BİR ÇOCUĞUN FUTBOL GÜNLÜĞÜ ŞUBAT AYI E-DERGİ SAYISI

Page 1


YAZAR EKİBİ Şefik Tekinışık Demir Tellioğlu Ahmet Okan Kale Hasan Urganlılı Caner Üzüm Abdurrahman Kaya Büşra Şeklice Eren Kaya Mehmet Demir Muratcan Ös Onur Altunel Uğur Ertik Yasin Arslan SANAT YÖNETMENİ İbrahim Özdoğan RÖPORTAJLAR Yalçın Koşukavak Murat Şeker YAYINLANAN MECRALAR İssue, Instagram, Twitter, Facebook ÖZEL TEŞEKKÜR Sade Girişim, Kula Yağ-Emek Yem, Aydınlar Metal, Aladağ İmar Planlama Çizgi Mermer

KÜNYE

YAYIN SAHİBİ Demir Tellioğlu


I N

D

E

X

sayfa 28

Göztepe’nin çocuğu Halil Akbunar

sayfa 27

sayfa 26

Galatasaray’ın Evladı: “Ozan Kabak”

İlk Yarıda Süper Ligin En’leri

sayfa 22-25 Murat Şeker Röportajı

sayfa 21

TFF 2. Lig ve 3. Liglerdeki Yabancı Statüsü Sorunu

sayfa 19

Bu Gence Dikkat!

sayfa 15-17

Yalçın Koşukavak Röportajı

sayfa 13-14

sayfa 11

Akhisarspor ve Crystal Palace; İki Kült Takımın Karşılaştırması

Başkan Aulas ve Olympique Lyon Altyapısı

sayfa 8-10

Dijital Scout Platformu: Scoutium!

sayfa 5-7

Geleceğİn Yıldızları Şili’de Görücüye Çıkıyor

sayfa 3-4

Ne Vereyim Abime?


Gümüşçeşme Mah. Kepsut Cad. No: 311/A 10040 Altıeylül, Balıkesir


Cesur KerestecioÄ&#x;lu

2


ne vereyİM ABİME? Biraz Messi, biraz Ronaldo, az buçuk Agüero yanında da Dybala; ortaya karışık olsun mu? Olurdu, ama artık o devir geçti efendiler. Türk futbolunda FFP (Financial Fair Play) sonrası büyük bir devrime şahitlik ediyoruz. Sadist değilim ama ne yalan söyleyeyim kulüplerimizin acı içinde kıvranışlarını keyifle izliyorum. Zira, kafasında futbolu bitirmiş, tamamen para odaklı, sözleşmelerini bile tamamlayamadan gidip kulüplerimizi söğüşleyen içi geçmiş yıldızlardan öyle sıkıldım ki… Yıllardır en büyük vurgunun futbolda yapıldığını yazdım. Bu çok tepki çekse de doğru bildiğimi savunmaktan geri durmadım. Nitekim, FFP sonrası ortaya çıkan tablo bu serzenişimdeki haklılık payını da gözler önüne sermiş oldu. Bakınız; transfer dahi yapamayan bilmem kaç büyükler… Türkiye’deki kulüp başkanlığı sistemi, kulüplerin birer vakıf statüsünde olması, başa gelenin heybeyi doldurduğu, günlük başarılar için kulüplerin geleceğini tehlikeye attığı bir sistem. Şöyle bir düşünelim; hesabının hiçbir zaman bizden sorulmadığı parayla, şehir ayağa kaldıracak bir futbolcuyu transfer edip, en başta kendi ismimizin reklamını yapmayı kim istemez ki (!) Nasıl olsa 2 sene sonra o koltuğu başkasına bırakacağız ve şanını yürütme sırası ona geçecek. Bizim yaptığımız borçtan, kulüplerimizi soktuğumuz dar boğazdan bize ne, öyle değil mi? Öyle değil işte… Ancak bunun öyle olmadığını başımıza FFP silahını dayadıklarında anladı birileri. Çünkü artık cezalar vardı, çünkü artık yaptırımlar sertti, çünkü artık öyle kafana göre (eski parayla) trilyonlar ödeyip, ilk başarısızlıkta ‘Haydi bana eyvallah’ deyip kurtulmak yoktu. Hak yerini buldu, pek de güzel oldu.

3

TRANSFER SANCISI Kulüplerimizin geçmiş yönetimler tarafından uçuruma sürüklendiği FFP sayesinde anlaşıldıktan sonra yönetimler, kemerleri sıkmak ve finans koruma politikasına uymak zorunda kaldı. Bu kulüplerin en büyük gideri elektrik, su, doğalgaz faturası değil elbette. Transfer… Yazımın başında da bahsettiğim gibi yıllarca sönmüş yıldızlara fahiş paralar ödendi. Biz futbolseveriz, elbette alkış-kıyamet havalimanlarında karşıladık. Uçaktan alıp tesislere kadar omuzlarda taşıdık neredeyse. O zamanlar ne kadar da hoşumuza gidiyordu. Adeta bir güç gösterisiydi transfer. Meydan okumaydı rakiplere. Ama o bıldırki


hurmalar yok mu bıldırki hurmalar, bakın şimdi nasıl tırmalıyor hepimizi. İşte o lezzetli hurmalar yüzünden şimdi kulüplerimizin bir fındık alacak parası yok. 100 yılı devirmiş, on milyonlarca taraftarı olan kulüplerimiz artık kuruşun dahi hesabını yapmak durumunda. FFP politikası ve kulüplerimize uygulanan yaptırımlar, ki bunun en acı olanı Avrupa kupalarından men, kulüplerimizin elini kolunu bağladı. Esasında otokontrol ile yöneticilerin yıllardır yapması gerekeni bir nevi silah zoruyla yaptırıyor, “Kulüpler beygir harası değildir, burada istediğiniz atı koşturamazsınız” diyor UEFA. İşte bu durum, kendi rızkından, çoluğundan çocuğundan kesip maça giden, ürün satın alan taraftarın parasını korumaktır. Kuruşun hesabını sormaktır sorumsuz yöneticilere. Yukarıda da belirttiğim üzere, bu durumdan keyif almam da bu yüzdendir.

TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK GÖRÜNDÜ FFP sayesinde Türk futbolunda bir devrim sürecine tanıklık ediyoruz. Bundan böyle nice Ozanlara, nice Cengizlere hazır olalım. Bu ülke futbolunun en büyük eksiği olan yetiştiricilik, artık hak ettiği değeri görmeye başlıyor. Keşke bu UEFA zoruyla değil de, kulüp yöneticilerinin vizyonuyla yıllardır süregelen bir durum olsaydı. Neyse, buna da şükür diyelim… Gelecek adına heyecanlıyım. Hangi forma altında olursa olsun, bu toprakların çocuklarını destekleyelim, fırsat verelim. Bizi bu bataklıktan çıkaracak olan yine bizleriz!

