2 Haftalık Duvar Gazetesi - 29 Mayıs 2012
Unos 600 niños turcos intoxicados tras beber leche en mal estado Alrededor de 600 alumnos de primaria han sido hospitalizados este miércoles en varias ciudades de Turquía, luego de beber leche distribuida en los colegios dentro de un programa gubernamental. El Gobernador de Sivas (centro) Ali Kolat, dijo ante los medios que se ha comprobado que el producto estaba “un poco” estropeado. “No se trata estrictamente de una intoxicación; la leche estaba un poco mala y los niños están bien en términos generales, no es un caso muy grave”, añadió Kolat, según informó la prensa internacional. El gobernador fue más allá y afirmó que “puede tratarse de una alergia a los productos lácteos”. En Sivas, sin embargo, unos 100 niños de dos colegios distintos se sintieron mal y fueron hospitalizados por presentar vómitos y dolor de estómago, informó la prensa turca. En la ciudad de Diyarbakir (sur), más de 150 estudiantes de cuatro colegios tuvieron síntomas similares a los niños de Sivas, informaron los medios locales. Al oeste del país, en la localidad de Edirme 30 infantes también tuvieron que ser hospitalizados, mientras que unos 250 alumnos fueron hospitalizados en las provincias de Kirikkale y Konya, centro de Turquía, y en Samsun, en la costa norte, lo que en total suma casi 600 escolares intoxicados por la leche en mal estado. Según la agencia Anadolu, la distribución de leche en los colegios alcanza a 7,2 millones de niños. El programa Leche Escolar es una iniciativa de los Ministerios de Educación y de Agricultura de Turquía, que pretenden asegurar que todos los escolares hasta quinto curso de primaria, es decir hasta los 11 u 12 años de edad, reciban cada mañana un envase cerrado con 200 mililitros de leche. En Turquía, el salario mínimo es de 300 euros (unos 394 dólares) y un litro de leche cuesta aproximadamente un euro (1,31 dólares), lo que hace que este producto no sea algo habitual en la dieta de los niños de familias humildes. http://mesaredonda.cubadebate.cu/noticias/2012/05/02/unos600-ninos-turcos-intoxicados-tras-beber-leche-en-mal-estado/
Yaklaşık 600 çocuk bozuk süt içerek zehirlendi Çarşamba günü, Türkiye’in birçok şehrinde hükümet tarafından dağıtılan sütleri içtikten sonra yaklaşık 600 çocuk hastaneye kaldırıldı. Sivas Valisi Ali Kolat basına, dağıtılan sütlerin “biraz” bozuk olduğu-
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru O halde “dünya”ya bakalım birlikte… Sinemaya, şiire, olan bitene… O halde dünyanın başka yerlerinde anlatılanları kendi dilimizde doğru anlatmanın yollarını arayalım birlikte… Çevirilerimizin içeriğini, aynı zamanda nasıl çevirmemiz gerektiğini tartışacağımız, üretimlerimizi yayınlayacağımız Çeviri Gazetesi ekibine sen de katıl… Yalnızlaştırılıp “bireycik”lere dönüştürülmeye çalışıldığımız bu günlerde “birlikte” üretmenin değerini tekrar yükseltmek için… Yarın Gregor Samsa gibi uyanmamak için… İletişim: cevirigazetesi@gmail.com
nu söyledi. Uluslararası basına göre Kolat, “Ortada tam bir zehirlenme durumu yok, süz biraz bozuktu ve çocuklar genel anlamda iyiler, ciddi bir vaka değil” dedi. Vali daha da ileri giderek durumun “süt ürünlerine kaşı bir alerji olabileceğini” söyledi. Ancak, Türkiye medyası, Sivas’ta iki farklı okuldan yaklaşık 100 çocuğun hastalandığını ve kusma ve karın ağrısı şikâyetlerinden ötürü hastaneye kaldırıldığını bildirdi. Yerel basından alınan bilgilere göre, Diyarbakır’da (doğu) 4 okuldan 150’den fazla öğrenci Sivas’taki öğrenciler ile benzer semptomlar gösterdi. Ülkenin batısındaki Edirne’de 30 çocuk hastaneye kaldırılırken ülkenin ortasındaki Kırıkkale ve Konya’da ve ülkenin kuzeyindeki Samsun’da 250 çocuk hastaneye kaldırıldı. Bu sayı yaklaşık 600 çocuğun bozuk sütten zehirlendiğini göstermektedir. Anadolu Ajansı’na göre okul sütü yaklaşık 7,2 milyon çocuğa ulaştırıldı. Okul Sütü programı, 5. sınıfa yani 11-12 yaşına kadar her çocuğun süt içmesini isteyen Eğitim ve Tarım Bakanlıklarının inisiyatifinde.
