ÇEVIRI GAZETESI KASIM 2012
SAYI:1
Üniversiteli olmanın bir kimlik olarak yok edildiği, akılsızlığın erdem sayıldığı bu günlerde Can Yücel’in çevirdiği Shakespeare 66. Sone’si anlatıyor derdimizi; Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru.. O kızoğlankız erdem dağlara kaldırılmış.. Ezilmiş,hor görülmüş elemeği,göz nuru, Ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş.. Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın Hem insan onurunun ayaklar altında olduğu bugünü, politika, şiir, sinema ve insana dair bir çok konuda ülkemizi, dünyayı, gideni ve gelmekte olanı anlamak ve anlatmak gerekliliğini neden duyduğumuzu anlatıyor bu dizeler. Hem de çevirinin, dünyanın başka bir yerinde başka bir zaman diliminde yazılanların yüzyıllar sonra başka bir ülkede de yaşayabileceğini, yazıldığı gibi hissedilebileceğini gösteriyor bize… Değil mi ki ayaklar altında insan onuru O halde “dünya”ya bakalım birlikte…Sinemaya, şiire, olan bitene… O halde dünyanın başka yerlerinde anlatılanları kendi dilimizde doğru anlatmanın yollarını arayalım birlikte… Çevirilerimizin içeriğini, aynı zamanda nasıl çevirmemiz gerektiğini tartışacağımız, üretimlerimizi yayınlayacağımız Çeviri Gazetesi ekibine sen de katıl… Yalnızlaştırılıp “bireycik”lere dönüştürülmeye çalışıldığımız bu günlerde “birlikte” üretmenin değerini tekrar yükseltmek için… Yarın Gregor Samsa gibi uyanmamak için…
İletişim: cevirigazetesi@gmail.com
SYRIA’S ASSAD DENIES CIVIL WAR BLAMES THE WEST BEIRUT -- Syrian President Bashar Assad denied his country
is in the midst of a civil war and accused Western nations of demonizing him in an interview with RT, a Russian satellite and cable channel. “We do not have a civil war. It is about terrorism and the support coming from abroad to terrorists to destabilize Syria,” the Syrian president told the Russian station, reprising his oft-repeated charge. “You have divisions, but division does not mean civil war. It is completely different. ... The problem is not between me and my people.” The Syrian opposition also does not label the conflict a civil war, calling it instead a grass-roots uprising aimed at ousting a murderous dictator. In the 25-minute interview, which aired Friday and was conducted in the renovated Presidential Palace in Damascus, Assad said forces in the West had worked to turn him into an international villain like former Iraqi leader Saddam Hussein. “The West creates enemies; in the past it was the communism, then it became Islam, and then it became Saddam Hussein,” Assad said. “Now, they want to create a new enemy represented by Bashar.”
2|
ÇEVİRİ GAZETESİ
Assad also accused Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan of acting like a “caliph” and described him as “the new sultan of the Ottoman,” working in concert with the Muslim Brotherhood, the Islamist group. Turkey has been a major supporter of rebels fighting to oust Assad, whose family has ruled Syria for more than 40 years. The Muslim Brotherhood has also helped bankroll the rebel cause. Syria’s battered army, which has suffered thousands of casualties and large-scale defections, must get used to fighting a different kind of enemy, Assad said. “It is a new kind of war; terrorism through proxies, either Syrians living in Syria or foreign fighters coming from abroad,” Assad said. “You have to adapt to this style and it takes time, it is not easy.” Asked about his biggest mistake, Assad responded: “I do not remember now to be frank. ... Sometimes, especially during a crisis, you don’t see what’s right or wrong until you overcome the situation you are in. “ The Syrian president vowed he would never leave Syria, declaring: “I have to live in Syria and die in Syria.”
SURIYE DEVLET BAŞKANI ESAD İÇ SAVAŞI REDDEDIYOR
BATI’YI SUÇLUYOR Rusyanın uydu ve kablolu yayın kanalı RT ile yaptığı röpörtajda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ülkesinin bir iç savaşın ortasında bulunduğunu reddetti ve ,Batı ülkelerini kendisini şeytan gibi göstermekle suçladı. Suriye başkanı sıklıkla tekrarlanan iddasını yineleyerek; ‘Biz iç savaş halinde değiliz.Bütün bunların sorumlusu terörizm ve Suriye’nin istikrarını bozmak için teröristlere verilen uluslararası destektir.’ dedi. ‘Ayrılıklarınız olur, fakat ayrılıklar her zaman iç savaş anlamına gelmez.Bu tamamen farklı...Sorun ben ve halkım arasında değil.’ Suriye muhalefeti ise çatışmayı bir iç savaş olarak nitelendirmiyor.Buna tehlikeli bir diktörün indirilmesini amaçlayan halk tabanlı bir ayaklanma diyorlar. Cuma günü yayınlanan ve Damascus’taki yenilenen Başkanlık Sarayında yapılan 25 dakikalık röpörtajda Esad, Batıdaki güçlerin kendisini eski Irak lideri Saddam Hüseyin gibi uluslarası bir zalime dönüştürmeye çalıştıklarını söyledi. ‘Batı kendisine düşmalar yaratır; geçmişte bu komünizmdi, sonra İslam oldu ve daha sonra da Saddam Hüseyin.’dedi ve ‘Şimdi ise Beşar ile temsil edilen bir düşman yaratmak istiyorlar.’ diye ekledi.
Esad Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da ‘halife’ gibi davranmakla suçladı ve onu Müslüman Kardeşler isimli islamcı bir örgütle uyum içinde çalışan ‘yeni Osmanlı padişahı’ olarak tanımladı. Ailesi Suriye’de kırk yıldır iktidarda olan Esad’ı devirmek için savaşan asilerin en büyük destekçisi Türkiye oldu.Ayrıca Müslüman Kardeşler de isyanın kaynağını finase etmeye yardımcı oldular. Esad,binlerce kayıp veren ve büyük ölçekte zarara uğrayıp yıpranan Suriye ordusunun farklı türden bir düşmanla savaşmaya alışması gerektiğini söyledi. ‘Bu yeni bir savaş şekli; vekiller üzerinden terörizm yaratma, ya Suyide’ de yaşayan Suriyeli halk ya da yurtdışından gelen yabancı askerler,’dedi. ‘Bu modeli benimsemek zorundasınız ve bu biraz zaman alıyor, kolay değil.’ En büyük hatası sorulduğunda Esad: ‘ Samimi olmak gerekirse hatırlamıyorum. ...Özellikle kriz dönemlerinde, bazen neyin yanlış neyin doğru olduğunu içinde bulunduğun durumdan çıkana kadar anlayamazsın.’ Esad; ‘Ben Suriye’de yaşamak ve ölmek zorundayım.’diyerek Suriye’yi asla terk etmeyeceğine dair yemin etti.
