DEMOKRATĐKLEŞME SÜRECĐNDE SĐVĐL TOPLUM ÖRGÜTLERĐ
BĐR ALAN ARAŞTIRMASI ÖRNEĞĐ OLARAK GÜNEYDOĞU
Cuma ÇĐÇEK
TOHAV Yayınları 2 Ocak 2004
Bu çalışma 24-25 Ocak 2004 Tarihinde TOHAV tarafından Diyarbakır’da düzenlenen “Hukuk Demokrasi ve Sivil Toplum Sempozyumu” için hazırlanmıştır.
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
Đçindekiler Giriş I. SĐVĐL TOPLUM – TEORĐK BĐR ÇERÇEVE 1. Tarihten Günümüze Sivil Toplum 1.1. Sivil Toplumun Devletle Bölünmez Bütünlüğü 1.2. Birlikten Ayrılığa 1.2.1. Hegel ve Sivil Toplum 1.2.2. Marks ve Sivil Toplum 1.2.3. Gramsci ve Sivil Toplum 1.3. Sivil Toplumun Yeniden Uyanışı 2. Modern Çağda Sivil Toplumun Tanımı 3. Sivil Toplum Kuruluşları 4. Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri II. TÜRKĐYE’DE SĐVĐL TOPLUM / SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARI 1. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Sivil Toplum 2. Cumhuriyetten Günümüze Sivil Toplum 3. Türkiye’de Sivil Toplumun Yaşadığı Sorunlar 3.1. Bürokratik Yönetim Geleneği ve Sivil Toplum 3.2. Halktan Kopuk Sivil Toplum Kuruluşları 3.3. STK’larda Örgüt Đçi Demokrasi ve Katılım Sorunu 4. Daha Etkin Bir Sivil Toplum Pratiği Đçin III. SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARINDA YÖNETĐM 1. Sivil Toplum Kuruluşları için Yönetimin Önemi 2. Sivil Toplum Kuruluşlarında Stratejik Yönetim 3. Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Bazı Temel Değerler 3.1. Katılımcılık (Participation) 3.2. Yenilikçilik/Yaratıcılık (Innovation) 3.3. Toplumsal Aktiviteler (Community-based action) 3.4. Hiyerarşinin Erimesi (Decentralization) 4. Yönetim Fonksiyonları Açısından Sivil Toplum Kuruluşları IV. GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĐ ĐLE ĐLGĐLĐ KONULARDA FAALĐYET YÜRÜTEN STK’LARDA YÖNETĐM VE ORGANĐZAYON 1. STK’ların 1990 Sonrası Yükselişi 2. STK’ların Fiziki Koşulları 3. STK’larda Đnsan Kaynakları 4. STK’larda Vizyon, Misyon ve Strateji 5. Yönetim Fonksiyonları Açısından STK’lar 5.1. STK’larda Planlama ve Kontrol 5.2. STK’larda Organizasyon 5.3. STK’larda Yürütme ve Koordinasyon 5.4. STK’larda Đletişim ve Đnsan Đlişkileri 5.5. STK’larda Motivasyon 5.6. STK’larda Karar Verme Süreçleri 5.7. STK’larda Liderlik 6. STK’ların Yönetim ve Organizayon Açısından Genel Durumu Sonuç Tablolar Kaynaklar Ekler Ek 1: Ankete Katılan Kuruluşlar
ii
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
Giriş Çağdaş demokrasilerde siyaset, devlet ve toplum arasında köprü rolunu oynamaktadır. Toplumdan devlete, devletten topluma doğru, diyalog kanallarının gelişmesi ve kurumsallaşması önem kazanmaktadır. Demokratik siyaset araçları olarak tarif edebileceğimiz, politik, ekonomik, kültürel, sanatsal, sosyal, dini, sportif, bilimsel, çevresel, teknik, mesleki vb. alanlarda faaliyet yürüten “Sivil Toplum Kuruluşları”, çağdaş katılımcı demokrasilerde, demokratik yaşamın vazgeçilmez araçları olarak öne çıkmaktadırlar. Klasik devlet anlayışı ile kapalı toplumun aşılma ile yüzyüze kaldığı 21. yüzyılda, sivil toplumun geliştiği, etkinlik kazandığı görülmektedir. Đdeolojik, ekonomik, sosyal, etnik, cinsi, ırksal, dini ve siyasi farklılıkların toplumsal zenginlik olarak algılanmaya başlandığı modern dünyada, her grubun ifade özgürlüğüne sahip olması, özgür iradesiyle örgütlenerek, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşama aktif olarak katılımına dayanan sivil toplum paradigması, çağımızın yükselen değeri haline gelmiştir. “Demokratikleşme Sürecinde Sivil Toplum Örgütleri - Bir Alan Araştırması Örneği Olarak Güneydoğu” konulu bu çalışma, teorik incelemeler ve alan araştırması sonucu, sivil toplum kavramını inceleyerek, sivil toplum paradigmasını, sivil toplum kuruluşlarında var olan yönetim kültürü ve organizasyon yapısını analiz etmeyi, daha etkin bir sivil toplum pratiği için, yönetim ve organizasyon ile ilgili bilimsel veri ve yöntemlerin sivil toplum kuruluşlarında nasıl uygulandığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla ilk olarak, sivil toplum kavramı analiz edilmiştir. Sivil toplumun hangi toplumsal değişimler sonucu açığa çıktığı, yine bu kavramın tarihten günümüze kazandığı anlamlar gözden geçirilmiştir. Dönemin önemli filozoflarının sivil toplum ile ilgili görüşleri kısaca ele alınmıştır. Yine bu bölümde sivil toplumun 1990’lı yıllar sonrası yeniden yükselişi gözden geçirilmiş, günümüzde sivil toplumun kazandığı anlam, sivil toplum kuruluşlarını tanımlamak için kullanılan farklı kavramlar, bu kuruluşların özellikleri, toplumsal yaşamdaki rolleri ve önemleri incelenmiştir. Đkinci bölümde sivil toplumun Türkiye serüveni incelenmiştir. Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine, yine Cumhuriyetten günümüze sivil toplum kavramı ele alınmıştır. Sivil toplumun bugünkü durumu, yaşadığı sorunlar, yine daha etkin bir sivil toplum pratiği için yapılması gerekenler bu bölümde değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde, sivil toplum kuruluşlarında yönetim konusu ele alınmıştır. Bu amaçla yönetim kavramının sivil toplum kuruluşları için neden önemli hale geldiği sorusuna cevap aranmıştır. Bununla birlikte, belirsizliğin, sürekli ve hızlı değişimin, toplumsal yaşamın temel karakterleri haline geldiği 21. yüzyılda önem kazanan stratejik yönetim kavramı, sivil toplum kuruluşları açısından ele alınmıştır. Sivil toplum kuruluşlarında önem kazanan katılımcılık, yenilikçilik, sosyal sermaye, hiyerarşinin erimesi, hizmet sağlayan kuruluşlardan toplumsal hareketlere dönüşüm gibi konular incelenmiştir. Bu bölümde son olarak, yönetim fonksiyonları; planlama ve kontrol, organizasyon, yürütme-koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, yetki devri, karar verme ve liderlik açısından sivil toplum kuruluşları teorik açıdan ele alınmıştır. Son bölümde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile ilgili konularda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının yönetim kültürü ve organizasyon yapısı incelenmiştir. Bu amaçla bir alan araştırması yapılmış, vakıf, dernek, sendika, yurttaş girişimi, kamusal fayda amaçlı ticari kuruluşlardan oluşan toplam 18 sivil toplum kuruluşuyla yapılan “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu anket çalışması sonuçları analiz edilmiştir. Anket sonuçlarından elde edilen veriler ışığında sivil toplum kuruluşları, kuruluş dönemi, maddi koşullar, insan kaynakları (gönüllü, profesyonel, ücretli çalışan vb.) ve yönetim fonksiyonları 1
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
açısından istatistiki olarak değerlendirilmiş, sonuçlar yorumlanmıştır.
Cuma ÇĐÇEK
tablolar halinde raporlanmış ve
Çalışmaya iki hipotez ile başlanmıştır. Bunlardan birincisi, sivil toplum kuruluşlarında etkin bir yönetim kültürünün olmadığıydı. Đkinci hipotez ise sivil toplum kuruluşlarının, kurumsal düzeyi zayıf örgütlenmeler olduğuydu. Yapılan literatür taraması sonucu bu iki hipotezin de geçerli olduğu görülmüştür. Türkiye’deki bir çok siyaset bilimcisi, akademisyen bu görüşü paylaşmaktadır. Yazdıkları kitaplarda, makalelerde bunu ifade etmektedirler. Ancak yaptığımız alan çalışması sonucunda bunların aksi yönde verilere ulaşılmıştır. Anket sonuçları analiz edildiğinde, -sorularına verilen cevapların doğru olduğu varsayılarak- sivil toplum kuruşlarında yönetim fonksiyonları olarak bilinen planlama-kontrol, organizasyon, yürütme-koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme, yetki devri ve liderlik fonksiyonlarının belli düzeylerde var olduğu, hipotezde ifade edilen düzeyden daha iyi olduğu görülmüştür. Yine bu kuruluşlarda kurumsallaşma düzeyinin hipotezde ifade edilen düzeyden daha iyi olduğu görülmüştür. Anket sorularına verilen cevapların doğruluğu varsayımı altında, iki hipotez de yanlışlanmıştır. Literatür taraması ve alan araştırması sonucu, çelişkili verilerin elde edilmesi, sorulan sorulara verilen cevapların doğru olduğu varsayımını tekrar gözden geçirmemizi gerektirmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının toplumsal yaşamdaki etkinlik düzeyini ortaya çıkaracak daha kapsamlı ve ayrıntılı alan araştırması ve teorik incelemeler, sivil toplum kuruluşlarının yetkililerinin mi yoksa literatürün mü gerçeği ifade ettiğini ortaya koyacaktır.
2
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
I. SĐVĐL TOPLUM – TEORĐK BĐR ÇERÇEVE 1. Tarihten Günümüze Sivil Toplum 1.1. Sivil Toplumun Devletle Bölünmez Bütünlüğü Siyasal literatürde sivil toplum kavramının uzunca bir geçmişi olmasına rağmen, bugünkü anlamına, esasta batıda gelişen sanayi devrimi sonrası, açığa çıkan yeni siyasaltoplumsal arayışların sonucunda kavuşmuştur1. Ortaçağ’da kentlerin doğuşu ile gelişen burjuvazi, sivil toplumun zeminini hazırlamıştır. Avrupa’da, ekonomideki canlanma ile kentlerin gelişimi arasında bir parelellik görülmektedir. Burjuvazi ekonomik olarak güçlendikçe, feodal ya da daha sonraki iktidar anlayışına dayalı siyasi iktidar yapılarını bir engel olarak gördüğünden, devletten özerk bir alanda kendi hareket alanını düzenleme eğilimi içerisine girmiştir. Tüm bunlar sivil toplumun doğuşunu hazırlayan faktörlerdir2. Burjuvazi benimsediği özgürlüklere saygının gelişmesi için, devlet otoritesini sınırlamaya ihtiyaç duyuyordu. Bu sınırlama ile devlet karşısında toplumun özerk varlığının kabul edilmesi amaçlanmaktaydı. Bunun için de devletin meşruluk sınırlarının çizilmesi gerekiyordu. Liberal düşünürlerin, devletin meşruluğunun belirlenmesi konusunda ortaya koydukları kuramlar yönlendirici olmuştur. Bu kuramlar aynı zamanda sivil toplum için de kuramsal bir çerçeve ortaya çıkarmıştır3. Tosun4, sivil toplumun doğduğu bu dönemi şöyle ifade etmektedir: “Tarihsel bir olgu olarak Ortaçağ’ın sonlarında biçimlenmeye başlayan sivil toplum, modern ticari merkezlerin ortaya çıkmasına bağlı olarak gelişen kentsel unsurların (esnaf, tüccar gibi burjuvazinin habercilerinin) feodal sistem içinde ekonomik özerkliklerini elde ederek feodalizmin kurallarından özgürleşmeleri sonucu ortaya çıkan durumu tanımlıyordu. Bir başka ifade ile, batı toplumlarında sivil toplum kavramı orta sınıfa kentsel yaşamda sağlanan bir takım sivil özgürlükler temelinde ortaya çıkan, merkezi otoriteden bağımsız ve özerk kurumların şahsında gelişme imkanı bulan toplumsal alanı belirtir”. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar siyasal yapı hakkındaki tartışmalar iki ana grupta toplanabilir. Birinci grupta yer alan filozoflar, devlet ve toplum ayrımından uzak, toplum ve devleti özdeş gören bir anlayışa sahiptiler. Machiavelli, J. Bodin, T. Hobbes gibi düşünürler bu grubta yer alır. Đkinci grupta yer alan J. Locke, Montesquieu, A. Simith, A. Ferguson, Tocqueville, B. Constant, gibi düşünürler ise toplum-devlet ilişkisinde bireyi önceleyen, bireyi devlet karşısında özerkleştirmeyi amaçlayan bir düşünce geliştirmişlerdir5. 18. yüzyıla kadar “devlet” ve “siyasal toplum” aynı anlamda kullanılıyordu. Sivil toplum kavramı ilk olarak Aristo tarafından, siyasal toplumu tanımlamak için, “politike koinonia” kavramı ile ifade edilmiştir. Daha sonra Çiçeron bunu “societas civilis” kavramıyla Latinceye çevirmiştir6. Antik çağdan yeni çağa kadar, devlet ile toplum arasında henüz açık bir ayrımdan sözedilemez. Böyle bir farklılaşma henüz belirginleşmiş değildi. Avrupa siyasal düşünce tarihinde E. Kant’a gelinceye kadar “socieatas civilis” kavramı hem devleti hem de
1
Çaha, Ö. (1997, Kasım-Aralık). 1980 Sonrası Türkiye’sinde Sivil Toplum Arayışları. Yeni Türkiye, 18. 28-64. s. 28 2 Doğan, Đ. (2002). Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum. Đstanbul: Alfa Yayınları. ss. 2-3. 3 Doğan, age, s. 31 4 Tosun, G. E. (2001). Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum Đlişkisi. Đstanbul & Bursa: Alfa Yayınları. 2001, s. 31 5 Doğan, age, s. 29 6 Tosun, s. 30 & Sivil Toplum Đş Başında. (2001).
3
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
toplumu ifade ediyordu. Bu döneme kadar devlet ve toplum kavramının aynı anlamda kullanıldığı görülür7. 1750’li yıllardan itibaren, sivil toplum, giderek devlete eşdeğer nitelikte, ayrı bir kavram olarak tartışılmaya başlanmıştır. Liberal bir dünya görüşünü savunan burjuvazi, bu dönemde sivil toplumu, “siyasi alandan bağımsız, toplumun özel yaşamına ve ekonomik pazara ayrılmış bir sosyal alan” olarak tanımlamıştır8. Özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün iktidara (devlete) karşı savunulmasını, düşüncesinin merkezine oturtan, siyasal liberalizmin temsilcisi olarak kabul edilen Locke9, burjuvazinin yükselme çağında, sivil toplumu kendi kendini düzenleyen bir toplum olarak tanımlamıştır. Sivil toplumu doğa karşıtı bir durum olmaktan ziyade, insanlar arasındaki uyumun geliştirilmesi ve süreklileştirilmesi olarak tanımlayan Locke, devletin rolünün mümkün olduğunca sınırlanması gerektiğini belirterek, sivil toplumu siyasal toplumun alternatifi olarak gördüğünü gösterir10. John Keane, devletin meşruluğunun sınırlarını belirlemeye çalışan liberal anlayışın beş farklı versiyonu olduğundan bahseder. Bodin, Hobbes, Spinoza ve diğerlerince temsil edilen birinci versiyon, devleti, doğal durumun radikal olumsuzlaması olarak düşünür. Devlet-öncesi dönemi ifade eden doğal durum, çoğu kez, oldukça istikrarsız, sosyal olmayan, doğal bir savaşın olduğu durumu ifade eder. Bu anlamda devlet, bu savaş durumuna, asosyal duruma bir son verme, bu durumu ortadan kaldırma anlamına gelmektedir. Daha doğrusu devlet meşruluğunu bu rolünden almaktadır. Sonuçta ortaya çıkan yeni durum sivil toplumdur ve bu durum devletle eşdeğer görülür. Pufendorf, Locke, Kant, Fizyoratlar, Adam Ferguson ve diğer Đskoç Aydınlanma düşünürlerin oluşturduğu ikinci versiyona göre, toplum doğaldır. Bu doğal durum devlet tarafından korunmalı ve düzenlenmelidir. Devletin rolü ve işlevi doğal durumun yerine geçmekten ziyade, tam tersine, toplumun özgürlüğünü ve eşitliğini tamamlamaktır. Bu ikinci versiyonda sivil toplum ve devlet ayrımı bulanıklaşır. Tom Paine, Burke’ün Reflection on the Revulation in France (Fransa’da Devrim Üstüne Düşünceler) adlı kitabına verdiği yanıtta, üçüncü versiyonu belirginleştirir. Sivil toplum devlete karşı bir kavram olarak ilk kez burada belirginleşir. Bu versiyonda devlet zorunlu bir şekilde kötü olarak ve doğal toplum da zorunlu olarak iyi kabul edilir. Devlet sadece, toplumun genel yararı için verilen iktidar vekaletidir. Sivil toplum kusursuz, kendi işlerini kendisi yapan, devlete daha az gereksinim duyan bir toplum olarak tanımlanır. Hegel’in temsil ettiği dördüncü versiyona göre devletin görevi toplumu korumak ve aşmaktır. Devlet, tarihsel olarak kurulmuş, doğal özgürlüğün aksine, ekonomiyi, toplumsal çıkar gruplarını ve medeni hukuk ve refahı yürütmekle sorumlu kurumları kapsayan, etik kurallara dayalı bir yaşam düzenidir. “Devlet, ne sürekli savaş halindeki toplumun sürekli olumsuzlanmasıdır ... ve ne de toplumu tamamlayan bir araçtır”. Sivil toplum ideal devlete ulaşmada, tarihsel koşullar sonucu oluşan bir ara duraktır. Sivil toplum, onun bağımsızlığını koruyan ve öğelerini bir arada tutan, üst bir birliğe yönelten devlete ihtiyaç duyar. John Stuart Miil ve Tocqueville’nin temsil ettiği beşinci versiyona göre ise, sivil toplum, devlete doğrudan bağımlı olmayan, özörgütlü ve yasalarla güvence altına alınmış alanı ifade etmektedir. Bu düşünürlere göre, demokratikleşme ile güçlenen eşitlik anlayışının, devletin iktidar aygıtını kotüye kullanarak yurttaşları özgürlükten yoksun bırakmasının nasıl önleneceği en temel tartışma konusudur11.