ALAMIYORSAN YETİŞTİR DEVRİ Transfer yapamıyorsunuz, oyuncuya da ihtiyacınız var, para kazanmak için iyi oyuncularını da satmışsın. Ne yapacaksın? Geriye öyle 3-5 seçenek kalmıyor, tek yol var: Yetiştiricilik… 80 milyon nüfuslu ülkede bugüne kadar yetişmiş kaliteli futbolcunun bir elin parmaklarını geçmemesi belgesellere konu olur. Tabiri caizse rezil bir durumdur. Galatasaray, Ozan Kabak satışıyla bir fitili ateşledi aslında. “Fatih Terim, neden Galatasaray için bu kadar kıymetlidir?” sorusunun da cevabı niteliğindeydi bu satış. Her ne kadar Fatih Hoca bu satışa ‘erken’ diyerek onay vermese de Ozan’ın gelişimi ve kulübe kazandırdığı para tarihe geçti. “Oyuncu alamıyorsam ben yetiştiririm” dedi Fatih Terim ve bunun ne kadar doğru bir hamle olduğu da Galatasaray’ın devre arasında 20 milyon avro değerinde satış yapmasıyla tescillendi. Bu satışlar, genç oyuncuların taraftar üzerinde oluşturduğu bu sinerji elbette diğer kulüplere de örnek olacak. Artık taraftarların da kafa yapısı değişti. Kulübüne koşulsuz, şartsız bağlı bir oluşum olan taraftarlar da artık para saçılmasından değil para basılmasından yana. Kurtuluş reçetesi bu zira…

Selman Öztürk

4


Geleceğİn Yıldızları Şİlİ’de Görücüye Çıkıyor Her iki yılda bir düzenlenen ve özellikle Avrupa’nın dev kulüplerinin scoutlarının akın ettiği organizasyon olan Güney Amerika 20 Yaş Altı Kupası Sudamericano SUB 20, 17 Ocak – 10 Şubat tarihleri arasında Şili’de oynanıyor. Turnuva sonunda en iyi 4 takım, Polonya 2019 U – 20 Dünya Kupası’na katılma hakkı kazanacak. İki grupta 5’er takımın mücadele edeceği grup karşılaşmaları başkent Santiago de Chile yakınlarında bulunan Estadio La Granja ve Estadio Fiscal ve Estadio El Teniente statlarında oynanacak.

Ev Sahibi Statlar Estadio La Granja, Curicó 8.278 seyirci kapasiteli stat, Şili ekibi Curicó Unido’ya ligde ev sahipliği yapıyor. Santiago de Chile yakınlarında bulunan statta daha önce 2017 yılında Güney Amerika U-17 Kupası karşılaşmaları oynandı. Estadio Fiscal, Talca 16.000 seyirci kapasiteli stadı, CSD Rangers takımı lig ve kupa karşılaşmalarında kullanılıyor. Yaklaşık 250.000 nüfuslu bir şehir olan Talca şehrinde bulunur. Estadio El Teniete, O’Higgins Şili liginin etkili takımlarında O’Higgins’in stadı olan El Teniente, 16.000 seyirci kapasitesine sahip. Stat, daha önce 1962 Dünya Kupası’na ve 2015 Copa America’ya ev sahipliği yapmıştı.

5


Gözler Brezilya, Arjantin ve Uruguay’da! Kupada 10 ülke iki grupta mücadele edecek. Arjantin, Brezilya ve Uruguay’ın favori olduğu kupada gruplar şu şekilde;

A GRUBU Şili Kolombiya Brezilya Venezuela Bolivya

B GRUBU Uruguay Paraguay Arjantin Ekvador Peru

U – 20 Şampiyonaları Demek Geleceğin Yıldızları Demek 20 Yaş altı şampiyonalarında geleceğin yıldızları görücüye çıkar ve genç oyuncu takipçileri bu turnuvaları merakla bekler. Özellikle Güney Amerika gibi, futbolcu madeni olup da normal sezonlarda biraz gözden uzak kalan bir bölgenin, kıtanın 20 yaş altı kupası ise geleceğin yıldızlarını izleyebilme heyecanı daha fazla yaşanıyor. Bu turnuvada öne çıkan veya çıkacak yıldız adaylarına gelmeden önce, geçmiş yıllardaki U-20 Güney Amerika Kupası’nda yıldızı parlayan oyuncuları hatırlayalım…

Sudamericano U-20 2007 / Edinson Cavani – Uruguay

Sudamericano U-20 2011 / Neymar JR – Brezilya

Sudamericano U-20 2011 / Casemiro - Brezilya

Sudamericano U-20 1999 / Ronaldinho - Brezilya

Sudamericano U-20 2005 / Lionel Messi – Arjantin

Turnuvada Boy Gösteren, Geleceğin 5 Yıldızı Geleceğin Ronaldinhoları’ının, Neymarlar’ının, Cavaniler’inin, Messiler’inin çıkabileceği Sudamericano 2019’da yıldızı parlaması muhtemel birçok oyuncu var. Özellikle Brezilya, Arjantin ve Uruguay kadrosu birçok yıldız adayı barındırırken, diğer 7 ülkenin de piyasaya sunacağı birçok yetenek var. Turnuva sonrasında ve ilerleyen yıllarda adlarını sık duyacağımızı düşündüğüm 5 futbolcu ile turnuvayı analiz etmeye devam edelim;

6


Facundo Colidio Boca alt yapısından çıkan genç forvet, İtalyan ekibi Inter’e transfer oldu. Arjantin U 19 ve U 17’de de forma giyen ve katıldığı turnuvalarda takımı zirveye taşıyan golcü, ilerleyen yıllarda Avrupa futbolunda adından söz ettirecektir.

Ramires Bahia’da forma giyiyor, henüz Avrupa’ya transferini gerçekleştirmedi. Geriden oyun kurmada etkili ve topla ilişkisi çok iyi. Yaşına göre gayet iyi bir fiziğe sahip ve çok enerjik. Turnuvanın ardından Avrupa kulüpleri ile adı anılmaya başlayabilir.

Gabriel Brazão Geçtiğimiz sene oynanan U-17 Dünya Kupası’nın en iyi kalecisi seçildi. Fizik olarak yaş grubunun en önde gelen kalecilerinden. Cruzeiro ile sözleşmesi bulunan kaleci gelişimini sürdürür ve forma bulacağı takımlara transfer yaparsa ilerleyen yıllarda Brezilya Milli Takımı’nın kalesini de koruyacaktır.

Rodrygo Goes Santos’ta gösterdiği performans ile, 17 yaşında olmasına rağmen 45 Milyon Euro karşılığında Real Madrid’e transfer oldu. Sürati ve top sürme kabiliyeti ona bu değerin verilmesinde en önemli etkenler. Skor katkısı yapabilmesi de olumlu yönlerinden. Turnuvanın yıldızı olması beklendiği gibi, önümüzdeki yıllarda da hem Real Madrid’de hem de Brezilya Milli Takımı’nda şans bulması bekleniyor.

Juan Sanabria Uruguay’ın önemli yetiştirici takımlarından olan Nacional’de yetişti ve La Liga ekiplerinden Atlético de Madrid’e transfer oldu. Sol ayağına çok güveniyor ve lider karakterde bir oyuncu. Birkaç yıl içinde Avrupa’da adından söz ettirmesi ve piyasasını katlaması muhtemel.

7

Onur Altunel


D i j ita l S co u t P lat f o r m u :

Scoutium! Hangi ligde oynadığı fark etmeksizin, futbolcuların keşfedilmesi ve futbola kazandırılarak profesyonel olması dünya futbolunun en büyük sorunlarından birisi. Her yaş ve ligden futbolcuların tüm verilerini tek çatı altında toplayan Scoutium; keşfedilmeyi bekleyen ancak yeteri kadar izlenmeyen futbolcuların ve futbolcular hakkında yeterli bilgiye erişemeden transfer yapan kulüplerin bu sorunlarına çözüm oluyor. Diğer yandan futbolseverlere profesyonel scout olarak, futbol tutkularından para kazanmaları fırsatı sunuyor.

Futbolun Yeni Yıldızları Scoutium’da Parlıyor Futbolcularla ilgili, binlerce değerlendirme sonucu ortaya çıkan analizlerin kulüplere ulaşmasını sağlayan Scoutium, fayda odaklı sistemi ile dikkat çekiyor. Scoutium sayesinde futbolcular; - Değerlendirme ve videolu analizlerle eksiklerini ve güçlü yönlerini görebiliyor. - Düzenli analizlerle gelişimini; antrenörleri ve kulüplerine gösterebiliyor. - Yeteneklerini dünyanın her yerinden kulüplere gösterme şansı yakalıyor.