Çevirmenin de adı var! Her sene daha büyük bir heyecan yaratan 1 Mayıs İşçi Bayramı, bu sene de bütün görkemiyle ülkenin her yerinde kutlandı. Pek çok ilde ilk defa kutlanan, işçi sınıfının sermayeye ve emek sömürüsüne direnişinin simgesi olan 1 Mayıs’ta çeviri bürolarının altında ve piyasanın çarkları arasında ezilen, çeviri ücretini bazen aylar sonra, bazen de hiç alamayan, cüzi bir ücrete boyun eğmek zorunda bırakılan çevirmenler de vardı. ‘’Çevirmenin de adı var’’ afişleriyle meydana çıkan, öğrenci gruplarının ve akademisyenlerin birlikte organize ettiği çevirmenler, art arda çevirmenlere davaların açıldığı, ‘müstehcen’ olduğu gerekçesiyle kitapların toplatıldığı şu son süreçte kendilerinin de saflarda olduğunu haykırdılar. Diğer siyasi gruplarla birlikte alana giren çevirmenler ve çevirmen adayları ellerindeki afiş ve dövizlerle çevirmenlerin güvencesiz çalıştığını ve emek sömürüsüne maruz kaldığını belirttiler. Her türlü emek sömürüsünün yasal bir zemine oturtulmaya çalışıldığı, kendisini karşılayan emekçiye ‘hadi takla at da sevindiğini görelim’ denilecek kadar ileriye gidildiği bir dönemde, çevirmenlerin kendi haklarını savunan açıklamalarda bulunması olağan görünüyor! ÇEV-BİR ve Altyazı Çevirmenleri Derneği tarafından yakından takip edilen dava sürecinde önemli adımlar atılıyor, çevirmenler bir bir serbest bırakılıyor. Ancak hala gözaltında tutulan ve ifade verilmeye zorlanan çevirmenler de bulunuyor. Bu aşamada, çeviri sendikasının kurulması ve çalışmaların başlatılması için profesyonel ve müstakbel çevirmenlere büyük iş düşüyor. Çevirmenin İş Günü Çevirmen, gece yarısı gelen e-posta ile yeni bir işe doğru yol alır. E-postada şöyle yazıyordur: ‘’Çok kolay bir metin, biz yapacaktık ancak kolay olduğu için size vermek istedik. Yarın mesai saati içerisinde gönderirseniz seviniriz. Kolaylıklar, X Çeviri Bürosu.’’ Çevirmen, organik kimyayla ilgili 15 sayfa uzunluğundaki metni bilgisayarına kaydedip gece mesaisine başlar. Metni kimyager titizliğiyle inceler. Çeviriyi ertesi güne mesai saatleri içerisine kadar yetiştirmeye, işverene göndermeye çalışır. Uykusuz gecenin ardından iş günü başladığında işverenin talepleri bitmez. ‘’Metni 11 puntoya çekebilir miyiz?’’ ‘’Başlıkları kalın yapabilir misiniz?’’ ‘’2 nolu grafiğe özellikle dikkat edebilir misiniz?’’ İş bitene kadar çeviri bürosu sahibinin sorularıyla karşı karşıya kalır. 2 yıllık önlisans veya 4 yıllık lisans eğitiminde edindiği ‘etik’ değerleri korumak adına çeviriyi ‘hakkını vererek yapar.’ Ancak gerek piyasalaşmanın getirdiği şartlar gerekse çalışmak zorunda olmasından dolayı çeviriyi oldukça düşük bir ücrete yapmak durumunda kalır. Vakit kısadır. Gece uykusu yoktur. Bir önceki gün çevirisini yaptığı otomotiv mühendisliği ile ilgili metnin ücretini de işverenden beklemektedir. Bir yandan ev kirası diğer yandan faturalar çevirmenin aklını yeterince meşgul etmektedir. İşi zamanında teslim etse de işveren ücreti yatırmamakta diretir. Çevirinin eksik yanlarını öne çıkarak emek hırsızlığına soyunur. Nitekim çeviri ücretini olduğundan geç bir zamanda, çevirinin tesliminden aylar sonra yatırır. İşveren, 15 sayfalık metnin karşılığı olan 90 lirayı iki taksitte yatırmakta bir sorun görmemiştir. Bu, emeğin hiçe sayılmasından başka bir şey değildir. Bir de öğrenci çevirmenler vardır. Ucuz iş gücü olarak gördüğü ‘müstakbel