleksi. Neolotik çağdan bugüne 7 bin kadar ölü gömülü. Binlerce yıllık bu etkileyici alanı görmek için aylar öncesinden bilet alınmalı. Küçük gruplar rehber eşliğinde sırayla gezebiliyor. MDINA Malta’nın neredeyse ortasında Arap hakimiyeti zamanındaki eski başkenti. Koruma amaçlı kale, kent şeklinde inşa edilmiş. Deprem görmüş, sonra yenilenme ve kentin büyümesi dönemlerinde İtalyan etkisi olarak Venedik mimarisi örneği olan binalar yapılmış. Dar sokakaları, sarı sıcak görüntüsü, kafe-restoran ve küçük dükkanlarıyla Mdina çok fazla turist çekiyor. Duvarlarla çevrili ve büyük kapılardan girilen bu şehrin girişi Game of Thrones'ta kullanıldı. Mdina'da yemek ya da bir şeyler içip mola vermek için Palazzo de Piro’yu öneririm. Binada çok keyifli bir müze de var. Gündelik hayatta ve farklı mesleklerde kullanılan el aletlerinin ve eşyaların sergilendiği küçük bir özel müze ve ücretsiz geziliyor.

u s u ik s @hTaaylm AZ LM an YI

Sevgili okurlar, bu sayı Back on Stage'in 12'nci sayısı, yani birinci yılımızı doldurduk! Ben de buna uygun, ışıl ışıl bir kare paylaşmak istedim. Sakin bir gece, bulutsuz bir hava... Kuveyt'ten dönerken kokpitten bu kareyi çektim. Karşınızda 40 bin feet yükseklikten Bağdat. Bol seyahatler dilerim, yeniden görüşmek üzere!

40.000 FEET


26

KASIM 2019

YAKIN TAKÄ°P


27

YAKIN TAKİP

KASIM 2019

BACK ON STAGE 1 YAŞINDA B

u satırları yazarken Türkiye'de medyaya dair karanlık ve çok üzücü şeyler yaşanıyor. Hürriyet'e yıllarca emek veren gazeteciler tebligatla ve elle tutulur bir gerekçe olmaksızın insafsızca işten çıkarılıyor. Talihsiz bir dönem zira geçen yıl gazetemiz hatta yuvamız Habertürk de aniden kapanmış, ne olduğunu anlayamadan işsiz kalmıştık. Bugünlerde yaşananlar o eski üzücü hatıraları ve hisleri canlandırdı ne yazık ki... Ancak bu sayfada size bir nebze umut olduğunu anlatmak istiyorum. Yayınımız kapanınca elimize geçen üç kuruş tazminatla maceraya atılmak daha doğrusu gazetecilik yapmaya devam etmenin bir yolunu aramak istedik. Tam bir yıl önce geleneksel medyadan gelen bir grup genç gazeteci olarak bir yayın kurmak istedik. Ancak ne basımı ne de dağıtımı mümkündü zira insanlara yazı okutmak başlı başına zahmetli bir meseleydi. Hep birlikte oturup düşündük ve az ama öz yazıların olduğu, haberciliğin ve bunca zaman öğrendiğimiz geleneksel yayıncılığın izinden ilerleyeceğimiz, renkli ve dijitalin gücünden faydalanan bir müzik yayını kurma kararı aldık. Bis yapan müzisyenlerden ilhamla yayınımızın adını Back on Stage koyduk. "Kervan yolda dizilir" diyerek ertesi gün tasarım ve haberleri bulmaya başladık.

224

Dergimizde yayınlanan röportaj sayısı

ÇOĞALDIK Açıkçası bugün beta sayımızı hazırlarken hiç video çekmememizin üzüntüsünü yaşıyoruz. Henüz bir ofis bulamamış ve sistemimizi kuramamışken Taksim'de meşhur kahvecinin en üst katında sabahtan akşama kadar çalışıyorduk. Kat turist istilasına uğrarken telefonda görüş almaya çalışıyor, kafenin müşterilerinin meraklı bakışlarını görmezden gelip tasarımcı dergiyi yaparken tepesinde yazım hatalarını sabırsızlıkla düzeltiyor, bir haber için kavgaya tutuşuyorduk. Dergiyi bir şekilde bitirdiğimizde birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Bir girişimin garajdan doğma hikayesi gibi... Kapı kapı müzikle ilişkisi olan insanlarla bir araya geldik, kendimizi niyetimizi anlattık. Müzisyenleri

röportaj yapmaya ikna etmek için türlü taklalar attık. "Ne zaman yayınımızın adını bir kere söylemek yeterli olacak?" deyip hayallere daldık. Tüm bunlar olurken ilk iki sayımız 2 binden fazla okunmadı. Elimizdeki avucumuzdaki tükenmeye başladı. Ekipten ayrılan oldu, bizi üzen tutumlar... "Yapamıyoruz" demeye dilimiz varmadı zira gazeteci büyüklerimiz ve arkadaşlarımız "Sıkıca tutunun, olacak bu iş" diye diye bizi yüreklendirdi. İyi ki de öyle yaptılar. Biz kimsenin bir şey okumadığını iddia edilen dönemde bugün aylık 10 bin okurla yolumuza devam ediyoruz. Bu yeni bir yayın olarak mucize bir sayı zira bugün en çok okunan dergi 45 bin barajında... Ancak o basılı yayının ünlü kalemleri, dağıtım firması ve çeşitli promosyonları var. Bizim okurumuz Back on Stage'e ulaşmak için çaba sarf ediyor, ola ki birkaç saat yayını geciktirdik anında mail atıp hesap soracak kadar özen gösteriyor. Tüm bunlar da bize ayrı bir sorumluluk veriyor. Ekibimizden gidenler oldu ama bir o kadar gelenler, destek vermek isteyenler de oldu. Elimizde heyecanlı müzik tutkunları ve okurlarının CV'leri birikti. Müzik endüstrisinin her kesimi bize kucak açmaya başladı. Biz röportaj alamıyoruz, ismimiz ne zaman duyulur diye sorarken kendimizi dünyaca ünlü müzisyenlerle diz dize bulduk, yaptığımız araştırma konuları ve röportajları ana akım medyada kaynak gösterildi, büyük firmalar "Kimmiş bu Back on Stage?" deyip kapımızı çaldı. Bugün derginin eski sayılarını karıştırdıkça bizim tarafta sorunlar ve çözümler gözümüzde canlansa da, içimizden biri "Biz neler yapmışız" deyince hepsi uçup gidiyor.

49

920

Dergimizde yayınlanan araştırma sayısı

Bugüne kadar tam 920 sayfa içerik üretimi yaptık.

Back on Stage kapağı ve tasarımıyla yayınlardan sıyrılıyor, içerik konusundaki endişemiz her zaman okur tarafına da geçiyor. Yaptığımız işleri sayılara vurunca (müsaadenizle argo kullanacağım) aldığımız gazla ne yapabildiğimizi görüp hayrete düştük. Bugüne dek hazırladığımız 920 sayfa içerikte bir yılda yaptığımız röportaj sayısı 224. Röportaj veren isimler arasında Franz Ferdinand, Sertab Erener, Glenn Hughes, Evanescence, Demir Demirkan, Selami Şahin, İlhan Şeşen, Fantastic Negrito, Fuat gibi nice isim var. Yeni bir şeyler söylemek, okuyana bize katılsın katılmasın farklı bir açı sağlamak adına araştırma konuları hazırladık. Araştırma haberlerimizde mutlaka teyit edilebilir kaynaklar, uzman görüşü ve sayısal veriler kullanmaya özen gösterdik. Bugün böyle 49 dosya konumuz yayınladı. Konu başlıkları arasında seyirci zorbalığı, playlist bağımlılığı, viral müziğin müzisyenlere etkisi, davetiye krizleri, müzik yazarlığının günümüzdeki durumu, müzik dünyasının pandası reggea mi, blues hareketi, sevabıyla günahıyla auto tune gibi konular var. Türkiye'deki dergi kapaklarında genellikle ünlü simalar kullanılır, biz araştırma konularımızı özel çizimlerle canlandırıp hem farklı olmak hem de merak uyandırmak istedik. Bugün yüzlerce yayın yüklenen uygulamalarda binlerce insanı dergimizi indirmeye iten de öncelikle kapak çizimlerimiz oldu. Bu kararımızın arkasındayız ancak dergide arada bir şeyler değişti, ilk günden epey farklıyız. Bunu da en doğru formumuzu bulmak için çaba olarak yorumluyoruz. Madem bu bir doğum günü yazısı dilek dilemek de hakkımız. Daha fazla okura ulaşma, çoğalma ve başkalarına ilham olma dileğiyle. Sona en önemlisini sakladım... İlk günden bugüne bizi kucaklayan yazarlarımız, destekçilerimiz ve siz okurlarımız bizimle olduğunuz için size çok teşekkür ederiz. Nice güzel günlerde, konserlerde kavuşmak üzere...

10.000 Back on Stage aylık indirilme sayısı


28

İNSAN

KASIM 2019

E

Emoji atlası BRYAN ADAMS

peydir stadyum konseri yoktu İstanbul'da. Yıldız isimleri hem yüksek kaşeli hem de getirmesi zahmetli. Ancak 27 yıl aradan sonra yıldız Bryan Adams, dünya turnesi kapsamında İstanbul'da konser verecek. Volume Up Organizasyonu ve Aktif Bank'ın katkılarıyla 16 Kasım'da Ülker Spor ve Etkinlik Alanı'nda sahne alacak. O akşam Back on Stage olarak konseri takip edeceğiz. Adams'la ve stadyum konserleriyle hasret gidereceğiz. Biz de konseri öncesi röportaja çok sıcak bakmayan müzisyeni araştırdık, hakkında ilginç detayları emojilerle anlattık.

Bryan Guy Adams, Kanadalı rock şarkıcısı, multi-enstrümantalist, şarkı sözü yazarı ve fotoğrafçı.

Billboard'un ellinci yılına özel hazırladığı HOT 100 listesinde müzik tarihindeki en başarılı 38'inci sanatçı seçildi.

15 yaşından itibaren Shock ve Sweeney Todd gruplarında çalmaya başldı.

Tarihteki ilk kaset-single formatında çıkan şarkı Heat of the Night oldu. Bryan Adams müzik kariyeri boyunca Grammy, MTV başta olmak üzere sayısız ödül sahibi ve 100 milyonun üzerinde albüm satışı elde etti.

1994'te opera sanatçısı Pavarotti ile yaptığı düeti mutlaka izleyin. Müzisyen 5 Kasım'da 60'ıncı yaşına basıyor. İyi ki doğdun Bryan!

1978’deki ilk plak sözleşmesinden yalnızca 1 dolar kazandı. Plak şirketi masrafları üstlenecekti, ama müzisyene para vermek istemedi. Sözleşme yasal olsun diye maddi karşılık koymak gerekiyordu...

Kraliçe Elizabeth'i çektiği kareleri resmi posta pul serilerinin birinde kullanıldı.

I Do It For You, İngiltere müzik listelerinde 16 hafta bir numarada kaldı. Bu rekoru kıran hâlâ yok.

Adams Konseri 16 Kasım 2019 Cumartesi gecesi 10 bin kişilik Ülker Spor ve Etkinlik Salonu'nda sahne alacak.

1989'da Clint Eastwood'un başrol olduğu Pink Cadillac filminde Adams bir benzin istasyonu görevlisini canlandırdı. Ayrıca 2002 yapımı House of Fools'ta da oynadı.

Adams usta bir yogacı. Sosyal medyadan sıklıkla yoga pozisyonları paylaşıyor. Ayrıca o bir vegan.

Adams, fotoğrafçı olarak Lana Del Rey, Jared Leto, Sting, Mick Jagger, Arcade Fire, Ray Charles, Tina Turner, Rod Stewart, Robert Plant, Moby, Lenny Kravitz, Die Antwoord, Morrissey gibi birçok ismin karelerini çekti.

2000 yılında, bir yakın arkadaşının göğüs kanserinden ölmesi üzerine, kanser araştırmalarına gelir sağlamak amacıyla ünlü sanatçılarla çektiği fotoğraflarını Made in Canada, American Women ve Heaven adllarıyla yayımladı.

1994'te Vietnam ve 2005'te Pakistan'da konser veren ilk batılı sanatçı oldu.

Adams, 2009'da Kanada resmi olarak posta puluna basılan dört müzisyenden biri oldu. Bu yıl da Deutsche Post, turnesinin ana sponsoru DHL'nin 50'nci yıldönümü anısına onun pulunu bastı.

Do I Have To Say The Words? parçasının klibini Türkiye'de çekilmiştir. Sanatçının İstanbul'da bir taksiye binmesiyle başlayan klip Eminönü sokaklarında geçiyor.

Bryan Adams, 1986 Tom Cruise filmi Top Gun'da müziğinin yer almasına izin vermedi. Yapımcılar Adams'ın Only The Strong Survive filmini kullanmak istedi ancak savaş uçağı filminin savaşı yücelttiğini düşündüğü için istemedi.


29

BACKSTAGE

KASIM 2019

Ceren Gündoğdu'nun stüdyo günlüğü

Gizem ERTÜRK

S

tüdyo Günlükleri’nin bu ayki konuğu genç ve başarılı isim Ceren Gündoğdu. Yeni teklisi 2019 Kayıp'ın perde arkasını anlattı. Kayıp ❏ Şarkıların nasıl yazıldığı sorulur hep, ama asıl piştiği yer olan stüdyo süreci pek de konuşulmaz. Biraz anlatır mısın? Her şarkının kayıt süreci farklı şekilde seyrediyor. Kayıp şarkısına ait telefonumdaki ilk ses kaydı 23 Kasım 2018’e işaret ediyor. 9 Aralık 2019’da ise hem sözlerde hem de bestede bazı revizeler yapmak istemiş, tekrar piyano başına oturmuşum ve şarkıyı bitirdiğimi defterime not etmişim. ❏ Nedir şarkının hikayesi? Bu şarkı, kaybettiklerine takılıp yaşamayı unutanlara, gri anlarda hissedilen acının iyileştiren ve dönüştüren saklı gücünü hatırlatan bir şarkı. Ayrılığı kim icat etti diye soruyor ama cevap aramaktansa, bu soruyu sorduran acıyla barışmaya çalışan birinin hikayesi saklı şarkıda. ❏ Yeniden stüdyoya dönelim. Biraz da teknik detayları öğrenelim… İlk stüdyo maceramıza şarkının aranjörü ve prodüktörü Arel Koray Nalbant’la Jinx Productions’ta aldığımız davul ve bas kayıtlarıyla başladık. Davulda Ertuğrul Kırçın, basta Ahmet Demirkol vardı. Aramızdaki dostluk kayıt günlerinin çok güzel bir enerjiyle akmasına sebep oluyor, bu çok kıymetli. Ahmet ve Ertuğrul gibi Jinx’teki ses mühendisimiz Anıl Çifter de, aranjörüm Arel Koray Nalbant da çok yakın dostlarım. Ahmet bas kayıtlarını, yıllar evvel bir Amerika konseri sırasında aldığı Fender 62rs 83 Jazz Bass ile almayı tercih etti. Akustik gitar kayıtlarında ise tabiri caizse bir diğer yol arkadaşım Erkan Zeki Ar ile çalıştık. Gitar kayıtlarını Arel’in evinde aldık. Kayıtlarda 2 akustik gitar kullandık; Fender ve Lag. Elektrik gitarları ise Arel Koray Nalbant çaldı ve Fender Telecaster ile

kayıt almayı tercih etti. ❏ Süreç uzun sürdü mü? Her şarkı için doğru bir zaman var. Bazen bekledikçe yerini buluyorlar. Ağustos’un başlarında girdik stüdyoya. Gitar re-ampleri için Babajim İstanbul Stüdyoları’ndaydık. Amfi olarak Arel’in amfisini yani voxac 30’u kullandık. Vokal kayıtlarını da Babajim’de aldık. Vokal rengimle örtüşmesi adına mikrofon tercihlerini fazlaca önemsiyoruz: M149 Neumann mikrofon, SSL masa ve LA-2A kompresör kullandık. Gitar re-ampleri ve vokal kaydı sürecinde de ses mühendisi dostum Burak Serter’le çalıştık. Şarkının duygusunu korumak bizim için her şeyden önemli. Bu yüzden geri vokallerin bir bölümünü demo kayıtlardan kullandık çünkü demo versiyondaki doğallık sonraki kayıtlardan daha sıcak ve güçlüydü. Tuşluları ben çaldım. Hem EP hem de synth kayıtlarını evimde yaptık. Synth kayıtları için benim Microkorg’umu kullandık ve birkaç gün farklı ses ve melodiler denedik. İçimize sinene kadar... Bizi en çok zorlayan kısım bu oldu sanırım. Şarkının miksini daha önceki şarkılarımda olduğu gibi Arel yaptı. Son olarak mastering için Babajim İstanbul Stüdyoları’nda Güven Ersoysal’la çalıştık. Güven, mastering esnasında çok hafif TC electronic’in reverb’ünden ekledi şarkıya. Bunun da şarkının sıcaklığını arttırdı. ❏ Stüdyo alışkanlıkların var mı? Her kayıt sonrasında bol bol fotoğraf çektirmek ve çay içmek!

ARCHIVIST

Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc

Sıradan, ne kadar sıradan? “Güzel şeylerin ilgiye ihtiyacı olmaz” Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı filminin bu repliği, hüzünlü zamanlarımda karşıma çıkıyor hep. Yine de her izleyişimde daha yaşanacak ne çok şey var diye düşünmeden kendimi alamıyorum. İnsana yaşam enerjisi aşılayan, ilham ve umut veren çok güzel bir yol filmi. Hikaye öyle güçlü ve dokunaklı ki size sıradan insanların da görünenin ötesinde de çok farklı hikayeleri olabileceğini gösteriyor. Öyle ya herkesin bir hikayesi var. Teknoloji gelişiyor, hayat tekdüzeleşiyor. Ya hikayeler ve hayallerimiz olmasaydı, yaşanmışlıklar ve yaşananlar olmasaydı nasıl hissederdik? Müzik, bu hikayelerin neresinden yakalıyor bizi? Romanlar, anlatılar, öyküler, şarkılara sığmayan başka başka yaşamlar... Şarkılar da birer hikayeyi barındırmaz mı? Hikayesiyle beni yakalayan şarkıları hep sevmişimdir. Mehmet Erdem’in Herkes Aynı Hayatta'da bahsettiği gibi değil midir hayat: “Herkes aynı hayatta/ Kendini bir şey sanma/ Ne kadar çok bilirsen/ O kadar bela başa/ Sen bilirsin aslında/ Aklımdan geçenleri/ Zaman her şeyi çözer/ Şu beklemek olmasa” Joy Division… 2000’li yılların başında bir film sayesinde keşfettim onları. Grubun albümlerini bulabilmek için İstanbul’da dolaşmadığım müzik mağazası kalmamıştı. Sonradan öğrendim ki çok az albümleri vardı: hepi topu üç albüm. Nasıl oluyordu da bir müzik grubu üç albümle efsanelerin arasına katılıyor ve post-punk’ın öncülerinden sayılabiliyordu? Grubun solisti Ian Curtis’in hayat hikayesi ve şarkı sözü yazmadaki ustalığı grubu öne çıkaran etkenlerden biri olabilir. Bana göre asıl sebepse rock müziğine getirdikleri farklı yorum: Baterinin ve bas tonlarının minimal ritimlerle kullanılışı... Ian Curtis, sesini kullanışıyla hikayesini tınılara yansıtabiliyordu. Sesinin derinliklerinden yansıyan sözcükler, anlattığı hikayelerle atmosfere karışıyordu. Love Will Tear Us Apart ve Atmosphere şarkılarında açık ve net biçimde işitip hissedebiliyordunuz bu duygu yoğunluğunu. Albümlerinden biri, Closer da müzikle yazılan bir ağıt adeta. Ian Curtis’in trajik ölümünden sonra grup üyeleri, onun anısına ithafen New Order adıyla devam ettiler müzik hayatlarına. Anton Corbijn’in yönettiği 2007 yapımı Control, Ian Curtis’in hayat hikayesine odaklanan filmlerden biriydi. Bir insan olarak çektiği acıları ve şarkı yazma ve söylemedeki başarısını anlatıyordu film, trajik hayatının yanında. Müzik dünyası, sayısız başarılı ve başarısız hikayeleri içinde barındırıyordu. Bunu son yıllarda izlediğimiz müzik filmlerinde sıklıkla görebiliyoruz. Johnny Cash’in hayatını anlatan Joaquin Phoenix’in kusursuz performansıyla göz doldurduğu Walk the Line filmi gibi. Ya da kayıp şarkıcı ve müzisyen Sixto Rodriguez’in hayatından esinlenen, gerçek yaşanmışlıkla bezenmiş Bir Şarkının Peşinde belgesel filmi gibi. Bu yazı, bana hayat hikayeleri ile dokunan sanatçılardan bir seçki, hikayenin peşinden koşanlara ithafen. Patrick Rothfuss’un Bilge Adamın Korkusu romanında dediği gibi: “Kelimeler, onlara yaptırmak istediğimiz işleri her zaman beceremezler. O yüzden müzik vardır. Kelimelerin boşa çıktığı zamanlar için…” Hikayelerinizin müziksiz kalmaması ve bol müzikli günler dileğiyle. Not: Bu yazı yazılırken; dağılan Wild Beats grubunun şarkı sözü yazarlarından ve vokalistlerinden, multienstrümentalist Tom Fleming’in solo projesi One True Pairing’in ayni isimli yeni albümünü dinledim. Meraklısına...


30

RÖPORTAJ

KASIM 2019

H

uzurlu bir deniz yolculuğu, biraz yokuşlu on dakikalık bir yürüyüş, ardından tanışabiliyoruz Taner Öngür'le. Heybeliada'da güzel bir ev, gitarları, sağlam bir plak koleksiyonu… Keyfi yerinde gözüküyor. Ağustos'un sonunda çıkan Asrî Sada'yı konuştuk elbette ama yılların hikayeleri, günümüz müziğine dair söylenecekler... Uzun, dolu bir sohbet oldu. Röportajın tamamına web sitemizden ulaşabilirsiniz. ❏ Çok genç yaşlarda müziğe başlamışsınız. O dönemde sizin için müzik nasıldı? Müziğe başlamam 1961-62 civarı. Radyolarda güzel programlar vardı, yazlık sinemalarda da rock’n roll filmleri oynardı. Mahallede izleyip heveslenirdik. 11-12 yaşında çocuklar, evde Beatles dinleyip zıplardık. Volkanlar diye bir grup kurduk. Kontrbas çalıyordum, bas gitar daha gelmemişti Türkiye’ye. Küçücük bir çocuk, Beatles saçlar, kontrbası yatırıp çevirmeler, böyle bir başlangıç oldu. Türkü düzenlemeleri de başlamıştı o yıllarda. Hürriyet gazetesinin tertiplediği Altın Mikrofon yarışmasıyla potansiyel ortaya çıktı. Yarışmanın şartı bir Türk halk veya sanat müziği parçasını batı enstrümanlarıyla tekrar yorumlamaktı. Moğollar, Cem Karaca… O kuşak yarışmanın turnesiyle halkla tanışmış oldu. Bu esnada İngiltere bir cazibe merkezi olmuştu. Amacım da oraya gitmekti. 1968’de gittim. ❏ Moğollar hikayesi nasıl başladı? Uğur Dikman’ı gördüm İngiltere’de. “Türkiye’de tüm gruplar bir araya geldi, birlikte turne yapacağız” dedi. İstanbul’a döndük beraber. Moğollar’ın basçısı Hasan Sel

ayrılıyordu, ben girdim. O birlik kısa sürede dağıldı ama, afişte kimin ismi üstte yazacak kavgaları yüzünden… Genç, yeni meşhur olan insanlardık. Düşününce böyle tartışmaların çıkması olası geliyor. Yine de, Türkiye’de böyle bir şey denendi o dönem. Bahsettiğimiz birçok grup aslında arkadaştı. ❏ Buradan bakınca biraz acayip gözüküyor, bu gruplar rahatça üyelerini bile değiştiriyor... E her gün toplanıyorsun. Biri “Oğlum o grupta ne yapıyorsun, gel bizde çal” diye aklını çeliyor işte. Gençlik, çocukluk hatta. (Gülüyor.) Moğollar'la ilk turnemize başladık sonra. Bir sürü insanla tanıştık. Halk müziği araştırmaları yapanlar, notaları arşivleyenler… Müziğimiz şekillenmeye başladı. Turneden sonra kendimizi duyurduk. "Anadolu pop yapıyoruz" dedik. İsmi yumurtlayan da benim! O günkü sosyal ortam Anadolu pop gibi keşiflere önayak oluyordu. Dünya 1968’e doğru giderken özgürlük ve yaratıcılık son noktadaydı. Biz de etkilendik. ❏ Sürekli ‘türlere sığamayan grup, farklı türleri sentezleyen sanatçı’ gibi ifadeler görüyoruz. Sınıflandırmalar geçerli mi? Herkes kendine özgü bir şey yapıyor. Bunu kategorize etmek saçma ama gerekli de. Pop ismi beğenilmemeye başlayınca Anadolu rock dedik biz de. Son 3 yılda yaptığım albümlerde biz surf rock dedik diye herkes öyle diyor. Etkisi mutlaka var ama farklı türlerin de izleri var. ❏ Okuduğum bazı tatsız anılar da var. Mesela 1974’te Tank grubunuzla son dakika vazgeçilen bir albüm var. Hatta kayıtlarını yok etmişsiniz… Moğollar durduktan sonra ben, Aydın Çakış,

Kılıç Danışmen, Nuri Önal Tank grubunu oluşturduk. Anadolu pop’tan sıkılmıştım, daha progresif birkaç şarkı yaptık, Diskotür'ün başındaki Antuan Şoriz’e götürdük. "Harika bir şey yapmışsınız ama satmaz" dedi. Kötü niyetli değildi ama sinirlendik, bantımızı alıp çıktık. Unkapanı’nda yürürken bir ucundan tutup kaldırıma doğru attım... Başka kopyası yok. Olur öyle, Türkiye’de böyle çok şey yaşadı insanlar. ❏ O şarkıların bir kaydı, notaları yok mu? Tekrar hayata geçirmek istersiniz belki? Tam hatırlamıyorum ki ne yaptık! Parçalar o kadar önemli değil, grup güzeldi. Hüsran oldu. Ama 70'ler bir çok projenin denendiği bir dönemdi. Tank bunlardan biriydi sadece. ❏ 2018’de Moğollar 50'nci yıl konserinde Ezhel ve Hayko Cepkin de vardı. Genç isimleri takip ediyor musunuz? Ezhel’le birkaç konser daha yaptık. Kendi yolunda ilerliyor. Hayko ve Moğollar epey sahne yaptı, çok eğleniyoruz sahnede. Bu yaz da festivallerdeydik. İlgi oluyor gruba. En başından beri devam eden insanlarız, canlı müze gibiyiz. ❏ Sizin oluşturduğunuz gelenekleri sürdürenler de var. Altın Gün mesela... Altın Gün gibi gruplar Türk düğün repertuvarını saykodelik, biraz progresif rock formatında yapıyorlar. Dillere ciklet olmuş türküleri alıp, iyi bir altyapıyla çalıyorlar. İyiler ama içerik hiçbir şey ifade etmiyor. Anadolu pop ya da rock’ı yaşayan insanlar farklı bir tarza alışkın. Örneğin Cem Karaca’nın yaptığı, sözlerinde isyan, tarih gibi konuların olduğu müzik… Altın Gün’ün işin kültürüyle bir bağı

'Unkapanı iyi ki çöktü, çok şükür kurtulduk' Çağatay YILMAZ

Taner Öngür


31

RÖPORTAJ yok. Sadece dönemi tekrar yaşatan, o kültürden bir parsa toplamak amacıyla yapılmış işler. İcraları muhteşem ama içerik boş. Bir temel, bir araştırma yok. ❏ Farklı kanallardan besleniyor ama Gaye Su Akyol da var. O farklı. Arkasında bir birikim var. Bu ülkenin bütün sempatikliği, bütün manyaklığı, her şey var onun müziğinde. Türk sanat müziği merakı ve hakimiyeti de başka bir tat katıyor. Türk saykedelik müziğinin illa Anadolu kökenli olması da gerekmiyor. Bir de Türk Sanat Müziği temellerini saykedelik sound’larla birleştiren, sözleri de bir şey ifade eden güzel işler görüyoruz böylece. ❏ 43.75’le de beğenilen işler yapıyorsunuz. Grubun ismi esprili galiba? 2015’te Heybeliada’ya taşındım. Haluk’la (Önol) tanıştım. 43,75’i kurduk. Grup kurarken kullanılmamış isim bulmak çok zor! Bir gün alışveriş yaptım, tutar 43,75. Güzel tınlıyor, isim bu olsun dedik. Bir plak basmak istedik. Kendim yapmaya niyetlendim. Detayları öğrenmek için Tantana Records’tan Reha’yı (Öztunalı) aradım. “Abi gel beraber yapalım” dedi ve Elektrik Gramofon’la başladık. 1930-40’ların gerçekten kayıp parçalarını topladık. Bu insanlar İstanbul’da yaşamış ama haklarında hiçbir şey bilmiyoruz. Gökhan Akçura’nın kitaplarında rastladım, oparetler dönemi olmuş 40’lı yıllara doğru. O kültür ve müzik ilgimi çekti. Yeniden düzenlemeleriyle yaptık albümü. ❏ Hayli ilgi görmüş, baskı iki günde bitti diye okudum… (Gülüyor) Bu çok komik! 250 tane plak basmıştık, bütçemiz ona yetiyordu. Kısa sürede tükendi, sanki 250 bin plak satmışız gibi gururluyuz. Kapağı da güzeldi, bir plak ağacı, kuşlar… İlgi çekince 250 tane daha bastık, o da bitti. Şimdi yok piyasada. ❏ Geçen sayıda araştırmıştık, tüm dünyada müzisyenler evde müzik yapmaya yöneliyor. Yeni plak şirketleri de artıyor, Unkapanı’ndan çıkılıyor. Bu sürer mi sizce? Artarak sürecektir. Tüm dünyada müzik endüstrisi müzikle alakası olmayan insanların yönettiği bir şey haline geldi. Paradan başka hiç bir şeyi gözleri görmüyor. Türkiye’de durum daha da korkunç. Unkapanı iyi ki çöktü. Çok şükür kurtulduk oradan. ❏ Unkapanı’na kırgın gibisiniz... Türkiye’de telif konusu bir acayip, bir imza atıyorsun sonra seni arayan soran yok... 60’lardan beri müzik piyasasının içindeyim. Unkapanı’nda müziğe gerçekten kıymet veren bir Yonca Plak bir de Diskotür vardı. Geri kalanlar, kusura bakmasınlar, akbabalar. Moğollar’ın bazı şarkıları 1968-2000 adıyla Emre Grafson’dan albüm olarak çıktı. İki CD olacaktı, teke indirmiş. Parçaları kafasına göre seçmiş. Kapağa da kendi karar vermiş. Ödeme yapmamasından bahsetmiyorum bile... Bu nedenle tüm dünyada bağımsızlar çok önemli. Büyük şirketler istismara açık, Tantana ve Rainbow gibi daha insancıl şirketlerin olması da mutluluk verici. ❏ 2018’de Sayko Ana’yı yaptınız. Onun hikayesi nasıldı? Cumhuriyet’in ilk yıllarında halk müziği derleme çalışmaları yapılmış. Halk müziğini en doğru şekliyle analiz eden çalışmalar. Her türkünün hayatla olan alakasını anlattığı için

KASIM 2019

dikkat çekiyor. Sonraları derleme işi ‘biz türkü dostuyuz’ diye şovenist bir hale dönüştü. Türkü dediğimiz şey, sonuçta yaşananlarla halkın içinden çıkan bir şarkıdır ve arkasındaki hikayeyi, yaşananları bilmek gerekir. Sayko Ana’da komik sözlü türküler seçtik özellikle. Mavi Yıldız var mesela, sözleri de müziği de çok güzel. Kirtmenin kızı, Küpeli Horoz gibi daha progresif denemeler de var. Bahsettiğimiz Anadolu pop, Anadolu rock muhabbetine de bir gönderme. ❏ Bugün nasıl görüyorsunuz Anadolu rock’ı? Anadolu rock sadece sert gitarlar üzerine yırtınarak söylemekten ibaret değil. 90’lardan beri bu türü yapıyorum diyen herkes Cem Karaca’nın söyleyiş tarzına özeniyor. Haluk Levent, Kıraç gibi isimler. Lümpen bir Anadolu rock yapıyorlar, konuyu tam anlayamadıkları ortaya çıkıyor. Bizim Anadolu’ya bakışımız farklıydı. Köy seyirlik oyunları, mizah duygusu, yaşanan olaylar… Neyse, bu tartışma uzar. Derdimiz anlaşıldı mı bilmiyorum. ❏ Albüm kapağının hikayesi nasıldı? 2017’de Almanya’dan bir arkadaşım aradı. “Abi, Saz beats vol.3 diye bir albüm çıktı, kapağında sen varsın” dedi. Öyle bir seri yapmış Holger Lund diye biri. Moğollar konserlerinde çekilmiş bir fotoğrafı kapak yapmışlar. Türk saykedelik merakı ama bilinçsizce, alakasız parçaları bir araya koymuş, kapağında da ben. Telifi boşvermek zorunda kaldık ama içimde ukteydi. Sayko Ana’nın kapağında başta, çocuklarına emirler yağdıran şişman bir kadın düşünmüştük. ‘Sayko’ biraz, çocuklarını birbirlerine düşürüyor, cinayetler işletiyor... Sevecen de bir yandan. Anadolu yani! Sonra aklıma bu geldi. Fotoğrafı ben de kullanıp Holger'e kapak olsun diyecektim. Berlin’de Moğollarla imza gününde karşılaştık. Baktım sempatik birisi. İlham verdik dedik, geçtik. ❏ Son albümünüz, Asrî Sada hikayelerle dolu. Nasıl başladı? Cihangir Vampiri’yle başladık. 60’larda Cihangir’de dolaşan, Seyhan Karabay ve Cahit Berkay’ın da tanıdığı gerçek bir adam. ❏ Nasıl yani? Gerçekten vampir değil tabii. Geceleri kızlara musallat oluyormuş. Boyunlarından öpmeye çalışırken yakalanmış. Vampir diye dört kere yakalayıp serbest bırakmış polis. Bir Günaydın gazetesi gördüm, “Cihangir vampiri tekrar yakalandı” yazmışlar. Şarkıda çığırtkan gibi haberi okuduk, sonunda yakalanma sahnesi… Hoş bir şey çıktı. Sonra bu çizgi üzerinden devam edelim dedim. Gökhan Akçura böyle hikayeler buldu. Bir de eski parçalar gönderdi. Oradan Asri Asri Kızlar’ı yazdık. Albümün adı o parçadan çıktı. Hepsi birbirini tetikledi yani. ❏ Albümde bir de gazete var. Basit bir şey bekliyordum, ciddi ciddi gazete yapılmış. Hikayeler bir de gazete formatında olsun istedim. Gökhan Akçura hikayeleri topladı, Reha mizanpajı yaptı, bulmacasından kuponuna, reklamına kadar o yılların tadında gerçekten gazete oldu. Çok beğenildi, hiç yapılmamış çünkü. Her albümde değişik bir şey yapar olduk. Bu beklentiyi de arttırıyor. Bir dahaki sefer de normal bir şey mi yapsak acaba? ❏ Sırada yeni albümler var diyebilir miyiz? Sürekli yeni bir şeyler düşünüyoruz işte. Yazlar hareketli geçiyor, kış aylarını üretime ayırıyorum daha çok. Fikirler var, yaza doğru belirginleşir.

