12 minute read
Mustafa AY
Geçmişi 1960’lı yıllara dayanan Esenkıyı Denizcilik, gemi bakımı ve onarımı alanında sektörün önde gelen firmalarından. İçeride yürüttüğü faaliyetlerini yurt dışında da üç ofisle sürdüren firma ile ilgili Mustafa AY konuğumuz oldu.
Advertisement
Mustafa AY - Esenkıyı Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi
Sektörde köklü bir firmasınız. Esenkıyı Group olarak ticaret geçmişinizden bahseder misiniz?
Öncelikle firmamızın kuruluşundan bahsetmek istiyorum. Esenkıyı Group ilk olarak 1967’de kurulan Özen Denizcilik firmasının 2011’de revize edilmesiyle oluşturulan uluslararası bir firmadır. 2011 yılından bu yana ortağım Furkan Özyazıcı ile işimizde emin adımlarla ilerlemek hedefiyle işe gemi-bakım ve onarımı ile başladık. Daha sonra tersane ve gemi işletmeciliği sektörlerini de bünyemize katarak denizcilik sektöründe ilerlemeye devam ediyoruz. Ayrıca 2019 yılında yine Yunanistan’da olan Loyalty Tanker Enterprises firmasını kurarak, uluslararası ve kabotaj hizmeti veren tüm deniz araçlarına ve yurt içinde ve yurt dışında tüm gemilere gemi bakım ve onarım hizmeti veriyoruz. Şirket olarak temel hizmetimiz gemi bakım onarımı olsa da devlet sektöründe de yaptığımız ve tamamlamış olduğumuz devlet projelerimiz de bulunmakta.
Sektörde hangi alanlarda hizmet veriyorsunuz? Hangi ülkelerde ofisiniz mevcut?
Hizmet verdiğimiz alanlar açısından baktığınızda şirketimizin sektörde geniş bir yere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 2019 yılını şirketimiz açısından değerlendirecek olursam şirketimizin kuruluşundan bu yana en verimli yılı 2019 oldu diyebilirim. Gemi bakım ve onarımında almış olduğumuz 138 parça gemi bakımı, devlet dairelerinde yaptığımız farklı projelerle 2019 yılı şirketimiz açısından oldukça verimli geçti. Yine 2019’da temelini attığımız çalışmalar sonucu Atina, Dubai, Singapur’da da hizmetler verebileceğimizi değerlendirerek ofisler açtık. Şu anda şirketimiz bünyesinde gemi bakım ve onarımı hizmeti vermek amacıyla Singapur, Yunanistan ve Dubai`de hizmet verdiğimiz üç farklı ofisimiz bulunmakta.
Gemi inşa ve bakım-onarım konusunda önemli firmalardan birisiniz. Bu konu özelinde Türk denizciliği ne durumdadır?
Türk denizciliği batı bloğunda öncelikli bir konumda olup, Gibraltar içerisinde yer alan her gemiye gerek standartlar gerekse servis bakımından değerlendirdiğinde ilk sırada yer almaktadır. Çeşitlilik ve servis ağı güçlü konumda yer almakla birlikte kendi bölgesinin lideridir. Kuru havuz ve yüzer havuz kapasitesi bakımından da değerlendiğinde VLCC tankerlere hizmet verebilecek yapıdadır.
Tersanenizin kapasitesi ve teknik donanımı konusunda bilgi verir misiniz?
Tersanemiz Suezmax kapasitesi de dahil olmak üzere çok geniş yelpazede gemilere hizmet vermekte ve BWT /Scrubber takılması konusunda çok ileri standartlarda hizmet ekipmanlarının takılması ve opera edilmesi konusunda yeter kapasitedir. Özellikle çalışanlarımızın bu konudaki
tecrübeleri bize bölgesinde etkin bir söz sahibi olmasını sağlamaktadır.
2020 bir milat oldu, düşük sülfür oranlı yakıt kullanımı 2020 başı itibari ile başladı. Süreç nasıl ilerliyor, sizin açınızdan sıkıntılar var mı?
2020 gerçekten denizcilik sektörü için bir milat oldu. 1 Ocak 2020’de gemilerde kükürt içeriği en fazla % 0.5 olan yakıtların kullanımına başlanacağı, bununla ilgili olarak, 01 Mart 2020 tarihinden itibaren eğer gemide eşdeğer bir uygulama mevcut değilse, kükürt içeriği % 0.5’i aşan yakıtların gemide yakıt olarak taşınmasının da yasaklandığı, söz konusu sülfür düzenlemesinin uygunluğunun, tüm dünyada yoğunlaştırılmış denetimlerle kontrol edileceği Uluslararası Denizcilik Örgütü, Deniz Çevresini Koruma Komitesi tarafından getirilen bir sınırlama tarafımıza Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB) Deniz ve İç sular Düzenleme Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen ilgi yazıyla bildirildi.
Getirilen yeni düzenlemeye şirketimiz açısından baktığımızda bu süreç özellikle şirketimizin gemi işletme bölümünün olumsuz etkilenmesine neden oldu. Bu düzenleme navlunlarımızla birlikte iç ve dış ticaretimize de yansıdı. Ayrıca getirilen yeni düzenlemeyle birlikte gemi bakım onarım kısmında gemilere takmış olduğumuz Egzoz Gazı Temizleme Sistemleri (Scrubber), Ballast Water Sistemlerine de değinmek istiyorum. Söz konusu kural gereklerinin karşılanmasına yönelik olarak, sertifikalandırılan Egzoz Gazı Temizleme Sistemleri (Scrubber) eşdeğer uygulama olarak kabul edilmeye başlandı. Ayrıca Çin’de çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs sebebiyle taleplerin bir kısmına karşılık veremedik. Pandemi öncesi bu sistemleri ülkemize getirtmemiz 2 ay sürerken, şu an bir Ballast Water Sistemini Türkiye’ye getirtmemiz 5 - 6 ay sürüyor. Koronavirüs nedeniyle müşterilerimizin taleplerini karşılamakta gecikmeler yaşıyoruz.
Normalleşme süreci ile birlikte piyasalar tekrar hareketlenmeye başladı ve en kısa zamanda müşterilerimizin taleplerini yerine getireceğiz.
‘Ballast Water Management’ 2019’un en sık gündemdeki konulardan biriydi, bu geçiş dönemindeki hazırlıklarınızdan bahsedebilir misiniz?
Öncelikle Ballast Water Treatment sisteminin ne olduğu ve ne işe yaradığıyla Koronavirüs dünyadaki gemi sanayisinin yüzde 65’ini oluşturan Uzak Doğu ülkelerine talebi azaltmış, bu taleplerin hemen hemen hepsinin Türkiye’ye gelmesini sağlamıştır. Koronavirüs salgını 2020 yılı ülkemizdeki gemi sanayisine olan talebi arttırarak gemicilik sektöründe ülkemizi avantajlı hale getirmiştir.
ilgili bilgi vermek istiyorum. Gemilerden kaynaklanan kirliliklerin sınırlandırılması ve kontrol altına alınması amacıyla denize basılan suyun içerisindeki farklı organizmaları ayrıştıran ve ekolojik karışıklığı engelleme amacıyla oluşturulan Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından geliştirilen bir sistemdir. Bizde doğa dostu bir firma anlayışı ile Ballast Water Treatment sistemi için bundan bir yıl önce bu sistemle ilgili bir ekip görevlendirdik. Bu ekibin Güney Kore’de bir buçuk ay eğitim almasını sağladık. 2019 yılı içerisinde Ballast Water Treatment Sistemde toplamda 16 gemiye hizmet verdik. Aslında, alt yapı olarak hazırdık fakat armatörlerin verdiği siparişlerin tarihinin gecikmesi plansız bir şekilde bizi de etkiledi. Bunun devamında da 2020 içerisinde sipariş etmiş olduğumuz 15 parça Ballast Water Treatment sistemimiz mevcut. İlk başlarda siparişlerin gecikmesinde zorlansak da 2020 son çeyreği içerisinde düzene gireceğine inanıyoruz.
