büt dergisi } Haziran Sayısı
içindekiler
Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi Eurovision’u kazananı Kırımlı Tatar Jamala
İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’nı, Kırım Tatarlarının yaşadığı trajediyi anlatan “1944” adlı şarkısıyla Ukrayna’yı temsil eden Jamala kazandı.
Syf: 12
Bir kefenlik hayat
Bir imparatorluğun hikayesi
Tefrika bölümüzde bu sefer “Bir imparatorluğun hikayesi”ni okuyacaksınız. Hikayemiz Doğu’nun en doğusunda Zhou Hanedanlığı adında bir ülkenin başında bulunan imparator Lin Xin ile ilgilidir. Halk, peri ve imparator üçlemesi... Syf: 20
“Bir insan mezarlıktan korkuyorsa, daha en sevdiğini kaybetmemiş demektir” diye bir söz var. Oldukça onayladığım bir sözdür. Nitekim hangi anne kaybetmiş olduğu evladının beyaz kefeninden korkar ki? Veya hangi Mecnun çok sevdiği Leylasına veda ederken kefeninden uzak durur ki?
Syf: 30
SO
Surre-i Hümâyûn Kültür A.Ş. Yayınları’ndan çıktı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, Osmanlı’da Hicaz ile İstanbul arasında beş yüz yıl köprü kurmuş Surre geleneğini ortaya koyan “Surre-i Hümâyûn” isimli bir kitap yayımladı. Syf: 27
Masalları kim leştiğimiz dü mızın ya da b mizin kulağım kalpli insanla iyi ve güzel o yaşadığı alter evrendir mas
Syf:
Yazıaa,isflşa,ilfi askf ask ksafşkasişfkasi
aişksşikfşisakf k a kaiksfşiaskifak
www.butdergisi.com
Künye:
Efsane Boksör Muhammed Ali hayatını kaybetti
Dünya boksunun efsane ismi olan Muhammed Ali, solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle tedaviye gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Aile sözcüsü olan Bob Gunnell, uzun süredir Parkinson rahatsızlığı bulunan ve solunum yollarındaki rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldırılan Ali’nin tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Syf: 10
Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi
Yazı İşleri
Ulya Altıntaş Editör
Mustafa Doğan Reklam
Mısra Yıldız
Nazım Hikmet mezarı başında anıldı Dünyaca ünlü şair Nazım Hikmet, ölümünün 53’üncü yılında törenlerle anıldı. Nazım’ın mezarının bulunduğu Rusya’nın başkenti Moskova’da tören düzenlendi. Novodeviçye Mezarlığı’ndaki törene, çok sayıda Türk’ün yanı sıra Rus davetliler de katıldı.
Syf: 7
ONRA NE OLMUŞ?
m sevmez ki? Büyüdükçe kötüünyada masallar anne babalarıbir yer yatağında büyükannemıza fısıldadığı umuttur. Kötü arın eninde sonunda yenildiği, olanların ise sonsuza dek mutlu rnatif bir Syf: 14 sallar.
6
fiaskfi
işfksaşikfşiaskişfsakşik
fşisakşifksaşifksaşifkais
k
Büt Dergisi
reklam@butdergisi.com
Katkıda bulunanlar
Mustafa Doğan Dilan Eser Ulya Altıntaş Türkan Yıldız Haluk Şahin Sosyal Medya
Çalgı Çengi 2 geliyor Başrollerini Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in paylaştığı “Çalgı Çengi” serisinin ikinci filmi “Çalgı Çengi İkimiz”, Ocak 2017’de izleyiciyle buluşacak. Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, “Düğün Dernek” filmleriyle rekor izleyiciye ulaşan Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in başrollerini paylaştığı filmin çekimleri Syf: 19 Temmuz’da başlayacak.
www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/butdergisi tr.linkedin.com/in/butdergisi www.instagram.com/butdergisi www.plus.google.com /+BütDergisibütdergisi www.butdergisi.tumblr.com www.pinterest.com/butdergisi www. freelyshout.com/butdergisi www.youpic.com/photographer/ butdergisi
İletişim:
info@butdergisi.com
büt dergisi }
editör
Kep atma törenleri ve gerçekler Malumunuz okul dönemi bitti, ilk ve orta okullarda okuyan herkes çocuğun “başarısını” gösteren karnesini aldı. Maalesef ve maalesef ki bu sözü kullanacağım; “nerede o eski karneler.” Çünkü eskiden alacağımız karnelerde ne ile karşılaşacağımızı tam olarak bilmiyorduk. Tamam, az çok biliyorduk ama sürprizle karşılaşma ihtimalimiz çok yüksekti. Çok değerli öğretmenlerimiz son anda karar değişikliğine giderek not düşürebilir, düşürdüğü gibi de yükseltebilirdi. Düşük notla karşılaşınca yüzler asılarak suçlu öğretmen ilan edilirdi. E tabi, öğrenci gözünde suçlu her zaman öğretmendir ama yok eğer beklenilenden yüksek bir not gelirse kahraman kendimiz ilan edilir, ufak da olsa öğretmene hakkı verilerek teşekkür edilirdi. Şimdi ki sistemde karneler alınmadan internet ortamında veliye ve öğrencisine gösterilerek, formaliteden verilen kağıttan karnede ne ile karşılaşacakları gösteriliyor. Karne verme işi artık bir formalite oldu. Hiçbir heyecanı kalmadığı gibi hiç de tadı yok. Yani bence öyle. He şunu da söylemeden edemeyeceğim; formalite de olsa verilen karneler çok iyi süsleniyor. Benim asıl değinmek istediğim konu ise bu karne formalitesinden ziyade bir de ilk okullarda başlayan “kep atma” törenleri. Kep atmak güzeldir, güzeldir de yerinde güzeldir. Kep atma törenleri bana hiç ilgi çekici gelmezdi. Liseyi bitirdiğimde ailemin özellikle ablamların çok istemesine rağmen veliler gelmiyor yalanını atarak onların gelişini engellemiştim. Tabi, okulun bahçesi hazırlanmış, kep atma töreni için
4
her şey hazırdı. Çoğu arkadaşımın ailesi de oradaydı. Bunu öğrenen ablamlara “sizi üniversitedeki kep atma törenine götüreceğim hem orası daha havalı” diyerek gönüllerini aldığım bir gerçek de vardı ortada. Neden bilmiyorum ama ben bu tür törenleri sevmiyorum. Neyse ki üniversitedeki törene en güzel yerden yer ayırttırarak; annem-babam, 3 ablam, 2 kardeşim, amcamın kızı ve 2 yeğenim gibi kalabalık bir otobüs akrabam ile giderek hepsinin gönlünü aldım. Benim de kep atma ile olan hikayem bu. Neyse ben sevmesem de bu tür organizasyonlar yapılıyor ama şu da var ki her şey yerinde güzel. Son günlerde nedenini bilmediğim bir şekilde bu kep atma törenleri ilk okullara hatta anaokuluna kadar indi. Hala aklım almıyor açıkçası; daha okul hayatının başında, eğitim hayatına daha yeni adım atmak üzere olan ufak çocuklara “bitişi” göstermenin amacı nedir. Anlayan beri gelsin. Mezuniyetin göstergesi kep töreni bence bir bitiş daha doğrusu bir büyük adım öncesi ödüldür. İlkokulda -ki bizim ilkokulumuz 8.sınıftan sonra bitiyordu– kep atma töreni yapılırdı ve ilkokuldan liseye geçişin, lise bittikten sonra da üniversite kapısının aralandığının habercisiydi. Üniversitede ise kepi attın mı artık eğitim hayatından gerçek hayata hoş geldin müjdecisiydi. İlkokulda yapılan kep atma törenlerinin veliler ya da okul yönetimleri farkında değiller mi ki çocuklara ne kadar kötülük yaptıklarının, onlara iyilik yaptırdıklarını
