dergisi
Bizbiriz
İbn Ebî Hâtim'in, Ebû Hureyre'den naklettiğine göre şöyle demiştir:
Sayı: 6 Temmuz 2013 ISSN: 2147-642
لا َ َتقُولُوا َر َم َضا ُن َف إِ� َّن َر َم َضا َن ْاس ٌم ِم ْن �َأ ْس َما ِء َولَ ِك ْن قُولُوا شَ ْه ُر َر َم َضا َن،اللَّ ِه "Ramazan demeyin; çünkü Ramazan, Allah'ın isimlerinden biridir. Bilakis ‘Ramazan Ayı’ deyin." Beyhaki, Buhari; Savm İbn Cerîr, İmam Mücâhid'den: "Sakın 'Ramazan' demeyiniz. Çünkü Ramazanın ne olduğunu bilmezsin. Umulur ki o, Allah'ın isimlerinden biri ola. Fakat 'Ramazan Ayı' deyiniz. Nitekim Cenab-ı Hakk da öyle demiştir." Beyhaki
Hoş GeldİN ya ŞEHRİ RAMAZAN
Bizbiriz Dergisi
1
EDİTÖRDEN “Zamanın hükümdarının yanındaki has adamlarından biri, karşılaştıkları her olaydan sonra ‘Her şeyde bir hayır vardır’ der dururmuş. Eh… kötü bir temenni değil der, sultan da pek ses etmezmiş…‘öyledir’ der geçermiş. Bir gün ava çıktıklarında yollarını kaybetmişler; yağmurlu ve fırtınalı bir gecede bir kulübeye sığınmışlar. Güç bela buldukları odunları kırıp yakmak için uğraşırken sultanın gözüne bir kıymık kaçmış. Gözü bir anda kör olan sultan acı ile kıvranırken adamcağız her zamanki hali ile ‘üzülmeyin sultanım, her şeyde bir hayır vardır’ deyivermiş. Sultan dayanamayıp ‘efendi efendi gözüm kör oldu görmüyor musun? Bunun hayır neresindedir?’ demiş ve adamı kovmuş. Birkaç gün içinde kendini toparlayan sultan dönüş yoluna koyulmuş. Yol üzerinde eşkıyalar kendisini yakalamışlar ve ‘efendi, bugün eşkıya başının bir dileği kabul oldu. Bize de dileğinin kabulünün karşılığı olarak; bugün yakaladığınız ilk canlıyı kurban niyeti ile kesin dedi. Şimdi seni bu niyetle boğazlayacağız. Ne yapalım biz de emir kuluyuz, hakkını helal et’ demişler. Sultan şaşkın ve bitkin haldedir. Sultanı yatırıp boğazına bıçağı dayayan eşkıya bir gözün kör olduğunu fark edince eşkıya başına seslenmiş. ‘Reis, birini yakaladık ama bir gözü kör. Bildiğimiz kadarı ile bundan kurban olmaz’ demiş. Reis de; ‘Salın o zaman gitsin, sağlam birini bekleyin’ demiş. Sultan kurtulup saraya varınca ‘Her şeyde bir hayır vardır’ deyip duran şahsı aratıp buldurmuş, kendisinden onu yanından kovduğu için özür ve helallik dilemiş. Adamcağız da ‘Sultanım, yanınızdan beni kovmanızda da bir ha-
Bizbiriz Dergisi İmtiyaz Sahibi Bizbiriz Derneği adına Yön.Krl.Bşk. M. Emin Doğan Genel Yayın Koordinatörü Kadir Aydın Editör Duran Toklucu Grafik – Tasarım Yasin Candan Fotoğraf Bahadır Aktaş Reklam Koordinatörü Ahmet Navruz Samet Dünsöz
yır varmış, aksi halde beni keserlerdi” demiş… ****** Acaba kendi kendimize ne kadar soruyoruz nede hayır, nede şer var veya ne kadar biliyoruz hangi işimizin hayır hangi işimizin şer olduğunu…Oysa herhangi bir kaideye bağlı kalmaksızın bize hoş gelen şeylere ötesini berisini düşünmeden “hayırlısı” deriz geçeriz. Kendimiz için hayırlı gördüğümüzü bize kaygı ve üzüntü vermesini istemeyiz. Zira kimse kendisi için kötü olanı istemez ve dilemez. Her zaman aklımızda olması gerekirken bazen unuttuğumuz bir gerçek var ki her hayır dileyenin üzerinde mutlak hayır dileyen var. Hayrı istemek ve gayret göstermek bizim çabalarımızla şekilleneceği gibi Allah-u Teala’nın da uygun görmesi ve nasip etmesiyle gerçekleşir. Elhamdülillah inancımız gereği hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini biliriz. Bizler hayır gördüğümüze yönelip çaba sarfetmeliyiz. Cenab-ı Hak bize hoş görünen değil hakkımızda hayırlı olanı versin. Amin… ****** Değerli okuyucularımız içinde olduğumuz Şaban ayı ve girecek olduğumuz on bir ayın sultanı Ramazan ayının feyz ve bereketi ile bereketlenen bir sayımızla daha karşınızdayız. Kardeşlerimiz bu sayıda yine bir birinden güzel konuları kaleme alarak siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunmanın haklı sevincini yaşıyorlar. Bizlere bu sevinci yaşattığınız için Bizbiriz Dergisi olarak hepinize çok teşekkür ederiz. Ramazan ayının tüm İslam âlemine birlik, dirlik ve beraberlik getirmesi temennisiyle . Selam ve dua ile….
Yayın Kurulu Ali Haydar Eslem Ercan Faruk Kul Ebubekir Onhan Selman Bahar Safa Ak Ayşe Tunç Ümmü Haram Baskı Tarihi Temmuz 2013
Baskı
Erman Ofset Matbaacılık Sanayi Tic. Ltd. Şti. Yeni Matbaacılar Sit. Yayın Cad. 6. Blok No:14 Konya Tel : 0 332 342 01 55 Fax : 0332 342 21 63 www.ermanofset.com
Bizbiriz Dergisinde yayınlanan yazı, şiir, söyleşi, fotoğraf, illüstrayon, infografik ve makalelerin elektronik ve basılı ortamlarda çoğaltılma hakkı Bizbiriz Derneği’ne aittir. Yayın Türü Aylık, yaygın süreli yayın Bizbiriz Derneği Şeyh Sadrettin Mahallesi Turgutoğlu Sokak No:9 Meram / KONYA Tel : 0 (332) 353 27 00 Bizbiriz Dergisi 0 (541) 248 65 28 - 0 (507) 577 22 25
3
Ramazan Ayı 6
Avrupa’nın arka bahçesi Gezi Parkı... 8
Surelerden 10
Fıkıh 13
Hadis 16
Siyer-i Nebi 17
Tasavvuf 20
Ayın Sohbeti 27
Nefes Gibi 31
Sahabe-i Güzin 32
Müslüman Bilimadamları 37
İlm-ü Hal 40
‘Sınır’sız Kardeşlikler... 43
Arapça Rabca’ya Götürür 45
Haydar 48
İlginç Bilgiler 49
Sığınarak İsteriz 50
Tarih’te Temmuz 52
Ramazan Ayı Ramazan kelimesi iki manaya gelir:
Hamide ERBAY Beşiktaş İlçe Vaizi
ise.. siz de öyle deyiniz.” 2
Ramazan “yanmak” demektir
“Ramazan ayı gelince, “Hayır ehli, hayra 3 “Ramaz” kelimesi güneşin sıcaklığının koş, şer ehli, kötülüklerden el çek” denir. şiddetinden gayet kızmasıdır ki böyle pek “Ramazan gelince, Allah-u Teala meleklere, kızgın yere “ramda” denir. “Ramazan” “ramda” müminlere istiğfar etmelerini emreder.” 4 mastarından “yanmak” manasına gelir. Yani “Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki demektir. Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.” 5 Bu aya “Ramazan” denmesinin bir sebebi; “Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan bu ayın günahları yaktığıdır. orucunu tutması gerekir.” 6 Bu ayda açlık, susuzluk hararetinden ıstırap “Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, çekilir. Veyahut oruç hararetinden günahlar 1 sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.” 7“ İslam, yakılır. kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, Ramazan “yağmur” demektir. zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Yaz sonunda güz mevsiminin başlangıcında haccetmektir.” 8 yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur “Allah-u Teala’nın, gözlerin görmediği, manasına gelen “Ramadiyu” masdarından kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline gelir. Bu yağmur yeryüzünü yıkadığı gibi bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak şehr-i Ramazan da ehl-i imanı günahlardan 9 yıkayıp kalplerini temizlediği için bu isim ile oruçlular içindir.” isimlendirilmiştir. Rasulullah (s.a.v), Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki; Ramazan, “Allah’ın isimlerinden” olduğu da 2 (Buhari) rivayet edilmiştir. Enes Bin Malik; Rasulullah (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu anlatmıştır; Sadece ’Ramazan’ demeyiniz. Allah-u Teala nasıl şehr-i Ramazan (Ramazan ayı) buyurmuş 1 (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bizbiriz Dergisi
6
3 (Nesai) 4 (Deylemi) 5 (Taberani) 6 (Ebu Nuaym) 7 (İ.Ebi’d-Dünya) 8 (Müslim) 9 (Taberani)
“Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allah-u Teala, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin (Kadir gecesinin) hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.” 10
bildirilir .13 d) Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner. e) Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir, her türlü kötülükten uzaktır. Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mümine selam verirler.
Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı Ramazan “Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve ayının yirmi yedinci gecesi İslam’da en kutsal ve faziletli gecedir. Kadir gecesi, içerisinde Kadir alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek ibadet ve gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır” 14 Kur’an-ı Kerim de bu gecenin faziletini belirten Kadir gecesinde neler yapılır? müstakil bir sure vardır. Bu surede yüce Teravih Namazından sonra Tesbih namazı Rabbimiz söyle buyurmaktadır: kılınır. “Doğrusu biz Kur’an’ı Kadir gecesinde 101 Salat-ı Şerife indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. 71 Fatiha-i Şerife Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle 71 İnşirah diye meşhur sure. her türlü is için inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir” 11 114 kadir Kadr sözcüğü burada şu iki anlamda kullanılmış olabilir: Bunlardan biri, takdir anlamıdır. Allah bu gece takdirleri yani kaderleri uygulamak üzere meleklere emir verir. Bunu, Duhân Suresindeki su ayet destekliyor: “O gece katımızdan her hikmetli emir sadır olur. “Diğer anlamı ise, azamet ve şereftir. Bu husus, surenin “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” ayetinde ifade edilmektedir. Nasıl daha hayırlı olmasın ki, Allah’ın insanlığa son mesajiı bu gecede indirilmeye başlanmıştır. Gece, değerini bu olaydan almaktadır. Ve bu geceyi anmak, insanlığa rahmet olarak Kur’an’ın inmeye başladığı bu geceyi ihya etmek Müslümanlara tavsiye edilmiştir.
300 İhlas-ı Şerife Hizir Virdi’nin ilk 5 cümlesi 300 defa geri kalanı 33’er defa okunur.15 İşte bakın bir sene boyunca geçtiğiniz sırat. İlk önce Mevlit, doğduk; ardından Regaib, sevdik ve meylettik; sonra Miraç, yüceldik, uruc ettik; ondan sonra Beraat, geçmişimizden azat olduk ve Kadir, Kadir- i Mutlak> ın kudretinden geleceğimizi istedik. Bundan sonra bayram eder adam da, dilinden düşürmez; Bayramım imdi, bayramım imdi Yar ile bayram ederler şimdi
Hamd- ü senalar, hamd- ü senalar Bir kere Resulüllah (s.a.v) Ashab-ı Kirama Yarimle bayram etti bu gönlüm. İsrailoğullarından birinin, silahını kuşanarak Ama sen hepsinden bi-habersen, Mevlit’te Allah yolunda bin sene cihat ettiğini bildirmişti. Ashabın buna hayret etmesi üzerine Cenab-ı tevhit tohumunu, gönlüne ekmediysen, Regaib’de besleyip, büyütmediysen, Mirac’ta Hak, Kadir suresini indirmiştir .12 yücelere erdirmediysen, Beraat’te azat Bu geceye Kadir gecesi denilmesi şeref ve edilmediysen, Kadir’ de kıymetini istemediysen, kıymetinden dolayıdır. Çünkü: Hakk ve hakikat bayramına eremezsin! a) Kur’an-ı Kerim bu gecede inmeye Hakk ve hakikat bayramlarına erişmemiz başlamıştır. duasıyla…16 b) Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir. c) Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Allah Teala’nın ezeli kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bu gece 10 (Nesai) 11 Kadir/1-5 12 (Tecrîd-Sarîh Tercemesi, VI, 313).,
13 Aeg. 14 (Buhari). 15 Hizb-i Dua-i Muhammed 16 Abdullah Murad Şükrüoğlu, Sadır’dan Satıra Damlalar
Bizbiriz Dergisi
7
Avrupa’nın arka bahçesi Gezi Parkı... SELMAN BAHAR
Dünya’da insanlık tarihi boyunca yaşanan bir takım kalıplaşmış olgular vardır. Bunlar topluca yaşayan insanların ilişkilerini şekillendirir, toplumsal ilişkilere yön verir. Kalıplaşmış bu olgular çoğunlukla toplumsal ölçekli tepkiler olarak ortaya çıkar. Bu tepkinin mantıksal olarak bir etkiye dayanması gerekir. O toplumu zorlayacak, rahatsız edecek bir etki olmalıdır ki tepki ortaya çıksın. 2013 yılının tam ortasında Türkiye’de böyle bir etki-tepki kaosuna maruz kalmıştır. Gezi Parkı Eylemleri... Fakat Gezi Parkı’nda farklı olan şey tepkinin büyüyerek başka odaklara çekilmesidir. Kendini doğasever olarak tanımlayan bir grup genç İstanbul’daki Gezi Parkı’nı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentsel projelerinden birinden korumak için eyleme başlamış ve devletin bu eylemi yersiz, gereksiz bulması noktasında yaptığı müdahalelerle olaylar zinciri devam etmiştir. Masum bir eylem gibi gözüken bu olaya Türkiye’nin ekonomik büyümesini korkuyla takip eden dış mihraklar gizliden gizliye destek verdiler. Yabancı medya, provokatif kaynaklı haberleri basına servis ederek Arap ülkelerinde gerçekleşen Arap Baharı devrimlerinin Türkiye’ye sıçradığı imajını vermeye çalıştı. Üzücü olan şudur ki ülke içinden de, yurdumuza yöneltilen büyük tehdidi göremeyip iktidara muhalefet olma adına çatlak sesler çıkmıştır.
Bizbiriz Dergisi
8
Nedir büyük tehdit? Ülkemizin ekonomisi yüzyılı aşkın bir süredir (Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana) Avrupa ülkelerinin ekonomik kelepçeleri altında ezilirken bu yıl özgürlüğüne kavuşmuştur. Ekonomimiz IMF (Uluslararası Para Fonu) adıyla anılan Avrupa’nın para havuzundan para almayı bırakıp o havuza borç verebilecek duruma gelmiştir. Ekonomisi ilerlemiş bir devlet olarak eğitim ve sağlık alanında halkına sahip çıkan yenilikler, düzenlemeler yapılmış ve bu da toplumsal refahın artmasını sağlamıştır. Ülkemizin yıllarca esaretine maruz kaldığı pısırık siyaset geride bırakılıp, birleşmiş Avrupalı devletlere “Biz sizinle değil İslam’la büyüğüz.” mesajını verebilecek bir siyasete kavuşulmuştur. Ortadoğulu Müslüman devletlerin zalimi olmuş İsrail’e karşı ültimatom verebilecek bir irade oluşmuştur. Müslüman devletlerin İslam adına lider seçtikleri, sevip saydıkları bir devlet olduğumuz döneme girilmiştir. İşte ülkemize Gezi Parkı olayları vesilesiyle yöneltilen büyük tehdidin sebebi ülkemizin içinde bulunduğu ilerlemenin köklü! batı medeniyetlerinde korku uyandırmasıdır. Hiçbir Avrupalı devlet Ortadoğu’nun tam önünde bulunan, hem coğrafi olarak hem kültürel, ekonomik, siyasi olarak en önemlisi de İslamsal olarak Ortadoğu’yu arkasına almış, ona lider olabilecek güçlü bir Türkiye istemez. Bu fikrin söylenmesini bile tedirginlikle karşılar. Bu yüzden Gezi Olayları’nın tamda; askeri
Müslüman ve güçlü bir devlet istemeyen Batı’nın; Müslüman gibi yaşamaktan korkan Müslümanları kullanması, “İslam’ı yayacaklar!” korkusu vererek aslında ilerleyişin önünü kesmeyi hedef göstermesidir Gezi parkı. Fakat onlara Hocamız Abdullah Murad Şükrüoğlu’nun güzel bir sözüyle seslenmek gerek; Sizin Düşmanınız insan mıdır? Yoksa içinizdeki şeytan mıdır? Bunu bilmeyen ahmak, Müslümana düşman olur ancak. Gezi Parkı’yla yöneltilen kirli oyun neden amacına ulaşmamıştır? Çünkü Türkiye, Libya, Tunus, Suriye değildir. Diğer Ortadoğu anlamda yeni araçlar üretmeye başladığımız, ülkelerinden farklı olarak Türkiye halkın ekonomik anlamda kirli pençelerden iradesine mutabık bir şekilde yönetilen bir kurtulmaya başladığımız, kültürel anlamda ülkedir. Yani Batı’nın Ortadoğu’da yaptığını doğu medeniyetlerinin ilgisini çekmeye Türkiye’de yapamamasının en önemli sebebi başladığımız, tarihsel anlamda Türki devletlerle Türkiye’de halkın kabul ettiği bir iktidarın bağımızı kuvvetlendirecek diplomatik ilişkileri olmasıdır. hızlandırdığımız bir yılın ortasına dek gelmesi Her ne kadar içeride çatlak sesler olsa da bu tesadüften çok kurulmuş bir saatin alarmının ülkeye zeval gelmiyorsa, Müslümanların zor anda çalması gibi görünüyor. birlik oluvermesi, dimdik durabilmesindendir Saati kuranlar belli ama alarm gibi veryansın bu. Bize düşen her seferinde yılmadan ayakta edenler kimler? İşte onlar içimizde yaşayan durmaktır. Bize düşen her musibetin Allah’tan uyutulmuş gençler, büyüyen ekonominin, geldiğini, yine o musibete çarenin eğer gelişen pazarların pastasını yemesine rağmen şükürde, sabırda dirayetli olursak Allah’tan bir nankörlük içine girmiş tamahkarlar ve lütuf olarak geleceğini bilmektir. Bizler güçlü yıllardır İslam’ı kara leke, Müslüman’ı yobaz olmak için tek azığı İslam olan Müslümanlarız, gören bir zihniyetle yetişmiş sözde modern bunun farkında olarak yaşarsak önümüzdeki batı hayranları... Fakat kullanıldıklarını setler bir nefesimizle tarumar olacaktır... Bizler anlayamayacak kadar gözü dönmüş bu İslam’ca bakabilirsek meselelere kilometrelerce insanların asıl korkusu da zaten Gezi Parkı uzakta kurulmuş saatleri görerek yanı başımıza olaylarına konu olan doğa sevgisi değil, ülkenin bırakılmasına müsaade etmeyeceğiz... Tabi refahına, batıya karşı salahına hizmet edenlerin ki bu anlayışa erebilmek için hayatımızın her İslami bir üsluba sahip olması. Çünkü bu noktasında İslam olacağız. anlayışla beraber Müslümanlar rahatça ibadet İman çok bilmek çok konuşmak değildir. edebilir hale geldi. Gizli saklı Kur’an kurslarına İman hayatına tatbik ettiğindir. gitmek zorunda kalmak, başörtüsünün eğitim der hocamız. Bizler bildiğimiz, öğrendiğimiz kurumlarında sorun olması gibi incitici yaralar İslam’ı hayatımıza tatbik edeceğiz. Gördüğümüz sarılmaya başlandı. Kısacası İslami yaşantı bu topraklarda tekrar özgürlüğüne kavuşmaya oyunları İslam’la bozacağız. Bozduğumuz başladı. Fakat özgür olduğunu savunan, oyunların üstüne İslam’ı inşa edeceğiz. Bileceğiz İslam’ca yaşamayı reddederek daha çok ki, Allah İslam yolunda yürüyenle beraberdir. özgürlük isteyen insanlar asıl özgürlüğün İslam Bileceğiz ki, İslam yolunda yürürken ölen şehit olduğunu bilmedikleri için İslam’dan yani özgür kabul edilir. Allah hepimize İslam yolunda olmaktan korktular. Nasıl bir durumdur ki hem şehitlik nasip etsin Allaha emanet olalım. özgür olmak isteyeceksin hem özgürlükten kaçacaksın, Allah hidayet versin.
