Büt Dergisi Sayı 21 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Page 1


- 36 -

KAPAK

Dönence şarkısının hikayesini bir de Barış Manço’dan okuyun


İçindekiler

-8-

- 14 -

Portre

Röportaj - 1

- 20 -

Foto-Haber

Rock’ın Kraliçesi Wanda Hüseyin Kağıt’la buYeşilçam’ın utulmaz Jackson bu ay ki portre luşup merak ettiklerinizi karelerini sizler için konumuz. sorduk derledik.

- 38 Röportaj / Müzisyen Başarılı işlere imza atmış bir kanuni ile tanıştıracağız sizleri: Turgay Çoşkun

-6Haberler Kültür-Sanat’tan güncel haberler... Büt Dergisi

- 46 Kitap

- 30 Röportaj - 2

Ankara’da tanıştığımız Zülfü Livaneli’nin Son bir kadın taksici: TakciAda kitabını sizler için si Neşe eleştirdik.

- 45 Açılışa davet En güzel kış manzaraları VENÜS Sanat Galerisi’nde

- 48 -

Çarpa Çarpa Astroloji

Ve yeni bir bölüm: Çarpa Çarpa Astroloj, Burçları bir de böyle okuyun... 3


Yeni yıl

E d i t

ö

r

Y

Yılların, ayların, günlerin, saatlerin, dakikaların ve hatta saniyelerin bile nasıl geçtiğini anlamadan yeni bir yıla daha giriyoruz. 2015’e merhaba dememize az bir zaman kalmadan biz size bu sayıyla merhaba diyoruz.

benzemiyor şu zaman dediğimiz büyü. Gel desen gelmiyor, git desen gitmiyor. Sensiz ama senle birlikte büyüyor. Sizi hüzünlendirmek gibi bir niyetim yok. Sadece gerçekleri bir kere de benden duyun istedim.

Nasıl şeydir şu zaman denilen kavram? Suya benzetsek; akan suyun önüne engel koyarsak durdururuz, durduramazsak bile yavaşlatırız. Onun için suya benzemiyor. Uyku desek; uykumuzu vücudumuzun son direncine yenik düşene kadar dayanıyoruz, bunu da elimizden geldiğince erteleyebiliyoruz. Uykuya da benzemiyor. Aslına bakarsanız demek istediğim hiçbir şeye benzemiyor. O her gün mucize olarak karşımıza çıkan bir büyü. Sizce de öyle değil mi?

Ne fırsatlar kaçırdınız, ne sevdalara kapılıp unuttunuz kendinizi; ne çok sevinç yaşadınız, ne çok ağladınız; ne çok paranız oldu, ne çok açlık çektiniz; ne çok selam verdiniz, ne çok selam aldınız; ne çok birileri girdi hayatınıza, ne çok çıktı hayatınızdan birileri, bunların hepsi olması gerekiyordu ve oldu. Artık bunlara hayıflanmaya gerek yok bilesiniz. Tam sırasıdır şu çoook derin anlamı olan özlü sözümüzü söyleyemeye “Giden gitmiştir gittiği gün bitmiştir” demekten başka da bir şey yok sanırım. Yeni bir yıla daha bir bomba, daha bir atik girmek için diyeceğim o ki takma kafaya be okuyucu, oldu da bitti maşallah...

Daha dün gibi hatırlayabiliyorum, hatırlıyorsunuz 2014 yılbaşını. Halbuki 365 gün 52 hafta 6 saat 31557600 saniye geçti 2014’ten 2015’e. Bunu yazarken ne kadar da çok rakam devirmişiz onu fark ediyorum ki bu rakamlar bir yıllık zaman dilimi için geçerli. Varın siz düşünün yaşamınızda ne kadar çok rakam devirdiğinizi. Hepiniz şuan da ben gibi bir Ahh çektiğini hissediyorum. Ama dedim ya hiç bir şeye

4

Yeni bir yıl demek yeni bir zaman diliminin sana açtığı kolları sarmak demek. Sen bu kollara şefkatle sarılmaya bak. Yeni bir umutla yeni bir kapıdan gir içeri. İster hazırlıklı ol, ister sıradan yaşayarak gir; orası sana kalmış. Ama bizsiz girme. Biz seninle her


Künye: sayıda yine bulaşacağız. Zaman bizi şefkatli kollarıyla ne zaman sarmaktan vazgeçer, biz o zaman senden koparız. O zaman sen yoluna ben yoluma deriz. (Bağlantı biraz kötü olmuş olabilir ama konu hazır birlikteliğe gelmişken fırsatı değerlendirmek istedim. Kendimizi araya sıkıştırdım.) Neyse artık daha fazla uzatmayayım. Başınızı ağrıttıysam affola. 2015 yılının size huzurlu ve mutlu bir yıl olması dileklerimi iletiyorum. Her şey gönlünüzce olsun. Ve tabi ki çok komikmiş gibi yapılan, kimsenin gülmediği hatta yapanı rencide ettiği bir klasik yılbaşı esprisiyle yazımı bitiyorum: Seneye görüşürüz....

Büt Dergisi

Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Yazı İşleri

Ulya Altıntaş Editör

Mustafa Doğan Katkıda bulunanlar

Handan Aşık Siyahi Tuğçe Yıldızgöz Sosyal Medya

www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/butdergisi tr.linkedin.com/in/butdergisi www.instagram.com/butdergisi

www.plus.google.com/+BütDergisibütdergisi www.butdergisi.tumblr.com www.pinterest.com/butdergisi/ www. freelyshout.com/butdergisi

haber ve öneri info@butdergisi.com

16 Nisan 1889 - 25 Aralık 1977 Büt Dergisi

www.butdergisi.com

5


Peyami Safa’nın ‘reddi miras’ belgesi bulundu

H A B E R

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Peyami Safa, 1961 yılında vefat ettiğinde, yeğeni Behçet Safa, amcasının mirasını reddetmişti. Ünlü yazarın yeğeninin ‘reddi miras’ belgesi 53 yıl aradan sonra ortaya çıktı. MAHKEMENİN ARŞİVİNDE BULUNDU İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin arşivinde bulunan 961/46 esas ve 961/108 karar nolu 20.09.1961 tarihli belgeye göre, (yurt dışında bulunan) Behçet Safa, amcasının ölümünden bir ay sonra (elçilik aracılığıyla) 17.07.1961 tarihli dilekçeyle mahkemeden reddi miras talebinin tescil edilmesini istiyor. Hakim Mehmet Çağatay imzalı belgede, yapılan açık duruşma sonunda Behçet Safa’nın reddi miras talebinin tesciline karar verildiği yazıyor. Kanunlara göre, reddi miras talebinde bulunan bir kişi, daha sonra istese de yasal mirasçı olamıyor. MİRASÇILIK TARTIŞMALARINA NOKTAYI KOYACAK Aslında yeğen Behçet Safa’nın, amcası Peyami Safa’nın mirasını reddetmesi yeni bir olay değil. 1961’den bu yana edebiyat ve basın dünyası bu konuyu yakından biliyor. Yeni olan 53 yıllık reddi miras belgesinin bulunması. Bu belge, zaman zaman ortaya çık(artıl)an mirasçılık tartışmalarına noktayı koyacak olması nedeniyle önemli. İtalya’nın Elbe adasında yaşayan ressam Behçet Safa, 2004 yılında, verdiği röportajda, “Amcam öldüğünde Paris’teydim, yengemden bir mektup geldi. Amcan borç bıraktı, kitaplarının telif hakkının tamamını bana verir misin, diye. Çünkü mirasın yarısı bana kalmıştı. Ben de devrettim o zaman…” demişti. İşte, reddi miras belgesi:

Giuseppe Mango sahnede öldü

-

6

Dünyaca ünlü İtalyan sanatçı Giuseppe Mango, konser verdiği sırada yüzlerce hayranın gözü önünde kalp krizi geçirip hayatını kaybetti. İtalya’da düzenlenen bir konserde, görenlerin hayatı boyunca unutamayacağı bir olay yaşandı. 60 yaşındaki Giuseppe Mango, konser verdiği esnada yüzlerce hayranın gözü önünde kalp krizi geçirdi. Şarkısını söylediği esnada son nefesini vermeden önce ‘özür dilerim’ diyen ünlü sanatçı, daha sonra olduğu yere çöktü ve bir daha kalkamadı. Mango’nun ağabeyi 75 yaşındaki Giovanni Mango kardeşinin üzüntüsüne daha fazla dayanmadı ve kardeşinin cenazesinden sadece bir gün sonra kendisi de vefat etti.


Beterböcek 2 geliyor! Yönetmen Tim Burton, Beterböcek’in merakla beklenen devam filmi hakkında bazı detayları açıkladı Beetlejuice (Beterböcek) filminin devamı için bir senaryo üzerinde çalıştığını söyleyen Tim Burton, filmde Michael Keaton’ın da yer alacağını doğruladı. Bant Mag ’in haberine göre, Türkiye ’de 20 Şubat’ta vizyona girecek yeni filmi Big Eyes‘la ilgili bir röportaj veren Tim Burton, yeni Beetlejuice 2 ile ilgili çok heyecanlı olduğunu dile getirdi ve filmin tahmin edilenden daha kısa sürede hazırlanacağına inandığını belirtti. Bir süredir gündemde olan Beetlejuice 2 filmi için hazırlıkların başladığını belirten Burton, Keaton’la yeniden çalışacağı için çok mutlu olduğunu söyledi. ”Beetlejuice karakterini canlandırabilecek yalnızca bir kişi var” diyen Burton, Keaton eşliğinde bir senaryo taslağı üzerine çalıştıklarını doğruladı. Tim Burton röportajın devamında devam filmi hakkında şunları söyledi: “Beetlejuice karakterini çok seviyorum ve özlüyorum. Michael’la (Keaton) çalışmayı da özledim ve sadece 1 tane Beetlejuice filmi var. Şu anda bir senaryo üzerinde çalışıyoruz ve ikinci filmi çekmeye çok yakın olduğumuzu söyleyebilirim. Tekrar onunla (Michael Keaton) çalışmayı çok isterim.”