Geçen aylarda çıkan Asrî Sada albümü, Taner Öngür'ün tavrının tamamına sirayet eden mizahi bir bakışı taşıyor. Albümde kendisiyle sohbetimizde en ciddi anlarda bile hissettiiğim ti'ye alma hali oldukça belirgin. 2 Kasım'da 70.yaşını kutladığımız Taner Abi'ye, mutlu ve bol üretimli yıllar diliyoruz.


32

TEKNOLOJİ

KASIM 2019

EN İYİ IPHONE PİYASADA! 1

8 Ekim 2019'da biri olarak ilk kez, bu yıl çıkan Türkiye’de satışa iPhone11 Pro serisi telefon çıkan iPhone11 serisi çok büyük yeniliklerle geldi. Timur AKKURT telefonlar özellikle video ve Ürettikleri en iyi telefonla timurakkurt fotoğrafa meraklı olanlar tüketicilerin karşısına çıktı. için dikkat çekici özelliklerle Gerçekten yeni özellikler karşımızda. Size yeni iPhone11 ile neler ile inanılmaz keyifli fotoğraf ve videolar yapabilirsiniz onlardan bahsedeceğim. çekebiliyorsunuz. Gerçek görüntü sabitleme ve düşük ışık konusunda epey geliştirilmiş Detaylara geçmeden önce fiyatlarının şimdiye yapay zeka destekli fotoğraf çekimleri etkileyici kadar en rekabetçi rakamlar ile belirlendiğini sonuçlar veriyor. Zoom yaparken kameralar söyleyebilirim. Tabii ki eski günlerde olduğu gibi arası geçiş minimum hissedilir seviyeye gelmiş alınması kolay rakamlar değil. Bunun sebebi aşırı durumda, hatta ben bir kaç güncelleme ile vergilendirmeyle neredeyse telefonun fiyatı kadar daha da iyi hale geleceğini düşünüyorum. vergi ödememiz. Bu sadece Apple ürünlerinde Bu arada şu anda piyasada tartışmasız en değil, Samsung’da, Huawei’de, Oppo’da da iyi video çekebilen cihaz iPhone11 Pro. Bu böyle. Tüm şirketler Türkiye satışlarında epey konuda mesleğimiz gereği neredeyse piyasadaki zorlanıyor. En çok zorlanan tabii ki tüketiciler tüm ürünleri kullandığım için çok rahat olarak bizleriz. Dünyada da küçülmekte olan bunu söyleyebiliyorum. Stabilite Apple’ın mobil cihaz sektörü Türkiye’de ekstra daralmış tüm ürünlerinde benimsediği bir standart. durumda. Hal böyle olunca fiyat-performans hat Bilgisayar, saat, tablet her ne üretiliyorsa safhada önemli. Üstelik son gelen bilgiler ikinci yüksek sürdürülebilir verimlilik esas aldıkları el telefon piyasasının da epey hareketlendiğini özellikleri. İPhone kullananların bir diğer göstermekte. Tıpkı araba gibi alırken de satarken avantajı uygulama zenginliği. Yine özellikle de zarar etmeyeceğimiz telefonları almak video, fotoğraf meraklıları için o kadar güzel istiyoruz. Bunun yanında telefon yenileme uygulamalar var ki! İnsan durup dururken sıklığımız da azalmış durumda. Ülkemizin içinde videographer, fotoğrafçı olmak istiyor. Highbulunduğu ekonomik daralma önceliklerimizi Key modu sizi bulunduğunuz ortamdan de değiştirmemize sebep olmakta. Bu bilgiler soyutlayarak bambaşka görünmenizi sağlıyor. aklımızın bir köşesinde dursun. Apple'ın Eylül başında yaptığı yeni ürün Bu özellikle android cihazlarda da vardı lansmanında tanıttığı iPhone 11 serisiyle uzun ancak performans olarak en iyi sonuçları zamandır kendisinden beklenen özellikleri iPhone 11 Pro’da gördüm diyebilirim. Gece eklediğini gördük. Ürünü kullanmaya modu ve normal çekimlerde, özellikle video başladığımda ise bu özelliklerin gerçekten teorik çekimlerinde gerçek görüntü sabitleme değil uygulamada da hayata geçmiş olduğunu kalitesi inanılmaz. Kamera video kayıtta gördüğümü söyleyebilirim. Gece modu, geniş koşturduğunuzda bu özelliğin faydasını net bir açı 4K 60 kare ön ve arka kamera video çekimi şekilde görebiliyorsunuz. Kalabalık ortamlarda ve en çok şikayet alan pil ömrü performansının video çektiğinizde kameranın karşısında iyi olması dikkat çeken özellikler. Daha önce konuşan kişinin sesini duymak bir hayli zordur. Samsung ve Huawei gece modu fotoğraf iPhone 11 Pro’da kalabalık içinde konuşan bir konusunda başarılı işler çıkarttı ancak video kişiyi yakınlaştırdığınızda ses saniyeler içinde konusunda iPhone ile yarışamamışlardı. işleniyor ve çevre sesler silinerek konuşan Şimdi iPhone11, gece modu ve yüksek video kişinin söyledikleri net anlaşılır hale geliyor. Pek kalitesi ile rakiplerinin daha da önüne geçmiş çoğumuz bu özelliği epey kullanacak ve sevecek. durumda. Her ne kadar dünyada sektör Yeni iPhone performansı için söylenecek zorlanıyor olsa da güçlü cihazlar üretmeye, daha çok şey var ancak yerimiz belli. Bu sebeple tüketicileri etkilemeye devam ediyorlar. hazırlayacağım videolar ile bu özellikleri yeri 2019’u Apple iyi kapatacak diyebiliriz. geldikçe sizlere kendi YouTube Huawei’nin Mate30 serisi ürünlerinde Google kanalımdan paylaşıyor hizmetlerini kullanamıyor olması markanın en olacağım. Merak ediyorsanız büyük amiral gemisi satışlarını epey olumsuz kanalıma beklerim. YouTube’a etkilemiş durumda. Kendi iç piyasasında Timur Akkurt yazmanız sıkıntı yaşamasa da uluslararası piyasalarda kanalıma gelmek için yeterli. ciddi darbe yediğini söyleyebiliriz. Samsung’un Önümüzde ki ay gündemde yüzü amiral gemileriyle pek gülmese de A özel bir durum olmazsa serisi ile yakaladığı büyük çıkış karlılık ve 2019’da teknoloji ve bilim pazar payı anlamında pozisyonunu korumasını alanında neler olmuş, 2020’de sağladı. Katlanabilir telefonlarını tarih vererek neler bizi bekliyor onları duyurmasına rağmen bir türlü piyasaya yazmayı planlıyorum. çıkartamaması, Note 10 serisinin çelik kasa 1. yaşımızı, Ece Ulusum’u reklamlarıyla duyurulup sonrasında alüminyum ve ekibini bu şahane dijital alaşıma dönüştürülmesi global anlamda dergiyi yayınladıkları, markayı sıkıntıya soktu diyebiliriz. 2020 tüm Türkiye şartlarında başarıyla markalar için çok zorlu geçecek. Apple yeni seri sürdürdükleri için tekrar ürünleriyle yeni döneme iyi başladı. kutluyorum. Nice birlikte Uzun yıllardır Apple ürünlerini kullanan güzel yaşlara BOS!

Tekno Safari


33

LİSTE

KASIM 2019

Bu dizilere kulak verin

M

üzik kendi başına etkili olduğu kadar, hemen her anın tamamlayıcısı da aynı zamanda. Hepimizin belli anlarla hatırladığı şarkılar hatta albümler var, belki playlist’ler de. Kulaklıkla etrafa bakarken kafamızdan klip çekmişliğimiz bile vardır. İzlediklerimiz de buna dahil, dizi ve film soundtrackleri ekranda yansıtılanları tamamlamakla kalmıyor, bazen önüne bile geçebiliyor. Özel olarak bestelenen şarkılar da, sahne için cover’lananlar da senaryoyla birleştiğinde bir parçası haline geliyor. Hikayesi kadar soundtrack’iyle hatırlanan dizi ve filmler var. Bir sürü de var, hepsini sıralamaya kalksak sayfalara sığamayacak dizilerden on tanesini, herhangi bir sıralama olmadan, sizin için derledik.

LUKE CAGE

Marvel’ın öldürülemeyen kahramanının maceralarının anlatıldığı dizi, caz kulübünün çevresinde gelişen hikayesiyle müzik dünyasına da göbekten bağlı. Marvel’ın soundtrack’leri son yıllarda giderek göz dolduruyor, Avengers Endgame’de de filmin başındaki Traffic’in Dear Mr. Fantasy’sinden senfonik bestelerine bizi koltuğa çivileyen şarkılar vardı örneğin. Ancak Luke Cage’de olay sadece soundtrack de değil, bölümlerde bazen klip izliyormuş gibi hissettirecek kadar müzik öne çıkarılıyor. Olaylar arasında özellikle caz müzik üzerine bol bol konuşma da görüyorsunuz. Hatta dizide soul ve Brooklyn hip-hop da duyuyorsunuz. Adrian Younge ve Ali Shaheed-Muhammad’in dizi için bestelediği soundtrack’lerle birleşince, müzik dizinin en güçlü taraflarından oluyor.

EMPIRE

Fox’un hip-hop dünyasındaki bir plak şirketi ve ailesini merkez alan soap opera formatındaki dizisi Empire, kısa sürede çok sevilenlerden. Soundtrack’inde de Timbaland’in de küratör imzası var. Hip-hop’ın önde gelenlerinden Jay-Z, Prince, Mary J Blige, Drake, Wiz Khalifa gibi isimlerin şarkıları kullanılıyor.

DARK

Baran bo Odar ve Jantje Friese imzalı dizide, kaybolan bir çocuğun dört ailenin üç nesline etki eden hikayesi anlatılıyor. Soundtrack’lerinde ise genellikle tekno müzik duyuyoruz ama pop ve klasik parçalara da yer veriliyor. Parçaların ortak özellikleriyse, kullanılan enstrümantal parçaların sahneyle birlikte bizi zamanın bilinmezliğinde bir yolculuğa çıkarması. Geçen aylarda iki soundtrack albümü Lakeshore Records ve Invada Records imzasıyla yayınlandı.

WESTWORLD

Dizi şarkıları hikayenin bir parçası haline getirmenin en başarılı örneklerinden olarak gösteriliyor. Ramin Djawadi’nin dehasına şahit olduğumuz soundtrackinde, özellikle de klasikleşen rock ve pop parçalarının piyanoyla tekrar yorumlanması beğeni topluyor. Liste C.R.E.A.M’den Seven Nation Army’e, House of the Rising Sun’a kadar uzanıyor. Çok daha fazlası da var, kullanıldıkları sahneler hakkında fazla şey anlatıp tadını kaçırmak istemeyiz. İzlemediyseniz, kaçırmayın.

SONS OF ANARCHY

Kimisi için ‘motosikletli deliyürek’ kimisi için efsane bir diziydi! Herkesin hemfikir olduğu konu, soundtrack’lerinin unutulmaz oluşu. Hell’s Angels benzeri bir motosiklet kulubü üyelerinin ve ailelerinin yaşantılarının anlatıldığı dizide, bar sahnelerinde kullanılan şarkılarda bile sıkı rock sound’ları duymak mümkün. Dizinin soundtrack’i için oluşturulan The Forest Rangers grubu, konuk olan The White Buffalo, Alison Mosshart gibi vokallerle birlikte harika cover’lara ve bestelere imza attı. İzleyici de çok sevmiş olacak ki, dizinin bitmesinin ardından geçen yıllara rağmen grubun Eylül itibarıyla Spotify’da aylık dinleyici sayısı 480 bin’den fazla.

FARGO

Cohen Kardeşler'in 1996 yapımı klasikleşen aynı isimli filminin uyarlaması olan dizi absürt mizah, unutulmaz karakterler ve ortabatı aksanıyla dolu. Bir de, 70’li yılların rock şarkılarıyla. 1979 yılında kar beyazına bürünmüş Minnesota ve Dakota bölgelerinde geçen hikayenin soundtrack’inde John Russo imzalı bestelerin yanı sıra Bobbie Gentry, Devo ve Three Dog Night gibi isimler de var.

BREAKING BAD

AMC’nin para kazanmak için kimya uzmanlığını farklı alanlara taşıyan bir kimya öğretmeninin hikayesinin anlatıldığı, unutulmazlar arasına giren dizisi Breaking Bad… Dizinin soundtrack’inde western müziklerinden latin hip-hop’una farklı türlerden parçalar da var.

MAD MEN

1960’lar ABD’sinde bir reklam ajansı ve çevrelerinde değişen dünyanın anlatıldığı dizi, döneme ve olaylara gerçekçi bir perspektiften bakmasıyla da ünlendi. Soundtrack’i ise Sinatra’dan Hendrix’e geniş bir yelpazeye sahip.

THE SOPRANOS

The Sopranos, dramatik sahnelerle ilk başta alakasız görünen pop şarkılarını buluşturmak konusunda öncü dizilerdendi. Dizinin yaratıcısı David Chase’in meşhur dokunuşlarıyla soundtrack’I de Vivaldi’den Xzibit’e kadar uzandı. Karakterlerin anti-klişeliği şarkı seçimlerine de yansıdı, Tony Soprano The ChiLites seven İtalyan bir gangsterdi. Dizinin intro şarkısı Woke Up This Morning hafızalara zaten kazındı ama dizide son sezonunun açılışında duyduğumuz Material ve William Burrough düeti Seven Souls gibi anlar da var. Keza dizinin son anlarında çalan Don’t Stop Believing’i de unutmak mümkün değil.

RICK AND MORTY

Alkolik dahi Rick ve torunu Morty’nin bilim kurgu maceralarını anlatan dizi, derin hikayeler anlattığını da ispatlamasıyla iyice büyük bir hayran kitlesi edindi. Bu ‘mizah içinde duygusallık’ hali soundtrack’te de görülüyor, Get Schwifty gibi tamamen ‘goygoy’ şarkıların yanı sıra karanlık anlarda çalınan Blonde Redhead’den For the Damaged Coda gibi parçalar da var. 2018’de yayınlanan albümde Blonde Redhead’e yer verilmemiş, dip not olarak ekleyelim.


34

FOTOROMAN

2500 KİŞİNİN KAYIŞ KOPTU!

KASIM 2019

Başlığı grubun Havadar şarkısından esinle yazdık keza Büyük Ev Abluka'da 19 Ekim'de çılgın sahnesiyle seyircinin kayışını adeta kopardı. Sahnede bu kadar eğlenen bir grup olunca enerji de seyircinin iliklerine kadar işledi. BEA'nın bir konser DVD'si çıksa da koleksiyonlasak... Volkswagen Arena'da gerçekleşen konseri 2 bin 500 kişi seyretti. Grup Fırtınayt albümü ağırlıklı repertuvarına Ezhel'le yaptıkları parçayı da eklemişti. Ayrıca gecenin bir diğer sürprizi Korhan Futacı oldu... Konserde Bartu 'çıldırmıycam' dese de çıldırdı. İşte konserden renkli kareler.


MAHŞERİN DÖRT YAYLISI İSTANBUL'DAYDI

FOTOROMAN

Finlandiyalı grup Apocalyptica, devam eden Plays Metallica By Four Cellos turnesi kapsamında 26 Ekim'de Volkswagen Arena'daydı. Grup, albümün 20'nci yılı şerefine bu albümü tekrar yayınlarken, daha önce hiç yayınlamadıkları Battery, Nothing Else Matters ve Seek & Destroy'un da re-master edilmiş enstrümental versiyonlarını bonus olarak kaydettiler. Konserde de çaldılar! Sahnede kendilerini kaptıran, göz kalemli efsane grubun konserini İpek Yılmaz'ın özel karelerinden görün.

35

KASIM 2019


36

FOTOROMAN

AYAKLARI YERDEN KESEN KONSER

KASIM 2019

Geçen ay Salon'da çoksesli ve renkli bir konser vardı. Sahnede bir an olsun durmayan Idris Ackamoor ve grubu The Pyramids... 10 Ekim'de gerçekleşen konserde Ackamoor vokal yeteneklerinin yanı sıra multienstrümantalist yetenekleriyle izleyicinin ayaklarını yerden kesti. Böyle konserleri çok seviyoruz. 70'lerin ruhunu günümüze taşıyan Ackamoor'un konser fotoğraflarını Onur Dogman çekti. Fotoğraflara baktıkça müziği duyar gibi oluyorsunuz.


FOTOROMAN

37

KASIM 2019


38

KAPAK

KASIM 2019

ALGORİTMA KAPANINDAN KAÇIŞ YOLU

Ece ULUSUM

BAĞIMSIZ RADYOLAR

E

n son ne zaman yeni bir müzisyen keşfettiniz? Bir başka soru daha, playlist'inizdekiler dışında müzik türleri arasında yolculuk yaptınız? Dijital müzik platformlarda her hafta kullanıcısına özel keşif listesi sunuyor, yeni çıkanlar bölümünde gıcır gıcır albüm ve tekliler yayınlanıyor. Pespembe bir dünya... Müzik bir tıkla avucumuzda! Bu playlist'ler arası düzende dinlediğiniz tüm şarkılar birbirine benziyor, müzisyenler sizin playlist'inize girebilmek için benzer sound'larda şarkılar yapmaya başlıyor. Mehmet Tez köşesinde “Spotify’da odaklanmamız gereken en önemli veri dinlenme oranları değil playlist’lere eklenme oranlarıdır. Spotify’da en fazla albümler değil listeler dinleniyor. Bunlar ya editörlerce hazırlanıyor ya algoritmalar tarafından öneriliyor... Bu listelere girebilmek için ister istemez bu listelere uygun nitelikte şarkılar hazırlandığı yolunda haberler var" diyor. Müzik keşfetmek belki eskisine oranla daha az zahmetli, Almanya'dan gelen akrabaya plak siparişi etmeyeceksiniz ama müzik yayınlarını okuyacak, doğru sosyal medya hesaplarını inceleyecek ve biraz da eski usul internet sörfü yapacaksınız. Yani zaman harcayacaksınız, günümüzün en kıymetlisi... Kendini algoritmalar ve stream liste küratörleri tarafından örülmüş dört duvar arasında hisseden dinleyiciler kendine bir çıkış yolu buldu; radyolar. Daha da doğrusu bağımsız radyolar!

KİMSEYE ULAŞMAYAN 4 MİLYON ŞARKI

Şubat kapak konumuzda ele aldığımız

playlist bağımlılığı günbegün artıyor. Düşünün her gün oluşturulan ya da edit’lenen liste sayısı ise 5 milyon. Spotify arşivinde 2016 itibarıyla bir kez bile dinlenmemiş şarkı sayısı tam 4 milyon! Bu da başka bir endüstriyi besliyor; stream yayıncılığı. Her dijital platformda doğru şekilde yer alma, algoritmaların keşfet bölümüne düşmesini sağlayan yayıncılardan söz ediyorum. Para ve ilanların döndüğü bir ortamda özellikle bağımsız müzisyenleri bulup dinlemek o kadar kolay değil. Hal öyle olunca keşfetmek deyişinin anlamı kayboluyor. Keşfetme yanılsaması hakkında şu an Google’da üst düzey yönetici olan Jason Titus, Shazam’ın bir numaralı ismi olduğu zamanlar; şarkıların patlamasını aylar önce ön gördüklerini söylemişti.

DİNLEYİCİ ALIŞKANLIKLARI

2018 Uluslararası Fonografi Endüstrisi Federasyonu'nun yayınladığı rapora göre haftada ortalama 17.8 saat, günde 2.5 saat müzik dinliyoruz. Yani aslında stream yükseliyor, stream patladı haberleri sadece belli bir kitleyi kapsıyor. Ancak çoğunluk karasal yayın yapan radyolarda bulduğuyla yetiniyor. Rapordaki şu veri şaşırtıcı müziği radyodan dinliyorum diyenlerin oranı yüzde

27milyon

Türkiye'de bir günde yaklaşık 27 milyon kişi radyo dinliyor.

86... Gelelim bizim yörelere. Nielsen'in bu yıl yayınlanan raporuna göre Türkiye'de geçen Aralık ayı verileri baz alınarak bir günde yaklaşık 27 milyon kişi radyo dinlerken, bir hafta için dinleyici sayısı 37 milyona ulaşıyor. Yani 10 kişiden 6'sı radyo dinliyor. Dinleme süresi de az değil. Günde ortalama radyo dinleme süresi ise 3 saat 10 dakika. İşin içine trafikte geçirilen süre girince bu sayı daha da uzar. Fakat sadece trafikte dinleniyor denilemez. Örneğin son zamanlarda spor yapanların playlist'lerden sıkılıp radyoya ve sesli kitaplara yöneldiğini de duyuyoruz. Üstelik Y kuşağı radyoya sarmış durumda. Ancak radyoyu bilgi ve haber alma amacıyla kullanmıyorlar. 2015'te yayımlanan Y Kuşağının Radyo Dinleme Doyumları Üzerine Bir Araştırma'sında yer alan kapsamlı ankete göre dijital yerlisi olarak anılan kuşak, radyoyu müzik kaynağı ve eğlence amaçlı dinlediğini söylüyor. Kısacası genç jenarasyon da radyoyu seviyor, Z kuşağı alışkanlıklarına dair henüz bir makale yayınlanmamış ancak YouTube ve podcast'lerle yeni nesil radyo yayıncılığına yön verecekleri kesin.

BAĞIMSIZ RADYO

Bizim bağımsız radyoculuğa vurgu yapmamızın sebebi, popüler radyo istasyonlarının ana akım müzikleri çalması, stream'deki en çok dinlenenlerden yola çıkarak playlist hazırlaması ya da plak şirketi PR'ları dışında kaynak oluşturmaması yatıyor. Keza iHeartMedia Amerika’da en çok FM sahibi şirket. Shazam verileriyle çalışıyorlar. Hangi şarkının hit olacağını biliyorlar ve patlayacak


KAPAK

39

KASIM 2019

KEŞFETMEK İÇİN KULAK VERİN RADIO 80K

şarkılar da radyolara dağıtıyorlar. Çalıştıkları şirket HitPredictor, 2013’te hit olacak 50 şarkıdan 48’ini tahmin etmişti. Müzik yazarı Zülal Kalkandelen "Günümüzde radyo programcısının işlevi, zaten herkesin elindeki telefonla bile anında ulaşabildiği popüler şarkıları çalmak değil, gerçekten araştırıp kimsenin bilmediği iyi sesleri duyurmak olmalı" diyor. Müzik yayıncılığının önemli özelliklerinden biri bu, dinleyicisine yeni isimleri servis etmek.

DİJİTAL PLATFORMLAR

Sonraki sayfada uzun uzun okuyacağınız röportajında Radyo Eksen'in yayın yönetmeni Gülşah Güray, stream evrenini radyoculuktan ayıran en önemli şeyden bahsediyor, "Radyonun algoritmayla farkı, bir duygusunun olması. Bu dönemde en önemli şey bence içerik. Radyodaki içeriği insan yapıyor, bir duygusu var, paylaşılacak bir mesele var. Bir konsere gitmiş, müzisyenleri canlı dinlemiş, bir hikaye anlatabilecek insanlar radyoda yayıncı..." Öte yandan yurt dışındaki araştırmaların gösterdiği bir diğer önemli farksa programın ve playlist'in öngörülemezliğinin kesinlikle daha tatmin edici olması. Kimisi bu bilinmezliği interaktifleştirebiliyor. Örneğin bazı bağımsız radyolarda programcılar dinleyicilerinden birer parça eklemesini istiyor. Kimisi 1982 yapımı deneyse Japon elektronik parçası kimisi disko parçası ekliyor. Bu programcıyı ve dinleyiciyi etkileşime sokan önemli bir şey. Bağımsız internet radyoları çoğalır ve etkisini arttırırken, dijital müzik platformları ücretli abonelerini kaybetmeye başlıyor. Hiçbir platform ayda ne kadar abone üyeliğini iptal ettirdiğini (sorsak da) söylemiyor ancak podcast ve radyo yayınları yapma çabaları çare aradıklarını gösteriyor. Eğer müzik keşfetmenin, kendinize özel listeler hazırlamanın peşindeyseniz kestirme bir yol var. Sizin için içerikleri iyi olan bağımsız radyoları listeledik. Önce radyoları sonra da yayınladıkları şarkıları keşfedin. Eğer işleri büyütmek isterseniz, bağımsız online radyoları ülkelerine göre listeleyen undergroundradiodirectory.com sitesini sık kullanılanlarınıza ekleyin.

%64

Geçen yıl Deezer, İngiltere’de bin kişiye müzik seçimlerini ve dinleme alışkanlıklarını sordu. Yüzde 60 aynı şarkıları tekrar tekrar dinlediklerini, yüzde 25 yeni şarkılar dinlemeyi denemediğini söyledi. Sonuçlara göre yeni müzik keşfetmenin zirve yaşı 24. Bu kişilerin yüzde 75’i haftada en az 10 yeni parça dinlediklerini, yüzde 64’ü ise her ay 5 yeni sanatçı bulduklarını söyledi.

Münih menşeili Radio 80K kurucularının öncelikli amacı yerel müziksever bir topluluk yaratabilmekti. Özel ve yaratıcı içerikleri sayesinde dünya çapında üne sahip olan bağımsız radyo kanalı tutunca, 16 saatlik canlı yayınlarıyla şov yaptı. Radio 80K, Spotify gibi uygulamaların yöntemlerini sığ bulduğunu sık sık söylüyor. Dilediğiniz takdirde programları web sitelerinde bulabiliyorsunuz. Bizim favori programımız Funkhaton.

NTS “Don’t assume” sloganıyla 2011'de yola çıkan bağımsız radyo NTS Londra'da kuruldu. Kısa sürede büyüdü ve birçok ödüle layık görüldü. Programcılar arasında birçok müzisyen de var. Her tür müziğe ve sohbete açıklar. Küçücük bir stüdyodan kocaman bir müzik arşivine açılan kapı...

SKYLAB Sitelerinde şöyle yazıyor: “Dünyanın her yerinden dinleyicileri, sanatçıları, yapımcıları ve destekçileri kucaklamaktan gurur duyuyoruz.” SKYLAB Avustralya’nın Melbourne kentinden yayın yapıyor. Ancak İngiltere’den de programcıları var. Belirli saatlerde yayın yapan ve yayınları web sitesine yükleyen radyo ekibi, duyuruları için sosyal medya araçlarını kullanıyor. Yayında çalacakları parçaları liste olarak saati saatine duyuruyorlar. SKYLAB ekibi; şehrin içine ve yurt dışına yayılan eklektik müziği, sanatsal gücü ve kültürel kapsayıcılığı önemli buluyor.

LYL Müzik etrafında, kendi deyişleriyle aktivistleri, uzmanları, meraklıları, garipleri ve amatörleri bir araya getirmeyi amaçlayan bağımsız bir radyo LYL. 2015’te Lyon’da faaliyete geçen radyonun Paris’te bir stüdyo açtı. İki şehirde de yayın yapan istasyonun web sitesinden 7/24 yayın akışı var. Radyo programları salıdan cumaya öğlen 12’den gece 12’ye kadar yayınlanıyor.