Futbolseverler, sisteme ücretsiz kaydolup takip ettikleri futbolcuları değerlendirerek puan kazanıyorlar. Başarılı olduğunu tespit ettiğimiz kullanıcılarımız scout olarak tescilleniyor, kulüpler onları görevlendirdiğinde maçlara giderek detaylı analiz yapıyor. Ek olarak takip ettikleriği futbolcuların canlı izleyerek videolu analizleriniini sisteme yüklüyor ve yetenekli futbolcuların keşfedilmesine olanak sağlıyor. İki şekilde de yapmış olduklarığu videolu analizlerden futbolsever gelir elde ediyorlar. Kulüpler ise, sistem üzerinden futbolcuları

Scoutium sayesinde futbolseverler; Futbol tutkularından para kazanabiliyor. Futbol bilgilerini kanıtlayarak profesyonel bir scout olabiliyor. Kulüplere futbolcu önererek, kulüplerin teknik ekiplerinde çalışma fırsatı bulabiliyorlar..

Sistem nasıl işliyor? Alt liglerde, amatör liglerde ve alt yapılarda forma giyen futbolcular, Scoutium’a ücretsiz üye olarak, Scoutium bünyesinde yer alan profesyonel scoutları görevlendirebiliyor,. Mmaçlarına çağırarak canlı olarak analiz talep edebiliyor. Yapılan detaylı analizler ve video kayıtları siteye aktarıldıktan sonra veriler tüm dünyaya açılıyor, kulüplerle paylaşılıyor.

8


www.scoutium.com özelliklerine göre filtreleyerek futbolcuların taraftarlar tarafından yapılan değerlendirmelerine, detaylı analizlerine ve videolarına ulaşabiliyor. Yani kulüp; 23 yaşından küçük, sol ayağını kullanan, kafa vuruşu 10 üzerinden 7’den, pası 10 üzerinden 6’dan yüksek bir forvet arıyorum dediğinde veri tabanında bu özelliklere uygun tüm futbolculara erişebiliyor. Eğer izlemek istediği spesifik bir futbolcu varsa, maç ve izlenecek oyuncunun bilgilerini girerek o şehirdeki scoutları görevlendirebiliyor. Bu şekilde kulüp tamamen dijital ortamda futbolcunun detaylı analizine ve maçtan çekilmiş videosuna ulaşıyor.

9

Scoutium ile keşfedilme zamanı Türk futbolunun gelişimine hizmet etmek ve her geçen gün hızla büyüyen oyuncu veri tabanı sayesinde yeni yetenekleri ve yıldız adaylarını dünya futboluna kazandırmak üzere yola çıkan Scoutium sayesinde keşfedilmeyen yetenek kalmayacak! Yeteneğini kanıtlama fırsatı arayan futbolcular ve futbol bilgisine güvenen futbolseverler; www.scoutium.com adresi veya Scoutium mobil uygulaması üzerinden profillerini ücretsiz olarak oluşturarak, Scoutium’a dahil olabilir!


www.scoutium.com

EDİTÖRLERİN SEÇTİĞİ OYUNCULAR

Hamed Juniour

Bastoni

Fiorentina (Empoli-Kiralık)

Inter (Parma-Kiralık)

Potansiyeli yüksek yetenek.

Kaliteli bir kumaşa sahip yüksek potansiyelli oyuncu tam klasik İtalyan savunma oyuncusu kendini fizik olaral güçlendirmeli.

Mehmet Akif Öztürk

İbrahim Berk Kısa

Adam Buksa Pogon Szczecin

Çok hızlı olmasına rağmen alışılmadık şekilde hızlı bir santrfor. Ayaklarına çok hakim çalım yeteneğine sahip. Topla beraber hızlanabiliyor. Pogon’da hep boyundan dolayı santrafor oynadı ama yeteneği bir kanada veya merkez orta sahaya göre iyi.

Sarper Toker

Sergi Gomez Martin Borussia Dortmund

Geleceğin en parlak gençlerinden. Çok hızlı ve çevik. Ancak fizik olarak yeterli olduğu söylenemez. Onun dışında dört dörtlük yeteneklere sahip.

Mengü Sabah

10


Başkan Aulas ve Olympique Lyon Altyapısı Başkan Aulas ve Olympique Lyon Altyapısı Günümüzde dünyanın en büyük kulüpleri arasına giren takım; Olympique Lyon. Bu yazımda Olympique Lyon’un istikrarlı yükselişi ve başarısı arkasındaki sırrı ele alacağım. Şimdiden iyi okurlar diyorum. 1987’de Lyon Başkanı olan 38 yaşındaki Aulas, hedefinin sportif başarıdan daha çok ekonomik başarı olduğunu söylemişti ve bugüne kadar da bu stratejiyi başarılı bir şekilde gerçekleştirdi ve gerçekleştirmekte diyebiliriz. Kulübün felsefesi Başkan Aulas ile futbolculara çok para vermek, yüklü miktarda bonservisin ücretleri ödemek yerine tecrübeli oyuncuların yanına genç takımdan takviyeler yaparak finansal açıdan zorlanmamaktı. Bu felsefesini geliştirmek için Aulas, göreve geldiğinden bu yana altyapıya önem verdi ve gençlere şans tanıyacak teknik direktörler başa getirdi. Hatta kulübün şuan ki teknik direktörü altyapıdan çıkma isim; Bruno Génésio. Başkan Aulas, göreve geldiğinde gerçekleştirmek istediği ilk hedefi gerçekleştirdi. Artık Olympique Lyon tam anlamıyla futbolcu fabrikasıydı. Ben Arfa, Benzema gibi yıldızlar yüksek bonservis bedelleri kazanılarak satıldı. Aulas’ın bir hedefi daha vardı. 2012’de yapımı başlayacak

11

Yasin Arslan

yeni stad planlamıştı. Başkan Aulas’ın yeni stad yapma sevdası sebebiyle Olympique Lyon elini taşın altına koydu ve altyapıya daha önem vermeye başladı. Stad 415m €’ya mal olmuştu. 59.186 koltuk kapasiteli stad belki de altyapıya yapılan en büyük yatırımdı. Lyon, altyapıya vermiş olduğu değer ve önemin meyvelerini bir bir topladı. Bu meyvelerden bazıları; Lacazette, Nabil Fekir, Umtiti, Tolisso, Gonalons, Benzema, Ben Arfa ve Martial’dı. Yetiştirdiği altyapı ürünlerinden hem tam verim aldı hem de yüksek bonservis bedelleri ile satarak mali anlamda değer kazanmış oldu. Lyon altyapı haricindeki gençlere de bilhassa önem veriyor ve genç yetenekleri bulabilmek için bölgedeki amatör kulüpler ile birlikte çalışıyor, anlaşmalar yapıyor. Bu anlaşmalar ile kulüplere malzeme desteği sağlıyor. Aynı zamanda yeni genç yetenekler keşfediyor. 2000’lere kadar kötü günler geçiren ve şampiyonluğa hasret kalan Lyon başardı bunları. Avrupa Kupaları’nda ilk turda elenen Lyon, şuanda başarılı politikası sebebiyle şuan finale oynayan ve her daim zirvede olan takım durumuna geldi. Üst üste 7 kez şampiyon oldu. Sportif başarı için değil ekonomik başarı için transfer yapmalıyız diyerek rekor ücretlere satış yaptı. Kısacası her şey altyapı ile başladı.