sanarak bu gösterişli törenleri hazırlarken onları metalaştırdıklarının ve hatta hatta mutluluklarını para ile ölçmeye çalıştıklarının. Onların bu gösterişli törenlerden ziyade sevgi aşılamaları, kardeşliği aşılamaları ve hatta yardımlaşmayı aşılamaları gerek. Bu gösterişler çocuklar arasında bir uçuruma neden oluyor. Elbette ki ailelerin de bu konudaki birbiriyle yarışları çocuklar üzerinde çok daha olumsuz etkiler ortaya çıkarıyor. Anadolu Ajansı’nda okuduğum bir haberde bu konuyla ilgili Pedagoji Derneği Başkanı Uzman Pedagog Mehmet Teber görüşleri alınmış. Teber’in söylediği önemli hususlardan birisi önceki yıllarda çocuklara yönelik kutlamalar ile doğum günü partilerinin, mütevazı şekilde yapıldığını ama şimdi kutlamalar için özel salonlar tutulduğu, hatta organizasyon şirketleri ile bile çalışan veliler olduğudur. Şurası da önemli bir nokta ki veliler arasında yaygınlaşan “Benim çocuğum daha değerli, daha iyisine layık” yarışının sonucunda çocuğun gittikçe metalaştırılarak, onun sadelik ve basitlikten çok uzaklaştığının altını çizmesi. Teber bu kutlamalarında tarihimizden hala ders almadan Batı’nın acemice taklidine bağlıyor. Teber, “Burada kritik olan ‘Çocuğun buna ihtiyacı var mı?’ sorusu. Çocukların içten ve derin ilgiye ihtiyacı var. Şaşaalı veya şatafatlı törenlere değil. Aileler bu davranışları ile çocukları için yeni bir kültür inşa ediyorlar. Ancak bu kültür genelde kopyalanmış bir kültür. Batı’nın acemice taklidinden başka bir şey değil. Bence üniversite döneminde yaşanması gereken duyguları anaokulu seviyesine indirmeye, o hazzı daha anaokulu çağında yaşatıp sıradanlaştırmaya hakkımız yok. Aslında kendi tatmin duygularımıza çocuklarımızı araç yapıyoruz. Çocuğumuzun gösterilerinde
‘İşte bak ne kadar ilgili anne-babayım’ veya ‘Ben çocuğum için sizden daha çok şeyler yaparım” mesajını vermek istiyoruz.” diyor. Son olarak ilgili haberde Eğitimci Sosyolog İsmail Öz’ün de görüşlerine başvurulmuş. Öz ise anne ve babaların çocukları konusunda yaptıklarının farkında olmak zorunda olduğunu söylüyor. Nesiller yetiştirme yolunda atılan özentili adımların bugünün doyumsuz çocuklarını yetiştirmenin yanı sıra yarının doyumsuz büyüklerine de yol açtığını söyleyen Öz, “Her istediğini elde etme konusunda önü açılmış olan bir çocuk daha sonra talepleri karşılanmadığında ya da herkesin anne-babası gibi ona davranmadığını gördüğünde, şiddete de başvurabilecek bir kişiliğe bürünebilmektedir. Lüks ve şiddet arasındaki bağ biraz da bu şekilde oluşmaktadır.” değerlendirmesini de yapıyor. Özellikle dikkat etmemiz gereken noktalardan birisi de mezuniyet törenlerinde kuşaklar arasında imkan ve imkansızlık zeminindeki ilişkilerin, kıskançlıkları ve en sonunda da şiddeti tetiklediği gerçeği. Öz, çocuklara verilen ödüllerin aileleri birleştirme amaçlı düşünülmesi gerektiğinin altını çizerek, şaşalı törenlerin imkanı olmayan çocuklarla ebeveynlerin arasını açabildiğini de sözlerine ekliyor. Yani demem o ki bırakın her şey yerinde güzel. Siz mutlu olduğunu sandığınız için yaptığınız şeyin aslında kötülük olduğunun farkına varın. Hayat zaten onlara yeri geldiğinde gösterişli törenlerle karşılayacak. Bari daha çocukken bu şekilde sıkıcı işlerle onları kasmayın. Vesselam.
5
büt dergisi }
haberler
James Bond’un tahtına ‘Emilia Clarke’ talip Game of Thrones’ta gösterdiği başarılı oyunculuğu ile adından sıkça söz ettiren yıldız oyuncu Emilia Clarke, ‘Yeni’ James Bond olmak istediğini açıkladı. Bu rolü oynamak istediğini İngiliz gazetesine verdiği röportajda açıklayan Clarke’ın partner tercihi ise Oscarlı oyuncu Leonardo DiCaprio oldu. ‘James Bond’ serisinin sekizinci ‘007’si olan Daniel Craig’in rolüne önümüzdeki 2 Bond filminde devam etmesi için 68 milyon sterlinlik (299 milyon TL) kabul etmemesinden sonra yeni
007’nin kim olacağı merak konusu oldu. Öte yandan ünlü oyuncu için eski filmlerden alınan görüntülerle bir video yapıldı. Geride bıraktığımız günlerde X-Files ve The Fall gibi başarılı yapımlardaki rolüyle geniş hayran kitlesine ulaşan 47 yaşındaki Gillian Anderson, sosyal medya hesabından kendini yeni Bond olarak gösteren bir poster paylaşarak role yeşil ışık yakmıştı. Craig’ten sonra Bond rolünü kimin oynayacağı ise merak ediliyor.
Prince’in ölüm nedeni ‘aşırı dozda uyuşturucu’ ABD’li müzik ikonu Prince’in aşırı dozda uyuşturucu etkisi veren ilaçtan öldüğü ifade edildi. Adı açıklanmayan bir emniyet yetkilisinin AP’ye verdiği bilgiye göre, Minneapolis’teki özel malikanesinde 21 Nisan’da 57 yaşında hayatını kaybeden ünlü pop yıldızı Prince’in ölümü, haşhaştan yapıldığı belirtilen ve uyuşturucu etkisi veren “opioid”den kaynaklandı.
ilaç reçetesini incelemişti. Prince’in yaşamını yitirmesinden 6 gün önce özel uçağının Illinois’in Moline kentine acil iniş yaptığı ve müzisyenin ‘doz aşımından’ hastaneye kaldırıldığı ortaya çıkarken, hastane yetkilileri kendisinin grip olduğunu açıklamıştı.
Müzik kariyeri boyunca 100 milyondan fazla albüm satan Prince, rock, R&B, soul ve hip-hop türlerinde kendine özgü bir Minnesota polisi, ünlü yıldızı ölümünden tarz oluşturarak müzik dünyasına damönce muayene eden doktor Michael Schu- gasını vurmuştu. lenberg’i sorgulayarak, şarkıcı için yazdığı
6
Nazım Hikmet Mezarı Başında anıldı Dünyaca ünlü şair Nazım Hikmet, ölümünün 53’üncü yılında törenlerle anıldı. Nazım’ın mezarının bulunduğu Rusya’nın başkenti Moskova’da tören düzenlendi. Novodeviçye Mezarlığı’ndaki törene, çok sayıda Türk’ün yanı sıra Rus davetliler de katıldı. Anma törenine Türkiye’den gelenler arasında, Kardeş Türküler grubu üyeleri, sanatçı Zülfü Livaneli ve gazeteci Nebil Özgentürk yer aldı. Konuşmalarla başlayan tören, Nazım Hikmet’in mezarı başında beyaz güvercin uçurulmasıyla sona erdi. Törene katılanlar Nazım Hikmet’in mezarına karanfil bıraktı. Moskova’daki anma etkinlikleri, akşam düzenlenen konserle devam etti.
Türk, Ermeni ve Yunan müzisyenler aynı neyzen ekibinde
Ünlü ney ve bağlama virtüözü Ömer Faruk Tekbilek, ekibinde Türklerin yanı sıra Yunan, Ermeni ve Yahudi müzisyenlerin de yer aldığını belirterek, “Müzisyen arkadaşlarımın değişik milletlerden oluşu, aslında benim için Allah’ın bir hediyesidir.” dir. Sahnede görev yaptığımız üç Yunan dedi. müzisyen arkadaşımın dışında Amerika’daki çalışmalarım sırasında ekibimde Tekbilek, müziğin birleştirici gücüyle YuErmeni ve Yahudi müzisyen arkadaşlarım nan, Yahudi ve Ermeni uyruklu saz üstatda var. Biz bir arada sahneye çıkıp müzik larıyla çalıştığını ve birlikte sahne aldığını yaptığımız dönemde Yunan, Ermeni, Yahubelirterek, ekibindeki sayının konsere göre di ve Türk olarak tam takımdık aslında. Bu farklılık gösterdiğini aktardı. Farklı miltabloyla aslında insanlara örnek oluyoruz. letlerden müzisyenler ile tam bir takım ruAslında milliyetçiliği Ademoğlu olarak biz huyla insanlara örnek oluşturduklarını dile yaratmışız. Oysa hepimiz insanoğluyuz ve getiren Tekbilek, şöyle konuştu: “Müzisyen bunun güzelliğini müzikle çok iyi şekilde arkadaşlarımın değişik milletlerden oluşu, yaşıyoruz.” aslında benim için Allah’ın bir hediyesi-
7
büt dergisi }
portre
O Bir Efsaneydi
MUHAMMED ALİ Dünya boksunun efsane ismi Muhammed Ali, solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle tedaviye gördüğü hastanede, 74 yaşında hayatını kaybetti. Tüm dünyanın da kabul ettiği bir efsaneydi. Dünya boksunun efsane ismi olan Muhammed Ali, solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Aile sözcüsü olan Bob Gunnell, uzun süredir Parkinson rahatsızlığı bulunan ve solunum yollarındaki rahatsızlık nedeniyle dün hastaneye kaldırılan Muhammed Ali’nin tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Marcellus Clay Jr. olan Muhammed Ali, 17 Ocak 1942’de Kentucky Louisville’de doğdu. Ali’yi ringlerdeki başarısının yanı sıra dünya çapında ünlendiren başka sebepler de vardı. 22 yaşında Müslümanlığı seçti, Vietnam Savaşı’na katılmadığı için birçok ceza aldı, politik duruşunu her zaman korudu, ırkçılığa karşı savaştı.