çevirmenlerin’ deneyim elde etmek için yanıp tutuştuğunu ‘fark eden’ işveren bu sefer de emek sömürüsüne başka bir anlamda meşruluk kazandırmaya uğraşır. Öğrencilere kucak açtığını söyleyerek deneyim kazandırma ve staj programı adı altında eline gelen işleri ‘eğitim programına’ aldığı öğrenci çevirmene yaptırır, hem de hiçbir masrafa girmeden. Çeviri işinin yoğun olduğu yaz aylarında büroya aldığı öğrenciler iş yükünü önemli oranda hafifletmektedir. Bütün gelir işverendedir. Not: Bu başlıktaki tüm karakterler gerçektir. Sonuç Çevirmenlerin önündeki engellerden biri, çeviri sendikasının kurulmamış olmasıdır. Çeviri derneklerinin tek bir sendika altında birleşmesi, hem çevirmenlerin haklarının korunması hem de alanın gelişmesi için oldukça büyük bir öneme sahiptir. Akademiyle birlikte kurulacak bu platform sayesinde akademik eğitimden sonra ‘müstakbel çevirmenlerin’ usta-çırak ilişkisi içerisinde yetiştirilmesi ve alana katkı yapması sağlanacaktır. Böylece bir dalga ile kıyıya vuracak olan çeviri hareketiyle birlikte hem çeviribilim alanındaki bilimsel birikim artacak hem de çevirmen sömürüsü olabildiğince engellenecektir. Son olarak: ÇEVİRMENLER BİRLEŞİN!
UMUT DÜNYA
Türkiye’de asgari ücret 300 avro (394 dolar) iken bir litre süt yaklaşık bir avro (1,31 dolar). Bu nedenle süt, fakir ailelerin çocuklarının beslenmelerinde sıradan bir ürün değil.
هک تفگ رخا یاه راجفنازا دعب ینابیش ازر دمحم ناریا ریفس-و درک میهاوخ همادا ار هیروس ندرک ینایبتشپ ام
İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Şeybani son patlamalardan sonra “suriye’ye destek vermeye devam edeceğiz ve Suriye’nin Amerikanın planlarını savuşturacağını” belirtti. İran elçisi batı planlarının Suriye başbakanı Esed ve suriye halkı üzerindeki baskıyı artırmayı hedeflediğini ifade etti. Suriye’de Mart 2011 yılından beri devam eden çatışmada birçok insan ve asker hayatını kaybetti. Batı Suriye’yi ölümler için suçlamaya devam ederken elçi illegal, silahlı ve terörist grupları ölümlere sebep oldukları ve dışardan desteklendikleri için suçladı
Çevirmenin Yorumu:
Süt, hayat boyu temel besin maddelerinden biridir, özellikle de çocukluk döneminde. Ancak halkın büyük bir bölümü, emekçiler ve emekçi aileleri için ulaşılamaz bir gıdadır. AKP hükümeti, kendini iyi göstermek için yeni bir proje gündeme getirdi: Okul Sütü Projesi. Bu projeyle her çocuk süt içecek dediler ancak işin aslı ilk günden ortaya çıktı. Amaçları çocukların süt içmesi değil, patronların ellerine kalan bozuk sütlerin tüketilmesi, onların para kazanmasıydı. Yüzlerce çocuk dağıtılan bozuk sütlerden zehirlendi, hastaneye kaldırıldı ama işin asıl acı tarafı zehirlenmelerden sonra “psikolojik, alerjik, aşırı tüketim” gibi ilkokul çocuklarının bile inanmayacağı yorumların yapılmasıydı. Bu uygulamanın nasıl yapılması gerektiği önümüzde canlı bir örnekte görülmekte. Küba’da 0-7 yaş arası her çocuğun günlük yarım litre süt içmesi anayasal bir hak ve her çocuğun günlük sütü, her gün evlerine dağıtılmakta. Burada hiçbir olumsuz örnekle karşılaşılmadı çünkü Küba’da amaç sağlık, Türkiye’deki gibi patronların ceplerinin dolması değil. Halk düşmanı onlarca uygulama gerçekleştiren hükümetin yeni uygulamasının altından patronlarının cepleri çıkması bizi şaşırttı mı, hayır. Ancak bu noktadan sonra yapılacak olan halkın artık bu sütü bozuklara kanmayacağını haykırmasıdır.
