Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Đ.T.Ü. FEN BĐLĐMLERĐ ENSTĐTÜSÜ BÖLEGE PLANLAMA PROJESĐ II DÖNEM RAPORU
Araştırma Konusu Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim Bir Örnek Olay Đncelemesi Olarak Diyarbakır
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülden ERKUT
Hazırlayan Cuma ÇĐÇEK / 502041863
23.05.2006
0
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
ĐÇĐNDEKĐLER Özet 1. Giriş (2) 2. Küreselleşme ve Kentler (3) 2.1. Küreselleşmenin Tanımı ve Küreselleşmeyi Yaratan Dinamikler (3) 2.2. Küreselleşmenin Yaratmış Olduğu Kentsel Sorunlar (6) 3. Yeni Kamu Yönetimi Sistemi (9) 4. Yeni Küresel Aktörler: Metropoliten Kentler (10) 5. Kentsel Dönüşüm (11) 5.1. Kentsel Dönüşümü Anlamak (12) 5.2. Kentsel Dönüşümün Tarihçesi (13) 5.3. Kentsel Dönüşümden Beklentiler (14) 5.4. Kentsel Dönüşüme Đlişkin Eleştiriler ve Öneriler (16) 6. Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim (18) 7. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Süreci (25) 8. Diyarbakır’da Kentsel Dönüşüm Süreci (27) 8.1. Tarihten Günümüze Diyarbakır (27) 8.2. Çatışmalı Ortamın Şekillendirdiği Kentsel Dönüşüm (30) 8.3. Kentsel Dönüşüm Çalışmaları (31) 8.4. Kentsel Dönüşüm Đçin Katılımcı Bir Çerçeve (33) 9. Sonuç ve Değerlendirme (35) Kaynaklar Tablolar Tablo 1. Program ve Projelerde Katılım Türleri Tablo 2. Diyarbakır Đli Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
1
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim Bir Örnek Olay Đncelemesi Olarak Diyarbakır
Özet Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, çevresel ve mekansal alanda meydana gelen değişimler, küresel düzeyde değişen aktörler, değişen yönetsel ve kurumsal yapılar, kentlerde bir dönüşüm sürecine neden olmaktadır. Dinamiği, hızı ve niteliği farklı olmakla birlikte kentsel dönüşümün sürekli bir süreç olduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte küreselleşme olarak ifade edilen yeni süreçte hem meydana gelen sorunlarla baş etmek, hem de küresel sistem içerisinde yer edinmek amacıyla hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde 1970 yılları ile birlikte “kentsel dönüşüm” politikaları gelişmeye başlamıştır. Bu çalışmada kentsel dönüşüm ve yönetişim konusu ve bir örnek olay incelemesi olarak Diyarbakır kenti incelenmiştir. Bu amaçla kentsel dönüşüm ve yönetişim konularının gelişmesine neden olan makro ölçekteki değişimler; küreselleşme, küreselleşmenin kentlere yansıması ve yarattığı sorunlar, yeni kamu yönetimi ilk bölümlerde özetlenmiştir. Daha sonra kentsel dönüşüm kavramı,
kentsel
dönüşümden
beklentiler,
eleştiri
ve
öneriler
değerlendirilmiştir.
Diyarbakır’da yaşanan kentsel dönüşüm süreci incelenmeden önce Türkiye’deki kentsel dönüşümlere ilişkin kısa bir özet yapılmıştır. Cumhuriyetten 1980 yıllarına kadar Diyarbakır’da yaşanan kentsel dönüşüm Türkiye genelinde yaşanan sürece paralel bir seyir izlemiştir. Bununla birlikte 1984 yılından bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin tamamında süren çatışmalı ortam, bölgenin en önemli merkezi olan Diyarbakır’da ekonomik, sosyal, kültürel ve mekansal sorun yaratmıştır. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen Diyarbakır, katılımcı bir kentsel dönüşüm süreci için, iç ve dış dinamiklerin sağladığı önemli avantajlara sahiptir. 1. Giriş Đki binli yılların son çeyreğinde çok köklü ekonomik, sosyal, siyasal ve düşünsel değişimler meydana gelmiştir. Bu değişimler sonucunda devlet, demokrasi, merkezi yönetim, yerel yönetim, siyaset gibi kavramlar ve bunlar arasındaki ilişkiler değişmiş, yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. Tekeli yaşanan bu değişim dönüşümün büyük fotoğrafını çizerken şu noktalara vurgu yapıyor: sanayi toplumundan bilgi toplumuna, fordist (kitle) üretiminden post-fordist (esnek) üretime geçilmiş, ulus-devlet küreselleşme ve uluslar arası kuruluşların baskısı altında kalmış, sanattan siyasete modernist-pozitivist düşünce yerini post-
2
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
modernist düşünceye bırakmıştır. Bu değişimler ile geleneksel yapılar çözülmüş, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel kurum ve süreçler yeniden inşa edilmeye başlanmıştır (Nohutçu; s. 1). Kapitalist kentler sürekli değişim-dönüşümün yaşandığı bir süreci ifade etmektedir. Kapitalist toplumsal ilişkilerde meydana gelen dönüşümler kentleri de dönüştürmektedir (Şengül; 2002). Kapitalist kentler sadece kapitalist toplumsal ilişkilerin bir yansıması olarak değerlendirmemek de gerekir. Kapitalist kentler hem kapitalist ilişkilerin bir yansıması hem de bu ilişkilerin üretildiği, kurulduğu mekânlardır. Kapitalist sistemde meydana gelen dönüşümler sadece üretim süreçlerinde değil, konut, eğitim, sağlık, ulaşım gibi yeniden üretim süreçlerinde de dönüşümler meydana getirmektedir (Castell’den aktaran Şengül; 2002). Bu bağlamda, kapitalist kentler hem üretim süreçlerini hem de yeniden üretim süreçlerini şekillendiren, dönüştüren mekânlardır (Şengül; 2002). Kapitalizm kentleri sadece üretim ve yeniden üretim alanı olarak görmez, kentsel alanlarda var olan taşınmaz mallar, kapitalizm için değişim değeri olan alanlardır. Kentsel alanların kapitalizm ile birlikte metalaştığı görülmektedir. (Harvey 1985, Harvey ve Molotch, 1987’den aktaran Şengül; 2002). Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde meydana gelen dönüşüm iki döneme ayrılabilir. II. Dünya savaşından 1980 yıllarına kadar emeğin yeniden üretimini esas alan politikalar, bu dönemden sonra sermayenin yeniden üretimini esas almıştır (Şengül; 2002). Birinci dönemde, gelişmiş ülkelerde Keynesci politikalar esas alınarak, sosyal devlet anlayışı geliştirilmiştir. Bu şekilde sermayenin birikiminden kaynaklı kriz aşılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ise ithal ikameci sanayileşme politikaları esas alınmıştır. Bu şekilde sınırlı sermaye ile kalkınma stratejisi geliştirilmeye çalışılmıştır. Her iki uygulamada da devlet merkezi bir rol oynamıştır. Ekonomide devletin rolü belirleyicidir. Emeğin yeniden üretimini esas alan Keynesci ve ithal ikameci sanayileşme politikaları 1970’li yıllarda krize girmiş bunun sonucunda 1980 yılları ile birlikte neo-liberal politikalar esas alınmıştır (Şengül; 2002). 2. Küreselleşme ve Kentler 2.1. Küreselleşmenin Tanımı ve Küreselleşmeyi Yaratan Dinamikler 1980 yılları ile birlikte hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde köklü dönüşümlerin yaşandığı görülmektedir. Yeni dünya düzeni olarak kavramlaştırılan bu dönemde fordist (kitle) üretimden post-fordist (esnek) üretime, ulus-devlete dayalı siyasal bir
3
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
sistemden küresel bir sisteme, modernizmden postmodernizme, yönetimden yönetişime bir dönüşüm yaşanmıştır. (DPT; 2000b: 10–11) Ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal sistemde yaşanan bu köklü dönüşüm genel olarak “küreselleşme” olarak ifade edilmektedir. Küreselleşme ile ilgili birbiriyle çelişen, çatışan bazen de örtüşen çeşitli tanımlamalar yapılmaktadır. Bunlar içerisinde yaşanan dönüşümü tanımlamayı esas alan ve eleştirel bir yaklaşımla değerlendiren tanımlamalar öne çıkmaktadır. Yapılan tanımlarda öne çıkan olgulardan biri, küreselleşme ile birlikte dünya genelinde meydana gelen “bağımlılaşma” ve “bütünleşme”dir. Rana, küreselleşmenin “dünyanın bir küre gibi ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal açıdan sıkışması ve bir tek yer olarak algılanması” olarak tanımlandığını ifade etmektedir (Çalt; s. 1). Küreselleşme ile birlikte ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel birçok alanda hızlı bir bütünleşme ve benzeşme yaşanmıştır (Köse; 2003: 3). Esgin, bilince vurgu yaparak küreselleşmeyi dünyayı tek bir yer olarak kavramak olarak tanımlamaktadır (2001: 190). Küreselleşme sürecini kültürel açıdan ele alan yaklaşımlarda tek global bir kültürün öne çıktığı vurgulanmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme, “sermaye, yönetim, istihdam, bilgi, doğal kaynaklar ve organizasyonun uluslararasılaştığı ve tam anlamıyla karşılıklı bağımlılaştığı bir ekonomik ve siyasal yapılanmadır (Köse; 2003: 4). Yerel olanın evrenselleşmesi ve evrensel olanın yerelleşmesidir (Köse; 2003: s. 30). Öne çıkan bir diğer olgu da ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal sistemin ölçeğinin küreselleşme ile birlikte değiştiğidir. Bu yaklaşım coğrafyaya dayalı sınırların etkisini yitirdiğine vurgu yapmaktadır. Felsenstein, Schamp ve Shachar, küreselleşmenin birçok şeyi kapsamakla birlikte iki önemli değişimi ifade ettiğini söylemektedir. Bunlardan birincisi ekonomik faaliyetlerin küresel ölçekte organize olması, ikincisi ise ulus-devlet be buna benzer coğrafyaya dayalı sınırların etkisizleşmesidir (Marin; 2004). Küreselleşme ile birlikte uluslar arasında sosyal, kültürel ve iktisadi bağımlılık artmış, yaşamımız çok uzak coğrafyalarda alınan kararlara ve meydana gelen olaylara bağımlı hale gelmiştir. Coğrafik sınırlar önemini yitirmiştir (DPT; 2000a: 55). Küreselleşme ile birlikte ulusal sınırlar aşılmış, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal birikimler, bu birikimler ile oluşmuş değerler dünya geneline yayılmıştır (Erbay’dan aktaran Köse; 2003: s. 4). Küreselleşme ile ilgili yapılan tanımlarda öne çıkan bir diğer vurgu piyasa sisteminin/kapitalizmin egemenliğidir. Demirer, küreselleşmeyi, başta ekonomik alan olmak üzere, ideolojik, yönetimsel ve kültürel alanda kapitalizmin tüm dünyayı kuşatması olarak tanımlar (Kipers; 2004: 14). Küreselleşme aslında kapitalizmin, uluslar üstü sermayenin içine 4
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
düştüğü krizden çıkma çabasıdır. Bu amaçla ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanları yeniden yapılandırma, dünyayı tek bir pazar haline getirme çabasıdır (Esgin; 2001: 186). 1980 yılları ile başlayan ve 2000’li yıllara kadar olgunlaşan küreselleşme aslında kamunun ekonomi ve toplumsal yaşamda etkinliğinin azaltılarak, piyasa aktörlerinin toplum yaşamına egemen kılınması, “kapitalizmin tek geçerli sistem” yapılmasıdır (Ruhşen Keleş’ten aktaran Çalt; 1). Küreselleşme sermayenin yayılması, kapitalizmin tüm dünyaya egemen olmasıdır (Keleş ve diğ, içinde Keleş; 2005: 12). Bu yaklaşımın bir sonucu olarak plancı yaklaşımlar terk edilerek piyasa zihniyeti esas alınmıştır. Dünya bankasının 1996 yılında yayınlanan bir raporunun başlığı şudur: “From plan to market”. Bu plandan vazgeçilip piyasa mekanizmasına entegre olmayı ifade ediyor (Keleş ve diğ, içinde Keleş; 2005: 15). Küreselleşme ile ilgili yapılan tanımlamalarda öne çıkan bir diğer yaklaşım, küreselleşmeyi ulus-devletle olan ilişkisi ekseninde tanımlamaya çalışmaktadır. Bu sava göre küreselleşme kapitalizmin bir aşamasıdır. Ulus-devletin doğuşunu sağlayan kapitalizm bugün küreselleşme aşaması ile ulus-devletin meşruluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu yaklaşıma göre küreselleşme yeni bir olgu değildir, yüzyıllardır süren kapitalist sistemin, emperyalizmin kendisidir, emperyalizme saygınlık kazandırma, toplumda emperyalizm karşısında çaresizlik, alternatifsizlik düşüncesini yaratma çabasıdır (Boratav, 1997 ve Kocacık, 2000’den aktaran Esgin; 2001: 185). Küreselleşme ile birlikte batı zaferini tüm dünyaya yaymıştır. Küreselleşme ile “yaşanan süreç, dağılma, sömürgeleşme ve demokratikleşme sürecinde daha geriye savrulma anlamına gelmektedir.” (Güler; 1997: 75). Küreselleşmeyi yaratan dinamikler konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte, bilgi ve ulaşım teknolojisinde meydana gelen değişimlerin önemli bir rol oynadığı genellikle kabul edilen ortak bir görüştür. Bilgi ve telekomünikasyon teknolojilerinde meydana gelen değişim birçok şeyi etkilediği gibi kent ve bölgelerin yapılanmasında da önemli değişimlere neden olmuştur. Bu yeni teknolojik değişimlerle kapitalist üretim sistemi küreselleşmiş, sermayenin küresel ölçekte hareket kabiliyeti geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde artmıştır (Harvey, 2003). Telekomünikasyon ve bilgi teknolojilerinin kalbini oluşturan komünikasyon teknolojileri zaman ve mekândaki farklılıkları önemsiz bir hale getirmekte, adeta elektronik devreye sıkıştırmakta, akışkan bir özellik kazandırmaktadır. Bu yeni durumdan faydalanan firmalar ekonomik faaliyetlerini parçalamakta, karın en yüksek olduğu mekânlarda konumlanmaktadır. Bu da mekânda değişimlere neden olmaktadır. Zamanın ve mekânın akışkan bir özellik kazandığına katılan Castell (1989), yeni ekonomik sistemin bilgi tabanlı bir sistem olduğunu, üretim süreçlerinde girdi olarak bilgi payının diğer üretim faktörlerine olan oranının çok
5
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