7
Doğan, age, ss. 9-10 Sivil Toplum Đş Başında, ss. 2-3 9 Tosun, age, s. 33 10 Tosun, age, ss. 32-33 11 Keane, J. (1994). Demokrasi ve Sivil Toplum: Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal Đktidarın DenetlenmesiSorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzerine. Đstanbul: Ayrıntı Yayınları. ss. 61-62 8
4
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
18. yüzyıl düşünürleri, sivil toplumun üyelerinin, devletin de yurttaşları olduğundan, devletin koymuş olduğu yasalara uymak zorunda olduğunu belirtmiştir. Sivil toplumla devleti aynı kavram olarak tanımlamasalar da, tam anlamıyla bir devlet toplum ayrımından da bahsedilmez12. 18. yüzyıl filozofları sivil toplumu özel olarak devlete karşı bir önlem olarak düşünmemiştir. Bundan ziyade, mutlakiyetçi devletin iktidarını dengeleyecek bir alan olarak ele almışlardır. 19. yüzyılla birlikte devlet toplum ayrımından daha açık bir şekilde bahsedilecektir13. 1.2. Birlikten Ayrılığa 1.2.1. Hegel ve Sivil Toplum 18. yüzyılda sivil toplum kavramında bir kırılma görülür. Barışçı düzenin ve iyi yönetimin koşulu olan devlet ile aynı anlamda kullanılan sivil toplum kavramını ilk olarak Hegel ve Marx doğrudan eleştirmiştir. Hegel, sivil toplumu, toplumun aile ve devlet arasındaki parçası olarak görür ve bu anlamda devletten ayırmaya çalışır. Hegel, sivil toplum kavramını geleneksel tanımından farklı tanımlayan ilk kişi olarak kabul edilir14. Hegel, sivil toplumu burjuva toplumu anlamında kullanır ve “karşılıklı bağımlılığa dayalı ekonomik gereksinimler sistemi” olarak tanımlar. Çıkar elde etmenin kendi başına hedef olduğu sivil topluma, Hegel olumsuz bir mana yükler15. Hegel’e göre sivil toplum, ticari sektörü oluşturan pazardır. Pazarın sağlıklı şekilde işlemesi için var olan kurumlar da sivil toplum kapsamına girer16. Hegel sivil toplumu, “özel ve politik olmayan bir alan” olarak ele almaktadır. Buradan Hegel’in sivil toplumu siyasal toplumdan ayrı düşündüğü görülmektedir17. Hegel, devleti, “evrensel akıl” olarak betimleyerek, burjuva toplumunun ulaşması gereken mutlak amaç olarak tanımlar. Hegel, devlete kutsallık atfederek, onu, her türlü düzenlemeyi yapmaya hakkı ve gücü olan, mutlak egemen, yüce bir amaç olarak tanımlar. Aile ve sivil toplum, Hegel için, mükemmel devlete ulaşmak için tarihsel koşulların doğurduğu zorunlu, ama aşılması gereken bir aşamadır. Hegel’e göre devlet bir araç değil, kendi başına amaçtır18. Düşünüre göre devlet; “evrensellik, rasyonellik ve nesnellik açısından işbirliğini sağlayan, herkes için uygar bir yaşamı mümkün kılan tek sosyal varlık iken, sivil topum, bireysel çıkar ve isteklerin, ihtiyaçların ilan edildiği alandır”19. Hegel’e göre, sivil toplum-devlet ayrılığı ortadan kaldırılması gereken bir ayrımdır. Devletin, kurumları ve memurlarıyla, sivil toplumu denetim altına alması gerekir20. 1.2.2. Marks ve Sivil Toplum Marks, kendinden önceki yazarların eleştirisini yaparak sivil toplum kavramını tanımlar. Marks’a göre sivil toplum burjuva sınıfının ve sermayenin doğuşunu sağlayan, burjuvazinin ortaçağın sonlarında geliştirdiği toplumsal hareketidir. Marks, sivil toplumun doğuşunda kentleşmenin önemine dikkat çekerek, sivil toplumu, kapitalist toplum manasında 12
Tosun, age, s. 36 Doğan, age, s. 41 14 Tosun, age, s. 37 15 Doğan, age, ss. 116-117 16 Tosun, age, s. 37 17 Doğan, age, s. 117 18 Doğan, age, ss. 139 19 Tosun, age, ss. 38-39 20 Doğan, age, ss. 150-151 13
5
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
kullanıp, bu konuda Hegel’ci görüşe katılır. Marks’a göre sivil toplum medeniyet toplumundan ziyade, üretim araçlarını elinde bulunduranların, mülksüzlere zorla dayattığı bir kavramdır. Toplumun mülkiyet sahibi sınıflar ve mülksüzler sınıfı olarak bölünmesi sivil toplumun en önemli özelliğidir. Marksist literatürde sivil toplum devlete karşı bir kavram olarak kullanılmaktan ziyade, geleceğin devletsiz ya da az devletli toplumuna karşılık gelen bir kavramdır21. Marks sivil toplumu, burjuvazinin kendi imgesinin taklidi bir dünya yarattığı ekonomik biçim olarak değerlendirir22. Marksist düşünceye göre, toplum yaşamını ve insanların yaşam biçimlerini, tarihsel süreç içerisinde şekillenen somut ekonomik sistem belirler. Bu anlamda toplum, bu ekonomik sistemin belirlediği insan ilişkilerinin tümünü ifade eder. Marksist paradigma, özgürlüğün tarihsel koşullar ve içinde yer alınan üretim ilişkileri tarafından belirlendiğini söyler. Çeşitli aşamalardan ve süreçlerden sonra şekillenen ekonomik sistem, üretim araçlarını elinde tutan mülkiyet sahibi sınıf ile mülksüzler sınıfından oluşan sınıflı bir toplum yaratmıştır ve devlet bu sınıflı toplumun ürünüdür23. Yani Hegel’ci anlayışın belirttiği gibi devlet, sivil toplumdaki çatışmaları ortadan kaldıracak, genel çıkarı hakim kılacak üstün bir güç olmadığı gibi, “Akıl”ı gerçekleştirecek bir kurum da değildir24. Marks sivil toplumu tanımlarken, bir çok konuda olduğu gibi, altyapı-üstyapı teorisinden faydalanır. Altyapı maddi üretim ilişkilerinin gerçekleştiği alandır. Marks’ın alt yapı-üst yapı tezi alt yapının üst yapıyı belirlediği ön kabülüne dayanır. Buna göre ekonomik alanda cereyan eden ilişkiler üst yapıyı biçimlendirir. Üst yapıyı oluşturan hukuksal, dinsel, politik kurumların ortaya çıkışını ve biçimlenişini bu ekonomik üretimin cereyan ettiği alandaki ilişkiler belirler. Marks da Hegel gibi sivil toplumu, ekonomik ilişkilerin cereyan ettiği alan-altyapı alanı olarak tanımlar25. Marks’a göre sivil toplum, tarihsel gelişmeler sonucu ulaşılmış bir toplumsal aşamadır. Her toplumsal şekilleniş belirli bir üretim biçiminin karşılığıdır. Sivil toplum, feodal üretim ilişkilerinin aşılması sonucu doğmuştur. Bu anlamda Marks sivil toplumu, 18. yüzyılda burjuva sınıfının oluşturuğu bir maddi üretim ilişkileri organizasyonu olarak tanımlar. Ticaret ve sanayi alanındaki üretim ilişkilerinde özel mülkiyetin egemen olması, bu toplumsal aşamanın en temel özelliğidir26. Görüldüğü gibi Marks da Hegel gibi özel mülkiyeti sivil toplumun en temel özelliği olarak ele alır. Marks devleti Hegel’den farklı yorumlar ve Hegel’in aksine, devlete olumsuz bir anlam yükler. O’na göre devlet egemen sınıfın hakimiyetini meşrulaştıran, bunu sağlayan bir kurumdur. Marks çok daha net ifadelerle devleti, “bir sınıfın çıkarını yineleyen ve geliştiren bir kurum” olarak tanımlar. Bu anlamda devletin, Hegel’in iddia ettiği gibi, sivil toplumu aşma diye bir amacı olamaz. Tam tersine, sınıflı toplum olan sivil toplumdaki mevcut ilişkilerin devam etmesini amaçlar. Bundan dolayı Hegel’in iddia ettiği gibi, devletle beraber sivil toplum ortadan kalkmaz, aksine kendisini yeniden üreterek süreklileşir. Bu da sömürüye dayalı ilişkilerin devam etmesi anlamına gelmektedir27. Marks hem Hegelci anlayışı hem de liberal anlayışı eleştirerek, sivil toplum-devlet çelişkisinin, ne devleti kutsallaştırıp sivil toplumun üstüne koymakla ve ne de sivil toplumu
21
Tosun, age, s. 41-43 Keane, age, s. 91 23 Doğan, age, s. 168 24 Tosun, age, s. 41 25 Doğan, age, s. 165-167 26 Doğan, age, s. 170 27 Doğan, age, s. 172 22
6
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
kendi haline bırakıp devleti ona bagımlı kılmakla çözülemeyeceğini belirtir. O’na göre çözüm, radikal bir devrimle sınıfların ve devletin ortadan kalkmasıyla mümkün olacaktır28. 1.2.3. Gramsci ve Sivil Toplum Gramscigil “sivil toplum” anlayışını kavramak için öncelikle tarihsel blok kavramının anlaşılması gerekir. Bu da altyapı ve üst yapının birliği anlamına gelir29. Gramsci, ekonominin, marksist tabirle altyapının, tarihin akışını, dini, ahlakı ve hukuku belirleyen tek faktör olarak alınmasını doğru kabul etmez. Gramsci, sadece alt yapının üst yapıyı belirlemediğini, üst yapının da alt yapıyı etkilediğini belirtir. Alt yapı ile üst yapının karşılıklı etkileşimini “tarihsel blok” olarak niteleleyen Gramsci, bunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtir. O’na göre sadece alt yapı herşeyi belirlemez, belirleyici olan “tarihsel blok”tur30. Gramsci’ye göre devlet, sadece zorlama aygıtı olarak da ifade edebilceğimiz politik toplumdan oluşmaz. Bununla birlikte hegemonya aygıtı olan sivil toplumu da kapsar. Devlet zorlama ve hegemonya aygıtları sayesinde tüm toplumu yönetir. Gramscigil teoriye göre, tam devlet, politik toplum ve sivil toplumun toplamıdır31, farklı bir ifade ile devlet, “zorlanmayla zırhlanmış hegemonya”dır32. Gramsci’nin bir ideolojik üst yapı kompleksi olarak ele aldığı sivil toplum, bir toplumdaki egemen grubun bütün toplum üzerinde hegemonya kurmasını sağlayan aygıtlar bütünüdür33. Bobbio’ya göre Gramscigil literatürde sivil toplum, karşılıklı olarak maddi ilişkilerin tümünü değil, ideolojik-kültürel ilişkilerin tümünü; ticari ve sanayi yaşamın tümünü değil, tinsel ve düşünsel yaşamın tümünü içermektedir34. Gramsci, sivil toplumun sadece alt yapıya değil, üst yapıya ve hatta altyapı ile üstyapının kesiştiği bir toplumsal alan olduğu belirterek Marks’tan ayrılır35. Gramsci’de sivil toplum ve politik toplum arasındaki ayrım organik bir ayrım olmaktan ziyade, metodolojik bir ayrımdır. Gerçekte ise sivil toplum ile politik toplum arasında, bir başka ifadeyle onaşma ile zorlama arasında bir bütünlük vardır, bu iki kavramın birbirinden ayrı olması mümkün değildir36. Gramsci’nin bu yöntembilimsel ayrımını organik bir ayrım olarak ele almak, yanlış analizlere, teorik yanılgılara götürür37. Sivil toplum, belirli üretim ilişkileri temeli üzerinde kurulan ve yaşayan pratik ve ideolojik toplumsal ilişkiler bütünlüğüdür. “Bir yandan ‘hegemonya aygıtları’, öte yandan ‘zorlama aygıtları’ aracıyla, düzeylere ve uğraklara göre çeşitli biçimde uygulanan üstyapısal etkinliklerin nesnesi, konusu, ve yeridir öyleyse, sivil toplum”38. “Saint Simon’da askeri toplumdan sanayi toplumuna, Marx’da sanayi toplumundan sosyalist topluma geçiş öngörülürken, Gramsci’de siyasal toplumdan sivil topluma geçiş öngörülmektedir”39. Gramsci, Marksist öğretide özgün bir ekolü temsil eder. Nihai amaç olan 28
Tosun, age, ss.43-44 Texier, J. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum, içinde, Gramsci, Üstyapılar Teorisyeni. Erhan Göksel (Ed.). Ankara: Savaş Yayınları. s. 49 30 Doğan, age, s. 179 31 Texier, agm, ss. 49, 72-73 32 Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok. Ankara: Savaş Yayınları. s. 33 33 Portelli, age, ss. 10-11 34 Bobbio, N. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum, içinde, Gramsci ve Sivil Toplum Kavramı. Erhan Göksel (Ed.). Ankara: Savaş Yayınları. s. 19 35 Doğan, age, s. 180 36 Portelli, age, s. 29 37 Texier, agm, ss. 74 38 Texier, agm, ss. 86-87 39 Şehsuvaroğlu, L. (1997, Kasım-Aralık). Devlet Ana mı? Devlet Baba mı? Yeni Türkiye, 18. 235-239. ss. 237-8 29
7
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
sosyalizme ulaşmak noktasında herhangi bir ayrılıktan bahsedilemez. Ancak sosyalizme geçişi kanlı bir devrimle gerçekleştirmekten taraftar değildir. O, sosyalizme geçişin toplumu ikna etme yoluyla sağlanabileceğini savunmaktadır40. Bu, Gramsci’yi farklı kılan en önemli özelliklerden biridir. Gramsci’ye göre sosyalizme geçiş çeşitli aşamalardan geçerek olacaktır. Sosyalist aşamadan önceki aşamayı korporatif aşama olarak adlandıran Gramsci, bu aşamada aydınların ve devletin sosyalist düşünceyi, eğitim, hukuk, parti gibi araçlarla, toplum arasında yayacağını belirtir. Bu şekilde toplumsal destek sağlanacaktır. Bundan sonra, toplumun sosyalizmi kabullendiği, sosyalizme olumlu bakar hale geldiği “arınma” (katarsis) aşamasına geçilir. Sivil toplum arasında arınma yaygınlaştıkça, kendi kendini üreten ve yöneten bir toplum oluşacaktır. Sivil toplum aydınlar aracılığıyla ideolojik değişime, dönüşüme uğratılacak, yani sivil toplum üzerinde egemenlik (hegemonya) kurularak, özgürleşme yaygınlaşacak ve devlete olan gereksinim ortadan kalkacaktır. Bir başka ifade ile sosyalizm, sosyalistlerin sivil toplum üzerinde kendi hegemonyalarını kurmaları ile gerçekleşecektir. Böylece genişleyen sivil toplum içerisinde siyasal toplum eriyecek ve devletsiz topluma, bir başka ifade ile “düzenlenmiş topluma” ulaşılacaktır41. 1.3. Sivil Toplumun Yeniden Uyanışı Sivil toplum kavramı, yeni bir toplumsal, siyasal sistem arayışları sonucu gelişmişti. Bundan dolayı bu arayışların zayıflamasından olacak, 1960’lı yıllara kadar bu kavramın batı siyasal literatüründe fazla kullanılmadığı görülmektedir. Sivil toplum kavramı, özellikle dünya genelinde gelişen 1968 öğrenci hareketleri ile birlikte yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Mevcut siyasal kurumları, normları kapsamlı eleştirilere tabi tutan bu hareketlerin bağrında daha sonraları feminizm, çevrecilik, alternatif yaşamcılık, anti nükleer hareket gibi yeni gruplar doğmuştur42. Sivil toplum örgütleri, hem ulusal alanda hem de uluslar arası alanda 1960 sonrası, özellikle 1968 yılında gelişen “yeni toplumsal hareketler” ile yeniden güçlenme sürecine girmişlerdir43. 1970’li yıllardan parlementer sistemin temsiliyet krizi yaşamasıyla birlikte sivil toplum kuruluşları yeni toplumsal aktörler haline gelmeye başladılar. Parlementer sistemin yaşadığı bu kriz, önceleri yeni toplumsal hareketlere, bu gün de bu hareketlerle birlikte sivil toplum örgütlerine olan ilgiyi artırmıştır. Uluslararası alanda bu temsiliyet krizi daha fazladır. Uluslararası sistemde ulus devletlerdeki gibi yerleşik kurumların varlığı söz konusu değildir. Bu anlamda bu alanda daha büyük bir boşluktan sözedilebilir. Bu gelişmeler sivil toplum kuruluşlarının bu boşluğu doldurabileceği fikrinin gelişmesini sağlamıştır. Özne konusunda yaşanan bu boşluk, genel olarak toplumsal hareketlerin, özel olarak da sivil toplum örgütlerinin, üstekilerin yeni dünya düzeni karşısında alttakilerin/güçsüzlerin/tabanın, global demokratik bir alternatifin özneleri olabileceği yönündeki fikirlerin güçlenmesini sağlamaktadır44. Bugün var olan bir çok sivil toplum örgütü (NGO45) “yeni toplumsal hareketlerin” doğrudan mirasçısı sayılırlar. Yine sivil toplum örgütlerinin bir kısmının, bu toplumsal hareketlerin profesyonelleşmiş kesimi olduğu da savunulur. 1980’lı yılların ortalarından itibaren ve özellikle 90 sonrası yoğunlaşan “globalleşme” sürecinin sivil toplum örgütlerinin gelişmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Sivil toplum örgütleri ile globalleşme arasında 40
Doğan, age, ss. 178 Doğan, age, ss. 196 42 Çaha, agm, s. 29 43 Sancar, M. (2000, Şubat). Global sivil toplum mu?. Birikim, 130. 19-32. s. 24 44 Sancar, agm, ss. 26-28, 32 45 Non-Governmental Organizasyon 41
8
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
karşılıklı bir etkileşim, diyalektik bir ilişki vardır. Ulaşım ve iletişim teknolojsindeki gelişmeler de NGO’ların etkinliğinin ve yaygınlığının artmasına önemli bir katkı sağlamıştır46. Temsili demokrasinin karşı karşıya kaldığı meşruluk krizi ve sosyal refah devletinin karşı karşıya bulunduğu kriz, sivil toplum örgütlerine olan ilginin önemi ölçüde artmasına neden olmuştur. Günümüz gelişmiş toplumları açısından temsili demokrasinin artık yeterli gelmediği görülmektedir. “Medya ve iletişim, haberleşme alanındaki yeni gelişmeler ile varılan noktada birkaç yılda bir oy vermenin siyasal katılım açısından yetersiz görülmesine neden olmaktadır”. Yaşanan tüm bu gelişmeler, sivil toplum kuruluşlarının, siyaseti bir kaç yılda bir katılımdan öteye, sürekli etkilemenin araçları haline gelmelerini sağlamıştır47. Sivil toplum kavramı, Sosyalist Blok’un yıkılmasından sonra tüm dünyada yeniden tartışılmaya başlandı48. “Komünizmin dağılması, yoksul ülkelerde demokrasinin yayılması, teknolojik değişim ve ekonomik entegrasyon, kısacası küreselleşme, hükümet dışı kuruluşların49 yeşermesi için bereketli bir toprak yarattı. Küreselleşmenin kendisi bir çok konu hakkında endişeleri daha da artırdı: çevre, işçi hakları, insan hakları, tüketici hakları vs. Demokratikleşme ve teknolojik ilerleme, yurttaşların hoşnutsuzluklarını dile getirmek üzere biraraya gelme biçimlerinde de bir devrim yarattı”50. Batı toplumlarının modern tarihinde, siyasal yaşamın temel aktörü bireydir. Bu hem teorik açıdan hem de pratik açıdan böyledir. 1980 sonrasında ise bireyden ziyade grupların siyasal aktörler haline geldiğini görmekteyiz. Bu dönemle birlikte temel insan hakları da artık grup hakları olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Nitekim uluslar arası sözleşmelerde çocuk hakları, kadın hakları, yaşlı hakları, özürlü hakları gibi düzenlemeler yapılmıştır. Grup eksenli yeni politik eğilimler mikro milliyetçiliğin gelişmesine neden olmuş, bu da ulus-devlet anlayışında ciddi gedikler yaratmıştır. Nitekim demokrasiye geçişle birlikte mikro ölçekli grupların kimlik ve kültürel hakları daha fazla zikredilir olmuştur. Bu grupların duğuşu ve yükselişi “grup eksenli” yeni bir politik anlayışın da doğmasına neden olmuştur. Grup eksenli politik yaklaşımlar özellikle 1980 sonrası Sosyalist Blok’un yıkılmasıyla birlikte gittikçe yaygınlık kazanmıştır. Grup eksenli bu yeni politik yaklaşım, sistemi bir bütünen değiştirmekten ziyade, sistem içerisinde daha fazla özgürlük, daha fazla katılım, daha fazla hak gibi temalar işlemiştir51. 2. Modern Çağda Sivil Toplumun Tanımı Sivil toplumun bugün kazanmış olduğu anlam buyük ölçüde Hegel’in sivil toplum anlayışına dayanmaktadır. Bugünkü sivil toplum kavramının, Hegel’in sivil toplum kavramıyla 1960 sonrası gelişen refah devlet, sosyal devletin anlayışının sentezi olduğu belirtilebilir52. Günümüzde, sivil toplumla ilgili çok farklı, çelişkili tanımlar yapılmaktadır. Bununla birlikte, sivil toplumun bazı ana özelliklikleri noktasında çok geniş bir konsenssüs de olduğu belirtilmelidir. Batı politika teorisyenleri toplumu üç alana ayırır; devlet, özel teşebbüs ve sivil toplum. Bu ayrım mecazi bir deyim olan şu sözü hatırlatıyor; “yönetim (governmental)
46
Sancar, agm, ss. 24-25 Doğan, age, ss. 243, 255 48 Çaha, agm, s. 28 49 Đngilizce Non-Governmental Organizasyon kavramı ile ifade edilen Sivil Toplum Kavramı Türkiye’de Hükümet Dışı Kuruluşlar olarak da ifade edilmektedir. 50 Brecher, J., Costello, T. & Smith, B. (2002). Aşağıdan Küreselleşme. Đstanbul: Aram Yayınları. s. 117 51 Çaha, agm, ss. 29-30 52 Çaha, agm, ss. 28-29 47
9
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
gücünü elinde bulunduran prens, ekonomik gücü elinde bulunduran tüccar, halkın gücünü temsil eden yurttaş”53. Sivil toplum kavramının literatürde burjuva toplumu kavramı karşılığı olarak geçtiğini belirten Doğan, bu kavramın, ekonomik ve sosyal açıdan bir çok toplumsal öznenin rol oynadığı, devlete karşı özerk ama onunla çoğu zaman iç içe olan toplumsal alan olarak anlaşıldığını belirtmektedir54. Habermas sivil toplumu, “toplumsal alanda var olan sorunları devlet dışı alanda çözme amacı güden ya da bu sorunları siyasal sisteme yansıtmak amacı güden az ya da çok kendiliğinden ortaya çıkan gönüllü kuruluşlar, kurumlar ve sosyal akımlar” olarak ifade etmektedir55. Sivil toplum kavramı askeri toplum kavramının karşıtı değildir56. Sivil toplum kavramsallaştırması, toplumların medenileşme (civilization), sivilleşme süreci sonrasında vardığı noktayı ifade eder. Bu bağlamda, Tosun, Shils’in sivil toplumu, toplum üyelerinin birbirine karşı davranışlarında medeniliğin varolduğu toplum olarak belirtiğini yazar. Buradaki medenilik anlayışı bireyler arası, bireylerle devlet arasındaki ve bireylerin topluma karşı davranışlarını, topluluk ilişkilerini, topluluklar arası ilişkileri ve toplum-birey-devlet ilişkilerini düzenler57. Doğan, White’ın sivil toplumu, “...devlet ile –devletten ayrı, devletle ilişkide özerkliğe sahip olan ve toplumun üyeleri tarafından kendi çıkarlarını ya da değerlerini korumak ya da yaymak için gönüllü olarak kurulan örgütlenmelerin oluşturduğu- aile arasında ara bir birliktelik alanı” olarak tanımladığını belirtir58. Harbeson ve Gallner’e göre sivil toplum, “...devlet toplum ilişkilerinin karşılıklı bağımlılığını ifade eden analitik bir kavramdır. Bu analitik yaklaşım, devlet açısından bakıldığında, devletin toplumdan ayrı olduğunu ima eder ve onun özerkliğinin niteliğini, derecesini ve sonuçlarını inceler. ... Toplum açısından bakıldığında ise kendine özgü gelişme dinamiği veya ilkesi, yerleşik karar alma ve ihtilaf çözme yöntemleri anlamında kurumlaşmış yapıları bulunan, devletten bağımsız bir toplumsal alanın var olma imkanıdır”59. Sarıbay’a göre sivil toplum, dört aşamalı bir geçiş sürecini ifade eder. Đlk aşama, devletin üyesi olma, yani devletin bir parçası olma döneminden kurtulma dönemidir. Đkinci aşama toplumun içinde bulunan farklı grupların, toplumsal kimliklerin, kendilerini devlete karşı savunmalarının meşruluk kazanma sürecidir. Üçüncü aşama, sivil toplum içinde bulunan özgürlüğün çatışmaların kaynağı, devletin ise bu çatışmaları önleyici, düzenleyici bir güç olarak algılandığı süreci ifade eder. Son aşama sivil toplumdaki özgürlük anlayışına karşı devletin müdahale ederek sivil toplumu boğacağından korkulduğu aşamadır60. Toplumda zamanla, sorunlar birikebilir ve bu bir değişim sürecini başlatabilir. Bu sorunlardan etkilenen gruplar; cemaatler, uluslar, sınıflar, ırksal, etnik, din ve siyasi oluşumlar, zaman içerisinde mevcut statükoyu sorgulamaya ya da redetmeye başlayabilir. Đnsanlar, başkalarının da aynı sorunları yaşadıklarını, rahatsız olduklarını, çözüm üretme 53 Atack, I. (1999, Mayıs), Four Criteria of Development NGO Legitimacy. World Development, Volume 27, Issue 5. ss. 855-864. 54 Doğan, age, ss. 2-3 55 Doğan, age, s. 244 56 Yılmaz, Aytekin. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Demokrasi ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 86-97. s. 86 57 Tosun, age, ss. 54-55 58 Doğan, age, s. 264 59 Doğan, age, s. 266 60 Azaklı, S. (1997, Kasım-Aralık). Devlet-Sivil Toplum ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 224-230. s. 224
10
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
eğilimi taşıdıklarını farkettiği an, bu arayışlar toplumsal bir süreçe dönüşür. Bununla birlikte insanlar, kendilerini başkalarıyla özdeşleştirmeye ve onlarla ilişkilenmeye başlarlar. Đnsanlar tek başlarına yapmayı bile hayal edemedikleri etkinlikleri, başkaları ile birlikte kolaylıkla gerçekleştirebileceklerini farkederler. Bu aynı zamanda, bireysel çıkarlarla, kolektif çıkarın birleşme sürecidir. Bu süreç bireylerde meydana geldiği gibi, gruplarda, örgütlerde, farklı kesimlerde de meydana gelebilir61. Sivil toplum, devletin toplum üzerindeki kontrolünü sınırlandıran, farklı eksenlere göre örgütlenen kesimlerin birlikte yaşayabileceği çoğulcu yapıya sahip bir sistem talebidir. Sivil toplum aynı zamanda siyasetin en temel sorunlarından biri olan devlet toplum arasındaki temsiliyet sorununu, devleti bir anlamda devreden çıkararak, daha doğrusu sınırlandırarak, farklı eksende örgütlenen grupların inisiyatif kazanmasını sağlayarak ortadan kaldırmanın düşüncesidir62. Sivil toplum, bir başka deyişle, tam demokratik toplum, batı toplumlarında bazı siyasi düşüncelerin hedefi olan devletin sonu ütopyasıdır. “Düzenlenmiş toplum” olarak da ifade edilen devletin sonu kavramı, devletin ortadan kalkması anlamında kullanılmamaktadır. Bundan ziyade “etik devlet” varlığına dayanmaktadır63. Yılmaz’a göre, üç tür sivil toplum kuramından bahsedilebilir. Bunlar; çoğulcu sivil toplum, asgari devletçi sivil toplum ve katılımcı sivil toplum kuramıdır. Çoğulcu sivil toplum kuramı, “...devletten ayrı bir toplum alanının varlığını tanırken, devletin asgariye indirilmesi yerine sivil toplumun kurumsal yapıyı etkileyerek devlet faaliyetlerini yönlendirmesi...” gerektiğini savunur. Asgari devletçi sivil toplum kuramı, devletin toplumsal yaşamın doğal ve kendiliğinden düzenini yani sivil toplumu engellememesi, sadece bu düzenin işleyişini sağlaması gerektiğini, yine hükümetin toplumu biçimlendirme ve bireylerin davranışlarına karar verme konumunda olmaması gerektiği anlayışına dayanır. Son olarak, katılımcı sivil toplum kuramı ise, katılımcı demokrasi düşüncesinden doğan, devlet ile sivil toplumun içiçeliğine dayanan, devlete ve devletin toplum üzerindeki yetkisine karşı olmaktan ziyade devleti demokratikleştirme ve yurttaşların siyasal faaliyetlere katılımını artırmayı hedefleyen bir kuramdır64. Sivil toplumla ilgili bir çok tartışma olmakla birlikte, bugünkü sivil toplum tartışmalarında üç ana yaklaşımdan bahsedilebilinir. Bunlardan birincisi olan liberal yaklaşım, “vatandaşları, hak ve ödevleri açısından tanımlanan ekonomik ve rasyonel unsurlar olarak görür”. Yurttaşlar çıkar grupları olarak kendi kendilerini düzenlerler. Devleti ise bu düzenlemelere müdahale etmeyen, evrensel olarak geçerli bireysel hakları güvence altına alan, düzenleyici bir araç olarak algılanır. Sivil toplumun gelişimi bir anlamda bireysel hakların hayata geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Bir başka deyişle, sivil toplum ile bireysel hakların parelel bir gelişim seyri içinde olduğu vurgulanır. Toplumcu teoriye göre ise, vatandaşların, kendilerinin belirledikleri değerler esasında kurulmuş olan bir toplumun üyeleri olduğunu ifade edilir. Bireyler kendi işlevlerini yaparken, bireyle-devlet arasındaki ilişkiler sistemini dikkate almalı, davranışlarını toplumsal hedeflerle birlikte ele almalıdır. Demokratik yaklaşıma göre ise, sivil toplum ile sadece demokratik tartışmalar yürütülmemekte, bununla birlikte çeşitli normlar yaratılarak, toplumda bir siyasi bilinçlilik yaratılmaktadır. Bu anlamda, ortak değerler yaratılmakta, bilgilendirme süreci bir katılım sürecine dönüşmektedir65.