“Sütü bozuk insanların iktidar olduğu bir ülkede sütlerin bozuk olması normaldir”
New elections for Greece roil European Union Greece will hold new elections in June following yesterday’s annoucement that its top three political parties have failed to broker a coalition government.The talks foundered over whether a new coalition would honor the terms of the bailout agreement negotiated between the existing Greek government and the ‘troika’ of lenders including the International Monetary Fund, the European Central Bank, and the European Union. The bailout agreement forces Greece to cut vast sums from its current budget in exchange for periodic infusions of funding needed to maintain ongoing government operations. While the two center-right New Democracy and center-left PASOK (socialist) parties have already agreed to the bailout, the newly powerful farleft Syriza party has refused to implement it and seeks to renegotiate its terms.While New Democracy and PASOK have been severely weakened by their disasterous showing in the May 6 election, Syriza has been newly empowered by its strong second-place showing and is expected to win the next round of elections in June. However, leading officials in the European Union have insisted that the terms of the Greek bailout are no longer up for discussion. Wolfgang Schaeuble, the German Finance Minister, has said Greece must adhere to the agreement or risk its inclusion in the 17-nation Eurozone. If Greece were to refuse to implement budget cuts mandated by the agreement, the troika would likely refrain from lending much needed funding and Greece would likely run out of money next month. Greece would then default on its debts and be forced out of the Eurozone.Some leading international economists argue that a Greek bailout is inevitable and that the Greece and the trioka should prepare for an orderly default. Nouriel Roubini of New York University has said that Greece’s only hope for long-term economic recovery is to abandon the Euro and return to its national currency, the Drachma.Budget cuts forced on Greece by the European Union will cause its economy to contract indefinitely unless it simply abandons European budgetary austerity and reverts to its own currency. While this would result in even more short-term pain for Greece, economists like Roubini have argued that default and an exit from the Eurozone is the only way that Greece can return to long-term economic growth.
درک دهاوخ فقوتم ار اکیرما یاه هژورپ هیروس.
هک تفگ ناریا ریفس
هیروس یلاها و ریزو دسا تسخن یور پاچ ندرک هفاضا هک دراد یم رارق فده برعم یاه بیترت
SERPİL PEHLİVAN
Yunanistan’da Seçimlerin Tekrarlanacak Olması Avrupa Birliği’nde Gerilime Yol Açtı Yunanistan, en üstteki 3 partinin koalisyon hükümetini kurmayı başaramadığının yarın(16 Mayıs) açıklanmasından sonra yeni seçimleri haziranda yapacak.Varolan hükümet ve borç veren kurumlardan- IMF(Uluslarası Para Fonu), Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği- yöneticilerin oluşturduğu ‘troyka’ arasında kurtarma paketinin onaylanması konusundaki görüşmeler başarısız olmuştu. Kurtarma paketinin onaylanması, Yunanistan’ı yürütmenin faaliyetlerini destekleyecek periyodik ödenekler karşılığında şimdiki bütçesinden büyük kesintiler yapmaya zorluyordu. İki merkez partisi- merkez sağ Yeni Demokrasi ve merkez sol PASOK(sosyal demokrat)-kurtarma paketini desteklerken, son dönemde güçlenen radikal sol Syriza partisi uygulamayı redederek şartlarını yeniden görüşme yolları arıyor.Yeni Demokrasi ve PASOK 6 Mayıs seçimlerinde ciddi bir düşüş gösterirken Syriza yeni dönemde 2. sıradaki yeriyle oldukça güçlendi ve haziranda yapılacak yeni seçim turunu kazanması bekleniyor. Fakat AB’de önde gelen yetkililer, Yunanistan kurtarma paketi şartlarının artık tartışma konusu olamayacağında ısrarlı. Almanya’nın Ekonomi Bakanı Wolfgang Schauble, Yunanistanın anlaşmaya varması gerektiğini yoksa 17 ulustan oluşan Euro bölgesiindeki varlığını riske attığını söyledi. Eğer Yunanistan uzlaşmanın şartı olan bütçe kesintisini uygulamazsa, troyka muhtemelen gerekli fonu sağlamayı bırakacak ve Yunanistan gelecek ay parasız kalacak.Daha sonra Yunanistan borçlarını ödeyemeyecek ve Euro bölgesinden atılacak. Önde gelen bazı uluslarası ekonomi uzmanları bir Yunan kurtarma paketinin kaçınılmaz olduğu ve Yunanistan’ın ve Troykanın planlı bir gecikme için hazırlanması konusunda tartışıyorlar. New York Üniversitesi’nden Nouriel Roubini Yunanistanın uzun vadeli bir ekonomik düzelme için tek umudunun Euro’yu terk etmesi ve ulusal para birimi Drahma’ya dönmesi gerektiğini söyledi.Yunanistan Avrupa bütçe kısıtlamasını bırakmadığı ve kendi para birimine dönmediği sürece Avrupa Birliği tarafından zorunlu kılınan bütçe kısıntıları ekonomilerinin giderek küçülmesine sebep olacak. Bu durum Yunanistan için kısa vadede daha büyük sorunlara yol açacakken Roubini gibi ekonomi uzmanları borç geciktirme ve Euro bölgesinden çıkışın Yunanistan’ın uzun vadeli ekonomik büyümeye geçebilmesi için tek çare olduğunu söylüyor.