AKHİSARSPOR VE CRYSTAL PALACE; İKİ KÜLT TAKIMIN KARŞILAŞTIRMASI Akhisarspor ligin ikinci yarısına pek iyi başlayamadı zira kadrodaki eksiklikler ve taktiksel anlamda yapılan hatalar, Akhisarspor’un Beşiktaş’a 3-1’lik bir skorla boyun eğmesine neden oldu. Kadroda yapılan teknik hata da pastanın kreması oldu. Aynı şekilde Premier Lig’in açılış maçlarından biri de Crystal Palace ile Liverpool maçıydı. Crystal Palace, başlangıçta önde götürdüğü maçı 4-3 kaybetti. Peki bu iki takım nasıl birer performans gösterdiler?

AKHİSARSPOR / SAHA İÇİ

Akhisarspor, öncelikle arkaya doğru sarkmaya çalışan ve kanatları sıklıkla kullanan bir taktik izlemişti. Sürekli ileri alanda bir presin bulunduğu maç, ilk 30 dakika boyunca hareketliliğini bırakmadı. Bu gereksiz yerde presler, Akhisarspor’un da bir nevi sonunu hazırladı. Kanat futbolunun yanısıra beklerin de hücumda görev yaptığı maçta ofansif tarz, Beşiktaş’a avantaj oldu. Defansın arkasına doğru iyi sarkamayan Akhisarspor’un en büyük zaviyetleri de nitekim ofsaytlardı. Serginho, Regattin, Manu ilk yarıda etkili olan isimlerdendi. İleride yakalanan Akhisarsporlu futbolcular, hızlı Beşiktaş ataklarında etkili olamadı. Defansın tam yerleşememiş ve takım içi uyumun da tam oturmamış olması yine etkili sebeplerdendi. Uzaktan şut girişimleri başarısızdı ve çok dikine bir topla oynama anlayışı vardı. Başarısız şut ve orta girişimleri de, Akhisarspor’un bu maç için boşa kürek çekme girişimleri olduğunu görebiliyoruz nitekim Beşiktaş’ı zorlasalar da istediklerini alamadılar. Dar alanda kısa paslaşan ve bu pasların hızlıca kanatlara aktarılmasına çalışılan bir Akhisarspor vardı.

MAÇIN ADAMI

Akhisarspor bakımından maçın adamı, Serginho olabilir benim açımdan. Gerek arkaya doğru denediği paslar, gerekse hücumda aldığı pay, olası Akhisarspor’un zor ama etkili bir galibiyet almasında kilit rol oynayabilirdi. Cikalleshi, Akhisarspor’a uygun bir forvet olacağını da göstermiş oldu ve bu

13


oyuncuların dışında Vrsajevic ve Regattin de

bulabilen ve yaratabilen Zaha da maçın iyi

iyi sinyaller veriyor.

performans gösterenlerindendi. Genç

CRYSTAL PALACE / SAHA İÇİ

Crystal Palace, maça büyük bir konsantre ile

bekimiz Wan-Bissaka da gelişime açık olduğunu ve potansiyelinin ne derece olduğunu gösterdi.

başlamışlardı. Akhisarspor gibi hızlı başlayan ekip ilk yarıda bulduğu golle moral sağladı.

İki takım da ofansif bir oyun planı izlediler,

(Akhisarspor ilk yarıda gol bulsaydı işler daha

iki takım da başta konsantreydi ve maçı

değişik olabilirdi) Crystal Palace, durgun gibi

kazanmak için isteklilerdi. Takım uyumu,

gözüken ama aniden başlayan ataklarıyla

Crystal Palace için fark edecek nitelikte bir

Liverpool’u devirmeye çalıştı. Anlık vites

etkendi. Akhisarspor gittikçe oyundan

arttırıp yükseltmeleri ve Liverpool’u şaşırtma-

düşerken, Crystal Palace son ana kadar

ları işten değildi. Kanat futbolunun yanısıra

çabalamaya çalıştı ama onun da yapacak bir

pozisyonlarda akıcılığın bulunmadığı Crystal

şeyi yoktu. Cesur yürekleri, maçların keyifli

Palace’ta tanınan en büyük serbestlik

olmasını sağladı. Anlatıldığı üzere taktiklerin

şüphesiz Wilfried Zaha’daydı. Onun dışında

geliştirilmesi, bu iki takımı korkulası birer

göze çarpan daha başka bir etken daha

yerel takım yapabilir.

vardı. Crystal Palace, Liverpool’un baskıcı oyununa karşı bir anti-tez üretmişlerdi. Baskıyı arttıran Liverpool oyuncularını tek bir noktaya çekip, sahanın geri kalan kısımlarını boşaltmak ve ani atakla, o boş alanlardan faydalanmak gibi bir anlayış benimsediler. Bunun için soğukkanlı isimlere ihtiyaç duymaları gerekiyordu ki nitekim ilk golde katkısı olan Milivojevic, topu kaptırmayıp, Zaha’ya paslayarak golü bulmalarını sağladı. Yorgunluk faktörü, bu anlayışın devam edememesini sağladı ve Liverpool gittikçe oyunu eline aldı. Dar alanda kısa paslaşmalardan ziyade uzun uzadıya oynayan bir Crystal Palace vardı.

MAÇIN ADAMI

Takım uyumunun doruğa ulaştığı bu maçta, Mamadou Sakho, kritik rol oynadı. Liverpool’un nice ataklarını keserek takımının maçtan kopmamasını sağladı. Belki yedikleri gollerin bazıları şanssızlıktı, Speroni faktörü vardı ancak takımda bir kopukluk yoktu. Birebirde kendine ne olursa olsun boşluk

Muratcan Ös

14


15


Merak edenler için kısaca profesyonel bir maç hazırlığının nasıl olduğunu anlatabilir misiniz?

Birçok farklı formasyonu tercih eden bir hocasınız. Bunun temelinde yatan sebep nedir?

Teknik ekibim ve ben rakibi izler, detaylıca analiz ederiz. Rakibin güçlü ve zayıf yönlerini belirledikten sonra oyun planımı oluşturup bu planı antrenmanlarda oyuncularıma aktarmaya başlarım. Ben teknik direktör olarak istediğim kadar oyun planı oluşturabilirim fakat o planlara hayat verecek kişiler oyuncularımdır. Dolayısıyla onların, benim kafamdaki planları anlamaları ve uygulamaları maç hazırlığının en önemli kısmı. Bir film senaryosu düşünün ki senarist yazar ama oyuncular hayat katar. Yani senaryoya ve oyuna ruh katanlar oyunculardır.

En temel sebep bilinmezlik. Her hafta sıradaki rakibinize karşı bilinmez olmayı başarmak zorundasınız. Farklı formasyon tercihi de bu bilinmezliği sağlayan araçlardan sadece biri. Ayrıca rakibin sıradışı oyun planları olduğu zaman da formasyonunuzu değiştirmeniz gerekebilir, adeta bir karşı önlem olarak. Modern futbol da bir takımı birçok farklı formasyonda oynamaya zorluyor. Takımlar oyun içinde değişen senaryolara tepki verme kabiliyeti kazanmalı. Artık tek bir felsede üzerinde oynayamazsınız. Karma taktiklere ve planlara ihtiyaç var. Dünya şu anda burada.

Oyunu daha iyi okumak isteyen gençlere ne gibi bir öneride bulunursunuz? Oyunu iyi okumak için zor olan bir durum vardır: İki takımı aynı aynı izleme yetisi kazanabilmek. Bol bol maç izlemek önemli ama bilinçli bir şekilde izlemek daha da önemli. İnternette çok sayıda futbol teorisi eğitimi bulmak mümkün. Bu ve benzeri kaynaklarla kendilerini geliştiren genç arkadaşların oyunu daha iyi okuyacağına eminim.

