BİR ÇOCUĞUN FUTBOL GÜNLÜĞÜ KASIM AYI E-DERGİ SAYISI

Page 1


YAZAR EKİBİ Şefik Tekinışık Demir Tellioğlu Ahmet Okan Kale Hasan Urganlılı Caner Üzüm Abdurrahman Kaya Büşra Şeklice Eren Kaya Mehmet Demir Muratcan Ös Onur Altunel Uğur Ertik Yasin Arslan Cesur Kerestecioğlu RÖPORTAJLAR Muhammed Mert Emre Aydemir Özgür Özkaya Possible SANAT YÖNETMENİ İbrahim Özdoğan YAYINLANAN MECRALAR İssue, Instagram, Twitter, Facebook ÖZEL TEŞEKKÜR Sade Girişim, Kula Yağ-Emek Yem, Aydınlar Metal, Aladağ İmar Planlama. Teknik Mühendislik, Aydınlar Metal

KÜNYE

YAYIN SAHİBİ Demir Tellioğlu


I N

D

E

sayfa 35 En iyi 11

X sayfa 34

sayfa 33

Futbolu Nasıl Kavramalıyız

Gelecek Gençlerde

sayfa 30-32 Tribün İngiltere

sayfa 25-26

sayfa 27-29

Galatasaray; Şampiyonlar Ligi

sayfa 24

Kırmızısıyla Beyazıyla 2. Lig

Muhammed Mert Röportajı

sayfa 20-21 Bu Gençlere Dikkat

sayfa 23 sayfa 17-19

Koca Kaptan Gürsel Aksel

Ligue 1’in Yeni Gözdesi: LOSC Lille

sayfa 15-16 Okan Can Yantır

sayfa 12-13 Emre Demir

Röportajı

Röportajı

sayfa 11-13 Hücumda Göz

sayfa 9-10 1. Lig ve Latinler

Dolduranlar

sayfa 7-8 Özgür Özkaya Röportajı

sayfa 3-5

Emre Aydemir Röportajı

sayfa 2

Futbola Nereden Bakıyoruz?


Gümüşçeşme Mah. Kepsut Cad. No: 311/A 10040 Altıeylül, Balıkesir


Futbola Nereden Bakıyoruz? "Olağanüstü bir gösteriydi. Maçın bitiminden 10 dakika önce Klopp'un bana baktığını gördüm. 'Neden gülüyorsun' dedim. 'Eğlenmiyor musun' dedi. 'Çok fazla' dedim, 'Ben de' dedi. O sırada 1-0 gerideydi."

Bu sözler Maurizio Sarri tarafından 1-1 biten Chelsea-Liverpool maçı sonrasında sarf edilmişti. Peki bu iki top class teknik direktörün olağanüstü bir gösteriydi demesini sağlayan etken neydi? Ya da onların böylesine önemli bir maçta eğlenmesini sağlayan... İsterseniz konuyu rakamlar üzerinden ele alarak gidelim. Premier Lig’in resmi websitesinden elde ettiğim rakamlara göre topla sahiplik yüzdelerinde Chelsea 47 gibi bir oranı yakalarken Liverpool ise 53’ü yakalamayı başarmış ve iki takım da topa sahiplik yüzdelerinde birbirine yakın bir grafik çizmişti. Toplam şut sayılarında Chelsea 10 şut atarken, Liverpool yine bariz olmayan bir üstünlükle rakibinden sadece 3 şut fazla atabilmişti. Pas sayılarında ise ev sahibi 558 pasta kalırken yine Liverpool bu parametrede de rakibinden biraz daha üstün bir istatistiği yakalayarak 616 kez pas yapmayı başarmıştı. İşte bu 2 top class antrenörün ve futbolseverlerin oynanan bu maçtan zevk almasını sağlayan, futbolda ve hayatta gelişimin en önemli parametlerinden biri olan rekabetti. Birbirlerine bariz bir üstünlük kuramayışları maçı daha çetin bir mücadele haline getiriyor ve herkesin takdirini kazanıyordu. Onlar futbola rekabetin kattıklarından keyif alırken peki biz futbola nereden bakıyorduk? Bizim güzel futbol anlayışımız neydi? Ülkemizdeki örneğini ise 8. haftada oynanan Kasımpaşa-Göztepe maçından

vereceğim. 3-1 Kasımpaşa üstünlüğü ile biten maçta yorumcuları “güzel bir maç oluyor, pozisyonu bol bir maç” demeye iten neydi? Oyunun kalitesi mi yoksa bir çok temel prensibin sahada doğru yerine getirilememesi mi? Bu maçı da Chelsea-Liverpool maçında baz aldığımız temel veriler üzerinden ele alırsak Kasımpaşa %35’lik bir topla oynamaya sahipken rakibinden bir hayli geride kalıyor, toplam 19 şut atarken kalesinde ise 13 şut görüyordu. Peki toplam isabetli pas sayılarına ne dersiniz... 256 pasa karşın 556 pas. Neredeyse mağlup takımdan iki katı az pas yapmıştı Kasımpaşa. Gerçekten bu veriler mi bizi oynanan futbola “güzel” demeye itiyordu... Olayın özüne indiğimiz zaman, bu güzelliği sağlayan oynanan oyunun rekabetsizliği, rakamlar arasındaki uçurum, takım boylarının 40-45 metrelerde oluşu ve bundan dolayı bir kompaktlığın sağlanamayışı, savunmaların tek bir derin topla genellikle oyundan düşüşüydü. Tabii bunun getirisi olarak oluşan bir çok kaleci ile kalınan 1’e 1 pozisyondu. Sahiden bu rekabetsizlik ve rakamlar arası uçurum muydu futbolu güzel kılan, sahiden biz nereden bakıyorduk futbola? Ya da doğru açından mı bakıyorduk... Galiba cevabı bulmak için kafamızı biraz daha Batıya çevirip, İngiliz futboluna kulak vermek gerekiyor....

Cesur Kerestecioğlu

2


3


Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Emre Aydemir kimdir? Tabii ki. Ben 32 yaşındayım ve Elazığ doğumluyum. Şu an da aktif olarak Arsenal kulübünde eğitim biriminde çalışıyorum. Hayat hikayeme gelirsek de ben lise de notlarım üst üste kötü gelmeye başlayınca ailemle konuşup İngiltere’ye lisede okumaya geldim. Aslında bakacak olursak büyük bir cesaret çünkü burada eş, dost akraba veya başka bir şeyimiz yoktu. Ben liseyi İngiltere’nin en iyi 3 lisesinden birinde okuyup, dereceyle bitirdim. Ondan sonra ise 2 tane üniversite de okudum. Birincisi “futbol bilimi ve antrenörlüğü” bölümüydü. Ama şu an da bu bölüm yok. Ben okuduktan 1 yıl sonra kapatıldı. Şansıma bu bölümde okuyan 6-7 insandan biriyim diğerleri de orijinal İngiliz. İkinci üniversitemi ise “spor psikolojisi” üstüne okudum. Bu ise Türkiye’de lisansı olmayan bir bölüm. Bunları yaparken diğer taraftan da Arsenal’in 3 yıllık antrenörlük eğitimini aldım. Şu an da ise Arsenal’in seçtiği hocalardan biriyim ve İngiltere Futbol Fedarasyonu’nun 9 yıllık üyesiyim. Ayrıca İngiltere Futbol Fedarasyonu’nun “mentör” hocalığına seçildim. Federasyon tarafından antrenörlerin mentörlüğünü yapıcam. Yani onlara eğitim vericem. Hatta bana bazen Türkiye’den diyorlar ki yaşın 31. Eee? diyorum. 31 yaşındasın antrenörlere nasıl eğitim vereceksin diyorlar. Ya diyorum ki bu iş yaşta değil, başta… Şu an hangi lisansa sahipsiniz? Şu an da UEFA A Lisansı için eğitimlerim sürüyor. İngiltere’de olduğum için burada lisans işlemleri uzun sürüyor. Zaten şu an Türkiye’de olsam çoktan pro lisansı almıştım. Antrenörlüğe nasıl başladınız? Bize kısaca bahseder misiniz? Ben çok ufak yaşta futbol oynamaya başladım ama sakatlık dolayı çok ufak yaşta bırakmak zorunda kaldım dolayısıyla

profesyonel kariyerim olmadı. Bende neden antrenör olmayayım dedim. Çünkü Playstation oynarken rahmetli dedeme derdim ki “dede bak futbolcu olamadık ama belki antrenör oluruz.” Aynı zamanda içimde yurt dışında okumam gerektiğine dair bir his vardı. Yukarıda da dediğim gibi bunu aileme açtım. Önce notlarım çok kötü olduğu için bir soru işaretleri vardı kafalarında. Soruyorlardı, “emin misin?”, “yapabilecek misin?”, “dil yok, kimsemiz yok.” gibi sorular. Ama ben kararlıydım. Önce Amerika düşünmüştüm ama sonra hem çok uzak olduğundan, hem de İngiltere’de futbol çok geliştiğinden burayı seçtim. Önce burada bir dil okuluna yazıldım. Sonra ise yavaş yavaş futbolun içine girmeye karar verdim. Maçlara gidiyordum. Tabii amatör maçlara, profesyonel maçlara değil. Ardından sağolsun babamın, dedemin ve abimin katkılarıyla futbolun içine daha çok girmeye başladım. Başladım ama tabii çok zorlandım çünkü dil ve yol gösteren yoktu. İlk önce yeniden futbol oynamaya başladım. Burada “Sunday Lig” dedikleri bir organizasyon var oraya girmiştim. Hatta orada 22 gol ile gol kralı olmuştum. Fakat yeniden sakatlandım. Bir heves daha bitmişti. Tabii buraya gelme amacım okumaktı. Lise okumam lazımdı, üniversite için bir gün bir lisenin önünden geçerken arkadaşıma sordum burada okuyabilir miyim diye. O da güldü. Burada İngilizler bile zor okuyor sen nasıl okuyacaksın dedi. Ama yine de ben başvurdum ve 3 ay sonra okuldan teklif geldi. Beni konuşmaya çağırdılar. Dediler ki ileride ne olmak istiyorsun. Ben dedim futbol antrenörü olmak istiyorum. 15 dakikalık bir konuşmadan sonra ise beni okula kabul ettiler. Tabii bende bu arada Kuzey Londra’da bir takım çalıştırmaya başlamıştım. 12 ve 14 yaş altı çocukları haftalık otuz pounda çalıştırıyordum. Tabii çok az bir paraydı ama en azından tecrübe kazanıyordum. Ardından lise ben bu tip aktiviteler yaparken bitti. Tam bitirdiğim dönemde ise Arsenal kulübü beni 3 yıl boyunca eğitip kendi bünyelerinde