RADIO MARGATE İngiltere’deki bir kentten yayın yapan bağımsız platform Radio Margate, derleme müzik anlayışıyla yayınlarını internet sitesi üzerinden sürdürüyor. Radyo afrobeat arşivcilerinden alt-jazz koleksiyoncularına kadar pek çok deneysel orkestraya ev sahipliği yapıyor. İlginç ve ana akım olmayan müzisyenleri ortaya çıkarmak ve olabildiğince herkese seslerini duyurmak istiyorlar. Ayrıca stüdyoları kafe içinde yer alıyor. Kuzey Denizi’ne nazır mekandan şovları izleyebiliyor olmak ise müthiş bir deneyim.

DDR Dublin Digital Radio listemizdeki yer alan en gelişmiş bağımsız radyolardan. İsim ve logolarındaki dijital vurgusu, yayınlarına da yansıyor. Hafta sonu tüm gün yayın yapan DDR, hafta içi sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar günlere göre farklı zaman aralıklarında yayın yapıyor. Ayrıca DDR bu yıl Mixcloud Online Radio Ödülleri’nde, Avrupa’daki en iyi internet radyosu ödülüne layık görüldü. THE LOT RADIO The Lot Radio, haftanın her günü müzikseverlerle buluşuyor. New York’ta boş bir arazide, nakliye konteynerindan yayın yapıyorlar. Yayınları izlemek de mümkün. Fildişi Sahili’nde bir şehir olan Abidjan’daki stüdyolardan da yayın yapıyorlar. New York'un sunduğu en iyi ve en çeşitli müzikleri yayınladıklarını ifade eden The Lot Radio yayınlarını, öncesinde Instagram sayfalarından duyuruyor. Hafta içi 08.0000.00 arasında ve hafta sonu 10.00-00.00 arasında dinleyebilirsiniz.


40

RÖPORTAJ

KASIM 2019

Çağatay YILMAZ

Y

'Radyonun farkı bir duygusunun olması'

ayıncılık her anlamda günbegün küçülürken, yıllardır ayakta duran mecralara gıptayla bakıyoruz, özeniyoruz. Tanışınca anlaşılıyor ki, Radyo Eksen'in bu mecralardan biri olmasında Gülşah Güray'ın etkisi büyük. Bazen dikkatini dağıtacak kadar hızlı düşünen, konuşurken bir yandan bir sonraki günün programındaki playlist'i kurgulayan biri. Yıllardır Eksen'de, radyonun hem yayın yönetmenliğini hem de sabah programlarını yapıyor. 20'nci yılını kutlamaya hazırlanan Radyo Eksen'i, Radyo Eksen Partilerini, bağımsız radyoları ve müzik dinlemeye dair yenilikleri Gülşah Güray ile konuştuk. Sohbetimizi BOS'un YouTube kanalındna izleyebilirsiniz. Bu yazıyı okurken bir radyo programının da size eşlik etmesine izin verin. ❏ Hafta içi her gün sabah 7-10 programdasınız, yoğunsunuz. Radyoda işler nasıl gidiyor? Şahane gidiyor. 2020’de 20'nci yılını kutlayacak Radyo Eksen. Onun için hazırlanıyoruz, bir de gündelik işlerle yoğun geçiyor. Hem sabah programı yapıyorum hem de Radyo Eksen’in yayın yönetmenliğini yapıyorum. Yoğun bir tempo ama çok keyifli. Arada bir söylensem de hiçbir zaman şikayet etmiyorum. Her şey yolunda. ❏ Ekip arkadaşlarınız da özgün insanlar. Radyonun bünyesine yayıncıları nasıl katıyorsunuz, bir seçim süreci var mı? Herhangi bir kişi “Ben Radyo Eksen yayıncısı olmak istiyorum” diyebilir mi? Evet, herkesin kendine ait bir dünyası, bir karakteri var. Radyo Eksen, tüm bunların toplamıyla bütün oluyor. Bizim için önemli olan gelen programcının o bütüne ayak uydurabilmesi. Bir de gerçekten söyleyecek bir sözü olması gerekiyor. Piyasa içerisinde belli bir yere gelmiş olması bizim için önemli ama herhangi bir yere gelmiş olmasa da bize bir şey katacağına inandığımız kişileri radyonun bünyesine alıyoruz. ❏ Radyo Eksen’in bir yayıncı arayışı var mı? Program yapmak mı istiyorsun? (Gülüyor.) ❏ Sizinle konuşacağımı öğrenen hemen herkes sordu bunu! Yeni dönemde birkaç tane programcıyla görüşüyoruz, onun dışında aramıyoruz

, Gülsah Güray

açıkçası. Gönül ister ki her saate bir programcı koyalım, daha da zenginleşsin ama olmuyor maalesef. Bize çok geliyor böyle istekler. Bazıları kırılıyor ama yapacak bir şey yok. ❏ Bir de partileriniz var. Uzun süredir devam ediyor. Nasıl ortaya çıktı? Bu kadar ilgi bekliyor muydunuz, bu kadar uzun soluklu bir iş olur diyor muydunuz? İlk kimden çıktı hatırlamıyorum. Bizim ekipten olduğunu zannetmiyorum, kendimizi etrafta göstermeyi seven insanlar değildik. Hatta adımızı bile söylemiyorduk başlarda. Radyo Eksen partilerini yaptıktan sonra, dinleyiciyle buluşabildiğimiz bir ortam çok hoşumuza gitti. Çünkü yayında ne oluyor bilmiyorduk. Şöyle bir şey düşünün, stüdyodasın senden başka kimse yok. Bizim stüdyoda bir tek yayıncı ya da konuğu oluyor. İnsanlar nasıl tepki veriyor, sosyal medyanın bu kadar kullanılmadığı dönemde fikrimiz yoktu. O yüzden bu Radyo Eksen partileriyle birlikte gördük ki insanlar bizimle birlikle eğlenmeyi gerçekten seviyorlar. Bu bizim için çok önemli bir şey. Bu yüzden Babylon’da Radyo Eksen partilerini yapıyoruz. Hatta ayda iki defa yaptığımız da oldu. ❏ Eksen partileriyle, kitlenizle bir araya geliyorsunuz. Sosyal medyada da aktifsiniz. Kitlenizi nasıl görüyorsunuz, Radyo Eksen dinleyicisinin bir tarifi var mı? Eskiden tarzımızı daha sınırlı tutuyorduk. Gelen programcılarla birlikte daha geniş bir yelpazeye oturttuk Radyo Eksen’i. Zaten kısıtlı alternatif müziği daha da kısıtlamanın bir anlamı yok! Yani kitlemiz için, alternatif müziğin bütün kollarını ve rock’n roll’u benimseyen herkesin olduğu bir aile diyebiliriz. Gerçekten aile olarak görüyoruz. Yaptıkları eleştirileri dinliyoruz, uygulamaya çalışıyoruz ve böyle devam ediyoruz. ❏ Geçen aylarda kadın prodüktörleri incelediğimiz bir yazı vardı. Radyo dünyasında kadın olmak nasıl bir şey? Bu benim şansım olabilir, işin zorluklarını elbette yaşıyorum ama kadın olduğum için değil. 9 yaşında bir oğlum var. Hem evle ilgileniyorum, hem de onunla ilgileniyorum. Sabah 5.30’da kalkıp yayına gidiyorum. 7’den 10’a kadar canlı yayın yapıyorum. Bunun için bir şeyler biriktirmem lazım, bir şeyler okuyorum. Radyo Televizyon Sinema mezunuyum. Mezun olalı 20 sene oldu. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. O yüzden tekrar üniversiteye girdim. Bu asla durabileceğin bir meslek değil. Filmlerden, konserlerden, albümlerden


41

RÖPORTAJ besleneceğim, kitap okuyacağım… Herhangi bir programcı sadece haber veya gazete okuyarak program yapabilir. Ben asla öyle biri olmadım. Herhalde olmayacağım da. Mesleğin zorluğu bunlar, olması gerektiği gibi yapmak zor. Kadın olmanın bir etkisi yok. ❏ Müzik keşfini nasıl yapıyorsunuz? Plak şirketlerinden gelenler var. Farklı mekanlara gidip oraların playlist'lerini de dinlemeye çalışıyorum. Sadece müziklerini dinlemek ve insanları gözlemlemek için gittiğim yerler var. Bize kendi kayıtlarını atan gruplar da var. Özellikle internet sitelerinden çok fazla şey öğreniliyor. Sadece plak şirketlerinin ya da arkadaşlarının önerileriyle bir yerde tıkanırsın ama bu internet siteleri sayıca çok fazla. Böyle böyle playlist'leri oluşturuyorsun. ❏ Programlarınızda playlist'}lerinizi nasıl belirliyorsunuz? Seviyorsam çalıyorum, yoksa çalmam. Zaten Radyo Eksen’in kurulma amacı da sevdiğimiz müzikleri çalmak! "Ya sen kimsin de belirliyorsun?" diyen olabilir. Radyoda programım var, o yüzden ben seçiyorum. Yaptığım listelerde şarkıların melodi açısından birbirlerini takip etmesi çok önemli. Küçük pencereler de açıyoruz. Mesela 80’ler, 90’lar müzikleri. O sırada aklıma gelen, beni playlist yapmaya yönlendiren neyse ona göre yapılıyor. Nasıl bir ruh hali içerisindeysem. Tabii ki insanları da düşünüyorum. Sabah vakti insanlar işe gidecekler. Daha tempolu şeyler çalmaya gayret ediyorum. İstek parçalar geldiği zaman onları da araştırıyorum, oradan yol başka bir yere gidebiliyor. Hepsi birbirinin içine geçe geçe oluşan listeler yani. ❏ Rock FM kapanmadan önce yoğun araç kullanılan saatlerde heavy metal gibi sert müzikleri çalmıyor diye okumuştum. Sizin öyle bir tavrınız yok sanırım? Yok, biz baya baya çalıyoruz. Zaten sabah programında Rammstein çalan tek radyo istasyonu anonsuyla giriyoruz. Bazen

KASIM 2019

arkadaşlarım yine metal bara bağladın diyor ama dinleyicilerden gelen mesajların hepsi aşırı mutlu. Akşam programı olsa ne olur bilmiyorum ama sabah işe giderken daha sert müzikler duymak istiyorlar açıkçası. ❏ Bu ayki kapak konumuzdan yola çıkarak soruyorum. Yakın zamana kadar müzik keşifleri dijital platformlardan yapılıyordu. Çeşitli algoritmalarla yeni parçalar öneriliyor ama radyonun yeniden yükselişine tanık oluyoruz. Sizin nasıl bir yorumunuz olur? O platformlarda ne oluyor, inan bilmiyorum. Algoritmalar var, önünüze belli bir çalma listesi geliyor, doğru. Radyonun farkı, bir duygusunun olması. Bu dönemde en önemli şey bence içerik. Radyodaki içeriği insan yapıyor, bir duygusu var, paylaşılacak bir mesele var. Bir konsere gitmiş, müzisyenleri canlı dinlemiş, bir hikaye anlatabilecek insanlar radyoda yayıncılık yapıyor. Bir makinenin bunu yapmasına imkan yok. Bir de okuduğum bir araştırmadan bahsedeyim. İnsanlar neden radyo dinliyorlar, araştırılmış. Birincisi, arabada en rahat dinlenen şey radyo. Tamamen internete geçmediğiniz sürece -ki şu an Türkiye’de bu çok zor- radyonun ölmesine imkan yok. İkincisi, en önemlisi programcıyla dinleyici arasında bir bağ var. Kendilerini ona yakın hissediyorlar. Hissetmedikleri zaman onu dinlemiyorlar. Dinleyici sinir olduğu zaman dinlemiyor zaten. Bir de, radyo bedava. Bu da çok önemli bir şey. Radyonun en önemli özelliklerinden biri bu hatta. ❏ Bağımsız radyolar da yükselişte. Bu girişimler her zaman vardı ama bazıları uzun süre ayakta kalamıyor. Sizce bir radyo girişimi neden başarısız olur? Neden yaptıklarına bağlı. Para kazanmak için mi yapıyorsunuz, kendi istediğiniz müzikleri dinletmek için mi yapıyorsunuz? Bağımsız radyo istasyonu kuran birisiyle oturup konuşmadım açıkçası. Şunu söyleyebilirim ama, herhangi bir radyonun para kazanması

çok zor. Ciddi bir ekip gerekiyor. Kendinizi vermeniz gerekiyor, bu benim işim demeniz gerekiyor. Ben sabahtan akşama kadar radyoyla uğraşıyorum ve bunu çok seviyorum. Bunu yapmaya da devam edeceğim. İşine bağlı insanlar olduğu sürece radyo istasyonları devam eder. ❏ Kimi bağımsız mecraların bağış toplamak ya da ürün satmak gibi yöntemler izlediğini görüyoruz. Eksen’in bağış toplayacağını sanmam ama ürün planlarınız var mı? Türkiye’de işe yarayan bir yöntem olur mu sizce? Kitlenize taşımaktan gurur duyacakları, kullanmaktan hoşlanacakları bir şey üretirseniz mutlaka işe yarar. Evet, böyle planlarımız var. 2020 Radyo Eksen’in 20'nci yılı o yüzden böyle şeyler gelecektir. ❏ Pozitif gibi iş birlikleri ve destekler olmasaydı Radyo Eksen sürebilir miydi? Radyo Eksen, bağımsız hayatına Pozitif ’in desteğiyle devam ediyor. Radyo zor, maliyetli bir şey. Bir şekilde destek olmadan yürümek çok zor. Destekler bir yana, arkasında ona gönül bağıyla destek olan birçok kişi var. Radyo Eksen popüler müzik çalmıyor ama bir yandan da hiç azımsanmayacak bir kitlenin sesi. ❏ 20'nci yıl nasıl olacak sizin için? Hep beraber kutlayacağız. 20 yıldır ayakta durabilen bir alternatif müzik istasyonu! Bu hep beraber kol kola girip kutlamamız gereken bir şey. Gerçekten çok emek var bunun arkasında ve birilerinin sesi olmak benim için gurur verici bir şey. O kadar zamandır bizimle olanlar var, ayrılıp dönenler var. Yurt dışına gitse bile bizi bırakmayan, çünkü aynı samimiyeti bulamadığını söyleyenler var. Bunların hepsi bizim için çok değerli. Türkiye’de böyle bir radyo istasyonu olduğu için, böyle bir radyo istasyonunda çalıştığım için de gurur duyuyorum. O yüzden sahip çıkmak gerektiğine inanıyorum. Ne olursa olsun. Arkasında durmak gerekiyor, kıymetli şeyler bunlar.

'BİZ DE NASIL OLDU BİLMİYORUZ' Kıyaslamak için söylemiyorum, 1. yılımız geliyor bizim de, içimiz kıpır kıpır. 20.yılı tahmin edemiyorum. Biz de nasıl oldu bilmiyoruz. 3-4 ay önce fark ettik. Radyo Eksen’in kuruluş tarihini de kimse tam bilmiyor. Ben kurulduğu gün yoktum. Barbaros Devecioğlu vardı, Özgünay Ünal vardı, Hakan Özdemirci vardı, tabii ki Görkem Yaşam, Cem Aydın'lar vardı. Onlarla birlikte kurulmuş. Dediğim gibi, sevdiğimiz şarkıların çaldığı bir radyo istasyonu istiyoruz diye kuruldu Radyo Eksen. Her şeyiyle severek ilgilenilmiş. Seçilen müzikleri, logosu, ismi, stüdyosu… Tam tarihi bilmiyoruz ama 2000 senesinde kurulduğu için 2020’de Radyo Eksen’in 20'nci yılı! Şenliklerle, partilerle, eğlenceyle kutlayacağız umarım.


42

KASIM 2019

Gökhan KAYA

K

Müziğin her rengiyle MIX FESTIVAL

asım ayının beklenen etkinlikleri arasında gösterilen MIX Festival presented by %100 Music, 15-16 Kasım’da gerçekleşecek. Festivalin bu yıl iki sahnesi var: %100 Music Sahnesi ve Red Bull Sahnesi. 20 performansın gerçekleşeceği etkinliğin programı, elektronik, indie ve dans gibi birçok müzik türünden ismi ağırlayacak. Keşfetmeye ve dans etmeye teşvik eden festivalin programındaki isimlere yakından bakalım. MIX Festival dördüncü yılında da müzikseverleri farklı tarzda müzik türleriyle birleştiriyor. Dark dizisinin tema müziği ile akıllara kazınan, melankolik teknodan, derin orkestral pop baladlarına kadar oluşturduğu sesi özenle tasarlayan ve uzun bir aradan sonra bu sene çıkardığı stüdyo albümü ile Apparat (Live), Berlin çıkışlı ünlü plak şirketi Get Physical’ın kurucu üyelerinden olan ve Frankfurt elektronik müzik sahnesinin önemli isimlerinden Booka Shade festivalde sahne alacak. Sesleri kendine özgü ritmi ile parçalara ayıran ve müzikal eklektizmi özgürce aktararak alışkanlıklarımızın dışına çıkmamızı sağlayan N’TO, Lo-fi house sesleriyle ruha dokunan ve elektronik müziğe farklı bir dokunuş katan İngiliz prodüktör Ross from Friends (Live), elektronik müzik ile tanışmadan önce eğitimine klasik müzik ile başlayan ve müziği ile melodilere güç veren Worakls, bu yıl yeni albümlerini yayınlamaya hazırlanan ve disko, funk ve soul etkili Fransız grup Isaac Delusion, renkli ritimleri ve akustik melodileri elektronik müzik ile birleştiren Joachim Pastor, Photomaton şarkısıyla büyük ses getiren ve güçlü melodileri ile kozmik dünyada bulunma hissiyatı yaratan Jabberwocky (Live), 1995’ten beri İsveç’in en önemli dream-pop ve indie-pop gruplarından sayılan The Radio Dept, 2016’da Danimarkalı bağımsız plak şirketi Music for Dreams tarafından keşfedilen, zamanın titreşimlerini müziklerine yedirerek yeni ve egzotik tınılar peşinde koşan Islandman, Belçikalı indie-pop grubu SX, hissiyatlı, neşeli ve melankolik ritimlerin karışımıyla karşımıza çıkan Londralı indie grubu Teleman’ı misafir edecek.

FESTİVALE ÖZEL PERFORMANS

Berklee mezunu, şarkıcı, söz yazarı ve Lil Zey, müzik hayatına çok küçük yaşlarda başlayan ve şimdilerde hem DJ’lik hem de prodüktörlük yaparak müzik hayatına devam eden Günce Acı, DJ ve radyo programcısı Zeynep Erbay, Türkiye’de gerçekleşmiş birçok festivalde setleriyle katılımcıları dans pistinde soluksuz bırakan Mabbas, son birkaç yıldır pop coşkulu melodileri ve gençlik coşkusu nosyonu ile son derece kendine has dans müzikleri ile konuşulan Baba Stiltz, Berlin’in çok kültürlü elektronik müzik sahnesinden esinlenerek 2016 yılında müziğe başlayan ve cosmic disco’dan hafif teknoya uzanan seçkisi ile Nova Persona’nın yanı sıra 70’lerin Türkçe şarkılarına getirdikleri sıra dışı yorumla eşsiz disco ritmler yaratan Hey! Douglas Big Band (Live), kabinde groovy, minimal ve jazzy sound'ları house ve teknonun heyecan verici örnekleriyle sunmayı seven Tolga Duyan ve Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü Orkestrası şefliğini yaparken aynı zamanda aktif olarak caz çalışmalarını sürdüren ve bu birikimlerini elektronik öğeler ile harmanlayıp özgün bir sound yakalamaya çalışan Bulut Adalı Seçkin, MIX Festival için hazırladıkları özel performansları ile Zorlu PSM’de olacak.

FESTİVAL


43

İNSAN

KASIM 2019

Uğur NAZİLLİ

HIZLI ARABALAR VE TEKNO

1996 yılında otomobil tutkusunun yanında elektronik müzik tutkusunu da dizginleyemeyen Ferhat Albayrak, profesyonel DJ’lik kariyerine Beyoğlu Next’te başlıyor. Kariyeri için en büyük adımlardan biri ise Carl Cox’un 21 ülkede yayınlanan Global Radyo Show’uyla oluyor. Yaptığı 30 dakikalık miks dinleyenler tarafından oldukça ilgi görüyor ve başarılı bulunuyor. 2009 yılında ise kendi plak şirketi olan Jeton Records’u kuruyor. Ferhat Albayrak bir röportajında ise şimdiki kariyerini DJ – Mag Beatport Top 100 DJ 2018 sıralamasında birinci olan ve Mixmag dergisi tarafından son 25 yılın en iyi DJ’i olarak geçen Carl Cox’a borçlu olduğunu ifade ediyor. Albayrak yaptığı işle Global Gathering UK Londra'da ve İspanya Space İbiza’da çalan ilk Türk DJ olarak tarihte yerini alıyor. Carl Cox'un sınırlı sayıda basılan King Of Clubs: Six Years at Space' toplama albümünde Let the Game Begin isimli parçasını vererek uluslarası sahnede adını duyuruyor. 2009 yılında İbiza’da Carl Cox’la setin başına geçen Ferhat Albayrak, aynı yılda Cox’un İstanbul performansında tekrar onunla seti paylaşıyor. Richie Hawtin’den, Carl Cox’a, Dubfire’den, Deadmau5’a kadar dev isimler onun parçalarını setlerinde çalıyor ve Beatport Tekno’da ana sayfada yer alıyor.

JETON RECORDS

Geçtiğimiz Eylül ayında ise kurucusu olduğu Jeton Records’la 10 yıl aradan sonra Carl Cox’u tekrar Türkiye’ye getirip, elektronik müzik

tutkunlarına müthiş bir müzik ziyafeti sundu. Cox da Albayrak'ı seviyor. Keza onun için "Gelecekteki en heyecan verici DJ ve prodüktörlerden biri" olarak söz ediyor. Aslında Jeton Records bunu ilk kurulduğu 2009 yılından itibaren yapıyor. Ferhat Albayrak dünyaca ünlü büyük DJ’leri Jeton Records aracılığıyla Türkiye’ye getirip, Türkiye’deki elektronik müzik tutkunlarının da farklı ve büyük isimlerin performansını deneyimlemesine olanak sağlıyor. Şüphesiz Jeton Records aracılığıyla Türkiye’ye gelen dev isimlerde en büyük pay Ferhat Albayrak’ta. Kendini hep geliştiren, hayallerinin peşinden giden ve müziğini yurt dışının büyük organizasyonlarında paylaşan Albayrak, orada kurduğu kontaklarla dev isimlerin Türkiye’yi konser listelerine almasına olanak sağlıyor. Aynı zamanda Jeton Records plak şirketi aracılığıyla yeni yeteneklerin isminin duyulmasına da yardımcı oluyor. Bütün bu hareketli yaşamın yanında 2004 yılından başlayarak Birol Giray ve Can Tanca’nın kurduğu 93.7 FG’de performanslarını yayınlamaya devam ediyor. Küresel olarak kendini geliştiren ve ritimleriyle dünyanın sayılı organizasyonlarında adını duyuran Ferhat Albayrak Türkiye’de elektronik müzik denildiğinde ismi aklınıza gelecek sayılı isimlerden biri. Eğer şu ana kadar bir performansını dinlemediyseniz, en yakın zamanda gerçekleşecek etkinliğine bir bilet alın derim.

46

DJ, bugüne kadar Spotify'da single ve EP yayınladı.

Jeton Records'un ülkemize getirdiği yüksek kaşeli isimleri getiriyor. Sıklıkla Zorlu PSM'de izlediğimiz isimlerin yanı sıra 4 Ekim'de DJ arkadaşı Murat Abbas, sahnne adıyla Mabbas'la ilk kez b2b sahne aldı. Bu ikiliyi daha sık sahnelerde göreceğiz. Daha doğrusu umarım görürüz...

DJ Ferhat Albayrak

1

980’lerin sonlarına doğru tüm dünyaya yayılmaya başlayan Tekno müzik tutkusunun Türkiye ile tanışması aslında biraz daha sonralarda oldu. İlk olarak İngiltere ve Almanya’nın rave etkinliklerinde underground bir şekilde gün yüzüne çıkan bu müzik türünün bizdeki ilk isimlerimden biri de yaptığı işlerle kendi kitlesini oluşturan Ferhat Albayrak. Albayrak, Saint Michel Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat’ı, belli bir süre sonrada SMM’sini Harvard’da bitiriyor. Saint Michel Lisesi’nde okurken Ferrari tutkusu ağır basıyor ve Ferrari’nin Türkiye’deki distrübütörü Zeytinoğlu’unda 17 yaşında Ferrari satmaya başlıyor. Henüz liseye giderken profesyonel iş yaşamına ayak basan Ferhat Albayrak, üniversiteye girdikten sonra da başarılı bir şekilde iş hayatına devam ediyor. Fer&Mas’tan sonra 2014 yılından 2019 Nisan’a kadar ise kariyerine S&S Motors’da sürdürüyor. Şu an ise kendi projesi ve kurucusu olduğu Minoto’nun CEO’luğunu yapıyor. Aynı zamanda DJ’lik ve prodüktörlük yapan Ferhat Albayrak, Jeton Records’un kurucusu. Yani anlayacağınız iki hızlı yaşama sahip. Bunun nedenine gelirsek; gündüzleri otomotiv sektöründeyken, geceleri ise siyah tişörtünü giyip, DJ kabininin başına geçip kitlesini mükemmel tekno sound'larıyla başka bi evrene taşıması. Aslında bu iki iş adrenalini ne kadar çok sevdiğini ortaya koyuyor.

Spotify'da Albayrak'ın müziği hakkında şunlar yazıyor: "Kaos ve çeşitlilik kenti İstanbul, Ferhat’ın sound'unu dinamizm açısından temellerini yansıtır ve biçimlendirir..."

Elektronik müziğin yerli dahisi


44

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'O leş arabesk hâlâ yerinde duruyor' Zeynep BEŞERLER

B

ugün sazı birçok müzisyen farklı müzik türleriyle harmanlayarak kullanıyor. Ancak çok azı üzerine yeni bir tını ekleyebiliyor. Ya halihazırda bilindik parçalar ya da uyumsuz sözler ve melodiler… Saz denince güncel müzisyenlerden aklımıza gelen ilk isimlerden biri var; Elektro Hafız. Kökeni Anadolu’ya ait melodileri deneysel ve saykedelik tarzıyla yorumlayarak sunan Kerem Demir yani daha sık duyduğumuz adıyla Elektro Hafız, Almanya’da yaşıyor. Ama Karacaahmet dünyasını bilecek kadar da burada yaşadı. Yaptığı müzikle kısa sürede dikkat çeken müzisyen kendi ismini taşıyan ilk albümünü İspanyol plak şirketi Guerssen etiketiyle 2016’da yayınladı. Albümün dub versiyonunda ise Grup Ses, Hey! Douglas, Komadub, Alphadub, Onofon ve DaFrogg ile ortak çalıştığı parçalar yer aldı. 2018’de yayınlanan Saz Power albümünün prodüktörlüğünü ve küratörlüğünü yaptı. Elektro Hafız, geçtiğimiz aylarda Grup Ses ile birlikte Varyete albümünü yayımladı. Eğer onu dinlemediyseniz 8 Kasım’da Sound Ports kapsamında Kadıköy Sahne’de performans sergileyecek. Kaçırmayın. Öncesinde, bu şahsına münhasır müzisyeni daha yakından tanımak, ya da bilenleriniz hasret gidermek için yaptığımız röportajı okuyabilir. ❏ Varyete albümünün hazırlık ve kayıt süreci nasıl geçti? Kapağın hikayesi nedir?

Grup Ses ile ayrı ülkelerde yaşasak da yıllardır internet üzerinden kopmayan bir müzikal kontağımız var. Ben bir şey kaydeder ona yollarım. O bir beat yapar bana atar, "Şuraya bir saz kaydeder misin?" der. Grup Ses`ten bu uzun süredir biriktirip yayınlamadığımız şarkılardan bir albüm yapma fikri geldi. Albümün prodüksiyonu Grup Ses'e ait. Kapağı da Grup Ses'in daha önceki albüm kapaklarını yapan Bora Baskan yaptı. Kapak da albüm gibi karanlık oldu. ❏ Albümlerinizde birçok feat. var. Sizi besleyen bir şey bu iş birlikleri. Varyete’deki Da Poet remiksini çok sevdik. Evet farklı insanlarla feat. yapmayı seviyorum. Müziğim başka insanların perspektifinden bambaşka bir yöne gidebiliyor. Da Poet zaten Türkiye’ deki en önemli prodüktörlerden biri bence. Onun Varyete’de bir remiksi olması albüme ayrı bir lezzet ve anlam kattı. ❏ Daha fazla klip yayınlamayı düşünüyor musunuz? Video klip yapmak başlı başına zahmetli. Bazen klip yapmak için motivasyon ve enerjim oluyor, fakat bu enerjimi tekrar müzik ve şarkı yapmak için harcıyorum. ❏ Bir paylaşımınızın altına "Yıllar önce Babylon'da arabesk çaldığımızda yuhlanmıştık! Ne olduysa bir anda kıymetli oldu arabesk! yazmıştınız. Sizce arabeske nur yağmasının altında ne var? O lafı ederken aslında bir gönderme yaptım. Hâlâ o damar arabeskin değil de, beyazlara göre süslenmiş, baharatı acısı çıkarılmış arabeskin popüler olduğunu düşünüyorum. Yani arabeske nur falan yağmadı… O leş arabesk hâlâ yerinde duruyor ve sadece varoşlarda dinleniyor. ❏ Karacaahmet'in sizin için önemi nedir? Sıkça telaffuz ediyorsunuz. Karacaahmet doğup büyüdüğüm yerin gettosuydu. Adını mezarlıktan alır. Hiçbir önemi yok benim için. ❏ Bir röportajınızda "İsmail YK, Emel Sayın, Ozric Tentacles, Led

Zeppelin, ,gibi pek çok grup ve müzisyenden; punk gruplarından da besleniyoruz. Bir çizgimiz yok yani" demişsiniz. Son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz? Son zamanlarda: Keny Arkana, Radio Moscow, Stathis Angelopoulos, Stelios Kazantzidis, Bergen, Xylouris White, Samantha Fish, Steve Ray Vaughan, Shrinivas, SSIO… ❏ Birçok film ve yapıma müzik yaptınız. En son Çukur dizisi müziklerine Belki Son Kez parçasıyla dahil oldunuz. Dizinin bilinirliği size farklı bir dinleyici kitlesi kazandırdı mı? Filmlerden gelen kitle iyi fakat genelde dizilerden gelen kitle balon bir kitle oluyor. Dinleyici anlamında çok bir şey kazandırmadı. ❏ Omar Souleyman'ın dabke türüyle ya da farklı müzisyenlerle bir araya gelme ihtimaliniz var mı? Özel bir konser turnesi gibi… Omar Souleyman felsefe olarak takdir ettiğim bir müzisyen. Fakat şu ana kadar farklı müzisyenlerle konser turnesi yapmak gibi bir fikrimiz olmadı. ❏ Saz ve plak koleksiyonunuz var mı? Varsa favorileriniz hangisi? İstanbul‘da yaşarken plak koleksiyonu yapıyordum. Fakat Almanya’ya göçerken hepsini elimden çıkarttım. Saz koleksiyonum da yok. Yani koleksiyonuculuğu pek sevmiyorum. Eğer aldığım ya da yaptırdığım enstrümanı çalmaktan zevk alamadıysam tutmamın bir anlamı yok. Benim için enstrümanın tınısı görüntüsünden çok daha önemli. ❏ Sound Ports sahnesinde dinleyicileri nasıl bir playlist bekliyor? Sound Ports kapsamında Kadıköy’de çalacağımız için heyecanlıyım. Yıllardır Kadıköy’de çalmıyorum. Kadiköy doğduğum yer. Sound Ports sahnesi için daha önce çalmadığımız şarkıların da olduğu güzel bir playlist hazırladık.