Çevirmenin Yorumu: Elbette Esad yeni bir şey söylemiyor. Ancak bu kadar tekrarlanması yanlış olduğu anlamına da gelmiyor.Bu sadece Esad’ın kendisini savunma mekanızmasının bir parçası değil.İdda şu: ‘Recep Tayyip Erdoğan kendisini son Osmanlı padişahı zannetmektedir.’İç ve dış politikada, Erdoğan inkar edilemeyecek şekilde bu iddayı doğrulamıştır.Bunun dış politikada en önemli güncel göstergesi Arap Baharı denilen sözde ‘devrimler’sürecinde Türkiye’nin üstlenmeye çalıştığı emperyalizmin taşeronluğu rolü ve ortadoğuda güç oluşturma meraklılığı. Akçakale saldırısının ardından meclisten geçen tezkere, kendi halkını ve Suriye halkını karşına alarak ‘son söz bizimdir ‘diyen Akp hükümetinin ve Erdoğan liderliğinin ‘padişahlık özleminin’ resmi olmaya aday.İç politikada ise muhalefetin her kesiminin bastırılmaya çalışılması, bağımsız olması gereken yargının AKP ikdidarının maşası haline gelmesi, halkın önüne sürekli yeni yasaklar ve kanunlar koyulması,düşünce ve ifade özgürlüğünün tutsaklık korkusu haline getirilmesi, islami yaşam anlayışının toplumsal düzenlemelerle tüm insanlara dayatılması gibi bir çok başlık ‘padişahlık’ iddasının aslında dile getirilmekten korkulan bir gerçek olduğunu gösteriyor. ZEYNEP MELTEM ŞENGÜ
ÇEVIRI GAZETESI
|3
GREECE UNEMPLOYMENT HITS A RECORD 25% IN JULY Unemployment in Greece hit a record 25.1% in July, with the level among young people reaching 54.2%, according to the latest official figures. Greece’s statistical authority said 1.26 million Greeks were jobless in July, with more than 1,000 jobs lost every day over the past year. With austerity cuts continuing and Greece likely to enter another year of recession, the level may rise further. The worst-affected 15-24 age group, however, includes those in education. According to Greece’s statistics agency the total unemployment rate rose from 24.8% in June. In July 2008, a year before Greece’s financial crisis broke, there were about 364,000 registered unemployed. “This is a very dramatic result of the recession,” said Angelos Tsakanikas, head of research at Greece’s IOBE economic research foundation. He did not expect employment to pick up for at least a year. The Greek economy is surviving on international bailouts, but Athens has been forced to impose tough austerity measures in
return for the money. Finance Minister Yiannis Stournaras will hold talks on Thursday evening with representatives of the European Union, International Monetary Fund and European Central Bank about signing off the release of more funds. The BBC’s correspondent in Athens, Mark Lowen, said: “The figures have bolstered the anti-austerity argument here, giving fuel to those who believe the entire strategy of Greece’s international lenders is wrong, and that pressure for ever more cuts is pushing the country to breaking point and stunting growth. “They point to the fact that before Greece was bailed out in April 2010, and began its austerity drive, unemployment stood at just 11.8%,” he said. There was some evidence on Thursday that the government’s strategy is working on one front, at least. Finance Ministry figures showed that the deficit-cutting effort is on track despite lower-than-anticipated revenues. The ministry figures showed that the January-September deficit was 12.64bn euros, lower than the 13.5bn-euro target.
YUNANISTANDA IŞSIZLIK ORANI TEMMUZDA YENI BIR REKORLA %25.1 I BULDU Yunanistanda işsizlik oranı Temmuzda yeni bir rekorla %25.1 i buldu,en son resmi rakamlara göre bu oran gençler arasında %54.2ye ulaştı Yunanistan’ın istatistik kurumu 1.26 milyon Yunanlının temmuzda işsiz olduğunu ve geçtiğimiz yıl boyunca her gün 1000den fazla işin kaybedildiğini söyledi. Tasarruf kesintileri devam ederken Yunanistan bu oranın daha fazla yükseleceği bir ekonomik gerileme dönemine girebilir. Hala eğitim görenlerde dahil olmak üzere en kötü etkilenenle 15-24 yaş arası gençler. Yunanistan’ın istatistik kurumuna göre hazirandaki %24.8den beri yükseldi.
Yunanistan’ın ekonomik krizinden 1 yıl önce temmuz 2008de yaklaşık olarak 364,000 kayıtlı işsiz vardı. Ekonomik ve Endüstriyel Araştırmalar Enstitüsü (IOBE) başkanı Angelos Tsakanikas “Bu gerilemenin oldukça dramatik bir sonucu” dedi ve ekonominin en azından bir yıl boyunca düzelmesini beklemediğini söyledi. Yunanistan ekonomisi uluslar arası mali yardımlar ile ayakta kalıyor ama bu para karşılığında Athenalılar oldukça ağır tasarruf önlemlerine uymaya zorlanıyor. Maliye bakanı Yiannis Stournaras perşembe akşamı Avrupa Birliği temsilcileri ile IMF ve Avrupa Merkez Bankasının daha fazla fon vermesi için müzakere-
de bulunacak. BBC’nin Athenadaki muhabiri,Mark Lowen: Rakamsal verilerin tasarruf paketi karşıtı argümanları desteklediğini, Yunanistan’ın uluslar arası mukrizlerinin bütün stratejilerinin yanlış olduğunu ve daha fazla kesintinin ülkeyi kırılma noktasına getireceğini söyledi. “Bu veriler Yunanistan Ağustos 2008de mali yardım almadan önce işsizliğin %11.8 de kaldığını işaret ediyor.” Maliye bakanlığı verileri bütçe açığı için yapılan kesintilere rağmen gelirlerin beklenen düşük olduğunu gösteriyor. Veriler Ocak-Şubat ayı zararının hedef 13.5 milyar eurodan düşük çıkarak 12.64 milyar euro olduğunu gösteriyor.
Çevirmenin Yorumu: Yunanistan’da ki tasarruf kesintilerinin halkı zor durumda bıraktığı artık tartışılamayacak bir gerçek haline geldi.Var olan ekonomik sıkıntıları düzeltmek için alınan önlemler hedeflenenin aksine durumu düzeltmekten çok halkın üzerindeki baskıyı arttırıyor.Yeni mezun gençler iş bulamazken her gün işten çıkarmaların devam etmesi toplumdaki gerginliği arttırıyor. Yakın zamanda ekonomideki gerilemede bir iyileşme olmazsa tepkilerin giderek artacağı ve bir kırılma noktasına gelinmesi kaçınılmaz. ÖZLEM LOĞURLU
4|
ÇEVİRİ GAZETESİ
Такие печальные вести Возница мне пел весь путь. Я в радовские предместья Ехал тогда отдохнуть. Война мне всю душу изьела. За чей-то чужой интерес Стрелил я в мне близкое тело И грудью на брата лез. Я понял, что я - игрушка, В тылу же купцы да знать, И, твердо простившись с пушками, Решил лишь в стихах воевать. Я бросил мою винтовку, Купил себе липу, и вот С такою-то подготовкой Я встретил 17-год. Свобода взметнулась неистово. И в розово-смрадном огне Тогда над страною калифствовал Керенский на белом коне. Война до конца, до победы, И ту же сермяжную рать Прохвосты и дармоеды Сгоняли на фронт умирать. Но все же не взял я шпагу… Под грохот и рев мортир Другую явил я отвагу Был первый в стране дезертир
O zaman dinlenmeye gidiyorum Radovskiy varoşlarına ben, Bu denli acı dolu haberleri Bir adam yol boyunca şarkılarında söyledi. Sırf birininçıkarı için yapılan savaş Yedi, bitirdi içimi İlk kez açtığımda ateşi Gördüm kardeşlerimin vurulmuş bedenini Anladım, ben kuklayım Oynatıyorlar beni tüccarlar ve aristokrasi Ve kararlı bir şekilde silahı bırakarak Şiirlerde savaş verdim ancak Tüfeğimi kenara atıp Ihlamur çiçeklerine baktım Böylece hazırlanıp 17. yılı karşıladım Özgürlük beklemedi, fışkırdı birden bire Yayıldı her yana pis kokan, pembe bir yangın İşte o zaman ülkeyi geçirdi eline Beyaz atında Kalenskiy Savaş sonlanana kadar , ulaşana kadar zafere Hain ve alçakların emirleri üstüne Gönderildi insanlar cepheye O gösterişsiz orduda ölmeye Gürleyip kükreyen topların altında Yine de almadım elime kılıcı Cesaretimi toplayıp kendimde Oldum ülkemin ilk asker kaçağı Sergey Yesenin
Çevirmenin Yorumu: Rusya’nın Ryazan bölgesinde Konstantinovo (bugün Yesenino) köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Dokuz yaşındayken şiir yazmaya başladı. 1912’de düzeltmen olarak çalıştığı yayınevi tarafından Moskova’ya gönderildi.1916-1917 yıllarında askere çağrıldı. I. Dünya Savaşının patlak vermesinden sonra devrimin daha iyi bir yaşam sağlayacağına inandı ve Ekim Devrimini destekledi. Şair, devrim öncesi yıllarda vatanının bir kısır döngü içinde olduğuna inanıyordu ve bunun kırılacağını düşünüyordu. İnanıyordu,çünkü herkesi “yakın akraba” olarak görüyordu;yani öyle bir zaman gelecekti ki herkes “kardeş” olacaktı. Evrensel uyum, yeryüzündeki her şeyin birliği,insanların eşitliği - Eseninin sanatsal kompozisyonunun en önemli ilkesidir.Sovyet hükümeti Eseninin hayatının son yıllarında onun durumu hakkında endişeliydi. Böylelikle 25 Ekim 1925`de Rakowskinin Dzerzhinsky`e yazdığı bir mektupta, Rakowski Dzerzhinsky`den bunu ister “ünlü şair Yesenin hayatını kurtarmak lazım - şüphesiz o bizim Birliği’nin en yetenekli şaidir” NARGIZ MAMEDLI
ÇEVIRI GAZETESI
|5
Ərdoğan və Əhmədinejad görüşmədilər
Erdoğan ve Ahmedinejad Görüşmediler
Suriya məsələsi ilə əlaqədar Türkiyə və İran arasında münasibətlər gərginləşib. 525.az-ın Türkiyə mətbuatına istinadən verdiyi məlumata görə, İqtisadi Əməkdaşlıq Təşkilatının Bakıda təşkil olunan zirvə toplantısına qatılan Türkiyənin baş naziri Rəcəb Tayyib Ərdoğan və İran prezidenti Mahmud Əhmədinejad bir-biri ilə görüşməyiblər.