Bizbiriz Dergisi
9
SURELERDEN Duhâ Sûresi
S.GÜLSOY
Yemin olsun, kuşluk vaktine. Ve sessizliğe büründüğü, kararını bulup sakinleştiği zaman geceye andolsun. Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın. O seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yol bilmez halde bulup, yol göstermedi mi? Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? O halde sakın yetime kötülük ve haksızlık etme. El açıp isteyeni boş çevirme. Rabbinin lütuflarını şükranla an.
Sûre, adını ilk âyette geçen “kuşluk vakti” anlamına gelen “duhâ” kelimesinden almıştır ve 11 ayetten oluşmaktadır. Mekke döneminin ilk yıllarında vahyin inişinin bir müddet gecikmesinden dolayı Resûlullah (s.a.v.) üzülmüş ve bu durum o günkü Mekke toplumu içinde sıkıntıya düşmesine sebep olmuştu. O’nun her halini yakından izleyen Mekkeli müşrikler “herhalde Rabbin sana darıldı ve seni terk etti” diyerek Hz. Peygamber’le alay etmeye cüret etmişlerdi. Duha Sûresi, vahyin bir müddet gecikmesiyle hüzünlenen Resûlullah’a (s.a.v.) ilâhi bir destek ve teselli kaynağı olarak indirilmiştir.
Resûlullah’ın (s.a.v.) rızâ ve hoşnutluğa ereceğini müjdelemektedir. Yetimlere ve maddi-mânevi ihtiyaç içinde olanlara yönelik merhameti tavsiye eden sûre, sahip olunan nimetleri şükranla anma emriyle son bulmaktadır.1 1- Yemin olsun, kuşluk vaktine.
Kuşluk vakti, güneşin parlayıp yükselmeye başladığı vakittir. Bu vakte yeminle hakikat güneşinin, ilâhî vahyin alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ufkundan doğup tüm dünyayı aydınlatmaya başlamasına bir işarette bulunulmuştur. “Duhâ” kelimesi, “kuşluk vakti” anlamına gelmekle birlikte, 2. Duhâ sûresi, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Yüce âyette yemin edilen “gecenin” alternatifi olarak Allah’ın (c.c.) himayesi sayesinde çocukluğundan âyette “gündüz vakti” anlamında kullanıldığı itibaren nice güçlükleri aştığını hatırlatmakta, görüşünde olan birçok müfessir de vardır. gelecekte Allah Tealâ’nın (c.c.) büyük lütûfları ile 1 DİBY, Kur’an YoluTürkçeMeâl-Tefsir, c. V, s. 636-637.
Bizbiriz Dergisi
10
2- Ve sessizliğe büründüğü, kararını bulup başlangıcındaki zorluğun geçici olacağını ve uzun sürmeyeceğini müjdelemiştir. Hz. sakinleştiği zaman geceye andolsun. Kuşluk vakti, vahyin ve marifet nurunun Peygamber’in (s.a.v.) bulunduğu her halin sonu; parlamaya başladığı anı, hayatı ve diriliği ifade mesela hayatının çocukluk ve gençlik dönemine ettiği gibi, gece de adeta mutlak bir karanlığı ve nazaran peygamberlik hayatı; vahyin gelişine nazaran vahyin gecikmesi; vahyin gecikmesine sıkıntıyı hissettirmektedir. “Sakinleştiği zaman nazaran tekrar gelmeye başlaması; bu sûrenin geceye andolsun” kaydı ise, sıkıntının sebep inişinden sonra zamanla ulaşacağı her hal; olduğu yorgunluğun, huzur ve dinginlikle nihayet dünyaya nazaran âhiret hayatı O’nun için beraber yok olacağına ve dolayısıyla hoşnutluğun daha hayırlı olacaktır. Bu durumu daha çok açığa geleceğine işaret etmektedir. kavuşturup desteklemek üzere de bir sonraki Aydınlıktan karanlığa tüm zamanlara, ilâhî ayette şöyle buyurulmaktadır: vahyin dünyayı aydınlattığı kuşluk vakti ve onun 5- Rabbin sana mutlaka lütuflarda müjdecisi olan gecenin sükun bulduğu sessizlik bulunacak, sen de memnun olacaksın. anına yemin olsun ki ey Muhammed, 2 Hz. Muhammed’i (s.a.v.) seçerek terbiye 3- Rabbin seni bırakmadı ve sana eden Yüce Allah (c.c.) öyle lütûf ve ihsanlarda darılmadı. bulunacaktır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) rıza ve Rivayete göre Fecr sûresinin inişinden sonra hoşnutluğa erecektir. Gelecek zaman kipiyle bir süre vahiy gecikmiş, müşrikler de bu olayı ifade edilen lütûfların başlangıcı dünyada ise kullanarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) yönelik de, asıl hoşnutluk ahiret hayatında olacaktır. alaya varan kötü sözler söylemişler ve olumsuz İbn-i Abbas’tan (r.a.) gelen bir rivayete göre; tavırlar takınmışlardır. Vahyin gecikmesi diğer HakkTealâ’nın (c.c.) Hz. Peygamber’i (s.a.v.)râzı bir rivayete göre Alak ve Müddessir sûrelerinin edecek. İhsânı, Ehl-i beyt’inden hiç kimsenin inişinden sonra olmuş, başka bir rivayete ateşe girmemesidir. İbn-i Abbas’tan (r.a.) gelen göre de,Necmsûresinde geçen Cebrâil’i bütün diğer bir rivayete göre de O’nun rızası, ümmetinin azametiyle görme ve ona iyice yaklaşma sonucu hepsinin cennete girmesidir. 4 Hz. Peygamber’de (s.a.v.) oluşan heyecan ve Hz. Peygamber (s.a.v.) için daima sonrasının sarsıntı yatışsın diye bir süre vahiy geciktirilmiştir. öncesinden daha hayırlı olacağını anlatmak Dûha sûresi Allah’ın (c.c.) himaye ve desteğinin için AllahTealâ (c.c.), Hz. Peygamber’in her daim Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) beraber (s.a.v.) hayatından örnekler vererek şöyle olduğunu vurgulamaktadır. 3 buyurmaktadır. Cenab-ı Hakk’ın kulunu bırakmaması iki 6- O seni yetim bulup barındırmadı mı? şekilde olur. Birisi lütfundan, diğeri ise gazabından Hz. Peygamber (s.a.v.), annesi ona kaynaklanır. Âyette “darılmadı” ifadesi ile Allah’ın (c.c.) gazabı sebebiyle değil, rahmeti hamileyken babasını, altı yaşındayken de sebebiyle Hz. Peygamber’i bırakmadığına vurgu annesini kaybetmişti. Akabinde de önce dedesi Abdülmuttalib’in sonra da amcası Ebu Talib’in yapılmaktadır. himayesinde büyümüştü. Amcası Ebu Talib, 4- Elbette işin sonu senin için öncesinden yeğeninin peygamberliğini kabul ettiğini açıkça daha hayırlı olacaktır. ilan etmemekle birlikte düşmanlarına karşı Müşrikler artık “artık Muhammed’e vahiy korumuştu. Ayette Allah (c.c.), o güne kadar gelmiyor, Allah onu unuttu” gibi sözler verdiklerini hatırlatarak Hz. Peygamber’i (s.a.v.) söyleyerek Hz. Peygamber’in (s.a.v.) davasının adeta teselli etmiş ve yalnız olmadığını kendisine biteceğini ümit etmişlerdir. AllahTealâ(c.c.) ise bildirmiştir. onların bu tavırları karşısında Hz. Peygamber’e 7- Seni yol bilmez halde bulup, yol (s.a.v.) bundan sonraki hayatının öncesinden göstermedi mi? daha hayırlı olacağını, İslâm davetinin Müfessirlerin çoğunluğunun yorumuna 2 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.IX, s.268. 3 DİBY, Kur’an Yolu, c. V, s. 436.
4 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. IX, s. 270, 274.
Bizbiriz Dergisi
11
göre bu âyette, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberlikten sonraki dönemi ile önceki dönemi arasında bir mukayese yapılmaktadır. Nitekim, o peygamber olmadan önce de kendi toplumunda hakim olan inanç ve yaşayışın yanlışlığını, insanın varoluş amacına yakışmadığını görüyor, ama onların kurtuluş yolunu bilmiyordu. Allah Tealâ (c.c.) ilahi vahyi göndererek onu bu durumdan kurtarıp yolunu aydınlattı. Hem varacağı hedefi, hem de o hedefe nasıl varacağını gösterdi.
maksadın dünyaya dair bir şey isteyen dilenciler olduğunu ifade etmişlerdir. Bununla beraber, maksadın ilim ve din ile ilgili soru soran kişi olduğu görüşünde olan tefsir alimleri de vardır. Mal dilenene istediğini vermeye gücü yeten kimse yumuşak bir şekilde reddedip, bir şey vermediği zaman tehdit edilmemiştir. Ancak ilim soran kimseye ilmi olan kimsenin cevap vermemesi öyle değildir. Nitekim bir hadis-i şerifte bu konuyla alakalı olarak “kendisine bir 8- Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? ilim sorulup da onu gizleyen kimse, ateşten gem Hz. Peygamber (s.a.v.) Kureyş’in soylu bir ile gemlenir,” buyurulmuştur.7 ailesine mensup olmakla beraber, kendisine 11- Rabbinin lütuflarını şükranla an. babasından bir dişi deve ile bir cariyeden başka miras kalmamıştı. Zengin bir tüccar Şükürle ilgili iki özel görev örnek olarak olan Hz. Hatice validemiz (r.a.) ile evlenmesi sıralandıktan sonra sûre bu konuda “Rabbinin ve eşinin tüm servetini onun yönetimine lütuflarını şükranla an” şeklinde genel ve kuşatıcı bırakması,Hz. Peygamber’in (s.a.v.) maddi darlıktan kurtulmasına vesile olmuştu. Bununla bir âyetle tamamlanmıştır. Tefsir alimleri buradaki beraber ayetteki “zenginlik” ibaresine daha nimet kelimesini Kur’an, peygamberlik ve sûre geniş anlamlar yükleyen tefsir alimleri olmuştur. içinde Rasûlullah’a (s.a.v.) lütfedildiği bildirilen Bunlara göre, Allah Tealâ, (c.c.) Hz. Peygamber’e şeyler gibi değişik manalarda açıklamışlarsa (s.a.v.) gönderdiği vahiy ile onun ruh ve kalp da, bunu Rasûlullah’ın (s.a.v.) hayatı boyunca dünyasını zenginleştirmiş ve onu ilâhî hakikatlere mazhar olduğu maddi ve manevi bütün lütûflar mazhar kılmıştır.5 ve nimetler olarak anlamak sûrenin amacına ve Rasûlullah’ın (s.a.v.) hayatından verilen ayetlerin akışına daha uygun düşmektedir.8 bu örneklerin hepsinde, onun ahiri her daim evvelinden hayırlı olmuştur. Sûrenin son üç Duhâsûresinin sonunda ve ondan sonra ayetinde Rasûlullah’a (s.a.v.) mazhar olduğu Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar her sûre ihsanlar karşısında şükür mahiyetinde bazı bittiğinde tekbir getirmek sünnettir. Bunun görevler hatırlatılmaktadır. sebebi, vahyin gecikmesinden sonra bu sûre 9- O halde sakın yetime kötülük ve indiği zaman Rasulullah’ın (s.a.v.) tasdik ederek haksızlık etme. “Allahü-ekber” demiş olmasıdır. İbn-i Abbas’tan Bu ve bundan sonraki iki âyetin hedefi, (r.a.) da rivayet edildiği üzere,Nâssûresinden Rasûlullah’ın (s.a.v.) şahsında bütün toplumun sonra tekbir getirilir, Fatiha sûresi ve Bakara dikkatini ahlaki ve sosyal iki temel problem üzerine çekmek ve bunları çözüme kavuşturmaktır. sûresinin ilk beş ayeti okunur ve hatim duası Bunların ilki yetimlerdir. Bir hadis-i şeriflerinde edilir. Bazıları tekbir getirirken sadece “AllahüRasulullah (s.a.v.); “Yüce Allah’tan (c.c.) korktuğu ekber” ile yetinir, bazıları kelime-i tevhid ile takdirde yetime kefil olan kişi ile ben şu ikisi beraber “lâ ilâhe illallahüvallahüekber” der. gibiyiz,” buyurmuş ve şehâdet parmağıyla orta “Elhamdülillah” diyerek hamdetmeyi ilave parmağını göstermiştir.6 edenler de bulunmaktadır.9 10- El açıp isteyeni boş çevirme. Müfessirlerin bir kısmı “el açıp isteyen”den 5 DİBY, Kur’an Yolu, c. V, s.639. 6 Buhârî, Talak 25, Edep24; Müslim, Zühd 42;Tirmizî, Birr14
Bizbiriz Dergisi
12
7 Ebu Davud, İlim 9;Tirmizî, İlim 3 8 DİBY, Kur’an Yolu, c. V, s. 640. 9 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. IX, s.286.
FIKIH Müzik
AYŞE TUNÇ
Müzik dinlemek, müzikli ilahi dinlemek veya herhangi bir enstrüman çalmak caiz midir? İzah eder misiniz?
El- Cevab; Kardeşim! Yirmiden fazla hadis-i şerifte, “teğanni şeytandandır,” buyurur Habib-i Kibriya Muhammed (s.a.v). 1 “Sesini gınayla yani teğanni ile yükseltene şeytan musallat olur.” 2 “Rahmet melekleri cerez, yani çan zil çıngırak, seslerinden bulunan yere girmez.” 3 “Cerez, şeytanın mizmarıdır.” Mizmar demek; Yahudilerin çaldıkları çalgılar, davullar, zurnalar udlar, kemanlar, yaylar, kemençelerdir.4 “Şarkıcı kadını dinlemek, yüzüne bakmak haramdır.” 5
“Rabbim içkiyi kumarı ve darbukalı şarkıyı, kadınları haram kıldı.” 8 Allah’ın Rasul’ü (s.a.v), iblise soruyor: – “Müezzinin var mı?” – Çalgıcılar, benim müezzinim. – “Yazıcın var mı?” – Dövme ve dövme yaptıranlar, benim yazıcılarım. – “Rasulün var mıdır?” – Kahinler ve falcılardır dedi .9 “İki ses melundur; nimete kavuşunca çalgı, musibete maruz kalınca feryat.” 10
“Gözün zinası harama bakmak, kulağın zinası 11 Bu hadisleri dinlersen; ashab-ı cennet haram şeyleri dinlemektir.” olursun, Allah’tan ümit kesilmez, Allah affe“Rasulullah (s.a.v), çalgı aletleriyle para kazander, gidersin. Günah dersen bir sıkıntı yok mayı yasakladı.” 12 ama, bu devirde ne günahı kardeşim dersen, Hz. Ayşe anlatır: artık sen ashab-ı cennet değil de ashab-ı cahim olursun. Bunu da söylemek gerekir. Bayram günü, iki cariye kahramanlık şiirlerini def çalarak terennüm ediyordu. Rasulullah yata“Bir zaman gelecek zina, içki mizmarı, yani ğına yatıp yüzünü öbür tarafa çevirdi. Sonra ba6 çalgıyı helal sayanlar çıkacaktır.” bam Ebubekir içeri girdi: “Suyun otu büyüttüğü gibi şarkı, oyun ve eğ– Bu ne hal? Rasullah’ın huzurunda Allah-u lence kalpte nifakı büyütür.” 7 Teala nın kovmuş olduğu şeytanın düdüğü ne 1 Taberani arıyor? Diye beni azarlayınca Rasulullah (s.a.v): 2 Deylemi 3 Nesei 4 Müslim- Ebu Davud- Nesei 5 Taberani 6 Buhari 7 Deylemi
8 Ahmed ibn Hanbel, Müsned 9 İbn Ebu’d-Dünya, İbn Cerir e’t-Taberani 10 Bezzar 11 Müslim 12 Begavi
Bizbiriz Dergisi
13
–“Bırak onları her milletin bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır.” Annemizdeki nezaketi, kibarlığı görün ki, babam başka şeyle meşgul olunca cariyelere işaret ettim dışarı çıktılar, diyor.