KOZMİK BİRLİKTELİK

11.500 Geçen ayki Spotify aylık dinleyici sayısı

2019

Yıllar Sonra

Elektro Hafız

2016 yılından bu yana bağımsız müzik seçkisiyle küresel sesleri, müzikal sınır geçişlerini ve yaratıcı düşünceyi şehrin festivali olarak kutlayan Sound Ports İstanbul, Kendine Has desteğiyle 8-10 Kasım’da Kadıköy’ün çeşitli mekanlarına yayılacak. 3Pillie, Alphadub, Adamlar, Elektro Hafız, Cüneyt Sepetçi, Debora İpekel, Ignaz Schick ft. Volkan Ergen, Korospuslar, Noga Erez, Stephen Budd, Moodband, Sun Day Moon gibi isimlerin sahne alacağı Sound Ports Istanbul’un teması “Kozmik Birliktelik. Festivali kültür, sanat ve müzik alanında güncel ve küresel sorunlara yaratıcı çözümler üretmeyi hedefleyen Yaratıcı Buluşmalar bölümünde kültür-sanat profesyonelleri, yerli ve yabancı sanatçı ve sanatçı kolektiflerinin katılımcılarla bir araya gelecek. Ayrıca Sound Ports Istanbul’un görsel dünyasının sahibi olan ressam ve illüstratör Gül Durmayaz Güdücü’nün işlerinden oluşan Kozmik Bağlantı sergisi, festival süresince Moda Sahnesi’nde yerini alacak.


45

RÖPORTAJ

Geçen ayki Spotify aylık dinleyici sayısı

Noga Erez

‘TOPYEKÜN YIKIM’

- Atilla Yigit

95.000

KASIM 2019

Çağatay YILMAZ

T

el Aviv’den dünyaya seslenen biri Noga Erez. Kişisel konulardan da bahsettiğinde de, dünyanın problemlerini anlatırken de kendine has bir pencereden aktarıyor mesajını. 9 Kasım’da Sound Ports Istanbul kapsamında sahnede olacak. Öncesinde, müziğini ve benzer coğrafyalarda yaşamak üzerine konuştuk… ❏ Son parçanız, Chin Chin diğer şarkılardan farklı gibi. Nasıl gelişti? Çok farklı! ECHO ile stüdyodaydık. Enerjisini anlamak için, gerçekten onunla tanışmanız lazım. Kadın fırtına resmen! Çok güldük. Çılgındı. İhtiyacım vardı. İyi hislerle sarılınca bir şarkı nasıl yapılabilir gösteren bir melek gibiydi. Dans edip saçmalıyorduk. Çıkan şeyi çok sevdim. ❏ Çok politikleşmek istemem ama Türkiye’de yaşayan biri olarak, Dance While You Shoot’un hisleri tanıdık geldi. Her zaman bir yerlerde acılar ve eğlence yanyana gerçekleşiyor... Bu size nasıl hissettiriyor, nasıl davranmak gerek sizce? Bence İstanbul da Tel Aviv de hükümetlerin yarattığı deliliklerin içinde ‘normallik balonları’ oluşturabileceğiniz yerler. Bazıları buna kaçmak diyebilir. Bazen ben de bunu düşünüyorum. Ama bu insan olarak hak ettiklerimize sahip çıkmak da aynı zamanda. Güvenli, tam bir hayat yaşayabilmek, dünyanın üzerimize attıklarından bir mola vermek… Kendimize sormamız gereken soru, etrafımızda yaşanan olaylardan kendimizi soyutlarsak birinin zararına olup olmayacağı. ❏ Şarkıya tekrar bakınca, sözlerinizin mesaj amacı var ama trap’e benzer müzikler yapıyorsunuz. Sözlerden çok sound’a odaklı bir tarz. Bilinçli bir tercih mi? Kendi şarkılarımın tarzını nasıl tarif edebileceğimi gerçekten bilmiyorum. Genellikle beni mutlu eden, bağlantılı hissettiren ve o an ilginç bulduğum şeyler yapıyorum. Dürüst olmak gerekirse, bence çoğu trap şarkısı aynı şarkının kopyası. Trap’ten bir şeyler almıştım ama bazen sığ ve düşüncesiz görünen bir türde anlamlı bir şarkı yapma niyetim yoktu… ❏ ‘Kozmik birliktelik’ sloganıyla gerçekleşecek bir festivalde sahnede olacaksınız. Size ne ifade ediyor? Emin değilim. Belki kendimizden büyük bir şeyin parçası olduğumuzu anlamaktır. Dünya’nın tek başına olmadığıdır. Farkında olmadığımız güçler orada bir yerde, keşfedecek çok şey var. Endişelerim daha ‘global’ sorunlara yöneldi ve dünyanın geleceği konusunda endişeleniyorum. Kozmik birliktelik fikriyle, dünyanın sonu her şeyin sonu anlamına gelmiyor, uzay ve zamanın sonsuzluğu var. ❏ Kurt Cobain’in bir fotoğrafını paylaştığınızı gördüm. Önceki nesillerden size etkileyen başkası var mı? Tabii ki. Nirvana, bariz herhalde. Leonard Cohen, Nick Cave, Beatles, David Bowie… Birkaç da İsrailli eskilerden. Ailem sayesinde güzel müzikler dinleyerek büyüdüm. ❏ Sahnede seyirciyi ne bekliyor? Topyekün yıkım! (Gülüyor) Konser alanını ve içindeki herkesi en iyi ve en olumlu şekilde yıkacağız.

‘Umarım doğru hissetmişimdir’

Çağatay YILMAZ

P

apyon grubuyla tanıdığımız Yiğit Atilla, Eylül'de çıkan teklisi Beni Severdin’le solo kariyerine başlangıç yaptı. Şarkı kadar klibi de dikkat çeken müzisyenle küçük bir sohbetimiz oldu… ❏ Klibiniz bir tür iç karışıklık hissi uyandırdı bende. Yansıtmak istedikleriniz bu muydu? Kendimi anlatabildiğime sevindim. Bahsettiğiniz karışıklık şarkıda da 2019 var. Bu bir ayrılık şarkısı, insan bu Beni Severdin aşamada iç karışıklık yaşar. Bunu bilerek yapmadım, doğal olarak gelişti. İnsanların iki ruhu bir arada yakalayabildik. kendilerinden ❏ Solo devam etmek nasıl bir şeyler hissettiriyor? bulabileceği, İyi veya kötü değil ama farklı ve farklı duygulara hitap edebildiğine yeni. Grup arkadaşlarım hâlâ en yakın arkadaşlarım olduğu için yokluk inandığım bir hissetmedim. Fikirlerini, yorumlarını şarkı oldu. istiyorum. Son kararı benim verdiğim ❏ Şarkının solo kariyer sistemi bana daha aranjesinde kardeşiniz Ateş uygun. Sonuçta kimsenin kariyerini ilgilendirmiyor. İnsanlar beğenirse Atilla'nın da bana faydası var, beğenmezlerse de imzası var. kimseye zararı yok. Doğru karar Kardeşimle çok iyi anlaşırız. verdiğimizi düşünüyorum. ❏ Sizi çok etkileyen bir şarkı, Çalışırken de film ya da kitap oldu mu? güzel adapte Bestelerimi genelde sevdiğim oluyoruz. şarkılar, filmler ve kitaplar üzerinden Müzik bilgisine yapıyorum. Bu konuya çok güveniyorum, odaklanırım yani günlük hayatımda. hayatı boyunca Daha çok One Day, The Time bu eğitimi aldı. Traveller’s Wife, A Good Life, About Müzik zevki Time gibi güzel bulduğum hikayeleri benimkinden ilk sırada söyleyebilirim. biraz farklı ❏ Sırada ne var? ama orta yolda Hiç beklemediğim bir ilgi gören buluştuğumuz 2 şarkı var sırada. Birinin stüdyo besteler kayıtları bitmek üzere, diğeri için yapıyoruz. daha büyük bir prodüksiyon hayal O elektronik ediyorum. Mümkün olursa her müziğe, R&B ikisini de 3-4 ay arayla paylaşmayı altyapıya daha planlıyoruz. Tüm şarkılarımın herkese yatkın, ben rock ve indie'ye. kendini tekrar tekrar dinletecek gücü olduğuna inanıyorum. Çok özgüvenli Şimdiye kadar bir cümle oldu ama hislerim bu yönde. yaptığımız parçalarda da her Umarım doğru hissetmişimdir.


46 'Müzik bir tutkudur, müzik bir aşktır'

ZAMAN TÜNELİ

KASIM 2019

Ece ULUSUM

H

atay'dan çalışkan ve ümitli bir genç adam olarak İstanbul'a göç eden, ardından tüm ülkenin kalbine dokunan şarkıların söz yazarına dönüşen bir müzisyen Selami Şahin. Sahneye adım attığı ilk andan beri çok beğenilen performanslar sergilemeye devam ediyor. Her tür kitleden de saygı kazanmış bir isim, kime Selami Şahin desek hep aynı yanıtı alıyoruz; "Sahnesi çok iyi!" Onun şarkılarını dinlemesi kadar sohbetine eşlik etmek de çok güzel. Mutlaka sizi uzaklara götürecek hatıraları olur. Sevgili Selami Şahin bu ay zaman tüneli bölümümüzün konuğu oldu. Seçtiğimiz albümlerin kendisi için neler ifade ettiğini, ona neleri hatırlattığını sorduk. Karşınızda 16 albümüyle Selami Şahin...

1966 - BİR ZAMAN AĞLAYIP KOŞTUN PEŞİMDEN "Efendim, o zaman stüdyoda sazlar çalarken sanatçı da aynı anda okuyordu. Miks, mastering gibi şeyler de yoktu. 1966 yılında çocuktum daha.. O şarkılar o günler aklıma geliyor da çok güzel hatıralar var." 1967 - ÜMİTLERİMİ KIRMADIN MI? / SABIR TAŞI "Beyoğlu’nda, İstiklâl Caddesi’ne gelmeden önce, Tünel'e yakın bir stüdyo vardı. Sabır Taşı şarkımızı da o dönemde orada yapmıştık. Yine aynı dönemdeydi bu şarkı ve sazlarla birlikte, aynı anda stüdyoya girip okumamızı yapıyorduk. Kayıt sonunda neyse onu kullanıyorduk. Stereo yoktu o zamanlar." 1968 - NEYE YARAR, HADİ GEL, ÖP DE BARIŞALIM "Yine aynı yıllar, 196668 döneminde o günler aklıma geliyor. Şarkı bitmek üzereyken ikinci kısımda bir öksürük geldiği zaman durduruyorduk tekrar başta dönüp şarkıyı söylüyorduk." 1974 - YILLAR SONRA YİNE "O zamanlar yeni yeni playback başladı. İki kanal oluyordu kayıtlar. Müzikler çalıyordu kayıtta. Yıllar Sonra Yine Selami Şahin albümünün kaydını da bu şekilde yaptık." 1976 UNUTULMAYAN ESERLER "Kendi bestelerimden oluşan, unutulmayan şarkıları topladık. Yine o zaman playback yapıp, miks yapıyorduk. Bu yıllarda teknoloji daha da ilerlemişti."

, Selami Sahin

50

Şahin, 50 yılı aşkın süren müzikal kariyerini 2016'da Zeki Müren'in hologramıyla gerçekleştirdiği konserle kutlamıştı.

1981 - BAĞRIMDAKI ATEŞTEN DAMLALAR "Film müziği yapmaya başladığımız dönemler. Benim için inanılmaz ve unutamayacağım zamanlardı. Bağrımdaki Ateş filminin o zaman siyah beyaz hali vardı. Renkli filmler


47

ZAMAN TÜNELİ

yeni başlamıştı. Köyün Beş Güzeli filmini yaparken siyah beyazdı. Bağrımdaki Ateş daha yeni yeni renkli hale geçmeye başlamıştı." 1982 - TAPILACAK KADINSIN "Bu şarkıyı da rahmetli anneme yazdım. Bence Tanrı’dan sonra tapılacak bir varlık varsa o da annedir, babadır. O albümdeki şarkılar hakikaten çok ilgi görmüştü." 1983 - SENİNLE BAŞIM DERTTE "1981 yılında Lider Müzik firmasını kurmuştum. Tapılacak Kadınsın, Bağrımdaki Ateşten Damlalar, Seninle Başım Dertte parçalarını kendi firmamdan çıkardım. Çoksesli müziğe meraklı olduğum için Seninle Başım Dertte albümünde çoksesli, sentez bir müzik tarzını yansıttım. Bu albümü dinleyenler sanki yurt dışındaki bir albümü dinliyormuş gibi hislere kapıldı o dönem. Bu albümde de satış rekoru kırıldı." 1984 - HASTAYIM SANA "Mozart’ın girişi gibi kemanlar, orkestra, bas gitar... Çoksesli ama bir yandan da orkestrasyon açısından da birbiriyle dengede olan tarzı yapmayı çok seviyorum. 'İnsanlar soruyor nasıl yapıyorsun?' diye. Müzik bir tutkudur. Müzik bir aşktır diyorum onlara."

KASIM 2019

ve dedim ki 'Yarım saattir kapıda bekliyorum niye açmıyorsun?' Didem de ‘Bu saate kadar neredeysen orada kalsaydın’ dedi bana. Yahu konser vardı, karayolu ile geliyoruz ancak gelebildik dedim. Neyse yattık, sabah kalktığımda bir baktım ki eşim yanımda yok. Herhalde dedim kahvaltı hazırlıyor. Baktım yastığı da yok sanki beni terk etti gibi bir duygu başladı içimde. Bu duygularla kalktım ve 'Özledim, teninin kokusunu özledim. Özledim sımsıcak nefesini özledim. Özledim sohbetini o sesini özledim, gelmedin. Gözbebeğim, can yoldaşım, hayat arkadaşım' gelmedin sözleri döküldü. Bunu eşime okuyunca 'Seni affettim' dedi ve bu şarkının hatırası ve oluşması bu şekilde gelişti." 1995 - İLLE DE SEN "Tutturmuş deli gönlüm ille de sen... Bu şarkıyı yazma hikayem ise bir arkadaşım sevgilisinden ayrılmıştı ve aşkını anlattı bana. Anlattığı şeyden etkilendim ve bu şarkıyı yazdım." 2004 - İYİ Kİ VARSIN "Bu şarkıyı da eşime yazdım. İyi ki varsın canım iyi ki tanıdım seni, dünyalara değişmem saçının bir telini iyi ki varsın... İnsan sevdiğine demez mi?" 2011 - MAHZEN "Eskimeyen şarkıları modern altyapılarla yaptık. Adı üzerinde tam bir mahzen

1985 - AŞK BİTER DOSTLUK BITMEZ "Ritmik bir şarkıydı. Hakikaten bir laf vardır, aşk biter dostluk bitmez. Bu albümde de çok güzel besteler, şarkılar var. Aynı zamanda bu yıllarda en büyük oğlum Lider Şahin doğdu ve benim için inanılmaz bir duyguydu. Çocuklarım için canımı bile veririm." 1994 - ÖZLEDIM HER ŞEYİNİ "Bu şarkıyı 1993 yılında besteledim. Bu şarkıyla birlikte yine satış rekorları kırdık. 7’den 70’e herkesin dilinde bu şarkı. Yolda yürürken 10 yaşında çocuklar bile 'Özledim şarkısını çok seviyoruz Selami Baba' diyorlar bana. Bazen yaşlı bir kadın görüyorum. Yakın zamanda kaybettiği eşini hatırlatıyor ona. Kimi diyor annemi, kimi diyor kardeşimi. Kısacası bu şarkı herkeste bir iz bıraktı. Şarkının ayrıca bir hikayesi daha var tabii. Bu şarkıyı sevgili eşim Didem’e yazdım. Silivri’de konser vardı. Konser bittikten sonra eve varmamız sabah 4.30-5’i buldu. Eve geldiğimde hanım kapıyı açmadı. Yarım saat boyunca kapıda bekledim. En sonunda açtı

220.000 Geçen ayki Spotify aylık dinleyici sayısı

gibi oldu. Bu albüm de çok ilgi gördü. Çok şükür." 2016 - KOLAY DEĞİL "Kolay değil severken ayrılmak. Kolay değil yarım kalmak... Burada da çok güzel şarkılar var. Yılların tecrübesi." 2019 - BAŞTAN BAŞA SEN "Bu albüme emeğimiz çok büyük. Birçok kişi diyor ki, 'Selami Bey albümünüzü aldık. İnanılmaz 12 yeni şarkı var. Nasıl yazıyorsunuz bu şarkıları?' Çoğunlukla yaşadığım olaylardan veya etrafımda olan şeylerden etkilenerek yazdığım eserler. Bu albüm hakikaten hayatımda en güzel yazdığım şarkılardan oluşan bir çalışma oldu. Müzikseverlere buradan selamlar ve saygılar."


48 TWITTER MÜZİĞİ NASIL DEĞİŞTİRDİ? KASIM 2019

Eric Harvey – Pitchfork Çeviren: Batuhan K. Ocakçı

T

ARAŞTIRMA

# # # # # #

witter Müzik olarak tanımladığımız şey 28 Temmuz 2010’da Kanye West’in bir mesajıyla başladı. “Sabahın erken saatlerinde Slikon Vadisinde toplantıdayım” tweet’ini atan Kanye, 48 dakika sonra düzeltmeyle geri geldi, “Hahaha, Silikon’u yanlış yazmışım. (sanırım diğer silikonu düşünüyordum!)” Kanye biraz geç kalmıştı aslında. Katy, Kesha, Justin ve Nicki zaten yerini almıştı. Erykah Badu çocuğunun doğumunu canlı olarak tweetlemişti ve John Mayer Twitter bağımlılığı yüzünden çoktan Jennifer Aniston tarafından terk edilmişti... Kanye’nin tweet'ini önemli yapan, olayı yeniden şekillendirmesiydi. Sonraki günlerde, takipçi sayısı zengin yaşamıyla ilgili coşkulu tweet’ler sayesinde şişti. Mini jetler, tüy yastıklar, uçaktaki sinir bozucu su şişeleri… Yaklaşan albümü hakkında da titizlikle ipuçları bırakıyordu. Acemi şekilde yazdığı kısa tweet’leri kısa sürede #PredictingKanyeTweets hashtag'ini oluşturmuştu. Dağınık ve şatafatlıydı. Tuhaf bir çelişki yaşıyordu: küçük bir azınlık onun savurganlığını anlıyordu ama tweet’leri kendisini ilişkilendirilebilir kılıyordu. Twitter yaygınlaşıyordu, 2010'un sonuna doğru kullanıcı sayısında yüzde 200’lük bir artış görüldü. Aynı zamanda Kanye çok önemli bir keşif de yaptı, tweet’ler bir insana karşı y apay yakınlık duygusu yaratıyordu. Müzik yazarı Jonah Weiner’in Ağustos 2010 Slate sayısında gösterdiği gibi, Kanye hayali röportaj sorularına yanıt verir gibi tweet’ler atıyor ve basından gelen soruları da devre dışı bırakıyordu. Weiner bu durumu “Hayır, ona herhangi bir soru sormam gerekmiyor ana yine de Kanye West’in nerede olduğunu, neleri istediğini, esprilerini, yemeklerini, flörtlerini, nükteli düşünceleri ve benzeri şeyleri hakkında bilgi sahibi oluyorum” şeklinde aktarıyordu. Kanye’nin gazeteciler için ulaşılmaz olması onun sessiz olduğu anlamına gelmiyordu böylece. Sadece tüm iletişimini 7/24 kişisel hesabından yürütüyordu. Eylül 2010’da, kötü ünü ile ilgili özet ve pişmanlık bildiren bir tweet zincirleri yayınladı. “Üzgünüm, Taylor”, “Eğer Google’da aşağılık diye aratırsan gayet doğal olarak benim yüzümü görebilirsin”, “Bu tweet'lerin herhangi bir menajeri, yayımcısı ya da dilbilgisi kontolü yok. Olduğu gibi.” @ VE REPLY’IN YÜKSELIFLI Twitter, müzisyenler, eleştirmenler, hayranlar, tartışma grupları ve diğer sıkılmış kuru kalabalıklar arasındaki duvarları yıktı. Müziğin Twitter yılları böylece doğdu. Bunu biliyoruz ama yine de Twitter öncesi online müzik hayatını düşünebilmek zor. Noah

# # # # # # ## # #

#

Glass’ın, 2006 yılında Nick Bilton’un kitabı Hatching Twitter’da Jack Dorsey’e aktardığı gibi, Twitter hayal edildiğinde aslında sadece müzik düşünülmüştü. “Bu yüzden bu şeyi yaptık! Konserler ve müzik gösterileri için!” O zamanlar, sitenin yalnızca bir avuç kullanıcısı olduğu zaman, Glass ve Dorsey Twitter'ı Coachella'da test etti ve 2007 VMA'ları ile ortaklık kurmaya çalıştı. Sitenin popülaritesi arttıkça, Bilton, pop yıldızlarının şirketin mütevazı San Francisco karargahına 'hac ziyareti' yaptığını aktarıyor. Teknoloji tayfasının çoğunluğu gibi, Dorsey de büyük bir Radiohead hayranı. Twitter hâlâ küçükken, grubun 2007'deki albümü In Rainbows hakkındaki ilk deneyimlerini tweet’ledi. Hatta şirketin ofisinde gece gündüz Radiohead çalan bir 'Radiohead Odası' kurdu. Yani bu yükselme hırslı gençler dünyaya yeni bir ağ kurarken, muhtemelen Paranoid Android’in distopik salgını da onlara tesir ediyordu. Dorsey ve Williams, Twitter için iki olası gelecek gördü. Dorsey, Twitter’ı mesaj temelinde durum güncelleme makinesi olarak planlamıştı. Blogger’ı Google’a sattıktan

#

sonra Twitter’a gelen Williams ise, küresel konuşmaların olabileceği bir iletişim ağı olarak gördü. Bu iki fikir arasındaki çekişme 2019'da Twitter'ını tanımlıyor aslında. Twitter kişisel ve global arasındaki ayrımı Facebook veya Instagram'dan daha fazla ortadan kaldırıyor. Sürpriz çıkan bir albüm veya VMA'lar sırasında iyi zamanlanmış bir şaka hakkında yapılan sapkın bir düşünce viral olabiliyor, bu sırada kendi doğruluğuna ikna olmuş biriyle tartışmayı tetikleyebiliyor ya da trollere karışabiliyorsunuz. HASHTAG’IN YÜKSELİŞİ Twitter’da eleştiri, yorum ve sloganlar arasındaki çizgiler kaybolmuş gözüküyor. Artık her şey kullanıcıları reflekssel olarak karşı bir saldırıya hazırlar durumda. Twitter’ın kurucularının tahmin edemediği şey, platformun basit kullanımından ortaya çıkan kullanıcı odaklı yeniliklerdi. 2009 yılında, teknoloji yazarı Steven Johnson hasthtag’in yükselişi hakkındaki şaşkınlığını, “Fırını icat etmişsiniz de müşterilerinizin kendi isteklerine göre aynı fırını mikrodalgaya çevirmelerini izliyorsunuz gibi” şeklinde belirtmişti.


ARAŞTIRMA Bir röportajında ‘Hashtag Punchline’ kelimesini uyduran Kanye’nin ardından Drake, Nicki, Big Sean’in kafiyeli dörtlüklerine hızlıdan giriş yapmıştı. Ludacris’in “I fill her up; #balloons!” ve Childish Gambino’nun “You can fuckin’ kiss my ass; #Human Centipede” sözleriyle de ortaya çıktığı gibi hashtag rap, rap müzik için olumlu bir gelişme değil gibiydi. Ertesi yıl Chainsmokers’ın teklisi #SELFIE, başlığında hashtag olan ilk hit oldu. Twitter olgunlaştıkça, diğer iletişim kalıpları ve ritüelleri kendi sınırları içinde uyarlandılar ve ikinci işleri olmasalar da sanatçılar için hızla gerekli bir araç haline geldiler. Twitter’da kişiliklerini yansıtmak, en azından öyle görünmek çekiciydi. Menajerler genellikle sosyal medyada müzisyenleri kendi başlarına bırakıyordu dolayısıyla. ALGI EKONOMİSİ Son on yılın sık konuşulan konularından biri, sanatçıların tiksinti veya bitkinlikle kapatılmış sosyal medya hesapları. Trent Reznor, seksist bir dedikoduyla 2009 yılında hesabını ancak dört ay sonra promosyonel endişeler ortaya çıktığında geri dönmek üzere kapatmıştı. Bir başka örnek, Grizzly Bear’dan Ed Droste, 2015’te Taylor Swift’i haşladıktan sonra hesabını silmişti. Chris Brown, 2009 yılında albümünü yeterince satmadığı için plak mağazalarına çıkıştıktan ve 2012'de bir kadına kötü davranışlarından sonra hesabını kapatmıştı. Ed Sheeran ise hesabını ‘insanlar kötü olduğu için’ kapatmıştı. Twitter’ın gerektirdiği tüm strese ragmen, müzisyenlerin ‘ilgi ekonomisi’nde iyi bir yer edinip kazanç sağlamaları mümkün. Ariana Grande, Rihanna ve Lana Del Rey gibi isimler Twitter’ı ustaca kullanan isimlerden bazıları. Mitski ve Speedy Ortiz’in Sadie Dupuis’i usta bir tavırla indie rock müzisyenleri için hayatta kalma stratejileri sunarken, şarkıcı-söz yazarı Ryley Walker da son birkaç yılını serileştirilmiş bir turne yaşamı romanı yaratmak için harcadı. Sadece sayılara bakılırsa bile görülüyor ki, Twitter, müzikle diğer sektörlerden çok daha iç içe geçmiş durumda. Twitter’da en çok takip edilen beş hesabın dört tanesi -ve ilk 20'nin yarısı- müzisyenlerden oluşuyor. ‘Pop star’ – hayran ilişkisi Twitter'ın en iyi yaptığı işi bir üst düzeye taşıyor: tek ve görkemli bir şahsın kişisel orijinalliğine dayanan duygusal bağı güçlendirmek. Bu, milyonlarca Twitter kullanıcısının yalnızca idollerinin dijital ordusunda askerler olarak hizmet verdiği ve doğrudan temasın ya da doğrudan temas ihtimalinin her zaman mevcut olduğu tuhaf bir ortama yol açtı. Nicki Minaj geçen yaz genç bir kadına göreceli olarak küçük bir eleştiri yaptığında, takipçileri –Barbz- kadının hesabını, e-postasını ve hatta telefonunu hakaret, ölüm tehdidi ve kızıyla ilgili kişisel bilgileri belirsizce kullanarak tehdit etti. Olaydan sonra yapılan bir röportajda Barbz, Twitter’ın göreceli anonimliğinin ve kolektif davranışının pop fandomu ne boyutta ileri taşıyabildiğinin altını çizdi.

# # # #### #### #### #### #### # # ## ## # # #### #### #### #### #### # ##

49

KASIM 2019

Aynı fan, düşüncelerini “Sınırı nerede çiziyoruz? Yani, ölüm kesinlikle biraz fazla. Bununla birlikte, şeytanın savunuculuğunu yapan bir zihniyete sahibim, hatta sınır dediğimiz şey bir ünlü için geniş olabilir” şeklinde belirtiyor. ‘SNAP’ BASIN BÜLTENİ Müzisyenler birbiriyle didiştiğinde işler daha renkli hale geliyor. Didişmeler Skrillex ve Deadmau5 arasında ya da James Blake’in Hudson Mohawke’yi hedef alması şeklinde, elektronik müzisyenler arasında incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden ya da uygun festival tavrı hakkında Father John Misty ile Strand of Oaks gibi sakallı ağabeyler arasında ya da boş konuşan Azealia Banks’in Iggy Azalea’ya “Igloo Australia” şeklinde lakap takması şeklinde olabiliyor. Belki de hepimiz gibi bu yıldızlar da sadece “Twitter Anı” (Twitter Moments) dediğimiz şeye kapılmıştır… Kullanıcıları sosyal medyada durmaksızın bir akışa maruz bırakan ve sonsuz bir 'şimdi' yaratan, aynı zamanda saman alevi gibi türeyen meme’leri ve sabit bir şekilde benzeri şeyleri kullanıcıya sunan anasayfada bazen minik dramalar da yaşanabiliyor. Natalie Portman ve Moby arasındaki tuhaf hikayenin basında ne kadar yer kapladığına bir örnek olarak bakabilirsiniz. Akış, müziği ilerici sosyal hareketlerle ilişkilendirmek için de inanılmaz derecede güçlü bir araç olduğunu kanıtladı. #BlackLivesMatter 2013'te üç siyah kadın tarafından başlatılmış olsa da bir yıl sonra Ferguson Missouri’de yaşananlardan sonra hareket hızlandı. Ferguson protestolarının sembol şarkılarından biri haline gelen Lauryn Hill’in Black Rage parçası bir Twitter hesabı sayesinde bu hale gelmişti. Akış, parklarda dans eden siyahi çocukların videolarının dolaşımda olduğu kadar ölen siyahi çocukların videolarını dolaştıran bir kültürün önemli bir parçası haline geldi. Twitter çelişki, tartışma ve sosyal adalet platformundan fazlası olduğu kadar, Akış’ın bir parçası olarak da online ilgi ekonomisinin bir parçasını oluşturuyor. iTunes, Spotify, Apple Music ve Tidal dağıtım aracılarını neredeyse ortadan kaldırdı ancak Beyoncé’nin kendi adını taşıyan 2013 albümü sırasında sürekli heyecanı yukarda tutan ve eleştirel söyleme açık bir kitle için Twitter’a bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Yeni bir şey için coşku adresinin sanal bir alan olması belki de Twitter Müzik’in en kullanışlı özelliğidir. Beyoncé, Twitter'ı “çok sınırlayıcı” ve “çok kalabalık” bulsa da, Akış’ın sızlanan kaprislerine karşı gösterdiği ustalık, platformdaki herkese daha fazla aktivite ilhamı verdi. Beyonce’nin 2013 Super Bowl performansı, oyunun meşhur yarım saatlik karartmasından daha fazla Twitter etkinliği ateşledi ve Beyoncé’un albümüyle Twitter, ünlü yıldızın Richter ölçeği haline geldi. Fakat yine de Twitter'ı sahne arkası yaratıcılık sürecini halka açık kimliğiyle bütünleştirmek için herkesten daha fazla kullanan kişi Kanye West idi. 2012'nin


50

RÖPORTAJ

KASIM 2019

başlarında, moda endüstrisine acemi girişim denemeleri hakkında The College Dropout albümünde kullanacağı –ve sonrasında Ekim ayında hepsini sileceği- 86 tweet’lik epik bir zincir yazmıştı. TANITIM MAKİNESİ TWITTER Kanye, 2016 tarihli The Life of Pablo LP’sinin ardından albüm yayınlama döngüsünü muazzam kaotik yaratıcı şovlara dönüştürdü. İlk önce So Help Me God, sonra Swish ve sonra Waves geldi. Her şey yoluna girdi darken, tweet atmaya eğilimli ve reality şovlarla derinden ilişkili bir ikizini buldu. Donald Trump. Kanye, Amerikan Başkanı Trump’a olan hayranlığını belirttiğinde dev tepkiler de aldı destekler de. Susturulmaya da çalışıldı ama yine de Twitter'ı durmak bilmeyen bir tanıtım makinesi olarak kullanma konusundaki ustalığı nedeniyle Kanye popüler kültürde susturulması veya engellenmesi mümkün olmayan bir yapıya sahipti. Twitter’ın her şeyi günlük ve geçici olarak gösterdiği dönemimizde, Kanye kendisini kaçınılması mümkün olmayan bir konuma yükseltmişti. Yıllar geçtikçe, Twitter’ın gerçekte neyi temsil ettiği noktasındaki tartışmalar başladı. Facebook, Instagram ve Snapchat gibi Twitter’ın da değeri sürekli gelişmesine bağlıydı. Birçok kullanıcı için halihazırda çalışmakta olan bir şeyi kurcalamamak gerektiğine inanıyordu ama 2013'te şirket halka açılmadan önce ciddi bir şekilde Twitter’ı iyileştirmenin ne anlama geldiğini ortaya koymaya başladı: daha fazla kullanıcı edinmek, daha fazla reklam sunmak ve gerekli olan her şekilde Twitter'da tutmak. BİR TWEET’LE SAVAŞ VE BARIŞ Eylül 2018’in başlarında, Dorsey, Twitter’ın kusurlu hesap verebilirlik politikaları ve platformun 2016 seçimindeki rolüyle ilgili soruları tartışmak üzere kongreye çıkarıldı. Ayrıca, geçen birkaç yıl boyunca sayısız başarısızlığı nedeniyle belirsiz doğrulama sistemini ve doğru düzgün çalışmayan taciz raporlama prosedürünü aktararak şirketindeki sayısız başarısızlığı nedeniyle durumu izah etmeye çalıştı. Konuşmasını “Twitter’ın insanların kendilerinden daha büyük şeylerle bağlantı kurmasına yardımcı olduğu ve dünyada olan tüm müthiş gelişmeleri ve bilmemiz gerekenleri aktardığına inanıyoruz” şeklinde görkemli bir dille sürdürmüştü. Aynı gün, Dorsey özür dileyen bir zincir yayınladı. Kanye ise hesabını Drake'ten geçen yaz Twitter’da gelişen Pusha-T tartışmasındaki rolünden dolayı “Önümüzdeki yedi gün içinde sevgimi göstermek ve sanatından ilham almak için sahnene geleceğim” tweet’iyle özür dilemek için kullandı. Kanye, 2019’un başından beri faal olmayan Twitter hesabını Dorsey’in attığı “Özgür düşünce” tweet’iyle yeniden aktif hale getirdi. Varlıklı bir konumdan attığı neşeli tweet’lerle başladığı serüvene yıl sonu itibarıyla zenginliğini göstermekten bıkmış biçimde Sunday Services programının davetli sunucusu olarak arındırılmış duygularla geri dönüyordu. Programın etkinlikleri son zamanlarda alanını arttırmış olsa da aylar boyunca –bilinçli video sızdırmalarıyla birlikte- gizli yerlerde yapılıyordu. Program 7 Nisan’da Batı’nın yaldızlı Calabasas Kaliforniya yakınlarındaki Las Virgenes Canyon’da gerçekleşti. Jack Dorsey de oradaydı.

