büt dergisi } Mayıs Sayısı
içindekiler
“HAYAT HAYALLERDEN İBARET DEĞİL EYLEME GEÇMEK LAZIM”
Kara Sevda dizisinin başarılı oyuncusu Sevgili Rüzgar Aksoy’la Maçka Parkı’nda buluştuk ve çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Syf: 26
DİDEM YAĞCI’DAN, 2.SOLO SERGİ: “SELF CONNECTION- İÇSEL TEMAS” Syf: 42
Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi
Yeni Lara Croft AliciaVikander Tomb Raider’ın çekilecek yeni versiyonunun yıldızı, son günlerin dikkat çeken ismi Alicia Vikander oldu. Syf: 8
Güneş, kiraz çiçekleri için açtı
Bir baharı daha geride bıraktı kiraz çiçekleri. Baharın son güzelliklerinden biridir bu çiçek. Hayata yeniden başlamaktır. Güzelliktir. Son sefadır. Syf: 22
Bir Aşkt San Bug
AŞKA DAİR
Onu ilk kez görüp aşık olmasının üzerinden tam 11 yıl geçmişti, çok iyi arkadaşlardı. Küçükken çekingen bir çocuktu, hiç aşık olmamıştı ve bir kıza karşı ilk kez böylesi duygular besliyordu.
Syf: 12
Herkes ömr ama öyle bir gezilmiş say İstiklal Cad
Okuyucum “Köy Gelm da kendis şiir, denem info@butd gönderin
Künye:
www.butdergisi.com
Punk’ın vaftiz anası Patti Smith geliyor
1975 yılında çıkardığı ilk albümü Horses ile punk rock’ın doğmasında en etkili isimlerden biri olan Patti Smith 23 Haziran’da İstanbul’a geliyor. Punk’ın vaftiz anası olarak anılan Smith Zorlu PSM’de sahne alacak.Syf: 7
Büt Dergisi Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi
Yazı İşleri
Ulya Altıntaş Editör / Grafik Tasarım
Mustafa Doğan Reklam
“Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ilhamla müzik yapıyorum”
Fransız müzisyen Theophile Ahmed Ali, “Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ilhamla müzik yapıyorum. Müzik soyut bir dildir. İnsanlar üzerindeki etkisi birçok söylemden daha derindir.” dedi.Syf: 6
tır Beyoğlu; Sokakta, natta ve Geçmişle gün Arasında…
Syf: 21
reklam@butdergisi.com
Katkıda bulunanlar
Mustafa Doğan Dilan Eser Ulya Altıntaş Türkan Yıldız Haluk Şahin Sosyal Medya
r-ü hayatında bir kere geçer r kere geçmekle de yılmaz Syf: 10 ddesi.
muz Cemal Karsavran’dan mişti”adlı şiiri bu sayımızsine yer buldu. Siz de yazı, me ve fotoğraflarınızı dergisi.com adresine yayınlayalım
Mısra Yıldız
100 Güzel Kelime
Sevan Nişanyan’dan 100 Güzel Kelime, Ağaçkakan Yayınları’ndan yayımlandı. Ağaçkakan Yayınları’na ait “Hazır Bilgi” serisi tüm hızıyla devam ediyor. Serinin beşinci kitabı Sevan Nişanyan’dan “100 Güzel Kelime” raflarda yerini aldı. Syf: 38
www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/butdergisi tr.linkedin.com/in/butdergisi www.instagram.com/butdergisi www.plus.google.com /+BütDergisibütdergisi www.butdergisi.tumblr.com www.pinterest.com/butdergisi www. freelyshout.com/butdergisi www.youpic.com/photographer/ butdergisi
İletişim:
info@butdergisi.com
büt dergisi }
editör
İnanç... Bir yerlerde duymuştum; duyduğun kadar varsın, gördüğün kadar yaşarsın. Anlam olarak kendi sınırları içinde sınırsızlıklar barından bu cümle, bir o kadar da bazı yaşamları görmezden geliyor. Dünyada görmeden ve duymadan yaşayan insanların çok fazla başarıya imza attığını duymuşuzdur, okumuşuzdur. Ben de geçenlerde haberleri gezerken Al Jazeera Türk’te bir tane başarı öyküsünü okudum. Haberde doğuştan görme engelli Emre Ev’den bahsediyor. Emre’nin öyküsü şöyle: “Emre Ev, doğuştan görme engelli. Çocukluğundan bu yana oynadığı satranca çok şey borçlu. 2011’deki üniversite sınavında Konya 2’ncisi, Türkiye 105’incisi oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandı. Görme Engelliler Türkiye Satranç Şampiyonası’nda 2. oldu. Şimdi Balkan Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil etmeye
4
hazırlanıyor. Yaklaşık 15 yıldır satranç oynuyor. İlkokul ikinci sınıfta başladığı serüven, onu Milli Takım’a kadar çıkardı. 2015 yılı Görme Engelliler Türkiye Satranç Şampiyonası’nda ikinci oldu. 9 maçın 7’sini kazandı. İki beraberliği var. Emre, turnuvada maç kaybetmeyen tek sporcu. Şimdi Bulgaristan’da düzenlenecek Balkan Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil etmeye hazırlanıyor.” Görmeden de büyük şeyleri başarılabileceğinin en güzel kanıtı Emre. *** En önemli yaşam kaynaklarından biri de insanın inancı. Bir büyüğüm demişti; “İnsan bir şeye inanmalı. Neye inandığının çok da önemi yok, yeter ki inanmalı.” İnanç, nehri besleyen yeraltı suyu gibidir. Zaman zaman azalsa bile hiç bitmeyen bir kaynaktır. İnsan
bir şeylere inanmalı; başaracağına inanmalı, yapacağına inanmalı ve olacağına inanmalı. Bunlar eksikse zaten yaptığınız iş başlamadan sekteye uğramış demektir. Yine aynı haber sitesinde karşılaştığım başka bir başarı hikayesini sizlere aktarayım. Bu kahramanımızın adı Adil Can Kural. Henüz 15 yaşında olan Kural, beyin felci olarak bilinen Serebral Palsi hastalığına yakalanmış ilkokul öğrencisi. Doğum sonrasında uzun süren sarılığın ardından beyninde oluşan hasar nedeniyle hareket etme ve konuşma zorluğu yaşıyor. Ahmet’in hikâyesi, ön yargılar olmayınca ve tabi inanmış olunca engellerin olmadığının kanıtı. Ahmet Can, liselere yerleştirme sınavı olan TEOG’da 120 soruda 115 net yaptı. Hozat’ta yaşayan Kural, 727 öğrenci arasından Tunceli 33’üncüsü
oldu. Bu arada Ahmet, önce Fen Lisesi’ni kazanmak istiyor, ardında Hacettepe Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği okumak istiyor. Ahmet’in başarısı tam bir inanç başarısı. *** Başarı ve inanç ayrılmaz bir parçanın iki yarısıdır. İnanç eksikse başarı gelmez, başarı gelmiyorsa da inanç eksikliği vardır. Merkezi inanç olan her iş başarıya ulaşacaktır. Siz yeter ki başarıya inanın.