– Hayır işitilmiyor, dedim. Parmaklarını kulaklarından ayırdı: – Rasulullah da böyle yapmıştı, dedi. 14 Ebu Hureyre (r.a) anlatır. Bir kimse gelip:
– Ya Rasulallah, nameli ses çok hoşuma giBu olay kadınların erkeklerle beraber otur- diyor. Cennette güzel ses var mı diye sorunca masının, çalgı çalmasının, şarkı söylemesinin ve Muhammed Mustafa (s.a.v) buyurdu ki: seslerini erkeklere duyurmasının helal olduğunu – “Yemin ederim ki dünyada ibadet eden, mu gösteriyor? Eğer göstermiyorsa, halk niye bu Allah-u Teala’yı zikredip çalgı ve oyun aletlerinin yanlışları yapıyor ki? sesine kulak vermeyenler, cennette bir benzeCariye, özgür olmayan kadın demektir. Özgür ri duyulmayan, Allah-u Teala’yı tesbih ve takdis olmayan kadına, tesettür dahi farz değildir. eden güzel seslerle sürur ve neşeye gark edilirler. Hadiste cariyeler sadece söylüyorlar, oyun oyna- 15 mıyorlar. Çaldıkları da oyun müziği değil, duyurBaşka bir hadis-i şerifte de mealen: ma müziği şeklindedir. Bayramı duyurma tarzındadır. İyi düşünüp, iyi anlamak lazım. Kıyamette Allah-u Teala meleklerine buyurur Hz. Ebubekir’in def için şeytanın düdüğü de- ki: mesi, çalgının mübah olmadığını da gösteriyor “Kulaklarını ve gözlerini çalgılardan ve haramzaten. Bayramda, savaşta, lardan koruyanları getirin!’’ hac yolunda, sahurda, düMelekler onları misk ve ğünlerde, askerlikte, davul amber tepeleri üzerinde İlahi, hasta olmayan çalmakta, kahramanlıkta toplarlar. Allah-u Teala buyukalbi yumuşatır, haram (mehteran gibi) ileriye gitrur: memek kaydıyla söylemek olmaz. Çalgı çalmak caizdir. – “Onlara tesbihimi ve ise, bütün âlimlerce temcidimi duyurun!” Kadınların düğünlerde, haramdır. bayramlarda kendi aralarınO kimselere öyle güzel da def çalması da caiz olmaz, sesler duyururlar ki, benzerharamdır. Def ile ilahi söylenlerini hiç kimse duymamıştır. 16 mez. İlahi, ibadettir. İbadete, çalgı karıştırılmaz. Yine bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: Böyle olunca, enstrüman eşliğinde söylenen ilahi“Allah beni hidayet ve alemlere rahmet olarak lerin, dinde yeri yoktur. gönderdi. Beni çalgıları, eğlenceleri, cahiliyet işRasulullah (s.a.v) efendimizin geldiği bir leri ve putları yok etmek için gönderdi. Rabbim evde, küçük zenci kızlar, cariyeler def çalıp şarkı izzeti üzerine yemin etti ki; bir kul dünyada şarap söylüyorlardı. Rasulullah (s.a.v) girdi diye, kızlar içerse ona kıyamette muhakkak cennet şarabışarkıyı bırakıp, Rasulullah’ı övmeye başladılar. nı haram kılacak. Bir kul da hamr yani içkiyi terk Efendimiz: ederse ona muhakkak cennet şarabını içirecek“Onu bırakın, oyun arasında beni övmeyin. tir. 17 Beni övmek, ibadettir. Eğlence, oyun arasında İbn Hibban’ın bildirdiği hadis-i şerifte ibadet, caiz değildir,” buyurdu.13 İslam âlimleri Rasulullah (s.a.v): ilahileri, çalgı aletleriyle söylemenin küfür olduDevelerin boyunlarındaki çanları çıkarmıştır. ğunu bu hadis-i şeriften çıkarmışlardır. Cerez dedikleri çan, şehveti tahrik etmez. Çan Tabiinin büyüklerinden Nafi anlatır: bulunan yere, rahmet melekleri girmiyor. Artık Abdullah bin Ömer (r.a) ile birlikte gidiyorduk. çalgı aletlerini siz düşünün. Ney sesi işittik. Abdullah, kulaklarını parmaklarıyla kapadı, oradan hızla uzaklaştık. 14 Eş’atü’l-Lem’at – Ney sesi daha işitiliyor mu, diye sordu. 13 Kimya-ı Saadet
Bizbiriz Dergisi
14
15 Gunyetu’t-Talibin 16 Deylemi 17 Ebu Nuaym
Ashab-ı kiramdan Enes bin malik (r.a), şöyle etmek caiz değildir.29 dedi; ’En pis kazanç şarkı ve çalgıyla kazanılanAllah-u Teala’nın aşkı ile dolmuş evliyanın büdır.’ 18 yüklerinden olan Mevlana Celaleddin Rumi (rh.) Onun kasetinin ve cd sinin de alınıp satılması ney ve başka hiçbir çalgı çalmadı. Musiki dinda böyledir. lemedi. Ve raks dönmedi. Zikrin kalp ile sessiz olacağını, Mesnevi’de bildirmekte idi. Bu da yine 19 İbn Abbas (r.a), çalgı aletleri haramdır, dedi. Saadet’i Ebediye’ de geçer. Ayşe validemiz bir evde şarkı söyleyen birini İlahi, hasta olmayan kalbi yumuşatır, haram görünce ona: olmaz. Çalgı çalmak ise, bütün âlimlerce haram-Yazıklar olsun sana! Bu şeytandır, bunu çıka- dır.30 rın dışarı, dedi ve onu çıkardılar. 20 Sıkıntı gidermek için kendi kendine name Fudayl bin İyaz (rh.): okumak caizdir. Fakat başkalarını eğlendirmek için okumak caiz değildir. Her çalgı haramdır.31 Müzik ve şarkı zinanın teşvikçisidir, dedi. 21 Keyif ve eğlence için her çalgıyı çalmak ve dinŞeyh Muhammed Rebhan (h.z.) buyuruyor ki: lemek haramdır. İbn Abidin (rh.) buyuruyor ki: Saz, tambur, def, ney ve diğer çalgı aletlerini Eğlence veya para kazanmak için başkalarına çalmak, Allah-u Teala’nın emrini tutmamak olur.22 şarkı söylemek, söz birliğiyle haramdır. İmamı Birgivi (rh.), buyuruyor ki: Kimya-ı Sadetten rivayet edilen hadisi, İmam-ı Gazali (rh.)’de aynen Saz dinlemekten kulaklarını ko23 almış: rumalıdır. “Oyun arasında beni övmeyin, beni övmek, ilahilerle naatlarla olur. İbadette eğlence, oyun arasında ibadet caiz değildir, haramdır.”
İbn teymiye : Şarkı ve türkü şeytani duyguları harekete geçiren en etkili unsurlardan biridir.24 Şarkı; kitap ve sünnette yasaklanmıştır. 25 Şarkı ve müzik aletlerinin haram olduğu konusunda icma vardır.26 Çalgı çalmanın haram olduğu icma ile bildirildi.27 Dümbelek, ney, saz çalmak haramdır.28 Ney de diğer çalgılar gibi asla caiz değildir. Eğlence ve para kazanmak için şarkı söylemek haramdır. Her çalgıyı çalmak ve dinlemek, raks 18 İbn Ebi’d-Dünya 19 Beyhaki 20 Buhari 21 İbn Ebi’d-Dünya 22 Riyadu’n-Nasihin 23 Risaley-i Birgivi 24 Mecmeğu’l-Feteva 25 İmam-ı Kurtubi 26 İbn Salah 27 Makamat-ı Mazbariye 28 Tahtavi’nin şeyhi
Bazıları bu hadis-i şerife istinaden kadınların şarkı söylemesinin ve çalgı çalmasının caiz olduğunu söylüyorlar. Söyleyenler cariye idi. Yine söylüyoruz, onlar gayri dinden idi ve İslam olmamışlardı. Avret yeri erkeğinki gibidir. Sesi de avret değildir. Hür kadınların sesi de avrettir, saçları kolları da avrettir.32 Her çeşit çalgı dinlemek haramdır.33 Yukarıda zikredilen hadis-i şerifler fehvasınca ve alimlerin ittifakıyla herhangi bir enstrüman kullanmak, müzik dinlemek ve müzikli ilahi dinlemek haramdır.
29 Reddü’l-Muhtar 30 Makamat-ı Mazbariye 31 Ahlak-ı Ağlağiye 32 Sadıkay-ı Berika 33 Fetevay-i Bezaziye
Bizbiriz Dergisi
15
HADİS M. DİKKATLİ
اب َ ض الْ ِع َبا ِد اِ َلى الل ِه َم ْن كَا َن َث ْو َبا ُه َخ ْي ًرا ِم ْن َع َم ِل ِه اَ ْن َت ُكو َن ثِ َيا ُب ُه ثِ َي ُ اَ ْب َغ ِين َ ا ْلاَنْ ِب َيا ِء َو َع َملُ ُه َع َم َل الْ َج َّبار Ebu zer (r.a.) rivayet ediyor.“ Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki; Allah-u Teala kulları arasında en çok buğz ettiği kimse, elbisesi amelinden iyi olandır.”
Dışına bakılınca nebilere benzer gibi seni tanımayanlara mütevazi oluvereceksin. Kigiyinmişler ama yaptıkları işler cebbarca, zalimce mine elverip öptüreceksin, kimisinden el çekip günahkarca. Cebbar ne demek: kırıcı, dökücü, söndüreceksin. Sonra da adını evliya deyivezalim kimse. receksin. Bu işlerin püf noktaları vardır iyi bilirler. Öyle zaman gelecek onların giydikleri kuzu derisi olacak, kuzu postunu giyecekler, fakat Peygamber koltuğuna oturdukları için, içleri canavar olacak, kurt olacak.
İçleri canavar olacak, kuzu kıyafetinde kurtlar. Güler yüz tatlı dil olacak. Her şeye gülecekler tebessüm edecekler, bazen kırılıp üzülecekler. Doğruyu söylemekten imtina edecekler, yalanı söylemekte yarış edecekler. Sormadan fetva verecekler, üç gün ders okuyup üçlerden, yedilerden evliya olacaklar.
Haram ile hamr şarap tuttu cihanı Halayık cümle halktan kutlu oldu Yunus gel nasuhu tövbe eyle Nasuhu tövbenin ucu kutlu oldu.
Diyor Yunus Emre, şimdi tövbe etme zamanı, tövbe edip hakka ve hakikate yönelme zamanı. Hızır Musa (a.s.)’dan kaçmış ama, şeytan kazanına düşenlere gelip yamanmış. Makam Peygamber yerine geçen hocalar bu halkın mansıp, şan, şöhreti Allah verir. Ama yolda başına zahmetli oldu. Peygamber yerine oturuygidene Rabbimin yolu asan ve kolaydır. Gayet orlar ama faiz helaldi, zina helaldi deyip olmayan açık ve serindir. Bu kuzu postuna oturanlardan, şeylerle insanları oyalıyorlar. Lakin gelin görün ki, gösteriş budalası adamlardan uzak kalacağız. daha tahareti bilmezler. Tahareti olmayanın ab- Hocam cübbe giyip sarık takıyoruz. desti olmaz, abdest olmayınca namazın olmaz. İyi de çocuklarımız görsün diye. Dışarıda takım elbise veyahut pantolon, gömlek giyeceğiz. Bunları açıp ikinci kitabımızdan okuyacaksınız. Halkla bir olacaksın ama halkın içinde, gurura Bunları kaynaksız konuşmuyoruz. Biz nakkaliz, kibre götürmeyecek şekilde giyineceksin. naklediyoruz.1 Cebbarlar gibi seni tanıyanlara gurur, kibir, 1 Abdullah Murad Şükrüoğlu, On Hafta sohbetleri/4, s;394
Bizbiriz Dergisi
16
SİYER-İ NEBİ M. DİKKATLİ
Gönül güneşi Efendimiz (s.a.v)’ in dünyayı aydınlatmalarının 20. Yılı. İslam’ın nurundan evvel cahiliyenin içinde bulunduğu pis, bulanık sel suyu olanca yoğunluğuyla akmakta, bir sürü insanı türlü şekillerle içine çekip, çamura katmaktaydı. Toplum içinde kan davaları, şiddet olayları, zulüm ve kavgalar, kanlı tartışmalar, kabile savaşları bitmek bilmiyordu. Araplar yalnız Hz. İbrahim (a.s)’den beri hac ayları olarak bilinen, yılın son ayları Zilkade ve Zilhicce, bir sonra ki yılın ilk ayı Muharrem ve ‘Allah’ın ayı’ olarak hürmet ettikleri Receb ayında kendi aralarında savaşmayı yasaklamışlardı. Zilkade, Zilhicce, Muharrem aylarında savaşmak haram kılınmıştır ki, insanlar Kabe’ ye gelip hac ibadetlerini güven içerisinde emin bir şekilde yerine getirebilsinler. Receb-i Şerif ise umre ayı olduğundan yine aynı sebeplerle savaşmak haram kılınmıştı. Üstelik ticaretin yoğun olduğu belli başlı aylarda
ortamın bozulmaması, ekonomilerinin etkilenmemesi için senenin dört ayı bu şekilde adlandırılmış ve herkes tarafından şaşırtıcı bir saygıyla uygulanmıştır. İbadet ve ticaret ayları olarak düşündükleri bu ayları toplumda iç huzuru bozabilecek her türlü savaş, kavga ve tartışmanın yasaklanmasından ötürü, haram aylar- ‘eşhuru’lHurum’ olarak nitelendirmişlerdir.1 Allah-u Teala’nın Kur’an’ı Kerim’ de2 belirttiği gibi ateşkes hükmünde ki bu aylarda yapılan savaşlara ‘Ficar Savaşları’ denmekteydi. ‘Hak yolunu yarıp nizamından çıkararak günaha dalmak, yemininde ve sözünde yalancı çıkmak’ anlamlarına gelen Ficar kelimesi, kötülüğün (fücurun) karşılıklı işlenmesi, yani her iki tarafında günaha girmesi manasında kullanılmıştır. 1İbnHişam, Sîre, s. 195 2Tevbe Suresi, ayet 36.
Bizbiriz Dergisi
17
Araplar tarihinde Ficar savaşları dört kez meydana gelmiştir. Bu savaşlara bakıldığında tamamının kuru kavgalar sonucunda alevlenen ve söndürülmez bir şekilde her iki tarafa da büyük kayıplar verdiren cahiliye ateşiyle beslenmiş olduğunu görürüz. Uzun yıllar boyu savaş ortamında olağanüstü hal yaşanmış, kabileler arasında nefret ve öfke yayılmış, çok sayıda insan ölmüş, hesapsız maddi ve manevi zararın yanında, Kuzey ve Güney’ de yabancı güçlerin bu durumdan faydalanmasına neden olmuştur. Bu savaşların birincisinde; Meşhur Ukaz panayırında Kinane kabilesinden bir zatın3; ‘Arabın en şereflisi benim!” diyerek övünmesini hakaret sayarak öfkelenen Havazin kabilesinden bir adamın4 kılıcını çekerek onu yaralamasıyla başlar, iki tarafın adamları arasında sonlanır. İkinci Ficar savaşı Kureyşliler ile Havazin kabilesi arasında olmuştur. Kinane kabilesinden birkaç gencin Ukaz panayırında oturan hicaplı bir kadına sarkıntılık ederek rahatsızlık vermesi üzerine kadının kabilesinden yardım istemesiyle başlar. Ölülerin de bulunduğu rivayet edilen bu savaş karşılıklı barışla sonlandırılmıştır.
(s.a.v) bundan da uzak tutulabilirdi fakat kendisine merhamet ve sabır çobanlıkla öğretildiği gibi, bu savaşa olan dolaylı katılımlarıyla da ileride Hak uğruna komutan olarak yönetecekleri savaşlar için savaş sanatı gösterilmiştir, Allah-u Alem. Fil tarihinden yirmi yıl sonra yaşanan6 ve sonu gelmeyen bu anlamsız savaş iki tarafın ölülerinin sayılıp ölüsü fazla olan tarafa fazlalık miktarınca diyet verilmesi kararı ile sulha bağlanarak bitirilmiştir. Savaşlara bakıldığında cahiliyenin karakterini anlamak daha da kolaylaşmaktadır. Birincisinde kibir, ücub, kıskançlık ve öfke; İkincisinde bir kadının örtüsüne ve özeline karşı saygısızlık; üçüncü kavgada alacak- verecek anlaşmazlığı, sözünde durmama, dördüncüsünde de haksız yere adam öldürme, kıskançlık, inat gibi sebepler vardır.
Ne var ki sürekli cahiliye adeti, geçmiş zaman çirkinlikleri olarak anlattığımız bu olayların benzerleri günümüzde yok mudur? Aksine o gün hicabına el uzatılan, hakaret gören kadın feryat ederek kabilesinden yardım istemiş ve bunun üzerine insanlar müdahaleye geçmişlerdir. Peki Üçüncü Ficar savaşında yine Ukaz panayırında ya biz? Asrımızın hangi feryadına kulak kesiliHavazinliler ve Kinaneliler arasında bir alacak yoruz. Kabile adına bir dayanışma dahi olsa kümeselesi yüzünden çıkan tartışma kan dökül- frün karşısında bir nefes gibi durabiliyor muyuz? meden sonuçlanmıştır. Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefendi’nin Ukaz panayırında yaşanan dördüncü ve son söyledikleri gibi; Ficar savaşında ise Kinaneoğulları ile Havazin “Küfür tek millettir. Geçmişi, geleceği (Kays-ı Aylan) kabileleri arasında, Kinâneli Bar- yok, anlayışı yok.” Fevkinde ve farkında olraz b. Kays adındaki adamın Havazin kabilesin- masalar da, şuurunda ve bilincinde olmaden Urve ismindeki adamı öldürmesi neticesi salar da bu böyle. Allah’ın kovmuş olduğu çıkmıştı. Kureyşliler, Kinaneoğullarının müttefiki şeytan inancınıza saldırıyor, lakin bunu sureti bulunduklarından, muharebeye katılmak zo- insan olanlarla yapıyor.’ Küfrün değiştiği yok, runda kalmışlardı. Ebu Talib haram ayda olduğu yaşanılanların değiştiği yok, değişen tek şey verve çok zulüm işleneceğini tahmin ettiği için ilen tepkiler gibi görünüyor. Yalnız bırakılan, sesi katılmak istemediysede sonunda mecbur kalmış duyulmadığından artık ses bile çıkartamayan ve katılmıştır. Muharebe sırasında Ebu Talib’in Müslümanlar çoğalıyor. Dünyanın her yanından Efendimiz (s.a.v)’i bir iki defa yanına alarak görünen feryat tablolarına karşı bir kabile götürdüğü rivayet edilmiştir. Bu dönemde Efen- üyesinin hassasiyetini bile gösteremeyen, dimiz (sav)’in yaşı hakkında çeşitli rivayetler Müslümanın izzetini yükseltmeyen; bulunmaktadır fakat biz, hicri ikinci yüzyılın ilk “Bizim zalimler, sağlam çürük aramazyıllarında Siyer alanında derinleşmiş alim İbn-i lar; ellerine güç verin bir tane Müslümana İshak’ın rivayetini esas alarak Rahmet Nebisinin acımazlar”7 sözüne muhatap mı olacağız yok20’li yaşlarında olduğunu kabul ediyoruz. Efen- sa? dimiz reşit bir genç olmasına karşın, ne kılıçla Tarihsel süreç açısından çok güzel bir ve ne de mızrakla karşı tarafa saldırmamıştır. O sadece cephenin gerisinde amcalarına gelen sıralamayla bize yol gösteren Mevlay-ı zü’lokları karşılayıp toplayarak onlara lojistik destek Celal’e şükürler olsun ki yıllar süren, ayrılıklar vermiştir.5Elbette ki koruyucusu Allah olan Nebi ve acılar veren, durmadan gerileten Ficar savaşlarının ardından toplumsal bir yenile3 Bedir b. Muaşşir 4Uhaymir b. Mazin 5İbnHişam, a.g.e., c. 1, s. 198.