'Kelimeleri silahlandırmak için müzik' Çağatay YILMAZ

B

irçoklarına göre, Kanada’nın banliyölerinden değil gençliğin kıyılarından çağıran bir ses Brandon Williams, namıdiğer Chastity. Eylül ayında çıkan ikinci albüm Home Made Satan albümüyle müzikseverlerin radarına tekrar girdi. Anlattığına göre şarkıların sözlerini 2013’te yazmaya başlamış aslında ama toparlanması Aralık 2018’I bulmuş. Kayıt, yayınlanma derken de Eylül 2019… Yukarıdaki şarkı sözleri de albümün dördüncü parçası Sun Poisoning’e ait. Albümü yeni bir keşif süreci olarak tarif ederken bu parçayı ayrı bir yerde tutuyor, bir vokal olarak da zorlamış çünkü. “Sesimin, orada olduğunu henüz fark etmediğim kısımlarını keşfettim. Sun Poisoning söylemeyi beklediğimden biraz yüksek bir ses aralığına sahip. Sakinleşmek zor oldu” diyor. Albümün kapağında sarı saçlarıyla Eminem’e benzettiğimiz bir çocuğu davul setinin başında görüyoruz. Benzetmede haklıymışız, fotoğrafın hikayesini sorunca, “Scarlett Rose kardeşi Hank'in bir fotoğrafını çekti, ben de yıllar önce Flickr'da gezerken gördüm. Orijinal fotoğrafta Hank'in üzerinde Eminem tişörtü var. Sarı saçlarıyla birleşince, çarpıcı göründü” diye anlatıyor. Yasal süreçlerden dolayı tişörtten Eminem’i çıkarmak gerekmiş ama.

"Kötü ve kasvetli bir dünyada Birbirimizi sağlıklı tutabiliriz Güneş zehirlenmesi, içimdeki güneş zehirlenmesi Gerçekten görmek ister misin Beni mutlu edebileceğini"

2019

Home Made Satan

‘BASİT AMA DERİN’ Şarkı sözlerini ve isimlerini en az müzik kadar önemli görüyor. İyi bir şarkının ‘basit ama derin’ olması gerektiğini savunuyor. Albümü oluştururken de sözler önce gelmiş, “Önce sözleri yazıyorum. Bir tema altında topluyorum ve hepsine bir isim veriyorum. Her şeyin keskin, mümkünse korkutucu olmasını istiyorum” diyor ve ekliyor, “Sözler daha önemli, ama kelimeleri silahlandırmak için müzik.” İllhamını da hayatının ta kendisinden alıyor, “Hemen her gün, ilham buldukça telefonuma parça parça sözler yazıyorum, ilerledikçe yönlerini buluyorlar. Bir şeyi duyduğumda ya da yürürken aklıma bir anı geldiğinde... Genellikle de bir acıyla başa çıkmaya çalışırken.” Dinleyicileriyle ilişkisini sorduğumuzda, “Başka insanlarla bir bağ hissetmek istiyorum. Dijital platformlarda da bunun için varım, konserlere de bunun için gidiyorum. Bence ikisi de önemli ama sahtelikleri de var kendilerine göre” diyor. Müziğin geleceği konusundaysa iyimser, yaratıcılığın zirvede olduğu görüşünde, “İnsanlar her şeyi sonuna kadar zorluyor” diyor. ‘BOLCA SU İÇMEK’ Farklı ülkelerde çalmak, Türkiye’de de bir konser vermek için de çok istekli. Hatta hemen setlist düşünmeye bile başlıyor, “Aman tanrım, farklı ülkelerde çalmayı çok isterim. Oraya gelsek hangi şarkıları duymak istersiniz acaba? Harika olurdu!” diyor. Biz de onu burada bir sahnede görmeyi çok isteriz. Sahne öncesi ritüelini “Paniklemek ve bolca su içmek” olarak anlatsa da, iyi bir konser olacağına eminiz. İlgililere duyurulur!

Chastity


51

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'Konser sırasında fikir değiştiriyoruz' Zeynep BEŞERLER

A

merikalı alternatif rock grubu Third Eye Blind, geçen ay Kids Are Coming teklilerini yayınladı. Hayranları epeydir albüm bekliyordu. Derken sonunda altıncı stüdyo albümleri Screamer geldi. 12 şarkılık, bir iç dökme albümü de denebilir… Thrid Eye Blind, 1997’de çıkardıkları SemiCharmed Life’la listelere girerek birden popüler oldu. Aslında birçok şarkıları olmasına rağmen bugün Spotify’da 4 milyonun üzerinde aylık dinleyicisi olan grubun en çok dinlenen şarkısı hâlâ Semi-Charmed Life… Belki yeni albümlerindeki şarkılarla bu listeyi tazelerler. Grup müzik dışında, iç ilişkilerinde epey sorun yaşadığı için aynı istikrarla gidemedi, sürekli üye değişikliği oldu. Hatta 2000'lerin başında müziğe ara verdiler. 2009 yılında dördüncü stüdyo albümleri Ursa Major ile döndüler... Ancak onları eskisi gibi popülerleştirense Jumper parçalarını Yes Man filminde Jim Carrey’in çalıp seslendirmesi oldu. Aralıksız konser vermeye devam etseler de beşinci albümleri Dopemine pek tutmadı. Ancak bu sefer Screamer’dan eminler zira albüm için “Eski sound’larımızdan izler taşısa da EDM ve pop tınıları da hakim yani günceliz” diyor. Grubun vokali ve şarkı sözü

Third Eye Blind

bir kumsal kenarında büyük bir ev yazarı Stephan Jenkins’e ulaştık. Yeni kiralayıp, stüdyomuzu kurup kendimizi albümlerinin çıkış hikayesini şöyle üretime veriyoruz. Çalıyoruz, şarkıların anlatıyor, “Aslında her şey Kids Are büyümesine izin veriyoruz ve nereye Coming ile başladı. Şarkı soundcheck gittiğine bakıyoruz. Şimdiden neler sırasında ortaya çıktı. Başta eski 2019 olacağını bilmek imkansız” diyor, klavyecimiz Kopp'un ürettiği basit bir Screamer yorumlara pek takılmadığını ekliyor. gitar ritmiydi, turneye hazırlanırken Onca grup üyesi değişikliği, kavgalar üzerine bir şeyler ekledik. Böylece oldu. Geçmişten bir şeyleri değiştirme şarkı yazıldı, 6 ay sonra da Teksas'taki Sonic imkanı olsaydı ne yapardı diye sorunca hiç Ranch'te kaydı tamamladık. Grup doğaçlama beklemediğimiz bir yanıt geliyor: “Dopamine'i yaparken ben de şarkı sözlerini yazmış çok çok daha hızlı kaydetmek isterdim. oluyorum. Bu da öyle ortaya çıktı.” Stüdyomun değişmesi işleri biraz geciktirdi.” Pitchfork yeni albümleri için “Şimdiye kadar Müzik dışında pek bir şey konuşası yok… yayınlanmış Third Eye Blind albümlerine İyimser ama, müzik endüstrisinin üretim göre daha iyi” diyor. Ancak eski havalarını krizlerini sorunca kati bir itiraz geliyor; ve popülerliğini yakalayacakları konusunda “Daha fazla itiraz edemezdim. İnsanlar umutsuz… Bu yoruma Jenkins “Ne zaman eski güzel günler romantizmine bayılıyor. fırsat bulursak bir şeyler çalıyoruz. Bazen de Endüstrinin değişimini kabul etmek ve uyum sağlamaktan daha kolay geliyor. Ben gelecek için çok heyecanlıyım, her zaman öyle oldum.” Son olarak İstanbul’a gelme konusunu sorunca “Screamer’in Avrupa turnesine başlıyoruz. Ardından ABD'ye dönüp albümün sonbahar turnesini yapacağız. Ancak bir değişiklik olması gerektiğini düşünürsek, yapıyoruz işte. Konser sırasında bile fikir değiştiriyoruz!” Biz o kadar ümitli değiliz ancak Screamer bizce grubun dinlemeye değer albümlerinden. Siz de kulak verin.

‘Muhtemelen hiç duymayacaksınız’

Zeynep BEŞERLER

İ

lk albümleri Party Naked Forever’dan (2017) umduklarını bulamayan indie rock grubu Bethlehem Steel, geçen ay kendi isimleriyle yayınladıkları albümle müzik eleştirmenlerinin radarına girdi. Grubu takdim edelim, 2012 yılında şarkıcı ve gitarist Rebecca Ryskalczyk, davulcu Jonathan Gernhart ve basçı Patrick Ronayne'nin Brooklyn DIY’da bir grup kurmasıyla başladı her şey. Müziklerinde kendilerine bir misyon da belirlediler. Kadın gücünü ve toplumdaki erkek egemenliğinin baskısı altında kalan kadın travmalarını ezip geçme niyetindeler… Gerçi pek öyle mi, emin değiliz. Yine de ikinci albümleriyle Rebecca’nın söz yazarlığının günbegün geliştiğine dair konuşuluyor. Rebecca’ya bunu sorunca, “Evet, mümkün olduğu kadar yazıyorum. Albümde olmayan 2019 Bethlehem sürü şarkı var. Hatta muhtemelen Steel hiç duymayacaksınız. Her ilham

bulduğumda yazmak isterdim. Maalesef turnede değilsem faturalarımı ve kiramı ödemek için restoranlarda çalışmam gerekiyor. Bunlar da yazmak için gerekli zaman ve enerjimi alıyor” diyor. İmkan oldukça, zamanlarını müziğe harcıyor, sahne deneyimi kazanmak adına sıklıkla kulüplerde çalıyorlar. Albüm kapaklarında illüstrasyon tercih eden grup, kadınlarını ön planda tutmaktan hoşlanıyor. Bu sefer grubun kızlarının sayısı ikiye çıkınca kapağa da onu yansıtmak istemişler. Grup yakında üçüncü EP’lerini çıkarmaya hazırlanıyor. Bir de turne rotası planlama peşindeler. İstanbul’a gelirlerse nasıl bir playlist bizi beklerdi sorusuna, “Çalacağımız yerin hislerine göre değiştiriyoruz. Daha enerjik bir havası varsa daha yüksek şarkılarımızı seçiyoruz. Bir katedralde çaldığımızda daha yumuşak vokalli şarkılarımızı seçtik mesela. Türkiye’de de aynı şey olurdu. Muhtemelen yüksek enerjili bir rock seti çalardık!” diyor. Birkaç yıl sonra nerelerde olacaklar, merakla bekliyoruz.

Bethlehem Steel


52

TAKİP

KASIM 2019

bu ay da EĞLENCELİ VE DOPDOLU

Şenay Akkurt ile Hayat Bana Güzel

Can Şengün ile The Producer

Şenay Akkurt ile Hayat Bana Güzel’de Kasım ayındaki rotamız Malta! Game of Thrones gibi dünya çapında ünlü yapımların birçok sahnesine ev sahipliği yapmış, güzellikleriyle meşhur kıyılara sahip olan bu ülkede ne yenir içilir, nerelerde gezilir, merak ediyorsanız sizi YouTube kanalımıza alalım!

Geçen ay neler izledik?

Yıllar Yılan Can Şengün ile The Producer’ın Kasım ayı konukları başarılı prodüktör Erhan Bayrak ve müzisyen Gökhan Tepe. Erhan Bayrak’ın klavye koleksiyonunun yanı sıra Gökhan Tepe ile birlikte çıkmış oldukları müzikal yolculuğu da öğrendiğimiz bu videoyu hala izlemediyseniz, sizi hemen kanala bekliyoruz!

Gaye Su Akyol ve Melikşah Altuntaş Yıllar Yılan’ın Ekim bölümünde 1948 yılına ışınlandılar! 1948 yılında sinemadan, müziğe, birçok farklı konuda neler olup bittiğini öğrenmek isterseniz, hadi hemen kanala ışınlanın!

MURAT MERİÇ'LE PLAK DOLABI Murat Meriç, Ekim ayında Plak Dolabı'nda Türkiye’nin sevilen gruplarından MFÖ’nün plakları ile karşımızdaydı. Murat Meriç’in tatlı anlatımı ile MFÖ plak koleksiyonunu ve hikayelerini hala dinlemeyen kaldıysa hemen kanaldaki videoya gelsin!

Zeynep Toker ile Bi’ Bakıp Çıkıcam Yekta Kopan ile Noktalı Virgül’ün Kasım ayı konuğu Teoman’ın ekibinden de tanıdığımız Melisa Uzunarslan. Uzunarslan’ın müzikal yolculuğu ve ilk albümü “Tanıdığım En Güzel Deli” üzerine gerçekleşen bu sohbet kanalda sizi bekliyor!

YEkta Kopan'la Noktalı Virgül

Ece ULUSUM'LA BACK ON STAGE

Zeynep Toker ile birlikte Bi’ Bakıp Çıkıcam’da Kan Kardeşler Gecesi’ne gidip Ceza, Khontkar, 90 BPM gibi isimlerle rap müziğin tadını çıkardık, daha sonra Murder King konserine gidip metal müziğe doyduk! Birbirinden eğlenceli bu videoları hala izlemeyen varsa YouTube kanalımıza bi’ bakıp çıkabilir!

Nurkan Renda ile Gitar Vlogları Ece Ulusum Back On Stage’de Kasım ayının öne çıkan konularını ve önemli müzik haberlerini yine eğlenceli anlatımıyla Allianz Motto Müzik takipçileriyle paylaştı. Bununla kalmayıp Back On Stage’in 1.yılına özel Salon İKSV’de düzenlenen eğlenceli partiyi yine sizler için anlattı. Bu renkli görüntüler kanalda sizi bekliyor, kaçırmayın!

Nurkan Renda Gitar Vlogları’nda Nashville akort sistemini inceledi, aynı zamanda ritim konusunu detaylıca anlattı. Nurkan Renda’nın bilgilerinden yararlanarak pratiğinizi geliştirmek istiyorsanız, Gitar Vlogları’nı sakın kaçırmayın!

Kerem Sedef’le 59 Saniye Kerem Sedef’le 59 Saniye’de sosyal medya hesaplarımızda her hafta farklı bir mottoyla harika davul soloları dinledik. Haftaya Kerem Sedef’in mottolarıyla başlayın!


53

İNSAN

KASIM 2019

Elektronik müziğin efsanesi Bülent Arel

Gökhan KAYA

6

0’lı yıllar, Türk müzisyen ve bestecilerin dünya müziğine katkısının zirve yaptığı bir dönemdi. Keza Bülent Arel de o dönemde elektronik müziğin gelişmesine katkı sağlayan önemli isimlerden biri. Tanımlamak önemli, elektronik müzik derken aklınıza sadece elektronik altyapılı dans müzikleri gelmemeli. Elektronik müzik dünyasında türleri ayırmak zor, Temmuz sayısında da işlemiştik... Bir devrim niteliğinde ortaya çıkmış olan elektronik müzikle çağdaş EDM’in tek bir ortak özelliği var; o da benzer ekipmanları kullanıyor olması. Bunun dışında kültürel ve estetik bir bağ yok. Arel’in yaptıkları da EDM skalasının hiçbir yerine uymuyor. Onunkiler 60’ların maceracı ruhuyla müzik tekniğini ilerletmeye yönelik çalışmalardı. ELEKTRONİK MÜZİĞİN TEMELLERİ Her şey klasik müzikte yeni arayışlarla başladı. Debussy ve empresyonistlerin arayışları, geleneksel çalgıların dışında başka seslerin de müziğin malzemesi olmasına zemin hazırladı.Müzik için elektronik 1940’lardan itibaren gelişse de, uygun teknolojiye ulaşabilen besteci sayısı pek fazla değildi. Ussachevsky, Varèse, Schaeffer ve Eimert gibi öncü isimlerin arasında İlhan Mimaroğlu ve Bülent Arel’in de sayılması gurur verici. Kendisinin sanat dünyasına katkısı sadece teknik detaylardan da değil, sanatçıların ve sanatseverlerin bir araya gelmesi için çeşitli girişimleri de olmuş. Helikon Derneği bu girişimlerin en göz önüne çıkabileni, belki de en talihsizi. HELİKON DERNEĞİ Helikon Derneği, 1952’de Ankara’da Bülent-Rahşan Ecevit ve Bülent-Selma Arel’in öncülüğünde kuruldu. Rahmetli Ecevit sonradan şöyle anlatmış: “50’li yıllarda sanata olan ilgi azalmış, çok partili yaşamın ateşli çekişmeleri maç gibi izleniyordu. İşte o ortamda bir avuç genç, başkentin sönükleşen sanat ve kültür yaşamına yeni bir soluk katabilmek için bir araya geldi.” Arel de bu derneğin müzik direktörlüğünü yapıyordu. Etkinlikleri belirlemek ve konserlerde piyanist olarak yer almak onun işiydi. Dernekle birlikte farklı sanat dallarından yeni ortaklıklar çıkarmaya çabaladılar. Arel’in çalışmalarında elektronik ön plandaydı. Yine Ecevit şöyle anlatıyor, “(…) doğanın seslerinden harikalar yaratmıştı. Elektronik aygıtıyla yarattığı yağmur sesi hâlâ kulaklarımdadır.” Dernek, adından dolayı 1955’te 6-7 Eylül olaylarının ardından kapatıldı. Bu hukuksuz karardan kısa süre sonra dönülse de dernek eski sinerjiyi yakalayamadı. Devam etseydi kim bilir neler olurdu... ABD MACERASI Birkaç yıl sonra, Bülent Arel’in Ankara Milli Kütüphane’de verdiği konser, beklemediği kapıları açtı. Konserde çeşitli icatlarıyla, seyircilerinde büyük şaşkınlık yarattı. Konserde bulunan bir Rockefeller temsilcisi, Bülent Arel’e elektronik müzik konusunda araştırmalarına devam edebilmesi için burs imkanı önerdi. Böylece

Columbia-Princeton Elektronik Müzik Merkezi ve dolayısıyla ABD macerası başlamış. O dönemde burası Amerika’da elektronik müzik alanında ciddi çalışmalar yapan tek yerdi. Bülent Arel, kısa süre içinde kendi müzik lisanını oluşturarak bu şansı değerlendirdi, böylece dünyada çapında bir müzik geliştiricisi olma yoluna girdi. Pek çok bestesini de yine kendi icat ettiği elektronik enstrümanlarla yaptı. Ona göre bu; “Tamamen ölü aletlerden yaşayan ses çıkarmak.” Stereo Electronic Music No. 1 bestesi, ürettiklerinden yalnızca biri. 1961 yılında McMillin Tiyatrosu'nda seslendirilen bu eser, Arel’in ismini dünya elektronik müzik tarihine yazdırıyor. Keza Davidovsky de kendisinden “Çağdaş müziğin efsane isimleri Berio ve Stockhausen kadar önemli” diye bahsediyor. Burs bitince Türkiye’ye dönmeye niyetlense de bir Türkiye klasiği yaşanıyor, edindiği onca teknik ve tecrübeye rağmen Ankara Devlet Konservatuarı’nda kadro bulamıyor. ODTÜ’de elektronik müzik merkezi açmaya çalışıyor, kabul ettiremiyor... 3 sene Türkiye’de kalmaya çalıştıktan sonra ABD’ye dönüyor. Bu 3 sene tamamen hüsran değil, bu sürede Haldun Dormen’in sahneye koyduğu Bulvar müzikalini yazıyor örneğin. Bülent Arel 1990 yılında ABD’de bir akademisyen olarak yaşamını yitirdi. Yaşamının son yıllarında sanata olan ilginin azaldığından bahseden Arel, o günler için “Bunlar daha iyi günlerimiz” sözlerini kullanmıştı. Dediği gibi de oldu. Onca çalışmaya rağmen, Arel’den geriye kalan ulaşılabilir kayıt sayısı bir elin parmağını geçmiyor.

Arel'in müziğini ve kendisini çok yakından tanıyan müzikbilimci Filiz Ali, 2002 yılında biyografisini kitap olarak kaleme aldı. Kitabı bugün internetten satın almanız mümkün.

Amerika'da öncü çalışmalar Arel'in ABD’deki yaratıcı serüveni 1959-62 yılları arasında yoğundu. Sonra 1963’ten öldüğü 1991’e dek çalışmaya ve üretmeye devam etti. İlk dönemde Bülent Arel, Elektronik Müzik Merkezi’nde dersler verdi, elektronik müzik laboratuarında yeni yöntemler bulup geliştirdi. bu süreçte 15 yapıt besteledi. 1965 yılından sonra ise Yale Üniversitesi’nin elektronik müzik laboratuarını kurdu, New York Devlet Üniversitesi’nde Stony Brook’ta profesör olarak dersler vermeye başladı. Çalıştığı tüm okullar Arel'den söz ediyor, makalelerinde onun çalışmalarını referans olarak gösteriyor.


54

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'En sıkkın olduğum zamanlar ilginç şeyler oluyor' Çağatay YILMAZ

A

vustralyalı Carla dal Forno, müziğini sepya tonlarında hissettiren bir müzisyen. Birden fazla enstrüman çalabilen biri, sesini de enstrüman gibi kullanmayı biliyor. Genellikle ilişkiler ve ardında kalan hüzün, nahif bir melankoliyle bolca hissediliyor parçalarında. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez, önceki sayfalardaki Alex Cameron gibi Avustralyalı müzisyenlerin yükselişi sürüyor anlaşılan. Carla dal Forno, 2016 tarihli çıkış albümü You Know What It’s Like ile büyük beğeni toplamıştı. İkinci albümü Look Up Sharp geçen geçen ay yayınlandı, yine sevildi. Yapısı ve ruhu açısından önceki albümden çok farklı değil, lo-fi etkisi daha belirgin olsa da tarz değişikliğinden çok oturması gibi yorumlanıyor. Albümü yapmak iki yıl sürmüş. Sorduğumuzda, “The Garden EP’si 2017’de çıktıktan hemen sonra başladım, bu yılın ortasında bitti. Uzun bir düzenleme süreci oldu, bu nedenle albümün son haline gelmesi bu yıl oldu” diye anlatıyor. Yine kişisel konular üzerine kurgulanmış bir albüm. “Albümü yaparken kişisel hikayelerimi bolca kullandım. Başkalarının yaptığı müzikleri dinledim, farklı enstrümanlarla da deneyler yapıp ilham aradım” diyor. Albümün kapağında, adıyla tezat görünen bir fotoğraf var. Hikayesini şöyle anlatıyor, “Yılın başında, Avustralya’da arkadaşım Sam Davidson fotoğrafı çekti. Sonra ben de puslu görünmesi için biraz düzenledim. Başlık ve fotoğrafın zıtlığı hoşuma gitti.” Şarkıların isimlerinin sözlerinden gelmesi gerektiğini söylüyor, “Enstrümantal parçalara isim vermek daha zor, ilham olacak söz de yok...” Çevreci biri, albümün tüm basın kitlerinde kaktüs ve çiçekler içinde fotoğrafları var. Müzikal geçmişinde değiştirmek

istediği bir şeyin olmadığını vurguluyor, “Eski kayıtlarda şu an farklı yapacağım şeyler duyuyorum ama müzisyenliğin gelişmesi böyle bir şey. İlerlemeyi görebiliyorsunuz” diyor. DIY müzisyenler için ses yükselten isimlerden biri aynı zamanda. Albüm de kendi oluşturduğu Kallista Records’tan çıkan ilk albüm olması itibarıyla da önemli. Disiplinli olmayı da elden bırakmıyor, “Bence stüdyoya gitmek başladığınız işi bitirmenin büyük bir parçası” diyor. İlham aramak ve çalışmak arasında denge bulmaya çalıştığını vurguluyor her fırsatta, “Nasıl bir modda olduğumu önemsemeden çalışıyorum. Bazen kafamın en dağınık, en sıkkın olduğum zamanlar ilginç bir şeyler oluyor.” Dijital platformların önemini vurgulasa da turne ve konserlerin önemini kaybetmediği görüşünde, “Çoğu muzisyen turne ve konserlerden para kazanmaya çalışıyor halen. Yayın platformları da tüm dünyadan yeni insanlara ulaşmanızı sağlıyor.” diyor. Gelenekçi bir tarafı da var ama, dileyenler albümü kaset formatında sipariş edebiliyor. Konserlerinde şarkı listesinin yerine göre değişmesi gerektiğini de ekliyor: “Yeni şarkılarım var mı, nasıl bir konser ortamındayım, bunlara göre değişir. İstanbul’da çalsam en iyi playlist’le gelirdim.” Sahne öncesi ritüeli de ilginçmiş, “Ses ısıtıyorum ve geriniyorum. Sonra biraz küfür ediyorum, grup arkadaşımın sırtına vurup ‘hadi, yapıyoruz’ diyorum” diye anlatıyor. Albümün turnesine henüz başladı ama yeni album planları bile hazırmış, “Önümüzdeki birkaç ay yeni albümün turnesiyle geçecek. Sonra stüdyoya dönüp başka bir albümün çalışmalarına başlayacağım.” diyor. Carla del Forno’ya doyamayanlardansanız, dinleyicileriyle beğenilerini ayda bir kere NTS radio’da paylaştığı bir program da yapıyor.

2019

Look Up Sharp

Carla dal Forno


55

RÖPORTAJ

KASIM 2019

‘İyi sanatçı olmak için önce iyi biri olmalı' Çağatay YILMAZ

B

ol ödüllü Tango Lovers’ın üçüncü prodüksiyonu I AM TANGO, tüm dünyada eleştirmenlerden bolca övgü ve ödül alıyor. 23-24 Kasım’da Zorlu PSM'de olacak gösteriden önce, hem ekibin yöneticilerinden biri hem de vokallerinden Alfredo Lerida’yla konuştuk. ❏ I AM TANGO dünyaca ünlü dansçılarla oluşan bir proje. Ekip nasıl bir araya geldi? Bu yalnızca dansçılardan oluşan bir proje değil aslında. Çok yetenekli dansçıların yanı sıra şarkıcılar, kostüm tasarımcısı, multimedya, ışık ve prodüksiyon ekibini de kapsıyor. Ekibimizi seçerken çok dikkatliyiz. Yalnızca sanatta iyi değil, her anda harika insanları arıyoruz. Sahneye her şey yansır. İyi sanatçı olmak için iyi biri olmak gerekir. ❏ Gösteri için “Daha önce hiç görmediğiniz gibi tango” yorumunu okudum. Sahnede seyirciyi ne bekliyor? Seyirci, dinamik bir genç sanatçı grubunun yorumlanmasıyla tango türünün bütün tutkusunu ve duygusallığını ifade eden bir gösteri beklemeli. Dünya Tango Dans Şampiyonu ve Yardımcısı unvanlarını almış dansçılarımız var. Müzisyenlerimiz de ünlü

dokunuşla yaratılan böylesi bir geniş dünyayı başka bir müzik türünde bulamazsınız. ❏ Birçok ödüle de aday gösterildiniz ve kazandınız. Ödüller sizin için ne ifade ediyor? Uluslararası olarak en tanınmış tango gruplarından biri olmak, tüm çabalarımızı tasdikliyor. Gösteri eleştirmenleri tarafından ödüllendirilmek bizim için büyük bir onur. Her yıl pek çok gösteri izliyorlar. Bizi, özellikle tüm popüler Broadway performansları arasından Yılın En İyi Gösterisi olarak seçtiler. Üstelik bir kez de değil. Ödüller sanatçıların ruhunu okşar. ❏ Tangoya başlamak isteyenlere tavsiyeniz var mı? Sadece ilk adımlarından itibaren içlerinde olan tüm ateşin büyümesine izin versinler. Tango, öğrenmesi kolay bir dans değildir, bu yüzden pratik ve disiplin gerektirir. Dans iki kişi arasında geçer. Bu nedenle eşinize ayak uydurabilmek ve eşinizle olan rutininizi geliştirmek için temel adımların öğrenilmesi gerekir. Ancak tango herkes içindir. Tavsiyemiz, yerel bir dans okulu bulun ve milongolarda pratik yapın. Türkiye’nin tango sevgisi ve milongalardan çıkan yetenekler tüm dünyada biliniyor.