Suriye meselesi sebebiyle Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler gerginleşti. 525.az’ ın Türkiye basını için verdiği bilgiye göre, Ekonomi Çalışma Teşkilatı’nın Bakü’de yapılan zirve toplantısına katılan Türkiye’nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran başkanı Mahmud Ahmedinejad birbiriyle görüşmedi.
Qeyd edək ki, tərəflər sonuncu dəfə Tehrandagörüşüblər. Ancaq bu gün qonaqların şərəfinə verilən ziyafət masasında liderlərin bir araya gələcəyi gözlənilir. Bu soyuqluq tərəflər arasında gərginliyin artmasını bir daha təsdiqləyib. Türkiyənin baş naziri İlham Əliyevlə təkbətək görüşündən sonra Tacikistan, Əfqanıstan və Pakistan prezidentləri ilə də görüşəcək.
Not düşelim ki, taraflar sonuncu defa Tahran’da görüştüler. Ancak bugün misafirlerin şerefine verilen ziyafet masasında liderlerin bir araya gelmesi bekleniyor. Bu soğukluk taraflar arasında gerginliğin arttığını bir kez daha onayladı. Türkiye’nin başbakanının İlham Aliyev’le başbaşa görüşmesinden sonra Tacikistan, Afganistan ve Pakistan başkanları ile de görüşecek.
Əliyev Mahmud Əhmədinejadla görüşüb
İlham Aliyev Mahmud Ahmedinejad ile Görüştü
Görüşdə qarşılıqlı maraq doğuran bir sıra məsələlər ətrafında fikir mübadiləsi aparılıb Bu gün Azərbaycan prezidenti İlham Əliyev İran İslam Respublikasının prezidenti Mahmud Əhmədinejad ilə görüşüb. Azərbaycan Respublikasının prezidenti İlham Əliyev İran İslam Respublikasının prezidenti Mahmud Əhmədinejadı qarşılayıb.
Görüşmede karşılıklı merak doğuran birtakım meseleler hakkında fikir alışverişi yapıldı. Bugün Azerbaycan başkanı İlham Aliyev, İran İslam Cumhuriyeti’nin başkanı Mahmud Ahmedinejad ile görüştü. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkanı İlham Aliyev, İran İslam Cumhuriyeti’nin başkanı Mahmud Ahmedinejad’ı karşıladı.
Görüşdə İqtisadi Əməkdaşlıq Təşkilatının 12-ci Zirvə Toplantısının önəmi vurğulandı, bu tədbirin region ölkələri arasında əməkdaşlığın bundan sonra da genişləndirilməsi işinə öz töhfəsini verəcəyinə əminlik ifadə olunub. Dövlət başçıları Azərbaycan Respublikası ilə İran İslam Respublikası arasında ikitərəfli münasibətlərin siyasi, iqtisadi, mədəni sahələrdə inkişafından məmnunluqlarını ifadə etdilər, əlaqələrin iqtisadi, ticarət, o cümlədən, enerji, nəqliyyat və digər sahələrdə genişləndirilməsi üçün yaxşı potensialın olduğunu vurğuladılar.
Görüşmede Ekonomi Çalışma Teşkilatı’nın 12. zirve toplantısının önemi vurgulandı. Bu önlemin bölge ülkeleri arasındaki çalışmasının bundan sonra da gelişmesine katkı vereceğini söyledi. Devlet başkanları Azerbaycan Devleti ile İran İslam Cumhuriyeti arasındaki karşılıklı ilişkilerin siyasi, ekonomik, kültürel alanlardaki gelişiminden memnuniyetlerini ifade ettiler. İlişkilerin ekonomik, ticari, enerji, nakliyat ve diğer alanlarda geliştirilmesi için güzel potansiyelin olduğunu vurguladılar.
Xalqlarımız arasında mədəni, tarixi yaxınlığın əlaqələrimizin daha da inkişaf etdirilməsi işinə yaxşı zəmin yaratdığı bildirilib, ölkələrimiz arasında münasibətlərin inkişafının regional əməkdaşlığa töhfəsini verəcəyi qeyd olunub.
Halklarımız arasındaki kültürel, tarihi yakınlığın ilişkilerimizin daha da geliştirilmesine iyi bir zemin hazırladığı söylenip, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin bölgesel çalışmalara katkı vereceği söylendi.
Əlaqələrimizin inkişafında yüksək səviyyəli qarşılıqlı səfərlərin önəmini vurğulayan prezidentlər ölkələrimiz arasında ikitərəfli münasibətlərin bundan sonra da inkişaf edəcəyinə əmin olduqlarını bildirdilər. Görüşdə qarşılıqlı maraq doğuran bir sıra məsələlər ətrafında fikir mübadiləsi aparılıb.
İlişkilerimizin gelişiminde yüksek seviyeli karşılıklı gezilerin önemini vurgulayan başkanlar ülkelerimiz arasında karşılıklı ilişkilerin bundan sonra da gelişeceğine emin olduklarını söylediler.
Çevirmenin Yorumu: Azerbaycan’ da Ekonomi Çalışma Teşkilatı’ nın 12. zirve toplantısına katılan ülke başkanları bir araya geldiler. Geldiler ama tamamen ekonomik çıkarlar üzerinde ilerlediler. Suriye konusunda anlaşamayan Tayyip Erdoğan ile Ahmedinejad toplantıda mesafeli durdukları için dikkat çekmişler. Nasıl durmasınlar; ortada Suriye savaşı konusunda Tayyip Erdoğan’ ın çıkarlarına uymayan durumlar var. Ama işin aslına bakarsak bu ekonomi toplantısında Suriye savaşı filan gündem değil; tamamen ülkelerin yer altı, yer üstü kaynak ihtiyaçları ve birbirleriyle olan İslami kültürel dayanışmaları göz önünde bulunduruluyor. Savaş kimin umrunda sizce? BEHICE SIMGE SOYLU-KÜBRA KAYIKÇI
6|
ÇEVİRİ GAZETESİ
SWEDEN RECOGNISES NEW FILE-SHARING RELIGION KOPIMISM A “church” whose central tenet is the right to file-share has been formally recognised by the Swedish government The Church of Kopimism claims that “kopyacting” - sharing information through copying - is akin to a religious service.The “spiritual leader” of the church said recognition was a “large step”.But others were less enthusiastic and said the church would do little to halt the global crackdown on piracy.
pes that file-sharing will now be given religious protection.”For the Church of Kopimism, information is holy and copying is a sacrament. Information holds a value, in itself and in what it contains and the value multiplies through copying.” he said in a statement.Being recognised by the state of Sweden is a large step for all of Kopimi. Hopefully this is one step towards the day when we can live out our faith without fear of persecution.” he said in a statement.