Büt Dergisi

ABD’li bilim adamı Nobel ödülünü sattı Genetik bilimci Watson’ın, Nobel ödülünü 4,8 milyon dolara satıldığı bildirildi. ABD’li genetik bilimci James Watson’ın 1962’de DNA’nın çift sarmallı yapısını keşfettiği için verilen Nobel ödülünü satışa çıkardığı, ödülün 4,8 milyon dolara satıldığı bildirildi. ÖDÜLÜ SATIŞ SEBEBİ BBC’nin haberine göre, New York’taki Christie’s müzayede evinde açık artırmayla satışa sunulan altın madalyanın 2,5 ila 3,5 milyon dolara satılması bekleniyordu. İlk defa hayatta olan bir Nobel sahibinin ödülü satılmış oldu. 86 yaşındaki Watson’un ödülünü maddi zorluklar nedeniyle satışa çıkardığı belirtildi. Watson’ın, satıştan elde ettiği gelirinin bir bölümünü okuduğu Chicago Üniversitesi, çalıştığı Cambridge Üniversitesi ve başkanlık ettiği Cold Spring Harbor Laboratuvarı’na bağışlayacağı duyuruldu. Watson’ın 2007’de verdiği bir röportajda, “siyahların beyazlardan daha az zeki olduğuna dair” açıklamasının ardından bilim çevreleri tarafından dışlandığı belirtiliyor. Watson, DNA’nın çift sarmallı yapısını keşfettiği çalışmasıyla Francis Crick ve Maurice Wilkins ile tıp dalında ödül almaya hak kazanmıştı. 2004’te hayatını kaybeden Crick’in ödülü de geçen yıl 2,2 milyon dolara satılmıştı.

7


P O R T R E

Rock’ın Kraliçesi

Wanda Jackson

Y 8

Y

azıyı okumaya başlamadan önce sizden ufak bir ricam olacak; Youtube’a girip Wanda Jackson – Funnel Of Love ( Only Lovers Left Alive version) şarkısını bulup dinlemeniz. Bu şarkıyı önce bir kez dinleyin ve yazımı okumaya öyle başlayın. Dinlediysen hadi başlayalım Wanda Jackson’u tanımaya. Şarkıyı beğenip beğenmediğinize sonra geleceğim...


B端t Dergisi

9


10


Bu ay sizlere dinlediğiniz ( ben öyle farz ediyorum) şarkıyı seslendiren Wande Jackson’dan bahsedeceğim. O Rock’ın Kraliçesi olarak tanınıyor. Bu unvanı 1950-60’lı yıllarda müziklerinin ülkesinde süratli yükselişiyle popüler oluşuna borçlu. Bu unvanı almakla da bana göre son derece haklı.

M

Müzikle Erken Tanıştı

E

Wanda Lavonne Jackson Maud, ABD’nin Oklahoma eyaletinin kenarında bulunan küçük bir kasabada 20 Ekim 1937 yılında dünya geldi. Ekonomik olarak çok sıkıntılı dönemlerde olan ailesi babasının kararıyla yoksulluktan kurtulmak için Californaya taşındı. Babası onun müziğe farklı bir ilgisinin olduğunu fark edince gidip ona gitar aldı ve Wanda böylece kendini müziğin içinde buldu. Babasıyla sürekli konserlere giden genç Jackson o yaşlarda kilisenin gospel korosunda kendine yer buldu. Californaya’da geçinemeyen Jackson ailesi tekrar başladıkları yere Oklahoma’ya geri taşındılar. Jackson burada liseye başladığında yetenekleri kısa sürede fark edilir. Katıldığı bir yerel yarışmada 30 dakikalık radyo performansı kazanır. Bu Jackson’un Thompson’nın ünlü grubu Brazos Valley Boys ile pek çok şarkı kaydı yapmasına, ulusal üne kavuşan “You Can’t Have My Love” şarkısında da düet yapmasını sağlar.

K

“Kızlar plak satamaz”

Wanda, Capitol Records’la anlaşma imzalamak ister fakat yapımcı Ken Nelson “Kızlar plak satamaz!” diyerek onun geri çevirmekle hata yaptığını o zamanlar bilmez. Capitol’un geri çevirdiği Jackson’u Decca Records kapar ve hemen imzalar atılır, anlaşma saplanır. Ailesinden büyük destek gören Wanda müzik kariyeri için çalışmalarına hız kazandırır: Babası yol gösterici olur, annesi sahne kıyafetlerini tasarlayarak diker.

Bu düet Wanda’ya Capitol Records’un kapılarının açılmasına neden olur. Capitol “You Can’t Have My Love” adlı şarkının plak kaydını alır. Bu arada tarih 1954’tür ve Jackson, 17 yaşındadır. Country listelerinde bu şarkı 8.sıraya kadar yükselmiştir.

Elvis Presley ile tanışma

Ve Wanda Jackson Elvis Presley ile tanışır. 1955-1956 yıllarında Elvis Presley ile ilk turuna çıkar. Jackson, babası ve Elvis Presley’in onu rockabilly söylemesi için teşvik ettiğini söyler. Wanda o günleri şöyle anlatır: “1956 yılında, Elvis’in ısrarı üzerine ben rock’n’ roll şarkıları söylemeye başladım. Bana rockabilly’yi çalıştıracaktı. Bana söz yazacaktı. Benim rock müzik kaydı almama dört ya da beş yıl vardı. Ben seslendirdikten sonra rock’n’ roll aşkı farklı olduğunu gördüm. Elvis haklıydı.” Jackson daha önce reddedildiği Capitol Records ile 70’lerin başlarında anlaşma imzalar. Daha önce kızlar plak satamaz diyen Capitol, Jackson’un “I Gotta-Know” adlı şarkısının en az erkeklerin söylediği kadar tuttuğunu görür ve şarkı listelerde 15. sırada kendine yer bulur. Wanda, giyimiyle de farklı olduğunu gösterdi. Normal kadınların giyim tarzının aksine kısa etek, büyük gösterişli çember küpeler ve yüksek topuklu ayakkabılar onun tarzıdır. Tabi bunların hepsi annesinin tasarımıyla. Presley gibi

11


deri elbiseler giyen rock and roll sanatçısı gibi o da sahnede giydiği bu tarzla seksi bir görüntüyü veren ilk kadın rock and roll’cu olarak tarih yazıcıların not almak zorunda kaldığı karakterdir. Jackson’ın o dönemlerde kadın olarak söyledikleri pek bir müstehcen bulunsa da, o bildiği yoldan şaşmadan yoluna devam etti. Zaten bu korkusuz yolculuğu onu bu kadar popüler yapmasına neden oldu. Tabi bu korkusuzluğunun yanında o çakıllı, cilalı sesi ve seksi vücut hatlarıyla en iyi rock sanatçıları arasına girmesindeki etkenlerden sayılabilecek özellikler.

S

Satışlar milyonları geçti

Milyonları geçen satış patlaması En ünlü şarkısı 1959’da tek başına kayda aldığı ”Let’s Have a Party” şarkısından birisidir. Müzik kariyeri Country tarzı ile rockabilly arasında değişen bir süreç oldu. Rockabilly tarzında söylediği “Fujiyama Mama”

Japonya’da büyük beğeni topladı. Ve bundan kısa bir süre sonra country tarzında “Right or Wrong” ve “In the Middle of a Heartache” ile ilk ona girme başarısını gösterdi. Jackson’ın popüleritesi Almanya sınırlarına da ulaştı. 1965’te ”Santa Domingo” ile yine çok ses getiren bir başarıya imza attı. 1966’da ABD müzik listelerinde “The Box It Came In” ve “Tears Will Be the Chaser for Your Wine” adlı kayıtlarıyla ilk 20 içerisinde kendine yer bularak, popülerliğinin onlarca sene devam etmesini sağladı. Right or Wrong, Love Me Forever ve Wonderful Wanda şarkıları milyonları geçen bir satış patlaması yaptı.

Capitol Record anlaşma imzala ister fakat yapımcı Ken Ne “Kızlar plak s maz!” diyerek geri çevirmekl hata yaptığını zamanlar bilme

Wanda gönlünü IBM’de bilgisayar programcısı olan Wendell Goodman’a kaptırarak 1961 yılında dünya evine girdi. Goodman, evlendikten sonra IBM’deki işini bıraktı ve Wanda’nın menajerliğini yapmaya başladı. Bu evlilikten iki çocuk dünyaya geldi. 1971’de ise çift din değiştirerek Hristiyan oldular. Ve Wanda kiliselerde org ya da piyano eşliğinde söylenen gospel tarzı Praise the Lord albümünü çıkardı. 1977’de Elwis Presley’in ölmesiyle rock’n roll tekrar moda haline geldi. Word Records etiketiyle Wanda “Whole Lot-

12


ds’la amak

elson sataonun le ı o ez.

ta Shakin’ Goin’ On” “Honey Don’t” “Rip It Up” ve ”Searchin’” rockabilly ve country tarzı şarkılarıyla Grammy Ödüllerini aldı. 1980’lerde ve 1990’ların başına kadar Avrupa’da ve Amerika da pek çok festivalde yer almış, Amerikalı country müzik sanatçıları Pam Tillis, Jann Browne ve Rosie Flores ile turlar yapmış sesini sahnede birçok kişiye duyurabilmiştir. 2001 yılında Jackson, Tennessee

Büt Dergisi

Rockabilly Festivali’nde yer aldı ve 2003 yılında Elvis Costello gibi büyüklerin de konuk olduğu performanslarla “Heart Trouble” adlı albüm yayınlandı. 2009 yılında tanıştığı Jack White’ın yapımcılığını üstlendiği The Party Ain’t Over albümü 25 Ocak 2011’de piyasaya sürüldü. Wanda, albümde Bob Dylan’ın rockabilly tarzı şarkısı “Thunder on the Mountain” ı ve Amy Winehouse’un hit şarkılarından “You Know I’m No Good”u kendi tarzıyla seslendirirdi.