Erol Taş 28 Şubat 1926 - 8 Kasım 1998
Saygı ile anıyoruz.... 5
büt dergisi }
haberler
“Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ilhamla müzik yapıyorum” Fransız müzisyen Theophile Ahmed Ali, “Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ilhamla müzik yapıyorum. Müzik soyut bir dildir. İnsanlar üzerindeki etkisi birçok söylemden daha derindir. İnsanlardaki etkisi anlatılamaz. Ayrıca İslam karşıtı bir Batılının Müslüman olabilmesine dikkati çekmek güzel bir duygudur.” dedi.
ğını söyleyen Ali, İslam ile tanışmasının tasavvuf üzerinden olduğunu ve özellikle Muhyiddin İbn-i Arabi’nin kendisini etkilediğini dile getirdi.
İslam’ın her yönden saldırılara maruz kaldığını ifade eden Ali, “İslam her yönden saldırıya maruz kalıyor ancak ezildikçe insanlığını arayanların sayısı artacaktır ve Estetik yönüyle sınırlı kalınmaksızın İslam’ın tasavvuf boyutuyla keşfe çıkacaklardır.” çok daha güzel ve derin konularının dile ge- görüşünü dile getirdi. tirilebileceğine işaret eden Ali, Müslüman Ali, Türk müziğiyle tanışmasına da değiolduğunu ve İslam’dan ilham alarak bu müziği yapıyor olmasının insanlara hayranlık nerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Klasik Batı Müziği çok komplikedir, Türk ve şaşkınlığı bir arada yaşattığını aktardı. müziğiyle tanıştığımda hayatımda bana büyük ufuklar açtı. Türk müziği özelliklerini Fransa’daki bir konserinin ardından insanların coşkuyla kendisini alkışladığını anlatan iki kıta ve iki dünya arasında bir berzah gibi Ali, Paris’teki bir rahibin kendisine “Miraç” köprü olmasından alıyor.” adlı parçayı çok iyi bildiğini söylemesinin, İslam’dan ilhamla yapılan müziğin nerelere Ali ayrıca Batı’da İslam karşıtı söylemlerde kullanılan ‘İslamofobi’ kavramına karşı alterulaşabileceğini gösterdiğini ifade etti. natif terimlerin üretilmesini ve İslam sevgisinin işlenmesi gerektiğini de sözlerine ekleTasavvuf ve Türk Müziği Başlangıçta Ortodoks İlahiyatı eğitimi aldı- di.
6
Punk’ın vaftiz anası Patti Smith geliyor 1975 yılında çıkardığı ilk albümü Horses ile punk rock’ın doğmasında en etkili isimlerden biri olan Patti Smith 23 Haziran’da İstanbul’a geliyor. Punk’ın vaftiz anası olarak anılan Smith Zorlu PSM’de sahne alacak. Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sahne alacak sanatçıya, Lenny Kaye ve Jay Dee Daugherty’nin yanı sıra bas ve klavyede, 20 yıldır birlikte çaldığı Tony Shanahan eşlik edecek. Rock tarihinde bir kilometre taşı olarak kabul edilen “Horses” isimli ilk albümünün 40. yıl turnesi için “gurur dolu, gerçek bir kutlama olacak” ifadesini kullanan Smith, Michael Stipe’tan Morrissey’e, Madonna’dan Courtney Love’a, Nirvana’dan Garbage’a birçok ünlü isme ilham kaynağı oldu. 70’lerin ortasında punk müziğin öncüsü olarak müzik yapan Smith, albümleri, şiirleri ve kitaplarıyla sanat tarihine yön veren isimler arasında yer aldı.
Münir Nurettin’in ses kaydıyla ‘düet’ yaptı
İstanbul Esenler Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğü, son yüzyılın en büyük ses icracılarından usta bestekâr Münir Nurettin Selçuk’u, vefatının 35. yılında düzenlediği saygı gecesinde andı. Selçuk’un eserlerini, sanatçı Bekir Ünlüataer icra etti. Ünlüataer, “Münir Bey ile çok düet yapmak isterdim. Belki bir yerlerden bizi duyuyordur. Bir mikrofon bırakalım bize eşlik etsin...” dedikten sonra Selçuk’un “Dönülmez Akşamın Ufkundayız” şarkısını seslendirdiği kayıdı çalarak üstadla düet yaptı.
7
} büt büt dergisi dergisi }
içindekiler haberler
Yeni Lara Croft Alicia Vikander Tomb Raider’ın çekilecek yeni versiyonunun yıldızı, son günlerin dikkat çeken ismi Alicia Vikander oldu. 2000’lerin başında ABD’li oyuncu Angelina Jolie’nin yıldızını parlatan aksiyon filmi Tomb Raider’ın çekilecek yeni versiyonunun yıldızı, son günlerin dikkat çeken ismi Alicia Vikander oldu. Variety Dergisi, The Danish Girl ile 2015 yılına iddialı bir giriş yapan ve bu performansı ile “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Oscar Ödülü’ne layık görülen 27 yaşındaki İsveçli aktrisin yeni Lara Croft olacağını duyurdu. Filmin vizyona giriş tarihi ise henüz açıklanmadı.
8
9
büt dergisi }
yaşam
; u l ğ o y e B r ı t Bir Aşk
a t t a n a S , a t k a k o S n ü g u B e l ş i m ç e G ve … a d n ı s a Ar Yazı: - Dilan ESER dilaneser3@gmail.com
10
11
Fotoğraf: Fatih Yıldırım
büt dergisi }
H
yaşam
erkes ömr-ü hayatında bir kere geçer ama öyle bir kere geçmekle de gezilmiş sayılmaz İstiklal Caddesi. İstanbul’da en çok İstiklal’i bilmenin raconu vardır bana sorarsanız. Yeni gelenlerin, bir kere geçenlerin ürkmesi bundandır; raconu bilmezler çünkü… Bilmek için birkaç gün havasını koklamanız suyunu içmeniz, durup çalgıcısının sanatında kaybolmanız, sokağında uyumanız falan gerekir. Yoksa ATM’lerinden para çekerken yanınıza ilişip ekmek parası isteyen tinercisi korkutur; bira içerken sigara isteyip tadı tuzu kaçıran çoluğu çocuğu yıldırır, hele yanınızda kız arkadaşınız falan varsa ocağa incir ağacı diktirir. Ancak bu şehrin ürkütmesi bile mest eder insanı… Eskimiş Avrupa’yı andıran mimarisi, nostaljik tramvayı ve her daim gülen esnafıyla harikalar diyarında; bambaşka bir yerde hissettirir kendini insana.
zimat Fermanı’na bağlı olarak yaşananlar sonucu, Osmanlı’nın aydın ve entelektüel gençleri ile birlikte, gayri Müslimlerin ihtiyaçlarına da hitap edecek şekilde inşa edilen birçok yapı, caddeye batılı bir hava katmıştır. Reformlar ve imtiyazlar sonucu, daha rahat bir hayat tarzına kavuşan ahali için cadde gelişmesini ve genişlemesini sürdürmüştür. Daha önceleri Pera diye anılan bu kadim cadde, 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşlara ve işgallere rağmen; Cumhuriyet’in ilanından sonra caddenin adı İstiklal Caddesi olarak bizlerin hizmetine sunulmuştur.