Kariyerindeki 61 maçta sadece beş kez yenilen Ali, “Ben boksun Elvis’iyim (Presley)”, “Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım”, “Şu ana kadar iki kişiye vuramadım. Birisi sevimli hayalet Casper’ın kuzeni, diğeri de Muhammed Ali’” cümleleriyle sonsuz özgüvenini her zaman gösterdi. Profesyonel boksta dünya şampiyonluğunu üç kez kazanan ilk boksör oldu. Kendisininden bu kadar övgüyle bahsetmesini “küstahlık” olarak “KELEBEK GİBİ UÇARIM, ARI GİBİ SOKARIM” nitelendirenlere ise “Benim kadar büyük 74 yaşında hayatını kaybeden ve tüm zaman- olunca mütevazı olmak zor” diyordu. ların en iyi boksörü olarak kabul edilen 1964, 1974, 1978 yıllarında olmak üzere ABD’li boksör kariyeri boyunca yaptığı dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu 3 maçların yalnızca 5 tanesini kaybetmiştir. kez kazanan Muhammed Ali, bu ünvanı Müslüman olmadan önceki ismi Cassius Hayatı boyunca birçok önemli maça çıkan, spor yaşantısının yanı sıra Vietnam Savaşı’na karşı çıkışıyla da ünlenen Muhammed Ali, 2014 yılından bu yana sağlık sorunları nedeniyle zaman zaman hastanede tedavi görüyordu. Ünlü boksör, son olarak 8 Nisan’da Arizona’nın Phoenix kentindeki Celebrity Fight Night adlı yardım etkinliğine katılmıştı.
8
9
büt dergisi }
portre
Kendisininden bu kadar övgüyle bahsetmesini “küstahlık” olarak nitelendirenlere ise “Benim kadar büyük olunca mütevazı olmak zor” diyordu. 10
rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı. Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın 56’sından galibiyetle ayrılan Ali, profesyonel boksa geçmeden önce 1960 Roma Olimpiyatları’nda hafif ağır sıklet kategorisinde altın madalya kazanmıştı. MÜSLÜMANLIĞI SEÇTİ Ali, dünya şampiyonluğuna ulaştığında sadece 22 yaşındaydı, aynı yıl Müslümanlığı seçtiğini açıkladı, bu kararı dünyada büyük yankı uyandırdı. ABD’de siyahların yaşam koşullarını iyileştirme amacı güden, ancak diğer taraftan siyahların üstünlüğüne ilişkin fikirleri nedeniyle eleştirilerin de hedefi olan İslâm Ulusu hareketine katıldı ve bu dönemde “kölelik adım” dediği isminden vazgeçerek Muhammed Ali adını aldı. ABD’de birçok insanı karşısına alan Ali, Türkiye gibi Müslüman ülkelerde ise büyük üne kavuştu. Türkiye’de de insanlar Muhammed Ali’nin maçlarını izlemek için gece yarıları uyanırdı. O dönemde TRT’den ünlü boksörün maçlarını anlatan Orhan Ayhan, “Muhammed Ali’li Türkiye günlerini” şöyle anlatıyor: “Maçlar Türkiye saati ile sabaha karşı oynanırdı. Ben de yayına girmeden önce yürüyüşe çıkardım Ankara’da. Attığım her adımda inanın bir sürü evde ışıklar yanardı. Saat 04.00, 04.30 gibi de yayına girerdim, siyah beyazlı camdan insanlara ulaşırdım. 1970’li yıllar bunlar. Muhammed Ali’nin maçı olduğu gün büyük heyecan olurdu ülkede. Hele şampiyon olduğunda yer yerinden oynardı. Bir Müslüman boksörün dünya şampiyonu olması ve önüne geleni indirmesi Türkiye’de de çok büyük bir ilgiyle takip edilirdi.”
Muhammed Ali, burada kendisini bekleyen binlerce kişiyle birlikte Sultanahmet Camisi’ne gidip Cuma namazı kıldı. Muhammed Ali, muhalif kişiliğiyle de dikkatleri çekiyordu. ABD, ondan Vietnam Savaşı’na gitmesini istedi. O, bunu “Benim onlarla sorunum yok” diyerek reddetti. Bu yüzden 5 yıl men cezası aldı, dünya şampiyonluğu unvanı da geri alındı. Parkinson hastalığı yüzünden uzun süre Michigan’daki çiftliğinde gözlerden uzak yaşamayı tercih eden ünlü boksör, ringlerde 20 yıldır ağzından düşürmediği “Bütün zamanların en iyisiyim” lafını ispatlayarak bir efsane olmuştur. Birçok spor otoritesine göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi boksörüydü. Fakat Muhammed Ali sadece boksör değil, bir dava adamı, bir savaşçıydı. 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları üzerine Muhammed Ali, başında New York İtfaiye Müdürlüğü şapkası ile Sıfır Noktasına giderek destek ve dayanışmasını göstermek gereği duymuş ve şöyle demiştir: “Beni asıl inciten, ‘İslam’ adının bulaştırılması ve ‘Müslüman’ adının bulaştırılması ve sorun çıkarılıp nefret ve şiddete yol açılması. İslam, katil dini değildir. İslam, barış demektir. Evde öylece oturup insanların sorunun kaynağı olarak Müslümanları yaftalamalarına seyirci kalamazdım.” Kariyeri boyunca birçok ödül alan Ali, son olarak 2012 Aralık’ta Dünya Boks Konseyi tarafından ‘Boksun Kralı’ ilân edildi. Meksika’da yapılan törende hazırlanan kral tahtına oturan efsane boksöre taç da takıldı. O dönem 70 yaşında olan Ali’nin tacının takılmasına Dünya Boks Konseyi Başkanı Jose Sulaiman ve Rus boksör Vitali Klitschko da yardım etti.
Muhammed, 1976 yılının ekim ayında Türkiye’ye de geldi. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda dönemin Milli Selamet Partisi Genel Başkanı merhum Necmettin Erbakan tarafından Atatürk Havalimanı’nda karşılanan Derleme/Kaynak: Ajanslar
11
büt dergisi }
haberler Eurovision’u kazananı Kırımlı Tatar
JAMALA İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’nı, Kırım Tatarlarının yaşadığı trajediyi anlatan “1944” adlı şarkısıyla Ukrayna’yı temsil eden Jamala kazandı. Şarkın
ın söz Only One” adlı şarkısı da 491 puanla üçüncülüğü elde etti. Yarışmada Evin ize Azerbaycan’ı “Miracle” adlı eserle Sizi ö gelirl temsil eden Semra Rahimli de 117 Suçl ldürüp u biz değ puanla 17’nci oldu. suçlu değili i z de Yarışma, Amerika’da televizyon- İnsan lık da ilk defa canlı yayınlandı, Çin aklını ağlarken 16 bin kişilik Globen Arena’da z gerçekleştirilen, “Avrupa’daki göçmen kri- dahil50 ülkede canlı izlendi. Ya- Tanrı nerede? old rışmanın sonunda Justin Tim- ama h uğunuz s zi’’ temalı yarışmanın finalinde 26 ülkeer nin temsilcileri mücadele etti. Programın berlake de mini konser verdi. ruhum kes ölüyor u ruhum yutmayın sunuculuğunu 2015 Eurovision Şarkı uzu… Yarışması’nı kazanan İsveç temsilcisi Mans “BARIŞ İÇİN SESLENDİRDİM” Yarışmanın sonucu açıklan- Yaşlığım Zelmerlöw ve Petra Mede üstlendi. a dıktan sonra büyük sevinç Men bu toyalmadım yerde yaşalm yaşayan Jamala, ‘’Ben bili“YAŞLILIĞIMA TOYALMADIM” a yorum ki şarkımı barış ve İnsanları Yarışmanın finalinde Ukrayna’yı temsil n aşk için seslendirdim. Ger- sevip sev özgür oldu eden Jamala’nın, büyükannesi ile Kırım ğu ild çekten herkese barış ve bir gelece iği Tatarlarının yaşadığı trajediyi anlatan, k sevgi mesajı vermek isti- En mutlu kurabiliriz Türkçe nakaratında “Yaşlığıma toyalmazaman larda yorum. Ayrıca, bütün dım, Men bu yerde yaşalmadım” sözleriİ nsanlı herkese çok teşekkür nin yer aldığı “1944” adlı şarkısı, 534 k yüks k elirke a lbiniz etmek istiyorum.’’ puanla birinci seçildi. n n e r e T d a e? nrı old diye konuştu. u ğ un ama h Yarışmada Avustralya temsilcisi Dami erkes uzu sanıyo rsu ölü Ruhum Kaynak/Derleme: Im’un seslendirdiği “Sound of Silence” u yutm yor ruhum Ajanslar adlı şarkısı 511 puanla ikinciliği, Rusya uzu… a temsilcisi Sergey Lazarev’in “You Are the Yaşlığ ım Men b a toyalmad u yerd ım e yaşa , 12 lmadı m Türkiye’nin puanlamaSWdan dolayı protesto ederek katılmadığı Eurovision Şarkı Yarışması’nın 61’incisi İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlendi. Yarışmayı “1944” adlı şarkısıyla Ukrayna’yı temsil eden Kırımlı Tatar sanatçı Jamala kazandı.
zleri:
ler
iliz erler
n
sanÄąyo rsunu z r
m, adÄąm
u
unuz
13
büt dergisi }
edebiyat
A R N O S
E N S
U M OL ? -Dilan ESER-
çe k ü d ü y ü B ? i k z evme s m i k ı r a l l a s a M llar a s a m a d a y n ü d kötüleştiğimiz r e y r i b a d a y n ı ız ıanne babalarım m ı ğ a l u k n i z i nnem a k ü y ü b a d n ı ğ yata li inp l a k ü t ö K . r u t mut za fısıldadığı u i, ğ i d l i n e y a d n u e son d n i n e n ı r a l n a s uza s n o s e s i n ı r a l n iyi ve güzel ola bir f i t a n r e t l a ı ğ ı d tu dek mutlu yaşa m k e d a z u s n r. “So a l l a s a m r i d n e evr sonra n e d n i s e l m ü c lu yaşadılar ” na m ş i p , n ı ğ ı l ç n ıska yaşlanmanın, k ıd a m l o n i n e k f da ö a y n ü z ü h , n ı ğ ı l ğı bir yerdir.