61
Brecher, Costello & Smith, age, ss. 42-43. Bostancı, N. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Devlet ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 181-187. s. 185 63 Şehsuvaroğlu, agm, s. 237 64 Yılmaz, A., agm, s. 90 65 Sivil Toplum Đş Başında, s. 3 62
11
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
3. Sivil Toplum Kuruluşları Toplum yararına çalışan, demokrasinin gelişmesine katkıda bulunan, kar amacı gütmeyen devlet dışı kuruluşlar olarak tanımlanan sivil toplum kuruluşları, sivil topluma ilişkin bir tanımlamada başvurulması zorunlu kavramlardan biridir. Sivil toplum kuruluşları, bireysel amaçlardan ziyade, ortak amacın gerçekleşmesini hedefleyen, yatay ilişkilerin esas alındığı alanlardır. Baskı grupları olarak da bilinen bu örgütler demokratik çoğulcu bir toplumun temel bileşenleridir. Doğrudan devlet tarafından düzenlenmeyen, kendi dinamiğini oluşturan toplumsal ilişkiler alanı olarak ele alınan sivil toplum, demokratikleşme, insan hakları, siyasal, toplumsal ve kültürel çoğulculuk, yönetime ve karar alma sürecine katılım, iktidar paylaşımı gibi kavramları içerecek biçimde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yaşamın her alanına damgasını vurmaya başlayan özerk, gönüllü toplumsal örgütlenmeler olarak sivil toplum kuruluşları da, toplumsal sistemde yerlerini almaktadırlar66. Sosyal fayda gayesiyle oluşturulan ve “Sivil Toplum Kuruluşu” olarak adlandırılan örgütlenmeler, özellikle son 20 yıla damgasını vurmuştur. Devlet ve ekonomi dışı bu gönüllü organizasyonlar, dini grupları ve cemaatleri, kültür derneklerini, spor ve hobi klüplerini, vatandaş formlarını, yurttaş inisiyatiflerini, mesleki birlikleri, siyasi partileri, sendikaları, alternatif kurumlar ve devlet ve ekonomi dışı birlikleri kapsamaktadır67. Bununla birlikte sivil toplum “kanarya sevenler derneği” olmayıp, yurttaşlık ve toplumsal bilincine sahip kişilerin biraraya gelerek kurdukları dernek ve vakıflardan teşekkül eder68. Tosun, sivil toplumun, “belli amaçları gerçekleştirmek üzere, bir araya gelmiş, örgütlü bireylerin oluşturdukları çeşitli türden sosyal hareketlerin genel bir adı olarak” kullanıldığını belirtiyor. Sivil toplumu her yönüyle kapsayabilecek bir tanımlama yapmak mümkün olmamakla birlikte, çoğu zaman devlet tarafından kontrol edilmeyen haneler, kitle iletişim araçları, piyasa, gönüllü kuruluşlar ve sosyal hareketler gibi toplumsal ilişkiler alanına gönderme yapılarak, sivil toplum tanımlanmaya çalışılır69. Yine sivil toplum, “...devlet dışı ve merkezi devlet organlarınca yönlendirilmeyen, siyasi partiler, sendikalarında içinde yer aldığı özerk kurumların hareket alanı” olarak da tanımlanabilir70. Sivil tolplum örgütleri, “demokrasilerin sosyal sigortası” olarak da tanımlanabilir. Kar amacı gütmeyen bu sivil toplum örgütleri, kamu sektörünün yetersiz kaldığı alanlarda topluma hizmet götürmek amacıyla ortak hedefe yönelmiş insanlar tarafından kurulmuştur. Bu kuruluşların faaliyet yürüttükleri alan üçüncü sektör olarak tanımlanmaktadır71. Avrupa’da sivil toplum, örgütlü binlerce dernek, girişim, ajans ve sivil toplum kuruluşunu temsil eder. Bu kuruluşlar, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti kavramlarının yerleşmesiyle ilgili talepleri, ekonomiyle ilgili endişeleri "toplum adına" gündeme getirir. En geniş anlamıyla sivil toplum, bireylerin ve grupların devletten kaynaklanmayan ve devletçe yönetilmeyen her türlü toplumsal faaliyeti için oluşturulan birliktelikler olarak tanımlanabilir. Bu kuruluşları tanımlamak için Avrupa’da çoğu kez hükümet dışı kuruluşlar (non-governmental organizaion-NGO) kavramı kullanılmaktadır. Sosyal refah örgütlerini, profesyonel meslek odalarını, sendikaları, işveren örgütlerini ve pek çoğu Avrupa düzeyinde örgütlenmiş ajansları içeren çok geniş bir yelpazedeki kar amacı 66
Doğan, age, ss. 237-240, 266 Çarıkçı, Đ. H. & Acar, Đ. A. (2002). STK Stratejik Yönetim ve Yeni Yönelimler, Yeni Projeksiyonlar. Đ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sayı: 26. ss. 17-25. s. 17; Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 68 Balı, R. N. (2000, Şubat). Sivil toplum hareketinin iki zaafı: Đşadamları ve elitizm. Birikim, 130. 33-42. s.33 69 Tosun, age, ss. 56-57 70 Doğan, age, s. 266 71 Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi 67
12
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
gütmeyen STK’lar ve ajanslar Avrupa’daki sivil toplumu oluşturur. Sivil toplum, kamu bilincinin gelişebildiği, demokratik katılıma imkan veren ve iletişime açık bir alanlar olarak tanımlanır. Sivil toplumun var olması için, dayanışma içinde hareket edebilecek ve iletişim kurabilecek insanların var olması gerekir. Sivil toplumu oluşturan, sivil toplum kuruluşları bu insanlarla açığa çıkar: “Sivil toplum, örgütlü toplumdur”72. 4. Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri Sivil toplum örgütlerinin özellikleri konusunda çok çeşitli belirlemeler yapılmaktadır. Bir çok düşünürün, yazarın ortaklaştığı noktalar olmakla birlikte, tartışma konusu olan, farklı görüşlerin olduğu noktalar da sözkonusudur. Sivil toplumun üç önemli özelliğinden bahsedilebilir: ilk olarak siyasal toplumdan yani devletten ayrı olmaları, başka bir ifade ile özerk bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir. Bu özellik sivil topluma demokratik bir nitelik kazandırmaktadır. Đkinci olarak, kamu yararı konusunda, siyasal otoriteden farklı bir anlayışa sahip olabilmeleri gerekir. Üçünçü olarak, ki en önemli özelliktir, üyelerin katılımına açık bir yapıya sahip olmaları gerekir. Üç özellik de sivil toplumun demokratik niteliğine işaret etmektedir73. Atack, sivil toplumun dört özelliğinden bahseder; temsiledilebilirlik (representativeness), ayırt edici değerlere sahip olma (distinctive value), etkili, geçerli olma (effectiveness) ve yetkileri devretme (empowerment). Temsiledilebilirlik (representativeness) NGO’lar için bazı standartların belirlenmesi anlamına gelmektedir. Bir çok hükümet dışı kuruluşun devleti ve çeşitli kalkınma programlarını eleştirmek için kullandığı bu standartlar şeffaflık, sorumluluk, hesapverilebilirlik ve katılım olarak ifade edilebilinir. NGO’ların bir diğer özelliği devlet ve özel sektörden farklı olarak, ayırt edici değerlere (distinctive value) sahip olmasıdır. Gönüllülük (voluntary), sorumluluk (commitment) düzeyi, dayanışma (solidarity) hükümet dışı kuruluşların ayırt edici nitelikleri olarak değerlendirilebilir. Hükümet dışı kuruluşlarının bir diğer özelliği etkili, geçerli (effectiveness) olmasıdır. Hükümet dışı kuruluşlar yaptıkları faaliyetlerde hedeflerini başarmaları gerekmektedir. Yetkileri devretme (empowerment) hükümet dışı kuruluşların bir diğer özelliğidir. Yetkileri devretme, bireylerin -en kötü durumda bulunanların, en altakilerin dahi- kendi yaşamını kontrol edebilecği bir süreç olarak tanımlanabilir74. Sivil toplum örgütleri (NGO), adından da anlaşıldığı gibi sivil toplumun önemli bir öğesidirler. Kiliseler, ticari birliktelikler, özel amaçlı dernekler, medya gibi kuruluşlardan oluşan bu örgütler devletten ve özel teşebbüsten farklı olarak kar amacı gütmeyen (nonprofit), hükümet dışı (nongovernmental) kuruluşlardır. Hükümet dışı organizasyonlar arasında büyük bir çeşitlilik ve heterojenlik var. Bu örgütlenmeler, coğrafik konum, büyüklük, motivasyon türleri, çalışma alanları (eğitim, sağlık, insan hakları vb.), ideojik yaklaşım itibariyle çeşitlilik arz ederler. Hükümet dışı kuruluşlar devletlerin politikalarını tarafsızca ve kalkınma süreçelerini destekleyerek etkilemeye çalışırlar75. Sivil toplum örgütlerinin en belirgin özelliği, kendi amaç ve değerlerine hizmet etmeleri dışında, toplumsal fayda için çalışmaları, devletten, hükümetten ve devlet kurumlarından, bununla birlikte siyasi partilerden bağımsız olmaları, kar amacı gütmemeleri ve merkezi otorite ile vatandaş arasında arabuluculuk yapmalarıdır. Bu örgütler belli bir grubun veya toplumun tümünü ilgilendiren konularda faaliyet yürütüp, bu kesimin faydası 72
Sivil Toplum Đş Başında, ss. 4-5 Azaklı, agm, s. 228 74 Atack, agm 75 Atack, agm 73
13
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
için çalışırlar. “Başka araçlarla sesini yeterince duyuramayanların sesi olarak hareket ederler”76. Sancar da, bir örgütün NGO olarak tanımlanabilmesi için iki temel niteliğe sahip olması gerektiğini vurgulamaktadır: Her şeyden önce “devlet-dışı” bir kuruluş olması gerekir. Devlet dışı olmak devlet güdümü ve parelelinde hareket etmemeyi gerektirir. Đkinci olarak, kar amacı gütmemeli ve “özel çıkarlar”a göre değil, “kamusal gerekler”e yönelik faaliyet yürütmesi gerekir77. Fizikçi bilim adamı Hans–Peter Dürr sivil toplum kuruluşlarının entelektüel ve zihinsel olarak üretken olması gerektiğini, bununla birlikte, etik ve moral değerlere sahip olması gerektiğini ve özgür bireyler arasındaki dayanışmayı esas alması gerektiğini vurgular78. Uluslararası “aşağıdan küreselleşme” hareketinin önemli düşünürlerinden Michael Albert’e göre sivil toplum kuruluşlarının, “...arzu edilen normlardan biri insanların kararları, karar verilen olayların onları etkileme derecesi oranında etkilemeleridir.” Buna göre bir azınlık, başkalarının tercihlerini göz ardı ederek kendisini dayatmamalıdır, bununla birlikte bir çoğunluk da örneğin bir protestonun nasıl yapılacağını azınlıklara dayatmamalıdır. Çeşitlilik, arzu edilen ikinci özelliktir. O’na göre yeni toplumsal hareketler, farklılığı insanların bir hakkı olarak algılamalıdır, farklı yaklaşımlar hoşgörüyle karşılanmalıdır. Bu gün doğru olmadığı düşünülen bir yaklaşımın daha sonra doğru olabileceği, daha üstün bir düşünce olabileceği ihtimali gözardı edilmemelidir. Farklılık daima tekdüzelikten daha iyi sonuçlar verir. Arzu edilen üçüncü norm ise dayanışmadır. Hareketin üyeleri arasında bir dayanışma olmalıdır. Farklı düşünceler doğru kabul edilmese de, ya da daha az önemli de olsa, hareketin üyeleri arasında karşılıklı desteğin olması gerekir79. Genel olarak sivil toplum kuruluşları, kamusal alandaki tüm bireylerin katılımına açık kuruluşlardır. Bireylerin özgür iradeleri ile bu kuruluşlara katılmaları en önemli özelliktir. Sivil toplum kuruluşları gönüllülük esasına dayalı kuruluşlardır. Siyasi partilerden, devletten ve devlet kurumlarından bağımsız olma bir diğer önemli özelliktir. Dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler, siyasi çevreler, ajanslar, bağımsız medya kuruluşları, baskı grupları, yurttaş girişimleri gibi örgütleri kapsayan sivil toplum kuruuşlarının, bir diğer önemli özelliği kar amacı gütmemeleridir. Kamusal alanda faaliyet yürütmek ve toplumu ilgilendiren konularda kamusal, toplumsal fayda için çalışmak, bu kuruluşların en önemli özelikliklerinden biridir. Tek renkli olmamaları, heterojen bir yapıya sahip olmaları bir diğer özellik olarak değerlendirilir. Son olarak sivil toplum kuruluşları, toplumsal sorumluluğun, yurttaş bilincinin hakim olduğu, insan haklarına saygılı, çağdaş demokratik değerlerinin benimsendiği ve uygulandığı alanlar olarak değerlendirilir. Sivil toplum kuruluşlarının bu değerlere sahip olması arzu edilir.
76
Sivil Toplum Đş Başında, s. 4 Sancar, agm, s. 21 78 Doğan, age, s. 268 79 Albert, M. (2002). Değişimin Yolu: Toplumsal Dönüşüm Đçin Aktivist Stratejiler. Đstanbul: Aram Yayınları. s. 49 77
14
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
II. TÜRKĐYE’DE SĐVĐL TOPLUM / SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARI Dünya genelinde sivil toplum kuruluşlarını tanımlamada ve adlandırmada en çok kullanılan, başvurulan kavramın Non-Governmental Organization (NGO) olduğu belirtilebilir. Đngilizce’deki "Non-Governmental Organization" kavramı Türkçe’ye tam olarak “hükümet dışı kuruluşlar” olarak çevrilmektedir. Türkiye’de ise bu örgütleri adlandırmak için daha çok Sivil Toplum Kuruluşları (STK) kavramı kullanılmaktadır. Hükümet dışı kavramı da Türkiye’de kullanılan bir adlandırmadır. Geçmişte cemiyetler, klüpler, vakıflar olarak adlandırılan bu kuruluşlar, günümüzde demokratik kitle örgütleri olarak da adlandırılmaktadır80. Doğan, bu örgütleri adlandırma ile ilgili görüşlerini ifade ederken, sivil toplum kuruluşu kavramının yaygın olarak kullanıldığı belirtmekte, bununla birlikte “baskı grubu”nun da bu örgütleri tanımlamak için kullanıldığını ifade etmektedir81. Türkiye’de devlet dışı kuruluşları ifade etmek için, “sivil toplum örgütleri”, sivil toplum kuruluşları”, “demokratik kitle örgütleri”, “gönüllü örgütler”, “üçüncü sektör”, “yönetim dışı örgütler” gibi kavramlar kullanılmaktadır82. Türkiye’de sivil toplum örgütleri, farklı alanlarda faaliyet yürütmektedir. Yoksullukla mücadele, sağlık hizmetleri, aile planlaması, eğitim, çevre ve ekoloji, kültürel ve etnik değerler, dini değerler, mesleki ve profesyonel örgütlenmeler sivil toplum kuruluşlarının faaliyet yürüttüğü başlıca alanlardır83. Bununla birlikte fikir, felsefe, ahlak gibi alanlarda da bu kuruluşların faaliyet yürüttüğü görülmektedir84. 1. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Sivil Toplum Türkiye’de ve dünyada 1990’lar sonrası popülerleşen, sosyal bilimlerin önemli bir tartışma konusu haline gelen sivil toplum ve sivil toplum kuruluşu kavramının, Türkiye’de oldukça uzun bir tarihe sahip olduğu görülür. Dünya Bankası, "Türkiye’de STK’lar" konusunda hazırladığı raporda (1997), Türkiye’de sivil toplumun, gönüllülük kavramı ile birlikte geliştiğini belirtilmektedir. Gönüllülük kavramının, Osmanlı Đmparatorluğu’nun kuruluş yıllarına kadar uzanan, 700 yıllık uzun bir tarihi dönemi ifade ettiği görülür. Dünya Bankası, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde, kimi toplumsal hizmetlerin gönüllü kuruluşlarca yapıldığını belirtmektedir. Özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerini yürüten, gönüllülerden oluşan dönemin vakıfları, Türkiye’de bugünkü eğitim ve sağlıktan sorumlu devlet kuruluşlarının temellerini atmışlardır85. Selçuklu ve Osmanlı döneminde halka yönelik hizmetlerin vakıf adı verilen kuruluşlar tarafından verildiği görülür. Bu kuruluşlar yerel idarenin araçları olarak çalışan, merkezi idarenin yetersiz kaldığı durumlarda, merkezi idarenin yapamadığı işleri; toplumsal hizmetleri, altyapı hizmetlerini yapan örgütlenmelerdi. Bu örgütlenmelerin daha çok islami gelenekten gelen yardım anlayışına ve dini motiflere dayandığı görülür. Medreseler, cemiyetler, tarikatlar Osmanlı döneminin sivil unsurları olarak değerlendirilmektedir. Devletten bağımsız olarak gelişen vakıfların o dönemde medreselere kaynak sağladığı görülür. Osmanlı döneminde bir diğer önemli sivil oluşum da loncalardır. Devletten bağımsız faaliyet yürüten loncalar, şehirlerin en temel ekonomik birimini oluşturuyordu. Bu örgütlerin 80
Sivil Toplum Đş Başında, s. 4 Doğan, age, s. 238 82 Sancar, agm, s. 20 83 Sivil Toplum Đş Başında, s. 10 84 Azaklı, agm, ss. 228-229 85 Sivil Toplum Đş Başında, ss. 9-10 81
15
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
yönetimleri devletten bağımsız olarak esnaflar tarafından seçilmekteydi. Toplumsal dayanışma geleneğini yaratan vakıf ve loncalar, Osmanlı döneminde önemli bir toplumsal boşluğu doldurmuştur. Resmi kayıtlara göre, 19. yüzyılın başlarında Osmanlı Đmparatorluğu’nda 15.000’den fazla vakıf bulunmaktaydı. Bu veriler o dönemde kurulan vakıf ve loncaların Türkiye için önemli bir toplumsal dayanışma geleneği yarattığını göstermektedir. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar devletten bağımsız olan, medrese, vakıf, tarikat ve lonca gibi sivil kuruluşların yavaş yavaş merkezi idarenin etkisi altına girdiği ve bağımsız olma özelliklerini kaybettikleri görülmektedir86. II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı’da sivil toplumun altın çağını yaşadığı söylenebilir. Ancak hem Genç Osmanlıcılar hem de Jön Türkler akımı içerinde yer alan aydınların tepeden inmeci, kurucu ve düzenleyici devlet felsefesinin temellerini attığı görülmektedir, ki bu felsefik yaklaşım sivil toplumu yok sayan, gelişmesini engelleyen bir düşünce sistemidir87. Cumhuriyetin ilanından önce merkezi idarenin sivil toplumu denetim altına aldığı görülse de, bu dönemde sivil toplumun modern unsurlarla biraz daha canlandığı, güçlendiği görülmektedir. Siyasi partiler, basın yayın organları, dernekler, ekonomik gruplar, bankacılık sektörü, ticaret, hukuki ve idari düzenlemeler, sivil toplumun gelişmesine önemli katkılar sağlayan faktörler olarak değerlendirilmektedir. 2. Cumhuriyetten Günümüze Sivil Toplum Cumhuriyet ile birlikte sivil toplumun gelişiminin önü açılmıştır. Cumhuriyet sistemini ve onun temellerini düzenleyen anayasanın ve sosyal düzenlemelerin yapılması, sivil toplumun gelişmesine imkan sunmuştur88. Osmanlı Đmparatorluğundan Cumhuriyete geçişle birlikte zayıf bir sivil toplum ve merkeziyetçi bir geleneğin alındığı görülmektedir. Tek partili yıllarda karanlık dönemini yaşayan sivil toplumun, 1950 yıllarla birlikte canlanmaya başladığı ve özellikle 1980’li yıllardan sonra bir gelişmeyi yaşadığı görülmektedir89. Türkiye’deki merkeziyetçi-bürokratik devlet yapısının, hem tarihindeki pratiklerinden hem de Cumhuriyet sonrası uzun bir süre devam eden otoriter politikalardan dolayı sivil toplumun gelişmesini engellediği belirtilebilir90. Türkiye’de batının tersine sivil toplum alanı yeterince gelişmemiştir. Bundan dolayı Türkiye’de iktidarı sınırlandıran değişimler sivil toplumun zorlaması sonucu gerçekleşmemiştir. Daha çok iktidarın kendi kendisini sınırlaması söz konusudur91. Türkiye modernleşme sürecinde devlet eliyle sivil toplum yartılmaya çalışılmıştır. Ancak sivil toplumdan ziyade bürokratik toplum denebilecek yeni bir model ortaya çıkmıştır92. 1923-1946 yılları arası tek partili otorite yılları Türkiye’de sivil toplum açısından en karanlık dönemi ifade etmektedir. Cumhuriyet, kötü de olsa bir sivil toplum geleneğini Osmanlıdan devralmıştı. Medrese, tarikat, vakıf, özel teşebbüs, ekonomik gruplar, siyasi partiler, dernekler, işçi hareketleri, kadın hareketleri gibi sivil toplum oluşumlarının Osmanlı’da zayıf da olsa var olduğu görülmektedir. Ancak tek partili dönemle birlikte “tek
86
Sivil Toplum Đş Başında, s. 10 Çaha, agm, s. 36 88 Azaklı, agm, s. 227, Karaman’dan alıntı yapılmıştır 89 Sivil Toplum Đş Başında, s. 10 90 Çaha, agm, s. 34 91 Yılmaz, A., agm, s. 91 92 Tosun, age, s. 54 87
16
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
tipleştirme”, “homojenleştirme” politikaları karşısında bu tür sivil toplum örgütleri işlevsizleşmiş, sivil toplumun var olma koşulları ortadan kaldırılmıştır93. 1950-1980 arası dönemde devletin toplum üzerindeki korku perdesi kalkmış, sivil toplum unsurları uzun bir dönemden sonra tekrar toplumsal yaşamda yer edinmeye başlamıştır. Bu dönemde yürütülen politikalar, tek partili dönemde yürütülen “tek tipleştirme”, “homojenleştirme” politikaların aksine, bir yandan toplumsal farklılaşmanın açığa çıkmasını sağlarken, diğer yandan bu farklıkların toplumsal alanı, devlet alanına göre daha fazla zenginleştirmesini sağladı. 1950-1980 arası dönemde sivil toplumun ciddi bir gelişmeyi yaşamasıyla birlikte, bu grupların siyasal yaşamın gerçek aktörleri olduğu söylenemez. Siyasal yaşamın temel aktörleri devletin elit tabakası olmaya devam etmiştir. Bu dönemde sosyal grupların siyasal partilerin yörüngelerine girdikleri görülmektedir94. 12 Eylül askeri darbesi sonrası hazırlanan 1982 Anayasası devlet-toplum ilişkisinde devleti esas alan, devleti koruyan bir anlayış ile hazırlanmıştır. Bununla yetinilmeyip, siyasi rejim de tahkim edilmiştir95. 12 Eylül ile birlikte toplum siyasetten uzaklaştırılmış, siyasal akımlar dahil olmak üzere devlet, toplumsal yaşamın her alanını kontrol altına almıştır96. 1982 Anayası, temelde devleti koruyan ve yücelten bir anlayışla hazırlanmıştır. Gerek toplumsal ve siyasal farklılıkları tanımlarken, gerekse de temel insan hakları tanımlanırken bu anlayışın esas alındığı görülmektedir. Anayasal anlamda Türk devleti, Machiavelli ve Hegel’in formüle ettiği, her koşulda itaat edilmesi gereken yarı-Tanrısal devlet anlayışınına dayanmaktadır97. Türkiye’nin Anadolu’daki tarihine bakıldığında birçok değişimin dünya genelinde yaşanan değişimlerden etkilenerek gerçekleştiği görülmektedir. 1980 sonrası dünyada yaşanan gelişmeler adeta Türkiye’de sivil toplum kavramını kullanmayı zorunlu hale getirmiştir. Bu yılların başlarından itibaren dünya genelinde özelleştirme, liberal iktisadi politikalar, insan hakları, çevre hakları, sivil toplum gibi konular gündem haline gelmiştir98. Türkiye’de 1982 sonrası, teorik olarak “kutsal ve metafiziksel” bir devlet anlayışı olmakla birlkte pratikte bunların kısmen aşıldığını da belirtmek gerekir99. 24 Ocak 1980 tarihinde başlayan yeni ekonomik ve politik tercih ve uluslar arası sahada meydana gelen değişimler Türkiye’de sivil toplum kavramının yeniden canlanmasını sağlamıştır. Uzun bir dönem süren devletçi, planlamacı, karma ekonomi politikasından vazgeçip, serbest piyasa ekonomisine geçiş Türk siyasal yapısının köklü değişimler yaşamasına neden olmuştur100. 1990’lı yıllarda örgütsüz sivil inisiyatifler gelişmeye başlamıştır. “Barış için bir milyon imza”, “Kocakulak aradan çekil”, “Aydınlık için bir dakika karanlık” , “Oy verdik sonra boş verdik. Boşvermeyin” gibi kampanyalarda toplumsal hareketlere yoğun bir katılımın olması, vatandaşlar arasında yurttaşlık bilincinin geliştiğine dair umutların büyümesini sağladı. Ancak bu hareketlerin bütünlüklü bir toplum projesine sahip olmamalarından dolayı bu katılım zaman içerisinde düştü ve bu hareketler kendi içinde daralmaya başladılar101. 1980 sonrası Türkiye’de sivil toplumun başlıca cephelerini çevre grupları, kadın grupları, dini topluluklar, Alevi grupları, etnik/kültürel haklar temelinde, özellikle Kürt 93
Çaha, agm, s. 36 Çaha, agm, s. 37 95 Yılmaz, M. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplumun Kısa Tarihi ve Aktüel Bazı Meseleleri. Yeni Türkiye, 18. 368-372. s. 368 96 Azaklı, agm, s. 227 97 Çaha, agm, s. 37 98 Çaha, agm, s. 34 99 Çaha, agm, s. 38 100 Çaha, agm, s. 33 101 Tosun, age, s. 34 94
17
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
sorunu çerçevesinde gelişen gruplar, bu dönemde önemli bir açılım sağlayan insan hakları bağlamında ortaya çıkan gruplar oluşturmaktadır102. Yine 1980 yılları sonrası, geçmişte devlete göbekten bağlı olan aydınların, bu bağı kopararak, devletçi anlayışa karşı, sivil toplum, liberalizm, demokratik katılım, insan hakları, islam, sosyal demkrasi gibi değerlere yöneldiğini görmekteyiz103.