artığını, bunun da işletmelerin mekânsal organizasyonunu ve mekânların değişimini etkilediğini ifade etmektedir (Marin: 2004). Küreselleşme ile birlikte mekânlar akışkan bir özellik kazanmakla birlikte, kimi iddiaların aksine önemini yitirmemekte, aksine küreselleşen bir dünyada daha da önemli hale gelmektedir. Küreselleşme ile birlikte mekânsal farklılıklar ve mekânların üretimde uzmanlıkları öne çıkmaktadır. Yerel, ulusal ve küresel olanın tek bir yapıda birleştiği bu dönemde büyük kent ve bölgeler yeni küresel sistemin mekânsal dinamikleri haline gelmektedir (Scott, 1998 ve Veltz, 1996’dan aktaran Scott; 2004: 26). Ulaşım ve bilgi teknolojilerinde meydana gelen devrimsel değişimler dışında küreselleşmeyi yaratan dinamikler arasında 1980 ve 1990 yılları arasında dünya genelinde birçok ekonomide meydana gelen liberalleşme ve uluslar arası finanssal marketin tek bir yapıya kavuşması da yer almaktadır. Bu yeni dönemde uluslar arası sermaye küresel sistemin güçlü aktörleri haline gelmişlerdir. Tutarlı politikalar üreten bu aktörler devletlerin politikalarını belirleyebilme gücüne sahiptir. Finanssal kuruluşlara arsında küresel düzeyde var olan karşılıklı bağımlılık, bu örgütler arasında koordinasyon ve işbirliği sağlama kapasitesi ve sürekli yatırımlar yapmaya olanak tanıyan çok yönlü finanssal kuruluşlar (Multilateral Financial Organizations), küresel sermayenin devletlerin politikalarını belirleyen güçlü küresel aktörler haline gelmelerini sağlamıştır (Jimenez, 2000: 464–466). Dünya ticaretinin üçte ikisi, son yirmi beş yılda sayıları 7.000’den, şubeleriyle birlikte 38.000’e ulaşan ve 250.000 yan kuruluşları olan çok uluslu şirketler tarafından yönetilmektedir. Uluslar arası toplumu oluşturan ulus-devletlerin ihracatlarının toplamı en güçlü 86 küresel girişimin toplam satışından düşüktür. Dünyanın yeni aristokrasisi olan bu küresel şirketler dünya genelinde “nerede, ne, nasıl ve kim için üretim yapılacağına karar vermektedir” (BM, 1996’dan aktaran De Rivero; 2003: 40–41). Küreselleşme, “nasıl ürettiğimiz, tükettiğimiz, yönettiğimiz, bilgilendirdiğimiz ve düşündüğümüzü belirlemektedir” (Borja ve Castells’den aktaran Marin; 2004). 2.2. Küreselleşmenin Yaratmış Olduğu Kentsel Sorunlar Küreselleşmenin neden olduğu değişimler en fazla kentler ve kentlerde yaşayan insanlar üzerinde görülmektedir. Kentin yönetim sistemi, fiziksel mekânı, kentte yaşayan insanların yaşam biçimleri, üretim ve tüketim alışkanlıkları küreselleşme ile birlikte köklü değişimler geçirmektedir. Kentlerin ekonomik ve toplumsal yapılarındaki değişimler büyük oranda küreselleşme süreci ile birlikte meydana gelen politikalar ve uygulamalarla bağlantılıdır (Kiper; 2004: 14). 6
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Küreselleşmenin en büyük yansıması, metropoliten kentlerin niteliğini ve niceliğini değiştirmesidir. Metropoliten kent ve bölgeler, küreselleşme süreci ile birlikte bir ağ haline gelen küresel sisteminin düğüm noktaları gibidir (Felsenstein, Schamp ve Shachar’dan aktaran Marin; 2004). Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde metropoliten kentlerin sayısı hızla artmaktadır. 1950 yıllarında dünya genelinde nüfusu bir milyondan fazla 83 metropoliten kent varken (bunların 2/3’ü gelişmiş ülkelerde yer alıyordu), 1990 yılında bu sayı 272’e (bunların 2/3’ü gelişmekte olan ülkelerde yer alıyor), 2000’li yıllarda ise 400’ü aşmıştır (Scott; 2004: 27). Metropoliten kentler küresel sistemin ana üretim ve tüketim merkezleri haline gelmektedir. Küreselleşme sürecinin kentlere yansıması üç başlık altında toplanabilir: (1) yoksullaşma ve sosyal ayrışma, (2) çevre krizi, (3) kültürel yabancılaşma-kent kimliğinin yitimi. Küreselleşme ile birlikte hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk artmış, bunun bir yansıması olarak sosyal ve mekânsal ayrışma yaşanmıştır. Çevre krizi küreselleşme ile birlikte tüm dünyanın gündemine giren ve geleceğimizi tehdit eden bir sorun haline gelmiştir. Tarihi, kültürel değerlerin yitimi, küreselleşme ile birlikte tek bir kültürün, yaşam tarzının tüm dünyaya yayılması kültürel yabancılaşma ve yerel kent kimliklerinin yitimine neden olmaktadır. Tüm bu sorunlar karşısında çeşitli çözüm arayışları gelişmiştir. Yeni kent gündemi olarak ifade edebileceğimiz bu arayışlar bilgi kenti, bilgiye dayalı gelişim, yaratıcı sınıf, insan ve sosyal sermayenin geliştirilmesi, katılımcı yönetim gibi kavramlarda ifadesini bulmaktadır. Bununla birlikte mevcut küresel eğilimin devam etmesi halinde sorunların çözülmesinin olanaklı olmadığını, dolayısıyla sorunların daha da artarak devam edeceğini öne süren yaklaşımlar da görülmektedir. Küreselleşme ile birlikte farklı mekânlarda meydana gelen ekonomik faaliyetler entegre olurken, bu süreç beraberinde sosyal, ekonomik ve mekânsal dışlanmayı da getirmektedir. Yeni ekonomik sistem üretmeyeni dışlamakta, mekânları, ülkeleri, sosyal sektörleri parçalara ayırmaktadır (Borja ve Castells’den aktaran Marin; 2004). Neo-liberal kent politikaları ile birlikte kentlerde dilencilik, suç oranı, yoksulluk, evsizlik her geçen gün artmaktadır (Stahre; 2004: 69). Özelleştirme politikaları ile birlikte kamu hizmetler paralı hale geliyor, parasız eğitim ve sağlığın sözü bile edilmiyor artır. Küreselleşmenin etkisiyle kentler daha pahalı hale geliyor, yoksulluk artıyor (Uyar; 2002). Özelleştirmeler, belediye hizmetlerinin taşeron şirketlere verilmesi, hizmetlerin paralı hale getirilmesi gibi politikalar işçi-emekçi sınıflarla birlikte orta sınıfta da ciddi bir yoksullaşmaya neden olmuştur (Çulhaoğlu; 2002).
7
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Küreselleşme süreci ile birlikte ortaya çıkan bir diğer önemli sorun da çevre krizidir. Kentlerde var olan doğal kaynaklar kirleniyor, tahrip ediliyor, iklim değişikliğinden bir yığın çevresel sorun açığa çıkıyor. Kentlerde artan nüfus, doğal kaynakların daha fazla kullanılması anlamına geliyor (Keleş ve diğ. içinde Gökçeli; 2005: 24). Artan nüfus, yoğunlaşan ekonomik faaliyetler kentsel alanlarda bulunan ormanlık alan, su havzaları gibi doğal kaynakların tahrip edilmesini artırıyor. Mevcut durumda nüfus artışının ve ekonomik faaliyetlerin büyüyeceği göz önünde tutulduğunda bu çevre krizinin daha da artacağı beklenmektedir. Özellikle küreselleşme ile birlikte gelişen yeni tüketim modelleri ciddi bir çevre krizi yaratmıştır. Küreselleşme ile birlikte düzensiz şehirleşmenin hızla artması, doğaya zarar vermekte, verimli toprakların azalmasına, sı sıkıntısına, orman alanlarının yok olup çölleşmesine, atmosfere yayılan sera gazların etkisiyle iklim değişikliğine ve küresel ısınmaya, denizlerde bulunan balıkların azalmasına neden olmaktadır (De Rivero; 2003: 14). Çevre krizini yaratan ve süreklileştiren küresel tüketim modellerinin değişimine dair de hiçbir politika söz konusu değildir. Gelişmiş 24 OECD ülkesi dışında kalan ülkelerin neredeyse tamamı kalkınma arayışı içerisindedir. Bu kalkınma arayışları da genelde çevre krizini yaratan gelişmiş ülkelerin kalkınma modelleri izlenerek geliştirilmeye çalışılmaktadır. Toplam bir milyar nüfusa sahip gelişmiş kapitalist ülkelerin tüketim modeliyle tam bir çevre krizi içerisine girmiş olan dünyamızın, geriye kalan beş milyar insanın da benzer bir tüketim modelini benimsemesiyle varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Yaşanacak olan tam anlamıyla ekolojik bir felakettir (De Rivero, 2003: 15) Küreselleşme kentsel alanlarda yoksulluk, sosyal ve mekânsal dışlanma ve çevre krizinin yanında kültürel yabancılaşmaya ve kentsel kimliğin yitimine de neden olmaktadır. Küreselleşme, geçmişten bu güne kentlerde var olan az sayıdaki kültürel değerin tahrip edilmesine ve kentsel hafızanın yitirilmesine neden olmaktadır (Uyar; 2002). Elbette ki kültürel yabancılaşma ve kentsel kimliğin yitimi küreselleşme ile başlamamıştır. Ancak küreselleşme ile doğal, tarihsel ve kültürel mirasın tahrip edilmesinde, yok olmasında ciddi bir artış yaşanmıştır. Yaşanan tahribatın niteliği ve ölçeği değişmiştir (Kiper; 2004: 14). Küreselleşme ile birlikte sadece çevre, tarihi ve kültürel miras tahrip olmamaktadır, bununla birlikte insan da, Aydınlanmadan, Rönesans’tan bu yana tanıdığımız insan da tahribe uğramaktadır. Küreselleşme ile birlikte sosyal yönü sıfıra, tüketici yönü sonsuza dek uzanan yeni bir insan açığa çıkıyor (Keleş ve diğ. Đçinde Gökçeli; 2005: 23). Küreselleşme tek tip bir yaşam tarzı geliştirip tüm dünyaya yayıyor. Yaratılan ve yaygınlaştırılan tek tip yaşam biçimi
8
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
sosyal yaşamdan, kültürel yaşama, yerleşim birimlerimize, kentsel kimliklere ve imgelere yansımakta, bu değerler hızla tüketilmektedir (Karakoç ve Ulu; 2004: 65). Küreselleşme sürecinde kentsel alanda bulunan yoksulluk, sosyal ve mekânsal dışlanma, çevre krizi, kültürel yabancılaşma ve yerel kent kimliğinin yitirilmesi gibi sorunlar artmaktadır. Bununla birlikte teknolojik yeniliklerden faydalanarak, yeni kent gündemi olarak ifade edebileceğimiz sürdürülebilir kalkınma, yerellik (subsidiarity), kurumlar arası işbirliği, bilgi kentleri, eğitim ve araştırma çalışmalarında yenilikçi yaklaşımlar, yaratıcı sınıfın geliştirilmesi gibi çözüm arayışların olduğu görülmektedir. Bununla birlikte yukarıda sayılan politikaların çözüm getirme şansının olmadığı, aksine uygulanan politikalarla mevcut sorunların daha da artarak devam edeceğini belirten yaklaşımlar da söz konusudur. 3. Yeni Kamu Yönetimi Sistemi Tüm dünya genelinde kamu yönetim sistemi küreselleşmenin etkisiyle değişmeye başlamıştır. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, çevresel ve mekânsal değişimlere neden olan küreselleşme süreci, küresel sistemin aktörleri olan devlet yapılanmasında da ciddi değişimlere neden olmuştur, olmaktadır. Kamu reformu, devlet reformu gibi kavramlarla ifade edilen bu süreci yaratan dinamikler yedi başlık altında toplanabilecek olan faktörlerde meydana gelen değişimlerle açıklanmaktadır: (1) ulusların egemenliği, (2) uluslar arası kuruluşlar, (3) ekonomi, (4) standartlar, (5) iletişim, (6) bilgi toplumu, (7) çevre sorunları. Ulusların egemenliği küresel liberalizasyon politikaları ile tartışmalı hale gelmiştir. Uluslar arası kuruluşlar yeni olmamakla birlikte 20. yüzyılın son çeyreğinde geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde etkinliğini artırmıştır. Ekonomik faaliyetler dünya genelinde küreselleşmiş, birbiriyle entegre olmuş tek bir küresel pazar oluşmaya başlamıştır. Çok uluslu şirketler ekonomik faaliyetlerin en önemli aktörleri haline gelmiştir. Her alanda yaşanan küreselleşme küresel standartların oluşmasını sağlamıştır. Đnsan hakları, demokratik hak ve özgürlükler, teknik ve hizmet standartları gibi yeni standartlar küreselleşmiş ve ülkelerin politikalarını etkilemeye hatta belirlemeye başlamıştır. Teknolojik gelişmelerle birlikte iletişim olanakları geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde artmış, bilgisayar ağları, internet, elektronik kitle iletişim araçları mesafeyi bir engel olmaktan çıkarmış, kişiler ve kurumlar arası iletişim hızlanmıştır. Küreselleşme ile birlikte endüstri temelli bir ekonomik yapıdan bilgi temelli bir ekonomik yapıya geçilmiştir. Bilginin üretim süreçlerindeki payı diğer üretim faktörlerinden daha önemli hale gelmiştir. Ekonomik yapıdaki bu değişim her alanda değişimlere neden olmakta, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi sağlamaktadır. Tüm ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal faaliyetlerin küreselleşmesi ile birlikte, iklim
9
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
değişiklikleri ve düzensizlikleri, çevre kirliliği, nükleer santraller, kimyasal atıklar gibi çevre sorunları da artmış ve küresele bir boyut kazanmıştır (DPT; 2001: 8–10) Küreselleşmeyle siyasal ve yönetsel sistemin liberalize edilmesi amaçlanmaktadır. Siyasal ve yönetsel sistemde meydana gelen değişim ile (1) üniter yapıdan federal-yerel bir yapıya, (2) sosyal devletten düzenleyici-denetleyici devlete, (3) kamu bürokrasisinin tek yönetim gücü olduğu bir kara yapısından yerli-yabancı ayrımı olmadan özel sektöre açık bir yönetişimci karar yapısına, (4) kamu hukukuna dayalı bir bürokratik yapıdan özel hukuka ayalı bir bürokratik yapıya geçilmektedir. Devlet reformu söylemiyle tüm dünyada geliştirilen bu yeni dalga IMF, Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası örgütler ile küresel sisteminin iki büyük devlet cephesi olan AB ve ABD tarafından geliştirilmektedir. (Güler; 2003: 3–4) Devlet reformu adı altında geliştirilen yeni kamu yönetim sistemini demokratikleşme, özgürleşme, insan hakları, özgürlüklerin ve çevrenin korunması gibi değerlerin evrensel nitelik kazanması, merkezi bürokratik yapının zayıflayıp, yerel yönetimlerin güçlenmesi, yerelleşme, saydamlık, esneklik, hesap verebilirlik gibi değerlerin güçlenmesi olarak okuyan yaklaşımlar (Köse; 2003: 3) olsa da yaşanan değişimi yeni sömürgecilik olarak okuyan bakış açıları yaygın durumdadır. Bu ikinci yaklaşım, devlet reformunun, sermayenin önündeki ulusal engellerin ortadan kaldırılması bu amaçla yerelleşme adı altında ulusal egemenliğin, ulus devletin ortadan kalkması, devletin küçültülmesi adı altında sosyal devletin ortadan kaldırılıp özelleştirmelerle düzenleyici devlete geçilmesi, vatandaşın doğrudan katılımı, yönetişim adı altında temsili demokrasi ile gelişen yurttaşların temsilinin iptali anlamına geldiğini öne sürmektedir (Sancar, 2002; Çalt, 2; Stahre, 2004: 69; Uyar, 2002; Şengül, 2002; DPT, 2000c: 11, Güler, 2003b: 34) 4. Yeni Küresel Aktörler: Metropoliten Kentler Küreselleşme ile birlikte ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal faaliyetler birbirine entegre olmuş, dünya ağsal bir yapıya dönüşmüş ve kentler de bu ağın düğüm noktaları haline gelmiştir (Jimenez; 2000: 464). Ülkeler arasındaki fiziksel ve ekonomik sınırlar anlamsız hale gelmiş, küresel sistemin temel birimleri kentler olmaya başlamıştır. Küreselleşme ve bilişim devrimi ile birlikte ulusların rekabetinden kentlerin rekabetine geçilmiş, kent yönetimleri geçmişe oranla çok önemli aktörler haline gelmiştir (Berber ve Topla; 1996: 3). Daha önce yol, su, kanalizasyon, park, temizlik gibi temel kentsel altyapı ve hizmetler üreten kentler bunların ötesinde sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yükümlülükleri ve sorumlulukları olan aktörlere dönüşmüştür (Nohutçu; 1). Küreselleşme ile birlikte ulusal refah devletinden ademi merkeziyetçi ve piyasa merkezli devlete dönüşüm yaşanmıştır. Bu dönüşüm ile yerel 10