The Swedish government agency Kammarkollegiet finally registered the Church of Kopimism as a religious organisation shortly before Christmas.The church, which holds CTRL+C and CTRL+V (shortcuts for copy and paste) as sacred symbols, does not directly promote illegal ile sharing, focusing instead on the open distribution of knowledge to all.It was founded by 19-year-old philosophy student and leader Isak Gerson. He ho-
Despite the new-found interest in the organisation, experts said religious status for file-sharing would have little effect on the global crackdown on piracy.”It is quite divorced from reality and is reflective of Swedish social norms rather than the Swedish legislative system.File-sharing as a means to pirate content is becoming yesterday’s technology.” said music analyst Mark Mulligan.
İSVEÇ’TE YENI BIR DIN KABUL EDILIYOR:DOSYA PAYLAŞMA DINI KOPIMIZM Temel prensibi dosya paylaşım hakkı olan ‘kilise’ resmi olarak İsveç hükümeti tarafından kabul edildi. Kopimizm Kilisesi kopyalama ile bilgi paylaşımının dini bir hizmete benzediğini iddia ediyor.Kilisenin lideri, kabul edilmenin ‘büyük bir adım’ olduğunu söylüyor.Fakat diğerleri bu konuda daha az ilgili ve kilisenin korsanlığa karşı küresel hareketi durdurmaya çok az etkisi olacağını söylüyor. İsveç devlet kurumu Kammarkollegiet sonunda Kopimizm Kilisesi’ni yılbaşından kısa bir süre önce dini bir kuruluş olarak kabul etti.CTRL+C ve CTRL+V (kopyala-yapıştırın kısa yollarını) kutsal sembolleri olarak kabul eden kilise yasadışı dosya paylaşımını doğrudan desteklemiyor, bunun yerine bilginin herkese açıkça paylaşımına odaklanıyor.Kilise, 19 yaşındaki felsefe öğrencisi Isak Gerson tarafından kuruldu.
Isak dosya paylaşımına dini bir koruma getirileceğini umuyor: “Kopimizm Kilisesi için bilgi kutsal, kopyalama da dini bir ayin.Bilgi, içeriği bakımından bir değer taşıyor ve bu değer kopyalama ile artıyor.İsveç tarafından kabul edilmek tüm Kopimiler için büyük bir adım.Umarım bu, suçlanma korkusu olmadan inancımızı yaşayabileceğimiz güne bir adım olur.” diyor. Bu yeni kuruluşa olan ilgiye rağmen, uzmanlar dosya paylaşımının dini statüsünün korsanlığa karşı küresel hareketi durdurmaya çok az etkisi olacağını söylüyor: “Bu gerçeklikten oldukça uzak ve İsveç’in yasama sisteminden çok İsveç’in sosyal normlarının yansıması bir durum.Bazı yönlerden bu insanlar biraz eskide kalmış.Çünkü korsan dosya paylaşımıdünkü teknoloji haline geliyor.” diyor müzik araştırmacısı Mark Mulligan.
Çevirmenin Yorumu: İnsanlar her gün internet üzerinden çeşitli dosyalar indiriyor.Korsan indirilen dosyalar yüzünden kişilerin yargılanmasını engellemek için meşrulaştırılmış bir olaydır.Bilgi değişkendir, sonsuzdur ve özgür olmalıdır.Fakat telif hakkı gösterilmeden paylaşılan dosyalar aynı zamanda kaos ortamına da neden olabilir. GÜLCE ERTEKİN
ÇEVIRI GAZETESI
|7
MANIFESTAÇÃO: QUE SE LIXE A TROIKA! QUEREMOS AS NOSSAS VIDAS! A seguir, o texto da convocatória: É preciso fazer qualquer coisa de extraordinário. É preciso tomar as ruas e as praças das cidades, das nossas cidades e dos nossos campos. Juntar as vozes, as mãos. Este silêncio mata-nos. O ruído do sistema mediático dominante ecoa no silêncio, reproduz o silêncio, tece redes de mentiras que nos adormecem e aniquilam o desejo. É preciso fazer qualquer coisa contra a submissão e a resignação, contra o afunilamento das ideias, contra a morte da vontade coletiva. É preciso convocar de novo as vozes, os braços e as pernas de todas e todos os que sabem que nas ruas se decide o presente e o futuro. É preciso vencer o medo que habilmente foi disseminado e, de uma vez por todas, perceber que já quase nada temos a perder e que o dia chegará de já tudo termos perdido porque nos calámos e, sós, desistimos. O saque (empréstimo, ajuda, resgate, nomes que lhe vão dando consoante a mentira que nos querem contar) chegou e com ele a aplicação de medidas políticas devastadoras que implicam o aumento exponencial do desemprego, da precariedade, da pobreza e das desigualdades sociais, a venda da maioria dos ativos do Estado, os cortes compulsivos na segurança social, na educação, na saúde (que se pretende privatizar acabando com o SNS), na cultura e em todos os serviços públicos que servem as populações, para que todo o dinheiro seja canalizado para pagar e enriquecer quem especula sobre as dívidas soberanas. Depois de mais um ano de austeridade sob intervenção externa, as nossas perspetivas, as perspetivas da maioria das pessoas que vivem em Portugal, são cada vez piores. A austeridade que nos impõem e que nos destrói a dignidade e a vida não funciona e destrói a democracia. Quem se resigna a governar sob o memorando da troika entrega os instrumentos fun-
8|
ÇEVİRİ GAZETESİ
damentais para a gestão do país nas mãos dos especuladores e dos tecnocratas, aplicando um modelo económico que se baseia na lei da selva, do mais forte, desprezando os nossos interesses enquanto sociedade, as nossas condições de vida, a nossa dignidade. Grécia, Espanha, Itália, Irlanda, Portugal, países reféns da Troika e da especulação financeira, perdem a soberania e empobrecem, assim como todos os países a quem se impõe este regime de austeridade. Contra a inevitabilidade desta morte imposta e anunciada é preciso fazer qualquer coisa de extraordinário. É necessário construir alternativas, passo a passo, que partam da mobilização das populações destes países e que cidadãs e cidadãos gregos, espanhóis, italianos, irlandeses, portugueses e todas as pessoas se juntem, concertando ações, lutando pelas suas vidas e unindo as suas vozes. Se nos querem vergar e forçar a aceitar o desemprego, a precariedade e a desigualdade como modo de vida, responderemos com a força da democracia, da liberdade, da mobilização e da luta. Queremos tomar nas nossas mãos as decisões do presente para construir um futuro. Este é um apelo de um grupo de cidadãos e cidadãs de várias áreas de intervenção e quadrantes políticos. Dirigimo-nos a todas as pessoas, coletivos, movimentos, associações, organizações nãogovernamentais, sindicatos, organizações políticas e partidárias, que concordem com as bases deste apelo para que se juntem na rua no dia 15 de Setembro. Dividiram-nos para nos oprimir.
Juntemo-nos para nos libertarmos!