Sanat galerileri, tarihi sinema ve tiyatroları, şirin lokantaları, kafeleri, pastaneleri ve otelleri ile ihtişamını sürdüren İstiklal Caddesi, 1917 Ekim Devrimi ve bağlı olarak yaşanan iç savaştan sonra memleketlerinden kaçan Beyaz Ruslar’ın kendi kültürlerini, müziklerini, alışkanlıklarını cadNereden Nereye… deye yansıtmaları ile bambaşka bir İstiklal Caddesi’nin, bugünkü hale büründü. 19. yüzyıl sonu itihaline en yakın durumu 19. yüzyıl- bariyle, cadde ve bağlı olunan da oluşmaya başlamıştır. Özelmevkide, pek çok farklı dil konulikle bu yüzyılın ikinci yarısındaki şulur ve değişik kültürler bir aragelişmeler, bir yandan da Tanda yaşanırken, Cumhuriyet’in ila-
12
nı sonrası belli bir Türkleştirme politikası etkisi cadde ve çevresinde görüldü. Bu durum, caddenin mozaiğini bozmadı. Hatta şimdiki halini alması için atılan önemli bir adım olarak görülebilir. Bu yüzdendir ki, her dine, ırka, ve düşünceye mensup insanlar bu cadde üzerinde soyunurlar bütün ayrıştırıcı özelliklerinden ve giyinirler güler yüzlü insancıl taraflarını. Şöyle durup gezenlere bir baktığınızda görürsünüz; insanlar bir anlığına unutmuş gibidirler dertlerini, onları yiyip bitiren şeyleri… Herkes özgür hisseder kendini bu cadde üzerinde. Mor saçlısı, anarşiği, lezbiyeni hep buralardadır ama geleneksel amcalarımız, kredi kartıyla dert dinleyenimiz, meşhur Greenpeace’miz de buralardadır. Her Yer Sanat; Her Yer Anılara Yolculuk… Bir tramvay kalkar yokuşun başından; biner nostaljik bir tur yaparsınız Taksim’den Tünel’e kadar. Adı Beyoğlu ile özdeşleşen, ilk seferine 1914 tarihinde çıkan ve yıllarca İstanbullulara hizmet veren elektrikli tramvayların hizmete girişinin üzerinden bir asır geçmiş ama asla eskimemiş ol-
ması doldurur gözlerinizi ama ağlamazsınız. Güldüren bir dizi şey de bu yolculuğa eşlik eder çünkü… Birçok şiir ve romana da konu olan Beyoğlu’nda her adımda sanattan bir şeyler de bulabilmek mümkün. Mesela, Haldun Taner’in “Şişhanede Yağmur Yağıyordu” yapıtındaki Şişhane yokuşunun sonunda attığınız ilk adımda karşınıza muhteşem bir yapıt çıkar. Şimdilerde kahvehanelerin arasına serpiştirilmiş sanat evlerinin güzelliği ile büyülenirsiniz. Can Kıraç ise, 2 Ekim 1997 tarihli yazısında, yine tarihi bir öneme sahip Çiçek Pasajı’nın güzel havasını şu satırlarla ifade etmektedir; “Çiçek Pasajı, Beyoğlu akşamlarının ilk durağı, yönlendirici merkeziydi adeta... Ya uzun bir akşamın ilk yudumları ya da eve gitmeden bir iki kadehle stresin atıldığı bir mekan... Gönüllerimizi coşku ile dolduran Çiçek Pasajı Meyhanelerinde, her gün ve her gece başka bir alem yaşanır... Sofraları süsleyen meze çeşitleri, göz ve damak zevklerinize yeni ufuklar
13
büt dergisi }
yaşam
açar... Rakılarını yudumlayarak hayal alemlerine dalanların masalarında, her an yeni umutlar açar… Ve dostlarla paylaşılan sofralarda, insanların şairlikleri de ortaya çıkar... Kendi Dünyalarıyla buluşan meyhane ozanları, şövalyeler gibi cesur, mecnunlar gibi aşık olurlar... Eğer bir gün siz de aşık olursanız, bu düşler alemine dalmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü, Çiçek Pasajı meyhanelerinde hayal kurmanın keyfi başkadır.” Yine şiire yıllarını vermiş ama bir çok şair gibi hak ettiği değeri görememiş şairlerden Dursun Tombul’da bir çok şiirine Beyoğlu’nu konu etmiştir; Beyoğlu(3) Bir eller cepte senfonisindeyim; Terkedilişin çıplaklığında, Dağınıklığın korkusu yayılır Kaldırımlara. Tramvaylara ray olur Hayallerim. Tünel’e uzanır Taksim’e geri dönerim. Akşamın karanlığı çökerken Beyoğlu’na, Anlamadığım havalar Gelip ortada dururlar.
14
Yalnızlık, Anılarımıza laf atar. Çaresizliğin kirli dişlerine inat, Çarmıhlara gerilir duygularım. İster istemez Loş sokaklara sığınırım. Hicaz Faslı, Kanunun tellerinden yayılırken İstiklal Caddesi’ne, Gizemli bir tebessüm yanıp söner Sinsice. Aldanışlar, tekmil vefasızlıklar, Tüm güzellikleri Bir çırpıda boğarlar Terkedip giderken geceler, Yerlerini sabahlara Nice Yalancı aşklar başlar, Yürekler kavrulur Vefasız sevgilinin avuçlarında. Yaşam; Sızıp kalsa köşe başlarında, Umutlar Dar sokaklarda kaybolsa, Geceleri Azrail tur atıyor olsa da Buralarda; Yarınlara doğru gün ışığı; Bambaşka doğar Beyoğlu’ nda...
»
Bilmek için birkaç gün havasını koklamanız suyunu içmeniz, durup çalgıcısının sanatında kaybolmanız, sokağında uyumanız gerekir.
Fotoğraf: Emre Ceylan
büt dergisi }
tefrika
Aşka Dair...
- Haluk Şahin sahin.halukk@hotmail.com
O
nu ilk kez görüp aşık olmasının üzerinden tam 11 yıl geçmişti, çok iyi arkadaşlardı. Küçükken çekingen bir çocuktu, hiç aşık olmamıştı ve bir kıza karşı ilk kez böylesi duygular besliyordu. Tüm okul yılları beraber geçmişti, orta okulu hatta liseyi aynı yerde okumuşlardı. Ama çocuk kıza şimdiye dek açılamamıştı. Aslında çok sosyal bir insandı. Kızlarla arası fena da sayılmazdı. Açık sözlüydü, girişkendi. O güne kadar birçok ilişkisi olmuştu ama kimseye karşı böylesi yoğun duygular besleyememişti. Bunun nedenini sorguladı durdu. Onu seviyor muydu? Hem de deliler gibi. Kendi kendine düşündü. Eğer bir gün evlenecek ise ki evlenmeyi hiç düşünmüyordu, o kız bu kız olmalıydı. Ama lanet olsun ne zaman bir araya gelseler ne zaman “tamam bu
16
sefer açılıcam, içimde ne varsa söyleyeceğim, ben sana deliler gibi aşığım diyeceğim” dese dili tutuluyor, 1978 yapımı 100 numaralı adam filmindeki Kemal Sunal gibi hissediyordu kendini. İlk kez beraber tatile gideceklerdi ve çocuğun o tatil öncesi sevgilisi vardı. Tatilde tamam dedi, benim hayatımın kadını bu olsa gerek, gereksiz ilişkilerin adamı değilim ben ve sevgilisinden o gün ayrıldı. Artık kararı kesindi, ona aşkını itiraf edecek, onu herkesten ve her şeyden çok sevdiğini söyleyecekti. Aşkını daha fazla içinde tutamazdı, içini bir fare gibi kemiren bu adlandıramadığı histen kurtulması gerekiyordu. Aşkın gözü kördü ve o çevresindeki hiçbir kızı göremeyecek duruma gelmişti bile. Artık zamanı geldi diyerek bir buluşma ayarladı.