'Samimi bir konser hazırladım'

Çağatay YILMAZ

A

orkestraların üyeleri. Seyirci, kendi tarzına sahip, gelenek dışı bir gösteri izleyecek. ❏ Gösteride Tango karakterinin gözünden bir hikaye anlatıyorsunuz. Karakterin ve hikayenin yazım süreci nasıl oldu? Karakter, şarkı sözlerinin anlattığı hikayeler ve tangonun tarihi üzerine inşa edildi. Türün içine giren ve tangonun hâlâ hayatta olup olmadığını sorgulayan bir karakter. Yeni nesil parçalar tangonun özüne sahip mi, tango olmak için yıllar önceki gibi mi olunmalı sorularını soruyor. Yeni eğilimleri veya geleneklerdeki değişiklikleri sorgulamasıyla karakterle aramızda benzerlikler bulabilirim. ❏ Sizi tangoya yönelten ne oldu? Motivasyonumuz farklı kültür ve kuşakları bir sanat formu ile birleştirmenin bir yolunu bulmaktı. Tangonun tüm dünyada bilinen bir dans türü olduğunu fark ettiğimizde, hayalimize ulaşmak için en doğru sanat formu olduğunu düşündük. Üstelik, çoğumuz tango kültürü ile yetiştirilen ailelerden geliyoruz. Tango yalnızca bir dans değildir. Tango bir tutku, içten gelen bir ateş ve aynı zamanda farklı disiplinlere dokunan bir inceliktir. Tangonun duygusallığının verdiği hassas

merikalı müzisyen ve prodüktör Joan Wasser. Müzik kariyeri çocuk yaşlarda piyano ve keman çalarak başladı. Üniversite yıllarında çeşitli orkestralarda ve topluluklarda çaldı. Bildiğimiz ve sevdiğimiz Joan As a Police Woman adını 2003’te My Gurl teklisi ve 2006’da çıkış albümü Real Life’la duyurdu, Grubun adı, 70’lerde Angie Dickinson’ın başrol olduğu polis dizisi Police Woman'dan ilhamla oluşmuş. 20 Kasım’da Garanti BBVA konserleri kapsamında Babylon’da olacak, Öncesinde sohbetimiz… ❏ Dijital platformların verilerine göre, İstanbul en çok dinlendiğiniz şehirlerden biri. Türk seyircisiyle aranızdaki bağı nasıl tanımlarsınız? Bu harika bir habermiş. Bir dinleyicinin tüm parçalarıma internetten ulaşabilmesi 2019’da yaşamanın çok güzel bir parçası. Türkiye’nin müziğimi desteklemesi de gururlandırıcı! ❏ Sahnedeki Joan’ın günlük hayattakinden bir farkı var mı? Bir fark yok. Sahnede tamamen kendimim. Arkadaşlarımla kendimi nasıl paylaşıyorsam sahnede de öyleyim. Farklı olmak için bir sebep görmüyorum. ❏ Joanthology albümünüzde canlı BBC

kayıtları da var. Neden buna gerek duydunuz? Canlı kayıtların hayatımda büyük bir rolü var. Stüdyo kayıtları güzel ama canlı performans bir sanatçının çok farklı yönlerini ortaya çıkarabilir. BBC, özellikle Marc Riley uzun yıllardır farlı grupları kaydediyor. Beni ilk göz önüne alanlardandı. Bu albüm farklı yıllardan radyo performanslarını barındırıyor. Bazıları tek, bazıları farklı üyeli gruplarla. ❏ Albüm için bir de podcast serisi ürettiniz, çok da iyiydi. Yenileri olacak mı? Olsun isterim, neler yapsam acaba… ❏ İstanbul konserinde neler çalmayı planlıyorsunuz? Çok samimi bir konser hazırladım. Piyano ve gitar çalıyorum, bir de 1973 yapımı bir davul

makinem var. Birçok şarkı için yeni düzenlemeler yaptım. Şu ana kadar yaptığım en samimi gösteri olacak. ❏ Sırada ne var? İkinci cover albümünü bitiriyorum bu aralar. Önümüzdeki bahar aylarında yayınlanacak. Bir de yeni Joan As Police Woman albümünün kayıtlarına başladım. Benjamin Lazar Davis’le yeni birlikteliklerimiz de olacak. Bir de planlamadığım şeyler var tabii….

Joan As a Police Woman


56

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'İNANIN NEYİN GAZINA GELDİM BİLMİYORUM'

Ece ULUSUM

O

n parmağında on marifet cinsten biri İbrahim Selim. Aslen tiyatrocu, çoğumuz da kendisine ilk göz aşinalığımızı Leyla ile Mecnun’dan hatırlıyoruz muhtemelen. Hiçbir zaman tek işle yetinmedi ama, yıllar boyu seslendirmeden sunuculuğa pek çok farklı projede farklı işler yaparken gördük. Birçok dizi, sinema filmi ve tiyatro oyununda yer aldı, bir fenomene dönüştürdüğü YouTube projesi Stolk’la da sunuculuğa iyice ısındı. Şu sıralar yine birçok projede yer alıyor ama en dikkat çeken işlerinden ikisi aynı yerde. Yılın en dikkat çeken oyunlarından Alice Müzikali’ndeki rolünün yanı sıra, beğenilen talk show konsepti İbrahim Selim ile Bu Gece’yi touché sahnesinde her hafta devam ettiriyor. Bu şovun biletleri anında tükeniyor. Bol şakalı ve oyunlu gösterinin bir kısmı Zorlu PSM'nin YouTube kanalında yayınlanıyor. Ancak siz "Nasılsa internetten izliyorum" diyerek gitmemezlik yapmayın zira şovun küçücük bir kesiti yayınlanıyor. Kendisiyle talk show’u, farklı işler yapmayı ve programını konuştuk. ❏ Zorlu PSM'deki programınız nasıl geçiyor? Duyduğumuza göre touché'ye sığamaz olmuş izleyiciler! Çok teşekkürler, sizi de bekliyoruz. Gelin kendiniz bir bakın derim ben! (Gülüyor.) Şaka bir yana, çok yüksek bir katılım var gerçekten. Bu da bizi daha çok motive ediyor. Yükselerek devam eder diye umuyoruz. ❏ Metinleri ve şakaları hazırlayan kaç kişilik ekibiniz var? Biraz şovunuzun perde arkasını anlatır mısınız? Çekirdek bir ekibimiz var, beş kişiyiz. Bütün projeleri geliştirdiğimiz beyin takımı diyebilirim. Bir de kendi söylediklerine alan arayan, dahil olmak isteyen üniversiteli ağırlıklı bir stajyer programımız var. Onların gönderdikleri metinlerden uygun bulduklarımızı da dahil edip, onların da görünür olabileceği bir alan yaratmaya çalışıyoruz. ❏ Oyunculuk deneyiminiz ve sektördeki popülerliğiniz size nasıl fayda sağlıyor? Malum eş-dost kontenjanınız epey geniş ve bizler için de izlemesi acayip keyifli. Uzun süredir sektörde yer almamın avantajı çok insan tanıyor olmam sanırım. Arkadaşlık ettiğim insanları da çok seviyorum. Çünkü oldukça şanslıyım bu konuda, çok yetenekli arkadaşlarım var. Beni de motive eden şeylerden biri bu aslında. İzleyenlerin de arkadaşlarımı daha yakından tanımasını çok istiyorum. ❏ ABD talk show'larının artık Türkiye'de tutmadığına dair görüşler vardı ancak siz dekordan jeneriklere kadar yapılabildiğini gösterdiniz. Bu programı yapma

heyecanınız ve inancınız nasıl doğdu? İnanın neyin gazına geldim bilmiyorum. Ama şovların tutmaması fikri doğru olmayabilir. Eğlenmenin ve sohbet etmenin zamanın ruhuna uydurulabileceğini düşündüm diyelim. ❏ Şovdaki oyunları arttırmayı planlıyor musunuz? Yeni oyunlar gelecek mi? Hoşumuza giden her şeyi denemek istiyoruz aslında, şimdilik görünen yok ama neden olmasın? ❏ Yaptığınız işin gazetecilik tarafı var. Gündemden metinler hazırlanıyor, konuklarınıza sorular soruyorsunuz. Gazeteciliğe ilginiz var mıydı? Hiç yok, yapamam çünkü. Her ne kadar memlekette herkes yapabilirmiş gibi davranan bir kalabalık olsa da, öyle değil maalesef. Gazetecilik önemli

. . IBRAHIM . SELIM


57

RÖPORTAJ

KASIM 2019

‘Sağlam bir müzikal yolculuk’ Çağatay YILMAZ

Z

İBRAHİM SELİM'LE FANTASTİK EVREN ❏ Hangisiyle Kars treninde vagon arkadaşı olmak isterdiniz? A) Conan o’Brian B) Jimmy Kimmel C) Jimmy Fallon ❏ Hangi dizinin parodisinde ana karakter olarak rol almak isterdiniz? A) The Sopranos B) Dexter C) Doctor Who ❏ Size imkan verilse şovunuza hangi sistemi/butonu eklersiniz? A) Sahne önü alevleri B) Seyircinin üzerine düşen balonlar C) Tuşa bastığınızda sahneyi basan bando takımı

Zeynep Erbay

bir meslek ve bununla ilgileniyorum demek de beni biraz utandırır. Ben bilgiyle ilgileniyorum, bilgiyi takip ederken de yaralandığım Tutarlı uyanıyorum sabahları, hep gazeteciler var elbette. ❏ Bu şovu televizyona aynı. Birden fazla iş yapıyor olmam da işimi çok sevmemden. Oyunlarda taşıma planınız var mı? başka karakterler oynamak da Neden? işimizin bir parçası olduğu için pek Etki alanının, birbirine girmiyor. görünebilirliğinin ❏ YouTube yorumlarında denk artmasını elbette geldik bu soruya, soralım istedik. hayal ediyorum. Şovunuzun yayınlanan bölümü Oldukça fazla insanla kurguda kısaltılıyor mu? birlikte çalışıyoruz ve Elbette kısaltılıyor. Biz programda kurduğumuz yapının, iki-iki buçuk saat arası kayıt söylediklerimizin daha çok insan tarafından fark alıyoruz. Bunun ekrana aktarılırken kısaltılması gerekiyor çünkü edilmesini isterim. Bu televizyonla olursa neden ekrandan izlerken aynı ritmde görünmüyor. Ama insan bunu olmasın? neden merak eder, ben de size bunu ❏ Öte yandan sormak isterim bir ara... PSM'de sahnelenen ❏ Programınızda bir müzik Alice Müzikali'nde performansı bölümü de var. rol alıyorsunuz. Oradaki isimleri neye göre Birçok projede de yer seçiyorsunuz? Kapanışta da alıyorsunuz. Her güne müzisyen performansları planlıyor başka bir karakterle musunuz? uyanmak nasıl? Açık kapı bölümümüze başvurular Elbette sizin işiniz, bu alıyoruz. info@zorlupsm.com yıllardır böyle ancak adresine mail atıyor ilgilenen hissiyatınızı merak arkadaşlar. Biz de sırayla konuk ediyoruz. ediyoruz. Önemli olan bizim için Öncelikle her gün bu bölümde alan bulamamış ya başka karakterle da yeteri kadar görünür olduğunu uyanmıyorum. “Sesli düşünmeyen ve bizimle müziklerini güldüm” demeden paylaşmak isteyen müzisyenlerle geçemeyeceğim. Deli tanışabiliyor olmak. miyim ben efendim?

eynep Erbay, küçük yaşlardan beri müzikle ilgileniyor. Konservatuvarda klasik piyano eğitimi aldı, sonrasında elektronik müzikle deneyler yapmaya başladı. Geçen yıl Sonar Istanbul’da beğeni toplayan Erbay, şimdi de MIX Festivali odaklandığınızda neler olabileceğinin kapsamında 17 Kasım’da Zorlu çok güzel bir örneği oldu. PSM’de yer alacak. Öncesinde ❏ Uluslararası bir festivalde, sohbetimiz… Sonar’da sahne aldınız. Bu sizin ❏ Klasik müzik eğitimi müzikal kariyeriniz için nasıl bir almışsınız. Elektronik müziğe önem aşıyor? geçmek nasıl oldu? Çok keyifle hazırladığım bir Elektronik müziğe geçmek set oldu. Farklı sound'ları bir yerine onu da bünyeme aldım araya getiren müzikal hikayeleri demek daha doğru sanırım. yaratabilmenin aslında ne kadar keyifli Klasik eğitim aldıktan sonra olduğunu daha da hisettirdi. onu yok saymak pek olası ❏ Farklı istasyonlarda radyoculuk değil çünkü benim için, tüm da yapmışsınız. Radyoculuk size müzikal anlayışımın temeli nasıl bir deneyim kazandırdı? orası. Okuldayken elektronik Çok net iyi bir müzik araştırmacı müzik dinleyen yakın bir akadaş nasıl olunur deneyimi.. grubumuz vardı. Klasik müzik ❏ Yeni müzikleri nerelerden odağımız olmasına rağmen bu keşfediyorsunuz? grup içerisinde house, teknoo Her şeyi her yeri dinliyorum. ve hatta trance dinleyen farklı Spotify da bence zaman zaman birkaç arkadaşım sayesinde ilk yardımcı olabiliyor. Ama burada adımlarımı attım diyebilriim. önemli olan sürekli araştırma ❏ Melbourne maceraları yapmaya zaman ayırmak. Farklı size neler kattı? Oradaki tarzlar dinlemeye açık olmak. Bunun müzik dünyasıyla burası bence ideal bir yöntemi yok, herkes arasındaki benzerlik ve farklar için farklı bir araştırma yolu olabilir. nelerdi? Takip ettiğim plak şirketlerinin yeni Melbourne üzerinden isimlerinden, yıllardır takip ettiğim yıllar geçmesine rağmen producer'ların son mikslerine kadar müthiş bir deneyimdi benim geniş bir dinleme programım var. için. İstediğiniz bir şeye ❏ Dijital yayın mecralarında daha fazla track paylaşmayı planlıyor musunuz? Farklı iki proje üzerinde çalışıyorum. Amacım daha fazla track paylaşmak değil, akılda kalan, hikayesi olan projeler hayata geçirmek. Bu konuda güzel çalışmalar başladı. ❏ MIX’te seyirciyi ne bekliyor? Sağlam bir müzikal yolculuk...


58

SAHNE

KASIM 2019

23. İstanbul Tiyatro Festivali'nde

MÜZİĞİN ROL ALDIĞI OYUNLAR

H

er yıl İstanbul'un dört bir yanına yayılan, ufuk açıcı performanslarla sanatseverleri besleyen İstanbul Tiyatro Festivali'nin 23'üncüsü 13 Kasım'da başlıyor. 1 Aralık'a kadar sürecek festivalde yurt dışından 12, Türkiye’den 16 olmak üzere 28 tiyatro, dans ve performans topluluğu 78 gösterim yapacak. Bu yıl epey dikkat çekici, pür dikkat izlenecek oyunlar var ve tüm bunlar İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Koç Holding Enerji Grubu Şirketleri Aygaz, Opet ve Tüpraş sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Sanata yapılan yatırımlar geleceğe yapıldığından bizi de umutlandırıyor. Müzik odaklı bir yayın olarak, festivalde müzik ve dansın başrolde olduğu oyunları sizin için derledik. Ajandanıza bu performansları mutlaka ekleyin.

Sirk Rusya’nın köklü tiyatrosu Theatre of Nations tiyatroseverleri baş döndürücü bir müzikale davet ediyor Kurgusal gelecekte bir dünyayı anlatan Sirk oyununda melodram ve komedi aynı oranda, aynı yoğunlukta yer alıyor. Günümüz Rus tiyatrosunun yeni neslinin adından en çok söz ettiren yönetmeni Maxim Didenko’nun yönettiği Sirk, ünlü sinema yönetmeni Grigory Alexandrov’un kült filmi, 1936 yapımı Sirk’e dayanıyor. Didenko’nun 'retrofütüristik' olarak nitelendirdiği müzikal, bir zamanlar uzak geçmişte hayal edildiği üzere, kurgunun keskinleştiği bir gelecekte gerçekleşiyor. Maxim Didenko, bu müzikalde rüyanın gücünü ele alıyor ve onu cazibesiyle yeniden tanımlıyor. 19 Kasım 20:30 - Zorlu PSM Turkcell Sahnesi

23 Kasım 20:30 - Caddebostan Kültür Merkezi 24 Kasım 18:00 - Caddebostan Kültür Merkezi

16 Kasım 20:30 - UNIQ Hall 17 Kasım 15:00 - UNIQ Hall 18 Kasım 20:30 - UNIQ Hall

TrapTown Her Yol Kuzeye Çıkar Belçikalı koreograf Karine Ponties, Her Yol Kuzeye Çıkar oyununda özgün sanatsal vizyonunun merkezine çağdaş dansı ve baleyi koyan yenilikçi bir dans topluluğu Moskova Balesi’nden yedi çağdaş dansıyla çalışıyor. Yalnızca dansseverlere değil, güncel sanata ilgi duyan ve bu sanatın sıra dışı örneklerini görmekten haz duyanlara seslenen Her Yol Kuzeye Çıkar, her gösteriminde şaşırtıcı bir biçimde seyirciyi kuşatan, yaşamın tek bir kesitine değil, kendisine odaklanan bir çalışma. Yaşama, duygu durumlarına, çatışmalara, ani patlayışlara ve içe kapanışlara yedi erkek dansçının getirdiği yedi farklı yorum, yalnızca kalplerden değil, akıllardan da çıkmayacak bir performansla tiyatroseverlerle buluşuyor.

23 Kasım 20:30 - Arter 24 Kasım 15:00 - Arter

78

Festivalde 28 tiyatro, dans ve performans topluluğu 78 gösterim yapacak.

Ultima Vez topluluğu, 15 yıl sonra seyircileri derinden etkileyecek TrapTown ile İstanbullu tiyatroseverlerle buluşacak. TrapTown, İstanbul Tiyatro Festivali ve Flaman Kültür Bakanlığı arasında geçen yıl başlayan ve bu yıl da sürecek olan değerli iş birliğiyle gerçekleşiyor. Dans tarihine yön veren Belçikalı topluluk, bu performansta zaman ve mekândan bağımsız olarak seyircileri paralel bir gerçekliğe doğru yola çıkarıyor. Gösteri ilerledikçe, bu gerçeklikte yaşayanlar arasındaki eskiye dayanan çatışmalar ve başlarına gelen tuhaf felaketler açığa çıkarıyor. Mitlerin değişmez doğasına duyduğu derin hayranlıkla bilinen koreograf Wim Vandekeybus, TrapTown’la beraber dans, metin ve müzik ile yeni bir mitoloji üzerine düşünme arayışına giriyor. Metni Pieter De Buysser’in kaleminden çıkan gösterinin müzikleri ünlü Trixie Whitley ve Phoenician Drive, sahne tasarımı ise Gijs Van Vaerenbergh imzasını taşıyor. Bu nefes kesen ekip, seyircisini coşkulu bir evrene, sanatsal hazzın doruk noktasına taşıyor.

Kaldırım Serçesi Bir Rus Masalı: Yevgeni Onegin Rus edebiyatının mihenk taşı Alexandr Puşkin’in en önemli eserlerinden Yevgeni Onegin, Rusya’nın adı tarihe geçen köklü tiyatrosu Vakhtangov’un yetenekli oyuncuları ve Litvanyalı yıldız yönetmen Rimas Tuminas’ın rejisiyle sahneleniyor. The Times “Destansı olduğu kadar samimi, şaşırtıcı derecede güzel, kuvvetli ve etkili” olarak nitelendiriliyor. Yaklaşık 100 yıllık tarihinde köklü Rus kültürünü çağdaş unsurlarla harmanlamayı başaran Vakhtangov tiyatrosunun yetenekli oyuncularıyla büyük bir tiyatro şölenine dönüşen oyunda, hayal kırıklıklarına tutkun Yevgeni, düşlerinin peşinden koşan Lenski ve Rus kadınının tüm özelliklerini taşıyan sevecen Tatyana usta yönetmen Rimas Tuminas’ın tutkulu yorumunda bir araya geliyor. Gerçek ile hayal gücünü hayranlık uyandıran bir koreografi ile yansıtan oyun, başrole Tatyana’yı, bir kadın kahramanı yerleştirmesiyle de Puşkin’in efsaneleşmiş eserine yeni bir soluk getiriyor.

21 Kasım 20:00 - Zorlu PSM Turkcell Sahnesi 22 Kasım 20:00 - Zorlu PSM Turkcell Sahnesi

Kaldırım Serçesi’nde sadece sesiyle değil, hayata, müziğe ve aşka olan tutkusuyla da ölümsüzleşen Edith Piaf’ın hayatı anlatılıyor. Edith Piaf kaldırımda doğmuş, yaşamı boyunca yoksulluk ve hastalıklarla boğuşmuş olsa da; hayatı müthiş bir tutku ve cesaretle kucaklayarak, giderek dünyayı sarsan bir efsaneye dönüştü. 1950’ler Fransası'ndan 80’ler Türkiye’sine uzanan bu hayat yolu, Tülay Günal’ın etkileyici yorumuyla tiyatroseverlerle buluşuyor. Kaldırım Serçesi, eseri kaleme alan Başar Sabuncu’ya ve 1982’deki yorumuyla Edith Piaf ile özdeşleşen Gülriz Sururi’ye de bir saygı duruşunda bulunuyor.


59

SAHNE

KASIM 2019

Bağımsız sahnelere ‘Kültüral’ bir bakış

Harun KARABURÇ

stanbul’un açık sahnesi K! Kültüral Performing Arts 2019/2020 sezonunda kendi yapımlarının yanı sıra nitelikli tiyatro topluluklarının oyunlarına da yer vererek programını zenginleştiriyor. Özgün ve az sahnelenen yapımlara kucak açan mekanı yakından takip ediyoruz. Kültüral’ın Kurucu Sanat Yönetmeni Yağmur Yağmur ile bir araya gelip oyununu konuştuk. ❏ Neden bir sahne açma ihtiyacı hissettiniz? Kültüral, “Her yerde sanat yapılmalıdır”, “Her yere sanat gitmelidir”, “Sanat her türlü koşuldan bağımsız olarak gerçekleştirilebilir”, “Her mahallede bir tiyatro ve kültür alanı olmalıdır” düşüncelerinin cesaret ve ilham verici bir önermesidir. İstanbul, milyonların yaşadığı çok kalabalık bir metropol. Sahne sayısı pek tabii ki böyle bir metropol için çok yetersiz. Salt kendi işlerimiz ve rüyalarımız için değil, sanat üreten, sözü, derdi, tınısı olan tüm disiplinlere açık bir ortak platform düşüncesi Kültüral. Hiçbir kişi ve kurumdan destek almadan, tamamen kendi imkanlarımızla sürdürdüğümüz ve kişi ya da güçlerden tam bağımsız şekilde hareket etmeyi hayal eden bir oluşum. ❏ Burası bir sanayi bölgesi. Mahalleli ile nasıl bir temas kuruyorsunuz? Mekanın yapısının ve Sanayi Mahallesi’nde bulunmasının dramaturjik bir önermesi var öncelikle. O önermenin kendisi bizim sanatsal vizyonumuzu da yansıtıyor bir bakıma. Sürprizli bir toplumsal doku var Sanayi’de. Bir yüzü Büyükdere Caddesi’ndeki dev gökdelenleri, plazaları ve tüm gösterişiyle Levent iş dünyasının şaşalı dokusunu yansıtırken, ara sokaklarıyla Sanayi Sitesi’ndeki esnaf dükkanları ve pavyonlar dışında; dans stüdyoları, heykel atölyeleri, tasarım ajansları ile gizli bir yeraltı sanat mücevherinin resmini yansıtıyor adeta. Beyaz yakalılardan sanayi emekçilerine, reklam ajansı çalışanlarından öğrencilere, üst düzey yöneticilerden, oto tamircilerine uzanan çok renkli ve çok dilli bir toplumsal doku. Çevreyle olan iletişimimiz olumlu yönde. Mahallede böyle bir alanın varlığı çevredeki herkesi çok sevindiriyor ve umutlandırıyor. Köşedeki kahveden bakkala, demircisinden marangozuna herkesin Kültüral ile gönül bağı var. Bu çok sevindirici bir durum bizim için. Zıtlar zıtlara iyi gelir. Ve zıtlıktan şiir çıkar. ❏ Kültüral, İstanbul'un mevcut tiyatro kültürüne ne katacak? Kültüral, kendi tiyatro yapımlarını üretmeyi ilke edinir. Özgün metinlerle birlikte yeni hikayeler kurmakla ilgilidir. Türkiye’de sahnelenmemiş ya da sınırlı sayıda sahnelenmiş dünya tiyatrosu metinlerine getirilecek yorumlarla çağdaş Türkiye tiyatrosu içinde kendi alanını edinmeyi hedeflediği için repertuvar tarzına özellikle dikkat eder. Bu da yepyeni bir pratiği tanıma şansı yaratır

İ

seyirciye. Her yeni sahne yepyeni bir pratik ve deneyimdir. Her duvar farklı şekillerde dolar. Az sahnelenmiş ya da sahnelenmemiş metinler repertuvar için ilk tercihimiz. Özgün işler üretmekten yanayız. Klasik oyunları güncel bir sahne diliyle aktarmak da hayallerimiz arasında, tamamen yepyeni hikayeler bulup özgün eserler çıkarmak da. Düşünmeyi, oynama bilimine uygun prova yapmayı ve masa başındaki okuma - araştırma sürecini seviyoruz. Yolculuğun ve sürecin kendisine sonuçtan daha fazla önem veriyoruz. Şehrin tiyatro kültürüne kendi gücümüz ve meşrebimizce küçücük de olsa bir katkı sunarsak ne mutlu bize. ❏ Bu ay hangi oyunlar ve tiyatrolar var repertuvarınızda? Sezon açılışını yaptığımız Yüz Yılın Evi 8-9 Kasım’da ve sezon boyunca her ay iki gösterimle burada olacak. Yine bu ay Başak Kara Yan Yol oyunuyla, Şehrin Azizleri Aspargandis ile, SFRPZTF Eylül ile, Kumbaracı50 Yalınayak Müzikhol ile, Karart Sanat Ölümün Uykudaki Duruşu ile, Kadro PA Macbeth Mutfakta ile, Versus Tiyatro Kreutzer Sonat ile Kültüral’da olacak. Kendi oyunumuz Paravanlar ise bu sezon ilk gösterimini 12 Kasım’da yapacak. ❏ Paravanlar geçen sezonun sonuna doğru prömiyer yaptı ama kısa sürede çok konuşuldu. Sizce neden? Tablolardan oluşan ve parça parça köşeli, komik ve tuhaf fragmanlar taşıyan bir yapıda. Kurduğunu salise farkıyla kıran bir matematiği var. Bu matematik,'“yaşadığımız çağın akıl tutulmasına ve derin tutarsızlığına' lineer olarak olmasa da neredeyse tüm nesnelerin etrafında dolaşarak o tutulmaya ve tutarsızlığa yerleşen bir yapı. Simülasyon, yeni gerçeklik ve fiziksel tiyatronun olanaklarını kullanıyoruz. Ortadoğu’yu ve savaşı tasvir eden, Jean Genet’nin cümleleriyle; “Yazımına Cezayir Savaşı’nın bahane oluşturduğu” bir oyun. Fransa’nın Cezayir’i sömürgeleştirişini bambaşka bir biçimde anlatıyor. Ölümle, yaşamla, çölle, maskelerle derdi olan çok özel ve sıra dışı bir oyun.


60

RÖPORTAJ

KASIM 2019

'Bazı insanlardan uzakta olduğumuz için mutluyuz' G

üncel rap ve klasik rap müzik sound'larını, coğrafyamızın bize sunduğu tınılarla buluşturarak şarkılar yapan Kezzo, yeni teklisi Yangın ile karşımızda. Şarkı sözlerinde insan hayatı, dünyadaki problemler ve Kezzo'nun kendi hayatından kesitlere yer veren müzisyen, Yangın'da da aynı yolda ilerlemiş. Teklinin bir de klibi yayınlandı, elbette ateşler içinde... Kezzo ile yeni şarkısını, rap müziğin popülerleşmesini ve Silivri'de yaşamasının etkilerini konuştuk. ❏ Yangın teklisi kulağa epey iyi geliyor. Sormak istiyorum, sizi yakan şey neydi? Teşekkürler... Şairin dediği gibi, uzun ince bir yolda yürüyoruz gündüz gece. Bu yolda gördüklerim başıma gelenler ve etrafımda olanlar, aslında akış, hayat! Gördüğüm filmler de beni yakan şeyler. ❏ Teklinin perde arkasını anlatır mısınız? Şarkı, çıkış tarihinden tam 1.5 yıl önce yazıldı. Türkiye çapında ünlü bir rapçiyle ortak çıkacaktı lakin farklı şirketlerle çalışmamız ve bürokratik olaylardan ötürü ertelendi. İkinci kısmı da ben yazıp solo bir şekilde insanlara sundum. Sancılı bir süreçti, şarkının kendisi gibi. Çocukluk arkadaşım prodüktör ve DJ'im Barbaros Göçmen'le stüdyomuzda çalıştık. Birkaç canlı enstrümanla güçlendirdik. ❏ Klip de yayınlandı. Klipte İnsan Ne ile Yaşar? kitabını görüyoruz. Tolstoy'un kitabı sizin için ne ifade ediyor? Tolstoy çok spesifik bir şey ifade etmiyor sadece eşitlikçi ve sosyal dengenin korunması taraftarı yazıları kendime yakın hissettiğim taraflarından. Eşim Tolstoy un bu kitabını okurken bana bazı cümlelerinden bahsetti, kitabı açıp okumadım ama bir düşünce paralelliği hissettim ve şarkıyla örtüştüğünü düşündüm. ❏ Tekli, albümün habercisi mi? Türkiye'ye döndüğümden beri 3 albüm yaptım ve 2020'de de yapma düşüncem var. bunu önümüzdeki günler gösterecek ❏ Şarkıda gelecek korkusundan söz ediyorsunuz. Rap müzisyen olma yolundayken nasıl kaygılarınız vardı? Kaygılar olmaz olur mu? Şarkılarımda duyduğunuz her şey yaşandı. Şarkının birinde "Mühendis değilim ben, rapçiyim ben" diyorum. Bilgisayar mühendisiyim, mesleği bırakıp rap müzikle yaşamak konusunda ben ve ailem çok zorlu etaplardan geçtik . Kendimi şu anda 18 yaşlarında rap müzik kariyeri hedefleyen çocukların yerine koyduğumda bu cümleyi yazdım zaten. Aslında bu iş bir kumar. ❏ Beat'lerinizdeki doğu müziği esintisi ile rap müziği bir arada kullanmanın sizdeki karşılığı nedir? Çok fazla müzik dinledim, bu durumu ona yoruyorum. Genellikle bu coğrafyanın tınılarını seviyorum ve onlara takılıyorum o yüzden bu coğrafyadan esinleniyorum diyebiliriz. ❏ Yaptığınız parçanın arabesk rap'e yakın olduğu tınılar da var, özellile nakarat kısmı. Arabesk'e bakış açınızı merak ediyorum. Arabesk bu coğrafyanın gerçeği ve insanların

ruhunda da var ama ben yaptığım nakaratları arabeske yakın görmüyorum. Nakaratlarımda zincirlerin kırılması, sansürlerin kaldırılması ve özgürlüğün arzulanması durumu var. ❏ Sizce rap müziğin tüm dünyada popülerleşmesinin sebebi nedir? Popülerleşmesi derken, zaten popülerdi, ülkemizde popülerleşti ve sebebi de gelen neslin bu sound'larla büyümesi. İstediğinizi dayatın, insanlar özgür ve istediği müziği dinliyor. Dünyadaki popülerliğiyse, diğerlerinden daha samimi olduğu için. ❏ Norm Ender'in parçasının çalıntı olduğuna dair görüşler var. Siz ne düşünüyorsunuz? Düşünmüyorum. ❏ Rap müzikte atışmalar sizce müziğe hizmet ediyor mu? Az önce dediğim gibi her şey samimiyetten, bu müzik gerçeği yansıtıyor. Rapçilerin yaşadıkları şarkı sözlerine direkt yansıyor! Bu da bir gerçek, gereksiz olanlar dışında beni rahatsız etmiyor . ❏ Sanıyorum Silivri civarında yaşıyorsunuz. Rap'in kulis şehirlerinden uzaksınız ya da öyle misiniz? Bu sizi olumlu yönde etkiliyor olabilir mi? Evet, Silivri'de yaşıyorum. Bazı konularda olumsuz etkilerini görüyoruz, daha geniş network'lere sahip olabilirdik. Ama bazı şeyler ve bazı insanlardan uzakta olduğumuz için mutluyuz. ❏ Rap ve popüler kültür atışmalarına ne diyorsunuz? Bir şarkınızı reklamda kullanmak isteseler nasıl yaklaşırsınız? Eğer şarkımı plastik atıkların dünyaya çok zararlı olduğunun anlatan bir reklamda kullanıcaklarsa kesinlikle çok iyi yaklaşırım. Eskiden olsa söylediğim ve söyleyeceğim çok şey vardı ancak artık bu düşüncelerimi şarkılarda belirtmek istiyorum. Lakin şu an hip-hop popüler kültür oldu. ❏ Sırada neler var? Karanlık albümü sırasında ve sonrasında ürettiğim birçok şarkı var. Bir kısmını yayınladık: Hepsi Pislik, Yaşanmamış Say, Kafamıza Göre ve Yangın. Yaklaşık bir 10-15 tane daha parça var. Karar aşamasındayız , albüm mü yapsak yoksa tekli mi yapsak... Önümüzdeki günler her şeyi gösterecek. Çok teşekkürler, sevgiler, saygılar. Barış tüm dünyaya!

