BİR ÇOCUĞUN FUTBOL GÜNLÜĞÜ OCAK AYI E-DERGİ SAYISI

Page 1


YAZAR EKİBİ Şefik Tekinışık Demir Tellioğlu Ahmet Okan Kale Hasan Urganlılı Caner Üzüm Abdurrahman Kaya Büşra Şeklice Eren Kaya Mehmet Demir Muratcan Ös Onur Altunel Uğur Ertik Yasin Arslan Cesur Kerestecioğlu İlke Cancanoğlu SANAT YÖNETMENİ İbrahim Özdoğan RÖPORTAJLAR Ersin Sezer Ege Özkayımoğlu YAYINLANAN MECRALAR İssue, Instagram, Twitter, Facebook ÖZEL TEŞEKKÜR Sade Girişim, Kula Yağ-Emek Yem, Aydınlar Metal, Aladağ İmar Planlama

KÜNYE

YAYIN SAHİBİ Demir Tellioğlu


I N

D

E

X

sayfa 25-26

Yükselen Değer İzlanda

sayfa 23-34

Kardeş Futbolcular

sayfa 21-22

sayfa 20

Yeni Bir Umut

Common Goal

sayfa 17-18

Doğru Transfer ve Scouting Başarısı

sayfa 16

sayfa 11-14

Bu Gence Dikkat!

Ersin Sezer Röportajı

sayfa 9-10

Futbol Ve Şirketleşme

sayfa 6

sayfa 7-8

Scoutingin Önemi

Ege Özkayımoğlu Röportajı

sayfa 4

Endüstriyelleştiremediklerimizden misiniz ?

sayfa 3

Arjantin Süper Ligi Tarihinin İlk Kadın Kulüp Başkanı

sayfa 2

Katı mı Savunuyoruz, Kalabalık mı?


Gümüşçeşme Mah. Kepsut Cad. No: 311/A 10040 Altıeylül, Balıkesir


KATI MI SAVUNUYORUZ, kalabalık mı? Futbol değişkenleri bitmeyen, tek bir doğrusu olmayan ve bugünün doğrusu yarın yanlış olduğunda yanlışı değil günün şartlarını değerlendirmemiz gereken bir oyun. Peki bu değerlendirmeleri yaparken futbolun prensiplerini mi temel alıyoruz yoksa yanlış algılarımızın kurbanı mı oluyoruz? Örneğin toplu oyun bir meziyet ve organizasyon talep ettiğinden dolayı ülkemizde sıkça tercih edilen topu rakibe bırakarak 11 kişi ile beraber topun arkasına geçme varyasyonu zaman zaman ekranlarımızda katı bir savunma anlayışı olarak yorumlanabiliyor. Peki gerçekten katı mı savunuyoruz yoksa futbolun prensiplerini bir köşeye bırakıyor ve sadece topun arkasındaki kalabalık 11 kişiden mi ibaret oluyoruz? İşte burada futbolun temel prensiplerini savunmamızın temel taşı olarak almalıyız. Topun arkasına geçtiğimiz zaman takımınızın derinliği ortalama 24-25 metrelerde olmalı ki, son Dünya Kupasının iki finalisti olan Hırvatistan ve Fransa’nın kupa boyu ortalama derinlikleri de 24 metrede kalarak bu prensibin doğruluğunu kanıtlıyor. Bu derinliği sağladıktan sonra bloklar arası metrajlarda da önemli bir nizamiyet gerekiyor çünkü bloklar arasını iyi daraltamazsanız rakibiniz bloklar arası havuzlarınıza topla ilişkisi iyi olan

oyuncularını penetre ettirmeyi başarabilir, o bölgelerde verimli kullanabileceği hareket alanları bulabilir ve gerekse destek oyuncularının yardımıyla 2v1, 3v1 3v2 gibi sayısal üstünlüklü oyunlar oynayabilir, derin top opsiyonlarını kullanabilir veya cepheden şut açıları arayabilir. Bunlar da kalenizde görebileceğiniz tehlikelere mâhâl verebilir. Ayrıca bloklar arası havuzlar kadar Abdullah Avcı’nın deyimiyle oyuncular arası pencelerin boyu da önemlidir. Örneğin 4-4-2 oynayan bir takımın 3 bloğundaki oyuncularının da birbirleri arasındaki metrajı yüksekse o boşluklara kullanılabilecek her derin top yine takımınız için büyük bir risk teşkil eder. Özellikle de defans bloğundaki sol stoper-sol bek, sağ stoper-sağ bek arasındaki boşluklar yani halfspace bölgeleri rakip tarafından toplu/topsuz iyi işlenebilme, eşleşme hatalarına mahâl verme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle bu prensiplerden yoksun bir topun arkasına geçiş katı bir savunma değil niteliksiz ve kalabalık bir savunmadan öteye geçemez. “Başarı yalnızca prensiplerinizi yıkmadan ona ulaştığınız zaman kalıcıdır.” Anonim

Cesur Kerestecioğlu

2


Arjantİn Süper Lİgİ Tarİhİnİn İlk Kadın Kulüp Başkanı Lucía Barbuto 1985 yılında doğan 33 yaşındaki Arjantinli, 2018’in Eylül ayında yapılan kulüp başkanlığı seçimini kazanarak Club Atlético Banfield’in başkanı oldu. Barbuto’nun başkan seçilmesiyle Arjantin’de ilk kez bir Süper Lig kulübü bir kadın başkana sahip olmuş oldu. Lucía Barbuto da böylelikle Arjantin futbol tarihine adını yazdırdı. Barbuto’nun göreve başlamasının ardından geçen 3 aylık sürede Banfiled, oynadığı 10 maçın 3’ünü kazanırken, 4 maçı kaybetti, 3 maçı da beraberlikle tamamladı. Arjantin Süper Ligi’nin devre arasında 10. Sırada ve Sudamericana potasında giren Banfield, ligin ikinci yarısında ilk 11 sıradaki yerini koruma niyetinde olacak. 3 Ayın Sonunda İlk Dikkat Çeken Hamle Geldi .2016 başından beri görevde bulunan 62 yaşındaki teknik adam Julio Cesar Falcioni ile yolları ayırma kararı alan Lucía Baruto, teknik direktörlüğe Arjantin efsanesi Hernán Crespo’yu getirerek dikkatleri hem kendi hem de kulübün üzerine çekti. Gözler Teknik Direktör Hernán Crespo’da Futbolculuğu döneminde Arjantin’de ve Avrupa’da iz bırakan, taraflı tarafsız herkesin sevgisini kazanan Crespo, İtalya’da başladığı teknik direktörlük kariyerine Arjantin Süper

3 3Ahmet Okan Kale

Ligi’nin ilk kadın başkanının kendisine şans vermesi ile Arjantin Süper Ligi’nde devam edecek. Futbolseverler ve Arjantinliler Barbuto başkanlığındaki Banfield’i izlemek için, Crespo’nun da takımın başına geçmesi ile sabırsızlanıyor. 28 Ocak’ta başlayacak olan ligin ikinci devresinde, İtalyan kulüpleri başta olmak üzere birçok Avrupa kulübünün de gözü Crespo’nun teknik direktörlük performansında, yani Banfield’de olacak. Okuyucularımızın da Barbuto – Crespo birlikteliğinden doğacak olası pozitif futbolu izlerken keyif almalarını dilerim..


Endüstrİyelleştİremedİklerİmİzden mİsİnİz ? Endüstriyel futbol. Hiç duydunuz mu? Günümüzde artık sıkça sözü geçiyor ve daha çok duyacağız. İnsanların zevk niyetine oynadığı top, artık resmi dev bir sektör haline geldi. Kâr-zarar politikası ile işleyen kulüpler, yeni gelir kaynakları, uluslararası kupalar, yüksek bedelli oyuncu satışları, dudak uçuklatan bonservis bedelleri; hepsi aslında endüstriyel futbolun birer taşı.

Değişime ayak uyduramayanlar, gerisinde olurlar hep çağın. Peki biz neresindeyiz bu futbolun ? Avrupa’nın önde gelen liglerinde futbolculara iki, üç haneli bonservis bedelleri ödenirken stadyum gelirlerinin iki hanelere çıktığı bu dönemde biz hala gazetelerde “X futbolcusunun maaşı ödenmediği için sözleşmesi alacaklarına karşılık feshedildi.“ “Y kulübünün borcu şu kadar “ haberlerini okuyoruz. İlkokuldan beri öğretilen ya da öğretilmeye çalışılan desek daha doğru olur, planlı çalışmayı hiç uygulamıyoruz gibi. Türk Futbolu'nun ilk sıkıntısı plansızlıktır bana göre. Zaten planlı çalışma sonuç getirecektir elbet. Küçük bir örnek vermek gerekirse sadece transfer sezonunun son iki-üç haftası harıl harıl telaşla çalışmak, acele kararlar vermek yerine bir sezon hatta beş sezon sonrasının planlarını yapmak doğru olacaktır. Her ülkenin birer futbolcu fabrikası geldiği bu endüstriyel futbol çağında bizlerin hâlâ altyapılardaki eksiklikleri konuşmamız bu konuda makasın ne kadar açıldığının kanıtıdır. Kısacası popüler kültürün devamı niteliğindeki endüstriyel futbolu planlı olan kazanır, iyi yönetilen kazanır, değişime ayak uyduranlar kazanır, sistemi olan kazanır.

Yasin Arslan

4



Scoutingin Önemİ Dünya Futboluna adını altın harflerle yazdırmış çok sayıda büyük klüb, Scouting ekiplerini uzun zamandır bünyelerinde bulunduruyor. Türkiyedeki Scout sistemi ise; klüblerine oyuncu seçimleri bugüne kadar eskiden bünyesinde bulundurduğu futbolcularının çıplak gözle izlediği ve teknolojinin nimetlerinden yararlanmadan kişisel olarak beğendikleri futbolcular olarak işliyordu. Ta ki bugüne kadar.. Artık klüblerimizde, oyuncu keşferderken modern scouting ve analizlerden yararlanma, Scout görevlerine de eskiye nazaran biraz daha fazla profesyonel barındırmaya başladılar. Bunun ardında şüphesiz en büyük etken globalleşen ve küreselleşen futbol dünyasına ayak uydurmak, rakiplerden geri kalmamak yatıyor. Devamlı değişen bu futbol dünyasında klüblerimiz daha fazla başarı istiyorlarsa Scoutluk üzerine yatkın daha fazla profesyonelle çalışmalı. Başarının sırrı fazlasıyla açık. Daha fazla başarı = daha fazla profesyonel Scout.. Klüblerin profesyonel scout bulmalarında kara kara düşünmesini gerektirecek bir durum söz konusu da asla değil. BESYO Mezunları, Spor Yönetimi, Spor Yöneticiliği mezunları, bunların yanı sıra Scouting kurslarına gidenler derken çok fazla sayıda Scoutluğa aday kişi sayısı karşımıza çıkıyor. Tabii ki her mezuna böylesine zorlu bir görevi teslim etmek olanaksız. Bazı kriterler olmalı. Olmalı ki en iyiler futbol dünyasına hizmet edebilmeli. İlk önce kişi kendini sürekli geliştirmeli. Sormalı, okumalı, araştırmalı, kurslar varsa kurslara katılmalı

gibi. İkincisi yabancı dilini geliştirmeli. Ana dilinin yanına bir yada iki dil eklemeli. Eklemeli ki, diğer adaylar arasındaki fark belli olmalı. Üçüncüsü Heyecanını hiç kaybetmemeli. Hırs ve istek biterse, herşeyin biteceği unutulmamalı. Avrupa Trendleri de incelendiğinde artık Besyo, Spor Yönetimi ve Yöneticiliği mezunları sıkça Scout ekiplerinde yer almaya başladığı gözlemlenmekte. Yeni yetişen genç neslin de teknolojiye fazlasıyla yatkın olmasıda işi daha kolay kılan bir diğer özellik. Bir diğer ikinci faktör ise kuşak çatışması. Eski jenerasyon ile yeni jenerasyon arasındaki bazı uyumsuzluklara yol açmakta. Eski jenerasyonun futbolu yönetiyor olması doğal olarak haliyle genç jenerasyonun önünü tıkamakta. Yaş düzeyi yüksek teknik kadrolar, scoutlar ya bir an önce yenilenmeli ya da yeni teknolojiye ve genç kuşağa adapte edilmeli. Genç jenerasyon ise ileride mutlaka bir gün eski jenerasyon olacağını unutmayıp, kendilerini sürekli yenilemeli. Eğer Türkiyedeki klüblerimiz Avrupada ve Dünyada olduğu gibi kendini yetiştirmiş gençlere scout alanında daha fazla güvenip, istihdam sağlarsa, klüblerimizinde gelecekte iyi yerlere gelmemesi için hiç bi neden yok. Nasıl sahadaki futbolda “altyapıda devrim”, “genç nesilden iyi yararlanalım”, “altyapımıza sahip çıkalım” gibi sözcükleri sarfediyorsak, aynısını yönetim planlaması içinde sarfetmeliyiz. Scout gibi alandaki yönetimlere de gençlere teslim etmeliyiz. Bunlar olduğu takdirde, çok daha yetenekli oyuncuların keşfi kaçınılmaz olacak, klüblerimizde Avrupadaki gibi itibar gören takımların seviyesine ulaşacaktır.

Uğur Ertik

6


7


EGE ÖZKAYIMOĞLU 9 yaşından beri Göztepe Kulübü’nün içerisindesin. Aslında girdiğin dönem Göztepe’nin kötü olduğu bir dönemdi. Şu an ise Süper Lig’de ve daha yüksek hedeflere sahip. Kulübe ilk girdiğin günden bugüne nasıl değişiklikler var? En önceliklisi kulüp olarak büyük bir seviye atladığımızı düşünüyorum 2.ligten zor günlerden gelip süper lige çıkmayı başarmış geleceğe dair hedef projesi olan bir kulüp var önümüzde, gelişmiş bir camia ve iyi oyunculardan kurulu bir takım var o yüzden ilk günden bu yana kulübümüzün her türlü büyük bir seviye atladığını düşünüyorum değişmeyen tek şeyinde her ligde gücünü gösteren Göztepe taraftarı olduğunu belirtmek isterim. Henüz 17 yaşındasın ve alt yaş kategorilerinde atmış olduğun gollerle ismini duyurmaya başladın. Artık A takıma çıkacak kapasiteye ulaştığını düşünüyor musun? En önceliklisi kulüp olarak büyük bir seviye atladığımızı düşünüyorum 2.ligten zor günlerden gelip süper lige çıkmayı başarmış geleceğe dair hedef projesi olan bir kulüp var önümüzde, gelişmiş bir camia ve iyi oyunculardan kurulu bir takım var o yüzden ilk günden bu yana kulübümüzün her türlü büyük bir seviye atladığını düşünüyorum değişmeyen tek şeyinde her ligde gücünü gösteren Göztepe taraftarı olduğunu belirtmek isterim. Bu sezon Göztepe gol yollarında büyük bir sıkıntı yaşıyor. Sence bu sıkıntının temel sebebi nedir? Bence bu konu daha çok bir forvet stiline bağlı bir konu mesela baktığınızda geçen yıl takımızdaki Adis Jahovic sırtı dönük pivot santraforu iyi oynayan takım oyunun hep içinde olup son vuruşları da iyi olan bir oyuncuydu.Demba Ba ise inanılmaz profesyonel,çok çalışkan,tecrübeli,aynı zamanda ligimizi bilen,şapkadan tavşan çıkara bilen bir oyuncuydu,Cameron Jerome’da kariyerli daha çok kendi fiziksel yapısı ile yan toplar ile etkili bir oyuncu takım iyi ve organize oldukça gol yollarında

daha etkili bir Göztepe görüceğimizi düşünüyorum Kariyerinin henüz başındasın. Gelecekle ilgili planlarında nelerdir. Avrupa’da forma giyme hayalin var mı? Varsa hangi ligde ve takımda oynamak istersin. Tabii ki de var, hatta benim her zaman kendimi deşarj ettiğim bir konu vardır ben süper ligde iyi olan bir futbolcu olmakla yetinmek istemiyorum tüm Türkiye ile dünya çapında bilinecek bir oyuncu olmak istiyorum farklı olmak istiyorum bunun için herkes dinlenirken ben ekstra çalışmalar yapıyorum. Premier lige bayılıyorum orası bambaşka bir dünya orda oynamayı hayal ediyorum takım olarak ise Liverpool diyebilirim. 17 yaşında çıkış yapan ve şu an dünyanın en önemli hücum oyuncularından olan Mbappe hakkında ne düşünüyorsun? İnanılmaz bir yetenek futbol tarihinde bu yaşta böylesine oyuncuya çok zor rastlanır patlama gücü, çabukluğu, bilekleri her şeyiyle inanılmaz 19 yaşında Dünya Kupası’nı kazandı ileride çok fazla bireysel ödül de kazanacağını düşünüyorum. Kariyerin için bir idolün var mı? Ben kendime bir idol görmüyorum çünkü bir Ege Özkayımoğlu yaratmak istiyorum herkesin örnek alıp gelecekte de idol olarak alınabilecek bir karakter yaratmak istiyorum ama tabii beğendiğim oyuncular var en yakını ise Burak Yılmaz çünkü tarzım ona çok benziyor her şeyden biraz biraz olan, arkaya koşu yapan, her zaman sonuna kadar kovalayan bunun sayesin de de çok gol atan kaliteli bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.

Demir Tellioğlu

8


futbol ve şİRKETLEŞME Futbol uzun yıllardır dünya genelinde en çok sevilen ve en çok oynanan spor dallarından bir tanesidir. Eskiler futbolu boş bir tarlada 22 tane adam ve bir tane toptan ibaret olarak görüyorlardı. Ancak günümüzde koşullar iyice değişti ve futbol artık arsada değil borsada oynanıyor. Yıllardır süre gelen bir tartışmadır futbolun arsada mı yoksa borsada mı daha güzel olduğu. Her iki fikri savunanlar da kendine göre mantıklı açıklamalarını ortaya atar. Evet herkes fikrini ortaya atıyor ama bir türlü sonuca ulaşamıyoruz. Futbol ve şirketleşme konusu hepimizin sevdiği bu güzel sporun amatör ruhunu yok ediyor mu? Peki, amatör ruhu yok etmeden başarıya ulaşılabilir mi? İşte bu sorular ne yazık ki içerisinden çıkılamaz bir döngüye sürüklüyor bizleri. Türk insanı olarak iş ve aşkı birbirinden ayırmayı ne yazık ki başaramıyoruz. Bunun altında yatan sebep de belki de duygusal bir yapıya sahip olmamız. Çünkü biz Türkler hayatımıza genellikle duygularımız ile yön veriyoruz. Peki, İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar ya da Ruslar böyle mi? Futbol hayatın çok fazla içerisinde olan bir spor dalı.

9

Özellikle Avrupa ülkelerinde ve Güney Amerika’da futbolun önemi oldukça yüksek. Bir Göztepeli için haftaya sakin ve mutlu başlamanın tek yolu Göztepe’nin o hafta sonu maçını kazanabilmesi. Göztepeli olaya böyle bakıyor. Futbolu hayatının ta içine sokuyor. Elbet sadece Göztepeli değil, Sakaryalı, Eskişehirli, Galatasaraylı, Fenerbahçeli ya da Beşiktaşlı da aynı böyle. İç saha maçına gider, dış saha maçına gider. Tüm futbolcuların mücadele etmesini ister. Üstelik hepsi şunu der ‘’5 yiyin ama mücadele edin ve üzerinizdeki formanın hakkını verin.’’ Peki, futbolcular o taraftar ile aynı duyguyu paylaşıyor mu? Yoksa futbol sadece ona milyon Eurolar kazandıran bir iş mi? İşte tam da bu noktaya sıkışıp kalıyoruz. Taraftar sahada kendisi gibi futbolcu görmek istiyor. Mücadele edecek, takımı için savaşacak, gol atınca mutluluktan havalara uçacak, yenilince kafasını öne eğip üzülecek. Peki, futbolcu sahada neyi düşünüyor? O taraftarın içerisinde bulunduğu psikolojiyi anlayabiliyor mu? Giydiği formanın hakkını verebiliyor mu? Yoksa futbol sadece ona milyon Eurolar kazandıran bir iş mi?


FFP yani Finansal Fair Play uygulamasının hayata geçmesi ile Türk futbolundaki çöküş gözler önünde. Çünkü biz Türkler her sezon onlarca oyuncu transfer edip, milyonlarca euro bonservis ve milyonlarca euro maaş vermeye çok alışmıştık. Kulüp başkanlarının tek amacı taraftarı mutlu etmekti. Tabi ki günlük başarılarla. Sayın başkanımız görevini bırakacak, kulübe milyonlarca euro borç kalacak ama kendisi aldığı başarılarla mutlu olacak ve işine geri dönecekti. Sonra FIFA dedi ki bir dur arkadaş FFP var artık, öyle gönlünce olmayan paraları harcayamazsın. Önce futbolcu sat sonra futbolcu al, gelirini ve giderini dengede tut ve hatta gelirini daha çok tut diye bastırmaya başladı. Ne oldu bizim büyüklere; Beşiktaş’a, Fenerbahçe’ye ve Galatasaray’a. Elde yok avuçta yok elde satılacak oyuncu yok yapamadı tabi transfer. Tabi ki sadece büyük takımlar değil bundan diğer takımlar da derinden etkilendi. Şu an Türkiye’de kaç takım futbolcusuna gününde maaş ödeyebiliyor. Cevap vereyim; sadece 3. Başakşehir, Göztepe ve Akhisarspor dışındaki takımlar futbolcularına ve kulüp çalışanlarına aylarca maaş ödeyemiyor. Peki, bu maaş ödeyen

takımların ortak noktası nedir? Elbette ki şirketleşme. Şirket mantığı ile yönetilen, futbolcu maaşlarına ve bonservislerine milyon eurolar saçmayan bu takımlar mı doğru yolda gidiyor, yoksa tam tersini yapan takımlarımız mı? Türk insanı duygusal demiştim ya işte bu noktada bu önemli özellik devreye giriyor. Çünkü Eskişehirli, Galatasaraylı, Sakaryalı, Fenerbahçeli ya da Beşiktaşlı kulübünün satılmasını ve bir şirket mantığı ile yönetilmesini istemiyor. Oysa Türkiye’de birkaç takımın uyguladığı bu modeli İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar ya da Ruslar uzun yıllardır uyguluyor. Peki, başarı ve mutluluk mu? Liverpool, PSG ya da Manchester City gibi takımların başarılarına, futbolcularına ve taraftarlarına baktığımızda buna da yanıt vermek çok kolay. Adamlar mutlu abi, elbet başta zor gelmiştir ama adamlar şu an mutlu. Çünkü takımlarında dünya yıldızlarını izlerken aynı zamanda da değerli kupalar kazanıyorlar. Peki, şimdi futbol ve şirketleşme sana ne kadar mantıklı geliyor?

Ahmet Okan Kale

10


ersİN SEZER Öncelikle teklifimizi kırmadığın için teşekkürler. Bize biraz kendinden bahseder misin? Ersin Sezer kimdir? Türkiye'de emeğiyle, bilgisiyle ve çalışkanlığı ile sektörde yer edinmeye çalışan bir avuç insan var, tabii ki böyle insanlardan gelen güzel işlerin bir parçası olmak asıl benim için zevk. Ersin Sezer; Zonguldak-Devrekli, Bilkent Üniversitesi'nden Uluslararası İlişkiler bölümünde burslu mezun olmuş, Yüksek lisansını yine bursla Almanya'nın en iyi hukuk fakültesi, Universitat Hamburg'ta Avrupa Hukuku üzerine yapmış, Girişimcilik Vakfı ve YeniBirLider Derneği bünyesinde faaliyetlerde bulunmuş bir genç. İş

11

hayatında insanlar böyle tanırken, sizler diğer yönümü; Lig TV'nin kapısından 18 yaşındayken girmiş, FourFourTwo, Goal ve HayatımFutbol için içerikler üretmiş, futbola tutkuyla aşık bir insanı tanıyorsunuz ki sanırım ben de bu Ersin'i daha çok seviyorum. Bu Ersin, Profesyonel Futbol Gözlemcileri Derneği üyesi ve bulduğu her fırsatta Almanya'da federasyon etkinliklerine&seminerlerine katılarak kendini geliştirmeye çalışıyor.


Senin gibi analiz yapıp, yazı yazmak isteyen birçok genç var. Onlara bir tavsiyen olur mu? Benim yaptığım futbolun matematiğini kullanmak. Galileo'nun çok sevdiğim bir sözü var “Evren matematik dilinde yazılmıştır ve insan olarak onda yazılan kelimeleri matematik olmaksızın anlamamız imkansızdır”. Futbol da böyle, eğer doğru sayılarla oyunu değerlendirirseniz denklemi anlamak çok kolaylaşabiliyor ben de bulduğum çıktıları insanlarla paylaşmayı seviyorum. Türkiye'de özellikle Opta istatistik denildiğinde akla ilk gelen yapı ama izlemediğiniz bir rakibe karşı bazen istatistikler anlamını yitirebiliyor bu yüzden oyunu okuyabilmek önemli hale geliyor. Mesela bir çok ücretli sitede rakip forvetin kaç şut çektiğini bulabilirsiniz ama kalecinin hangi tarafına vurduğunu, çalımla mı yoksa hava topu yardımıyla mı bu şutları çıkardığını ancak izleyerek görebilirsiniz. Bu yüzden vakit ayırmadan, özenmeden çıkan yazılar hemen kendini belli ediyor. Tek naçizane abi/kardeş tavsiyem hayatlarında sadece futbol yazılarını değil her işi özenerek yapmaya çalışsınlar. Gelecek için bir hedefin var mı? Bir kulüpte, kanalda çalışmak vb. Gelecek neler gösterecek hepimiz göreceğiz ama beni şuan yeni nesil bir blog yazarı olarak düşünebilirsiniz. Eskiden insanlar kendi bloglarını yazarlardı ve fikirlerinin keşfedilmesini beklerlerdi. Bense sadece kendi blogum yerine her şeyi kendi twitter hesabımdan (@ErsinnSezer) yazmaya başladım ve insanlar sağolsunlar ilgi göstermeye başladılar. Volkan Günak abimiz sayesinde Lig TV kapısından çocuk yaşta girdim ve oradaki çevre bana kendimi geliştirebilmem için büyük fırsatlar sundu. Almanya'da olduğum süre boyunca da Cüneyt Kaşeler abimiz sürekli Lig Radyo'da sesimi duyurma imkanı verdi. Sonrası için ben geleceğe değil ana odaklandım sadece. Bu işte en önemli şey insanlara sunduğun ürününün değerli olması o yüzden yaptığım işin keyfini çıkarıyorum.

Başakşehir bu sene güzel bir ivme yakaladı. Sen şampiyon olma ihtimallerini nasıl değerlendiriyorsun? Başakşehir için herkes "o sene bu sene" yorumları yapıyor çünkü yıllardan beri giderek arttırdıkları performansıyla bu senenin geleceğinin sinyallerini veriyorlardı. Şimdi ilk yarının sonuna baktığımızda 6 puan farkla liderlik koltuğundalar. Başakşehir'in bu başarısının sırrı defansında saklı; ilk yarıda sadece 8 gol yediler (Bu alanda en yakın rakibi yine Başakşehir kültüründen gelen Erol Bulut'un Yeni Malatyaspor'u 16 gol yedi) ve sadece 2 kez yenildiler. Şuanda bu durumda olmalarının en büyük sebeplerinden biri taraftar baskısının olmaması ama şampiyonluğun belirleneceği son haftalara girdiğinizde bu artı aslında eksiye dönüşebiliyor çünkü son düzlükte takımı motive eden yine bu taraftar oluyor. Son yıllarda hep son düzlükte tökezleyen Başakşehir ve Abdullah Avcı'nın bu son sınavından da ders çıkarıp çıkarmayacağı şampiyonluğa giden yolda en büyük engelleri olacak. Yani Başakşehir'in ve kadrosunun tek rakibi görünen tabloda yine kendisi gibi.

12


Süper Lig’e yurt dışından 3 tane oyuncu getirebilme şansın olsaydı, bunlar kim olurdu? Bir genç, bir orta yaşı ve bir de tecrübeli oyuncu yazarak bu 3 isteğimi kategorileştireyim ama her birinin gelmesinin hayali olduğunu da ekleyerek cümleye başlamalıyım; 1. tercihim arkadaş kontenjanından olacak; Hamburg'ta yaşadığım için takımın genç forveti Fiete Arp'ı bir kenara ayırmam gerekiyor çünkü yaklaşık 2 yıldır sık sık canlı izlediğim, her maçında "ben geliyorum" diyen bir yıldız adayı kendisi. Almanya'da zaten ününü duyurdu ama yakın zamanda çok daha ünlü olacak ve maalesef ligimiz kriterlerinin çok üstünde olacak. 2.tercihimi Türkiye ligi forveti tanımının sözlük karşılığı Mbwana Samatta'dan yana kullanırdım. Süper Lig'de güçlü ve hızlı siyahi oyuncular her zaman başarılı oldular ve Tanzanyalı 26 yaşındaki forvet, her 2 ayağını da kullanabiliyor ve gerektiğinde kanat forvet de oynayabiliyor. Genk'te bu sezon sadece ligin ilk yarısında 23 gol attı. Süper Lig'e adım attığında taşları yerinden oynatabilecek kalitede bir oyuncu. 3.tercihim olan tecrübeli oyuncu kontenjanında Dirk Kuyt, Rigobert Song ve Atiba gibi geldiği takımda tecrübesiyle fark yaratabileceğine inandığım, gençlere örnek olabilecek bir profil olduğu için Filipe Luis'i seçeceğim. Ben bunları söylerken 33 yaşında olduğunu ve sezon sonunda sözleşmesinin bittiğinin farkındayım. Türk futbolunda her takım genç oyunculara rol model olacak, onların gölgesinde futbollarını geliştirebilecekleri oyunculara ihtiyaçları var ve Filipe Luis de ulusal ve uluslararası tecrübesiyle bu tanıma çok uygun. Bir röportajından alıntı ile bitireyim sözümü: "Kollarının altında marka bir çantayla gezip, 400 Euro'luk ayakkabı giymeyle ve vücutlarına 8 dövme yaptırmakla kendilerini her zaman yıldız olacaklarını, insanların onlara saygı duyacağını sanıyorlar. Onların dışında gerçek bir dünya olduğunu unutuyorlar" Fenerbahçe taraftarı olduğunu biliyoruz. Sana göre kötü gidişin temelindeki faktörler ne?

13

Ortada bir başarısızlık varsa şahıslar yerine herkesin ortak bir başarısızlığı olduğunun kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. Cocu'nun gelişinden bugüne kadar olan süreçte Fenerbahçe sezona müthiş bir taraftar desteğiyle girip kabus gibi bir ilk yarı yaşadı. En basit örnekle, Cocu'nun sezon boyunca 4-3-3 ile oynayacağını varsayarak Guiliano'nun satışına onay verilmesi ve sonrasında Guiliano'ya ihtiyaç duyacağınız 4-2-3-1 formasyonuna döndüğünde elde ligin ilk yarısını isabetli şut vuramadan bitiren Benzia ile kalınması, Josef'in satışı sonrası yerine gelen Jailson'un aldığı 8 maçlık cezayla ligde takımını yalnız bırakması, eldeki oyunculardan bir türlü istenilen verimin alınamaması, geciken forvet transferinde bir de üstüne Slimani'nin formsuzluğunun eklenmesi gibi bir çok faktör zincirin birer parçalarını oluşturdular ve oluşan bu koca halka Fenerbahçe'yi 17.liğe gönderdi. Her şeyi en başa döndürsek bence ne Cocu gelir ne de Fernandao-Guiliano-Josef üçlüsünden herhangi biri satılırdı çünkü geldiğimiz noktada FFP'e bu şartlarda bile uyamadığımızı gösteriyor. Bu yüzden ocak ayında hareketli bir transfer dönemi bizi bekliyor gibi gözüküyor. Fenerbahçe’nin mevcut kadrosunda sana göre “ideal 11 nasıl” olmalı? Ersun Yanal'ın 4-3-3 sisteminde hücuma katılan bekler ve kanat forvetlerle oynadığını biliyoruz. 2.yarı elindeki kadrodan hangi oyuncuları istediği düzene oturtabileceğini göreceğiz ama mutlaka takviyeler de olacaktır çünkü sezon başında büyük umutlarla gelen ama ligde 1 golü olan forvetler arasında en düşük gol yüzdesine sahip Slimani'nin durumu ve stoperde yıllardır aksayan Roman Neustadter birincil problemler gibi düşünülse de olayın bu kadar basit olmadığının bir çok Fenerbahçe taraftarı farkında. Özellikle şampiyon olduğu 13/14 sezonuyla karşılaştırırsak, Ersun Yanal'ın elinde ne Gökhan-Caner gibi 2 dinamo beki, ne de (genç)Topal-Emre-Meireles-Selçuk-Baroni gibi bir orta saha rotasyonuna sahip. Bol alternatifli Kuyt-Sow-Emenike-Webo forvet hattını saymıyorum bile.


Son lig maçlarında kötü giden oyunu değiştirebilmek için ne Koeman ne de Ersun Yanal kulübe de oyuncu bulamadıkları için hamle alanı bulamadılar bu yüzden ne olursa olsun Fenerbahçe'nin yeniden ne performans vereceği belli, "iyi" oyunculara ihtiyacı var. Son olarak, Almanya’daki arkadaşlarının Türk futbolu hakkındaki düşünceleri neler? Özellikle Borussia Dortmund maçlarını izlerken içimden "Acaba bir gün Türk futbolunun da altyapısı bu kadar zengin olacak mı?" diye düşünmeden edemiyoruz. Almanlar altyapıda o kadar iyiler ki biz de genellikle Almanya'dan yetişmiş oyuncuları alıp milli takımımıza monte ediyoruz. Hamit-Halil Altıntop kardeşler, Nuri Şahin ve Cenk Tosun gibi sayısız örneği var bu durumun. Bugün geldikleri durum 2000 ve 2004’teki Avrupa Şampiyonaları’nda üst üste iki defa gruptan çıkamamaları sonrası oluşturdukları politikalardan geliyor ve şimdi o neslin kaymağını yiyorlar. Her kulüp Alman Federasyonundan aldığı cezalarla özüne döndü ve kulüplere akademi kurma zorunluluğu getirildi ve böylece Dortmund gibi bir çok kulüp de küllerinden doğdu ve şuan her bölgeden sorumlu eşsiz bir gözlemci ekibine sahipler. Türkiye'de bu durumun özellikle FFP kıskancındayken aynı şekilde uygulanıp uygulanamayacağı üzerine sürekli tartışıyoruz.

Bir diğer örnek Rene Maric; şuan Salzburg'un antrenörlüğünü yapan Maric ise internette yazdıkları ile adını duyurdu ama hikayesi çok farklı bir yere evrildi. O dönem psikoloji öğrencisi olan Maric, yazılarını kendi sitesinde paylaşırken bir gün Thomas Tuchel'in Mainz'deki yardımcılarından birisinden bir e-posta aldı ve her şey değişti: "Tuchel, takımıyla ilgili yazdığımız raporlarından birisini görüyor ve "Bunlar epey iyi analizler. Bunu nasıl yapmışlar?" diyerek Maric'i Mainz kulübüne davet ettiriyor ve ona antrenörlük kariyerinin kapılarını açan olay oluyor. İnsan Maric eğer bu yazıları Almanya'da değil de Türkiye'de yazmış olsa ne kadar ciddiye alınırdı diye düşünmeden edemiyor. Dortmund'un her ülkeden-bölgeden sorumlu gözlemcisinin olduğunun, Elgert'in, Rene Maric'in hikayesini bildikten sonra futbolumuzun sadece oyuncu olarak değil bakış açışı olarak da değişmesinin çok önemli olduğunu söylememizde fayda var.

Mesela Schalke 04 akademisinin gurusu Norbert Elgert hemen her etkinlikte hayranlıkla bahsediliyor. Kendisiyle tanışmak ve 5 dakika da olsa futbol sohbeti yapabilmek Almanya'daki en büyük hedeflerimden birisi. Gelsenkirchen'de yaptıklarını düşündüğümüzde (aşağıda elinin değdiği en iyi 11'i bulabilirsiniz) Türk futbolunda kuracağı sistemle neler yapabilir düşünmeden edemiyorum. Almanya'da seminerlerde hepimize örnek olarak gösterilen, her adımı ezberletilen Elgert'ten ülkemizde maalesef kaç kişi haberdar bundan emin değilim.

Demir Tellioğlu

14


15


MIJAT GACINOVIC

BU GENCE DİKKAT!

23 yaşındaki ortasaha bu sezon Avrupa

Ligi’ndeki can alıcı performansıyla dikkat çekmeyi başardı. 23 yaşındaki Sırplı genç ortasahanın ortasında veya on numara pozisyonlarında oynayabiliyor. 9 milyon Euro değeri olan Gacinovic, şu anda Eintracht Frankfurt takımında forma giyiyor. Daha öncedenTrebinije ve Vojvodina formaları da giyen Gacinovic, bu sezon Avrupa Ligi’nde 6 maçta 2 gol 4 asist yaparken, Bundesliga’da ise 15 maçta 1 asist kaydedebildi. Sırbistan ve Bosna tüm alt yaş kategorileri milli takımlarda 51 maçta 8 gol kaydeden Mijat, hızı ve çevikliğiyle dikkat çekiyor. Gelişimi için doğru bir tercih olan Frankfurt, onu daha iyi yerlere getirebilir haliyle ancak o, zaten son vuruşlarıyla defansa korku salıyor. Bunun yanında zayıf sol ayağını da iyi kullanabilmesi onun için pozitif bir etken. Dribling becerileri de bir ortasahaya göre kat kat iyi olan Gacinovic’in geleceği çok parlak görünüyor. Tıpkı Davor Lovren gibi, kendisini de çok geliştirmesi gerekiyor ki sürekli göz önünde bulunsun. Frankfurt’un 1.75 milyon Euro bonservisle aldığını düşünürsek, kaça katlayacağını da onlar tahmin etsin?

Muratcan Ös 16 16


Doğru Transfer ve Scouting Başarısı Sporun bulunduğu her ülkede olduğu gibi Türkiye’de -futbol özelinde- bir transfer furyası pek tabii var. Transferin bir gereklilik olduğunu kabul etmemizin şart olduğunu düşünüyorum. Zira yaşadığımız Dünya’nın gelişirken bizlerin de çağa ayak uydurma gerekliliğimiz var, tüm kulüplerin de -doğru bir futbol aklıyla- yapılanmalarını devam ettirebilmeleri için transfer yapmaları gerekmekte. Bu yazıda ‘’Nasıl transfer yapılır?’’ olgusunu kibirli cümleler ile ‘’Bu kulübü bana verseler kimleri kimleri almıştım…’’ diyerek yazmayacağım ancak transfer gerçeğinin bir temele oturtulmasının da şart olduğunu düşünüyorum. Uzun zamandır ‘’Ağabey ne zaman yazı atacaksın?’’ ya da ‘’Ağabey bu ay için yazar mısın?’’ gibi cümlelerle beni yazmaya teşvik eden ve dergisine katkıda bulunmamı sağlayan Demir Tellioğlu kardeşime teşekkür eder, başarıların hep onunla olmasını dilerim.

kulüp haricinde Türkiye’nin en üst liginde mücadele eden kulüplerimizin transferlerindeki başarı yüzdesi epey düşük. Doğruluğun ve yanlışlığın kişiden kişiye değiştiğini biliyorum ancak başarı kişiden kişiye değişmeyen bir tanımdır. Doğru transfer bana göre doğru beklenti ile ölçülmeli. Yüksek bonservis ücretleri ve medyanın içini çok kurcaladığı transferlerde beklentinin haliyle arttığını düşünürsek bu bence büyük bir handikap olarak dönüyor. Transfer yapılırken pek çok done vardır… Transfer olacak X kişisinin eşi varsa eşinin ülkede ne işle meşgul olacağı, çocukları varsa hangi okulda okuyacağından tutun da takım için ne vereceğine kadar değerlendirilmesi gereken birçok nokta var. Takım ismi vermekten çekinmeden yazarsam eğer Türkiye’de Kasımpaşa ve Göztepe harici diğer kulüplerin en ince ayrıntısına kadar değerlendirdiklerini ben düşünmüyorum.

Doğru transfer nedir?

Beşiktaş özelinde konuşmak bana daha mantıklı ve kolay geldiği için konuyu buraya taşımayı doğru buluyorum. Beşiktaş’ın 2017/18 sezonunun başında yapmış olduğu Gary Medel transferinden örneklemek

Ülkemizde transferlerin doğruluğu büyük bir tartışma içerisinde değerlendiriliyor. Bence de tartışılması gerekmekte çünkü birkaç

17


istiyorum. Gary Medel transferi yapıldığında Atiba Hutchinson yerine yapılmış bir transfer olarak lanse edilmişti, beklentiyi buna doğru kaydırmışlardı. Ancak -ki bununla alakalı beklentinin yanlış olduğunu çok önce yazmıştım- beklentinin çok çok gerisinde, çok çok farklı bir profil olarak performans gösteren Gary Medel şu sıralarda savunma merkezine çekilmiş durumda. Oyunun savunma yönünde alan savunması ile rakibin pas kanallarını kapatabilen bir oyuncu olan Atiba ile oyunun savunma yönünde rakibiyle et ete mücadele etmeyi tercih eden Medel’den aynı performans beklentisine girmek yanlışların en büyüğüydü. Bu tezimi yine Beşiktaş özelinden güçlendirecek olursam: Beşiktaş’ın saha içi durumunda büyük defolar görmekteyiz. Bu defoların en başında ‘’farklı tip oyunculardan aynı performans bekleme’’ hastalığının olduğunu belirtmekten geçmek istemiyorum. Çünkü Sosa döneminden sonra Talisca’nın oynadığı oyun ile Gomez döneminden sonra Aboubakar’ın oynadığı oyun çok farklıydı fakat sistem aynıydı. Sosa ve Gomez’in bulunduğu sezonda sistem skoru getirirken, Talisca ve Aboubakar’ın bulunduğu sezonda ise oyuncular skoru getirmişti. İstatistik anlamında bu transferlerin başarılı olduğunu düşünebiliriz ancak sistem anlamında bu transferlerin doğru transfer olduğunu ben söyleyemem. Scouting Başarısı

veriler ile birlikte 30 yaşındaki bir oyuncudan da maksimum 2-3 yıl olmak kaydıyla doğru verim alabilirsin. Şöyle örnek vereyim: İçinde bulunduğumuz sezonu da dahil etmekle birlikte İngiltere takımlarından Liverpool’un oyuncusu olan Salah’ın transferi Jurgen Klopp şu cümleleri kurmuştu: ‘’Salah, bir scouting başarısıdır. Bunun için scout ekibimize teşekkür ederim…’’ Dünya’nın en köklü kulüplerinden bir tanesi olan Liverpool’un menajeri Jurgen Kloop, 25 yaşında transfer edilen Salah için söylemişti bu sözleri. Özellikle Avrupa Futbolu açısından bakarsak 25 yaş futbol adına genç bir yaş mı? Hayır tabii ki ideal bir yaş. Ancak scout ekibinin doğru analizleriyle takıma kazandırmış olduğu bu oyuncu şu an Dünya futboluna meydan okuyor. Kasımpaşa’nın Diagne, Göztepe’nin Borges, Galatasaray’ın Linnes, Beşiktaş’ın -her ne kadar performansı düşmüş olsa da- Adriano transferleri net bir scouting başarısıdır. Fayda, verim artık adına ne derseniz doğru planlama ve düşük beklenti ile yapılan transferlerin başarı oranı ciddi anlamda yüksek olmakta. Kulüplerimizin menajer boyunduruğu altından çıkıp doğru Futbol Direktörleri ile doğru yapılanmaları yapıp bir futbol aklı ortaya koymasını canı gönülden isterim. Veri analizine yapacakları yatırımın kulübün sadece bugününü değil, yarınını da kurtaracağını belirtmenin şart olduğunu düşünerek yazımı sonlandırıyorum.

Transferlerin belli parametrelere oturtularak, sıkı bir araştırma sonucunda yapılmasına scouting adı verilebilir. Yanılanın aksine scouting sadece genç oyuncu transfer etmek değildir diye düşünüyorum. Doğru

İlke Cancanoğlu

18



COMMON GOAL? Endüstrileşen futbolda her geçen gün bir sürü şey artıyor; oyuncu değerleri, sözleşme teklifleri, ödenen meblağlar, aylık maaşlar… Parmak ısırtan, asgari ücretin kaç katı maaşları 1 ayda alan futbolcuları görünce gözlerimiz kamaşmıyor değil. Haliyle futbolcularda duygu diye bir kavramın kalmadığını ara sıra düşünüyoruz. Ancak belki de, onlar bizden daha düşünceli ve hayırsever. Bu hayırseverliklerini de daha çok kurdukları yardım amaçlı topluluklar ile görüyoruz. Juan Mata’nın kurduğu “Common Goal” etkinliği de bunlardan biri. Peki bazen haberlerde gördüğümüz “Common Goal” kuruluşu ne? Bu kuruluşun temelleri Manchester United’lı, yetenekli İspanyol ortasaha Juan Mata tarafından atılıyor. Dünyadaki tüm futbolcuları bu organizasyona çağıran Mata’nın amacı farkındalık yaratmak. Bu farkındalığı ise futbolcuların maaşlarının %1’ini vermelerini isteyerek yaymak istiyor. Katılan futbolcular aylık maaşlarının %1’ini bu organizasyona yatıracak ve bu toplananlar, bir havuzda tutulacak. Bu havuzdaki paralar ise dünyanın neresinde olursa olsun yardıma muhtaç insanlar için kullanılacak. Gayet güzel bir yardımlaşma etkinliği olduğunu söylemem gerek. Bazı insanlar maaşın %1’inin bağışlandığını duyunca şaşkınlığa uğrayabiliyor. Ancak bunda hiç absürt bir

durum yok zira “Birlikten kuvvet doğar” inancıyla ilerliyor Mata. Şimdiden Aogo, Alex Morgan, Chiellini, Hummels gibi dünya çapında yıldızlar katıldı bile. Ayrıca Mata, bunun sadece futbol temelli olmadığını, diğer branşlardan da kalbi temiz insanların bağış yapabileceğini söyledi bile. Çoktan Nagelsmann gibi teknik direktörler de bu kampanyaya destek vermeye başladı. Bu paralar ile yapılabilecek çok şey var ve hepsi de aynı amaca hizmet ediyor. Maddi anlamda muhtaç çocuklara ve ailelerine yardımdan tutun da, öksüz veya yetim çocukların yetişebileceği futbol akademilerinin kurulmasına kadar türlü yardımlar yapılabilir. Yazar olarak böyle organizasyonları her zaman desteklediğimin altını çizmek isterim. Böyle etkinlikleri daha çok görmeliyiz futbol piyasasında. Dünya sadece tek bir yarım küreden oluşmuyor, keşke her insan birbiriyle, eşit haklar çerçevesinde değerlendirilse. Halen daha devam eden organizasyona katılımın çok olmasını temenni ederim ve Mata’yı ve diğer katılanları yürekten tebrik ederim. Yardıma muhtaç insanlara el uzatmak ve bunu futbol çerçevesinde yapmak, halen daha futbol ruhunun ölmediğini gösteriyor.

Muratcan Ös

20


yenİ BİR UMUT Türk futbolu için sürekli altyapıya yönelme ve öz kaynakları kullanma gibi sorunlar dile getiriliyor. Bu sorunların yanında yerli teknik direktör kalitesi sıkıntısı fazla dile getirilmiyor. Yurt dışına futbolcu göndermek kadar teknik direktör gönderebilmek de gereklidir. Ülkemizde bunun örnekleri maalesef kısıtlı sayıda. Süper Lig’de görev alan önemli teknik adamların yurt dışındaki iyi kulüplere gitmesi, yeni teknik direktör adaylarının kendini gösterebilmesi manasına da gelir. Son yıllarda ligimizde

21

genç teknik adam tercihleri çeşitli başarıları getirebiliyor. Bunun bugün en güzel örneklerinden biri Abdullah Avcı’nın yardımcı antrenörü olarak göreve başlayıp daha sonra Yeni Malatyaspor’un teknik direktörü olan Erol Bulut şu an Şampiyonlar ligi potasında. Yine Abdullah Avcı’nın yardımcılığından gelen Okan Buruk ve Akhisar ile Türkiye Kupasını kazanıp Uefa Avrupa Ligine katılmaya hak kazandı. Şenol Güneş’in yardımcı antrenörlüğünden Göztepe’ye gidip ilk sezonunda 6. lık yaşayan Tamer Tuna. Son olarak da Sivasspor’un teknik direktörü Hakan Keleş. Bu yazıda da Hakan Keleş’in değerlendirilmesi yapılacaktır. Sivasspor ligin 12. haftası Beşiktaş deplasmanına gidecektir ve teknik direktör Karol Pecze takımdan ayrılmışır, Beşiktaş maçına takımın başında teknik direktörlük deneyimi olmayan yardımcı antrenör Bülent Uygun geçer ve Sivasspor maçı İnönü Stadyumu’nda 1-0 kazanır. Daha sonra Mecnun Odyakmaz, yola Bülent Uygun ile devam edileceğini söyler. Zaten bu olaydan 2 sene sonra 2008 senesinde Sivasspor, Sakaryalı Bülent Uygun ile lig şampiyonluğunu uzun haftalar kovalayıp ligi 2. sırada bitirmiş ve UEFA Şampiyonlar Ligi’ne gitmeye hak kazanan 5. Türk takımı olmuştur. Hemen bir sene sonrasında da Bursaspor Şampiyonlar Ligi’ne gitmiştir. Bülent Uygun hikayesini anlatma sebebime gelecek olursak; Yine Süper Lig’in 12. haftası ve yine bir Beşiktaş deplasmanı. Fakat bu sefer yeni stadında 3 senede sadece 1 iç saha maçı kaybetmiş ve son 3 yılda 2 şampiyonluk yaşamış bir Beşiktaş var. Sivasspor, Tamer Tuna ile her ne kadar iyi futbol oynasa da ligde maç eksiğiyle 17. sıradaydı. Teknik direktörlük deneyimi


olmayan ve 2 yıldır takım içinde yardımcı antrenörlük yapan Sakaryalı Hakan Keleş sorumluluğu alır ve Beşiktaş’a yeni stadında Süper Lig tarihindeki ikinci iç saha mağlubiyetini yaşatır. Tarih tekerrürden ibarettir. İlk başta herkes Hakan Keleş’in başarılı olacağı konusunda şüpheli yaklaşıyordu. Fakat geri kalan 5 haftada 4 galibiyet 1 beraberlik alarak 17. sıradan 9. sıraya yükseldi ve 3. Galatasaray’ın sadece 2 puan arkasında yer aldı. Bu 5 haftanın hangi maçlar olduğu da önemlidir aslında. Beşiktaş deplasmanı 2-1 galibiyet, Rizespor iç saha 1-1, Başakşehir deplasmanı 1-0 galibiyet ( bu galibiyet Başakşehir’in bu sezon ligdeki ilk ve tek iç saha mağlubiyetidir.), Göztepe iç saha 2-0 galibiyet, Ankaragücü iç saha 4-0 galibiyet. Görüldüğü gibi beklenen performansın oldukça üzerinde bir Sivasspor mevcut. Normalde Anadolu kulüpleri İstanbul kulüplerine karşı kapalı hızlı hücum anlayışı ile oynarken Sivasspor, Beşiktaş karşısında deplasmanda daha çok şut, isabetli şut ve ceza sahası içi pozisyona girdi. Hatta önde olan Anadolu kulübünün zamana oynaması beklenirken Sivassporlu futbolcular dakika 90+4 te bile Beşiktaş yarı sahasında pas yapıp kaleye gidiyorlardı. Hakan Keleş’in bu hücum anlayışı aslında bir çok şeyi anlatıyor. Başakşehir maçında 60 dakika bu istatistiklerde daha öndeyken, 60. dakikadan sonra çok ağır bir Başakşehir baskısıyla bu istatistiği elden bıraktı. Ligin 17. Hafta mücadelesinde Galatasaray deplasmanına gidecek Sivasspor kazandığı takdirde ilk devreyi Galatasaray’ın önünde kapatacak. Şimdi 5 hafta önce 17. sırada bulunan bu takımı 5 haftada Avrupa mücadelesine sokan ve taraftarı fazlasıyla memnun eden Hakan Keleş için önce bir alkış daha sonra da başarılarının devamı için de bir tebrik istiyorum. Zaten başarılarının devamı geldiği takdirde hem Sivasspor hem Türk futbolu yeni bir teknik adama sahip olmuş demektir. Bu kritik tercih için Sivasspor yönetimini de kutlamak gerekir.

Abdurrahman Kaya

22


kardeş futbolcular Donnarumma Kardeşler İtalya doğumlu olan kardeşler , İtalyan devi Milan’ın kalesini koruyor. Abi Donlarıma, 28 yaşında ve 1,92 m boyunda. Futbola Milan altyapısında başlayan Antonia, sürekli başka bir takıma kiralandı.2017 yaz transfer döneminde ise başladığı yer olan Milan’a geri döndü. Kardeş Donadurma ise daha 19 yaşında ve 1,96 m boyunda. Abisini gölgede bırakan Gaipliği futbola Napoli altyapısında başladı. 2013 yılında ise Milan altyapısına girdi. 2015 yılında ise profesyonel sözleşme imzalandı.150 maça çıkan Gianluigi 49 maçtan gol yemeyerek çıktı. Küçük Donadurma Gianluigi , geleceğin Buffon’u olarak gösteriliyor.

Boateng Kardeşler Babaları aynı , anneleri ve yaşamları farklı iki kardeş. Jerome, Kevin’e göre daha varlıklıydı ve Futbolları da farklıydı. Jerome stoper, Kevin ise santrafordu. Jerome 30 yaşında ve 1,92m’lik uzun bir boya sahip. Futbola Hertha Berlin altyapısında başladı.Ardından 2007 de Hamburg’a transfer oldu.3 sene sonra M.City’e gitti. 1 sene sonra da Alman panzeri Bayern’e transfer oldu.7 senedir de burada oynuyor ve rakiplerine geçit vermiyor . Kevin 31 yaşında ve 1,86m boyunda. Futbola Hertha Berlin’de başladı.2007 de Tottenham’a transfer oldu . Buradan sonra kariyerinde sürekli inişler çıkışlar yaşadı en iyi dönemini ise Milan’da geçirdi.

Pogba Kardeşler İkiz Pogbalar ve Paul Pogba . Gine uyruklu 3 yıldız oyuncu. 1990 yılında doğan Mathias ve Florentin futbola Celta Vigo altyapısında başladı. Mathias santrafor ,Florentin ise stoperdi. Mathias’ın kariyeri kardeşleri Paul kadar iyi değil. Ve şuan Fransa 3.lig ekibi Tours’da top koşturuyor. Florentin ise kariyerinin büyük bir bölümünü Saint-Etienne’de geçirdi. Geçen sene ülkemiz ekiplerinden Gençlerbirliği’ne transfer oldu. Ligde son maçta formasını çıkarıp maçı terk ettiği için tepkiler almıştı ve şuan herhangi bir kulüpte değil. Sırada ise gerçek Pogba ailesinin yıldızı var. Paul POGBA, 1993 yılında Fransa’da dünyaya geldi. Futbola US Roissy en Brie'nde başladı. 2009 da Manchester United altyapısına girdi. 2012 de altyapıdan Juventus’a gitti.Buradaki futbolu tüm futbolseverleri etkiledi. 2016 yazında 105M€ rekor bir bedelle başladığı yere döndü. Pogba oynadığı futbol ile herkesi büyülüyor.

23


Hazard Kardeşler Belçikalı iki sol kanat kardeş Thorgan ve Eden. Thorgan 25 yaşında ve 1,74m boyunda.Futbola Lens altyapısında başlayan küçük kardeş 2012 senesinde abisinin yanına transfer oldu. Bor. M'gladbach ilk sene vkiralanan Thorgan gösterdiği futbol ile beğenileri almıştı. Ve 2015 de 8M€ karşılığında Almanya’ya gitti. Abi Hazard ise 27 yaşında ve 1,73m boyunda. Futbola Lille altyapısında başlayan Eden 2012 yılında 35M€ gibi yüksek bir bedelle Chelsea’ye gitti. Burada ki futbolu herkesi kendine hasta bıraktı. Dribling konusunda dünyanın en iyilerinden olan Eden aynı zamanda Belçika Milli Takımı’nın da önemli bir silahı.

Altıntop Kardeşler Gurbetçi ikizler Hamit ve Halil. Hamit, 36 yaşında ve 1,83m boyunda. Futbola Halil ile Wattenschd ’de başladı... Buradan sonra Schalke’ye transfer oldu .Buradaki güzel futbolu O’nu Bayern’e taşıdı . Bayern’de 4 sene oynadıktan sonra Dünya devi Real Madrid’e transfer oldu.Burada fazla etkili olamadı 1 yıl sonra Galatasaray’a 3,5M€ karşılığında transfer oldu. Galatasaray ‘ da 4,5 sene oynadı. Buradan sonraki durağı ise Darmstadt 98 oldu. Futbolu 2018 başında burada bıraktı. Halil ise 36 yaşında ve 1,85m boyunda. Futbola biraderi Hamit ile Wattenschd ’de başladı. Yolları 2003 yılında ayrıldıktan sonra Halil FC K'lautern ’e transfer oldu. 3 sene sonra Schalke‘ye gitti. Burada yeniden Hamit ile buluştu.2010‘da ise Frankfurt’a transfer edildi. Burada geçirdiği 1,5 sene ardından Trabzonspor’a yani ülkemize geldi. Türkiye’de 2 sene top koşturduktan sonra Aguştur ’ a Almanya’ya döndü. Almanya’daki 4 senenin sonunda Çek C. takımı olan Slavia Prag’a transfer oldu.Prag’da yarım sezon geçirdikten sonra FC K'lautern ’a geri döndü.Ve bu yaz döneminde futbolu bıraktı.

Yusuf Eren Kaya

24


yükselen değer İZLANDA ŞUANKİ KONUMA NASIL GELDİLER?

ÖNE ÇIKAN FUTBOLCULARI:

Son yılların yükselen futbolu İzlanda Milli Takımı. Çok da futbol geçmişleri olmamasına rağmen son zamanlarda kazandıkları başarılar göz doldurdu.330 bin nüfusu olan İzlanda'da lisanslı futbolcu sayısı ise 21.508.Bu da nüfusun yaklaşık %7 si oluyor. Ancak Türkiye'de lisanslı futbolcu sayısı nüfusun binde 3'ü kadar. Öte yandan nüfusları az olmasına rağmen futbola olan ilgileri çok fazla. Şuan ki jenerasyonun temelini ise 20-25 yıl öncesinde atmaya başladılar. Tesisleşme ile birlikte altyapıya önem veren İzlanda, kapalı antrenman sahaları inşa edip deneyimli antrenörlerle anlaştı . İzlanda'da havanın çok soğuk olmasından dolayı açık sahada antrenmanlar çok zor oluyordu. Bundan dolayı kapalı antrenman sahaları inşa ettiler. 10-13 yaş arasındaki öğrenci-futbolcular hem fiziksel gelişime tabii tutulurken hem de ders olarak teknik-taktik bilgisi öğrendi. Bunun neticesinde altyapıya gelen düzen ile başarının kapısı açılmış oldu.

Everton'un ve İzlanda milli takımının vazgeçilmezi olan Gylfi Sigurdsson başta olmak üzere Birkir Bjarnason, John Gudmundsson, Jön Bodvarsson, Ragnar Sigurdsson,Alfred Finnbogason ve kaptan Aron Gunnarsson takımın önde gelen futbolcularıdır.Bu futbolcularla alınan başarılar,2011 yılındaki U-21 kadrosunun ne kadar kaliteli bir jenerasyon olduğunun en büyük göstergesi.

25

TAKTİK ANLAYIŞLARI VE SİSTEMLERİ Futbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğini bize en iyi yansıtan takımlardan biri İzlanda. Teknik, taktik, fiziksel yeterliliklerin yanında kolektif mücadeleyi en iyi şekilde yaparlar. Yüksek fizik güçleri sayesinde de bu stratejilerini hayata geçirmekte zorlanmıyorlar. Teknik bakımından biraz geride olmalarından dolayı gol yollarını olgun ve bol paslarla değil hızlı ataklar ve duran toplar ile arıyorlar .Genelde 4-4-2 kanat oyunu anlayışı ile oynayan İzlanda, elinde bulundurduğu fiziksel üstünlüğü kullanarak kazandığı toplar


ile hızlı ataklar sayesinde gol yollarında etkili oluyorlar. Hayranlık uyandırıcı dayanışmaları ve asla pes etmeyen mücadeleci karakterleriyle tüm dünyada adından söz ettirdikleri bir futbol anlayışları var. Ve futbolun dev ülkeleri karşısında İzlanda'nın alacağı her başarılı sonuç futbola yeni bir ruh kazandıracak ve bu uğurda mücadele eden İzlanda gibi diğer takımlar için umut ışığı olacak. SON YILLARDAKİ BAŞARILARI Alt yapıya verdikleri önemin meyvelerini ilk olarak 2016 Avrupa Şampiyonası Grup Elemeleri maçlarında almaya başladılar. Türkiye ile aynı grupta mücadele eden İzlanda Türkiye'yi iç sahada 3-0 yenip, deplasmanda 1-0 mağlup olmuşlardı. Beklenenin aksine İzlanda; Türkiye, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda'nın önünde grubu lider bitirip Euro 2016 vizesini aldı. Euro 2016'da ise gruplarda iyi bir performans gösterip, Portekiz ile berabere kaldılar. İzlanda'nın aldığı sonuçlar herkesi şaşırtmıştı. Bu sonuçlarla birlikte gruptan çıkıp İngiltere ile eşleştiler. Herkes İzlanda'nın yolun sonuna geldiğini düşünüyordu ama onlar imkansızı başarıp

İngiltere'yi 2-1'lik skorla devirdiler. Bir sonraki maç ise ev sahibi Fransa'ya 5-2 mağlup olarak kupaya veda ettiler. İzlanda'nın yolu Türkiye ile bu sefer 2018 Dünya Kupası Elemeleri'nde kesişti. Milli takımımızı 3-0 ve 2-0'lık net skorlarla mağlup ederek Hırvatistan gibi önemli bir rakibin önünde lider olarak Rusya'ya gittiler. Arjantin, Hırvatistan ve Nijerya'nın bulunduğu ölüm grubuna düştüler ve grubu son sırada bitirdiler. UEFA Uluslar Ligi'ne A Ligi 2.grubundan dahil oldular. Gruplarında ise Belçika ve İsviçre gibi köklü takımlar bulunuyordu. Hayal kırıklığı yaşatan İzlanda, grupta 4 maçta 0 çekerek B Ligi'ne düşmek zorunda kaldı. Ve son olarak 2020 Avrupa Şampiyonası Elemelerinde Milli Takımımız ile aynı gruba düştüler.Heimir Halgrimsson ile alınan muhteşem sonuçlardan sonra Erik Hamren yönetiminde yaşanan hayal kırıklıkları herkeste her ne kadar soru işaretleri bıraksa da Fransa, İzlanda,Türkiye çekişmesinin olacağı bu grupta Türkiye'nin de içinde bulunduğu durumu düşünürsek İzlanda'nın Fransa'nın arkasından Avrupa Şampiyonası vizesi alması yüksek ihtimal olarak görünüyor.

Mehmet Demir

26


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.