DEFOL TROYKA!
BIZ HAYATIMIZI ISTIYORUZ! Portekiz halkından insanlara çağrı! Daha farklı bir şeyler yapmaya ihtiyacımız var.Ülkemizin sokaklarına ve meydanlarına çıkmalıyız.Sesimizi birleştirmeli ve tek vücut olmalıyız.Bu sessizlik bizi öldürüyor. Ana akım medyanın sesi sessizlikte yankılanıyor,sessizliği doğuruyor,medyanın yalanları bizi uyutuyor ve inancımızı öldürüyor. Boyun eğmeye ve geri çekilmeye,darboğaza yaşamaya,ortak duygularımızın öldürülmeye çalışılmasına karşı harekete geçmeliyiz.Sokaklarda bugünü ve geleceğimizi yaratabileceğimize inanan bizler,hepimiz sesimizi ve gövdelerimizi tekrar birleştirmeliyiz. Borç,yardım,kurtarma yalanlarıyla kandırmaya çalıştıkları hırsızlık,beraberinde yağmalama politikalarını getirdi. Bunun anlamı işsizlik,istikrarsızlık,yoksulluk oranlarında ani yükselmeler,sosyal eşitsizlik,kamuya ait mal varlıklarının özelleştirilmesi,eğitim,sağlık,sosyal güvenlik sisteminde,kültürel vehalka yararlı tüm hizmetlerinde kesintilerdir.Bu kesintilerin hepsinden elde edilen paralar sadece ülke borçları ile ilgilispekülasyon yapan zenginleri daha da zenginleştirmeye ayrıldı. Dışarıdan müdahale ile gerçekleşen kemer sıkma politikalarindan bir yıl sonraki manzara, Portekiz’de yaşayan insanların durumunun her gün daha da kötüye gittiğini gösteriyor.İtibarımıza ve hayatlarımıza zarar veren kemer sıkma politikası ise yaramıyor demokrasiyi öldürüyor. Troyka muhtırasını yönetimi kontrol etmesine boyun eğenler aynı zamanda ülke yönetiminin başat elemanlarını spakülatörlere ve teknokratlara emanet ediyorlar.
Bundan dolayı bizim toplum olarak ihtiyaçlarımızı,yaşam standartlarımızı ve haysiyetimizi küçümseyen,güçlülerin orman kanunlarına dayalı bir ekonomi modeli kabul ediyorlar. Troykanın ve mali spekülasyonun tutsağı ülkeler Yunanistan,İspanya,İtalya ve Portekiz tıpkı kemer sıkma politikaları uygulayan diğer ülkeler gibi egemenliklerini ve kazanımlarını kaybediyorlar.Bize uygulanmakta olan bu kaçınılmaz ölüme karşı daha fazlasını yapmanın tam zamanıdır. Bu ülkelerdeki halkları harekete geçirerek adım adım alternatifleri yaratmamız acil bir ihtiyaçtır. Yunan,İtalyan,Portekiz halklarıbir araya gelerek hayatları için mücadele etmek ve seslerini birleştirmek zorundadır. Eğer boyun eğmemizi istiyorlarsa ve eğer işsizliği,istikrarsızlığı ve eşitsizliği bir yaşam biçimi olarak kabul etmemizi istiyorlarsa,onlara demokrasinin,özgürlüğ ün,örgütlülüğün ve mücadelenin gücü ile yanıt vereceğiz. bizden çalınan karar yetkisini geri istiyoruz. Bu,çeşitli müdahale alanları ve politik görüşlerden gelen farklı gruptan insanların yaptığı bir çağrıdır.Tüm insanlara,topluma,dostlarımıza,hareketlere,hükümet dışı örgütlere,sendika ve işçi birliklerine, siyasi partilere,çağrımız ile temelde ortaklaşan herkese 15 Eylülde sokaklarda bizekatılmaları için sesleniyoruz. Bizi ezmek için böldüler.
Özgürleşmek için birleşelim!
Çevirmenin Yorumu: Eylem 15 Eylül saat 5’de Jose Fontana meydanı,Lizbon’da gerçekleşecek.Eylem çağrıcıları araşıbda Portekiz Komünist Partisi de bulunuyor.Portekiz de yaşayan insanların “hırsızlığın yasal oldu” şeklinde yorumladıkları sürecin başlangıcı “troyka” olarak tanımlanan,Avrupa Birliği yardım komisyonunu,Avrupa Birliği merkez bankası ve uluslararası para fonunun(İMF) hükümetten uygulamasını istediği yağma politikaları.Özelleştirmeler,vergilendirmeler beraberinde işsizliğin ve yoksulluğun artması gibi sonuçları olan bu süreçten İspanya,Yunanistan ve İtalya da muzdarip.Bu çağrı Portekiz halkından tüm insanlığa yapılıyor ve bu zamana kadar yapılan eylemlerin en büyüğü olması planlanıyor... DIDEM KUL
ÇEVIRI GAZETESI
|9
EUROPEAN UNION WINS NOBEL PEACE PRIZE The European Union won the Nobel Peace Prize on Friday for promoting peace, democracy and human rights over six decades, a morale boost for the bloc as it struggles to resolve its economic crisis. … The EU has transformed most of Europe “from a continent of wars to a continent of peace”, Nobel Committee Chairman Thorbjoern Jagland said in announcing the award in Oslo. … “The EU is currently undergoing grave economic difficulties and considerable social unrest,” Jagland said. “The Norwegian Nobel Committee wishes to focus on what it sees as the EU’s most important result: the successful struggle for peace and reconciliation and for democracy and human rights.” … While welcomed by European leaders, the award will have little practical effect on the debt crisis afflicting the single currency zone, which has brought economic instability and social unrest to several states, with rioting in Athens and Madrid. … On the streets of the Greek capital, where demonstrators have burned Nazi flags to protest against German demands for austerity, the award was greeted with disbelief. … German Chancellor Angela Merkel, Europe’s most powerful leader, said it was a “wonderful decision”. French President Francois Hollande, whose country has with Germany formed the EU’s main axis of power, said it was an “immense honor”. …
10 |
ÇEVİRİ GAZETESİ
Helmut Kohl, the chancellor who reunified Germany and pushed the country into the euro, said: “The Nobel Peace Prize for the EU is above all a confirmation of the European peace project.” … That sentiment was echoed by U.S. Secretary of State Hillary Clinton. “Certainly it is quite remarkable to see how unified and peaceful Europe is in the 21st Century, and that did not happen by coincidence. It happened because of the very hard work and dedication of leaders and citizens across Europe,” she said. … Nigel Farage, leader of Britain’s fiercely eurosceptic UKIP party, added: “This goes to show that the Norwegians really do have a sense of humor.” … In the home of the peace prize, many Norwegians are bitterly opposed to the EU, seeing it as a threat to the sovereignty of nation states. “I find this absurd,” the leader of Norway’s anti-EU membership organization Heming Olaussen told state broadcaster NRK. … Norway has twice voted “no” to joining the EU, in 1972 and 1994. The country has prospered outside the bloc, partly thanks to huge oil and gas resources. Among those tipped to win was Russia’s small Ekho Moskvy radio, a frequent critic of the Kremlin. Editor in chief Alexei Venediktov conceded the prize to a worthy winner. “We are only 115. They are 500 million. It is an honor (to lose to the EU),” he told Reuters.