13


R

ö p o r t a j

GAZİNOCULAR KRALI GELDİ VE BİZİ KEŞFETTİ Hüseyin Kağıt ile Ankara Sincan’daki stüdyosunda röportaj için sözleştik. Giderken merak içindeydik çünkü Türkiye’deki bütün düğünlerde insanlar Ankara Oyun Havaları’nda oynuyor, biz de adettendir diye taktık kulaklığa Hüseyin Kağıt şarkılarını dinleye dinleye mekana gittik. Hem oyun havaları hakkındaki meraklarımızı giderelim hem de Sevgili Hüseyin Kağıt’ın düet yaptığı şarkıdaki gibi hayatı tespih yapıp yapıp sallamasının sırrını öğrenelim dedik... Güzel bir röportaj oldu, söyleşi gazetecilerinin en sevdiği şey olan ara başlıklardan da çok keyifli yazılar ortaya çıktı, kahkaha atılan kısımları parantez içinde belirtmedik ama eminim okurken aynı yerlerde gülümseyeceğiz... BÜT: Hüseyin Kağıt’ı kendisinden dinleyerek başlayalım... HK: 1982 Ankara Sincan doğumluyum. İlkokul 5.sınıfa kadar okudum, babam vefat etmişti, elektrikçide çalışmaya başladım. Çırak okulunda 3 senede elektrik bölümünde okudum. Tahsilatım çok az oldu, fakir bir aile olduğumuz için çalışmak zorunda kaldım ve okuyamadım. BÜT: Müzik piyasasına girişiniz nasıl oldu? HK: Çok küçük yaşlarda elektrikçi de başladım. Şarkı söylemeyi çok sevdiğim

14

için orada da sürekli şarkı söylüyordum. Oradaki arkadaşlara saz çalmak istediğimi söylemiştim, onlar da eski kırık bir saz bulmuşlar. Sonra esnaflar sazı tutkalla yapıştırdı astılar ve kuruttuk. Para da topladık tel taktırdık ona, ve kendi kendime saz çalmaya başladım. Yani 10 yaşlarında elimde müzik aletim vardı. BÜT: Bu piyasa zor bir piyasa, bu aşamaya gelene kadar size yardımı dokunanlar oldu mu? HK: Elektrikçiden çıktıktan sonra müzik markette çalışmaya başladım. Zaten


maaşımı da hep kasetlere yatırıyordum. Müzik markette de 16 sene çalıştım. Sonra beste yapmaya başladım ve insanlara ücretsiz olarak şiirler şarkılar armağan ettim. Onlar da eserlerimi okuduklarında beğenildi. Sonra da ben evde kendi eserlerimden oluşan basit bir albüm yaptım. Albümü geceleri yapıyordum çünkü sabahları çalışmam gerekiyordu. Yani insanların beğenisiyle tanındım.

Ç

Çıraklığı Olmayan İşin Ustalığı Olmaz BÜT: Albümün tanıtımını nasıl yaptınız? HK: İnsanlara hediye ediyordum ben bu albümü. Müzik marketten alışveriş yapan

Büt Dergisi

herkese veriyordum dinlemeleri için. Sonra da sabahları müzik markette devam ederken geceleri gazinoya çıkmaya başladım. Tabii çok kötü yerlerde çalıştım ama öyle öyle tanınmaya başladım ve aynı filmlerde olduğu gibi gazinocular kralı geldi ve bizi keşfetti. Ve şunu söylemek istiyorum ki çıraklığı olmayan işin ustalığı olmaz illa ki çile olacak. Hüseyin Kağıt kimdir diyenlere şunu söyleyeyim, ben bu işe 20 yılımı verdim, hemen buraya gelemedik tabii. BÜT: Nasıl işler yaptınız bu aşamaya gelene kadar?

15


HK: Köçeklikten bestekarlığa, sazcılıktan darbukacılığa kadar çok zorlu bir aşama katettik.

Elimizdeki Tek Şey Doğallığımız

BÜT: Klip çekimlerinizi izliyoruz, çok eğlenceli klipler ortaya çıkıyor. Arka planı nasıl geçiyor, çünkü oyun havası klibi çekiyorsunuz ? HK: Şunu söyleyeyim, oyun havası müziği yapanlar benim gibi üniversite lise okuyamamış insanlar, yani tahsilleri yok. Hepsi duygularıyla çalışan samimi insanlar ve müzik oyunculuk eğitimleri olmadığı için klip çekimleri de çok zor oluyor. Ama oradaki komik ve saçma hallerimiz insanların hoşuna gidiyor. Çok doğal buluyorlar çünkü o görüntüleri yapmak isteseniz yapamazsınız elimizdeki tek şey doğallığımız. BÜT: Klip çekimindeki arkadaşları nereden buluyorsunuz? HK: Hepsi arkadaşlarımız; çünkü Ankara’da birlik ve beraberlik var. Tabii içlerinde bu işi yapan arkadaşlarda var o yüzden haklı olarak görünmek tanınmak da istiyorlar. BÜT: Ankara’da büyük bir gazinoda sahne alıyorsunuz, ortam nasıl, gazino ortamı kadın dinleyicileriniz için çekince oluşturuyor mu? HK: Evet, Ankara’daki üçüncü büyük gazinoda sahne alıyorum. Asi ve aykırı dinleyiciler var tabii, onlar beni dinlemeye geliyor. Yine de kadınların büyük bir bölümü dinlemeye gelemiyor çünkü gazino ortamıyla ilgili yanlış bir algı da olabiliyor. Ama içeri girerken üstünüz aranır, cihazlardan geçersiniz. Kimse kimsenin kılına zarar vermez. Büyük işletmeler olduğu için çok özen gösterirler. Yediğinizden içtiğinize, meyveden peynire kadar her şey birinci sınıftır, çünkü bu adamlar para kazanıyor ve doğal olarak da her şeyin en iyisini yapmak istiyorlar. BÜT: Siz orada 2 saat mi sahne alıyorsunuz? HK: Assolist olduğum için evet. Ben sadece

16

“Şunu söyleyeyim, oyun havası m üniversite lise okuyamamış insa si duygularıyla çalışan samimi in eğitimleri olmadığı için klip çek 22.00 / 00.00 çalışıyorum. Ankara’da da bunu yapabilen 3-4 sanatçı vardır. Diğer arkadaşlar sabaha kadar gazinoda kalır. Şehir dışı konserlerimiz olmadığı sürece gazinodayız. BÜT: Hayatı “Tesbih Yapmışım” şarkısı da milyonlarca tıklandı... HK: Evet ama maalesef o milyon tıklananlar silindi. Müyap, Müsam, Müyorbir gibi Kültür Bakanlığına bağlı firmalara üye olduk. Videolarımız Müyap aracılığıyla internete atılıyordu. Youtube ile Müyap sorun yaşayınca Müyap bütün ünlülerin o milyon tıklanan videolarını kaldırdı ve hepsi silindi. Arkadaşların attığı 1


benimle konuşmuşlardı. Hayat İstanbul’da döndüğü için Ankara daha sakin tabii. İstanbul’da magazin gazetecileri sizi her yerde bulabilir ama burada öyle bir şey yok. BÜT: İstanbul’a gelmeyi neden düşünmediniz? HK: Ankara’yı seviyorum hayatımı burada kazanıyorum, aslında İstanbul’da çok daha fazla para kazanabilirim ama o yoğun tempoya ben kilolu olduğum için dayanamayabilirim. Mesela Sincan burası, yani biraz daha varoş kesim; ama buraya gelmeyen TV kanalı-gazete kalmadı. Hoş gelsinler ama bu bir başarıdır ve tabii beni de çok mutlu ediyor. Ayrıca Ankara halkı genelde ailelerden oluştuğu için hepsi samimi mutlu insanlardır, neşelilerdir. Bence Atatürk, Ankara halkı bu kadar neşeli mutlu diye Ankara’yı başkent yaptı.

müziği yapanlar benim gibi anlar, yani tahsilleri yok. Hepnsanlar ve müzik oyunculuk kimleri de çok zor oluyor. “ 5 binlik klipler yine duruyor ama milyon tıklananlar gitti tabii. Tarkan’dan Sezen Aksu ve Ferdi Tayfur’a kadar pek çok sanatçı aynı şeyi yaşadı. Bundan sonra herkes youtube ile birebir muhattap olacak. BÜT: Taklitleriniz de yapıldı izleyince güldünüz mü? HK: Tabii çok güldüm. Şahan Gökbakar, Şafak Sezer, Beyazıt Öztürk taklidimi yaptı, ayrıca Azerbaycan’da ve farklı pek çok ülke de izlediklerim oldu çok hoşuma gitti. CNN Türk geldi buraya. Tabii ondan sonra çok yol katettik. Onlarda ünsüz ünlüler belgeseli için

Büt Dergisi

“Sosyete Kürk Giyen Bayanlara denmez, Halka Faydalı Olan Kanaat Önderlerine denir” BÜT: Kiloluyum diyorsunuz ama, sanki bu halinizden de memnun gibisiniz? HK: Aslında eski sporcuyum. Güreş, halter boks yapmıştım. Ama şu an hayatımız çok yoğun geçiyor. Tabii her şey para değil. Düğün, hasta ziyareti var. Mesela ufak bir muhtarlık seçiminde bile gidip görünmemizi istiyorlar. Sosyete dediğiniz; kürk giyen bayana denmez, halkta faydalı olan kanaat önderlerine denir. Beni de burada sosyete gibi düşünün, kavga olduğunda ayırmaya, düğün olunca nikah şahitliğine gidiyorum. Belki dünyada en fazla düet klibi olan sanatçıyımdır kimseyi kıramam. Duygusalım. Birisi kapımı çaldıysa elimden gelen yardımı yapmak isterim. Tahtımı Yükselttim de Bahtım Aynı Duruyor BÜT: Bu kadar yardımsever olmanız, çok zor şartlarda buralara gelmenizle mi alakalı?