Çevirmenin Yorumu: Yunanistan’ı yeniden seçim sürecine getiren sebepleri 2 yıldır içerisinde bulundukları şiddetli ekonomik kriz ve çözümsüzlükler ekseninde ele almamız gerekiyor. AB Yunanistan’a içinde bulunduğu krizden kurtulma yolu olarak çalışan halkı daha da ezecek, işçi haklarını daha da kısıtlayacak, kemer sıkma politikalarının merkeze konulduğu bir kurtarma paketi dayatırken, emekçi Yunan halkı bu politikara boyun eğmediğini gösterdi ve Yunanistan bir dizi kitlesel işçi eylemleri ve grevlere sahne oldu. Bu durum emperyalist bir kurum olarak AB’yi tedirgin ederken, erken gelen seçimlerde halkın bu pakete onay veren iki merkez partiye (PASOK, ND-iki parti toplam oylarının yarısına yakınını kaybetti) oy vermemesi de kapitalist politikaların alehinde bir durumdu. İlk seçimden birinci olarak çıkan Yeni Demokrasi ve ikinci olarak çıkıp yetkiyi devralan Syriza koalisyon hükümetini kurma görevinde başarısız oldular. Radikal sol olarak nitelendirilen Syriza’nın oylarını yükselterek 2. parti olarak çıkması, Fransa’da Hollande’ın cumhurbaşkanı olmasıyla beraber bir sol yükseliş yanılgısına sebep oldu.Zira Syriza, hükümet kurma konusunda Yunanistan’ın patron örgütü SEV’den destek almış hatta tasarruf önlemleri doğrultusunda kimi sendikalarda maaşların düşürülmesi için bir takım anlaşmalara imza atmış, zaman zaman düzen partileriyle ittifak kurmuş bir parti. Başından beri kemer sıkma politikalarıyla uzlaşma fikrini dahi reddeden ve borçların tek taraflı iptal edilmesi ve AB’den çıkılması gerektiğini savunan KKE(Yunanistan Komünist Partisi) ise ‘Tek yol AB’ tavrındaki bu partiyle gürüşmeleri en başından reddetti ve bu tutumu nedeniyle baskı altında tutuluyor. KKE’nin bu tavrının sebebi meydanı sağa terk etmek değil, bir sol birlik yanılsamasında aktör olmamak. Emekçi halkın iktidarını savunan bir parti olarak KKE’nin NATO ve AB karşıtı olmayan, uzun vadede işçi ve emekçilere ve onların mücadelesine zarar verebilecek bir koalisyonu desteklememesi anlaşılır bir tutum. KKE dışında diğer partilerle de koalisyon kuramayan, hatta bilinçli bir tercih olarak koalisyonu kurmamak için çaba gösteren Syriza bu tutumu gelecek seçimler için bir yatırım olarak kullanıyor. Yunanistan’ı 17 Haziran’da yeniden seçime zorlayan süreç de böyle şekilleniyor.AB bu süreci pür dikkat takip ediyor ve paketin uygulanması konusunda anlaşmaya varılması için baskıda bulunuyor. Daha önce ülkeye kredi vermemek konusunda tehditler savuran AB haberde de söylendiği gibi son olarak Yunanistan’ın Euro bölgesinden çıkarılması gündeme getirdi. Bu politikalara karşı bütünlüklü bir karşı koyuş sergilenmeli, halkın değil sermaye ve tekellerin yararına yürütülecek iyileştirme politikaları kesinlikle reddedilmeli, ülkeyi borçlandırarak kendisine tamamiyle entegre etmeye çalışan AB’den çıkılmalıdır. NİLAY KUTAN