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
yönetimler sivil bir topluluk olmaktan çıkıp işletme modelini esas siyasi bir aktöre dönüşmüştür (Ersöz’den aktaran Köse; 2003: 19–20). Ekonomik, siyasal ve sosyokültürel gelişmede stratejik öneme sahip olan kentler ve kent yönetimleri küreselleşme ile birlikte uluslar arası aktörler haline gelmiş, ulusal politikalar üzerinde etkili ve belirleyici aktörlere dönüşmüştür (Köse; 2004: 37). Ulusların kalkınması da artık kentlerin kalkınmasına bağlı hale gelmiştir (Berber ve Topla; 1996: 3). Sermayenin hareketliliği ve ulus-devletlerin bu alanda daha az müdahaleci hale gelmeleri, yerel yönetimler küresel sisteminin oyuncuları haline gelmiştir. Yeni küresel sistemde daha iyi bir konum elde etmek için kentler stratejiler geliştirmeye başlamıştır. Kentler arası yaşanan rekabet sonucunda dünya kentler hiyerarşisi oluşmuştur (Şengül; 2002). Kentlerin rekabet merkezleri haline gelmesi ile birlikte, aktörler ve gerçekleşen faaliyetler arasındaki bağımlılık da artmıştır, bu da yeni bir rekabet anlayışının gelişmesine neden olmuştur (Chernotsky; 2001: 45). Küresel sermaye faaliyetleri için çevresel, mekânsal, teknik ve personel imkânlarının en iyi olduğu kentleri tercih etmektedir. Bu avantajlara sahip kentlerin var olduğu ülkeler de yeni rekabet sisteminde avantajlı bir konum elde etmektedir (Berber ve Topla; 1996: 4–5). Avrupa’da bulunan birçok kent küresel sermayenin merkezleri haline gelmiştir. Küresel ekonomik sistem bu tür kentlerden yönetilmekte ve kontrol edilmektedir. Bu yeni sistemde bilgi en temel değer ve yarar, kentler ise küresel üretim sisteminin kesiştiği mekânlar haline gelmektedir (Chernotsky; 2001: 45). Metropoliten kentler bilgi ekonomisinin ve ileri teknolojinin gerçekleştiği, bilgi çağının sürükleyici merkezleri haline gelmiştir (DPT; 2000a: 60) 5. Kentsel Dönüşüm Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, çevresel ve mekansal alanda meydana gelen değişimler, küresel düzeyde değişen aktörler, değişen yönetsel ve kurumsal yapılar, kentlerde bir dönüşüm sürecine neden olmaktadır. Dinamiği, hızı ve niteliği farklı olmakla birlikte kentsel dönüşümün sürekli bir süreç olduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte küreselleşme olarak ifade edilen yeni süreçte hem meydana gelen sorunlarla baş etmek, hem de küresel sistem içerisinde yer edinmek amacıyla hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde 1970 yılları ile birlikte “kentsel dönüşüm” politikaları gelişmeye başlamıştır. Küreselleşme ile birlikte meydana gelen yeni siyasal yapılanma ve öne çıkar değerleri okuma, tanımlama ve adlandırma biçimleri doğrudan “kentsel dönüşüm” proje ve programlarını okuma, tanımlama ve adlandırma biçimlerini belirlemektedir. Çünkü ekonomik değişimi, ekonomi ve kentler arasındaki ilişkiyi kavramak, kentsel alanda meydana gelen değişimleri okumak, anlamak, 11
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
tanımlamayı gerektiriyor (Göksin ve Muderrsioğlu; 2005: 4). Mikro ölçekte meydana gelen kentsel dönüşüm projelerini makro ölçekte şekillenen neoliberal sistemden, kurumsal dışlanmadan ve eşitlik sorunundan ayrı ele almak mümkün değildir (Jones; 2005: 599). 5.1. Kentsel Dönüşümü Anlamak Yaşanan küresel değişim sürecini tanımlamaya paralel bir şekilde, “kentsel yenileme”, “sağlıklaştırma”, “yeniden işlevlendirme”, “yeniden canlandırma” gibi kavramlarla ifade edilen kentsel dönüşüm (Atkinson’dan aktaran Sönmez; 2005: 17), yaşanan küresel değişim sürecini tanımlamaya paralel bir şekilde tanımlanmaktadır. Kentsel dönüşüm ile ilgili iki temel yaklaşımın olduğu görülmektedir. Birinci yaklaşım, kentsel bölgelerde meydana gelen ekonomik, kültürel, sosyal ve mekansal sorunların çözümü için geliştirilen eylemler bütünü olarak tanımlarken kentsel dönüşümü, ikinci yaklaşım kentsel dönüşümü kapitalizmin egemenliği olan küreselleşmeye adapte olmak amacıyla kentlerin ekonomik, sosyal, kültürel ve mekansal açıdan var olan sorunları, toplumsal eşitsizliği daha artıran projeler olarak değerlendirmektedir. Birinci yaklaşım kentsel dönüşümü, değişime uğrayan bir bölgenin, tarihi bir yerleşmenin, işlevini yitirmiş bir sanayi alanın, ya da pek çok toplumsal ve mekansal sorunu barındıran bir konut alanının ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarına kalıcı çözüm üretmeyi amaçlayan kapsamlı bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda kentsel dönüşüm bir bölgenin ekonomik, kültürel, sosyal ve mekansal sorunları çözmek amacıyla; pek çok aktörün içinde yer aldığı; bir çok kararı, planlama eylemini, ekonomik ve sosyal tercihi, politikaları içeren eylemler bütünüdür (ss. 16-17). Kentsel dönüşüm projelerinin geliştirilmesinin en önemli amaçlarından biri de küreselleşme ile birlikte gelişen sosyal kutuplaşma sonrasında yaşanan sosyal dışlanma sorununa çözüm bulmaktır (Atkinson’dan aktaran Sönmez; 2005: 17). Bu bağlamda kentsel dönüşüm sosyal dışlanmayı ortandan kaldıran ekonomik, sosyal, kültürel ve mekansal eylemler bütünü olarak da tanımlanmaktadır. Bu yaklaşıma göre kentsel dönüşüm, bir bölgenin ekonomik, fiziksel, sosyal ve çevresel koşullarını geliştirmek amacıyla yapılan kapsamlı bir eylem ve vizyonu ifade ediyor. (Roberts’den aktaran Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 5). Kentsel dönüşümün üç temel amacı vardır: ekonomi, eşitlik ve çevre(the three e’s economy, equity and environment). Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklığı ile yürütülen kentsel dönüşüm projeleri, ekonomik alanda rekabeti sürdürebilmek, toplumsal eşitsizliği azaltmak ve çevreyi korumayı amaçlamaktadır (Gibson ve Kocabas’tan aktaran Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 5).
12
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Đkinci yaklaşıma göre neo-liberal kent politikaları ile birlike zenginler daha da zenginleşmekte, yoksullar daha da yoksullaşmaktadır. Neoliberalizm ile meydana gelen kutuplaşma ile zengin kesim toprak mülkiyetini her geçen gün artırırken, yaygınlaşan yoksul kesim topraklardaki kullanım ve mülkiyet hakkını kaybetmektedir. Büyük kentsel yatırımların yapıldığı ve merkezi/yerel siyasi otorite ile sermaye kesimlerinin ortaklığı ile yürüyen “kentsel dönüşüm” projelerini bu kapsamda meydana gelen “operasyonlar” olarak kavramak gerekir (Kurtuluş; 2005: 1-2). Kentsel dönüşüm projeleri ile “ortak” olan kamusal alan ve mekanlar ortadan kalkmakta var olan sosyal ve mekansal kutuplaşma daha da artmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri kent planlamasının yerine geçmekte ve bu şekilde kent ölçeğinde bütüncül planlardan yerel ölçekte parçacı planlara geçilmektedir (s. 3). Kentlerde yaşanan ekonomik, kültürel, sosyal, çevresel ve mekansal sorunların kentsel dönüşüm proje ve programları ile çözülmesi gerekirken, bu kavramın içi boşaltılarak, metalaşan kentler küresel sermayeye pazarlanmaya başlanmıştır. Küreselleşme süreci ile birlikte tüm dünyada doğal ve kültürel değerlerin yok olduğu, sosyal kutuplaşmanın artığı dikkate alındığında, kentsel dönüşüm projelerinin kent yoksullarına, kentin ötekilerine bir şey getirmeyeceği anlaşılmaktadır (Torunoğlu; 2005). Şekillenen yeni kamu yönetimi sistemi, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi, yerelde gelişen özelleştirme süreciyle kamu hizmetlerinin yerel ve küresel sermayeye devri ve bu hizmetlerin paralı hale gelmesi, mali açıdan dünya bankası ve çokuluslu finans piyasasına bağlanan yerel yönetimler dikkate alındığında kentsel dönüşüm sürecinin ne getirdiği daha iyi anlaşılacaktır. 5.2. Kentsel Dönüşümün Tarihçesi Kentlerde yaşanan ekonomik, kültürel, sosyal ve mekansal dönüşümler farklı zamanlarda neden ve sonuçlar itibariyle farklılıklar gösterse de süreklilik arz etmektedir. Bununla birlikte sanayileşme ile birlikte ekonomik yaşamın merkezini sanayileşme belirlemeye başlamıştır. Kentlerin ekonomik yaşamın merkezleri haline gelmesi, nüfus, üretim, dağıtım ve tüketim faaliyetlerinin de kentlerde merkezleşmesine neden olmuştur. Tüm bu faaliyetlerde meydana gelen değişim ve dönüşümler, kentlerde de değişim ve dönüşüme neden olmuş, kentler ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki olarak değişmeye, dönüşmeye başlamıştır. 19. yüzyıl sonlarında sanayileşmenin yaşandığı kentlerde belirgin bir kentsel dönüşüm yaşanmıştır. Sanayileşme ile birlikte bu kentlerde ekonomik yaşamın canlanması, bu kentlere çevreden göçlerin yaşanmasına neden olmuştur. Sanayileşme ve artan göç sonucunda bu kentlerde olumsuz yaşam koşulları oluşmuş, bunun sonucunda bu bölgelerin sağlıklı bir hale 13
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
getirilmesi için projeler geliştirilmiş, gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Đkinci dünya savaşından sonra geliştirilen fordist (kitle) üretim sistemi ve Keynesci sosyal devlet politikaları sonucunda büyüyen kentlerde ve savaşta yıkılan ve savaş sonrası yeniden inşa edilen Avrupa kentlerinde kentsel dönüşüm projelerinin geliştirildiği görülmektedir. Bunun yanı sıra kentsel büyüme ve yeniden inşa sürecinde artan konut talebini karşılamak için kamu desteği ile kent çeperlerinde uydu kentler yaratılmıştır. 1970 yıllarının sonlarına kadar kamu desteği ile yürütülen kentsel dönüşüm projeleri, 1980’yi yıllarda Keynesci sosyal devlet politikaları terk edilip, neoliberal politikaların esas alınmasıyla birlikte değişmiştir (Sönmez; 2005: 16). Bu dönemde kentsel gelişim politikalarında pazar temel belirleyici güç haline gelmiştir ve pazara endeksli politikalar esas alınmıştır. Bu kapsamda daha önce kamu tarafından yürütülen kentsel dönüşüm projeleri bu dönemle birlikte ortaklık (partnership policy) politikaları çerçevesinde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları tarafından birlikte yürütülmüştür (Brindlye; 2000: 372). 1970’lerden sonra Batı dünyasında farklı bir kentleşme süreci gelişti. Küreselleşme ve postfordist (esnek) üretim sistemleri pek çok ülkede dengesiz gelişmeye, sosyal kutuplaşmaya, bazı kentlerin aşırı büyümesine, bazı kentlerin canlılığını yitirmesine, bazılarında sanayisizleşmeye neden olmuştur (Sönmez; 2005: 17). Küreselleşme ile ifade edilen bu süreçte küresel ölçekte kentler arasında hiyerarşik ve rekabetçi bir yapı oluştu. Sosyoekonomik koşulları iyi olan kentler ekonomik aktivitelerin merkezleri haline geldiler. Söz konusu rekabetçi koşullar, kentlerde canlılığı arttırmak, ekonomik aktivite yaratmak işsizlik gibi toplumsal, ekonomik ve mekansal sorunları çözmek, küresel kentler hiyerarşisinde daha iyi bir yer edinmek amacıyla çeşitli kentsel dönüşüm projelerin geliştirilmesine neden oldu (Sönmez; 2005: 17) 5.3. Kentsel Dönüşümden Beklentiler Kentsel dönüşümden beklentiler ya da kentsel dönüşümün neden gerektiği konusunda birbiriyle çelişen iki temel bakış açısının olduğu görülmektedir. Birinci yaklaşıma göre kentsel dönüşümün amacı çöküntü haline gelen kentsel bölgelerin çevre ve yaşam koşullarının iyileştirmektir. Kentsel dönüşüm projeleri ile yoksul kesimlerin yaşadığı çöküntü bölgelerinin ekonomik, sosyal ve mekansal sorunlarını çözerek hem sosyal kutuplaşmanın azaltılması hem de
bu
bölgelerin
kaynaklık
ettiği
kentsel
şiddetin,
kentsel
suçların
azaltılması
hedeflenmektedir. Đkinci yaklaşıma göre ise kentler sadece kapitalizmin sahnesi değil aynı zamanda birer aktörüdür. Kapitalizm kentsel mekanı bir “birikim aracı” ve “bir gelişme sektörü” olarak değerlendirmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri ile bu birikim olanağı realize
14
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
edilmekte, yerel ve küresel sermaye için bir sektör yaratılmaktadır. Bu iki yaklaşım birbiriyle çelişmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri ile kamu ve özel finanssal kaynaklarla yoksul keminin lehine mekansal, ekonomik ve sosyal iyileştirme yapmak, kentsel mekanları birer gelişme sektörü olarak gören neo liberel kentsel politikaların piyasa mantığına aykırıdır (Kurtuluş; 2005: s.2) Birinci yaklaşım ekseninde, kentsel dönüşümden beklentiler konusunda çeşitli fikirler söz konusudur. Bu yaklaşımlarda bazı farklı vurgular olmakla birlikte ortak vurgular daha fazladır. Ekonomik Beklentiler: •
Yoksullukla mücadele (Driffill ve Hill; 2001: 7)
•
Var olan yerel ekonominin ve yeni firmaların desteklenmesi (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6)
•
Ekonomiyi çeşitlendirmek (Sönmez; 2005: 19, (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6)
•
Đşgücünü iş olanakları için eğiterek işsizlik gibi sorunlara çözüm bulmak (Sönmez; 2005: 19)
•
Çevresel düzenlemeler ile bölgenin ekonomik yatırımları çekmek ve yeni iş olanakları yaratmak (Sönmez; 2005: 19).
