dergisi
Bizbiriz
Tüm Müslümanların Kaderi Aynı
Sayı: 11 Aralık 2013 ISSN: 2147-642
ض �إِلا َّ َت ْف َعلُو ُه َت ُكن ٍ ذين َكف َُرواْ َب ْع ُض ُه ْم �أ ْولِ َياء َب ْع َ ََّوال ض َو َف َسا ٌد َك ِبي ٌر ِ ِف ْت َن ٌة ِفي ال� أ ْر İnkar edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar.
Enfal 73
EDİTÖRDEN Şehadetlerin hüznü yaşanırken başka bir hoca efendinin bedduaları ile sarsıldı İslam âlemi. Zalimlere beddua etmeyen ve hatta onlar ve çocukları için gözyaşı dökebilecek kadar merhametli olduğu izlenimini oluşturan bir hoca efendi, Allah rızası için hizmet gayretinde *** olduğu aşikâr olan bir zümre için beddua ediİslam âleminde her dem yeni olaylar zuhur verdi. Ne var ki, artık islam âleminin feraset ve ediyor. Ahir zamanın bir özelliği olsa gerek ki, basiretli yürekleri bu hezimeti yere düşürmedi. her olay kendinden önceki olayları örtüyor. Zerre miktarı iman ile hareket edenler “aldık kaunutturuyor. Hafıza-i beşer her geçen zaman- bul ettik” değil “sahibine iade ettik” dediler. Yanda daha bir nisyan ile malülleşiyor. Ama ne acı gına benzin ile gidip ateşi körüklemek yerine su bir geçektir ki, kendinden sonraki olaylara ders ile gidip söndürdüler. olan olaylar zamanın Müslümanları tarafından Cenab-ı Hak müslümanların feraset ve basiibret olarak alınmıyor, algılanmıyor. retlerini açsın. Âmin *** *** Geçtiğimiz ay içerisinde, bütün dünyanın Bu sayımız yine dolu dolu. gözleri önünde bir mücahid Varisün-nebi Abdullah idam yoluyla şehid edildi. Murad Şükrüoğlu HocamıAbdurrahman MOLLA’nın zın sohbetlerinden bir buşehadeti müşfik gönüllere ket ile beraber, mü’minin hüzün indirirken birçok kişihayatını şekillendirecek ye sıradan bir ölüm gibi gelilim hazinesinden demetledi. Ve ne kötü sevinenler de ri kardeşlerimiz hazırlamışoldu. Nasıl ki, islam âleminlar. Cenab-ı Hak amelimize de cerayan eden katliamlar yansıtmayı nasip eylesin. sıradan bir vaka olarak algıÖrneklik ve ibretlik hadilanmakta ise MOLLA’nın şeselerle dolu bir dönemdehadeti de o nispette gazete yiz. Rabbim bizleri ibretlik satırları arasında kayboldu olan kullarından değil örgitti. nek olan kullarından eyleİnancı uğruna şehid edisin. Âmin len bütün mücahidlere seYüce rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, bir sayı ile daha huzurlarınızdayız. Gönüller birleştikçe zorluklar bir bir uzaklaşıyor. Aşılan her engel bir sonraki çalışmaların zeminini kuvvetlendiriyor.
lam olsun.
*** Bizbiriz Dergisi İmtiyaz Sahibi Bizbiriz Derneği adına Yön.Krl.Bşk. M. Emin Doğan Editör ve Yazı İşleri Müdürü Kadir Aydın
Yayın Kurulu Hamide Erbay Ayşe Tunç Selman Bahar Zehra Bilmen Faruk Kul Ümmü Haram
Grafik – Tasarım Yasin Candan
Baskı Tarihi
Fotoğraf Bahadır Aktaş
Baskı
Reklam Koordinatörü Ahmet Navruz
Aralık 2013
Erman Ofset Matbaacılık Sanayi Tic. Ltd. Şti. Yeni Matbaacılar Sit. Yayın Cad. 6. Blok No:14 Konya Tel : 0 332 342 01 55 Fax : 0332 342 21 63 www.ermanofset.com
Bizbiriz Dergisinde yayınlanan yazı, şiir, söyleşi, fotoğraf, illüstrayon, infografik ve makalelerin elektronik ve basılı ortamlarda çoğaltılma hakkı Bizbiriz Derneği’ne aittir. Yayın Türü Aylık, yaygın süreli yayın Bizbiriz Derneği Medrese Mah. Ulaşbaba Cad. Aras İş Merkezi No:15/1Selçuklu / KONYA Tel : 0 (332) 353 27 00 0 (541) 248 65 28 - 0 (507) 577 22 25 Bizbiriz Dergisi
3
Sömürgeciliğin Yeni Hali: Yasal Gasp 6
Vahiy Nuruyla Şereflenen Gece 9
İlm-ü Hal 12
Hadis 16
Fıkıh 18
Siyer-i Nebi 19
Tasavvuf 23
Ayın Sohbeti 27
Sensin 33
Unutulan Hasene: Karz-ı Hasen 36
Sahabe-i Güzin 38
Müslüman Bilimadamları 42
Şehrin Görünmeyen Yüzü 44
Amenerrasulü 46
Arapça Rabca’ya Götürür 47
Haydar 48
Faydalı Bilgiler 49
ÇOCUK 50
Tarih’te Aralık 52
Sömürgeciliğin Yeni Hali: Yasal Gasp SELMAN BAHAR
Ekonomi ve politika... Birbirinden karşılıklı olarak etkilenen ve insanların yaşam standartlarını ve tarzlarını yönlendiren çok önemli iki kavram. Biri diğerinden bağımsız düşünülemez ve ikisinin de yönetiminde başarılı olan makam, gücünü sarsılmaz bir zemine taşır. Kuşkusuz ki kısa vadede Dünya’nın sıcak gündemini ve uzun vadede tarihin seyrini en çok şekillendiren olayları meydana getiren yönetici sınıfın kararları, ekonomi ve politikadan bağımsız düşünülemez. *** Başat güç1: George Modelski tarafından geliştirilen bir uluslararası ilişkiler kuramıdır. Bu kurama göre 15. yüzyıldan itibaren dünya tarihinde belirli devletler ortalama bir yüzyıl süren dönemlerde denizlere egemen olmaktadır. Bu egemenliğin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak başat güçler dönemleri içinde ekonomi, politika, popüler kültür, bilimsel metotlar gibi daha birçok alanda söz hakkı dünya geneline yayılmış devlet olarak tanımlanabilir.
ise iki dünya savaşına neden olsa da, bu kaos meydanından ABD kazançlı ayrılmış ve 20. yy’ın son yarısında başat devlet olmuştur. 21. yy’ın Soğuk Savaş dönemi olarak adlandırılması ise Sovyetler Birliği’nin ABD’yi alt ederek başat güç olma hedefinden kaynaklanır. Fakat gerek deniz, gerek hava, gerekse uzay sahasındaki etkisi ile ABD 21. yy’ın da güçlü devleti olarak tanımlanmış ve SSCB dağılmış bir güç olarak tarihe geçmiştir. *** Başat güç kavramında dikkat edilmesi gereken husus başat gücü belirleyen unsurdur. George Modelski’nin, uluslararası denizlerde üstünlüğü belirleyici olarak seçmesinin nedeni deniz yollarına sahip olan devlet için ekonomik sürecin (ithalat-ihracat/ hammadde alımı vs.) daha hızlı akmasıdır. Bu mantık içinde bugünün başat güç unsuru teknolojik altyapıyla ilişkilendirilebilir.
“Başat devletler” ile ilgili tarihi bir inceleme yapılırsa görülecek olan şudur ki, her başat Her yüzyılda başat güç olan farklı devletler gücün öne çıkan ortak bir özelliği vardır. Bu ortaya çıkmıştır ve çıkmaya da devam edecek. özellik diğer devletlerin içinde ekonomik imŞimdiye kadar Dünya’ya üstünlük sağlamış kan ve kazanç kapasitesi açısından önde olbaşat güçler şu şekilde listelenebilir. 15. yy da maktır. Muhakkak ki bu üstünlük sadece ekoPortekiz, 16. yy da İspanya, 17. yy da Hollan- nomiye indirgenemez. Ekonomik üstünlüğü da, 18. yy da Fransa, 19. yy İngiltere başat güç kazanmak adına sağlam bir devlet örgütlenolmuşlardır. 20. yy da ise Almanya’nın başat mesi şart ise böyle bir devlet örgütlenmesi güç olma sevdasıyla içine girdiği hırçın tutum içinde o toplumun, kültürel birikim ve top1 Başat Güç ile ilgili daha geniş okuma için; SANDER Oral, Si- lumsal ilişki düzeylerinde belli bir seviye kat etmiş olması gerekir. Yani ekonomik başarı yasi Tarih/İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi
Bizbiriz Dergisi
6
bir getiri ise her getirinin bir sermayeye ihtiyaç duyması gibi ekonomik başarının sermeyesi de devlet organları ve sivil toplum arasındaki ilişkinin istikrarıdır. Eğer toplumsal tabaka sağlam bir zemin oluşturuyorsa devlet içinde siyasi mekanizmada sağlam olacaktır. Sağlam bir siyasi mekanizma, yurtiçinde üretim yapan sektörlerin uluslararası düzende devlete ekonomik üstünlük getirmesini sağlayacaktır. Şüphesiz ki buradan çıkarılacak sonuç ise uluslararası ekonomik üstünlük kazanmış bir devlet, aynı zamanda uluslararası siyasi otorite olmaya başlamış bir devlet de demektir.
çok. Akabinde ise birey olarak teker teker her insanın, bu kâr savaşından nasıl zarar gördüğünün/göreceğinin delilidir bu hikaye. İnsanoğlu olarak sıklıkla unuttuğumuz ve bizi hataya/zarara düşüren şey devletin varlığının sebebidir. Bizler hızlı akan yaşamda çoğu zaman devlet için yaşama hatasına düşeriz. devlet için çalışır, devlet için kazanır, devlet için koştururuz. Tabi ki devletin devamlılığını sağlamak her vatandaşın sorumluluklarından biridir. Fakat atladığımız nokta aslında devlete biz insanların yaşamını kolaylaştırmak için yine insanoğlu tarafından belli bir sistem kazandırıldığıdır, devletin amacının vatandaşa hizmet olduğudur.
Asıl vurgulamak istediğimiz durum ise Bununla birlikanlattığımız başat güç te devletin görevlekavramının pekte marini de önemsizleşsum olmayan fiilleAma biz Allah’ın rızasını gözetirmekte tehlikelidir. rin sebebi olduğudur. terek salih ameller işlemek istiBuna en büyük örnek Devletler tarihin her yorsak araçlar amacımıza hizmet 1929 Dünya Ekonodiliminde ister barışedecek. Biz nasıl olduğuna akımik Buhranı sonrasınçıl yollarla olsun, ister mızla varamayacağız güzellikler da ABD’de alınan öntehdit içerikli diployaşayacağız. Allah’ın lütfuyla attılemlerdir. Bu önlemler masiyle olsun, isterse ğımız bir adım on adım hükmündevletin ekonomik sübirebir şiddet kullanade olacak, ilerlerken nasıl ilerreçten neredeyse tarak olsun diğer devletlediğimize şaşacak cümle alem. mamen elini çekmesilere üstünlük kurmaya ne neden olmuş birçok çalışmıştır. Tek gayedüzenlemeyi içerir. leri yurtiçinden ve/ya Bunun sonucunda ise yurtdışından gelebi1960’lı yıllara kadar lecek olası tehditlere karşı güvenliği sağlamak olmuştur. Bu yüzden- gelinen süreçte ekonominin belirleyici unsurude tehdit olarak algıladıkları devletleri “üstün nun, devletin piyasadan uzaklığında, oldukça olma” durumuyla egale etmeyi seçmişlerdir. Bu gelişmiş finans şirketleri olmaya başlamasıdır. üstünlük bir devlete karşı kültürel baskınlık ola- Bu finans şirketleri ise artık devletlerin ekonobilecekken başka bir devlete karşı diplomatik mik eli olmuşlar ve politikanın görünmez silahı kazanç şeklinde sağlanabilir. Yani insan ilişki- olarak ABD hükümeti tarafından kullanılmaya lerindeki gibi her devlet arasındaki ilişki/reka- başlamışlar. bet ilişkisi devletlerin karakteristik özellikleriFinans şirketlerini, en etkili biçimde kullane göre şekillenir. Ama her devlet karakteri için nan devlet olarak Amerika, bu yolu uluslararası geçerli olan bir üstünlük varsa o da ekonomi/ hukuksal olarak yasal olmayan işleri bu şirketakabinde siyaset alanındaki üstünlüktür. ler üzerinden yasallaştırmak için seçmiştir. Yaİşte uzun uzadıya girişini yaptığımız belirli kın tarihte de birçok örneği bulunan bu tarz kavramlarla ilgili sunduğumuz çerçeve aslın- yasal ekonomik gaspların itirafçıları dünya bada üstünlüklerin dünya tarihine yansımasıyla sınına belgeler sızdırmakta, saklı kalmış birçok ilgili bir hikayeyi anlatmak içindir. Uluslararası ekonomik tetikçilik operasyonunu gün yüzüşirketlerin üçüncü dünya ülkelerini nasıl par- ne çıkartmaktadır. Bu belgelerden görülen en sellediklerinin başlangıç serüvenidir bu hika- çarpıcı sonuç ise başta ABD olmak üzere birçok ye. Devletler ve uluslararası şirketler arasındaki Avrupa devletinin başvurduğu bu yasal ekonosınırların nasıl ortadan kalktığıyla ilgilidir daha mik gaspların güvenlik duvarını devletlerin is-
Bizbiriz Dergisi
7
tihbarat servislerinin yürüttüğü gizli operasyonların oluşturmasıdır.
operasyonları başlıyor. Devlet başkanı borcu almayı reddederse demokratik yollarla seçilEkonomik yasal gasp, Amerika’daki şirket- miş lider düşürülüyor. O borcu alacağına inanlerin büyümesiyle beraber ortaya çıkan eko- dıkları bir piyonu koltuğa oturtuyorlar. nomik danışmanlık/finans şirketlerinden baMusaddık’ın ABD petrol şirketlerine imtizılarının devlet adına bir takım çalışmalar yaz tanımaması “ABD’nin ekonomik desteğiyürütmesiyle başlıyor. Bu şirketler vergi ya- ni!” kabul etmemesi sonucu CIA tarafından salarının çoğunun lehlerine düzenlenmesi ve yürütülen Kermit Roosevelt’in başında bulunşirket yöneticilerini işçilerinden daha imtiyaz- duğu bir operasyonla yerine Şah Rıza Pehlelı hale getiren yeni düzenlemeler konulması- vi’nin getirilmesi ve Şah’ın hemen akabinde na ilişkin yıllar süren çabalarla bir üst sınıfın petrol şirketlerini özelleştirerek ABD’li şirketoluşmasına neden oluyor. Basit bir örnekle lere ihale etmesi yani kısaca İran’daki 1953 1970’de bir yöneticinin maaşı bir işçinin ma- darbesi buna iyi bir örnektir. aşının 5 katı iken 2000’lerde 24 katı olmuş1954’te Guatemala’da J.Arbenz’in hükütur. 1970’de şirketlerin ödediği vergi kazancın metine, 1965’te Endonezya’da Sukarno’nun %40’ını bulurken 2000’lerde %7 civarındadır. hükümetine, 1970’te Kamboçya’da Prens NoABD 17-18. yüzyıllarda süregelen sömürge rodom Sihanuk’un hükümetine ve 1973’te yarışını 21.yüzyılda yasal olarak bırakmış gö- Şili’de Salvador Allen’in hükümetine yapılan rünse de bu finans şirketlerini kullanarak gayri darbelerin hepsinin CIA destekli olduğu bilinresmi yollarla Afrika, Latin Amerika ve Ortado- mektedir. Kaldı ki bu operasyonlar ekonomik ğu ülkelerini borçlandırarak kendine bağımlı kaygılarla yapılmış olanların bazılarıdır. Buhale getiriyor. nun yanında siyasi kaygılarla yapılmış YunaBu finans şirketlerinde görevli üst düzey nistan’da 1967-1974 cuntaları, Küba’da Fidel eğitim almış ekonomi danışmanları üçüncü Castro’ya yönelik düzenlenmiş düzinelerce 2 dünya ülkelerinin liderlerini büyük miktarda operasyon örnekleri çeşitlendiriyor. borç almaya teşvik ediyor. Zaten amaç doğal Bu operasyonların CIA destekli olduğu kaynaklar olduğu için seçilen ülke yeraltı ve emekli CIA çalışanları ve finans sektöründeki yerüstü kaynakları zengin bir ülke oluyor. Bu bağlantılar tarafından deşifre edilmiştir. Bazıkaynakları işleyerek ödeyebileceğine inandı- ları CIA tarafından açıkça kabul edilmiş, bzırarak yüksek faizli krediler almaya ikna ediyor. ları hala reddedilmektedir. Bunun gibi birçok Ülke borcu almayı kabul ettiğinde ise finans örnekte zamanla deşifre olacaktır. Mesela son şirketi parayı anlaşmaları gereği doğrudan iki-üç yıllık süredeki Arap Baharı dalgası gibi... kendi ülkesinin şirketlerine yönlendiriyor. Bu Bu noktada son söz olarak şunu söyleyebişirketler borcu alan ülkede yatırım yaparak liriz ki, bu operasyonlarla devrilen hükümetçok güzel miktarlar kazanıyor fakat esnetilmiş lerin hepsi de halklarının iradesiyle seçilmiş kanunlara yaslanarak düşük vergilerle çalışhükümetlerdi. Fakat görülüyor ki insanoğlu tıkları için devlet çok az geri ödeme alabiliyor. çıkarları için diğer insanları hiçe sayabilecek Kredinin bırakın faizini ana parasını bile ödepervasızlığa düşebiliyor. İşte anlattığımız bu mekte zorlanıyor. Böylece aldığı borç parayı hikayenin, bu oyunun kirliliği de ne ekonomik eline geçmeden kullanmış oluyor. Borcu ödene siyasi dezenformasyonlardır. İşte 1900’lermek için kullanacağı kaynakların işletilmesiden bu yana yaşanan dalgalı sürecin neden ni, borcu aldığı devletin şirketlerine bırakıyor. olduğu kısır döngü bir güvensizlik ortamının Hem piyasadan mahrum kalıyor hem borcu doğuşudur. Asıl zarar insanın doğasına, ruh katlanarak artıyor. Finans şirketi borcunu geri istediğinde ise mecburen sağlık, eğitim vb. sağlığına verilmektedir. İnsanları, iradelerini fonları faiz ödemeleri için kullanıyor. Yetme- hiçe sayarak güvensizlik ortamına sürüklediği takdirde doğal kaynaklarını yok pahasına mek elbette ki bu oyunun kontrolünü elinde tutan insanları da bir gün gelip o güvensizliğe yabancı yatırımcılara devrediyor. hapsedecektir. Peki borç almazsa? işte o zamanda tarih- 2 CIA destekli ekonomik-siyasi operasyonların ayrıntılı anate birçok örneği sayılabilecek CIA (Central In- lizi için; John PERKINS, Kafes, April Yayınevi John PERKINS, telligence Agency/ Merkezi İstihbarat Teşkilatı) Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, April Yayınevi
Bizbiriz Dergisi
8
Kadir Sûresi Tefsiri
VAHİY NURUYLA ŞEREFLENEN GECE Hamide ERBAY Beşiktaş İlçe Vaizi
Sûre adını ilk âyette geçen “kadir gecesi” kelimesinden almıştır. Ebu Zer (r.a.) rivayeti üzere “inna enzelnâhu” sûresi diye de anılmaktadır. Abese sûresinden sonra, Şems sûresinden önce Mekke’de indirilmiş olup, beş âyetten oluşmaktadır. Bir rivayete göre de, müfessirlerin çoğu Medine’de indiğini söyle-
mişlerdir. Mushaf’taki sıralamada 97. ve iniş sırasına göre 25. sûredir. Konusu, Kur’ân’ın indirildiği gece olan Kadir gecesidir. Sûrede bu gecenin önemine ve şerefine vurgu yapılmaktadır.1 1 DİBY, Kur’an Yolu Meâl-Tefsir, c. V, s. 657.