4


çalıştırmak için teklif yaptı. Bende buraya katıldım. Hem üniversite hem eğitimler derken bir baktım ben antrenör olmaya gidiyorum. Bu dönemde üniversite bitmişti bende dedim ki ikinci üniversiteyi neden okumayayım. Burada ise spor psikolojisi okumaya karar verdim. Çünkü Türkiye’de böyle bir bölüm yoktu. Dünya çapında geçerliliği olsun diye bunu 2. lisans olarak yaptım. Zaten “ya kendi hedeflerinizi Türkiye çapında tutacaksınız ya da bir Türk olarak hedeflerinizi dünya çapında tutacaksınız.” bunu siz kara verin. Ben dünya çapında tutmaya karar verdim ve üniversite 2’de Amerika’da konferans verdim. Bugünse Avrupa’da ve birçok yerde UEFA A ve B lisans hocalarına ve pro lisans hocalarına eğitim veriyorum. İngiltere’de antrenölük okumak isteyen gençlere tavsiyeniz var mı? Şu an maalesef bizim Türklerin işi çok zor. Çünkü ellerinde ki pasaport Avrupa ülkesi pasaportu değil. Hatta ve hatta bundan on yıl önce benim zamanımda bile aralarına dışarıdan zor insan sokan bir İngiltere varken, şu anda dışarıdan hiç insan almamaya çalışan bir İngiltere oluşmaya başladı. Ama eğitim almalarını tavsiye ederim. Çünkü eğitim insana gittiği yolda ışık tutar. Bu şekilde işler yaparken sizi zorlayan etkenler ne oldu? Dil sorunu baya zorladı. Bir yaştan sonra öğrenmek zor ve futbolun kendine has çok farklı bir dili var. Ayrıca maddi anlamda da çok zorlandığım zamanlar oldu ama en çok ortama girmekte zorlandım. Dediğim gibi İngilizler aralarına dışarıdan çok insan almayı sevmezler. Türkiye’deki altyapı sistemlerinin verdiği eğitimleri, kaliteyi nasıl buluyorsunuz? Kalite yok. Şu kadar var desem yanlış olurdu çünkü kalite yok. Tabii ki Türkiye’de kaliteli

5

Demir Tellioğlu

antrenörler vardır. Eğitim ile kalitesini daha da yukarı çekebilirler ama Türkiye’de eğitim ve bu işin mantığı olmadığı için altını çizerek söylüyorum işler liyakat sistemiyle işlemediği için kaliteden bahsedemeyiz. Altyapıdan oyuncu çıkarmakta zorlanıyoruz? Size göre temel problemi nedir? Altyapı sistemi ile üst yapı sistemi arasındaki eksiklikten dolayı. Bizim problemlerimizin başı sistem. Profesyonel, psikolojik, teknik ve yaş gruplarımızın 5 yaşından başlamamasından. Başından beri eğitmememizden. Organizasyon eksikliğinden. Yani bu saydığım sorunlardan dolayı bizim futbolcu çıkarmamız imkansız. Ayrıca temel eksik demeyeceğim çünkü temel zaten yok. Son olarak televizyonların ve sosyal medyanın karşısında çok durmayan bir isimsiniz. Neden? Ben dediğin gibi çok medya karşısında durmam. Çünkü fazla konuşan bir insan olarak lanse edilip, ön planda kalmak istemiyorum. Ben eğitimlerimi almış bir insanım benim ön planda durup, PR yapmamı gerektiren bir durum yok. Yaptığım işler ile lanse edilmek benim için daha güzel bir şey. Benim en büyük silahım bilim. Televizyona çıkıp kendimi kanıtlama gibi bir amacım yok. Benim sakin bir hayatım var. Çok ünlü antrenörlerle oturup, konuşuyorum ama kimseyle resmimi bulamazsınız. Dediğim gibi kendimi kanıtlama gibi bir amacımda yok. Ben sadece işimi yapayım bana yeter. Ben eğer Twitter’da bu işi biliyorum havasına girersem, konuşursam bir anlamı yok. Ben konferanslarda konuşurum ama Twitter’da orada burada konuşmam. Beni takip eden kişilerin yarısından çoğu belkide futboldan anlamıyor. Ben futboldan anlamayan birine futbolu öğretmeye kalkarsam kendi mesleğimi basitleştirmiş olurum.



özgür özkaya Takım içinde arkadaşlığımız iyi. Herkesle iyi anlaşabiliyorum. Eski takım arkadaşlarım Yasin Palaz, Gencer Cansev ve Marco ile daha çok zaman geçirebiliyoruz. Altay sizce bu sene Süper Lig’e çıkabilir mi? Nasıl bir lig planı izliyorsunuz? Altay isminin olduğu her yerde her zaman hedef vardır. Bu senede hedefimiz bir üst lige çıkmaktır. Maç, maç düşünüyoruz her maça ayrı konsantrasyonla çıkıyoruz ve hedefimize ulaşacağımızdan eminiz. İzmir’de gözlemlediğiniz kadar futbola olan ilgi nasıl?

en tecrübeli aynı zamanda fiziki açıdan da en verimli zamanındayım diye düşünüyorum. Kendime bakıyorum yaşantıma dikkat ediyorum daha önümde uzun yıllar var. Gittiği yere kadar oynamayı planlıyorum. Altay taraftarı olan, köklü bir kulüp. Geldiğinden beri taraftarların ilgisi nasıl?

Bence İzmir Türkiye’nin en güzel şehirlerinden bir tanesi ve burada aynı zamanda futbola ilgi ve alaka çok yüksek. İnsanlar tuttukları takımlara çok bağlılar kısacası İzmir için futbol şehri diyebiliriz.

Altay camiası gerçekten çok büyük bir camia. Bizlere saha içi ve saha dışında çok destek veriyorlar. Takımlarına çok bağlılar onların bu vermiş oldukları desteğe bende sahada mücadele ederek, iyi oynayarak cevap vermek istiyorum. Her zaman sabırlı ve güçlü olduğumuz zaman başarılı olacağımızı düşünüyorum.

Bildiğimiz üzere sol bek ve orta sahanın solunda oynayabiliyorsun. Hangi mevkii birinci tercihin?

Futbol kariyerinden sonra belli bir planın var mı? Antrenörlük yapmayı istiyor musun?

Sol bek ilk tercihimdir tabii ki ama ihtiyaç doğrultusunda hocamızın istediği mevkide çıkıp mücadelemi yaparım.

Futboldan sonra ne yapacağıma karar vermedim. Şu anda Altay’da başarılı olmaktan başka bir şey düşünmüyorum.

30 yaşındasın ve çok da yaşlı denemeyecek bir yaş bu. Gelecekte bir planın var mı? Kaç yaşına kadar futbol oynamayı düşünüyorsun?

88 numaralı formayı giyiyorsun senin için belli bir anlamı var mı?

30 yaşındayım ve futbolun bence en olgun,

7

1988 benim doğum yılım ve profesyonelliğe başladığımdan beri hiç üstümden çıkarmadım bana şans getirdiğini


düşünüyorum ve bu sayı uğurlu sayım diyebilirim. Takımda iletişiminiz nasıl? En iyi anlaştıkların kimler? Takım içinde arkadaşlığımız iyi. Herkesle iyi anlaşabiliyorum. Eski takım arkadaşlarım Yasin Palaz, Gencer Cansev ve Marco ile daha çok zaman geçirebiliyoruz. İdolüm diyebileceğin bir futbolcu var mı?

Birçok takımda görev aldın. Bu takımlar arasında en güzel vakit geçirdiğin takım hangisiydi? Şanlıurfaspor’da şampiyonluk yaşamıştım. Keyifli bir sezon geçirdik. Elazığspor’da Süper Lig’de iyi bir ortamımız vardı. Boluspor’da da aynı mutluluğu yakalamıştım. Şimdi de Altay’a geldiğim için ilk günden beri içimde bir mutluluk, heyecan söz konusu. Umarım sezon sonunda da bu mutluluk devam eder ve görevimizi layıkıyla yerine getirmiş oluruz. Altay’da olmaktan dolayı da çok mutluyum.

Ben Marcelo’yu çok beğeniyorum şu anda mevkisinin en iyisi diyebilirim. Maça çıkmadan önce bir uğurun var mı? Maçtan önce annemden dua etmesini isterim ve kendimde dua ederek maça çıkarım.

Demir Tellioğlu

8


1. LİG VE

LATiNLER Amerika Kıtası’nın Latin Amerika olarak adlandırılan orta ve güney kesimi, Dünya’nın en çok futbolcu ihraç edilen bölgelerinden. Latin Amerikalı Futbolcular Bu ihracatın büyük bir kısmını Brezilya sağlarken, ihraç etikleri futbolcuların büyük bir kısmı da Avrupa Kıtası’na transfer oluyor ve hayatlarına yepyeni ve bambaşka bir sayfa açıyor. Bir kısım futbolseverin ve otoritenin ‘’uyum sağlayamazlar’’ gerekçesiyle soru işareti ile baktığı bu Latin Amerikalı futbolcular uyum sağlayabildikleri ülkelerde fark yaratıp yıldızlarını parlatırken, uyum sağlamakta zorlandıklarında ise ülkelerine veya kıtaya dönüp birer ‘’parlayamamış yıldız’’ olarak kalıyorlar. Peki Nedir Bu Uyum Dedikleri? Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Şili, Paraguay gibi ülkelerde doğmuş ve yetişmiş futbolcular, genellikle ekonomik olarak sıkıntı yaşamış ailelerin çocukları oldukları gibi hem sosyal eğitimlerini hem de okul eğitimlerini çok üst düzeyde alamadan futbolcu olma yoluna giriyorlar. Bu yolda ilerlerken ailelerine ve memleketlerine bağlı, örf ve adetlerinden uzaklaşmadan belli bir kültürel ve

9

ekonomik çevrede yaşamaya devam ediyorlar. Profesyonel olduktan sonra belirli bir kazanca ulaşan ve kısa bir süre sonra Avrupa kıtasından farkedilip iyi bir sözleşme ile hayatlarını aniden değiştiriyorlar. Artık ailelerinden uzak, memleketlerinden uzak, mahalle arkadaşlarından uzaklar… Artık iyi bir maaşları, arabaları, kız arkadaşları var ve daha düzenli, kurallı bir ülkede yaşıyorlar. Artık duyguları azaltma, sisteme ayak uydurma vakti… Türkiye’de Durum Biraz Daha Kolay Tüm bu olumlu değişikliklerin yarattığı olumsuz durumlar Latin Amerikalı oyuncuların özellikle orta Avrupa ülkelerine adapte olmasını zorlaştırırken, Türkiye gibi ekonomik dengenin olmadığı, sosyal düzenin çarpık olduğu, kültürel bağların kuvvetli olduğu, sistemin çarpık, duyguların yoğun olduğu, kırsalın da bol olduğu ülkelerde ise Latin oyuncular uzun yıllar futbol hayatlarını sürdürüyorlar. Türkiye’nin yakın futbol tarihine bir bakalım; Türk vatandaşlığına geçenler, kulüp efsanesi olanlar, Süper Lig’de uzun


1.LİG İLE ÖZDEŞLEŞEN 1 LATİN: andro morıtz yıllar oynadıktan sonra son yıllarını alt liglerde geçirmeye devam edenler hep Latin Amerikalı. Çok sevildiklerinden mi? Hayır. Çok alıştıklarından. Latinlerin bol olduğu nice Spor Toto 1. Lig sezonlarına…

Moritz hem düzgün karakteri ile hem de iletişimi yönünden çok sevilen bir isim oldu ülkemizde. Özellikle Türk pasaportu alıp Türk milli takımında oynamak istiyorum demesi bizleri çok etkileyen açıklamalarından biri olmuştu.