14
15
büt dergisi }
edebiyat
En başlarda kulaktan kulağa, köyden köye yayılan bir tür olarak görebiliriz masal dediğimiz anlatı türünü. Her anlatıcıyla yeniden kurgulanan masallar evlere kadınların da anlatmaya başlamasıyla girer. Grimm Kardeşler olarak tanınan, Jacob Grimm ve Wilhelm Grimm çok ünlü Alman masal yazarları olmalarını 1800’lerde köyleri ve geleneksel alanları dolaşarak sözlü masalları yazıya geçirmelerine borçludurlar. Grimm Kardeşler’in temelde yaptığı unutulmaya yüz tutmuş Alman söylencelerini derlemek ve koruma altına almak olsa da derlemelerinin ilk hali gerçek ve ürkütücü olaylara dayanmakta. Fakat Grimm Kardeşler yine de bu olaylara pozitif bir pencereden bakmayı tercih ettiler ve bu söylenceleri yeniden yorumladılar. Bir lanetle uyutulan ve yıllarca uykusunda tecavüze uğrayan prensesi “Uyuyan Güzel” diye servis ettiler. Bu edebi bir inanç ya da başarı gibi görülse de amaç, Almanya’nın geleneksel tarihini ve ortak inancını birleştirme çabasıydı. Sonraları Naziler zamanında bu masallar bir propaganda aracı olarak kullanıldı ve Grimm Kardeşlerin masallarından uyarlanan filmler vizyona girdi. Andersan ve Fabl masalları da benzer
“
şekillerde benzer amaçlarla kurgulanan anlatılardan oluşur. Bu masallar tüm dünyaya yayılmış, herkes tarafından bu kadar sevilmiş ve hatta sinemaya bile uyarlanmış ve Adorno’nun deyimiyle kültür endüstrisinin farklı alanları tarafından tekrar tekrar pazarlanmıştır. Ancak ne yazık ki kültürel ürünler feminenlik kalıplarının içinde var olan çeşitli anlamların tekrar edilmesine sebep olur. Güzellik, güzellikle birlikte gelen zayıflık ve gençlik feminen olmanın ön koşullarıdır. Eğer dikkatlice bakarsanız zayıflık, gençlik ve güzellik gibi özelliklerin incelenen masallarda en sık kullanılan unsurlar olduğunu görebilirsiniz. Genellikle iyi olanlar büyüleyici güzellikte ve estetiktedir. Öyle ki Pamuk Prenses öldüğü sanıldıktan sonra Cüceler tarafından gömülmeye kıyılmaz ve camdan bir mezara konulur. Bunun aksine kötü kalpli masal kahramanları ise oldukça çirkin olarak tasvir edilir ve bu kahramanlar genellikle çirkinliklerinin acısını güzel kahramanlardan çıkarmaya çalışırlar. Bu da kadın bedeni üzerinde akıl almaz bir istismar olanağı yaratır. Masallardaki itaatkar ve zayıf kadınlar feminist yazarların da ilgisini çekmiş olmalı ki edebiyatın ilerleyen dönemlerinde bu tip eril dil
Pamuk Prenses öldüğü sanıldıktan sonra Cüceler tarafından gömülmeye kıyılmaz ve camdan bir mezara konulur.
16
Masallar çok farklı açılardan yaklaşılsa da kötülükler içinde yaşayan bizlere alternatif mutlu bir dünya sunması açısından önemli ve yerini tamamen İngiliz romancı, öykücü ve feminist ne siyasete, ne edebiyata ne de sineyazının en önde gelen ismi Angela Carter, “Kanlı Oda” adlı kitabında eril maya terk etmemesi bakımından dilinin doğrusal ve hiyerarşik yapısını anlamlıdır. Fantastik olana inanmak son derece insani bir eğilim olması kökten eleştirerek herkesçe bilinen popüler masalları yeniden yazar. Özel- açısından bu masallar hala çeşitli yerlerde pazarlanıyor. likle Grimm Kardeşler masallarının ya da Âdem ve Havva anlatısının geleneksel ve kadını ikincil konuma Masallar yoluyla içinde bulunduğuöteleyen düzenine karşı Carter, kaosu, muz dünyayı anlamamız hatta sırf var oluşu ve erotizmin ince mizahını masal okuyarak bu dünyada hayatta alternatif, parçalı ve güç dengelerinin kalmamız imkansız görünüyor. Ancak insan olarak hep bir parça muttamamıyla yer değiştirdiği bir evren luluk uğruna koşturmak dışında bir içerisinde sunar bizlere. Çocukluğuamacımız olmaması, masallara inanmuzun uysal ve boyun eğen kadın maya çalışmak konusunda biraz daha masal kahramanları artık fazla bir eğilim göstermemize feminist masalların çoğu zaman. başkaldıran, direnen, kimi sebep oluyor zaman edepsiz olabilen Bir durup düşünmek özneleridir. lazım aslında. Hepimizin ilkesel kullanan masallara karşı bir meydan okuma furyası başlamıştır.
“
BÜTÜN MASALLAR HÜKÜMSÜZDÜR!
büt dergisi }
edebiyat
ilk hayali, üniversiteyi kazanmak oluyor çoğu zaman.
rumu artık söz konusu değil. Ya esas kötülere bir şey olmuyorsa? Hepimiz evvel zaman içinde kalbur samana Sonrası? hapsedildiysek? Evet, bizi yaratığa dönüştürecek, zehirli elmayla uykuya Muhtemelen onu daha sonra yatıracak zalim cadılar, kraliçeler yok; düşüneceğiz. Üniversite bittikten son- güvendeyiz. Ancak ya bizi yüzyıllık ra düzgün bir iş bulmak ve ne okumuş uykularımızdan uyandıracak prens olursak olalım bir kariyer sahibi olçok uzaklarda yolunu kaybetmişse mak adına çabalamamız tek amacımız ve zaten bu halimizle bir yaratıktan haline geliyor. İşi de bulduktan sonra ibaretsek o zaman da güvende sayılır haydi sevdiğimiz kişiyle evlenelim mıyız? de rahata erelim. Hayatımız böyle sürüp giderken hep bir sonraki amaç Öyle bir yaşamak ki bu asla emin olagerçekleşince her şeyin düzeleceğine mıyoruz. olan inancımızdan geliyor bu sabır. Yani atılan her adım yine mutlu bir Öyleyse bütün masallar hükümsüzdür! son içindir. Çünkü masallarla büyüyen bir güruhuz biz. Her şeyin bir gün düzeleceğine, mükemmel olacağına inanamazsak nasıl yaşayabiliriz? Oysa sonlar bitmez hayatımızda. Her son hayalimizdeki gibi olmayan başka bir amaca yöneltir bizi böylece. Oysa hepimiz sonsuz katlı binalarda, telefon başlarında, market kuyruklarında ya da metrobüs yığınlarında bir yudum uyku ya da sevdiklerimizle geçecek birkaç saat uğruna bedavadan biraz yüksek maliyetle harcıyoruz hayatlarımızı. Gelen her yeni gün geçen günümüzü aratıyor bir parça. Uyanın mutlu son yok bu dünyada! Belki de “sonsuza dek” in sonundayız ve kötülerle birlikte yok edilmek du-
18
büt dergisi }
haberler
Çalgı Çengi 2 geliyor Başrollerini Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in paylaştığı “Çalgı Çengi” serisinin ikinci filmi “Çalgı Çengi İkimiz”, Ocak 2017’de izleyiciyle buluşacak. Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, “Düğün Dernek” filmleriyle rekor izleyiciye ulaşan Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in başrollerini paylaştığı filmin çekimleri Temmuz’da başlayacak.