•
Đş bulma imkanlarını ve gelirleri yükseltmek (McGregor ve McConnachie; 1995: ss. 1597-1598)
Sosyo-Mekansal Beklentiler: •
Fiziksel gelişme (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6),
•
Mekansal iyileştirme yoluyla sosyal dışlanma sorununu çözmek (Sönmez; 2005: 19),
•
Đnsanlara gelir elde edebilmeleri ve evlerini ve çevrelerini korumaları ve sürdürmeleri
için
kapasite
kazandırmak
(Roberts’ten
aktaran
Göksin
ve
Muderrisoğlu; 2005: 6; McGregor ve McConnachie; 1995: 1597-1598), •
Konut kalitesini, alt yapı ve çevrede iyileştirme sağlamak (Sönmez, 2005: 19; Göksin ve Muderrisoğlu, 2005: 6; McGregor ve McConnachie; 1995: ss. 15971598),
15
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
•
Cuma ÇĐÇEK
Sürdürülebilir kentsel gelişmeyi esas almak, bu kapsamda doğayı korumak, katılımcı, sosyal adaletçi bir yaklaşım geliştirmek (Sönmez, 2005: 19; Driffill ve Hill; 2001: 7),
•
Hizmet sunumunda ilerleme (Driffill ve Hill; 2001: 7; McGregor ve McConnachie; 1995: 1597-1598),
•
Kentsel dönüşüm süreci ile kentin eski kimliğini ifade eden yasadışılık, karanlık, sessiz iş ortamı yerine, sivil değerleri temel alan, temiz ve şeffaflığa dayalı yeni kolektif bir kent kimliği yaratmak (Bull; 2005: 396),
•
Kentsel yeşillendirme ve yeşil bölgelerin geliştirilmesi (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6),
•
Meydanlar, parklar, caddeler, yapılar gibi kamu alanlarının kalitesini arttırmak (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6),
•
Dijital altyapıyı sağlamak (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: s. 4),
•
Đyi eğitimli, yetenekli ve esnek yeni bir işgücü geliştirmek (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: s. 4),
•
Hayatı kolaylaştırıcı kültürel olanaklar yaratmak (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: s. 4).
•
Atıkların etkin yönetimi (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6),
•
Etkin enerji politikaları (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 6).
•
Konut stoku, çevre, eğitim ve iş imkanlarının yaratılmasında niteliğe yatırım yapmak (McGregor ve McConnachie; 1995: 1597-1598)
5.4. Kentsel Dönüşüme Đlişkin Eleştiriler ve Öneriler Kentsel dönüşüm projelerinin ve yöntemlerinin en fazla uygulandığı ülke olan Đngiltere’de 30 yıllık kentsel dönüşüm çalışmalarında iki temel hatanın olduğu ifade edilmektedir. Bunlardan birincisi kısa vadeli bir perspektifin olması ikincisi ise parçacı bir yaklaşımın (compartmentalism) olmasıdır. Kısa vadeli yaklaşımlar, derin yapısal sorunların geçici girişimlerle çözülebileceği gibi yanlış varsayımlara dayanıyor. Parçacı yaklaşım ise entegrasyon sorununa neden oluyor. Bu yaklaşım, fiziksel dönüşümlerin sosyal ve ekonomik dönümlere entegre edilmesinde, dönüşüm çalışmalarının sanayinin konumlandırılması, ulaşım ve eğitim gibi politik akımlarla bağının kurulmasında, bölge, şehir ve semt girişimlerinin
16
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
uyumlu
bir
çerçevede
Cuma ÇĐÇEK
bağlanmasında,
stratejiler
ve
uygulamalar
için
katılımcı
mekanizmaların tasarlanmasında gerekli aktörlerle ilişki kurulmasında sorunlara neden oluyor (Carley; 2000: s. 275). Kısa vadeli ve parçacı yaklaşımla ayrıca kentsel dönüşüm ile karşılanması beklenen şu ihtiyaçlardan dikkatleri başka yere çekmektedir: (1) yaygın politik uzlaşma sunacak ve dönüşüm için stratejik bir bağlam sunacak kapsamlı bir kent gelişim çerçevesini tasarlamak, (2) kent yönetiminde on yıllar boyunca sağlam ve sürekli bir gelişim sağlamak, (3) yerel politik ve kurumsal kültürü değiştirerek katılımı ve desantralizasyonu genişletip, liderliği ve yenilikçiğini desteklemek, (4) tepeden inmeci kent politikalarıyla tabandan gelişen yerel girişimleri birleştirerek gerçek ve yerel sonuçla elde etmek (Carley; 2000: s. 275). Kentsel dönüşüm çalışmaları, yüksek profilli gelişme projelerini, rekabet sağlayıcı bir pozisyon yaratma çabalarını ve kentin ulusal-uluslararası imajını yenileme amaçlarını kapsıyor. Kentsel dönüşüm projelerine üç noktada eleştiri geliştirilmiştir: (1) demokratik şeffaflık ve adillik maliyet gerektirmesine rağmen çıktıların verimliliğine verilen aşırı önem, (2) sosyoekonomik aktörlerin karar süreçlerine katılımının engellenmesi, planlamaların kontrolü ve düzenlemelerde özel sektör ortaklığına ve işbirliğine verilen ayrıcalık, (3) arazi spekülatörlerinin etkinliği ve büyük ölçekli mimari projelerle sosyal dışlanmayı artırıcı yeni mekansal ayrışmaların gelişmesi (Bull; 2005: 406). Dönüşüm ortaklıklarının başarılı ya da başarısız olmalarını etkileyen faktörler olarak şunlar sıralanabilir: (1) ortaklığı geliştirecek politik ve idari liderliğin rolü, (2) şehir-bölge ölçeğinde vizyon yaratmayı ve dönüşüm stratejilerinde konsensus oluşturmayı (consensusbuilding) kullanma, (3) vizyonu pratiğe aktarmak, yapılabilir hedeflere dönüşürüp zaman içerisinde gözlemlemek, (4) ortaklığın üyeliğinin genişliği, (5) ortaklık eylemlerinin yöntem çeşitliliği, (6) ortaklık için personel yetenekleri ve insan kaynaklarının rolü, (7) ortak çalışmayı sağlayacak kurumsal kültürü geliştirmek (Carley; 2000: s. 278). Ortaklığın kazançlarını maksimize edecek temel hususlar şunlardır: (1) Liderlik sorumlulukları, gündem oluşturma ve yönetim tüm ortaklar arasında paylaşılmalıdır, (2) lider ortağın kültürü ve kişiliği tüm ortaklığa baskın hale gelmemelidir, (3) farklı kurumlara kendi yöntemleri ve hızlarıyla katılım olanağı sağlayacak kurumsal bir alan yaratılmalıdır, (4) kurumlar kendi yapılarını ve kültürlerini ortaklık sürecine nasıl dahil edeceklerini düşünmelidir ve daha etkin ortaklar haline gelmek için değişime hazırlanmalıdır (Carley; 2000: s. 287). Dönüşüm programları şunları başarmalıdır: (1) ilk olarak toplumdan beklenen rol açık bir şekilde hesaplanmalıdır, hem geniş toplumsal kesimlerden hem de temsilcilerden
17
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
beklentiler ortaya konmalıdır, (2) toplumsal gelişim için planlar yapılmalı ve bütçe ayrılmalıdır, yetiştirme ve kapasite geliştirme programın başından itibaren gelişmelidir, (3) diğer ortaklar özellikle de kamu kuruluşları toplumsal gelişim süreçlerini kesin olarak anlamalıdır, (4) geniş toplumsal kesimlerin görüşlerinin stratejik amaçları değiştirmesine olanak sağlayacak bir yapı kurulmalıdır, (5) yerel bütçe mekanizmaları kurulmalı, yerelde bulunan bölgeler pay alarak hizmet planları ve kalite değerlendirmeleri yoluyla güçlendirilmelidir, (6) toplumsal güvenin sağlanması, yetenek ve deneyimlerin gelişmesi ve yerelde yaşayan insanların dönüşüm başarısı hakkındaki görüşleri ölçülmelidir (Carley; 2000: 288-289). Dönüşüm projelerin başarısı kurulan ortaklıkların kalitesinden başka şu faktörlere de bağlıdır: (1) sahanın özellikleri: endüstriyel ve sosyal geçmiş, yaşanan göçlerin yerleşimcilere etkileri, nüfus dalgalanmaları, ev halkının düşük eğitim durumu, düşük iş şansı, semtteki sosyal problemler ve eski sanayi şehirleri, (2) yıllar içinde şekillenmiş farklı yönetişim tarzlarının etkileri, (3) küresel ekonomiden etkilenen güçlü ekonomik faktörler, sanayi fabrikalarının kapatılması ve yaşanan iş kaybı. Ortaklığı oluşturan paydaşların yönetim ve idari kaliteleri de ortaklığın başarısını etkilemektedir. Özellikle ortaklıklara liderlik eden yerel hükümetler için bu durum çok daha fazla geçerlidir. Yerel hükümetlerin yönetim ve idari kalitesi ortaklığı etkilemektedir (Carley; 2000: s. 277). Dönüşüm programlarında ortaklığı geliştirmek için en önemli konulardan biri tüm düzeyler arasında (semp, şehir, alt bölge, bölge ve hükümet) pozitif dikey bir ilişkinin kurulmasıdır. Bu ilişki sayesinde farklı düzeyler arasında yürütülen çalışmalar, amaçlar arasında bir uyum sağlanarak çatışma ortadan kaldırılacaktır (Carley; 2000: s. 290). Değişik düzeylerde kurulan ortaklıklar arasında dikey bir bağın kurulmasının yanında bölgesel gelişme çerçeveleri kentsel dönüşüm için önemli bir temel sağlayacaktır. Britanya ve Avrupa deneyimleri bölgesel perspektifin kazanç sağladığını gösteriyor. Bu bölgesel gelişme çerçeveleri ekonomik gelişmenin ötesinde olmalıdır. Ekonomik gelişme ile sosyal dahil etme arasında ilişki kurulmalı, dezavantajlı aileler ve bölgelerin yatırımlardan faydalanması sağlanmalı, yeni iş olanakları sağlanmalı, yaşam ve sağlık kalitesi artmalı ve ekonomik büyüme çevresel kayıplara neden olmamalıdır. Bununla birlikte başarı için temel bileşenleri belirleyen ulusal bir rehber dönüşüm programları için faydalı olacaktır (291). 6. Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim Küreselleşme ile birlikte kent politikalarında meydana gelen önemli değişimlerden biri “katılım” söylemidir. Farklı politik ve ideolojik düşüncelere sahip kesimler bugün katılım 18
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
kavramını sahiplenmektedir. Katılımcı yerel yönetim uygulamalarına iyi bir örnek olan Porto Alegre deneyimi üzerine yapılan çalışmada Yıldırım, bu süreci şöyle ifade ediyor; “…neoliberal politikaların bir aracı olarak kullanılan “katılım”ı aynı zamanda demokratik talepler için toplumsal ve siyasi talepler veren sol kesimler de -kavramın içeriği farklı biçimde yorumlanıyor olmakla birlikte- sahipleniyor. Özellikle yerel politikalar bağlamında, yelpazenin hemen her yerindeki partilerin programlarında katılım, vazgeçilmez bir kavram oldu.” (Genno ve Souza; 1999: 7). Küreselleşme ile birlikte kent yönetimlerinin gündemine giren ve “yönetişim” olarak adlandırılan bu yeni yönetim anlayışı iki türlü okunmaktadır. Birinci yaklaşım bunun yerel yönetimlerin etkinliğini ve verimliliğini artıran demokratik katılımcı bir yönetim modeli olduğunu öne sürmektedir. Đkinci yaklaşım, “yönetişim” söyleminin, neoliberal politikalar çerçevesinde geliştirilen devlet reformu söylemiyle hayata geçirilen yeni kamu yönetimi anlayışının kentsel yansıması olduğunu ileri sürmekte ve küresel sermayenin bir projesi olan bu yeni yönetim anlayışı ile tüm iktidar gücünün sermayeye devredildiğini iddia etmektedir. Birinci yaklaşıma göre, “çok aktörlü yönetim” anlayışına dayanan “yönetişim” ile geleneksel yönetim anlayışı değişmekte, katılımcılığa ve ortaklığa dayalı bir yönetim anlayışı gelişmekte, tepeden inmeci, aşırı hiyerarşik, “benbilirim”ci yönetim anlayışı yerini tabana dayalı, yatay, saydam, hesap vermeye ve demokratik denetimi açık ve desantralize bir yönetim anlayışına bırakmaktadır (Köse; 2004: 26). Yönetişim modeliyle halk, belediye yönetimini seçmekle kalmayıp, yerel karar alma süreçlerine katılıyor. Yerelde bulunan STK’lar, mesleki birlikler, özel sektör temsilcileri, medya, merkezi hükümetin taşra temsilcilerinin her biri belediye temsilcileri ile birlikte birer “toplumsal paydaş” olarak karar mekanizmalarında ve uygulama süreçlerinde yer alıyorlar (Nohutçu; 2). Birinci yaklaşım, “yönetişim” modelinin daha demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışı olmakla birlikte daha etkin ve verimli bir model olduğunu da iddia etmektedir. Yönetimde etkinlik ve verimlilik günümüz dünyasında çok önemli hale gelmiştir (Nohutçu; 2). Bu yaklaşıma göre “esneklik” ve “yerellik” çağdaş yönetim anlayışının iki temel özelliğidir. “Esneklik” yerel, ulusal, bölgesel ve küresel çevrede meydana gelen ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal değişimlere uyum sağlamayı sağlarken, “yerellik” değişen çevre şartlarına karşı yerel potansiyeli geliştirmeyi, genel çözümlerin yanında yerel, özgün çözümler üretmeyi sağlamaktadır (Ökten ve diğ.; 2003). Nitekim son yıllarda katılım, takım çalışması, etkinlik, verimlilik, kalite, sürekli iyileştirme, hız ve müşteri memnuniyeti gibi kavramlara dayanan ve özel sektörde gelişen Toplam Kalite Yönetimi (TKY) anlayışının tüm
19
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
kamu kurumlarında olduğu gibi kent yönetimlerinde de gündeme girdiği ve uygulanmaya başladığı görülmektedir (Nohutçu; 2). TKY’nin belediyelerde verimliliği ve etkinliği artırırken, halkın memnuniyetini sağladığı ve daha demokratik, katılımcı bir model sunduğu iddia edilmektedir (Nohutçu; 6). Đkinci yaklaşım “yönetişimi” küresel sermayenin neoliberal bir projesi olarak değerlendirmektedir. Öne sürülen katılım, ortaklık, çok aktörlülük, verim ve etkinlik gibi kavramların gerçeği yansıtmadığı ve tüm iktidarı sermayeye devreden projenin gerçek amacını maskelediğini iddia etmektedir. Bu model tabandan, halktan gelen bir model değildir. Dolayısıyla bu yönüyle demokratik bir model niteliği taşımamaktadır. 1980 sonrası hem gelişmiş hem de azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı bir kentsel dönüşüm yaşanmıştır. Emeğin yeniden üretimini esas alan politikalardan sermayenin yeniden üretimini esas alan politikalara geçilmiştir. Bu sürecin bir ürünü olarak kentsel politikalarda özel sektörün içinde önemli bir yere sahip olduğu ve aktif bir biçimde yer aldığı çok aktörlü “yönetişim” anlayışı geliştirilmiştir (Şengül; 20001’den aktaran Şengül 2002). Bu politikalar tabandan, halktan gelen istek ve baskı üzerine gelişmemiştir, kamu yönetimi sistemi ile ilgilenen Dünya Bankası, IMF, Birleşmiş Milletler ve OECD gibi neoliberalizmin en önemli aktörleri tarafından geliştirilmiştir (Güler; 2003: s. 6). Dolayısıyla “yönetişim modeli” küresel sermayenin bir projesidir. Kuramsal düzeyde “yönetişim” modelinin kamu, yerel topluluklar ve kapitalist yerel ve küresel sermayenin ittifakından oluşan bir çoğulculuk olduğu iddia edilse de uygulamaların birçoğunda bu çoğulculuk gerçekleşmemektedir. Kamu ve özel ortaklıkları bu modelde yaygınlık kazanırken, yerel toplulukların katılımı çoğu kez ya hiç sağlanmamakta ya da sembolik düzeyde kalmaktadır (Şengül; 2002). Kamudan aldığı temsil yetkisiyle kamu politikalarını belirleyen ve uygulayan “bürokrasi” bu modelle, iktidarı sivil toplum kuruluşları (STK) ve özel sektörler paylaşmaktadır. Örgütsüz grupların sürece dâhil olamadığı, STK’ların, toplumun çok kısmi bir kesiminin örgütlendiği ve büyük oranda paraya bağımlı, sermaye tabanlı kuruluşlar olduğu için halkı temsil etme niteliğini taşımadığı dikkate alındığında, modelin iktidarı kamu bürokrasisi ve özel sektör arasında paylaştırdığı görülecektir (Güler; 2003: ss. 4–5). Küreselleşme ile birlikte sosyal devletten rekabetçi devlete geçildiği, yine kentler arasında rekabetin artığı, kamunun küçültülüp özelleştirmenin artığı ve yerelde bulunan birçok hizmetin yerel ve küresel sektöre devri düşünüldüğünde bu yaklaşım kent düzeyinde tüm iktidarın özel sektöre devri anlamına gelmektedir.