6 Ağustos 1986 yılında Brezilya'nın Florianopolis kentinde dünyaya gelen André Moritz, Ülkemizde iz bırakan ve aynı zamanda çok sevilen bir futbol karakteri olarak hafızalarımızda yer etti.

Brezilya'da doğdum ama kalbim Türk benim demişti. Türk halkının özel günlerinde, bayramlarında o da bizlere eşlik etti ve sevincimize ortak oldu.

2016 yılında Brezilya'nın Internacional genç takımıyla profesyonel kariyerine başlayan Moritz, 1 sene sonra ise ülkemiz takımlarından Kasımpaşa'ya transfer oldu. O güzel, başarılı ve eğlence dolu Türkiye kariyeri bu imza ile başlıyordu. 3 yıl süren Kasımpaşa kariyeri sonrasında ülkemizden kopamayan Moritz Kayserispor ile sözleşme imzaladı. Sonraki sene ise Süper Lig'e yükselen Mersin İdman Yurdu'na, takıma liderlik etmesi için transfer edilmişti. Burada bireysel olarak başarılı bir sezon geçiren Moritz taraftarlarca oldukça sevilen bir karakter haline gelmişti. Takip eden yıllarda farklı liglerde forma giyen oyuncu, 2016 yılında ülkemize geri döndü. Moritz, 17/18 sezonunun ilk yarısında Denizlispor forması giydikten sonra, 2018 yılının Ocak ayında Brezilya Serie B takımlarından Avai ile sözleşme imzaladı.

Türkçe'yi de öğrenen Brezilyalı oyuncu verdiği röportajları Türkçe olarak vermeye başladı. Yine sosyal medya hesaplarında da Türkçe yazı dilini kullanmaya başladı. Oldukça duyarlı ve Türk milletine bağlı olan Moritz bunu her fırsatta dile getirdi. Türk halkı da böyle içten ve karakterli isimleri her zaman bağrına basmayı bilmiştir. Ocak 2018'de Türkiye'den ayrılacağını ve çok üzgün olduğunu söyleyen oyuncuya sosyal medya üzerinden sevgi ve destek mesajları yağdı. Bizler Moritz'i izlemekten, onun keyifli ve eğlenceli hallerini takip etmekten çok keyif aldık, onun bizlere olan bağlılığına ve Türk halkına olan saygısına büyük saygı duyduk ve onu bağrımıza bastık. İnanıyoruz ki ilerleyen zamanda onunla yolumuz bu ülkede tekrar kesişecek ve onu teknik direktör veya yardımcı antrenör olarak ülkemizde göreceğiz. Kendisine başarılı bir kariyer ve sevgiler iletiyoruz.

Onur Altunel 10


11


Krzysztof Piatek 23 yaşındaki Polonyalı futbolcu gol yollarındaki başarısı ile dünya devlerini şimdiden etkilemişe benziyor. En azından basında çıkan haberler bu yönde. İtalya'nın Genoa takımına bu sezon 4.5 milyon bonservis bedeliyle transfer olan Piatek, ligde forma giydiği 8 maçta 9 kez fileleri havalandırmayı başardı. İtalya Kupası üçüncü turunda ise Genoa ile Lecce karşılaştı. Skor tabelasında 4-0 yazmasını sağlayan isim ise yine Krzysztof Piatek idi. Genoa takımının şu ana kadar attığı 12 golün 9'unda Piatek'in direkt imzası bulunuyor. Nicolas Pepe 17/18 sezonunda Angers'tan 10 milyon bonservis bedeliyle Lille'ye transfer oldu Nicolas Pepe. Fransa Ligue 1'de 7 gol 4 asist ile toplam 11 gole katkı yaptı. Nicolas, hem sağ kanat hem de santrafor mevkisinde oynayabiliyor. Aynı zamanda Fransa Ligue 1'de Eylül Ayı Oyuncusu seçilen Nicolas Pepe'nin de büyük bir transfer yapacağını düşünüyorum. Christian Stuani 32 yaşındaki deneyimli santraforun bu sezon gösterdiği performansla yeniden yıldızının parladığını söyleyebilirim. Stuani, bu sezon atmış olduğu 8 golle La Liga takımı Girona'nın gol yükünü resmen tek başına sırtlamış durumda. Girona'nın 10 golünün 8'inde Christian Stuani yazıyor. Ayrıca Barcelona maçında göstermiş olduğu performans ve attığı iki golü de unutmamak gerek. Sebastien Haller 24 yaşındaki Fransa uyruklu oyuncu ilk 11'de başladığı 8 maçta takımına 5 gol 6 asistlik katkı sağladı. Bundesliga'da Eintracht Frankfurt takımında forma giyiyor. Forma giydiği son maç olan Fortuna Düsseldorf'a karşı iki gol ve iki asistlik performans sergiledi. Kaan Ayhan'ın Fortuna Düsseldorf'da ilk 11'de başladığı maçta Frankfurt 7-1 kazanmasını bildi. François Kamano Sol kanat, sağ kanat ve santrafor mevkilerinde forma giyebilen François Kamano, bu sene ligde forma 10 maçta 7 gollük istatistiği şimdiden yakalamış durumda. Attığı gollerle Fransa Ligue 1'de mücadele eden Bordeaux takımının en golcü oyuncusu.

12


Jonathan Bamba 22 yaşındaki Jonathan Bamba, Fransa Ligue 1 ekiplerinden Lille'de forma giymekte. Ligde forma giydiği 10 maçta takımına 7 gol 1 asistlik katkı sağladı. Ayrıca bu sene Lille takımına transfer olan milli oyuncumuz Mehmet Zeki Çelik ile beraberler. Emiliano Sala 15/16 sezonunda Bordeaux'tan Nantes'e transfer olan 27 yaşındaki futbolcu ligde 7 kez ilk 11 olmak üzere toplam 9 kez forma giydi ve forma giydiği maçlarda takımına 7 gollük katkı sağladı. Nantes-Toulouse maçında yaptığı hattrick ve gösterdiği performansla maçın adamı seçildi. Luka Jovic Sebastien Haller'in takım arkadaşı olan Luka Jovic, ligde yaptığı 7 gol 1 asist, Avrupa Ligi'nde ise 2 gol ile oynuyor. 7-1'lik Fortuna Düsseldorf maçındaki 5 golün direk mimarı ve maçın adamı. Alassane Plea 25 yaşındaki Fransız futbolcu Bundesliga ekiplerinden Borussia M.Gladbach'ta forma giyiyor. Sol forvet ve merkez forvette oynayabilen çok yönlü bir futbolcu. Ligde forma giydiği 8 maçta, 5 gol ve 2 asistlik istatistiğe ulaştı. Ayrıca 2 maçta yedekten oyuna girip bir gollük istatistiği yakaladığını hatırlatmakta fayda var. Mbaye Diagne Yakından tanıdığımız Mbaye Diagne, 9 maçta 10 gol ve 2 asistlik performansı ile göz doldurdu. Süper Lig'de şu an gol kralı olan Mbaye, sezon sonuna kadar bu performansını götürebilir mi merak konusu.

13

Yasin Arslan



possıble

okan can yantır

15

Öncelikle teklifimizi kırmadığınız için teşekkürler. Bu işe nasıl başladığınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Kaç sene oldu? Nereden aklınıza geldi vb. Bu işe canlı kanlı ilk görüşüm 2004 yılında o zamanlar Esquire dergisinde editörken yurtdışında bir röportaja gittiğimde oldu. David Beckham ve Zinedine Zidane ile röportaj yapma imkanı bulmuştum. David Beckham’ın etrafında beş kişilik bir ekip görmüştüm. Onları yöneten de bir kişi vardı. Yanına gidip, yaptığı işi sordum. “Ben David’in kariyer danışmanıyım. Kulüplerle olan sözleşmeleri dışındaki bütün hayatını ben yönetirim. Nasıl görünecek, nasıl konuşacak, hangi markalarla hangi işbirliklerini yapacak, krizlerini nasıl yönetecek, nasıl bir ekonomi kurgulayacak... Bunların hepsine ben ve ekibim karar verir.” dedi. Bu kadar büyük bir markanın arkasında profesyoneller olduğunu bana göstermesi benim için bir ışıktı. Aradan seneler geçti biz o gün anlatılan sistemi 2016 yılında hayata geçirmek için kolları sıvadık. Şu anda beş kişilik bir ekibiz. Her sporcumuzun iletişimini, marka yönetimini, kişisel gelişimini, görsel dünyasını ayrı ayrı profesyoneller yönetiyor. Hizmet verdiğimiz isimler için en doğru çalışmaları yapıp, onların sporculuk ve sporculuk sonrası kariyerleri için çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Kimlere danışmanlık yapıyorsunuz? Şu an Türkiye’nin önemli iki spor adamı Abdullah Avcı ve Giovanni Guidetti’nin yanısıra, Cedi Osman, Nuri Şahin, olimpik sporcularımız Mete Gazoz ve İrem Yaman, teniste genç jenerasyonun başarılı ismi İpek Soylu, rüzgar sörfünün başarılı ismi Lena Erdil ve voleybolda Bahar Toksoy ve Özge Kırdar’a danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Danışmanlık yaptığınız isimler ile ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Her sporcunun ihtiyaçları birbirinden farklı. Bizim temel felsefemiz hizmet verdiğimiz bütün isimlere 360 derece iletişimden, sponsorluğa, kariyer planlamasından, sosyal sorumluluk projelerine, kişisel gelişimden kriz yönetimine kadar geniş bir yelpazede destek olmak. Örnek vermek gerekirse, Nuri Şahin için geçen yaz sporculuk sonrası kariyeri için Harvard’da alacağı eğitimi planlarken, İrem Yaman’ın dünyanın en önemli spor markalarından olan Nike ile çalışma sürecini başlattık. İrem ayrıca Daedo markasının yüzü oldu. Abdullah Avcı’nın Galatasaray Üniversitesi ile başlayan üniversitelerde öğrencilerle bir


araya gelmesi, Özge Kırdar’ın SosyalBen Vakfı ile kurduğu özel voleybol takımı ve Cedi Osman’ın markasının, kurumsal kimlik yapısının oluşturulması yaptığımız bazı çalışmalar arasında yer alıyor. Yakın zamanda Giovanni Guidetti ile çok güzel bir sosyal sorumluluk projesine de başlayacağız.

sporcuların saha içinde başarı gösteriyor olmasının çok büyük etkisi var. Biz onların başarılarını sürdürülebilir hale getirmeye çalışıyoruz.

Stajyerlik şartları sunuyor musunuz? Sunuyorsanız şartları nelerdir?

Kolay yanı zevk aldığınız bir işi yapmak, takip ettiğiniz sporcularla beraber olmak. Buna kolay yanından çok keyifli yanı diyebilirim. Zor yanları, öncelikle insan ilişkisine dayalı bir iş. Sporcular dışarıdan belki farklı görülebilir ama biz sevinçlerinden, üzüntülerine, stres dönemlerinden, psikolojik çöküşlerine kadar her anlarında yanlarında olmaya çalışıyoruz. Bir anlamda ajans olarak mükemmel düşündüğünüz bir an ya da proje onlar için her zaman aynı mükemmellikte olamayabiliyor. Buna bağlı olarak, onlara göre kendinizi planlamak ve süreçlerde sürprizlere açık olmak gerekiyor.