Bir teknik adam olarak ülkemizden çıkan oyuncu sayısının az olmasını neye bağlıyorsunuz? Sizce başlıca sorun nedir? Futbolcu antrenmanda ve maçta yetişiyor. Antrenman ve maç için de sahaya ihtiyaç var. Son teknoloji ile donatılmış stadyumlarımız var fakat ayda 2 gün, toplamda 4 saat kullanılıyor. Bunun yanında İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerde 1 adet suni çim sahada 5-6 altyapı takımı aynı anda antrenman yapmak zorunda kalıyor. Böyle bir ortamda oyuncu yetişmemesi doğal sonuçtur. Oyuncu yetişmesi için çocukların futbol oynaması lazım, Johan Cryuff diyor ki Ajax altyapısında haftada 6 saat antrenman yapardım ama sokakta haftada 30-35 saat futbol oynuyordum ve öğrendiğim her şeyi sokakta oynadığım saatlere borçluyum. Bugün sokaklar da futbol oynamaya müsait değil, yani plansız şehirleşme ve plansız altyapı futbolu bugün oyuncu yetişmemesinin ana nedenleri.

16


Mutlaka her teknik adamın bir idolü vardır. Sizin kendinize örnek aldığınız kişi kimdir? Neden? Hayranlıkla takip ettiğim bir idolüm yok fakat farklı farklı isimleri yakından takip ederek kendimi besliyorum diyebilirim. Marcelo Bielsa, Pep Guardiola ve Jürgen Klopp gibi teknik adamları dikkatle takip ediyorum. Her teknik adamdan farklı dersler çıkarabiliyorum kendime. Bielsa’nın agresif hücum futbolu, Pep’in taktiksel detaycılığı gibi… Klopp’un basın toplantılarını yakından takip ediyorum, bu isimler dışında Diego Simeone, Mourinho ve Nagelsmann’ı da izliyorum. Tek bir kişiye ve tek bir tarza bağlı kalmamaya çalışıyorum. Süper Lig’de ve 1.Lig’de güncel olarak en çok beğendiğiniz futbolcular kimlerdir? Neden? Yakından takip ettiğim çok sayıda oyuncu var tabi ki. Birebir isimlerini vermeyeyim fakat ben her zaman genç futbolcuları daha çok beğeniyorum. Daha istekli ve arzulu oluyorlar. Taktiklerin Efendisi gibi güzel bir lakabınız var. Bu lakabı neye borçlusunuz? Rakibi durdurmak ve yenmek için çok çalışıyorum. Hangi maçta hangi formasyona,

17 Demir Tellioğlu

taktiğe ihtiyacım olacak artık kolayca çözebiliyor ve oyuncularıma aktarabiliyorum. Bunun sonucunda da her maçta farklı farklı, orijinal oyun planlarıyla oynar olduk. Bunu gören sevenlerimiz ise bana böyle bir yakıştırmada bulundular. Çok sağolsunlar… Futbolda sizin için half-space bölgesinin önemi nedir? Oradan nasıl fayda alıyorsunuz? Her şey gibi half-space bölgeleri de pozisyonla alakalı. Mevcut taktik dizilişlerle savunma yapılması en zor alanlardan biri halfspace bölgeleri. Fakat yarın bu soruna çözüm getiren teknik adamların takımına karşı oynarsak bu sefer de sahanın başka bölgeleri değerli hale gelir. Yani half-space bölgeleri kendiliğinden değerli, sihirli bölgeler değil. Rakibin pozisyon alışından dolayı şu an çok değerli. Ama bugün Avrupa’da birçok teknik adam halihazırda bu soruna çözüm getirmiş durumda. O zaman siz de sahada başka değerli alanlar keşfetmelisiniz. Son olarak ülkemizde hocalık yapmak isteyen gençlere bir tavsiyeniz var mı? Varsa nedir? Kendilerini her anlamda geliştirsinler. Teorik olarak güçlensinler fakat pratik olarak da güçlü olup, teorilerini uygulayabilmeliler. Kendilerine en yakın amatör-profesyonel kulübe gidip gönüllü olsunlar ve oradaki antrenöre yardım ederek çıraklık yapsınlar. Çırak olmadan usta olmak çok zor.



DOMINIK SZOBOSZLAI DİKKAT!

BU GENCE

19 Muratcan Ös

18 yaşındaki Macar uyruklu genç, ülkesi için paha biçilmez bir yetenek olarak gösteriliyor. Asıl olarak Merkez orta sahada oynayan Dominik, bunun yanısıra On Numara ve Ortasahanın sol tarafında da oynayabiliyor. 2 milyon Euro değeri olan Dominik, şimdiden gelişimine büyük katkı s ağlayabilecek olan RB Salzburg takımında forma giyiyor. Macaristan U-21 takımının da favorilerinden olan Dominik’in tüm milli takım kategorilerinde 29 maçta 11 golü var. Vidi FC Jgd.’de başlayan yolculuğu MTK Altyapı, Salzburg U18, Liefering ve son olarak Salzburg’a kadar uzanıyor. Bu sezon toplam 14 maçta 7 gol ve 5 asistlik performansı, yeteneği de gözler önüne seriyor. Merkez ortasahaların bünyesindeki o durağanlığı pek kullanan biri değil Dominik, topu aldığı zaman önüne katıp götürebilen bir oyuncu. Kısa toplarla oyun kurmak yerine uzun toplarla etkili ve hızlı ataklar başlatmayı tercih eden bir futbolcu Dominik. Atak sırasında boşa yaptığı koşular ile hücumu çeşitlendiren, defans sırasında da orta alanı dolduran ve takımına nefes aldırmaya çalışan Dominik’in geleceği şimdiden parlak. 500 bin Euro bonservis ile bünyesinde barındıran Salzburg, Avrupa kulvarına çıktığı zaman, elindeki yeteneğini dünyaya tanıtması gerekiyor. Serbest vuruşları da etkili kullanabilen bir isim olan Dominik’in bitiriciliği hakkında daha fazla çalışması gerek. Bakalım bir kaç sene sonra hangi takımda top koştururken göreceğiz onu?

16



TFF 2. Lİg ve 3. Lİglerdekİ Yabancı Statüsü Sorunu Bildiğiniz üzere TFF 2. Lig ve 3. Ligde yabancı oyuncu oynatılmasına müsaade etmiyor. Bu gerçekten üzücü bi durum. Diğer bir üzücü durumsa bu durumun uzun zamandır böyle devam etmesi. Yetkililerin ses çıkarmaması. Ses çıkaran, baş kaldıran 3 5 kişiye ise cevapları aynı: “Altyapı ve oyuncu yetiştiremeyiz.” Normalde altapıdan çok oyuncu yetiştirip oynatıyormuşlar gibi.. Öyle olsa bile 2. Ve 3. Ligden üst liglere gelen genç oyuncu sayısı iki elin parmak sayısını geçmiyor. Tüm bunlar bu planlama bunlar için mi? O halde Amatör klübler ne yapsın, BAL ligindeki klübler ne yapsın.. O halde onlara neden 2 oyuncu statüsü serbest. Onları oyuncu yetiştirici klüb olarak, altyapı klübleri olarak görmüyorlar mı? Velakin verdiniz bu 2 kişilik yabancı statüsünü, neden profesyonel liglere yükseldiklerinde yabancı oyuncularla klüblerin yollarını ayırmaya mahkum ediyorsunuz. Şampiyonluk kazanan bir klübte kendince belirlediğiniz sayıdaki (2) yabancı oyuncuların, kazanılan şampiyonlukta payı yok mu? Bir alt ligdeyken klübünün başarısı için ter dökmüşken, belki de rahatlıkla diğer yerli oyuncularıyla beraber profesyonel ligde de oynama tadına varacak iken bunu ellerinden alma amacınız ne ? Transfer süreçlerini iyi bilen biri olarak,