Bizbiriz Dergisi
9
“Rahmân a d ı y l a …”
ve
Rahîm
olan
Allah’ın
Üçüncü anlamı itibariyle, Kadir gecesi “tazyik (sıkıştırmak, daraltmak) gecesi” demek“Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik.” tir. Zira o gece inen meleklere yer dar gelir denilmektedir. “Kadr” kelimesi “kadera” fiilinin mastarıdır, Âyette “azamet nûnu”yla “Biz indirdik onu” asıl anlamı “güç yetirmek” demek olup, “hübuyurulması, indirenin büyüklüğünü ifade küm, haya, takdir, şeref, azamet, tazyik” manalarına gelmektedir. Kur’ân’ın bu gecede ederken, indirilenin şanını da yüceltmeyi ifaindirilmesinin geceyi şereflendirdiği ve kad- de etmektedir. Âyetteki “o” zamiriyle kastedilenin Kur’an rini yücelttiğini belirtmek üzere ona bu isim olduğu hususunda müfessirler ittifak etmişverilmiştir. Birinci anlamı itibariyle, Kadir gecesi “hü- lerdir. Kur’ân’ın zamirle anlaşılacak derecede küm gecesi” demektir. Duhân Sûresi’nde “Biz apaçık bilinen, tanınan, şanı yüce bir kitap olO’nu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz duğunu göstermek için adının açıkça anılmauyarıcıyız. (O gecede) Her hikmetli emir onda dığı belirtilmektedir.
“Biz onu indirdik” ifadesinden, “tamamını indirdik” veya “indirmeye başladık” anlamları çıkarılabilir. Alimlerin çoğu “peyderpey indirdik” anlamında “nezzelnâ” fiili yerine “indirdik” anlamında “enzelnâ” fiili kullanılmasını gerekçe göstererek âyette, Kur’an’ın tamamının ulûhiyyet makamından dünya semâsına indirilmesinin söz konusu edildiğini ileri İkinci anlamı itibariyle Kadir gecesi, “azamet sürmüşlerdir. Bazı alimler ise, bu âyetle doğve şeref gecesi” demektir. Daha sonraki âyette rudan Resûlullah’a gelen Alak sûresi’nin ilk gelecek olan, “bin aydan hayırlı” bir gece oldu- âyetlerinin kastedildiği kanaatindedirler. Her iki yoruma göre de o gece Kur’an-ı Kerim’in ğu ifadesi, bu anlamı açığa çıkarmaktadır. indirilişine sahne olduğu ve bu olayla büyük ayırt edilir” (44,3) buyurulduğu üzere; her hikmetli emrin, ilâhi takdirde hükmedilmiş işlerin ayırt edildiği mübarek bir gecedir. Bu anlamı göz önünde bulundurularak Kadir gecesine “takdir gecesi” de denilmektedir. Asıl takdir ezeli olduğuna göre, burada kastedilen o hüküm ve takdirin açıklanması ve yerine getirilmesi olmalıdır.
Bizbiriz Dergisi
10
bir değer kazandığı için surede ona “leyletü’l- Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre ise, Ramakadr” denilmiştir.2 zan ayının 27. gecesi Kadir gecesi olarak kabul edilmektedir. Kadir gecesinin kesin olarak bil“Bilir misin nedir Kadir gecesi?” dirilmemesi, insanların o gecede kazanacakları Âyetin soru şeklinde ifade edilmesi, Kadir sevaplara güvenip diğer zamanlarda kulluk gögecesinin yücelik ve şanını ifade eder. Âyete ce- revlerini ihmal etmelerini önlemek gibi bazı sevap veren sonraki âyetlerde de onun tarihinin bep ve hikmetlerle açıklanmaktadır. açıklanması yerine bu gecenin önemi, insanlar Ramazanın son on gününe girildiğinde Reiçin hayır ve bereketi üzerinde durulmuştur. sulullah (s.a.v.) dünyevi işlerden uzaklaşıp, “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” mescitte itikafa çekilir, vaktini daha çok ibadet Müfessirlerin bir kısmı âyeti hakiki mana- ve tefekkürle geçirirdi. Müminler de kadir gesında anlayarak, bu gecede yapılan ibadet ve cesini ibadetle ve dualarla ihya etmelidirler. Hz. hayırların, içinde Kadir gecesinin bulunmadığı Ayşe, bu gecenin nasıl ihya edileceğini Resûlultam bin ayda yapılan ibadetlerden daha çok se- lah’a (s.a.v.) sormuş, o da “Allah’ım! Sen affedicivap getireceğini belirmektedir. Başka bir yoru- sin affı seversin, beni affet! de” şeklinde cevap ma göre burada bin sayısı çokluktan kinayedir. vermiştir (Tirmizi,”Da’avât”,84; İbn Mâce, “Duâ”, 3 Nitekim birçok dilde olduğu gibi Arapçada da 5). bin rakamı büyük bir sayı söyleyerek çokluğu Cenâb-ı Hak biz kullarını da Kadir gecesinin anlatmak için kullanılmaktadır. Bu gece Yüce hayır ve faziletine eren salih kullar zümresine Allah’ın (c.c.) Resûlullah (s.a.v.) ve ümmetine bir dâhil eylesin. Âmin. lütfu ve ihsanıdır. “O gece melekler ve ruh, rablerinin izniyle her bir iş için iner dururlar.” Âyette, Kadir gecesinin bin aydan hayırlı oluşunun bazı sebepleri açıklanmaktadır. Bu gece Allah Teâla’nın (c.c.) vereceği görevleri üstlenmek üzere melekler ve ruh yeryüzüne inerler. Müfessirlerin çoğunluğuna göre, “ruh”tan maksat Cebrâil’dir. Cebrâil meleklerden biri olmakla beraber makamının yüksekliği ve şanının yüceliğini göstermek üzere ayrıca zikredilmiştir. Ruha “meleklerin ileri gelenleri, meleklerin dışında Yüce Allah’ın (c.c.) görünmez ordularından bir ordu, rahmet” vb. manalarını verenler de vardır. “O gece tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur” Âyette bu gecenin esenlik ve mutluluk gecesi olduğu ifade edilmektedir. Zira melekler gecenin başından itibaren tan yeri ağarıncaya kadar gruplar halinde inerek müminlere selam verirler. Bu durum tan yeri ağarıncaya dek devam etmektedir.
Kendinize beddua etmeyin, ancak hayırla dua edin. Zira melaike dediğinize “amin” der. Ramuz el Ehadis S.470
Bu gecenin hangi gece olduğu çok ihtilaflı bir konudur ve birçok görüş nakledilmiştir. Kadir gecesinin, bütün sene içerisinde gizli olup, Ramazan ayında ve son on gecenin tek gecelerinde olma ihtimali ağırlık kazanmaktadır. 2 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c.IX, s.340.
3 DİBY, Kur’ân Yolu Meâl-Tefsir, c. V, s.659-660.
Bizbiriz Dergisi
11
ilm-ü hal NAMAZIN NEV’İLERİ AYŞE TUNÇ
بسم الله الرحمن الرحيم ا َّم ْح ُمو ًد َمقَا ًما َر ُّبكَ َي ْب َع َثكَ �أن َع َسى لَّكَ ن َِاف َل ًة بِ ِه َف َت َه َّج ْد اللَّ ْي ِل َو ِم َن “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.” (isra-79)
farzlar) ve kifai farz (farz-ı kifaye; Bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin üzerinden düşen için namazı genel olarak farz ve nafile şek- farzlar ) olmak üzere ikiye ayrılır. Farz-ı ayın olan namazlar, yükümlülük çağınlinde iki gruba ayırmışlardır. daki her Müslüman farz olup, her biri ayrı ayrı Hanefiler’e göre ise namazlar: bunu yerine getirmekle mükelleftir. Farz-ı ayın a) farz, olan namazlar, her gün beş vakit namaz ve her hafta cuma günleri kılınan cuma namazınb) vacip, dan ibarettir. Günlük farz namazlar sabah nac) nafile olmak üzere üç çeşittir. Bunun- mazı 2 rekat, öğle namazı 4 rekat, ikindi namazı la birlikte Hanefiler arasında farklı gruplama- 4 rekat, akşam namazı 3 rekat ve yatsı namazı lar da bulunmaktadır.Bunlardan birine göre 4 rekat olmak üzere toplam 17 (on yedi) rekatnamazlar; tır. Cuma namazı, cuma günü öğle namazının vaktinde cemaatle kılınan ve farz olan kısmı 2 a) Allah’ın farz kıldığı (mektube)namazlar, rekat olan bir namazdır. Cuma namazı kılınınca b) Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabit olan ayrıca öğle namazı kılınmaz. (mesnun) namazlar, Farz-ı kifaye olan namaz ise, bir müslüman c)nafile namazlar olmak üzere üç çeşittir. öldüğünde başta yakınları,komşuları ve tanıyanları olmak üzere müslümanlarca kılınması gereken cenaze namazıdır. Bu namazı birileA) FARZ NAMAZLAR ri kılınca öteki müslümanlar cenaze namazı kılFarz olan namazlar, ayni farz (farz-ı ayın; Her madıkları için sorumlu olmazlar. Sevap ve fazimükellefin bizzat kendisinin yapması gereken leti ise namazı kılanlar elde etmiş olurlar. Hanefiler dışındaki çoğunluk, vacip hüküm kategorisini kabul etmedikleri
Bizbiriz Dergisi
12
B) VACİP NAMAZLAR
ve müstehap sünnet) ve vakte bağlı olmayan Vacip namazlar, vacip oluşu kulun fiiline tatavvu namazları içine alır. Birincisi, sünen-i bağlı olmayan (li-aynih vacip) ve vacip oluşu revatib, ikincisi sünen-i regaib türleri olarak kulun fiiline bağlı olan vacip (li-gayrihi va- adlandırılır. Revatib, belli bir düzen ve tertip içinde, beş cip) olmak üzere iki kısımdır. vakit farz namazlarla birlikte ve belli bir devamYatsı namazından sonra kılınan üç rekatlık vitir namazı ile ramazan ve kurban bayramı lılık içinde kılındığı için revatib adını almıştır. Bu namazları li-aynihi vacip grubunda yer alır. açıdan revatib sünnetler, düzenli olarak kılınan Tilâvet secdesi de,her ne kadar namaz olma- sünnetler demektir. Bunlar, Efendimiz ( a.s )’in yıp bir secdeden ibaret olsa da, bu gruba sokul- sünnetine uyularak vakit namazlarından önce maktadır. Ayrıca çoğunluk tarafından sünnet veya sonra yahut kimisinde hem önce hem kabul edilmekle birlikte, bazı Hanefiler’in vacip sonra kılınan namazlardır. Ramazan ayında yatsaydıkları küsuf namazı da (güneş tutulduğun- sı namazından sonra kılınan teravih namazı da, bu grupta yer alır. da kılınan namaz) bu gruba girer. Li-gayrihi vacip grubunda ise nezir namazı, sehiv secdesi ve ifsat edilen nafile namazın kazası yer alır. Nezir namazı, esasen gerekli ve görev olmamakla birlikte, kişi bir vesileyle namaz kılmayı adadığı zaman kendi iradesiyle kendini yükümlü kılmış olur; artık bu yükümlülüğü yerine getirmesi gerekir. C) NAFİLE NAMAZLAR Farz veya vacip olan namazların dışındaki namazlara nafile namazlar denir. Farz namazların öncesinde veya sonrasında kılınan sünnet namazlar nafile namaz kapsamında yer alır. Nafile namazları, sünnet namazların dışında ayrı bir kategori olarak ele alan bilginler de bulunmaktadır. Buna göre namazlar; a) farz namazlar, b) vacip namazlar, c) sünnet namazlar,
Revatib sünnetler dışındaki nafile namazlar ise regaib adını alır. Bunlar, Efendimiz ( a.s )’in uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle kılınan ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve ecir kazanmak amacıyla kıldığı namazlardır. Bunlar gönüllü olarak kılındığı için “gönüllü (tatavvu) namazlar veya arzuya bağlı namazlar” olarak da adlandırılır. Teheccüd namazı, kuşluk (duhâ) namazı, istihâre namazı, yağmur duası, husûf namazı, küsûf namazı, tahiyyetü’l-mescid, tövbe namazı, evvâbîn namazı, tesbih namazı, ihrama giriş namazı, yolculuğa çıkış ve yolculuktan dönüş namazı, hâcet namazı, abdest ve gusülden sonra namaz regaib türünden nafile namazlardır.1 İslam kültüründe sünnet namazlar, özellikle vakit namazlarının öncesinde- sonrasında kılınan sünnet namazlar, farz namazlara hazırlayıcı ve onları koruyucu ibadetler olarak değerlendirilmiş, sünnet namazların muhafızı konumunda görülmüş, ayrıca Efendimiz ( a.s )’e bağlı olmanın,muhabbetin velhasıl ehl-i sünnet olmanın da bir nişanesidir.
d) nafile namazlar olmak üzere dört çeşit olmaktadır. Sünnet namazlar, vakit namazları yanında düzenli olarak kılınan sünnetleri (revatib) Nafile ibadetlerin önemini belirten bir haifade etmekte, nafile namazlar ise düzenli ol- disi kudside Efendimiz ( a.s ) şöyle buyuruyor: mayarak çeşitli vesilelerle Allah’a yakınlaşmak “Her kim (ihlas ile Bana kulluk eden) bir dosve sevap kazanmak maksadıyla ayrıca kılınan tuma düşmanlık ederse, Ben de ona karşı harp namazları (regaib) ifade etmektedir. îlan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeyFarz ve vacip namazların dışındaki namaz- lerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yaları, genel olarak nafile başlığı altında ele alıp kınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilaveten bunları kendi içinde kısımlara ayrılır. Nafile ke- işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, limesi, farz ve vaciplerin dışında fazladan olan nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de veyahut açıktan, istenilmeden , Rabbimizin faz- Ben onun (adeta) işiten kulağı, gören gözü, tulından verdiğine denir. Nafile namaz ifadesi, tan eli, yürüyen ayağı akleden kalbi ve konuşan bir vakti bulunan sünnetleri (müekked sünnet 1 İsam
Bizbiriz Dergisi
13
dili olurum. Ben’den her ne isterse, onu mutlaka veririm. Bana sığınırsa, onu korurum. Ben, yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmekteki tereddüdüm kadar hiç tereddüde düşmedim: (Zira) o, ölümü sevmez; Ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” 2
Nafile namazların, kıyamet gününün dehşetli anında hesab verirken zor durumda kalan sahibinin imdadına yetişeceğini de yine Resûlullah ( s.a.v )haber vermiştir:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün Rasûlullâh ( s.a.v )’in hayatı Allah’a ibadetin olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı ve en güzel kulluğun binbir neviyle doludur. düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. ŞaGünün hemen her anına tekabül eden bir na- yet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Aziz ve file namazı mevcuttur. Nafile ibadetler kulu Al- Celil olan Rabb’i: lah’a daha çok yaklaştırır ve cennetteki merte- Kulumun nafile namazları var mı, bakıbesini de yükseltir. Resûlullah ( s.a.v ) : nız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. “Müslüman bir kimse, farzların dışında nafi- Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba le olarak her gün Allah rızası için on iki rekat na- çekilir.” 4 maz kılarsa, Allah Teala ona cennette bir köşk yapar” buyurmuştur.3
2 Buhârî, Rikak, 38; Ahmed, VI, 256; Heysemî, II, 248 3 Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1
Bizbiriz Dergisi
14
4 Tirmizî, Salat, 188
Teheccüd Namazı (Gece Namazı): Yatsı namazından sonra kılınacak nafile namaza “gece namazı”denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa “Teheccüd” adını alır. Teheccüd namazı iki rekettan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir.5
“Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki salih kimselerin adeti ve Allah’a yakınlıktır. (Bu ibadet) günahlardan alıkor, hatalara kefaret olur ve bedenden dertleri giderir.” 10 buyurarak onları huzurun kaynağına yöneltmek istemiştir.
Âile içinde kadın ve erkeğin Allah’a ibâdet Teheccüd namazı, Rasul-i Ekrem ( s.a.v) Efendimize vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz ve salih ameller işleme husûsunda birbirlerine destek olmalarının önemine dikkat çeken O’nun ümmeti için sünnet-i müekkededir. “Gece namazına devam ediniz. Zira bu siz- Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bilhassa den önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece gece namazına kalkmada bu yardımlaşmanın ibadeti, Allah’a yakınlık günahlara kefaret olup daha da önemli neticeler hâsıl edeceğini şöyle insanı bedeni hastalıklardan korur ve günah- ifade etmiştir:
“Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyanAllah Teala çok sevdiği ve kainatı hürmetine dıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilyarattığı Habîb-i Muhammed Mustafa (sav) ‘e de geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da teheccüd namazını farz kılmıştı. uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uy“Gecenin bir kısmında da uyanarak sana kusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin.” 11 mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd Allah’ın rahmetine erişmek duasıyla… namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.”7 lardan uzaklaştırır.”6
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18) “Sabah namazından önce kılınan iki rekat nafile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır.” (Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn, 96) buyururdu. Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak ve arzu ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinde geçerek kıldığı teheccüd namazına olan iştihasını şöyle dile getirmişti: “Allah her peygamberde belirli bir şeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibadetidir...” 8 Allah’a yaklaştıran en mühim ibadet olması hasebiyle ümmetinin de bu nimetten nasiplenmelerini arzu ederlerdi. Öncelikle yakın akrabasından tebliğe başlayan Efendimiz, bir gece Ali ile Fatıma ( r.a )’nın kapısını çalmış ve onlara: - “Namaz kılmayacak mısınız?” 9buyurarak geceyi boş geçirmemelerini istemişti.
“Umeranıza fesatla dua etmeyin. Zira onların iyiliği sizin iyiliğiniz, onların fenalığı sizin fenalığınız demektir” Ramuz el Ehadis S.471
Diğer hadislerinde ashabına da: 5 6 7 8 9
Muhammed Bin Abdullah Hanî, Âdâb, s. 264 Tirmizi, Deavât, 101 el-İsrâ/17, 79 Heysemî, Mecmau’z-zevâid, II, 271 Buhârî, Teheccüd, 5
10 Tirmizî, De’avât, 101 11 Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13
Bizbiriz Dergisi
15
HADİS M. DİKKATLİ
ٌ �آ َي ُة الْ ُم َن ِافقِ َثل َ َاث اِ َذا َح ف َو اِ َذا ائْ ُت ِم َن َخا َن َ دث َك ِذ َب َو اِ َذا َو َع َد �أخْ َل Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (sav) buyurdu: “Şu üç hareket münafığın nişanıdır. Konuştuğu zaman sözlerinde yalan söyler, yaptığı vaadi yerine getirmez, emin bilinip emanet edilince hıyanet eder.”