İlk günden beri stajyerlere kapımız açık. Yaptığımız iş Türkiye için yeni bir sektör. Alanında uzman ya da üniversite de bu bölümü bitirenler için örnek bir iş diyebileceğimiz bir yapı değil. Esasında çekirdekten yetişmek, sporu sporcuyu anlamak, kimi zaman projeye odaklanırken, kimi zaman güvene dayalı olarak sporcunun psikolojisini anlamak bizim işin en önemli kriterleri arasında. Bu da görerek, yaşayarak sağlanan bir süreç. Bu kapsamda biz özellikle kariyerlerine bu alanda devam etmek isteyen genç arkadaşlara kapımızı açık tutuyoruz. Şartlarımızın en başında öğrenmeye açık olmak yatıyor. Bizde staj yapan arkadaşların fikirlerini paylaşma, yaratıcılıklarını ortaya koyma şansı var. Yeter ki kendilerini ekipten biri olarak görsünler. Ülkemizde pek alışkın olunmadık bir iş yapıyorsunuz? Nasıl böyle büyük isimlerle çalışabilecek kadar isminizi duyurdunuz? Biz ajans olarak hizmete başladığımızda öncelikle hem sektörü etkileyebilecek hem de yaptıklarımızla spor dünyasında ses getirebilecek isimlerle yola çıktık. Onlara kattıklarımızı kısa zaman içerisinde insanlara göstermeyi başardık. Doğru bir ilişki ve oluşturduğumuz güven ile beraber kulaktan kulağa felsefesi ile birçok branştan sporcu bizimle beraber çalışmak istedi. Mesela Cedi Osman, Türkiye’nin en başarılı basketbolcusuydu, bizimle beraber yaratılan “TheFirstCedi” hikayesi ile NBA’e bir marka olarak giriş yaptı. Nuri Şahin yıllardan beri futbol dünyasında ama futbol harici sosyal sorumluluk projesi olarak Subotic Vakfı ile beraber projelendirdiğimiz Etiyopya’da su kuyusu açma fikri ile kendisini futbol dünyasının çok ötesine taşıyabildik. Yien olimpik anlamda desteklediğimiz Mete Gazoz ve İrem Yaman’ın iletişim planlamaları da çok başarılı oldu. Burada

Her işin zor ve kolay yanları vardır. Sizin işin kolay ve zor yanları nedir peki?

Birden çok alanda, birden çok sporcuya hizmet veriyorsunuz. Nasıl bu kadar çok alana yayılmayı başardınız? Zor olmuyor mu? Bu bir ekip işi. Ekibi doğru kurar ve sistemi doğru hazırlarsanız zorluğu yoktur. Esasında yapılan her iş burada birbirine bağlı. Sosyal medyada çıktığınız bir görsel, sponsorlukla, sponsorluk sözleşmesi, hukuksal yardımla, basın iletişimi kurduğunuz kurumsal kimlik süreci ile birbirini desteklediği için zor oluyor diyemem. Planlı bir zaman yönetimi işimizin olmazsa olmazı. Bize kısaca ekibinizden bahseder misiniz? Kaç kişiden oluşuyor, görev dağılımları nedir vb. Ekibim benimle beraber 5 kişi. Tüm işleri iç yapımızda halletmeye çalışıyoruz. Tabii ki alanında uzman insanlardan destek alıyoruz. Ekipte kariyer yönetiminden, marka iletişiminden sorumlu arkadaşlarım ve sporcularımızın sosyal medyasını yöneten bir arkadaşımız var. Ayrıca tüm görsellerimizin tasarlanmasından ve kurumsal kimlik oluşumunda da görevli olan bir de sanat yönetmenimiz bulunuyor.

Demir Tellioğlu 16


17


Tarihi ve başarılarıyla Fransa’nın en önde gelen kulüplerinden olan Lille, bu sezona yaptığı başlangıç ile adından sıkça söz ettiriyor. Geride bıraktığımız 2017/2018 sezonunda sadece 38 puan toplayabilen ve Ligue 1’i küme düşme potasının 1 puan yukarısında, 17. sırada bitiren Lille’in aldığı galibiyetler ile ligdeki sıralamada PSG’nin ardından 2. sırada kendine yer bulması dünya genelinde çok konuşulur oldu. Peki gelen bu galibiyetler sürpriz mi değil mi? İşin detaylarına geçelim. 2017/2018 sezonuna ünlü teknik direktör Marcelo Bielsa ile başlamaya karar veren Lille, yaz transfer döneminde ağırlıklı olarak genç oyunculara yöneldi. Bu dönemde transfere toplamda 64M € gibi ciddi bir rakam harcadılar.

J.Bamba J. Ikone M.Zeki Çelik Rafael Leao Loic Remy Jose Fonte Jeremy Pied

Yapılan Önemli Transferler:

2018 / 2019 SEZONUNA DAİR DEĞERLENDİRME:

Thiago Maia Nicolas Pepe Luiz Araujo Kevın Malcuit Xeka Edgar Ie Thiago Mendes B. Soumare

Santos SCO Angers Sao Paulo Amiens Braga Belenenses Sao Paulo PSG B

14 M € 10 M € 10.5 M € 9M€ 5M€ 3.5 M € 9M€ -

Saint Etienne PSG İstanbulspor Sporting Lizbon Las Palmas Dalian Yifang Southampton

5M€ 2M€ 1.4 M € -

Christopher Galtier yönetiminde sezona fırtına gibi başlayan Lille, kağıt üzerinde sahaya 4-2-4 formasyonu ile çıkıyor.

Yapılan bu ciddi harcamalara rağmen Lille, Bielsa antrenörlüğünde istediği sonuçları alamadı ve tarihler 22 Aralık 2017’yi gösterdiğinde Lille yönetimi ünlü teknik adam Bielsa ile yollarını ayırma kararı aldı.Bielsa yerine göreve getirilen ve halen takımın teknik direktörlüğü görevini yürüten Christopher Galtier de bu acıya çare olamadı ve Lille sezonu 17. tamamladı. Sezonu beklenmedik derecede kötü bitiren Fransız ekibi, Galtier ile yola devam etme kararı aldı. Yaz transfer döneminde izlenecek politika aynıydı : “Genç oyuncuyu al, oynat, aldığının fazlasına sat.” Bu mantaliteyle yola devam eden Lille geçtiğimiz sezondaki kadrosunun büyük bir kısmını korumayı başardı. Şimdi 2018/2019 yılının yaz transfer döneminde gelen oyunculara bakalım.

18


Temel felsefesi oyunu rakip sahaya hızlıca yayarak etkili ayaklarıyla gol bulmaya çalışan Lille’de dikkatleri ilk çeken isim adı Avrupa’nın devleri ile de anılan Nicolas Pepe. Pepe, formasyonda sağ kanat olarak görevlendirilmiş olsa da daha çok kanat forvet görevi üstleniyor. Ataklarda ceza sahasına girerek “second forward” da diyebileceğimiz ikinci forvet rolünü üstleniyor. Sol forvet olarak sahada yer alan ve adı sezon başında ligimiz ekipleriyle de anılan Jonathan Bamba’da bu sezonun başında Saint Etienne’den herhangi bir bonservis bedeli ödemeden alındı. Bamba, sürati, oyun kuruculuk becerisi ve son vuruşlardaki başarısıyla ataklarda büyük bir tehdit oluşturuyor. Sezon başında Çin ekibi Dalian Yifang’dan bonservissiz olarak gelen Portekizli Jose Fonte’nin de takıma çok şey kattığını söyleyebiliriz. Geçen sezon savunmanın ortasında yaşanan problemleri tecrübesiyle, oyun zekasıyla ve liderlik özelliği ile en aza indiriyor. Orta saha ikilisini oluşturan isimlerden Thiago Maia, oyunu box to box olarak oynayabiliyor. Maia, gelişen ataklarda hücum anlamında

19

Caner Üzüm

Mendes’e oranla daha ileride yer alıyor. Rakibe yaptığı bunaltıcı presler, top kapmadaki olumlu müdahaleleri ve oyun kuruculuk alanındaki yetenekleriyle ön plana çıkıyor. Orta sahanın bir diğer ismi Thiago Mendes, Maia’ya oranla daha defansif bir oyuncu. Savunma özelliklerinin yanında başarılı uzun pasları, oyun kuruculuk konusundaki yetenekleri ile de adından sıkça söz ettiriyor. Savunmanın her iki kanadındaki bekler, hem F.Toure hem de İstanbulspor’dan transfer edilen milli oyuncumuz Zeki Çelik, defansif katkılarının yanında hücumada gösterdiği etki ile de göz dolduruyorlar. Ayrıca sezon başında Sporting Lizbon’la olan sözleşmesini feshedip Fransız ekibine katılan ve Portekiz futbolunun gelecekteki en önemli isimlerinden biri olması kuvvetle muhtemel olan, “wonderkid” Rafael Leao’da ilerleyen haftalarda daha çok şans bulmasıyla adından sıkça söz ettirecektir. Genel anlamda baktığımızda Lille’in başarısının tesadüf olmadığını anlayabiliyoruz. İyi bir planlama, belli bir sistem dahilinde hareket edilmesi ve en önemlisi bu sisteme uygun doğru oyuncuların transferleri ile Fransız ekibi adından daha da çok söz ettirecek gibi duruyor.


david

brooks DİKKAT!

BU GENÇLERE 21 yaşında ve Galli… Manchester City altyapısından gelmiş midir? Takımın her yerde ağı var yahu… Şaka bir yana gerçekten de Manchester City U18 altyapısında kariyerine başlayan Brooks sırasıyla Sheffield United U18 ve Sheffield United, HalifaxTown ve bu sezonla birlikte Bournemouth formaları giymiştir. Tüm alt ve üst liglerde toplam 42 maça çıkıp 6 gol ve 6 asist kaydetmiştir. On numara mevkinde oynayan Brooks, forvet arkası ve sağ kanatta da oynayabilmektedir. Güncel piyasa değeri 10 milyon Euro’dur ve bana göre bu sezon için Bournemouth’un aldığı en mantıklı oyuncudur. (Lerma’yı unutmadık.) Milli takım maçlarını izleyenler bilir, hızlı ve driblingleri iyi olan bir futbolcudur. Sol ayaklı oluşu, tabii ki de onun bu yeteneğine ekstradan yetenek katmaktadır. Sağ kanattan bindirmeleri ile topu rakip ceza sahasına taşıyabilmekte ve öldürücü denemeler yapabilmektedir. David Brooks, Bournemouth’un Watford’u 4-0 yendiği maçta 1 gol kaydetmiş ve aslında ne şahane bir transfer olduğunu göstermiştir. İngiltere U20 takımı ile maçlara çıktıktan sonra milli takımını Galler olarak değiştirmiştir. Adından sıkça duyacağımız bir futbolcu ve tam da futbolun beşiği İngiltere’de… Kapmasınlar demek istemem çünkü yeteneği doğal habitatında bırakmak en mantıklısı değil mi?