20
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Kentsel politikalarda yönetişim anlayışının esas alınmasına paralel olarak, kentsel dönüşüm projelerinde de 1980’li yıllarla birlikte bu anlayışa dayalı olarak ortaklıkların geliştiği görülmektedir. Kamu sektörü, merkezi yönetim, yerel yönetim, yerel – küresel özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın bu ortaklıkların paydaşları olduğu ileri sürülmektedir (Sönmez; 2005: 17-18). Noeliberal politikalarla birlikte merkezi sosyal ulusdevletten, yerelci rekabetçi kent devlete geçilmesiyle, kamu hizmetleri özelleşmiş, paralı hale gelmiş, yerel yönetimler mali açıdan uluslar arası finans kuruluşlarına bağlanmıştır. Yaşanan bu dönüşümün bir sonucu olarak fon sağlayan uluslar arası kuruluşların da kentsel dönüşüm projelerinin bir paydaşı haline gelmiştir. Bu kuruluşlar bütçe kaynağı olduğu için kentsel dönüşüm sürecinin en etkili paydaşları olarak tanımlanabilir. Kentsel dönüşüm projelerinde geliştirilen ortaklığın faydaları konusunda çeşitli bakış açıları vardır. Belirtilen ana yararlar şunlardır: •
Kamu sektörünün yapabilirliği (enabling) için bir model sunmuştur (Lowndes ve diğ.’den aktaran Hughes ve Carmichael; 1998: 209),
•
Yerelin ihtiyaçlarına daha duyarlı bir yaklaşım (Lowndes ve diğ.’den aktaran Hughes ve Carmichael; 1998: 209; Brindlye; 2000: 364; Driffill ve Hill; 2001:5),
•
Paternalizmi minimize eder (Lowndes ve diğ.’den aktaran Hughes ve Carmichael; 1998: 209),
•
Kaynakların kullanımında (finans, beceri, bilgi, politik kabul, insanlar) çok daha verimli bir uygulama süreci (Lowndes ve diğ.’den aktaran Hughes ve Carmichael; 1998: 209; Carley; 2000: 286),
•
Formel demokratik mekanizmaların olmadığı durumlarda kentsel dönüşümde çoğulcu bir yaklaşım (Lowndes ve diğ.’den aktaran Hughes ve Carmichael; 1998: 209),
•
Öğrenme kapasitesi geliştirilerek, toplumsal gelişme sağlanır (Murdoch, 2005: 442-443; Carley, 2000: 288),
•
Projenin taban tarafından sahiplenmesini sağlar (Hughes ve Carmichael; 1998: 206),
•
Paydaşlar arasında ilişkileri geliştirir (Hughes ve Carmichael; 1998: 208),
•
Kentsel dışlanmayı engeller (Hughes ve Carmichael; 1998: 208; Jones; 2005: 587),
21
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
•
Cuma ÇĐÇEK
Hedeflerinin genel çerçevesinin belirlenmesini ve operasyonel programları etkileyen sürekli, dinamik bir süreç sağlar (Hughes ve Carmichael; 1998: 212213),
•
Kapsamlı bir şekilde sorunları saptamayı sağlar (Hughes ve Carmichael; 1998: 213; Carley, 1994’ten aktaran Carley; 2000: 276),
•
Sahiplik ve güçlendirme ile projenin başarı ihtimali artar (Hughes ve Carmichael; 1998: 222),
•
Kentsel dönüşümün sürdürülebilir bir çerçevede gelişmesini sağlar (Murdoch; 2005: 440),
•
Devlet ve sivil toplum kuruluşları arasında “göreceli bir birliğin” oluşmasını sağlar, ortak ilgilerle ilgili genel güçlü bir düşüncenin oluşmasına katkı sağlar ve sosyal çatışmaların yönetilmesi için bir alan yaratır (Muir; 2004: 953-954)
•
Sosyal sermayeyi geliştirir, aktörler arasında bir bütünleşme ve sinerji yaratır (Hibbitt ve diğ.; 2001: 158),
•
Sinerji yaratır. Đki tür sinerjiden bahsedilebilir, “kaynak sinerjisi”, “politika sinerjisi”. Kaynak sinerjisi, projenin farklı aktörlerinin finans, personel, yetenek ve diğer proje girdilerinin açığa çıkmasında meydana gelir. “Politika sinerjisi” ortaklığın karar verme süreçlerinde açığa gelişir. Yaratıcı çözümlerin farklı ortaklar arasında gelişmesine imkân tanır (Ball ve diğ.; 2003: s. 2240; Hastings; 1996: 260),
•
Bütçe genişlemesi sağlar (Hastings; 1996: s. 258),
Yukarıda sayılan faydaların tümü ortaklık yapılarında katılımcı bir mekanizmanın sağlandığı varsayımına dayanmaktadır. Ortaklık yapılarının katılımı sağladığını anlamak için katılım kavramını incelemek gerekiyor. Katılım kavramının çerçevesi anlaşıldıktan sonra yürütülen ortaklık yapılarının katılımcı bir mekanizma sunup sunmadığı ve yukarıda belirtilen faydaları sağlayıp sağlayamadığı daha rahat anlaşılacaktır. Aşağıdaki tabloda katılım türleri ve bu türlerin özellikleri görülmektedir (Jones; 2005: 590).
22
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Tablo 1. Program ve Projelerde Katılım Türleri Katılım Türü
Özellikler
1. Manüpülatif Katılım
Resmi kurullarda halk temsilcilerinin olduğu ama gerçekte hiçbir güçlerinin olmadığı bir katılım.
2. Pasif Katılım
Toplumun cevaplarını dinlenmeksizin yerel idareciler ya da proje yöneticileri tarafından tek yanlı olarak kararlar ilan edilir. Bilgi sadece profesyoneller tarafından paylaşılır.
3. Danışmacı Katılım
Đnsanlar danışma ya da sorulara cevap vererek katılır. Problemlerin belirlenmesi, bilgi toplama süreci ve kontrol analizi dış kurumlar tarafından belirlenir. Karar verme süreçlerinde herhangi bir paylaşım söz konusu değildir ve yöneticiler karar alırken halkın görüşlerini dikkate almak zorunda değillerdir.
4. Maddi Ödüllere Dayalı Katılım
Kaynak sağlama sürecinde insanlar zaman, emek gibi katkılar sağlar. Ancak sonuçta açığa çıkan ürünlerde toplumun payı yoktur.
5. Fonksiyonel Katılım
Dış kurumlar tarafından katılım genellikle proje amaçlarını özellikle de maliyeti düşürme amacını gerçekleştirmek için bir yöntem olarak görülür. Amaçları belirlemek için öncesinden çeşitli düzeylerde karar verme süreçlerine insanların katılımı sağlansa da ana kararlar önceden dış kurumlar tarafından alınmıştır. En kötü olasılık olarak yerel topluluklar dış kurumların hedeflerini gerçekleştirmek için çalışırlar.
6. Etkileşimci Katılım
Đnsanlar analiz, eylem planlarının geliştirilmesi ve yerel kurumların kurulması ve güçlendirilmesi sürecine katılırlar. Katılım bir hak olarak görülür, sadece proje amaçlarını gerçekleştirmek için bir yöntem olarak algılanmaz. Farklı perspektiflere ulaşmayı amaçlar. Đnsanlar yerel karar alma süreçlerine katılırlar ve mevcut kaynakların nasıl kullanılacağını belirlerler. Yapılar ve eylemlerin belirlenmesinde pay sahibidirler.
7. Öz yönetim (Self Mobilization)
Herhangi bir dış kurum olmadan insanlar sistemi değiştirmek amacıyla bağımsız bir şekilde inisiyatifler oluştururlar. Kaynaklara ve teknik desteğe ulaşmak için dış kurumlarla ilişki geliştirirler. Ancak kaynakların kullanım yetkisi onlardadır. Hükümet ve STK’lar destek sunduğu takdirde özyönetim yaygınlık kazanabilir. Bu gibi öz yönetim inisiyatifleri refahı ve gücü paylaştırabilir de paylaştırmayabilir de.
Kaynak: Pretty (1995)
23
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Yukarıdaki tablodan farklı katılım türleri olduğu ve bu katılım türlerinin yerleşimcilere farklı yetki ve sorumluluk alanı yarattığı görülmektedir. Önemli olan yaratılan ortaklık mekanizmalarında yerleşimcilerin katılım düzeyleridir. Hiçbir gücü olmayan göstermelik manüpülatif bir katılım mı, etkileşimci bir katılım mı, yoksa özyönetim mi? Kentsel dönüşüm projelerinde ortaklık yapıları üzerinden sağlanan kamu katılımı pratikleri hegamonik bir projedir. Đçsel ve dışsal bir çok faktör yapılan projenin müzakere sürecini etkiler. Bundan dolayı dönüşüm programlarının tasarımı ve uygulama süreçleri, devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkinin algılanışını dikkate alan bir bağlam içerisinde değerlendirilmelidir (Muir; 2004: 947). Kamu katılımını değerlendirirken dört önemli konunun dikkate alınması gerekir: (1) Birinci faktör güçtür. Önemli olan aktörlerin sahip olduğu gücün ne olduğu, bu gücün nasıl sürdürüldüğü ya da engellerle karşılaştığı ve bu gücün nasıl kullanıldığıdır. (2) Đkincisi formel yapılardır. Dönüşüm programlarının içsel ve dışsal formel yapılardan etkilendiği açıktır. Ancak bu etki toplulukların ilgilerinden çok rejimden ve ağlardan gelmektedir. (3) Makro düzeydeki konular dikkate alınmalıdır. Ekonomik, sosyal, politik ve kültürel istikrarı etkileyebilecek yapıların dikkate alınması gerekir. (4) Hangi görüşlerin süreç içerisinde yarıştığının tanımlanması gerekir. Literatürde ve proje
örneklerinde,
kamu
katılımı
pratiklerinin
ve
konseptlerinin
geçerliliğinin
sorgulanmamaktadır, bu konu yetirince dikkate alınmamaktadır (951-952). Kentsel dönüşümde kamu katılımını etkileyen üç temel faktör vardır: (1) mikro düzeydeki güç ilişkileri, esasen formal yapılar arasındaki güç ilişkileri (Lukes, 1974; Clegg, 1989); (2) ağlar ve yönetim, mikro ve meso düzeylerde, esasen dışsal formel yapı (Stoker, 1995; Rhodes, 1997; Dowding, 2001); (3) ekonomik, sosyal, politik ve kültürel istikrarı etkileyen makro düzeydeki güçler (Jessop, 1990; Painter, 1995’ten aktaran Muir; 2004: 952). Lukes (1974) gücün kullanımı ile ilgili üç aşamalı modeli geliştirmiştir. Birinci boyutu bu modelin, davranışlar ve karar süreçlerinin gözlemine odaklanır, ikinci boyut, gündemin kotrolüyle, kararlar dışı, saklanmış çatışmalar ve mobilizasyonuna dikkat çeker, üçünü boyut, potansiyel sorunların düşünülmesini engelleyen baskın değerler sistemininden kaynaklı potansiyel çatışmaları kapsar. Clegg (1989) güç ilişkilerini genişleterek, “episodic güç ilişkileri”ni de ekler. Bu Foucault’nun kuralları, yargının gücünü kapsayan hükümdar (sovereign) güç konsepti ve kişisel, teknik, bürokratik ya da legal gözetimin merkezde olduğu disipline edici güç konseptine dayanan hakimiyeti (domination) ifade eden sosyal ilişkilerde meydana gelen güç ilişkilerine vurgu yapar (Muir; 2004: 952).