Konuştuğu zaman sözlerinde yalan söyler, yaptığı vaadi yerine getirmez. Emanet edilince ihanet eder. Eskiden ashap efendilerimiz, bugünkü misyonerler gibi gider bir başka ülkeye sosyal aktiviteler yaşarmış. İslam ahlakı üzerine yaşarmış. Orada taşkınlık, zulüm payidar olduğu zaman, oraya savaşa başlarlarmış. Ya Müslüman olursunuz, ya cizye vereceksiniz, ya da sizinle savaşırız derlermiş. Neden? Mazlumunu kurtarmak için. Şimdi bizim beynimize, dilimizle yerleşmişler. Fakat zulüm yok. Kendilerinin yaptığı zulümden haberleri yok. Önce kendini ıslah eden bir millet haline gelmeden, yani asr-ı saadeti yakalamadan dışa misyonerlik yapamazsınız. Önce içini düzeltmelisin. İçini düzeltirken de içerden toplayıp, dışarıya aktarmayıp, içeriden topladığını içeriye dağıtmalısın. Zenginden alıp fakire dağıtmalısın. Köprü olmalısın. Sonra dışarıya çıkıp içeriye yıkmak için Mekke-Medine hikayesini anlatmamalısın. Hiç kimsenin hicret gibi bir derdi yok. Senin yıpratıcı bir faaliyetin olmadığı müddetçe uzaklaştıran yok. Kimse durduğu yerde insanları suçlu görmez. Önce kendimizi ıslah etmeliyiz. Aksi takdirde başımıza ıslah ediciler geldiğinde önce biz birbirimizi ıslah ediciyiz. Biz sizi kurtaracağız Kaddafi’den deyip binlerce
Bizbiriz Dergisi
16
insanın öldürülmesine, binlerce insanın birbirine kurşun atmasına sebep oldular. Biz sizi ıslah ediciyiz, dediler. Irak’ta bir kişiyi öldüreceğiz diye milyonu geçkin adamı öldürdüler. Islah edicilerin gelmesini beklemeyin. Önce aramızda bir ıslah olalım, birbirimizi sevip, birbirimize hürmet, birbirimize muhabbet edelim. Çünkü kafir öyle bir kafirdir ki, o zahirde savaşır bizimle sen onu bilirsin o da seni. Halbuki münafık öyle değildir, o gizlidir seninleymiş gibi görünür. Fakat sana kılıcı çeker, seni sırtından hançerler. Bir münafıkla yakın dost gibi görüneceğinize; bir delikanlı doğru, suyu sert, kendisi gibi mert bir insan düşmanınız olsun. Hiç korkmayın. Yüzü her daim gülen münafıktan dost tutunmayın. Ondan dost olsa ne kadar olur? Bakın şimdi şöyle münafıklar var. Sözünde durur gibi görünür, sözünde durur, size söz verir, yarın geleceğim diye, yarında gelir. Efendim emanet tevdi edildiğinde de emanete hıyanet etmemiş gibi de sabit gözükür. Söylediği zaman onun doğru konuştuğunu da zannedebilirsiniz. Aman ha, aman ha! Mümin merhametli ve şefkatli olur. Kur’an emanetine sahip çıkar. Hayatında Muhammed
Mustafa (sav) hayatına düstur edinir. O zaman işte sözü doğru olur. Hani Mehmet Akif Ersoy’un bir sözü var; Hayatta en beğendiğim gerçek, Sözün doğru olsun kütük gibi olsun tek.
Doğru olacaksınız ama takiyye de yapmayacaksınız ha. Takiyye yapacağız diye yalanı çoğalttılar. Yılanı, akrebi içimize soktular. Sokup duruyor Müslümanları gizli gizli. Hepimiz birbirimize düşman olduk temelli. Allah muhafaza eylesin. Aramıza ülfet muhabbet ihsan eylesin. 1
Fark etmez kütük gibi olsun. Ama doğru olsun. Fakat doğru olacağım diye de şu hikayede ki gibi de olmayın. Adamın birini çok doğru sözlü diye kadıya şikayet ederler; Aman efendim! Çok doğru sözlü biz bundan davacıyız. Her şeyi doğru diyor, diyorlar. Kadıya şikayet ediyorlar. Kadı; Niye şikayetçisiniz? Doğru sözlü insandan kim şikayetçi olur, diyor. Demek ki sizde bir zarar var, siz de sıkıntı var. Efendim tamam da, yani bu çok doğru sözlü. Nasıl söyleyelim bilmeyiz ki, bunun söylediği doğrular bize ters geliyor, sıkıntı duyuyoruz, diyorlar. Kadı; Çağırın şu doğrucuyu bakalım, diyor. Getiriyorlar. İçeriye girer girmez adam; Esselamu aleykum ve rahmetullahı ve berekatuhu kör kadı, diyor. Kadı;
Sultan yeryüzünde Allah’ın gölgesi ve kuvvetidir. Kim ki, sultana hayırhanlık ve dua ederse hidayet bulur. Kin de beddua eder ve hayırhanlıkta bulunmazsa dalalete düşer. Ramuz el Ehadis S.213
Bu da hakikaten doğru, ama acıtıcı bir adam. Direkten de alnına kör olduğu söylenmez be adam, diyor. 1 On hafta sohbetleri 4. Cilt
Bizbiriz Dergisi
17
FIKIH AYŞE TUNÇ
Altın ve ipek erkeğe haram mıdır? İzah eder misiniz?
Kardeşim ,birtakım giyim ve süs eşyaları vardır ki, bazı hikmet ve sebeplerden dolayı kullanılmaları ve giyilmeleri erkekler için caiz görülmemiştir. Fakat yaradılışları icabı ziyneti ve süsü seven kadınlar için helâldir. Bunlardan birisi ipekten yapılmış giyim eşyaları, diğeri de altındır. Bu husustaki hadis-i şerif gayet açıktır. Hazret-i Ali ( r.a ) ‘nin rivayetine göre, bir defasında Efendimiz (a.s ) ipek bir kumaşı sol eline, bir parça altını da sağ eline aldı. Sonra bunları elleriyle yukarı kaldırdı, orada bulunanlara gösterdi ve şöyle buyurdu:
“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”2 “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” 3 De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 4
“Şu iki şey ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir.”1 İslâmiyet’in haram kıldığı meselelerde şüphesiz, birçok hikmetler vardır. Ancak haramlığın hikmet ciheti, illet yerine geçmez. Yani bir şeyin haram kılınışında asıl sebep, Allah’ın onu yasaklamış olmasıdır. Allah yasakladığı için o haramdan sakınmamız gerekir. Hikmetlerin araştırılması bu temel prensibin anlaşılmasından sonra gelmelidir. Bu çerçevede, Efendimiz ( a.s ) ‘ın dini bir mesele de hüküm vermesi müminler için bağlayıcıdır. İslam alimlerinin hepsi, Kur’an-ı Kerim’i açıklamada Efendimiz (a.s)’ın sünnetini birinci kaynak olarak belirtmişlerdir. Şöyle ki : 1 İbni Mâce, Libas: 19.
Bizbiriz Dergisi
18
2 Ahzab Sûresi, 33/36 3 Nisa, 4/80 4 Âl-i İmran Sûresi, 3/31
SİYER-İ NEBİ Fetret-i vahy ..
Hira’da yaşanan mucizenin ardından vahiy bir süre kesintiye uğradı. Bu durum yaşlı bilgin Varaka’nın sözleriyle rahatlayan Nebi Muhammed Mustafa (sav) Efendimizi endişelendirmişti. Başına ne gelmişti? Müjdelendiği bu durum karşısında ne yapmalıydı? Böylesi açık bir olay hayal olabilir miydi? Gördüğü ve hissettiği varlığı neden tekrar göremiyordu? Bu sorular içinde sık sık Hira Mağara’sına gidiyor ve Cebrail (as) ile yine karşılaşmayı umut ediyordu. Aynı olayın tekrarlanmayışı Rabbi tarafından terkedildiğini düşündürecek kadar üzüntü veriyordu. İslam tarihinde ınkıta-i vahiy yada fetret-i vahiy olarak adlandırılan bu olayın 15 günden 3 yıla kadar sürdüğüne dair çeşitli rivayetler vardır. Allah-u Alem, genel kanaate bakıldığında Efendimiz (sav)’in ilk vahiyle sarsılan ruhunun sükuna ermesini, vahyin devamına
M. DİKKATLİ
karşı bekleyiş ve arzusunun artmasını hedefleyen bu kesinti dönemi çok sürmemiştir. Habibi Kibriya Muhammed Mustafa (sav) yine bir arayış günü vahyin tekrar gelmeye başlamasını şöyle anlamıştır; “Bir gün aniden gökyüzünde bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda, Hira’da bana gelen meleği (Cebrail), yerle gök arasında bir kürsü üzerinde oturmuş olarak gördüm. Ürpererek yere çöktüm. Evime dönüp; “Beni örtünüz, beni örtünüz!” dedim. Bunun üzerine Yüce Allah; “Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar! Sadece Rabbinin büyüklüğünü dile getir. Elbiseni tertemiz tut. Her türlü pislikten, kötü şeylerden uzak dur.”1 1 Müddessir, 1- 5.
Bizbiriz Dergisi
19
Ayetlerini indirdi. Artık vahiy gelmeye başladı kilde abdest aldırdı ve imam olarak iki rekat namaz kıldırdı. 4 ve ardı arkası kesilmedi.”2 Rasullüğünü bildiren bu ayetler ‘Ey örtüsüne bürünen’ hitabıyla hem ilk vahyin ardından eve gelerek üzerinin örtülmesini isteyen hem de mecaz olarak peygamberlik kisvesine bürünen Efendimiz (sav)’in ‘kalk, uyar’ emriyle görevlendirilmesinin ilanıdır. Ayetlerin devamında ‘Sadece Rabbinin büyüklüğünü dile getir’ emriyle tevhid dininin en önemli kuralı; Rab olan Allah’a iman ve kulluk esası bildirilmiştir. ‘Elbiseni temiz tut’ emri ise ilk davetçi Muhammed Mustafa (sav) ile devamında gelecek bütün davetçileri maddi ve manevi şekillendirir. Tertemizlik esası maddemizi her türlü necasetten arındırdığımız gibi, manevi olarak nefis, ruh ve gönül dünyamızın da korunması olarak yorumlanmıştır. Elbise kavramını yalnız giysi olarak değil yaşanılan mekanlar ve hatta eşler anlamında dahi alarak temizlik boyutunu genişletmemiz mümkündür. ‘Her türlü pislikten uzak dur’ emriyle bitirilen ilk gelen ayetlerde maddi- manevi temizliğin vurgulanması son derece anlamlıdır. Sözün özü; vahyin fetretini bitiren bu ayetler bizlerin de içinde bulunduğumuz fetreti bitirmesi umut edilerek yorumlandığında çok veciz bir üslupla gönderilmiş, davet ve davetçinin ufkunu şekillendirmiştir.
İnançları şirk dolu putperest bir kavmin yeniden inşası, gelen vahiylerde Allah’a iman ve uygulama da namaz ibadetiyle başlıyordu. Kıyamete kadar yükselerek devam edecek islam yapısının, maddi- manevi tevhid inkılabının nurlu daveti üç aşamada gerçekleşecekti; Ferdi davet, Akrabayı davet, Genel davet.5 Ferdi davet..
Fahri Kainat Efendimiz (sav) davetin başında, tohumun ilk filiz vermesi aşamasında gayet temkinli, planlı ve ferasetli bir şekilde ilerledi. İlk önce fıtraten bozulmamış, ruh ve gönülleri temizliğini muhafaza eden, sağlam kişilikli ve karakterli insanlara islam anlatıldı. Yaşayış ve anlayış olarak temiz olan bu insanların islamla şereflenmeleri daha kolay oldu. İslamın ilk yıllarında yapılan bu gizli ve ferdi tebliğ döneminde islama girenlerin örnek halleri etkili olmuştur. Yaşanılan cahiliyeyi aklı ve midesi kabul etmeyen insanları Muhammed Mustafa (sav) ile O’na inanmış Muhammedilerin mucizelerinden önce halleri etkiliyordu. Ayçiçeklerinin bükük boyunlarını güneşe yönelterek doğruldukları gibi kurumaktan kurtulanlar Bu şekilde peygamberlik görevinin başladığı bu daveti samimi ve güvenilir yakınlarına ileterek ve bir uyarıcı olarak Allah’ın emirlerini insanlara genişletiyorlardı. İnancın kalplerde ve yaşantıda öğreteceği bildirilen Muhammed Mustafa (sav) oturarak gerekli şartların oluşmasının beklendiilahi görevin 13 senesi Mekke’de, 10 senesi de ği bu gizli davet dönemi yaklaşık 3 yıl sürmüştür. Medine’de olmak üzere yaklaşık 23 sene devam İlk Müslümanlar.. etmiştir. “İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını alİlk namaz.. makta da önde olanlardır.”6 Çoğu kaynakta vahyin gelişinden sonra yaşaİlk Müslüman olanlar kadınlardan Hz. Hatice, nan ilk olay namaz olarak geçer. 3 erkeklerden Hz. Ebu Bekir7, çocuklardan Hz. Ali, Cebrail (as) güzel bir insan kılığında Efendi- gençlerden evlatlığı Hz. Zeyd b. Harise’dir.8 miz (sav)’in yanına gelerek uygulamalı olarak abOsman İbn Affan, Zübeyr İbn Avvam, Abdurdest almayı ve namaz kılmayı öğretmiştir. Mek- rahman İbn Avf, Sa’d İbn Ebî Vakkas, Talha İbn ke’nin yukarısında bir vadide Cebrail (as)’dan Ubeydillah, Ebu Ubeyde İbn Cerrah9; Abdullah öğrendiği şekilde ilk namazıyla gönlü huzura ka- 4 İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 260-261. vuşan Efendimiz (sav) bu sevinçle evine döndü. 5 Komisyon, Doğuştan Günümüze İslam Tarihi, 1/204 Rasulü Ekrem Efendimiz (sav) bundan sonra kendisine tereddütsüz iman eden biricik annemiz Hz. Hatice’ye, Cebrail (as)’den öğrendiği şe2 Müslim, Sahih, c. 1, s. 98; Ahmed İbn Hanbel, Müsned (h. 2846); Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 592. 3 İbn’ül Esir, İslam Tarihi, 2/51.
Bizbiriz Dergisi
20
6 Vakıa, 10. 7 “Asıl adı Abdullah bn Osman’dır. Kendisi her iyi işte önde olduğu için Ebu Bekir künyesiyle meşhur olmuştur.” Zemahşeri. 8 Rasulullah (sav)’in ilk üç kızı da ilk müslümanlar arasında sayılmalıdır. Hz. Fatıma ise doğuştan müslüman sayılabilir. Mevdudi, Hz. Peygamber’in Hayatı, 2/ 296. 9 Bu sahabalere daha sonra Ömer bn Hattab da ilave edilerek aşere-i mübeşşere (yaşarken cennetle müjdelenen on kişi) denmiştir.
İbn Mesud, Erkam İbn Ebi’l-Erkam, Osman İbn Maz’un, Ubeyde İbn Haris, Said İbn Zeyd, Habbab İbn Eret, Ammar İbn Yasir, Suheyb (ra) da bu nurla nimetle şereflenen diğer isimlerdir. Henüz bir emir gelmediğinden islamın gizli yaşandığı bu dönemde bir grup müslümanın topluca namaz kıldığını gören müşriklerin sataşmalarıyla münakaşalar başlamıştı. Hatta bazı kaynaklarda Sa’d bn . Ebi Vakkas’ın müşriklerden birine karşılık verip başını deve kemiği ile yarması sonucu islam tarihinde ilk kanın döküldüğü yazmaktadır.10
tıyordu. Adeta bu şekilde Efendimiz (sav) ve yanındaki Müslümanlara Mevla katından bir kuvvet geliyordu. Kabullenmeleri için geçen üç yıllık gizli tebliğ döneminde Kureyş müşrikleri bu son din hakkında kısmen bilgi sahibi olmuşlardı. Henüz kendilerine davet gelmediği için tepkilerini açığa çıkarmıyorlardı.
Gelen yeni emirle Allah Rasulü (sav) endişe ve telaşa düşmeden, reddedilme korkusuna sığınmadan davetçi ruhunu gösterecek şekilde hemen işe koyulmuştur. Efendimiz (sav) bu yakın daveti gerçekleştirebileceği bir ortam hazırBunun üzerine Hz. Muhammed Mustafa (sav) layarak akrabalara ziyafet vermeyi uygun görMüslümanların bir araya gelip ibadetlerini ra- müştür. İnsan ihsanın kölesidir, sözünde olduğu hatça yapabilmeleri, nazil olan ayetlerin üze- gibi önce ikramlarla akrabalarına seslenmek isrinde oturup konuşabilmeleri için Safa tepesi- temiştir. Ziyafete yaklaşık kırk- kırk beş kişi kanin yakınlarında ki Erkam bin Ebi Erkam’ın evini tılmış, davet edilmediği halde gelen amca Ebu merkez olarak belirledi. Gizliliğin halen devam Leheb12 Rasulullah (sav)’in konuşmasına fırsat ettiği bu dönemde dikkat çekmeyecek bir ko- dahi vermeden; numda olan bu ev Daru’n Nedve’nin de görüle“Bunlar senin amcaların ve amcalarının oğulbildiği Mekke’ye hakim bir konumdaydı. Burada larıdır. Konuş hadi! Bırak bu sapıklığı artık. Atayeni yürekler islama davet ediliyor hem de gelarına muhalefet etmekten vazgeç. Şunu iyi bil len ayetler üzerinde sahabeye şahsiyet eğitimi ki kavminin, senin yüzünden tüm Arapları karveriliyordu. İnsanlar bu evde hür- köle, zenginşısına alacak bir gücü yok. Aslında Kureyş kabifakir, güçlü- zayıf gibi dünyalık sıfatlarla sınıflandırılmıyorlardı. Allah Rasulü (sav)’in önünde leleri ve diğer Araplar sana saldırmadan önce, omuz omuza vermiş, rızayı gözeten karakterli bir akrabalarının seni yakalayıp hapsetmeleri gereKur’an nesli doğuyordu. Gelen vahiyleri adeta kir. Tüm Araplara karşı gelmektense bu çok daha yudum yudum öğreniyor, öğrendiklerini yaşan- uygun olur. Ey kardeşimin oğlu! Kabilesinin, amtılarına geçirdikçe yükseliyorlardı. Erkam’ın evi calarının başına senin getirdiğinden daha büMüslümanlar için hem ibadet ve ilim merkezi, yük bir felaket ve musibet getiren bir kimse daha hem de karargah ve davet yeriydi. Allah-u Teala görmedim.” bizlerin evlerini de öğretmeni Muhammed MusBu öfkeli sözler üzerine maksat hasıl olamatafa (sav), kitabı Kur’an, nesli iman dolu olan ça- mış, topluluk dağılmıştır. En yakınları tarafından ğın sahabeleriyle doldursun inşallah. dahi anlaşılamamak Efendimiz (sav)’i epey üzmüş, mahzun etmiştir. Buna rağmen davasınAkrabayı davet.. dan vazgeçmeyen Allah Rasulü (sav) vakit kay“Önce en yakın akrabanı uyar.”11 betmeden yeni bir davet düzenlemiş ve kavmi Bu ayetlerin içinde bulunduğu sure daha ön- geldiğinde; ceki peygamberlerin tevhid mücadelesini anla10 Siret-i İbn-i Hişam tercemesi 1/350 11 Şuara, 214.