Düğün günü… “Nasıl görünüyorum?” “Melekler seni kıskanacak kadar güzelsin.” “Çok heyecanlıyım.” dedi kız ve çocuğa sarıldı. Çocuğun içi içini yiyordu. “Ben bir misafirlere bakayım.” dedi ve gelin odasını terk etti. Düğünden 3 ay önce… Heyecanla odasından çıktı. İşte beklediği gün gelmişti. O gün kızla buluşacak ve ona aşkını bütün hislerini itiraf edecekti. Aynanın karşında saçlarını tararken kendi kendine söyleyeceği sözleri tekrarladı. Doğru cümleleri bulmak için uğraştı. “Gözlerini kapat, söyleyeceklerim bitmeden de açma sakın.” Lakin kız ona o orman yeşili gözleriyle bakarken konuşmakta gerçekten zorlanıyordu. “Ben sana deliler gibi aşığım. Biliyorum, biz çok eski arkadaşız ama sana olan hislerim arkadaşlıktan hatta sevgiden daha öte. Adlandıramıyorum bu hislerimi.”
büt dergisi }
tefrika
Saçmalıyordu yine. Saatine baktı, geç kalmıştı. Ayna karşısındaki provasını bırakıp yola koyuldu ve kızla buluşacağı kafeye gitti. Birbirlerine sarıldılar, ah keşke şu sarılma anı hiç bitmeseydi diye düşündü. Elinde zamanı durdurmak gibi bir güç olsa tam işte bu anda zamanı durdurabilir, sonsuza dek bu anı yaşayabilirdi. “Eee anlat bakalım benimle konuşmak istediğin bu çok önemli mevzu neymiş? Yoksa yeni bir kız arkadaş mı yaptın kendine?” dedi kız hiç utanmadan. Sanki çocuğun ondan başka birine aşık olma ihtimali olmadığını bilmiyormuş gibi. Çocuk kafasındaki cümleleri toparlamaya, söze nasıl gireceğini düşünmeye çalışırken kız direk konuya girdi. “Dur bak sana şahane bir haberim var. Duyunca şaşkına döneceksin. Geçenlerde bir çocukla tanıştım. Sanırım aradığım kişiyi buldum. Bir süredir beraberiz, hatta bana evlenme teklif etti ve sanırım kabul edeceğim.” Beyninden aşağı kaynar sular dökülmüştü, hayatının tek anlamı biricik aşkı başka biriyle evlenecekti. Kendi kendine lanetler sa-
18
vurdu. Tabi bu lanetlerin hiçbirisini kız duymadı. Yalandan gülümsedi, kız için ne kadar mutlu olduğunu söyledi ve bir bahane bulup masayı terk etti. Kafeden çıktı ve kendini sokaklara vurdu. İçi içini yiyordu. Sevdiği kız başka biriyle evlenecekti ve kendisinden nikah şahidi olmasını istemişti. Ümit Besen duysa sırf onun için bir şarkı bile yazabilirdi. Beraber okudukları okulun önüne kadar geldi. Eski anıları hala aklındaydı. Beraber gittikleri mezuniyet balosu, ilk dansları, hissettiği ilk duygular. Hepsi gözlerinin önünden geçti. Artık daha fazla yaşamak için bir nedeni yoktu. Bu adaletsiz dünyada bir gün daha geçirmenin çok anlamsız olduğunu düşündü.Tam bunları düşünürken sokakta beliren bembeyaz bir ışık gözlerini aldı. Gözlerini kırpıştırarak ışığın içine baktı, bir kadın silüetini zar zor seçebiliyordu. Kadın ışığın içinden çıktı ve
çocuğun yanına kadar geldi. Sanırım ölmeyi o kadar çok istemişti ki tanrı onun bu sözlerini ciddiye almış ve ölüm meleğini göndermişti. Kadın yanına kadar geldi.
etti. Melek ya da lamba cini artık her neyse, her dediğini yapacaktı. Sevdiği kız da onu sevsin diye ölümü bile göze almıştı. “Sevdiğine kavuşmak istiyorsan beyaz tavşanı takip et.” dedi melek ve ışığın içinde tekrar kay“Onu gerçekten bu kadar çok sevi- boldu. yor musun?” Çocuk şaşırdı. Nereden biliyordu ki onu? Gerçekten Beyaz tavşan mı? Sanırım melekler bir melek miydi bu karşısındabile onunla ve imkansız aşkıyla ki? Belki de bir lamba ciniydi ve dalga geçiyorlardı. Kahretsindi. üç dileğini yerine getirmek için Aynı gece, evde oturmuş gelmişti. Lamba cinleri bu kadar efkarından bir büyük devirmiş güzel miydi? Ne kadar güzel olur- şekilde camda sigara içerken sa olsun tek dışarıda beyaz tavşanı gördü. aşkının yerini tu- Gerçi beyaz tavşandan ziyade katamazdı yine de fasına peluş bir tavşan maskesi ve eğer ki üç dilek geçirmiş birisiydi bu. İçkinin tesihakkı varsa tama- riyle gördüğünü düşünüp gözlerimını sevgilisine ni açıp kapadı ama tavşan hala kavuşmak sokağın başında ona bakıyordu. için kulHızla ayakkabılarını giydi ve evden lanırdı. çıktı. Tavşan kaç oynar gibi tavşan “Sen kaçıyor çocuk tavşanı takip edikimyordu. En sonunda bir mahallede sin?”de- tavşanı yakalayabildi. Tavşan artık di çocuk. kaçmıyor olduğu yerde bekliyordu. “Ben buraya Etrafına baktı. Meleği ilk gördüğü sana yardım et- yere, okullarının önüne geri dönmeye geldim. müştü. Tavşanın yanına gitti. TavEğer dediklerimi şan elini cebine attı ve küçük bir yaparsan seni sevdi- iksir şişesi çıkarıp çocuğa uzattı. ğine kavuştururum.” Bu “Eğer bunu içersen tüm hayalteklifi seve seve kabul lerin gerçek olacak” dedi ve iksir
19
büt dergisi }
tefrika
şişesini çocuğa vererek kayboldu. Çocuk elinde iksir şişesiyle orada bir başına kaldı. Etrafına baktı, ne tavşan ne de melekten bir iz yoktu. İksir şişesini açtı ve annesinin öğrettiği gibi yere çömelip besmele çekerek küçük şişenin içindeki ne olduğunu bilmediği sıvıyı boğazından aşağı boca etti.
yanına gitti, “Senin ne işin var burada? Yaptığın her şey için minnettarım ama senin görevin bitmedi mi? Benden ne istiyorsun?”