cinin beğenisine sunulan “Çalgı Çengi İkimiz”in konusu özetle şöyle:
Altı yıl önce bulaştıkları mafya tarafından, resmi düğün şarkıcılığı görevi icra ettirilen Salih ve Gürkan, yeni maceralar yaşar. Sevdiği kızla evlenmek için mafyadan ayrılmak isteyen Salih ve kuzeni Gürkan’a, bunu gerçekleştirmeleri için tek bir şart sunulur. Gittikleri bir İlki 2010 yılında çekilen “Çalgı düğündeki nikah memurunu kaçırÇengi”nin, “Salih” ve “Gürkan”ın yeni maceralarını konu alan filmin maları emredilen ikilinin başına, yönetmenliğini Selçuk Aydemir hiç beklenmedik ve birbirinden yapıyor. Volkan Topkaya tarafından ilginç olaylar gelecektir. tasarlanan teaser afişi de izleyi-
19
büt dergisi }
tefrika
Bir İmparatorluĞUN hikayes hikayesi - Haluk ŞAHİN Uzun zaman önce Doğu’nun en doğusunda Zhou Hanedanlığı adında bir ülke bulunurmuş. Ülkenin başında bulunan imparator Lin Xin, halkına zulmeden, verebileceklerinden daha fazla vergi talep edip, vergisini ödeyemeyenleri örnek olsunlar diye meydanda cellatlarına katlettiren, daha önce kimsenin gölgesi haricinde görmediği birisiymiş. Halk yoksulluk içinde kıvranırken kendisi altından yapılma sarayında cariyeleri ile birlikte gününü gün ederek sefa içinde yaşayan hükümdarın aslında herkesten gizlediği, içini yiyip bitiren, bu kadar kötü bir adam olmasına sebep olan bir derdi varmış.
21
büt dergisi }
tefrika
İmparatorun çocuğu olmuyormuş. Nesillerdir babadan oğula geçen bu büyük hanedanlık onunla birlikte yok olup gitmeye yüz tutmuş. Her gece rüyasında babasını, onun babasını ve onun büyük büyük babasını görüyor, ataları Lin Xin’e lanetler yağdırıyor, soylarının kurumasına sebep olduğu için onu lanetleyip cennette yanlarına almamak ile tehdit ediyorlarmış. Her gece aynı kabus ile uyanan Lin Xin, “madem cennette ye-
yönlerini değiştirip başka bir tarafa doğru giderlermiş. Anlayacağınız imparatorun kötü kalbi gölgesine yansımış, onu korkulacak bir canavar haline getirmiş.
Günün birinde imparatorluğun doğu kapısında bir gezgin belirmiş. Uzak diyarlardan gelen bu gezgin, kapının önüne geldiğinde eşik muhafızlarına “İmparatorunuz ile görüşmem gerekiyor, ona müjdeli haberler getirdim. rim yok ben de cehennemdeki yerimi Hele kendisine bir haber verin” demiş. Muhafızlar önce şaşırmışlar, sonra yaşlı hakederim” diyerek tebasına bin bir türlü işkenceler, dayatmalar ve zorlamar gezginin kendileriyle dalga geçtiklerini yaparak onların hayatlarını da kendisi- düşünüp onu kapı dışarı etmeye yeltenmişler ama bu yaşlı adamın öyle bir auninki gibi çekilmez kılıyormuş. Günün rası varmış ki muhafızlar bu kapı dışarı birinde halk artık bu zul-me dayanaetme işini birbirlerinin üzerine atmaya mayarak ayaklanmış ve tüm askerleri çalışmış, sonunda hiç kimse bu işe etkisiz hale getirerek sarayın içine kagönüllü olmayınca tek çare imparadar girmişler. Fakat tam imparatorun odasının önüne geldiklerinde aralık tora gitmek olduğuna karar verilmiş kapıdan dışarı yansıyan imparatorun ve aralarında birini imparatora korkunç gölgesi karşısında hepsi birden haberci olarak göndermişler. İmparadehşete düşmüş, ellerindeki kılıçları, tor Lin Xin zaten bu gezginin gelmesini sopaları, sabanları bırakıp saraydan bekliyormuş. Gezgin gelmeden bir gece kaçmışlar ve bir daha bu korkunç mah- önce rüyasında birinin kucağında bir lukata karşı gelmeye kimsenin cesareti çocuk ile ülkesine geldiğini, tüm muolmamış. Yüce imparator Lin Xin’i şim- hafızları geçerek korkunç gölgesinden diye kadar kimse gerçekten görmemiş. korkmadan odasına girip kucağındaki Onun gölgesi sarayın içinde bir hayalet çocuğu ona bıraktığını görmüş. Haberci gibi gezer, bu korkunç gölgeyi gören odasının kapısında dizlerinin üzerine saray çalışanları, askerleri ve yüksek rüt- çöküp başı secdede bir şekilde kendisibeli askerler ve vezirler bile gölgeyi ne yabancı bir gezginin geldiğini ve selamlayıp önemli haberler getirdiğini söylediğinde hemen de bu duyduklarına hiç şaşırmamış, derhal gezginin huzuruna getirilmesi
“
TEK ÇARE İMPARATORA GİTMEK OLDUĞUNA KARAR VERİLMİŞ
22
“
emrini vermiş. Gezgin, yanında yürüyen dört muhafız ile birlikte sarayın önüne gelmiş. Sarayın girişinde askerlerden en kıdemsizi dışarıda beklemiş ve gezgin kalan üç muhafız ile birlikte yola devam etmiş. Saraya girmişler, biraz ilerleyip
ilk büyük salona geldiklerinde muhafızlardan biri daha onlardan ayrılmış ve iki muhafız ile sarayın iç kısmına geçmiş gezgin. Uzunca bir koridorda yürümüşler, hizmetlilerin kaldığı odaları geçmişler ve daha rütbelilerin kaldığı üst katın merdivenlerinin önüne geldiklerinde bir diğer asker daha onlardan ayrılmış ve sonunda iki kişi üst kata çıkmışlar. Üst kata çıktıklarında gezgin imparatorun yakınlarda olduğunu hissetmiş. Bu kat her ne kadar bir alt kattan ya da sarayın geri kalanından daha zengin ve daha görkemli bir şekilde inşa edilmiş olsa da içerdeki kasvet, hüzün ve korkuyu vücudunun her bir zerresinde hissedebiliyormuş. Odalarla dolu koridor bittikten sonra karşılarına daha uzun ve loş ışıklarla aydınlatılmış, sağında solunda hiç kapı bulunmayan başka bir koridor belirmiş. Bu koridorun sonunda hafif aralık bir kapı duruyormuş. Koridorun önüne geldiklerinde gezgin, yanında duran askerin korkudan titreyip terlediğini farketmiş. Askerin yüzüne bakarak, “İstiyorsan buradan sonrasına tek başıma devam edebilirim. Gelmene gerek yok” demiş ama asker ne denli
korkuyu iliklerinde hissetse de görevi ve mesleği gereği cesur olması gerektiğinden en sert halini takınarak, “Gerek yok. Beni takip edin lütfen” diyerek, önden loş koridora doğru ilk adımı atmış. Atmış atmasına da arkasından gelen gezgin, bu askerin bacaklarının nasıl titrediğini ve zar zor yürüdüğünü de farkedebiliyormuş. Sonunda kapının önüne kadar geldiklerinde asker bacaklarının titremesine daha fazla dayanamayak dizlerinin üzerine çökerek başını secceye koyup, “Yüce imparatorumuz, beklediğiniz misafir geldi” diye titrek bir ses ile mırıldanmış. Bir kaç saniye cevap gelmemiş, sonrasında imparatorun korkunç gölgesi tüm koridoru kaplamış ve derinden bir ses duyulmuş, “Tamam, gidebilirsin. Bizi yalnız bırak.” Asker korkunç gölgeyi görmemek için gözleri yerde koridordan uzaklaşarak kaybolmuş. Bu esnada gezgin, meraklı bakışlar ile koridoru incelemekteymiş. Daha sonra yüzüne bir gülümseme yayılmış. İmparatorun korkunç sesi tekrar duyulmuş, “Sanırım benden hiç korkmadın. Burada gölgem karşısında durup da korkudan titremeyen ilk insan sen oldun” demiş. Gezgin gülümseyerek aralık kapıdan içeri doğru seslenmiş, “Güzel bir gölge oyunu. Başka diyarlarda da benzerlerini görmüştüm. Genelde insanları eğlendirmek
“
Asker korkunç gölgeyi görmemek için gözleri yerde koridordan uzaklaşarak kaybolmuş.