Bizbiriz Dergisi
18
6İbnSa’d, Tabakat, c. 1, s. 128; Taberî, Tarih, c. 1, s. 201. 7 Abdullah Murad Şükrüoğlu.
meyle, Hak adına ayrım gözetmeden zalime vermemek” hususunda yeminde bulunmuşlardı.9 karşı birleşip, ırkına kökenine bakılmadan Mekke cemiyet liderleri de geçmişte ki“Fâzıllar” mazlumun yanında durarak Hılfü’l Fudul adı hadisesini hatırlama babında bu topluluğa altında toplanan insanlıkla karşılaşıyoruz. “Hılf” yemin, “Fudûl” faziletliler manasında Son Ficar savaşından çıkılmış Mekke’ de “Hılfu’l-Fudûl” ismini verdi. Alınan kararlar verilen kayıplar karşısında kabileler arası doğrultusunda; Mekke’de yerli, yabancı zulme düşmanlıklar artmış, tahammülsüzlük had uğramış kimse bırakılmayacaktır. Bundan böyle safhada, kavga çıkması için artık sebep dahi Mekke’de zulme asla meydan verilmeyecek, zaaranmamakta. Halkın içinde durum böy- lime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır. leyken dışarıdan gelenler için mal- can- na- Mazlumlar zalimlerden haklarını alıncaya kadar, mus emniyetinden kim bahsedebilir ki? mazlumlarla beraber hareket edilecektir.10 Kendisine gücü verenden gafil yaşayan seTarih iyisiyle de kötüsüyle tekerrür ederek filler, güçsüz gibi gördüklerinin mallarını ikinci defa kurulan bu cemiyet, cahiliyenin yağmalıyor, kimse hakkını arayamıyordu. en şerefli anlaşmasıyla aynı topraklar üzeriŞehrin emniyeti tamamen kaybolmuş, asayiş nde asayişin sağlanmasında, toplumun karabozulmuştu. kter kazanmasında çok Düşünen, akil insanları harekete geçiren son olay da ise Mekke’ nin ileri gelenlerinden As b. Vail, Yemen’in Zebid Kabilesinden birinin bir deve yükü malını gasbedince Yemenli tüccar, hakkını arayacak bir kapı bulamaması üzerine Ebu Kubeys dağına çıkarak başına gelen zulüm ve hakareti anlatan bir seslenişle Mekke halkından yardım istedi.
önemli bir rol oynamıştır. Görüldüğü gibi bir asrın Savaşlara bakıldığında saadetle anılmasının cahiliyenin karakterini temelleri çok önceden anlamak daha da atılmaya başlanmıştır. kolaylaşmaktadır. Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.v)’in Birincisinde kibir, günümüzde kurulan insan ücub, kıskançlık ve haklarını korumak adına öfke; İkincisinde bir kurulmuş sivil toplum kadının örtüsüne ve örgütlerinin temeli konumunda ki Erdemliler Birliği özeline karşı saygısızlık; hakkında söyledikleri üçüncü kavgada alacakçok şey öğretir nitelikte. verecek anlaşmazlığı, Allah-u Teala duymayı, sözünde durmama, anlamayı, yaşamayı ve yaşatmayı nasib ederek, dördüncüsünde de haksız Şerefli geçmişleriyle bir duvarın tuğlaları gibi yere adam öldürme, övünen toplumun olan Müslüman birliğini geldiği bu hal hassas kıskançlık, inat gibi kaldıracak, Ümmet bazı gönülleri harekete sebepler vardır. birliğini oluşturacak, nefgeçirdi. Bu konuda esimizi kuvvetlendirecek düşünmek ve çözüm ameller işlemeyi nasib üretmek için Mekke’nin etsin. Rasul-i Kibriya Hz. Muhammed (.sa.v)’ in hatırı sayılır büyüklerini bir araya getir20’ li yaşlarında katıldığı bu saygın cemiyeti İlahi meye ilk teşebbüs eden kişi Efendimiz (s.a.v)’in amcası Zübeyr8 oldu. Haşimoğulları, risalet görevinden sonra da hayırlarla andığı, Zühreoğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, memnuniyetini bildirdiği ve bizlere de yol gösAbdülluzzaoğulları gibi önemli kabileler da- termeye devam ederek buyurdukları sözleri ile vete icabet ederek, Beni Temim’den Mekke’ bitirelim; “Abdullah b. Cüd’a’nın evinde yapılan nin itibarlı ve en yaşlısı sayılan Cüd’an oğlu yeminleşmede ben de bulundum. Bence o yeAbdullah’ın evinde toplandılar. Mekke’ de vaktiyle yaşamış Cürhümîler min, kırmızı tüylü develere sahip olmaktan daha devrinde bile Fadl b. Hâris, Fudayl b. Vedâa ve Mufaddal b. sevimlidir! Ben, ona İslamiyet 11 çağrılsam icabet ederim. ” Fedâle isminde (Üç Fazıllar) üç kabile başkanı toplanarak “şehirde, zulme ve tecavüze meydan 8İbnSa’d, Tabakat, c. 1, s. 128
9İbnü’l-Esîr, el Kamil Fi’t Tarih. 2/41 10İbnHişam, Sîre, c. 1, s. 141 11İbnSa’d, Tabakat, c. 1, s. 129.
Bizbiriz Dergisi
19
TASAVVUF
Tasavvuf, İnsan İlmidir... Z.BİLMEN
Bizbiriz Dergisi
20
اَل ّ ُه َّم باَ ِر ْك لَناَ ِفي َر َج َب َو شَ ْع َبا َن َو َبلَّغْن�آَ َر َمضاَ َن HOŞLANACAK BİRŞEY VARSA, ELHAMDÜLİLLAH. HOŞLANILMAYAN BİRŞEY VARSA, ESTAĞFİRULLAH.1
hadisten çıkardığı oruç tarifi şöyledir: Şeriatte oruç, tarikatte oruç, hakikatte oruç. Şeriatin orucu gündüz olunca yemekten içmekten beri olmak ve meşru münasebeti terktir. Tarikatin orucu ise; gece gündüz bütün duyguları haramdan korumaktır. Kötü akla uygun olmayan şeyleri zahirde olduğu gibi batında da terktir. Şeriat orucu muvakkattır, fakat tarikat orucu ebedidir. Ömür boyunca devam eder. Asıl oruç budur.
Bizi Ramazan Ayına ulaştıran Rabbimize hamd-ü senalar olsun. Recep ve Şaban aylarının bereketinden hakkıyla faydalanamadı isek Bu oruçlardan maada bir de hakikat Rabbimiz afv-u mağfiret buyursun. Amin. orucu vardır. Bu da kalbi Allah’ın ztından Mübarek üç aylar, bedenimizin ve ruhumuzun, gayrine tapmaktan almaktır. Sır aleminde onun maddi-manevi kirlerinden temizlenme ayıdır. sevgisinden gayrini müşahede etmemektir. Çünkü insan onun için yaratılmıştır. Ramazan ayında bu hal zirveye ulaşır. ‘’Ey insanlar!Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi , Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye size sayılı günlerde farz kılındı…”2 ayet-i celilesiyle oruç farz kılınmıştır. Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Aziz ve celîl olan Allah “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim” buyurmuştur.
Bunu
Cenab-ı
Hak hadisi kudsisinde bizlere şöyle haber ve r me kte dir :’’İ n s a n benim sırrım, ben de onun sırrıyım’’. Sır ise Allah-u Teala’dan bir nurdur. Ondan gayrine meyli sevmez. Onun için Allah’tan başka sevgili ve rağbet edilecek kimse matlub bu alemde olmaz. Ahrette de olmaz. Buna binaen , ‘’ille seni ille seni’’ denir. Kalbe Allah sevgisinden başkası girince hakikat orucu bozulur. Onu yeniden kaza etmek gerekir. Tekrar Onun sevgisini kalbe daim ve kadim yerleştirmeye say ve gayret etmek lazım gelir.
Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da Necmeddini Kübra (r.h) de orucu şöyle tarif çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin. ediyor: Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a ‘Orucun zahir manası olduğu gibi batın yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah manası da vardır. Batın denilince akla kalb, ruh katında misk kokusundan daha güzeldir. ve sır gelmelidir. Klabin orucu, özünde doğru Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: bulmadığı, fakat aklın cevaz verdiği şeyi kabul Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun etmemesidir.Ruhun orucu , her halinde ruhani kuvvetleri düşünmesidir.Sırrın orucu, her halinde sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.”3 Allah’ın zatından gayri şeylere bakmaktan Abdulkadir Geylani (r.h)’in bir ayet ve bir kendini korumasıdır. 1 Abdullah Murad Şükrüoğlu, Sadır’dan Satıra Damlalar 2 Bakara/183 3 Buharî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163
İmam-ı Gazali (r.h)’in İhya’sında buyurdukları oruç şöyle:
arif
Bizbiriz Dergisi
21
‘Oruç üç derecedir. Umuma has oruç, orta Oruç üç derecedir: tabakaya ait oruç ve hassül hasa (üstün vasıflı A) Avam’ın orucu kullara) ait oruç ki; bunlara sırasıyla avam, has, B) Havassın orucu hassül has tabiri kullanılır. Avamın orucu mideye bir şey göndermemek ve cinsi yakınlaşmadan C) Ahass’ul-Havass’ın orucu çekinmek; hassın orucu bunlarla beraber Avamın Orucu: Bu oruç, mide ve tenâsül eli, ayağı gözü, kulağı, dil ve diğer duyguları hatadan korumak. Hassül hasa ait oruç ise, uzvunu şehvetlerden sakındırmaktır. Yani yemek, kalbi düşük gayretlerden beri etmek, dünyalık içmek ve cinsî münasebette bulunmaktan düşüncelerden beri olmak, oraya Allahü Teala’nın sakınmaktır. zatından başka giren bütün duyguları atmaktır. Havass’ın orucu ise, sâlihlerin orucudur. Bu İsmail Hakkı (r.h) de diyor ki: Zahirde oruç orucun keyfiyeti, âzaları günahtan korumakla tutanın iftar vakti, gündüzün bitip gecenin beraber şu altı şeyle tamam olur; başlamasıdır. Orucu kalbiyle tutanların iftar 1. Gözü Korumak; Gözü, çirkin ve istenilmeyen zamanı ise, Hakka vasıl olup, müşahede alemine şeylerden korumak, kalbi meşgul eden ve ermeleriyle başlar. Allah’ın zikrinden alıkoyan şeylere bakmamaktır. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Haram bakış, İblis’in zehirli oklarından bir Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocaefendi’nin oktur. Kim Allah’tan korkarak onu terkederse, şu beyitlerinde ifade ettiği gibi; Allah Teâlâ o kuluna tadı kalbinde beliren bir ZEVK İLE ORUÇ TUTARSAN, iman ihsan eder.”4 GÖNLÜNDEKİ KÖTÜ DUYGULARI SİLERSİN. 2. Dili Korumak; Dilini hezeyan, yalan, gıybet, NEFSİM KÜÇÜLÜP, RUHUM BÜYÜYECEK DEYİP nemime, fahiş konuşma, galiz konuşma, kavga , ve riya ile konuşmaktan korumaktır. Ve aynı BİTMESİN DİYE DUA EDERSİN, oruç, nefsi zamanda dili sükût etmeye icbâr, Allah’ın zikri küçültmek ve ruhu büyütmek ameliyesidir. O ve Kuran tilâvetiyle meşgul etmektir. Bu ise, dilin da ancak oruç ibadetinin hakikatine vasıl olup, orucudur. gönülde biriken kötü duyguları silip atmakla olur. 4 Hâkim
Bizbiriz Dergisi
22
Süfyan-ı Sevrî şöyle der: ‘Gıybet, orucu bozar’. Rasulullah (s.a.v)’in devr-i saâdetinde oruç tutan iki kadın, günün son saatinde açlık ve susuzluktan bitkin bir hale geldiler, neredeyse telef olacaklardı. Hz. Peygamberin huzuruna bir elçi göndererek oruçlarını bozmak için. izin istediler. Bunun üzerine Rasûlullah kendilerine bir fincan göndererek şöyle buyurmuştur: ‘Onlara söyle! Yediklerini bu fincana kussunlar’. Kadınlardan birisi, fincanın yarısı kadar katı bir kan ile iri bir et parçası kustu. Diğeri de aynı şekilde kusarak fincanı doldurdu. Hâdiseyi gören halk, hayretler içerisinde kaldı. Bu durum karşısında halkın hayretini Rasûlullah şu mübârek sözleriyle gidermeye çalıştı:
kuvveti daha da gelişir. O zaman orucundan herhangi bir fayda temin edemez. Orucun âdâbından birisi de, uyumamaktır. Yani uykuya oruç tutturmamaktır. Açlıkla, susuzlukla nefis safileşir de Kadir gecesi’ni ihyaya hazır hale gelir. 6. İftar Sonrasında Korku ile Ümit Arasında Olmak; Oruçlunun iftardan sonra kalbi korku ve ümit arasında muzdarip olmalıdır. Çünkü orucunun kabul edilip kendisinin Allah’a yakın olanlardan veya orucunun kabul edilmeyip Allah’ın gazâbına maruz kalanlardan olup olmadığını kestirememektedir. Her ibadetin sonunda da böyle olmalıdır.
Bu iki kadın, Allah’ın kendilerine helâl kıldığı şeylerden uzaklaşarak oruç tuttular. Fakat Ahnef b. Kays’a ‘Sen pir-i fâni bir kimsesin. Allah’ın kendilerine haram kıldığıyla iftar ettiler. Bir arada, oturarak onu bunu çekiştirdiler. İşte Oruç seni zayıf düşürmektedir. (Oysa şer’an fincanda gördüğünüz irin, onların yemiş olduğu pir-i fâni olan kimseler, fidye vermek suretiyle halkın kanı ve etidir.”5 oruç tutmayabilirler) neden oruç tutuyorsun?’ 3. Kulağı Korumak; Kulağı her haramı denildiğinde şöyle demiştir: ‘Ben, uzun bir işitmekten alıkoymak gerekir. Çünkü söylenilmesi sefere hazırlık yapmaktayım. Allah’ın azabına haram olan her şeyin işitilmesi de haramdır. sabretmek, ibadetine sabretmekten daha 4. Diğer Âzaları Korumak; Diğer âzaları da zordur’. günahtan alıkoymak gerekir. Meselâ el ve ayak Bir de Ahass’ul-Havass’ın orucu vardır ki: Kalbi, gibi. Karnını iftar zamanında nefsin istediği şehvetlerden korumalıdır. Helâl yemekten dünyevî düşüncelerden tamamen arındırıp, çekinmek suretiyle oruç tutup, iftar zamanında Allah’tan başka her şeyi kalpten uzaklaştırmaktır. haram ile iftar edenin orucu hiçbir fayda temin Onlar daim oruçturlar. “Belirli günlerde oruç etmez ve mânâsız kalır. Haram, dini yok eden bir tutun” ayetindeki belirli günler, sayısı belli olan zehirdir. Helâl ise, azı fayda, çoğu zarar veren bir ömürdür. Bu sebeple oruç, ömür boyu devam ilâçtır. Oruçtan gaye, helâlı azaltmaktır. eden bir ibadettir. Bir müminin sevinçle iftar Çünkü Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan sadece sofrasını bekledikleri gibi o Salih insanlar, sevinç ve özlem içinde ömür orucunun bittiği, açlık ve susuzluk elde eder.”6 ölüm iftarını beklerler. Varisün Nebi Abdullah 5. İftarda Az Yemek; İftar zamanında tıka-basa helâl de olsa yememek gerekir. Helâl de olsa tıka- Murad Şükrüoğlu Hocaefendi’nin şu beyitini basa doldurulan karın, Allah nezdinde en fazla fehmetmemiz temennisiyle; buğzedilen kaptır. Oruçlu bir kimse, gündüz OLURSA DÜNYADA GÖĞSÜNDE İMAN, yemediklerini iftar zamanında tıka-basa yerse, acaba Allah’ın düşmanı olan nefis ve şeytanı AHRETTE GÖRÜRSÜN DİDARI AYAN. nasıl kahredebilir ve şehvetini nasıl kırabilir? OLMAZSA KARNINDA HARAM, DİLİNDE Halbuki iftar sofraları kırk çeşitle doldurulur hale gelmiştir. Oruçtan gaye, mideyi aç bırakmak, YALAN, heva ve şehveti kırmak ve böylece nefsi, takvâya OLUR GÖĞSÜNDE İMAN, ÖLÜMÜN SANA alıştırmaktır. Fakat mide sabahtan akşama kadar aç bırakılır, iftarda ona lezzetli yemekleri yedirip BAYRAM. doyurursa, onun iştahı daha da fazlalaşır ve 5 Buharî ve Müslim 6 Nesâî ve İbn Mâce
ِفى اَ َم ِان الل ِه Bizbiriz Dergisi
23
Bizbiriz Dergisi
24
Varisün-Nebi Abdullah Murad Şükrüoğlu
Zevk ile oruç tutarsan, Gönlündeki kötü duyguları silersin, Nefsim küçülüp, ruhum büyüyecek deyip, Bitmesin diye dua edersin.
Ayın Sohbeti VarisÜn-Nebi Abdullah Murad ŞÜKRÜOĞLU (k.s) Hocamızın sohbetinden...