20


Weston McKennie

20 yaşındaki McKennie, aslında kendi futbol gelişimi için en iyi yerde. Genç oyuncuların çoğunun bu ligden yetiştiğini ve sonra da diğer liglere dağıldığını biliyoruz. Pekâlâ De Bruyne ve Hojbjerg buradan çıkmış olabilir; Bundesliga! 2016-2017 sezonunda Dallas Juniors’ta kariyerine başlayan genç Amerikan buradan bedelsiz olarak Schalke 04 U19 takımına gitti. Bir sene sonra ise as takıma 100 bin Euro bedelle çıktı. A-Junioren Bundesliga West, Endrunde ve Bundesliga liglerinde toplamda 49 maça çıkıp 5 gol ve 4 asistlik bir performansa imza attı. Milli takım forması da giyen McKennie, tüm alt ve üst kategorilerde toplam 23 maçta 3 gol kaydetti. Fiziği ile dikkat çeken McKennie, sert oynayan ve bundan hoşlanan bir futbolcu. Sahada her daim kendini gösterebilen ve denediği ölümcül ara paslarıyla rakip savunmayı sürekli diken üstünde tutan biri. Schalke gibi bir takımda yetişmesi ona avantaj sağlamasının yanı sıra Bayern ve Dortmund gibi Bundesliga’nın en güçlü iki takımına karşı oynamasını da sağlıyor. Merkez orta sahanın yanı sıra ön libero ve on numara pozisyonlarında da oynayabiliyor. 6.50 milyon Euro piyasa değerine sahip olan McKennie sıkça adından söz ettireceğe benziyor. Sağ ayaklı futbolcu, hızlı top kapmalarıyla ve sert oynayışıyla topu sürekli takımına kazandırıyor. Dribling ve şut becerilerini geliştirmesiyle birkaç sene sonra Bayern veya Dortmund’a gitmesi işten değil. Schalke’nin ne kadar iyi futbolcu yetiştirip pazarladığını biliyoruz. Neuer, Özil, Leroy Sane, Kolasinac, Draxler gibi futbolcu kafilesine bir yenisi daha mı ekleniyor acaba?

21

Muratcan Ös



KOCA KAPTAN

GÜRSEL AKSEL 1950 ile 1980 arasında yaşayan yaşlı kurtların çok daha iyi bildiği ve gelecek nesillere aktardığı bir efsanedir Gürsel Aksel. İzmir futbolu ve Türk futbolu için çığır açan bir efsanedir Gürsel Aksel. Metin Oktay, Lefter, Can Bartu, Turgay Şeren ve daha niceleri Türk futbolu için neyse Gürsel Aksel de odur. Bir takımın kaderini değiştiren, Avrupa’ya açılmasını sağlayan ve büyük başarılar elde etmesini sağlayan bir efsanedir Gürsel Aksel. 1937 yılında Edirne’nin Uzunköprü kazasında hayata gözlerini açan Aksel, babasının tayini sebebi ile Manisa’ya gitti. Burada Manisa Gençlik’te futbolculuk macerasına başlayan Aksel kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. 1955 yılında gelindiğinde 18 yaşındaki zıpkın delikanlı ağabeyi olan Güler Aksel ile birlikte Ege’nin ve Türkiye’nin güzide takımlarından olan Göztepe’nin kapısından içeri adımını attı. Attığı bu adım tam 17 yıl sürecek bir maceranın başlangıcıydı. 1955’te Göztepe’ye kalbiyle imza atan Aksel’in yükselişi ise 1961 yılında Adnan Süvari hocanın takımın başına geçmesi ile başladı. Süvari 1961’de geldiği Göztepe’de aralıklarla da olsa 1982’ye kadar görev yaptı. Adnan Süvari bu süre içerisinde adeta bir kulübü yoktan var etmeyi başardı. Süvari takımın, Koca Kaptan Gürsel Aksel sahanın lideriydi ama öyle bir lider düşünün ki nesillerden nesillere anlatılacak. Göztepe Koca Kaptan’ın önderliğinde Ali Artuner, Çağlayan, Hüseyin, Mehmet, Nevzat Güzelırmak, Ali, Fevzi Zemzem, Halil Kiraz ve diğerleri ile birlikte destan yazmaya başladı. Koca Kaptan iki kez Türkiye Kupası, bir kez de Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kaldıran Göztepe’nin lideriydi. ‘’Efsane Göztepe’’ tabirinin tüm Türkiye’ye yayılmasını sağlayan o dönemin efsane isimlerinin liderliğini yapan Aksel döneminde Göztepe Türk futbolunu Avrupa’ya açmayı başardı. Türk futbolunun Avrupa’daki ilk başarıları da

23

Ahmet Okan Kale

o dönemde geldi. Adnan Süvari’nin teknik ve taktik bilgisi, Gürsel Aksel’in liderliği ve diğer futbolcuların çabası ile Göztepe Kupa Galipleri Kupası ve Fuar Şehirleri Kupası’nda yer aldı. Göztepe 1968-1969 sezonunda Fuar Şehirleri Kupası’nda yarı final, 1969-1970 sezonunda Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek final oynayarak Türk futbolunun ilk Avrupa başarısını elde ettiğinde takımın lideri de tabi ki Koca Kaptan Gürsel Aksel’di. 1955’de girdiği Göztepe’den 1972 yılında futbolu bırakarak ayrıldı. Ancak başarılarından daha çok Göztepe forması giyerken söylemiş olduğu bir cümle onun ne kadar güzel bir futbolcu olduğunun yanı sıra ne kadar güzel bir insan olduğunu da gösteriyor. Koca Kaptan Gürsel Aksel, “Biz bugüne kadar Göztepe'de formamıza hiç ihanet etmedik, ettirmedik. Size şerefli bir forma bıraktık.’’ diyerek 17 yıl boyunca ter döktüğü formasını gelecek nesillere aktardı. Ancak hayat onu Göztepe’sinden koparmadı ve 1975’te bu kez hoca olarak takımına geri döndü. Göztepe’nin ardından da Orduspor ve Rizespor’u çalıştırdı. Gürsel Aksel belki de hoca olarak da Türk futbolunda büyük başarılara imza atacaktı ama 13 Ekim 1978’de Rizespor’u çalıştırdığı sırada bir benzin istasyonunda meydana gelen patlamada hayata gözlerini yumdu. Arkasında ise muhteşem başarılar ve onu çok seven Göztepe taraftarlarını bıraktı. Göztepe taraftarının çok sevdiği Aksel’in, “Biz bugüne kadar Göztepe'de formamıza hiç ihanet etmedik, ettirmedik. Size şerefli bir forma bıraktık.’’ sözü şu an Göztepe’nin Adnan Süvari tesislerinde yer almakta ve gelecek tüm futbolculara ve yeni nesillere örnek olur nitelikte. Göztepe Başkanı Sayın Mehmet Sepil’in önderliğini yaptığı stadyum projesine de efsanenin ismi verildi. Nesillerden nesillere aktarılan efsanenin ismi ‘’Gürsel Aksel Göztepe Stadyumu’’ ile yaşamaya devam edecek.


muhammed mert Altınordu’ya yeni transfer olmuş biri olarak. Ortam nasıl? Alışabildin mi kulübe? Altınordu kulübüyle bir süredir konuşuyorduk. Anlaşmamız bir süre aldı ama buraya geldikten sonra her şey güzel geçti ve geçiyor. Hemen alıştım aslında çünkü herkes Türk ve genç. Genk altyapısından yetişmiş bir futbolcu olarak, Türkiye ile kıyasladığında ne gibi farklılıklar görüyorsun? Ben Belçika’nın en iyi hatta Avrupa’nın en önde gelen altyapılarıyla kıyaslanabilir bir yerden yetiştim. Son dönemde çıkan futbolcular şu an da İngiltere ve İspanya’da oynuyor. Örnek olarak Kevin De Bruyne ve Thibaut Courtois. Altınordu’nun da bu yolda ilerlediğini görüyorum. Futbol hayatında bir çok forma numarası değiştirmişsin. Senin için anlamı olan bir numara var mı? Aslında numaranın benim için bir önemi yok ama yeştiğim yerde orta saha oyunculari 6-8-10 giydigi icin 8 ya da 10 secerim genelde. Altınordu ile 2021’e kadar sözleşmen var. Buradan sonra hedeflediğin bir nokta veya oynamak istediğin bir kulüp var mı? Varsa neresi?

Ben öncelikle Altınordu kulübüyle bir basari yakalamak isterim. Süper Lig’e çıkmak çok guzel olur ama kendimde gecmiş de olduğu gibi Altınordu’dan sonra büyük liglere gidenlerin başardığını başarmak istiyorum. Maça çıkmadan önce herhangi bir uğurun var mı? Ben uğura pek inanmam. Tek dua ederim ve Allah’tan yardım ile başarı isterim. Bu sezona Altınordu olarak çok iyi başlayamadınız. Bunu neye bağlıyorsun? Bu doğru takımımız çok kaliteli ama yeni takım olmanın problemlerini yaşıyoruz. Oynadığımız futbol iyi ama bunu skora yansıtmamız gerekli. İdolüm diyebileceğin biri var mı? Varsa kim? İdolüm olarak çok örnek verebilirim kendi mevkiimden, ama son yıllar da ayni pozisyonda oynadığım için hep Mesut Özil’e bakmışımdır. Bir orta saha oyuncusu olarak, seni en çok zorlayan savunma oyuncusu kimdi? Burada bir tek isim saymam doğru olmaz çünkü çok zorlu maçlar vardı. Kapalı savunma oynayan takımlar genelde zorlar.

Demir Tellioğlu 24


25


Şampiyonlar Ligi’nin grup aşamasının yarısına gelmişken Galatasaray’ın bu seneki yaz transfer döneminden başlayarak, kura çekimini ilk üç maçını ve gruptan çıkma şansını değerlendirdik. Galatasaray taraftarlarının sabırsızlıkla beklediği organizasyondur Şampiyonlar Ligi. 3 yıl aradan sonra Devler Ligine katılmamız heyecan yaratsa da Finansal Fair Play ve daha önce UEFA ile yaptığımız anlaşmaya uymamamız yüzünden acaba gidemeyecek miyiz, tedirginliği oluşmuştu. UEFA’dan müjdeli haber çıkmasından sonra bile AC Milan’ın bizi şikâyet ettiği dedikoduları, çok alışıla gelmeği üzere tekrar başlatılan inceleme derken en nihayetinde kura çekimine katılmamızla hepimiz rahatladık. Kura çekimlerinde Cimbom’un şansı pek tutmaz ama bu sene kuradan sırasında herkesin dilediği takımların olduğu D grubunu çekti, Galatasaray. Takımımızın, birinci torbanın en zayıfı Rusya şampiyonu Lokomotiv Moskava, ikinci torbadan makul sayılabilecek Porto ve üçüncü torbadan formsuz Alman devi Schalke 04 ile eşleşmesi gruptan çıkma adına hepimizi umutlandırdı. Şampiyonlar Ligi grupları da belli olduktan sonra geriye bir tek transfer haberleri kalmıştı. Tüm sporseverler bu kadar iyi gruba düştükten sonra kadro kalitesinin arttırılarak Devler Ligi’nde etkili bir kadro kurulacağını düşünmüştü. Maalesef, Finansal Fair Play buna imkân tanımadı. “Sattığın kadar al kuralı” Galatasaray’a nefes aldırmadı. Genel olarak idare biçimlerini takdir etsem de Mustafa Cengiz yönetimi transfer dönemini çok da güzel geçirmedi. Taraftara vaat edilen forvet transferinin gerçekleşmemesinin yanında defansa ve orta sahaya yapılmayan takviyeler ile Galatasaray sezona biraz buruk ve endişeli başladı. Ancak, Cimbom’un en büyük yıldızı Fatih Terim’in Loko-