3. Türkiye’de Sivil Toplumun Yaşadığı Sorunlar 3.1. Bürokratik Yönetim Geleneği ve Sivil Toplum Doğu toplumlarının tümünde olduğu gibi Türkiye’nin de en temel sorunu, bireyi devlet karşısında koruyacak mekanizmaların olmayışıdır104. Bireyi devlet karşısında koruyacak mekanizmaları sivil toplum olarak tanımlayan Murat Yılmaz, Türkiye’de demokrasinin gelişmesinin, sivil toplumun gelişmesiyle parelel bir seyir izleyeceği anlayışının hemen hemen tüm siyasi akımların ortak görüşü haline geldiğini vurgulamaktadır105. Türkiye’de devlet-toplum ilişkisi demokratik ülkelerde olduğu gibi gelişmemiştir. Mardin’e göre, herşeyden önce devlet seçkinleri, sivil toplumun etkili olmasına ve yurttaşların siyasal faaliyetlere katılımına olumlu yaklaşmamaktadır. Đkinci olarak ekonomik alanda da devlete bağımlılık söz konusudur. Özel sektörde dahi başarı, devletle iç içe olmayı gerektirmiştir. Son olarak, seçkinlerin halk kültüründen farklı bir kültüre sahip olması, tepeden inme anlayışı pekiştirmiş ve sürdürülmesini kolaylaştırmıştır106. Türkiye’de sivil toplumun devlete karşı olduğu anlayışı egemendir. Bu anlayış, Osmanlı’dan bu yana devam eden merkeziyetçi, katı devlet yapısını devam ettirme anlayışından kaynaklanmaktadır107. Türkiye ve Latin Amerika örneğinde olduğu gibi, siyasi, özellikle de askeri alanın toplum üzerinde bu denli etkili olması, sadece ülkedeki ekonomik nedenlerden kaynaklanmamaktadır. Bu bağlamda, askerin toplumsal yaşam üzerindeki etkin belirleyiciliğinin nedenlerini toplumsal tarihte aramak gerekmektedir. Türkiye’deki devlet baba imgesi kadar, askeri alanın temel toplumsal görevleri üstlenmesi, yine askeri alanda doğal olarak demokratik kültürün zayıflığı, Türkiye’deki demokratik kültürün, sivil alanın etkinliğinin zayıflığının nedenleri olarak değerlendirilebilir108. Kongar’ın ordunun ideolojik ilkeleri adını verdiği hususlar da, Türkiye’de sivil toplumun gelimesini, doğal olarak demokratikleşmeyi engellemiştir. Kongar’a göre; Batılılaşma ve Anayasacılık hareketleri ordu içinde gerçekleştiğinden orduda bir meşruiyet duygusu gelişmiş, padişaha karşı anayasa adına siyasete katılım mümkün olmuştur. Bu Türkiye’de, ordunun iktidara karşı siyasete katılma geleneğini yaratmıştır. Batıcılık, Laiklik Anayasacılık, Osmanlı daha sonra Cumhuriyetin kuruluş döneminde halk tarafından desteklenmediğinden, kabul görmediğinden, bu gelişmeler tepeden dayatılarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu da askeri bürokraside tepeden inmeci bir anlayışın gelişmesine neden olmuştur. Bu tepeden inmeci anlayış, beraberinde halka güvensizliği de getirmiştir109.
102
Çaha, agm, ss. 48-53 Çaha, agm, s. 42 104 Azaklı, agm, s. 228 105 Yılmaz, M., agm, s. 368 106 Yılmaz, A., agm, s. 93 107 Azaklı, age, s. 227 108 Yılmaz, A., agm, s. 92 109 Yılmaz, A., agm, s. 93 103
18
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
3.2. Halktan Kopuk Sivil Toplum Kuruluşları Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarında görülen en önemli sorunlardan biri de, bu örgütlerin kitle desteğinden yoksun oluşudur, başka bir değişle halktan kopuk olmalarıdır. Türkeş’e göre, sivil toplum kuruluşları toplumun organik temsilcileri değildir. Bundan ziyade, Batılı bir sivil toplum modelinin Türkiye’deki acenteleri konumundadırlar. Türkiye’de, gerçek bir sivil toplum anlayışının olmaması, baskıcı ve merkezi bir yapıya sahip devletin değişmemesi ve toplumu, kamusal yaşamı resmi ideoloji aracılığıyla biçimlendirmeye çalışması, devletin sivil toplumu boğmaya çalışması, sivil toplum örgütlerini bu şekilde değerlendirmemize neden olmaktadır110. Bir çok sivil toplum kuruluşu kendi aralarında yatay ilişki geliştireceğine, siyasal partiler ya da resmi kurumlarla dikey ilişkiler geliştirmekte, bu da siyasal gruplaşmaları ve çatışmaları körüklerken, sivil alanı daraltmaktadır. Sivil faaliyetlerin belirli bir düşüncenin hele hele resmi ideolojinin eksenine girmesi demokratik sistem açısından ciddi sakıncalar doğurur. Bu tarz ilişkiler sivil toplumu özünden uzaklaştırırken, siyasal kurumların toplumu kontrol etme, toplumsal ilişkileri belirleme arzusunu artırır111. Sivil toplum kuruluşlarının ayakta kalabilmek için devlet yardımı peşinde koşmaları, bu kuruluşların devlet yörüngesine girerek, amaçlarından sapmasına neden olabilir. Bu anlamda sivil toplum kuruluşlarının en sağlıklı finans kaynakları geniş kitlelerden alınan bağışlardır. Bu şekilde geniş kitleler, finanse ettikleri bu kurumların faaliyetlerine daha fazla ilgi gösterecek, bu kuruluşları izleme ve sahiplenme eğilimleri güç kazanacaktır112. Bununla birlikte Türkiye’deki mevcut sivil toplum örgütlerinin kitlesel bir tabandan yoksun olduğu görülmektedir. Bu dün de böyle idi, bugün de böyledir113. Türkiye’deki sivil toplumun meşruiyetini tartışan Ahmet Đnsel, sivil toplum örgütlerinin demokratik kitle örgütlerinden en büyük farkının, bir iki istisna dışında kitle örgütü olmamaları olduğunu savunmaktadır. Kitle desteğinden yoksun bu kuruluşlar, Đnsel’e göre, çoğu zaman ayakta kalabilmek için gerekli asgari sermayeden dahi yoksundurlar ve bu vakıflar, ayakta kalabilmek için proje avcılığına başlamış, tamamiyle dış desteğe muhtaç hale gelmişlerdir114. Sivil toplum örgütleri katılım, özveri gibi değerlere dayanan, ücret ve piyasa dışı ilişkilerin egemen olduğu, dayanışmayı veya sosyal amaçlı bir hizmet üretimini ön plâna çıkaran kuruluşlardır. Đnsel, Türkiye’de, sivil toplum kuruluşlarının kar amacı gütmeyen ama gelir üretme amaçlı kuruluşlar haline geldiğini savunmaktadır. Türkiye ortalamasının üstünde, kalifiye emeğe dayanan bu kuruluşlarda, gelir beklentisi emek piyasasının ortalamasının oldukça üstündedir. Özellikle yurt dışından mali destek gören kuruluşlarda bu gelirin oldukça yükek olduğu görülmektedir. Tüm bunlar Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının, amaçlarından saparak, “kendisi amaçlı kuruluşlar” haline gelmelerine neden olmuştur. Kamusal yarar için, fedekarlığa, dayanışmaya dayanan örgütlenmeler görünümü altında, sivil toplum örgütleri genellikle kendisi için çalışan, gelir elde etmeyi amaçlayan kuruluşlar haline gelmiştir115.
110
Türkeş, A. Ö. (2000, Şubat). STK’lar ya da sanal toplum kuruluşları. Birikim, 130. 47-51. s. 49 Atar, Y. (1997, Kasım-Aralık). Demokratik Sistemde Sivil Toplumun Fonksiyonu ve Sivil Toplum-Devlet Düalizmi. Yeni Türkiye, 18. 98-101. ss. 100-101 112 Atar, agm, s. 101 113 Türkeş, agm, s. 48 114 Đnsel A. (2002, 10 Mart). Sivil toplum kuruluşlarının meşruiyeti. Radikal Đki. 115 Đnsel, agm. 111
19
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
3.3. STK’larda Örgüt Đçi Demokrasi ve Katılım Sorunu Birer “erdem okulları” olmaları gereken sivil toplum kuruluşlarının kendi iç yapılarında katılım ve uzlaşma sorunları yaşanabiliyor. Yine gönüllü birliktelikler olan bu kuruluşlar, üye tabanlarından koparak, kuruluş içerisindeki dar grupların, sivil örgütleri kullanarak kendi dar menfeatlerini gerçekleştirmeye öncelik verdikleri örgütler haline gelebiliyorlar. Bu sivil kuruluşlarda, oligarşik dar bir grubun hakimiyetine de rastlanabiliyor. Devletin kontrolü altında olmakla, oligarşik bir grubun yönetimi altında olmak arasında farkın olmadığı belirtilebilir. Tüm bu sorunların giderilmesi görevi sivil toplum pradigmasının bir gereği olarak bu kuruluşların üyelerine düşmektedir116. Gülgün Erdoğan Tosun, sivil toplum kuruluşlarında örgüt içi demokrasi ve katılım sorununu ortaya koymak amacıyla, Türkiye’nin üç büyük metropolünden biri olan Đzmir’de bulunan dernekler arasından seçtiği 178 derneğin, 408 üyesiyle yaptığı alan çalışması (anket çalışması) sonucu, özelde dernekler, genelde de sivil toplum örgütleri hakkında önemli verilere ulaşmıştır. Tosun, Türkiye’deki derneklerin çoğunlukla ekonomik ve mesleki dayanışma amacıyla kurulduğunu belirtiyor. Tosun, yapılan anket çalışmaları sonucu, derneklerde merkeziyetçi, yatay ilişkiler ağı yerine dikey, hiyerarşik ilişkilerin hakim olduğu, karar verme süreçlerininde üyelerin dışlandığı bir örgütsel yapının var olduğunu tespit etmiştir. Tüm bu veriler, “...profesyonelleşmiş, bürokratik piramit tipi bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir”. Bununla birlikte, daha fazla dikkat çeken ve ilginç olan nokta ise üyelerin mevcut durumdan rahatsız olmamasıdır. Bu da Türkiyedeki sivil toplum örgütlerinde üyelerin sorumluluk almama eğiliminde olduğunu göstermektedir117. Müjgan Çetin, yaptığı alan çalışması (anket çalışması) sonucu, kaleme aldığı Sivil toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumlaşma adlı makalede, Tosun’dan farklı veriler sunmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının liderlerinin çoğu, örgütlerinin başarılı olduğuna inanmaktadır. Liderler, anket sorularına verdikleri cevaplarda, sivil toplum kuruluşu içerisinde, yönetimin, çalışma ekiplerinin ve üyelerin kuruluşun vizyon, misyon ve faaliyetlere inandıklarını bildirmektedirler. Delegasyon, iş yükü ve kararları paylaşımın yüksek olduğuna ve üyelik mekanizmasının katılımı teşvik ettiğine ile ilgili saptamaya da büyük oranda katılmışlardır. Ankete verilen cevaplardan liderlerin %80’i başarıda rollerinin olduğunu belirtmektedir. Çetin, ankete verilen cevaplarda, STK liderlerinin %50 si 5 yıldan beri STK lideri olduğunu belirtiğini, ayrıca liderlerin %40’ı diğer bir STK’da, %20’si iki, %40’i ise üçten fazla STK’da lider veya üye olarak görev yaptığını belirtmektedir118. Sivil toplumun dünya ölçeğindeki yaşadığı gelişmeler ve devlet ile birey ilişkisi açısından Türkiye’ye baktığımızda şunlar belirtilebilir: Đlk olarak, devlet alanının sivil alana olumlu bakmamakta, sivil alanı kabul etmekte isteksiz davranmaktadır. Halka ve sivil alana şüpheyle bakılmaktadır. Bundan da öteye demokrasilerde halka ve sivil alana ait olan yetkilerin Türkiye’de soyut ve belirsiz bir milli güvenlik kavramı adına siyasi temsil kurumları dışına çıkarıldığı görülmektedir. Đkinci olarak, anayasal yetkilerin kime ait olduğu ve nasıl kullanılacağı, güç dengeleriyle belirlendiği bir ortamda hukuk devleti anlayışının da yerleşmesi zorlaşmaktadır. Bu anlayış halka ve sivil alana güvensizlikle birlikte ele alındığında, toplumda ifade ve 116
Atar, agm, s. 101 Tosun, G. E. (2000, Şubat). Demokratikleşme-sivil toplum tartışmasının görünmeyen boyutu: Sivil toplum örgütleri içinde katılım ve örgüt içi demokrasi. Birikim, 130. 52-60. ss. 56, 57, 59 118 Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 117
20
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
örgütlenme özgürlüğünden siyasi özgürlüklere kadar bir çok hak, soyut devlet düşmanlığı adına sınırlandırılmakta, bu hakları kullananlar cezalandırılmaktadır. Üçüncü olarak, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi şüphelerin olduğu gözlenmektedir. Devlete karşı bireyi koruması gereken yargı, Türkiye’de devleti korumayı esas almakta, tüm bunlar sağlıklı bir demokrasinin ve hukuk devletinin kurulmasını engellemektedir. Devleti dengeleyecek mekanizmaların olmadığı ortamda, iktidar ve rant mücadelesi gelişmekte, bu da derin devlet gibi yapılanmaların, çetelerin ve hukuk tanımaz mekanizmaların oluştuğuna dair şüphelerin artmasına neden olmaktadır. Resmi bir ideolojiye sahip olan devlet, toplumu şekillendirmeye çalışmakta, eğitimden giyim kuşama kadar toplumsal yaşamın birçok alanına müdahale etmekte, toplumsal farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bu da özgürlükçü bir ortamın yerine otoriter bir ortam yaratmaktadır. Son olarak, sivil topluma güvenilmemesi, sivil alanın zayıflığı ekonomik alanda da sorunlara neden olmakta, serbest piyasa ekonomisinin gelişmesini engellemekte, ekonomik alanı devlete bağımlı, devletin müdahalesine açık hale getirmektedir119. 4. Daha Etkin Bir Sivil Toplum Pratiği Đçin Türkiye’de sivil toplum ve demokrasi kavramları artık birlikte anılmaktadır. Demokratik bir Türkiye için sivil toplum örgütlerinin varlığı bir zorunluluk olarak görülmektedir. Etkin bir sivil toplum, aynı zamanda çağdaş demokrasiye kavuşmuş bir Türkiye anlamına gelmektedir. Bu konuda her geçen gün artan bir konsensüsün geliştiğini vurgumak gerekir. Sivil toplumun niteliği, toplumdan topluma değişmektedir. Devletin kurumlarının niteliği kadar, toplumun ekonomik, kültürel, zihinsel yapısı, değerler sistemi de sivil toplumun niteliğini belirlemektedir120. Sivil toplum ancak demokratik bir yapıya sahip devletlerde, siyasal yapılarda var olabilir121. Sivil toplum ve devlet dengesi yeniden kurulduğu takdirde; devlet siyasi ve hukuksal kurumları ile sivil toplumdaki karmaşayı ve sapmaları önleyecek, sivil toplum da devletin oligarşiye dönüşmesini önleyecek, bu şekilde daha özgürlükçü bir toplumsal sistem yaratılacaktır122. Devletin düzenlenmesi sivil toplum kuruluşarının gelişmesi için zorunludur. Bununla birlikte sivil toplumun gelişmesi için devlet dışında, bu örgütlerde de bir takım gelişmelerin olması gerekmektedir. Sivil toplum örgütleri kendilerinde başlatacakları değişim ile devletteki bu demokratik değişimi hızlandıracaklardır. Siyaset bilimcisi Doç. Dr. Aytekin Yılmaz, ekonomik gelişme ile birlikte sivil toplumun gelişmesinin mevcut devlet anlayışını değiştireceğini, devletin toplumu şekillendiren değil, karmaşayı önleyen ve düzeni sağlayan bir mekanizma halini alacağını belirtmektedir123. “Sivil toplum örgütleri, ülke yönetimindeki sorumlulukların halkla paylaşım aracıdır”. Kurumsallaşmış, altyapısı iyi hazırlanmış, örgütlü
119
Yılmaz, A., agm, ss. 95-96 Yılmaz, A., agm, s. 87 121 Çaha, agm, s. 34 122 Yılmaz, A., agm, s. 96 123 Yılmaz, A., agm, s. 96 120
21
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
ve etkin bir sivil toplum, günümüz gelişmiş katılımcı demokrasilerin en önemli ve vazgeçilmez aktörleridir124. STK’lar kendi iç işleyişlerinde, gelecek için tasarladıkları demokratik yaşamı pratikleştirerek, katılımı artırıp, kitleselleşmeyi amaçlayarak demokrasi okullarına dönüşebilirler125. Sivil toplumun gelişmesi, aynı zamanda kültürel bir süreçtir. Sivil toplum “çoğulculuk”, “bağımsızlık”, “dayanışma”, “toplumsal bilinçlenme”, “katılım”, “eğitim”, “sorumluluk” ve “yetki devri” gibi kavramların gelişmesiyle parelellik arz eder. Bu değerler toplum içinde geliştikçe sivil toplum kuruluşları da gelişecektir. Benzer şekilde Türkiye’de sivil toplum örgütleri geliştikçe, bu değerler toplumsal yaşamda yer edinmeye başlayacaktır126. Türkiye’de sivil toplum örgütleri önemli gelişmeler kat etseler de, henüz “emekleme dönemi”ndedirler. Sivil toplum örgütleri genelde kişilere bağımlı bir görünüm arz etmektedirler. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları kişilere bağımlı kuruluşlardan, vizyon, misyon, amaç ve hedeflere dayalı, strateji sahibi kuruluşlara geçiş sürecini yaşıyor. Bu anlamda “...var olan ihtiyacı doğru tespit edecek, bu zor yolda yürümeyi göze alacak bireysel ve kurumsal öncülere ihtiyaç duymaktadır”127. “Demokrasi büyük liderler tarafından değil, yetkin ve sorumlu yurttaşlar tarafından güvence altına alınabilir”128.
124
Köprülü, K. (2001, Kış). Trükiye’de Sivil Toplum ve AB’ne Üyelik Sürecinde Sivil Toplumun Önemi. Elegans, Sayı 52 125 Türkeş, agm, s. 51 126 Sivil Toplum Đş Başında, s. 2 127 Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi 128 Barber, B. (1995) Güçlü Demokrasi, Çev. Mehmet Beşikçi, Đstanbul. Ayrıntı Yayınları. s. 18
22
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
III. SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARINDA YÖNETĐM 1. Sivil Toplum Kuruluşları için Yönetimin Önemi Sivil toplum kuruluşlarının tanımı, toplumsal yaşamdaki rolleri ve misyonları, olumlu ve olumsuz yönleri, kısacası sivil toplum paradigması ile ilgili bir çok çalışma olması ve bu konuda ciddi bir literatürün oluşmasına rağmen, sivil toplum kuruluşlarının daha etkin bir hale gelmesi için, pratiksel ve yönetsel konular aynı düzeyde incelenmemiştir. Bu konuda geniş, kapsamlı bir literatürün oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Jo de Berry, London School of Economics and Political Science’ın Sosyal Politikalar Departmanı’nda, sivil toplum kuruluşlarının yönetimi konusunda vermiş olduğu seminerlerde aynı noktaya dikkat çekiyor: Hükümet dışı kuruluşların rolü, devlet ve donörlerle129 olan ilişkileri üzerine çok miktarda literatür olmasına rağmen, bu kuruluşların yönetimi konusunda bu derece bir literatürün olduğnu söyleyemeyiz. NGO’ların yönetiminden ziyade politik rollerinin daha fazla tartışılması, bu kuruluşların pratiksel ve organizasyonel yapısı hakkında bilgiler de sunmaktadır130. Sivil toplum kuruluşlarının yönetimi konusunda çalışma yapan Çarıkçı ve Acar da bu konuya dikkat çekiyorlar. STK’ların tanımı ve rolleri konusunda bir çok çalışma yapılmasına, çok şey söylenmesine rağmen, STK’larda etkin yönetim konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değildir131. Hükümet dışı kuruluşların yönetimini konusuna dikkat çekmemizi sağlayan iki nedenden bahsedilebilir. Birinci, gelişen, büyüyen hükümet dışı kuruluşlar, karmaşıklaşan ve farklılaşan sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Stratejik planlamalar, bütçeleme, kadrolama (staffing), organizasyon yapısının yönetimi gibi iç sorunlar, hükümet dışı kuruşları yönetim sorunu ile ilgilenmek zorunda bırakmıştır. Bununla birlikte kuruluşun hükümetle, özel sektörle ve diğer hükümet dışı kuruluşlarla olan ilişkileri gibi dış nedenler yönetim sorununu öne çıkarmıştır. Hükümet dışı kuruluşlarının başarısını, tüm bu iç ve dış yonetim sorunlarının üstesinden gelme düzeyi, daha doğrusu bu iç ve dış ilişkileri yönetme kabiliyeti belirlemektedir. Hükümet dışı kuruluşlarda (NGO) yönetim kavramının düşünülmesine neden olan bir diğer faktör, politikaların etkileyici, sonuç alıcı eylemlere dönüşmesinin, ancak etkileyici ve sonuç alıcı bir yönetimle mümkün olacağı düşüncesidir. Kritik bir gerçek var ki, politikaların uygulanması süreci ideolik süreçlerden daha fazla pratiksel süreçlerdir ve ne yazık ki bu hükümet dışı kuruluşlarda gözardı edilmektedir132. Hükümet dışı kuruluşlarda yönetimin önemi genel olarak kavranmakla birlikte, buğün yönetim ilkeleri konusunda bir konsensüsün olduğunu söylemek mümkün değildir133. Bununla birlikte birtakım değerlerin, yaklaşımların belirginleştiği ve bu gün artık bir çok sivil toplum örgütü tarafından kabul edilen ilkeler haline geldiği belirtilebilir. Günümüz dünyasının en önemli karakterlerinden olan belirsizlik ve hızlı ekonomik ve politik değişimler tüm kurumlarda olduğu gibi STK’larında da etkin bir yönetimi daha da gerekli kılmaktadır. STK’ları değişime zorlayan faktörler dört grupta toplanabilir: •
Bütün dünya genelinde STK’ların sayısı hızla artmaktadır.