اَ ُعو ُذ بِالل ِه ِم َن الشَّ ْي َط ِان ال َّر ِجي ِم بِ ْس ِم الل ِه ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِحي ِم َقالَ ْت لَ ُه ْم ُر ُسلُ ُه ْم اِ ْن ن َْح ُن اِ َّلا َب َش ٌر ِم ْثلُ ُك ْم َول ٰ ِك َّن اللّٰ َه َي ُم ُّن َعلٰى َم ْن َي َٓش ُاء ِم ْن ِع َبا ِد ِه َو َما كَا َن لَـ َنٓا اَ ْن َن�أْتِ َي ُك ْم بِ ُس ْل َط ٍان اِ َّلا بِ ِا ْذ ِن اللّٰ ِه َو َع َلى اللّٰ ِه َف ْل َي َت َوكَّلِ الْ ُم ْؤ ِم ُنو َن ) َو َما لَـ َنٓا اَ َّلا نَ َت َوكَّ َل َع َلى اللّٰ ِه َو َق ْد َه ٰدي َنا ُس ُب َل َنا َولَ َن ْص ِب َر َّن َعلٰى َٓما اٰ َذ ْي ُت ُمونَا َو َع َلى١١( ) َو َقا َل الَّذيِ َن َكف َُروا لِ ُر ُس ِل ِه ْم لَ ُنخْ ر َِج َّن ُك ْم ِم ْن اَ ْر ِض َنٓا اَ ْو١٢( اللّٰ ِه َف ْل َي َت َوكَّ ِل الْ ُم َت َوكِّلُو َن في ِملَّ ِت َنا َفاَ ْو ٰٓحى اِلَ ْي ِه ْم َر ُّب ُه ْم لَ ُن ْه ِل َك َّن ال َّظالِم ِي َن ِ لَ َت ُعو ُد َّن
“Rasulleri onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.”(11)«Allah bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye ona tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah>a tevekkül etsinler.»(12) İnkar edenler peygamberlerine, «Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz» dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: «Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.» (13) “1 1 İbrahim/11-12-13
Allah-u Teala İbrahim suresi diye halk arasında şöhret bulmuş bu sure-i celilenin 11.12.13 ila ahir ayatını okuyup, anlayıp, hayatımıza tatbik etmeyi, müjdeleyip örnek olmamızı nasip eylesin. Amin… Bu ayetlerde hitap bütün rasulleredir. Hepsi, ‘biz rasulüz ve sizin gibi bir beşeriz’ diyorlar. Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz buyuruyor ki; “Ben de ancak sizin gibi bir insanım.”2 Enes (ra) anlatmıştır: Üç kişilik bir grup Rasulullah Efendimizin (asm) ibâdetinden sordular. Kendilerine anlatılınca, azımsayarak şöyle dediler: 2 Buharı, Salât 31; Müslim, Mesâcid 89, 92-94; Ebû Dâvüd, Salât 189-190; Nesâî, Sehv 25, 26; İbn Mâce, tkametıı’s-Salât 129, 133; Müsned, 1, 379, 420, 424, 438. Bizbiriz Dergisi
27
-“Rasulullahın (asm) yüce mevkiinden kendimize bakacak olursak biz neredeyiz? O’nun geçmiş ve gelecek günahları bile bağışlanmıştır.” Onlardan birisi: -“Ben geceleri hep namaz kılacağım ve hiç uyumayacağım.” dedi. Diğeri: -“Ben bayram günlerinden başka tüm seneyi oruçlu geçireceğim ve hiç ara vermeyeceğim” dedi. Öbürü: -“Ben de kadınlardan ayrı bir yere çekileceğim ve hiç evlenmeyeceğim” dedi. Resûlullah Efendimiz (asm) gelince bunları çağırttı ve dedi ki: -“Şöyle şöyle konuşanlar sizler misiniz? Haberiniz olsun; Allah’a and olsun ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınızım ve sizden daha çok takvâ sahibiyim. Fakat ben bazan oruç tutar, bazan ara veririm. Geceleri namaz da kılarım, istirahat için uyurum da. Benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”3 Bir başka hadis-i şerifinde de Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyuruyor; “Ben de senin gibi anası kuru ekmek yiyen bir insanım demiştir.”4 Demiyor ki benim annem şöyle idi, babam böyle idi. Annem böyle uçardı, babam böyle kaçardı. Rasulullah (sav) efendimiz sadece Allah’a kulluğuyla övünmüş. Ne hikmet-i hüda bugün bizimkiler beşer sıfatından soyunmak için sonsuz bir çaba, bir gayret içindeler. Yaptıkları ibadetleri ve yahut hayırları reklam kuşağına nasıl sokabiliriz düşüncesindeler. O zaman da ibadetlerimizden verim alamıyoruz. Yaptığımız bir ibadeti yahut bir iyiliği Allah rızası için değil de, sırf ‘yaptı’ desinler diye yapmaya gayret ediyoruz. Halbuki bakın Allah-u Teala ne diyor; “Allah kullarından dilediğine nimetini ihsan eder”. Demek ibadet etmek bir nimet, iman etmek en büyük nimet. Allah verdiği nimetleri elimizden almasın. Amin. Bizi iman nimetiyle nimetlendirdiği için Allaha ne kadar hamd etsek, ne kadar övgü ve sena da bulundursak azdır. Çünkü kendini övdürten, bizden sena ettiren muhakkak ki o yüceler yücesi Allah’tır. Biz hakkıyla ibadet edemeyiz. Hakkıyla zikretmeye kalksak edebilir
miyiz? Güç ve takat yetiremeyiz. Halbuki Allah, “müminler hep Allah’a güvensin” buyuruyor. Müslümanlar Allah’ı tanımıyorlar, Allah’a dayanmayıp, güvenmiyorlar. Allah’a dayanıp, güvenmek nasıl olur? Onu böylece Rasullerden öğrenmemiz gerekmiyor mu? Allah’ın Nebilerine, Rasullerine, Allahın sevdiği kullar zümresine bakıp onlardan öğreneceğiz değil mi?
3 Nevevî, R. Sâlihîn, 143. 4 İbn Mâce, Etıme 30.
5 Ahzab/21 6 Tevbe/40
Bizbiriz Dergisi
28
ِ في َر ُس ول اللّٰ ِه اُ ْس َو ٌة ِ لَ َق ْد كَا َن لَ ُك ْم َح َس َن ٌة لِ َم ْن كَا َن َي ْر ُجوا اللّٰ َه َوالْ َي ْو َم ا ْلا ٰ ِخ َر ًو َذك ََر اللّٰ َه كَث ِيرا.َ
“Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”5 O Rasulde bizim için güzel örnekler vardı. Allah’ı vekil eden bir Nebiyi görüyoruz Sevr mağarasında. Hep anlatırlar o hicret anını. Ne demişti arkadaşına;
�إِلا َّ َت ْن ُص ُرو ُه َف َق ْد ن ََص َر ُه اللّٰ ُه اِ ْذ اَخْ َر َج ُه ذين َكف َُروا ثَانِ َي ا ْث َن ْينِ اِ ْذ ُه َما ِفي الْ َغا ِر َ َّال ِ اِ ْذ َيقُو ُل لِ َص اح ِب ِه َلا َت ْح َز ْن اِ َّن اللّٰ َه َم َع َنا َفاَنْ َز َل اللّٰ ُه َسك ِي َن َت ُه َع َل ْي ِه َواَ َّي َد ُه بِ ُج ُنو ٍد لَ ْم الس ْفلٰى ُّ َت َر ْو َها َو َج َع َل َك ِل َم َة الَّذيِ َن َكف َُروا و َك ِل َم ُة اللّٰ ِه ِه َي الْ ُع ْل َيا َواللّٰ ُه َعزيِ ٌز َحك ِي ٌم.َ
“Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke'den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”6 Bir dostuyla beraber üçüncüleri Allah. Allah’a dayanıyordu. Muhammed Mustafa
Muhakkak kimse başıboş bırakılmıyor! Hepimizin bir sahibi var. Sahibini tanımadan, sahibini bilmeden, sahibine ulaşmadan sahibine sığınıyor. Nasıl olacak? Önce vekili tanımak lazım. Bak sen sahibini tanımaya geldin buraya. Sahibini tanırsan güzel olacak. Hoş olacak. Sahibini tanırsan Allah-u Teala seni güzellerden edecek. Sahibi bilince kıyameti beklemeye gerek yok. Cennette bir yer bekleyeceksin. ‘Bugün kopsa da oraya gitsem’ diyeceksin. Sahibini tanıyan, tevekkül eder.
(sav) mağaraya değil, mağaranın sahibine, Allah’a sığınıyordu. Allah dilerse kulunu bir örümceğin ağıyla korur. Aslında en zayıf ev örümceğin evidir. Onunla Müslümanları örter de bütün kafirlerin gözünden gizler. Siz dünya mağarasına sığının. Gayret edin, sebeplere tevessül edin. Yalnız sebeplerin de yaratıcısının Allah olduğunu bilin. Tevekkül edin. ‘Euzü’ deyip sığınacaksın. Kime? ‘Billahi’ o Allah’a sığınacaksın. Pekiyi Allah’ı bilmeden, tanımadan, o sahibe nasıl sığınacaksın? Nasıl tanıyacaksın Hakimler Hakimi, Yüceler Yücesi Rabbi? Cumhurbaşkanı’yla görüşmek istersen ne yaparsın? Danışmanından randevü alırsın değil mi? Televizyonun olmadığı bir köyün ahalisi cumhurbaşkanını yanında görse, tanımaz değil mi? Tanımaz adam ne bilsin ki, nerden bilsin? Bizler o Rasulü tanımadan Allah’ı nasıl tanıyacağız o zaman? Allah-u Teala öyle buyurmuyor muydu?
اَ َي ْح َس ُب ا ْل ِانْ َسا ُن اَ ْن ُي ْت َر َك ُسدًى
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.”7 Muhakkak kimse başıboş bırakılmıyor! Hepimizin bir sahibi var. Sahibini tanımadan, sahibini bilmeden, sahibine ulaşmadan sahibine sığınıyor. Nasıl olacak? Önce vekili tanımak lazım. Bak sen sahibini tanımaya geldin buraya. Sahibini tanırsan güzel olacak. Hoş olacak. Sahibini tanırsan Allah-u 7 Kıyame/36
Teala seni güzellerden edecek. Sahibi bilince kıyameti beklemeye gerek yok. Cennette bir yer bekleyeceksin. ‘Bugün kopsa da oraya gitsem’ diyeceksin. Sahibini tanıyan, tevekkül eder. Allah-u tealayı bilen insan, bilir de öyle yönelir. Ya bilmeden Allah’a nasıl yönelir? Allah’ı bilmek, Allah’ı bilenleri bilmekle olur. Bir devlet dairesin de dahi işini yaptırırken tanıdık ararsın, bir makamla görüşmek için aracı sokarsın da en büyük makama ulaşmak için neden aracı aramazsın? Bir nüfus dairesine gitsen yahut hastaneye bir çaycı senin işini görür değil mi? Çaycı, odacı seni istediğine ulaştırır. Allah’ın seçtiği, velisi niye seni Allah’a ulaştırmasın? Bu çaycıyı, odacıyı Allah seçer. Sahip seçer. Sen sahibi onunla tanıyacaksın. Allah’ı vekil ederken ‘bi hurmeti Habib-i Kibiriya’ demiyor musun? Diyemez misin? Ebu Sait El Hudri’den (r.a) Muhammed (s.a.v.) buyuruyor; “Kim evinden namaza çıktığında Allah’ım senden istenilen hakkı için, bu yürüyüşüm hakkı için, ‘Allahüme inne esellüke bi hakkı sailin’ istiyorum derse” denilmiştir.8 Hz Ömer (r.a)’in rivayet ettiğine göre Muhammed (s.a.v) buyurmuş ki; Adem (as) günah işlediğinde başını semaya kaldırdı; “Ey Allah’ım Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum. “Esellüke bi Hakkı Muhammedin İlla ğafareli” dedi. Allah ona; “Muhammed kimdir?” diye vahyetti. Adem (as); “Beni yarattığın zaman başımı arşına kaldırdığımda orada Allah’ tan başka ilah yoktur Muhammed onun Resulüdür. La ilahe İllallah Muhammedün Resulullah yazılı olduğunu gördüm” dedi. Osman b. Huneyf (ra)’ten şöyle rivayet edilmiştir: Gözleri âmâ olan bir adam Rasulullah (asm)’a gelerek; -“Allah’ın beni afiyete kavuşturması (gözlerimin açılması) için duâ et!” dedi. Rasulullah (asm) da; -“Eğer istersen duâ edeyim, eğer istersen (sana yapacağım duâyı) tehir edeyim. Bu senin için daha hayırlıdır” dedi. Adam; -“Duâ et!” dedi. Rasulullah (asm) ona 8 İbni Mace; cilt 1, sayfa 256, Ahmet bin Hanbel; cilt 3, sayfa 21, Müsned; cilt 1, sayfa 299, Taberani, Hakim Ebu Tirmizi, İbn Nuaym, Beyhaki, İbn Asakir
Bizbiriz Dergisi
29
güzelce abdest alıp, iki rekât namaz kılmasını ve şöyle duâ etmesini emretti: -“Allah’ım! Senden istiyorum ve rahmet nebisi olan Nebin Muhammed ile sana yöneliyorum. Ey Muhammed! Bu ihtiyacımın yerine getirilmesi için senin ile Rabbime yöneldim. Allah’ım onun benim hakkımdaki şefaatini kabul eyle.”9 Rasulullah (asm)’ın amcası Ebû Talip, nübüvvetten önce yağmur duâsına Rasulullah’la çıkıp onu vesile yapmıştı. Daha sonra müşriklere karşı Rasulullah’ı müdafaa ederken bir şiir söyleyerek onu methetmiş ve “Onun yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenir” ()يستسقي الغمام بوجهه demişti. Şiirin bu kısmını daha sonraları Hz. Aişe ve Hz. Ebû Bekir (ra) çokça söylerlerdi.10 Garip olan şu ki, Ebû Talip iman etmemiş olduğu halde bir hakîkati görmüş ve ifade etmiş, fakat Rasulullah’a ümmet olmuş bazı şahsiyetler bu hakîkati göremiyorlar. Yukarıdaki ifadeler sahâbelerin Rasulullah’ı vesile etmekte hiçbir mahzur görmediklerini ifadeye kâfidir. Bunu teyit eden başka bir hadis başta Buhari’nin rivayet ettiği Hz. Ömer’le ilgili hadistir. Enes (ra) şöyle demiştir: Ömer b. Hattab (ra) kıtlık olduğu zaman Abbas b. Abdülmuttalip’i vesile ederek yağmur istedi ve; -“Allah’ım! Biz sana Rasulullah (asm) ile tevessül eder ve sen de bize yağmur ihsan ederdin. (Şimdi) sana Rasulullah’ın amcasıyla , tevessül ediyoruz. bize yağmur ihsan eyle” dedi. Enes (ra) der ki; bu duânın ardından Allah yağmur ihsan etti.11 “O Rasul size neyi emrettiyse onu alın, neyden nehyetti ise ondanda sakının” diye buyurdu Allah, o zaman Allah’ın Rasulü buyurdu niçin almıyorsun! Alimlere de, Alimim diyenlere de Allah hidayet bahşeylesin. Allahu yehdik! Allahu yehdik! Amin. Hz Ebubekir (r.a.)’ın duasına bakalım. Bizler ondan daha takvalı değiliz değil mi? Rasûlullah (asm) Hz. Ebubekir’e şöyle dua etmesini öğretmiştir:
()نتوسل �إليك بعم نبينا
9 Ahmed c.4, s.138, Tirmizi c.5, s.569, İbn Mace c.1, s.441 10 Ahmed C.1, s.7, Musannef İbn Ebi Şeybe C.6, s.353, Bezzar C.1, s.128 11Buhari c.1, s.342, c.3, s.1360 (Bu hadis Beyhaki, İbn Huzeyme, Taberâni, İbn Hibban ve başkaları tarafından da rivayet edilmiş sahih bir hadistir.)
Bizbiriz Dergisi
30
Ey Allahım! Nebi’n Muhammed’in hürmetine, dostun İbrahim’in hürmetine, kurtardığın (veya seninle konuşan) kulun Musa hürmetine, kelime ve rûhundan olan İsâ hürmetine, Musa’nın Tevrat’ı, İsâ’nın İncil’i, Dâvud’un Zebûr’u ve Muhammed’in Furkan’ı hürmetine, kullarına gönderdiğin bütün vahiylerin hürmetine, yerine getirdiğin bütün kazâ ve kaderin hürmetine, senden isteyip dileğine erişen kullarının hürmetine, fakir yaptığın zenginin, zengin yaptığın fakirin hürmetine veyâ hidâyet ettiğin sapığın hürmetine ihtiyacımı senden istiyorum. (Beni mahrum eyleme). Musa’ya inzâl buyurduğun isminin hürmetine, kullarının rızıklarını dağıtmakta rolü olan büyük isminin hürmetine, yeryüzünün karar bulması için, üzerine koyup da onda muvazeneyi temin eden isminin hürmetine, göklerin üzerine konup onların istiklâle kavuşmasını temin eden isminin hürmetine, dağların üzerine koydurup onlarda istikrarı temin ettiren isminin hürmetine, o ismin ki, arşın onunla ayakta durmaktadır, işte onun hürmetine, senin Tuhûr, Tâhir, Tahhâr, Samed ve Vitr isimlerinin hürmetine, o mübârek ismin ki, Kitabında senin nezdinde apaçık nûrdan inzâl buyurulmuştur, onun hürmetine. O ismin ki, gündüzün üzerine onu koymuş, gündüzün nûrlanmasına vesile olmuştur. Gecenin üzerine onu koymuş, gecenin kararmasına vesile olmuştur, onun hürmetine, senin azamet ve kibriyânın, kerîm zâtının hürmetine, senden bana Kur’an ile onun bilgisini ihsân buyurmanı ister ve o bilgiyi etimle, kanımla, kulağımla, gözümle ayrılmaz bir şekilde karıştırmanı senden dilerim ve bütün bunların hürmetine senden isterim ki, kuvvet ve kudretinle benim vücudumu kendi yolunda çalıştırasın. Çünkü günahtan dönüş ve ibâdete yöneliş, ancak senin kuvvetin ve kudretinledir. Ey rahmet edenlerin en rahmet edicisi olan Allah!12
12 İbni Hibban
NEFES GİBİ Adını anmak isterim, Çekeyim tesbih gibi, Düşünmek isterim hep seni, Hem divane deli gibi. Görseydi gözlerim cemalini, Düşünmezdim senden başka seni, Gezseydim yedi düveli, Hem divane deli gibi. Hissetsem nefesini yüzümde, Isıtsan güneş gibi Sen yetersin, sen bana, Bir yudum su, bir nefes gibi. ABDULLAH MURAD ŞÜKRÜOĞLU
SAHABE-İ GÜZİN Burak Çınar
(Edb.Fak. Tarih Böl. 3. Sınıf)
İstanbul’un manevi sahibi şerifi
EBU EYYÜB HALiD BiN ZEYD EL–ENSARÎ Halkımız, onu kısaca Eyüb Sultan diye bilir ve anar. İstanbul’un en güzel ilçelerinden biri onun adını taşır. Özellikle de mübarek gün ve gecelerde türbesi ve camii müminlerle dolar taşar. Rahmetli Hacı Cemal Öğüt Hocaefendi, bir vaazında der ki: “Tanıdığım bir Müslüman var. Eyyüb Sultan’a hiç sırtını dönmez. Uzak yakın ne tarafından geçse, mutlaka ona yüzünü döner, Fatihasını böyle okur; saygısını tam yapmaya çalışır... Siz de o zat gibi yapın. Bu büyük ve çok değerli sahabenin kıymetini bilin.” Onu dinleyenlerden biri, bu fevkalâde saygılı kişiyi merak etmiş ve onun kim olduğunu sormuş. Hocaefendi ise, “Kim olduğu mühim
Bizbiriz Dergisi
32
değil. Siz yaptığını yapın, sahabeye gösterdiği saygıyı gösterin yeter” demiş ama, adamcağızın merakını giderememiş... “Hocam” demiş, “lütfen tanıtın bu nezaket ve vefa timsali adamı bize...” Hocaefendi, ne dediyse durduramamış adamı... Sonunda; “Evlâdım, tanıyıp da ne yapacaksın ki?” diye sormuş. Adamcağız da, “Peygamberimizin Sahabesine bu hürmeti yapan adamın, tutup ellerinden öpeceğim” demiş. Bu cevap üzerine Cemal Öğüt Hoca,”Peki, öp öyleyse” diyerek uzatıvermiş elini... Bu hatırayı anlattığımda, toplantımızda bulunanlar, “Hocam, bir de sizden dinleyelim o büyük Sahabe yi” dediler.