12 Asıl adı Abdu’l Uzza bin Abdülmuttalib idi. Fakat kırmızı yüzü sebebiyle kendisine ateş suratlı manasında Ebu Leheb denmiştir. İbn- i Sad.
Bizbiriz Dergisi
21
“Hamd Allah’a mahsustur. Ben O’na hamd eder, sadece O’ndan yardım dilerim. O’na iman eder ve O’na güvenirim. Allah’tan başka ilah bulunmadığına şehadet ederim. O birdir, eşi ve ortağı yoktur. Bir önder kendi halkına yalan söylemez. Allah’a yemin olsun ki bütün insanlara yalan söylemiş olsam, size yalan söylemem. Bütün insanları aldatmış olsam sizi aldatmam. Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki ben Allah’ın bütün insanlara ve özellikle sizlere gönderdiği peygamberiyim. Sizler uykuya dalar gibi ölecek, uykudan uyanırcasına dirilecek ve tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Ya ebedi cennete ya da ebedi cehenneme gireceksiniz. İnsanlar içinde uyardığım ilk kimseler sizlersiniz. Benimle sizin misaliniz; düşmanı görünce halkını uyarmak için önden koşarak gelen, düşmanın kendisini geçmesinden korkarak; ‘Koşun ey insanlar!’ diye feryat eden kimsenin durumuna benzer.13
Buna karşılık böyle bir yiğitliğe sahip olamadıklarından olsa gerek toplulukta Hz. Ali (kr)’in yaşından dolayı bir gülüşme oluştu. Bu gülüşmelerden sonra Hz. Ali (kr)’in babası Ebu Talib yiğenine kendisini destekleyeceğini bildirir; “Yiğenim, Sana yardımcı olmak bizim için bir şereftir. Sana emredilen şeyi yapmaya devam et. Seni koruyup kollamaktan bir an bile geri kalmayacağım. Bana gelince, Abdülmuttalib’in dinini terk etmeye gönlüm razı olmuyor.”16 Diğer amca Ebu Leheb ise öfkeyle bu durumun kötü bir hal olduğunu, Muhammed (sav)’i durdurmaları gerektiğini yoksa zillete maruz kalacakları hatta Muhammedi (sav)’i korurlarsa öldürüleceklerini söylediğinde ortam iyice gerginleşti. Ebu Talib’in tekrar söz alıp, hayatta oldukları sürece O (sav)’i koruyacaklarını17 bildirmesinden sonra dağıldılar.
Bu toplantıdan yalnızca Efendimiz (sav)’in amca çocuklarından Cafer b. Ebi Talib ile Ubeyde Ey Abdülmuttaliboğulları! Allah’a yemin edeb.Haris islamı kabul ettiler.18 rim ki Araplar içerisinde, dünya ve ahiretiniz için, benim size getirdiğim şeyden daha hayırlısını, Necip Fazıl’ın adeta Hz. Ali (kr)’de ki bu islam daha üstününü kavmine getirmiş bir genç bil- şuurunu gençlere hitap ettiği nasihatlerinde olmiyorum. Ben sizi dile kolay gelen, mizanda ağır duğu gibi islam sancağı gençlerin eliyle yükselebasacak olan iki söze davet ediyorum ki bu da cek, tevhid davası gençlikle güç bulacaktır. Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve benim de “‘Kim var? ‘ diye seslenilince, sağına ve soluO’nun kulu ve Rasulü olduğuma şehadet etmena bakmadan fert fert ‘ben varım! ‘ cevabını verinizdir. Rabbim sizi buna davet etmemi emretti.14 Hanginiz bu yolda, kardeşim ve yardımcım ol- ci, her ferdi ‘benim olmadığım yerde kimse yoktur! ‘ fikrini besleyici bir dava ahlakına kaynak bir mayı kabul eder?” gençlik...”19 Nebiyyi Muhterem (sav)’in bu sözlerinden sonra kalabalığın sessizliğini bozan henüz çocuk sayılabilecek kadar genç bir delikanlı olan Hz. Ali (kr) olur; “Ya Rasulallah, ben Senin kardeşin ve yardımcınolacağım.”15
13 Muhammed Salih eş-Şami, Sübülü’l-Hüda ,II,432. 14 Halebi,İnsanu’l-Uyun,I,283. 15 İbn Sa’d, Tabakat,I,187; Ahmed,Müsned,I,111.
Bizbiriz Dergisi
22
16 Belazuri,Ensabu’l-Eşraf,I,119. 17 Muhammed Salih eş-Şami, Sübülü’l-Hüda ,II,432-433. 18 İsmail Sarıçam, İlk Dönem İslam Tarihi, s.74. 19 N.f.k, Gençliğe Hitabe.
TASAVVUF Z.BİLMEN
Hindistan’da nesnas diye bir hayvan varmış. Bu hayvanın özelliği konuşabiliyormuş. Hindular bunu avlayıp, yermiş. Bir gün dört tane nesnas, avlanmamak için insanlardan kaçıyorlar, çalıların arkasına saklanıyorlar. İnsanlar bunları dört yandan sıkıştırıyor. Birisi diyor ki; -İyi saklan, kafanı görürler. İnsan hemen onu duyuyor. Bir ok atıp vuruyor. Öbürü; -Akılsız! Sana kim dedi ses çıkart diye, diyor, onu da vuruyorlar. Üçüncüsü; -E diyor, gördün mü bak konuştu, ikisi de vuruldu, diyor. Üçüncüsünü de vuruyorlar. Dördüncüsü oradan sesleniyor; -Çok şükür ben ses çıkartmadım. Tabi onu da vuruyorlar. Bugün Müslüman toplulukların hali böyle değil mi? Pek çok cemaat birbiri hakkında konuşuyor ve birbirini vuruyor. Senin şeyhinin icazeti var mı, bizim şeyhimizin babası icazet verdi sözleri. Halbuki çoğu, cemaat topluma mal oldu, dağılasın, diye ayakta tutuluyor. Biz de dördüncüsü olmayalım, bizi de vururlar sonra değil mi? Biz dördüncüsü olmamak için ağzımızı kapattıkça, aynası sırlanmayanlar cam olup karşıyı gördükleri için ağızlarını tutmuyorlar, ne gelirse söylüyorlar. Din diye, dinsizlik satıyorlar sokaklarda. Biz dördüncüsü olmayalım tamam ama siz de ikincisi, üçüncüsü olmayın. Birincisinden ibret alın, hiç olmazsa biraz susun da fitneye, fücura, bölücülüğe, ayrımcılığa sebep olmayın.
Makam, Mevki, Rütbe, Şan. Saadet Odur ki; kula Allah Vermeli Nişan… Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU (k.s)
Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.v), Ebubekir Sıddık (r.a)’ı işaret yoluyla yerine halife bıraktı. Eğer Habib-i Kibriya deseydi ki; “Ebubekir’e bey’at edin” muhakkak ki buna iman farz olurdu. Bugünkü alimlerin, bizim icazetimiz var, bizim silsilemiz var dediklerine Rasulullah (s.a.v)’in kavliyle ve hareket metoduyla, yok diyorum. Vardır bir icazeti, belki bina okutabilirsin, sarf okutabilirsin. Vardır belki bir silsilesi diyeceğim ama altına kendi ismini yazdığı için. Allah katında yazılmış bir silsile bakın nasıl olur? Ahmet Rufai (r.h)’in aleyhinde; ‘Bunun silsilesi yoktur’,Ahmet Rufai (r.h) şeyh değildir, diyorlar. Bu sözler, talebelerinin çok zoruna gidiyor, çok ağırına gidiyor, çok üzülüyorlar. Ahmet Rufai (r.h) elini açıyor ve diyor ki; -Ya Rabbi! Sözümüze inanmıyorlar, icazet istiyorlar. Gündüz vakti gökten kar beyazlığında sayfalar yağıyor, talebelerin ellerine düşüyor. Bakıyor-
Bizbiriz Dergisi
23
Ahmedü’l-Bedevi (rh) gülüyor; lar ki üstünde hiçbir şey yazmıyor, bomboş. Bu seferde; bunlar boş, bir şey yazmıyor işte, diye “Onlara veren kim ki, onlar bana versinler?” söz ediyorlar. Talebeler sayfaları Ahmet Rufai Diplomaya, icazete muhtaçlar. Allah’ın verdi(r.h)’e verince, üzerinde yazılar beliriyor, Hak kağinden ne icazeti istenir. Sanki ceplerinden vetından gelen silsile okunuyor. riyorlar. Allah’ın dinini bilirler. Kap değişse de Ya hu keramet istediğimiz yok da, gücü olan suyun aynı aktığını bilirler. Merhum Necip Fazıl da gücünü gösterir. Dillerinde ki sattıkları çok, Kısakürek’in söylediği gibi, ‘oluklar çift, birinden elleriyle yaptıkları hiç yok. Kur’an’a ve sünnete kir akar, birinden nur’. Nuru da bilir, kiri de, lakin tabiyiz diyenler, Kur’an ve sünnete uyacağız di- Hakka, hakikate eğridir gönülleri, batılla, haramyenler suçlandılar, dışlandılar. İftiralara başlayıp, la doludur mideleri. Allah-u Teala kulaklarını, diliftira kampanyalarıyla insanların sesini soluğunu lerini, ağızlarını bağlar. kesip bir köşeye tıktılar. Çünkü onların beklediği kusursuz alim. Sene 92-93’lerde başlamış bir çığır vardı. Geliyordu adam; -Ben İbni Kesir’den şunu okudum, deyince diğeri; -İbni Kesir’i kabul etmiyorum kardaş, sahih değil diyordu. -E peki efendim okuyorum.
ben
Ramuze’l-Ehadis
-Ben kabul etmiyorum kardaş, onda da zayıf, garip, mevzu hadisler vardır. -Kütüb-ü Sitte’den.. -Onu da kabul etmiyorum, israiliyat var. Bana Kur’an’dan delil getir.
ُص ٌّم ُب ْك ٌم ُع ْم ٌي َف ُه ْم لا َ َي ْر ِج ُعو َن
“Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”1 Onlar bağlıdır gelemezler, kulakları da tıkalı, gönülleri de ağırlıklarla doludur.
َو َج َع ْل َنا ِم ْن َب ْينِ �أ ْي ِدي ِه ْم َسدًّا َو ِم ْن َخ ْل ِف ِه ْم َسدًّا َف�أ ْغشَ ْي َنا ُه ْم َف ُه ْم لا َ ُي ْب ِص ُرو َن “Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.”2
İslam’da ayrılık ilk böyle başladı. Fakat eğriyi önce öğrenenler, doğruyu görmek ve bilmek istemediler. Kur’an’ı lisan zannettiler. Kur’an’ı hayattan uzaklaştırmak için yine Kur’an’ı seçtiler.
Bunların önünde ve arkalarında setler var kardeşim. Makam setti, şöhret setti, gurur setti, kibir setti var nasıl gelebilir, nasıl geçebilir ki? Hakkı, hakikati nasıl söyleyebilir ki? Söyleyemezler tabi. Nebiler de kendi öz çocuğundan ayırt edile- Vallahi dini iyi bilirler, gelecek olan veliyi işaretle meyecek kadar anlatılıyordu kitaplarda. Onun gelmeseydi iman olduğunu da bilirler. Öyle biliriçin iman isteniyordu geldiği zaman. Ve Rasul-i ler ki, kendi öz çocuklarını bildikleri gibi bilirler. Zişan Efendimiz işaret buyurdu, “Ebu Bekir Sıd- Şüpheye düşer, ayrılır, inkar ederler biraz daha dık (r.a)’ı benden sonra ona tabi olun, halife ola- uzaklaşır, araştırmaya giderler. ‘Euzü’yü söyler de rak Ebu Bekir (r.a)’ı getiriyorum” demedi. Veyahut sığınılacak bir Allah’ın olduğunu bilmezler. Sığınşimdikiler gibi beşik meşayihleri tayin edilmedi. mayı bilmeyen, sığınacağını ne bilsin? Vallahi biYani dededen babaya, babadan oğula geçen bir lirler, Allah’ın velisini. din haline gelmedi İslam. Veyahut diplomasını Bu masalar boş kalmaz, gidenin yeri dolar. tekkeden, türbeden, zaviyeden almadı, Allah’tan aldı Allah’ın kulları. Vazolar değişmez amma çiçeklerin rengi solar. Allah’ın vermediği nişanı, kuldan almaya gerek yok. Vallahi, billahi gerek yok. Allah’tan başka kim verir Allah’ın veliliğini. Bir Milli Eğitim Bakanlığı verir öğretmene diplomayı veyahut öğretmenlik belgesini. Veyahut bir hocalık belgesini Diyanet İşleri verir değil mi? Pekiyi Allah’ın belgesini, kim kimden verir, kim kimden ister ki? Ahmed’ül-Bedevi (rh)’e diyorlar ki; “Gelsin de ona doğu kapısını verelim.”
Bizbiriz Dergisi
24
Çiçekler solar kardeşim, vazolara ne olacak? Bak insan bedeni aynı, su farklı. Bir yerden solar, bir yerden açar. Eğer ki bilgisi verilseydi velilerin, onlara intisap farz olurdu. Muhyiddin-i Arabi (k.s)’ya soruyorlar; “Efendim kıyamete kadar gelecek olan velilerin bilgisi hakkında bir bilginiz var mıdır?” 1 (Bakara/18) 2 (Bakara/ 9)
“Vardır lakin ümmete vebal olur. Anasının baSavm-ü salat, hac ile sanma biter zahit işin, basının adıyla, yetmiş yedi silsile sayar dökerdim, İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş. farklı farklı beldelerden geleceğini söylerdim, laSen irfanı almadan, imanı arzularsın. Ya iman kin ümmete vebal olur. Bilirlerse iman olur, bilirnedir? Sen ayetle hadislerle Allah rızası için Haklerse iman olur,” diyor. ka ve hakikate koşacaksın. Ayet ve hadislerle ben Haktan gelenin suyu hep aynı akar. Kimi cela- oldum deyip haktan uzaklaşmayacaksın. Benlik lin içinde rahmetiyle kaynar. Kimi zaman görür- ateşiyle, gurur, kibir ateşi, büyüklenme ateşi yasünüz çocuk gibi cemalini onunla saklar Allah, kıyor sizi. Allah-u Teala’dan af dileyin. Allah rızası kimi zaman heybetli-vakarlı olur, sinir- öfke sa- için az ye, az uyu, az konuş hakkı bulursun ama nırsınız celalini onunla saklar Allah. az yerken ne olur yediğin helal olsun. Giydiğin çamaşır helal olsun, elbise helal olsun. O zaman Hakkı ve hakikati, muhabbeti yine bizde bulursun. Gel hakikate gel, Allah için gel, Rasulullah için gel. Lakin biz; “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. -Gelme, gelme, gelme, gelenin malı gider, giAllah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”3 denin canı gider, dedik, boşuna demedik ki. Ama Su koyarsınız bir testiye onu sızdırır dışına, hiç malın haramsa gider, helal ise birine bin verir Alsu testisinin bal sızdırdığını gördünüz mü siz? lah, korkma. Canı giden ölmez korkma. Cananını Toprak testi de ne varsa onu sızdırır kardaş. Sizde bulur sonunda. ki de belli, şüphecilik. İmanda şüphe imansızlıkAllah-u Teala gönül saadeti ihsan eylesin, tır, denir. Allah-u Teala’nın sebeplerine tevessül tevekküle mani değildir. Allah-u Teala hikmetiyle Hakka ve hakikate kavuştursun, gören göz ihsan güzellikleri ilhak edecek. Kur’an’ı ve sünneti ta- eylesin. nıyan insana velilikte bir işaret yeter, bir kifayet (Bu yazı Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefeneder. Veliye diplomayı Allah’ın verdiğini unutu- di’nin On hafta Sohbetleri kitabından alıntıdır.) yorlar. Bunlar bilmezler mi, Allah velilik verirken kimseye danışmaz. Ayeti celile de;
ِين َ َو َم َك ُروا َو َم َك َر اللَّ ُه َواللَّ ُه َخ ْي ُر الْ َما ِكر
ً اَللَُّ يَ ْص َط ِفي ِم َن الََْلئِ َك ِة ُر ُس َّاس ن ال ن م و ل َ َ ِ ِ ََّ ٌسي ٌع بَ ِصري ِ َ إِ َّن الل
“Allah, meleklerden de resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”4 Allah-u Teala, elçilerini kendi seçer. Ayet-i celilenin hayat olduğunu unuttunuz, hayata tatbik olduğunu unuttunuz, zikri hak hazım için geviş değildir diyen arife kulak asmadınız kaçtınız. Esma sıfattır kardeş, sıfatta kalma! Ey nefsin esiri, Allah’ın kovmuş olduğu şeytanın iğvasıyla Hakkı duyduğu zaman iman edip, duyduğunu dışarı çıkınca inkar eden olma! İslam, şeriat seni camiye götürür, namaz kılmanı, dua etmeni öğretir, namazda Allah’ı bulmayı, Allah’a vuslatı, Rasulullah (s.a.v)’in; “namaz miracıdır müminin”, dediğini ancak tarikat hatırlatır. Siz bunları unuttunuz.
فى امان الله
Allah’ın laneti, gazabı ve ateşi ile birbirinize beddua etmeyin” Ramuz el Ehadis S.479
3 (Al-i İmran/ 54) 4 (Hacc/ 75)
Bizbiriz Dergisi
25
Varisün-Nebi Abdullah Murad Şükrüoğlu
Sizin düşmanınız insan mıdır? Yoksa içinizdeki şeytan mıdır? Bunu bilmeyen ahmak, Müslümana düşman olur ancak.
Ayın Sohbeti VarisÜn-Nebi Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU (k.s) Hocamızın sohbetinden...
اَ ُعو ُذ بِالل ِه ِم َن الشَّ ْي َط ِان ال َّر ِجي ِم بِ ْس ِم الل ِه ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِحي ِم ُص ٌّم بُ ْك ٌم ُع ْم ٌي فَ ُه ْم الَ يَ ْر ِج ُعو َن “Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”1 1 Bakara/18
Müslüman namaz kılıyor fakat şirke, bidatlere, hurafelere tutulmuş. Öyle ki Her tarafı bidat olmuş. Bidat nedir? İslam’da olmayanı İslam’danmış gibi göstermek. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in hükmettiğiyle hükmetmeyip, O’na ait olmayan söz ve davranışları O’na atfetmek. Bidat her tarafı kaplamışken İslam’ın takvasını kuşananlar, tasavvuf çatısı altında birleşip tarikat ismini alanlar ne hikmeti hüda ise bir türlü körlükten, sağırlıktan vazgeçmiyorlar. Müslümana soruyorum; duyduğun halde niçin tepkisiz kalıyorsun? Gördüğün halde niçin görmezden geliyorsun be müslüman? Biliyorsun hakkı ve hakikati örtene kafir denir. Hakkı batılla örtene kafir denir. Sen hakkı bildiğin halde batılı hakmış gibi gösterirsen sana ne isim verilir? Rasulallah (s.a.v) huzurunda bir sahabe yüksek sesle bağırıyordu. Rasulallah (s.a.v) soruyor; -Nedir bu?