24
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Ağlar ve rejim konsepti katılım üzerine ikinci bir perspektif sunar. Dışsal formel yapıda meydana gelen ve esasında mikro ve meso düzeylerde meydana gelen devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Ağlar ilgi grupları ve hükümet arasındaki kaynak değişimini ifade eden ilişkiler anlamına gelir (Rhodes’dan aktaran Muir; 2004: 952). Toplum üzerinde hegemonyanın kurulması ve devam ettirilmesi, ideolojik faktörlerin mikro, meso ve makro seviyedeki kentsel dönüşüm programlarında devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkileri etkilemesi anlamına gelmektedir (Muir; 2004: 954). Katılım devlet ve sivil toplum arasındaki karmaşık ilişkilerin bir yönü olarak görülmelidir. Bu süreçte ideolojiler davranışları ve tercihleri etkilemektedir. Ortaklığı esas alan hegemonik kentsel dönüşüm projelerinde, katılım, devlet kontrollü programların sivil toplum tarafından meşru görülmesini sağlayan bir yol olarak desteklenmektir (Muir; 2004: 963). Yerel topluluklar, ortaklık süreçlerinde diğer ortakları etkileyecek gerekli kaynaklardan yoksun olduklarından genellikle kaybetmektedirler. Đyi kaynaklara ve kuruluşlara sahip olan, yerel otoriteler, özel kalkınma ajansları gibi ortaklar müzakere sürecinde diğer ortakları etkileme ve değiştirme gücüne sahiptir (Hastings’ten aktaran Ball ve diğ.; 2003: 2240). Kentsel dönüşüm projelerinde, özelliklede arazi geliştirmeye dayalı projelerde, özel sektör bir çok kaynağa sahip olduğu için ortaklığın yarattığı sinerjiden en fazla kazanan ortaklardır (Ball ve diğ.; 2003: 2240-2241). Bir çok dönüşüm projesinde bölgede yaşayan insanlarında büyük oranda kamu kurumlarının onları ihmal ettiği yönünde bir düşünce vardır. Yerel hükümetin karar süreçlerinde hiçbir etkilerinin olmadığını düşünüyorlar ve bunun bir sonucu olarak da yerel kamu kuruluşlarını güvenmiyorlar. Dönüşüm projelerinde kamu katılımı genellikle sembolik düzeyde kalmaktadır (Carley; 2000: 288). 7. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Türkiye son 50 yılda hızlı bir kentleşme sürecini yaşamıştır. 100.000 nüfus kriteri dikkate alınırsa 1945 yılında nüfusun %n 18, 3’ü kentlerde yaşarken bu oran 2000 yılında % 60 seviyesine gelmiştir (Torunoğlu; 2005). Yaşanan hızlı kentleşme süreci kentlerde de ekonomik, kültürel, sosyal ve mekansal değişimlere-dönüşümlere neden olmuştur. Ekonomik dönüşümlerin temel dinamik olduğu bu süreç üç ana döneme ayrılabilir. Đkinci dünya savaşından 1960’lı yıllara kadar savaş öncesi var olan devletçi ekonomi modeli biraz liberalize olmuş, özel sektöre önem verilmeye başlanmış, iç pazara hapsolan ekonomi tarımsal modernizasyonla dış pazara açılmaya başlanmıştır. Savaş öncesi dönemde demir yollarına dayalı bir alt yapı stratejisi esas alınırken, bu dönemde karayollarına dayalı bir alt yapı stratejisi esas alınmıştır. 1960-1980 yılları arasında pek çok gelişmekte olan ülkede 25
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
olduğu gibi planlı bir karma ekonomi politikası esas alınmıştır. Đç piyasaya dönük, korumacı ithal ikameci bir sanayileşme stratejisi ile gelişme hedeflenmiştir. Karayollarına dayalı altyapı stratejisi bu dönemde de devam etmiştir. 1980 yılları ile birlikte dünya genelinde gelişen neoliberal politikalar ekseninde içe dönük ekonomi politikasından dışa dönük ekonomi politikasına geçilmiştir. Ekonomik sistemi dış dünya ile bütünleştirme öncelikli politika haline gelmiştir (Torunoğlu; 2005). Ekonomi politikalarında yaşanan bu dönüşüm kent politikalarını da belirlemiştir. Ülkemizde var olan mevcut kent gerçeği büyük oranda son 50 yıllık dönemde yaşanan kaçak ve kontrolsüz bir yapılaşmayı ifade ediyor. Kimi zaman imara açılmamış alanların işgal edilerek yapılaşması, kimi zaman da imarı yapılmış alanlarda imar planına rağmen kaçak ve kontrolsüz yapılaşma yaşanmıştır (Gökçe, 2005: 1). Özellikle 1950-1980 yılları arasında “kendiliğinden kentleşme” olarak adlandırılan bir süreç yaşanmıştır (Kurtuluş, 2005: 1). Bu dönem zarfında “kentsel ranta el koyma” anlayışı özel mülk sahiplerinin, yapsatçıların, küçük girişimcilerin tekelinde olmuştur. 1980 yılları ile birlikte değişen ekonomi politikaları kentsel politikaları da değiştirmiştir. “Kendiliğinden kentleşme” süreci bu dönemde yerini "büyük sermaye yatırımları ile genişleyen emlak pazarının yönlendirdiği” kentleşme sürecine bırakmıştır (Kurtuluş, 2005: 1). “Kentsel ranta” arsa mafyasıyla büyük sermaye grupları da talip olmaya başlamıştır (Gökçe, 2005: 1). 1950’li yıllarla birlikte hızlı bir kentleşe ve dönüşüm yaşanmasına rağmen, Türkiye’de dönüşüm çalışmaları henüz gelişmemiştir. 1980 yılı ile birlikte esas alınan ve küresel sisteme entegre olmayı amaçlayan, dışa dönük ekonomi politikası, 1996 Habitat II Konferansı, 1999 Marmara Depremi, Türkiye’de kentsel dönüşüm çalışmalarında üç temel kırılma noktasıdır. 1980 yılında esas alınan ekonomi politikaları bütün ülkeyi etkilediği gibi Türkiye’nin kalbi olan Đstanbul’u da etkilemiştir. Küresel sistem içerisinde Đstanbul’un rekabet gücünü artırmak ve Đstanbul’u küresel bir şehir haline getirmek amacıyla devlet öncülüğünde kentsel dönüşüm projeleri geliştirilmiştir. Tarihi Penninsula, eski şehir, Beyoğlu, Kuzguncuk, Cihangir ve Galata dönüşüm projeleri bu dönemde geliştirilen önemli projelerdir. Habitat II Konferansının Đstanbul’da yapılması kentsel dönüşüm politikalarını etkilemiştir. Nitekim Konferanstan sonra Balat-Fener Semtleri Rehabilitasyon Projeleri başlamıştır. 17 Ağustos depremi kentsel dönüşüm projelerini hızlandırmıştır. Ayrıca önümüzdeki 30 yıl içerisinde gerçekleşmesi beklenen büyük Đstanbul depremi, dönüşüm projeleri geliştirmeye zorlamaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin AB üyelik perspektifi ve 1999 yılında aday ülke statüsü kazanması kentsel dönüşüm
projelerinin
gelişmesini
tetikleyen
26
bir
diğer
önemli
gelişme
olarak
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
değerlendirilebilir. Ekonomik, sosyal ve fiziksel iyileştirme kent politikalarında önemli konular haline gelmiştir (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 7). Kentsel dönüşüm konusu bugün de Türkiye gündeminde yer alan önemli gündem başlıklarından biridir. Özellikler Đstanbul’u küresel bir şehir haline getirme projeleri hala gündemdedir (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 7). 3. köprü, Atatürk Kültür Merkezi, tüm koylarımızın kullanıma açılması, Đstanbul Radyoevi’nin yıkılarak otele dönüştürülmesi, Galataport, Haydarpaşa Garı ve Limanı projeleri, kentsel dönüşüm kapsamında, merkezi hükümet tarafından Đstanbul için geliştirilen projelerdir (Gökçe, 2005: 2-3). Son olarak 2005 Mart ayında “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Yasa Tasarısı” hükümet tarafından TBMM’ne sunulmuş ve kabul edilmiştir (www.tbmm.gov.tr). Kentsel dönüşüm konusu sadece Đstanbul gibi büyük kentlerde gerçekleşen bir süreç değildir. Đstanbul, Đzmir, Ankara, Kocaeli gibi büyük kentler hızla büyür ve nüfusları artarken, küçük kentler hızla nüfus kaybetmekte, ekonomik canlılıklarını yitirmektedir. Bölgesel ölçekte dönüşüm stratejileri belirleyip, bu stratejiler ekseninde dönüşüm projeleri geliştirmek gerekmektedir. Nüfus kaybeden, hızla büyüyen, yazın turizm merkezi iken kışın ölü kent görünümü alan kentler için bölgesel stratejiler eksenin dönüşüm programları başlatmak gerekmektedir (Sönmez; 2005: 21). Sonuç olarak 50 yıllık kentleşme süreci sonucunda Türkiye kentlerinin dengesiz bir şekilde geliştiği ve kapitalist merkezlerin ihtiyaçları ekseninde geliştiği belirtilebilir. Sanayinin Đstanbul ve Marmara Bölgesine yığılması, yine Đzmir’de yaşanan hızlı ve çarpık sanayileşme süreci, ithal ikameci politikaların sonuçlarıdır. Bu süreç sonucunda Türkiye’nin kalbi niteliğinde olan büyük kentlerinin gelişimi dışa bağımlı hale gelmiş, Batı Kapitalizminin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiştir. Son yıllarda ise aşırı büyüyen bu kentler, kirli sanayinin, pahalı teknolojilerin aktarıldığı, turizm adı altında eğlence-kumar sektörlerinin geliştiği merkezler haline, bir anlamda Batı Kapitalizmin arka bahçesi haline gelmiştir (Torunoğlu; 2005). Son olarak Đstanbul ve Trakya bölgesinde bulunan binlerce ton zehirli variller bu politikaların sonuçlarıdır. 8. Diyarbakır’da Kentsel Dönüşüm Süreci 8.1. Alanın Tanıtımı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Diyarbakır ilinin yüzölçümü 15.355 km2’dir. Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Batman, Mardin ve Şanlıurfa illerine komşu olan Diyarbakır’ın nüfusu 2000 yılı sayımlarına göre 1.364.209 kişi yaşamaktadır. Merkez ilçe dahil 14 ilçe, 15
27
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
belde, 826 köy ve 1100 mezra olmak üzere 2000’e yakın yerleşim biriminden
oluşuyor.
Mezopotamya’nın kuzeyinde yer alan Diyarbakır kentinin 7.500 yıllık bir geçmişi vardır. Tarihin her döneminde büyük uygarlıkların önemli merkezlerinden biri olan Diyarbakır bu güne kadar 26 değişik uygarlığa beşiklik etmiş, M.Ö. 3000 yıllarında Hurilerden Osmanlılara
kadar
Tarihi Diyarbakır Surları (www.diyarbakir.gov.tr)
farklı
uygarlıklardan izleri bugüne taşımıştır. Yukarıdan kuş bakışı görüşünü ile kalkan balığına benzeyen Diyarbakır Surları uzunluk açısında Çin Seddinden sonra dünyada ikinci, eskilik açısından birinci sırada kabul edilmektedir. Diyarbakır’ın ilçelerinden biri olan ve kent merkezine 50 km mesafede bulunan Ergani yakınlarında bulunan Çayönü Tepesi’inde 10.000 yıl öncesine ait tarımcı köy topluluklarının en güzel örneklerinden birinin kalıntılarına rastlanmıştır. Kent uygarlıklarının ilk temellerinin atıldığı Çayönü, göçebelikten yerleşik yaşama geçildiği, avcılık ve toplayıcılıkta bitki ve hayvan evcilleştirme yoluyla besin üreticiliğine başladığı “Neolitik Devrim”in gerçekleştiği yerleşim merkezlerinin bilinen en eskisidir. Bu bölgede yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınmasına, yine keçi ve koyunun evcilleştirilmesini ilişkin kalıntılar bulunmuştur. Yine Ergani ilçesi yakınlarında Grikihaciyan Tepesinde 7500 yıl öncesine tarihlenen Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan ve Halaf kültürünü yansıtan “Gelişkin Köy Evresi”nin özelliklerini taşıyan bir yerleşim yeri bulunmuştur (www.diyarbakır.gov.tr). Devlet Planlama Teşkilatının 2003 yılında yapmış olduğu çalışmaya göre (Dinçer ve diğ., 2003: 55) 16 büyük şehirden biri olan Diyarbakır ili sosyoekonomik gelişme bakımından 81 il içerisinden 63. sırada yer almaktadır ve beşli kademelendirme sistemine göre dördüncü derecede gelişmiş iller kategorisine girmektedir (s. 72). Diyarbakır iline ilişkin sosyoekonomik veriler Tablo 2’de gösterilmiştir (s. 175). Veriler incelendiğinde hemen hemen tüm göstergeler açısından Diyarbakır ilinin Türkiye ortalamasından daha kötü bir konumda
olduğu
görülmektedir.