Ben de, o güzel gönüllü insanları kırmadım tabii ki... Onlara anlattığımı sizlerle de paylaşmak isterim: SAHABENİN BÜYÜKLERİNDENDİR Yani Efendimizden ders alma şerefine ermiş bahtiyarlardandır. İslâm’a ilk giren Medinelilerdendir. Peygamberimiz daha Mekke’de iken, Medine’den gelerek O’na bağlılıklarını bildiren 70 kişiden biriydi. Güzeller Güzeli Medine’ye hicret edince, bütün Müslümanlar O’nu misafir etme şerefine ermek için yarıştı. Peygamberimiz hiç birini kırmamak için, devesini serbest bıraktı. Deve, kimin evinin
önünde durursa, Efendimiz onun misafiri olacaktı. Herkes büyük bir heyecan içinde devenin peşine düştü. Nihayet, en çok sevinen Ebu Eyyüb oldu. Çünkü Efendimizin devesi onun evinin önüne çökmüştü. Peygamberimizin mescidi ve evi yapılıncaya kadar, altı ay Ebu Eyyüb’ün evinde misafir oldu. Misafirliği süresince, Efendimizi rahat ettirmek için büyük çaba sarfetti. Kendisi ve eşi, evin üst katında, Efendimiz ise alt kattaydı. Yukarıdan toz, ya da su dökülür korkusuyla endişe ediyorlar ve uyuyamıyorlardı. Nitekim bir gece, testileri kırıldı ve su döküldü. Aşağıya sızmasın diye suyun üzerine yorganlarını bastırdılar.
Bizbiriz Dergisi
33
*** Bir gece Ebu Eyyüb hazretlerinin uykusu kaçtı ve kendi kendine şöyle dedi: “Biz Resulullah’ın üzerinde geziniyoruz ha!” O gece üst katta uyuyamadılar. Sabahleyin durumu Efendimize anlattılar. Güzeller Güzeli, “Alt kat benim için daha uygun” buyurdu. Ebu Eyyüb ısrar etti ve dedi ki: “Hayır! Sizin alt katta olduğunuz bir evde ben uyuyamam...” Bunun üzerine Peygamberimiz üst kata taşınmaya razı oldu. *** Ebu Eyyüb radıyâllahû anh, Efendimizin döneminde Bedir dahil bütün savaşlara katıldı. Efendimizden sonra da, ömrü cihad meydanlarında geçen bir kahramandı. Ancak asıl kahramanlığı, Efendimize gösterdiği misafirperlikte ve cömertlikte idi. Bir gün, Hazreti Ebu Bekir, çok sıcak bir öğle vakti Efendimizin mescidine geldi. Hazreti Ömer de oradaydı. “Ey Ebu Bekir, niçin bu saatte buradasın?” diye sordu. “Açlıktan” dedi. “Artık dayanamayacağım kadar acıktım.” Hazreti Ömer, “Yemin ederim ki, ben de aynı sebepten buradayım” dedi. Tam o sırada, bir de baktılar ki, Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem de orada... O vakitte niçin dışarıda olduklarını sorunca da, günlerdir hiç bir şey yemediklerini söylediler. Güzeller Güzeli, kendisinin de aynı durumda olduğunu söyledi ve “Haydi kalkın, gidelim” buyurdu. Ebu Eyyüb’ün kapısına kadar yürüdüler. Orada evin hanımefendisi vardı. Misafirlerini görünce çok sevindi. Onları, “Allah’ın Peygamberi ve beraberindekiler hoş gelmiş” diyerek karşıladı. Efendimiz, o eve hep belli bir vakitte gelir ve Ebu Eyyüb’ün kendisi için hazırladığı yemeği yerdi. O
Bizbiriz Dergisi
34
gün Peygamberimiz aynı vakitte gelmeyince, Ebu Eyyüb hazırladığı yemeği çocuklarına yedirmiş ve çalışmak için evinin arkasındaki hurmalığına gitmişti. Güzeller Güzeli, “Ebu Eyyüb nerede?” diye sordu. Bu en güzel ses, sorulana kadar ulaştı. Ebu Eyyüb, koşarak geldi, misafirlerini selâmladı. Sonra da, “Ey Allah’ın Elçisi, her günkü vakitte gelmediniz?” dedi. “Evet, öyle oldu, doğrusun” buyurdu Efendimiz... Bu cevap üzerine, Ebu Eyyüb koşarak gitti ve hem kuru, hem yaş, hem de olgun hurmalar bulunan bir salkımı koparıp getirdi. Peygamberimiz bu salkımı fazla buldu ve “Ben bu kadarını istememiştim; bize biraz kuru hurma toplayıver, yeter” buyurdu. Ebu Eyyüb ise, “Ey Allahın Elçisi! Hurmanın bütün çeşitlerinden yemenizi istemiştim. Ayrıca sizin için bir de keçi keseceğim” dedi. Efendimiz onu uyardı ve “Sakın, süt veren hayvanını kesme” buyurdu. Ebu Eyyüb keçiyi keserken, hanımına da şöyle seslendi: “Sen ekmek yapmakta ustasın. Bize biraz hamur yoğurup ekmek pişirir misin?” Kendisi de, etin yarısını haşladı, yarısını da kızarttı. Yemek hazırlanıp misafirlerin önüne konulmuştu ki, Efendimiz, etten bir parça koparıp bir ekmeğin üzerine koydu ve şöyle buyurdu: “Ey Ebu Eyyüb! Bunu kızım Fatıma’ya gönder. Zira böyle bir yemeği günlerdir yememiştir.” Yemekten sonra, Güzeller Güzeli, “Ekmek, et, kuru hurma, olgunlaşmamış hurma, olgun hurma...” dedi ve ağlayarak şöyle devam etti: “Canımı elinde tutan Allah’a andolsun ki, kıyamet günü bu nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” Bu sözünün oradakilere ağır geldiğini gören Efendimiz, şu açıklamasıyla onları rahatlattı: “Böyle nimetlere ulaştığınızda BİSMİLLAH deyiniz. Doyduğunuzda ise, bize nimetlerini fazlasıyla veren Allah’a hamdolsun deyiniz. EL HAMDÜ LİLLAH... Böyle yapmanız bu nimetlerin karşılığıdır.”
İSTANBUL SURLARININ ÖNÜNDE EYYÜB–EL ENSARİ Ebu Eyyüb radıyAllahu anh Emeviler zamanında, İstanbul’u fethe çıkan ordu içinde de yer almıştı. İstanbul o zaman, Kostantiniyye adıyla Bizans İmparatorluğu’nun başkenti idi. Yaşı sekseni çoktan geçmişti ama ruhu, fethi müjdeleyen hadis–i şerifle gepgençti. Şehrin kuşatılması sırasında bir Mücahid, büyük bir cesaretle Bizans askerlerinin içine kadar girmişti. Dönüp geldiğinde bazı arkadaşları, “Niçin canını tehlikeye attın? Dediler. Ebu Eyyüb onlara döndü ve dedi ki: “Ey insanlar! Kendinizi tehlikeye atmayınız ayetini, böyle yanlış yorumluyorsunuz. Bu ayet, biz Ensar hakkında gelmişti. İslamiyet güçlenip yardımcıları çoğalınca, bizler Resulûllah’tan gizli olarak, aramızda şöyle konuştuk: ‘Epeydir mallarımıza bakamayıp ziyan ettik. Artık onların başında dursak da yeniden daha verimli hale getirsek...’ Bu konuşmamız üzerine, Yüce Allah Bakara Suresinin şu ayetini indirdi: ‘Allah yolunda mallarınızı harcayın, (cimrilik yaparak) kendinizi tehlikeye atmayın!’ Anladık ki tehlike, cihadı bırakıp mallarımızla meşgul olmakta idi.” İşte bu inancın sevdalısı olan Ebu Eyyüb’ün bütün ömrü, Allahyolunda cihad ile geçmiştir. O adeta Allahiçin cihada doyamayan bir gönlün sahibiydi. Bu sebepledir ki, İstanbul kuşatması sırasında hastalığı ağırlaşınca, şöyle demişti: “Eğer ölürsem, beni de yanınızda götürünüz. Düşmana karşı saf tuttuğunuz yerde ayaklarınızın altına gömünüz.” Ebu Eyyüb’un bu dileği yerine getirildi ve o Kostantiniye yi kuşatan surlara en yakın bir yere defnedildi. Orada Peygamber müjdesinin şanlı bir bayrağı olarak halâ dalgalanmaktadır.
delikanlı kumandan, bir gün hocası Akşemseddin’e başvurup bu kutlu işaretin bulunmasını istedi. Zira askerin, coşkun bir fetih hamlesi için böyle bir manevi güce ve moral kaynağına ihtiyacı vardı. Ak Şeyh, kalp gözüyle baktı, yalvarıp yakardı, ağladı, sızladı ve sonunda sekiz asır sonra Ebu Eyyüb’ün mezarını buldu. Bu haber, askeri heyecana getirdi. Ebu Eyyub sanki yeniden dirilip askerin başına geçmiş ve Efendimiz in fetih müjdesini ilk ağızdan bir daha ilân etmişti. Kostantiniyye İstanbul olunca, mezarı yeniden düzenlenmiş ve padişahlar orada kılıç kuşandıktan sonra tahta çıkmışlardır. Günümüzde de, Eyyüb Sultan ziyaretçisi en çok olan mekândır. İstanbul da Efendimizin temsilcisi, fethin manevi mimarı ve şehrin hamisi, sahibi ve duacısıdır. Bu gerçeği, Padişah Sultan Mahmud’un kızı Adile Sultan şöyle ifade etmiştir: Yetmez mi bu şehrin halkına bu nimet–i Bari Resul–ü Ekrem’in Yarı Eba Eyyübel Ensari.
*** O tarihten sekiz asır sonra, 1453 yılında, Kostantiniyye son defa kuşatıldı. 21 yaşındaki
*** Ebu Eyyüb radıyâllâhu anh peygamberimizin sağlığındaki Medineli beş hafızdan biriydi.
Ebu Eyyüb’de CİHAD VE İLİM AŞKI Özellikle de, Efendimizden duyduğu bir hadisi doğru nakletmek uğruna nasıl bir zahmete katlandığını bilmek, insanı hayrete ve hayranlığa düşürüyor. Bir defasında, Medine’den kalkıp Mısır’da oturan Ukbe bin Amir’in yanına gitmiş ve ona sormuştu: “Bir müminin ayıbını örtmekle ilgili Resulûllah’tan duyduğun hadis nasıldı?” Ukbe bin Amir de, hadisi söyledi: “Kim dünyada bir müminin gizli kalmış bir suçunu örterse, Allahda kıyamet günü onun suçunu örter.” Ebu Eyyub bu hadisi öğrenir öğrenmez, bineğine atladığı gibi Medine’nin yolunu tuttu ve öğrendiğini oradakilere de öğretti.
Bizbiriz Dergisi
35
Efendimizden de birçok hadis nakletmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: “Resûlûllah Mirac gecesi göğe yükselip dolaşırken, Hazreti İbrahim’in bulunduğu kata varmıştı. Hazreti İbrahim dedi ki: “Ey Muhammed! Ümmetine emret de, çokça Cennet fidanı diksinler. Çünkü oranın toprağı güzel, yeri geniştir.” Resûlûllah “Cennet fidanı nedir?” diye sordu. Hazreti İbrahim de, “Lâ hâvle velâ kuvvete illâ billâh sözüdür” dedi. *** Ebu Eyyüb hazretleri anlatıyor: Bir adam, “El hamdü lillâhi hamden kesiren tayyiben mübareken fihi” –İçinde bereket bulunan iyi bir hamd ile Allah”a çok çok hamd olsun– dedi. Resûlûllah, bu sözü kimin söylediğini sordu. Sözü söyleyen kişi, yanlış konuştuğunu sanarak korkup sustu. Efendimiz “O kimdi; doğruyu söylemişti” buyurdu. Bunun üzerine, sözün sahibi, “Bendim ey Allah’ın Elçisi! Hayırlı olacağını düşünerek söylemiştim” dedi.
Bizbiriz Dergisi
36
Peygamberimiz de, şu cevabı ile o kişiyi sevindirdi: “Ruhumu kudret elinde tutan Allah”a and olsun ki, on üç melek gördüm. Hepsi de senin bu sözlerine doğru koşuyorlardı. O sözleri, hangisi Allah katına yükseltecek diye yarışıyorlardı.” *** Ebu Eyyüb hazretleri der ki; “Ne zaman Efendimizin arkasında namaz kıldımsa, onun namazdan sonra şu duayı yaptığını işittim: “Allah’ım! Bütün hata ve günahlarımı affet. Allah’ım, beni yükselt, eksiklerimi gider, beni güzel amellere ve güzel ahlâka eriştir. Onların güzel olanlarına rehberlik edip, kötü olanlarından koruyacak olan ancak Sen’sin” NAMAZ Ebu Eyyüb hazretleri, evinde namaz kılarken, aile fertlerinin sessiz olmalarını istemezdi. Derdi ki, “Ben zaten namazda iken, sizin söylediklerinizi işitmiyorum.” Hatta bir defasında, o namaz kılarken mescidin duvarı yıkılmıştı da, mübarek Zat’ın bundan haberi bile olmamıştı.
MÜSLÜMAN BİLİMADAMLARI FARUK KUL
Endülüs’te yetişen büyük botanik âlimi ve eczacı Ebu Muhammed Abdullah bin Ahmed bin el-Baytar Endülüs’te yetişen büyük botanik âlimi ve eczacı. İsmi, Abdullah bin Ahmed el-Mâlikî olup, künyesi Ebû Muhammed’dir. Lakabı Aşşâb’dır. Endülüs’ün bir sahil şehri olan Mâlika’da 1197 yılında doğduğu rivayet edilir. Doğum târihi kesin belli değildir. Babası mütehassıs bir baytar yâni veteriner idi. Bu yüzden İbn-i Baytar adıyla meşhûr oldu. İbn-i Baytar, İbn-i Rûmiyye diye bilinen meşhûr âlim Ebü’l-Abbâs Ahmed bin Muhammed’den ilim öğrendi. Hocası ile beraber Sevilla çevresinde bitki numûneleri toplamak için dolaştı. Yirmi yaşlarından itibaren; Yunan, Rum ve islâm alemindeki beldeleri dolaştı ve çeşitli otların hususiyetleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olan müslüman ve gayr-i müslim bilginlerle görüştü. Gezip gördüğü yerlerdeki bitkileri yerlerinde inceledi. İncelediği bitkinin ayrıca yetiştiği beldeyi ve toprağı, o bitkinin büyümesinde te’siri olan diğer durumları tetkik etti. Bu seyahatine Kuzey Afrika’dan başladı. Fas, Tunus, Cezayir, Trablus civarında araştırma yaptıktan sonra, deniz yoluyla Antalya civarına gitti. Daha sonra İtalya ve Yunanistan taraflarına giderek buralarda uzun müddet konusuyla ilgili araştırmalarda bulundu. Arabça’ya kısmen
Talebelerin kolayca istifâde edebilmesi ve kitapta aradığını çabucak bulabilmesi için, eserimi alfabetik olarak düzenledim. Her ilâç hakkında, önce ve sonra gelen âlimlerin o ilâçla ilgili yaptığı hatâları yazdım. Şimdiye kadar yanlış kullanılan veya sâdece kitaplara dayandıkları için tabibler tarafından hatalı kullanılan ilâçları tek tek bildirdim. İlâçların muhtelif dillere göre isimlerini bildirerek onların bulunduğu memleketlerdeki bilinen mahallî isimlerini de zikrettim”.