2019

Yangın

o z z e K

Ahmet YATĞIN

2018

Karanlık

2017

Tuzak


61 3 gün 12 konserle IndieCity

FESTİVAL

Zeynep BEŞERLER

B

ir festival gerçekleştirmek üzere yola çıkıp, bu yolda gittikçe büyüyen bir ekip Partapart. 2012’de IndieCity Festivali’ni yapmak için müzisyenler tarafından kurulan, zamanla evrilerek 33 albüm ve single yayınlamış bir plak şirketine dönüştü. İlk heyecanlarını da devam ettiriyorlar. 8-10 Kasım tarihlerinde German Legend sunumuyla gerçekleşecek 7. IndieCity, indie ve elektronik müzik ağırlıklı programıyla yerli yabancı birçok sanatçıya sahnesinde yer verecek. Partapart ekibi festival için şöyle diyor: “IndieCity ilk düzenlendiği günden bu yana aynı manifestosunda devam ediyor. Sadece müziğin ve müzikal kültürün ön planda olduğu, dönemsel müzikal modalara değil gerçekten kendine yer edinmiş tarzların ve sanatçı ile dinleyicinin en samimi ve en bağımsız halde bir araya geldiği deneyimlerin ön plana çıktığı bir festival. Tek bir müzik janrı içinde takılı kalmadan, oldukça tarzları fakat olabildikçe aynı hissiyatla bir potaya toplayan bir festival.” Line up’a gelirsek… Üç gün boyunca şehrin farklı noktalarında gerçekleşecek festival; dünyanın dört bir yanından etkileyici performanslarıyla öne çıkan sanatçıları yerli sahnenin yetenekli isimleriyle bir araya getirerek, Avrupa ve Anadolu yakasında müzikseverlere ilginç deneyimler sunacak. Farklı müzik türlerini aynı çatı altında buluşturmaya devam eden German Legend Presents IndieCity festivali açılışını 8 Kasım Cuma gecesi Babylon'da yapacak. Barcelona merkezli Hivern Discs’in kurucusu, elektronik müzik sahnesinin en saygı duyulan isimlerinden John Talabot ve Ninja Tunes’dan yayınladığı albümü ile dikkatleri üzerine çeken Lamusa II’nin müzikseverlere unutulmaz anlar yaşatacağı gece yerli sahneden Nova Persona’nın performansı ile başlayacak. 9 Kasım Cumartesi günü Anadolu yakasına taşınan festivalde, son dönemin ses getiren isimlerinden Die Wilde Jagd’ın post krautrock ve psikedelik temelli canlı performanslarına, hafızalarda iz bırakacak olan yeni mekânında Otto Moda ev sahipliği yapacak. Ademán’ın DJ seti ile başlayacak gecenin devamında ise Mind Shifter izleyicileri zamanın içinde çeşitli salınımlara davet edecek. Die Wilde Jagd'ın ardından Aunt Zero'nun canlı performansı ile buluşacak olan dinleyiciler lokal sahnenin tanıdık isimlerinden Heavie'nin DJ seti ile geceye devam edecek. Pazar günü ise Festivalin kapanış etkinliği Kırım Kilisesi’nin büyüleyici atmosferini ele geçirecek olan ambient tınıları ile 16.30-21.00 saatleri arasında gerçekleşecek. Yunanistan’dan ilk defa ülkemize gelen Serafim Tsotsonis ve Ocean Hope ikilisinin canlı performansları ile beklenmedik bir müzikal şölenin kapıları aralanacak. Serafim Tsotsonis’in Temmuz ayında bir başyapıt edasıyla karşımıza çıkardığı son albümü Believers’ı 10 Kasım’da canlı dinleme şansına erişenler Kırım Kilisesi’nden tarifsiz bir enerjiye kapılmış olarak ayrılacaklar. FFRW’nin başlatacağı bu eşsiz buluşmada Forlorn Hope ve Sumatran Black’in de canlı performansları gerçekleşecek. Yani, üç gün boyunca birbirinden oldukça farklı yerlerde, oldukça farklı tarzlar arasında bir dinleyicinin kendini tekrar etmeyen ambiyansalarda ve müziklerde hafta sonunu festival havasını yaşaması muhtemel.

KASIM 2019


62

YAŞAM

KASIM 2019

Ayşegül Kumova aysegulkumova

MAVİ G

ökyüzünün mavisi nasıl da güven veriyor insana, hiç yağmur yağmayacakmışcasına... Her gün ısrarla sabah oluyor, bir daha gece olmayacakmışcasına. Kocaman gülümsüyor yüzler, bir daha kötülük olmayacakmışcasına... Nasıl da kucaklıyor hayat, Sevgi hiç bitmeyecekmişcesine. Nasil da sıralanıyor dilekler, umut hiç tükenmeyecekmişcesine. Yine ve yine anlatmaya çalışıyor dil; sanki sevmeyi herkes öğrenmişcesine...

SAFE SPACE

Ekin TÜRKANTOS ekinturkantos

AÇIK YEŞİL

BİTKİLERİ KIŞA HAZIRLAYIN

B

itkilerinizi kışa hazırlık yapmak için bu ayınızı iyi değerlendirin. Nasıl ki cildimiz soğukta kuruyup nemlendirilmek istiyorsa bitkilerinizin söylüyor. Ve her ne kadar bahçe de ihtiyaçlarını gözden ortamı müsait olsa bile ağaçların birbirine mesafesinin köklerinin geçirmelisiniz. yayılmasına olanak sağlayacak Eskiler "Ekim ayı şekilde ekilmesi gerektiğini dikim ayı" demişler hatırlatıyor. Balkonunuza bu ay yeni lakin kasım ayı da çiçekler ekmek isterseniz menekşe, da dikim yapmak, çulha, kasımpatı ve siklamen tercih budamak ve bitkileri edebilirsiniz. Soğuğa dayanıklı kışa hazırlamakla olan bu çiçeklerin bakımları da geçecek. Özellikle hayli kolay. Dökülen yaprakların fidan dikimi için temizlenmesi, zararlıların hışmına uygun bir dönem olan kasım ayı düzenli uğrayan bitkilerin ilaçlanması yine ay içinde yapılabilir. çalışma ile tüm Kış gelmeden yabani otları bitkilerin ihtiyacını temizlemek, bitki diplerini karşılayıp kışa çapalayarak köklere torf ekmek hazırlıklı girmelerini sağlamak için elverişli. önerildiğinden gübre takviyesi Bitki ekimiyle uğraşan yapabilirsiniz. Bitkileri durduğu yere göre eğer balkonda bakıyorsanız Kemal Filiz’den ayın daha korunaklı bir yere alıp ilk haftası meyve önüne sepet, saman gibi doğal ağacı dikilmeyeceğini malzemelerden koruma bariyeri ve ağacın aşı yerinin düşünmelisiniz. Çiçeklerle haşır gün doğumuna neşir olanlar hava ve toprak koşulları baktırılmayacağını elverdiğince her türlü toprak işini bu öğreniyorum. Nedenine gelince, ayın ay içerisinde bitirirler. Böylece kışa korunmuş olarak giren bitkileriniz 15’inden önce ekilen baharda yine size çiçeklerini meyve ağaçlarında gösterebilsin. kurtlanma olduğunu


63

KİTAP AJANDA

Dünyanın Sistemi Neal Stephenson Çev.: Turgut Berkes Tarih Alfa Yayınları 992 sayfa

KASIM 2019

Osmanlı Hanımları Mutfakta Abdullah Uğur Yemek İletişim Yayınları 232 sayfa

Art of Burning Man NK Guy Koleksiyon Taschen 294 sayfa

Çağ Geçitleri Murathan Mungan Şiir Metis Yayıncılık 136 sayfa

Türkiye'de Belgesel Film Festivalleri Nagihan Çakar Bikiç Sinema Doruk Yayınları 384 sayfa

Me: Elton John Official Autobiography Elton John Otobiyografi Henry Holt and Co. 384 sayfa

Kalbimin Can Mayası İclal Aydın Roman Artemis Yayınları 440 sayfa

Vampir J. William Polidori Çev.: Yiğit Yavuz İthaki Yayınları 64 sayfa

Türlü İşlerin Adamı Bob Honey Sean Penn Çev.: İlya Denizeli Roman Alakarga

Umberto Arte ile Sanat: Sanatçılar Akımlar Resimler Mitoloji Umberto Arte Mitoloji Destek Yayınları 424 sayfa

Uygarlıkların Batışı Amin Maalouf Çev.: Ali Berktay Deneme Yapı Kredi Yayınları 200 sayfa

Mesleğim Yazarlık Haruki Murakami Çev.: Ali Volkan Erdemir Deneme Doğan Kitap 208 sayfa


64

LEZZET

KASIM 2019

Taaddıım T mllııkk eevv

B

Adım Adım Gurme

Süray CİNGÖZ ATIŞ

seçilmeli ve nihayetinde şarap tadımının ana temasının ne olacağına karar verilmeli. Buradaki ana tema ifadesini aşağıda vereceğim örneklerle pekiştireceğim.

adimadimgurme

adimadimgurme.com

bbuull uuşşmm

ı r a l a

ack on Stage’in sekizinci sayısında yer alan yazımda şarap içmeyi en çok sevdiğim yerin evim olduğunu söylemiştim. Ama malum, evde yalnızca iki kişiyiz, bir ben bir de eşim. Hal böyle olunca çokça şarap denemek için mutlaka bir arkadaş grubu olarak evde toplanıp, hep beraber şarap tatmak gerekiyor. Aslında böylesi daha keyifli oluyor; şarap hakkında herkes kendi yorumunu yapıyor, birbirini zenginleştiriyor. Birazdan evde gerçekleştirilecek şarap toplanmaları hakkında tüyolar vereceğim ancak öncesinde kör tadım ve açık tadım kavramlarından bahsetmekte fayda var. Açık tadım yapılacak ise tadılacak şarapların hangileri olacağı tadımcılara bildirilir. Böyle olunca tadımcılar, istemeseler bile şarabın üreticisinden, fiyatından veya rekoltesinden etkilenip karar verirken istenildiği kadar tarafsız olamayabilirler. Kör tadımda ise tadılacak şarapların etiketleri gizlenir. Sadece tadımı düzenleyen kişi şarapları bilir. Buradaki amaç, tadım yapan kişilerin şarabı görerek önceden etkilenmemesi, kafalarındaki şablonlara göre o şarabı yargılamamasıdır. Kişinin şarabı, berrak ve boş zihinle, ne içtiğini bilmeden, nesnel bir şekilde değerlendirebilmesi için kullanılan bir yöntemdir. Gelelim evde şarap tadımı düzenleyecekler için önerilere... Tadım birkaç saate yayılacaksa, kişi başı en az 1 şişe şarap içileceği matematiğinden hareket edilmeli, bundan sonra kör tadım mı yoksa açık tadım mı yapılacağı

ŞARAP TÜRLERİ TADIMI Yeni yıl yaklaşıyor, 31 Aralık’ta saat tam 00.00’a vurduğunda köpüklü şarap patlatmak adettendir. O zaman neden arkadaşlarınla 7-8 tane köpüklü şarabın deneneceği bir tadım düzenleyip de yeni yıla girerken hangisinin içileceğini belirlemiyorsun? Veya Türkiye’de üretilen Bordeaux kupajlarını (başka bir deyişle Cabernet Sauvignon, Merlot, Petit Verdot, Malbec ve Cabernet Franc kupajlarını) arkadaşlarınla tadıp, notlayabilirsin. ÜZÜM CİNSLERİNE ÖZEL TADIM Bu tür tadımların amacı belirli bir üzüm cinsini damağına iyice tanıtmaktır. Öncelikle biri, üzüm cinsinin literatürde belirlenen özellikleri hakkında teorik bilgiler verir ve sonra tadıma geçilir. Tadımda, ilgili üzümün ekildiği farklı coğrafyalardan gelen örneklerinin kullanılması yarar sağlar. Çünkü, mesela Öküzgözü’nü ele alalım, üzüm ekildiği her yerde farklı bir karaktere bürünür; ekim alanları Elazığ’dan Trakya’ya doğru ilerlerken, ortaya çıkan şaraplar da lezzet olarak farklılaşır. YÜKSEK PUANLI ŞARAPLAR Dünyaca ünlü şarap yazarları (Robert Parker, Jancis Robinson), dergileri (Decanter, Wine Spectator) veya şarap yarışmalarından (International Wine Challenge) veya Türkiye’de düzenlenen şarap etkinliklerinden (Sommeliers’ Selection, Challenging Master Classes) yüksek puan almış şarapları arkadaşlarınla tadabilirsin. Mesela 100 üzerinden 90 ve üstü puan alan şaraplar gibi bir konsept belirlendiğinde, ortaya keyifli şaraplar çıkacaktır. Ben burada evdeki şarap eksenli toplanmaları keyiflendireceğini düşündüğüm öneriler vermeye çalıştım ancak unutma ki yaratıcı olduğun takdirde daha pek çok “konsept” ortaya çıkartabilirsin. Aslında bazen de bütün bunları göz ardı et, şarap, arkadaşlarınla toplandığında birlikte izleyeceğiniz bir konser kaydına da güzelce eşlik edebilir. Peki bu tür toplanmalara katılanlar ne tarz şaraplar getirecekler? İşte bu soruya da Back on Stage'in önceki sayılarında her üzüm çeşidine karşılık birkaç şarkı önererek cevap verdik. Bunlardan yola çıkarak evinde keyifli dinletiler gerçekleştirebilirsin. Keyifli tadımlar!


65

GÜNCEL

KASIM 2019

Harbiye Açıkhava'nın tatsız dönüşümü

Hakan VAROL

K

MEKAN SAHİPSİZ KALDI

uşak mı değişti, biz mi yaşlandık anlamadım ama her şeyin eskisini arıyoruz. Yok canım ne alakası var, 68 kuşağı değiliz ya… Nihayetinde 90’larda çocukluğunu geçirmiş tazeleriz. Gelgelelim ki “Neydi o eski Maksim günleri" der gibi, bu aralar "Neydi o eski Harbiye Açıkhava günleri" der olduk. Harbiye Açıkhava Sahnesi müziğe bir saygı duruşudur. Müzisyenlerin en özel şovlarını hazırladığı, hazırlıklarının günler öncesinden gerçekleştiği bir konser mekanıydı. Oraya çıkınca da artık ustalığa geçiş dönemi olurdu. Tabii şimdiki gibi yılın 140 günü konser olmazdı. Harbiye ve Rumeli Açıkhava Sahnesi devler ligi olarak sahnedeki yerini alırken, en büyük yıldızlar buraya düşerdi. Televizyonlar canlı yayınla bağlanırdı, izlerdik neler oluyor diye. Tüm yaz boyunca 1 ya da 2 konsere gidebiliyorsanız şanslı azınlıktan sayılırdınız. Solistler şimdiki gibi deste deste davetiye dağıtmazken her şey başkaydı... Yani demek istediğim yaş almaktan dolayı değil eskiye özlem… Sezen Aksu’nun, Müzeyyen Senar’ın, Grace Jones’in, George Dalaras’ın ve daha yüzlerce dünya devini ağırlayan Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nin bu yılki Z raporu en vasat sonucu veriyor. Bunun yanı sıra 5 bin kişilik bu görkemli sahne eskiden; İstanbul Caz Festivali’ne, İstanbul Opera Festivali’ne, müzikal ve tiyatrolara ev sahipliği yapardı. Fatih Operası’nı izlerken operetlerin tınıları inlerken katharsis deneyimini yaşarken sahne bu yıl sadece Türk pop ve arabesk dünyasının kısıtlı sesleri arasında boğuldu. Ünlü Rus piyanist Grinko yanılmıyorsam 2 konser ile bu yılın tek yabancı ve klasik müzik konserini verdi. Organizatör şirketler, garanti müzisyenlere yöneldiler. Tutan müzisyenleri tekrar tekrar sahneye çıkarırken bir yandan da yedeklerini cebinde tuttular. Kimi konserlerin biletleri sadece sayılı günler kala satışa çıktı. Eskiden hep planlı, programlı olarak organize edilir ve biletler neredeyse yaz başında satışa sunulurdu. Biliyorum eskiye dönüş yok, olmayacak da. Değişim keşke daha iyiye doğru gitse… Bu yıl hangi albümü olan sanatçı bu sahneye çıkmadı acaba düşünmek gerekir. Gelelim bu yılın klişelerine ve sürprizlerine... Bu yıl Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesinin en yıldız ismi şüphesiz 6 yıl sonra tekrar bu büyülü mekanda konser veren Ebru

Günde'ti. Poll Production ve fizy ile el sıkışarak konser vermeye niyet eden Gündeş 5 gece planlanan konserini yanılmıyorsam 10 gece belki daha fazlasına taşıdı. 500 TL’den biletlerini satan müzisyeni eylül ayının vazgeçilmez ismi Tarkan takip etti. Bu yılın Tarkan eleştirisi de hiç şüphesiz megastar'ın aynı repertuar ve şovlar ile yoluna devam etmeseydi. Sonuçta bir şey değişmedi, biletler satışa çıkmaz merdiven biletleri dahi tükendi. YENİ NESİL KONSERLER Asıl sürpriz bence Zeynep Bastık’tı. Yaptığı cover'larla gündeme gelen yeni nesil müzisyen 2 gün boyunca bin liradan protokol biletlerini satarken 138 TL'den sattığı merdiven biletleri ile bize şu mesajı verdi: Artık mekanın sahibi benim ve benim gibi yeni nesil sanatçılar. En çok dinlenen cover'ında dediği gibi “Gülüşü gülüşüne nasıl sığdırdın” sorusunun cevabını ararken, hayranlarını şüphesiz Harbiye Açıkahava sahnesine zor sığdıracak. Oğuzhan Koç’un bile konser verdiği mekanda artık klasik müzikler, rock parçaları, monologlar, diyaloglar yer almıyor. Doldurulamayan günlere kimi zaman 2 sanatçı birleştirildi. Hangi uyuma göre bir araya geldiğini asla anlamadığımız bu ikililerin sahnede bir yarı sahne alıp ardından konser sonrasında zoraki düet yapmaları da yine geceyi tatsızlaştıran başka etkendi. Bu ikili isimlerin bu yılki yüz akı Bülent Ersoy ve Selami Şahin’di. Selami Şahin’in bu yıl Harbiye’de bilet sattığını gören organizatörler usta ismi Linet ile bir araya getirince artık izleyici tribünleri bir hayli boştu. Öte yandan Hande Yener’in artık boy göstermediği bu sahnede daha önce tamamen Grace Jones’in tüm şovlarını alıntılaması mı var bilinmez. Yine Gülşen’de bu yıl sesini Harbiye’den esirgeyenlerdendi. Kenan Doğulu’nun, Yıldız Tilbe’nin, Sıla’nın çıkın çıkın gelin edasıyla kaç gün

konser verdiğinin çetelesini tutamadığımız bu konserlerin ardından bu yıla özel aklımızda kalan tek isim belki de Hadise’ydi. İlk kez mekanı şenlendiren popçu, gece için oldukça yatırım yaptı. İlk heyecanını yenen diğer sanatçılar gibi umarım Hadise de yıllar içinde aynı tekdüzeliğe bürünmez. Yıllarca sahnede görmediğimiz sürpriz isimlere rastlamak istiyoruz biz bu görkemli sahnede. Türkü de olsun, caz da olsun istiyoruz. Bir daha Sezen Aksu’yu görür müyüz mesela bu eşsiz mekanda. Onu bilmem ama yaklaşık 30 konser izledim bu sahnede bu yıl. Diyebilirim ki kendisi yoktu ama şarkıları vardı Minik Serçe’nin. Sibel Can’ın dan Linet’ine, Buray’ından Aşkın Nur Yengi’ye kadar hepsi bir selam gönderdi Sezen Aksu’ya. Minik Serçe tekrar konsa keşke Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ne. Şimdinin moda tabirlerinden bir söz buraya çok yakışır şimdi: Mekan sahipsiz kaldı...


66

MODA

KASIM 2019

IŞILTILI BİR SERGİ Moda dünyasının tarihini merak edenlere göre bir sergi var. 2020 Ocak’a kadar ziyarete açık olan Paris, Capital of Fashion sergisi New York FIT Müzesi’nde. Sergi, Paris’in modayla nasıl bütünleştiğini ve Paris’in günümüzdeki öneminin de sorgulanmasını sağlıyor. 100 parçanın yer aldığı sergi 18’ini yüzyıldan bugüne doğru kronolojik bir çizgide ilerliyor. Telefon kılıf tarzlarını anlarız ancak Apple AirPod kılıfı tarzını anlamak güç. Saklama ve şarj ünitesi kılıfların çevre dostu olanı da var, deri olanı da... Fiyatları 11 ila 350 dolar arasında değişen kılıf üreticileri arasında kimler yok ki; Louis Vuitton, 3.1 Phillip Lim, Case-Mate, ATUAT, Dior, Salvatore Ferragamo, Catalyst…

Alexander Wang, Bulgari’nin ikonik Serpenti motifini, markanın özel olarak üretilen el çantası için yeniden tasarladı. Serpenti kapsül koleksiyonu, yenilikçi şekillerin eklektik karışımını geleneksel siluetlerle birleştiriyor.

Orta çağ kadın kahramanlarından esinlenen Louis Vuitton, mücevher koleksiyonu Riders of the Nights'ı tanıttı. Koleksiyonda kendi kaderlerini çizen ve sınırlarının ötesine çıkan güçlü orta çağ kadın kahramanları yansıtılıyor.

Bu sefer müzikseverlere göre bir ürün sunan Swarovski, yeni Pleasant modeliyle gönlümüzü çeldi. Müzikten ilham alan motifler, günlük tarzlara ihtişam dokunuşu katan uzun damla küpelerde ışıldıyor.

Live in Levi’s® kampanyası ‘Senin sesin. Senin Yolun.’un sekizinci edisyonu yayınlandı. Belgesel tarzındaki kampanya filmi, deneyimlere ve önyargılara rağmen kendi yollarında ilerlemeyi seçen, kendi benzersiz seslerini keşfederek sonunda mutluluğu bulan ve müzik tutkularını paylaşan müzisyenleri takip ediyor. Reklam filminde özgün müzisyenler Hak Baker, George Ka, Adam Lakti ve Simbiat Aly Eboh rol alıyor.

Travis Scott’ın son single'ı Highest In The Room'un koleksiyonu 1 günlüğüne piyasaya sundu. Koleksiyonda tişört, şapka, hoodie var. Anında tükenen ürünlerin yenisinin albümle beraber geleceği açıklandı.

LC Waikiki, 2019 -2020 Koleksiyonu’nda yer alan ürünlerle kışa hazırlıyor. Ayakkabıdan şapkaya, günden geceye pek çok alternatifi, hem kadın hem erkek için şıklığın tamamlayıcısı olarak sunan LC Waikiki, günün her anında moda takipçilerinin üzerinde olacak. Bizim gözde parçalarımız arasında yün şapkalar var.

YILDIZLI MARKALAR Üç müzisyen moda markası iş birliği haberimiz var. Gucci Mane adının hakkını verdi. Rap müzisyen Gucci Cruise 2020 kampanyasının yüzlerinden biri oldu. Ray-Ban, DJ Honey Dijon ile iş birliği yaptı, özel bir reklam filmi çekti. Dijon'un müziğinden ve tarzından ilhamla hazırlanan koleksiyon sınırlı sayıda üretildi. Ve son olarak, Nicki Minaj Fendi ile Prints On kapsül koleksiyonu için çalıştı. Minaj bu koleksiyon için PNB Rocks ve Murda Beatz bir Fendi şarkısına yayınladı.


67

YENİ

KASIM 2019

KİŞİ KENDİNİN SOUNDMASTER’IDIR

PHONOCUT’UN PLAK-YAZARI Plağın çıkışından beri sevenlerinin merakla beklediği ev ortamında plak yazabilmek, yakında mümkün olabilir. Müzik dinleme deneyimini bir üst seviyeye taşıyacak. Üstelik oldukça kolay aşamalarla. Şimdilik ses girişi yalnızca mini-jack’tan ibaret ancak Phonocot’un açıklamalarına göre, Wireless özelliği de planlananlar arasında. Plak üretimini baştan yaratmayı vaadeden cihaz henüz kickstarter’da konsept aşamasında. Destek atmak isteyebilirsiniz. Gelişmeleri takipteyiz!

United Studio Technologies’in ilk göz ağrısı, dünyanın da ilk geniş diyafram mikrofonlarından 1947 yapımı U47 FET, tarihe geçenlerden. UST'den epeydir ses soluk çıkmıyordu ama haberler iyi! Marka, yeni ürünü UT FET47 ile bu mikrofonun muadilini üretmeyi hedefliyor. Üstelik 800 dolar satış fiyatıyla. Heiserman iş birliğiyle yapılan mikrofonun HZ-serisi K47 ‘Alman tipi’ kapsulü var, dışı da 6 mikron PET filmiyle kaplı. Ocak ayında satışa sunulacak. Şık bir fiyat performans ürünü. Ev stüdyosu kurma niyetinde olanlara önerilir.

Elton John, hâlen müzik dünyasında yeniliklerin öncüsü! Peex rX adı verilen teknolojiyle, gittiğiniz konserlerde müziği canınızın istediği gibi duymanız mümkün. Bir kolye gibi takılan cihazlar, sesi radyo sinyalleriyle kulaklıklara ulaştırıyor. Telefona kurduğunuz uygulama yardımıyla da enstrümanların seslerini keyfinize göre ayarlayabiliyorsunuz. Bazısı Black Mirror bölümünden çıkma diyor, bazısı kutluyor. Yorum sizin… Audeze’nin LCD-1 kulaklığı, markanın tüm teknolojisini ve ultra-ince ‘Uniforce’ diyaframlarını katlanabilir bir tasarımla buluşturuyor. Yalnızca 250 gram ağırlığa sahip, memory-foam’dan üretilen kulak padlari ve esnek üst bandıyla, uzun dinleme sürelerinde de oldukça konforlu. Derin, zengin bir bas sesini bozulmalar olmadan dinleyicilere ulaştırmayı vaad ediyor. Taşımaya uygunluğuyla da göz dolduran kulaklık, miks / mastering işleri yapanlar için olduğu kadar kaliteli müzik dinlemek isteyenler için de üretilmiş.

SSL’IN DÖNÜŞÜ 15 yıldır benzer ürün yapmamasının ardından SSL, The Origin’le dönüyor. 32 kanal girişli cihazda markanın tüm özelliklerini görmek mümkün. E seri EQ'i şkonik kompresörler, PureDrive preamp mikrofon… Hem clean hem de overdrive tonlarda temiz ses vaad ediyor. Cihaz modüler yapısıyla özelleştirmeye de uygun, istediğiniz setup’a göre kolaylıkla düzenlemeler yapabiliyorsunuz. 2020’nin başında satışa sunulması beklenen cihazın fiyatının 50 bin dolar civarında olacağı tahmin ediliyor.

WESTERN ELECTRIC TİPİ İNDUKTÖR Terry Audio’nun beş yıllık bir geliştirmenin ardından ürettiği CEQ induktörü, Marshall Terry’nin sevdiği EQ cihazlarından sevdiği özellikleri bir araya getirmesiyle oluşturulmuş. Sektör deneyimiyle üretildiği bariz! Cihaz 6 kanallı miks imkanı ve ayarlanabilen parametrelere sahip bir mastering EQ sunuyor. Tasarımıyla, El yapımı bir zarifliği Western Electric tarzıyla birleştiren CEQ, Pultec pasif shelf ’leri ve aktif devreleriyle de göz dolduruyor. 3200 ve 4600 dolar’dan iki versiyon olarak satışa sunulacak.


68

00112019

KONSER AJANDA

00112019

KONSER AJANDA

KASIM 2019

Pyrit

ART POP

Gaye Su Akyol

➡ İsviçreli müzisyen ve oyuncu Thomas Kuratli‘nin dinleyeni içine çeken, derinlikli projesi Pyrit 2 Kasım, 22.30’da Salon İKSV’de. ➡ Son albümü This Is How You Smile’la herkesi gülümseten, kulaklarımıza sofistike bir indie pop bayramı yaşatan Ekvadorlu şarkıcı Helado Negro, 3 Kasım 20.00’de Salon İKSV’de.

AVANGART BİFO

➡ Kozmik prenses Gaye Su Akyol, fizy İstanbul Müzik Haftası kapsamında 7 Kasım, 22.00’de Moda Kayıkhane sahnesinde olacak.

CAZ

Claptone

Ayşe Sicimoğlu

➡ Türkiye caz sahnesinin başarılı davulcusu Ediz Hafızoğlu, ‘Nazdrave’ projesiyle Akbank Caz Festivali Kampüste Caz kapsamında 4 Kasım, 18.00’de ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi Kemal Kurdaş Salonu’nda olacak. ➡ Klasik müzikle 80 ve 90’ların pop ve rock soundlarını bir araya getiriyor, caz ve rock cover'larına da yer veriyor. Ayşe Sicimoğlu Quartet 9 Kasım, 21.30’da Zorlu PSM Touché’de. Farklı ama bir yandan da retro bir stil keşfetmeyi vaad ediyor. ➡ Cazın Koreli prensesi Youn Sun Nah, 11 Kasım, 20.00’de CRR Konser Salonu’nda

cazseverlerle buluşacak. ➡ Türün dikkat çeken isimlerinden Achille Suchi öncülüğündeki European Jazz Band 12 Kasım, 21.15’te Nardis Jazz Club’ta. ➡ Cazın sıradışı ekipleri arasında gösterilen kontrbas, davul ve piyano üçlüsü The Bad Plus 14 Kasım, 21.30’da Babylon’da olacak. ➡ Soojin Suh’un öncülüğündeki Chordless Quartet 20 Kasım, 20.00’de Akbank Sanat’ta olacak. Kore Büyükelçiliği Kore Kültür Merkezi'nin desteği ile gerçekleşecek bu konserde, Soojin Suh’a Kore’nin yetenekli genç caz müzisyenlerinden Daniel Ko, Hachul Song ve Younghoo Kim eşlik edecek.