motiv Moskova maçından önce “Dünya büyüklüğünde bir hayalim var…” sözleri heyecanın ateşini yaktı. Galatasaray’ın geleneklerinde her zaman son virajı iyi dönüp sezonu en başarılı şekilde bitirmek olsa da başlangıçlarda hep zorlanır. Arenada müthiş taraftar desteğiyle çıktığı Lokomotiv Moskova maçında baskın olmasa da coşkulu futboluyla üç puan alan temsilcimiz Şampiyonlar Ligine umutla başladı. Porto ile Portekiz’de oynanan maç ise ilk maçın tam tersi oldu. İyi oynayan, pozisyonları cömertçe harcayan Galatasaray, golü bulan Porto oldu. Kötü oynayarak kaybetmek başka, iyi oynayıp kaybetmek başka moral bozuyor. Böyle dev bir organizasyonda Avrupa’nın sembol takımlarından birine karşı bu denli efektif bir maç çıkarıp mağlup olmak üzse de uzun vadede takımımızdan umutlanmamızı sağladı. Gruplardaki üçüncü maçlara girerken zaten dar kadrosunda yaşanan talihsiz sakatlıklar Galatasaray’ı iyice sıkıntıya soktu. Eksikliklerine rağmen taraftarı önünde yine coşkulu futbolla sonuca gideceğini düşünürken maalesef pozisyonlar kaçıran Gelsenkirchen temsilcisi Schalke 04 oldu. Başta Muslera olmak üzere birkaç futbolcu haricinde oyuncuların sergilediği vasat performans, iyi futbolun iyi futbolcularla oynandığı klişesinin doğruluğunu göstermiş oldu. Gelinen aşamada Galatasaray topladığı 4 puanla üçüncü sırada yer alıyor. Rus temsilcisinin hayal kırıklığı yaratan performansı takımımızı üçüncülük için avantajlı konuma getirmiş olsa da Galatasaray Devler Ligi takımıdır, bu şampiyonanın ilk sekiz temsilcisinden biridir ve kalabildiği kadar burada mücadele etmelidir. İnanıyorum ki Galatasaray, final mücadelelerinde yapması gerekeni yaparak gruptan çıkacaktır.

Büşra Şeklice 26


27


Anadolu futbolunun en yoğun hissedildiği ligdir burası. Parlamaya hazır yerel futbolcular, üst liglerden kiralanmış genç futbolcular, kariyerini sonlandırmaya hazırlanan deneyimli üst lig futbolcuları ve en önemlisi de taraftar ruhu. Çok takip edilmese de rekabet ruhunun çok yüksek olduğu, maalesef takip edenlerin de memleketinin takımını merak ettiği için arada bir baktığı lig burası. Aslında yazıya böyle başlamamın sebebi biraz sitemli oluşum. Elbette bu ligin üst ligler kadar konuşulmasını beklemiyorum. Hele ki 1. Lig bile henüz hak ettiği değeri göremezken. Bu değer bana göre şöyle olmalı; Süper Lig’i takip eden iki insandan biri bile takip edecek olsa, önce yerel sonra ulusal olarak daha büyük kitlelere ulaşmış olacaktır bu ligler. Bu liglerin reklam yönünün artması kaliteyi ve gelirleri de arttırır. Yazının başında bahsettiğim parlamaya hazır futbolcular ve üst ligden kiralanan genç futbolcular daha göz önünde olmuş olur. Bu sene bununla ilgili önemli bir adım atıldı ve her hafta bir 2. Lig maçı televizyonda verilmeye başlandı. Umarım devamı da gelir.

Peki neden 2. Lig önemli? Çünkü son iki yıldır gündem yabancı sınırlaması, altyapı yetersizliği ve saire üzerinde dönüyor. Altyapı denilince akıla hemen Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Altınordu ve Bursaspor geliyor. Zaten bu saydığım ilk üç takım köklü kulüp ve tarihindeki nice şampiyonluklar sayesinde ulusal kitlelere rahatça ulaşıp her gencin oynamak isteyeceği bir altyapı sistemi haline gelmiş. Trabzonspor ve Bursaspor da ise durum kendi şehrinin takımında parlamak, büyük yerlere gelecekse bile şehrine hizmet edip hiç değilse para kazandırma düşüncesinde olan gençlerle iyi yerlere gelmiş. Son olarak Altınordu ise Seyit Mehmet Özkan, Murat Dizdar ve nice futbol ve memleket aşığı

antrenör sayesinde sistematik bir düzen kurmuş. Şimdi bu takımların genç futbolcularını nasıl değerlendirdiğine bakalım. Başta saymış olduğum üç takım genelde genç futbolcularını alt liglere yolluyor ve işte yine söylediğim gibi yeterli farkındalığa sahip olunamadığı için çoğu zaman o futbolcular alt liglerde unutuluyor. 3 kulübün yolladığı bu futbolcular, gelişmesi için gönderildiği bu liglerde gündemden uzaklaştırılıyor aslında. Fenerbahçe eski başkanı Aziz Yıldırım zamanında bir öneride bulunmuştu. İspanya, Hollanda liglerinde uygulanan ikinci takım projesi. Örneğin Ajax-Jong Ajax, Barcelona- Barcelona B. Bu projenin dezavantajları da mevcut, fakat bahsettiğim farkındalık bu şekilde sağlanabilir. Örneğin 5 senelik bir deneme sürecine tabii tutulup uygulamaya konulabilir. Böylelikle hem takip edilmeyen alt liglere olan ilgi artar, hem genç futbolcular kaybolmamış olur. Dezavantaj ise ilçe takımlarının bu yarışa ortak olup olamayacağı konusuydu. Benim alt ligleri sevmemin bir sebebi de bu aslında. Hakem baskısı olmaması, Süper Lige nispeten daha adaletli kararlar. Zaten ortak yönetime sahip olan kulüpler aynı ligde yarışamıyor. Yani bu takımlar en iyi ihtimalle 1. Ligde yarışabilirler. Ben bu sistemin fayda sağlayacağını düşünüyorum ama dediğim gibi bazı dezavantajlarla gelebilir. Gerçi her sistem sancısıyla geliyor zaten, bakınız VAR sistemi, yabancı sınırlaması. Gelelim asıl konumuz olan 2. Ligdeki futbolculara. Geçtiğimiz sene Süper Lig ekibi Sivasspor’a transfer olan Mert Hakan Yandaş, bu sene Göztepe’ye gelen Samed Ali Kaya, bundan 4-5 sene önce proje dahilinde amatörde oynayan Çağlar Söyüncü, 1. Ligden direkt Fransa Ligue 1‘e transfer olan Mehmet Zeki Çelik. Bu futbolcular oynadığı takdirde altyapıdan yetişmiş bir futbolcu verimi sağlayabilir. Bu sene Süper Lig’de oynayan

28


Umut Meraş, Barış Alıcı, Berke Özer, Okan Koçuk geçtiğimiz sene alt liglerde oynuyordu. O zaman bu isimler sorulsa çoğu kişinin tanımadığı isimlerdi. Cengiz Ünder alt ligden 2 senede Şampiyonlar Ligi yarı finaline uzandı. Yeterli farkındalık oluşturulabilseydi şu an bu futbolcular daha erkenden halk tarafından keşfedilip, alt liglere merak uyandırılabilirdi. Yani bu futbolcular scoutingler sayesinde zaten fark edilmişti ama seyirciler bu futbolcuların farkına yurt dışına gidince varabiliyorlar. 1. Ligdeki yabancı kuralı da yanlış. Her takım 10 yabancı oyuncu kayıt edebiliyor, fakat bunların sadece 5 tanesi maç kadrosunda bulunabiliyor. Umuyorum ki alt liglerde keşfedilmeyi bekleyen futbolcular çok geç olmadan bu farkındalık sayesinde keşfedilir ve hatta yerli oyuncu problemi için de çok güzel bir öz kaynak sağlanmış olur. Bu kadar 2. Lig hakkında sistem konuştuktan sonra bazı takımlar üzerinde durmak istiyorum. Kırmızı Grup; Menemen Belediyespor yıllardır play-off, şampiyonluk potasında bulunuyorlar. Ben bu sene 1. Lige yükselen takımlardan birinin Menemen olacağını düşünüyorum. Gerçi aynı olay Gümüşhanespor’un da başına geldi, iki sene üst üste final oynadılar ve kadro değişikliği sonucu bu sezon düşme potasında geziniyorlar. Yani benim tahminlerim şu anki durum süregelirse geçerlidir. Yoksa devre arası transferleriyle lig bambaşka hal alabiliyor. Karagümrük zaten son yılların, hatta bana göre tüm yılların en iyi 2. Lig kadrosunu kurdu. Yaptığı transferleri 1. Lig takımları yapsa bile dikkat çekerdi zaten. Bu sezona beklenildiği gibi başlayamadılar ama benim play-off favorim Karagümrük. Yine her sene play-off favorilerinden olan Sivas Belediyespor’ da kadro değişikliğine gittiler, büyük güç kaybı yaşamış gibi gözüktüler ama sezona iyi bir başlangıç yapıldı. Buna rağmen, bence yine

29

Abdurrahaman Kaya

play-offa katılmaya hak kazanacaklardır. Zonguldak Kömürspor da 3. Ligden geldiğinden beri orta sıralara oynuyor fakat bu sene Onur Eriş ve Okan Eken ikilisinin tekrar bir araya gelmesi ve taraftar desteği ile playoff potasında olacaklardır. Tuzlaspor şu an sezona çok iyi başladı, zaten geçtiğimiz yıllarda Türkiye Kupası’nda da kendilerini ispatlamışlardı. Ama ben şampiyon olacaklarını düşünmüyorum. Dediğim gibi bu lig için şampiyonluk favorim, Menemen ve Karagümrük. Beyaz Grup; Kastamonuspor da Sivas Belediyespor’dan kadrosuna yapmış olduğu takviyeler ve teknik direktör Mustafa Çapanoğlu ile iyi bir başlangıç yaptılar Beyaz Grup’ta Samsunspor ile şampiyonluk yarışı geçireceklerini düşünüyorum. Ayrıca Beyaz Grup’ta iyi bir başlangıç yapan Sarıyer ve taraftarı açısından da Samsunspor ile yarışabilecek bir Sakaryaspor var. Sakaryaspor geçtiğimiz yıl finalde Afyon’a kaybetmişti ve kadroları çok kuvvetliydi. Bu sene Gümüşhanespor’dan yaptığı transferle yine yukarıya oynayacakmış gibi gözüküyor. Sarıyer’in de güzel bir kadro yapılanması mevcut, tanıdık isimlerden kurulu kadroları var. Serkan Balcı liderliğinde Sarıyer de büyük bir favori. Beyaz grup için son beklentim ise Keçiörengücü takımından gelecek. Geçtiğimiz yıllardaki gibi bir yükseliş bekliyorum. Aslında yazımı 2. Lig analizi üzerine yapmayı düşünüyordum, fakat analizden daha önemli bir olay olan 2. Lig farkındalığı üzerine yazmak bana daha acil gibi gözüktü. İlerleyen zamanlarda daha detaylı bir 2. Lig analizi yazmayı planlıyorum. Öncelikli amacım ilgiyi uyandırıp sonra bilgilendirmektir.