Diyarbakır
verilerini
Türkiye
ortalaması
ile
karşılaştırdığımızda, şehirleşme oranı %64,90 - %60; sanayi iş kolunda çalışanların toplam
28
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
işgücüne oranı %13,35 - %3,82; okur yazar oranı %87,30 - %69,57; bebek ölüm oranı %43 %57; 10.000 kişiye düşen hekim sayısı 12,70 – 7,02; fert başına imalat sanayi elektrik tüketimi 550 – 35; kırsal yerleşmelere asfalt yol oranı 45,23 -21,42; 10.000 kişiye düşen özel otomobil sayısı 652 – 123; yeşil karta sahip nüfus oranı %14,82 – %22,84 olarak tespit edilmiştir. Tablo 2. Diyarbakır Đli Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
29
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
8.2. Çatışmalı Ortamın Şekillendirdiği Kentsel Dönüşüm Diyarbakır tarihten bu yana daha çok kültür ve ticaret kenti olarak gelişmiştir. Diyarbakır kentinin bu özelliği zayıflasa da günümüzde de sürmektedir. 1950 yıllarına kadar sur içinde kalan kentsel doku 1950 yılları ile birlikte tüm Türkiye’de olduğu gibi artan göç sonrasında hızlı bir kentleşme yaşamıştır. Artan nüfus artışı sonucu sur dışındaki alanlar hızla yapılaşmıştır (Arı’dana aktaran Diyarbakır Valiliği). 1950 sonrası yaşanan göç sonrasında kent kökenli ve kültürlü elit tabaka kent dışına göç etmiştir. 1970 yılına kadar devam eden bu süreç 1980 ve 1990 sonrası farklı bir ivme kazanmıştır. Bu süreç sonrasında kent merkezinin kültürel, dini-etnik dokusu önemli değişimler yaşamıştır. Diyarbakır’ın yaşadığı kentsel dönüşüm süreci son 20 yıllık süre içerisinde çok farklı dinamiklerle şekillenmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesin son 22 yıldır süren çatışmalı ortam, genelde tüm Türkiye’yi ama özelde hem Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini hem de bölgenin en önemli merkezi olan Diyarbakır’ı önemli ölçüde etkilemiştir. Hatta mevcut kentsel yapıyı şekillendiren en önemli faktör olduğu belirtilebilir. Yaşanan çatışmalı ortamın kent üzerinde çok yönlü etkileri olmuştur. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal ve mekansal alanlarda bir dağılma süreci yaşanmıştır. Türkiye’deki 16 büyük şehirden biri olmasına, bir buçuk milyona yakın nüfusu olmasına, 7500 yıllık bir kent geçmişine sahip olmasına, 26 medeniyete beşiklik etmesine ve bölge içinde tarihten bu yana bir merkez olmasına rağmen sosyoekonomik verilerin de ortaya koyduğu gibi bu kadar geri kalmış bir yapıda olması, çatışmalı ortamın ve ortamı yaratan dinamiklerin kentin yapısı ve dönüşümü üzerindeki etkilerini gösteriyor. Çatışmalı ortamın kent üzerinde yarattığı en önemli etken güvenlik sorunu ve bu sorundan kaynaklı olarak yaşanan nüfus hareketidir. Güvenlik sorunun da yansımasıyla kentteki ekonomik yaşam felce uğramıştır. Bunun yansıması olarak da kültürel ve sosyal yaşam yıkıma uğramıştır. Kent merkezi bir yandan tüm çevre il ve köylerden güvenlik gerekçesiyle zorunlu yerinden edilme süreci sonucu yoğun göç alırken bir yandan da başta Đstanbul, Đzmir, Bursa, Ankara, Mersin, Adana olmak üzere batı illerine göç vermektedir. Köylerden kent merkezine yaşanan göçler hızlı ve ani bir şekilde olduğundan farklı sosyal sorunlara neden olmuştur. Köyden kente gelen insanlar kent yaşamıyla bütünleşememiş, kent mekanında köy kültürünü yaşamışlardır. Bu da kentin köyleşmesine, kent merkezinde gettolaşmış bölgelerin-mahallelerin oluşmasına neden olmuştur. Zaten yetersiz olan alt yapı ve üst yapılar tamamıyla iflas etmiştir. Yaşanan göç dalgası kent merkezinde başta eğitim, sağlık, konut ve istihdam olmak üzere ciddi sorunlara neden olmuştur. Kırsal alanda önemli
30
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
bir işgücü olan kadın kent merkezinde sosyal ağların zayıflaması ile ev içine hapsolmuş, üretim dışı kalmıştır (www.diyarbakir.gov.tr). Kentte bulunan Dicle Üniversitesi 1966 yılına dayanan bir geçmişe sahip olmasına rağmen (www.dicle.edu.tr), yetişmiş insan gücü hızla batı metropollerine göç etmekte, kent nitelikli insan gücünden yoksun kalmaktadır. Yaşanan bu sürecin en büyük etkisi ekonomik yaşamın bitme noktasına gelmesi ve kentte yaşanan yaygın yoksulluktur. Ekonomik çöküntü sosyal, kültürel yaşamın da çökmesine neden olmuş, kentin mekansal yapısını da bu sürece paralel olarak değişmiştir. Tarıma ve hayvancılık köy boşaltmaları nedeniyle bitme noktasına gelmiştir. Tarım ve hayvancılıktan anlayan köylerden kente göç eden kesim kent merkezinde vasıfsız işgücüne dönüşmüş, özellikler kadınlar üretimden kopmuştur. Yine kayıt dışı çocuk istihdamı, çocukların istismarı bu yıllarda ciddi boyutlara varan önemli sonuçlardan biridir. Yine artan kapkaç, hırsızlık, çetecilik gibi suç olayları bu sürecin bir diğer önemli sonucudur (www.diyarbakir.gov.tr). Tarım ve hayvancılığın çökmesi, güvenlik sorunu kentin ticaret ve turizm faaliyetlerini çok önemli oranda zayıflatmıştır. Yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler kent mekanını da etkilemiş, kent merkezinde gettolaşmış gecekondu mahalleleri oluşmuş, kentsel yapılaşma alanları çevreye doğru yayılmaya başlamıştır. Kent merkezinde yapılanmış alanın yüzölçümü son 10 yılda neredeyse ikiye katlanmıştır. 8.3. Kentsel Dönüşüm Çalışmaları Diyarbakır’da yaşanan negatif yönleri çok fazla olan ve Đstanbul başta olmak üzere batı metropollerini de olumsuz yönde etkileyen bu hızlı dönüşüm sürecini kontrol etme ve genel olarak kentin yaşam kalitesini artırma yönünde ne yazık ki ne merkezi hükümetin ne de valiliğin ve belediyenin ciddi bir dönüşüm çalışması görülmemektedir. Aşağıda Diyarbakır ilinde yapılan bazı projeler kısaca özetlenmişti. GAP Projesi merkezi hükümet tarafından, Yeşil Kuşak Projesi Valilik tarafından, diğer projeler ise Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülmektedir. GAP Projesi Kentsel dönüşüm kapsamında değerlendirilebilecek en önemli çalışma Güneydoğu Anadolu Projesi’dir. Bu proje ile kentin toplam alanının %51,5’i olan 791.470 hektar alanın büyük bir bölümü sulu tarıma açılacaktır. Mevcut durumda 53.000 ailenin tarımsal faaliyette bulunduğu Diyarbakır’da 29.474 hektarı devlet, 16.751 hektarı halk sulaması olmak üzere 46.175 hektar alanda sulu tarım yapılmaktadır. GAP projesinin devreye girmesiyle 465.000 hektar alan sulamaya açılacak, mevcut durumda % 6’sı sulanan alanın % 60’ı sulanabilir hale
31
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
gelecektir (www.diyarbakir.gov.tr). Bununla birlikte 1976 yılında yapımı başlayan ve 30 yılda tamamlanması planlanan GAP projesinin hala bitmemiş olması ve beklenen bölgesel sosyoekonomik kalkınmayı yaratmaması beklentileri zayıflatmaktadır (On Ulusal Kalkınma Planı, 2004). Yeşil Kuşak Projesi Diyarbakır’da yapımı süren diğer önemli kentsel dönüşüm projesi Yeşil Kuşak Projesidir. Bu proje ile kent merkezinden Şilbe Köyüne kadar uzanan 3 km uzunluğundaki 110 bin 705 m2’lik alan üzerinde bulunan atık su kanalının tahliyesi ve çevre düzenlemesi hedeflenmektedir. Proje ile kent halkı olumsuz etkileyen halk sağlığını tehdit eden atık su kanalının tahliyesi sağlanarak temizlenmesi ve kanal etrafında yeşil alan, yürüyüş ve bisiklet yolları, parklar yapılması hedeflenmektedir (www.diyarbakir.gov.tr). Altyapı Projesi Bu proje kapsamında dört projenin inşasına başlandı. Bu projeler şunlardır: Diyarbakır Kanalizasyon Şebekesi Projesi, Ana Kolektörler ve Pompa Đstasyonu Projesi, Diyarbakır Atık Su Arıtma Tesisi Projesi ile Hevsel Bahçeleri Sulama Projesi. 2004 yılında tamamlanan bu projeler ile kentin kangrenleşen alt yapı sorunların çözümü konusunda önemli bir mesafe alındı. Diyarbakır Kanalizasyon Şebekesi ile kentin kanalizasyon şebekesinin %70’i yenilendi ve geriye kalan %30’luk bölümün de modernizasyonu sağlandı. Bu şekilde daha önce kentin içinden geçerek Dicle Nehrine akan atık suların ıslahı sağlandı. Dicle Nehrinin kirli sularında oynayan çocukların ve bu sularla yetişen Hevsel Bahçesi sebze ve meyvelerini yiyen kent halkının sağlıklarının korunması sağlanmış oldu. Ana Kolektörler ve Pompa Đstasyonu Projesi kapsamında ise 17.5 kilometre uzunluğunda ana kolektör hattı döşenerek ve bir adet pompa istasyonu inşa edilerek, kirli suyun Atık Su Arıtma Tesisi’ne getirilmesi işlemi tamamlandı. Hevsel Bahçeleri Sulama Projesi ile Hz. Süleyman su kaynağından Hevsel Bahçelerine temiz suyun verilmesi sağlandı. Tamamlanan proje ile Dicle Nehrinin temizlenmesinde büyük bir adım atılmış oldu. Bu proje ile Dicle Nehrinde Tigris Balığının yeniden ortaya çıkması sağlandı. Đçme suyu ve atık suyun karışımı engellendi, kanalizasyon suyunun kent içinde açıktan akması ortadan kaldırıldı. Đl Sağlık Müdürlüğü’nün verilerine göre bulaşıcı hastalıklarda kentte %80 bir azalma oldu. Yapılan altyapı projeleri ile kentin 25 yıllık geleceği güvence altına alındı (www.diyarbakir-bld.gov.tr).
32
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Gazi Caddesi Rehabilitasyon ve Çevre Düzenlemesi Projesi Bu proje ile kentin tarihi ve kültürel mekanlarından olan Gazi Caddesi, Yenikapı Sokak ve Dağkapı Meydanı çevresi ve bağlantılarına ait yaklaşım 25.000 m2 açık alan toplam 16.000 m2 cephe alanına sahip 170 ader yapının rehabilitasyonu ve çevre düzenlemesini kapsıyor. Tarihi değerlerin kente kazandırılması ve kültürel turizmin canlandırılması projenin hedefleri olarak belirlenmiştir (www.diyarbakir-bld.gov.tr). Yenikapı Renövasyon Projesi Bu projede kentsel SĐT alanı içerisindeki Yenikapı Sokak’ta bulunan Dört Ayaklı Minare, Keldani Kilisesi, Ermeni Kilisesi, Esma Ocak Evi, Paşa Hamamı gibi turistlerin sık uğradığı tarihi ve kültürel yapıların turizme hizmet edecek şekilde düzenlenmesi hedefleniyor (www.diyarbakir-bld.gov.tr). Aziziye Toplu Konut Projesi Mülkiyeti Belediyeye ait olan Aziziye Mahallesi’ndeki alana, Z+6 kattan oluşan 55 bloktan ve 770 daireden oluşan toplu konutlar yaparak, zorunlu göç mağdurlarının büyük oranda kaldığı sağlıksız gecekonduların yerine yeşil alan ve sosyal donatı alanlarının olduğu modern yaşam alanlarının oluşturulması hedeflenmektedir (www.diyarbakir-bld.gov.tr). Sümerpark Peyzaj Projesi Revize edilen 78.000 m2’lik bir yapı adasından oluşan Sümerpark’ın mevcut yeşil dokusu da dikkate alınarak peyzaj projesi hazırlandı (www.diyarbakir-bld.gov.tr). Yeşillendirme Çalışmaları Kentin yeşil alanlara kavuşturulması ve güzelleştirilmesi amacıyla 2004 yılı içerisinde yaklaşık 50 m2 alan yeşillendirildi (www.diyarbakir-bld.gov.tr). 8.4. Kentsel Dönüşüm Đçin Katılımcı Bir Çerçeve Yirmi yıldan fazla bir süredir devam eden çatışmalı ortamın yarattığı büyük ekonomik, kültürel, sosyal ve mekansal sorunlar Diyarbakır ili için kapsamlı bir dönüşüm sürecini gerekli kılıyor. Böylesi bir dönüşüm sürecinin gelişmesi için her şeyden önce var olan çatışmalı ortamın, şiddetin sona erdirilmesini gerektiriyor. Çatışmalı ortam sürdüğü sürece kentin dinamiklerini değerlendirmek mümkün olmayacak ve var olan sorunlar katmerleşerek devam edecektir (www.diyarbakir-bld.gov.tr).
33
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Diyarbakır ili yılların yarattığı katmerleşmiş sorunlara rağmen, bunların çözümü için geliştirilecek katılımcı bir kentsel dönüşüm sürecini mümkün kılabilecek önemli avantajlara sahiptir. Bu avantajlar şunlardır: 1. Ulusal ve uluslar arası turizm sektörünü geliştirebilecek tarihi ve kültürel değerlere sahip olması, 2. Tarihten bu yana Ortadoğu coğrafyası ile ilişkileri olan önemli merkezlerden biri olması, 3. Belediye yönetiminin güçlü bir halk desteğine sahip olması, 4. AB ve ABD gibi uluslar arası kuruluşların yoğun ilgisini çeken bir kent olması, 5. Bölge genelinde STK’ların niceliksel ve niteliksel açıdan güçlü bir kent olması, ayrıca STK’ların belediye desteğini ve halk desteğini sağlama potansiyelinin yüksek olması, 6. Kent aktörlerine ortak çalışma ve kaynakları birleştirme olanağı sunan Yerel Gündem 21’in, 2000 yılından bu yana yapılanmış durumda olması, 7. GAP projesi ile tarım sektörünün ve bu sektöre bağlı sanayinin gelişme potansiyelinin olması. Ağustos 2000 içerisinde Bölge Valiliği, Diyarbakır Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi ortaklığı ile başlatılan Yerel Gündem 21 katılımcı bir kentsel dönüşüm stratejisi için önemli avantajlardan biridir. Toplam 363 üyesi olan Kent Danışma Meclisi (Kent Konseyi), ilin milletvekilleri, valilik, büyükşehir, il merkezinde bulunan ilçe belediyeleri ve onlara bağlı belde belediyeleri, Dicle Üniversitesi (sosyoloji, tıp ve mühendislik ve mimarlık fakülteleri), il genel meclisi, GAP, ilde bulunan dernek, vakıf, işçi ve işveren sendikaları, mimar ve mühendis odaları, esnaf ve sanatkarlar odaları, bakanlıklara bağlı müdürlüklerinin temsilcileri, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırları içindeki 43 mahalle muhtarı ve bireysel katılımlardan oluşmaktadır. Kent Konseyi içinden 39 kuruluştan oluşan bir Koordinasyon Kurulu seçilmektedir. YG21 projesi çerçevesinde dört ana çalışma grubu oluşturulmuştur: (1) Çevre ve Sağlık Ana Çalışma Grubu, (2) Tarih-Kültür-Kentleşme Ana Çalışma Grubu, (3) Kadın ve Çocuk Ana Çalışma Grubu, (4) Gençlik Ana Çalışma Grubu. Bu çalışma grupları dışında yakın zamanda kent düzeyinde kadın ve gençlik meclisleri de oluşturulmuştur (www.diyarbakir.la21.net).