17


HK: Vicdanlı olmak diyelim. Tabii babasızlık, yoksulluk derken çok çektim. Halen de çekmeye devam ediyorum. Tahtımı yükselttim de bahtım aynı duruyor, böyle de bir bestem var. BÜT: Bir röportajınızda babanızın düğünde oynarken vefat ettiğini söylemiştiniz, nasıl oldu? HK: Evet maalesef. Babamın lakabı Havalı Ahmet’ti. Çok güzel Ankara Havası oynardı. Zaten kiloluydu da, düğünde oynarken kalp krizi geçirdi. BÜT: Sosyal Medya’yla aranız nasıl? HK: En son gittiğimiz konserde Vatan Şaşmaz “Hüseyin Kağıt sen ne yaptın burada yüz bin kişi var” dedi, çünkü benden önce giden ünlüler dolduramamış. Bu da doğal olmamdan kaynaklanıyor. Orada yüz bin kişi varsa mutlaka bin tanesi konseri telefonuna çekiyor sonra internete yüklüyor ve dünya görüyor. Yani sosyal medya çok önemli, bir günde bile videonuz düşsün meşhur olabilirsiniz. Benim de kendi kullandığım birebir muhatap olduğum hesaplarım mevcut. Kadir İnanır Büyük Adam Olacağımı Söylemişti BÜT: Hatırınızda kalan bir anınız var mı? HK: Evet, ben küçüktüm Sincan’a Kadir İnanır geldi. O zamanlar “Böyle Gitmez” diye bir televizyon programı sunuyordu. Benim de

18

elektrikçi de çalıştığım dönemlerdi ve oradaki lokantaya geldi. Ben de hemen gittim yanına “Sen Kadir İnanır mısın” dedim, “Evet ben Kadir İnanır’ım” dedi, inanmadım yemin et dedim “Valla” dedi. Güldü “Gel bakalım” deyip beni kucağına oturtturdu. Ne yapıyorsun diye sordu, bende elektrikçide çalıştığımı söyledim. “Sen büyük adam olacaksın” dedi, dediği de çıktı 150 kiloyum. BÜT: Hatırlıyor mudur acaba sizi? HK: İmkanı yok; ama bu olayı anlatsam hatırlar. BÜT: Peki Hüseyin Kağıt’ın bir haftası nasıl geçiyor, boş zamanlarınız oluyor mu? HK: Pazartesi radyo programı yapıyorum, salı günü televizyon programı yapıyorum. Her gece de stüdyodayım. “Ankara Kazan Biz Kepçe” isimli kısa internet dizisi çekimlerimiz devam ediyor. Bu dizide Ankara’daki dostlarla oynuyoruz, çoğu da gazinoda sahne alan insanlar olduğu için eğlenceli doğaçlama esprilerle yürütüyoruz. Stüdyoda insanların albüm kaydı işlemlerini yapıyoruz. Sinema filmlerimiz var, en son da Latif Doğan ile çalışmıştık 006 Kaçış isimli bir projeydi. Yani tam bir boşluk oluyor dışarı çıkıp kahve içeceğim diye seviniyorum ama yeniden iş çıkıyor. Aslında hayatım spordu benim boş zamanım olsa da yapabilsem keşke. BÜT: Yeni albüm ne zaman var mı çalışmalar? HK: Nasip olursa inşallah 2015’te.


Adile Naşit 17 Haziran 1930 - 11 Aralık 1987

Saygı ile anıyoruz... Büt Dergisi

19


H a b e r F o t o 20

YEŞİLÇAM UNUTULMAZLARI Kimine bakınca hüzünleneceksiniz kimine bakınca güleceksiniz. Onlar Türk Sineması’na altın harflerle yazılmış Yeşilçam sahneleri. Beyoğlu Belediyesince dördüncüsü düzenlenen, “Yeşilçam Haftası”, 21-28 Mart tarihlerinde gerçekleştirildi. Bu nedenle sizlere bu sayımızda Foto-Haber’de unutulmaz Yeşilcam sahnelerinden kareler sunacağız. Geçmişi hep birlikte bir yad edelim. Gerçi onlar hala izledikçe yeniymiş tadı veriyor...


B端t Dergisi

21


22


B端t Dergisi

23


24


B端t Dergisi

25


26


B端t Dergisi

27


28


B端t Dergisi

29


30

R

ö p o r t a j U l y a

A l t

ı n t a

ş


TAKSİCİ NEŞE

T T

aksici Neşe Yeşilkaya ile Kızılay meydan da karşılaştık. Önce kısa saçlı bu kadın taksiciyi erkek zannettik; ama arabasına azcık yaklaşınca anladık ki kadın taksi şoförü. Taksiye çıktığı bir başka gün için sözleştik hatta tam buluşma saatimizde işler açıldı, ayağımız uğurlu geldi. Taksici Neşe müşteriyi gideceği yere bıraktı ve söyleşimize aşağıda okuyacağınız üzere devam ettik. Neşe Yeşilkaya bu sayımızın misafiri olacak. İşinin arasında bize zaman ayırdığı için de Büt ekibi olarak teşekkür ediyoruz...

Büt Dergisi

31


Taksi şoförlüğü yapmak nereden aklınıza geldi ? Ben kendi işimden emekli olmak zorunda kalınca, otelde resepsiyonda çalıştım. Güvenlik görevlisi olarak da görev yaptım. En son Ankara’ya geldim ve bir güvenlik şirketinde sekreter olarak çalışıyordum. Patronlarım da çok iyi insanlardı ama ben işe geciktiğimde anlaşmazlık yaşıyorduk , orada bir gün şakasına ‘’Müdürüm beni istemiyor ben gidip taksici olayım.’’ dedim. Benim bunları söylediğim müdürüm akşam eve giderken taksiye binmiş bizim bir çalışanımız var takside çalışmak istiyor demiş, şoföre ilginç gelmiş o da tamam deneyelim demiş. Ertesi gün şoför beni arabayla denedi sürücülüğüme baktı bende 1 hafta sonra taksiye çıkmaya başladım. Ne kadar zamandır taksicilik yapıyorsunuz, alışma süreci nasıl geçti ? Sekiz yıl önceydi hatta ilk taksiye çıktığımda kayboldum. Ankara’da büyüdüm ama çok iyi bilmiyordum, her yer değişmişti. Çarşıda dolaşıyordum, müşteri almayı bilmiyordum. Herkes bana bakıyordu. Ne yapacağımı şaşırıyordum. İnsanların yüzüne bakamadığım için kimin müşteri olduğunda anlayamıyordum. Alışma sürecinde çok tedirgin oldum. BAŞKA BİR İŞ BULAMADIN MI GİT EVİNDE OTUR DİYORLAR İnsanların size bakışı nasıl, neler söylüyorlar? Kimisi gelip başka bir iş bulamadın mı git evinde otur diyor; ama onlar nadir. Genelde tebrik ediyorlar. Cumhuriyet kadını diyorlar. Değişik tepkilere zaten alıştım, kapalı yerlerde çalışamıyorum. Taksicilik benim için iyi oldu. İzin problemim de yok. Mesela bu söyleşiyi yapmak için kimseden izin almak durumunda kalmadım, çektim arabayı sizinle buraya oturdum.

32

Peki şimdi bizi patron görse bir şey söyler mi ? Hayır, hiç karışmaz evime gideyim istersem evimde arabayı yatırayım. O benden alacağı parayı bilir, iş yapsam da yapmasam da o gün o parayı götürmem gerekiyor. Yeter ki bu taksiyle gayrimeşru bir iş yapmayayım. Yapanlar var mı ? Tabii, arabayla gidiyor çok affedersiniz kadın gezdiriyor veya uyuşturucu alıyor özellikle geceleri oluyor bunlar. Yani bu işi böyle yapanlarda var. Benim kazam belam ya da cezam yok, aradıkları ideal şoför tipiyim. Gençlik dönemlerinizde nasıl hayalleriniz vardı ? Ben Beden Eğitimi Öğretmeni olmayı çok istedim. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi’nin sınavlarına iki sene üst üste girdim, kazanamadım. Bir sene daha deneyecektim ama halam sınavı kazanamayacağıma dair ağır konuştu zoruma gitti başka bir bölümü bitirdim. Kendi işinizden emekli olduğunuza pişman mısınız? Evet, erkendi benim için. Maddi sıkıntılarım da vardı o dönem. Öfkeyle hareket ettim ani karar verdim. Emekli olduğum işimi yaparken bir olay oldu, olayda arkamda kimseyi göremedim. Haklıydım; ama dilekçemi verdim çıktım. Özel sektör de hiç benim düşündüğüm gibi


bir şey değilmiş haksızlıkların daha büyüğünün olduğu yermiş. Taksi şoförlerinin başına gelen olaylar sizde bir kadın olarak çekince oluşturdu mu ? Bende değil de benim ailemde çok korkanlar oldu. Çünkü benim bir arkadaşım daha var; şoför Melahat. Melahat’te çalışıyor ve bu cesaretten çok sabır işi. Trafiğe sinirlenebiliyorsun, belediye otobüsü, taksiciler hepsi ayrı bir sabır sebebi. Yolcu yüzünden birbirimize girebiliyoruz ama ben öldürülme olaylarından da korkmuyorum çünkü daha çok o olayların içinde husumet işleri çıkıyor. Sizi tedirgin eden müşteriler de oluyordur... Oluyor tabii, bir ara sabah 4’te çıkıyordum. Sabah 4 ile 6:30 arası aldığım yolcu burnumdan getiriyordu. Sürekli konuşuyordu zaten sarhoş, bir şey anlatıp duruyor ne anlattığını anlamıyorum. İneceği yere geliyoruz inmiyor o sıra taksimetrede bekleme yazıyor. 20 lirayla oraya geliyorum oluyor 25-30, ondan sonra inerken de taksimetreye bir bakıyor taksimetre uçmuş. Bir başlıyor benimle

kavgaya sen buna ne yaptın diye parayı vermek istemiyor sağa sola bağırıyor. Bazıları kafasını çıkarıp küfrediyor. Bana Keçiören diyor Keçiören’e gelince soruyorum nereye gideceğiz diye düz git diyor yol ayrımına gelince yine soruyorum cevap alamıyorum uyumuş oluyor. Yanınızda kendinizi koruyacak bir şeyler taşıyor musunuz ? Yani aslında gerek görmüyorum; ama paramı çaldılar ya da arabadan inip kaçtı gitti paramı vermedi. Mesela 3 gün önce biri bindi okul okul gezdik adamla. 6 tane okul dolaştık giriyor çıkıyor ve bir market adına tahsilat yaptığını söylüyor sonra Ulus Teknik’in önünde indi aklıma da geldi bu sırada taksimetre oldu 90 küsur parayı isteyemedim utandım; çünkü o okulun arka kapıdan da çıkışı olduğunu biliyordum okula girdim adam yok, adamdan kimsenin haberi yok, çıkmış gitmiş. Benim 90 liram ve 2 saatim boşu boşuna gitti ya da arabadan paramı çaldılar gittim polise teslim ettim polis elinden kaçırmış tesadüfen eşimin önünden geçerken eşim durakta görmüş o yakaladı.