30


Öncelikle merhaba, teklifimizi kırmadığınız için teşekkürler. Ne zamandan beri vlog çekmeye başladınız? Ocak ayından beri vlog çekiyoruz. Eylül ayında Londra’ya yerleştik. En büyük hayalimiz başta Premier Lig olmak üzere İngiltere’de maç izleyebilmekti. Bu hayalimizi gerçekleştirirken de buradaki futbol ortamını futbol kültürünü bizim gibi merak edenlerle paylaşmak istedik. Aslında bu işi yapmaya ilk maç biletimizi aldığımızda karar verdik. İlk maç biletimizi de Fa Cup’ta QPR-MK Dons maçı için almıştık. O maçta da ilk çekimimizi yapıp başlamış olduk Kullandığınız herhangi bir ekipman var mı? Videoları nereden çekiyorsunuz? Çekimler için telefon kullanıyoruz özel olarak kullandığımız bir ekipman yok. İngiltere’den videolar çekmeniz izleyicilerin dikkatini çekiyor mu? Videolara başladığımızdan beri bizi dikkatle takip eden belli bir kitle oluştu. Onların da istekleri doğrultusunda gideceğimiz maçları belirledik. Tabii beklentimiz zaman içinde daha geniş kitlelere yayılmaktı. Beklediğimiz kitleyi henüz yakalayabilmiş değiliz ancak bizi takip eden 2 bin civarında bir kitle var ve bu durum bizi mutlu ediyor. Sonuçta takip edildikçe ve olumlu tepkiler aldıkça motivasyonumuz daha da artıyor. Umarız gelecekte daha büyük bir kitleye hitap etme imkanı bulabiliriz.

31

Şu ana kadar gittiğiniz maçlar içinden en unutamadığınız maç hangisiydi? Şu ana dek unutulmaz birçok şey yaşadık. Geçen sezon İngiltere Lig 2’de (4. lig) Barnet’in Accrington ile oynadığı maçta 50 yıldan fazla süredir Barnet maçlarına gelen Angelica ile tanışmamız bizim için en unutulmaz anlardan biriydi. Fa Cup’ta Chelsea’nin Newcastle’ı ağırladığı maçta tanıştığımız genç İngiliz bir taraftar bize ülkemizdeki takımların neredeyse tamamını saymıştı ve hatta bazı Galatasaray tezahüratlarını bile yaptı. Bizim için en şaşırtıcı anlardan biriydi. İngiliz futbolunda en çok dikkatinizi çeken farklar nedir? Futbol anlamındaki farklar hepimizin malumu aslında. Yani oyun anlamında, kalite anlamında çok büyük farklar olduğunu hepimiz biliyoruz. Maçı tribünden takip ettiğinizde ekran önündekinden çok daha fazla heyecanlanıyorsunuz. Topsuz oyundaki oyuncu ve takım performanslarını da yakından izleme şansı bulmak gerçekten tarif edilmesi zor bir mutluluk. Futbol kültürü anlamındaki farklar aslında daha da büyük. Biz Türkiye’de de uzun zaman kombine bilet sahibi olarak maçlara gittik. Birçok farklı takımın maçlarında da yer aldık. En temel fark; burada 7’den 77’ye herkesin tribünlerde olması ve futbola eğlence olarak bakılması. Maçların %80’inin cumartesi günü oynanmasının en büyük nedeni insanların tatil günlerinin buna göre ayarlanmış olması. Yani pazar gününü büyük ölçüde herkes dinlenerek geçiriyor. Cumartesi günlerini ise eğlenceye ayırıyorlar.


Tabii ki İngilizlerin en büyük eğlencelerinin başında futbol geliyor. En başta bize göre çok farklı bir bakış açısı farkı var. Futbolu bir keyif alma aracı olarak görüyorlar. Alt lig maçlarına gidiyorsunuz peki buralarda atmosferler nasıl oluyor? Alt lig takımlarına destek oldukça fazla. Her takımın ciddi sayıda taraftarı var. Taraftarların takıma olan aidiyet duygusu çok gelişmiş. Ekonomik durum da çok büyük etken ancak takımlarına çok ciddi destek olduklarını söylemek lazım. Amatör seviyenin en üstünde Ulusal Lig’de(National Lig-5. Lig) Leyton Orient’in maçını 5 bin taraftarla birlikte izlemiştik. Ve bilet fiyatları da neredeyse Premier Lig bilet fiyatlarıyla aynı (20-30 pound bandında bilet fiyatları). Bu sezon Leyton takımı 4 binden fazla kombine sattı. Gerçekten inanılmaz bir destek var, inanılmaz bir sevgi ve bağlılık var. Bu da İngiliz futbolunu en üst seviyeye taşıyan en önemli etken. Tribün ortamı ise Türkiye ile karşılaştırılamaz. Çünkü bizdeki atmosferler çok daha ateşli ve çok daha gürültülü. Onlarda ise bize göre daha sessiz bir ortam var. Bu da aslında bahsettiğimiz bakış açısı farkından kaynaklanıyor. Onlar için en büyük amaç keyif almak. Kazanmak her yerde çok önemli ancak burada asıl olay keyif almak. Bizde her şey kazanma ve kaybetme üzerine kurulu.

Türkiye ile kıyasla güvenlik önlemleri nasıl? Güvenlik önlemleri Türkiye’de daha katı. Genel olarak stat önlerinde üst araması yapılmıyor. Şu ana kadar sadece Emirates’te ve Londra Olimpiyat Stadı’nda(west ham) üst araması ile karşılaştık. Ancak maç sonrasında yaşanabilecek olaylar noktasında çok hazırlıklılar en ufak taşkınlığa hemen müdahele ediyorlar. Son olarak İngiltere’de desteklediğiniz bir takım var mı? Varsa hangi takım? Mert: Pochettino faktörüyle Tottenham’ı destekliyor. Mustafa: Torres ve Gerard faktörleriyle Liverpool’cu. Ama alt liglerden desteklediğimiz takımlar Barnet, Leyton Orient, Millwall ve Brentford diyebilirim.

Demir Tellioğlu 32


k e c e l e G

gençlerde

Gençlerimizi teşvik primiyle bile oynatamazken, Sırp futbolu gençleri oynatarak önümüzdeki yıllarda Dünya futboluna damga vuracağa benziyor...

Futbolumuzda yakın zamanda bildiğiniz üzere genç futbolcu teşvik sistemi yapıldı ve genç futbolcuları oynatan kulüpler primle müjdelendi. Peki bu teşvik primi ne kadar işe yaradı? Sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar genç futbolcu forma giydi. Yani kabataslak söyleyecek olursak, neredeyse hiç. Türkiye Süper Ligi’nin yaş ortalamasına bakacak olursak 27,6 iken, Bu sayı 1. Ligimizde 26’ya iniyor. Gelgelelim futbolunu yakından takip ettiğim Sırbıstan Superliga ve özellikle Sırbistan 2. Ligi olan Prva Liga'nın bu konudaki yaklaşımına yakından bakalım. Öncelikle Super Liga yaş ortalaması 25,5 bu yaş ortalaması bile sevindiriciyken, Prva Ligi (2.Ligi) ise 23,8’e inmekte. Kulüpler dışarıdan belli bir yaşa erişmiş yabancı yıldız futbolcu transferi yapıp milyon Eurolar harcayacağına, bu paralara altyapılar kurup, genç futbolcuları keşfedip bünyelerine katarak, milyon euroların kendilerine gelmelerini sağlıyorlar. Son zamanlarda yüksek meblağlara ihraç ettikleri oyuncuları da göz önünde bulundurursak, ne kadar başarılı oldukları fazlasıyla görülmekte. Ayrıca iddia ediyorum, bu genç potansiyeliyle önümüzdeki yıllarda dünya futboluna damga vuracak birçok futbolcu buralardan çıkacak.

33

Uğur Ertik

Gördüğünüz gibi 23,8 yaş ortalaması civarlarında olan Sırbistan futboluyla 27,6-26 arasında gidip gelen Türk Futbolunun gençlere bakış açısı gayet ortada. Sırbistan Ligi, işin ilginç tarafı bizimki gibi teşvik sistemlerine de fazla ihtiyaç duymuyor. Türk futbolunda ise teşvik sistemi olduğu halde genç dinamiklerini faaliyete geçirememesi oldukça aşikar. Gözlemlediğim kadarıyla Sırbistan'ın bu genç oyuncuları oynatma politikasını, Türk futboluna uyarlayabiliriz. Belki Süper Lig’e olmayabilir ama 1. Lige belli bir yaş sınırı getirip, belli bir sayıda genç oyuncu oynatma dayatması yapılabilir. Yabancı oyunculara dahi… Bu sayede takımlarda, yabancı oyuncalara para dökmek yerine altyapılara yatırımlar yapar ve bu süreklilik haline gelebilir. Ayrıca yabancı oyuncu transferi yapmak istese dahi, keşfetmek zorunda kalacak genç oyuncuyu fazlasıyla izleyecek, izlettirecek, bunu da yapmak için scout ekipleri kurulacağına inanıyorum. Bu düzen oturduğu takdirde altyapılardan çıkan gençlerimiz sürekli oynayıp, keşfedilen genç oyuncular da buna eklendiği takdirde, artık futbolcu ithal eden değil, ihraç eden bir ülke konumuna bile gelebiliriz. Borç bataklığındaki onca kulübümüz de bu sayede borçlarının bir kısmından kurtulabilir.


Futbol genelde bize pek bir şey katmaz. Evet katmaz, bu söylediğim yargı ve bu dergi, pek de alakalı gibi gelmedi size. Nasıl olsa yegâne işimiz, futbol konuşmak. Tersiyle, düzüyle, iyisiyle veya kötüsüyle futbol konuşmak. Futbolla ilgilenen bizler, okuyan ve izleyen sizler, ne yazık ki bunun geri dönütünü alamıyoruz. Çünkü günümüzde futbol kavramı yüzeysel kalıyor. Hem yüzeysel kalıyor, hem de yüzeysel konuşuluyor. Kulak verin futbol konuşanlara, ne yazık ki izlendiği şekliyle aktarılıyor futbol. Tabii ki de bunun dışında kalan futbolseverler var; her ligi dolu dolu takip eden, sağlam temellere dayanan yorumlar yapan kişiler var. Ancak yine, sevdalılar bu yorumları paylaşacak yer bulamıyor, bulsa da tüm herkese yayılmıyor. O yüzden Türkiye’de futbol demek; Türkiye milli takımı ve ülkemizdeki takımların kendisi demek. O yüzden Türkiye’de futbol demek; yabancı takımların artıklarının burada krallar gibi karşılanması demek. Genç oyuncumuzun tanınmayıp, bilmem kaç yaşındaki ünlülere tezahürat yapılması demek. Dört büyüklerimizin maç kazandığında övülmesi, kaybettiğinde ise sövülmesi demek. İnsanoğlu kendi doğal içgüdülerini kullanıyor bunları yaparken, sadece yaşadığı toplumu görüyor, ona elle sunulan futbola odaklanıyor. Koltuğunda oturan ve ona elle sunulan maçları izleyen. Belki bir ya da iki yabancı takımların maçını görüyor ama onları da tanımadığı için önem vermiyor.