People in the United States are much less likely to accept Darwin’s idea that humans and apes share a common ancestor than adults in other Western nations, a number of surveys show. A new study of those surveys suggests that the main reason for this lies in a unique confluence of religion, politics, and the public understanding of biological science in the United States. Researchers compared the results of past surveys of attitudes toward evolution taken in the U.S. since 1985 and similar surveys in Japan and 32 European countries. In the U.S., only 14 percent of adults thought that evolution was “definitely true,” while about a third firmly rejected the idea. In European countries, including Denmark, Sweden, and France, more than 80 percent of adults surveyed said they accepted the concept of evolution. The proportion of western European adults who believed the theory “absolutely false” ranged from 7 percent in Great Britain to 15 percent in the Netherlands. The only country included in the study where adults were more likely than Americans to reject evolution was Turkey. The investigation also showed that the percentage of U.S. adults who are uncertain about evolution has risen from 7 percent to 21 percent in the past 20 years. http://news.nationalgeographic.com/news/2006/08/060810-evolution.html
Yapılan anketler Amerika’da, Darwinin İnsanın ve maymun türünün ortak ataya sahip olduğu düşüncesinin kabul edilme oranın diğer batı ülkelerindeki yetişkin bireylerden daha az olduğunu ortaya koydu. Bu anketlerin yeniden araştırılmasıyla yapılan bir çalışma bu durumun altında yatan esas sebebin ABD’de din, politika ve biyoloji biliminin toplum tarafından anlaşılması konusundaki büyük kafa karışıklığının olduğunu belirledi. Araştırmacılar 1985’ten beri Amerika’da insanların evrim fikrine karşı tutumları konusunda yapılan anketlerle Japonya ve 32 Avrupa ülkesinde yapılan benzer anketleri karşılaştırdılar. Amerika’da yetişkinlerin sadece yüzde 14’ü evrim’in kesinlikle doğru olduğunu düşünürken, üçte biri bu düşünceyi kesinlikle reddediyor. Avrupa ülkelerinden Danimarka, İsveç ve Fransa’da dahil olmak üzere avrupa ülkelerinde ankete katılan yetişkinlerin yüzde 80 inden fazlası evrim kavramını kabul ettiğini söylüyor. Batı avrupa ülkelerinde teorinin kesinlikle yanlış olduğunu inanların oranı Büyük Britanya’da yüzde 7 iken Hollanda’da bu rakam yüzde 15 lere çıkıyor.Araştırmaya katılan ülkeler arasında yetişkinlerin evrimi reddetme oranının daha yüksek olduğu tek ülke ise Türkiye oldu.Ayrıca araştırma gösterdi ki, Amerika’da evrim konusunda kararsız olanların oranı son 20 yılda yüzde 7 den yüzde 21’e çıktı.
Çevirmenin Yorumu: Rakalara bakmayıp ülkelerin bilim ve teknolojideki gelişmişliklerine bakmış olsaydık muhtemelen ABD ‘yi evrimin en çok savunulduğu toplum olrak kabul edebilirdik. durumun tersi olmasını sebebini bu ülkenin bilim ve teknolojiyi kullanma sebeplerine bakarak anlayabiliriz.ABD elde ettiği bilimsel bilgiyi toplum için değil yarattığı savaşlardaki teknolojik üstünlüğü için kullanmakta.Elde ettiği bilgiyle , nüfusunu şuanki okuma yazma oranı arasındaki açı dudak uçuklatacak durumda.Listenin başına doğru çıktıkça görülen ülkelerde elde ettiği biligiyi savaş ve birilerin zaenginliği için kullanmakta onların durumu ise aydınlanmanın var olan etkilerini toplumculukdan ayırmayı başarmış durumda olmaları. Bu yüzdendirki bilimsel bilginin sahipleri onu halkına sunma ve ne için kullanıldğı sorumluluklarını taşır.O yüzden listenin sonundaki ülkenin yurttaşları olarak bu sorumluluğu gözetmek zorundayız.