Tavşan hiç konuşmadı, sadece elini uzatıp baş parmağıyla gelin odasının olduğu tarafı işaret etti. Gelin yani sevdiği kız odanın kapısını açtı ve dışarı çıkıp başka Düğün günü… bir adama sarıldı. Bu nasıl olabilirUyandığında üzerinde damatlıkdi? Anlaşmaya harfiyen uymuşla sevdiği kızın yanındaydı. Kız tu. Melek onu kandırmış mıydı? ayna karşısında üzerinde gelinlik Böyle ilahi adaletin içine sıçardı ile makyajını tazeliyordu. Sanırım ama. Kız ve çocuk birbirlerine içtiği iksir gerçekti. İşte tam orada sarıldılar. Nikah memuru yanlarıüzerinde damatlık ve sevdiği kız na geldi, nikahları kıyılmak üzeyanında biraz sonra nikahlarının reydi. Çocuğun kalbi hızla atmaya kıyılacağı düğün salonundaydılar. başladı. Sevdiği kız başka biriyle “Nasıl görünüyorum?” evleniyordu ve elinden hiçbir şey “Melekler seni kıskanacak kadar gelmiyordu. Kıza doğru koşmaya güzelsin.” çalıştı ama yol bitmiyor, sanki ol“Çok heyecanlıyım.” dedi kız ve duğu yerde boşa koşuyor gibiydi. çocuğa sarıldı. Çocuğun içi içini Seslenmeye, “dur, seni ben seviyiyordu. yorum. Gerçek aşkın benim. Sakın ona evet deme.” demeye çalıştı ama Çocuk, “Ben bir misafirlere bakayım.” dedi ve gelin odasını terk sesi çıkmadı. Olduğu yerde dizlerinetmek için kapıya gitti. Kapıyı açıp in üzerine çöktü. Gözlerinden birkaç dışarı çıktı. Biraz ilerisinde tavşan damla yaş süzüldü, inanmadı, yıkıldı. Tekrar kızdan ayrıldığı andaki sokakadamı gördü. Ne işi vardı ki burataydı artık. Ne kız oradaydı, ne tavda? Görevini tamamlamamış mıy- şan ne de melek. Kafası sert zemine dı? Teşekkür etmek için tavşanın doğru çarparken gözleri hala açıktı. yanına doğru sokuldu. Bir şeyler Elindeki ufak şişe yere düştü. Gözleri sanki ters gidiyordu, içini kemiren sonsuzluğa kapanırken ağzından son bir kez kızın ismi duyuldu. kötü bir duygu vardı. Tavşanın
20
büt dergisi }
okuyucu şiiri Köy Gelmişti
bayram havası vardı o gece çocuklar koştu atıldılar üstüme biri bir yandan diğeri bir yandan bir sevinç bir heyecan köyden babam gelmişti babam ben de koştum öptüm sakalının arasından elmacık kemiklerini ve de nasırlı ellerini köyden babam gelmedi sade köyde gelmişti
Fotoğraf: Handan Aşık
hangardan elma kokuları geliyordu sanki kapıyı açıp içeri girdiğimde ayağım torbaya takıldı şakur şukur cevizler dağılmıştı evin ortasına
Cemal Karsavran Siz de yazı, şiir, deneme ve fotoğraflarınızı info@butdergisi.com adresine gönderin yayınlayalım
21
büt dergisi }
içindekiler
Güneş, kiraz
çiçekleri için açtı Fotoğraflar - Türkan YILDIZ -
Bir baharı daha geride bıraktı kiraz çiçekleri. Baharın son güzelliklerinden biridir bu çiçek. Hayata yeniden başlamaktır. Güzelliktir. Son sefadır. Kirazlar çiçek açtığında hayat yeniden başlıyor aslında Anadolu’da. Çünkü biliniyor ki kirazlar çiçek açmışsa bahar rahat bir nefes almıştır. Toprak ana verimliliğini yeniden cömertçe sunmuştur. Ümit yeniden başlamıştır. Yaşamak ise tüm saflığı ile gözünüzün önünde yeniden dirilmiştir.
22
23
bĂźt dergisi }
24
içindekiler
İnanılmaz narin ve güzel olan bu çiçeğin ömrü sadece 10 gündür… ‘Güzel olan her şey çabuk biter’ düşüncesinin en belirgin örneğidir kiraz çiçeği. Buna karşın çabuk bittiği için de aslında çok güzel olandır. Çünkü kiraz çiçeği gittiyse doğa devrim yaratmaya başlamıştır.
25
büt dergisi }
röportaj
r a g z ü R
y o s k A
KARA SEVDA DİZİSİNİN BAŞARILI OYUNCUSU SEVGİLİ RÜZGAR AKSOY’LA MAÇKA PARKI’NDA BULUŞTUK VE ÇOK GÜZEL BİR RÖPORTAJ GERÇEKLEŞTİRDİK.
“HAYAT HAYALLERDEN İBARET DEĞİL EYLEME GEÇMEK LAZIM” Oyunculuğa girişini tamamen tesadüf olarak nitelendiren Aksoy “Oyunculuğun tatmin etmediği zamanlar için tiyatro var. Tiyatrodan çok keyif alıyorum.” diyor. Aşkın tanımını da “Kalp atışlarının hızlanması gibi biyolojik etkileri var. Yutkunmaya başlaman, şimdiye kadar aşk ve sevgiyle ilgili öğrenmiş olduğun her şeyi unutman, çocuk gibi yaklaşman ve ne yapacağını bilememe hali” diye yapan oyuncu, evrenin her zaman hareketi sevdiği cümlesine katılıyor. Keyif alarak yaptığımız röportajımızı aynı keyfi alarak okumanız dileğiyle...
O
Röportaj ve Fotoğraflar
ULYA ALTINTAŞ
■ Oyunculuk hayatınız nasıl başladı? ■ Radyo-Sinema okurken oyunculuk Radyo-Sinema-Tv mezunuyum. Dublajla uğraşıyordum bir yere ses götürdüm. Ses götürdüğüm yerde “Deneme çekimi yapabilir miyiz?” dediler. Dizilerle başlamış oldum. Duru, Sadri Alışık gibi tiyatrolarda oynamaya başladım. Hakan Gerçek’le çalıştık. ‘Sanat’ isimli oyundaki rolümle Afife Jale ödülünü aldım. Adanalı, Türkan, Serçe, Karakol’da oynadım. Şimdi de Kara Sevda da rol alıyorum.