“
büt dergisi }
tefrika
ran adam tahtın ihtişamı altında kaybolmuş gibiydi. Zaten bu adam ayağa kalktığında bile pek ihtişamlı görüneceği meçhuldü ki gerçekten de gezgini gören imparator Lin Xin, oturduğu “Ne istiyorsun benden?” diye sormuş beş metrelik tahttan kalktığında hiçte imparator Lin Xin. “Neden geldiğitebasının ve düşmanlarının korktuğu mi biliyorsunuz yüce imparator” diye gibi korkunç bir canavar değildi. Tam yanıtlamış yaşlı gezgin. “Eğer bende tersine 1.50 boyunda tıknaz, zayıf, kafolan şeyi istiyorsanız beni içeri davet ası ise vücuduna göre çok büyüktü. Yaşlı etmeniz gerekiyor” diye de devam etmiş. O anda aralık olan kapı açılmış ve gezgin o zaman gerçeğin düşündüğü gezgin kapıdan içeri imparatorun odası- gibi olduğunu anladı ve imparatora belli na girmiş. Çevresindeki insanların kor- etmeden beyaz sakalı ardından gülümkuları yüzünden yıllardır yalnız yaşayan sedi. Lin Xin, boyuna hiç bakmadan kasıla kasıla bir imparator edasıyla imparatorun odasının içi saf altından yürüyerek büyücünün yanına geldi. yapılmıştı. Odanın içinde dört farklı için kullanılan bir yöntem ama sanırım siz bunu farklı amaçlar için tasarlatmışsınız” demiş.
odaya açılan dört farklı kapı daha vardı. Bu odalardan bir tanesi temiz- “Tanrıça, rüyamdaki mutlu haberi gelendiği banyoya, diğeri yatak odasına tirmen için seni mi görevlendirdi yaşlı açılıyordu. Kalan iki odasından bir ta- büyücü?.” Gezgin gülümsemesini saknesi her yanı küçük oyuncak askerler ve lamaya çalışarak, “Ben büyücü değilim haritalar ile doluydu. Bu oda da çıkacağı seferleri ve savaş planlarını hazırlıyordu ki bu işinde ne kadar başarılı olduğu şimdiye kadar hiç savaş kaybetmemesinden belliydi. Dördüncü oda ise bir kütüphaneydi. Dört bir duvarı yerden tavana kadar yüksekliği olan ahşap kitaplıklarla dolu olan bu odanın ortasında bir çalışma masası, üzerinde açık bir kısmı okunmuş kalanı okunmayı bekleyen kitaplar ve bir adet de masa lambası bulunuyordu. Yaşlı gezgin, koca sarayda altından yapılmamış tek odanın bu olduğuna adı gibi emindi. Asıl girişteki odanın her yanı doğunun en değerli el dokuma halıları ile çevrelenmiş halıların tam ortasına ise yine altın kaplama boyu beş metreyi bulan kocaman bir taht koyulmuştu. Tahtın üzerinde otu-
24
saygıdeğer imparator hazretleri, ben sadece dara düşmüşlere şifa getiren bir gezginim. Bugün sizin gibi büyük bir imparator için buradayım, yarın yaşlı bir oduncunun derdine derman olmak için buradan çok uzakta başka bir köyde olacağım. Anlayacağınız büyü işlerinden pek anlamam, sadece muhtaçlara yol yordam gösterir, onların dertlerine şifa olurum.”
İmparator Lin Xin ellerini ufak bedeninin arkasında birleştirerek gezinmeye başladı. Bir yandan da düşünüyordu. Yeteri kadar düşündüğünü anladığı anda tekrar yaşlı gezgine dönerek, “Peki, büyücü olmayan gezgin, söyle bakalım. Derdimin dermanını de hele bana da bende bu sayede soyumu de-
bu bilinmeyen korkuya dayanıyordu. Eğer tebası ondan korkmaz ise ona saygı göstermezler. İlk fırsatta ayaklanıp sarayı bir kez daha basarlar ve bu sefer “Bunun için size bir kaç tavsiyede gölge oyunları da onu kurtaramazdı. bulunacağım imparatorum. Bunları yaptığınız zaman tanrıça size bir çocuk Çünkü halk bir kez aydınlandı mı onları bahşedecek. Ama dediklerimi harfiyen bir daha uyutup kandırmak imkansız olurdu. “Benden tüm bu isteklerin imyapmanız gerekiyor. Şimdi beni iyice kansız şeyler gezgin, bunları yapamayadinleyin lütfen. Birincisi artık daha cağımı biliyorsun. Bu kadar yolu bana fazla bu odada kalmayacaksınız, bu çareleri bulmak için mi geldin yani?” halkınızın arasına karışacaksınız. Artık daha fazla gölge oyunu yok. İkin- diye biraz sitemkar biraz da tehditkar cisi önümüzdeki bir sene boyunca halk- bir ses tonu ile sordu. Yaşlı gezgin, “Ben bir yol göstericiyim. Sizin bir dileğiniz tan vergi almayacaksınız. Tam tersine var ve bana bunu nasıl gerçekleştirebikazandıklarınızı, ganimetlerinizi onlar ile paylaşacaksınız. Üçüncü ve son ola- leceğinizi sordunuz. Ben de size yaprak bu bir sene boyunca hiç bir neden- manız gerekenleri söyledim. Bundan le hiç bir ülkeye savaş açmayacaksınız. sonrası tamamen sizin iradeniz ve takdirinize kalmış” diye sakince cevapladı Bunları yerine getirdiğiniz takdirde ve devam etti, “Artık benim gitmem bu bir senenin sonunda Tanrıça size gerekiyor. Bilgileri aktardım ve vabereketli bir hatun gönderecek. Bu zifemi tamamladım. Bundan sonhatun güzel de olabilir çirkin de, ona duygusal olarak birşey hissetmeyebilir- ra olacaklar tamamen sizin kararsiniz. Zamanı geldiğinde bir sene sonlarınıza bağlı” dedi ve geldiği gibi ra tam bu gece imparatorluğunuzun askerler eşliğinde sarayı terkedip, ülkeyi dışında Brahmaputra nehrinin kıyısında terk etti. İmparator Lin Xin’i derin bu kadın ile halvet olacaksınız. O gece düşünceler ile başbaşa bıraktı. tanrıça size istediğiniz çocuğu bahşedecek.” O günden sonra imparator Lin Xin gecelerce uyuyamadı, düşündü durdu. Bunları duyan imparator Lin Xin, sinir- Bir çıkış yolu aradı. Her gözlerini kapatden titremeye ve terlemeye başladı. tığında kabuslarına ölümü ve ülkesinin Bu yabancı gezginin ona yapmasını yok oluşu girdi. Bu elem kaderden söylediği şeyler imkansızdı. Özellikle kendisini ve ülkesini kurtarmanın, içini halkın arasına karışmak ve tüm mal huzura erdirmenin tek yolunu, gezginin varlığını onlarla paylaşmak bu gözünü ona sunduğu çözümü düşündü durdu. para ve güç hırsı bürümüş imparatoSonunda bir çözüm buldu. Bir orta run bütün cakasını elinden alır, itibarını yol, gezginin dediklerini tam olarak yerle bir ederdi. Çünkü imparator Lin yapacaktı ama farklı bir metot ile. Xin için imparatorluğunun bütün gücü Sonuçta önemli olan yapacağı şeylerdi, vam ettirip, yıllarca uğraşıp da kurduğum saltanatımı devam ettirebileyim.”
25
büt dergisi }
tefrika
bunları nasıl yaptığı değil. Ülkenin en ünlü ve maharetli çelik ustalarını huzuruna çağırttı, onlara ihtişamlı ve korkutucu bir zırh yapmaları emrini verdi. Bu zırh, Lin Xin’in üç katı boyun-
lirdi. Peri kızı, Lin Xin’in yanına geldi ve durdu. Güzellikten büyülenmiş imparator üzerindeki ağır zırhı unutarak çelik pençeleri olan elini kaldırıp kızın yüzünü okşamak istedi fakat çelik
da saf çelikten yapılmış, üzerinde korkunç ejderhalar ve mistik yaratıkların bulunduğu simsiyah bir zırhtı. Artık gezginin dediği gibi
pençeler peri kızının narin yüzünü deldi geçti ve peri kızı kanlar içinde yerde kaldı. Lin Xin dehşet içinde he-
men üzerindeki zırhtan kurtulup kan ve et olarak toprağa bastı ve peri kızının halkının arasına karışabilirdi, hem de onların korkusunu ve saygısını yitirme- yanına çöktü. Ne yapmıştı! Hayatının en büyük fırsatını kaçırıyordu. Peri kızı olden. Daha sonra vergilerin habercisini çağırttırıp tüm ülkeyi dolaşıp her köye duğu yerde son nefesini verdi, sis tekrar yürürlükte olan vergilerin kaldırıldığını belirdi her yeri sardı ve peri kızının ama bunların yerine özel olarak kurdur- cansız bedenini nehrin derinliklerine duğu “Devleti Kalkındırma Enstitüsü”ne geldiği yere doğru geri götürdü. Lin Xin olanlara inanamadı. Zırhını ve askerbağış yapmalarının zorunlu olduğu haberini yaymasını emretti. lerini geri de bırakarak peri kızının Ülkenin her yanına kurdurduğu “Devleti Kalkındırma Enstitülerin”de bağış yapmaya gelen insanlara bedava yemek dağıtılması emrini verdi. Artık gezginin ondan yapmasını istediği üç şeyi de kendi yöntemleri ile yapmış olacaktı.
Tam bir sene bu şekilde geçti ve gezginin ziyaretinin birinci yılında korkutucu zırhı üzerinde Lin Xin, yakın korumaları ile birlikte ülkeyi terkedip Brahmaputra nehrinin kıyısına geldi. Konaklamak için çadırlar kuruldu. Lin Xin, gece olup ayın ilk ışıkları nehrin üzerine vurmaya başladığı zaman nehrin kenarında tek başına bekliyordu. Askerlerini geride bırakmıştı, ama zırhı hala üzerindeydi. Bir süre sonra nehrin üzerinde bir sis bulutu belirdi ve sisin içinden Lin Xin’in şimdiye kadar sadece hayallerinde görecebileceği güzellikte bir peri be-
26
peşinden sisin içine atladı ve karanlık sularda yüzmeye çabaladı, yüzmeyi bilmediği için nehrin suları onu dibe doğru çekmeye başladı. Soğuk su ciğerlerine dolarken nehrin altında yatan binlerce imparatorun cesetleri ve hayaletleri onu karşıladı. Her bir hayalet imparator Lin Xin’in bir uzvundan tutup onu daha derinlere doğru çekti. Lin Xin debelendi, direndi fakat daha fazla karşı koyamadı.
O GÜNÜN SABAHINDA ASKERLER HER YERDE İMPARATORLARINI ARADILAR FAKAT BULABİLDİKLERİ SADECE PENÇELİ ELİNDEN KAN DAMLAYAN KORKUNÇ ZIRHI OLDU.
büt dergisi }
kitap
“Surre-i Hümâyûn” Kültür A.Ş. Yayınları’ndan çıktı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, Osmanlı’da Hicaz ile İstanbul arasında beş yüz yıl köprü kurmuş Surre geleneğini ortaya koyan “Surre-i Hümâyûn” isimli bir kitap yayımladı. köprüsünü Topkapı Sarayı’nda bulunan hediyelerle açıklayan kitapta yer alan bilgilere göre, Osmanlı padişahlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn ahalisine ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine gönderdikleri para ve değerli eşyalara surre, bunları götüren topluluklara da Kitapta, surrenin tanımı, surre gelene- surre alayı deniliyordu. ğinin ortaya çıkışı, İstanbul’daki ve İlk Surreyi Mısır’daki surre törenleri, hac yollarının emniyeti ile ilgili tarihî belgeÇelebi Mehmed Gönderdi ler, surre defterleri, İstanbul’daki Osmanlı Devleti’nde ilk defa surre surre alayı teşrifatı ve Haremeyn’e gönderen padişah, Çelebi Sultan Mehmed Han’dı. Ondan sonra gelen gönderilen örtüler ele alınıyor. padişahlar da seferde bulunmadıkları zamanlarda surre gönderdiler. Her İstanbul’dan Hicaz’a sene düzenli surre gönderme adeti Bir Gönül Köprüsü ise, Yavuz Sultan Selim Han zamanınOsmanlı Devleti’nin İstanbul ve Hida başladı. caz arasında kurmuş olduğu gönül Osmanlı Devleti’nin ve halkının Hz. Muhammed’e (s.a.v) bağlılığını, mukaddes topraklara olan saygısını gösteren Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayı’nı bütün yönleriyle ele alan çalışma, Dr. Seyit Ali Kahraman tarafından yayıma hazırlandı.
27
büt dergisi } → Dans
içindekiler
Et Şampiyon!
“Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et! O çocuklar için salla yumruklarını! Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et! Bitir şu alçağın işini! Köprü altlarında uyuyan ayyaşlar için, kanserden ölen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkûmlar için, herkesin terk ettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için, dans et şampiyon! Savaş onlar için! Çenelerini dağıt hepsinin! Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için, dans et şampiyon! Savaş onlar için! Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için! Savaş onlar için, şampiyon! Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin! Seni kurtaranlar senatör, vali, başkan değildi; sokaktaki insanlar kurtardı seni. Şimdi sokaklar adına savaş! Hadi evlat, işini bitir şu aşağılık herifin! Bu ring ikinize fazla! Hadi bitir işini, suratını paramparça et! Yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına! Hadi yavrum, salla yumruklarını! Muhammed Ali’yi yenebilecek tek insan Cassius Clay’dir, ama o da bu akşam aramızda değil. Dans et şampiyon, hadi oğlum, dans et!...” Yardımcısı Bundini’nin, Ali’yi kıvama getirmek için yaptığı ‘tezahürat’ / Aktaran: Hakan Albayrak
28
29
büt dergisi }
hayat
BİR KEFENLİK HAYAT - Türkan YILDIZ -
“Bir insan mezarlıktan korkuyorsa, daha en sevdiğini kaybetmemiş demektir” diye bir söz var. Oldukça onayladığım bir sözdür. Nitekim hangi anne kaybetmiş olduğu evladının beyaz kefeninden korkar ki? Veya hangi Mecnun çok sevdiği Leyla’sına veda ederken kefeninden uzak durur ki? “Ana rahminden geldik pazara, Bir kefen aldık döndük mezara.” Yunus Emre’ye aittir bu cümleler. Denildiği gibi son yolculuğumuzun kıyafetidir kefen. ‘Yedik, içtik, doyduk’ derken gelinen asıl meselenin nesnelerinden biridir. Saflığın ve temizliğin simgesi olmakla birlikte, yine de ismi her geçtiğinde çoğu insanın ürpermesine neden olandır beyaz kefen…
30
“Neden bu konuyu seçtin?” gibi sorular sorulabilir, bir çeşit sayko olduğuma dair yorumlar yapılabilir elbette. Ancak ben kefeni ürkütücü bulmayan görüşün üyelerinden biriyim. Soyut bir üyelik… “Bir insan mezarlıktan korkuyorsa, daha en sevdiğini kaybetmemiş demektir” diye bir söz var. Oldukça onayladığım bir sözdür. Nitekim hangi anne kaybet-
Fotoğraflar: Türkan YILDIZ Mutlu SARIGÜL
miş olduğu evladının beyaz kefeninden korkar ki? Veya hangi Mecnun çok sevdiği Leyla’sına veda ederken kefeninden uzak durur ki? İşte soyut üyelik dediğim mesele bu: Empati… Küçük yaşlarımdayken anne ve babasını kaybetmiş iki arkadaşım vardı. Kardeşlerdi ikisi de. Anne babaları olmadığı için babaanneleri onlara kol
kanat germişti. İnanılmaz zorluklarla büyüyüp gittiler. Neyse gelelim meseleye: Henüz 6-7 yaşlarındaydık o zamanlar. Bayramlarda mezarlıklara gidip şeker toplardık. Bir defasında diğer çocuklarla mezarlıkların içinde koşuşturup elime tutuşturulan şekerler için sevinirken o iki arkadaşımın aramızda olmadığını fark ettim. Biraz ileride bir mezarın başında oturduklarını
31
büt dergisi }
hayat
görünce yanlarına koştum. Ağlıyorlardı. Kendilerine neden ağladıklarına dair sorular sorsam da cevap alamamıştım. Henüz ölümün gerçekliğini, ölümün bir daha dönmemek üzere gidilen bir durum olduğunu anlamamış yaşlardaydım o zamanlar. Sonuçta benim hayatımda küçük civcivimden başka kimse ölmemişti. Hatta civcivimin öldüğünü bile bilmiyordum ben. Benimle oynamamak için uyumuş numarası yapıyordu ve birkaç güne uyanacaktı zannediyordum. Ama bu başkaydı, küçük bir civciv değildi. “Orada kim var?” dedim arkadaşlarıma. “Annemiz var” dediler. O zamanlar bir mezarı işaret ederek göstermek bile bize günah olarak aktarıldığı için, günah kelimesinin ne anlama geldiğini bile bilmeyen çocuklar olarak bize anlatılan tüm günah kurallarına uyar, aksini asla yapmazdık. Yani kısaca “O zaman toprağı kazalım, çıkaralım annenizi” diyecektim ama mezara dokunmak günahtı ya, sesimi bile çıkaramadım. Bıraktım arkadaşlarımı, eve gittim. “Anne bir insan neden mezara girer?” dedim, anlattı bana uzun uzun. O zaman anladım ki arkadaşlarımın annesi bir daha geri dönmeyecek. Benim civcivim de… O gece sabaha kadar ağladım. Ertesi gece de… Sonraki gece de… Önce uyanmasını beklediğim civcivime ağladım, sonra bayramları sütlaç, şeker, tatlı yemek için bekleyen benim gibi çocukların aksine o annesiz arkadaşlarımın buruk bayramlarını düşünerek ağladım. Onlar annelerinden sütlaç isteyemiyordu, ya da onlar ağladıklarında “anne!” diye seslenemiyordu. Babalarından oyuncak almalarını isteyemiyorlardı. Onlar için uzun süre
32
ağladım. Sütlaçlarımı paylaştım ve de kardeşliğimi. Sonra empati yapmaya başladım. İşte o günden sonra da ölüme dair tüm nesnelerden korkmadım. Mezarlıklardan, selalardan veya beyaz kefenlerden… Ölümden korkmak başka bir şey, ölümü hatırlatan nesnelerden korkmak başka.