21 Uğur Ertik

klüblerin binbir zahmetle buldukları kadrolarına kattıkları oyuncuları belki de nokta atışı yaptıkları bölgeleri neden tekrar zorlanarak arama telaşına girsinler. Amatördeki yabancı oyuncuların genellikle zaten cüzi paralar aldıklarını da düşünürsek, neden bu ayrımcılık? Hızla küreselleşmiş bir Dünya yolunda ilerlerken bu ayrımcılığa bir son vermeliyiz. BAL liginden Profesyonel klüblere yükselen klübler 2 yabancı oyuncusuyla yollarını ayırmamalı. Ayrıca 2. Ve 3. Liglerdeki her klüb en azından Amatör talimatlardaki gibi 2 yabancı oynatabilmeli. Oynatabilmeli ki hem ayrımcılığın ortadan kalktığını tüm Dünyaya gösterebilelim hem de diğer genç oyuncularımıza örnek olabilecek yabancı oyunculardan birşeyler öğrenebilme yolunu açabilelim. Boşuna “Altyapı, Oyuncu yetiştirme, vs” gibi lafların arkasına sığınmanıza, feryat etmenize gerek yok. Kimse sizden ilk 11’i, ilk 18'e veyahut tam kadroyu yabancılarla dolduralım demiyor. Kısıtlı da olsa, en azından Amatör statüsündeki gibi birkaç yabancıya izin verilip, Amatörlerin de kanayan yarasına çare bulunması isteniyor. Yabancı statüsündeki bu sayıları belirleyen yetkililer, buna da bir çare bulmanızı, illa ki altyapıya ters düşüyor görüşü ağır basarsa da, sadece genç yaştaki yabancı oyuncular tercih seçeneği olarak kullanılabilir. İşte bu şekilde hem genç yerli, hem de genç yabancı yetiştirip yurtdışına ihraç edebiliriz..



Öncelikle teklifimizi kırmadığınız için teşekkürler. Kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Ben teşekkür ederim 1988 yılında İzmir'de dünya'ya geldim. İnsan evladının hatırlayamadığı en güzel yıllarının ardından herkes gibi o okuldan o okula savruldum. Yolun sonunda ise İzmir Ekonomi Üniversitesi, Medya ve İletişim Bölümü’nden mezun oldum. Diplomamı alır almaz, işsizliğin de verdiği şimdi ne yapıyoruz? sorusunun cevabını aramak için askere gittim. Kütahya'nın ayazıyla başlayan askerlik evde çıplak ayakla halıya basma sahnesiyle son buldu. Sırada iş hayatına atılma kısmı vardı. TRT Spor’da yayınlanan Futbol Arenası ve Spor Akşamı adlı programlarda editör olarak bu görevi de tamamlamıştım. Buradaki bir yıllık tatlı acı birçok tecrübenin ardından spor medyasıyla olan bağlarımı koparıp, dijital ajans dünyasına geçiş yaptım. Yaklaşık 6 yıldır da dijital ajans sektöründe çalışıyorum. Ülkemizde pek alışkın olmayan bir iş yapıyorsunuz, ne zaman başladınız ve başlamanızdaki ana sebep neydi? Evet insanların üç büyük kulübün peşinden koştuğu ortamda alt ligleri konu almak biraz don kişotluk :) Aslında bu proje 2011 yılında üniversite zamanlarımın son yıllarında

23

başlamıştı. O dönem bitirme tezim için yedekkulbesi.blogspot üzerinden maç hikayelerini, sporcu biyografilerini, stadyumların az bilinen geçmişlerini ve futbolun ilginç yanlarını yazdığım blog sitesinden yayınlıyordum. Aslında buradaki esas hedefim geleneksel medyanın yer vermediği detayları okuyucuyla buluşturmaktı. O buluşmayı güzel sağlamışım ki bu proje ile bitirme tezimi sundum ve mezun oldum. Bu işi YouTube'a taşıma olayı da son dönemin hikayesi şuan çalıştığım Patika Dijital ile iş görüşmesi yaparken, görüşmenin ardından Timur Akkurt’a benim bir blog’um vardı. Birçok hikayeye yer veriyordum ancak artık okunmuyor ne yapmam lazım diye sormuştum. Vlog yapman lazım demişti. İşe başlayıp 5-6 ay içerisinde işleyişi oturttuktan sonra ben de YouTube sahnesine çıkmaya karar verdim. İlk videomu Karagümrük - Anadolu Üsküdar maçında çektim. İlk başta değişik geldi. Çünkü elinde kamera ile konuşan biri olarak yolda yürüyorsun. İnsanlar sana garip garip bakıyor. Allahtan ilk videoyu yayınladıktan sonra güzel tepkiler geldi de devam edebilme cesaretini buldum.


Bu işi yapmak isteyenler için biraz detaya girelim, bu işin arkasında bir ekip var mı, yaşadığın zorluklar neler, hangi ekipmanları kullanmayı tercih ediyorsun? Ulaşım ve fikir konusunda yardımcı olan tavsiye veren arkadaşlarım olsa da bu YouTube macerası başladığı günden beri kurgusundan, çekimine ve planlamasına kadar her şeyle tek başıma ilgileniyorum diyebilirim. 1 kişi ile başlayan yolcukta şimdi 24 bin kişi ile ilerliyoruz.Arkama bakınca inanılmaz bir manevi tatmin var ama bu YouTube olayının beni hem maddi hem de manevi olarak yıprattığı dönemler oldu. Uzun bir süre maaşımın bir bölümünü buraya aktarmak durumunda kaldım. Hatta “bırakıyorum” bu iş olmayacak dediğim günler bile oldu. Ama yakın zamanda Tribün Project, Scoutium ve Yemek Sepeti'nin yardımlarıyla Tribünden Maç Hikayeleri’nin devam etti. Ekipman hep değişken önce Canon Legria ile başladım şimdi GoPro 3 ile çekimlerimi yapıyorum. Detayları da iphone 6s ile çekiyorum. Yani aslında çok pahalı ve son model ekipmanlara sahip değilim. Bu vlog olayını yapmaya heves eden herkes yapabilir, ama tabi istikrar çok önemli :) Şu ana kadar birçok takımın maçına gittiniz. Bu maçlar arasında gerek atmosferiyle gerek misafirperverliği ile sizi en çok etkileyen takım hangisiydi? Burada tek bir takım ya da maç söylersem haksızlık olur, kanalla ilgili aklıma gelen maçları sıralayayım. Bunlardan ilki Gebzespor seyircisi, takımları amatörde olmasına rağmen 30 bin kişi stadı doldurmuşlardı. Meşaleler konfetiler sanki 90’lı yıllardaydık.Onun haricinde Sakaryaspor ve Kocaelispor'un stadyum açılışlarına gitmiştik iki takımında yaptıkları kareografiler tüylerimi diken diken etmişti. Karşıyaka – Altay derbisi için memleketim

olan İzmir’e gitmiştim oradaki bağlatılarım sayesinde maçın vlogunu foto muhabiri olarak çekmiştim. Ardından bu sezon Adana derbisini de yerinde ziyaret ettim hem yemek hem de futbol ziyafeti çektim :) İlk etapta aklıma gelen bunlar...