DOOM METAL ➡ Melankolik doom’un en beğenilenlerinden Saturnus 9 Kasım, 20.00’de %100 Studio’da olacak.

ELEKTRONİK ➡ Barselona çıkışlı DJ ve prodüktör John Talabot ve dönemin dikkat çeken isimlerinden Paris çıkışlı İtalyan prodüktör Lamusa II, German Legends Presents: Indiecity VII kapsamında 8 Kasım, 22.00’de Babylon’da olacak. Gecenin açılışınıysa Nova Persona yapacak. ➡ Elektronik dans müziğinin yaşayan efsanesi John Digweed, Burn Enerji İçeceği’nin katkılarıyla 8 Kasım’da İstanbul RX, 9

Kasım’da Pixel Club Ankara’da olacak. ➡ Altın kuş maskesinden kolayca ayırt edebildiğimiz Berlinli prodüktör ve DJ Claptone, indie dance ve deep house arasında kurduğu güçlü köprü ile de ayrışmayı başarıyor. Sınırsız enerji ve dans dolu melodileri parçalarından eksik etmeyen gizemli DJ 7 Kasım, 22.00’de Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde. ➡ Yerli alternatif sahnenin en heyecan verici isimlerinden, “Hedonist, ütopik ve hayalperest haletiruhiyelerin müzikal izdüşümleri”yle buluşma vaad eden grup Hedonutopia 8 Kasım, 22.00’de Salon İKSV’de. ➡ Trance müziğin öncülerinden; Tomorrowland, a State of Trance, Dreamstate gibi festivallerin vazgeçilmez ismi olan İtalyan DJ Giuseppe Ottaviani Giuseppe GO Live ve Live 2.0 konseptleri kapsamında 16 Kasım, 21.30’da Sanat Performance’ta olacak.

FOLK ➡ Her şarkısıyla müzikseverleri coşturan, Balkan müziğinin efsanevi ismi Goran Bregovic Three Letters from Sarajevo projesiyle 12 Kasım, 21.00’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak.

FUNK ➡ 40 seneyi aşkın müzik


69

KONSER AJANDA geçmişiyle İngiliz funk’ının en önemli isimleri arasına girmiş grup Cymande 15 Kasım, 22.30’da Garanti BBVA Konserleri kapsamında Babylon’da.

INDIE ➡ Caz, funk, blues, R&B gibi müzik türlerini sentezleyerek bir çok müzisyenle bir arada yaptığı müzik çok sayıda dinleyicinin dikkatini çekti, İlk teklisi Onlarca Yüzlerce Binlerce Ekim ayında çıktı. Melisa Karakurt, 13 Kasım, 21.00’de KadıköySahne’de.

KLASİK ➡ Barno Haknazarova, Johann Sebastian Bach, Ludwig van Beethoven, Claude Debussy ve Franz Liszt’in eserlerini yorumlayacağı programıyla 6 Kasım, 20.00’de Ankara Mozarthaus Sanat ve Konser Evi’nde. ➡ İş Sanat’ın 20. konser sezonu, Thomas Rösner yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konseriyle 14 Kasım, 20.30’da başlayacak. Konserin solisti Demirhan Gökbudak. ➡ Gürer Aykal’ın şefliğindeki İstanbul Sinfonietta 13 Kasım, 20.00’de CRR Konser Salonu’nda müzikseverlerle buluşacak. Konserde Çaykovski 1. Piyano Konçertosu ve Çaykovski 4. Senfoni icra edilecek.

METAL ➡ Gotik metalin en büyük isimlerinden Moonspell ve son dönemlerde melodik black metale yakın duran Rotting Christ 15 Kasım, 19.30’da Moda Kayıkhane’de olacak.

NEO-KLASIK ➡ Kuşağının önde gelen gitaristlerinden biri Sean

KASIM 2019

Shibe. 20 yaşında BBC Radyo 3 Yeni Kuşak Sanatçılar programına seçilen ilk gitarist ve ünlü Borletti-Buitoni Vakfı Bursunu kazanan tek solo gitarist. 2 Kasım, 17.30’da Şerefiye Sarnıcı’nda ilk Türkiye resitalini gerçekleştirecek. Etkinliğin repertuvarı İskoç lavta yazmalarından Dowland’a ve Benjamin Britten’a uzanıyor. ➡ Piyanoyu, “Kendi iç dünyasını en iyi şekilde yansıtabildiği enstrüman” olarak tanımlayan İtalyan müzisyen ve çağdaş klasik müzik bestecisi Fabrizio Paterlini 7 Kasım, 21.30’da Salon İKSV’de.

PARTİ ➡ ABBA’dan Madonna’ya birçok efsanenin şarkıları arasında gezinilecek partide, dinleyicilere ‘zamanda yolculuk’ vaat ediliyor. Geniş müzik yelpazesiyle Murat Beşer ve Murat Abbas’ın seçtiği şarkılarla gerçekleşecek etkinlik Oldies But Goldies, 2 Kasım, 22.00’de Babylon’da olacak. ➡ Kadınlara uygulanan şiddete karşı farkındalık yaratma amacıyla düzenlenecek olan ilk elektronik müzik partisi Lotus on The Wall 9 Kasım, 22.00'de The Wall Performans'ta gerçekleşecek. Etkinlikte DJ kabininde Natalie Gaidukova, İrem Arslan, Lirika Thepixie ve Ouubabemusik olacak. Kadın dinleyicilere ücretsiz. ➡ 90’ları özleyenler için, DJ Hakan Küfündür ile 90’lar Türkçe Pop Parti 15 Kasım, 22.00’de Ankara 6:45 KK’de gerçekleşecek.

POP

➡ Buğulu, özel sesiyle Birsen Tezer 2 Kasım, 22.00’de KadıköySahne’de sevenleriyle buluşacak. ➡ Samimi ve doğal tarzı ile sosyal medyada milyonlarca dinlenen Sura İskenderli İstanbul'da ilk konseriyle 14 Kasım, 22.00’de IF Performance Ataşehir Sahnesi’nde.

RAP ➡ Türkçe rap’in yıldızı Ceza 2 Kasım, 22.30’da Beyrut Performance’ta olacak. ➡ Son yıllarda artan üretimini Eylül’de Benden Bu Kadar teklisiyle sürdüren Patron, 15 Kasım'da Sanat Performance Açıkhava Sahnesi'nde sevenleriyle buluşacak. ➡ Trap, rap’in yanı sıra latin ve reggae türleriyle de deney yapmayı seven popüler isim Ezhel 16 Kasım, 18.30’da Volkswagen Arena’da olacak. ➡ Geçen ay röportaj fırsatı bulduğumuz, son dönemin sansasyonel isimlerinden Khontkar 17 Kasım, 16.00’da Beyrut Performance’ta. ➡ Sagopa Kajmer, 21 Kasım, 20.00’de Denizli Route Performance Hall sahnesinde olacak.

ROCK ➡ Türk rock sahnesinin duayen grubu Kurtalan Ekspres 14 Kasım, 22.30’da Dorock XL Kadıköy’de olacak. ➡ 25 yıldan fazla tecrübesini ilk günkü heyecanını kaybetmeden yaşatan ‘ahbap’ımız Haluk Levent 15 Kasım, 21.00’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde. ➡ Teoman, İstanbul Blue Night kapsamında 20 Kasım, 21.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta.

Goran Bregovic

Cymande

Melisa Karakurt

SAYKEDELİK ➡ Ali Güçlü Şimşek, Barlas Tan Özemek ve Kaan Düzarat’tan müteşekkil, saykedelik ve Anadolu referanslı elektronik beat’leri isyanlarıyla buluşturan Lalalar 1 Kasım, 22.00’de Salon İKSV’de.

Saturnus

TÜRK HALK MÜZİĞİ ➡ Türkülere getirdikleri özgün yorumlarla dikkat çeken Grup Abdal 3 Kasım, 20.00’de Duru Ataşehir Ana Sahne’de sevenleriyle buluşacak. Teoman


70

SAHNE AJANDA

KASIM 2019

❏ Usta aktör Uğur Yücel kariyerinin 30'uncu yılını sahnelerde kutluyor. Duayen isim, uzun bir aradan sonra Azınlıkta Kaldık gösterisi ile sahnelerde. Kendisini izlemek isteyenler, 6 Kasım'da 21.15'te Bursa Orhangazi Salonu'nda olacak. ❏ Çok özel bir gece, muhteşem müzikler, danslar, rengarenk kostümler, bir disko topunun altında garip bir buluşma ve ortak geçmişleri olan iki çift. Eski defterlerin açılması ile işler karışır. Ama durun bir dakika! Birinin peşinde olan kiralık katil de aynı mekandadır. Acaba kimin peşinde? Seyirci, seyirci değil, olayın tam ortasında. Cinayete mani olabilecek mi? Peki ya katili bulabilecek mi? Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası: Metres 70'ler Disco Fever Gecesi 8 Kasım, 20.30'da Dada Salon Kabarett'te. ❏ Binnur Kaya, Güven Kıraç, Tilbe Saran ve Levent Ülgen'in başrolde oynadığı Vahşet Tanrısı 8 Kasım, 20.30'da DasDas'ta. Oyunun tanıtım metninde şöyle yazıyor: "Hayal ettiğimiz kişiler olamadık. Mutluluk taklidi yapan, özlemini duyduğumuz anne babalar olmaktan uzak yalnızlarız. Ve bizi anlatan bu oyun müthiş komik öyle mi? Evet." ❏ Kurumsal bir şirkette yeni işe giren Tom’un aşk hayatı tam bir fiyaskodur. Aynı şirkette çalışan Amy’nin de ondan kalır yanı yoktur. İş çıkışı bir şeyler içmeye çıkarlar ve o gece yaşadıkları tek gecelik ilişki sonucunda ikisi de kendini istemediği fırtınalı bir ilişkinin içinde bulur. Şebnem Bozoklu, Rıza Kocaoğlu ve Melisa Doğu rol aldığı Aşk Geçmişim 9 Kasım, 20.30'da Bursa Osmangazi Salonu. ❏ Günışığı Kitaplığı’ndan çıkmış olan, Mine Kazmaoğlu’nun dilimize kazandırdığı Zoran Drvenkar’ın Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen Soğuktan Korkmayan Tek Kuş adlı eseri Tiyatro Gülgeç tarafından 5 yaş üzeri herkesin izleyebileceği kukla tiyatrosu olarak sahneleniyor. Oyun 10 Kasım 13.00'te DasDas'ta. ❏ Ali Poyrazoğlu'nun efsane oyunu Tak Tak Takıntı, gündelik yaşam içinde kıyısından geçtiğimiz, farkına varmadığımız, sıradan sandığımız küçük olayları örtülerinden sıyırıp önümüze koyan muhteşem bir güldürü. Tak Tak Takıntı 10 Kasım, 18.00'de İzmir AKM Yunus Emre Salonu'nda. ❏ Ril ve Hiko karanlık bir sokakta onları kovalayanlardan saklanırken, hayallerindeki Estralanya’ya ulaşmak için plan yapmaktadırlar. Ancak beklemedikleri bir sürpriz ile karşılaşırlar ve saklandıkları sokağın kadim sakinleri olan Sisat ve Sisila ile tanışırlar. Estralanya oyunu 11

Kasım'da 20.30'da Kadıköy Boa Sahne'de olacak. ❏ Tiyatrogerçek, Van Gogh'un portresini sahneye taşıyor. Kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenler için, yoğun ilgi üzerine Hakan Gerçek'in oyunculuğunda Van Gogh yeniden sahnede. Oyun, 11 Kasım 20.00'de Antalya Türkan Şoray Kültür Merkezi'nde. ❏ Yönetmenliğine önce yazarlığı şimdi de komedyenlik yeteneklerini ekleyen Onur Ünlü, 11 Kasım, 20.30'da KKM Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi'nde sizlerle. ❏ Dünyanın ortasında bir yer… Yer, gök, su ve ateşin duru biçimde algılandığı, insanın doğayla anlamlandırıldığı zamandan, ataerkinin kadını erkeğin hükmü altında konumlandırdığı zamana kadar geçen tüm söylenceler var bu oyunda. Dünyanın Ortasında Bir Yer, 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 14 Kasım, 20.30'da ENKA İbrahim Betil Oditoryumu'nda. ❏ 1935 Ağustos’u, Richard Hannay (Engin Hepileri), can sıkıntısını dağıtmak üzere bir tiyatro oyununa gitmeye karar verir. Hannay, o gece tiyatroda gizemli güzel Annabella’yla (Demet Evgar) tanışır ve kendini Londra’dan İskoçya’ya uzanan çok komik, heyecanlı, hareketli, çılgın bir casusluk serüveninin ortasında bulur. Bu serüvende ise onlara pek çok rolle

karşımıza çıkan soytarılar (Okan Yalabık ve Bülent Şakrak) eşlik eder. Bu aksiyon dolu komedi oyunu 39 Basamak'ı 17 Kasım'da Caddebostan Kültür Merkezi'nde izleyebilirsiniz. Oyun saat 16.00 ve 20.00'de izleyebilirsiniz. ❏ İnternette yayınladığı müstehcen anılarıyla şöhreti yakalayan Ethan ve edebi yeteneğine rağmen tanınmayan Olivia bir pansiyonda karşılaşır; bu karşılaşma kariyerleri açısından dönüm noktası olacaktır. Kariyerlerinde ve ilişkilerinde arzu ettiklerine yaklaştıkça kendilerinden uzaklaşırlar. Bu oyun iki yazarın birbirlerinin hayatında açtığı kapılar ve yarattıkları yıkımın tek perdelik komedisidir. A. Tansu Taşanlar ve Oya Unustası'nın rol aldığı Çok Satanlar, 26 Kasım, 21.00'de DasDas'ta. ❏ Yangınlar'ın hikâyesi 1975-90 arasında yaşanan Lübnan İç Savaşı olsa da; tragedya ve mitoloji, Ortadoğu’nun yakın tarihini sarmalıyor. Tarihsel belge ve olayları yeniden kurgulayan Yangınlar, gerçeği kişisel hikâyeye dönüştürüyor. Oyun 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 27 Kasım, 20.30'da Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi'nde. ❏ Sinema eleştirmenleri tarafından bir başyapıt olarak kabul gören Çingeneler Zamanı Müzikali, 1980’lerin Yugoslavyasında her daim neşe ile yaşayan ancak yüzlerine baktığımızda her bir çizgide hüzünlerini görebildiğimiz çingenelerin aşkları, ayrılıkları, neşeleri, acılarını gösteriyor. Müzikal 27 Kasım, 20.30'da KMK Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi'nde.


71

SERGİ AJANDA

KASIM 2019

❏ Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi bu yıl beşincisi gerçekleştirilen Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu çerçevesinde, Arşivin Belleği: Marcell Restle’nin Anadolu Araştırmaları sergisini ziyaretçilerle buluşturdu. Sergi, 1 Aralık’a kadar ziyaret edilebilir.

yapıyor. İstanbul Modern ve Ara Güler Müzesi iş birliğiyle hazırlanan, iki kurumun koleksiyon ve arşivinden ortaya çıkan sergi, kentin yirminci yüzyılın ortasından bu yana yaşadığı değişimi ve bu değişimin sonucu ortaya çıkan kolektif belleğin oluşumunda Ara Güler’in (1928-2018) fotoğraflarının rolünü görünür kılmaya çalışıyor. 17 Kasım'a kadar görebilirsiniz.

❏ İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi, 16. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri kapsamında Ekin Kano’nun İçim Şişiyor, Varoluş Üzerine Çeşitlemeler başlıklı ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi 9 Kasım'a kadar lisenin girişinde bulunan Caporal Evin birinci katında görülebilir.

❏ Galerist, Seza Paker’in galerideki beşinci solo sergisi Geçerken'e 23 Kasım'a kadar ev sahipliği yapacak. Seza Paker’in asamblajlar (İsimsiz(Biz)), heykel (All Well revisited) ve sihirli bir video yerleştirmesine (Ghostly Tea Party) yer veren sergi zihnin içinde varolan güçler arası ilişkileri anlama ve sunma olarak kurgulanıyor. ‘Geçerken’ adlı sergiyle Seza Paker, hayat karşısında mesafe almadan, insan olmanın ne anlama geldiğini sunuyor. Yaşamdan geri kalmadan, yaşamın içinden geçerken kendi varoluş koşullarını anlamaya adanmış çalışmalarıyla Paker, kendisini sırça bir köşke ya da bir dağ kulübesine kapatmıyor, hayatın içine dalıyor.

❏ Kültür-sanat alanında çok sayıda proje geliştiren ve destekleyen Doğuş Grubu’nun hayata geçirdiği Ara Güler Müzesi ve Leica Galeri İstanbul önemli bir sergi için ilk kez bir araya geldi. Proje kapsamında, İstanbul, New York ve Urfa ekseninde çalışmalarını sürdüren sanatçı Sinem Dişli’nin Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ ye Bir Bakış isimli sergisi Ara Güler Müzesi ve Leica Galeri İstanbul’da aynı anda sanatseverlere kapılarını açıyor. Sergide sanatçı Sinem Dişli tarafından üretilen fotoğraf, video, resim ve enstalasyonlarının yanı sıra Ara Güler’in Göbekli Tepe fotoğrafları sanatseverlerle buluşacak. Yapı Kredi bomontiada’daki sergi 15 Ocak 2020'ye kadar ziyaret edilebilir. ❏ Barın Han, 9 sanatçının solo sergisinin yer aldığı bir seçkiyle hayata yeniden döndürülüyor. Türkiye'nin önde gelen hat ve cilt sanatçılarından biri olan Emin Barın'ın uzun yıllar atölye ve ciltevi olarak kullandığı ancak bir süredir kullanılmamış olan mekan, kültür ve sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmak üzere yeniden canlanıyor. Atonal 9 Solo, tarihsel bir an içinde toplumsal akışın bütünü dışında yer tutmuş olasılıklar, küçük otonom varoluşlar, kaçış çizgileri ve bireysel oluş denemelerini kendine dert edinen 9 sanatçının 9 solo sergisini tek bir başlık ve mekan bütününde bir araya getiren konsept bir sergidir. 17 Kasım'da Çemberlitaş Barın Han’da ziyaret edilebilir. ❏ Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin önemli yapılarından biri olan Nakkaştepe’deki Abdülmecid Efendi Köşkü, 16. İstanbul Bienali süresince Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç koleksiyonundan eserler ile İçimdeki Çocuk sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, Ülkemizden ve Dünyadan 60 kadar sanatçının 17’nci yüzyıldan günümüze geniş bir döneme yayılan 100’den fazla yapıtını bir araya getiriyor. Sanat danışmanlığını Károly Aliotti’nin üstlendiği İçimdeki Çocuk sergisi, 10 Kasım’a kadar ziyarete açık olacak. ❏ İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, İki Arşiv, Bir Seçki: Ara Güler’in İzinde İstanbul adlı sergiye ev sahipliği

❏ 20 yüzyılın en etkili ve Amerikan Pop Art hareketinin en önemli sanatçılarından olan Andy Warhol 90 orijinal eseriyle 7 Kasım 2019’dan itibaren McArt.ist desteğiyle UniqExpo’da sanatseverlerle buluşacak. Marilyn Monroe, Campbell Soup ve Flowers gibi ünlü eserlerinin yanında Pop Art sanatının öncüleri Keith Haring, Roy Lichtenstein, James Rosenquist ve Robert Indiana’nın 40 eseri de Begüm Alkoçlar küratörlüğüyle Türkiye’de ilk defa sergilenecek. ❏ Caddebostan’da sanat dünyasına yeni katılan Gallery 11.17 açılışında Mevlüt Akyıldız’ın İstanbul’da ilk kez sergilenecek olan 30'a yakın camaltı resmi ve 12 heykeli 2017 Tophane’yi Amire Kültür Merkezi sergisinden sonra ilk kez İstanbul'da sanatseverler ile buluşuyor. Erkek egemenliğine meydan okuyuşun yanında, diklenen bir tavırla özgüvenin parodisi olarak da okunabilir bunlar. TERAZİ LASTİK CİMNASTİK İsimli sergi 1 Aralık'a kadar izlenebilir.

❏ Arter’in yeni binasının açılış programında yer alan Saat Kaç? adlı grup sergisi, koleksiyondaki zaman, mekan ve bellek kavramlarıyla ilişkilenen yapıtları bir araya getiriyor. Sergi, koleksiyondan 34 sanatçının 44 yapıtını bu kavramlar ve gündelik nesneler, ev, bireysel ve kolektif tarihler, içerisi ve dışarısı, kentsel ritimler, mimari, arkeoloji, sınırlar ve göç gibi temalarla kurdukları ilişkiler üzerinden ele alıyor ve farklı bağlamlar içinde ürettikleri anlamları, bir araya geldiklerinde nasıl işlediklerini araştırıyor.


72

VİZYON

KASIM 2019

Tür: Biyografi

PAVAROTTI

Tarih: 8 Kasım Dağıtım: Filmartı ciano’yu al kimliğinin ötesindeki Lu Yönetmen: Ron Howard zik mü ve r yo alı n de sin ce r ile bizlere ayesini bir ikon ön lar ve anlatılmamış hikayele Howard, Pavarotti’nin hik rça pa ş mı ma lan yım ya , eri aile arşivl kma şansı veriyor. bizlere sunuyor. Pavarotti u ve görünenin ötesine ba tur a ny dü bir ile ti rot va zamanda bir yolculuk, Pa

KARLAR ÜLKESI II

Tür: Animasyon Tarih: 20 Kasım Dağıtım: UIP Yönetmen: Jennifer Lee, Chris Buck Elsa neden sihirli güçlerle doğdu? Erindel'in dışındak i ormana ve karanlık deniz geçmişe dair hangi gerçe lere, bilinmeyene, giderken kler Elsa'yı bekliyor olaca k? Yanıtlar serinin bu film ve Sven ile birlikte, tehlikeli ind e... Elsa; Anna, Kristoff, Ol ama macera dolu bir yolcu af lukla karşılaşacak.

DOKTOR UYKU

Türü: Korku

Tarih: 22 Kasım m Dağıtım: Warner Bros. a Ferguson, Kyliegh Curra cc be Re or, eg Gr Mc an n / Oyuncular: Ew li olanları hedef Yönetmen: Mike Flanaga ğunda, bu grubun yetenek rdu ku ğ ba k işi ps ile e rını" on e sahip bAbra St a çıkan "parıltılarının buha ad sır ri kle rdü gö Danny, benzer yetenekler ce en işk yetenek sahibi çocukların aldığını fark eder. Bu grup üz hale gelmişlerdir. teneffüs ederek yarı ölüms

CHARLIE'NİN MELEKLERİ

Tarih: 29 Kasım Türü: Aksiyon Dağıtım: Warner Bros. Yönetmen: Elizabeth Bank s / Oyuncular: Kristen St ewart, Elizabeth Banks, Na Ve yeniden geldiler! Charl omi Scott, Ella Balinska ie's Angels birbirinden yeten ekli kadın ajanların maceral Elizabeth Banks'in yönetm en koltuğunda oturduğu ak arını konu ediyor. siyon türündeki filmde me Ella Balinska ve Naomi Sc lek lere Kristen Stewart, yıldız ott hayat veriyor. ı

Tür: Gerilim

MONOS

Tarih: 29 Kasım ias, Julián Giraldo Dağıtım: Başka Sinema nne Nicholson, Moises Ar lia Ju : lar cu un Oy / es Latin nd Yönetmen: Alejandro La mler takan bir grup çocuk, isi e rin ile nd Ke r. iyo ed nu kları hikayesini ko eğitilir. Ancak bir filo, çocu n içi ek ürm öld Monos, bir gerilla grubunun ı lar an ins ında bir örgüt tarafından hal alır. Amerika'nın dağlık ortam , işler içinden çıkılmaz bir de rin kle kti çe na ala k nlı pusuya düşürüp orma


73

SEYİRLİK

KASIM 2019

YARIŞMA

FİLM

Yıl: 2019 Tür: Aksiyon Süre: 02:02:00 Yönetmen: Vince Gilligan Oyuncular: Aaron Paul, Jonathan Banks, Matt Jones Platform: Netflix

Yıl: 2019 Tür: Romantik komedi Sezon: 2 Bölüm: 8 Yönetmen: Yunus Ozan Korkut Oyuncular: Uraz Kaygılaroğlu, Nilperi Şahinkay Platform: bluTV

DİZİ

El Camino

Rhythm + Flow

Ömrümüzü verdik Breaking Bad'e! Finalinde boşluğa doğru süzüldük, artık her şey açığa çıkmıştı ancak şimdi ne olacaktı? Artık bileceğiz! Netflix, El Camino filmiyle karşımızda. Breaking Bad dizisinin hayranları, Emmy ödüllü Aaron Paul'ün canlandırdığı Jesse Pinkman ile yeniden buluşuyor. Esaretten dramatik bir şekilde kurtulmasının ardından Jesse, bir gelecek inşa etmek için geçmişiyle hesaplaşmak zorundadır. Bu sürükleyici gerilimi Breaking Bad'in yaratıcısı Vince Gilligan yazıp yönetti.

Aynen Aynen

Müzik yarışmalarında müzik türleri ayrılmaz ancak bu yarışma hip-hop'ın yeteneklerini arıyor. Dünyaca ünlü süperstarlar Cardi B, Chance the Rapper ve Tip T.I. Harris, Netflix'in ilk müzik yarışması programı Rhythm + Flow'da hip-hop'un yeni yıldızını arıyor. Yarışma, hip-hop'un merkez üssü sayılan Los Angeles, New York, Atlanta ve Şikago'da doğuştan yetenekli rap'çileri bulmak ve keşfedilmemiş sanatçıların çıkış yakalamasına yardım etmek için tüm bu şehirlerde sektörün efsane isimlerini bir araya getiriyor.

KEŞİF I S A T K O N

Aynen Aynen kadınerkek ilişkilerini mizahi olduğu kadar gerçekçi bir dille anlatarak Emir ve Nil'in eğlenceli ilişki serüvenini ekrana getiriyor. Nil ve Emir’in hem ilişkide karşı tarafa kendilerini göstermek istedikleri hallerini hem de aslında kendi gerçek düşüncelerini görüp bu zıtlık karşısında kahkaha dolu anlar yaşıyoruz. Bölümler 6-7 dakika sürüyor. İdeal yol dizisi de denebilir.

In Search of Greatness

Popüler yönetmen Gabe Polsky'nin yönettiği bir belgesel filmi. Büyüklük arayışı, hem tarihi hem de çağdaş dünyanın en büyük sporcularının kariyerlerinde yaratıcılığın rolünü araştırıyor. Başarının altında ne gizli, inanmak mı yoksa çok çalışmak mı... Bilim insanlarının yıllardır araştırdığı bu soruya kafa yormak isteyenler için ilginç bir belgesel. İzleyeni cesaretlendiriyor.

Yıl: 2019 Tür: Müzik Sezon Sayısı: 1 Bölüm Sayısı: 10 Yönetmen: Sam Wrench Platform: Netflix

Yıl: 2018 Süre: 01:20:00 Yönetmen: Gabe Polsky Platform: Amazon Prime

BELGESEL


74

YURT DIŞI

İSPANYA

ock Pop r

un k Post-p

ik edel k y a S

KASIM 2019

ÇEKYA

JAPONYA

K.Flay

Yeni saykedelik sahnenin dikkat çeken ikilisi Olden Yolk, 2 Kasım’da Barselona Heliogàbal sahnesinde sevenleriyle buluşacak.

1974’te bir İngiliz köyünün barında başlayıp türünün efsanelerinden birine dönüşen The Stranglers, 4 Kasım’da Shibuya WWW’de olacak.

Rock, hip-hop, elektronik müzik… benzemezleri kendi tarzıyla harmanlayan, dikkat çekici isim K.Flay 7 Kasım’da Prag Rock Café’de.

Folk

caz Füzyon

The Stranglers

ore Slowc

Olden Yolk

FRANSA

İNGİLTERE

İTALYA

Celtic Woman

Tigran Hamasyan

Androjen vokaller, rüyaları hatırlatan kolajlar... Yarattığı hisler ismiyle müsemma Cigarettes After Sex, 8 Kasım’da Paris L'OLYMPIA’da olacak.

2004’ten beri sürekli yenilenen kadrosuyla Kelt folk müziğini yeni dinleyicilerle buluşturan grup Celtic Woman, 12 Kasım’da Londra Palladium’da sahne alacak.

Köklerinden miras aldığı müziği Anadolu tınıları, Beatles ve Led Zeppelin gibi farklı ilham kaynaklarıyla nezaketle birleştiren Tigran Hamasyan, 13 Kasım’ da Roma Auditorium'da.

R&B

Rap

Indie

Cigarettes After Sex

ALMANYA

İRLANDA

HOLLANDA

Radical Face

Alternatif pop ve çağdaş R&B müziği hisli tınılarla buluşturan, 2014’teki çıkış albümü Goddess ile listeleri zorlayan BANKS, 15 Kasım’da Berlin Heimathafen’de olacak.

Gerçek bir şair, iyi bir rapçi ve dikkat çeken bir kitap yazarı… Kate Tempest’ten bahsediyoruz. 15 Kasım’da Dublin Vicar Street’te olacak.

Benjamin Cooper’ın ‘tek kişilik grup’ denilen ve Nisan ayında çıkan albümüyle sevenleriyle tekrar buluşan projesi Radical Face, 22 Kasım’da Amsterdam Paradiso Grote Zaal’da.

Art pop

house p e e D

Kate Tempest

pop Elektro

BANKS

SIRBİSTAN

BREZİLYA

İSVİÇRE

Kadebostany

Maurício Pereira

Jayda G

Eşsiz görüntüsü ve canlı performansı ile dünyamızdan aya kadar hızlı bir şekilde uzanan ‘cumhuriyet’ Kadebostany, 23 Kasım’da Belgrad Dom Omladine sahnesinde olacak.

Brezilya’nın en önemli bestecilerinden, saksofon şantörü Maurício Pereira 25 Kasım’da São Paulo Centro da Terra sahnesinde sevenleriyle buluşacak.

Dans müzik dünyasında dikkat çeken enerjisiyle hızla yükselen, Significant Changes ile beğeni toplayan Jayda G, 28 Kasım’da Polaris 2019 festivali kapsamında Verbier’de sahne alacak.


75

#TB

KASIM 2019

#1969 #SERPENTINE #KONSER #ROLLINGSTONES

Rolling Stones’un en ikonik konserlerinden birinde, Serpentine Gölü’nde serinleyen genç bir kadın… 1969 yılında Londra’nın ünlü Hyde Parkı'nda gerçekleşen konser, dönemin ruhunu en iyi yansıtan konserlerden. Grubun eski üyesi Brian Jones’un ölümünden iki gün sonra yapılan konserdeki seyirci sayısının 250 bin ile yarım milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Konserde Jones’un hatırasına ünlü şair Percy B. Shelley’in şiirleri de okunmuş, 3 binden fazla beyaz kelebek salınmış… Mick Jagger’ın meşhur beyaz elbisesi, kelebek işlemeli ceketi ve parka yayılan yüz binlerce seyirciyle, melankoli ve mutluluğun çarpıştığı bir konser olmuş. Bir konser daha ne kadar 60’lar olabilirdi? Birkaç hafta sonra gerçekleşen meşhur Woodstock konserinin gölgesinde kalmış olsa da, kesinlikle hatırlamaya değer… Keza konserin anlatıldığı birçok kaynakta da, ‘Rolling Stone’u tanımlayan olay’ olarak tarif ediliyor. İlgilenenler için, konserin anlatıldığı bir belgesel de var.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.