Halbuki koltuğundan kalksa ve araştırmaya başlasa, o “gerçek” futbol dünyasının özüne inse, koltukta değil, taburede bile maç izleyebilir. Yeri geldiğinde “diğer ligleri örnek alıyoruz” denilen ama bu örnek almanın sadece “futbolcu alıyoruz” amblemine dönüşmesi bile işten değil. Bu dergiyi okuyan sevgili okurlar, burada olmanız bile sizin düşünen, araştırmacı, futbolu ikinci canı gibi gören bireyler olmanız demektir. Sizler, futbolu her yönüyle öğrenmek için istekli bireylersiniz. Bunu, toplumla paylaşmak gerekir ancak. Toplum ki, vizyonunu genişletmeli ve futbol ufkuna doğru emin adımlarla ilerlemeli. Diğer ligleri, gençleri veya yaşlı futbolcuları inceleyin, analiz yapın, maçları farklı bakış açılarıyla izleyin ama en önemlisi; bunları paylaşın. Arkadaşlarınızla, ailenizle, toplumla paylaşın. Bunun, sizi ne kadar değiştireceğine inanamayacaksınız. Bilgiden öte bu size farklı detaylara da inme yeteneği verecektir. Futbol bir oyundan daha fazlasıdır. Futbol bir yaşatma biçimidir ki, bu biçim insanları şekillendirir. Yapıcı hale getirir, detayları kaçırmamanızı öğretir. Yorum yapma kabiliyetinizi geliştirir. “Ama dediniz ki sayın yazar; ‘Futbol genelde bize pek bir şey katmaz.’?” Haklısınız ancak bu dergide; biz, oradaki “biz” değiliz. Gerçek “biz” çoktan futbolu kendisine bir şeyler katacak şekilde ayarlamıştır. Ayarlamıştır ki, yukarıdaki bilincin de farkındadır.

Muratcan Ös 34


35


Buffon (Paris Saint-Germain) [40] Tecrübeli eldiven 1978 yılında İtalya’da dünyaya geldi. 1991 senesinde Parma'nın altyapısında kalecilik yaparak futbola başlayan Buffon, 1995 senesinde aynı takımla ilk profesyonel sözleşmesini imzaladı. A takımdaki ilk maçına, henüz 17'sindeyken 19 Kasım 1995 tarihinde İtalyan devi Milan karşısında çıktı. 2001 senesinde Juventus’a transfer oldu. Juventus’ta sayısız kupa, ödül aldıktan sonra 2018 yaz transfer döneminde şimdiki takımı PSG’ye transfer oldu. Partice Evra (Kulüpsüz) [37] Senegal asıllı bir Fransız olan Evra, 15 Mayıs 1981'de Dakar'da doğdu. Futbola PSG altyapısında başlayan Evra, sonrasında İtalya'da alt lig takımlarında altyapıda yer aldı. 2002'de 20 yaşındayken Monaco'nun yolunu tutan sol bek, burada yıldızını parlatmayı başardı. Burada Manchester ekibine transfer oldu. 2014'ün yazında Manchester United'dan ayrılarak Juventus'un yolunu tutan Evra, Serie A'da top koşturduğu iki buçuk sezonun ardından Marsilya'ya gitti. Uzun yıllar boyunca Fransa Milli Takımı için ter döken 37'lik deneyimli yıldız, milli formayla 81 maça çıktı. Andrea Barzagli (Juventus) [37] Tecrübeli stoper 1981 yılında İtalya’da dünyaya geldi. Futbola AC Florence Rondinella altyapısında başladı.1998 yılında takımıyla profesyonel sözleşme imzaladı. Ardından Pistoiese, Ascoli, Verona, Palermo ve Wolfsburg kulüplerinde top koşturdu. Son olarak 2011 yılında Juventus’a transfer oldu. Juventus ve İtalya Milli Takımı’nda başarılı maçlar çıkaran Barzagli’yi bu sezon da Juventus formasıyla izleyeceğiz. Oyun tarzı olarak hava toplarına hakim, yerden gelen toplarda dikkatli bir kesici. Bruno Alves (Parma) [36] Bruno Alves 1981 yılında Portekiz’de dünyaya gelmiştir. Porto altyapısından yetişen tecrübeli stoper 1999 yılında A takıma yükselmiştir. Porto’da fazla forma şansı bulamayan Alves sürekli kiralandı, 2010 senesinde 22M € karşılığında Zenit’e transfer oldu. 3 sene sonra ülkemiz takımlarından Fenerbahçe’ye 5,5M €’ya transfer oldu. Güçlü duruşu ve hava toplarında etkinliğiyle taraftarın gönlünde bir yer edinmişti. 3 sezonun ardından İtalyan Cagliari takımına gitti. Oradan da Glasgow Rangers’a transfer oldu. Son olarak İtalyan ekibi Parma’ya geldi. Alves kulüp kariyerinin yanı sıra Portekiz Milli Takımı’nda da oynamaktadır.

36


Dani Alves (Paris Saint-Germain) [35] Dani Alves 6 Mayıs 1983 tarihinde Brezilya'da dünyaya geldi. Futbol kariyerine Bahia altyapısında başlayan Alves, ilk profesyonel sözleşmesini de 2001 senesinde aynı kulüple imzaladı. 2002 senesinde, altı sezon formasını giyeceği Sevilla'ya transfer oldu. 2008 senesinde 32M € karşılığında Barcelona'ya transfer oldu. 2016 senesinde Juventus'a transfer oluncaya kadar forma şansı bulduğu 247 maçta defans oyuncusu olmasına rağmen 14 gol attı. Bir sezon Juventus'ta oynadı ve 2017 senesinde PSG'ye transfer oldu. Halen PSG'de forma giyen Alves, 2006 senesinden bu yana Brezilya A Milli Futbol Takımı forması giymektedir. Andres Iniesta (Vissel Kobe) [34] Iniesta,1984 yılında İspanya’da dünyaya geldi. Futbola ilk olarak yaşadığı kentin takımlarından Albacete Balompie’de başladı. 1996 yılında Barcelona’nın alt yapısına dahil oldu. 2001 yılında A takıma geçti. Iniesta, 2004 sezonundan itibaren bütün maçlara sakat ya da cezalı olmadığı sürece ilk 11’de çıkmaya başladı. 2008 yılında ise oynadığı oyun ve gösterdiği performans ile FIFA Yılın Oyuncusu seçildi. 2008-2009 yılında Barcelona yönetiminin isteği ile Iniesta takımı ile 2015 yılına kadar sözleşme imzaladı. Barcelona takımı ile 2018 yılına kadar toplam 404 maça çıkan Iniesta, bu maçlarda 34 gol atma başarısı gösterdi. Yaz transfer döneminde ise Japon ekibi Vissel Kobe’ye transfer oldu. Xavi (Al Sadd) [38] Xavi 1980 yılında İspanya’da doğdu. Futbol hayatına Barcenola altyapısında başladı. 2000 yılına geldiğinde A takımda yer almaya başlayan İspanyol futbolcu, takımı ile yeni sözleşme imzaladı. 2004-2005 sezonunda Don Balon ödülünde yapılan oylama sonucunda ligin en iyisi seçildi. 1998 yılında başladığı Barcelona kariyerine 2015 yılında son verdi. 17 yıl emek verdiği takımıyla toplamda 505 maça çıktı. Çıktığı bu maçlar yaptığı birçok asistin yanında 58 kez de gol atma başarısı gösterdi. Uzun süre ter döktüğü takımından 2015 yılında Katar’ın Al-Sadd Kulübü’ne transfer oldu. Franck Ribery (Bayern Munich) [35] Ribery, 1983 yılında Fransa’da dünyaya geldi. Futbol kariyerine Fransa‘da pek çok farklı kulüpte oynayarak başlayan Ribery, 2005 yılında Galatasaray’a transfer oldu. Galatasaray ile olan 3.5 yıllık sözleşmesinin bitmesini beklemeden takımdan ayrıldı ve Fransa’nın Marseille kulübü ile anlaştı. 2005-2007 yılları arasında bu takımın formasını giydi. 7 Haziran 2007 tarihinde Bundesliga‘nın güçlü ekiplerinden Bayern Munich, Ribery’e talip oldu. 2007 yılında Fransa’da yılın futbolcusu seçilen Ribery, halen Bayern Munich forması giymekte.

37


Wesley Sneijder (Al Gharafa) [34] Sneijder 1984 yılında Hollanda’da dünyaya gelmiştir. Futbola Ajax altyapısında başlayan Wesley 2003 yılında A takıma yükselmiştir. 2007’de 16M € karşılığında Real Madrid’e gitmiştir. Madrid kariyerinden sonra İnter’e oradan da Galatasaray’a transfer olmuştur. Galasaray ve Türk taraftarlarıın gönlünde taht kuran Sneijder, Türkiye’de efsane işler yapmıştır. Uzaktan şutları, pasları, frikikleri ve en önemlisi efendiliği ile taraflı tarafsız herkesin beğenisini toplamıştır. 5 senenin ardından Nice’a gitmiştir. Buradan sonraki durağı ise şimdiki takımı olan Al Gharafa olmuştur. Arjen Robben (Bayern Munich) [34] Başarılı kanat oyuncusu Robben, 1984 yılında Hollanda’da doğmuştur. Dünyanın en iyi top süren oyuncularından biri olan Robben, özellikle hızı ile dikkat çekmektedir. 2009 yılından itibaren Bayern Münih’te forma giyen Arjen Robben, aynı zamanda Hollanda milli takımının da formasını giymektedir. Kariyeri boyunca, altyapısından yetiştiği Groningen haricinde, PSV Eindhoven, Chelsea, Real Madrid ve Bayern Münih gibi takımların formasını giyen Arjen Robben, en büyük başarılarını Bayern Münih forması altında elde etmiştir. Zlatan Ibrahimovic (Los Angeles Galaxy) [37] Zlatan, 1981 yılında İsveç’in Malmö kentinde dünyaya geldi. Futbola Malmö’de başladı. Takımdaki başarısı ile 2001’de Ajax’a ardından Juventus’a transfer oldu. Juventus’tan sonraki durağı ise Inter oldu. Inter’deki futbolu ile göz doldurdıuktan sonra 69M € karşılığında İspanyol devi Barcelona’ya transfer oldu. 1 sene sonra Milan’a kiralandı. Milan’da iyi bir çıkış yapan İbra, Milan tarafından bonservisi alındı. Milan’da 1 sezon oynadıktan sonra Paris ekibinin yolunu tuttu. Paris’te 180 maçta 156 gol atan Zlatan, futbolu ile göz doldurdu. 4 sene sonra bedelsiz olarak M.United’e giden İbrahimovic burada sakatlıklarla boğuştu. Son olarak da MLS takımı olan Los Angeles’a transfer olan Zlatan kariyeri boyunca 708 maçta 424 gol 165 asist yapmıştır.

Eren Kaya 38


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.