Genelde baktığımızda Süper Lig maçlarına pek gitmiyorsun. Bunun sebebi nedir? Bu sezon, Bursaspor, Kasımpaşa, Başakşehir, Trabzonspor, Göztepe ve Ankaragücü maçlarına gittim. Süper lig maçlarına gidiyorum ancak üç büyüklerin maçlarına gitmeyi pek tercih etmiyorum. Bunun aslında çok basit bir sebebi var. Televizyonu açtığınızda zaten ortalık üç büyük takım haberinden geçilmiyor. Bu taraftarlık durumunu da etkiliyor. Nereden baksanız 10 kişiden 8'i bu yüzden üç büyük takımı tutar oldu. Ben de ülkemizde diğer takımlarında olduğunu alt liglerde hatta amatörde semtine ve şehrine sevdalı olan insaların hikayelerini anlatmaya çalışıyorum. Kanalın misyonu, semtine ve şehrinin renklerine gönül vermiş taraftarları aynı çatı altında kavgasız gürültüsüz şekilde toplamaktı. Bunu da gelen yorumlardan az çok

24


başardığımı düşünüyorum ve bu tarz yorum gelince aşırı mutlu oluyorum. Zaten YouTube da böyle bir mecra televizyonda olmayan alternatif içerikleri bulabileceğiniz bir yer, benim kanalımda ürettiğim içerik ile de tam olarak geleneksel medyada yer bulamayan alt lig ekiplerine söz hakkı tanıyorum. Bunlar demek değil ki araya üç büyük takımdan hiç video gelmeyecek, ilerleyen dönemde denk gelirse onlara da kanalda yer vermeye çalışırız... Türkiye'de birçok noktaya gittin, Yurt dışında ziyaret etmek istediğin tribün var mı? Şuan önceliğim Türkiye çünkü her ne kadar çok farklı şehirlere gidip vlog çeksem de, hala kanalda hiç gidemediğim şehirler var. Haliyle bu şehirlerde yaşayan insanlar “neden buraya gelmiyorsun, bir kırgınlığın mı var, bizim takımımızı sevmiyor musun” şeklinde eleştirilerde bulunabiliyorlar. Haklılar da ama hafta sonu şehir değiştirmek gerçekten kolay bir iş değil. Bazen imkanlar yetersiz oluyor, bazen çok yoğun bir hafta geçirmiş oluyorum. Ama bu sorunları da ilerleyen dönemde aşacağız diye düşünüyorum. Yurt dışı muhabbetine

25 Demir Tellioğlu

de gelecek olursak şartlar oluşursa özellikle Almanya ve İngiltere’de maç izlemek isterim. Çünkü orada bizde olduğu gibi büyük takım seviciliği yok. Herkes kendi şehirlerinin takımlarını desteklemeye çalışıyor. Ve bunu her anlamda yapıyor. Çünkü bu kültürle yetişiyorlar. Hangi takımlar diye soracak olursanız da Almanya’da Dortmund, İngiltere’de Newcastle, Fransa’da Marsilya, İspanya’da Atletico Bilbao gibi takımları ziyaret etmek isterim... Son olarak ileride bir hedefin var mı? Varsa nedir? İlerisi için bir planım yok. Gücüm ve zamanım yettiği kadar kanalım için video üretmeye devam edeceğim ama bir gün her güzel şey gibi bunun da sonuna geleceğiz :) O mutlak sona yakın zamanda gelmemek için ilerleyen dönemde kanalda birkaç değişikliğe gideceğim. Yeni sezonda sürprizlerle hazırlıklı olsunlar, hala kanala abone olmayan varsa ve bu yazıyı sonuna kadar okuduysa, bir zahmet kanala abone olsun :)


İLK YARIDA SÜPER LİGİN EN’LERİ Süper ligin ilk yarısında tam 391 gol oldu.Peki bu gollere en çok katkı yapan oyuncular ve takımlar kim?... Süper Lig'in ilk yarısı bittikten sonra ve 5 Ocak 2019 gelmesi ile beraber hepimiz gözlerimizi dört açıp transfer haberi bekler olduk. Ben ise oturdum sizin için süper ligin ilk yarı gol analizini yapmaya çalıştım. Süper ligde 17.hafta geride kalırken maç başına atılan ortalama gol sayısı 2.56 olmuştur. 1-) Kasımpaşa 2-) Trabzonspor 3-) Galatasaray 3-) Beşiktaş

( Toplam gol = 65 ( Toplam gol = 54 ( Toplam gol = 51 ( Toplam gol = 51

Atılan gol = 37 Atılan gol = 32 Atılan gol = 30 Atılan gol = 28

Yenilen gol = 28 ) Yenilen gol = 22 ) Yenilen gol = 21 ) Yenilen gol = 23 )

Tam Aksine bu ortalamaya en az ortak olan takım ise ; M. Başakşehir (Toplam gol = 30

Atılan gol = 22

Yenilen gol = 8)

Süper ligde 17 hafta geride kalırken tam 391 gol olmuştur .Bu gollere en çok katkı yapan 10 oyuncu şunlardır; 1-) Mbaye Diagne 2-) Hugo Rodallega 3-) Robinho 4-) Eren Derdiyok 5-) Yasin Öztekin

(Kasımpaşa) - 20 (Trabzonspor) - 9 (Sivasspor) - 8 (Galatasaray) - 7 (Göztepe) - 7

6-) Souleymane Doukara 7-) Mostapha El Kabir 8-) Henry Onyekuru 9-) Danijel Aleksic 10-) Tjaronn Chery

(Antalyaspor) - 6 (Ankaragücü) - 6 ( Galatasaray) - 6 (Y.Malatyaspor) - 6 ( Kayserispor) - 6

Peki bu 391 gol hangi dakika aralığında oldu ? En çok gol olan dakika 106 gol ile 75 ile 90 dakikaları arasında olmuştur. Bunu takip eden dakikalar 30 ile 45 dakika arasında olan 81 gol sayısı ile kayıtlara geçmiştir.En az gol olan dakikalar ise 0 ile 15 dakikaları arası olan 32 gol olmuştur. Süper ligde maçlar en çok hangi skorlar bitti ? Süper ligde oynanan 153 maçtan 22 tanesi 1-1 biterek süper ligin ilk yarısında en çok gördüğümüz skor oldu.Bunu takip eden skor ise 19maçın sonucu olan 1-0 skoru oldu. Süper ligde en çok gol pozisyonuna giren takımlar kim ?

Süper ligde en çok direkten dönen şutu hangi takım attı ?

1-) Kasımpaşa 2-) Sivasspor 3-) Galatasaray

1-) Trabzonspor 2-) Konyaspor 3-) Göztepe

( 60 gol pozisyonu ) ( 43 gol pozisyonu ) ( 43 gol pozisyonu )

(11 direkten dönen top) ( 8 direkten dönen top) ( 7 direkten dönen top)

En çok büyük fırsat kaçıran 5 futbolcu kim ? 1-) Mbaye Diagne 2-) Mahmoud Trezeguet 3-) Islam Slimani 4-) Elvis Manu 5-) Burak Yılmaz

(15 kaçan fırsat) (12 kaçan fırsat) (11 kaçan fırsat) ( 9 kaçan fırsat) (7 kaçan fırsat)

İlk yarı sonucunda %46 ev sahibi galibiyeti ile biterken %25 ise deplasman galibiyeti ile bitti.