Kimisi gelip başka bir iş bulamadın mı git evinde otur diyor; ama onlar nadir. Genelde tebrik ediyorlar. Cumhuriyet kadını diyorlar. Değişik tepkilere zaten alıştım, kapalı yerlerde çalışamıyorum. Taksicilik benim için iyi oldu.

Büt Dergisi

33


Ailenizin tepkilerinden bahsetmiştiniz onların tepkileri nasıl ? Hırsızı, uğursuzu gelir diye türlü türlü şeyler söylediler ama yapacak bir şey yoktu. Para kazanmam gerekiyor, Allah’a emanet yapıyoruz. Çünkü karşı çıkan akrabalarıma da söyledim para verin ben oturayım dedim. Zaten bir iki kavga gürültü dışında ciddi bir şey olmadı. MECBUREN PAVYON ÖNLERİNE GİTTİĞİM DE OLUYOR Bazı mekanlardan uzak durmaya çalışıyor musunuz, mesela Pavyon önleri gibi. Çünkü Ankara da böyle bir sektör var... Sabah 4’te taksiye çıkınca nereden müşteri alacağım. Mecburen Pavyon önlerine gidiyorum. Çıkan kadınlardan versinler bana diye görevlilerle de konuşmuştum. Onlarda yardımcı oluyordu, patronları içerdeki kızlardan veriyordu. Pavyon müşterilerini almamaya çalışıyordum. Sizi ilk gördüğümde şapkanız vardı, şimdi de gömlek yelek gibi kıyafetler giyinmişsiniz, saçlarınızda kısa... Rahatsız edilmekten çekinip erkek gibi mi görünmek istiyorsunuz?

34

Sabah 4’te taksiye çıkınca nereden müşteri alacağım. Mecburen Pavyon önlerine gidiyorum. Çıkan kadınlardan versinler bana diye görevlilerle de konuşmuştum. Onlarda yardımcı oluyordu, patronları içerdeki kızlardan veriyordu. Yok aslında tamamen tesadüf. Tam tersi işimi sevdiğim için süslenip püslenip çıkarım ama bu ara yorgun hissediyorum. Nasıl müşterileri seviyorsunuz, çok konuşanları sever misiniz mesela... Aslında yorgun ve uykusuz olduğumda konuşsunlar istiyorum. Konuşmadıkları zaman uykum gelebiliyor. Bazen moralim bozuk oluyor ama yine de konuşmak iyi geliyor. Sizin sorduğunuz sorulara benzer sorular geldiği oluyor, genelde kadın olduğum için bu işe nasıl başladığımı merak ediyorlar. Sohbetimiz de genelde öyle başlıyor.


REKLAM İÇİN ÜLKESİNE DÖNDÜ 2008 Bosna Hersek güzeli Jelena Jugovic, Türkiye’ye yerleşme kararı almasıyla birlikte oyunculuk dersleri de almaya başladı. Hedefinin çok başarılı bir oyuncu olmak istediğini vurgulayan Jelena Jugovic, fotomodellik işlerini de devam ettiriyor. Türkiye’de henüz düzenini kurmuş olan Jelena Jugovic, Bosna Hersek’ten gelen teklif üzerine on günlüğüne geri döndü. Bir mobilya firmasının reklam çekimleri ve modelliği için Bosna Hersek’e giden Jelena Jugovic “Türkiye’ de olmak ve oyunculuğa adım atmak beni çok heyecanlandırdı. Başarılı ve saygı duyulması gereken önemli oyuncuların arasında bende olmak istiyorum” derken “İşim biter bitmez dönüp kaldığım yerden devam etmek için sabırsızlanıyorum” dedi.

Büt Dergisi

35


Simsiyah gecenin koynunda

DÖNENCE

Dönence dünyanın iki ayrı kutbundaki meridyenlerdir. Ve hiçbir zamanda birlikte olamazlar. İnsanın doğasında da iki zıt kutup vardır. Bu kendisinde olmayanı arama iç güdüsüdür. Örneğin kış mevsiminde yazın gelmesini bekler, yazında kış mevsimini ararız. İnsanlar hiçbir şeyin tamamına sahip değillerdir. Her şeyin yarısını yaşarlar. Örneğin 12 saat geceyi 12 saat gündüzü yaşıyoruz. Ama 24 saat boyunca gündüzü veya geceyi yaşayamıyoruz. Yani devamlı bir beklenti ve umut içinde yaşayıp duruyoruz. Bu beklenti ve umudunda bir sonu yok dönüp duruyor. İşte tüm bu düşüncelerin ışığında dönence doğdu. Şarkının müziğini Kurtalan Ekspres’ten bas gitarist Ahmet Güvenç ve tumba ritmdeki Celal Güven isimli arkadaşlarım yaptı. Aslında “dönence” yoruma açık bir parça. Çünkü bizim dinleyici kitlemiz çeşitli kesimlerden oluşuyor. Bu çeşitli kesimlerden gelen insanlarda bu parçadan kendilerine göre bir sonuç çıkarıyorlar. Zaten arzu ettiğimiz bu soyut parçadan herkesin arzu ettiği somut sonuçları çıkarmasıdır. Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız bekliyorum Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor Görüyorum dönence… Bu sözlerle insanların beklentilerini vurgulamaya çalıştım. Geceyi yaşayan bir insanın gündüze olan özlemini dile getirdim. Çünkü insanlar her gece aynı duyguları duyuyorlar... Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor Biliyorum dönence… Burada insanlardaki tatminsizliği ve olmayanı arama duygusunu açıklamaya çalıştım. Devamlı gelecekte olacakları umut ederek yaşayan insanları yani… *Şubat 1982 tarihli “TVde 7 Gün (Gong)” dergisinde Barış Manço bizzat kendi kaleme almıştır...

36


Sayg覺yla an覺yoruz...

B羹t Dergisi

37


38

R

ö p o r t a j /

M

ü z i s y e n


Şark Usulü Kanuni TURGAY COŞKUN Müzik hayatına daha çocuk yaşta mandolinle başlayıp babasının yaptığı kanunu eline alır almaz çalmaya başlayan kendi kendini eğitip güzel işlere imza atan Turgay COŞKUN ile tanıştıracağız sizi. Daha üniversite yıllarında TRT’de maaşlı çalışan, TRT Ankara Televizyonu ve Radyosunun yayınlamış olduğu; Bergüzar, Dem Bu Dem, Tatlı Dile güler Yüze, Çalsın Davullar, Yeni Gün, Aydın Bakış, Bizim Ora Türküleri, Fısıltılar, Can-ı Gönül, Bahçe Biziz Gül Bizdedir, Bozkırın Nefesleri... gibi birçok programda kanun icracılığı ve müzik yönetmenliği yaptı. Dilerseniz o güzel başarısını ondan dinleyip, gerçekleştirdiğimiz hoş sohbete geçelim. Röportaj: Tuğçe YILDIZGÖZ Büt Dergisi

39


BÜT: Öncelikle müziğe nasıl başladığınızdan bahsedelim dilerseniz... TC: Daha 4 yaşında iken babam abim ile bana türkü söyletirdi. Tabi benim daha aklımın ermediği dönemler. O sıralar İzzet Altınmeşe’nin çok meşhur olan ‘’serin sulu kulaklardan size selam getirmişem’’ isimli bir Azeri parçasını okumamızı istemiş. Abim hemen parçaya sözlerinden girip okumuş. Sıra bana geldiğinde ben önce eserin sazını ağzımla çalıp sonra sözleri okumuşum. O sırada bizi dinleyen halamız babamıza dönüp, ‘’bu çocukta bir şey var abi baksana parçayı sazını da çalıp sonra okuyor’’ tabi o dönemler ailemizde ne saz çalan ne de söyleyen var. Daha sonra babam önce abimi daha sonra beni mandolin kursuna gönderdi. Ben mandolin öğrenirken bile hocanın öğrettiklerinin dışında Elazığ Harput türkülerini ve güncel şarkıları mandolinle çalıyordum. Bu böyle devam etti. Daha sonra babam kendisine cümbüş alıp öğrenmeye başladı. Bu arada Elazığ Harput Kültür Derneği’ne meşklere ve fasıllara katılmaya başladı. Haftada bir gün benle abim de katılıyorduk. BÜT: İlk kanun sazına nasıl başladınız. Bir de ilk kanun sazınızı babanız yapmış. Ondan da bahseder misiniz? TC: Babam ile katıldığımız dernek meşkinde kanun çalan bir adam vardı. Çok enteresan bir şekilde kanunu kimsenin elini dahi sürmesini istemiyordu. Sebep olarak da ‘’bu saz çok pahalı kırılır bozulur’’ diyordu. Babam bir gün aynı bu sözün üstüne ‘’bu kadar bu sazı sakınıyorsun ama ben istesem bu kanunun aynısını yaparım’’ dedi. Yaparsın yapamazsın ve babam iddiasına girip kanun yapmaya başladı. Bu arada babam radyo televizyon tamircisi ve çok iyi bir sanatkar, eli bu tarz marangozluk işlerine de yatkın. Babam 4 ayda kanunu yapıp bitirdi. Bende sazı elime alıyorum kafama göre çalıyorum. Tabi ben kanunu elime alır almaz çalmaya başladım. Sonrasında kanun dersi alıp bu enstrümanı notasıyla

40

öğrenmek için babam beni Elazığ Musiki Konservatuarı’na gönderdi. Burada 2-3 ay ders aldım, kanun hocamın derslere gelememesinden dolayı ben sadece bununla yetinmek zorunda kaldım. Babam çare olarak enstrümantal kanun taksim kasetleri aldı. Ben kısacası dinleyerek çalım tekniğimi ilerletmeye çalıştım. Başarılı da olmuşum. İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki ilk konserde orada seyirciler arasında oturan Fatih KISAPARMAK gelip anlımdan öpmüştü. Bu bana çok büyük bir heyecan ve çalışma azmi vermişti... BÜT: Bir de geçtiğimiz aylarda “Şark Usulü” adlı bir albüm çıkardınız. Albüm fikri nereden doğdu?