yapma düşüncesi olmadı mı? Radyo-Sinema’yı o amaçla okumadım. Benim en yüksek amacım senaristlikti. Tesadüfler sonucu oyunculuğa geçtik. Okul sisteminde “Biz %20’sini yaparız %80’i size kalır” durumları var. O yüzden insanın da biraz bölümüne karşı tutkulu olması, mesleğine karşı motivasyonunun yüksek olması gerekiyor; çünkü hiç kimse sizin yeteneğinizi çıkarmak için bir şeyler yapmaz. Benim de
27
röportaj
o dönem ilgimi çeken radyo oldu. Radyoda okuduğum gazeteleri bile kendim satın alıyordum. Dublaj ve oyunculuğun dahil olma süreci sonradan gerçekleşti. ■ Yazarlığın sizin için önemli olduğunu zaman zaman vurguluyorsunuz. O düşüncenizi ertelediniz mi? Daha ileride sinema filmi, tiyatro oyunu yazmak gibi bir tutkum var ama bu aralar pek müsait olmuyorum. Yapım gereği de ancak “Şimdi oyunculukla işim bitti yazarlığa geçeyim” şeklinde diğer işi tamamlayarak bir geçiş yaparım. Belki seneye o mevzulara daha fazla yoğunlaşabilirim, şimdilik bol bol okuyorum, izliyorum. ■Radyoculuktan neden uzaklaştınız? Radyolarda konuşma yapmak yerine müzik ağırlıklı bir mantık gelişti. Zaten herhangi eleştiri dile getirmek bile sıkıntılı hale geldi. Ama benim kopuş sürecimde daha çok “Laf yerine müzik dinleyelim” mantığı etkili oldu. Bu durum sebebiyle radyo programcısı kimliği de kalktı. Üç şarkıda bir “Bugün hava ne güzel, mutlu olun, sevdiklerinizi öpün” diyen bir anlayış getirildi ki bu da ezber mantığıdır. O zaman da ne eğlenebiliyorsunuz ne beslenebiliyorsunuz.
çünkü söylediğin bir şeyler oluyor. Şu anda devam eden oyunumuz ‘Polisler’de bir şeyler söyleyen bir oyun. Biz de yazarın söylediğini ileten aracılarız. Dizilerde ezber var. Toplum“OYUNCULUĞUN TATMİN ETMEDİĞİ sal sorunlara değiZAMANLARDA TİYATRO VAR” nilmiyor. Mesela ■ Oyunculuğun Rüzgar Aksoy’un bir taksici hikayesihayatına yansıması nasıl? Motive et- ni anlatan bir dizi mesinin dışında tatmin ediyor mu? gördünüz mü? Ya Tatmin etmediği zamanlar için tiyatro da bir kadının var. Tiyatrodan çok keyif alıyorum; problemlerini… Yok.
28
„
büt dergisi }
Dizilerde ezb var. Toplumsa sorunlara değinilmiyor. Mesela bir taksici hikayesini anlatan bir diz gördünüz mü?
„
ber al
.
zi ?
Daha çok aşk meşk, üçüncü dünya ülkesi refleksleri olan komplo teorileri. Kendi kendini okşama sevme gibi. Geneli suya sabuna dokunmayan, hiçbir sorunu anlatmayan, kişisel hırsları göstermeye çalışan dizilerden oluşuyor. ■ O zaman şu an sizin oynadığınız dizinin de sizi tatmin etmediğini söyleyebiliriz… İster istemez klişelerden besleniyor; çünkü bir hedef kitlesi ve reklam amacı var. Bizim dizimizde kardeş hikayesi çerçevesinde bir çocuğa yetenekleri ölçüsünde verilen değer anlatılıyor. Ailenin sevgisi de hayata
karşı motivasyonu fazla olana yönelince diğer çocuk kıskanmaya başlıyor. Bu da çok normal ama tabii bir o kadar da gerçek bir hikaye. Ben oyuncu olarak rolümün hakkını verip beslenmeye çalışıyorum. ■ Tıkandığınız dönemler oluyor mu? Ben mesleğimden memnunum ama kendimden memnun değilim. Neden? Daha fazla üretebilirim, yazarak kendimi geliştirebilirim. Ama bu da yapı meselesi; çünkü kimisine göre yeterlisindir “Ne uğraşıyorsun?” derler. Ama benim uğraşlarım bana yeterli gelmiyor. Kendimi evrensele taşımak için dil öğrenmek istiyorum.
29
bĂźt dergisi }
30
içindekiler
R端zgar Aksoy 31
büt dergisi }
röportaj
Hayata sadece hayallerden ibaret değil ki. Bir de eylemler var. “Evren hareketi alkışlar” diye bir cümle var. Hareket etmezsen hayallerinde boğulur kalırsın ve o hayaller gerçekleşmedikçe bir ikileme düşersin, içinde bir çatışma yaşarsın. ■ Bu çatışmalar da depresyona sebep oluyor… Meşgalen olduğu zaman depresyona giremezsin. Kendi kendini yiyip bitirmekle olmuyor. Kendinle hayat arasında köprü kuracak bir şeyler olması lazım. O köprü senin üretimin eylemin oluyor. Ama oturarak “Ben niye böyleyim? Şu niye şöyle? Bu niye yolunda değil?” diye düşünmemek lazım. Şu an da bir karganın sesini duyuyoruz. “Bugün de yan gelip
32
yatayım” diyemez. Yapması gereken bir sürü şey var. Oradan buradan çalı toplayacak, yavrularını beslemek için yiyecek bir şeyler toplamak zorunda. İnsan olarak biz de sürekli eylemler içinde bulunarak hayata tutunmalıyız. ■ Konservatuardaki yüksek lisansınız bitti mi? Bir hocaya kızdım dersim kaldı. O süreçte haklı olduğum söylenemezdi belki ama haksızlığa uğradığım söylenebilirdi. O yüzden de konunun üzerine çok gitmedim. Doğru bir tavır değildi belki, bitirmem gerekti. Zaten amacım akademik kariyer değildi. Hocalardan ne kaparsam kardır mantığıyla başlamıştım. Mesela dün ‘Profesyonel’ oyununu izledim. Öğreneceğim çok şey olduğunu düşünüyorum. Bilet
bulmak için Bülent Hoca’yı (Bülent Emin Yarar) aradım. “Oyununuza geleceğim. Daha önce konuştuk karşılaştık, beni hatırlamayabilirsiniz hatırlamayın ama bana yer ayırın. Yoksa gelip kapıda beklerim” dedim. Sağ olsun yer ayırdı. Oyun harikaydı ve Bülent Hoca bence Türkiye’deki en iyi üç dört oyuncudan biridir. “OYUNCULUK HAYAL TÜCCARLIĞI” ■ Belli bir süreçten geçerek televizyon dünyasında iyi işlerde rol aldınız. Oyuncu olmak isteyenlere önerileriniz neler oluyor? Biraz tecrübeniz varsa insanlar size güvenerek bir şeyler soruyor. Bu iş için bence hareket noktası diziler; çünkü insanlar para kazanmak istiyor. Bizim gibi ülkelerde sanat zor iştir. Mesela bir röportajda bana “Sanat olmasa, tiyatro olmasa ne olurdu?” diye sordular. Ben de “Hayallerin olmasa, rüyaların olmasa ne olur” diye yanıtladım. Oyunculuk işi biraz hayal tüccarlığı. Dizi isteyen arkadaşlara konservatuar ya da mankenliği öneriyorum. Çünkü bunun ortası yok. Sadece tanıdık ya da ajans vasıtasıyla da bir yere kadar. Eğer tiyatro istiyorsan o zaman donanımlı olmak için konservatuara ya da oyunculuk okullarına gireceksin. ■ Sizin oyunculuk piyasasında tanıdığınız var mıydı? Bu örneği hep veriyorum ama benim ki İbrahim Tatlıses’in inşaatta şarkı söylemesi gibi. Dublaj için ses götürdüm ve oyunculuk için deneme
çekimine aldılar. Seçildim ve süreç içerisinde kendimi geliştirdim. ■ Kara Sevda’da rol alıyorsunuz. Set ortamı nasıl, işinizi keyif alarak yapabiliyor musunuz? Ben sette çok eğleniyorum hatta bazen o kadar abartıyorum ki onlar dur diyor. Benim için keyif alacağım sahneyi beklemek bile değerli. Ani program değişiklikleri oluyor, onlar elbette moral bozuyor ama sete gidince her şey süt liman oluyor. Burak Özçivit’i de çok beğeniyorum. Onun yaşamını, adanmış bir hayat olarak görüyorum. Kendisini sürekli geliştiriyor. Bir oyuncunun ahlaki düzlemini şuradan kavrayabiliyorsun; sana oyun verip senin oyununun çok iyi olmasını istiyorsa… Ben çekememezliğin olduğu sette de çalıştım. Benim kafam fesatlığa çalışmıyor. Öyle durumlarda kulaklığımı takıp Beykoz sahilinde denizi izliyorum. Hollywood mu burası sanki 300 milyon dolarlık iş çekiyoruz! (ki) o durumda bile saçma olurdu. Çetin Sarıkartal Hocamızın bir cümlesi vardı “Karakterin egosu olmaz senin olur.” Yani sen karakterin içine girip oradan ego yapamazsın. ■ Sizi yaşamınızda mutlu eden şeyler neler? Mesela geçen gün ‘Profesyonel’i izlemek beni çok mutlu etti. Durduğum anlarda, hayatta beni şaşırtan şeyler mutlu ediyor; çünkü yapmam gerekenleri görüyorum. Onun dışında en bedbaht durumlarımı, en zayıf noktalarımı bilen eski arkadaşlarımla bir araya gelmek beni çok mutlu ediyor.