-Cezbedir ya Rasulallah. Elimde olmadan Allah’ın şevkiyle bağırdım, diyor. Rasulullah (s.a.v) buyuruyor; -Bu şeytandandır. Cezbeli ama rahmani değil, şeytani. Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.v) diyor ki; “Felakette saçlarını yolan, elbisesini yırtan yüksek sesle ağlayan bizden değildir.”2 Bir cenazede veyahut bir felakette dahi çırpınmayı, bağırmayı men ederken Kur’an okunurken yahut zikir esnasında bağırmaya izin verilir mi? Dua ettiğimiz bir insanın sakal koyduğunu, abdest alıp namaz kılmaya başladığını gördüm. Bir gün musafahalaşmak için elimize geldi acayip bir hareket yaptı. Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim La havle vela kuvvete illah billah
2 Nesai Bizbiriz Dergisi
27
Rabbi euzu bike min hamazatişşeyatini ve euzu bike rabbi en yehderunallahi huvessemiulalim, dedim Allah’a sığındım. Tabi adam gülüyor, ne dediğimizden habersiz. Dedim ki; -Bu rahmani bir hal değil sendeki. Biz kardeşlerimizle, müslümanlarla musafaha yaparken en fazla içimiz ürperiyor, aşkımız ve şevkimiz artıyor. Cebrail (a.s.)’ın Muhammed Mustafa (s.a.v.)’i sıkması gibi bizde sıkıyoruz ama gel gör ki gönüllerimizde Allah’a karşı aşk, muhabbet, hurafeye ve bidat şirke karşı da nefret oluşuyor. Sizde niye böyle zahiri riya hali oluyor?
olmasıdır yani Allah-u Teala’nın kulunu kendisiyle meşgul etmesidir. Bir talebenin 99 kelimesinde 99 esmaü’l hüsna olacağına şeyhinin ismi varsa bu adamda bir sıkıntı var, Allah aşkı değil de dünya ve dünyalık isteği ve arzusu var demektir. Cezbe, Allah’ın kula bir ihsanı olduğundan kulun elinde değildir. Allah’ın, sevdiği kulunun kalbinden perdeyi kaldırıp çalışma ve gayreti olmadan yakîn nuru ile kolayca manevî makamlara yükseltmesidir. Cezbenin sahabe zamanında olduğuna delil olarak şunu anlatırlar.
Bir başka yerde Müslüman namaz kılıyor, cezbeye geliyor bağırıyor. Bu bağıran, çağıranların şeyhinin vekillerine bizatihi sordurdum, ikisi de vefat etti Allah-u Teala rahmet etsin. Namazda cezbe şeytandandır, lakin talebelerin hepsine sözümüz geçmiyor, elimizden bir şey gelmiyor, dediler.
Hz. Hanzala, Rasûlullah (s.a.v) yanında iken bulunduğu ruh haliyle, ondan ayrı olduğu zamanki ruh halinin farklı olmasından rahatsızlık duyar… Ve bu durumun bir münafıklık alameti olabileceğinden endişe eder. Böyle bir halet-i ruhiye içerisinde evinden dışarı çıkar, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile karşılaşır… Ona,
Cezbe nedir öyleyse? Tasavvufi bir deyim olan cezbe lugatta kendine çekmek, bir şeyi sürüklemek manasında olup, tasavvufta Allah sevgisiyle istiğrak olup, kendinden geçen bir hale gelmek demektir. Cezbe kulun Hak teala’ya külfetsiz olarak yaklaşması ve rahmani tecellilere muhatap
- “Hanzala münafık oldu” demeye başlar. Meseleyi açıklayınca da, Hz. Ebu Bekir aynı şeylerin kendisi için de söz konusu olduğunu söyler. Nihayet birlikte Rasulullah Efendimizin (s.a.v) huzuruna giderler ve Hanzala aynı şeyleri orda da tekrarlar. Gerekçe olarak da;
Bizbiriz Dergisi
28
- “Ya Rasulallah! Sizin huzurunuzda olduğumuz zaman bize Cennet ve Cehennemi hatırlatıyorsunuz, biz de her şeyi gözle görür gibi oluyoruz. Yanınızdan çıkıp gittiğimizde, çoluk çocuğa, dünyaya karışıyor da çok şeyleri unutuveriyoruz” der. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) şöyle buyurur:
demektir. Hakk’ın binbir tecellîsini müşahede eden kimsenin muhabbet sonucu içinin ferahlaması ve o halin verdiği zevk ile kendinden geçmesidir. Hakîkî vecd, ileri derecedeki Allah sevgisi, irade sağlamlığı ve Allah aşkından meydana gelir. Kur’an okunurken vecde gelmeyip başka - “Nefsim kudret elinde olan Allah’a (c.c.) ye- şeylerle vecde gelenler Hakk’a değil, halka tutmin ederim ki, eğer yanımda iken içinde bulun- kun sayılmıştır. duğunuz ruh haletinizi ve zikri dışarıda da devam Kur’an okurken hayret verici ayette ‘Subhanalettirseydiniz, muhakkak ki melekler, yataklarınız- lah’ demek, azap ayetinde Allah’a sığınmak ‘Euzü da ve yollarınızda sizinle musâfaha ederlerdi…” billah’ demek, müjde ayetinde Allah’a hamd ‘El(Müslim, Sahih, Tevbe) hamdülillah’ demek vecd ile okumaktır. etmek. Sahabenin cezbe hali, bugünkü cezbe haline Kur’anı şuurla okumak cezbedir. benziyor mu? Bağırma, çağırma hali yoktur. ÇünÇünkü Kur’an, Rablerinden korkanların kendikü cezbenin aslı şudur; sini derileri ürpererek vecdle okuyacaklarını ha Cezbe hali üçtür: ber vermektedir. 1- Evveli aşk’tır. Mürid bir cezbede aşka düşer. Onunla yüreği yanar, yürektedir. Sevdiğinde mahvoluncaya kadar… 2- Muhabbettir: Mürid muhabbete düşer, muhabbet cümle vücudu yakar, tepeden tırnağa kadar cezbe halinde bütün vücud yanar. 3- Cezbe halidir. Vücutta eser yok. Bütün cezbe olur. Varlığından soyunur. Tıpkı Ali (k.r) gibi. Hz. Ali (k.r)’nin üç aylar boyunca dilsiz, ayaksız, elsiz, dudaksız yattığı rivayet edilir. Sesinizi çıkartmadan, hiç kimsenin olmadığı yerde gözünüzden yaş geliyor, ağlıyorsanız bu Hak ve hakikat cezbe. İnsanlar içerisinde ağlamak mı? Sessiz, kendi halinde olur. Lakin namazda olmaz. Körler değil mi şimdi? Sözde kalp gözleri açıklar, Allah hidayet versin. Allah-u Teala akıl, fikir, feraset versin. Bunun için Şâh-ı Nakşibend (k.s) diyor ki:
ِ اللَّ ُه نَ َّز َل �أ ْح َس َن الْ َح ِد يث ِك َتا ًبا ُّم َتشَ ابِ ًها َّم َثانِ َي ين َيخْ شَ ْو َن َر َّب ُه ْم ثُ َّم َت ِلي ُن َ َت ْقشَ ِع ُّر ِم ْن ُه ُجلُو ُد الَّ ِذ ُجلُو ُد ُه ْم َوقُلُو ُب ُه ْم �إِلَى ِذ ْك ِر اللَّ ِه َذلِكَ ُهدَى اللَّ ِه َي ْه ِدي بِ ِه َم ْن َيشَ اء َو َمن ُيضْ ِل ْل اللَّ ُه َف َما لَ ُه ِم ْن َها ٍد “Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.”3
Rasulullah (sav) ve ashabının hayatında vecd Cezbenin de rahmanisi ve şeytanisi vardır. halinin örnekleri pek çoktur. Nitekim Abdullah Şer’a muhalif iş, hal, hareketler ile veya sünnete b. Mes’ûd bir gün kendisine Kur’an okurken “Her muhalif hareketler ile olan cezbe şeytandandır. ümmetten bir şahid getirdiğimiz, seni de onların Rahman’ın câzibelerinden bir cezbe, ins ve üzerine şahid tuttuğumuz zaman halleri ne olacinlerin yararlı amellerinden daha üstündür. cak?” (en-Nisa, 4/41) ayetine geldiğinde Rasulullah’ın gözleri doldu ve “Yeter ya Abdullah!” dedi. Avamın zannettikleri gibi ins ve cinlerin ameVecd ile cezbe birbirine yakın anlamlıdır. Vecdline muadil cezbeler, nara çekmek, bağırmak, zıplamak değil, bilakis latifelerin, ruh ve kalbin, de kulun gayretinin de payı vardır. Cezbe ise veca’lâi illiyyîndeki nebî ve rasullerin ruhlarının hu- de göre daha güçlü ve tamamen Allah vergisidir. zuruna çekilişidir. (Saadet-i Ebediyye) Kur’an’daki “Allah dilediğini kendine çeker.” (eşVecd ve cezbe arasındaki fark nedir? Vecd, Şûrâ,42/13) ayeti ile bazı kaynaklarda hadis olahüznü gerektiren keder, aşk ve iştiyak sarhoşlu- rak nakledilen “Allah’ın kuluna olan cezbesi, ins ğu içinde kendinden geçmek ve yüksek heyecan 3 Zümer, 39/23
Bizbiriz Dergisi
29
ve cinnin amellerine denktir.”(Keşfu’l-hafâ, I, 352, hadis: 1069)
hep zaaf alameti olarak görülmüştür. Yani zayıflık olarak görülmüştür.
Nasıl tazyikli akan bir çeşmenin altında bir küçük bardak tutulduğunda su bardağın içine girmeden dışarı taşarsa, gönlü dar olanlara gelen varidat da öyle taşar ve vecd meydana gelir. Şöy“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi le sorular geliyor; anayım.”4 - Sohbetlerde derviş, şeyhinin adı geçince Allah’ın zikretmesi muhakkak ki kulun helal hopluyor zıplıyor. Ama Allah’ın, Nebisinin ismi ve haram çizgileri içerisinde kendini düzeltme- yüz kere geçtiği halde salat-u selam bile getirmisi halidir. Gayri bir hal değil. Kur’an’a ve sünnete yor. Mürid için buradaki ölçü ne olmalıdır? göre insanın ahvalini düzenlemesi, yaşam kaliteKur’an okurken vecde gelmeyip başka şeysini arttırmasıdır. Aksi takdirde şeytani boyutta lerle vecde gelenlerin Hakk’a değil, halka tutkun onlar bunu yapıyorsa biz bunu yapalım demek değildir. Yav adam futbol oynuyor ozaman bizde olduklarını belirmiştik. Şeyhinin adı geçtiğinde amerkian futbolu oynayalım diyceksiniz. Alter- vecd ve cezbe eseri tavırlar gösteren kimse, henatif geliştirmenin bir manaı yoktur. Yahudi ve nüz fena fi’ş-şeyh konumundadır. hıristiynlar. Hiristiyanlar bunu bilhasasa daha evAmr b. Abdillah b. Zübeyr rivayet ediyor; velden yaptılar. Hıristiyanlığa ısındırmak amaçlı Babamın yanına geldim, bana nerdeydin diye raksa rak popsa pop yapmadıkları kalmadı. Yapsordu. Ben de kendilerinden daha hayırlı görmemadıkları kalmadı ama kiliseleri satmaktan ve hıdiğim Kur’anı Kerimi okuyan bir grup buldum. ristiyanlığın sapmasından kurtulamadılar. Siz inOnlardan birini Allah korkusu o kadar kaplamışsanları rahmana çağırırken rahmanı yül Celal’in tı ki cezbeye geliyordu. Onlarla birlikte oturdum kovuş olan şeytanına yem edemezsinin. Akıldedim. Bunun üzerine babam; bundan sonra lı olur müslüman feraset sahibi olur müslüman onlarla beraber oturma dikkat et onlar sapıktır. yaptığı işin şirk olmadığını bilir müslüamn yapİnsanları saptırıyorlar. Ben Rasulu Ekrem (s.a.v)’i tığı işinde şirk olduğunu bilir. Şöyle bakar yahu Kur’an okurken gördüm. Ebu bekir ve Ömer eğer cahiller çalgılı çengili karagözlğm diye hop(r.ma)’yı Kur’an okurken gördüm. Hiçbirini cezlarken öbürkide muhammedin o gözleri sürmeli be halinde görmedim. Sen bu grubun Allah’tan diye zıplarsa cahilden farkı ne diye sorarlar adaMuhammed (s.a.v) Ebubekir ve Ömer (r.ma) dan ma allah’ın rasulü men edecek bakın daha var daha fazla korktuğunu mu zan ediyorsun? Babahadis şeriflerde bunlar efendim. mın dediklerinin doğru olduğunu fark ettim ve Mutasavvıflara göre Rasulullah (sav)’i öldür- onları terk ettim. meye giderken eniştesinin evinde duyduğu İbni Ömer’in ağladığını gördüm Muaz b. CeKur’an sesiyle imana gelen Hz. Ömer’in haliybel’e “Ey Muaz niçin ağlıyorsun diye sordu oda le; avlandığı bir sırada üç defa peşpeşe hâtiften şunları söyledi “ Hatırıma Hz. Rasul’den işittiğim duyduğu: “Sen bunun için yaratılmadın” sesiyle şu hadisi şerif geldi de onun için ağlıyorum “Risultanlığı bırakan İbrahim b. Edhem’in tevbesi, ya’nın en azı dahi şirk’tir.Allah katında kulların cezbeye örnek sayılmıştır. en sevimlisi gizli takva sahipleridir. Böyleleri orHira’da Muhammed Mustafa (s.a.v)’in titreme- talıkta bulunmadığı zaman kimse tarafından si de bir örnektir. Cezbe, halk arasında aklın baş- aranmaz,bir yerde bulundukları zamanda tanıntan gitmesi anlamında kullanılırsa da yanlıştır. mazlar; yani şöhretleri yoktur.işte asıl hidayet Cezbe cinnet hali değildir. Meczub ile mecnun mumları ilim çıraları böyle kimselerdir.” da ayrı ayrı şeylerdir. Halk arasında sohbet, zikir Allah’ın Rasulu (s.a.v) salatu selam sonsuz kere ve sema meclislerinde kalbinde meydana gelen yaratılmışın nefesi adedince zerrelerin adedince varidata dayanamayarak kendinden geçen, basalat-u selam Allah’ın Rasulu ve Onun ali, ashabığıran, gayr-ı ihtiyarî sıçrayıp nara atan kişilerin na olsun. davranışlarına da cezbe adı verilmektedir. Aslınİlahi aşkın en büyük tezahürü Allah (c.c.) ve da klasik kaynakların verdiği bilgilere göre bunlara cezbe yerine vecd denilmesi belki daha uy- Rasulünün emrettiği hayatın yani tevhidin yagundur. Nara ve taşkınlık türü vecd ve cezbeler şanmasıdır. İslami yaşayışın son derece zorlaştığı helal ve haramın karıştığı, insanların imanının
َفا ْذك ُُرونِي �أ ْذكُ ْركُ ْم
4 Bakara/152
Bizbiriz Dergisi
30
tehlikede olduğu bir zamanda Kuran ve sünnete uymak Allah (c.c.) yolunda her türlü acılara sıkıntılara katlanmak, bu yolda fedakarlıklar göstermek en büyük cezbedir. Şayet böyle bir hayatı olmadığı halde garip davranışlarla bağıran cemaatin hali İslam’a uygun değildir. Bu kimselerin yanında Allah’ın ve Rasulünün adı anılınca kendilerini kaybediyor ama tevhitten uzak bir hayat yaşıyorsa bilinmelidir ki; o kimse yalancı ve gösterişçidir. Bu konu günümüz tasavvuf çevrelerinde çok önem teşkil eden ve insanlar tarafından maneviyatta ulaşılan makamların ölçüsü olarak görülen bir davranış haline gelmiştir. Tasavvufi terbiye yoluna giren insanlar bu tip davranışları sergileyenleri ilahi cezbeye ulaşmış, nefsini terbiye ederek Allah’a kullukta bazı makamlar kazanmış kişiler olarak gördüğünden bu tür hallerin kendisinde de olmasını arzu etmektedir. Böyle hallerin, bütün çabalara rağmen kendisinde oluşmadığını düşünen insanlar kendisinde bir eksiklik olduğu düşüncesine kapılmışlardır. Tasavvuf çevrelerinde cezbe sahibi insanlar hep saygı görmüş ve maneviyatta daha hızlı bir şekilde yol kat etmiştir. Yalnız cezbe hali istenil-
diği zaman geliyorsa riyadır. Habib-i Kibriya Muhammed (s.a.v.); “Riyanın en küçüğü şirktir” buyurmuştur. Şunu ifade edelim ki; Bazı insanlar tarafından ilginç etkileşimler, kendinden geçmeler, ağlamalar, gayri ihtiyari davranışlar ve refleksler gerçektende yaşanmaktadır. Ancak bu husus şeytan tarafından kullanılarak insanlar dalalete sürüklenmekte hatta şirke düşmektedir. Örneğin cahil bir müslüman değişik şekillerde görünen ve ona seslenerek gelen şeytanı tanıyacak ilmi olmadığı için kendisinin maneviyattaki kazandığı makamlar neticesi ile kazanılmış bir hal olduğunu zannetmektedir. Ya da insanın içerisine girip, damarlarında dahi hareket edebilen şeytanın bazı refleksler yaptırma olasılığı bulunmaktadır. Allah-u Teala’nın kovmuş olduğu şeytanın vesvesesidir kanında dolaşan. Bunu iyi anlayın. O vesvese dolaşıyor gönlünüzde her bir damarınızda, her bir zerrenizde dolaşıyor . Peki Allah’ın kovmuş olduğu şeytan ademe yani insana yanaşamayınca ne yapar?
Bizbiriz Dergisi
31
Yanaşamayınca iğva verir, sure-i insan olan askerlerini o ademe musallat eder. Haktan ve hakikatten çevirmeye uğraşır. O adem Allah’ın haramlarından ateşten kaçar gibi kaçar. İşte hakiki yol, hakiki şeriat, hakiki tarikat budur. Allah’a ve Rasulü (s.a.v)’e koşar. Haramdan kaçar, helallere kucak açar. İşte Allah-u Teala’nın en büyük, en güzel, en salih kulu bu kuldur. Sen keramet mi görmek istiyorsun? Etini kesenler, derisini biçenler, ateş üstünde yürüyenler, git Hindistan’da gör. Yoga yapan yogiler havada oturuyorlar. Lakin harama haram, helale helal demiyorlar. Kur’an’dan ve sünnetten uzaklar. Biz körlüğe, sağırlığa talip olmayalım. Ya Rabbi! Hakka gözümüzü açık, harama kapalı eyle diye dua edip, yalvaralım. Müminlere karşı dili kısa, kafirlere karşı keskin eyle, diyelim. Suç kaftan olmuş üzerine giyecek kimse bulunmamış. Kaftan giyilmez mi! Giyilir amma suçu kabul etmek erdemdir, o hatayı tamir etmek ikinci bir erdemdir. Hatasını kabul etmeyen bir kimseye hatasını düzeltme imkanı verilmez. Hatasını kabul etmeyen, Allah’ın kovmuş olduğu şeytan gibi hep karşı, hep karşı diyen, hatasını görmez. Benlik ateşinde yürüdüğü müddetçe, çevresindekileri gururla, kibirle yakıp yıkacak? O öfke içinde bir yanardağ gibi büyüyecek. Bize değil nefsine sürdür öfkeni. Nefsinle cenk etmek, kardeşinle cenk etmekten iyi. Bir tane düşmanınız var, o da Allah’ın kovmuş olduğu şeytan.