AVRUPA BIRLIĞI NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ’NÜ KAZANDI Avrupa Birliği, son altmış yılda barışa, demokrasiye ve insan haklarına verdiği destekten ötürü geçtiğimiz günlerde Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Ödül, ekonomik krizle boğuşan birlik için büyük bir moral kaynağı oldu. … Nobel Komitesi Başkanı Thorbjoern Jagland, Oslo’da ödülün sahibini açıklarken ‘’AB, Avrupa’nın büyük bir kısmını savaşlar kıtası olmaktan çıkarıp barış kıtası haline getirmiştir’’ şeklinde bir açıklama yaptı. Jagland, sözlerine ‘’AB, içinde olduğumuz süreçte, oldukça büyük ekonomik zorluklarla ve sosyal huzursuzlukla başa çıkmaya çalışıyor. Nobel Komitesi de AB’nin en önemli icraatına; barış, adalet, demokrasi ve insan hakları için yapılan başarılı mücadeleye dikkat çekmek istiyor’’ şeklinde devam etti. … Avrupalı liderler tarafından hoş karşılansa da, ödül, tek para biriminin kullanıldığı bölgedeki birçok devlette ekonomik istikrarsızlığa ve sosyal huzursuzluğa yol açan ve Atina ve Madrid’de halkı sokaklara döken borç krizi üzerinde ancak kısa süreli bir etki yaratacağa benziyor. … Avrupa’daki en güçlü lider konumunda olan Almanya Başbakanı Angela Merkel, bunun ‘’harika bir karar’’ olduğunu beyan etti. Almanya ile birlikte AB’nin güç merkezini oluşturan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise ‘’büyük bir onur’’ yorumunda bulundu. … Almanya’yı birleştiren ve ülkeyi Avroya geçiren Helmut Kohl da ‘’Nobel Barış Ödülü’nün AB’ye verilişi, Avrupa barış tasarı-
sının kabul edildiğinin göstergesidir’’ şeklinde beyanat verdi. … Aynı sözler ABD Devlet Bakanı Hillary Clinton tarafından da dile getirildi: ‘’Avrupa’nın 21. yüzyılda bu kadar birbirine bağlı ve barış dolu olduğunu görmek ve bu ortamın tesadüf eseri sağlanmadığını bilmek müthiş bir his. Bu durum, Avrupa’daki liderlerin ve bölgede yaşayanların kendini adaması ve sıkı çalışmaları sayesinde gerçekleştirildi.’’ … Avrupa Birliği’ne şiddetle karşı çıkan İngiltere Bağımsız Partisi’nin başkanı Nigel Farage, ‘’Bu da gösteriyor ki Norveçlilerin mizah duygusu oldukça iyi’’ şeklinde bir açıklama yaptı. … Barış Ödülü’ne ev sahipliği yapan Norveç’te yaşayan pek çok kişi, Avrupa Birliği’ni ulus devletlerin bağımsızlığına tehdit olarak gördüğünden, Avrupa Birliği’ne karşı çıkıyor. Norveç’teki AB karşıtı örgüte başkanlık yapan Heming Olaussen, Norveç devlet kanalı NRK’ye ‘’Bu çok gülünç bir karar’’ şeklinde demeç verdi. … Norveç, 1972 ve 1994 yıllarında olmak üzere, iki kez AB’ye ‘’hayır’’ demişti. Ülke, AB dışında kalarak, büyük petrol ve doğal gaz rezervleri sayesinde refahını artırmıştır. Ödüle aday gösterilenler arasında Kremlin’e sürekli tenkitte bulunan Rus Ekho Mosky radyosu da vardı. Ödülü güçlü bir adaya kaptıran yazı işleri müdürü Aleksei Venediktov, hislerini, ‘’Rusya’da 115 milyon insan var. Orada ise 500 milyon insan yaşıyor. AB’ye karşı kaybetmiş olmak bir onur’’ şeklinde açıkladı.
Çevirmenin Yorumu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da neredeyse hiçbir devlet ayakta kalmadıktan sonra kurulan, kıta ülkelerinin ‘’birlik’’ olmasını sağlamak, eski güçlü devletlerin bu birlikten yararlanarak güçlenmesini, devlet yapılanmasını yenilemesini ve eski gücüne kavuşmasını güvence altına almak için yola çıkan bir ‘’toprak birliği’’ olan Avrupa Birliği’nin bugün hangi saiklerle hareket ettiği ortadadır. Bugün barış kavramına nasıl baktığımız da önemlidir: 90’lı yılların başlarında Doğu Bloku’nun dağılmasından sonra eski Yugoslavya ülkelerinde çıkan iç savaşta milyonların ölmesine göz yummak, geçtiğimiz yıldan itibaren Arap Baharı’yla ve yakın zamanda Suriye meselesiyle hayatımıza yeniden sokulan ‘’demokrasi’’ yalanına ortak olmak barış demekse şayet, Avrupa Birliği bu hususta oldukça büyük bir çaba harcamış ve barış ‘’saflarında’’ yerini almıştır. Barışın anlamsal alanı sorgulandıktan sonra yapılan çıkarımlarda, bu safların olsa olsa savaştan, emperyalist çıkarlardan, ekonomik büyüme rakamlarından, serbest piyasa ekonomisi sonucunda ortaya çıkan UMUT DÜNYA uçurumun derinleşmesinden yana olduğu görülecektir.
ÇEVIRI GAZETESI
| 11
PETA LINDSAY: ANOTHER PRESIDENTIAL CANDIDATE PERSON OF THE WEEK: Next week, Americans will be able to vote in the presidential election. However, there are other choices on the ballot beyond Barack Obama and Mitt Romney. One of the most intriguing candidates seeking the White House is Peta Lindsay, the presidential candidate of the Party for Socialism and Liberation. Admittedly, the chances of a Lindsay administration seem rather slim - she is only on the ballot in 13 states and, at 28, she is seven years younger than the constitutional requirement for assuming the presidency. Nonetheless, she presents a distinctive point of view that has been absent from the presidential campaign. MortgageOrb spoke with Lindsay on how she would handle the current economic crises if she won the election. Q: As the presidential candidate of the Party for Socialism and Liberation, how do you feel when President Obama’s critics refer to his policies and proposals as “socialism”? Lindsay:It is absurd when right wing, usually racist opponents of the Obama administration refer to his policies as “socialist.” The current administration has been a great friend of the capitalist class - those who own the banks, large farms, factories, offices and other major means of production - continuing the Bush administration’s policy of bailing out the biggest banks and corporations while taking little to no action to alleviate the suffering of poor and working people. In fact, the administration and other officials from both major parties are trying to shift the burden of the crisis onto poor and working people via massive cuts to vital social services.
program, providing jobs for all with union wages, rights and benefits, and full rights for all workers regardless of citizenship or legal status. (2) Provide free education for all, cancel student debt, and fund free, quality education for everyone from Pre-K through college. (3) End all foreclosures and evictions, abolish interest payments to the banks and provide access to affordable housing for all. The control of the banks and credit by a tiny ruling economic elite is not the consequence of divine mandate. Banks, like all corporations, are not people. They are paper entities, which exist solely because laws and society permit them to exist. They have no inherent and inalienable rights, not even the right to exist. Today, they exist to maximize the wealth of the few.
A true socialist would do the opposite. Socialism means constructing a society where political and economic power is in the hands of poor and working people. A socialist administration would seize the assets of the big banks and make them public property, using these resources to provide jobs, health care, housing and education for all as well as to address the inequalities created by racism, sexism, antiLGBT bigotry, imperialism and other ills of capitalist society. Q: Your campaign literature calls for seizing the assets of the nation’s major financial institutions and using “those resources in the interests of the vast majority.” Could you please specify how these seized assets could be used?
We say the banking function should be used to maximize the wellbeing of society. Since banks have no rights, there is no wrong - indeed, there are life-altering benefits - in seizing the banking function and placing it under the people’s democratic control. ... Q: Why are so many Americans confused or upset over the concept of socialism as a political alternative? Lindsay:The tremendous amount of misinformation about socialism, which has in turn caused many working people to be hostile or confused towards the concept, is just further proof that it represents the only true alternative to the exploitative and oppressive capitalist system. The school system, the media, pro-status quo intellectuals and others have viciously slandered socialism for well over a century, equating socialism with dictatorship, mindless conformity, etc. Nothing could be further from the truth. Socialism simply refers to a society where political and economic power is held by poor and working people. Most discussions of socialism neglect that every attempt to build socialist societies to date has taken place in very poor countries. The U.S. is a very rich country and, thus, direct comparisons between previous socialist regimes are misplaced as a potential U.S. socialist society would differ significantly in how principles could be applied.