“S k g a s
n i s z e m e l ö n ü s k ü ç ü Sen k ” n i s z e m e y i g e l i b n e f ke a l r a l k ı l l a s u g y u d i b i g i n i r e l r e iğ c n i r e l e n an h a b e d r e l ü k r ü t n e sömür e m e m e y i g n e f e k n sedile . m u r o y i m t e s h a b n e lerd
Ki, kefen içerisinde kendini düşünerek yapılan empati bambaşka bir olaydır. Cesaret edilemeyecek bir empati. Benim en çok üzüldüğüm olaylardan biri de kefen giyemeyen bedenlerdir. “Sen küçüksün ölemezsin kefen bile giyemezsin” gibi duygusallıklarla annelerin ciğerlerini sömüren türkülerde bahsedilen kefen giyememelerden bahsetmiyorum. Ortadan kaybolup bir mezara, kefene sahip olamayanlardan bahsediyorum. Ciddi söylüyorum çok fena bir olaydır bu. Anadolu’da küçüklükten itibaren çocuklara anlatılan bir hikaye vardır. Rivayete göre, annesi babası ölmüş olan iki erkek kardeş varmış. Biri 5 diğeri 7 yaşında iki kardeş… Bir gün bu iki kardeş evde açlıktan ölmemek için dağ taş dolaşıp kenger toplamaya başlamışlar. Kengeri bilen bilir; dikenli, kökü oldukça lezzetli olan, hatta köklerinden akan süt ile sakız yapılan bir bitkidir. Anadolu’da kengerden birçok yemek yapılır ve çok da talep vardır bu yemeklere. İşte bu çocuklar kenger toplamaya başlamışlar. Kenger toplamak oldukça zor bir iştir. Kökünü almak için derin kazmak ve koparmadan çıkarmak gerekir bitkiyi. Bu yüzden küçük kardeşin gücü yetmediğinden büyük kardeş küçüğüne demiş ki, “Sen çuvalı tut, ben kengerleri çıkarayım. Böylelikle sen yorulmazsın. Akşam evimize rahat gideriz.” Bu şekilde kararlarını verip başlamışlar kenger toplamaya. Ama fark etmedikleri bir şey varmış. Meğer küçük kardeşin tuttuğu kenger çuvalının altı delikmiş ve büyük kardeş kengerleri çuvala koydukça onlar çuvalın altından dökülüyor-
33
büt dergisi }
içindekiler
“
muş. Akşam olunca büyük kardeş küçük Kefen aslında bunca kardeşine, “Hadi eve gidelim, akşam oldu. Çuvalı ben taşıyayım kardeşim” telaşımıza rağmen, demiş. Bakmış çuvala içinde bir şey yok. bunca para kazanma Kengerleri kardeşinin yediğini düşünmüş ve kızmış: “Biz açlıktan ölüyoruz. hırsımıza rağmen ucuz bir Sen kengerleri bensiz yiyorsun.” Küçük beyaz kumaş ile dünyadan kardeşi “Ağabey ben yemedim” deyince kavgaya tutuşmuşlar ve büyük kardeş gideceğimize dair bize küçük erkek kardeşinin başına o hırsla verilen ince mesajlardandır. bir taş vurmuş. Taşın şiddetiyle küçük kardeş yere düşmüş ve ölmüş. Ağabey o sırada bir de bakmış çuvalın altı delik. Kardeşine bakmış, başından kanlar geli- ve o kadar ağlamış ki gece karanlığı yor. Uyandırmaya çalışmış uyanmamış. çöküp kardeşi hala uyanmadığında O zaman o kadar derin bir acı hissetmiş şöyle bir dua etmiş: “Allah’ım ben bu
34
acı ile yaşayamam. Ya benim canımı al ya da ben bir kuş olayım da geceleri divane gibi kardeşimi arayayım.” Allah duasını kabul etmiş, büyük kardeş orada kuş oluvermiş. Odur budur o kuş Anadolu’nun bütün dağlarında dolaşıp dururmuş. Kardeşlerin isimleri bilinmezmiş ama rivayete göre kardeşinin ismine yakın bir şekilde öter dururmuş o kuş: “Papi! Papi! Papi! Papi!” Kuşun üzerinde öttüğü dallar ise kuşun hissettiği acıdan dolayı eğilip bükülürmüş.
giyemeyenlerdendir. Aklıma geldikçe beni hüzne boğanlardandır onlar. Kardeşlik ne muazzam bir şey…
Hem neden kefen beyazdır ki? Denildiğine göre, saflığı ve temizliği temsil ettiği için ölüler bu beyaz kumaşı çok severlermiş. Ama beni kefen konusunda en etkileyen şey Peygamber Efendimiz (S.a.v)’in kefen kumaşının pahalı olmaması gerektiğine dair söylediği sözlerdir. Efendimiz, böyle bir şeyi kumaş kısa sürede bozulacağından israfa Belki inanılması zor bir hikayedir ama gerek olmadığını belirterek emretmiştir. Anadolu’da bu hikaye sahiplenilmiştir. Bundan öte kefen aslında bunca Küçükken büyüklerimizle birlikte telaşımıza rağmen, bunca para kazanma akşamları kapı önünde otururduk ve bu hırsımıza rağmen ucuz bir beyaz kumaş kuşun hüznünü dinlerdik. Halen de o ile dünyadan gideceğimize dair bize kuşun sesini duyarız. Hatta biz küçükverilen ince mesajlardandır. En önemlisi ken bu kuşun sesini duyduğumuzda kibirsizliktir. “Dağda kenger çıkmış” derdik. Gerçekten de tam da kenger zamanı çıkar o Kefen için bilgi almak üzere gittiğim kuş ortaya. Büyüklerimiz bize derdi ki, mezarlığın kefen deposunda inanıl“Kuşun öttüğü yere kulak kesin. Yarın maz bir ambiyans vardı. Aklımı başımgidip oradaki dallara bakın. Mutlaka dan alan bir ambiyans. Ama beni asıl boynu bükük bir dal göreceksiniz.” Er- etkileyen, kefen kesimi ile ilgilenen tesi gün gidip o dalı arardık ve gerçek- görevlilerin söyledikleriydi: “Kefeni keten dalın bükülmüş olduğunu görürdük. serken kumaşı kendimize kesmiş gibi Belki o ağaç dallarının o şekilde davranıyoruz. Şehitler için kefen kesbükülmesinin biyolojik bir sebebi vardı tiğimizde ise kendimizi o maneviyatta ama biz onu Papi kuşunun hüznüne kaybediyoruz.” Bu açıdan imrenilecek bağlardık. Halen de bağlarız. Ve halen bir meslektir bu meslek. de Papi’nin hüznünü dinleyip üzülürüz. İşin özü, kefen aslında ölümü hatırlatAnadolu’da kardeşin kardeşe düşkünmamalı insana. “Öyle bir yaşa ki Allah lüğünün sebeplerinden biridir bu sana sorsun: Kaderine ne yazayım?” hikaye. Git gide unutulmuştur ama ha- sözüne istinaden insan olabilmeyi len anlatılmaya da devam edilmektedir. hatırlatmalı insana. Hem zaten bir İşte gelelim meseleye: Papi kuşunun kefenlik hayatımız var, değmez hiçbir kardeşi çok küçükken kefen giyenlermuammaya. dendir. Papi kuşunun kendisi ise kefen Vesselam…
35
Efsaneye Veda Efsanevi boksör Muhammed Ali, iki gün süren cenaze töreninin ardından, doğum yeri olan Louisville kentinde defnedildi. Ali’nin tabutunu taşıyan araç, geçit töreniyle şehrin boksör ile özdeşleşen önemli noktalarından geçti, güzergahta toplanan binlerce kişi Ali’ye son kez sevgi gösterisinde bulundu.
masıyla başladı. Farklı dinlerin temsilcileri de kendi inançlarına göre Muhammed Ali için sahnede dua etti.
Ağır sıklet boks şampiyonu Lennox Lewis, tabutu taşıyanlardan olmanın bir şeref olduğunu söyledi ve “Kelebek gibi uç, arı gibi sok’ sözü her zaman hatırlanacak. Muhammed bir boks ikonu ve Muhammed Ali’nin toprağa verilmesinin efsanesiydi” diye ekledi. Cenaze töreni Perşembe günü 14 bin kişinin katıldığı ardından “KFC Yum! Center”da gerdua ve cenaze namazı ile başladı. İmam çekleşen törene eski ABD Başkanı Bill Clinton, Senatör Orrin Hatch, yönetmen Zaid Shakir, Ali’nin cenaze töreninin Spike Lee, David Beckham, Mike Tyson, ‘öğretici’ olmasını dilediğini söyledi. Kerim Abdül Cabbar, oyuncular Arnold Schwarzenegger, Will Smith, komedyen Müslüman alim Sherman Jackson, “Muhammed’in vefatı kendimizi dünyada Billy Crystal, spor sunucusu Bryant biraz daha yalnız hissetmemize neden Gumbel’ın da aralarında olduğu spor oldu. Sağlam, kapı gibi, güzel ve hayat ve sanat dünyasından çok sayıda isim dolu bir adamı kaybettik” dedi. Cenazekatıldı. ye Don King, sivil haklar lideri Jesse 15 bin civarında Muhammed Ali hayra- Jackson ve eskiden Cat Stevens olarak bilinen müzisyen Yusuf İslam da katıldı. nının salonun içinde izleme imkanı bulduğu tören Kur’an-ı Kerim okun-