129
Donör: Bağışta bulunan kimse anlamına gelmektedir. Berry, J. D. (n.d.) Exploring the concept of community: implications for NGO management. CVO International Working Paper Number 8. s. 1 131 Çarıkçı & Acar, agm, s. 17 132 Berry, agm, s.1 133 Sheehan, J. NGOs and participatory management styles: a case study of CONCERN Worldwide, Mozambique. CVO International Working Paper Number 2. s. 5 130
23
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
•
Beyin gücü, bilgi ekonomisi baskın ve belirleyici olsa da, STK’lar için önemli bir güç haline gelmiştir.
•
Soğuk savaş sonrasında dünyada gelişen politik ve kamusal düşünceler, STK’larla ilgili düşüncelerde radikal değişimlere neden olmuştur.
•
Mali yapılardaki radikal değişimlerden dolayı, STK’ların varlıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli maddi kaynakların elde edilmesi ve tutulması süreçleri oldukça zor hale gelmiştir134.
Hükmet dışı kuruluşlar kendi alanlarında profesyonel, etkin, karmaşık ve güçlü yapılara sahip örgütlere dönüştü135. Organizasyonel büyüme ve donörlerin beklentileri hükümet dışı kuruluşlara profesyonelleşmeyi dayatıyor. Bununla birlikte artık projelerin başarısında yönetim anahtar bir kavram haline gelmiş bulunmakta. Organizasyonel büyüme sürekli yeni sorunlara neden oluyor, bu da yönetim kavramının önemini tekrar açığa çıkartıyor136. Hükümet dışı kuruluşlarda farklı, özel bir yönetim tarzının geliştirilmesi gerektiğine dair üç temel perspektiften bahsedilebilir. Birinci perspektifte hükümet dışı kuruluşların gönüllü organizasyonlar olduğu ve gönüllü sektörün prensipleri içerisinde ele alınmasını savunur. Đkinci perspektifte, yönetim tarzını belirlerken hükümet dışı kuruluşlarının ihtiyaçlarının, yönetim tarzını belirlemede belirleyici olduğu savunulur. Üçüncü olarak kültürel perspektiften bahsedilebilinir. Bu perspektifte, hükümet dışı kuruluşların bir kültürel çevre içerisinde bulunduğunu ve hükümet dışı kuruluşların yönetim anlayışlarını bu çevreye göre belirlemesi gerektiğini savunur137. Hükümet dışı kuruluşlarda yönetim anlayışına dair tartışmalar kutuplaşmaya neden olmuştur. Bir kutupta, hükümet dışı kuruluşlarda kar amaçlı kuruluşlardan farklı, kendine has bir yönetim anlayışının var olması gerktiğini savunur. Tabi bu kar amaçlı kuruluşlarda var olan yönetim bilgisini bir bütünen red etmek anlamına gelmiyor. Örneğin kar amaclı kuruluşlarda son dönemlerde önem kazanan “stratejik yönetim”, kar amacı gütmeyen kuruluşlar için de geçerli olan bir yönetim tarzıdır. Đkinci kutupta ise, yönetim ilkelerinin organizasyonun doğasından ve fonksiyonlarından bağımsız olarak, kar amaçlı kurluşlarda olduğu gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlarda da geçerli olduğunu savunur. Dichter, yönetim ilkelerinn hem kar amacı güden organizasyonlar hem de kar amacı gütmeyen organizasyonlar için geçerli olduğunu, yönetim ilkelerinin organizasyonların doğasından ve fonksiyonlarından bağımsız ele alınması gerektiğini savunur. Đnsanların katılımı sadece batı tipi örgütler için başarı sağlamaz. Üçüncü dünya ülkelinde de geçerli olan bir yönetim modelidir138. 2. Sivil Toplum Kuruluşlarında Stratejik Yönetim Belirsizliğin, sürekli ve hızlı değişimin çevresel koşullların en temel karakteri haline geldiği günümüz modern dünyasında, stratejik düşünme, stratejik yönetim gibi kavramlar, tüm organizasyonlar için önemli kavramlar haline gelmiştir. Uzun bir dönemdir kar amaçlı kuruluşlarda incelenen, benimsenen, üzerinde teorik ve alan çalışmalarının yapıldığı bu kavram, sivil toplum kuruluşları tarafından da yeni de olsa benimsenmeye, kabullenmeye başlanmıştır. Sivil toplum kuruluşlarında stratejik yönetim üzerine yazdıkları makalede 134
Çarıkçı & Acar, agm, s. 19 Borgese, E. M. (1999, Kasım). Global civil society: lessons from ocean governance. Future, Volume 31, Issues 9-10. ss. 983-991. 136 Sheehan, agm, s. 4 137 Sheehan, agm, s. 5 138 Sheehan, agm, s. 6 135
24
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
Çarıkçı ve Acar, gönüllü birlikteliğe dayanan STK’ların, etkin bir vizyon, sağlıklı bir organizasyon yapısı ve yönetim anlayışına sahip olduğu takdirde gelecekte çok daha etkili olabileceklerine dikkat çekiyorlar. Özellikle bilgi-iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle, bu kuruluşların koordinasyonu ve etkin yönetimi kolaylaşmış, etkin eylem birlikleri ile etki güçlerini artırma imkanları artmıştır139. STK’ların öncelikli amacı kendi kontrolleri dışında çevrelerinde meydana gelen değişimleri etkin bir şekilde yönetebilmektir. Bir başka deyişle bu çevresel değişimlerin organizasyon üzerindeki olumsuz etkilerini minimize, olumlu etkileri de maksimize edebilmektir. Bu bağlamda stratejik yönetim, “...çevre ile örgütsel amaçlar arasındaki etkileşimi görebilen ve buna uygun yapısal değişimleri destekleyen bir yönetim yaklaşımıdır. ... Değişimin ve belirsizliğin hakim olduğu ekonomik ve politik şartlar göz önünde bulundurulduğunda stratejik boyutu ön planda tutulmuş bir yönetim yaklaşımı çevreye uyumu kolaylaştıran, dinamik bir süreç olarak nitelendirilebilir”. Stratejik yönetim yaklaşımına sahip STK’lar, kendileriyle ilgili stratejik unsurların tümünü –STK üyeleri, destek veren kurum ve kuruluşlar, ulusal ve uluslar arası ekonomik ve politik organizasyonlar, devlet vb.- tatmin ederek çevresel belirsizlik ve hızlı değişimlere karşı etkinlik sağlayabilirler140. Bir STK açısından stratejik yönetimden söz edebilmek için açıkça belirlenmiş bir vizyona, geçerli bir misyona sahip olması ve çevre yönetimini amaç edinmesi gerekir. Vizyon bir örgütün hayalleri olarak tanımlanabilir. Bu anlamda etkin bir vizyon sahibi olabilmek demek, hayal kurabilmek, etkin düşünceler üretebilmek, olağanın dışına çıkabilmek anlamına gelmektedir. Etkin bir yönetim, gelecek perspektifine sahip bir vizyona sahip olmayı gerekli kılar. Misyon ise bir örgütün varlık nedeni olarak ifade edilebilir. Bir örgütün faaliyet alanını tanımlayan, bir örgütü diğer örgütlerden ayıran, yegane varlık nedenidir. Üstün bir vizyona ve geçerli bir misyona sahip olmak, çevresel değişimleri yönetebilmenin öncelikli şartıdır141. STK’larda stratejik yönetim üç boyutta incelenebilinir. •
Stratejik formülasyonun oluşturulması
•
Stratejik içeriğin belirlenmesi
•
Stratejik uygulama ve performans değerlendirme boyutları
Stratejik formülasyon; STK açısından misyon, felsefe ve amaçlarının belirlenmesi ve bu eksende uzun vadeli, esnek planlamaların yapılmasını ifade etmektedir. STK’lar açısından stratejik formülasyonun oluşturulması hayati öneme sahiptir. STK’larda stratejik yönetimin ikinci aşamasını, STK’ların çevresindeki olası fırsat ve tehlikelerin tespit edilmesi ve bunların gelecekteki kuruluşun performansı-verimliliği üzerindeki olası etkilerinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak örgütün güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarılması sürecinin tamamını içeren, SWOT142 (Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats) analizi oluşturmalıdır. Stretejik yönetim sürecinin ikinci aşaması alternatif stratejiler belirleme ve STK’nın gücü ve kaynakları ve amaçları doğrultusunda uygun olanları seçme sürecini ifade etmektedir. STK’ların sosyal ve finansal verimlilikleri, etkin bir stratejik formülasyon ve stratejik içerikle artabilir. Çevresel belirsizliğin ve değişimin hakim karakterler olduğu bir ortamda, politik ve ekonomik dönüşümlerden olduğu kadar, toplumsal dinamiklerden de fazlasıyla etkilenen, 139
Çarıkçı & Acar, agm, s. 19 Çarıkçı & Acar, agm, s. 20 141 Çarıkçı & Acar, agm, s. 20 142 SWOT Analizi organizasyonun güçlü ve zayıf yanlarının, şanslarının ve tehlikelirinin gözden geçirilmesidir. Zaten SWOT kelimesi de Strengths (Güçlü yanlar), Weaknesses (Zayıf yanlar), Opportunities (Şanslar), Threats (Tehlikeler) kavramlarından oluşmaktadır. 140
25
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
klasik yönetim anlayışıyla başarı elde etme olasılığı oldukça düşük olan STK’lar ancak, stratejik yönetim anlayışı ve stratejik planlamayla başarı elde edebilirler143. Organizasyonlar açısından, başarının ön koşulu uzun vadeli hedefleri açık bir şekilde tanımlamaktır. Bu hem iyi bir başlangıç anlamına glecektir hem de ayakta kalmayı sağlayacaktır. Bunun tersi de doğrudur, hedeflerini sık sık değiştiren, bir çok amacı birden gerçekleştirmeye çalışan kuruluşların başarı şansları azdır. Organizasyonel yaşam standardında ve organizasyonel yeteneklerde sağlam gelişmeler, ilerlemeler kat etmek, sürdürülebilir değişimler için önemlidir. Sivil toplum örgütlerinin performansını etkileyen bu iki anahtar kavram arasında mümkün olduğunca erken bir zamanda, uygun bir denge kurmak, daha fazla başarı, sonuçların daha fazla iyi olması anlamına gelmektedir144. Sivil toplum örgütleri için her yerde geçerli olan evrensel, iyi bir strateji yoktur. Bazı cevaplar bir takım örgütler için önemli iken bir başka örgüt için daha az önemli olabilir, ya da önemsiz olabilir145. Bununla birlikte gelişen bir takım değerlerin tüm sivil toplum kuruluşları tarafından kabul edildiği ve stratejiler geliştirilirken bunların esas alınması gerektiği konusunda bir konsensüsün olduğu belirtilebilir. 3. Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Bazı Temel Değerler 3.1. Katılımcılık (Participation) Katılımcı yönetim anlayışı kar amacı gütmeyen kuruluşlara özgü, farklı bir yönetim anlayışı değildir. Đş dünyasında uzun bir dönemdir uygulanan ve karar mekanizmalarına çalışanların katılımını sağlamak anlamına gelen bir yönetim teorisidir. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra çalışanların karar mekanizmalarına katılımında bir yükselişin olduğu görülür146. Genel olarak yönetim modelleri, iş odaklı otoriter yönetim anlayışı ve çalışan odaklı demokratik ya da katılımcı yönetim modelleri olarak tartışılır. Yetki dağıtımına (empowerment) ya da katılımcılığa dayalı yönetim modelleri, iş dünyasında ve kalkınma modellerinde ciddi anlamda öne çıkmaktadır. Örneğin Japon firmaları Hitachi, Nissan, Honda, Mitsubishi ve Toyota gibi kar amacı güden kuruluşlarda çalışanların katılımına dayalı bir yönetim modelinden bahsedilmektedir. Yine son zamanlarda özellikle 1980 sonrası yıllarda çalışanların katılımına dayalı yönetim anlayışının sağlıklı bir büyümeyi sağladığı, insan kaynakları yönetimlerinin strateji oluşturken başvurdukları temel bir kavram olduğu görülmektedir. Bugünlerde ise Japon firmalarından etkilenerek açığa çıkan takım çalışması, toplam kalite yönetimi gibi yönetim anlayışlarının popüler hale geldiği görülmektedir147. Hükümet dışı kuruluşlarda yönetim modellerini tartışırken hangi yönetim modellerinin hükümet dışı kuruluşlara uygun olduğunu sormak gerekir. Eğer bu yapılırsa tartışmaların bir anlamı, değeri olur. Katılımcı yönetim anlayışının genelde organizasyonlara, özelde kar amacı gütmeyen organizasyonlara ne gibi avantajlar sağladığını tartışılırsa, bunun kar amacı gütmeyen kuruluşlar için daha fazla uygun olduğunu anlaşılabilir. Kar amacı güden kuruluşlarda katılımcılığın yükselmesi ile ilgili birkaç perspektifin olduğu belirtilebilir. Guest ve Knight, endüstriel ve ekonomik sorunların, değişen uluslararası pazar şartlarının, çalışanların artan beklentilerinin üstesinden gelmek ve endüstriyel demokrasiyi sağlamak için 143
Çarıkçı & Acar, agm, ss. 21-24 Edwards, M. (1999, Şubat). NGO Performance ‾ What Breeds Success? New Evidence from South Asia. World Development, Volume 27, Issue 2, ss. 361-374. 145 Edwards, agm 146 Sheehan, agm, s. 6 147 Sheehan, agm, s. 6 144
26
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
katılımın gerekli olduğunu savunurlar. Yine Lawler’a göre, değişen çevre şartlarına -sosyal, ekonomik, iş dünyası ile ilgili, ürün ve iş gücü değişimi- verilecek en iyi cevaptır katılımcı yönetim anlayışı. Wall ve Lischeron, katılımcılığı, çalışma yaşamının kalitesini artırmak olarak tanımlar. Katılımcılığın artması sadece çalışma dünyasındaki hümanizmle ilgili değildir. Bearwell ve Holden, daha fazla katılımcılığın daha fazla verim, daha fazla etkinlik ve daha fazla kar olduğunu söylemektedir. Ouchi, katılımcılıkla performans arasındaki bağlantıya dikkat çekmektedir148. Sivil toplum örgütlerinde katılımcılık genellikle hiyerarşik yapının yumuşatılması, düzleştirilmesi, yönetimsel sorumlulukların pratik ihtiyaçlara ve durumlara göre paylaştırılması olarak tanımlanıyor149. Son dönemlerde en çok ortaklaşılan popüler kavramlardan biridir katılımcılık. Buijs insanların katılımını, bir proje grubundaki tüm üyelerin, organizasyondaki tüm karar süreçlerinde kendi çabalarını katabildikleri bir değişim süreci olarak tanımlamaktadır150. Organizasyonel büyüme açısından katılımcı yönetim, örgütler için önemli hale gelmektedir. Holcombe, bugün bir çok sivil toplum örgütünün katılımcı yönetim tarzını konuştuğunu, bu yönetim tarzında çalışanların, kapasite ve yetenek kaynakları olarak algılandığını dile getirmektedir. Yine Chambers, büyüyen, gelişen kurumsal yapıların hiyerarşiyi eritmeye, yumuşatmaya çalıştığını, bunun için de katılımcı yönetim kültürünü geliştirerek, yeni insanları kazanıp, onların disiplin içinde çalışarak kendini adamış insanlar haline gelmesine, prosedürlere, normlara uyum sağlamalarına ve bu normları geliştirmelerine, bunun için bütün kademelerde ve düzeylerde katılımı yükseltmeye çalıştığını dile getiriyor151. Hükümet dışı organizasyonların uluslar arası kalkınma alanında önemi, her geçen gün artmaktadır. Bu anlamda niteliğinde “katılım”ı barındıran bu kuruluşların yönetimi, önemli hale gelmektedir. Katılımcı yönetim (participatory management) kavramı hükümet dışı kuruluşlar için önemli bir hale gelmektedir, özellikle de gelişme açısından bu böyledir152. Mozambik’te, CONCERN Worlkwide adlı sivil toplum kuruluşu üzerinde, katılımcı yönetim konusunda alan çalışması yapan James Sheehan, katılımcı yönetim anlayışının herşeyden önce katılımcı gelişim paradigmasını gerektirdiğini ifade ediyor153. Hükümet dışı kuruluşlar açısından katılımcı yönetim çoğunlukla üzerinde durulmamış, araştırılmamış bir konudur. Bu, hükümet dışı kuruluşlarının yönetiminde karmaşıklığın ve katılımın öneminin anlaşılması açısından bir şans sunmaktadır. Bu, bir Kuzey hükümet dışı kuruluşu olan CONCERN Worlkwide’da kapasite değişimini ve yeni düşünceler gelişimini sağlıyor154. Bununla birlikte katılımcılık ile öğrenen organzasyonlar arasında da bağlantı kurulmaktadır. Senge, gelecekte gerçekten çok iyi olmak isteyen organizasyonların, organizasyonel yapının tüm kademelerinde, insanların sorumluluklarını, bağlılıklarını ve öğrenme kapasitelerini artırmaları gerktiğini keşfettiklerini savunmaktadır155. Sheeden, CONCERN Worldwide üzerine yapılan çalışmada, hükümet dışı kuruluşların, kar amaçlı kuruluşlardan katılımcı yönetim modelleri ile ilgili çok şey öğrenebileceğinin görüldüğünü ifade etmektedir156. Sheeden’a göre katılımcı yönetim anlayışı ile örgüt içi demokrasi arasında doğrudan bir ilişki 148
Sheehan, agm, s. 6 Fyvie, C. & Ager, A. (1999, Ağustos). NGOs and Innovation: Organizational Characteristics and Constraints in Development Assistance Work in The Gambia. World Development, Volume 27, Issue 8. August 1999, ss. 1383-1395. 150 Berry, agm, s. 2 151 Sheehan, agm, ss. 2-3 152 Sheehan, agm, s. 2 153 Sheehan, agm, s. 4 154 Sheehan, agm, s. 2 155 Sheehan, agm, ss. 6-7 156 Sheehan, agm, s. 20 149
27
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
vardır. Katılımcılık, sadece organizasyon yapısı ve aktiviteleri ile ilgili değildir. Katılımcılık aynı zamanda kuruluşun politikalarını, stratejilerini belirleme süreçlerinde de esas alınması gereken bir perspektiftir157. 3.2. Yenilikçilik/Yaratıcılık (Innovation) Yenilikcilik (innovation), özel sektöre ait, pazar payını büyüterek organizasyonları geliştiren bir kavram olarak anlaşılmasına rağmen, kar amacı gütmeyen ve yardım amaçlı kuruşlar arasında da fayda sağlayıcı bir kavram olarak fark edilmeye başlandı. Bazı yazarlar hızlı değişen çevre şartlarından dolayı, kar amacı gütmeyen kuruluşların en az devlet ve özel sektör kadar yenilikçiliğe ihtiyaç duyduğunu tartışıyorlar158. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Konseyi (Economic and Social Research Council) yenilikçiliği, yeni tekniklerin ve çalışma yöntemlerinin başarılı şekilde yaratılması, geliştirilmesi ve uygulanması olarak tanımlıyor159. Kompleks örgütlenmelerde –üyelerinin bilgi düzeyi, mesleki özellikleri, eğitim düzeyleri, profesyonellik düzeyleri açısından farklılık düzeyi vb. açıdan- yeni düşüncelerin gelişme olasılığı daha yüksektir. Dolayısıyla bu kuruluşlarda yenilikçi düşüncelerin gelişmesi daha kolaydır160. Peter Uvin (Brown Üniversitesi), Pankaj S. Jain (Hindistan Yönetim Enstitüsü-Indian Institute of Management) ve L. David Brown (Harvard Üniversitesi), hükümet dışı kuruluşlar (NGO) üzerine yaptıkları çalışmada, yenilikçiliği, fiziksel açıdan büyümeden, hükümet dışı kuruluşlara büyüme yeteneği kazandıran yeni paradigmanın en önemli değerlerinden biri olarak değerlendiriyorlar. Sivil toplum örgütleri açısından iki temel gelişme, büyüme (scaling up) paradigmasının olduğu belirtilebilir. Eski paradigmaya göre, sivil toplum örgütleri için gelişmek demek, fiziksel açıdan büyümek, profesyonelleşme, daha etkin ve programatik kurumsallaşma demekti. Bu paradigmayı esas olan bir çok sivil toplum örgütü hala başarılar elde ediyorlar. Yeni paradigma ise, tüm güçlerin etkileşimin sağlanması ve bunların ortaklaştırılması, yenilikçiliğin ve yaratıcılığın sağlanması, alternatif bilgilerin yaratılması ve diğer sosyal hareketlerin etkileme yeteneğine sahip olması olarak tanımlanıyor161. Organizasyon formlarından ziyade, etkin birliktelik, kültürel hassaslık, organizasyonel öğrenme düzeyi daha önemli faktörler olabilir ve bunların farkında olmak, belki sivil toplum örgütleri açısından, talepler ve değişen çevre şartları karşısında daha büyük bir yenilikçiliği sağlayabilir162. 3.3. Toplumsal Aktiviteler (Community-based action) Hükümet dışı kuruluşlar arasında önem kazanan bir diğer kavram ise, toplumsal aktiviteler (community-based action) kavramıdır. Berry’ye göre, toplumsal aktiviteler (community-based action) kavramı, stratejik bir değişimin parçasıdır. Fowler bu stratejik değişimi, hükümet dışı kuruluşların (NGO), hizmet ve servis sağlayan örgütlerden, halk örgütlenmelerini ve halk hareketlerini güçlendiren örgütlenmelere dönüşmesi şeklinde tanımlamaktadır163. Yapılan tüm tanımlamalarda genellikle bu stratejik değişimine dikkat 157
Sheehan, agm, ss. 22-23 Fyvie & Ager, agm, Drucker’dan alıntılanmıştır. 159 Fyvie & Ager, agm 160 Fyvie & Ager, agm 161 Uvin, P., Jain, P. S. & Brown, L. D. (2000, Ağustos). Think Large and Act Small: Toward a New Paradigm for NGO Scaling Up. World Development, Volume 28, Issue 8. ss. 1409-1419. 162 Fyvie & Ager, agm 163 Berry, agm, s. 1 158
28
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
çekilir. Toplumsal aktiviteler hükümet dışı kuruluşlar arasında gelişen politik söylemlerin merkezini oluşturmaktadır. Hükümet dışı kuruluşlar toplumsal aktiviteleri ya bu iş için kurulmuş örgütlerle ilişki kurarak, ya da bizzat kendileri bu örgütleri kurarak sağlayabilir. Her iki yaklaşım da, hükümet dışı kuruluşların (NGO) farklı yönetim sorunlarıyla karşılaşmasına neden olmaktadır164. Toplumsal hareketlerin (Community-based organization) etkinliği, temel amaçları geniş bir perspektifle sıraya koymasından, ve farklı toplumsal hareketler arasında ağlar kurarak, bu hareketler arasında sosyal ve ekonomik alışverişi sağlayarak, organizasyonların ve üyelerin güçlenmesini gerçekleştirmesi sayesinde artmaktadır165. 3.4. Hiyerarşinin Erimesi (Decentralization) Sivil toplum kuruluşlarının yeniden yükselişi döneminde, özellikle de 90’lı yıllardan sonra kamu ve özel sektörde olduğu gibi, sivil toplum örgütlerinde de, tüm yönetim süreçlerinde hiyerarşinin eridiği, adem-i merkeziyetçiliğin geliştiği görülmektedir. Yönetim değerlerinde demokrasinin gelişimine parelel bir gelişimin olduğu görülür. Demokrasinin 1950’li yıllarında, özellikle de 80’lerden sonra yaşadığı yükselişin en önemli nedenlerinden biri bilgi ve iletişim teknolojisindeki heyecan verici gelişmelerdir. Clark, Spybey ve Meyer, bir çok yazarın demokratik değerlerin yükselişi ile iletişim teknolojilerindeki gelişmeler arasında bağlantılar kurduğunu vurguluyorlar. Mansell ve Wehn, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygın şekilde kullanımının, güçlerinin insanların bağlılıklarından ve enerjilerini faaliyetlerinin yaygınlığından alan uluslararası hükümet dışı örgütlenmelerin, toplumsal hareket ağlarının organize olmalarını kolaylaştırdığına dikkat çekmektedirler166. Yakın zamanda bir çok yazar, katılımcı yönetim anlayışının hükümet dışı kuruluşlar için uygun olduğunu savunmaktadır. Roche, deneyimlerin, yarı otonom, özyönetim anlayışına dayalı federe unitelerden oluşan, enformasyonla bütünleşmiş, kooperatif bir öğrenme süreçlerin olduğu, hiyerarşik olmayan bir yapının, micro-kalkınma anlayışa dayalı organizasyonlar açısından daha iyi bir organizasyon dizaynı olduğunu ifade etmektedir. Campbell ve Fowler, hükemet dışı organizasyonların adem-i merkeziyetçiliği (decentralization) ve katılımcı karar verme makanizmaları yaratmaya ihtiyaç duyduğunu belirtiyorlar. Bu şekilde, sorun çözme, çevreye uyum sağlama yetenekleri artacak, esnek bir yapıya kavuşacaklardır. Yine Clark, sivil toplum örgütlerinin çalışanlarının, genellikle bu kuruluşların sosyal değişim misyonlarına olan inaçları ve kurumun değerlerini paylaşmalarından dolayı, işlerini yüksek sorumlulukla yürüttüğünü söyler167. Desantralizasyon, sivil toplum örgütleri açısından, yerel topluluklara (coğrafik açıdan ve sosyal açıdan) daha kolay hizmet sunmayı, yerel kurumların kurulmasını kolaylaştırmayı, yerelde yaşayan insanların katılımının artmasını ve kurumsal ve entelektüel çeşitliliğin güçlenmesini sağlar. Kısacası, desantralizasyon, organizasyonel süreçlerin dinamik bir yapıya kavuşması, kalitenin artması ve devamlılık için en iyi yoldur168. Wierdsma ve Swieringha, bir çok uluslararası hükümet dışı kuruluşun (INGO), öğrenmeyi başarmak için, katı merkezi (centralised) organizasyon yapılarını değiştirdiklerini ve adem-i merkeziyetçi (decentralised) organizasyon yapılarını oluşturduğunu belirtiyorlar. 164
Berry, agm, s. 1 Berry, agm, s. 6 166 Madon, S. (1999, Eylül). International NGOs: networking, information flows and learning. The Journal of Strategic Information Systems, Volume 8, Issue 3. ss. 251-261. 167 Sheehan, agm, s. 8 168 Uvin, Jain, & Brown, agm 165
29
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
Hiyerarşik, merkezi, kontrol anlayışına dayalı örgütlenmeler, karar vericilerin gerçeklikten uzaklaşmasına, öğrenme ile yapma arasındaki önemli ilişkinin kopmasına, zayıflamasına, tüm bunlar da öğrenme süreçlerinin zayıflamasına neden olmaktadır169. Deneyimler, insanlar öğrenmeyi birilerinin düşünmesi ve birilerinin de yapması olarak algılandığı zaman öğrenmekten hoşlanmadığını ve bu sürece dahil olmadığını göstermiştir. Uluslar arası hükümet dışı kuruluşlar, bu geleneksel anlayışın dışında bir öğrenme anlayışının gelişebileceği konusunda insanları cesaretlendirmeye özel bir önem vermeye ihtiyaç duyarlar. Hiyerarşik olmayan iletişim mekanizmasıyla ve öğrenmeye karşı açık olmakla, uluslararası hükümet dışı kuruluşlar, değişimleri karşılama, yine karmaşık gelişim sorunları karşısında çözüm bulma konusunda daha esnek bir yapıya kavuşmaktadır. Bu konu, birçok yazar tarafından katılım (participation) kavramı çerçevesinde oldukça detaylı bir şekilde analiz edilmiştir170. Hükümet dışı kuruluşların yönetiminde öne çıkan bir diğer kavram sosyal sermaye (social capital) kavramıdır. Putnam sosyal sermayeyi, aktivitelerin koordinasyonunu sağlayarak toplumun etkinliğini artıran, güçlendiren normlar, sorumluluklar ve ağlar olarak, sosyal organizasyonların geleceği olarak tanımlar171. Sivil toplum örgütlerinde yükselen değerler olan katılımcılık, yenilikçilik/yaratıcılık, hiyerarşinin erimesi, toplumsal aktiviteler ve sosyal sermaye kavramlarının, birbiriyleriyle doğrudan etkileşim içinde oldukları belirtilebilir. Bu kavramlar, yükselen demokratik değerlerin farklı öğelerini ifade ediyorlar. Demokratik bir sistemin başat aktörleri olan sivil toplum örgütlerinin bu değerlerle bütünleşmesi, bir anlamda, bu kuruluşların hedeflediği ve gerçekleşmesi için çaba sarfettiği demokratik sistemi, kendi içinde uygulaması, pratikleştirmesi anlamına geliyor. 4. Yönetim Fonksiyonları Açısından Sivil Toplum Kuruluşları 4.1. Sivil Toplum Kuruluşlarında Planlama Planlama, genel bir tanımla “...neyin, ne zaman, nasıl, nerede ve kim tarafından yapılacagını önceden kararlaştırma sürecidir”. Başka bir deyişle planlama, “...bir amacı geliştirmek için en iyi davranış biçimini seçme ve geliştirme niteligi taşıyan bilinçli bir süreçtir”172. Planlama, uygulamaya geçmeden önce düşünmeyi, tercih yapmayı ve karar vermeyi ifade ettiğinden stratejik değeri ve önemi olan bir fonsiyondur173. Her planlamada, esas olan belirlenen hedeflere ulaşmaktır. Planlar bu amaçları ve hedefleri gerçekleştirmek için hazırlanır. “Amaçsız bir plan ve faaliyetten söz edilemez. Kısaca plan ve planlama; •
Planlama bilinçli bir seçim ve yegleme sürecidir.