TC: TRT’de Sevcan ORHAN ile yaptığımız programlarda zaman zaman sesin güzel sende oku deyip türküler söyletiyorlardı. Daha sonra Sevcan ile düetlerimiz de oldu. Bu böyle devam etti, sonrasında Ülke TV’de Bayram Bilge TOKEL ile program yapmaya başladık. Orada da bu böyle devam etti. Hatta o programın yapım ekibinden Harun ERKAYA Bey benim videolarımı internete atmaya başladı. Bir baktık ki insanlar benden ciddi ciddi istekler istemeye başladılar. Daha sonrasında sosyal medya sitelerinde takipçim artmaya başladı. Müzisyen arkadaşlarımın da destekleriyle ben bu işe girdim. Amacım bağlamayla türkü söyleniyor da kanun ile neden söylenmesin...

gibi özel yetenek sınavlarıyla oluyordu ve o dönem ÖSS’den 105 puan alan bir öğrenci bu sınava girmeye hak kazanıyordu. Ben de nasıl olsa 105 puan alabileceğimi düşünerek, çalışmadan rahat rahat dolaşıyordum. Ben sınavdan 113 puan aldım. Sonra tam özel yetenek sınavlarına gireceğim derken, özel yetenek sınavlarının giriş barajını 120 puana çekmişler. Bir anda dünyam yıkıldı, üzüntüden geceleri uyuyamaz oldum. Evde aileme mahcubum, herkes beni kesin kazanır gözüyle görürken bir anda her şey altüst oldu. Sonra ben evde görünmemek için Stüdyo Kemaliye isminde bir prodüksiyon şirketinde çalışmaya başladım. Orada geceleri kameraman, gündüzleri ise stüdyoda kayıt işleriyle uğraşıyordum. Bir gün çok heyecanlı bir haber aldım. BÜT: Peki size göre albümünüz de diğer alErzurum, Sakarya ve İstanbul Teknik Üniversitebümlere göre farklar ne? si puanlarını 105’e çekmiş, ben sevinçten havaTC: Türkiye’de kanun icracılığı daha doğrusu lardayım. Hemen çalışmalara başladım. Hedefim saz sanatkarlarının beklenilen ilgiyi görmemeleri, İstanbul fakat ailem yaşım küçük olduğu ve en kötü bir solistin bile saz sanatçısının önünde İstanbul’da başımda duracak kimsenin olmadaha değerli olması; kanun sazının sadece Türk masından dolayı İstanbul’a gitmemi istemedi. sanat müziğinde kullanılan bir enstrüman olBen Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar madığını, sazın solistlik ve eşlik bakımından halk Fakültesi Müzik Bilimleri Bölümünü birincilikle müziğinde de olması gerektiğini gerek repertuar kazandım. Okul yıllarım çok başarılı geçti, okula gerekse üslup bakımından göstermek isteddaha yeni başladığım yıl hocalarında aralarında im. Halk müziğinde bağlama ile çalıp söyleme olduğu bir müzik grubundan birlikte çalışmam geleneği olduğu gibi bende kanunla türkü için teklif aldım. Tabi onlarla çalışmam bana çok çalıp söyleyebileceğimi düşündüm Tabi bence faydalı oldu, gerek müzik, gerekse sahne adabını en önemli ayrıntı bu olabilir. Kanun çalarken öğrendim. Yine 1. sınıftayken TRT Erzurum müziğin içindeki her detayı her duyguyu içimde Radyosunda akitli sanatçı sınavı açıldı. Ben hissediyorum, müzik hissetmekse ben de hislero sınavda başarılı oldum ve okul bitene kadar imi sesimle buluşturup tıpkı bir orkestra gibi en- maaşlı sanatçı olarak TRT’de çalıştım. Okulumu strümanımla birleştim. Ben sazımla bir bütünüm. bölümde 1. Fakültede 3. Olarak bitirdim. Bana O bensiz ben onsuz bir hayat düşünemiyorum. Rektörlükten ödüller verildi. BÜT: Biraz hırslı biraz da talihsiz bir üniversite kazanışınız var. Ama tabi müzik okuma isteğiniz bu işte okulunu okuyarak başardınız. Biraz da bundan bahseder misiniz? TC: Lise eğitimi son sınıfta üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. Ben müzik okulu okumak istiyordum. Müzik okulları da beden eğitimi

Büt Dergisi

BÜT: Sizi başarılara götüren kapı anahtarı Ankara’da açıldı. Bu serüvene de değinelim dilerseniz... TC: Üniversite bitti ve ben Elazığ’a ailemin yanına döndüm. Benim beraber çalıp çığırdığımız çocukluk arkadaşım Volkan Ankara’da ODTÜ’de okuyor. Bana üniversite bitti

41


42


ise hadi Ankara’ya gelmen lazım demesi beni çok heyecanlandırdı. Bende içimde büyütmeye başladım Ankara serüvenini. Aileme durumu anlattım. Babam bana sen Elazığ’da dur sana bir müzik okulu açalım orayı işlet dese de ben Elazığ’dan kaçarcasına Ankara’ya geldim. İlk zamanlar çok zor geçse de kısa sürede piyasaya kendimi kabullendirdim. Bu dönemlerde çalışmadığım yer kalmadı. Bir gün programların bir tanesinde Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay ile tanıştım. Program sonrası bana “Sen kimsin ya nasıl çalıyorsun öyle, bizim havaları Türkiye’de bilen pek fazla olmaz. Sen nasıl nereden biliyorsun” dedi. Bende ona “Babam Türkmeneli havalarının hastası, öyle olunca bende hastası oldum. Severekte çalıyorum” dedim. Daha sonra TRT’de bir canlı yayına beni çağırdılar Abdurrahman Kızılay vasıtasıyla tabii ki. Program Kerkük. Benim ilgi alanım. İçimden Turgay kendini göstermen lazım. Burası dönüm

Büt Dergisi

noktası dedim. Aynen dediğim gibi muhteşem bir performans sergiledim. TRT’deki orkestra şefi Murat AKÇAY bana sen nerden geldin dedi, ben Erzurum TRT de çalıştığımı ve okulum bittiğini Ankara’da yaşadığımı anlattım. Beni o programdan sonra orkestraya aldı. İş işi açtı ve TRT’de birçok programa çıkmaya başladım. BÜT: Kültür Bakanlığı açtığı sınavını kazanmanız da size bir çok kapıyı açtı... TC: Evet. TRT’deki güzel fırsatlardan ve Abdurrahman Kızılay’la birlikte çalışma durumundan halk müziğinin duayenlerinden Mehmet ÖZBEK’le tanışma ve çalışma imkanı buldum. Mehmet hoca Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu’nun kurucu şefi... O dönem beni açıktan atamak için güzel sanatlar genel müdürü Bayram Bilge TOKEL’i aradı. Bana seni ilk olarak Sivas halk müziği korosuna daha sonrada Ankara tayin ile alacağını

43


Halk müziğinde bağlama ile çalıp söyleme geleneği olduğu gibi bende kanunla türkü çalıp söyleyebileceğimi düşündüm Tabi bence en önemli ayrıntı bu olabilir. Kanun çalarken müziğin içindeki her detayı her duyguyu içimde hissediyorum, müzik hissetmekse ben de hislerimi sesimle buluşturup tıpkı bir orkestra gibi enstrümanımla birleştim. söyledi. Ben de tabii ki olur hocam dedim. Daha sonra Mehmet Özbek Hoca, Bayram Beye bu çocuk bize Ankara’da lazım. Sivas’a alacaksan bizim işimiz ne olur demiş. Tabi benim iş askıya kaldı. Daha sonra Ankara korosu sınav açtı... Ben o sınavı kazandım. Hayatım değişti. Müthiş rahatladım. Bir çok yurt dışı görevine bu sayede gittim. Bunlar; Estonya, Almanya, Amerika, Belçika, Yunanistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Çin gibi ülkelerdi. Buralarda çok güzel konserler verdim. BÜT: Rahmetli büyüğümüz gazeteci abimiz Savaş Ay ile de komik bir anınız vardı sanırım... TC: Rahmetli gazeteci Savaş AY Elazığ’a gelmişti. Onlarla küçük bir meşk yapmıştık. Meşk esnasında beni gören ve ilgisini çektiğim gazeteci fotoğraflarda bana da yer vermişti. Bana “kanun senden büyük sen nasıl çalıyorsun ve taşıyorsun” dedi. Bende “babamlar yardım ediyor” dedim ve buna gülmüştük... BÜT: Yaşayan efsane Erkan Oğur’la meşk ettiniz... TC: Elazığ’daki dernek faaliyetlerinde Erkan Oğur’a konser vermesi için davet gönderilmişti.