Lindsay:By creating a national people’s bank, with open books and under the democratic control and administration of the people including representatives from local community and neighborhood organizations; working families, students and youth; locally elected officials; unions; small business people; grassroots environmental organizations; and others - we can begin the process of reorganizing the economy to meet human needs. We would put the assets and profits of the banks under the people’s control to achieve the following goals: (1) Fund a massive jobs
However, opinions are rapidly changing, especially among the most oppressed sections of the working class. According to a Pew Center poll from December 2011, more young people, who have had their futures stolen by the crisis of capitalism, have a favorable view of socialism than have a favorable view of capitalism. African Americans, who have for centuries suffered from the most brutal forms of oppression and extreme exploitation, prefer socialism to capitalism at a rate of 55% to 36%. As the nature of capitalism becomes clearer and clearer, more and more people will fight for a socialist future.
Çevirmenin Yorumu: ABD’de başkanlık seçimleri 6 Kasım’da Obama’nın ikinci kez başkanlığa seçilmesiyle geride bırakıldı.Fakat bu durum ABD’de bir sosyalist başkan adayının seçimlere katılmasını önemsiz kılmıyor. Çünkü geride bırakılan arkasına tekellerin desteğini alan iki adayın seçenek olarak sunulduğu bir demokrasi şovudur. Geride bırakılmayanlar ; sömürülen koca bir emekçi sınıf, binlerce insanın katledildiği kirli savaşlar, emperyalist işgaller, kapitalist ekonominin çarklarında kaybolan gelecekler, etnik kimliklerinden dolayı ezilen halklar, karanlıkla boğulmak istenen aydınlar...Bu yüzden Peta Lindsay sadece bir başkan adayı değil, yukarda saydığım tüm olumsuzlukların kaynağını, bir sömürü düzeni olan kapitalizmi yıkıp yerine eşitliğin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya yaratmayı amaçlayan sosyalizmi halkın karşına bir seçenek olarak sunması, seçimlerden sonra da onu konuşmamız için yeterli bir sebep oluyor. Peta Lindsay: ‘Kapitalizmin doğası daha da netleştikçe çok daha fazla insan sosyalist bir gelecek için mücadele edecektir.’diyor. İnsan onuru gün geçtikçe daha fazla ayaklar altına alınırken, insanlığa bir kurtuluş yolu NILAY KUTAN gösteren sosyalizm de daha güçlü bir seçenek hatta zorunluluk olarak sahiplenilmeye değer gibi görünüyor. 12 |
ÇEVİRİ GAZETESİ
PETA LINDSAY: BAŞKANLIK İÇIN FARKLI BIR ADAY Gelecek hafta Amerikalılar başkanlık seçimlerinde oy haklarını kullanacaklar. Yaygın kanının aksine pusulada Mitt Romney ve Barack Obama dışında seçenekler de var. Beyaz Saray yolu arayan adayların en merak uyandırıcı olanlarından birisi de Sosyalizm ve Kurtuluş Partisinin başkan adayı Peta Lindsay. Herkesin kabul edeceği gibi Lindsay’in siyasi iktidar şansı oldukça düşük görülüyor, sadece 13 eyaletin seçim pusulasında yer buluyor, 28 eyalette ise başkanlık görevi için göz önünde bulundurulan yasal zorunluluktan 7 yaş daha küçük.Yine de Lindsay başkanlık seçimi kampanyasında bulunmayan farklı bir duruşu temsil ediyor. MortgageOrb Lindsay ile seçimi kazanırsa güncel ekonimik krizin üstesinden nasıl geleceği hakkında konuştu. Soru:Sosyalizm ve Kurtuluş Partisinin başka adayı olarak Başkan Obama’yı eleştirenlerin onun politika ve tasarılarından ‘sosyalizm’ diye bahsetmeleri size ne hissettiriyor?
işçilerin sendikal hakları da dahil tüm hak ve menfaatlerinin korunmasıyla birlikte meslek sahibi olmalarını sağlayacak bir istihdam programının fonlanması.(2)Herkes için parasız eğitimin sağlanması, öğrenci borçlarının kaldırılması ve tamamen ücretsizleştirilmesi, okul öncesinden üniversiteye kadar herkese kaliteli bir eğitim sağlanması.(3)Tahliye ve icra gibi işlemlerin sonra erdilrilmesi, bankalara faiz ödemelerinin kaldırılması ve herkesin barınma hakkının temin edilmesi.
Lindsay: Obama iktidarının genellikle ırkçı bileşenlerinin ve sağ kanadın onun politikalarına ‘sosyalizm’atıfında bulunmaları gülünç.Şimdiki iktidar, yoksul ve emekçi halkın acılarını dindirmek için hiç bir şey yapmazken Bush yönetiminin büyük bankaları ve ticari şirketleri mali destek yoluyla kollama politikasına devam ederek bankaları, büyük çiftlikleri, fabrikaları, ticarethaneleri ve diğer temel üretim araçlarını elinde bulunduran kapitalist sınıfın en büyük dostu olmayı sürdürüyor.Aslında siyasi iktidar ve her iki ana partinin devlet yetkilileri de yaşamsal önemdeki sosyal hizmentleri büyük kesintilere uğratma yoluyla krizin yükünü yoksul ve çalışan kesimin üzerine yıkmaya çalışıyorlar.
Biz bankacılık hizmetlerinin toplumun refah seviyesini yükseltmek için kullanılması gerektiğini söylüyoruz. Bankaların hakları bulunmadığından bankacılık hizmetlerine el konulması ve bunun halkın demokratik denetimi altına sokulmasında bir yanlış yok- aksine insan hayatını değiştiren faydaları var. ... Soru:Siyasi bir alternatif olarak sosyalizm kavramı üzerinde Amerikan toplumunun kafası neden bu kadar karışık?
Gerçek bir sosyalist ise aksini yapardı. Sosyalizm siyasi ve ekonomik gücün yoksul ve emekçi halkın ellerinde olduğu bir toplum düzeni inşa etmek anlamına gelir.Sosyalist bir iktidar büyük bankaların mal varlığına el koyarak onlları kamu mülkiyeti haline getirir ve bu kaynakları herkes için iş imkanları, sağlık hizmetleri, barınma olanakları ve eğitim sağlamak için kullanmanın yanı sıra ırkçılık, cinsiyetçilik, LGBT karşıtı bağnazlık, emperyalizm ve kapitalist toplumun diğer tüm hastalıklarını ele almak için kullanırdı. Soru:Programınız ulusun önde gelen mali kuruluşlarının varlığına el konulmasını ve bu kaynakların büyük çoğunluğun çıkarına kullanılması çağrısını dile getiriyor. Lütfen bu kaynakların nasıl kullanılacağını daha ayrıntılarıyla belritebilir misiniz? Lindsay: Şeffaf hesaplarla ve halkın bölge halkından semt yönetiminden; işçi aileler, öğrenciler ve gençler;yerel seçimlerde belirlenen memurlardan,sendikalardan, küçük esnaftan,çevre taban örgütlerinden ve sayamadıklarımdan bir çok temsilcinin katılımıyla yönetiminde ve demokratik kontrolu altında milli bir halk bankası kurarak insanların ihtiyaçlarını karşılamak için ekonominin yeniden düzenlenmesi sürecine başlayabiliriz. Bankaların fonlarını ve karlarını sayacağım hedefleri gerçekleştirmek için halkın kontrolüne geçirirdik.(1) Yasal statüsü ya da vatandışlığı olması koşulunu aramaksızın tüm
Bankaların ve kredilerin küçük bir elit sınıfın kontrolunde olması ilahi bir gücün sonucu değildir.Tıpkı diğer şirketler gibi bankalar da ‘insan’ değiller.Onların varlığı sadece hukuk ve toplum izin verdiği için var olmaya devam eden kağııt parçalarından ibaret. Onların vazgeçilemez ya da doğuştan hakları yoktur,hatta varolma hakları bile yoktur.Bugün sadece azınlığın servetini daha da çoğaltmaya yarıyorlar.