•
Planlama gerçekte bir karar sürecidir
•
Plan geleceğe dönüktür
•
Planlamada tahminler büyük rol oynamaktadır
•
Planlama ve örgütlenme evreleri, yönetimin belirleyici ve yasalaştırıcı nitelikte olan işlemleridir.
169
Madon, agm Madon, agm 171 Berry, agm, s. 2 172 Erkut, H. (2002). Planlama ve Kontrol Raporu. Yönetim ve Organizaayon Ders (2002-2003 Güz Dönemi) Notları. s. 1 173 Erkut, age, s. 2 170
30
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
•
Cuma ÇĐÇEK
Plan belli bir zaman süresini kapsar”174.
Planlama fonsiyonuna değer katan, organizasyona sağladığı yararlardır. Zaman ve emek israflarını azaltma, yöneticinin dikkatini amaca yöneltme, çabaları koordine etme, kaynakların amaç ve hedeflere yöneltilmiş olup olmadıgını kontrol etmeyi sağlama planlama fonsiyonlarının yararları olarak değerlendirilebilir. Önemli zaman ve enerji harcamalarını gerektirmesi ve girişim gücünü sınırlandırması ise, planlama fonksiyonunun dezavantajları olarak değerlendirilebilir175. Bir yönetim fonsiyonu olan planlama, genel olarak yukarıdaki gibi tanımlansa da sivil toplum örgütlerinde nasıl bir planlama sürecinin olması gerektiği konusunda detaylı çalışmaların yapıldığını söylemek mümkün değildir. Stratejik yönetim anlayışı, yine önceki bölümde ele aldığımız katılımcılık, yenilikçilik, yaratıcılık, sosyal sermeya gibi değerler tüm yönetim süreçlerinde, stratejik önemde değerler olarak kabul görse de, sivil toplum kuruluşlarında planlama fonksiyonu ile ilgili detaylı, alan çalışmaları sonucu açığa çıkmış kuramlardan, teorilerden bahsedilemez. Bununla birlikte bir çok yönetim fonksiyonunda olduğu gibi planlama konusunda da özel sektörde çok ciddi çalışmaların yapıldığı ve ciddi bir literatürün oluşturulduğu belirtilebilir. Stratejik planlar, STK’lar açısından içsel dinamikleri olumlu yönde etkileyen, yapısal yeniden organize olmayı kolaylaştıran, çevreyi yönetmeyi ve verimliliği artırmayı sağlayan yönetim aygıtlarıdır. Stratejik düşünebilen kadrolara sahip STK’ların geçerli misyonlar oluşturma ve stratejik planlar yapabilme yeteneği daha fazladır176. Henry ve Walker, kuralların ve prosedürlerin vurgulanması ve kayıt altına alınması olarak tanımlanan formalizasyonu (resmileştirme), genel olarak organizasyon üyelerinin yenikçiliğini engelleyen bir yaklaşım olarak değerlendirir177. Edwards, yapmış olduğu dört ayrı alan çalışması sonucunda resmi, formel planlama sistemleri ile etkin bir performans arasında bir ilişkinin olmadığı; açık ve ortak bir duyguya dayanan yönetimin, değişimlerin gereklerini karşılamadaki esnekliğin, öğrenme ve iletişimin öneminin farkındalığının daha fazla önemli olduğunu belirtiyor178. Sonuç olarak, sivil toplum kuruluşlarında, tüm bileşenlerin planlama sürecine aktif katılımı etkin bir yönetimi geliştirir. Etkin yönetim için etkin planlama gerekir. Gerçekte ise STK’larda bundan söz etmek mümkün değildir179. 4.2. Sivil Toplum Kuruluşlarında Organizayon Sivil toplum örgütlerinde planlama ile ilgili yaşanan araştırma, kuram ve teori eksikliği, bir diğer yönetim fonsiyonu olan organizasyon için de geçerlidir. Bununla birlikte, hiyerarşi, bu kavramın tarihsel süreç içerisinde yaşadığı değişimler, hiyerarşinin eridiği ademi merkeziyetçi organizasyon konularına dair bazı çalışmaların yapıldığını belirtmek gerekiyor. “Küresel ekonomi, küresel düşünüp hızlı yerel çözümler üretebilme becerisine ve iletişim ağına sahip, toplumsal kabulü ve etkinliği yüksek projeleri hayata geçirebilen organik örgütler gerektirmektedir. Küreselleşme ve sonuçları çok boyutlu, karmaşık, iç içe geçmiş ve kaos tipi süreçler ile desentralizasyon geliştirmeyi, beklenmeyene etkili ve süratli cevap verebilmeyi, yani bürokrasiden uzaklaşmayı gerektirir”. Bürokratik örgütlerde ise bunun tersi geçerlidir. Bu örgütlerde, işler formalize edilmiştir, kaos ortamına uymayan öngörülüğe dayalı karar süreçleri söz konusudur. Yine bu örgüt tiplerinde iletişim mekanizması, ihtiyaca göre 174
Erkut, age, s. 1 Erkut, age, s. 2 176 Çarıkçı & Acar, agm, ss. 20-21 177 Fyvie & Ager, agm, 1999 178 Edwards, agm 179 Çarıkçı & Acar, agm, ss. 20-22 175
31
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
şekillenen, bilgi aktarımına dayalı, dinamik bir yapıya sahip değildir, aksine talimat veren, yapılmasını gerekenleri bildiren, formal bir yapıya sahiptir180. Günümüzde, sivil toplumun tüm aktörleri arasında desantralizasyon, demokratikleşme baskın kavramlar haline geldi. Endüstri sektöründe bu, kendisini endüstri sonrası yönetim teorileri181 olarak göstermektedir. Tüm bunlara neden olanlar, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler olarak ifade edilir182. Bir çok yazar, sivil toplum örgütlerinin hem devletten hem de resmi donörlerden daha fazla rekabet sağlayıcı avantajlara sahip olduğunu vurguluyor. Devletler yapıları gereği doğal olarak merkezi, bürokratik ve kontrol anlayışına dayalı örgütsel yapıya sahipler. Diğer yandan, sivil toplum örgütleri (NGO), esneklikleri, yenilikçiliğe olan isteklilikleri, hiyerarşik olmayan değerlere ve ilişkilere vurgu yapmaları, birlikteliği ve katılımı geliştirmeleri ile diğer kuruluşlardan ayırt edilirler, farklılaşırlar183. STK’lar aynı zamanda öğrenen organizasyonlardır184. Bürokratik örgüt modelinin aksine, takım çalışmasına, ekiplere dayalı, profesyonelliğe daylı bu örgütlenmeler “organik ve birleştirici örgüt” olarak ifade edilir. Bu örgütlenlemelerin en önemli özelliği, adem-i merkeziyetçi bir anlayışa dayanmaları ve özyönetimi esas almalarıdır. Dinamik bir yapıya sahip olan bu örgütlerde, kuruluşun bileşenleri sürekli bir etkileşim içerisindedir. Bu etkileşimler sayesinde organizasyon sürekli yenilemekte ve kendisini yeniden üretmektedir185. 4.3. Sivil Toplum Kuruluşlarında Motivasyon Sivil toplum kuruluşlarını, kamu sektöründen ve özel sektörden ayrı ve avantajlı kılan en önemli özelliklerden biri gönüllü kuruluşlar olmasıdır. Yani sivil toplum örgütleri, bir anlamda gönüllü insanların birlikteliği anlamına gelmektedir. Belli sayıda profesyonel çalışan olsa da üyelerin büyük çoğunluğu gönüllü insanlardan oluşmaktadır. Kar amacı gütmeyen bu kuruluşlarda, insanların motivasyonunu sağlayan unsurun para, kazanç olduğu da iddia edilemez. Formel anlamda sivil toplum örgütü olan, ama işlevsel açıdan farklı amaçlar için faaliyet yürüten, bu anlamda üyelerine, çalışanlarına maddi kazanç sağlayan kuruluşlar, her ne kadar formel açıdan sivil toplum örgütü olsa da, gerçekte sivil toplum örgütü olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu saptama, yanlış sayılmaz. Kurumsal, organizasyonel başarıda, insan faktörünün belirleyici olduğu günümüzde, sivil toplum kuruluşlarında istekli, maddi fayda beklemeksizin çalışan insanlara sahip olmak, bu örgütler açısından büyük bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Tabi tüm bunların yanında sivil toplum kuruluşlarının amaçlarına uymayan, maddi çıkar elde etme, kariyer sağlama, mevki edinme gibi ya da hobi, eğlence olarak değerlendirme, arkadaş, çevre edinme gibi amaçlarla sivil toplum örgütlerine gelen üyelerin de olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Bu insanların da kuruluşun amaç ve hedeflerine uygun şekilde yönetilmesinde motivasyon önemli bir işlev görebilir. Literatür incelendiğinde, sivil toplum örgütlerinde gönüllülerin motivasyonunun kalıcı kılmak, daha da geliştimek için neler yapılması gerektiğine dair alan çalışmalarının, teorik çalışmaların fazla olmadığı görülmektedir. Betil, insanların sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olmasını sağlayan unsurları, “inanç” ve “umut” olarak belirtir. Betil, sivil toplum kuruluşlarının gelişmesi için bu iki 180
Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 181 Literatürde “post-industrial management theory” olarak geçmektedir. 182 Borgese, agm 183 Fyvie & Ager, agm 184 Çarıkçı & Acar, agm, s. 23 185 Çetin, agm
32
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
kavramın gelişmesine ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadır186. Bu değerler ancak, güven sağlanarak geliştirilebilir, bu da “şeffaflık”, “hesap verebilir durumda olmak”, “insanların katılımına olanak sağlamak” ve “insanlar arasında cinsiyet, düşünce, inanç, etnik köken ayrımı yapmaksızın herkese eşit yakınlıkta olabilmek” gibi unsurların geliştirilmesiyle mümkün hale gelir. “Hiç bir maddi çıkar beklemeden zamanını, fikirlerini, ilişkilerini kuruluşun hizmetine sunan gönüllülerin ödülü manevi tatmindir. Đnandığı bir amaç için güvendiği bir kurumda karşılıksız hizmet vererek toplumsal sorumluluğunu yerine getirmek ve çözümün bir parçası olmak için çalışır. Gönüllüler ile sıcak, sağlam bir bağ kurmak için profesyonel kadronun gönüllüleri ‘muktedir kılması’ çok önemlidir. Bu ise ciddi bir çaba ve zaman gerektiriyor. Gönüllülük ruhunu yaratmak, korumak, sürekliliğini ve etkinliğini sağlamak, doğru bir iletişim, eğitim ve denetim mekanizması ile mümkündür. Gönüllünün sağladığı kaynak parasal kaynak kadar hatta daha değerlidir”187. Betil insanların gönüllü olma nedenlerini şöyle sıralar: •
Zevk aldığı bir şey yapmak için
•
Đnandıkları bir şeyi desteklemek için
•
Can sıkıntısından kurtulmak için
•
Becerilerini korumak için
•
Kendisini ihtiyaç duyulan kişi olarak hissetmek için
•
Eğlenceli bulabilir
•
Yeni dost ve çevre edinmek için
•
Kişisel gelişimine katkı sağlamayı hedeflediği için.
Betil’in sivil toplum kuruluşlarında profesyonel-gönüllü ilişkisini, motivasyonu etkileyen bir faktör olarak ele alır. O’na göre sivil toplum kuruluşlarında profesyonel çalışanlarla, gönüllü çalışanların uyum sağlaması en önemli unsurlardan biridir. Bu uyumun sağlanmasında profesyonel çalışanlara rol biçen Betil, yapmaları gerekenleri şöyle sıralar: •
Gönüllünün yetenek ve ilgisine uygun görevler belirlemek
•
En önemli çalışma olan gönüllü eğitimini yapmak
•
Gönüllülerin kuruluşun amacını, misyonunu benimsemesi sağlamak188.
Sivil toplum kuruluşlarında çalışanların ve üyelerin motivasyonunda eğitimine önemli bir anlam biçen Betil, eğitimin; •
Kuruluşun amaç ve hedeflerinin kavratılması
•
Gönüllüler arasında ortak dil, duygu, düşünce ve davranışın oluşması
•
Bireylerin kendileriyle, birbirleriyle ve grupla ilgili farkındalık kazanmaları
•
Grup olma bilinci ve ortak dili oluşturmaları
•
Bireylerin sorun çözme becerilerini fark etmeleri
•
Đleriye yönelik hedeflerin gerçekleştirilmesinde bireylerin aktif ve etkili hale gelmelerini
186
Betil, Đ. (2001). Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük ve Gönüllü Yönetimi. Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi. 188 Betil, agm 187
33
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
•
Gönüllüleri tanıma ve hangi amaçla kuruluşa katıldıkarını anlama
•
Kimlik yaratma
•
Gönüllünün etki alanı ve yaptığı işin öneminin anlaşılması
•
Sorumluluk ve ödevler belirlenmesi gibi faydalarla motivasyonu artırdığını ifade eder189.
4.4. Sivil Toplum Kuruluşlarında Đletişim Sivil toplum örgütlerinin gelişimini sağlayan en önemli faktörlerden birinin, bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan devrimsel gelişmeler olduğu daha öncaki bölümlerde belirtilmişti. Bununla birlikte sivil toplum örgütleri, insan ilişkilerine dayalı, sosyal dayanışmanın olduğu, toplumsal fayda amacıyla oluşan gönüllü birliktelikler olarak ifade edildi. Hem çağımızın gelişmeleri hem de sivil toplum örgütlerinin niteliği iletişim ve insan ilişkilerini bu örgütler açasından önemli kılmaktadır. Buna rağmen planlama, organizasyon ve motivasyonda olduğu gibi, bu konuda da yeterli çalışmanın yapılmadığı belirtilmelidir. Dichter (1989) başarılı bir birlikteliği, güçlü insani ilişkilerin varlığı olarak tanımlamıştır. Brown (1996), bunu sosyal sermaye olarak tanımlamıştır. Brown güçlü insan ilişkilerinin güçlü sosyal sermaye anlamına geldiğini, bunun da sorun çözme yeteneğini artırdığını ve çeşitli düzeylerdeki farklı güç kaynaklarının yaratmış olduğu olumsuz ayrılıkların ortadan kalkmasını sağladığını belirtmiştir. Covey (1989), toplumsal değişim örgütlerinin190 genellikle yerel bazda örgütlenmiş, insan ilişkilerine dayalı örgütler olduğunu, bunun da, bu kuruluşlara, liderin değişmesi ya da sorunlu olması durumunda, esneklik kazandırdığını savunmaktadır191. Sosyal bilimler alanında egemen bir kavram haline gelen ortaklık, birliktelik (partnership), hükümet dışı örgütlerin (NGO) pratiklerinde ve retoriklerinde de kolayca kabul gören bir kavram haline geldi. Literatürde birlikteliklerle ilgili sorunların fazlasıyla bahsedilmesine rağmen, organizasyonel bir perspekiften, teorik bir algılayışın sınırlı olduğunu belirtmek gerekir192. Birçok uygulayıcı ve gözlemci, başarılı bir ortaklığın, birlikteliğin (partnership) içermesi gereken faktörleri tanımlamışlar; •
Karşılıklı güven, tamamlayıcı güç, karşılıklı hesapverebilirlik, karar verme süreçlerinde ortaklık, karşılılı bilgi alış-verişi193.
•
Açık ve anlaşılır hedefler, performansı ölçmeyi sağlayan mekanizmalar ve denetleyiciler, anlaşmazlıklarda karar verebilmek için açık ve tanımlanmış sorumluluklar ve süreçler194.
•
Ortak bir anlayış ve karşılıklı hoşgörü195.
189
Betil, agm social change organizations 191 Lister, S. Power in partnership? an analysis of an NGO’s relationships with its partners. 192 Lister, agm 193 Postma, W. (1994) 'NGO partnership and institutional development: making it real, making it intentional' Canadian Journal of African Studies vol 28, no 3. s. 451 194 USAID. (1997) ‘New partnership initiative (NPI) resource guide: a strategic guide to development partnering’. Report of the NPI Learning Team. Washington DC: United States Agency for International Development. s. 1 190
34
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
•
Karşılıklı destek, geliştirici, yapıcı taraf tutma196.
•
Finansal konularda şeffaflık, uzun vadeli birlikte çalışma sorumluluğu, diğer ortakları, bileşenleri tanıma197.