Bizbiriz Dergisi
37
İbn-i Baytar, tedkik ettiği hususların nakillerinde çok dikkatli olup, bir ilâcı, diğer bir ilâç ile mukayesede çok gayretli idi. Yaptığı çalışmalar, eczacılık ilmine çok faydalı oldu. Bu alanda yazdığı eserler asırlarca müracaat kaynağı olarak kullanıldı. Çünkü onun eserleri yüksek bir ilmî değere hâiz olduğu gibi, köklü ve detaylı bilgileri içerisinde bulundurmakta idi. İbn-i Baytâr’ın inceleme ve araştırmalarını topladığı eserlerinden iki tanesi günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar; 1-Kitâb-ül-Câmî fi edviyet-il-müfrede: Müfredât-ı İbn-i Baytar diye de bilinen eser, dört cüzdür. Eserde bitkiler, mâdenler ve hayvanlardan elde edilen ilâçlar alfabetik sıra ile anlatılmaktadır. yanlış olarak geçmiş olan bitki isimlerini düzeltti. İbn-i Baytar, bu eserini yazarken, kendi gözlem ve Sonra Mısır’a gitti. Eyyûbî meliklerinden Melik deneyleri yanında daha önce yaşamış bilginlerin Kâmil’den izzet ve ikram gördü ve Mısır’daki fikirlerinden de faydalanmıştır. Bu eser, on altıncı botanik âlimlerinin başına getirildi. İbn-i Baytar, asrın ortalarına kadar yazılan en önemli ilâç daha sonra aynı sultanla Şam taraflarına gitti. kitabıdır. Eser, batı farmakolojisine doğrudan te’sir Orada da bitki çeşitlerini toplamaya başladı. Melik etmiş ve on dokuzuncu asrın ortalarına kadar Kâmil’in vefatı üzerine Mısır’a giden İbni Baytar, kendini kabul ettirmiştir. Eserde aynı zamanda kısa bir süre sonra tekrar Şam’a döndü. Bitkiler gıda çeşitlerine de yer verilmiştir. Dioskorides ve üzerindeki araştırmalarına Suriye ve Anadolu’da Galen’in ilâçlar hakkındaki fikirlerine yer verilen devam ederken, 1248 (H. 646) senesinde Şam’da eserde, yirmisi Yunanlı olmak üzere yüz elli bilginin vefat etti. ismi geçmektedir. En çok adı geçen müslüman İbn-i Baytar, kendisinden önce yaşamış bilginler arasında İbn-i Sînâ ve Râzî yer almaktadır, Dioskorides, Calinus, Hipokrat, İbn-i Sina, Gâfikî İbn-i Baytar, Kitâb-ul-câmi fi edviyet-il-müfrede kitabının başında buyuruyor ki: gibi birçok bilgin tarafından yazılan eserleri çok “İnsanlara faydalı olacak bilgiler yanında iyi bir şekilde inceleyip bunlara şerhler yazdı. İbn-i Baytar; deney, gözlem ve tetkikleri neticesinde gece ve gündüz devamlı olarak, kullanılan bir konu hakkında sonuca varmasıyla meşhûr gıdalar ve basit ilâçlar hakkında doğru ve tam oldu. Tedkik ettiği hususlarda, o mevzu ile alâkalı bilgi verdim. Önce ve sonra gelen bilginlerin bu nakillerin doğruluğu ve güvenilirliğini iyice mevzuda söyleyip yazdıklarından kendi deney araştırdı. Böylece, botanik ilminin gelişmesine bu ve gözlemlerim ile doğruluğunu gördüklerimi araştırma ve görüşleri ile pek çok te’sirleri oldu. eserime yazdım. Doğrulayamadıklarımı ve gerçeğe Otların hususiyetlerini çok iyi bilirdi. Bitkileri aykırılıklarını tesbit ettiklerimi, kitabıma almadım. Mes’eleye daha fazla açıklık’ kazandırmak için incelemek suretiyle çok güzel ilâçlar yaptı. zarurî görülenlerin dışında tekrardan sakındım. İbn-i Baytar, ayrıca tarlada yetişen ve mahsûllere Talebelerin kolayca istifâde ede bilmesi ve zarar veren otları datedkik eden ilk âlimdir. Bu kitapta aradığını çabucak bulabilmesi için, sebeble muhtelif nevilere ait kolleksiyonlar eserimi alfabetik olarak düzenledim. Her ilâç yaptı. Günümüze kadar devam eden ve hâlâ hakkında, önce ve sonra gelen âlimlerin o ilâçla kullanılan bitki kolleksiyonları yapma fikri ona ilgili yaptığı hatâları yazdım. Şimdiye kadar yanlış aittir. Eserlerinde bin dört yüz kadar bitkiyi tek tek kullanılan veya sâdece kitaplara dayandıkları için inceledi. Bunlardan hangi ilâçlar yapılabileceğini tabibler tarafından hatalı kullanılan ilâçları tek tek tedkik etti. Bu ilâçların kimyevî yapılarını ve bildirdim. İlâçların muhtelif dillere göre isimlerini hastalıkları önlemedeki te’sir derecelerini en ince bildirerek onların bulunduğu memleketlerdeki teferruatına kadar anlattı. Bir liste hâlinde sunduğu bilinen mahallî isimlerini de zikrettim”. bu bitki ve ilâçların üç yüz tanesi tamamen kendi Bitkilerin isimlerinin Arabça’sının yanında keşfiydi. Bu ilâçların ve bitkilerin tedâvîde nasıl Farsça, Fransızca, Latince ve Berberî dilleriyle kullanılacağını anlatırken, kendi deneylerini de yazılışlarının da verildiği eser, Aydınoğullarından ilâve etti. İbn-i Baytar, ayrıca hayvanlar üzerinde Umur Bey’in emriyle özet olarak Türkçe’ye de araştırmalar yaptı. Ehlîve vahşî hayvanlar tercüme edilmiştir. Bu tercümenin bir nüshası hakkında bâzı tasniflerde bulundu.
Bizbiriz Dergisi
38
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, yazma eserler bölümünde 1204 numarada kayıtlıdır. Eser 1875 senesinde Kâhire’de basılmıştır. 2-Kitâb-ül-Mugnî fi Edviyet-il-Müfrede: Bu eser Kitâb-ül-Câmi’nin tersine çevrilmiş şeklidir. Yâni Kitâb-ül-Câmi’de bitkiler ve ilâçlar alfabetik sıraya göre yazıldığı hâlde, bu eserde önce hastalıklar, sonra da ilâçlar kısa ve açık bir şekilde anlatılmıştır. Eserde en çok adı geçen müslüman tabiblerden biri Ebü’l-Kâsım’dır. Eser, F. R. Diets tarafından 1833’de Latinceye, J. V. Sontheimer tarafından Almancaya ve L. Leclerc tarafından da Tratie des simples adıyla Fransızcaya tercüme edilmiştir.
bahisde ve bu bahisdeki ilâçlar arasından hangi numaralı ilâç olduğunu söylerdi” demektedir. Usâme Ânûtî, Reva min-et-türâs-il-arabî isimli eserinde şöyle demektedir: “İbn-i Baytâr’ın eserlerindeki bilgiler aslı itibariyle doğrudur. Bunun şahidi, kitabının ihtiva ettiği bitkiler ve ilâçlardır. Bunların hepsini bu gün modern tıb kabul etmektedir. Onun kitaplarında bildirdiği birçok hastalıkların tedavisinde faydalı olan maddelerin pek çoğu Farmokoloji ilmine girmiştir.” Eserleri:
İbn-i Baytâr’ın yaptığı çalışmalar eczâcılık El-İbâne vel-î’lâm bimâ fil-minhâc minel helal ilmine çok faydalıydı. Bu alanda yazdığı eserler vel-evhâm, Şerhu edviyeti Dioskorides, Ef âl-ül- asırlarca mürâcaat kaynağı oldu. Onun inceleme garîbe vel-havâs-ul-acîbe adlı başka eserleri de ve araştırmalarını topladığı eserleri şunlardır: vardır. 1) Kitab el-Cami’fi el-Adviyye el-Müfredah: İbn-i Baytâr’ın yetiştirdiği en büyük 2) Kitâb-ül-Muğnî fî Edviyet-il-Müfrede:. talebelerinden İbn-i Ebî Usaybia, yazdığı bir eserde hocası hakkında; “Onun yanında ilâç 3) El-İbâne vel-İ’lâm bimâ fil-Minhâc min-elisimleri hakkında bilgimi geliştirmek için Halel vel-Evhâm, Dioskorides’in kitabını okudum. O, araştırmaları 4) Şerhu Edviyet-i İoskorides, esnasında öğrendiği noksansız Yunancadan faydalanarak, Dioskorides’in ilâçlar hakkında 5) Ef’âl-ül-Garîbe vel-Havâs -ül-Acîbe. söyledikleri ile derse başlardı. Daha sonra Galen’in mevzu ile alâkalı sözlerini anlatırdı. 6)Mîzân-üt-Tabîb. Bahsettiği mevzuda devrinin tabiblerinin nerede birbirlerinden ayrıldıklarını, nerede hatâ, Kaynakça: vetereddütler bulunduğunu birer birer açıklardı. Eve geldikten sonra anlattığı konuları kitaplarda http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islamaraştırır, İbn-i Baytâr’ın anlatılması gereken her Tarihi-D-IBN_I_BAYTAR-354.aspx şeyi anlattığını görürdüm. En ilgi çekici olan http://tr.wikipedia.org/wiki/Abdullah_bin_ şudur: İbn-i Baytar, bir ilâçdan bahsettiğinde, o ilâcın Dioskorides ve Galen’in kitablarında hangi Ahmed_el-Baytar
Bizbiriz Dergisi
39
ilm-ü hal TEYEMMÜM و�إِن كُن ُت ْم ُج ُن ًبا َفاطَّ َّه ُرواْ َو�إِن كُن ُتم َّم ْر َضى.. َ �َأ ْو َع َلى َس َف ٍر �َأ ْو َجاء �َأ َح ٌد َّمن ُكم ِّم َن الْ َغائِ ِط �َأ ْو لا َ َم ْس ُت ُم ال ِّن َساء َف َل ْم َت ِجدُواْ َماء َف َت َي َّم ُمواْ َص ِعيدًا ..َط ِّي ًبا َفا ْم َس ُحواْ بِ ُو ُجو ِه ُك ْم َو�َأ ْي ِدي ُكم ِّم ْن ُه Sözlükte “bir işe yönelmek, bir şeyi kastetmek” anlamına gelen teyemmüm dinî literatürde, suyu temin etme veya kullanma imkânının bulunmadığı durumlarda hadesi yani büyük ve küçük hükmî kirliliği (Gusülsüzlük ve abdestsizlik hali) gidermek maksadıyla, temiz toprak veya yer kabuğundan sayılan bir maddeye sürülen ellerle yüzü ve iki kolu meshetmekten ibaret hükmî temizlik demektir. Abdest ve gusül normal durumlarda su ile yapılan ve maddî temizlenme özelliği de taşıyan hükmî bir temizlik iken teyemmüm istisnaî hallerde başvurulan, abdest ve gusül yerine geçen (bedel) sembolik bir işlemdir. Teyemmüm Kur’an ve sünnetle sabittir. Kur’an-ı Kerim’de teyemmüm ruhsatı ile ilgili olarak şöyle buyurulur: “Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. 1 “Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, yüzlerinizi 1 (el-Mâide 5/6)
AYŞE TUNÇ Bizbiriz Dergisi
40
ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.”2 Teyemmüm Hicretin beşinci yılanda meşru kılınmıştır. Teyemmümle ilgili ayet-i celilenin nüzul sebebi olarak şu hadis zikredilir, şöyle ki: Hz.Aişe (r.a) şöyle demiştir: “Rasul-ü Ekrem (s.a.v)’in ettikleri seferlerin birinde birlikte yola çıkmıştık. Ya Beydâ’ya, ya Zâtü’l-Ceyş’e vardığımızda, gerdanlığım kopup kayboldu. Aransın diye Resûlullah (s.a.v) o mahalde bekledi. Herkes de berâber bekledi. Halbuki bir su başında değillerdi. Halk, Ebu Bekr (r.a)’a gelip: -”Yâ Ebu Bekr, Aişe`nin ettiğini gördün mü? Resûlullah (s.a.v)’de, herkesi de yollarından alıkoydu. Su başında değiller. Kimsenin yanında da su yok.” dediler. Ebu Bekr (r.a) benim yanıma geldi. Resûlullah (s.a.v)’ de uyumuş, (mübârek) başını dizime koymuştu. Ebu Bekr(r.a.): -”Sen, Resûlullah (s.a.v)’ de, herkesi de yolundan alıkoydun. Su başında değiller, kimsenin yanında da su yok.” dedi. Aişe(r.a.) der ki: Ebu Bekr bana itâb etti, birçok söylendi. Eli ile de böğrüme vurmağa başladı. Böyle iken yine Resululla’in mübârek başı dizimde olduğu için hiç kıpırdamadım. Sabah olunca Resûlullah (s.a.v) kalktı. Hiç su yoktu. Allâh-u Zülcelal Hazretleri teyemmüm âyetini inzal buyurdu. Herkes teyemmüm etti. Üseyd b. Hudayr (r.a): “Ey Ebu Bekr hanedanı, bu sizin ilk bereketiniz değildir.” dedi. Aişe (r.a) der ki: “Sonra gideceğimiz sırada üzerine bindiğim deveyi kaldırdık. Gerdanlığı altında bulduk.”3 İbnu Abbas (r.a) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v) zamanında bir adam yaralanmış, sonra da ihtilam olmuştu. Kendisine yıkanması emredildi. Adam yıkandı ve öldü. Onun haberi Resulullah (s.a.v)’a ulaşmıştı. Öfke ile şunları söyledi: “Onu öldürmüşler, Allah da onların canını alsın! Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin şifası sualdir. Ona, teyemmüm yeterliydi. Yarasına bir bez sarılmalı ve üzerinden meshedilmeli, sonra da bedeninin geri kalan kısmı yıkanmalıydı.’’4
Amr İbnu’l-As (r.a) anlatıyor: “Zâtu’sSelâsil Gazvesi ‘nde, soğuk bir gecede, ihtilam oldum. Yıkandığım takdirde helak olacağımdan korktum. Böylece teyemmüm yapıp, arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Bu hadiseyi Resulullah (s.a.v)’a anlattılar. Bana: “Ey Amr! Sen cünüb olduğun halde arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?” diye sordu. Ben de yıkanmama mâni olan durumu haber verdim ve dedim ki: “Ben Allah’ın şöyle söylediğini işittim: “Kendinizi öldürmeyin, Allah sizlere karşı rahimdir’’5 Resulullah (s.a.v) güldüler ve hiçbir şey söylemediler.”6 Teyemmümün sebepleri Teyemmüm ancak belli bir mazeretin bulunması halinde yapılabilir. Bu mazeretler de iki grupta toplanabilir: 1. Abdest veya gusle yetecek miktarda suyun bulunmaması. (en az bir mil veya ona denk dört bin adım uzakta suyun bulunması) 2. Suyu kullanmayı engelleyen fiilî bir durumun veya suyu kullanmamak için dinen geçerli bir mazeretin/engelin bulunması. Şehirde de olsa suyun bir mil uzaklıkta bulunması gibi teyemmümü meşru kılacak bir mazeretin bulunması, hastalık, zarar vereceğinden ve hastalığa sebeb olacağından korkulan soğuk, düşman korkusu, susuzluk, hamur yoğurmak için ihtiyaç duyulması (çorba pişirmek için değil), su çıkaracak âletin bulunmaması, cenaze ve bayram namazlarını kaçırmamak için teyemmüm edilmesi (Cuma ve vakit namazlarını kaçırma endişesi mazeret sayılmaz) gibi durumlarda mükellef kendi karar vermeli, haklı ve geçerli bir mazeretinin bulunduğuna kanaat getirdiğinde teyemmüm ruhsatından 7 yararlanmalıdır. Teyemmümün yapılışı Teyemmüm, her yönden temiz olan toprak cinsinden bir şeyle yapılır. Şöyle ki: Üzerlerinde pislik dokunmamış olan toprak, kum, çakıl, horasan, alçı gibi toprak cinsinden olan şeylerle teyemmüm yapılır. Yine taş cinsinden olan mermer, kiremit, tuğla, yakut, zümrüt, zebercet, tutya ve mercanla veya nemli olsun, yanık olsun toprakla veya çoğu toprak karışımı olan maddelerle, kaya tuzu ile, çamurla sıvanmış duvarla da
2 (Nisa 4/43) 3 (Buhari/222) 4 (Ebu Davud, Tahâret 127, ; İbnu Mace, Tahâret 93 )
5 (Nisa 4/ 29) 6 (Ebu Davud, Tahâret 126) 7 Nur-ül İzah
Bizbiriz Dergisi
41
teyemmüm edilebilir. Bunların üzerinde toz bulunması şart değildir. Fakat kurumadıkça çamurla teyemmüm edilmez; bu imam Ebû Yusuf’a göredir, İmam Azam’a göre, vaktin çıkmasından korkulur ve çamurun toprağı sudan ziyade olursa, çamur ile teyemmüm edilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Şafiî’ye göre, teyemmüm yalnız toprakla yapılır, İmam Malik’e göre, toprak ve kumla teyemmüm caiz olduğu gibi otlarla, ağaçlarla ve karla da caiz olur. İmam Ahmed İbni Hanbel’e göre, teyemmüm yalnız yanmamış olan ve başkasından gasbedilmemiş olan tozlu bir haldeki temiz bir toprakla yapılır. Kum ve diğer şeylerle yapılmaz.8 Teyemmüm, hükmî temizlenme niyetiyle temiz toprağa sürülen el ayasıyla önce yüzü sonra kolları dirseklerle birlikte meshetmekten ibarettir. Bu sebeple teyemmümün niyet, yüzü meshetmek, kolları dirseklerle birlikte meshetmek şeklinde üç farzı vardır. Teyemmüme başlarken besmele çekmek, sıraya riayet etmek yani önce yüzü sonra kolları meshetmek, bunları yaparken ara vermemek, elleri toprağa vurduğunda ileri geri hareket ettirmek ve toprağın parmak aralarına girmesini sağlamak, ellerini topraktan kaldırınca parmaklardaki toz ve toprakları silkelemek teyemmümün sünnetleridir. Abdest içinde gusül içinde teyemmüm aynı şekilde alınır tek farkı niyetidir. Namaz vakti
girmeden teyemmüm edilmesi câizdir. Su bulunmadığı, mazeret hali kalkmadığı sürece bir kimse yaptığı teyemmümle dilediği kadar farz ve nâfile namaz kılabilir. Bu Hanefî mezhebinin görüşüdür. Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre, teyemmümün geçerli olabilmesi için namaz vaktinin girmiş olması gerekir ve bir teyemmümle birden fazla farz namaz kılınamaz. Ancak Hanbelîler birden fazla kazâ namazı kılınabileceği görüşündedir. Teyemmümü bozan durumlar 1. Abdesti bozan ve guslü gerektiren durumlar teyemmümü de bozar. Çünkü teyemmüm bu ikisinden bedeldir. 2. Hastalık, tehlike, şiddetli soğuk, suyu elde edecek araç ve gerecin yokluğu gibi teyemmümü mubah hale getiren bir mazeret sebebiyle teyemmüm yapılmış da bu mazeret hali ortadan kalkmışsa, teyemmüm bozulmuş olur. 3. Yaptığı teyemmümle namaz kılan kimse namaz esnasında suyu görürse veya su bulunursa, teyemmümü bozulmuş olur. Namazı teyemmümle kıldıktan sonra su bulunursa vakit çıkmamış bile olsa kılınan bu namazın iadesi gerekmez. Şâfiîler bu durumda iadeyi gerekli görür. Namaz vakti çıktıktan sonra ise iadenin gerekmediğinde görüş birliği vardır.9
8 Ömer nasuhi bilmen/ Büyük İslam İlmihali
9 İsam
Bizbiriz Dergisi
42
‘SINIR’SIZ KARDEŞLİKLER...