34
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Yurttaşlarda ve sivil toplum kuruluşlarında yaşanan politikleşme, sivil toplum kuruluşlarının etkinlik düzeyi, yine belediye yönetimin % 69 gibi yüksek bir oyla seçilmesi (www.secimsonucu.com),
kentte
bulunan
yurttaşların belediye
yönetimini belediye
hizmetlerinden ziyade daha çok politik nedenlerden dolayı tercih etmesi, Diyarbakır’ın bölge illeri üzerinde olan tarihi, kültürel ve sosyal etki gücü, uluslar arası camianın Diyarbakır’a olan ilgisi, Diyarbakır’da Belediye öncülüğünde katılımcı bir kentsel dönüşüm sürecinin gelişmesi için önemli fırsatlar sunmaktadır. Özellikle yurttaş katılımının yaygınlaştırılması, bunun için gerekli mekanizmaların, organizasyonların kurulması, YG21 sürecinin daha bağımsız ve halk katılımına dayalı bir yapıya kavuşturulması, etkinlik düzeyini daha da arttıracak, katılımcı bir kentsel dönüşüm modelinin gelişme potansiyelini yükseltecektir. 9. Sonuç ve Değerlendirme Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan devrimsel değişimlere dayanan ve dünyayı ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel açıdan tek bir mekân haline getiren küreselleşme, günümüzün bir gerçeğidir. Küreselleşme sürecinde kentsel alanda bulunan yoksulluk, sosyal ve mekânsal dışlanma, çevre krizi, kültürel yabancılaşma ve yerel kent kimliğinin yitirilmesi gibi sorunlar artmaktadır. Bununla birlikte teknolojik yeniliklerden faydalanarak, yeni kent gündemi olarak ifade edebileceğimiz sürdürülebilir kalkınma, yerellik (subsidiarity), kurumlar arası işbirliği, bilgi kentleri, eğitim ve araştırma çalışmalarında yenilikçi yaklaşımlar, yaratıcı sınıfın geliştirilmesi gibi çözüm arayışların olduğu görülmektedir. Ancak mevcut eğilimin sorunları çözmek yerine daha ağrılaştırıp büyük bir krize doğru taşıdığı yönünde dikkate değer eleştiriler de söz konusudur. Küreselleşme ile birlikte ulus-devlete dayalı siyasal sistem değişmiş, metropoliten kentler yeni siyasal sistemin merkezleri ve aktörleri haline gelmiştir. Merkezi sosyal devletten yerelci ve rekabetçi devlete geçilmiştir. Sosyal devlet döneminde var olan sosyal kentler bu dönemde, piyasaya endeksli rekabetçi kentlere dönüşmüştür. Küreselleşme ile birlikte kent yönetimlerinin rolleri de değişmiştir. Bu dönemde, daha önce hizmet üretmekten sorumlu olan kentler yönetimleri, sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerden sorumlu siyasal aktörler haline gelmiştir. Kent yönetimlerinde daha önce kamu bürokrasisi iktidarın sahibi tek yetkili aktör iken, yeni dönemde bu iktidar, STK ve yerel halkın kısmi katılımı olsa da büyük oranda özel
35
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
sektöre geçmektedir. Metropoliten kent yönetimleri de sürecinin tıkanıklıklarını, engellerini ortadan kaldıran düzenleyici aktörler haline gelmiştir. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, çevresel ve mekansal alanda meydana gelen değişimler, küresel düzeyde değişen aktörler, değişen yönetsel ve kurumsal yapılar, kentlerde bir dönüşüm sürecine neden olmaktadır. Dinamiği, hızı ve niteliği farklı olmakla birlikte kentsel dönüşümün sürekli bir süreç olduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte küreselleşme olarak ifade edilen yeni süreçte hem meydana gelen sorunlarla baş etmek, hem de küresel sistem içerisinde yer edinmek amacıyla hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde 1970 yılları ile birlikte “kentsel dönüşüm” politikaları gelişmeye başlamıştır. Küreselleşme ile birlikte meydana gelen yeni siyasal yapılanma ve öne çıkar değerleri okuma, tanımlama ve adlandırma biçimleri doğrudan “kentsel dönüşüm” proje ve programlarını okuma, tanımlama ve adlandırma biçimlerini belirlemektedir. (Göksin ve Muderrsioğlu; 2005: 4). Kentsel politikalarda yönetişim anlayışının esas alınmasına paralel olarak, kentsel dönüşüm projelerinde de 1980’li yıllarla birlikte bu anlayışa dayalı olarak ortaklıkların geliştiği görülmektedir. Kamu sektörü, merkezi yönetim, yerel yönetim, yerel – küresel özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın bu ortaklıkların paydaşları olduğu ileri sürülmektedir (Sönmez; 2005: 17-18). Noeliberal politikalarla birlikte merkezi sosyal ulusdevletten, yerelci rekabetçi kent devlete geçilmesiyle, kamu hizmetleri özelleşmiş, paralı hale gelmiş, yerel yönetimler mali açıdan uluslar arası finans kuruluşlarına bağlanmıştır. Yaşanan bu dönüşümün bir sonucu olarak fon sağlayan uluslar arası kuruluşların da kentsel dönüşüm projelerinin bir paydaşı haline gelmiştir. Bu kuruluşlar bütçe kaynağı olduğu için kentsel dönüşüm sürecinin en etkili paydaşları olarak tanımlanabilir. 1950’li yıllarla birlikte hızlı bir kentleşe ve dönüşüm yaşanmasına rağmen, Türkiye’de dönüşüm çalışmaları henüz gelişmemiştir. 1980 yılı ile birlikte esas alınan ve küresel sisteme entegre olmayı amaçlayan, dışa dönük ekonomi politikası, 1996 Habitat II Konferansı, 1999 Marmara Depremi, Türkiye’de kentsel dönüşüm çalışmalarında üç temel kırılma noktasıdır. Ayrıca önümüzdeki 30 yıl içerisinde gerçekleşmesi beklenen büyük Đstanbul depremi, dönüşüm projeleri geliştirmeye zorlamaktadır. Türkiye’nin AB üyelik perspektifi ve 1999 yılında aday ülke statüsü kazanması kentsel dönüşüm projelerinin gelişmesini tetikleyen bir diğer önemli gelişme olarak değerlendirilebilir (Göksin ve Muderrisoğlu; 2005: 7). Türkiye’deki 16 büyük şehirden biri olan ve bir buçuk milyona yakın nüfusu olan Diyarbakır’ın, 7500 yıllık bir kent geçmişine sahip olmasına, 26 medeniyete beşiklik etmesine, bölge ve Ortadoğu coğrafyası içinde tarihten bu yana önemli bir merkez olmasına 36
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
rağmen sosyoekonomik verilerin de ortaya koyduğu gibi bu kadar geri kalmış bir yapıda olması, çatışmalı ortamın ve ortamı yaratan dinamiklerin kentin yapısı ve dönüşümü üzerindeki etkilerini gösteriyor. Tüm bu sorunların yanında Diyarbakır’ın politikleşmiş ve belediye ve STK’lara destek sunan halk gerçeği, bölge geneline göre etkin STK yapısı, kente olan bölgesel ve küresel ilgi, GAP ve kent paydaşları arasında bir ortaklığın kurulmasına olanak sunan Yerel Gündem 21, katılımcı bir kentsel dönüşüm süreci başlatmak için önemli avantajlar sunmaktadır.
KAYNAKLAR Ball, M., Le Ny, L. ve Maginn, P. J. (2003) Synergy in Urban Regeneration Partnerships: Property Agents’s Perspectives, Urban Studies, Vol. 40, No. 11, pp. 2239-2253, October 2003. Berber, M. ve Topal, K. (1996) Yeni Küresel Ekonomik Sistem ve Ulusal Kalkınmada Kentlerin Önemi, Küreselleşme, Yerellik, Đnsan Yerleşimleri ve Yönetim Sempozyumu, Đstanbul Büyükşehir Belediyesi Kiptaş & Đnşaat Mühendisleri Odası, Đstanbul. Brindlye, T. (2000) Community roles in urban regeneration New partnerships on London’s South Bank, City, V. 4, N. 3, 2000, pp. 363-377. Bull, A. C. (2005) Democratic Renewal, Urban Planning and Civil Society: The Regeneration of Bagnoli, Naples, South European Society & Politics, V. 10, N. 3, November 2005, pp. 391-410 Carley, M. (2000) Urban Partnerships, Governance and the Regeneration of Britain’s Cities, International Planning Studies, Vol. 5, No. 3, pp. 273-297, 2000. Chernotsky, H. (2001) The Growing Impact of Globalization Upon City, Policy Studies Review, V. 18, No. 3, pp. 29-48. Çalt, G. Bölgeselleşme ve Avrupa Birliğinin Bir Aracı Olarak Bölgesel Kalkınma Ajansları. Çulhaoğlu, M. (2002) Büyük Kentler ve Sınıf Kısa Bir Durum Tespiti, Evrensel Kültür, s. 129. De Rivero, O. (2003) Kalkınma Efsanesi – 21. Yüzyılın Bağımsız Yaşayamayan Ekonomileri, Türkçesi Ömer Karakurt, Çitlembik Yayınları 24, Đstanbul. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, URL: www.diyarbakir-bld.gov.tr Diyarbakır Valiliği, URL: www.diyarbakir.gov.tr Diyarbakır Yerel Gündem 21, URL: www.diyarbakir.la21.net DPT, (2000a) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Küreselleşme Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, DPT: 2544 – ÖĐK: 560, Ankara. DPT, (2000b) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Kamu Yönetiminin Đyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, DPT: 2507 – ÖĐK: 527, Ankara. DPT, (2001) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Yerel Yönetimler Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, DPT: 2538 – ÖĐK: 554, Ankara. DPT,
(2004) “Ön Ulusal Kalkınma Planı http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/o-ukp.pdf
2004–2006”,
37
DPT
Yayınları,
2004,
Ankara.
URL:
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
Driffill, J. ve Hill, A. (2001) Values into Action – Lessons for successful community development and sustainable regeneration, Paper presented at the conference Area-based initiatives in contemporary urban policy, Danish Building and Urban Research and European Urban Research Association, Copenhagen 1719 May 2001. Esgin, A. (2001) Ulus-Devlet ve Küreselleşmeye Đlişkin Bazı Tartışmalar, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 25, No: 2, ss. 185-192. Genro, T & Souza D. U. (1999) porto alegre: özgün bir belediyecilik deneyimi. Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yayınları. Đstanbul. s. 7 Gökçe, C. (2005) Kentsel Dönüşüm mü Kentsel Bölüşüm mü?, Đnşaat Mühendisleri Odası Bülteni, s. 80. URL: http://www.imoistanbul.org.tr/ist-bulten/sayi80/basyazi.doc Göksin ve Muderrisoğlu (2005) Urban Regeneration: A Comprehensive Strategy for Creating Spaces for Innovative Enonomies, 41st ISoCaRP Congress, pp. 1-14. Güler, B. A. (1997) Küreselleşme ve Yerelleşme, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 6, Sayı. 4. Güler, B. A. (2003) Đkinci Dalga: Siyasal ve Yönetsel Liberalizasyon Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi TARTIŞMA METĐNLERĐ, No: 59, ss. 1-34. Hastings, A. (1996) Unravelling the Process of ‘Partnership’ in Urban Regeneration Policy, Urban Studies, Vol. 33, No. 2, pp. 253-268, 1996. Hibbitt, K., Jones, P. ve Meegan, R. (2001) Tackling Social Exclusion: The Role of Social Capital in Urban Regeneration on Merseyside – From Mistrust to Trust?, European Planning Studies, Vol. 9, No. 2, 2001, pp. 141-161. Hughes, J. & Carmichael, P. (1998) Building partnerships in urban regeneration: A case study from Belfast, Community Developmnet Journal, V. 33, N. 3, pp. 205-225. Jimenez, M. (2000) Global change, economic restructiring and labour market issues in Mexico City, International Journal of Manpower, V. 21, No. 6, pp. 464-480. Jones, P. S. (2003) Urban Regeneration’s Poisoned Chalice: Is There an Impasse in (Community) Participationbased Policy?, Urban Studies, Vol. 40, No. 3, pp. 581-801, 2003. Karakoç, Đ. ve Ulu, A. (2004) Ketsel Değişimin Kent Kimliğine Etkisi, Planlama Dergisi, Sayı. 29. ss. 59-66. Keleş, R., ve diğ. (2005) Küreselleşme, Kentleşme ve Çevre Paneli, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yayınları. Kiper, P. (2004) Küreselleşme Sürecinde Kentlerimize Giren Yeni Tüketim Mekânları ve Yitirilen Kent Kimlikleri, Planlama Dergisi, Sayı. 30, ss. 14-18. Köse , Ö. (2004) Yerel Yönetim Olgusu ve Küreselleşme Sürecindeki Yükselişi, Sayıştay Dergisi, Sayı. 52, Ocak-Mart 2004, ss. 3-42. Köse, Ö. (2003) Küreselleşme Sürecinde Devletin Yapısal ve Đşlevsel Dönüşümü, Sayıştay Dergisi, Sayı. 49, Nisan-Haziran 2003, ss. 3-46. Kurtuluş, H. (2005). “Kentsel Dönüşüm: Toplumsal Dışlama, Yok Sayma”, Evrenel Kültür, Ağustos 2005, Đstanbul, URL: http://www.bianet.org/2005/08/18/65506.htm 14 Mart 2006 tarihinde alınmıştır. Marin, M. C. (2004) Globalleşme Sürecindeki Kent ve Bölgelerin Mekânsal Ekonomilerdeki Rolü ve Ekonomik Coğrafya Eşitsizliği: Bir Yerleşim Kuramı Yaklaşımı, Kentsel Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu, Cilt 2, DPT-PAÜ, Mart 2004.
38
Kentsel Dönüşüm ve Yönetişim
Cuma ÇĐÇEK
McGregor, A. ve McConnachie, M. (1995) Social Exclusion, Urban Regeneration and Economic Reintegration, Urban Studies, Vol. 32, No. 10, 1995, pp. 1587-1600. Muir, J. (2004) Public Participation in Area-based Regeneration Programmes, Housing Studies, V. 19, N. 6, November 2004, pp. 947-966, November 2004. Murdoch, S. (2005) Community development and urban regeneration, Community Development Journal, V. 40, N. 4, October 2005, ss. 439-446. Nohutçu, A. Toplam Kalite Yönetimi ve Yerel Yönetimler. Ökten, A., Şengezer, B. ve Hökelek, S. (2003) Muhtarlık ve Mahalle: Đstanbul’da Mahalleye Bir Katılım Birimi Olarak, Mimarlık Dergisi, No. 313. Sancar, N. (2002) Bir Sınıfsal Mevzilenme Mekânı Olarak Kent Agora-Toplusözleşme-Yönetişim, Evrensel Kültür, Sayı. 129. Scott, A. J. (2004) Küreselleşme ve Kent-Bölgelerin Yükselişi, Planlama Dergisi, Sayı. 29, ss. 59-66. Sönmez, Đ. Ö. (2005) Kentsel Dönüşüm Süreçlerinde Aktörler – Beklentiler – Riskler, EGEMĐMARLIK 2005/153, ss. 16-21 Stahre, U. (2004) City in change: Globalization, Local Politics and Urban Movements in Contemprory Stockholm, International Journal of Local and Regional Research, V. 28.168-85. Şengül, T. (2002) Kapitalist Kentleşme Dinamikleri ve Türkiye Kentleri, Evrensel Kültür, Sayı. 128. Torunoğlu,
E.
(2005)
‘Kentsel
Dönüşüm’
Pazarlamanın
Dayanılmaz
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=3681 14 Mart 2006 tarihinde alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, www.tbmm.gov.tr Uyar, N. (2002) Küreselleşme ve Kent, Evrensel Kültür, Sayı. 128. www.secimsonucu.com
39
Hafifliği,
URL: