dergisi
Bizbiriz Sayı: 10 Kasım 2013 ISSN: 2147-642
BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN BİRLİK OLACAĞIZ �أعوذ بالله من الشيطان الرجيم بسم الله الرحمن الرحيم َوا ْع َت ِص ُموا بِ َح ْب ِل اللَّ ِه َج ِمي ًعا َولا َ َت َف َّرقُوا َوا ْذك ُُروا نِ ْع َم َة اللَّ ِه َع َل ْي ُك ْم �إِ ْذ كُ ْن ُت ْم ف َب ْي َن قُلُوبِ ُك ْم َف�َأ ْص َب ْح ُت ْم بِ ِن ْع َم ِت ِه �إِخْ َوانًا َوكُ ْن ُت ْم َع َل َى شَ فَا ُح ْف َر ِة َ َّ�َأ ْعد ًَاء َف�َأل ِّم َن ال َّنا ِر َف�َأنْ َق َذكُم ِّم ْن َها َك َذلِكَ ُي َب ِّي ُن اللَّ ُه لَ ُك ْم �آ َياتِ ِه لَ َعلَّ ُك ْم َت ْه َتدُو َن
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Ali İmran/103)
EDİTÖRDEN DÜNYADA BİR YOLCU GİBİ OLMAK
hatırlatmamız gerekiyor. Lakin esas olan dünya hayatının geçici olduğunu söylemek değil, davranışlarımızla ve yaşantımızla dünyalıkların amaç değil ebedi olan ahiret hayatına ulaşmamız için bir araç olduğu şuuruna varmaktır.
Abdullah İbn Mes’ ûd anlatıyor: Allah’ın Rasulü (s.a.v.) bir hasırın üzerinde uyumuş ve hasır vücudunun yan tarafına iz yapmıştı. Bunun üzerine biz, Ya Rasulallah, sizin için Rabbim hepimize dünya hayatında bir bir yatak hazırlasak deyince Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular. Dünya benim neyime! Ben yolcu olduğumuzun bilincinde olmamızı nasip dünyada, bir ağaç altında dinlendikten sonra eylesin. Amin yoluna devam eden bir yolcu gibiyim. ****** (Tirmizi – İbn Mace – İbn Hanbel ) Değerli okuyucularımız Rabbimizin izin ve müsaadesi ile yine yepyeni ve dopdolu ****** bir sayımızla daha huzurunuzdayız. Bizler siz Değerli kardeşlerim Rasulullah (s.a.v.) değerli okuyucu kardeşlerimizin vermiş olduğu efendimizin dünyaya bakış açısını gösteren bir destekle kısa süre içerisinde büyük bir aile olma hadis… yolundayız inşallah hepinize sonsuz teşekkür ediyoruz. Bu sayıda kardeşlerimiz evvelen Bu külfetsiz, basit Allah’ın rızası için sonra yaşayışa üzülen ve da siz kıymetli okuyucu üzüntülerini yapmayı kardeşlerimizin istifadesine istediklerini teklifleriyle sunulmak üzere birbirinden birlikte arz eden sahabe-i güzel konuları kaleme kirama, Habibi Kibriya aldılar. Rabbim cümlemize (s.a.v) efendimizin verdiği okuyup anlamak ve cevap hiç unutmamamız hayatımıza tatbik etmemizi gereken bir hakikatin çok nasip eylesin. Amin açık ifadesidir: Ben dünyada bir yolcu gibiyim. ******
Selam ve dua ile…..
Acaba biz dünyada baki miyiz? Tabi ki hayır! Bizimde bu dünyada bir yolcu olduğumuzu kendimize sıkça
Bizbiriz Dergisi İmtiyaz Sahibi Bizbiriz Derneği adına Yön.Krl.Bşk. M. Emin Doğan Editör ve Yazı İşleri Müdürü Kadir Aydın
Yayın Kurulu Hamide Erbay Ayşe Tunç Selman Bahar Zehra Bilmen Faruk Kul Ümmü Haram
Grafik – Tasarım Yasin Candan
Baskı Tarihi
Fotoğraf Bahadır Aktaş
Baskı
Reklam Koordinatörü Ahmet Navruz
Aralık 2013
Erman Ofset Matbaacılık Sanayi Tic. Ltd. Şti. Yeni Matbaacılar Sit. Yayın Cad. 6. Blok No:14 Konya Tel : 0 332 342 01 55 Fax : 0332 342 21 63 www.ermanofset.com
Bizbiriz Dergisinde yayınlanan yazı, şiir, söyleşi, fotoğraf, illüstrayon, infografik ve makalelerin elektronik ve basılı ortamlarda çoğaltılma hakkı Bizbiriz Derneği’ne aittir. Yayın Türü Aylık, yaygın süreli yayın Bizbiriz Derneği Şeyh Sadrettin Mahallesi Turgutoğlu Sokak No:9 Meram / KONYA Tel : 0 (332) 353 27 00 0 (541) 248 65 28 - 0 (507)Bizbiriz 577 22Dergisi 25
3
Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Buluşması 6
Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefendi’nin Konuşması 7
Küreselleşme ve İslam İlişkisi 8
Alak Sûresi Tefsiri
Hadis 16
Fıkıh 18
Siyer-i Nebi 22
Tasavvuf 26
Ayın Sohbeti 31
Nereye 34
Sahabe-i Güzin 38
Müslüman Bilimadamları 42
Şehrin Görünmeyen Yüzü 45
Asr Suresinin Fazileti 47
Arapça Rabca’ya Götürür 48
Haydar 50
Faydalı Bilgiler 51
Tarih’te Kasım 52
Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Buluşması Ne ayrıyız ne gayrı Hep aynıyız hep aynı Fikirler olsa da ayrı Bir nefesiz bil gayri” Varisün Nebi Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU 17 Kasım 2013 Pazar günü Bizbiriz Derneğimizin “ Birlik, beraberlik ve kardeşlik ” buluşmasını Mümtaz Koru İmam Hatip Ortaokulu bahçesinde gerçekleştirdik. Cenab-ı Hakka sonsuz şükrediyoruz ki bizlere böyle bir organizasyonu nasip etti. İstanbul ve İzmir’ den gelen Bizbiriz Derneği temsilcilerimizle, Konya’ dan iştirak eden misafirlerimizle beraber çok sıcak ve çok bereketli bir kaynaşmayı yaşadık. Birlik, beraberlik ve kardeşlik buluşması programımız kardeşlerimizin Kuran-ı Kerim tilaveti ile başladı ve ilahilerle aralıksız devam etti. Dernek başkanımız Mehmet Emin Doğan’ın “Bütün Müslümanlar kardeştir ve birlik içinde olmamız gerektiğini, tek vücut halinde olup Alllah’ ın ipine sımsıkı sarılmamızın bizler için İslam alemi için gerekliliğini” vurgulayan açılış konuşmasını yaptı. Program süresince geleneksel Konya düğün yemeği ikram edildi. Allah’ a şükürler olsun masalar doldu doldu taştı, yemek bereketlendikçe arttı. Tüm kardeşlerimizde bir sevinç bir muhabbet ve hoşgörü belli ki yüzlerinden okunuyordu. Bizbiriz derneği 2012 yılında kurulmuş ve hızlı bir şekilde hizmet ve faaliyetlerine aralıksız devam etmektedir. Bugüne kadar mahalle muhtarları ile koordineli bir şekilde 60’ a yakın mahallede birçok aileyi ziyaret ettik ve bu ailelere maddi ve manevi olarak yardım etme çabası ve gayreti gösterdik.
Bizbiriz Dergisi
6
Bu buluşma bizim için çok farklı bir organizasyondu, bugüne kadar ziyaret ettiğimiz ailelerin buluşması ve kaynaşması programı oldu. Dernek üyesi kardeşlerimizin tarafından, Varisün Nebi Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU hocamızın “etsiz kemiksiz çocuklarımız ”dediği Sohbet kitaplarımızdan ve Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin dua kitapları ücretsiz olarak gelen misafirlere dağıtıldı.
Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Buluşması
Varisün Nebi Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefendi’nin Konuşması �أعوذ بالله من الشيطان الرجيم بسم الله الرحمن الرحيم َوا ْع َت ِص ُموا بِ َح ْب ِل اللَّ ِه َج ِمي ًعا َولا َ َت َف َّرقُوا َوا ْذك ُُروا ف َب ْي َن َ َّنِ ْع َم َة اللَّ ِه َع َل ْي ُك ْم �إِ ْذ كُ ْن ُت ْم �َأ ْعد ًَاء َف�َأل قُلُوبِ ُك ْم َف�َأ ْص َب ْح ُت ْم بِ ِن ْع َم ِت ِه �إِخْ َوانًا َوكُ ْن ُت ْم َع َل َى شَ فَا ُح ْف َر ِة ِّم َن ال َّنا ِر َف�َأنْ َق َذكُم ِّم ْن َها َك َذلِكَ ُي َب ِّي ُن اللَّ ُه لَ ُك ْم �آ َياتِ ِه لَ َعلَّ ُك ْم َت ْه َتدُو َن Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Ali İmran/103)
َولا َ َت ِه ُنوا َولا َ َت ْح َزنُوا َو�َأنْ ُت ُم ا ْل� َأ ْع َل ْو َن �إِ ْن كُ ْن ُتم ين َ ُّم ْؤ ِم ِن
َو�َأ ِطي ُعوا اللَّ َه َو َر ُسولَ ُه َولا َ َت َنا َز ُعوا َف َت ْفشَ لُوا َو َت ْذ َه َب ِين ْ ِيح ُك ْم َو َّ اص ِب ُروا �إِ َّن اللَّ َه َم َع ُ ر َ الصابِر Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal/46)
لا َ َت ْد ُخلُو َن الْ َج َّن َة َح َّتى تُ ْؤ ِم ُنوا َولا َ تُ ْؤ ِم ُنوا َح َّتى َت َحا ُّبوا İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56) “Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’dan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.” (Ebû Dâvûd, Cihâd 70) “Birlikte rahmet, tefrika azaptır. ” (Müsned-i Ahmed, 4:145) Tefrika Allah’ın kovmuş olduğu şeytanın fitnesidir. Hangi topluma, hangi kavme girmişse onu helak etmiştir.
Hizipçilik edenler bilsinler ki; her biri Allah’ın Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) kovmuş olduğu şeytanın neferidir. iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. Şucuyuz bucuyuz diyenler, cehennemi odunu olur, giderler. (Ali İmran/139)
Bizbiriz Dergisi
7
Küreselleşme ve İslam İlişkisi SELMAN BAHAR
Küreselleşme, 19. yüzyılın sonlarında Sanayi Devrimi ile teknolojik faaliyetlerin başlamasıyla sosyal bilimlerin araştırma konusu olmuş bir kavramdır. 20. yüzyılın başlarında ve ortasında yaşanan iki büyük Dünya Savaşı ile askeri teknolojide yaşanan büyük ivmenin sivil teknolojiye yansıması ve kitlesel iletişimin adım adım gelişmesiyle Küreselleşme kavramı üzerine bilimsel araştırmalar artmaya başlamıştır. Yine yirminci yüzyılın sonlarında Soğuk Savaş’ın fiilen bitmesi ama teknoloji sahasında icatlar ve keşifler üzerine bir savaşın devam etmesi teknolojinin oldukça hızlı ilerlemesine sebep olmuştur. Bu durum bilginin yayılmasını ve iletişimin tarihte görülmüş en hızlı boyutlara ulaşmasını sağlamıştır. Tam anlamıyla olmasa da iletişim ve bilgiye ulaşma hızıyla alakalı olan Küreselleşme kavramı günümüz dünyasında sosyal bilimlerin en fazla araştırdığı kavram olmuştur. İslam’la ilişkisini anlatabilmek için Küreselleşme kavramını en kısa ve en yalın haliyle şöyle tanımlayabiliriz. Zaman’da daha hızlı akış, Mekan’da daha soyut sınırlar, Kişi’nin toplumla daha fazla etkileşim halinde olması... Varılacak bir noktaya yürüyerek gidilmesindense otomobillerle daha kısa sürede varılması zamanın hızlanmasına, bir odada otururken internet vasıtasıyla başka bir ülkede olan insanlarla muhabbet edilebilmesi mekanın sınırlarının soyutlaşmasına ve günümüzde hızlı akan zamanın ve soyutlaşmış
Bizbiriz Dergisi
8
sınırların bir gereği olarak toplumsal olaylarla ve toplumla daha fazla iç içe yaşamamız gerekmesi de kişilerin toplumla etkileşiminin artmasına örnek olarak verilebilir. Bu durumda Küreselleşme’nin etkilediği birçok değerden biri de dinsel yaşam olacaktır. Ne için yaşamak ve nasıl yaşamak? Bu sorular Küreselleşme’nin İslam üzerindeki etkisini anlayabilmek adına kişilerin kendilerince cevaplamaları gereken iki sorudur. Çünkü bu sorular her insanda farklı bir cevap bulabilir. Daha net olarak bu sorular Küreselleşmenin iyi yönde mi yoksa kötü yönde mi İslam’a etki ettiğini anlayabilmek için cevaplanması gereken iki önemli sorudur. Çünkü Küreselleşme İslam›ın doğrularına yani Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed (sav) Efendimizin sünnetine hükmedecek değildir. Küreselleşen yaşam standartları sadece kişilerin İslam’ı yaşama şekline hükmedebilir. Yani insanoğlu ne kadar müsamaha gösterirse Küreselleşme insanoğlunun yaşantısına o derecede etki edecektir. Bu yüzden biz Küreselleşme’nin yaşantılara ne anlamda etki ettiğini anlayabilmek için «Ne için yaşamak?” ve “Nasıl yaşamak?” sorularını cevaplamak zorundayız. Dediğimiz gibi, bu soruların herkes için farklı cevabı vardır. Bir ateist için ilk sorunun cevabı, “Hiç bir şey için” iken ikinci sorunun cevabı, “Tesadüfler üzerine yaşamak” olabilir. Bu noktada ateist, günümüzde hızlı akan zamanı ve ortadan kalkmaya başlayan sınırları,
Müslüman mühendisler kendini geliştirip bu arabalardan daha iyisini yaparsa teknoloji seni değil sen teknolojiyi kullanmış olursun. Sitelerin güvenliğini gayrimüslimlerce sunulan teknolojiye emanet etmek yerine Müslümanları, gayrimüslimlerin güvenlik teknolojilerine karşı bir güvenlik sistemi oluşturmaya teşvik edersen işte böylece Küreselleşme›nin faydasını İşte Küreselleşme, Müslüman bir kişinin ya- görürsün. Aksi halde Küreselleşme’nin bir nişantısında onu yolundan alıkoyan bir engel ol- met olduğunu bilmez ve olmadık haramın içimaktan çok fırsatlar haline dönüşecektir. Müs- ne düşer insanoğlu. Kur’an- Kerim’de Yüce Rabbimizin biz Müslüman hızlı akan zamanı, atalarının ulaşmakta güçlük çektiği veya hiç ulaşamadığı coğrafyala- lümanlara çok fazla sorduğu, soru kalıbıyra İslam’ı ve İslam’ın gereklerini ulaştırmak için la emrettiği bir şey var, “Düşünmez misiniz?” kullanacaktır. Elindeki imkanların derecesin- Düşünmek, bir köşeye çekilip saatlerce suspus oturmak değildir. de Konya’dan havalaYaşantının seyrettiği nan bir uçakla en fazher and, başa gelen la on sekiz saat içinde her olayda sürekli feJaponya’ya varabileAma biz Allah’ın rızasını gözerasetin açık olmasıdır. cektir. Halbuki atalarıterek salih ameller işlemek isti“Bu olay başıma nenın bırakın Japonya’yı, yorsak araçlar amacımıza hizmet den geldi?, Sebepleri doğduğu şehirden hiç edecek. Biz nasıl olduğuna akıne?, Bundan sonra ne çıkmadan ömrünü tamızla varamayacağız güzellikler yapmalıyım?...” mamladığı vakidir. yaşayacağız. Allah’ın lütfuyla attıİnsan kendi için yaBu örnekler çoğalğımız bir adım on adım hükmünşadığının bir mislini tılabilir. Önemli olan de olacak, ilerlerken nasıl ilerde ailesi, akrabaları, bu örneklerle varmak lediğimize şaşacak cümle alem. komşuları yani çevreistediğimiz sonuçtur. tesadüfleri artıran sebepler olarak görecek ve yaşantısının maneviyatını boşaltmaya o denli devam edecektir. Fakat başka bir pencereden bakarsak bir Müslüman bu soruları şöyle cevaplayacaktır. “Allah-u Teala’nın rızasını kazanmak” ve “Allah-u Teala’nın rızasını kazanabilmek için O’nun koyduğu helal-haram sınırlarına göre yaşamak”
si için yaşamalıdır ki Allah-u Teala’nın rızasına erebilsin. Çünkü Allah-u Teala bencil olanı değil bizcil olanı sever. Biz diyeni, birlik ve beraberlik için bir çaba göstereni tabi ki de “hep bana” diyenden daha çok sevecektir. Küreselleşen Dünya ise biz olabilmek adına, birlik ve beraberliği hiç olmadığı kadar fazla yaşayabilmek adına tarih boyunca görülen en Allah tarafından sunulmuş her nimet bir he- güzel fırsattır. Çünkü tarihteki örneklerin aksilalini, bir de haramını barındırır. Bizler her an bu ne binlerin, on binlerin değil milyonların oldubilinçte olursak ve ferasetle olaylara bakarsak ğu kitlelere kısa zamanda ulaşabilmek yaşadıher işin haramını da, helalini de fark edeceğiz. ğımız zaman diliminde mümkündür. Küreselleşme birlik ve beraberlik adına çok Bu durum her şeyde olduğu gibi günümüz teknolojisini kullanırken de geçerlidir. Eğer tekno- güzel bir fırsatken aynı zamanda kötü niyetli lojiyi lüks arabalar, yüksek korumalı toplumdan düşünen fikri kötü olan insanların elinde nifak soyutlanmış siteler, eğlence mekanları olarak ve fitne için de bulunmaz nimettir. Yani Dünyegörürsen sadece sana sunulanla yetinmiş olur- vi her nimetin bir helal boyutu ve bir haram bosun. Ama eğer teknolojinin sana sunduklarıy- yutu vardır. Sürekli vurguladığımız gibi tercihla daha iyisini yapmaya gayret edersen işte o ler önemlidir bu noktada da. Biz neyi istiyorsak zaman teknolojiyi kullanmış sayılırsın. Yani sa- onu yapacağız elimizdeki fırsatlarla. Eğer kötüdece lüks otomobiller satın alıp binmek yerine Şöyle ki artık günümüzde bir insan bundan yüz yıl öncesinde koca bir devletin bile sahip olmadığı imkanları elinin altında tutuyor. Fakat bu imkanları ne için kullanıyor? Bir Müslüman bu imkanları nasıl kullanmalı? Her zaman ikinci soruya verdiği cevabı hatırlayarak kullanmalı. Yani helal-haram sınırlarına riayet ederek...
Bizbiriz Dergisi
9
ği hem yurt genelinde hem de yurtdışındaki birçok noktada amme hizmeti olarak Kur’an-ı Ama biz Allah’ın rızasını gözeterek salih Kerim, hadis kitapları ve hocamızın sohbet kiameller işlemek istiyorsak araçlar amacımı- taplarını halka hediye ediyor. Bu hikayeyi anza hizmet edecek. Biz nasıl olduğuna akı- latmaktan kasıt icraatlarımızı övmek değildir mızla varamayacağız güzellikler yaşayacağız. sadece örnek olmaktır cümle Müslümana. Ki Allah’ın lütfuyla attığımız bir adım on adım zaten Hocamız ve O’nun rehberliğinde karhükmünde olacak, ilerlerken nasıl ilerlediği- deşlerimiz “Kula Allah’ın övgüsü gerek.” diyemize şaşacak cümle alem. rek hizmet ediyor, Allah’ın rızasından başka Tamda bu noktada Abdullah Murad Şük- bir gaye görmüyoruz, Elhamdülillah. rüoğlu Hocamızdan bir güzelliği anlatmak Hasıl-ı kelam Müslüman öyle olacak ki, her yerinde olacaktır ki, niyet iyi olursa araçların devrin kendine has fırsatlarını avcunun içinde nasıl insana hizmet ettiği daha iyi anlaşılsın. tutacak. O nimetleri iki eliyle yoğurup İslam Hocamız zamanında Ramuz El Ehadis diye bilinen hadis kitabını satarmış kapı kapı dola- adına insanlığa sunacak. Sadece çağımızda şıp... Fakat her zamanda dua edermiş, “Rab- yani küreselleşen Dünya’da değil, her çağbim bize fırsat ver de bu kitapları Kur’an-ı da böyleydi ve böyle olacak. İslam’ı yaşamak Kerim’i satmak yerine hediye edelim insanla- hem zor hem de kolay olacak. ra.” diye. Duanın sürekli olanı, “Kabul olunmaZor olacak, çünkü gönül almazsa bir zerre dı” denmeden devam edileni makbuldür. Ho- ağır gelir sineye, camızın yıllarca çabası, duası bu yönde olmuş Kolay olacak, gönlün aldığı kadar almaz hiç ve şimdi gelinen noktada Hocamızın manevi önderliğinde faaliyet yürüten Bizbiriz Derne- bir kap, bu böyledir olacak böyle... yü istersen kötü her zaman var Dünya’da. Kötü nedir? Kötü zarardır, ziyandır, huzursuzluktur.
Bizbiriz Dergisi
10
Alak Sûresi Tefsiri
İLÂHİ VAHYİN ÇAĞRISI: YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU! Hamide ERBAY Beşiktaş İlçe Vaizi
Rasûlullah’a (s.a.v) indirilen vahy-i ilâhînin ilk ayetleriyle başlayan Alak Suresi, adını ikinci ayetinde geçen “alak” kelimesinden almıştır. “Oku” anlamındaki ilk kelimesinden dolayı “İkra Suresi” diye de anılmaktadır. On dokuz ayetten oluşan sure Mekke’de Ramazan ayında indirilmiştir. Surenin ilk beş ayeti
Rasûlullah’a (s.a.v) gelen ilk vahiydir. Geriye kalan on dört ayetinin ise daha sonraları Ebu Cehil hakkında indiği rivayet edilmiştir. Hadis kaynaklarında Hz. Ayşe’ye isnat edilen rivayete göre ilk vahyin iniş hadisesi şöyle anlatılmaktadır:
Bizbiriz Dergisi
11
“Hz. Muhammed’e (s.a.v) ilk gelen vahiy, uykusundaki sadık rüya halindeydi. Ne zaman bir rüya görse mutlaka gün aydınlığı gibi çıkardı. Sonra ona yalnız başına kalmak hoş gösterildi. Ve O, Hira dağındaki mağaraya çekilerek sayısı belirli gecelerde orada ibadet etmekteydi. Bu esnada ailesine yaklaşmamakta ve onlara uğramamaktaydı. Beraberinde yiyeceğini de götürmekteydi. Sonra tekrar Hz. Hatice’nin yanına gelip azığını almakta ve gitmekteydi. Nihayet Hira mağarasında Hak ona geldi. Yaklaşan melek “Oku” dedi. O ise “Ben okuyamam” dedi. Hz. Muhammed (s.a.v) buyurdu ki “Melek beni aldı ve sıktı. Öyle ki beni son derece yordu ve bıraktı.” Sonra dedi ki ‘Oku.’ Ben ise okuyamam dedim. İkinci defa beni aldı ve sıktı sonra dedi ki ‘Oku!, yaratan Rabbinin adıyla. O insanı alaktan yarattı. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini öğreten Rabbin sonsuz kerem sahibidir.’ ”
diyerek başından geçenleri haber verdi ve dedi ki “Kendimden korktum.” Hz. Hatice ise ona “Hayır, seni müjdelerim. And olsun ki Allah (c.c), seni ebediyen mahcup etmez. Çünkü sen akrabalarını ziyaret edersin, doğru söylersin, zahmetlere katlanır, misafirlere ikram edersin. Haklı olanlara destek olursun.” Sonra Hz. Hatice varıp amcasının oğlu Husay oğullarından Abdüluzzâ oğlu Nevfel oğlu Varaka’nın yanına gitti. Varaka, cahiliye döneminde Hıristiyanlığı kabul etmiş birisiydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil’den Allah’ın dilediği kadarını İbranice olarak yazmıştı. Yaşlı birisiydi, gözlerini yitirmişti. Hz. Hatice ona dedi ki: “Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlundan dinle.” Varaka dedi ki: “Ne oldu sana kardeşimin oğlu?” Hz. Muhammed (s.a.v) gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Varaka dedi ki: “Bu sana gelen, Hz. Musa’ya inen Namus-u Ekber’dir. Keşke ben de bulunsaydım, keşke ben de kavBöylece Hz. Muhammed (s.a.v) ilikleri tit- min seni vatanından çıkarttığı zaman sağ reyerek döndü ve Hz. Hatice’nin yanına geldi. olsaydım.” Rasûlullah (s.a.v) “Kavmim beni vaSonra: “Beni örtünüz, örtünüz.” dedi. Üzerini tanımdan mı çıkaracak?” dediğinde, Varaka örttüler, korku ve dehşeti gidinceye kadar. Hz. “Evet, senin getirdiklerini hangi kimse getirdi Muhammed (s.a.v) “Ey Hatice, bana ne oldu?” ise ona düşmanlık edilmiştir. Eğer ben senin
Bizbiriz Dergisi
12
gününe ulaşırsam sana büyük destek olurum.” olanlar Allah Rasulü (s.a.v) için daha hayırlıdır?” Ancak Varaka çok geçmeden vefat etti.” (Buhârî, dediklerinde o da; “Evet, bilirim. Allah (c.c) kaBed’ul-Vahy, 3; Müslim, İman, 252)1 tında olanlar Allah Rasulü (s.a.v) için daha haYüce Allah’ın mele-i alâdan ikramda bulu- yırlıdır. Ama gökten gelen vahyin kesilmiş olnarak insanı anıp iltifatta bulunması, bütün ması ağlatır beni,” demiştir. Bu söz üzerine Hz. heyecana gelerek ağmevcudatın ilahi kelamın sedasıyla huşu duy- Ebubekir’de Hz. Ömer’de 2 ması, eşi bulunmaz, akılları durduracak bir ha- lamaya başlamışlardı. dise, büyük bir lütuftur. Öyle ki Yüce Allah (c.c) ile kulları arasındaki yirmi üç yıl boyunca süren bu doğrudan doğruya münasebetin zevkini tadanlar, Rasûlullah’ın (s.a.v) yüce dostuna intikalinden sonra, O’nun kaybının yanında vahiy vasıtasıyla kurulan bu rabıtadan mahrum kalmanın da üzüntüsünü yaşamışlardır.
İlâhî vahyin yeryüzüne inişi ile yeni bir dönem başlamış, bir dönem son bulmuştur. Allah’ın (c.c) himayesi ve inayeti altında olan müminler tüm işlerinde, büyük küçük her meselelerinde vahyin kılavuzluğu ile yol almışlardır. Resûlullah (s.a.v.) Rabbiyle doğrudan doğruya ilk bağ kurduğu anda, Mele-i alâya döndürülerek Yüce Allah’ın (c.c) adıyla okuması için emir almıştır.
Enes (r.a.)’dan gelen rivayete göre, Hz. Peygamber’in (s.a.v) vefatından sonra Hz. Ebubekir Hz. Ömer’e dedi ki: “Haydi birlikte 1-“Yaratan rabbinin adıyla oku” Resûlullah’ın (s.a.v) hayattayken ziyaret ettiği Rasûlullah’a (s.a.v) inen ilk vahiy, ona ve gibi, biz de Ümmü Eymen’i (r.a.) ziyaret edelim.” Onun yanına geldiklerinde Ümmü Eymen onun şahsında bütün inananlara okumayı em(r.a) ağladı. Hz. Ebubekir ve Ömer ona: “Ne- retmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde geden ağlarsın, bilmez misin ki Allah (c.c) katında lişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin 1 İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. XV, s. 8528.
2 İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. XV, s. 8530.
Bizbiriz Dergisi
13
“oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki kez tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin insan hayatındaki önemini vurgulamaktadır. Daha sonra indirilecek olan Bakara suresinde Rabbimizin, canlılar arasında insanın farklı ve üstün konumunu onun öğrenme özelliği ile tanımlaması da son derece anlamlıdır (Bakara, 23). Ancak, Rasûlullah’a (s.a.v.) emredilen “okumanın” konusu veya neyi okuması gerektiği hususu ayette belirtilmemiştir. Çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki ayetler olmak üzere, üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki yaratanı tanımak dinin en temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” buyrularak Rasûlullah’ın (s.a.v) okuma faaliyetine veya herhangi bir işe başka varlıkların adıyla değil, yaratan Rabbinin adıyla başlaması ve ondan yardım istemesi emredilmiştir. Ayette yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insana okuma yeteneği ve imkanı veren hem de okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı nesneleri yaratan Yüce Allah’tır (c.c)3. O yüce yaratan ki “Sen önceleri kitap nedir, iman nedir bilmezdin.” (Şurâ, 52) buyurduğu, hiç kitap okumamış, yazı yazmamış ümmi Rasulüne bir emir ile bir mucize olarak okunacak bir kitap indirmiş ve kendisine yazmadan okuyacak, okutacak, emir yoluyla yazdırtacak bir kıraat kudreti ihsan buyurmuştur. Böyle bir okuma mucizesinin nasıl mümkün olacağı gibi bir şüpheye meydan bırakılmaması için bir sonraki ayette yaratılışın başlangıcı ve mahiyeti açıklanıp hatırlatılmıştır.
“Aleka”nın ruhani ve manevi olarak aşk ve sevgi manasına geldiği de sözlükte açıklanmaktadır. Bu anlamıyla beraber düşündüğümüzde insanın yaratılış kökeni daha ince, derin ve beliğ bir anlam kazanmaktadır.4 3-“Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” İlk vahyin nüzulü sırasında Cebrail, Rasulullah’a (s.a.v) “Oku” dediğinde okuma işinin okuma yazma bilenler tarafından yapılabileceğini düşünerek O, “Ben okuma bilmem” demişti. İşte 3. ayet bir bakıma Rasûlullah’ın (s.a.v) bu özür beyanına bir cevap niteliği taşımaktadır. O, insanı “alak”tan yaratıp mükemmel bir hale getiren kullarından dilediğine ilm-i ledün (Allah tarafından ihsan edilen ilim) vererek, bir öğretici ve öğretim aracılığı olmadan bilgi öğretecek kadar sonsuz bir cömertliğe sahiptir. 4-5-“O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” Âyette kalemin vurgulanmasının sebebi, kalemin ilim ve hikmetlerin tedvin edilmesinde en önemli vasıta olmasıdır. Kalem Allah (c.c) tarafından indirilmiş olan kutsal kitapların yazılmasında, kuşaktan kuşağa bilgi aktarmada en önemli vasıta olmuştur. Kalem vasıtasıyla insana bilmediklerini öğreterek cehalet karanlığından kurtarması O’nun sonsuz kereminin ve lütfunun eseridir. 6-7- “Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli görerek ille de azgınlaşmaktadır.”
“Alak” sözlükte “alekanın çoğulu” kabul edilmektedir. Mutlak şekilde ilişken ve yapışkan nesneye denir. Kana ve özellikle uyuşuk kana da “aleka” denilmiş. Tefsir bilginleri, yaratılışın maddi yönünü göz önünde bulundurarak, kandan bir kısım olması itibariyle ve ilişiklik manası ile, aşılanmış yumurtanın ana rahminin iç cidarına asılı vaziyetini (zigot) “aleka” olarak yorumlamışlardır.
Surenin bundan sonraki kısmı ilk beş ayetinden epeyce sonraları indirilmiştir. İnmesine sebep olan kişinin Ebu Cehil olduğu rivayet edilmektedir. Rivayete göre Ebu Cehil, “Lât ve Uzza’ya yemin olsun, Muhammed’i namaz kılarken görürsem mutlaka ensesine binip yüzünü toprağa sürteceğim!” diyerek, onun namaz kılmasını engellemeye karar vermiştir. Rasulullah’ı (s.a.v) namaz kılarken gördüğünde yeminini yerine getirmek isteyince hemen geri döndüğü ve elleriyle kendini korumaya çalıştığı görülmüş; niçin böyle tuhaf hareketler yaptığı sorulunca, “Benimle O’nun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir varlık ve bazı kanatlı şeyler meydana geldi” demiştir. Resûlullah (s.a.v) “Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu kapıp parça parça edecekler-
3 DİBY, Kur’an Yolu Meal-Tefsir, c. V, s. 652.
4 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. IX, s. 324.
2-“O insanı “alak”tan (asılıp tutunan zigot) yaratmıştır.”
Bizbiriz Dergisi
14
di!” buyurmuş. Bu olay üzerine Alak Suresi’nin 6-19. ayetleri inmiştir (Müslim: Münâfikın, 38).5
için azgınlık eden ve Allah’ın kullarının ibadet etmelerine, dinin emirlerini yerine getirmelerine engel olan kişinin, imtihan gereği bir süre dünya hayatında serbest bırakılsa da sonunda bir gün gelip yakasına yapışılacağı, hak ettiği cezayı göreceği bildirilmektedir. Nitekim Ebu Cehil ve benzerleri Müslümanlar karşısındaki yenilgi ve tükenişleriyle bu dünyada cezalarını görmüşlerdir. Ayrıca ahirette de cezalandırılacakları birçok Ayette haber verilmektedir.
İnsanoğlunun elindeki tüm imkanların gerçek sahibi, onu yaratan ve istediği anda elinden alma gücüne sahip olan Yüce Allah (c.c.), surede insanın yaratılışına dair hakikati ifade ettikten sonra, kulu ile kendisi arasına giren insanoğlunun en büyük zaafına işaret etmektedir. Bu ayetlerin nüzulüne yukarıda anlatılan olay sebep olsa da, ayetler genel itibariyle, in17-18-“O hemen kurultayını çağırsın, Biz sanın kendisine yettiğini zannedip, varlığına ve zenginliğine güvenerek şımarmasına, haddini de zebanileri çağıracağız.” aşmasına ve Allah’a itaatten uzaklaşmasına se“Nâdî” kelimesi, “bir konuda istişare etmek bep olduğunu dile getirmektedir. üzere toplanmak” anlamına gelen “nedve” kö8-“Oysa (kuldaki) her şey yalnız rabbine künden türemiş olup, kurultayda bir araya gelen heyeti ifade eder. Cahiliye döneminde bu aittir (O’na dönecektir)” Ayet kendisini yeterli gören, elindekini ken- tür toplantıların yapıldığı yere Dâru’n-nedve dine ait zanneden, böbürlenerek yoldan sapan denilirdi. “Zebaniye” kelimesi ise, “itmek, savkulları uyarmaktadır. Onun için kendini zengin mak” anlamına gelen “zeben” kelimesinden tügören azgının haline bir misal verilerek buyu- remiş olup çoğul bir isim olup azap meleklerini ifade etmektedir. Rivayete göre, Rasulullah ruluyor ki: (s.a.v) İbrahim’in makamında namaz kılarken 9-14-“Gördün mü, bir kulu namaz kılar- Ebu Cehil, “Ben sana namaz kılma demedim ken engelleyen o adamı? Peki düşündün mü mi?” diyerek onu tehdit edip engellemek iste(ey inkarcı), ya o kul doğru yolda ise? Yahut miş, Rasulullah ona sert bir şekilde karşılık vergünahtan sakınmaya çağırıyorsa! Düşün- mişti. Ebu Cehil, “Sen beni ne ile tehdit ediyordün mü (ey Resulüm), ya bu adam hakkı in- sun? Vallahi ben bu vadide adamları en çok kar ediyor, sırt çeviriyorsa! Allah’ın her şeyi olan kimseyim” demiş, bunun üzerine bu ayetgördüğünü bilmiyor mu?” ler inmiştir. Bu ayetlerle Ebu Cehil’in aczi ortaya Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu ayetler, konmak istenmiştir. Rasulullah’a (s.a.v) hitap ederek onun ve mü19-“Sakın onun isteğine uyma! Secdeye minlerin Kabe önünde namaz kılmalarını en- kapan ve Allah’a yaklaş” gellemeye kalkışan Ebu Cehil’e karşı sert bir Ayette, böyle azgın, Allah ve peygamber tauyarıdır. Ayetlerin içeriği ele alındığında ise, her dönemde dinin sosyal hayata yansımasını nımaz kimseye boyun eğmemesi, namaz kılmave dinin toplumsal hayatı iyilik, hak ve adalet il- ya ve secde etmeye devam ederek Allah’a yakkellerine göre şekillendirmesini engellemek is- laşma gayesi içinde olması Rasulullah’a (s.a.v) teyen zalimlere yönelik olduğu görülmektedir. emredilmektedir. Şüphe yok ki Allah’a yaklaşmak, O’nun emirlerine itaat etmekle ve bu itaİnsanlık böyle kişilere karşı uyarılmaktadır. atin en anlamlı ifadesi olan secde ile mümkün15-16-“Hayır, hayır! Eğer o, bu davranı- dür. Çünkü secde, bütün yakınlığın esası olan şından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu boyun eğme ve teslimiyetin en mükemmel perçeminden, o günahkar ve yalancı perçe- şeklidir. Nitekim Resûlullah (s.a.v) bir hadisleminden tutup cehenneme sürükleriz.” rinde; “Kulun Rabbine en yakın olduğu an sec“Nâsiye” alındaki saç, perçem için kullanılan dede bulunduğu andır,” buyurmuştur. bir ifadedir. “Perçeminden yakalayacağız” sözü Alak Suresi’nin bu son ayetini okuyan ve işimecazi bir ifade olup, “Onu tutup cehenneme tenin tilâvet secdesi yapması vaciptir.6 atacağız, yüzünü kara çıkaracağız, yüzünü damgalayacağız, alçaltacağız” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır. Kendi kendini yeterli gördüğü 5 DİBY, Kur’an Yolu Meal-Tefsir, c. V, s. 653.
6 DİBY, Kur’an Yolu Meal-Tefsir, c.V, s.656.
Bizbiriz Dergisi
15
HADİS M. DİKKATLİ
ثُ َّم ال� َأ ْم َث ُل َفال� َأ ْم َث ُل ُي ْب َت َلى ال َّر ُج ُل َع َلى،لاء ال�أنْ ِب َي ُاء ِ َقا َل َر ُسو ُل الل ِه (ص) �َأشَ ُّد ال َّنا ً س َب َو�إِ ْن كَا َن ِفي ِدي ِن ِه ِرقَّ ٌة ا ْب َت َلى َع َلى َق َد َر ِدي ِن ِه،َح َس ِب ِدي ِن ِه َف إِ� ْن كَا َن ِفي ِدي ِن ِه َص ِل ًبا ْاش َت َّد َبلا ُؤ ُه ض َو َما َع َل ْي ِه َخ ِطي َئة ِ لاء بِالْ َع ْب ِد َح َّتى َي ْت ُر َك ُه َي ْم ِشى َع َلى ال� َأ ْر ُ َف َما َي ْب َر ُح الْ َب، Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (sav) buyuruyor: “İnsanların bela yönünden en şedidi peygamberlerdir. Sonra sırasıyla insan, kudretine göre ibtilaya uğrar. Dininde kuvvetli olanın belası nispetle şiddetli olur. Kalanların da buna kıyasla, inancı zayıf olanın musibeti ağır ağır, az olur. Kul yeryüzünde yürüdüğü müddetçe bela onunla berberdir. Sonra üzerinde bir hata kaldığı müddet peşini bırakmaz.”
Belalar, musibetler geldiğinde nebileri hatırlamak gerekir. O zaman gelen belaya rahat katlanırsınız. Bir gecede Eyyüb (as)’ın mal varlığı gitmiş, hayvanları ölmüştü, ertesi gece bütün ekinleri yanmıştı. Üçüncü gece çocukları vefat ediyordu. - Allah’ın kovmuş olduğu şeytan, daha yok mu? Diyordu.
Sen niyet edersin, o sadece sana niyetini süslü gösterir. Musibet başa geldiğinde isyan eden zalimler gibi, firavunlar gibi, nemrutlar gibi olmayacaksınız. O musibet sizin hayra erişmeniz, sizin cennete girmeniz için bir sebeptir sadece. ‘Bu halde de sana hamdolsun Allah’ım! Elhamdülillahi ala külli hal’ diyeceksiniz. İşte o zaman Eyyüb (as)’ı anlayacaksınız.
Allah müsaade ediyordu. Secde mahallinde Bir kardeşim kazanç sıkıntısı, rızık sıkıntısı çekaçık kalan delikten, nefes yoluyla bedenine, araz tiği zaman diyordu ki: veriyordu. Allah’ın kovmuş olduğu şeytan sade‘Ya Rabbi! Sen dağdaki kurtların ulumasıyla ce sebep burada. Hepimiz kızmıyor muyuz yeri onlara kudret helvası indirdin. Kudretinden karın geldiği zaman; ‘Şeytana uydum...’ üstünde onlara taam verdin. Ben de insanlığımYok canım kardeşim! ‘O sana uydu’ desem ye- dan sıyrılıp sana kurtlar gibi duaya geldim; ‘vuuridir. Çünkü senin niyetini sana süslü göstermek- uuu’ diyerek... le mükelleftir. ‘Sana gelip de şu zinayı işle, hırsızAllah’a gönlünden sesleniyordu ve Allah kalığı yap, adamı öldür, şuna zulüm yap.’ demez. bul ediyordu. Belalar ve musibetler insanları
Bizbiriz Dergisi
16
-Elhamdülillah, diyor. cennete sevk etmek için Allah-u Teala’nın kudret kamçısıdır. Sahabe gibi olacağız. Her bela geldi-Ya imam! Bunun sebebi nedir? Sen, “Gemiğinde ‘Elhamdülillahi ala külli hal’ bu mutlaka bi- ler battı.” dedik, ‘Elhamdülillah’ dedin. ‘Seninkiler zim cennette ki şerefimizi, makamımızı arttırır, batmamış’ dedik, ‘Elhamdülillah’ dedin. diyeceğiz Bir şiirde böyle yazıyor: Diyor ki: ‘Acaba bu dünyada gamdan kim azadedir? -‘Battı’ deyince, ey nefsim üzüldün mü, deHerkesin bir derdi var madem, Ademzadedir.’ dim. Bana ne, benim değil ki. Hak verdi, Hak aldı, Kazazede gibidir Adem evladı. Hiç kimse ka- dedi. O yüzden elhamdülillah, nefsim sahiplenzadan, beladan uzak ve beri değildir. Allah-u Te- memiş dedim. Batmadı dediniz, sordum sevinala hepinizi ve hepimizi cennet-i ala’ da havz-ı din mi? Bana ne benim olmayan şeyin sevincinkevser başında toplayıversin. Muhakkak ki “Hay- den üzüntüsünden dedi, elhamdülillah dedim. rihi ve şerrihi minallah.” diyenler, hayır geldiğinBiz diyoruz ki: de sevinip, şer geldiğinde üzülmezler. İmam-ı Ben benim değilken, nasıl olsun mal benim, Azam Ebu Hanife’den (rh) nakledilir, derler ki; Dünya denen şu mezbelelikte gelin birazda -Ya İmam! Gemilerin denizde battı. siz eğlenin Başını öne eğiyor, gönlüne bakıyor: -Elhamdülillah, diyor. Aradan bir saat sonra tekrar aynı adam geliyor: -Ya imam! Batan gemiler komşuların gemileriymiş, seninki batmamış, diyor. Gönlüne bakıyor tebessümle:
Bizbiriz Dergisi
17
FIKIH Namazın Önemi
AYŞE TUNÇ
HUZURDAN KAÇANIN HUZURU OLMAZ
الص لا َ ِة َّ ين لِ لّ ِه َوقُ و ُم واْ الْ ُو ْس َط ى و َ َق انِ ِت ِ الص َل َو ْات َع َل ى َح ِاف ُظ وا َّ
önceki dinlerde de bulunmaktaydı. Siyer kitaplarındaki bilgilere göre, fetret-i vahy ( ilk vahiyden sonra bir süre vahyin gelmemesi ) döneminden hemen sonra namaz farz kılınmıştır. Namaz farz “Namazlara ve orta namaza devam edin. kılınınca Cibrîl (a.s), Rasulullah’a gelerek onu vadi Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.” 1 tarafına götürmüş, orada fışkıran su ile önce CibFarsça bir kelime olan namaz, Kur’ân’da “sa- rîl (a.s) sonra Rasulullah abdest almış ve beraberlat ( )“ kelimesi ile ifade edilmektedir.“Salat”, ce iki rekat namaz kılmışlardır. Rasulullah mutlu dua anlamına da gelmektedir. Istılahı manası ise bir biçimde eve gelmiş, eşi Hz.Hatice annemizin “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yerine ge- elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde tirilen, kalp, dil ve bedenle birlikte yapılan bir birlikte abdest alıp iki rekat namaz kılmışlardır. ibadettir.” Başka bir deyişle Namaz; fiilî bir dua İslam’ın başlangıç yıllarında namaz, sabah ve niyaz, eyleme dönüşmüş bir tevhid, Allah huve akşamleyin kılınan ikişer rekattan ibaret iken, zurunda huşû ve hudû dolu bir boyun eğiş ve Mirac olayından sonra beş vakit namaz emredilAllâh’ın düşmanlarına karşı nefret dolu bir kıyam miştir. “Kendi nefsinde bir yakarış ve ürperiş içinve başkaldırıştır.” de ve pek yüksek olmayan bir sözle sabah ve akHocamız Abdullah Murad Şükrüoğlu’nun ifa- şam Rabbini an; gafillerden olma” (el-A‘râf 7/205) desiyle : âyeti namazın başlangıçtaki durumuyla ilişkili Namaz; huzuru kalp ile yönelmektir Mevlaya. görülmektedir. Cibrîl (a.s) ‘ın Rasulu Ekrem (a.s) Efendimiz’e Kabe’de, namazın vakitlerini gösterRuh ile uruç etmektir Cemalullah’a. mek üzere imamlık etmesi Mirac olayının ertesi Kur’an’da, Rasulü Ekrem (a.s) Efendimiz’den günü olmuştur. önceki peygamberlerin namaz kılmakla emroNamaz emrini, Allah Teâlâ’nın yeryüzüne melundukları değişik vesilelerle belirtilmektedir, lek aracılığıyla göndermeyip Mi‘rac gecesi Raşöyle ki : sulu Ekrem Efendimiz’in huzuruna çıktığında “Mûsa’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da ona tebliğ etmesi de (Buhârî, “Salât”, 1; Müslim, (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi na- “Îmân”, 263), bu ibadetin müslümanın manevi hamaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kı- yatı açısından önem ve anlamını göstermektedir. Bu sebepledir ki , namaz kulun Allah’a ulaşması lın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik “. 2 ve kavuşması yolunda önemli bir araç olduğu(bk. el-Bakara 2/83;; Hûd 11/87; İbrâhim 14/37, nu anlatmak için Efendimiz (a.s) “Namaz mümi40; Meryem 19/30-31, 54-55; Tâhâ 20/14; el-Enbiyâ nin miracıdır” buyurmuş, ümmetin namazla ilgi21/72-73; Lokmân 31/17) li bilinç ve değerlendirmesini adeta bu cümleyle Bundan anlaşıldığına göre namaz ibadeti sa- özetlemişlerdir.3 dece Muhammed (sav) ümmetine has olmayıp Namazın dış görünüşü birtakım şekiller ve
صلاة
1 Bakara/238 2 Yûnus 10/87) Bizbiriz Dergisi
18
zikirden ibaretse de, içerisi ve gerçek mahiyeti,
3 İsam ilmihal
yüce yaratıcıya münâcât etmek, O’nunla konuşmak, O’na yakınlaşmak ve O’nu müşahede etmektir. Bu özelliğinden dolayı, yüce yaratıcı ile teklifsiz, aracısız buluşma ve konuşma anlamına gelişinden dolayı, namaz ilahi bir lutuftur. Namaz kılmak, Müslümanlığın dışa yansıyan temel göstergelerinden biridir yani müslümanın varolan kimliğidir. Namaz; tesbih, tazim, hamd, sena, tevbe, tefekkür… gibi bütün kulluk vasıflarının bir disiplin çerçevesinde toplandığı, yoğunlaştığı bir ibadet olması hasebiyle, huşu içerisinde eda edilmesi gereken bir vazifedir. Allah’a yaklaşmanın yolu, ona yükselmenin basamağı ve bu bakımdan en önemli ibadet, ibadetlerin özü ve özeti sayılmıştır. Efendimiz (a.s), namazın kul hayatındaki önemi ile ilgili olarak; “Namaz dînin direğidir. Kim onu terk ederse, dînini yıkmıştır ” buyurmuştur.4 Secdeyi ise kulun Allah’a en yakın olduğu hal olarak nitelendirmiştir.5 Namaz İslam’ın beş temel şartından biridir. Kelime-i Şehadetten sonra ilk emredilen ibadet namazdır. Efendimiz (a.s) bir hadislerinde bu hususu şöyle ifade etmektedir:
شَ ها َد ِة �َأ ْن لا �إِل َه: س ٍ ُب ِن َي إِال� َسلا ُم على َخ ْم و�إِقا ِم، و�َأ َّن ُمحمداً رسو ُل اللَّ ِه، �إِلا َّ اللَّه َو َص ْو ِم، َو َح ِّج َالب ْي ِت، َو�إِيتا ِء ال َّزكا ِة، الصلا ِة َّ َرمضا َن
suçlardan alıkoymasıdır. Allah düşüncesi ve kalbi Allah’a bağlama, insanı her türlü fenalıktan alıkoyar. Namaz Allah’ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim ayette : “Beni hatırlamak/anmak için namaz kıl” buyurulmaktadır.8
Namaz insanın maddi ve manevi temizliğinin vasıtasıdır. Çünkü namaz kılmak için abdest almak, gerekiyorsa gusül abdesti almak, ayrıca “İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: elbisenin ve namaz kılınacak yerin de temizlenAllah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in mesi gerekir. Bu açıdan namaz, maddi temizliktir. Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Na- Günahlardan arınmanın bir yolu olması sebebiymazı dosdoğru kılmak, zekatı hakkıyla vermek, le de manevi temizliktir. Şöyle ki: Allah’ın evi Kabe’yi haccetmek ve Ramazan oruEfendimiz (a.s.), beş vakit namazını kılan kimcunu tutmak.”6 seyi günde beş defa bir nehirde yıkanan kimseye Namaz Allah’a kulluk etmektir. benzetmiştir: “Allah’a gönülden boyun eğerek namaza “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırdurum. “7 mak olsa ve burada günde beş defa yıkansa bu
Namaz ile ilgili ayet ve hadislere göre nama- kimsede hiç kir bırakır mı? (Sahabenin): zın farz kılınmasındaki hikmetlerinden biri de, “Hayır hiç bir kir bırakmaz’ diye cevap vermenamaz kılan kimsenin Cenab-ı Allah’ın kudret ve leri üzerine Efendimiz (a.s): kuvvetini, azabını, rahmetini, hayal ve hafızası“İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sena nakşederek nefsini tehzip etmesi ve bu suretbeple günahları temizler, yok eder.”buyurdular.9 le kendisini her türlü fenalıklardan, hatalardan, 4 Beyhakî, Şuabu’l-Îman, IV, 300/2550 5 Müslim, “Salât”, 215; Nesâî, “Mevâkýt”, 35 6 Buhârî, Îmân 1 7 Bakara 2/238
8 Tâhâ 20/14 9 Buhârî, “Mevâkýt”, 6; Müslim, “Mesâcid”, 282 Bizbiriz Dergisi
19
Namaz, insanı günah işlemekten alıkoyar, günahtan uzaklaştırır.
lar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar .”13
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl; çün“ Ve onların infaklarının, onlardan kabul edilkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkor. Allah’ı mesine mani olan şey, ancak Allah’ı ve O’nun zikretmek en büyük şeydir. Allah yapıp ettikleri- resûllerini inkâr etmeleri ve namaza üşenerek nizi bilir” buyurulmaktadır.10 gelmeleri ve onların ancak kerih görerek infâk 14 Namazın direnç göstermede bir fonksiyonu etmeleridir.” bulunduğu da anlaşılmaktadır.
Namaz kılanlara mükafatları bir çok Ayet-i Kerime’de ifade buyrulmuştur : “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbir11 sabredenlerle beraberdir.” lerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alı“Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yar- koyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. dım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak saygı duyanlardan başkasına ağır gelir “. 12 güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”15 Kur’an’da, namazı üşene üşene kılmayı ve “Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine terk etmeyi münafık ve kafirlerin niteliği olarak rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunzikredilmiştir. da harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçekten “Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkar10 el-Ankebût 29/45 11 Bakara, 2/153 12 Bakara, 2/45
Bizbiriz Dergisi
20
13 Nisa, 4/142 14 Tevbe, 9/54 15 Tevbe, 9/71
mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.”16
vaktinde kılar, rükûunu, ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cenneNamaz kılan kimse, Rabbi ve meleklerle te koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Böyle yapmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerberaberdir. se onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona Bu konuda Efendimiz (a.s.)’ın şu hadisi olduk- azap eder.”19 ça dikkat çekicidir: Namazın önemi, terki veya ciddiye alınmadan “Gece ve gündüz melekleri sizi takip ederler. kılınması halinin şiddetle ikaz edilmesiyle de Sabah ve ikindi namazlarında toplanırlar. Sonra anlaşılmaktadır. sizinle geceleyen melekler, ilahi huzura çıkarlar. Rab’leri onlara : “- Onları en iyi bir şekilde bildiği halde - kullarımı nasıl terk ettiniz?” diye sorar.
“Yazıklar olsun namaz kılanlara ki,onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.”20
Melekler :
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. “Onları namaz kılarken terk ettik ve namaz kı17 Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba larken bulduk .” cevabını verirler. çarptırılacaklardır.”21 Namaz müminlerin kusurlarına keffaret ve “Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında naAllah’ın mağfiretine vesile olur. mazı terketmek vardır.” 22 Efendimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: Namazın keyfiyetini bildiren ayet-I celileye “Beş vakit namaz ve Cuma namazı diğer Cuma muhatap olabilmek, duasıyla… namazına kadar, Ramazan, diğer Ramazana ka“Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir; ondar büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde ara18 lar ki namazlarında huşû içindedirler.”23 larında işlenen küçük günahlara keffarettirler.” “Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı 16 Enfal, 8/3-4 17 Buhârî, Mevâkît, 9/16. (I, 139.) 18 Müslim, Sahih,Tahâre, 3/16. (I, 209.); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 229.
19 Ebû Dâvûd, Sünen, Salat, 2/9. (I, 295-296.) 20 Maun 107/ 4-6 21 Meryem 19/59 22 Riyazü’s Salihin/52 23 el-Mü’minûn, 1-2
Bizbiriz Dergisi
21
SİYER-İ NEBİ İlk Vahyin Gelişi
Habibi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.v) 40 yaşlarına yaklaşırken gelecek büyük lütuf ve manevi feyizlere de bir anlamda hazırlanıyorlardı. Kabe’ nin hakemliği olayının ardından içinde yaşadığı toplumun yaptığı zulümler, ahlaksızca tavırlar, cahilce tapınışlar daha fazla acı veriyordu Allah Rasulüne. İnsanların bu değiştirilemez ve kabullenilemez halleri yalnızlığı sevdirir olmuştu. Bu sebeple çevresindeki zifte ve zifiriliğe inat Allah’ın nuruyla parlatılmış bu nadide cevher zaman zaman evinden çıkar, Mekke’den uzaklaşır, sessiz ve sakin yerlere doğru giderdi. Bu uzaklaşma Mekke’ ye bir buçuk saat mesafede bulunan Hira mağarasında Allah’a yakınlaşmanın yolu olacaktı. Mekke-i Mükerreme’nin kuzeydoğusunda bulunan Nur Dağı nübüvvet nurunun parlamaya başladığı yer olmasından ötürü bu isimle anılır. Yüksekliği 642 metreye kadar ulaşan
Bizbiriz Dergisi
22
M. DİKKATLİ
bu dağ irili ufaklı kayalardan meydana gelen, ağaçsız ve çıkılması hayli zor bir konumdadır. Günümüzde ziyareti kolaylaştırmak adına merdivenler yapılmışsa dahi dik oluşu sebebiyle dikkat gerektirir. Hira mağarası bu dağın zirvesine çıktıktan sonra yaklaşık yirmi metre kadar aşağısında yer alır. Mekke’ye hakim konumdaki bu mağara üç yanı kapalı, bir insanın başı tavana değmeyecek yükseklikte, yatacak kadar bir düzlüktedir. Allah Rasulü (sav); arayışın adı ve Rabbani terbiyenin başlangıcı olan bu ilahi dershanede bazen on gün bazen de bir aya yakın aralıklarla inzivaya çekiliyor, yaşadığı ızdırabın gereği olarak ne yapması gerektiğini bilemeden ibadet ediyordu. Daha önce haniflerin de yapmış olduğu bu inziva ve ibadet şeklinin tefekkür etme ve ibretle; alemi, varlığı, yaradanı düşünmek olduğu bilinmektedir. 35- 40 yaş arası bu uzlet halini gören Kureyşliler ‘Mu-
hammed Rabbine aşık olmuş’ derlerdi.1 EfendiEfendimize hak vaki oluncaya kadarki bu hamiz tefekkürle geçen günlerinden sonra azığını zırlık hali 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesi geyenilemek için şehre döner, Kabe’yi tavaf ederek len ilk vahiyle mühürlendi. ailesinin yanında kısa bir süre kaldıktan sonra Yine uzlet niyetiyle bulundukları Hira mağaHira mağarasındaki yerine dönerdi. rasında Cebrail (as) kendisine insan şeklinde geNübüvvet öncesi yaşadığı bu ıslah-ı hal du- lip; ‘Oku!’ dedi. Efendimiz Muhammed Mustafa rumu manevi gelişim ve vahyi karşılamadaki ol- (sav) korku ve hayret içinde kendisine söylenen gunlaşmaya sebep olmuş, bu temizliğin sonu- bu isteği; cunda da hali kadar duru, gün ışığı kadar berrak, “Ben okuma bilmem.” diyerek yanıtlayınca sadık rüyalar görmeye başlamış. 2 Cebrail (as) O’nu tutup sıkıca kucakladı ve ‘Oku!’ Bu durumu mübarek annemiz Hz. Aişe şu şe- diyerek ilahi emri tekrarladı. Efendimiz (sav)’in; kilde anlatır; “Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)” diye söylemesiyle Cebrail (as) Habib-i Kibriya Mu“Peygamber’e gönderilen vahiy, sadık rüyalar şeklinde başladı. Gördüğü her rüya sabahın aydın- hammed Mustafa (sav)’i 3. kez tuttu, takati kesilinceye kadar sıktıktan sonra bıraktı ve Alak diye lığı gibi aynen çıkardı.” 3 isim bulmuş sure-i celilenin ilk beş ayeti kerimeSükûnete eren ruhun yansıması olan bu sa- sini okudu. dık rüyaların haricinde Nebi-i Muhterem yürüKur’an’ı Hakim’in nüzulünü başlatan bu ayetdüğü yollarda kendisini selamlayan kayalıkların ler şöyledir; ve ağaçların sesini işitiyordu.4 Bununla ilgili şöyle “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir kan buyurmuşlardır; pıhtısından yarattı. Oku! Kalemle yazmayı öğre“Ben Mekke’de bir taş bilirim ki peygamber ten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büolarak gönderilmeden evvel bana selâm verirdi. yük kerem sahibidir.” Onu(n yerini) şimdi de biliyorum.” 5 Rasulullah (sav) vahyin haşyetinden dolayı Yine Hazret-i Ali’de (ra) durumu şöyle anlatır; kalbinde büyük bir titreme ve endişe ile eve ge“Peygamber Efendimiz ile birlikte Mekke’de lip mübarek annemiz Hz. Hatice’ ye; “Beni örtün, idim. Beraberce Mekke’nin bazı yerlerine gittik. beni örtün!” buyurdu. O’nu örttüler. Bir müddet Dağların ve ağaçların arasından geçiyorduk. Ra bu şekilde sakinleştikten sonra yaşananları ve sulullah (sav)’in karşılaştığı bütün dağlar ve ağaç endişelerini Hz. Hatice (ra)’ya anlattılar. Bunun lar: «Es-Selamü aleyke ya Rasulallah!» diyordu.” 6 üzerine eş olmanın usulü, muhabbet ve güvenin gereğini bizlere gösteren Hz. Hatice, Efendiler Adeta Nur- i Muhammed Efendimiz (sav)’in Efendisi’ni bu bilinmedik olay karşısında şu sözzahiren içinde bulunduğu yalnızlık ve arayış halerle teskin etti; line gelecek cevabı, kainat kendi diliyle müjdeye ‘Asla korkma. Vallahi Allah seni hiçbir zaman duruyordu. O’na sevdirilen bu yalnızlık hali aszor durumda bırakmayacaktır. Allah senin gibi bir lında nübüvvete hazırlık aşamasında özel bir zakulunu hiçbir zaman utandırmaz. Zira sen sözün man dilimi olarak ayarlanmıştı. doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. AkraAllah Rasulü bu hazırlık dönemindeki sadık balarına yakın âlâka gösterirsin. Komşularına narüyaların ‘Nübüvvetin kırk altıda biri’ 7 olduğunu zik ve müşfik davranırsın. Fakire yardım elini uzatır, söylemiştir. Habibullah’ın sözleri ışığında bakı- gariplere evinin kapılarını açar misafir edersin. Hak lırsa altı aylık bu süre yirmi üç yıllık nübüvvetin yolunda halkın sıkıntılarını giderirsin.’ 8 tamda kırk altıda birine denk gelmektedir. Hz. Hatice bu sözlerden sonra Rasulullah 1 İslam Tarihi, Asım Köksal 3-4/6. (sav) ile beraber amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’ 2 Buhari, Sahih, c. 1, s. 6; Müslim, Sahih, c. 1, s. 97; Ahmed İbn in yanına gitti. Varaka, putlara tapmaktan nefret Hanbel, Müsned, c. 2, s. 153. 3 Buhari, Bed’ü’l-Vahy 3. ettiği için cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, İb4 M.Hamidullah İslam peygamberi, 1/74. ranice ve Yahudilik hakkında kendini yetiştirmiş, 5 Müslim, Fedail, 2 yaşlı, gözleri görmeyen bir bilgeydi. Efendimiz 6 Tirmizi, Menakıb, 6/3626 7 Buhârî, Tâbîr, 26; Müslim, Rüyâ, 6
8 İbn’ül Esir, İslam Tarihi, 2/49; Buhari, 1/7.
Bizbiriz Dergisi
23
Varaka ile başından geçenler hakkında konuştuktan sonra Varaka; ‘Bu gördüğün Allah’ın Musa’ya indirdiği Namus-u Ekber’dir (Cebrail). Keşke kavmin seni sürüp yurdundan çıkardığı zaman hayatta olsaydım da sana yardım etseydim’ dedi.
“İnsanlar içine karışıp da onlardan gelecek sıkıntılara katlanan Müslüman, insanlara karışmayıp onlardan gelecek sıkıntıya sabretmek durumunda olmayan Müslümandan daha hayırlıdır.”10
Bu durumları toprak altındaki tohumun örneğine benzetilmiştir. Verim alabilmek adına, ilahi sulanmayVaraka’nın bu sözla geçirilecek belirli bir leri karşısında Nebi (sav) hayretle; süre olarak bakılabilir. Tohumun bu yalnız kalaca“Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?” ğı süreye ihtiyacının olduğu gibi insanın da kendiye sorunca Varaka; disini Kur’an-ı Hakim’de defaatle zikredilen dü‘Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kim- şünmeye sevk edecek, tefekküre fırsat verecek, se yok ki ona husumet edilmemiş olsun. O güne varlığını anlamayı ve Yaradanı bulmayı yakınlaşyetişirsem sana mutlaka yardım ederim.’ diye tıracak kaliteli yalnızlığa ihtiyacı kaçınılmazdır. cevapladı.9 Yalnızlık bir fenerse, Ancak Efendimiz (sav)’in içini rahatlatan, yaşaBen de içindeki mum, dığı durumu anlamasını kolaylaştıran bu sözlerin Onu, billur bir kâse, üzerinden çok geçmeden Varaka vefat etti ve vaGibi doldurur nurum.11 hiy de bir müddet kesintiye uğradı. Bu konuya geçmeden önce bu süreçte yaşanan ve önemli olan bazı konularda hikmet perdeYalnızlığın ışığıyla nefsî muhasebeler daha net lerini sırasıyla aralamaya ve anlamaya çalışalım. görülecek, belki bir mum gibi erinecek lakin nur Kureyş’te başarılı bir tüccarlığın yanı sıra ile dolmaya yol gidilecektir, nasip olsun inşallah. asil hanımefendilerden biriyle yapılmış saadet Bu yalnızlık hali hemen hemen bütün peydolu bir evliliğe sahip takdir edilen, sevilen, son gamberlerin hayatlarında görülmüştür. Hz. derece güvenilen karakter sahibi bir beyefendi… Musa, peygamberliğinden önce kırk gün kadar Dünyevi hiçbir sıkıntısı yokken böyle bir arayışa Tur dağında, dünyadan uzak, oruç tutmakla vageçmesi, karanlık bir mağarada uzun vakitler ge- kit geçirmiştir. Yine Hz. İsa, sakin bir ormanda çirmesi iç dünyasında yaşadığı sıkıntıyı bize an- kırk gün kadar her şeyden uzak ibadetle meşgul latması adına önemlidir. Çevrenin güvenilmezli- olmuştur.12 ğinden, cehaletinden bahsedildiği bir ortamda Yaşadıkları çağın düzenine ayak uyduramayıp, bozulmadan, bulaşmadan nasıl yaşanılacağının normal! olamayan arayış insanlarının yolculukları en güzel örneğidir. herkesin yürüdüğü yollar yerine dağlara olmuş Öncelikle efendimizin bu durumu bir ka- tur. Yine Hz. Musa (as)’ın ilahi tecelliye ulaşması çıştan ziyade, nasıl davranması gerektiğini bile- Tur-i Sina’da olmuş, Hz. Nuh’un tufan sonrası yolmediği bir toplumun karşısına zihnen ve ruhen culuğu bir dağda sabitlenmiş, Hz. Adem’e ilk raharınmak ve daha güçlü bir şekilde çıkmak içindi. met yine dağdayken olmuş, Ashab-ı Kehf bir dağ Zira nübüvvetten sonraki tutumlarını görünce mağarasında zulümden korunmuştur. Yalnız bir bu sözlerini anlamamız kolaylaşır inşallah;
9 Siret-i İbn-i Hişam Tercemesi, 1/315.
Bizbiriz Dergisi
24
10 Ahmed b. Hanbel, V, 365. 11 Necip Fazıl Kısakürek, 1929. 12 Seyyid Süleyman Nedvî, Asr-ı Saadet, Terc.: Ali Genceli, c. 1, s. 44-45.
Bir başka destek, beklenmedik böylesi büyük bir olay karşısında Habibi Kibriya Muhammed Mustafa (sav)’in bu ağır sorumluğu desteğiyle hafifleten, insanların tepkilerini hesaplarken ona koşulsuz inanmasıyla huzur veren, sıkıntılarından sükuna erdiren, telaşa kapılmadan, metanetle Bir diğeri okumaolaylara yaklaşan ve yazma yönünden hiçbir bilgisi olmayan, kimseden ders almamış ya da teskin edici haliyle rahatlatıp çözüm arayan anilim öğrenmemiş ümmi bir insana gelen ilk ilahi nemiz, o güzel eş Hz. Hatice… Evliliklerinin hikhitabın ‘Oku’ olması bize bu durumun yalnızca metini bir kez daha bize gösteren, eş olma hakitabi bir durum olmadığını gösteriyor. ‘Oku!’dan linin aslını öğreten Haticetü’l Kübra validemizin kasıt kainatı ve yaradılışı anlamak ve bu yolla sözleri yaptığı yapacağı işlerde korku duymak Rabbe ulaşmak olabilir. Rab ismiyle müşriklerin istemeyen, utanç yaşamaktan korkan, endişeleraklına ilk gelen şeyin putlar olması bu ayetlerle den uzak kalmak isteyenler için birer madde habertaraf edilir.14 Rab sıfatı şirkten uzaklaştırılır asli lindedir sanki; Sözün doğrusunu söylemek makamına iade edilir ve anlam itibariyle de ilk gelmesi terbiye edicinin adıyla başlayan bu haEmanete riayet etmek. rekette izlenecek yolu gösterir. Başlayacağımız Akrabalık ilişkilerine önem vermek. her işe, atacağımız her adıma ne ile başlayacağımızı bildirir bize. Komşu hukukuna dikkat etmek.
çok peygamberin dağlarda inzivaya çekilmesi, bir çok evliyanın dağlık bölgede yerleşmesi değil, Hıristiyan manastırlarının ya da tapınaklarının birçoğunun yüksek dağlarda yapılmasının manevi anlamda yakınlık hissiyatının dışında insanın hormonlarıyla da alakalı bir durumu vardır. 13
İstikamette olması gerekenler birer tablo şeklinde ilk vahiyle sunulmuş önümüze. Cebrail (as)’ın ümmi olan Efendimiz (sav)’e getirdiği emre karşılık Allah Rasulü (sav)’in verdiği “Bilmiyorum.” cevabı, insanın kendini bilmesine örnektir. İmam-ı Malik Hazretlerinin; “Bilmediğini bilmiyorum diyebilmek, yanlış konuşurum diye korkmak ilmin yarısıdır.” 15 buyurdukları gibi insanın olgunluğuna işarettir. İlk vahiyde olduğu gibi bir terbiyecinin terbiyesine girebilmeye hazırlıktır bilmiyorum hali. Yine Cebrail (as)’ın bu ilk diyalog esnasında Efendimiz (sav)’ i sıkması, bırakması, sıkıca tutması yaşanılanların bir halüsinasyon olmadığının kanıtı olarak destektir.
Fakire, gariplere ince bir gönülle yardımcı olmak. İnsanların zor zamanlarında onların yanında ve yardımında bulunmak. Allah-u Teala’nın bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Bilginin sahibi, hallerin hakimi olan Mevla-ı zü’l Celal hem bu dünyada hem ahrette korku ve hüzünden emin kılsın, utanacak hallerimizi güzelleriyle değiştirsin. Efendimiz, gözlerin nuru, kalplerin tabibi, gönüllerin ilacı Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (sav)’in yolundan gitmeyi Rabbim nasip etsin. Mürşidimiz Abdullah Murad Şükrüoğlu hocamızdan öğrendiğimiz Cafer-i Sadık (ra)’ın duasında olduğu gibi Mevla bizleri saidler olarak yaşatsın, şehitler olarak can verdirsin.
13 İnsan vücudundaki melatonin (uyku hormonu), Pinolin ve DMT ( mistik zevk halleri, metafiziki aleme geçişi tetikleyici) hormonlarını salgılayan epifiz bezinin işleyişi dağların zirvesinde en üst seviyeye çıkmaktadır. http:// sufizmveinsan.com/arastirma/ ruhvebeden.html/Dr.Selim Aydın İstanbul- 17. 08. 2005) 14 Suat Yıldırım, Kur’an’da uluhiyyet, s. 93 15 İhya’u Ulumi’d-Dîn, Cild 1, Sayfa: 72 benzeri
Bizbiriz Dergisi
25
TASAVVUF
Müslümanlar Allah’ ı tanımıyorlar, Allah’ a dayanmayıp, güvenmiyorlar. Allah’ a dayanıp, güvenmek nasıl olur? Bunu Rasullerden öğrenmemiz gerekmiyor mu? Allah’ın Nebilerine, Rasullerine, Allah’ın sevdiği kullar zümresine bakıp onlardan öğreneceğiz değil mi?
ِ في َر ُس ول ال ّل۞ ِه اُ ْس َو ٌة َح َس َن ٌة ِ لَ َق ْد كَا َن لَ ُك ْم ِ لِ َم ْن كَا َن َي ْر ُجوا ال ّل۞ َه َوالْ َي ْو َم ا ْل ا۞خ َر َو َذك ََر .ًال ّل۞ َه كَث ِيرا “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” O Rasulde bizim için güzel örnekler vardı. Allah’ı vekil eden bir Nebiyi görüyoruz Sevr mağarası’nda. Hep anlatırlar o hicret anını. Ne demişti arkadaşına;
�إِلا َّ َت ْن ُص ُرو ُه َف َق ْد ن ََص َر ُه ال ّل۞ ُه اِ ْذ اَخْ َر َج ُه ذين َكف َُروا ثَانِ َي ا ْث َن ْينِ اِ ْذ ُه َما ِفي الْ َغا ِر اِ ْذ َ َّال ِ َيقُو ُل لِ َص اح ِب ِه َلا َت ْح َز ْن اِ َّن ال ّل۞ َه َم َع َنا َفاَنْ َز َل ال ّل۞ ُه َسك ِي َن َت ُه َع َل ْي ِه َواَ َّي َد ُه بِ ُج ُنو ٍد لَ ْم َت َر ْو َها الس ْفل۞ى َو َك ِل َم ُة ُّ َو َج َع َل َك ِل َم َة الَّذيِ َن َكف َُروا .ال ّل۞ ِه ِه َي الْ ُع ْل َيا َوال ّل۞ ُه َعزيِ ٌز َحك ِي ٌم
Sebeplere tevessül, Tevekküle mani değildir! Z.BİLMEN Bizbiriz Dergisi
26
“Eğer siz ona (Peygamber’ e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’ den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Bir dostuyla beraber üçüncüleri Allah. Allah’a dayanıyordu. Muhammed Mustafa (sav) mağaraya değil, mağaranın sahibine, Allah’a sığınıyordu. Allah dilerse kulunu bir örümceğin ağıyla korur. Aslında en zayıf ev örümceğin evidir. Onunla
Müslümanları örter de bütün kafirlerin gözün- için, ‘Allahüme inne esellüke bi hakkı sailin’ istiden gizler. Siz dünya mağarasına sığının. Gayret yorum derse” denilmiştir. edin, sebeplere tevessül edin. Yalnız sebeplerin Hz Ömer (ra)’ in rivayet ettiğine göre Muhamde yaratıcısının Allah olduğunu bilin. Tevekkül med (sav) buyurmuş ki; edin. Adem (as) günah işlediğinde başını semaya ‘Euzü’ deyip sığınacaksın. Kime? ‘Billahi’ o kaldırdı; Allah’a sığınacaksın. Peki Allah’ı bilmeden, tanı“Ey Allah’ım Muhammed hakkı için beni bamadan, o sahibe nasıl sığınacaksın? Nasıl tanıyağışlamanı istiyorum. “Esellüke bi Hakkı Muhamcaksın Hakimler Hakimi, Yüceler Yücesi Rabbi? medin İlla ğafareli” dedi. Cumhurbaşkanıyla görüşmek istersen ne yaAllah ona; parsın? Danışmanından randevu alırsın değil mi? Televizyonun olmadığı bir köyün ahalisi cum“Muhammed kimdir?” diye vahyetti. Adem hurbaşkanını yanında görse, tanımaz değil mi? (as); Tanımaz adam ne bilsin ki, nerden bilsin? Bizler o “Beni yarattığın zaman başımı arşına kalRasulü (sav) tanımadan Allah’ı nasıl tanıyacağız o dırdığımda orada Allah’ tan başka ilah yoktur zaman? Allah- u Teala öyle buyurmuyor muydu? Muhammed O’ nun Resulüdür. La ilahe İllallah Muhammedü’r Resulullah yazılı olduğunu gördüm” dedi.
اَ َي ْح َس ُب ا ْل ِانْ َسا ُن اَ ْن ُي ْت َر َك ُسدًى
Osman b. Huneyf (ra)’ ten şöyle rivayet edil“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı miştir: Gözleri ama olan bir adam Rasulullah zanneder.” (sav)’ a gelerek; Muhakkak kimse başıboş bırakılmıyor! HepiAllah’ın beni afiyete kavuşturması (gözlerimin mizin bir sahibi var. Sahibini tanımadan, sahibini açılması) için dua et!, dedi. Rasulullah (sav) da; bilmeden, sahibine ulaşmadan sahibine sığını“Eğer istersen dua edeyim, eğer istersen yor. Nasıl olacak? Önce vekili tanımak lazım. Bak (sana yapacağım duayı) tehir edeyim. Bu senin sen sahibini tanımaya geldin buraya. Sahibini için daha hayırlıdır” dedi. Adam; tanırsan güzel olacak. Hoş olacak. Sahibi bilince Dua et!, dedi. kıyameti beklemeye gerek yok. Cennette bir yer bekleyeceksin. ‘Bugün kopsa da oraya gitsem’ Rasulullah (sav) ona güzelce abdest alıp, iki diyeceksin. Sahibini tanıyan, tevekkül eder. Al- rekat namaz kılmasını ve şöyle dua etmesini lah- u Teala’ yı bilen insan, bilir de öyle yönelir. emretti; Ya bilmeden Allah’ a nasıl yönelir? Allah’ ı bilmek, “Allah’ım! Senden istiyorum ve rahmet nebiAllah’ ı bilenleri bilmekle olur. si olan Nebin Muhammed ile sana yöneliyorum. Bir devlet dairesin de dahi işini yaptırırken ta- Ey Muhammed! Bu ihtiyacımın yerine getirilmesi nıdık ararsın, bir makamla görüşmek için aracı için Senin ile Rabbime yöneldim. Allah’ ım Onun sokarsın da en büyük makama ulaşmak için ne- benim hakkımdaki şefaatini kabul eyle.” den aracı aramazsın? Bir nüfus dairesine gitsen Rasulullah (sav)’ ın amcası Ebu Talip, nübüvyahut hastaneye, bir çaycı senin işini görür değil vetten önce yağmur duasına Rasulullah’ la çıkıp mi? Çaycı, odacı seni istediğine ulaştırır da Allah’ onu vesile yapmıştı. Daha sonra müşriklere karşı ın seçtiği, velisi niye seni Allah’ a ulaştırmasın? Bu Rasulullah’ ı müdafaa ederken bir şiir söyleyerek çaycıyı, odacıyı Allah seçer. Sahip seçer. Sen sahionu methetmiş ve; bi onunla tanıyacaksın. “Onun yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağAllah’ı vekil ederken ‘bi hurmeti Habib-i Kibrimur istenir.” demişya’ demiyor musun? Diyemez misin? ti. Şiirin bu kısmını daha sonraları Hz. Aişe ve Hz. Ebu Said El Hudri’ den (ra) Muhammed (sav) Ebu Bekir (ra) çokça söylerlerdi. buyuruyor; Garip olan şu ki, Ebu Talip iman etmemiş ol“Kim evinden namaza çıktığında Allah’ım sen- duğu halde bir hakikati görmüş ve ifade etmiş, den istenilen hakkı için, bu yürüyüşüm hakkı fakat Rasulullah’a ümmet olmuş bazı şahsiyet-
()يستسقي الغمام بوجهه
Bizbiriz Dergisi
27
ler bu hakikati göremiyorlar. Yukarıdaki ifadeler sahabelerin Rasulullah’ı vesile etmekte hiçbir mahzur görmediklerini ifadeye kafidir. Bunu teyit eden başka bir hadis başta Buhari’nin rivayet ettiği Hz. Ömer’le ilgili hadistir. Enes (ra) şöyle demiştir; Ömer b. Hattab (ra) kıtlık olduğu zaman Abbas b. Abdülmuttalip’i vesile ederek yağmur istedi ve; “Allah’ım! Biz sana Rasulullah (sav) ile tevessül eder ve sen de bize yağmur ihsan ederdin. (Şimdi) sana Rasulullah’ ın amcasıyla tevessül ediyoruz. , bize yağmur ihsan eyle” dedi.
()نتوسل �إليك بعم نبينا
Enes (ra) der ki; bu duanın ardından Allah yağmur ihsan etti. “O Rasul size neyi emrettiyse onu alın, neyden nehyetti ise ondanda sakının”, diye buyurdu Allah, o zaman Allah’ın Rasulü (sav) buyurdu niçin almıyorsun! Alimlere de, Alimim diyenlere de Allah hidayet bahşeylesin. Allahu yehdihum! Allahu yehdihum! Amin. Hz Ebubekir (ra’ in duasına bakalım. Bizler ondan daha takvalı değiliz değil mi? Rasulullah (sav) Hz. Ebubekir’ e şöyle dua etmesini öğretmiştir:
Bizbiriz Dergisi
28
“Ey Allahım! Nebin Muhammed (sav)’ in hürmetine, dostun İbrahim (as)’ in hürmetine, kurtardığın (veya seninle konuşan) kulun Musa (as) hürmetine, kelime ve ruhundan olan İsa (as) hürmetine, Musa( as)’ ın Tevrat’ ı, İsa (as)’ ın İncil’ i, Davud (as)’ ın Zebur’u ve Muhammed (sav)’ in Furkan’ ı hürmetine, kullarına gönderdiğin bütün vahiylerin hürmetine, yerine getirdiğin bütün kaza ve kaderin hürmetine, Senden isteyip dileğine erişen kullarının hürmetine, fakir yaptığın zenginin, zengin yaptığın fakirin hürmetine veya hidayet ettiğin sapığın hürmetine ihtiyacımı senden istiyorum. (Beni mahrum eyleme). Musa (as) ‘a inzal buyurduğun isminin hürmetine, kullarının rızıklarını dağıtmakta rolü olan büyük isminin hürmetine, yeryüzünün karar bulması için üzerine koyup da onda muvazeneyi temin eden isminin hürmetine, göklerin üzerine konup onların istiklale kavuşmasını temin eden isminin hürmetine, dağların üzerine koydurup onlarda istikrarı temin ettiren isminin hürmetine, o ismin ki, arşın onunla ayakta durmaktadır, işte onun hürmetine, senin Tuhur, Tahir, Tahhar, Samed ve Vitr isimlerinin hürmetine, o mübarek ismin ki, Kitabında Senin nezdinde apaçık nurdan inzal buyrulmuştur, onun hürmetine. O ismin ki, gündüzün üzerine onu koymuş, gündüzün nurlanmasına vesile olmuştur. Gecenin üzerine onu koymuş, gecenin kararmasına vesile olmuştur, onun hürmetine, senin azamet ve kibriyanın, ke-
nebiler niçin geldi? Muhammed Mustafa (sav)’ den ve Hz. Adem (as)’ e kadar gelmiş geçmiş enbiya niçin geldi? Allah- u Teala hidayeti direk veremez miydi ki? Göğüslerimizi şerhedip, yerleştiremez miydi? Demek örnekler verdi ki, onlarda görelim. O Nebilerden öğreneceksiniz. Çıraklığını görmediğiniz sanatın ustalığına soyunmayacaksınız. Kim ki çıraklığını görmeden bir ustalığa soyundu muhakkak ki Allah- u Teala’ nın Demek bi-hürmeti demek tevekküle mani kovduğu şeytanın eşeği, bineği oldu. Şimdi siz değil. Bak Ebubekir (ra)’ den naklediliyor. İnsa- zannetmeyin ki bu merkeptir. Eş koşan şek dunoğlu mayanın takvimine inanırsın da Ebubekir yanlara söylüyorum. Merkeplere lafım yok? Sahi(ra)’ e isnat edilen bir zincir kaynağının sahihli- bi zü’l Celal’i tanıyacağız, tanımak içinde O’ nu tağine inanmazsın. Sahabe dönemi çoktan sona nıyanı birini bulacağız. O’nu tanıyanlarla Allah-u erdi. Tabiun, Etbaut tabiin döneminden de kim- Teala’yı bulacağız. Onlar bizi Allah-u Teala’ ya bizi se kalmadı. Kime soracaksın? Bir kız isteyeceğin götürecek. Suyun kaynağına götürüp ab-ı kevzaman yanına sözü geçer birini arıyorsun, bu te- serden içirtecek. İşin hülasası Allah-u Teala’nın vekküle mani değil. İlim öğrenmek için hocaya dilimizden söylettiği şu sözleri iyi anlayacağız; Ben vasıtasız Allah’a ulaşırım diyenler! sarılıyorsun, bu vasıta edinmek değil. Lakin bir şeyhe talebe olmak şirk, putçuluk, Allah’ la araya Evlerindeki su borularını söksünler… vasıta koymak oluyor. El- insaf! (Bu yazı Abdullah Murad Şükrüoğlu Allah dostları kimi zaman ak, kimi zaman kara Hocaefendi’nin On Hafta Sohbetleri 5. Cild kitabınolur. Kimi zaman tanıdığından, kimi zaman ta- dan alıntıdır.) nımadığından olur. Mütevekkilun muhakkak Allah’a tevekkül edecek. Tevekkül edenleri tanımak sizi tevekkül edeceğiniz sahibi tanımaya götürecek. Tanımadığınız bir Allaha nasıl iman edeceksiniz? Vasıtasız Allah’a ulaşacaktınız da rim zatının hürmetine, Senden bana Kur’ an ile onun bilgisini ihsan buyurmanı ister ve o bilgiyi etimle, kanımla, kulağımla, gözümle ayrılmaz bir şekilde karıştırmanı Senden dilerim ve bütün bunların hürmetine Senden isterim ki, kuvvet ve kudretinle benim vücudumu kendi yolunda çalıştırasın. Çünkü günahtan dönüş ve ibadete yöneliş, ancak senin kuvvetin ve kudretinledir. Ey rahmet edenlerin en rahmet edicisi olan Allah!
Bizbiriz Dergisi
29
Varisün-Nebi Abdullah Murad Şükrüoğlu
Eğer hayır işlersen, Ölüm sana çiçekli bir yoldur, ölmeyi istersin. Dünyadan ahrete göçmeyi dilersin. Eğer günahkarsan, dünya cennet görünür, Dünya kadar azapta da olsan, Yine de ahireti beklemez, ölümü istemezsin.
Ayın Sohbeti VarisÜn-Nebi Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU (k.s) Hocamızın sohbetinden...
اَ ُعو ُذ بِالله ِم َن الشَّ ْي َط ِان ال َّر ِجي ِم ِ بِ ْسم ِالل ِه ال َّر ْح م۞ن ال َّر ِحي ِم َف َل ْم َت ْق ُتلُو ُه ْم َولَ ِك َّن اللَّ َه َق َت َل ُه ْم َو َما َر َم ْي َت �إِ ْذ َر َم ْي َت لاء َح َسناً �إِ َّن اللَّ َه َس ِمي ٌع َع ِلي ٌم َ َولَ ِك َّن اللَّ َه َر َمى َولِ ُي ْب ِل َي الْ ُم ْؤ ِم ِن ً ين ِم ْن ُه َب ِين َ َذلِ ُك ْم َو�َأ َّن اللَّ َه ُمو ِه ُن َك ْي ِد الْ َكا ِفر �إِ ْن َت ْس َت ْف ِت ُحوا َف َق ْد َج َاءكُ ُم الْ َف ْت ُح َو�إِ ْن َت ْن َت ُهواْ َف ُه َو َخ ْي ٌر لَ ُك ْم َو�إِ ْن َت ُعو ُدوا نَ ُع ْد َولَ ْن تُ ْغ ِن َي َع ْن ُك ْم ِف َئ ُت ُك ْم ين َ شَ ْي ًئا َولَ ْو َكثُ َر ْت َو�َأ َّن اللَّ َه َم َع الْ ُم ْؤ ِم ِن Bu ayetin nüzul zamanı Bedir savaşı idi. Kafir“(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, ler okçularıyla, atlarıyla öyle bir kalabalık toplufakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir lukla geliyorlardı ki Allah’ın Rasulü (sav) orduyu imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphe- gördü ve dedi ki: siz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. “Ya Rabbi! Bana vadettiğin zaferi istiyorum.” İşte durum bu: (Allah, mü’minleri güzel bir şeLakin kafirler de dua ediyordu; ‘Sana hangikilde dener). Bir de Allah, kâfirlerin tuzağını zayıf miz daha yakınsa onu galip eyle’ diyorlardı. Ayetdüşürendir. i Celile’de Allah-u Teala kafirleri şöyle anlatıyor: (Ey inkarcılar!) Eğer fetih istiyorsanız işte size fetih geldi. Eğer (peygambere karşı gelmekten) vazgeçerseniz, bu sizin için daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Çok olsa bile topluluğunuz size hiç fayda vermez. Çünkü Allah mü’minlerle beraberdir.”
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nanHalk arasında Enfal diye meşhur olmuş su- kör olanları doğru yola iletmez.” renin 17-18-19. ayetlerini okuduk. Allah-u Teala Onlar bizi Allah’a yaklaştırıyor diyerek, Allah-u anlamayı, yaşayarak örnek olmayı nasip eylesin. Teala’nın diniyle Allah’tan uzaklaştılar. Burada da Amin. Allah’ın Rasulü (sav) el açıp, dua ediyordu: Bizbiriz Dergisi
31
- “Ya Rabbi! Bana vadettiğin zaferi istiyorum.” di. Elindeki mızrağıyla heybet ve haşyet verici adımlarla hasmının üzerine yürüdü. Übeyy, bir Allah-u Teala cevap buyurdu: “Öyleyse Ya Muhammed! Yerden bir avuç top- anda şaşkına döndü. Rasûlullah (sav)’ın heybet ve haşyet verici tavrı karşısında duramayıp, geri rak al da onların üzerlerine doğru at!” kaçmaya başladı. Rasulullah (sav) peşini bırakmıBir rivayette de diyor ki: Habib-i Kibriya Mu- yor ve arkasından, hammed Mustafa (sav), Cebrail (as)’ın kendisi“Nereye kaçıyorsun, ey yalancı!..”diye seslene beyanı üzere Hz. Ali (kr)’den toprak istedi. Bir niyordu. Bu kaçışla Übeyy kendini kurtaramadı. avuç toprağı aldı kafirlere doğru ‘Allah suratlaRasulullah’ın (sav) fırlattığı mızrak, miğferle zırrınızı değiştirsin, gönüllerinize korku salsın’ dihı arasındaki kısma saplandı ve Übeyy sığır böyerek attı. Müfessirlerden bir kısmına göre de ğürmesi gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Allah’ın Rasulü (sav) ok atmıştı. O olayda şöyle Müşrikler, yaralı halde onu alıp götürdüler. Yaraolmuştur; sından kan akmıyordu. Ağrısına sızısına zor daBedir Harbi’nden önceydi. Rasûl-i Kibriyâ yanıyordu. Zaman zaman arkadaşlarına; Efendimiz (sav) harp sahasında dolaşırken; “Vallahi, Muhammed beni öldürdü.” diyordu. “Burası Ebû Cehil’in, burası Utbe’nin, burası Arkadaşları bu sözünü ciddiye almıyorlar ve yaÜmeyye’nin, buralar da filânın ve filânın öldürü- rasının önemsiz olduğunu ifade ederek teselli etlecekleri yerlerdir. Übeyy bin Halefi de ben kendi meye çalışıyorlardı. Ne var ki, Übeyy, kurtulamaelimle öldüreceğim.” buyurmuştu. yacağını anlamıştı. Arkadaşlarına şöyle dedi: Bedir’de haber verdiği gibi, Ebû Cehil, Utbe “O bana (Mekke’de) ‘Seni öldüreceğim!’ demişve Ümeyye bin Halef, mücahidler tarafından ti. Vallahi, o benim üzerime tükürse, yine beni gösterilen aynı yerlerde öldürülmüşlerdi. Geriye öldürür.” Übeyy bin Halef kalmıştı. Bu adam Kureyş’in ileri Übeyy bin Halef, bir gün bile yaşamadan, “Sugelenlerinden biri idi. Peygamberimiz (sav)’e, her sadım, susadım!” çığlıkları arasında ölüp gitti. karşılaşmasında şöyle derdi: Savaş sona erince Müslümanlardan “Şöyle “Ey Muhammed. Bir atım var. Her gün ona on kestim, şöyle vurdum, böyle esir aldım.” diye ileri altı ölçek darı yedirip besliyorum. Bir gün gelir, geri konuşanlar ve yaptıkları ile övünenler oldu. onun sırtında seni öldürürüm.” İşte bu âyet bunun üzerine nâzil oldu. Yani siz ifRasulullah (sav) ise, bu azgın ve şaşkın adama tihar edip övünüyorsunuz, ama şunu iyi bilmelicevabı sadece şu oluyordu: siniz ki, onları sırf kendi gücünüzle yenmediniz, onları siz değil, Allah öldürdü. Ve attığın vakit de “Belki, İnşallah, ben seni öldürürüm.” sen atmadın ya Muhammed! Hepsinin gözlerine İşte Übeyy bin Halef, Bedir’de mücahidler ta- batan o atışı, toprağı, oku sen atmadın, o atışın rafından öldürülen kardeşi Ümeyye’nin intikamı- dış görünüşü senin idi, ama sonuçlarını ve etkinı almak, Rasulullah (sav)’in vücudunu ortadan sini sen yapmadın ve lâkin Allah attı. Zira sana kaldırmak üzere yemin ederek, Uhud’a çıkıp gel- “At!..” emrini veren O idi, o attığın şeyi hedefine mişti. Hz. Rasûlullah (sav)’ın Şi’b’e doğru çıktığı isabet ettiren, gayesine erdiren ve düşmanı bozsıradaydı. Übeyy’in gelmekte olduğu görüldü. guna uğratıp, sizi tepesine bindiren ve galip geMekke’de günde on altı okka darı ile beslediği tiren O idi. atının üzerindeydi. İntikam dolu bakışlarla RasuBize göre bu ayet anlamı itibariyle müteşabih lullah (sav)’e yaklaşıyordu. Bunu fark eden sahabir ayettir. Farklı bakış açılarıyla bu ayeti değerbîler önüne çıkıp, hesabını görmek istediler. Anlendiren üç sınıf vardır; cak Rasûlullah (sav); 1. Vacibü’l Vücutçular. “Bırakın, gelsin” diyerek mücahidlerin kar2. Sıradan inanan Müslümanlar. şı çıkmasına mâni oldu. Resûl-i Ekreme oldukça yaklaşan bu azgın müşrikin ağzından; 3. Dürziler. “Ey Muhammed, sen kurtulursan, ben kurtulŞimdi Müslüman bu Ayet-i Celile’den yukarımayayım.” lafları dökülüyordu. Bu sözleri duyan da anlatılanları anlar. Fakat hululcüler veyahut Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz (sav), bir anda celâllen- dürziler, vahdet-i vücutçular acaba ne anlar?
Bizbiriz Dergisi
32
Burada atan mı, atılan mı, attıran mı önemlidir? ‘O elbisenin içinde Allah vardı’ diyen hululcü, dürziler şirke giriyorlar. Vahdet-i vücutçular ‘Allah-u Teala ile beraber attı’ diyerek bu ayeti fiilde tevhid anlayışlarına delil getirirler. Buna gerek yoktur. Burada anlatılmak istenen olayların, işlerin arkasında onları yaratanın Allah-u Teala olduğunu ispattır. Yani la Faile İllallah’ı anlatmaktır.
öldürüyor, diyenler; Allah-u Teala size bir tercih hakkı verdi. Niyet verdi. Allah helalin ve haramın yaratıcısıdır. İkisinden de imtihana çekecek. Sen dilediğine meyledeceksin. Senin yönün ne yana ise, gönlün ne tarafı isterse Allah-u Teala o tarafa doğru sana kuvveti verecek. Helalinden istiyorsan helal kazanacaksın. ‘Helal, haram fark etmez.’ dersen haramdan kazanacaksın. Kimse düşüncesinde bir işe meyletmeden, o işe bulaşmaz. O işe götürecek bir arkadaşı da olmaz. Allah ikisini de gösterir, meylin ne tarafaysa o tarafa kayarsın.
Bir okun, tabancadan çıkan merminin, tabancayı tutan elin, o elin uzantısı olan kolun, kolun Behlül Dana (rh) gülmeyi terk ediyor. Öyle ki bağlı olduğu gövdenin, gövdeyi yöneten kafa- güldüğünü gören yok. Harun Reşid (rh) diyor ki: nın, kafanın içinde ki aklın, o aklı veren ruhun - Behlül’ün güldüğünü gelip bana söyleyene mu şerefi vardır? bir kese altın vereceğim. Sebepler alemindeyiz. Sadece sebebi görüHerkes Behlül’ü takip ediyor. Behlül-ü Dana yorlar. Halbuki öldüren Allah’tı, vesile ise Müslümanlar ve Muhammed’di (sav). Oku attıranın, (rh) bir köşede oturuyor, duvar yıkılıyor. Çocuk o duvarın altında kalıyor. Duvar yıkılıp çocuk ölünatanın bizzat kendisi olması gerekmez ki! ce Behlül-ü Dana (rh) kendi kendine gülmeye Bir güneşin ziyası, bütün dünyaya, aya, feza- başlıyor. Çocuğun ailesi Behlül-ü Dana (rh) biya, uzaya yansır. Ama hiçbirinin Allah deme hakzimle alay ediyor diye şikayet ediyor. Halife diyor kı yoktur. Hepsi Allah’ın kudretiyledir. La Havki: le vela Guvvete illa billah’tır. Yani güç ve kuvvet - Siz güldüğünü mü gördünüz yani? Behlül ancak Allah’tandır. O gücü vermeseydi, ok isabet etmezdi. Kul ‘ya Rabbi’ deyip atacak ki, Allah-u gülmez ki böyle bir acı duruma. Teala da onun görüşünü kuvvetlendirsin. AllahÇağırıyorlar Behlül’ü, diyor ki; u Teala buyuruyordu; - Ya Behlül niçin güldün? Ben senin güldüğü‘Sen sebebi görme ya Muhammed, sebeplere nü görene bir kese altın vaat ettim. Sen ne oldu bakma.’ ki güldün? Allah-u Teala’nın güç, kuvvet verdiğini şöyle - Ya Harun bir senedir bu duvar eğikti. ‘Acaba anla; duvar eğildiği yere mi yıkılacak yoksa ters taraNe sen varsın ne de ben. fa mı’ diye bu duvarı gözetlemekteydim. Ben çocuğun öldüğünü görmedim, duvarın yıkıldığını Cümle var olan Haktır. gördüm, ona güldüm. Bunu zata yükleme sen - Ne var bunda ya Behlül bilemeyecek? ElbetAdem nazargahullahtır. te eğildiği yöne yıkılacak. Adem nazar-ı ilahidir. Ne kadar nazar-ı ilahide - Ya Harun. Duvar eğildiği yöne yıkılacaksa bekalırsan o kadar anlayacaksın. Eşyanın hakikati- nim eğildiğim yön ahret. Senin eğildiğin yön neni anlayınca etrafındaki her şey sana hikmetini resi acaba? Diyor. gösterecek. Köpeğe taş attığınız da taşa havlar. İşte orada, ey Rasulüm attığın zaman sen atVe taşı ısırır. Sebebi görür. madın, lakin Allah attı, dediğinde Allah-u Teala Siz sebepleri görmeyin ne oku görün, ne atılan toprağı görün. Ne Cebrail (as)’ı, ne Muhammed (sav)’i görün. Hepsi sebeptir. Sebepleri halk eden (yaratan) Allah-u Teala’dır. Bizi sınamak için sebepleri yaratır. Faili yaratan, fiili yapma kuvvetini veren Allah’tır. Bu sözlerden Cebriyeciler de kendilerine pay çıkarmasın. Allah-u Teala cebretti, bizim elimizde ne var? Attığı zaman o atıyor, tuttuğu zaman o tutuyor, öldürdüğü zaman o
kafirin yüreğine korku, mü’minin gönlüne ise cesaret attı. Bütün lambaları yakan elektriktir, lamba ‘elektriğim’ deme hakkına ve salahiyetine sahip değildir. Burada atan gücü yaratan Allah-u Teala’dır. Makamı bilen, güzel anlayacak. Kaderin tecelli ettiğini, Allah-u Teala’nın güç ve kuvvet verip o fiili oradan işlettiğini bilecek. Allah-u Teala birdir, muhakkak Allah-u Teala’nın eşi ve benzeri yoktur. Ve hiç kimsenin ‘Allah’ım’ deme salahiyeti
Bizbiriz Dergisi
33
yoktur. Anlayana bu kadar muhabbet yeter, anla- kullarına zulmetmez…”, “Allah bir nefse kaldıramayacağı yükü yüklemez.” ayetlerini sanki hiç mayana ne söylesen kar etmez efendiler. okumadılar. İşte bu şekilde Allah’ın helallerini, Yahudiler ve Hıristiyanlar sözü anlamadılar da haramlaştırdılar. Bir taraftan da haramlarını heeğdiler, büktüler ve kendileri gibi ilah edindiler. lalleştirdiler. Bugüne baktığımızda bir şeyh efendiye bir şey söyleseniz; ‘Sen benim şeyhimi inkar mı ediyorsun?’ diyenden tutun, kafirlikle ithama kadar varan sözlere maruz kalırsınız. Hele bir de şeyh efendi, Mevlasına rücu etmişse, kişinin fikrini asla değiştiremezsin. Niye? İman etmiştir körü körüne. Ayeti ve hadisi onun anladığı şekilde anlamaya çalışırlar. Ayetleri ve hadisleri açık“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (Hı- layacak emanetçileri var mıdır, diye sorarsak, elristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu bette vardır. Resul-ü Ekrem (sav) nasıl açıklama Mesih’i rab edindiler. Oysa bunlarda ancak, bir gereği duymuşsa, ondan sonra gelen alimlerde olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. bunları anlatma mecburiyetindedirler ama akılO’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak ları ile, nefisleri ile değil. Öyle buyuruyor Habib-i Kibriya Muhammed (sav); koştukları her şeyden uzaktır.” “Kim ki nefsi ile Kur’an’ı tefsir eder, kendine Bir gün Rasulullah (sav) bu ayet-i kerimeyi cehennemden kat beğenir.” okuduğu sırada daha önce Hıristiyan iken son-
ِ ات ََّخ ُذوا �َأ ْح َبا َر ُه ْم َو ُر ْه َبانَ ُه ْم �َأ ْر َبا ًبا ِم ْن ُد ون اللَّ ِه يح ا ْب َن َم ْر َي َم َو َما �ُأ ِم ُروا �إِلا َّ لِ َي ْع ُبدُوا �إِلَ ًها َ َوالْ َم ِس َو ِاحدًا لا َ �إِلَ َه �إِلا َّ ُه َو ُس ْب َحانَ ُه َع َّما ُيشْ ِركُو َن
radan İslam’la şereflenen Adiyy İbni Hatem (ra) Kur’an-ı Kerim emir ve nehiylerle anlaşılır. Ha(boynunda haç olduğu halde) Rasulullah’ın (sav) ramlara ve helallere uyularak anlaşılır. Aksi takyanına girdiğinde bu Ayet-i Kerime’yi duyunca dirde bir harama helal derse, bir tanesine uymaRasulullah’a: maya başlarsa çorap söküğü sökülür. Hani Yunus - Onlara ibadet etmiyorlar ki? dedi. Bunun Emre’den (rh) çok örnek veririm: üzerine Rasulullah: - “Onlar Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?” diye sorunca Adiyy İbn Hatem:
Yerden göğe küp dizseler, Birbirine bent etseler, Aradan birini çekseler,
- Evet, dedi.
Seyreyle sen gümbürtüyü.
Rasulullah:
- “İşte böylece onlara ibadet ediyorlar.” Küpleri dizin göğe doğru. Aradan bir tanesibuyurdu. ni çekin. Hepsi yerle bir olur değil mi? Kur’an-ı Bu ayet niçin bize gönderildi? Geçmiş ümmet- Kerim de böyledir. Sünnet-i Seniyye de böylelerin, özellikle Yahudi ve Hıristiyanların yaptıkları dir. Sen bir tane emri kaldırırsan, onun yerini hataları hikâye etmek için mi? Yoksa bizde de baş beş tane yalanla, on tane ihanetle kapatmaya gösterecek benzer hatalara dikkat çekmek, ber- çalışacaksın. taraf etmek için mi? Museviler ve Hıristiyanlardan bazı kesimi, mutasavvıfların yazdığı kitaplara birebir yazı taklidi ile müdahale edip, aslında olmayan yalan, yanlış bilgiler, uydurma hadisler eklediler. Eğdiler büktüler. Abarttılar, akılları ve hafızaları durdurur bir şekilde Allah’a yakın olmak isteyenleri, Allah’tan uzaklaştırdılar. Din-i İslam’ı o kadar zorlaştırdılar ki, insanı yapamayacağı şeylerle mükellef tuttular. Günlerce kendimi insanların arasından uzlete çekeceğim, gece-gündüz hiç uyumadan ibadet edeceğim, hiçbir şey yemeyeceğim gibi zorluklarla, inkar arasında bir seçime zorladılar. “Allah
Bizbiriz Dergisi
34
Nereye İnsanoğlu çiğ süt emmiş, Beden ruhuna kötülük etmiş, Allah doğruyu göstermiş, O, hep tersine gitmiş. Kimi zaman görmüş gerçeği, “ Eyvah “ çekip tövbe etmiş, Kimi zaman vurmuş tekmeyi, “ her söz yerine göre ” demiş. Ben de şaştım bu işe, Bakalım bu gidiş nereye? Gittik dansa, diskoteğe, Eğlenip, içtik gönlümüzce. Döndüm baktım geriye, Şaşkınlıktan döndüm deliye, Sordum ; “ bu gidiş nereye” Dediler; “ cehenneme” Dünyada ne ektin, burada biçersin.
Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU
SAHABE-İ GÜZİN Burak Çınar
(Edb.Fak. Tarih Böl. 3. Sınıf)
Ebu’d-Derdâ
Rasûlullah (s.a.s)’in, Kur’ân, fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashâbından biri. Asıl adı Uveymir’dir. Hazrec kabilesine mensuptur. Hicrî ikinci yılda Müslüman oldu. Vâkıdî’nin naklettiğine göre, Ebû’d-Derdâ ailesi içinde en son Müslüman olandır. Onun örtüyle örttüğü bir putu vardı. Kendisini İslâm’a dâvet eden dostu İbn Revâha bir gün putunu o evde yokken parçaladı ve gitti. Ebû’d-Derdâ eve gelince önce çok kızmış, sonra şöyle demiştir: “Eğer putta bir hüner olsaydı, kendini koruyabilecekti.” Ve sonra Peygamber Efendimize giderek Müslüman oldu (Hâkim, el-Müstedrek, III, 336). Ebû’d-Derdâ önceleri ticaretle uğraşırken, Müslüman olduktan sonra kendini tamamen zühd ve ibâdete vermiştir. Şam fakihi diye meşhurdur. Kendisi bunu anlatırken
Bizbiriz Dergisi
38
şöyle der: “Peygamber Efendimiz risâletle geldikten sonra hem ticaret, hem ibadet yapmak istedim. Fakat ikisinin bir arada olamayacağını anlayınca, ticareti bırakıp ibadete yöneldim.” İslâm’a girişinden önce meydana gelen Bedir gazasında bulunmayan Ebû’d-Derdâ, Uhud’da büyük fedakârlık ve şecâat gösterdi. Bu gazadan sonra Rasûlullah (s.a.s.)’in bütün gazalarında bulundu. Ebû’d-Derdâ’nın kardeşliği Selmân-ı Fârisî’dir. Ebû’d-Derdâ, Rasûlullah’ın vefâtından sonra Hz. Ömer’in ona ısrarla bir görev vermek istemesine rağmen o “Bana müsaade et, gidip halka Rasûlullah’ın sünnetini öğreteyim, onlara namaz kıldırayım.” demiş, Hz. Ömer de ona müsaade etmişti. Hz. Ömer daha sonraları Şam’ı ziyaretinde Şam valisi Yezid b. Ebî Süf-
yân, Amr b. el-As, Ebû Musa el-Eş’ari’yi teftiş ettiğinde bu zatların kapılarının kilitli olduğunu, odalarının ipekle kaplı bulunduğunu, huzurlarına girenlerin kim olduklarını sorduklarını, müreffeh yaşadıklarını görmüş; Ebû’d-Derdâ’ya gittiğinde ise onun kapısında kilit bulunmadığı, odasında ışık olmadığı, elbisesi hafif, soğuktan muzdarip, gelenin selâmını alan, kim olduğunu sormadan içeri kabul eden, altında bir keçe parçası bulunan bir durumda görmüştü. Hz. Ömer, Ebû’d-Derdâ’ya, “Ben seni Medine’de hoş tutmadım mı?” deyince o, Rasûlullah’tan duyduğu şu hadisi hatırlatmıştır:
demiştir: “Bizim bir başka evimiz var ki, hepimiz orada toplanacağız.” (Sıfatü’s-Safve, I, 263). Hz. Ömer, Bedir’de bulunmamasına rağmen -çünkü o sırada Müslüman olmamıştı- Ebû’dDerdâ’ya da Bedir gazası tahsisatı bağlamıştır. Hz. Osman -veya Ömer- zamanında Ebû’d-Derdâ Şam kadılığına getirilmiş ve hicretin 32. yılında vefât etmiştir. Bütün ömrünü takvâ içinde geçiren Ebû’dDerdâ’nın güzel yüzlü, esmer, sakalını boyayan, başına takke geçirip üzerine sarık saran bir zat olduğu zikredilmiştir.
Ebû’d-Derdâ fıkıh ve hadis ilimlerinde ileri “Sizin dünyadan metâmız bir yolcunun gelenlerden idi. Rasûlullah’tan bütün öğrendikazığı kadar olsun.” (Kenzü’l-Ummâl, I. 78). lerini, bütün duyduklarını, anladıklarını MüslüKendisine misafirliğe gelen arkadaşları, yatak manlara öğretmeye çalışmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’i yerine yerde yatıp da şikâyet ettiklerinde şöyle ezberlemiş ve mescidde her gün Kur’ân der-
Bizbiriz Dergisi
39
Ebû’d-Derdâ fıkıhta reyine başvurulan bir fasi vermiştir. Şam’da yüzlerce hâfız yetiştirmiştir. Zevcesi Ümmü’d-Derdâ es-Suğrâ, Kur’ân kırâa- kihti. Şam’da bulunduğu sırada Kûfe’den ve başka yerlerden gelenler onun görüşlerine baştinde sözü geçen tâbiîndendir. vururlardı. Zikir konusunda da hadisler rivâyet Ebû’d-Derda’nın, tefsir ilminin gelişmesinde etmiştir: de emeği vardır. Rasûlullah’a bir gün, “Her namazdan sonra otuz üç defa tesbih, “Onlar ki, iman ettiler ve takvâ üzere buotuz üç defa tahmid, otuz üç defa tekbir gelundular; onlara bu dünya hayatında müjde tir.” (Müsned, V, 1 96). vardır.’’ (Yunus, 10/64) “Ezansız-namazsız köylerde oturma; böyâyet-i kerimesindeki “büşrâ’’dan, yani le bir köyde oturmaktansa şehirde kal.” (Müs“müjde”den maksat nedir diye sormuş, Rasûlul- ned, VI, 145). lah da, “Bundan murad sâlih rüyadır.” buyurRasûlullah (s.a.s.)’in ashâbı arasındaki karşımuştur (Ebu Davûd ed-Tayâlîsî, Müsned, 131). lıklı saygı ve yardımlaşmayı İslâm ümmeti için Ebû’d-Derdâ, Rasûlullah (s.a.s)’den birçok ha- bir örnek olarak ifade eden bir hadisi Ebû’d-Derdis rivâyet etmiştir. Ondan hadis öğrenenler ara- dâ zikretmiştir. Bu hadiste Hz. Ebû Bekir ile Hz. sında Enes b. Mâlik, Abdullah b. Ömer, Abdullah Ömer arasındaki bir münâkaşada Ömer’e hakb. Abbâs, Ümmi’d-Derdâ... gibi râviler bulunmak- sızlık eden Ebû Bekir’in sonradan pişman olatadır. Tâbiin’in meşhur zatlarından Saîd b. el-Mü- rak Ömer’e gittiği; ancak Ömer’in onu affetseyyeb, Alkame, Kays, Cübeyr b. Nadir, Zeyd b. mediği ve Ebû Bekir’in Rasûlullah’ın huzuruna Vehb, Muhammed b. Sırın vb. onun talebeleridir. çıktığı; arkasından da Ömer’in huzura girdiği; Ebû’d-Derdâ yetmiş dokuz kadar hadis rivâyet bu esnada Rasûlullah’ın Ebû Bekir’i dinlediketmiştir. Bunlardan en önemlileri şöyledir: ten sonra Ömer’e dönüp itab etmesinden kor‘’Bir insan ilim kazanmak için bir yola gi- kan Ebû Bekir’in, münâkaşada kendisinin ileri rerse, Cenâb-ı Hak ona cennete doğru bir yol gittiğini öne sürmesi üzerine Rasûlullah şöyle açar. Melekler ilim peşinde koşanlardan hoş- buyurmuştur: nut oldukları için kanatlarını onun altına gererler. İlim sahipleri için yerdekiler ve göktekiler mağfiret niyaz ederler... Peygamberlerin vârisleri âlimlerdir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V. 128).
Bir gün Rasûlullah cuma hutbesinde âyet okurken, Ebû’d-Derdâ yanında bulunan Ubey b. Kâ’b’a, “Bu ayet ne zaman nâzil oldu?” diye sormuş. Übey cevap vermemiş; hutbe bittikten sonra, “Cumanı şu boş sözünle iptal ettin.” demiştir. Ebû’d-Derdâ, Hz. Peygamber’e giderek onun bu sözünü aktardığında Rasûlullah (s.a.s) şöyle demiştir:
“Allah beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz beni yalanlamıştınız da Ebû Bekir inanmış, uğrumda canını, malını, fedâ etmişti. Şimdi ashâbım, siz dostumu bu nisbetiyle ve bu husûsiyetiyle bana bırakırsınız değil mi?”
Ebû’d-Derdâ o günden sonra hiç kimsenin Ebû Bekir’i incitmediğini nakletmektedir. (Sahih-i Buhâri Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 333-334)
Ebû’d-Derdâ hastalandığı bir sırada arkadaşları yanına gelerek “Ey Ebû’d-Derdâ, nerenden şikayetçisin?” demişler; Ebû’d-Derdâ, “Gü“Übey doğru söyledi. İmam hutbede konu- nahlarımdan” diye cevap vermiş; “Canın bir şurken sözünü bitirinceye kadar sus ve onu şey istemiyor mu?” sorusuna, “Canım Cennet istiyor.”demiş; “Sana bakmak için bir hekim çadinle.” (Müsned, V. 190). ğırmayalım mı?” diyen arkadaşlarına şöyle de“Rasûl-i Ekrem her hadis söyledikçe tebes- miştir: “Esasında beni yatağa düşüren hekimsüm ederdi.” dir.” (El-Hilye, I, 218; et-Tabakat, VII, 118). “Kıyâmet günü insanın mizânında en ağır Hizâm b. Hakım, Ebû’d-Derdâ’nın şöyle dedibasan şey iyi ahlâktır, yani güzel huydur.” ğini nakleder: “Size namazdan, oruçtan, sadakadan, fa“Eğer öldükten sonra neler göreceğinizi ziletçe bir derece yüksek bir şey söyleyeyim bilseydiniz, iştahla ne bir yemek yiyebilir, ne mi? İnsanların arasını barıştırmak.” bir şey içebilir ve ne de gölgelenmek için bir
Bizbiriz Dergisi
40
eve girebilirdiniz. Hep avlularda oturup göğsünüze vurur ve hâliniz için ağlardınız. Vallahi isterdim ki ben kesilen ve meyvesi yenen bir ağaç olaydım.” (El-Hilye, I, 216). “Bir saatlik düşünce ve tefekkür bir gece sabaha kadar ibâdet etmekten iyidir.” (et-Tabakat VII, 392) diyen Ebû’d-Derdâ sevinç ve bollukta Allah’ı unutmaz; insanlara, konuşmayı nasıl öğreniyorlarsa, konuşmamayı da öyle öğrenmelerini, gereken yerlerde susmanın büyük bir ilim olduğunu, insanların cennete veya cehenneme dillerinin söylediklerinden götürüldüklerini öğütlerdi. Ebû Nuaym’dan Heysemî’nin Sâbit elBünânı’den naklettiğine göre, Ebû’d-Derdâ Selmân el-Farisi’ye Leysoğulları kabilesinden bir kız istemek üzere gitmiş, Selmân’ın üstünlüğünü anlatmıştı. Kızın babası, kızını Selmân’a veremeyeceğini, fakat Ebu’d-Derdâ isterse ona vereceğini söyleyince, Ebû’d-Derdâ o kızla evlenmiştir. Daha sonra bunu Selmân’a utanarak naklettiğinde Selmân ona,”Senden çok ben utanmalıyım. Zira Allah bu kızı sana nasib etmişken ben ona talib oldum.” demiştir. İşte ashâbın birbirlerine karşı olan olgun davranışları böyleydi. İlim hakkında Ebû’d-Derdâ şöyle demiştir: “İlim ancak arayıp öğrenmekle olur. İlim için sabah çıkıp akşam dönmenin cihad olmadığını sanan kimsenin aklı eksiktir.” (Câmi’ülBeyani’l-İlim, I, 31, 32, 100). (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Bizbiriz Dergisi
41
MÜSLÜMAN BİLİMADAMLARI İBN-ÜL NEFİS
Tam adı İbnü’n-Nefis Alaaddin Ebu’l-A’lâ Ali ibn Ebi’l-Hazm el-Kureşî ed-Dımeşkîdir. 1210-88 yılları arasında yaşamıştır. Şam’da dünyaya gelen İbnü’n-Nefîs, Nureddin Zengi tarafından 12. yüzyılda kurulan hastanede (el-Bimaristan en-Nuri) tıp ilmini öğrendi. İlk hocası Abdurrahim ibn Ali el-Dahvar’ın yanında tıp eğitimini tamamladı ve Kahire’ye yerleşti. Nâsırî Hastanesinde vazife yaptı ve birçok talebe yetiştirdi. Talebeleri içinde en meşhur olanı, cerrahlıkla ilgili bir eser yazan İbnü’ l-Kuff tur. İbnü’n-Nefîs, fâkih olarak Kahire Mansuriye Medresesi’nde ders vermiş, ayrıca gramer, mantık ve felsefe ile de meşgul olmuştur. İbnü’n-Nefîs’in eserleri arasında en çok tanınanı Mu’cez olup İbnü’s-Sina’nın Kanun’unun bir çeşit özetidir. En büyük keşfi ise akciğer dolaşımını bulmasıdır.
FARUK KUL
“1924 yılında Freiburg Tıp Fakültesinde ilim tarihinin çehresini değiştirecek bir hâdise oldu. Muhyiddin Tantavi adlı Mısırlı genç bir Müslüman, Almanca bir doktora tezi hazırladı. Bu genç doktorun tezi, bazı Alman profesörlerin dikkatini çekti. Çünkü, tezde, ilk defa, küçük kan dolaşımının İbnü’n-Nefîs adında bir Müslüman ilim adamı tarafından bulunduğundan bahsediliyordu. Profesörler buna bir türlü inanamıyorlardı. Onlara göre bu mümkün değildi.”
Kendi devrinde tıp ilmiÂnin önderi olan İbnü’n-Nefîs, daha çok insan organizması üzerinde etkili olan faktörleri araştırdı. Tıbbî tedaviden çok, hastalıkların ana sebepleri üzerinde durdu., Tıpta hastalıkların sebepleri üzerinde ilmî çalışmalar yapan ve eserler veren ilk âlimdir. ortopedi ilminin de ilk kurucular ıarasındadır. Hekimlikte önemli çalışmalar yapan İbnü’n-Nefîs, Mısır’da hekimlerin başı ünvanını aldı.
rar itinalı bir müşahede ve doğru bir araştırmaya daÂyanmalıyız.”
İbnül Nefis,özlem ve deneye çok önem verirdi. Gerçeğe, meselenin köküne inmekle ulaşılacağını düşünürdü. Kağıta dökmeden önce tekrar tekrar deneyleri yapardı. Bu yargıyı şu sözleriyle anlıyoruz. “Organın yaptığı vazifeleri izah için, eski nazariyelerden etkilenmeden tek-
Tıbbî eserlerini kaleme aldığı sırada kendisini görenler, âdeta çağlayan bir sel halinde, başka bir kitaba başvurÂmaya lüzum görmeden yazdığını bildirirler. Birgün Kahire’nin 1200 hamamından birinde yıkanırken aniden kağıt, kalem ve mürekkep ister ve nabız hakkında bir risale
Bizbiriz Dergisi
42
İbnü’n-Nefîs, Galen ile İbnü’s-Sina’nın bütün fikirlerini ezberlemişti. Çoğu meslektaşının aksine Galen’in metodunu kabul etmez, zayıf noktalarının olduğu söylerdi. Buna mukabil, İbnü’sSina’yı çok takdir ederdi. Kanun eseri ise en fazla meşgul olduğu eserdi ve onu hemen hemen ezbere bilirdi.
yazmaya başlar. Risalesini bitirince, tekrar kurnaya fası baştabibi olan Ahmed İbn Kemal tarafından yapılmıştır. geri dönerek yıkanmasına devam eder. Yazdığı eserlere o kadar güvenirdi ki: “Eserlerimin benden sonra asırlarca yaşayacaklarını bilmeseydim, onları yazmazdım” der, ancak ihtiyatı da elden bırakmaz ve “Bir eser yazma iddiasında bulunanlar, gereken mesuliyeti de yüklenmelidirler” derdi. Meşhur müellif Max Mayerhof: “İbnü’n-Nefîs’in değeri, kitapları bütün Orta Çağ boyunca en temel eserler kabul edilen Galen’in ve İbnü’sSina’nın bazı düşüncelerine, yanlış fikirlerine karşı yalnız başına mücadele etme cesaretini göstermiş olmasındadır” der ve “Kısacası, o. büyük bir otorite idi ve birçok mükemmel adam onun hakkında “o, ikinci İbnü’s-Sina idi” demektedirler” diye ilave eder. ESERLERİ Mu’cez gibi asırlarca üzerine pek çok şerh, haşiye, ta’lik yazılan eserler verdiği gibi, Hz. Muhammed’in (sav) hayatı ve Hadîs usûlü üzerine kitaplar da yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır: Kitab eş-Şamii fi’t-Tıb: En büyük eseridir. 300 cüz olarak yazmayı tasarladığı eseri bitiremeden vefat etti. 80 cüzü hâlâ Kahire’deki Bimaristan elMansuri’de bulunmakÂtadır. İçinde o zamana kadar tıp ilmine ait ne kadar bilgi varsa hepsini kaydetmiştir. Kitab el-Mühezzeb fi’lKahl: Göz hastalıktan hakkın da değerli bir eserdir. Bir nüshası Vatikan Kütüphanesinde bulunmaktadır. Kitab el-Muhtar fi’l-Ağdiya: Gıdalar hakkındadır. Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadır. Mu’cez el-Kanun: En çok bilinen eseridir. İbnü’s-Sina’nın meşhur eseri Kanun’un bir çeşit özetidir.Fakat fizyoloji ve anatomi kısmı bu özetin dışındadır.Eserin asılları Paris, Oxford ve Münih Kütüphanelerinde bulunmaktadır. Birçok dile ter cüme edilmiştir. Esere birçok şerh, haşiye ve ta’lik yazılmıştır. Mu’cez ilk defa 1828’de Kalküta’da basılmıştır. Türkçe’ye tercümesi ilk defa Muslihiddin Sürûrî ve sonra Kanunî devrinde Edime Darüşşi-
Şerh-i Teşrih el-Kanun: Kanun’un anatomi böÂlümlerinin açıklamasıdır. Gerçi Kanun’da insan anatomisine dair özel bir bölüm yoktur ama, konuların içinde yer yer anatomiden bahsedilmiştir. İbnü’n-Nefis anatomiye dair bu kısımlan izah ederek ortaya 300 sayfalık bir kitap çıkarÂmıştır. Ayrıca bu eserinde kendisinden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan patolojik anatoÂminin de temellerini atmıştır. Şu paragraf bunu açıklamakÂtadır: “... İshalden veya kan kaybından ölen kimselerde daÂmarı bulmak güçleşir. Buna karşılık boğulmak suretiyle öğÂlenlerde damarları bulmak ko laylaşıyor...” Bu Arapça yazÂma eserin en önemli tarafı, İbnü’n-Nefîs’in, Galen ve İbnü’s-Sina’nın aksine, akciğer dolaşımının (küçük dolaşım) mevÂcut olduğunu belirtmesidir. İbnü’n-Nefîs’in ayrıca iki si Hipokrat’ın, biri Huneyn İbn İshak’ın eserlerine olmak üzere başka tıbbî şerhleri ve Peygamberimiz’in (sav) ha yatını anlatan er-Risale el-Kâmiliye fi’s-Sîret en-Nebeviyye, hadîs ilminin prenÂsiplerini anlatan Muhtasar fî İlm-ı Usûl el-Hadîs gibi tıp haÂrici eserleri vardır. İBNÜ’N- NEFİSİN KAN DOLAŞIMI TEORİSİ Hipokrat, kan dolaşımından karaciğeri sorumlu tutmuş ve kalbi bir damar genişlemesi gibi kabul etmiştir. Aristo, damarların hava ile dolu olduğunu kabul ediyordu. Galen ise, kanın sağ kalpten sol kalbe ara bölmedeki geçitler aracılığı ile geçtiğini öne sürmüştür. İbnü’s-Sina da bu görüşü kabullenmiştir. İbnü’n-Nefîs’in kan dolaşımı ile ilgili görüşleri ise şu şekilde özetlenebilir: 1.‘Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi içinden geçen damarlar aracılığı ile beslenir’ diyen İbnü’nNefîs, böylece koroner dolaşımı ilk bulan ilim adamı olmuştur. 2.Kan, akciğerleri beslemek için değil, temiz hava götürmek için yayılır. (Daha sonra W. Harvey de bunun üzerinde önemle durmuştur).
Bizbiriz Dergisi
43
mümkün değildi. Bunun üzerine tezin bir kopyası, o sıralarda Kahire’de bulunan Alman doktor Mayerhof’a gönderildi. Dr. Mayerhof, Tantavi’yi doğrulamakla kalmayıp daha sonra yazdığı ma4.Akciğer toplardamarı, önceden zannedildi- kalede bunları açıkladı. Evet, akciğer dolaşımını ilk bulan İbnü’n-Nefîs’ti. 1553’te Servetus, ği gibi, hava veya is ile değil, kan ile doludur. 1559’da Colombo, 1628’de Harvey kan dolaşımı 5.Akciğer atardamarının duvarı, akciğer top- hakkında tek söz etmeden asırlar önce İbnü’nlardamarının duvarından daha kalındır. (Bu Nefîs akciğer dolaşımını keşfetmişti. keşif yakın zamana kadar Michael Servetus’a KAYNAKLAR dayandırılıyordu). -Adıvar, A. A., Osmanlı Türklerinde İlim, İs 6.Kalp odacıkları arasındaki bölmede geçit tanbul, Evrim Matbaacılık Ltd. Şti., 1982 yoktur. Kan, dolaşımını kalpte tamamlar: “Kanın 3.Akciğere giden damarla, akciğerden dönen damar araÂsında, dolaşımı tamamlayan bağlantılar mevcuttur. (Üçyüz.sene sonra Colombo bunu ilk defa kendisinin bulduğunu iddia etÂmiştir).
-Bayrakdar, M.; İslâm’da Bilim ve Teknoloji Tarisol boşluğa geçmesi akciğerler yolu ile olmakladır. Sağ boşluktan akciğerlere gelen kan, burada hi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1989 ısınmakta ve hava ile karıştıktan sonra, akciğer -Danişmend. H.; Garb Menbalarına Göre Garb toplardamarı yolu ile sol boşluğa geçmektedir” Medeniyetinin Menbaı Olan İslâm MeÂdeniyeti, diyen İbnü’n-Nefîs, böylece akciğer dolaşımını ilk İstanbul, Yağmur Yay., 1979 keşfeden ilim adamı olmuştur. -Döğen Ş.; Müslüman İlim Öncüleri An KÜÇÜK KAN DOLAŞIMININ İBNÜ’N- NE- siklopedisi, İstanbul, Yeni Asya Yay., 1984 FİS TARAFINDAN BULUNDUĞUNUN ORTAYA -Hunke S.; Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm ÇIKARILMASI Güneşi. İstanbul, Bedir Yay, Tarihsiz. 1553’te İspanyalı Michael Servetus’un bir -Karakaş M. Müsbet İlimde Müslüman Âlimler, dolaşım nazariyesinden bahsedip buna ‘küAnkara, Kültür Bakanlığı Yay. 1991 çük kan dolaşımı’ veya ‘akciğer dolaşımı’ adını vermesinden ve onu takiben İtalyalı Colombo -Lahbabi; Milli Kültürler ve Medeniyet, İs ve Cesalpino’nun Galen’in başarısız modelinden tanbul, Tur Yay., 1980 yaptıkları bazı düzeltmelerden sonra 1616 yı-Nars S. H.; İslâm ve İlim. İstanbul; İnsan Yay., lında William Harvey, Galen nazariyesinin hatalarını tamamen gösterdi ve yeni bir akciğer do- 1989. laşım teorisi ortaya koydu. -Sayılı, Al; İbnü’s-Sina’nın Günümüzde geçerli akciğer Doğumunun BiÂrinci Yılı Ardolaşım sistemi modelinin mağanı. TTK. ilk defa W. Harvey tarafından -Uzluk F. N. Anatominin keşfedildiği bilgisi, 1924 yılıgelişmesi, İbnü’n-Nefîs’in küna kadar değişmeden kaldı. çük kan dolaşımını bulma1924 yılında Freiburg sı. İstanbul Üniversitesi Tıp Tıp Fakültesinde ilim tarihiFakültesi Mecmuası, Cilt 15, nin çehresini değiştirecek Sayı 1 bir hâdise oldu. Muhyiddin Tantavi adlı Mısırlı genç bir Müslüman, Almanca bir doktora tezi hazırladı. Bu genç doktorun tezi, bazı Alman profesörlerin dikkatini çekti. Çünkü, tezde, ilk defa, küçük kan dolaşımının İbnü’n-Nefîs adında bir Müslüman ilim adamı tarafından bulunduğundan bahsediliyordu. Profesörler buna bir türlü inanamıyorlardı. Onlara göre bu
Bizbiriz Dergisi
44
ŞEHRİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ
Birlik Olmadan Dirlik Olmaz
Ümmü HARAM
Euzübillahiminneşşeytanirracim
Sofralarda aynı kaba kaşık sallandı. Konya usulü düğün pilavı ve aşure ikram edildi. Varisün Bismillahirrahmanirrahim nebi Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocamızın 17 Kasım 2013 Pazar günü Bizbiriz gönüllere hitap eden mesajı ikramların en Derneğimizce tertip edilen “Birlik Beraberlik ve güzeliydi. Muhterem Hocamız bizlere herzaman Kardeşlik Buluşması” vardı. Elhamdülillah katılım ki gibi Rabbimizin ve Rasulullah(s.a.v) sözlerini çok yüksekti. Konyalı kardeşlerimizin yanı sıra hatırlattı. Kur’an ve sünnette açıklanan birlik İzmir ve İstanbul temsilciliklerimizden de epeyce reçetelerini sundu. misafirimiz vardı. Programı gerçekleştirdiğimiz Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım mekân, bize ayrılan süre içerisinde doldu doldu “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. taştı. İkram edilen yemekler bereketlendikçe bereketlendi. Aşçı hayretini gizleyememiş Parçalanıp bölünmeyin.Allah(c.c)’ın size olan nimetini hatırlayın. “Ben şimdiye kadar böyle Hani sizler bir birinize bereket görmedim” düşmanlar idiniz dedi. Elhamdülillah de O, kalpleriniz bişükrülillah rabbim bu birleştirmişti. İşte organizasyonların çok daha O’nun bu nimeti büyüklerini yapmayı nasip sayesinde kardeşler eylesin. Allah(c.c), Böyle olmuştunuz. Yine siz bir güzelliğe vesile olan bir ateş çukurunun tam Mürşidimiz Abdullah murad kenarında idiniz de O hocamızdan ebeden razı sizi ordan kurtarmıştı. olsun. İşte Allah size “Birlik, Beraberlik ve ayetlerini böyle apaçık Kardeşlik Buluşması” adına bildiriyor ki doğru yola yakışır bir program oldu. eresiniz.”(Al-i İmran Abdullah Murad Hocamızın ismiyle şöhret bulmuş “Ne ayrıyız ne gayrı sürenin 103.ayet) Hep aynıyız hep aynı “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin.Eğer Fikirler olsa da ayrı gerçekten iman etmiş Bir nefesiz bil gayri” kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz”(Al-i İmran ismiyle meşhur süre sözlerini içimize sindirdik. Gülen 139.ayet) gözlerde,mutlu yüzlerde, candan sarılan bedenlerde bizliği yaşadık. Şimdiye dek ziyaret “Allah ve Rasulüne itaat edin ve birbirinizle için kapısını çaldığımız ailelerin pek çoğu çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz ordaydı. Öyle samimi öyle sıcak bir ortam vardı devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü ki, biz bir idik biz bir olmanın güzelliğini ta Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal ismiyle yürekten yaşadık. Elhamdulillah. Rabbimize tüm şöhretbulmuş süre 46.ayet) İslam alemine birlik ve bizlik şuuru vermesi için “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. niyazlarda bulunduk. Bizbiriz Dergisi
45
Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” (Muslim,İman 98, Tirmizi Sıfatül Kıyame 56) “Fakirleri kollayıp, gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüphesiz olmasın”(Ebu Davud, Cihad, 70) “Birlikte rahmet vardır, azaptır.”(Müsned-i Ahmed4:145)
tefrika
Tefrika Allah’ın kovmuş olduğu şeytanın fitnesidir. Hangi topluma, hangi kavme girmişse onu helak etmiştir. Hizipçilik edenler bilsinler ki, her biri Allah’ın kovmuş olduğu şeytanın neferidir. Şucuyuz, bucuyuz, diyenler cehenneme odunu olur giderler.
Abdullah Murad Şükrüoğlu
Rabbim mürşidimizden ebeden daimen razı olsun. Amin. Rabbimizden o gün yaşadığımız duygu selinin artarak devam etmesini ve tüm İslam alemini kaplamasını niyaz ediyoruz. Baktığımız her yüzde, hava, su, toprak herşeyde gördüğümüz her insanda Rabbimizi gördük. Yaratılanı yaratandan ötürü hoşgördük. Biz ve hocamız gibi “Bizbiriz. Müslümanım diyeni severiz.” dedik. Abdullah Murad Şükrüoğlu hocamızın şu dörtlüğü hiç dilimizden düşmedi. “Ne sen varsın ne de ben Cümle var olan Allah Bunu zata yükleme sen Ademdir Nazargullah” Rabbim ümmet-i Muhammed’e birlik ve beraberlik ruhu, bizlik şuuru, versin. Amin. Birlik olmadan dirlik olmaz. Vesselam
Bizbiriz Dergisi
46
SURELERDEN Asr Suresinin Fazileti
S.GÜLSOY
Asr sûresi, Mekke-i Mükerreme’de nazil ol- hidayeti için yeterlidir.” Sahabe-i Kiram muştur. Üç ayettir. Sûrede insanların zararda ol- nezdinde bu surenin önemi, şu rivayetten dukları, bu kötü durumdan kimlerin kurtulacak- çıkarılabilir. Abdullah b. Hısn ed-Derimî ları haber veriliyor.1
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle. 1-Asra yemin olsun ki, 2-İnsan mutlaka ziyandadır. 3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. Allahu Teala insanların kurtuluş reçetesini asr suresinde dört temel esasla bizlere sunmuştur. Bunlar “ iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye”dir. Bu sure, kapsamlı ve kısa sözün benzersiz bir örneğidir. Surenin içinde öyle ifadeler vardır ki mâna itibariyle dünyayı bile kapsar ve bunu yazmak için koca bir kitap gerekir. Surede açıkça ve kesin bir üslûb ile, insanın kurtuluş yolunun hangisi ve onun için felaket ve hüsran olacak yolun da hangisi olduğu bildirilmiştir. İmam Şafii’nin şu sözü ne kadar doğrudur: “Eğer insan bu sure üzerinde derinlemesine düşünürse, yalnız bu sure onun 2
1 Taberî, İbn-i Abbâs 2 Elmalılı Hamdi Yazır
Ebu Kaldina’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah ashabından iki kişi birbirleriyle görüştüğü zaman, bu sureyi okumadan ayrılmazlardı.3
Bir hadis-i şerifte Muhammed Mustafa (sav) : Kim Asr sûresini okursa, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder. Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olur.4 Buyurmuştur. “Halikın namütenahi adı var en başı Hakk Ne büyük şey kul için Hakk’ı tutup kaldırmak Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden ? Çünkü meknun o büyük sûrede esrârı felâh Başta iman-ı hakikî geliyor sonra salâh Sonra Hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” MEHMET AKİF ERSOY 3 (Taberanî) (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi) 4 (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-Tenzîl ve Esrâr-üt-Te’vîl) Bizbiriz Dergisi
47
ARAPÇA RABCA’YA GÖTÜRÜR
N. HADRA
YER ZARFLARI : ظرف المكان فوق �أمام بين خلف تحت بعيد عن قريب من
Üstünde Önünde Arasında Arkasında Altında Uzağında Yakınında
Yer zarfları kendinden sonraki kelimenin harekesini daima esre yapar. ÖRNEK CÜMLELER
اَل َّطائِ ُر َف ْوقَ الشَّ َج َر ِة١ الصو َر ِة ُّ السا َع ِة َو َّ لس ُّبو َر ِة َب ْي َن َّ َ ا٢ اَل َّطالِ ُب �أ َما َم الْ ِم ْن َض َد ِة٣ اَلْ ِق ُّط َت ْح َت الْ ُك ْر ِس ِّي٤ ِيب ِم ْن اَلْ َم ْد َر َس ِة ٌ اَلْ ُم ْس َتشْ فَى َقر٥ اَلْ َم ْق َص ِف َب ِعي ٌد َع ْن اَلْ َم ْك َت َب ِة٦ ف اَلْ َب ْي ِت َ اَلْ َح ِدي َق ُة َخ ْل٧
Bizbiriz Dergisi
48
Kuş ağacın üstündedir. Tahta saat ve tablonun arasındadır. Öğrenci masanın önündedir. Kedi sandalyenin altındadır. Hastane okula yakındır. Kantin kütüphaneye uzaktır. Bahçe evin arkasındadır.
Aşağıdaki cümleleri tercüme ediniz.
………………………………٢
…………………………………٤
…………………………………١
…………………………………٣
…………………………………٦
…………………………………٥
…………………………………٨
…………………………………٧ Bizbiriz Dergisi
49
HAYDAR Ahmet NAVRUZ
Herkes korku ile gözlerini kapamış bekliyordu.Bir patlama duyuldu sonra kanat sesleri duyulmaya başladı.Herkes öldüğünü zannederek feryat ediyordu.Peçelinin sesi ile irkildi herkes kalkın Allah yardımı ile ölmedik hayattayız.Gözünü açan hayretle dışarı bakıyor ve yere düşmüş uçan kargaları görüyordu.Küffar ordusu üzerlerine saldıran kargalara ateş edeceğiz diye birbirlerini vuruyorlardı.Kargalar aldıkları emir ile askerlerin boğazına ve gözlerine saldırıyordu.Peçeli şehadet getirmeye başlayınca içerdeki herkesde onunla birlikte şehadete başladı.
Küffar ordusu bozguna uğramış her biri bir yere kaçıyordu.Hastahanedekiler ise müslüman olmak için şehadet getirip dinin gereklerini öğreniyorlardı.Peçelinin aklına Muhammet geldi koştu ve baygın Muhammeti getirip pansuman yaptırdı.Muhammet uyanınca peçeliye baktı ve kısık sesle birşey söyledi.Peçeli tam duymak için eğildiği sırada Muhammet uzanarak peçeyi açtı ve peçelinin kim olduğu ortaya çıktı.Muhammet; -Haydar kardeşim biliyordum.Sen olduğundan adım gibi emindim diyerek sarıldı.O arada odaya giren Yasir amca şaşkınlıktan dona kalmıstı.’’Meğer peçeli iki tane imiş ve ikiside benim dostummuş’’ diye ağlıyor ve sarılıyordu.Bu gözyaşları mutluluktandı. ............. Haydar Muhammetin yanında iyileşmesini beklerken israil ajanları peçeliyi öğrenmişler ve her zaman ki insafsız planlarından bir tane daha yapıp Haydarın evde yalnız bekleyen karısı ile bebeğinin yanına doğru ilerliyorlardı.Çoçuğunu uyutan Haydarın eşi Kur’anı Kerim okuyordu ki büyük bir gürültü ile kapı kırıldı.Bir sürü küffar askeri üzerine hucum edip darp etmeye başladı. Bir yandan evi arıyorlar bir yandan da korkuyorlardı.Ama Haydarın hiçbirşeyden haberi yoktu. Odada Haydarın kundaktaki oğlunu bulan küffar ayaklarından tuttukları bebeği sallıyorlar ve kahkaha atıyorlardı.Acılı anne kalkmaya çalışıyor ama vurulan dipçiklerden fırsat bulup kalkamıyordu.Bir ara tam gücünü toplamıştı ki kafasını yediği dipcikle kendinden geçti...
Bizbiriz Dergisi
50
Faydalı Bilgiler Hazırlayan Ahmet NAVRUZ Evinizde yaşamı kolaylaştıracak pratik ve erimesinibekleyin. Daha sonra üzerinde ve çok kolay öneri öğrenmeye ne dersiniz? elektrik süpürgesini gezdirin. İzden eser İşte hayatınızı kolaylaştıracak pratik öneri ve kalmadığını göreceksiniz. tavsiyeler… Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup olmadığını k o n t r o l edin. Açıksa zedelenebilirler.
Satın aldığınız ayakkabılar ayağınızı sıkıyor ise onları bir kaç dakika buhara tutun. Makasınızı bilemek istiyorsanız, zımpara kağıdı kesin.
Üst üste koyduğunuz bardaklar yapışıp çıkmıyorsa bir leğenin içerisine koyun. Üstteki bardağın içerisine buz koyup leğenin içerisine yavaş yavaş sıcak su koyun. Bardakların kolayca çıktığını göreceksiniz. Satın aldığınız plastik ve cam eşyalarin üzerine yapıştırılan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayıp yıkayın. Üzerinde hiç bir leke ve çizilme oluşmayacaktır.
Halıdaki sigara yanıklarından, yanık yerler üzerinde zımpara kağıdı ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
Ütü yapmayı kolaylaştırmak ve süreyi azaltmak için ütü masasının kılıfının altına alüminyum folyo koyun. Sıcağı geri yansıtacağından ütü yapmak daha kolay olacaktır.
Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor Mobilyaların yerlerini değiştirdiğinizde ise pabuçları bir yastık kılıfının içerisine koyun. halıların üzerinde iz bırakır. Bu izleri yok Kılıfın ağzını kapayın ve çamaşır makinasında etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun yıkayın. Yeni gibi olacaklardır.
Bizbiriz Dergisi
51
Tarih’te Kasım Hazırlayan Abdulkadir AYDIN
1 3 4 6 10 11 12 Bizbiriz Dergisi
52
1 Kasım (1928) Yeni Türk harflerinin kabulü (1954) Cezayir’de bağımsızlık savaşı 3 Kasım (1918) Musul’un Türk topraklarından ayrılışı
4 Kasım (1946) UNESCO’nun Kuruluşu
6 Kasım (1989) Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (GAP)`nın kuruluşu
10 Kasım (1938) Atatürk’ün ölümü
11 Kasım (1918) Birinci Dünya Savaşı’nın sonu (1975) Türkiye Kalkınma Bankası’nın kuruluşu 12 Kasım (1887) Plevne Müdafaası
13 14 16 18 20 22 30
13 Kasım (1918) Birinci Dünya Savaşı sonu. İtilaf Devletleri Donanması’nın İstanbul’a girişi
14 Kasım (1983) Telsiz Genel Müdürlüğü’nün kuruluşu
16 Kasım (1869) Süveyş Kanalı’nın açılışı 17 Kasım (1922) Son padişah Vahdettin’in Türkiye`den ayrılışı 18 Kasım (1922) Büyük Millet Meclisi’nin Abdülmecit Efendi’yi halifeliğe seçmesi 20 Kasım (1961) Türkiye’de ilk koalisyon hükümetinin İsmet İnönü tarafından AP ve CHP’li bakanlarla kuruluşu 22 Kasım (1617) Sultan I. Ahmet’in ölümü; I. Mustafa’nın sultan ilan edilmesi 24 Kasım (1927) Ankara Zafer Anıtı’nın açılışı 30 Kasım (1973) Anadolu Üniversitesi’nin kuruluşu