ÇAĞATAY ÖZULU
Students: Growing Loans Are Postponing Major Life Events SACRAMENTO, Calif. (KCRA) Students tell KCRA 3 large loans are crushing their dreams and postponing major life events. Taking a break from one of his three jobs, Erik Bell explained why he dropped out of college six months before graduating from Bethany University. “I actually dropped out because I couldn?t afford it,” Bell said. With $25,000 in student loans, Bell struggles to make the $200-a-month payment. “I don’t know where that is going to come from. So, I am just kind of, ‘I’ll get to it when I get to it,’ and that turns into a default,” Bell said. He is not alone. Statistics from the U.S. Department of Education indicate about 320,000 students who started paying off their loans in 2009 defaulted by the end of 2010. That’s an increase of 81,000 more than the previous year, according to the Department of Education. According to the Institute for College Access and Success, the national average for student loan debt is $25,250 for 2010 graduates. In California, the average debt load is $18,113 per student. ht t p : // w w w . kc ra . co m / St u d e nt s - G row i n g - Lo a n s - A re - Po st p o n i n g - M a j o r - L i fe Events/-/11798090/14076632/-/p0qtp2/-/index.html
Öğrenciler: Artan borçlar hayatlarındaki ana olayları ertelemek zorunda bırakıyor Sacramento, Kaliforniya (KCRA) – Öğrenciler KCRA 3’e yüksek borçların hayallerini yerle bir ettiğini ve hayatlarındaki ana olayları ertelemek zorunda bıraktığını söyledi. Çalıştığı üç iş arasında bir mola veren erik Bell, Bethany Üniversitesi’nde son altı ayı kalmışken okuldan ayrılışını anlattı. “Okuldan aslında param yetmediği için ayrıldım.” dedi Bell. 25000 dolar öğrenci kredisi yüzünden Bell, ayda 200 dolar borç ödemeye çalışıyor. “Bu paranın nereden geleceğini bilemiyorum. Bu yüzden ‘Ödeyebildiğimde ödeyeceğim’ diyorum ve temerrüde düşüyor” dedi Bell. Bell tek örnek değil. ABD İstatistik Kurumu 2009 yılında kredilerini geri ödemeye başlayıp 2010 sonunda temerrüde düşen 320,000 öğrenci olduğunu belirtiyor. Eğitim Bakanlığı’na göre, geçtiğimiz yıla göre 81,000’den fazla bir artış yaşanmakta. Üniversiteye Giriş ve Başarı Enstitüsü’ne göre, 2010 yılı mezunları için öğrenci kredilerinin ulusal ortalaması 25,250 dolar. Kaliforniya’da öğrenci başına ortalama öğrenci kredisi borcu 18,113 dolar.
Çevirmenin Yorumu: Bir gelecek kurabilmek hiç kolay değil, özellikle o gelecek geçinme, iş bulma gibi belirsizliklerle doluysa… Bu gelecek kaygısı daha çocukken başlıyor çünkü eğer paran yoksa, iyi bir geleceğin de yok. Paran yoksa üniversite bir hayal, notların ne kadar iyi olursa olsun, hayallerin ne kadar büyük olursa olsun her şey parayla ölçülüyor. Zenginler geleceklerini kolayca oluştururken emekçi çocuklarının çok çalışması, bazen hayatları boyunca, aldıkları o dört yıllık eğitimin haracını geri ödemesi isteniyor. Üniversite öğrencileri harç, barınma, ulaşım gibi masraflarını karşılayabilmek adına kendilerini emek sömürüsünün içinde buluyorlar, ne eğitimlerine yeterince odaklanabiliyor ne de insanca yaşamanın ne demek olduğunu hayal edebiliyorlar. Haber Amerika’dan olsa da biz bu örnekleri kendi sınıflarımızda da sık sık görüyoruz maalesef. Dünyanın hiç bir yerinde parasız eğitim yok diyenler dünyanın geri kalanındaki bu sorunları hiç anlatmıyor. Üniversitenin bilim yuvası olması gerekirken üniversiteyi holding olarak gören rektörler var ortalarda. Bu mantık yüzünden eğitimine devam edemeyen, insanın en temel haklarından birini kullanamayan binler var, bu düzen böyle devam ettikçe bu örnekler de artacak. Eşit, parasız eğitim, ücretsiz barınma ve ulaşım tek bir düzende mümkün ve o düzen bu sorunların hepsini çözecek.
SERDAR VAROL
Çevirmenin Notu: نیدرورف هام زا هیروس رد بوشا۲۰۱۱ درم زابرس و مدرم رایسب اه هعقو نیا رد و داد همادا.