Dervişlik özüne hakim olmaktır,
Bir meclis düşünün talebelerin hepsi edepli, hepsi sükut içerisinde. Bu mu helalleri kuşanmış, haramlardan uzaklaşmış, huzura çıkmış bir meclis; yoksa ses, bağırtı ayyuka çıkmış, ne dediği belli olmayan bir topluluk mu? Elbette Kur’an ve sünnete yapışmış, edeb içerisinde, sükut içerisinde olan topluluk, Hakka ve hakikate gönüllerini bağlamış, Allah’a ve Rasulü (s.a.v)’e iltica etmiş olur. Başlarında bir Anka var da kıpırdarlarsa uçacakmış edası ile sohbeti ve muhabbeti dinleyenler elbette sohbetten ve muhabbetten hisse alacaklar. Sohbeti ve muhabbeti benliğiyle, nefsiyle, gururuyla, kibriyle dinleyenler elbette karşılarındaki insanları suçlu sanacaklar. Kişinin hikmet-i Huda’dan anladığı yok ki, Allah-u Teala’ya karşı bir adım attığı yok ki.
Ayrılma insandan öz kardaşından;
Bakın dervişliğin ne olduğunu Rıza Tevfik’e ait aşağıdaki beyitlerden dinleyelim;
(Bu sohbet Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefendinin 14.12.2013 tarihli sohbetinden alıntıdır. Allah kendilerinden ebeden razı olsun, razı etsin. Amin )
Bizbiriz Dergisi
32
Esîr-i nefs olan derviş değildir. Aşkı rehber edip Hakk’ı bulmaktır, Keşkül, teber, asâ, tığ, şiş değildir.
İbadet namına dalgın oturma! Bağırma, tepinme, göğsüne vurma! “Yâ Hû”, “yâ Hay” diye köpürüp durma, Zikr-i Hak hazm için geviş değildir.
Sırr-ı Hakk’ı gönlünden öğren, Gönüldür aşk ile dîdârı gören; Ârif-i âgâha o zevki veren, Benk ü bâde, afyon, haşhaş değildir.
Keramet umma hiç Necef taşından, Hakk’ı göremezsin bağlar başından, Gerçek er sultandır, keşiş değildir.
Ham ervah her yanda var yığın yığın, Nedir onlarla verip aldığın! Uzlete mail olan gönlüne sığın! Cihan gönül kadar geniş değildir.
SENSİN İçimde arzun, Gözümde nurun, Kabrimde dostum, Sensin Allah’ım (c.c.). Aldığım nefes, Isıtan güneş, Kulağımdaki ses, Sensin Allah’ım (c.c.). Dilimde ismin, Gönlümde sevgin, Kabrimde sevgilim, Sensin Allah’ım (c.c.). Sensin Allah’ım (c.c.), Sensin Allah’ım (c.c.), Seni sevenlere dost, Sensin Allah’ım (c.c.). Abdullah Murad Şükrüoğlu
Bizbiriz Dergisi
33
Unutulan Hasene: KARZ-I HASEN
M. EMİN DOĞAN Kamu İç Denetçisi
Bir başka hadisi şerifte ise Efendimiz (sav); borç vermenin, sadakadan daha hayırlı olduğunu 4 “Kim, bir Müslümanın, dünya sıkıntılarından bi- buyurmuştur. rini giderirse, Allah (cc) da kıyamet gününde onun Ayet-i Celile ve Hadis-i Şerifler izah gerektirmesıkıntılarından birini giderir. Kul, kardeşinin yardı- yecek kadar açıktır. mında olduğu sürece, Allah (cc) da onun yardımcısı İslam yaşam dinidir. Müslümana yakışan bildiği olur.”1 hadis-i şerifi de bu meyanda hayatımıza düs- ile amel etmektir. İlmini ameline aktarmak mü’mütur olması gereken bir temel ilkedir. nin şiarı olmalıdır. Amelsiz ilimin ve ilimsiz amelin İslam’ın temel taşlarından “ y a r d ı m l a ş m a”d ı r.
bir
tanesi
de
Karz-ı Hasen, İslamın öngördüğü ve tavsiye etti- şerrinden Allah’a (cc) sığınırız. ği yardımlaşma müesseselerinden bir tanesidir. LüKarz-ı Hasen, bir akitleşmedir. Her akitleşmenin gatta, “güzel ödüç verme” anlamına gelen bu kav- kendine özgü prensipleri ve taraflara getirdiği soram, dini terminolojide “nakit para veya ölçülebilir, rumluluklar vardır. tartılabilir bir malı, bir misli olarak (aynı miktarda) Bu akitleşme, İslamın temel esaslarına uygun geri almak üzere bir şahsa vermek” anlamına gelir. olmalı ki, salih amel kapsamında olsun. ÖncelikKarz-ı Hasen, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle le bu akitleşmenin yazılı kayıt altına alınması esaövülmüş ve tavsiye edilmiştir. sına riayet edilmesi gerekir.5 Faiz, haram, yalan, alAyeti kerimelerde “Allah’a güzel bir borç vermek” datma, istismar gibi kötü hasletlerden arındırılmış olarak nitelendirilmiş, mükafatının Allah (c.c.) tara- sahih bir akitleşme olmalıdır. Allah rızası için, ihlas fından kat kat verileceği müjdelenmiştir.2 ile yapılmalıdır. Gönül hoşnutluğu olmalıdır. SevaEnes Bin Mâlik (radiyallahuanh)’den rivayet edi- bı Allah’dan (cc) umulmalıdır. Ardından başa kaklen bir hadis-i şerifte Hz. Muhammed Mustafa (sav) ma, eziyet etme, dünya menfaati temin etme, alaEfendimiz şöyle buyurmuştur: “Miraç Gecesi bana, caklıyı rencide etme gibi kötü davranışlardan uzak cennet kapısında şöyle bir yazı gösterildi: “Sadaka kalınmalıdır. için on katı, karz-ı hasen için 18 kat sevap vardır.” Cebrail’e karz-ı hasen’in niçin sadakadan daha üstün olduğunu sorduğumda şu cevabı verdi: “Şüphesiz dilenci (çoğu zaman) yanında varken de ister. Ödünç isteyen ise ancak ihtiyaç sebebiyle ister.”3
Borç veren bilmelidir ki, borcu Allah’a vermiştir. Borç verdiği para Allah’ın ona bir emanetidir ve o parada fakirinde hakkı vardır.6 Yine mü’minler bilmelidirler ki, aralarındaki fakirler hürmtine rızıklandırılmaktadırlar.7
Alacaklı, alacağını isteme hakkına sahiptir. Lakin, borçlu ödeyemeyecek duruma düşmüş ise yeni1 Buhari 2 Hadid/11, Hadid/18, Bakara/245, Maide/12, Tegabün/17, Müzzemmil/20 3 İbn-i Mace Sadakat, 19)
Bizbiriz Dergisi
36
4 5 6 7
Câmiu’s-Sağîr, 2/86 Bakara/282 Zariyat/19, Mearic/27 Ebû Dâvûd, Cihâd 70
den süre vermeli ve hatta imkanlar dahilinde borcun bir kısmını veya tamamını sadaka niyeti ile bağışlayabilmelidir.8
*İnsanların birbirlerine karşı güven duygularını geliştirir.
Borç veren, Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi Yüce Allah(cc), cehennem ateşinden korur.” hadis-i şerifini örnek alabilecek imani ve ameli kuvvette olmalıdır.
*Ekonomik kaygılarla bozulmaya meyleden aile birlikteliğini korur.
Borçlu, alacaklının haklarını gözetmelidir. Kendisine borç veren müslümanın iyi niyetini istismar etmemeli, bulduğu ilk fırsatta borcunu ödemeye gayret etmelidir. Ve hatta bunun için normal hayatının fevkinde gayret göstermelidir. Rasululllah (sav) Efendimizin “En hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir.” hadis-i şerifini kendisine şiar edinmelidir. Bilmelidir ki, Allah’ın Rasulu (sav) “Allah nazarında, Allah’ın nehyettiği kebairden sonraki günahların en büyüğü, karşılık bırakmadan borçlu ölmüş olmaktır. (-ki varisi de ödeyemiyor)” buyurmuştur.
*Yoksulluğun, fakirliğin ve iflasların önüne geçer.
*Hırsızlık, gasp, rüşvet, zina, fuhuş gibi kötülüklerden bireyleri ve toplumları korur. *Ekonomik hayatı canlandırır. Hayattan çıkarılan her helalin yerini haramlar doldurur. İslami hayatın egemen olduğu toplumlarda karz-ı hasen uygulaması etkin devam etmiştir. Lakin kredi kartları, bankacılık, faiz, tefecilik gibi haram ve haram kazanca dayanan iştigaller arttıkça insanlarda bu güzel hasletten uzaklaşmıştır.
İslam kardeşliğinin yerini “banka/finans kurumu” kardeşliği almış, artık bir Müslüman kendisinden borç isteyene bankanın/finans kuruluşunun yolunu rahatça gösterebilir hale gelmiştir. Kazançlara haraBurada şunu da ilave etmek gerekir ki, islam mın bulaştığı ölçüde helallerden uzaklaşılır olmuşborçlanma hukukuna ilişkin ilkeleri belirlemiş an- tur. Her koyun kendi bacağından asılmaya başlamış cak gereksiz yere borçlanmaktan da men etmiştir. lakin kokusu bütün islam sarmıştır. Kişi devamlı borç istemeyi adet haline getirmiş ise, Hayatımızdaki haramlardan kurtulmamız için bu adeti onu harama, israfa, savurganlığa, tembelli- helallere yönelmemiz gerekir. ğe ve insanların iyi niyetini istismara sevk ediyor ise Mü’mine ve mü’minlerden oluşan birlikteliklere bu kişiye de borç vermemek evladır. (vakıf, dernek, şirket vs) düşen görevlerden bir taneBorçlanmada ki temel sebep Allah rızasına uy- si de burada karşımıza çıkıyor. Aramızdaki ihtiyaç gun olmalıdır. Temel gaye ise ödemek olmalıdır. sahiplerini, sıkıntısı olanları tespit ederek hal çaHadis-i şeriflerde, ödeme niyeti ile yapılan borca Al- resi bulmamız üzerimize sorumluluktur. Karz-ı Halah’ın kefil olduğu, borç ödeninceye kadar Allah’ın sen sandıkları oluşturarak “islami esaslara göre borç (cc) borçlunun yanında olduğu, imkanı olduğu hal- verme” güzelliğini hayata geçirmemiz gerekiyor. de borcun geciktirilmesinin zulum olduğu, borçlu- Toplumun üzerine karabasanlar gibi tebelleş olan sunu kapısına getirtene Allah’ın meleklerinin lanet faiz/tefecilik/kredi kartı belalarından kurtulmanın edeceği de ifade edilmiştir. en güzel yolu mü’minin mü’mince yaşamasıdır. Karz-ı Hasen, bireysel ve toplumsal faydaları ile Mü’min, bir diğer mü’min için kredi kartından tam bir sosyo-ekonomik uygulamadır. daha iyi bir dost(!!!) olamıyorsa akşamlara kadar düşünmeli sabahlara kadar göz yaşı dökmelidir. *Müslümanı faiz belasından korur. Cenab-ı Hak gerçek kardeşliklerin yaşandığı, mu*Toplumda yardımlaşma kültürünü canlandırır. habbetin, yardımlaşmanın ve itimadın yaygınlaştığı Birlik ve beraberlik duygularını geliştirir. bir toplumun fertleri olmayı nasip eylesin. *Mü’minler arasında ülfet ve muhabbeti artırır. Hakla kalalım, aşkta daim olalım, Allah’a emanet olalım. 8 Bakara/280
Bizbiriz Dergisi
37
SAHABE-İ GÜZİN Burak Çınar
(Edb.Fak. Tarih Böl. 3. Sınıf)
Hazreti Hüseyin Bin Ali Resûlullahın ( aleyhisselâm ) torunu, Hazreti Ali’nin ikinci oğlu. Oniki imâmın üçüncüsü ve Ehl-i Beytin beşincisidir. Hicretin altıncı yılında (m. 626) doğdu. Hazreti Hüseyin’in nesebi; Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib bin Abd’ül-Muttalib bin Haşim, el-Kureyşi, el-Hâşimî’dir. Hüseyin adı, ona Resûlullah efendimiz (.a.v.) tarafından verildi. Künyesi, Ebâ Abdullah’dır. Lakabı Seyyid ve Şehîddir. Ümmü Haris ( radıyallahü anha ) anlatır: “Bir gün Resûlullahın ( aleyhisselâm ) huzûruna vardım. “Bir rüya gördüm, çok korkdum” diye arz ettiğimde “Ne gördün?” buyurdular. “Sizin vücûdunuzdan bir parça kesdiler, benim yanıma eklediler” dedim, “İyi görmüşsün, Fâtıma’nın bir oğlu olacak ve senin yanında kalacakdır” buyurdular. Bir müddet sonra Hazreti Hüseyin dünyâya geldi, İbni Abbas’dan ( radıyallahü anh ) gelen rivâyete göre: Resûlullah ( aleyhisselâm ) her sabah namazını kıldıktan sonra mübârek yüzünü Eshâb-ı kirama çevirirlerdi. Üzüntülü kimseler yüzünü görseler mesrûr (sevinçli) olurlardı. Bir gün sabah namazından sonra yüzlerini döndürmeden Hazreti Ali’yi çağırdılar. Beraber mescidden çıktılar. Eshâb-ı kiram (aleyhimürrıdvan) nereye niçin gittiklerini anlıyamadılar. Tekrar dönerler diye oturdular, ikisi Hazreti Fâtıma’nın evine gittiler. Peygamberimiz Hazreti Ali’ye kapıda durup, kimseyi içeri sokmamasını emretmişlerdi. Hazreti Hüseyin doğmuş, melekler tebrik etmek için gelmişlerdi. Hazreti Ebû Bekir duramayıp, Hazreti Ali’nin evine gitti. Sonra
Bizbiriz Dergisi
38
Ömer ( radıyallahü anh ) sonra Osman ( radıyallahü anh ) ve bütün Eshâb-ı kiram, Hazreti Ali’nin evine gittiler. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ), Hazreti Ali’den Resûlullahın ( aleyhisselâm ) nerede olduğunu sordu. Hazreti Ali “İçerde” dedi. “İzin verirsen ben de göreyim” dedi. Hazreti Ali, “Allah’ın Resûlü meşgûldür” dedi. Benim içeri girmememi sana emir etti mi? deyince “Hayır, yalnız dörtyüzyirmidörtbin melek geldi” dedi. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) sözünden taaccüb (hayret) edip durdu. Ali ( radıyallahü anh ), Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve bütün Eshâb-ı kirama aynı şeyleri söyledi. Bir ara Resûlullah ( aleyhisselâm ) dışarı çıkıp, herkesin içeri girmesini emr ettiler. Önce Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) sonra bütün Eshâb-ı kiram içeri girdiler. Resûlullah’a ( aleyhisselâm ) selâm verdiler. Hazreti Ali’nin meleklerin sayısındaki sözü söylendi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) Hazreti Ali’ye meleklerin sayısını nasıl bildin? diye sordular. Hazreti Ali. “Melekler grup grup geliyorlardı. Her biri bir dil ile konuşurlardı ve sayılarını bildirirlerdi” dedi. Bunun üzerine Resûlullah ( aleyhisselâm ):“Allah aklını ziyade etsin yâ Ali” buyurdular. Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ), Hüseyin doğduğu zaman, kulağına: “O Cennet çocuklarının efendisi (seyyidi)’dir.” diye seslenmişti. Üsâme bin Zeyd, bir gece Peygamber aleyhisselâmı gördüğünü ve onun: “Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allahım, ben onları seviyorum, sen de onları sev ve onları sevenleri de sev” dediğini rivâyet
etmektedir. Bir defasında da “Hüseyin benden, Birgün Hazreti Hüseyin, Resûlullah efendimiben Hüseyindenim. Allahü teâlâ Hüseyin’i seve- zin yanında idi. Annesine gitmek istiyordu. Hava ni sever” buyurmuştu. Hazreti Hüseyin, daha bir yağmurlu idi. Resûlullah duâ buyurdu. Hüseyin çok hadîs-i şeriflerle medh edildi. ( radıyallahü anh ) eve gidinceye kadar, yağmur Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm’de, Ehl-i beyte, bu- ara verdi. Birgün Resûlullah efendimiz, Hazreyuruyor ki: “Allahü teâlâ, sizlerden ricsi, ya’nî her ti Hüseyin’i sağ dizine, oğlu İbrâhîm’i sol dizine kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir ta- aldı. Cebrâil aleyhisselâm gelip, Hakteâlâ, bu ikiharet ile temizlemek irâde ediyor.” Eshâb-ı kiram sinden birini alacaktır. Sen birini seç dedi. Eğer sordular. Yâ Resûlallah! Ehl-i beyt kimlerdir? O es- Hüseyin vefât ederse, benim canım yandığı gibi, nada, İmâm-ı Ail geldi. Mübârek hırkasının altına Ali’nin ve Fâtıma’nın da canları yanar. Eğer İbaldılar, Fâtıma-tüz-Zehrâ da geldi. Onu da yanı- râhîm giderse, en çok ben üzülürüm. Benim na aldılar. İmâm-ı Hasan geldi. Onu da bir yanına, üzüntümü, onların üzüntüsüne tercih ediyorum İmâm-ı Hüseyin geldi. Onu da öbür tarafına ala- buyurdular. Üç gün sonra oğulları İbrâhîm vefât rak, “İşte bunlar, benim Ehl-i beytim” buyurdular. etti.
Bu âyet-i kerîme ve ilgili hadîs-i şerîfler, ResûlulHüseyin ( radıyallahü anh ), Resûlullahın yalahın iki mübârek torununu sevmenin şart oldu- nına her gelişinde onu öper ve “Selâmet ve ğunu belirtmektedir. se’âdet o kimseye ki, oğlum İbrâhîm’i ona feda Hazreti Hüseyin buyurdu ki: Birgün yüksek ettim” buyururdu. Hazreti Hüseyin’in ilk çocukludedemin huzûruna varmıştım. Ubeyy bin Kâ’b ğu Resûlullah efendimizin derin sevgi ve şefkati da huzûrunda idi. Bana: “Merhaba, ey Ebû Ab- içinde geçti. Ancak bu hâl, çok sürmedi. Hüseyin dullah, ey göklerin ve yerin süsü!”diye hitâb etti. ( radıyallahü anh ), bundan sonra ilmini ve edeUbeyy bin Kâ’b hazretleri, yâ Resûlallah! Gökle- bini babasının yanında tamamladı. Beş çocuğu re ve yere senden başka süs var mıdır? dedi; Re- oldu. Sırası ile, Ali Ekber, Ali Asgar, Ca’fer, Fâtıma sûlullah: “Beni insanlara Peygamber olarak gön- ve Sekîne. deren Allahü teâlânın hakkı için Hüseyin bin Ali, yeryüzünün merkezinin süsüdür. Ondan ziyâde süs, göklerin tabakalarıdır” buyurdu.