33
büt dergisi }
içindekiler
Çünkü arkadaşlarım benim çocukluğumu, ilk filizlenen hayallerimi, umutlarımı biliyorlar. Onlara karşı çıplak olduğum için istediğim gibi iletişim kurabiliyorum. ■Sizce mutluluk tanımlanabilir mi? Mutlu olmak ne? Onu tam olarak tanımlayamayabilirim. Sanırım heyecan duymak, tepki vermek… Zaten mutluluğun devamlılığı olsa şizofrenik olur. Sürekli sağlıklı olmak gibi, süregelen bir mutluluk da delilik biçimi… “BENİM TECRÜBE ETTİĞİME GÖRE SEVGİ ŞEFKATTİR” ■ Rüzgar Aksoy’un sevgi tanımı nedir? Herkesin sevgi tanımı başkadır ama benim tecrübe ettiğim şeye göre şefkat. Birine yüreğinin titremesi ve aman onun başına bir şey gelmesin diye korku taşımak, daha güzel şeyleri hak ettiğini düşünmek… ■ Tanımlarınız çok güzel. Hazır buraya kadar gelmişken aşk sizin için ne demek? (Gülüyor) Kalp atışlarının hızlanması gibi biyolojik etkileri var. Yutkunmaya başlaman, şimdiye kadar aşk ve sevgiyle ilgili öğrenmiş olduğun her şeyi unutman, çocuk gibi yaklaşman ve ne yapacağını bilememe hali. Ama bu duygular anlık, yanıp sönen şimşek gibi bir şey. Devamlılığı nasıl olur bilemem. ■Sizin tanımınızdan da yola çıkarsak, günümüzde aşk bu kadar saf kalabildi mi? İnsanların seçeneği çok fazla. Seçenek
34
fazlalaştıkça kafaları karışıyor. Köyde yaşasan gün içinde yapman gereken şey tarlayı sürmek. Senin için annen baban kız da isteyecek. Ama büyük şehirlerde seçenek fazlalığından kolay vazgeçmeye başlıyorsun. Ben de kendimi bu bahsettiğimden ayrıksı bir tip olarak tanımlamıyorum. İnsanların neye ihtiyacı var. Bunu sorduğunda genelde para diyorlar. Eee bunu herkes istiyor. Herkesin istediği bir şey senin ihtiyacın olamaz. Mümkün değil. Aşk da öyle. Parmak izi gibi. Eğer karşına çıkan kişi sen gibiyse
zaten irtibata geçme gereği hissediyorsun. O sırada benim ihtiyacım olan buymuş diyorsun. ■ Evliliğe bakışınız nasıl? Evlilik de inanç gibi. Dini inancın varsa ona uygun yaşarsın itaat edersin. Dünyadaki görevini tamamlarsın. Ateistsen kendi değer yargılarını, ahlaki duruşunu oluşturup baştan başlaman gerekir. İnanan, bu dünyaya sınav olarak bakar. Sen, özgürlük ve dünyayı tatmak olarak bakarsın. Yalnızca birbirlerinin yaşamaları gerektiğine inanırlarsa ne mutlu onlara. Ailele-
rin baskın olduğu yerlerde, metropollerden uzak yerlerde herkes yalnızlaşabiliyor. Birileri de onları bir şeye zorlamıyor. Düşünüyorlar “Bir insanla 30 yıl boyunca aynı evde nasıl yaşanır?” Ama bu durum evliliğe ihtiyaç duyduğun andan itibaren kendi seçtiğin bir şey haline geliyor. Özgürlükler de bu anlamda bazen bir yük olabiliyor. O yükü nasıl taşıdığına bağlı. Yani evlilik zorunluluk sebebiyle olmamalı. Zaten insanlar için ortak bir doğru yoktur. Herkesin birbiriyle anlaşması mümkün değil.
35
büt dergisi }
■
36
röportaj
37
büt dergisi }
kitap
100 GÜZEL KELİME celikleri. Çok ilginç geldi bana. Arapça kelime üretme kalıplarını öğretti. Biraz Arapça bilgisi var, zamanında Latince de öğrenmiş. İngilizcesi ana dili gibi. Fransızcası ve Almancası da mükemmel denilecek seviyede. Ama Sevan Nişanyan 100 güzel kelime seç- Türkçe bilgisi dehşetengiz. Bir gün ti, kökeninden anlamına derinlemes- Sevan’a ine açıkladı. -Bu kadar çok kelimeyi nereden Ali Nesin’in önsözüyle: “En kabullen- öğrendin, nasıl biliyorsun? diye sordum. miş düşünceleri sorgulamak gerektiğini Sevan’dan öğrendiğimi söyleye- -E biraz Türkçe biliyoruz herhalde! bilirim. Daha önce de biliyordum tabii diye cevap verdi. ama teorik bir bilgiydi! Gene de bir iki Gerçekten de biliyordu. Bilmediği defa savunduğu bir sava güçlü bir ar- konu yoktu ki…” gümanla karşı çıktığımı anımsıyorum. Cevabı sadece bir “hımmm” oldu ve tartışma orada noktalandı! İşte Sevan! 100 Güzel Kelime Sevan Nişanyan Gün 24 saat. Çok fazla! Kendimize bir Hazır Bilgi Serisi - 5 başka eğlence bulduk: Türkçe erkek Dizi Danışmanı: Tolga Arvas adları listesi! Bir iki hafta uğraştık. Dizi ve Kitap Tasarım: Vecdi Özkan Unuttuğumuz ad kaldığını sanBirinci Basım: Nisan 2016, İstanbul mıyorum! Oradan doğal olarak Arap- (3.000 adet) çaya geçtik. KTB kalıbından kitap, ISBN — 978-605-65824-6-2 kütüphane, kâtip, mektup, mektep vs. Satış Fiyatı: 16 TL. Kaf ’la kef arasındaki fark. Ayın’ın in- Dağıtım Tarihi: 6 Mayıs 2016 Ağaçkakan Yayınları’na ait “Hazır Bilgi” serisi tüm hızıyla devam ediyor. Serinin beşinci kitabı Sevan Nişanyan’dan “100 Güzel Kelime” raflarda yerini aldı.