Bir sosyal sistemdeki birimlerin ve bireylerin arasındaki ilişki ağının düzeyi (interconnectedness), genellikle kuruluşun yenilikçi karakterini etkiler. Yeni bir düşüncenin rahat ve hızlı bir şekilde organizasyon üyeleri arasında yayılması yenilikçiliği, başarıyı artıran bir faktör olarak algılanır198. Sivil toplum örgütlerinde iletişim kavramı tartışılırken öne çıkan konulardan biri de bu örgütler arasındaki ilişkilerdir. Bilgi ve iletişim teknlojisindeki gelişmelerle birlikte bu ilişkilerde bir artışın olduğu görülür. Öyle ki internet arcılığıyla kurulan ağlar sayesinde bugün “aşağıdan küreselleşme” olarak da adlandırılan dünya genelinde yaygın örgütlenmelere gidildiği ve bu örgütlerin uluslararası sistemde ciddi yankılar yaratttığı görülmektedir. Bununla birlikte bu ilişkilerde ciddi sıkıntıların, sorunların yaşandığı da belirtilmektedir. Hükümet dışı kuruluşlar açısından, organizasyonalar arası ilişkiler, ekseriyetle özel, şahsi ilişkilere dayandığı, birçok hükümet dışı kuruluş çalışanı ve gözlemcisi tarafından vurgulanır. Fakat yönetim teorilerinde bu gerçeklik dikkate alınmamıştır. Organizasyonel düzeyde ilişkilenmelerin olmadığı durumlarda bireysel aktörler ve ilişkiler kritik öneme sahiptir. Bu ilişkiler organizasyonel sınırlar aşarak başkalarıyla doğrudan ilişkiler kurarak çeşitli faaliyetlerin olması açısından avantaj olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, bu ilişkiler dezavantaja da dönüşebilir. Birliktelik, ortaklık çok yönlü ve organizasyon bileşenlerinin tümünü kapsadığı sürece bir güçe dönüşebilir. Eğer tüm ilişkiler sadece lider tarafından yönetilirse, bu tür bir ortaklık, birliktelik sorun yaratır199. Sivil toplum örgütleri arasında daima simetrik, dengeli ilişkiler bulunmaz, asimetrik ilişkiler de yaşanır. Bu ilişkilerde totaliter yaklaşımların geliştiği gözlemlenmektedir. Güçlü organizasyonların bu ilişkilerde belirleyici oldukları vurgulanmaktadır. Organizasyonel ilişkilerde bireysel ilişkilerin belirleyiciliği, sivil toplum örgütlerinin gelişimi için yapılan teorik tartışmaların bir diğer önemli sorunudur. Eğer örgütler arasında birlikteliklerin oluşturulması düşünülüyorsa, potansiyel bileşenlerin neleri zorunlu kıldıkları ile pratik için bunların ne anlam ifade ettiği konusunda açık bir kavrayışın olması gerekmektedir. Kapasite düzeyi, kurumsal güçlü yanlar, yenilikçiliğin ve yaratıcılığın büyümesi ve gelişmesi gibi kavramlar organizasyonel süreçlerde değişim için temek dayanaklardır. Bir çok faktörü birlikte değerlendiren yaklaşımlar ancak sivil toplum orgütleri teorilerini geliştirebilir200. 4.5. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderlik Stratejik yönetim, katılımcılık, yenilikçilik, yaratıcılık, desantralizasyon, sosyal sermaye gibi, sivil toplujm örgütlerinde egemen hale gelen değerler, bu örgütlerde de yeni bir 195
Tandon, R. (1990) 'Partnership in social development evaluation: a thematic paper' ss. 96-113 in Marsden, D, and Oakley, P. (ed.) Evaluating social development Projects, Oxford:Oxfam. s. 98 196 Murphy, B. (1991) 'Canadian NGOs and the politics of participation' in Swift, J and Tomlinson, B. (eds) Conflicts of interest Toronto: Between the Lines. s. 179 197 Campbell, P. (1988) Relations between Southern and Northern NGOs in the context of sustainability, participation and partnership in development. Unpublished discussion paper prepared by International Committee for Voluntary Agencies (ICVA) Working Group on Development Issues. CVO International Working Paper Number 5. s. 10 198 Fyvie & Ager, agm 199 Lister,agm 200 Lister, agm
35
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
liderlik anlayışının gelişmesini sağlamıştır. Teorik açıdan bu değerler öne çıkmakla birlikte bu değerlerle çelişen anlayışlar da devam etmektedir. Şahıslardan çok kuralların ve misyonun yön verdiği ve profesyonel kadroların güçlü olduğu kurumsallaşan örgütler çok daha iyi çalışır ve ömürleri çok daha uzun olur201. “Küresel ekonomi, küresel düşünüp hızlı yerel çözümler üretebilme becerisine ve iletişim ağına sahip, toplumsal kabulu ve etkinliği yüksek projeleri hayata geçirebilen organik örgütler gerektirmektedir. Küreselleşme ve sonuçları çok boyutlu, karmaşık, iç içe geçmiş ve kaos tipi süreçler ile desentralizasyon geliştirmeyi, beklenmeyene etkili ve süratli cevap verebilmeyi, yani bürokrasiden uzaklaşmayı gerektirir”. Bu bağlamda günümüzde yaratacı lider anlayışının geliştiği görülür. Belirsizlikleri azaltmak, vizyon ve misyon yaratarak, riskleri minimize etmek bu yeni liderlik anlayışının unsurları olarak ele alınır202. Liderlerin, çevresel değişimleri zamanında görerek, örgütü bir bütünen bu değişimlere uyarlama yeteneğinde olması beklenir. Liderlerin, örgüt içerisinde farklı çıkarları bir araya getirip birleştirerek, uzlaşmayı sağlamaları ve çevresel şartların dayattığı değişimi gerçekleştirmeleri beklenir. Bunu da sivil toplum örgütü içerisinde ortak normlar, değerler yaratarak başarırlar203. Lidere bağımlı sivil toplum örgütelerinde katılımcı bir yönetim anlayışından bahsedilemez204. “Liderin bu örgütteki görevleri örgüt elemanlarının kendi kendilerini güdülendirecek koşulları sağlamasıdır. Ancak bu örgütlerde, transformasyonel liderlik bir düşe bir vizyona yöneltme ve yönlendirme çabasını, sadece tasarımsal-zihinsel değil, davranışlarla da özendirme liderliğidir, yani kreatif transformasyonel liderliktir. Bu liderler, kendi örgütü dışındakileri de biz olarak algılayan ve içte ve dıştaki kültür ve anlayış farklılıklarını görevdeş (sinerjik) olarak yönetebilen liderlerdir”205. Teorik açıdan bu değerler öne çıkmakla birlikte bu değerlerle çelişen anlayışlar da devam etmektedir. Çetin, “kurucu lider” anlayışının olduğu sivil toplum örgütlerinde, kurumsal yapının oturmadığını, gelişmediğini belirtir. Kızıl Haç gibi, bazı sivil toplum örgütleri, bu liderlik anlayışının olumsuz etkilerinden kurtulmak için tüzüklerine liderin yetkinliklerini tanımlamışlardır. “...Liderlik vasfı, toplum bilinci ve bilgisi, çalışmalarında deneyim, duruma göre davranış ve diplomasi yeteneği, kişiler arası iyi iletişim yeteneği, tarafsızlık, doğruluk ve gizliliğe uyum yeteneği...” gibi yetkinlikleri tanımlayarak kurumsal gelişmeyi sağlamaya çalışmışlardır206. STK' ların amacını açık ve net ortaya koyabilmesi ve bu amaç etrafında bağışçı ve gönüllülerini buluşturabilmesi, başarı için birinci koşuldur. STK' ların hedef kitlesine sunduğu plan ve projeler de başarı için kritik bir faktördür. STK'lar için diğer bir başarı faktörü insan unsurudur. “STK'larda profesyonel yönetim, sağlam bir altyapı ve işleyen sistemler kalıcılığın sağlanması açısından olmazsa olmazdır”. Performans değerlendirme sistemleri, sivil toplum kuruluşlarının başarısını etkileyen bir diğer önemli unsurdur. “Kendi içinde değerleme sistemlerini kurmak, yapılan çalışmaların sonuçlarını ölçebilmek, şeffaf olarak
201
Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 203 Bennis, W. , Nanus B., (1985) ‘Leaders: The Strategies for Taking Charge’, Summary of Book, Happer and Row Publishers Inc.’ten alıntılanmıştır. 204 Tarhan, agm 205 EDĐNSEL, K., (1997), Bürokratik Örgütten ‘kendi Kendine Öğrenen Örgüt Modeline Geçişte Örgüt ve Liderlik Sorunları, Deniz Harp Okulu ’21. Yüzyılda Liderlik Sempozyumu’ (5-6 haziran 1997) Bildiriler Kitabı, Cilt 1, Tuzla, Đstanbul, 49-52’den alıntılanmıştır, Çetin) 206 Çetin, agm 202
36
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
açıklayabilmek ve hesap verebilmek çok önemlidir. ... Her STK gönüllüleri kadar güçlüdür. STK'lar kişilere güvenle kurulur, kurumlara güvenle süreklilik ve kalıcılık kazanır”207. Sivil toplum örgütleri açısından büyüme, genişleme, daha büyük organizasyonlar haline gelerek, daha büyük bütçeleri yöneterek ve daha fazla insanlara ulaşarak sağlanabilir. Bu, hedeflere ulaşmak için bir yol ve yöntemi ifade ederken, bununla birlikte sivil toplum örgütleri (NGO), amaçlarına ulaşmak için daha farklı yol ve yöntemler de kullanıyorlar. Bu yollardan bazıları, organizasyonların niceliksel büyümeyi yaşamadan da, gelişebileceğini göstermektedir. Sivil toplum örgütleri, etkinliklerini fiziksel açıdan büyüyerek (quantitative scaling up), yeni aktiviteler yaparak (functional scaling up), diğer organizasyonların hareketlerini etkileyerek (political scaling up used) ve son olarak, kendi organizasyonel sürdürülebilirliğini sağlamlaştırarak (organizational scaling up) artırabilirler, 208 geliştirebilirler . Yeni paradigmada, sivil toplum kuruluşlarının başarılı bir şekilde genişleme ve büyüme dereceleri, sadece fiziksel büyümeleri ile değil, ürettiklerinin düzeyi ile, farklı aktörler tarafından geliştirilen proje sayıları ile, sivil toplumun entellektüel ve sosyal çeşitlilik düzeyi ile belirlenir. Burada ölçümün kriterleri, sadece para, çalışanlar, makinalar, değil bununla birlikte kuruluşun sahip olduğu ağlar, güvenilirliği, inanılırlığı, alternatif bilgiler üretmesidir. Sonuç olarak kuruluştan kazanç elde eden kişi sayısı değil, daha çok yerel potansiyelleri açığa çıkarması, sektörler arası ilişkileri geliştirmesi, birliğin ve doğruluğun normlarını güçlendirmesi ve demokratik bir ortamı ve sosyal farklılıkları güçlendirmesi önemlidir ve belirleyicidir. Yeni paradigma standartizasyondan daha çok çeşitliliği, prolejelerden daha fazla süreçleri, finansal güçten daha çok toplumsal gücü, bürokrasiden daha çok sivil toplumu, rekabet ve ikameden daha çok sinerjiyi esas alır209.
207
Tarhan, agm Uvin, Jain, & Brown, agm 209 Uvin, Jain, & Brown, agm 208
37
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
IV. GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĐ ĐLE ĐLGĐLĐ KONULARDA FAALĐYET YÜRÜTEN STK’LARDA YÖNETĐM VE ORGANĐZAYON Bu bölümde, Güneydoğu Anadolu Bölgsi ile ilgili konularda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu anket sonuçları, bilgisayar programları210 yardımı ile analiz edilmiş, yorumlanmış, elde edilen sonuçlar ayrıca tablolar ve şekiller ile raporlanmıştır. Alan çalışması kapsamında dokuzu Diyarbakır’da, dokuzu da Đstanbul’da bulunan, bununla birlikte, bölge halkı ile ilgili konularda faaliyet yürüten, toplam 18 adet vakıf, dernek, sendika, yurttaş girişimi ve kamusal fayda amaçlı ticari kuruluşlarla anket yapılmıştır. Anket çalışması, -yönetim kültürü ve organizasyon yapısı ile ilgili soruları barındırdığından- daha çok bu kuruluşlarda yönetim kademesindeki yetkililerle yapılmıştır. Anket sonuçları analiz edilirken, sivil toplum kuruluşlarının yetkililerinin, sorulara vermiş oldukları cevapların doğru olduğu varsayılmıştır. Anket sorularına verilen cevaplar toplu halde gözden geçirildiğinde, kuruluş tarihleri, insan kaynakları, yönetim fonksiyonları -planlama ve kontrol, organizayon, yürütmekoordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme, delegasyon (yetki devri) ve liderlik- ve fiziki koşullar açısından değerlendirilebilir. 1. STK’ların 1990 Sonrası Yükselişi Herşeyden önce, sivil toplum kuruluşlarının çoğunun 1990’lı yıllardan sonra kurulduğu görülmektedir. Tablo 3’e bakıldığında, kuruluşların 2’sinin (%12,5) 1980-1989 yıllları arasında, 14’ünün (%87,5) 1990-2003 yılları arasında kurulduğu görülmektedir. Bu sonuçların dünya genelinde ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerle parelellik gösterdiği belirtilebilir. Önceki bölümlerde incelendiği gibi 1950’li yıllardan sonra dünya genelinde sivil toplum yeniden yükselişe geçmiştir. Yine bu yıllarda dünyadaki gelişmelere parelel olarak Türkiye’de de tek partili dönemden çok partili döneme geçilmiş ve bununla birlikte uzun bir sessizlikten sonra sivil toplumun yeniden canlandığı görülmüştür. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile susturulan sivil toplumun özellikle 1990 yılları sonrası canlandığı bilinmektedir. Anket sonuçlarından da, Güneydoğu Anadolu bölgesinde sivil toplum kuruluşlarının daha çok 1980’li yıllarla birlikte canlandığı, gerçek anlamda ise bu kuruluşların 1990 sonrası geliştiği, bir yükselişe geçtiği (%87,5) görülmektedir. 2. STK’ların Fiziki Koşulları Anket çalışmasında Sivil toplum kuruluşlarının yetkililerine kendilerine ait bir yerlerinin var olup olmadığı ve çalışma yaptıkları mekanların büyüklükleri sorulmuştur. STK’ların çalıştıkları mekanlar, geniş anlamda fiziki koşulların anlaşılmasını sağlayamazlar ancak, konu hakkında bir fikir edinmesini sağlayabilirler. Anket sonuçlarından STK’ların %66,7’sinin (12) kendisine ait bir yerinin olduğu, %33,3’ünün (6) ise kendisine ait bir yerinin olmadığı görülmektedir (Bak. Tablo 5). Yine STK’ların genellikle, küçük sayılabilecek, 50200 metrekarelik mekanlarda faaliyet yürüttüğü görülmektedir. 1000 gibi fazla geniş sayılamayacak mekanlarda faaliyetlerini sürdüren STK’lar olmakla birlikte bunların sayısı oldukça düşüktür (Bak. Tablo 6). Her ne kadar STK’ların çoğunun kendisine ait bir yeri olsa da bunların fiziki olarak fazla geniş olmadığı görülmektedir. 210
Anket sonuçları SPSS 11.5 For Windows programı ile analiz edilmiştir.
38
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
3. STK’larda Đnsan Kaynakları Üçüncü olarak STK’lar, insan kaynakları açısından değerlendirilebilir. STK’larda ciddi bir üye potansiyelinin olduğu görülmektedir. Ortalama olarak her STK’nın 589 üyesi bulunmaktadır. Bununla birlikte standart sapmanın çok büyük olduğu (887,61) görülmektedir. Anket yaptığımız kuruluşlarda en yüksek üye sayısının 3.500, en düşük üye sayısının ise 15 olduğu görülmektedir (Bak. Tablo 10). Üye sayısı yüksek olmakla birlikte, üyelerin faaliyetlere katılımının da normal düzeyde olduğu görülmektedir. Anket sonuçlarından ortalama olarak üyelerin %41,94’ünün faaliyetlere katıldığı görülmektedir. Bununla birlikte standart sapmanın bu konuda da yüksek olduğu (35,927) görülmektedir. Üç kuruluş bu oranı %100 olarak değerlendirirken, en küçük değer ise %1 (sadece bir kuruluşta) olarak tespit edilmiştir. Genel olarak üyelerin katılımında iyi bir görünümün olduğu belirtilebilir (Bak. Tablo 11). Yine STK’larda ortalama olarak 14,22 kişinin profesyonel211 olarak çalıştığı görülmektedir. Bununla birlikte standart sapma bu konuda da oldukça yüksek (24,785) çıkmıştır. Örneğin profesyonel çalışanın olmadığı STK sayısı 3’tür. Bununla birlikte yaklaşık olarak 100 profesyonel çalışana sahip olan kuruluş da mevcuttur. Bununla birlikte %44,4 oranında bu rakamın 2 ve daha düşük sayıda olduğu görülmektedir. Yine kuruluşların %77,8’inda 10 ve daha az sayıda profesyonel çalışanın olduğu görülmektdir (Bak Tablo 7). STK’larda ortalama olarak 2,67 kişi ücretli olarak çalışmaktadır. Bu konudaki standart sapma da 3,662’dir. STK’ların %83,3’ünde bu rakam 5’in altındadır (Bak. Tablo 9). Yine bu soruya verilen en yüksek rakam 13’tür. Sivil toplum kuruluşlarının üye sayısı, üyelerin faaliyetlere katılım oranı, yine profesyonel çalışan sayısı düşünüldüğünde ücretli çalışan kişi sayısının az olması iyi bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bu sonuçtan sivil toplum örgütlerinde maddi kazancın çok fazla önemli bir faktör olmadığı sonucu çıkarılabilir. Zaten STK’nın yapmış olduğu faaliyetlerin üyelere maddi kazanç sağlayıp sağlamadığına dair soruya STK’ların %82,4’ü hayır cevabını verirken, %17,6’sı evet cevabını vermiştir (Bak. Tablo 41). STK’larda çalışma saatlerinin genellikle düzenli olduğu görülmektedir. Bu konuda sorular soruya sivil toplum örgütlerinin yöneticileri %83,3 oranında, düzenli çalışma saatlerinin olduğunu, geriye kalanlar ise olmadığını belirtmiştir (Bak. Tablo 8). Ankete katılan STK’lar, üyelerinin büyük oranda kuruluşun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiklerini ifade etmişlerdir. STK’lardan bu soruya olumsuz cevap verenlerin oranı %11,1’i iken, olumlu cevap verenlerin oranı ise %83,3’tür (Bak. Tablo 25). Yine STK’ların %88,9’ü, üyelerinin, kuruluşun sorunlarının çözümü için ortak çaba içerisine girdiğini belirtmiş, bu konuda sadece %11,1 oranında olumsuz cevap verilmiştir (Bak. Tablo 33). “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine STK’ların tamamı katılmıştır (Bak. Tablo 38). Yine, “Yönetim kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol oynarlar” ifadesine STK’ların %16,7’si katılmazken, %83,3’ü katıldığını ifade etmiştir (Bak. Tablo 51). Sonuç olarak, anket sonuçlarından STK’larda üyelerin genellikle faaliyetlere katıldığı, etkin olduğu, sivil toplum kuruluşunun misyonunu, vizyonunu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiği, yine bu kurumsal değerlerin üyeleri motive eden temel faktörler olduğu görülmektedir. Çok yüksek olmasa da, önemli sayılabilecek profesyonel çalışanların olduğu, bununla birlikte ücretli çalışan kişi sayısının ise az olduğu görülmüştür.
211
Sivil toplum örgütlerinden belirli bir konuda uzmanlığı olan, ücret karşılığı ya da gönüllü olarak düzenli çalışan kişiler profesyonel çalışan olarak değerlendirilmiştir.
39
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
4. STK’larda Vizyon, Misyon ve Strateji Sivil toplum kuruluşlarının %88,9’ü kuruluşun misyonunu, vizyonunu belirten yazılı bir dökümanın olduğunu belirtmiştir (Bak. Tablo 12). Yine %89,9’ü bununla birlikte kuruluşun kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir dökümanın olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 13). “STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen komiteler (birimler, komisyonlar, kurullar) var mı?” sorusuna ise %77,8’i evet, %22,2’si hayır cavabını vermiştir (Bak. Tablo 14). “STK’mızın yöneticileri kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler” belirlemesine %11,1’i katılmadığını ifade ederken, %88,9’ü katıldığını ifade etmiştir (Bak Tablo 24). Aynı şey üyeler için belirtildiğin de ise, elde edilen oranlar aynı olmuştur: %11,1 ve %88,9 (Bak. Tablo 25). “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine STK’ların tamamının katıldığı yukarıda belirtilmişti (Bak. Tablo 38). Yukarıdaki sonuçlardan; anket sorularına sivil toplum örgütlerinin yetkililerinin vermiş olduğu cavaplardan, STK’ların genelde vizyon, misyon sahibi olduğu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirlediği ve bunların üyelerin motivasyonunu sağladığı belirtilebilir. Yine yöneticilerle birlikte üyelerin de büyük çoğunluğunun kuruluşun vizyonunu, misyonunu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiği ifade edilebilir. Yine anket sonuçlarından, tüm bunların yaşam bulması için kuruluşlarda genelde, strateji belirleyen kurullarının, komisyonlarının var olduğu görülmektedir. 5. Yönetim Fonksiyonları Açısından STK’lar 5.1. STK’larda Planlama ve Kontrol Sivil toplum kuruluşlarının %88,9’ü kuruluşun misyonunu, vizyonunu belirten yazılı bir dökümanın olduğunu belirtmiştir (Bak. Tablo 12). Yine %88,9’ü bununla birlikte kuruluşun kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir dökümanın olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 13). “STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen komiteler (birimler, komisyonlar, kurullar) var mı?” sorusuna ise %77,8’i evet, %22,2’si ise hayır cavabını vermiştir (Bak. Tablo 14). Bunlarla birlikte STK’ların % 94,4’ü yaptıkları planlamaların kurumsal gelişmeyi sağladığını ifade etmiştir (Bak. Tablo 27). STK’ların %16,7’si kuruluşlarında etkin bir kontrol sisteminin olmadığını belirtirken, %77,8’i etkin bir sistemin olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 28). Yapılan bu kontrollerin kurumsal gelişmeyi sağladığı belirlemesine %88,9’ü katılırken, %5,6’sı katılmamıştır (Bak. Tablo 29). STK’ların %94,4’ü projelerin projeleri yürütecek üyeler ile planlandığını ve projenin her aşamasında değerlendirildiğini ifade ederken, %5,6’sı buna katılmamıştır (Bak. Tablo 30). Yine STK’ların %16,7’si kuruluşun başarısının düzenli olarak ölçülmediğini ifade ederken, %83,3’ü ise başarının düzenli şekilde ölçüldüğünü ifade etmiştir (Bak. Tablo 50). Tüm bu veriler STK’larda genel olarak bir planlama ve kontrol mekanizmasının var olduğunu göstermektedir. 5.2. STK’larda Organizasyon STK’ların organizasyon yapısı ile ilgili sorulan soruda, STK’ların fazla hiyerarşik yapıya sahip olmadığı görülmektedir. Hiyerarşik kademe sayısı 2 olan STK oranı %40,0’tır. Yine hiyerarşik kademe sayısı 3 olan %33,3, bununla birlikte 4 olan %20,0 ve 5 olan ise %6,7’dir (Bak. Tablo 23). Genel olarak sivil toplum kuruluşlarında aşırı hiyerarşik bir yapılanmanın olmadığı görülmektedir. Projelerin yürütülmesinde bileşenlerin katılımı ile ilgili 40
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
verilerin yer aldığı Tablo 31’deki veriler de bu görüşü desteklemektedir. Elde edilen sonuçlardan STK’ların fazla hiyerarşik olmayan, esnek yapılara sahip olduğu sonucu çıkarılabileceği gibi, STK’ların küçük çapta, fazla kapsamlı, kompleks olmayan yapılara sahip olduğu sonucu da çıkarılabilir. STK’ların maddi koşulları, ücretli, profesyonel çalışan sayıları göz önünde bulundurulduğunda ikinci yorumun da geçerli olduğunu görülmektedir. 5.3. STK’larda Yürütme ve Koordinasyon STK’ların %94,4’ü projelerin projeleri yürütecek üyeler ile planlandığını ve projenin her aşamasında değerlendirildiğini ifade ederken, %5,6’sı buna katılmamıştır (Bak. Tablo 30). Yine STK’ların %77,8’i proje ve faaliyetler arası eşgüdümün iyi tasarlandığını ifade etmektedir, %11,2’si ise buna katılmamaktadır (Bak. Tablo 34). “Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için, toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır” ifadesine STK’ların %77,8’i katılırken, %16,7’si katılmamıştır (Bak.Tablo 37). “Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir çalışma tarzını esas alırlar” ifadesine ise STK’ların %94,4’ü katılmış, %5,6’sı katılmamıştır (Bak. Tablo 42). Anket cevaplarından elde edilen veriler, STK’larda genellikle işlerin kollektif tarzda yörütüldüğünü, proje ve faaliyetler arası koordinasyonun iyi tasarlandığını ve mevcut durumu geliştirmek için sürekli ve düzenli şekilde toplantı, konferans, seminer vb. çalışmaların yapıldığını göstermektedir. 5.4. STK’larda Đletişim ve Đnsan Đlişkileri Anket yapılan sivil toplum kuruluşlarının hepsi iletişim aracı olarak telefonu kullanıyorlar (Bak. Tablo 18). Bununla birlikte faksı kullananların oranı %88,9 (Bak. Tablo 19) ve interneti kullananların oranı %61,1’dir (Bak. Tablo 20). Telefon, faks ve internet dışında farklı iletişim araçlarını kullananların oranı ise %22,2’dir (Bak. Tablo 21). Email grup adresi olanların oranı ise %5,6’dır (Bak. Tablo 22). Bununla birlikte STK’ların %27,8’inin internet adresi bulunmaktadır (Bak. Tablo 4). “STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır” ifadesine STK’ların %72,3’ü katıldığını, %16,7’si ise katılmadığını ifade etmiştir (Bak. Tablo 35). Yine STK’ların %83,4’ü projeler ve faaliyetler hakkında tüm üyelerin düzenli olarak yazılı, sözlü ya da elektronik haberleşmeyle bilgilendirildiğini ifade etmiştir (Bak. Tablo 36). STK’ların %55,6’sında, üyeler arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde de sürdürülürken, %16,7’sinde bu ilişkiler sürdürülmemektedir (Bak. Tablo 44). Yine STK’ların %77,8’i, üyeleri arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürüldüğünü ve bu ilişkilerin iş hayatındaki başarıyı artırdığını ifade etmiştir (Bak. Tablo 45). STK’ların tamamında resmi ilişkiler dışında informel ilişkilerin olduğu görülmektedir (Bak. Tablo 46). Sonuç olarak, STK’ların gelişmesinde, yükselişinde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin önemli bir katkısı olmasına rağmen, bu kuruluşların büyük çoğunluğunun teknolojik gelişmelerden yeterince faydalanmadığı görülmüştür. Örneğin anket çalışması yapılırken, bir çok STK yetkilisinin e-mail grubunun ne olduğunu bilmediği görülmüştür. Zaten e-mail grubu kullanma oranının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte anket sonuçlarından elde edilen veriler, STK’larda bilgi akışının iyi olduğunu göstermektedir. Özellikle üyelerin genelde faaliyetler hakkında bilgilendirildği görülmektedir. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarında, resmi ilişkiler dışında sosyal ilişkilerin hakim olduğu, bu ilişkilerin sosyal yaşamda ve iş ilişkilerinde de sürdürüldüğü görülmektedir.