İmâm-ı Hasan ve Hüseyin ile Abdullah bin Ca’fer (r.anhüm) Medine-i Münevvere’ye giderlerken yiyecekleri kalmadı. Sahrada oldukların-
Bizbiriz Dergisi
39
dan yiyecek bir şey alınacak yerde olmayıp açlık ve susuzluktan iyice bunaldılar. Sonra “Allaha, tevekkül ettik” diyerek yoldan saptılar. Biraz ilerlemişlerdi ki, ovanın ortasında bir karartı gördüler. Ona doğru gittiler. Siyah bir çadır, içinde ise, bir kadın vardı. Kadına selâm verdiler. Kadın selâmlarını aldı. İyi karşıladı. Bu üç zatın dünyâya rağbetleri olmadığını anladı. Kadına: “hiç yiyeceğin var mı? diye sordular. Bir keçim var. Kendiniz sağın için” dedi. Birisi sağdı. Her biri birer çanak içtiler. Sonra kadına: “Başka yiyeceğin var mı? diye sordular. Kadın: “Keçiyi kesin yiyin” dedi. Abdullah bin Ca’fer ( radıyallahü anh ) kesti pişirdi. Üçü beraber yediler. Allahü teâlâya hamd ettiler. Atlarına bindiler. Kadına “Medine-i Münevvereye geldiğinde muhakkak bize uğra. Biz seyyidlerdeniz. Hâşimîlerdeniz” diyerek yola koyuldular. Bir zaman sonra kadının kocası geldi. Keçiyi göremeyince ne oldu diye sordu. Kadın olup biteni anlattı. Kocası üzüldü. “Biliyorsun o keçiden başka bir şeyimiz yok. Şimdi ne yapacağız?” diyerek kadını azarladı. Kadın: “Allahü teâlâ rahîmdir, kullarını aç bırakmaz. Böyle güzel yiğitler gelip te, onları misâfir etmeden göndermek insafa sığmaz” dedi, Daha sonra kadın, kocası ile Medinei Münevvereye birşeyler alıp satmak için gittiler. Hikmet-i ilâhi Hazreti Hasan’a, Bâb-ı selâm önünden geçerken rastladılar. Hasan ( radıyallahü anh ) kadını ve kocasını huzûruna çağırttı. Kadına: “Beni tanıdın mı?” dedi. Kadın: “Hayır” dedi. “Bir zamanlar senin evine üç kişi gelmiştik. Bize süt ikram etmiştin. Bir de keçini kesmiştik. Onlardan biri benim” dedi. Bunlara çok ikram da bulundu: Yanında fazla bir şeyi olmadığından, Beyt-ül-mâl emînine adam gönderip, bin dirhem gümüş ve yüz koyun borç istedi. Getirdiler. Bunların hepsini kadına bağışladı. “Bizi mazur görün” buyurdu. Bu karı-kocanın yanlarına adam vererek, Hüseyin’e ( radıyallahü anh ) gönderdi. Hazreti Hüseyin de bunları iyi karşılayıp, yanında bulunduğu kadar ikram etti. Fazla olmadığından Beyt-ül-mal emîninden bin dirhem gümüş ve ikiyüz koyun borç istedi. Hepsini kadına verip özür diledi. Yanlarına adam verip, Abdullah bin Cafer’e ( radıyallahü anh ) gönderdi. Abdullah ( radıyallahü anh ): “İki İmâm’a uğradınız mı?” buyurdu. “Evet” dediler. “Keşke daha önce bana uğrasaydınız. Onların yanında dünyâ malı bulunmaz, belki sıkıntı çekmişlerdir” dedi. Bunlar imamların yaptıkları ikramları söylediler. Abdullah ( radıyallahü anh ) da ikibin dirhem gümüş ve dörtyüz koyun verdi.
Bizbiriz Dergisi
40
Mezkûr karı-koca yediyüz koyun ve dörtbin dirhemi alıp sevinerek evlerine döndüler. Eshâb-ı kiramdan Dıhye ( radıyallahü anh ) devamlı ticâret için sefere gider gelirdi. Çok güzel yüzlü idi. Cebrâil (aleyhisselâm) çok defa Resûlullahın ( aleyhisselâm ) huzûruna Dıhye ( radıyallahü anh ) şeklinde gelirdi. Bir gün Cebrâil (aleyhisselâm) Fahri âlem ( aleyhisselâm ) hazretlerinin huzûrunda bulunuyordu. O zaman henüz küçük olan Hasan ve Hüseyin ( radıyallahü anh )’dan biri Cebrâil aleyhisselâmı gördü. Hemen kardeşinin yanına koşarak: “Dıhye ( radıyallahü anh ) dedemizin yanında oturuyor, haydi gidelim” dedi. Koşup mescide girdiler. Cebrâil aleyhisselâmın dizlerine oturdular. Ellerini Cebrâil aleyhisselâmın koynuna soktular. Resûlullah ( aleyhisselâm ) torunlarının bu hareketini görünce hicâb edip, mani olmak istedi. Cebrâil (aleyhisselâm), Resûlullahın mahcûb olduğunu görünce dedi ki: “Ya Resûlallah! Niçin sıkılıyorsunuz? Fâtıma ( radıyallahü anha ) teheccüd namazını kılarken Hak teâlâ beni gönderir, bunların beşiklerini sallardım. Fâtıma ( radıyallahü anha ) rahatça namazını kılardı. Çocukların bu hareketini bana karşı edebsizlik saymayın. Bazan da bunların anneleri namazdan sonra uyurken, bunlar ağlardı. Hak teâlâ yine beni gönderir, anneleri uyanmasın diye beşiklerini sallardım, ağlamazlardı. Bunların yanıma gelip, ellerini koynuma sokmalarında bir mahzur yoktur.” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Ey kardeşim Cebrâil! Şimdi bir şey yapmadılar. Daha ileri giderler endişesiyle mâni oldum. Çünkü, Eshâbımdan Dıhye ( radıyallahü anh ) isminde birisi vardır. Çok kerre sefere çıkar. Her dönüşünde bunlara hediyye getirir. Sizi Dıhye ( radıyallahü anh ) zannedip, ellerini koynunuza soktular” buyurdu. Cebrâil aleyhisselâm: “Yâ Rabbi! Beni Habîbinin ( aleyhisselâm ) yanında utandırma” diye duâ etti. “Oturduğun yerde gözlerini kapa, elini Cennete sok, eline ne gelirse al.” diye hitap geldi. Cebrâil (aleyhisselâm) ellerini Cennete saldı. Bir yeşil salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi. Hazreti Hasan üzümü, Hazreti Hüseyin de narı aldı. Bunları yerlerken bir dilenci geldi. “Ey Ehl-i beyt! O üzüm ve nardan bana da verir misiniz?” dedi. Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) yüksek yaratılışlı torunları vermek istediğinde Cebrâil (aleyhisselâm) mâni oldu. “Yâ Resûlallah! O dilenci şeytandır. Cennet meyvaları ona haram iken hile ile yemek istedi.”
Hazreti Hüseyin’in yüzü, karanlık gecede etrâ“Ben bir ağaca benzerim. Fâtıma, bunun kökü, fını aydınlatırdı. Yaya olarak yirmibeş defa hacca Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin meyvesidir.” gitti. Beraberindekiler bineklere binse de, kendi“Genç olarak Cennete girenlerin seyyidi Hasi binmezdi. san ve Hüseyin’dir.” Buyurdular ki: “Cömerd efendi olur, cimri hor “Hüseyin benden, ben de Hüseyin’denim. Hüolur. Bu âlemde bir mü’min kardeşinin iyiliğini, seyin’i seveni Allahü teâlâ sever. Hüseyin torunkendinden önce düşünen, öbür âlemde daha lardan bir torundur.” iyisini bulur.” “Hüseyin’i seveni Allahü teâlâ sever.” Hüseyin ( radıyallahü anh ), hep babasının yanında idi. Babası şehîd olunca, Medine’ye geldi. Hazreti Muâviye’nin vefâtında Yezîd’e bi’at etmedi. Kûfeliler kendisini çağırıp halife yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hânefiyye, İbni Ömer, İbni Abbâs ve daha nice Eshâb-ı kiram ( radıyallahü anh ) mâni oldular ise de, nasihatlerini dinlemeyip, yetmişiki kişi ile Mekke’den Irak’a yola çıktı. Yezîd, Şam’dan bunu haber alınca, Irak vâlisi Ubeydullah bin Ziyâd’a emir gönderip, Kûfe’ye sokma dedi. Bu da, Sa’d İbni Ebî Vakkâs’ın oğlu Ömer’in kumandasında bir ordu gönderdi. İbni Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, imâm kabûl etmeyip harp etti. Yanında bulunanlara da tekrar tekrar teslim olun denildi ise de, 72’si de şehîd oluncaya kadar savaşa devam etti. Sinân bin Enes Nehaî, Hazreti Hüseyin’i, Hicret’in 61 (m. 681) yılında Muharremin onuncu günü Kerbelâ’da şehîd etti. Mübârek oğlu Zeynel’âbidin küçük olduğu için öldürülmedi. Kadınlar ve imâmın mübârek başı ile Şam’a gönderildi. Mübârek başı, Mısır’da Karâfe kabristanında medfûndur. Peygamberimizden bizzat işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazıları: “Kişinin İslâmının güzelliği mâlâyaniyi terk etmesidir.”
Sahibinin ağzından lanet çıktığı zaman bakar; eğer yöneltildiği kimsede kendisine yol bulursa ona gider. Aksi halde kendisinden çıktığı kişiye döner. Ramuz el Ehadis S.43
“Resûlullah ( aleyhisselâm ) yoldan geçen bir yahudinin cenâzesi için ayağa kalktı ve buyurdu ki: “Kokusu beni rahatsız etti.” “Bahil (cimri) o kimsedir ki yanında ismim anıldığında bana salat ve selâm getirmez.” Yine İbnî Abbâs ( radıyallahü anh ) anlatmıştır. Bir gün Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin’i güreştirdiler. Güreşmeye başlayınca, Resûlullah ( aleyhisselâm ) tut yâ Hasan ( radıyallahü anh ) derdi. Hazret-i Fâtıma yâ Resûlallah! Yalnız Hasan’a mı diyorsun? Resûlullah ( aleyhisselâm ) “İşte Cebrâil (aleyhisselâm) tut yâ Hüseyin! diyor”, buyurdular. Hazret-i Hüseyin ile ilgili olarak Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) buyurdular ki:
Yararlanılan Kaynaklar 1) El-İstiâb cild-1 2) Üsûd-ül-gâbe cild-2 3) Taberî, Târîh cild-2, 4) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye 5) Eshâb-ı Kirâm, 6) Kısâs-ı Enbiya cüz-7, 7) Refakat-ı Hüseyn 8) İkd-ül-ferîd cild-2, 9) Ensâb-ül-eşrâf cild-4, 10) El-Kâmil fi’t-Târîh cild-4, 11) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-4, 12) Sahîh-i Müslim cild-7,
Bizbiriz Dergisi
41
MÜSLÜMAN BİLİMADAMLARI Hüseyin Tevfik Paşa
Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa, bir Osmanlı paşası ve bilim adamıdır. İstanbul’da 1892 yılında İngilizce olarak yazdığı özgün bir eser olan “Linear Algebra” (Lineer Cebir) adlı eseri dünya çapında çağın en önemli Matematik kitaplarından biridir. Kitabının ilk baskısı 1882 de 69 sayfa, ikinci baskısı 1892 de genişletilmiş ve düzeltilmiş olarak 188 sayfa olarak İstanbul’da basılmıştır. Bu nedenle H.T. Paşa bütün Osmanlı tarihinde temel bilimler alanında orijinal çalışma yapan ve yayınlayan ilk bilim insanımızdır. H. T. Paşa “Linear Algebra” kitabıyla Dünya’da ilkler arasında yer alan önder araştırmacı olma unvanına sahiptir
FARUK KUL
“1878 yılında II. Abdülhamit tarafından Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’un başına Mühendishane Nazırı olarak atandı. Bu görevde kısa bir süre kaldı. 18831886 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin Washington Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 1889 yılında Ticaret ve Nafia Nazırı görevine atandı. Ölümüne kadar padişah II. Albdülhamit’in yaveri olarak görev yaptı. “
Hüseyin Tevfik Paşa 1832 yılında günümüzde Bulgaristan sınırları içinde olan, o zamanlar Osmanlı Devleti’ne bağlı Vidin kentinde doğdu. Babası Hasan Tahsin Efendi’ydi. Ailesi İmamzadeler olarak tanınırdı. İlköğrenimini Vidin’de tamamladıktan sonra 14-15 yaşlarında İstanbul’a gitti ve Maçka’da bulunan Mekteb-i İdadi-i Askeriye’de okudu. Daha sonra Harbiye Mektebi’ni bitirdi ve Erkan-ı Harbiye’ye kabul edildi.
derildi ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine incelemelerde bulunmakla görevlendirildi. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için Paris’te üniversiteye devam etti ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca makaleler yayımladı ve bilimsel toplantılara katıldı.
Harbiye Mektebi’nde matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler vermiştir. Mezun olduktan sonra kendisi de Harbiye’de cebir cebir dersleri vermeye başladı, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kaldı. Harbiye’deki hocalığı devam ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirildi. 1868’de Paris’teki Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak gön-
Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte 1865 yılında kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye sonradan Darüşşafaka Lisesi’ne dönüşmüştür.Hüseyin Tevfik Paşa, 1872’de Osmanlı Devleti’nin Amerikan silah fabrikalarına ısmarladığı tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle ABD’ye gönderildi. 1878 yılına kadar ABD’nin Rhode Island eyaletinde kaldı ve bu süre içinde matematikle uğraştı; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks
Bizbiriz Dergisi
42
dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.
sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur. 1878 yılında II. Abdülhamit tarafından Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’un başına Mühendishane Nazırı olarak atandı. Bu görevde kısa bir süre kaldı. 1883-1886 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin Washington Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 1889 yılında Ticaret ve Nafia Nazırı görevine atandı. Ölümüne kadar padişah II. Albdülhamit’in yaveri olarak görev yaptı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte 1865 yılında kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye sonradan Darüşşafaka Lisesi’ne dönüşmüştür.
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir.Gelecek nesillere katkıda bulunmuştur. 16 Haziran 1901 tarihinde vefat etti. Mezarı Eyüp semtinde bulunmaktadır. Eserleri
Hüseyin Tevfik Paşa’nın eserleri şunlardır: Lineer Cebir eserinin önsözünde Hüseyin Tevfik Paşa söyle yazmıştır: “Bu kitapta incelenen li* Zeyl-i usul-i Cebir neer cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu * Cebr-i Âlâ olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir * Fenn-i Makina ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversite* Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makalelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabulü görüp görmeyeceği- ler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique) ni, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağı* Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı nı şimdiden bilmiyorum”. Kendi sisteminin üstün- ek lüğünü ise şöyle ifade etmiştir: “Quaterniyonların * Usul-i llm-i Hesap çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele * Astronomi alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; hâlbuki lineer ce* Mahsusat ve Gayrı Mahsusat birde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu * Linear Algebra düşünme durumunda değiliz”. http://www.yasamoykusu. Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu esecom/biyografi-3585-Huseyin_ Tevfik_Pasa ri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından h t t p : / / w w w. m u s l i m h e çok önemlidir. ritage.com/topics/default. c fm ?Ar t ic leID=1028 Tevfik Paşa’nın başka pek http://tr.wik ipedia.org/ çok görevleri olmuş, Fransa ve wiki/H%C3%BCseyin_Tevfik_ ABD’de kaldığı sıralarda FranPa%C5%9Fa sızca ve İngilizce’yi, bu dillerhttp://turkoloji.cu.edu.tr/ de kitap yazabilecek kadar iyi GENEL/akdeniz_tevfik_pasa. öğrenmiştir. Burada matemapdf tik dersleri vermiş, yine bu sıhttp://www.yasamoykusu. ralarda arkadaşlarıyla çıkarttıcom/biyografi-3585-Huseyin_ ğı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık Tevfik_Pasa
Bizbiriz Dergisi
43
ŞEHRİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ
Helal Lokma
Ümmü HARAM
Euzübillahiminneşşeytanirracim
ulaşmış. “Ne zamandır çatırdıyordu ama yıkılması çok zoruma gitti. Rabbim biliyor, çok çaba sarf Bismillahirrahmanirrahim ettim ama kurtaramadım.” diyor. Biz de dilimizin döndüğünce hakkı ve sabrı tavsiye etmeye gayMübarek şehri Ramazan’ın başlarındaydık. ret sarf ediyoruz. Oradan çok üzgün ayrılıyoruz. Kavurucu bir yaz günüydü. İkindiyle akşam arası Fakat bu hadise ne ilk ne de son. Hele son zaihtiyaç sahibi aileleri ziyaret için çıktık. Mahalle manlarda boşanmalar o kadar artmış ki, her hafmuhtarının belirlediği adresleri ziyarete başladık. ta çaldığımız kapıların yarısı boşanmış veya terk Ramazan-ı Şerif’te Allah-u Teâlâ’nın kovmuş edilmiş hanımlar tarafından açılıyor. Pek çoğuolduğu şeytan bağlanır. Yürekler yumuşar, has- nun sebebi de internet. Allah Ümmet-i Muhamsaslaşır. Allah-u Teâlâ’nın rahmeti kaplar kulları- med’i muhafaza eylesin.(âmin) nı. Rahmet ve bereket Yine o gün çok acı ayıdır, onbir ayın sultabir hadise yaşadık. nıdır Şehr-i Ramazan. Rabbimizden böyBu mübarek günlerin le bir olaydan bütün manevi hazzı içerisinÜmmet-i Muhamde oruca henüz alışamed’i ve nesillerini mamış vücutlarımızın korumasını niyaz edihalsizliğini, ağızlarımıyoruz. Allah başımıza zın kuruluğunu bile vermesin. Verdiklerini hissetmiyorduk. Bir de temizlesin.(Âmin) kapıdan öbür kapıAraçlarımız harap ya bazen yaya bazen bir bahçenin kenarınaraçla ziyaretlerimida durdu. Duvarları zi yapıyorduk. O gün yıkık, kapısı kırık, içinhep dert içinde kıvde ki otlar sararmış, ranan hanım kardeşağaçları kurumuş bir lerimiz açtı kapıları. bahçe içinde metruk Pek çok kapıda karşıgörünümlü bir ev var. laştığımız manzara ve Bahçenin içinde ama duyduğumuz sözleri yola mesafesi bayağı o gün de işittik. “ Sizi var. Kırık dökük bir ev. bana Allah gönderdi.” Kapı girişi bile gözükÇaldığımız kapımüyor. İçerisinde innın birini, boşanma san yaşadığına dair bir ilamı henüz eline ulaşmış bir hanım kardeşimiz emare de yok. Evin kapısını bulup çalıyoruz. Kaaçtı. Hem iki gözü iki çeşme ağlıyor hem bizle- pıyı 20 yaşlarında ya var ya yok bir hanım açıyor. re sarılıyor, hem halini arz ediyordu. Yıllardır eve Arkasında iki üç yaşlarında bir oğlan çocuğu var. doğru dürüst bakmayan, hatta uğramayan uğra- Kadının kapıyı açmasıyla ağlamaya başlaması bir dığı zaman da türlü eziyetler eden kocasından oluyor. Ama ne ağlama. Sarsıla sarsıla ağlıyor, ağboşanmış, mahkeme sonucu da az evvel eline lamaktan konuşamıyor. Çocuk şaşkına dönmüş Bizbiriz Dergisi
44
Şimdi az önce eşimden mektup aldım. Aslında hiç kötü birisi değildi. Arkadaş kurbanı oldu.” diyor. O, o anda olaya çok farklı bir açıdan bakıyor. “Yapayalnız kaldım.” diyor. Biz de daha farklı bir “Aslında kocam kötü bir insan değildi. Aile- açı getiriyoruz. En azından o haramın midelerisi ölünce kötü arkadaşlar edindi. Kötü arkadaş ne girmemesinden dolayı şükretmesi gerektiğini kurbanı oldu.” diyor. Aslında önce durumları fena söylüyoruz. “Öyle bir zaman gelecek ki insanoğlu yedi değilmiş. Bunlar evlendikten bir süre sonra eşinin anne babası vefat etmiş. Kocası ailesinden şeyin helalden mi haramdan mı olduğuna hiç kalanları kısa bir sürede kötü arkadaşlarıyla har aldırmayacak. Böylelerinin hiç bir duası kabul vurup harman savurmuş. O harap bahçe ile otur- olmaz.”(Buhari büyü 7/23, Nesei 7/243) Hadis-i şedukları bu kötü evden başka bir şeyleri kalma- rifini hatırlatıyoruz. Zaten kendisi de abdestinde mış. Kızın asıl üzüldüğü olay ise kocasının gasp namazında örtülü bir hanım olarak helal rızkın ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarından hapse önemini mutlaka biliyordu. Allah’ın Resulü Mugirmiş olması. Kocasıyla bir arkadaşı, yeni evli bir hammed Mustafa (s.a.v)’in “Allahümme ekfini bi çifti alışveriş merkezinden evlerine kadar takip halalike an haramike ve ağnini bi fadlike ammen etmişler. Fırsatını buldukları bir anda da karı-ko- sivak.” ,”Allah’ım bana helal rızık nasip ederek hacayı darp edip kadının altınlarını alıp kaçmışlar. ramlardan koru. Lütfünle beni senden başkasına Adamın durumu ağırmış, hala yoğun bakımday- muhtaç etme.”(Tirmizi Deavat 111). Duasını bolmış. Gaspçılar aradan biraz zaman geçince po- ca okumasını tavsiye ediyoruz. Kendisine hedilis tarafından yakalanmışlar ve suçları sabit gö- ye ettiğimiz Abdullah Murad Şükrüoğlu hocarülmüş. Şu anda cezaevindelermiş, muhtemelen mızın sohbet kitaplarını ve dua hizbi kitabımızı okumasının ona ciddi manada destek olacağını müebbet hapis cezası alacaklarmış. Genç kadın hem ağladı, hem anlattı. “Benim söylüyoruz. durumda. Annesinin eteğinden tutmuş içler acısı bir halde. Kızcağızı sakinleştirdik. Çocuğun başını okşayıp, getirdiğimiz hediyelerden verdik. Biraz rahatlayınca başladı anlatmaya.