Lindsay: Birçok işçinin kavramla ilgili kafasını karıştıran ve sosyalizme karşı muhalif bir tavır almalarına sebep olan büyük bir yanlış/eksik bilgilendirme kampanyası var ve bu aslında sosyalizmin baskıcı ve sömürücü kapitalist düzen karşısında tek gerçek alterneatifi temsil ettiğinin kanıtıdır. Eğitim sistemi, medya, statüko yanlısı entellektüeller yüz yılı aşkın süredir sosyalizmi diktatörlükle, akla aykırılık vs. ile eşit tutarak acımasızca karalıyorlar Başka hiç birşey gerçeklikten bu kadar uzak olamaz.Basitçe sosyalizm siyasi ve ekonomik gücün yoksul ve işçilerde bulunduğu bir toplumu ifade eder. Sosyalizm tartışmalarının bir çoğu, bugüne dek tüm sosyalist toplum kurma girişimlerinin yoksul ülkelerde bulunulduğunu gözden kaçırıyor.Birleşik Devletler çok zengin bir ülke, bu sebeple eski sosyalist rejimlerle doğrudan bir karşılaştırma yalış yerde konumlanmaya sebep olacaktır çünkü potansiyel bir Birleşik Devletler sosyalist toplumu prensiplerin nasıl uygulanacağı konusunda önemli ölçüde farklılık gösterecektir. Tüm bunlara rağmen kamuoyu görüşü özellikle işçi sınıfının en çok baskı gören kesimleri arasında hızla değişiyor. Pew Center’ın 2011 Aralıkta yaptığı bir ankete göre gelecekleri kapitalist kriz tarafından çalınan gençlerin çoğunluğu sosyalizme dair kapitalizme olduğundan daha olumlu bir bakış açısına sahipler.Yüzyıllar boyunca ölçüsüzce sömürüye ve en şiddetli şekilleriyle baskıya maruz kalmış olan Afro-Amerikalılar %36’ya %55 oranla kapitalizm karısında sosyalizmi tercih ediyorlar.Kapitalizmin doğası daha da netleştikçe çok daha fazla insan sosyalist bir gelecek için mücadele edecektir. ÇEVIRI GAZETESI
| 13
Dreamland Byaroute obscure and lonely, Haunted by ill angels only, Where an Eidolon, named NIGHT, On a black throne reigns upright, I have reached these lands but newly From an ultimate dim ThuleFrom a wild clime that lieth, sublime, Out of SPACE-out of TIME. Bottomless vales and boundless floods, And chasms, and caves, and Titan woods, With forms that no man can discover For the tears that drip all over; Mountains toppling evermore Into seas without a shore; Seas that restlessly aspire, Surging, unto skies of fire; Lakes that endlessly outspread Their lone waters-lone and dead,Their still waters-still and chilly With the snows of the lolling lily. By the lakes that thus outspread Their lone waters, lone and dead,Their sad waters, sad and chilly With the snows of the lolling lily,By the mountains-near the river Murmuring lowly, murmuring ever,By the grey woods,-by the swamp Where the toad and the newt encamp-
By the dismal tarns and pools Where dwell the Ghouls,By each spot the most unholyIn each nook most melancholyThere the traveller meets aghast Sheeted Memories of the PastShrouded forms that start and sigh As they pass the wanderer byWhite-robed forms of friends long given, In agony, to the Earth-and Heaven. For the heart whose woes are legion ‘Tis a peaceful, soothing regionFor the spirit that walks in shadow ‘Tis-oh, ‘tis an Eldorado! But the traveller, travelling through it, May not-dare not openly view it! Never its mysteries are exposed To the weak human eye unclosed; So wills its King, who hath forbid The uplifting of the fringed lid; And thus the sad Soul that here passes Beholds it but through darkened glasses. By a route obscure and lonely, Haunted by ill angels only, Where an Eidolon, named NIGHT, On a black throne reigns upright, I have wandered home but newly From this ultimate dim Thule.
EDGAR ALLEN POE
14 |
ÇEVİRİ GAZETESİ
Rüya Alemi Yalnız ve belirsiz bir rotayla, Sadece hastalıklı meleklerin uğradığı, GECE isimli bi hayalet var, Siyah bir tahtta hüküm sürüyor dosdoğru, Yakın zamanda bu diyarlara ulaştım Ultimate dim Thule’den Yalancı, ulu, Vahşi bir ülkeden, BOŞLUK’un dışında- ZAMAN’ın dışında. Dipsiz vadiler ve uçsuz bucaksız taşkınlar, Ve uçurumlar, ve mağaralar, ve Titan ormanları, Hiçbir insanoğlunun keşfedemeyeceği şekillerde Her yerde akan gözyaşları için; Dağlar ebediyen yıkılıyor Sahilsiz denizlere doğru; Hevesle kıpırdanan denizlere Dalgalanıyor, ateşin göğüne doru Sonsuza yayılmış göller Onların yalnız suları yalnız ve ölü, Onların durgun suları durgun ve serin Tembel zambağın karlarıyla Öyle yayılmış göllerin kıyısında Onların yalnız suları, yalnız ve ölü, Onların üzgün suları, üzgün ve serin Tembel zambağın karlarıyla, Dağların kıyısında nehirlerin yanındaki Usulca mırıldanıyor, hep mırıldanıyor, Yeşil ormanların kıyısında,bataklığın kıyısında Kurbağanın ve semenderin kamp kurduğu
Kederli dağ göllerinin ve havuzların kıyısında Hortlakların bulunduğu yerde, En korkunç’un her bir noktasında En melankolik’in her bir köşesinde İşte yolcunun ödü patlıyor Geçmişin Levhalanmış Anılar Başlayıp iç çeken kefenlenmiş şekiller Onlar gezgini geçtiklerinde Dostların beyaz cübbeli şekilleri Acı içinde, Dünya’ya ve Cennet’e Kederin birlik olduğu kalp için Burası barışçıl, rahatlatıcı bir yer Gölgede yürüyen ruh için Bu bir ah, bu bir Eldorado! Ama gezginci, yuruyor dosdoğru, Mümkün değilona alenen bakmaya cesaret etme! Onun sırları asla apaçık ortada değil Aciz insan gözünün açılmışlığına; Bu yüzden onun kralı vasiyet ediyor, Gözkapaklarını açma yasağına göz yuman Kral’ı; Ve bu yüzden üzgün ruh işte şuradan geçiyor Dikkatlice bakıyor ama kara camlara doğru. Yalnız ve belirsiz bir rotayla, Sadece hastalıklı meleklerin uğradığı, GECE isimli bi hayalet var, Siyah bir tahtta hüküm sürüyor dosdoğru Yakın zamanda evime ulaştım Bu ultimate dim Thule’den
Çevirmenin yorumu: Şiirde rüya aleminde bir yolculuk var. Şair sanki arabanın camından gördüklerini anlatır gibi anlatmış. Başında rüya alemine vardığını, sonundaysa o alemden ayrıldığını belirten kıtaların neredeyse aynı olması şiirde bir bütünlük sağlamış.
YIĞITCAN ÖNAL
ÇEVIRI GAZETESI
| 15
ÇEVIRI GAZETESI