38
39
40
konser }büt dergisi
Faik’in Albüm Lansmanı 25 Mayıs’ta COOP’ta Fransa’da yaşayan ve İngilizce müzik yapan Faik Şardağ, ilk solo albümünü Şubat ayında Médiatone etiketiyle Avrupa’da çıkardı. Fransa başta olmak üzere birçok ülkede kitlelerin beğenisini kazanan “Sharr Mountains” isimli albüm, Mayıs ayında Türkiye’de de lanse ediliyor. İstanbul’da doğan Faik bu eşsiz şehirdeki ilk solo konserini 25 Mayıs Çarşamba gecesi COOP’ta vermeye hazırlanıyor. İstanbul’da doğan ve 15 senedir Fransa’da yaşayan Faik, solistliğini yaptığı ünlü Fake Oddity grubuyla yollarını ayırarak solo kariyerine adım attı. Faik, şimdi de ilk solo albümü olan ve hayat hikâyesiyle soyadından ilham alan “Sharr Mountains”ı yaz aylarında Türkiye’deki sanatseverlerle buluşturmayı planlıyor. 25 Mayıs Çarşamba akşamı saat 21.00’de Coop’da İstanbullulara bir de unutulmaz albüm lansman konseri hazırlayan Faik’in şarkılarında folk ve pop etkileri dikkat çekiyor.
Gezgin ruhlu bir sanatçı olan Faik, şarkılarını yollarda yazdığını anlatıyor. Mayıs sonunda Türkiye’de de yayınlanacak olan “Sharr Mountains” albümünün adı da köklerinin uzandığı Kosova’daki aşılması güç karlı dağlardan ve kendi iç yolculuklarından geliyor. Yaşamda karşılaştığı zorlukları, yaptığı mücadeleleri, yüreğinden geçenleri notalara döken sanatçı, aşk şarkılarıyla olduğu kadar enerjik parçalarıyla da dinleyene iyi gelen müziklere imza atıyor. Büyüsünü sır gibi sakladığı şarkılarıyla hüzünlendiren, baş döndürücü folk valsleriyle kimi zaman dans ettiren ve şarkı söylettiren, kimi zaman da çeşitli Avrupa seyahatlerinden yola çıkarak oluşturduğu besteleriyle dinleyenleri hayal dünyasına sürükleyen bir söz yazarı /besteci Faik. Faik’le harika bir gece geçirmek için 25 Mayıs Çarşamba saat 21.00’de COOP’ta görüşmek üzere.
41
büt dergisi }
sergi
DİDEM YAĞCI’DAN, 2. SOLO SERGİ: “SELF CONNECTIONİÇSEL TEMAS” 42
Varoluşdan bu yana insana ait duygu deneyimlerinin birey/ özellikle “Kadın” üzerindeki dramatik etkileşimlerini betimleyen sanatçı Didem Yağcı, “Self Connection- İçsel Temas” adını verdiği Türkiye’deki 2. solo sergisini 17 Mayıs 2016 – 18 Haziran 2016 tarihleri arasında Galeri İlayda’da sanatseverlerle buluşturacak.
Didem Yağcı’nın çalışmalarının asıl çıkış noktası; İnsan nedir sorusuyla ilişkilendirilen, madde ve mana dünyasının birey tarafından anlamlandırılış biçimindeki çeşitlilik esasına dayanmaktadır. Tasarlamış olduğu “Cage” Serisi, London College of Fashion Graduate Grup Sergisi’nde sergilenmeye jüri tarafından layık görülen ve Londra’da bulunduğu dönemde çeşitli Artist Residency’lere devam eden sanatçı, kendi geliştirdiği özgün bir teknik ile kompozisyondaki öznenin duygu halini, tuvale ya da eski basım kitapların yapraklarına yapıştırılmış farklı desen ve dokuda kumaş ve keçelerle figüratif olarak aktarırken, nesneler dünyasındaki çevresel objeleri ise akrilik boya ve mürekkep ile betimliyor. Sanat, sosyoloji ve felsefe alanlarında edindiği çeşitli bakış açılarını özgün bir şekilde harmanlayan Didem Yağcı, çalışmalarında görseli oluşturan kompozisyon, malzeme ve renk geçişleri arasındaki ilişkiyi her zaman ön planda tutarak, konu, süreç ve teknik seçimlerinde ise resim sanatının geleneksel algılanış biçimlerini değiştirmeyi amaçlıyor. Çalışmalarında felsefi ve sanatsal bakış açılarını, yenilikçi, yaratıcı bir şekilde dönüştürüp yeni formlar meydana getirirken, görsel kompozisyon, farklı malzeme kullanımı ve renk dengesi arasındaki ilişkiye özel bir önem veren sanatçı Didem Yağcı, “Self Connectıonİçsel Temas” isimli Türkiye’deki 2. solo sergisinde Şems-i Tebrizi’nin “Ne yöne gidersen git, çıktığın her yolculuğu içine
doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.” sözünden yola çıkıyor ve kişinin içine yaptığı yolculuğu betimliyor. Sanatçı çalışmalarında, insanı diğer canlı ve cansız varlıklardan ayıran tek ve en önemli farklılık olan “Duygu Deneyimi”nin altında yatan nedenlere sorgu yapıyor ve yapıtlarında varlığımızın evrensel gerçekliğini vurgulamak için, metaforik özne olarak konumlandırdığı izleyiciye kavramsal bir bakış açısı sunuyor. Sanatçı, insanın diğer canlı ve cansız nesnelerden farkının; düşünceleri, duyguları, bilinci, korkuları, endişeleri, içgüdüleri ve istekleri olması gerçeğinden yola çıkarak, evrende -insan denen varlığın -ona tahsis edilmiş bir beden aracılığıyla- deneyimlediği hislere vurgu yapıyor. Yağcının çalışmalarını değerlendiren çağdaş sanat küratörü ve akademisyen Marcus Graf: “Didem kumaşlardan, eski kitapların sayfalarından ve doğal keçeden faydalanıyor. Kadını konu alan figüratif kompozisyonları insan olmak ekseninden vuku bulan varlıksal meseleleri yeniden sorgulayıp eleştiriyor; dolayısıyla eserleri sadece görsel bir şölen sunmuyor, Yağcının eserlerinin en güçlü özelliği parçalı doğası.. Sanatçı, izleyiciler tarafından doldurulmasını umduğu boşluklar ve şekiller yaratmak üzere ne zaman sanatsal müdahalesine ara vermesi gerektiğini çok iyi biliyor.” şeklinde konuştu.
43
bĂźt dergisi }
44
içindekiler