Ayrılmamızı hiç istemiyor ama yapacak hiç bir kimim kimsem yok, şimdi ben ne yapacağım. Çocuğuma bunu nasıl izah edeceğim. Ortada şey yok. Evladını ve kendisini Allah’a emanet edikaldığıma mı yanayım böyle yüz kızartıcı bir suç yor ve başka bir adrese doğru yola koyuluyoruz. işleyen bir adamın karısı olduğuma mı yanayım.
Bizbiriz Dergisi
45
SURELERDEN
Amenerrasulü
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA 285-Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler. 286 - Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize. 1 Kuran-ı Kerim de Bakara Suresinin son iki ayeti olan ve Amenerrasulu olarak bilinen ve pek çok hikmek ve faydası olan bu önemli iki ayet Mekke döneminde Muhammed Mustafa (sav)’ın miraç dönüşünde ümmetine hak katından getirdiği bir hediyedir. 1 Elmalılı Hamdi Yazır (Hak dini Kur’an dili) Bizbiriz Dergisi
46
S.GÜLSOY
Amenerrasulü’nin Faziletine dair bazı Hadisi Şerifler şunlardır: 1. Ebu Zer (R.anh)’den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allah’ü Teala Bakara suresini iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana Arş’ın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza öğrettini, talim ediniz. Çünkü bu iki ayet: hem bir salât (namazda okunan Kuran) hem bir Kuran (ayetleri), hem de bir duadırlar.” 2 2. “Dört şey Arş’ı Azâm altındaki hazinelerden indirildi: Fâtiha, Ayete’l-Kürsi, Âmenerrasûlü, Kevser Suresi.” 3 3. “Bana Arşın altındaki hazineden Ben’den önce hiçbir peygambere verilmeyen Bakara Suresinin son âyetleri (Âmenerrasûlü) verildi.”4 4. “Her kim bir gece içerisinde Bakara suresinin iki âyeti (Amenerrrasûlü) okursa, artık o iki âyet ona (ibadet etmek ve belalardan korunmak bakımdan) kâfi gelirler.” 5 5. “Kuran’da iki ayet vardır ki, müminler için şifadır ve Allah’ın sevdiği şeylerdendir. O iki ayet Bakara suresinin son iki ayeti (olan Amenerrasülü)‘dür.6 6.”Şüphesiz Allah’u Teala, gökleri ve yeri yaratmadan 2000 yıl önce bir kitap yazdı ve o kitaptan iki ayet indirerek Bakara suresini bu iki ayetle bitirdi. Bu iki ayet, bir evde 3 gece okunursa, şeytan o eve yaklaşamaz.”7 7. “Her kim Ayetle’l-Kürsi’yi ve Bakara suresinin sonunu sıkıntılı (kederli) anında okursa, Allah’u Teala ona yardım eder.”8 8. “Her kim Bakara suresinin başından dört ayet, Ayete’l-Kürsi ve ondan sonraki iki ayet, surenin sonundan da 3 ayet olmak üzere, bir gece içinde bakara suresinden 10 ayet okursa, o gece o eve şeytan giremez.”9 2. Dârimi, Fedailül-Kuran 3 Suyuti, Cami’ussağir, 927 4 Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/151 5 Buhari, Fedailül-Kuran, 10, 27 6 Suyuti, Cami’ussağir, 1/64 7 Tirmizi, Fedailül-Kuran, 4 8 Suyuti, Dürru’l-Mensür, 2/11 9 Heysemi, Mecme’uzzevaid
ARAPÇA RABCA’YA GÖTÜRÜR
N. HADRA
ِ �أ ْق َر ُب َما َي ُكو ُن الْ َع ْب ُد ِم ْن َر ِّب ِه َو ُه َو َس ف�أ ْك ِث ُروا ال ُّد َع َاء،ٌاجد
“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın.” Müslim
َف ِب�أ ِّي �آ َلاء َر ِّب ُك َما تُ َك ِّذ َب ِان O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Rahman diye isimlendirilen süre-13. Ayet FİİL Zamana bağlı olarak bir işin, bir halin veya bir hareketin oluşunu belirten kelimelere fiil denir. Arapça’da iki temel fiil çekimi vardır. Diğer kalıplar bu ikisinden türetilir. Bunlar fiil-i mazi (geçmiş zaman) ve fiil-i muzari (geniş zaman, şimdiki zamanın karşılığı)dır. FİİL-İ MAZİ Türkçe’mizdeki –di’li geçmiş zamana denir. Geçmişte daha önce yapılmış bir işi bildirir. (Türkçe’deki …di-dı, dü-du, ti-tı, tü-tu eklerini sağlar). Örnek; Okudu- yazdı- yedi-içti… Fiili mazi çekimi;
ن ََص ُروا
Onlar yardım ettiler.
ن ََص ْر َن
َن ََصرا
ن ََص َر gaib
O ikisi yardım etti
O, yardım etti
ن ََص َر َتا
ن ََص َر ْت
Onlar yardım ettiler
O ikisi yardım etti
gaibe O, yardım etti
ن ََص ْرتُ ْم
ن ََص ْرتُ َما
ن ََص ْر َت
sizler yardım ettiniz.
Siz ikiniz yardım ettiniz
ن ََص ْرتُ َّن Sizler yardım
ن ََص ْرتُ َما
ettiniz.
muhatab Sen yardım ettin
َص ِت َْن
Siz ikiniz yardım ettiniz
muhataba Sen yardım ettin
Biz yardım ettik
mütekellim Ben yardım ettim
ََصن َْن
Örnek cümleler;
َذ َه َب َع ٌلي اِ َلى ا ْل َم ْد َر َس ِة اب Ayşe kitap okudu َ َق َر أ� ْت َعا ِئ َش ٌة َا ْل ِك َت Öğrenci dersi anladı. س َ َف ِه َم َا َلطا ِل ُب َا َّلد ِر Muhammed bir gül kopardı. ح َّم ٌد َو ْر َد ًة َ َق َط َف ُم Çiftçi buğday ekti. اح َا ْل َق ِمح ُ َح َس َد َا ْل َف َّل
Ali okula gitti
َص ُت َْن
Bizbiriz Dergisi
47
HAYDAR Ahmet NAVRUZ
Haydarın içinde bir sıkıntı vardı. Ne olduğunu bilmiyordu ama nefes alması bile zorlaşıyordu bazen.Birden odaya hışımla bir çoçuk girdi; -Peçeli abi beni Yasir amca yolladı çabuk yetiş evini bastılar karını kaçırdılar.diyordu. Haydar hemen ayağa fırladı besmele ile ama aklına öyle şeyler geliyordu ki sol tarafı tutmadı bir an.Yatağa tutundu ve Ayetel Kürsiyi okuyup dua etmeye başladı.Kendine gelmişti hemen koşar adımlarla eve doğru yola çıktı.. ............ Haydarın eşi ile çoçugunu üstlerine getiren israil askerleri işkenceye başlamışlardı.Kadıncağızı sandalyeye bağlamış elektrik verip kahkaha atarken içeri büyük komutan Samuel girdi. -Hala peçeliyi ele geçiremediniz mi.diye askerlere hakaretler ediyordu.Haydarın bebeği ile karısının ellerinde olduğunu öğrenince yüzünde oluşan şeytani gülümseme Haydarın karısını korkutmuştu.’’Şimdi Peçeli ayağımıza gelecek’’diye kahkaha atmaya başladı. Çığlık çığlığa ağlayan ufacık yavruyu aldı ve elinden ayağından bağlattı.Videoya çekilmesini söyledi.Anne hem ağlıyor hem de dua ediyordu.’’Çoçuğumu bırakın ne olur bana yapın ne yapacaksanız’’ diye ağlıyordu. Ama samuel emri verdi ve dört taraftan calışan çarklar çoçuğun elleri ve ayaklarını koparttı.Çoçuk bu dünyadan ebedi dünyaya masum bir şekilde gidip cenneti kazanırken zalimlerde cehennemi kazanıyordu.Acılı anne gördükleri karşısında dondu kaldı hiç tepki veremiyordu.Zalım komutan samuel ve askerleri kahkaha atıyordu videoyu durdurup kasetin Peçeliye yollanmasını ve eğer karısını kurtarmak istiyorsa teslim olmasını söylüyordu.. ............. Haydar eve gelmişti evde heryer dağılmış ve kanlar vardı.Haydar hemen kıbleye yönelip iki rekat namaz kıldı ve ellerini açıp; ‘’Ey Rabbim muhakkak ki bunların hepsini imtihanımız sana şükürler olsun.Muhakkak hayırda şerde senden.Ey Rabbim bu zalimler karşısında gücümü kuvvetimi alma.Ben aciz bir kulunum sen bana kuvvet ver ki ben onlara engel olayım.Ey rabbim beni saidler olarak yaşat ve ruhumu şehit olarak kabz eyle’’diye dua etti.O arada eve elinde kasetle mahallenin imamı girdi.,
Bizbiriz Dergisi
48
Faydalı Bilgiler Hazırlayan Ahmet NAVRUZ
Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir gece soğuk suyun içerisinde bekletin,sonra yıkayın,çekmeyeceklerdir. Buz kalıplarınızı su ile doldurmadan önce bölmelere portakal,limon ve dilediğiniz meyve parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde etmiş olursunuz.
Dirsek ve topuklarınızın sertleşmesini istemiyorsanız,bir dilim limon ile ovun.Böylece yumuşacık olacaklardır. Yeni bir tava satın aldığınızda ilk önce içinde bir miktar sirke kaynatın.Bu işlem ilerde kızartmalarınızın tavaya yapışmasını önleyecektir. Eğer ayaklarınız çok ısınıp şişiyorsa onları saatlerce sıcak suda bekletmeyin,aksine kolonya ile ovalayın. Bilekleriniz ve ayaklarınız şişmeyecektir. Eğer ayaklarınız çok hassas ise,sıcak havalarda şikayetleriniz artıyorsa,her sabah bir kaç damla zeytinyağı ile ovalayın.
Cevizle dost olun.İçindeki yağ beyin hücreleri için çok yararlıdır.Kan şekerini düşürdüğü için şeker hastalarına da uzmanlar tarafından tavsiye edilir.
Bizbiriz Dergisi
49
Çocuk HİCRET NEDİR? ‘ YIL 622 ……. YER MEKKE.’ MEKKEDE YAŞAYAN MÜSLÜMANLAR ALLAHA İNANMAYANLAR TARAFINDAN İŞKENCE VE BASKI GÖRÜYORLAR. BU YÜZDEN DE MÜSLÜMANLAR GİZLİCE İBADET EDİYORLARDI. BUNUN ÜZERİNE ALLAH (C.C) MÜSLÜMANLARA MEKKEDEN MEDİNEYE GÖÇ (HİCRET) ETMELERİ İÇİN İZİN VERDİ. MÜSLÜMANLAR BÜTÜN EŞYALARINI BIRAKIP YANLARINA BİRAZ YİYECEK ALIP YOLLARA DÜŞTÜLER. YAKLAŞIK 13 GÜNDÜR YOLDAYDILAR SONUNDA MEKKE`YE ULAŞTILAR! MÜSLÜMANLAR DİNLERİNİ DAHA İYİ YAŞAMAK İÇİN YAPTIKLARI BU GÖÇ OLAYINA HİCRET DENİR. MEDİNELİLER GELEN MÜSLÜMANLARI BÜYÜK BİR SEVİNÇLE KARŞILADILAR VE ARALARINDA KARDEŞLİK BAŞLADI. PEYGAMBER EFENDİMİZİN İNCİ GİBİ HADİSLERİNDEN BİR KAÇI ’KÜÇÜKLERİNE MERHAMET ETMEYEN BİZDEN DEĞİLDİR.’
’BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR.’
’BÜYÜKLERİNE HÜRMET ETMEYEN BİZDEN DEĞİLDİR.’
Bizbiriz Dergisi
50
KELİME AVI BULMACADA Kİ KELİMELER AŞAĞIDAN YUKARIYA,YUKARIDAN AŞAĞIYA ,ÇAPRAZLAMAMA, DİK VE DÜZ VERİLMİŞTİR!
F G Z K A P L U M B A Ğ A M I
K E Ü N I C R I D L I B B A T
I Y R V K K P O L İ T N A Y R
R İ A A Ö A T İ M S A H B M A
L K F Ş P R A D P K K İ K U M
A N A A E G C N A O U K A N Z
N A L K K A N İ C Y V L T K E
G Ğ A Ş A M I H N U A İ R E B
I O T A K A R K İ N T T U D R
Ç D R H A L A E S İ D E K R A
L R A İ P Z K K E C M Ü R Ö K
İ A K N L O T L K K E E Y A I
F K T Ç A G A İ U İ D Y I Y L
K U A E N N V K R R E K L I A
E N V G K A U L B P V A A A B
L K Ş N E Y S E A İ E Z N K N
E E A E Ç L K O Ğ P U M A O F
B Ş N Y İ A U P A N A L S A O
E E P A R S Ş A K E L Y E L K
K A N G U R U R R A N İ L A B
KELİMELER: KAPLUMBAĞA, BILDIRCIN, KIRLANGIÇ, SALYANGOZ, TAVUSKUSU, GÜVERCİN, ANTİLOP, KANGURU, KARINCA, KELEBEK, KURBAĞA, ÖRÜMCEK, AKBABA, BALİNA, CEYLAN, KAPLAN, KARTAL, KEKLİK, LEOPAR, LEYLEK, MAYMUN ,SİNCAP, TAVŞAN, YENGEÇ, ZÜRAFA, TİMSAH, ASLAN, BALIK,DOĞAN,GEYİK, GORİL,HİNDİ,KARGA,KİRPİ,KOALA,KOYUN,KÖPEK,MARTI,ÖRDEK,RAKUN, ŞAHİN,TAVUK,TİLKİ,VAŞAK,YILA N,ZEBRA,DEVE,EŞEK,KEÇİ,KEDİ,KURT,LAMA,PARS,PUMA,AYI,FİL, FOK,KAZ BİLMECELER 1-)ANNEMİN KARDEŞİ DAYIN OLMAZSA NEYİN OLUR ? (…..TEYZEN…..) 2-)HERKESİN GÖRDÜĞÜ AMA BİR DAHA GÖREMEDİĞİ ŞEY?(…..DÜN…..) 3-)KİMİN DİŞLERİ HİÇ ACIMAZ? (……TARAĞIN…… )
ÖĞRETMEN ÖĞRENCİSİNİN ÖDEVİNİ İNCELİYORDU. ÖDEVİ ÖĞRENCİNİN YAPTIĞINDAN KUŞKULANAN ÖĞRETMEN SORDU: ’KEMAL, BU YAZI BABANIN KALEMİNDEN ÇIKMIŞ OLMASIN ! ÇOCUK PİŞKİN PİŞKİN CEVAP VERİR ‘EVET ÖĞRETMENİM . YAZARKEN BABAMIN KALEMİNİ KULLANDIM.
Bizbiriz Dergisi
51
Tarih’te Aralık Hazırlayan Abdulkadir AYDIN
1 2 3 4 5 7 9 Bizbiriz Dergisi
52
1 Aralık Türk Askerlerinin Kore`de Kunuri Zaferi(1950). 2 Aralık Namık Kemal`in ölümü (1888). 2 Aralık Mars`a ilk vasıta indi (1974) 3 Aralık Kıyafet Kanunu`nun kabulü (1934). 3 Aralık BM Kuvvetleri`nin Kore`den çekilmeye başlaması (1950). 3 Aralık Hasan Basri Çantay`ın vefatı (1967) 3 Aralık Pakistan-Hindistan Savaşı(1971). 4 Aralık İnönü, Churchill ve Roosevelt`in Kahire Konferansı (1934). 5 Aralık Nuruosmaniye Camii ibadete açıldı (1755) 5 Aralık Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınması (1934). 6 Aralık Ali Kuşçu`nun vefatı (1474) 6 Aralık Fransa kralının Kanuni`den yardım istemesi (1525) 7 Aralık 2. Dünya Savaşı`nda Japonlar`ın Pearl Harbour baskını (1941). 8 Aralık Amerika`nın, Japonya`ya harp ilan etmesi (1941). 9 Aralık Kudüs`ün elimizden çıkışı (1917).
10 11 12 13 14 16 17
10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi`nin yayınlanması (1948). 10 Aralık Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk Hükümeti arasında Ankara`da `Dostluk Antlaşması` imzalandı (1923). 11 Aralık Türkiye`nin Bağdat Büyükelçiliği İdare Ataşesi Çağlar Yücel, arabasında uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü (1993). 11 Aralık Rusların Çeçenistan`ı işgali (1994) 12 Aralık Etiyopya ile Eritre arasında 2 yıl süren savaşa son veren barış anlaşması, Eritre Devlet Başkanı İssaias Afevorki ve Etiyopya Devlet Başkanı Meles Zenavi tarafından Cezayiride imzalandı (2000). 13 Aralık Türkiye`nin Gümrük Birliği`ne katılması (1995) 14 Aralık Bosna Barış Anlaşması(1995) 14 Aralık George Washington`un ölümü (1799). 14 Aralık Şili`de ilk demokratik seçimler (1989). 15 Aralık 2. Sultan Selim`in ölümü (1574). 16 Aralık BM`nin Musul`u Irak`a vermesi (1925) 16 Aralık Londra Konferansı, dört büyükler Almanya konusunda uzlaşamadılar (1947). 17 Aralık Mevlana`nın irtihali (1273)