ار حلسم و ینوناق ریغ یتسیرورت یاه هورگ ناریا ریفس یلو دهد یم همادا یلاها دوج گرم یارب ار هیروس ندرک مهتم برعم
درک مهتم اه یجراخ زا نتقرگ رارق ینایبتشپ دروم یارب یلاها گرم هب ندش ثعاب یارب
İran Suriye’nin uzun yıllardır bölgede en önemli komşularından biri, bunun ekonomik, siyasi ve toplumsal nedenleri bulunmakla birlikte Suriye üzerinde son iki yıldır artan baskı nedeniyle İran’ın suriye’yi herşeye rağmen desteklemesinin de önemli nedenleri bulunuyor. Olası bir Suriye müdahalesi sonrası bölgede sıkışmak istemeyişi ve yalnız kalmak istemeyişi bunlar arasında yer alırken, ABD ve özellikle Türkiye İran faktörü nedeniyle Suriye konusunda bölgede adım atmakta zorluk çekiyor, bu açıdan Suriye İran için önemli bir bölgede. DENIZ HAZAR
Libya’da Başbakanlık Ofisine Saldırı Kahire — Ulusal seçimlere haftalar kala, Salı günü başkenti saran yeni bir yasadışı gösteride kamyonlara yüklü silahlı şahıslar Libya geçici başbakanınınTrablus’taki karargâhına saldırıda bulundu. Geçici Libya hükümeti yetkilileri en az dört kişinin öldürüldüğünü açıkladı ve haber ajansları olay yerine çok sayıda ambulansın geldiğini bildirdi. Başbakan Abdel Rahim el Keeb’in saldırı sırasında binada olmadığı açıklandı. Saldırganların Muammer Kaddafi güçlerine karşı savaşmaları ve Kaddafi güçlerinin yenilmesinden sonra bölgeyi korumalarına karşılık kendilerine para ödenmesini talep eden başkentin güney batısındaki Nefusa Dağlarındaki milisler olduğuna inanılıyor. Geçici hükümet artan yolsuzluk nedeniyle yakın zamanda bu savaşçılara para ödenmesi planını askıya almış ve bu durum da gösterileri kışkırtmıştı. Trablus’ta geçtiğimiz Cumartesi yapılması planlanan belediye seçimleri, ulusal meclis seçimi için gelecek ay yapılması planlanan oylamadan sonraya ertelenmişti. Başkentte güvenlik oldukça zayıf ve birbirine düşman mahalleler ya da kasabalardan silahlı gruplar arasında silahlı çatışmalar sokaklarda sık rastlanan olaylardan biri.Geçen haftalarda ödenmeyen bir otel faturası yüzünden çıkan tartışmadan dolayı bir milis, Ulusal Geçiş Konseyi’nin fiili karargahı olarak kullanılan bir otelin lobisini silahla taradı. Başka bir milis iki konsey üyesini kaçırdı daha sonra serbest bıraktı. Bu olay sırasında bir konsey üyesi olan Fathi Baja “Bildiğiniz gibi burada güvenlik koca bir şaka.” diye belirtmişti. “İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, kimse sizi durduramaz.” http://www.presstv.ir/detail/2012/05/21/242278/iran-voices-firmsupport-for-syria/
Offices of Premier Attacked in Libya CAIRO — Truckloads of armed men attacked the Tripoli headquarters of Libya’s interim prime minister on Tuesday, in a new demonstration of the lawlessness pervading the capital just weeks before a scheduled national election. Officials of the interim Libyan government said that at least four people were killed, and news agencies reported that ambulances had rushed to the scene. The prime minister, Abdel Rahim el-Keeb, was reportedly away from the building at the time of the attack. The attackers were believed to be militiamen from the Nafusah Mountains southwest of the capital, who were demanding payment for their work in fighting the forces of Col. Muammar el-Qaddafi and securing the area after his defeat. The interim government recently suspended a plan to pay such fighters because of rampant corruption, prompting protests. Municipal elections in Tripoli that were planned for last Saturday were postponed until after the scheduled voting next month for a national assembly. Security in the capital is negligible, and gunfights between armed groups from rival neighborhoods or towns are a frequent occurrence in its streets. In recent weeks, one militia shot up the lobby of the luxury hotel that serves as the de facto headquarters of the governing Transitional National Council because of an argument over an unpaid hotel bill. Another militia kidnapped and later released two of the council’s members. “You know that security here is a big joke,” Fathi Baja, a council member, said at the time. With an antiaircraft gun mounted on a pickup truck, he said, “you can do whatever you want — nobody can stop you.” http://www.nytimes.com/2012/05/09/world/africa/truckloads-of-libyan-militiamen-attack-prime-ministers-office-in-tripoli.html?_r=2
Çevirmenin Yorumu: Libya’ya demokrasi geldi, halk Kaddafi diktatörlüğüne karşı isyan etti ve diktatörlerini devirerek hatta linç ederek ülkerine özgürlüğü getirdi ancak bu ne menem bir halksa ellerinde son model silahlar altlarında tanklar vardı, ne menem bir özürlükse NATO tanklarıyla geldi, gelir gelmez de gerici hükümet kuruldu, ardından da özgürlüğün getirdiği esintiden olsa gerek parçalanmaya başladı Libya. Bir zamanlar “özgürlük” isteyen “halk”, şimdi isyan etmenin karşılığı parasını istiyor yeni hükümetten, alamayınca da yine silahını kapıyor eline, basıyor başbakanlık karargâhını, bu sefer “özgürlük” yerine “para” için adam öldürmeye başlıyor. Artık diktatörler yok Libya’da. Demokrasi var. Ne güzel demokrasi getirdi Amerika Libya’ya. ÖZLEM BAŞARIR