41
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
5.5. STK’larda Motivasyon Sivil toplum kuruluşlarının tamamı “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine katılmaktadır (Bak. Tablo 38). Yine STK’ların %84,3’ü en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi olduğunu ifade etmektedir. STK’ların %16,6 ise bu görüşe katılmamaktadır (Bak. Tablo 39). Bununla birlikte STK’nın en üst yönetiminin üyelerinin motivasyonunda önemli bir etkisinin olduğunu %83,4’ü ifade ederken, %11,1’i buna katılmamaktadır (Bak. Tablo 40). Düzenli yapılan toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmaların da üyelerin motivasyonunu artırdığı görülmektedir. Bu konuda STK’ların tamamı olumlu görüş belirtmektedir (Bak. Tablo 43). Tüm bu verilerden, sivil toplum örgütlerinde üyelerin motivasyonunda kuruluşun vizyonunun, misyonunun, liderin, yönetimin, ve yapılan toplantı, seminer, konferans gibi ortak etkinliklerin önemli bir yerinin olduğu anlaşılmaktadır. 5.6. STK’larda Karar Verme Süreçleri “STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?” sorusuna STK’ların %44,4’ü haftada bir, %27,8’i on beş günde bir, %27,8’i ayda bir toplantı yaptığı cevabını vermiştir (Bak. Tablo 15). “STK’nızın çalışanlarını tümünün katıldığı toplantılar hangi sıklıkla yapılır?” sorusuna ise STK’ların %11,1’i haftada bir, %11,1’i on beş günde bir, %50,0’i ayda bir, %11,1’i iki ayda bir ve %16,7’si bunların dışında cevabını vermiştir (Bak. Tablo 16). Bununla birlikte “Üyelerle toplantılar ortalama hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul dışında)?” sorusuna, STK’ların %5,6’sı on beş günde bir, %33,3’ü ayda bir, %5,6’sı iki ayda bir, %27,8’i üç ayda bir, %5,6’sı altı ayda bir ve %22,2’si diğer cevabını vermiştir (Bak. Tablo 17). Üyelerin katılımı sınırlı iken aktif çalışanlar arasında katılımcılığın olduğu görülmektedir. “Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar alabilirler.” ifadesine STK’ların %61,1’i katılırken, %38,9’u katılmamıştır (Bak. Tablo 32). Yine, “Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir çalışma tarzını esas alırlar” ifadesine, STK’ların %94,4’ü katılırken, %5,6’sı katılmamıştır (Bak. Tablo 42). Bu veriler yöneticilerin çok sık olmasa da toplantı yaptıklarını, ama bununla birlikte üyelerle toplantıların çok sık yapılmadığını ortaya koymaktadır. Bir anlamda üyelerin karar gücü haline gelmeleri için gerekli karar mekanizmalarının yaratılmadığını ortaya koyuyor. Bu cevaplar aynı zamanda bundan önceki bir çok analizle de çelişiyor. Bununla birlikte STK’larda yöneticiler ve diğer çalışanlar arasında kolektif bir çalışma tarzının olduğu, karar süreçlerine etkin ve aktif çalışanların katıldığı sonucuna varılabilir. 5.7. STK’larda Liderlik Genel olarak STK’ların %77,8’i kuruluşun stratejik hedeflerini belirleyen komitelerin (birimlerim, komisyonların, kurulların) olduğu ifade ediyor (Bak. Tablo 14). Yine STK’ların %88,9’u yöneticilerin kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiğni ifade etmektedirler (Bak. Tablo 24). STK’ların %38,9’u kuruluşun en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.) habersiz hiç bir şey yapılmadığını ifade ediyor, bununla birlikte %61,1’i ise tersini ifade ediyor (Bak. Tablo 31). Yine “STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.” ifadesine STK’ların %84,3’ü katılırken, %5,6’sı katılmamaktadır (Bak. Tablo 39). “STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.) bireysel olarak, 42
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır” ifadesine ise STK’ların %83,4’ü katılırken, %11,1’i katılmamıştır (Bak. Tablo 48). Elde edilen bu veriler STK’larda liderlerin önemli bir yerinin olduğunu göstermektedir. Ancak bu lidere bağımlı kuruluşlar olduğu anlamına gelmemektedir. Liderle birlikte yönetim kurullarının da en az lider kadar etkili oldukları görülmektedir. Örneğin, üyelerin motivasyonunda, en est yönetimin rolü sorulduğunda olumlu cevap verenler %83,4’tür (Bak. Tablo 40). Yine kuruluşun başarısında en üst yönetimin rolü sorulduğunda olumlu cevap verenlerin oranının %88,9 olduğu görülür (Bak. Tablo 49). Bunlarla birlikte STK’ların %38,9’unda yöneticiler yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmemiştir. Bu tür bir eğitim sürecinden geçenlerin oranı %61,1’dir (Bak. Tablo 47). Tüm bu veriler STK’larda liderlerin önemli bir yere sahip olduğunu ama bununla birlikte yönetimlerin en az lider kadar rol sahibi olduğunu göstermektedir. Liderin ve yöneticilerin STK’larda önemli bir rolünün olmasına rağmen, önemli bir bölümünün yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmediği görülmektedir. 6. STK’ların Yönetim ve Organizayon Açısından Genel Durumu Sivil toplum kuruluşlarının çoğunun 1990’lı yıllardan sonra kurulduğu görülmektedir. 1950’li yıllardan sonra dünya genelinde sivil toplum yeniden yükselişe geçmiştir. Yine bu yıllarda dünyadaki gelişmelere parelel olarak Türkiye’de de tek partili dönemden çok partili döneme geçilmiş ve bununla birlikte uzun bir sessizlikten sonra sivil toplumun yeniden canlandığı görülmüştür. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile susturulan sivil toplumun özellikle 1990 yılları sonrası canlandığı bilinmektedir. Anket sonuçlarından, Güneydoğu Anadolu bölgesinde sivil toplum kuruluşlarının 1990 sonrası geliştiği, bir yükselişe geçtiği (%87,5) görülmektedir. Bölge ile ilgili konularda faaliyet yürüten STK’ların genellikle, küçük sayılabilecek, 50-200 metrekarelik mekanlarda faaliyet yürüttüğü görülmektedir. Her ne kadar STK’ların çoğunun kendisine ait bir yeri olsa da bunların fiziki olarak fazla geniş olmadığı görülmektedir. Anket sonuçlarından STK’larda üyelerin genellikle faaliyetlere katıldığı, etkin olduğu görülmektedir. Yine üyelerin kuruluşun misyonunu, vizyonunu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiğini, yine bu kurumsal değerlerin üyeleri motive eden temel faktörler olduğu görülmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının önemli sayılabilecek profesyonel çalışanların olduğu, bununla birlikte ücretli çalışan kişi sayısının ise az olduğu tespit edilmiştir. Anket sorularına sivil toplum örgütlerinin yetkililerinin vermiş olduğu cavaplardan, STK’ların genelde vizyon, misyon sahibi olduğu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirlediği ve bunların üyelerin motivasyonunu sağladığı belirtilebilir. Yine yöneticilerle birlikte üyelerin de büyük çoğunluğunun kuruluşun vizyonunu, misyonunu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiği ifade edilebilir. Yine anket sonuçlarından, tüm bunların yaşam bulması için kuruluşlarda genelde, strateji belirleyen kurullarının, komisyonlarının var olduğu görülmektedir. STK’lar yönetim fonsiyonları açısından değerlendirildiğinde ise şu noktalar vurgulanabilir: •
STK’larda genel olarak bir planlama ve kontrol mekanizmasının var olduğu görülmektedir.
43
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
•
STK’lar genel olarak fazla hiyerarşik olmayan, esnek yapılara sahip olduğu, bununla birlikte küçük çapta, fazla kapsamlı, kompleks olmayan organizasyonlar olduğu sonucuna varılmıştır.
•
Anket sonuçları, STK’larda genellikle işlerin kollektif tarzda yörütüldüğünü, proje ve faaliyetler arası koordinasyonun iyi tasarlandığını ve mevcut durumu geliştirmek için sürekli ve düzenli şekilde toplantı, konferans, seminer vb. çalışmaların yapıldığını göstermektedir.
•
STK’ların gelişmesinde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin önemli bir katkısı olmasına rağmen, bu kuruluşların büyük çoğunluğunun teknolojik gelişmelerden yeterince faydalanmadığı görülmüştür. Bununla birlikte STK’larda bilgi akışının iyi olduğu görülmektedir. Özellikle üyelerin genelde faaliyetler hakkında bilgilendirildği görülmektedir.
•
Sivil toplum kuruluşlarında, resmi ilişkiler dışında sosyal ilişkilerin hakim olduğu, bu ilişkilerin sosyal yaşamda ve iş ilişkilerinde de sürdürüldüğü görülmektedir. Sivil toplum örgütlerinde üyelerin motivasyonunda kuruluşun vizyonunun, misyonunun, liderin, yönetimin, ve yapılan toplantı, seminer, konferans gibi ortak etkinliklerin önemli bir yerinin olduğu anlaşılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarında yöneticilerin, çok sık olmasa da toplantı yaptığı, bununla birlikte üyelerle toplantıların çok sık yapılmadığı, üyelerin karar gücü haline gelmeleri için gerekli karar mekanizmalarının yaratılmadığı görülmüştür. Bununla birlikte STK’larda yöneticiler ve diğer çalışanlar arasında kolektif bir çalışma tarzının olduğu, karar süreçlerine etkin ve aktif çalışanların katıldığı sonucuna varılabilir. STK’larda liderlerin önemli bir yere sahip olduğu, bununla birlikte yönetimlerin en az lider kadar rol sahibi olduğu tespit edilmiştir. Liderin ve yöneticilerin STK’larda önemli bir rolünün olmasına rağmen, önemli bir bölümünün yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmediği görülmüştür.
•
•
•
Sonuç Sivil toplum paradigmasına ilişkin yapılan çalışmalar, genellikle sivil toplumun devletle olan ilişkisi, yine bununla bağlantılı olarak sivil toplum kuruluşlarının ulusal ve uluslar arası alanda gelişen demokratikleşme süreçlerindeki rolü üzerinde odaklanmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde sivil toplumun gelişim seyri de bu gerçeği ifade etmektedir. Yapılan literatür taraması sonucu, birey-toplum-devlet ilişkisinin, yapılan çalışmaların ana odağını oluşturduğu görülmüştür. Sivil toplum kavramı, politik, ekonomik, düşünsel gelişmeler sonucu yaşanan toplumsal değişimlere parelel olarak bir değişim göstermiştir. Bununla birlikte genel olarak, birey-toplum-devlet ilişkisinde her geçen gün bireyin biraz daha bağımsızlaştığı görülmektedir. Birey toplum ilişkisinde, batı toplumlarında birey öne çıkarken, doğu toplumlarında –sivil toplumun gelişmemesinin bir sonucu ya da nedeni olarakbireyin fazla bağımsızlaşmadığı, toplumun öne çıktığı görülmektedir. Yine dünya genelinde, toplumun devletten koptuğu, devlet aygıtının müdahale alanının her geçen gün biraz daha daraldığı görülmektedir. Sivil toplumun, modern dünyada 1990 yılları sonrası ciddi bir yükselişi yaşadığı görülmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki devrimsel gelişmeler, buna parelel olarak ulus devlet kavramının aşılması, temsili demokrasinin yetersiz görülmesi, doğrudan katılımcı demokrasi arayışlarının yükselmesi, uluslararası etkileşimin geçmişle kıyaslanmayacak düzeyde artması, yine soğuk savaş döneminin sona ermesi, genel olarak “küreselleşme” 44
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
olarak ifade edilen gelişmeler, sivil toplumun hem ulusal hem de uluslar arası alanda her geçen gün etkinliğinin artmasının nedenleri olarak sıralanmaktadır. Küresel çapta yaşanan bu gelişmeler sonucu, toplumsal yapının felsefik, ideolojik, siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel etnik, dini, mesleki anlamda oldukça farklılaştığı ve bu farklılaşmaların kendisini örgütleyerek, toplumsal yaşama katıldığı görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları bu sürecin ürünüdür. Bu sürecin sağlıklı işlemesinde devlet yapılanmalarının da, bu farklılaşmaların kendisini ifade edebildiği ve örgütlülüğe kavuşturabildiği bir yapıya sahip olması önem arz ediyor. Nasıl ki sivil toplumun gelişmesi demokratikleşmeyi, devletin ve siyasetin demokratik bir niteliğe kavuşmasını sağlıyorsa, devletin demokratikleşmesi de, sivil toplumun ve siyaset araçlarının demokratikleşmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla çağdaş demokrasinin gelişmesi, sivil toplumun gelişmesine bağlı olduğu kadar devletin demokratik bir dönüşüme uğramasını da zorunlu kılar. Tabi devlet doğası gereği, merkezi, bürokratik, otoriter bir özellik arz etmektedir. Bu anlamda demokratikleşme sürecinin asıl belirleyici unsurları sivil toplum kuruluşlarıdır. Sivil toplum ile ilgili günümüzde bir çok çalışma yapılmıştır. Her geçen gün sivil topluma olan ilgi artmaktadır. Ama bu ilginin genellikle sivil toplumun paradigması ilgili olduğu, bu kuruluşların daha etkin hale gelmesi için pratiksel ve yönetsel çalışmaların yeterince yapılmadığı görülmektedir. Bununla birlikte hem genel olarak dünyada yaşanan gelişmeler hem de sivil toplumun yüzyılları bulan pratikleri sonucu bazı değerlerin öne çıktığı söylenebilir. Stratejik yönetim anlayışı, STK’larda öne çıkan en önemli düşüncedir. Belirsizliğin, sürekli ve hızlı değişimin en temel karakterler olduğu 21. yüzyılda, çevresel değişikliklere ve belirsizliklere uyum sağlama ihtiyacı stratejik yönetim anlayışını öne çıkarmıştır. Katılımcılık, sivil toplum kuruluşlarında öne çıkan diğer önemli husustur. Hem çağın getirdiği gelişmeler, hem de sivil toplum paradigması, bu örgütlerde katılımcı bir yönetim anlayışını zorunlu kılıyor. Bütün yönetim süreçlerinde hiyerarşinin erimesi, yenilikçilik, yaratıcılık, sosyal sermaye, hizmet sağlayan kuruluşlardan toplumsal hareketlere dönüşme, sivil toplum kuruluşlarının, öne çıkan diğer önemli karakterleridir. Bölge ile ilgili konularda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının yönetim kültürünü ve organizasyon yapısını incelemek amacıyla bir alan çalışması yapılmıştır. Bu çalışma kapamında “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu bir anket hazırlanmış ve 18 STK ile anket yapılmıştır. Verilen cevapların doğru olduğu varsayılarak, anket sonuçları istatistiki olarak analiz edilmiştir. Literatür çalışması ve alan araştırması sonuçları bir araya getirildiğinde çelişkili sonuçlara varılmıştır. Literatür taramasında, Türkiye’de sivil toplumun etkin olmadığı, var olan sivil toplum kuruluşlarının, sivil toplum paradigmasına ters bir şekilde, halktan kopuk, kitle desteği olmayan, hiyerarşik, anti demokratik unsurları kendi içinde barındıran kuruluşlar olduğu yine, yönetim bilgisinden bihaber çalıştığı, stratejik yönetim anlayışının olmadığı, planlama-kontrol, organizasyon, yürütme koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme ve sorun çözme, yetki devri, liderlik gibi yönetim fonksiyonlarının gelişmediği, zayıf kaldığı sonucuna varılmıştır. Alan araştırması sonucunda, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, örgütlerinin, üyelerin yarısına yakınının faaliyetlere katıldığı, hiyerarşik olmayan esnek bir organizasyon yapısına sahip, demokratik değerleri kendi içinde barındıran kuruluşlar olduğunu yine, bu kuruluşlarında stratejik yönetim anlayışının var olduğunu, planlama-kontrol, organizasyon, yürütme koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme ve sorun çözme, yetki devri, liderlik gibi yönetim fonksiyonlarının geliştiğini savunmuşlardır. Bu anlamda, çalışmaya başlarken, ortaya atılan; sivil toplum kuruluşlarında etkin bir yönetim kültürünün olmadığı, ve sivil toplum kuruluşlarının, kurumsal düzeyi zayıf örgütlenmeler olduğu hipotezlerini yanlışlamışlardır. Literatür ve alan çalışması arasındaki bu çelişki anket çalışmasını yaparken “sorulan sorulara 45
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
verilen cevapların doğru olduğu varsayımı”nı gözden geçirmeyi gerekli kılmaktadır. Literatürün mü yoksa sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin mi gerçeği ifade ettiği ise, bu kuruluşların etkinlik düzeyinin incelenmesi ile açığa çıkacaktır. Bu ise daha kapsamlı farklı bir çalışmayı gerekli kılmaktadır.
46
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
KAYNAKLAR Albert, M. (2002). Değişimin Yolu: Toplumsal Dönüşüm Đçin Aktivist Stratejiler. Đstanbul: Aram Yayınları. Atack, I. (1999, Mayıs). Four Criteria of Development NGO Legitimacy. World Development, Volume 27, Issue 5. ss. 855-864. Atar, Y. (1997, Kasım-Aralık). Demokratik Sistemde Sivil Toplumun Fonksiyonu ve Sivil Toplum-Devlet Düalizmi. Yeni Türkiye, 18. 98-101. Azaklı, S. (1997, Kasım-Aralık). Devlet-Sivil Toplum ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 224-230. Balı, R. N. (2000, Şubat). Sivil toplum hareketinin iki zaafı: Đşadamları ve elitizm. Birikim, 130. 33-42. Barber, B. (1995) Güçlü Demokrasi, Çev. Mehmet Beşikçi, Đstanbul. Ayrıntı Yayınları. Berry, J. D. (n.d.) Exploring the concept of community: implications for NGO management. CVO International Working Paper Number 8. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr adresinden alınmıştır. Betil, Đ. (2001). Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük ve Gönüllü Yönetimi. 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.tegv.org/haber/kasim/yontem.htm internet adresinden alınmıştır. Bobbio, N. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum, içinde, Gramsci ve Sivil Toplum Kavramı. Erhan Göksel (Ed.). Ankara: Savaş Yayınları. Borgese, E. M. (1999, Kasım). Global civil society: lessons from ocean governance. Future, Volume 31, Issues 9-10. ss. 983-991. Bostancı, N. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Devlet ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 181187. Brecher, J., Costello, T. & Smith, B. (2002). Aşağıdan Küreselleşme. Đstanbul: Aram Yayınları. Campbell, P. (1988) Relations between Southern and Northern NGOs in the context of sustainability, participation and partnership in development. Unpublished discussion paper prepared by International Committee for Voluntary Agencies (ICVA) Working Group on Development Issues. CVO International Working Paper Number 5. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr internet adresinden alınmıştır. Çaha, Ö. (1997, Kasım-Aralık). 1980 Sonrası Türkiye’sinde Sivil Toplum Arayışları. Yeni Türkiye, 18. 28-64. Çarıkçı, Đ. H. & Acar, Đ. A. (2002). STK Stratejik Yönetim ve Yeni Yönelimler, Yeni Projeksiyonlar. Đ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sayı: 26. ss. 17-25. Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 26 Ekim 2003 47
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
tarihinde http://sistem.ie.metu.edu.tr/stklarda_liderlik.htm internet adresinden alınmıştır. Doğan, Đ. (2002). Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum. Đstanbul: Alfa Yayınları. Edwards, M. (1999, Şubat). NGO Performance ‾ What Breeds Success? New Evidence from South Asia. World Development, Volume 27, Issue 2, ss. 361-374. Erkut, H. (2002). Planlama ve Kontrol Raporu. Yönetim ve Organizaayon Ders (2002-2003 Güz Dönemi) Notları. Fyvie, C. & Ager, A. (1999, Ağustos). NGOs and Innovation: Organizational Characteristics and Constraints in Development Assistance Work in The Gambia. World Development, Volume 27, Issue 8. August 1999, ss. 1383-1395. Đnsel A. (2002, 10 Mart). Sivil toplum kuruluşlarının meşruiyeti. Radikal Đki. Keane, J. (1994). Demokrasi ve Sivil Toplum: Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal Đktidarın DenetlenmesiSorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzerine. Đstanbul: Ayrıntı Yayınları. Köprülü, K. (2001, Kış). Trükiye’de Sivil Toplum ve AB’ne Üyelik Sürecinde Sivil Toplumun Önemi. Elegans, Sayı 52. 26 Ekim 2003 tarihinde, www.elegans.com.tr/52/haber034.html adresinden alınmıştır. Lister, S. Power in partnership? an analysis of an NGO’s relationships with its partners. Madon, S. (1999, Eylül). International NGOs: networking, information flows and learning. The Journal of Strategic Information Systems, Volume 8, Issue 3. ss. 251-261. Murphy, B. (1991) 'Canadian NGOs and the politics of participation' in Swift, J and Tomlinson, B. (eds) Conflicts of interest Toronto: Between the Lines. Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok. Ankara: Savaş Yayınları. Postma, W. (1994) 'NGO partnership and institutional development: making it real, making it intentional' Canadian Journal of African Studies vol 28, no 3. Sancar, M. (2000, Şubat). Global sivil toplum mu?. Birikim, 130. 19-32. Sheehan, J. NGOs and participatory management styles: a case study of CONCERN Worldwide, Mozambique. CVO International Working Paper Number 2. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr internet adresinden alınmıştır. Sivil Toplum Đş Başında. (2001). 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.deltur.cec.eu.int/sivil.rtf internet adresinden alınmıştır. Şehsuvaroğlu, L. (1997, Kasım-Aralık). Devlet Ana mı? Devlet Baba mı? Yeni Türkiye, 18. 235-239.
48
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
Tandon, R. (1990) 'Partnership in social development evaluation: a thematic paper' ss. 96113 in Marsden, D, and Oakley, P. (ed.) Evaluating social development Projects, Oxford:Oxfam. Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi. 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.tegv.org/haber/kasim/tarhan_kalder.htm internet adresinden alınmıştır. Texier, J. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum, içinde, Gramsci, Üstyapılar Teorisyeni. Erhan Göksel (Ed.). Ankara: Savaş Yayınları. Tosun, G. E. (2000, Şubat). Demokratikleşme-sivil toplum tartışmasının görünmeyen boyutu: Sivil toplum örgütleri içinde katılım ve örgüt içi demokrasi. Birikim, 130. 52-60. Tosun, G. E. (2001). Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum Đlişkisi. Đstanbul & Bursa: Alfa Yayınları. Türkeş, A. Ö. (2000, Şubat). STK’lar ya da sanal toplum kuruluşları. Birikim, 130. 47-51. USAID. (1997) ‘New partnership initiative (NPI) resource guide: a strategic guide to development partnering’. Report of the NPI Learning Team. Washington DC: United States Agency for International Development. Uvin, P., Jain, P. S. & Brown, L. D. (2000, Ağustos). Think Large and Act Small: Toward a New Paradigm for NGO Scaling Up. World Development, Volume 28, Issue 8. ss. 1409-1419. Yılmaz, Aytekin. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Demokrasi ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 86-97. Yılmaz, Murat. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplumun Kısa Tarihi ve Aktüel Bazı Meseleleri. Yeni Türkiye, 18. 368-372.
49
Demokratikleşme Sürecinde Sivil Topluş Örgütleri
Cuma ÇĐÇEK
EKLER Ek 1: Ankete Katılan Kuruluşlar Diyarbakırda Bulunan STK’lar 1.
Anadolu Kültür / Diyarbakır Sanat Merkezi
2.
Güneydoğu Sanayici ve Đşadamları Derneği (GÜNSĐAD)
3.
Đnsan Hakları Derneği (ĐHD) Diyarbakır Şubesi
4.
Selis Kadın Danışmanlık Merkezi
5.
Belediye Đş Sendikası Diyarbakır Şubesi
6.
Dicle Fırat Kültür Sanat Merkezi
7.
Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği
8.
Diyarbakır Verem Savaş Derneği
9.
Türkiye Sağlık Đşçileri Sendikası Diyarbakır Şubesi
Đstanbul’da Bulunan STK’lar 10. Anadolu Kültür Merkezi 11. Barış Anneleri Đnisiyatifi 12. Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği 13. Đstanbul Kürt Enstitüsü 14. Mezopotamya Kültür Merkezi 15. Muş Eğitim Vakfı 16. Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) 17. Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği 18. Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
50