Ümmü HARAM Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Bir cuma günü tamda cuma vakti telefonumuz ısrarla çaldı. Bizi tanıyanlar telefonumuzu çok ısrarlı çaldırmazlar. Bizi tanımayan biridir veya çok önemli bir durum olabilir düşüncesiyle ve arayanın kim olabileceğinin merakıyla telefona baktık. Numara bizde kayıtlı değildi. Kayıtlı olmayan numaralara bakmak adetimiz olmadığı halde “Hayırdır İnşaAllah” diyerek telefonu açtık. Utangaç bir hanım sesiydi duyduğumuz. Selam verdi. Selamına mukabele ettik. Çekingen sesiyle cumamızı tebrik edip kendini tanıttı. Birkaç ay önce, Konya’nın kenar mahallelerinden birinde ziyaret ettiğimiz bir kardeşimizmiş. Teşekkür etmek için aramış. “Her zaman kontörüm olmuyor. Kontör yükler yüklemez ilk sizi aradım.” diyor ve o kadar güzel dualar ediyor ki duygulanıyoruz, nemli gözlerle amin diyoruz.Yaptığımız maddi yardımdan ziyade gönül iklimini yeşerten, kendisine manevi
ufuklar açan Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocamızın On Hafta Sohbetleri isimli kitabı için teşekkür ediyor. Elhamdülillah bu kardeşimiz bidatlerden arınmış, haram-helal çizgisinde de oldukça hassas. İnsanların dini kendilerine değil, kendilerini dine uydurmaları gerektiğini anlamış Hocamızdan. Müslümanları sadece Kur’an ve sünnet üzere bir hayata yönlendiren bir kitap olarak görmüş. İslam’ın gönüllere huzur bahşeden güzelliklerini madden ve manen yaşayabilmemiz için bizlere sunulan her biri birer hazine olan bu kitapların değerini idrak etmiş. Gönlün doymadan gözün doymayacağının idrakine varmış. Allah’a götüren en kısa yolun aşk ve muhabbet yolu olduğunu bilmiş. Elhamdülillah Şeriat-i Garra’dan tavizler vererek, Kur’an’ın bazı hükümlerini yok sayma derecesinde göz ardı ederek yaşanan bir hayatın İslam’a uygun bir hayat olmadığını, Ruh dünyasını mahmur edebilmek için haramı haram bilip kaçmak, helallere kucak açmak gerektiğini vurgulayan, bize ezberletilen, dayatılan, dini değil, Allah’ın gönderip Rasulullah’ın (s.av.) getirdiği ve bize öğBizbiriz Dergisi
43
rettiği gerçek İslam’ı bizlere anlatan Abdullah yakın bakıyorlardı. Biz evin önünde konuşurMurad Hocamızın kıymetini anlamış. ken yedi ay önce bacağı kesilen hasta annesi Allah fehimini daha da açsın. Öğrendikle- de sürünerek kapıya gelmişti. Elini öpüp dua rini hayatına tatbik etmeyi nasip etsin, amin. etmiş, kendisinden dua istemiştik. Telefonda hanım kardeşimizle konuşurken hikayesini hatırlamaya çalışıyoruz. O da bize yardımcı oluyor. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz, maalesef birçok yuvanın dağılmasına sebep olan internet yüzünden yuvası yıkılmış. Gencecik karısını, iki masum çocuğunu internette tanıştığı bir kadın yüzünden terk etmiş. On yıllık yuvasını dağıtmış. Genç kadın iki oğlan çocuğuyla baba evine dönmüş. Yaşlanmış anne ve babasıyla ilgileniyor, çocuklarına hem analık hem babalık yapmaya çalışıyormuş. Şeker hastalığından dolayı bacağı kesilen annesine bakıyormuş.
Kardeşimiz “Şuan da hastanedeyiz. Annem rahatsız, ben onun başındayım. Dua edin” diye dua istiyor. “Hassaten Abdullah Murad Hocamıza selamımı iletin ve benim için dua isteyin. İnşaAllah beni de bir gün talebeliğe kabul eder.” diyor. Bu arada hasta annesi çağırıyor. Karşılıklı dualarla vedalaşıp selamlaşıyoruz. Bu mübarek günde böyle bir konuşma yapmak, hayır duaları almak bizi hayli duygulandırıyor. Bizi böyle bir güzelliğe teşvik ettiği, hayra aracı olmamıza vesile olduğu için; Allah aşkına susamış gönülleri suyun kaynağından sulayan, karanlık dünyalara ışık yakan, gönüller mimarı, Hak yolunun rehberi, Rasulullah’ın (s.a.v.) varisi, mürşidimiz Abdullah Murad Şükrüoğlu Hocamızdan Allah razı olsun.
O bunları anlatırken, onları ziyarete gittiğimiz akşam gözümüzün önünde canlanıyor. Oturdukları yer, önceden köy olduğu halde sonradan Konya’nın mahallesi olmuş. Yamaçlık bir yere kurulmuş, çok da köy havasından çıkamamış, dar sokaklı, bakımsız bir mahalRabbimize hamd olsun. Bizi iman nimetiyle... le nimetlendirdi. Kulluğumuzu bildirdi. MuYola göre arkada kalan bir girişi vardı ev- hammed Mustafa (s.a.v.)’e ümmet, Abdullah lerinin. Babası ekibimizdeki erkek kardeşle- Murad Şükrüoğlu (k.s.) Hocamıza talebe eyrimizle konuşurken bizde bu kardeşimizle ledi. Layık da eyler İnşaAllah. Amin. ayak üstü muhabbet etmiştik. İki dünya tatlısı oğlu annelerinin yanında bize çok cana Bizbiriz Dergisi
44
ARAPÇA RABCA’YA GÖTÜRÜR
N. HADRA
Bizbiriz Dergisi
45
SORU EDATLARI
ستِ ْف َه ِام ْ ال ِ ْأَ َد َواتُ إ
َم ْن؟ �َأ ْي َن؟ َم َتى؟ ف؟ َ َك ْي لِ َما َذا؟ بِ َك ْم؟ َما؟ �َأ ُّي؟ �َأ ْي َن الْ ُف ْن ُدقُ؟ �َأ ْي َن ُسو ُق الْ ُم َغ َّطى؟ َم ْن �َأنْ َت؟ َم ْن ُه ْم؟ َم َتى َو َص ْل َت؟ Bizbiriz Dergisi
46
Kim? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Niçin? Kaça? Ne? Hangi? Otel Nerede? Kapalıçarşı nerededir? Sen kimsin? Kim onlar? Ne zaman ulaştın?
َم َتى تُ َس ِاف ُر؟ السف َُر؟ َ َك ْي َّ ف َما َها َذا؟ َما�إِ ْس ُم َها َذا؟ َما َذا تُرِيدُ؟ َما َذا َت�أْكُ ُل؟ َما َذا َت ْش َر ُب؟ بِ َك ْم َها َذا؟ َه ْل َت ْف َه ُم؟ وجدُ؟ َ َه ْل ُي وجدُ؟ َ لا َ ُي ِم ْن �َأ ْي َن؟ �إِلَى �َأ ْي َن؟ ِم ْن �َأ ْي َن َت�أْتِي؟ �إِلَى �َأ ْي َن َت ْذ َه ُب؟
Ne zaman gideceksin? Yolculuk nasıl? Bu ne? Bunun adı ne? Ne istiyorsun? Ne yersin? Ne içersin? Bu kaça? Anlıyor musun? Bulunur mu? Bulunmaz. Nereden? Nereye? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? Bizbiriz Dergisi
47
HAYDAR Ahmet NAVRUZ
O günden sonra Haydar Muhammeti hiçbir yere salmadı beraber kalmaya başladılar. Haydar her fırsatta kendisini kurtaran peçeli Muhammet mi diye merak ettiği için Muhammeti kontrol ediyordu. Ama peçeli düşmanla savaşırken düşmanda boş durmuyordu.Cephede savaşan düşman beyin takımını güçlendiriyor ve İsraili kurarken bir yandan da Türkiye de İstanbulun merkezlerinde ve orta doğuda İngilteredeki Lordlar kamarasının üyeleri yerler alıyor ve faliyetler yapıyordu.Amaç savaş ile bitirilemeyen parçalanamayan Türk ve müslüman halkı kültürel yozlaşma ve iç karışıklık ile parçalamaktı. Filistinde hareketlenen peçeliden bazen Türkiyede de gözükmesi Peçelinin iki olayda birden bulunması evliya olduğu söylentilerini çıkarmıştı.Kimisi Peçeli melek miş kafirlere azab için gönderildi derken,kimisi evliya imiş peçeli istediği yere uçuyormuş diyor.Haydar ise oda bizim gibi Allah için savaşan bir yiğit.Muhakkak Allah kendi yolunda savaşana yardım eder diyordu. ........... Haydar ile Muhammet sabah kalkmış bakkala dogru güle oynaya yürürken bir kalabalık farkettiler ve o tarafa yürüdüler Direkde boynunda yazı asılı bir ceset vardı.Büyük harflerle NEMMAM ve MÜNAFIK yazıyordu.Ceset herkezin tanıdığı herkeze yakın olan Osman beye aitti.Ama kağıtta gerçek isminin David olduğu ve halk içindeki örgütlenmeleri direnişlerive sohbet yerleri ile tekkeleri israile bildiren kişinin o olduğunu yazmiştı Peçeli.Herkes peçelinin bunu nasıl öğrendiğini birbirine sorarak hem peçeliye dua ediyor hemde içlerinden uzun boylu olan gence oku bakalım evlat ne yazıyo diyorlardı.Genç kağıdı alıp yüksek sesle okumaya başladı: Esselamü Aleyküm Verahmetullahi Veberekatühü Din kardeşlerim Yüce Allahın selamı rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun.HEpimiz acılar çekiyoruz yaralanıyoruz kardeşlerimizi kaybediyoruz.Ben bunlara üzülmüyorum çünkü onlar için şehit oldular. Ben benim yüzümden birinin işkence görmesine ve buna da içinizden biri olarak gördüğünüz bu münafığın sebep olmasına üzülüyorum en çok. Ben olduğum sanılarak geçenlerde bir kardeşe işkence edildi evi basıldı.Elhamdülillah kurtardık ama asıl orada aklıma takılan bu kadar kısa sürede keferelerin bu haberi nasıl duyduğu idi.Ve araştırmaya başladım.Takipler yaptım ve birşey dikkatimi çekti içimizden bir kimse vardı ki;ne ailesinden ölen vardı nede malından ziyan gün geçtikce zenginliyordu ve takip ettiğim osman olarak tanıdığınız davidi.Ve gizli gizli israil komutanları ile görüşüp eğlenirken yakaladım ve bu Mübarek hocalarımızın kardeşlerimizin çocuklarımızın ölmesine sebeb olan bu kefereyi infaz ettim.Size bunları yazıyorum ki okuyup doğruları öğrenin Peçeli müslüman öldürdü diye ikilik çıkmasın.Hepiniz Hakl kalın daim olun Allaha emanet olun. Yazıyı dinleyen herkes Peçeliye dua ediyordu.Haydar ellerini semaya açtı ve ‘’Rabbim muhakkak herkezin bir hesabı varsa senin de bir hesabın var’’diyerek yürüdü. Muhammete sarıldı ve kendi kendine belki şu an beni kurtaran peçeliye sarılıyorum diye düşünüp gülümsedi. Bizbiriz Dergisi 48
İlginç Bilgiler Haz. Ahmet NAVRUZ Bir timsahın gözlerinin arasındaki me18 Şubat 1979 yılında sahra çölüne kar safe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir. yağmıştı. Bukalemunların ABD’de, yaşları 20 dilleri, vücutlarından ile 29 arasında olan iki kat daha uzundur. zenci erkeklerin üçte Değerli taşların biri ya hapiste ya da çoğu birkaç elementgözaltında tutulmaktadır. ten oluşur, sadece tamamen Açık bir gecede, çıplak gözle iki bin ayrı pırlanta karbondan oluşur. yıldızı görmek mümkündür. Dünyada her dakika iki tane düşük şidAmerikan havayolları, uçuşlarda dette deprem olmaktadır. yolculara sunduğu Dünyada insan başına düşen karınca kahvaltılarda her sayısı bir milyondur. tepsiden bir zeytini kaldırarak 1987 yılınDünyadaki hayda 40 bin dolar kar vanların yüzde sekseetmiştir. ni altı ayaklıdır. Atların insanlardan 18 tane fazla kemiği vardır.
Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bamAyı inlerinin girişleri her zaman kuzeye bu, bir günde 90 cm kadar uzuyor bakar. Baykuş mavi rengi görebilen tek kustur Bir Erkek Hayatının Ortalama 3350 Saatini Tıraş Olmak İçin Harcar.
Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edilmiştir. En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.
Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir kopeğinki kadar gelişmiştir. Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer.
Bizbiriz Dergisi
49
Sığınarak İsteriz
M.EMİN DOĞAN
Kendisine hakkıyla kulluk edemediğimiz Ey MA’BUD, Kendisini hakkıyla bilemediğimiz Ey MA’RUF Kendisini hakkıyla zikredemediğimiz Ey MEZKUR, Kendisine hakkıyla şükredemediğimiz Ey MEŞKUR, Sen noksanlıklardan münezzehsin. Hamd ve Şükür ancak sanadır. Her ne isteyeceksek ancak senden isteriz ve yalnız sana kulluk ederiz. Allah’ım, dilimizden ve gönlümüzden zikrini, şükrümüzü eksik eyleme. Nazarını üzerimizde daim eyle. Allah’ım, Kur’an’a olan rağbetimizi artır. O’nu, gözümüze nur, gönlümüze şifa kıl. O’nunla, dilimizi süsle, yüzümüzü güzelleştir, cismimizi kuvvetlendir. Allah’ım, Muhammed (sav)’in ismi, ameli, sıdkı ve hılmi hürmetine gönlümüzü ve gözümüzü nurlandır. Bizi, Muhammed (sav)’
Bizbiriz Dergisi
50
Efendimize aşık eyle. Allah’ım, bizi cehennemden koru. İyilerle, seçilmiş şefaat ehliyle beraber cennete dahil eyle. Allah’ım, açığımızı ört. Korktuklarımızdan emin umduklarımıza nail eyle. Önümüzden, arkamızdan, sağımızdan, solumuzdan ve üstümüzden geleceklerden bizi koru. Altımızdan gelecek azametlerin afetinden sana sığınırız. Allah’ım, acizlikten, tembellikten, hüzünden, korkaklıktan, cimrilikten, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden, kabrin fitnesinden, Mesih ve Deccal’in fitnesinden ve her türlü şerden sana sığınırız. Allah’ım, kulağımızın, gözümüzün, dilimizin ve sulbümüzün şerrinden sana sığınırız. Allah’ım, günahlarımızla karşılaşmaktan sana sığınırız. Allah’ım, faydasız ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan, borcun galebesinden, insanların kah-
rından, gönül vesvesesinden, işlerin karışıklığından sana sığınırız. Allah’ım, geceye ve gündüze girenin şerrinden, rüzgarın estirdiğinin şerrinden ve zamanın afetlerinin şerrinden, bildiğimiz ve henüz bilmediğimiz bütün şerlerden sana sığınırız. Allah’ım, bizi doğru yola iletmenden sonra kalbimizin eğrilmesinden sana sığınırız. Allah’ım, sana ettiğimiz dualar sebebiyle beni şaki etme ve bize karşı şefkatli ve merhametli ol. Allah’ım, gönlümüzü genişlet, işlerimizi kolaylaştır. Sadrımızda, kulağımızda, gözümüzde bir nur halk et. Allah’ım, ihtilafa düştüğümüz konularda bizi Hakk’a yönelt. Muhakkak ki sen dilediğini doğru yola ulaştırırsın. Allah’ım, bize seni ve senin sevdiklerini unutturma. Doğrusu bize indireceğin her hayra muhtacız. Allah’ım, senden dünyada ve ahrette afiyet isteriz. Dinimizde, dünyamızda, ailemizde ve malımızda afv ve mağfiret isteriz. Allah’ım, senden faydalı ilim, bol rızık ve her hastalığa şifa isteriz. Senden haşyet duyan bir kalp ve kabule şayan bir dua isteriz. Bildiğimiz ve bilmediğimiz, uzak ve yakın bütün hayırları isteriz. Allah’ım mağfiretinle bizi ört. Rahmetinle merhamet eyle. Senden, dinde ve amelde yakin ile selamet isteriz. Allah’ım, sana sığınarak senden isteriz. Zatın hürmetine, Kur’an hürmetine, Hz.Muhammed Mustafa (sav) hürmetine, Silsile-i Muhammediye Hürmetine, Muhammedilerin Pir’i Hocamız Abdullah Murad Şükrüoğlu hürmetine, sevdiklerin hürmetine, mübarek zamanlar hürmetine, mübarek mekanlar hürmetine dualarımızı kabul eyle. Amin…
Bizbiriz Dergisi
51
Tarih’te Temmuz
1 2
1 Temmuz Sultan II. Mahmut’un ölümü; Sultan Abdülmecit’in tahta çıkarılması (1839). Kabotaj Kanunu kabul edildi (1926). Napolyon’un Mısır’ı işgali (1798).
2 Temmuz Kuba Mescidi’nin yapılması (622) Yunanistan Türkiye’ye harp ilan etti (1917). Hac’da tünel faciasında 1426 kişi şehit oldu (1990) 4 Temmuz Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümü (1549).
4
5 Temmuz Büyük İstanbul yangını (1756) Başbağlar katliamı (1993) Pakistan’da askeri darbe; General Ziya Ül Hak’ın, Zülfikar Ali Butto’yu devirmesi (1977).
8
8 Temmuz Avrupalılar’dan ilk borç alınması (1855)
9 Temmuz Timur’un Bağdat’ı işgali (1401) Kurucu Meclis’ce hazırlanan 1961 Anayasası için halk oylaması yapıldı (1961). Rumeli Hisari inşa edildi (1452)
13
13 Temmuz Hz. Aişe Validemizin vefatı (676) Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi (1965). Osmanlı Devleti ile Ruslar arasında “Berlin Muahedesi”nin imzalanması
(1878). Isparta’nın Senirkent ilçesinde meydana gelen sel felaketinde 28 kişi yaşamını yitirdi, pek çok kişi çamur altında kalarak kayboldu, 40 kişi de yaralandı. Sel felaketi üç mahalleyi tamamen yok etti.
Bizbiriz Dergisi
52
14 17
Haz. A.Kadir AYDIN
14 Temmuz Fransız ihtilali (1789) İkinci Viyana Kuşatması (1683) 15 Temmuz Haçlıların Kudüs katliamı (1099). 17 Temmuz Abdulkadir Geylani Hz. vefatı (1165) Amerikan 6. Filosunun İstanbul’a gelişi kanlı olaylara dönüştü (1968)
18 Temmuz Büyük Millet Meclisi’nin, Misaki Milli üzerine yemin etmesi (1920).
20
20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlaması (1974). Millet Partisi kuruldu (1948). Timur İle Yıldırım Bayezit arasında “Ankara Meydan Muharebesi” (1402). Montreux Antlaşması’nın imzalanması (1936).
21
21 Temmuz Büyük muhaddis İmamı Buhari’nin doğumu (810) Osmanlı Devleti ile Rusya Arasında Pasarofça Antlaşması’nın imzalanması (1717). Latin harflerinin kullanılmaya baş-
lanması (1928) İnsanoğlu Ay’a ayak bastı (1969).
22
22 Temmuz Osmanlı Devleti İle Rusya ArasındaPrut Barış Antlaşmasının imzalanması (1711). Adapazarı zelzelesi (1967)
23 Temmuz Erzurum Kongresi (1919). Hatay’ın Anavatana katılışı (1939) İkinci Meşrutiyet’in ilanı (1908).