Abdullah Kaya

26


GALATASARAY’IN EVLADI : “OZAN KABAK” Türk futbolunun ve Galatasaray akademisinin son dönemde yetiştirdiği en önemli isimlerden Ozan Kabak, 25 Mart 2000 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi.Çocukluğundan itibaren taraftarı olarak gönül verdiği sarı kırmızılı kulübe, Galatasaray’a, yıllar 2011’i gösterdiği zaman, altyapı oyuncusu olarak Florya’nın kapısından girdi. Alt yaş kategorilerinde oynadığı maçlardan itibaren vadettiği potansiyeli göstermeyi başaran Ozan, Hindistan’da düzenlenen U-17 Dünya Kupası’nda yarı final oynayan Milli Takımımızla beraber çok iyi bir turnuva geçirdi.Bu turnuvada gösterdiği performansla Avrupa kulüplerinin radarına girmeyi de başardı. 12.05.2018 tarihinde oynanan Süper Lig maçında ilk kez sarı kırmızılı formayı Yeni Malatyaspor karşısında, henüz 18 yaşındayken giydi.2017/2018 sezonu şampiyon tamamlayan Galatasaray, yaz kampı kadrosuna dahil ettiği Ozan talihsiz bir sakatlık geçirdi ve yaz kampına katılamadı.Hazırlık dönemini takımla birlikte geçiremese de Ozan’ın yeteneklerine güvenen ve vadettiği potansiyelin farkında olan Fatih Terim, bu sezonun 3.haftasında ilk kez Alanyaspor maçının son 4 dakikada Ozan’a forma şansı verdi. 5.haftada oynanan Kasımpaşa maçında Galatasaray formasıyla ilk kez ilk 11’de mücadele eden Ozan, o tarihten itibaren kaptığı formayı bir daha bırakmadı ve Galatasaray savunma hattının kısa

27 Caner Üzüm

sürede vazgeçilmezi olmayı başardı. Ligde gösterdiği başarılı performansla savunmanın bel kemiği haline gelen Ozan, Şampiyonlar Ligi’nde Schalke ile oynanan maçta kariyerinde ilk defa uluslararası arenada bir maça çıktı.Galatasaray, bu maçta kötü oynasa da sahanın G.Saray adına en iyisi Ozan’dı.Schalke maçındaki başarılı oyununun ardından birçok Avrupa kulübünün radarına girdi. İlerleyen süreçte hem Süper Lig hem de Şapiyonlar Ligi’ndeki maçlarda başarılı grafiğini sürdürmeyi başaran Ozan, 2019 Ocak transfer dönemi gelince haliyle birçok takımdan teklif aldı.Galatasaray formasını terletttiği maçlardaki başarılı performansı ve efendi kişiliğiyle herkesin takdirini kazanan Ozan’ın satılmasına taraftar tepki gösterse de FFP kıskacında olan Galatasaray, tarihler 17 Ocak 2019’u gösterdiğinde Ozan’ı 11 miyon euro bedelle Alman ekibi Stutgart’a sattı.Ödenen bu bonservis bedeli, bir Türk stoper için ödenen (Süper Lig’den giden) en yüksek bonservis bedeli oldu.Ayrıca Stutgart tarihinin de en fazla bonservis ödenen oyuncusu oldu. Kendini geliştirebileceği bir kulübe giden Ozan, Stutgart’ta çok önemli isimlerle forma şansına girecek.Bu isimlerden formayı kaptığı andan itibaren eminim ki G.Saray’daki başarılı performansının üzerine ekleyerek devam edecektir.Stutgart’ta başarılı bir grafik ortaya koyarsa buradan sonraki adresinin dev kulüplerden birisinin olma olasılığı kuvvetle muhtemel.Umarım performansını arttırak devam edip, Bundesliga’da göğsümüzü kabartmaya devam eder.


Göztepe’nİn Çocuğu HaLİl Akbunar ‘’Ben Göztepe’nin çocuğuyum, Göztepe’de Halil oldum ben.’’ Bu sözler son yıllarda adından çokça söz ettiren Göztepe’nin çocuğu olarak tanınan Halil Akbunar’a ait. Endüstriyelleşen günümüz futbolunda bu tarz isimlerin hala var olduğunu görmek umut verici. 9 Kasım 1993’te İzmir’de dünyaya gelen Akbunar futbola o dönem doğan çocukların hepsi gibi sokakta başladı. Bir şekilde kendisini göstermeyi başaran Halil’in ilk lisansı Balçova İdman Yurdu’nda henüz 10 yaşındayken çıkıyordu. 13 yaşına geldiğinde ise Türkiye’nin başarılı ekiplerinden Antalyaspor onu gördü ve kariyerinin ilk transferini yaptı. Ancak burada işler onun için çok da istediği gibi gitmedi. Tekirova’ya transferi ise yetiştiricilik bedeli karşılanamadığı için gerçekleşmedi. Halil verdiği bir röportajda o dönemde futbolun kafasında bittiğini ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını vurguluyor. Fakat bu hayal kırıklığının içindeyken hayat onun için yeni ve çok değerli bir kapı açıyor. Bu kapı Göztepe altyapısına açılıyor. Futbolu bırakmaya hazırlanan Akbunar Göztepe sayesinde yeşil sahalarda kalmaya devam ediyor. Göztepe A takımında ilk kez formayı sırtına 14 Ocak 2012’de Kartalspor karşısında geçiriyor. O günden sonra kendisini göstermeyi başaran genç oyuncu Göztepe formasını 2. Lig, 1. Lig ve Süper Lig’de giymeyi başardı. Kendine has bir futbol yapısı olan Halil özellikle hızı ile dikkat çekse de hırçınlığı ve dağınık oyunu onu çok sevdiği Göztepe formasından ayırdı. 2015 yılında 1. Lig ekibi Elazığspor’a kiralandı. O dönem bu transfer taraftarı da ikiye bölmüştü. Bir grup kiralanmasının yerinde bir karar olduğunu düşünürken bir grup ise kesinlikle kadroda kalması gerektiğini savunmuştu. Ancak bir sezon sonra herkesin azından iyi ki kiralanmış sözü duyuldu.

Elazığspor’da 30 kez sahaya çıkan Akbunar, 3 gol ve 8 asistle takımına katkı verdi. Aslında bu istatistiklerden daha önemlisi hırçınlığı konusunda çok şikayet alırken o sezon sadece 3 sarı kart gördü. Doğu görevini tamamlayan Halil 2016’da tekrar İzmir’e döndü ve Gülçin Kabaş ile hayatını birleştirdi. Doğu görevi ve evliliği sonrası bambaşka bir Halil olarak Göztepe formasını terletmeye başladı. 2016-2017 sezonunda 14 yıllık hasreti bitirerek yeniden Süper Lig’e dönen Göztepe’nin en önemli oyuncularından bir tanesiydi kendisi. O sezon 7 gol atmasının yanı sıra 13 asistle takımına katkı verdi. Eskişehirspor ile oynanan Play Off Finali’nde penaltılar sonunda Süper Lig’e çıkan Göztepe’de Halil gözyaşları içinde ‘’İzmir’e kupayı getirdik, hasret bitti artık, Göztepe Süper Lig’de artık.’’ diye haykırıyordu. O günden sonra hem çok sevdiği Göztepe hem de kendisi artık bir üst seviyedeydi. Süper Lig’de geçen 1,5 sezonda Akbunar 48 kez sahaya çıkarken bu maçlarda ise 5 gol ve 8 asistlik katkı verdi takımına. Kolay kolay maç kaçırmayan, dirençli, mücadeleci, azimli ve gerçek Göztepeli olan Akbunar aynı zamanda Göztepe’nin ikinci kaptanı. Göztepe taraftarı onu her maç öncesinde ‘’Akbunar Akbunar Halil Akbunar, Göztepe’nin Çocuğu Halil Akbunar!’’ sözleri ile tribüne çağırıyorlar. Artık attığı gollerden sonra spikerler bile ‘’Göztepe’nin Çocuğu Halil attı’’ diyor. Bu hisleri paylaşmak günümüz futbolunda ne kadar mümkün? Umarım ki hem Göztepe’de hem de Türk futbolunda bu tarz kulübü ile özdeşleşen ve kucaklaşan daha çok futbolcuya sahip olabiliriz.

Ahmet Okan Kale

28


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.