44

O dönemler babam dernek başkanıydı. Erkan Abinin ‘’FIRAT’’ türküsü yeni meşhur olmuş. Bizim dükkana oturmak için gelmişlerdi. Babam bana “hadi bakalım Turgay çıkar kanunu da bize biraz çal bakalım” dedi. Ben kanunu alıp çalmaya başladım, Erkan abi büyük bir keyifle beni dinliyor. O sırada yanındakilere koş evden sazımı getirin dediğini duydum. Sonra Erkan Abiyle beraber çalıp meşk etmeye başladık. Benim heyecanım anlatılamaz tabi... Erkan Abi Elazığ’a sonrasında geldiği her dönemde babamın yanına uğrar, hatta evden çıkarken de o delikanlının yanına gidiyorum dermiş. Bende okuldan çıkıp eve geldiğimde babam telefonla annemi arayıp Erkan Oğur geldi, Turgay’ı çağırıyor hemen gelsin dediğini biliyorum. Çok keyifli ve heyecan verici çalışmalarımız olmuştu... BÜT: Bir de hayatınızda şiir var... TC: Şiir okuma sanatı da TRT de yayınlanan Fısıltılar Programı oldu. Bana sen güzel şiir okursun dediler. Ben de ilk zamanlar çekindim daha sonrasında şiiri hissederek bir şair edasında okumaya başladım. Çok güzel bir şey şiir okumak. Ben de bu programdan sonra şiir yazmaya başladım...


AÇILIŞA DAVET

En güzel kış manzaraları VENÜS Sanat Galerisi’nde sergilenecek VENÜS Sanat Galerisi’nde 2.’si düzenlenecek olan “KIŞ TEMALI KARMA RESİM SERGİSİ II ” 20-31 Aralık 2014 tarihleri arasında sanatseverler ile buluşuyor. 40 Sanatçının katılımıyla gerçekleşecek sergide eserleri yer alan sanatçılar; Adnan Başer, Ali Naki İlhan, Aynur Sönmez, Ayşe Yavuzdoğan, Azize Rodoplu, Celal Özcan, Ender Dikmen, Ercan Günay, Fazilet Topçuoğlu, Fikret Tunalı, Funda Keskinci, Günsu Saraçoğlu, Halide Bakan, Hayriye Kuran, İlyas Olgun, Jülide Özalp, Kazım Çalışır, Lale Agun, Meltem Umut, Mustafa Öztemir, Mücella Aşkan, Natali Aydar, Neşe Kalınbacak, Onur Aras, Perihan Yılmaz, Recep Usta, Saliha Gümüş, Saliha Yücel Karsu, Samet Mutlu, Serap Alkaya, Serap Erdoğan, Sevgi Tezcanlı, Sevil Sağlam Tekin, Sultan Erdoğan, Suna Atalı Er, Şirin Açıkol Yılmazer, Yusuf Ermez, Z. Deniz Özmen, Z. Nesligül Eryıldırım, Zarife Kara Alemdar Açılış Kokteyli 20 Aralık 2014 Cumartesi günü saat 14:00 - 18:00 arasında.

Büt Dergisi

45


ş ı k A - H a n d a n K i t a p 46

Evet şimdi sıra geldi romanımızın içeriğine göz atmaya. Roman aslında yazarın kafasında oluşturduğu bir ütopya. Kendi zihninin içinde kurduğu bir ada ve bu adaya yavaş yavaş yerleşen insan toplulukları arasında geçen ilişkileri anlatan romancı aslında gerçek yaşamda birer on Ada yazar Zülfü hedefi işaret etmektedir. Zaten Livaneli’nin 2008 yılın- romanın alegorik olarak adda baskıya verdiği ‘alelandırılması bu özelliğinden gorik’ olarak tanımlanan ro- kaynaklanıyor. Okuyucu parça manıdır. Zülfü Livaneli 183 parça verilen bilgileri zihninde sayfadan oluşan bir kitabın canlandırıp gerçek hayatta içinde Ütopya’dan Distopya’ya var olan ve yaşanmış olaylarla geçişi sade bir dille akıcılığını hikayeyi bağlantılamaktadır. koruyarak okuyucusuyla buBelki karışık cümleler kurmuş luşturmayı başarmıştır. olabilirim ama tam olarak ne anlatmaya çalıştığımı ilerleyen Kitabı anlatmaya başlamadan satırlarda daha iyi kavrayaönce usta edebiyatçı Yaşar Ke- caksınız. mal’in kitap hakkında yazdığı eleştiriden bir kısmı sizlerle Romanda diğer romanlardapaylaşmak istedim: ‘Zülfü ki gibi tek bir ana karakterin Livaneli’nin ‘Son Ada’ romanı varlığından söz edemiyoruz beni vurmuştu. Elim değdikçe çünkü romanda sırasıyla bir daha, bir daha okudum. karakterler yaşadıkları olaylar Zülfü bu romanda inanılmaz doğrultusunda birer ana karakölçüler, olanaklar yaratmış. tere dönüşüyor. Romanda olayHer şey birbirine uyuyor. lar zengin bir şahıs tarafından Edebiyatta görkemli bir söz satın alınmış bir adada geçmevardır, büyük kapıdan girmek. ktedir. Ve bu adaya birbirlerinBu, büyük bir eserin yazarı de- den farklı insanlar yaşamak mek. Zülfü büyük kapıdan bu için temelli olarak göç etmiştir. romanıyla girmiştir’ .. . Yaşar Bu insanlar yaşamlarını balık Kemal ile Zülfü Livaneli aslın- tutarak ve çam fıstığı toplada aynı ideoloji takip eden iki yarak kısacası doğal yaşamın edebiyatçı. Çünkü aynı pence- içinde var olan besin gıdalarını reden bakıyor olmasalar Yaşar kullanarak sürdürebiliyorKemal bu kitabı tek yönde lar. Adada yaşayan insanlar (olumlu) eleştiremezdi. arasında ne hiyerarşi var ne de

SON ADA

S

kanıksanmış yönetilme ihtiyacını karşılayan bir kimse... Herkes adada özgür ve aynı zamanda mutlu. Geçmişinden kaçan, ideolojilerden kaçan, baskılardan kaçan o insanların hepsi hem mutlu hem de çok huzurlu. Bu insanlar başkalarının doğrularına göre değil kendi doğrularına göre yaşıyorlar çünkü. Her şeyden uzak yaşayan doğa ve hayvanlarla dostça geçinen insanların aslında pek sorunla karşılaşmadığını, stressiz yaşadığını ve sevgi dolu kalabildiklerini görebiliyorsunuz. Gerçek yaşamda psikolojik sorunlarla, ekonomik kaygılarla boğuşan, baskılardan beli bükülmüş insanların iyileştirilmiş şartlarda değişebilme potansiyellerinin yüksekliğine bir işaret konulmuş aslında. İnsanları tek başına bıraktığınızda anarşi hakim olur, devletin varlığı mutlaka gereklidir. Hukuk kuralları ve cezalar olmadan olmaz(!), klişeleri ile daha ilkokul sıralarında tanıştığımız bizlere doğrudan enjekte edilen diktelerdir. Fakat yazar bu klişelere tepki olsun diye adeta bu saydıklarımı yok sayarak bir topluluk oluşturmuş ve kişileri ortak payda da buluşturarak kardeşçe yaşamalarını mümkün kılmış. Bu mükemmel topluluğun birliği sizce nasıl bozulmuştur? Hani herkes kardeşçe yaşamayı


başarırken bu durum nasıl olurda kısa sürede bozulabilir? Bu kilit noktadan sonra zaten tüm taşlar yerine oturmaya başlıyor. Kitabı okumaya başladıktan sonra sizde benim gibi aynı ismin üzerinde durup bütün birliği ve beraberliği bozan o adamı yakından tanıdığınızı göreceksiniz. Yazarın kitabın başında oluşturduğu o ütopya adaya en son ayak basan o devlet büyüğü ile distopyaya dönüşüyor.

tir işte size yazarın distopyasının ana temelini size özetlemiş bulunuyorum. Sizlere romanın özünü sıkıcı olmadan ve en sade biçimde aktarmaya çalıştıktan sonra kendi düşüncelerimi de paylaşmak istedim. Önce romana başladığımda bazı taşları zihnimde oturtamadım çünkü tek tip yetiştirilmiş olmam ve bu hayatın gerçeklerinin hayal kurmama ve soyut düşünmeme olanak tanımadığını fark ettim. Bu insanlar yani edebiyatçılar bizlerle hiç tanışmadığımız hayatları tanıştırıyor ve hepimize yeni bakış açıları kazandırıyorlar.

Doğanın ve insan yaşamının dengesini bozan o gerçeklerle de sırasıyla tanışmaya başlıyorsunuz. Sakin ve karmaşadan uzak ada halkı ne kadar iktidar baskısından uzak olmayı tercih ettiklerini ifade etseler de sürekli, o temsili Zülfü Livaneli’nin bu kitabı da gücün karşısında eğilmekten de aynı etkiyi yaratıyor. geri duramıyor. Emekli devlet büyüğünün adaya adım attığı anda insanların içindeki o eğilme isteği de ortaya çıkıyor. Aslında bakış açımı değiştirerek bakarsam bir de şu sonuca ulaşıyorum; ada halkı tümüyle aptal sadece eski devlet başkanı akıllı ve tek doğru onun ağzından çıkanlar ve tek gerçekte onun akıl süzgecinden elde ettiği gerçekler. Etrafında yaşayan onca insanın düşüncesine aldırış etmeden kendi bildiğini okuyan bu adam hem insanların hem de adanın canına okumayı çok kısa sürede başardı. Romanın adını aldığı son ada işte bu devlet büyüğü yüzünden her şeyin sonuna geldi. Uyum sağlamayanı cezalandır, doğayı tahrip et, ekolojik dengeyi boz ve her insanı asker olarak görüp emre itaat et-

Büt Dergisi

İçinde yaşadığımız dünyaya dışardan bakabilmemizi sağlarken,kısacası kendimizi ve çevremizi de hem eleştirip hem de daha iyi anlayabiliyoruz. Klasik romanlardan sıkılmış ve farklılık arayan bir okuyucu iseniz bu kitabı sizlere şiddetle tavsiye diyorum. Oturup benim bu yazımı başta sona okuyorsanız zaten siz de mutlaka batılı romancıların ütopyalarını okumuşsunuzdur okumamış olsanız bile kıyısından köşesinden kulağınıza onlarla ilgili bilgiler gelmiştir ve ben de sizler gibi aynı şekilde düşünürken Livaneli’nin de bu kitabının o saydığımız nadir ütopyalar arasında yer almasını ümit ediyorum. Yazımın artık sonuna gelmiş bulunuyorum ve siz değerli okurların sıkılmadan okuyacağı bir yazı kaleme almış olmayı ümit ediyorum. Dergimiz aracılığı ile sizlerin de bu konu veya her hangi bir konu hakkında edebi türlerden olması koşuluyla fikirlerini paylaşmasını merakla bekliyorum. Önümüzdeki ay buluşmak üzere herkese sevgilerimi gönderiyorum.

47


Hazırlayan: Siyahi

Ç arpa Ç arpa A s t r o l o j i 48

Gerçek Kişi ve Kurumlardan Esinlenerek Oluşturulmuştur %100 Organiktir... İyi Hazımsamalar Bunlar nasıl burç yorumları dimi ahahahahha, amaç bu Sevgili Seyirciler... Amaç, üzgünüm ki içinde kendi burcumun da olduğu bu Astroloji ekini ayrım gayrım gözetmeden eleştirebildiğim kadar eleştirmek. Neden mi yapıyorum bunları, birincisi çok iyi bir gözlemciyimdir. İkincisi de her ay 12 tane elalemin burcunu burada saydıra saydıra yazmak vallahi de billahi de kolay değil, amaç hep beraber gülümsemek. Kendi burcuma da kendimde gördüğüm trajedileri komediye çevirerek yazıyorum. Anlayacağınız yapacağımız bir şey yok okuyun okuyun ağlayın, rahatlarsınız... Belki düzelirsiniz ahahah diğer ay görüşürüz canlarım. Bu ay aksiliklerinden bahsedeceğim sevgili Koç. Kafanın üstündeki temsili boynuzlara kendini fazla kaptırmış olacaksın ki İspanyol Boğa dövüşlerindeki gibi burnundan soluyarak Boğa taklidi yapıyorsun ama sen Boğa değil Koçsun çocuk. Saçma sapan hareketlerle insanları bozmaya devam ediyorsun sonra da hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorsun, bu ne yüzsüzlük anacığım. Bir de aşırı derecede nankörsün be çocuk... Seni arayıp soran arkadaşlarını hiç umursamıyorsun böyle devam ederse yakında bir arayanın kalmaz... Sen de çok masum değilsin. Para kazanmayı çok seviyorsun anladık da keşke bu paraları sevdiğin kadar bir de bunun emek vermeden yapılamayacağını bilsen. Eyyy yakışıklı ve güzel Boğalar bu cümlelerim size gelsin. Siz boğalara bu özgüveni veren erkekler kızlar kesin Çin astrolojisinde yılan burcunda olan insanlar. Sizi havaya sokup sokup gidiyorlar sonra havası kaçmış balon gibi gökyüzünde oradan oraya savruluyorsunuz, dee gidin sinirimi bozmayın Sen var ya sen başımın belası ikiz karakter... Takıları seversin az çok biliriz, alışverişi zaten kim sevmez... Ama cümbür cemaat alışverişe gidilince hiçbir şey beğenmemiş gibi surat bükersin, ahan da sonra millet dışarı çıkınca o koca kafanla şirinlik yapar gibi mıy mıy “ben o kıyafeti bi alıp geleyim” demen yok mu, gel de o kadar yolu dön... Valla kibar olayım diyorum ama bu düşüncesizce davranışların yüzünden ben senin burcun adını Bencil diye değiştirmek istiyorum. Huysuzlanma bencil . Gelelim sanaaaa duyguların temsilcisi Yengeç... Sümüklü çocuk gibi her şeye zırlayan sulugöz. Bakma öyle suratıma, gerçi suratıma bakacak olsan bu kadar laftan sonra diğer 11 burcu da harekete geçirip toplu linç girişiminde bulunursunuz bana... Ama napalım şimdi senin bu ara beliren dikkatsizim deyip her şeyi kırıp dökmeni, napalım söyle, bir de utanmadan hedefim yükselmek hep ileri deyip durman var ya beni benden alıyor vallahi. Sen önce sakarlığından kurtul ve zaman zaman bozulan şu ağzını düzelt yoksa evde kalacaksın.


Ah be Başak, insan kazanmak çok zordur ama kaybetmek çok kolaydır. Sen bu ara o kadar fazla insan kaybediyorsun ki, arkandan toplamaya kalksam ordu kurarım vallahi. Sevgilin hayatının sonuna kadar senin sevgilin olarak kalmayabilir o zaman napacaksın. Herkese yalan söyleyerek hava atman da hiç hoş değil. Bir de o mükemmeliyetçi tavırların yok mu, sanki sen dört dörtlükmüşsün gibi... Bu dünyadaki en kolay şey gönül kazanmaktır ama sen her şeyi tersten anlıyorsun anlaşılan ki insanlara bol bol laf sokuyorsun, ama unutma bir gün döner dolaşır o lafların kölesi olursun oh beeee içim soğudu.

Hakikaten akrepliğin tutuyor bazen. Kızı çağırmışsın, ya da çocuğu her neyse işte fark etmez ki keşke senin huyun da cinsiyetler gibi zor değişseydi ama hem çağırırsın hem de gecikince kendince ceza verecekmişsin ya hesabı o ödesin diye geriden Hey Allah’ım bu kız da egzantirik olacağım diye iyice garipleşti. Şunu bi geriden durursun. Senin ki pintiliği de geçti çok kabasın be kabullen gülüm benimmmm, senin aşkta şansın yok. Haa bir gün gelir akrep, ayrıca beğendiğin kızı biri ama ne zaman gelir bilmiyorum. Ama senin de bu armudun sapı otobüs fren yapınca tutmaya üzümün çöpü tavırların insanı ayar ediyor. Sen ki son trenin son vagoçalışarak onu sahiplenmiş hanuna yetişen insansın. Bir de bağzıııı teraziler var ki onlar her ortamda valarına girme, otobüste düşen İkizler tavrı sergileyip toplu yaşama ortamlarında bile tek söz sahibi kızı herkes tutar marifet bu değil kendileriymiş gibi davranıyorlar, davranmayın yapmayın yoksa o kefenizki, kız seni beğenmiyor olabilir in tek sapını alırım kalakalırsınız en dengesizinden. onun seni sevmesini eski sevgilini kötüleyerek de başaramazsın, Ah yay ah , sen bayılsan sonra ayısan, pardon ayı değil de ayılsan sonra akıllı olan hiçbir kız eski sevgilitekrar bayılsan kim bilir aynaya da baksan ve kendi kendine saydırsine saydıran hiç kimseye güvensan bak yine kafiyeyi tutturamadım neden mi çünkü söz konusu olan mez. Hızlı koş ki yetişemeyeyim sensin, senin burcunla pek anlaşamam. Hatta sizin burcun erkeklerine Akrep, yoksa bu ay bu kadarla da bitmeyecek. elini versen kolunu kaptırırsın o derece insan kırmayı insan sökmeyi

seversiniz. Sen kendinle çıksan kendinden ayrılsan yine kendine kızma o derece kendine hak veririm. Kusura bakma saçmalama sebebimiz işin içinde senin olman. Bir daha ki ay daha insani duygular besle ki ben de elimden geldiğince iyi yazayım.

Oy bu benim anacuğumun burcu şimdi ne desem ki bilemedim. Ama iş bu, saydırma köşesindeyiz napalım, anacuğum okumasın. Gelgelelim bu oğlak var ya pek bi agresif bu aralar. Birde birine aşık oldular mı dünya sadece ondan ibaretmiş gibi davranırlar. Yahu bi bak etrafına oğlak, yoksa kesip yerim seni bak. Ak’lar tam uyak oğlak usta sen kendine ad tak, eyvallah deme her önüne gelene, belki dosttur belki düşman bi bak heleee. Anacuğumun hatrına kısa kestim bu ay kusura bakmayın zeree. Problem senin bu kin tutmanda Kova. Niye böyle yapıyorsun anlamadım. Haa yapılan iyilikleri verilen paraları ısmarlanan yemekleri ve kötü günün de yanında olan dostları unutabilirsin ama bir gün seni de bi unuturlar bir daha da tövbe hatırlanmazsın. Hani siz anladınız ama yine de söylemem gerekiyorsa söyleyeyim, ne de olsa söz uçar yazı kalır ya hani, kafasına tepsi düşesice Kova, şarkıdaki be nankör kedinin baş danışmanı kova, banyo kovası kova.

Al bi mıy mıy da burada usta. Surat genelde asık, Müslümanlıkta yenmesi farz olunmayan o endam sahibi şahsın surat ifadelerini kendinde bolca bulunduran bir susuz cins balığıdır kendileri. Her konuda kendisini halk önderi gibi görüp bir yürüyüşler yapıp bi asaletli havalar takınır ki hayır, hava burcu da değil, terazi yapsa neyse de bu balık tam alık.

Adını yazarken bile sinir oluyorum be Aslan. Kendini beğenmiş, seninle anlaşabilen çok az insan vardır, nerden biliyorsun deme eminim. O kadar uğraştım ki iyi bir yanını görmek için ama yok vallahi yok. Hem kızı yemeğe davet ediyorsun hem de yemeğe gidilecek gün ne arama var ne sorma, hayrola eski sevgiline hava atma girişimi için insan kullanıp sonra da Facebook’tan dini sözler mi paylaşıyorsun. Ah genelleme yapmayayım dimi, bin tane aynı olaydan gözlemledim nasıl genellemeyeyim. Yeter artık kurtul şu havalarından ve insanlara sadece sana ısmarladıkları için bir şey ısmarlamaktan vazgeç ve bunu içinden geldiği için yap yoksa adın Pinti Hamit’e çıkacak.

Büt Dergisi

49



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.