Almanya Merkezli Colombia Ship Management ile bir ortaklığınız oldu. Biraz bilgi verir misiniz?
Bugüne kadar yapmış olduğumuz en önemli ve en büyük projemiz Colombia
Ship Management ile yapmış olduğumuz iş birliği. Karşımızdaki firmanın kurumsal kimlik kazanmış, profesyonel bir firma olması nedeniyle alt yapı hazırlıkları 2 yıla yakın sürdü. Colombia Ship Management toplam 1.680 parça gemi filosuna sahip bir firma. Bizim firmamızdan talebi ise: “Siz firma olarak değil, ülke olarak taleplerimizin %10’unu karşılayın. Bu bizim için yeterli” şeklinde olmuştu. Biz ise firma olarak Türkiye pazarında bu taleplerin %10’unu karşılayabilecek seviyedeyiz. Firma olarak yıllık algoritmaları aldığımızda gördük ki biz Türkiye’deki kapasitelerden tutun verilebilecek hizmetlere kadar ne kadar ilerleyebileceğimizi gördük.
Başka uluslararası görüşmeleriniz plan ve projeleriniz var mı?
2020 yılı içerisinde firmanın en kötü şartlarda 80 parça gemisinin Türk gemi sanayisinde, tersanecilik sektöründe elemlenebileceğini hedefledik. Tabii bunun içinde farklı önlemler aldık. Mesela en azından %10’luk birimden %13’lük birime çıkabilmek için Dubai, Abu Dabi ve Umman’da tersanelerle iş birliği yaptık. Bu şekilde yola devam ediyoruz.
Şirket olarak 2022 yılında Türk tersaneciliğinde hem network ve marketing hem de uluslararası müşterilerimizin bize vermiş olduğu değerlerle alanımızda birinci sırada olmayı hedefliyoruz. Ayrıca gemi işletme kısmı olarak da petrol taşıma hacmimizi en azından %50 artırmayı planlıyoruz.
Türkiye’nin önemli bilim araştırma gemilerinin bakım onarımlarını da yaptınız. Bu sektörde önemli bir prestij olsa gerek...
Özellikle 2018/2019/2020 yılları içerisinde Kıyı emniyet ve üniversitelerin ve özel sektörün araştırma gemilerine bakım /onarım ve tamir hizmeti vermiştir. Bu bağlamda Türk denizciliğinin Üniversitelerine ait tüm gemilere hizmet verdik.
E-Ship Management konusunda neler söylersiniz. Esenkıyı Group olarak teknoloji kullanımınız nasıldır?
Yine Yunanistan merkezli firmamızda Suexmax gemilerin kiralanması ve teknik yönetimi yapılmak üzere 2020 yılının başında yaptığımız yatırım ile sektöre girmiş bulunmaktayız ve dünyanın tüm bölgelerine gemi kiralama ile yakıt ve ham petrol taşımacılığına girmiş bulunmaktayız. Bu bağlamda özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu da seyir yapan gemilerimiz ile dünyanın birçok bölgesine yakıt taşımacılığı yapmaktayız.
Dünyayı sarsan Covid-19’un denizcilik sektörüne etkileri hakkında bilgi verebilir misiniz? Projelerinizi etkiledi mi?
Koronavirüs ülkemiz gemicilik sektörüne bazı avantajlar sağlarken beraberinde birtakım dezavantajları da getirdi. Avantajlarından bahsedecek olursak; koronavirüs dünyadaki gemi sanayisinin %65’ini oluşturan Uzak Doğu ülkelerine talebi azaltmış, bu taleplerin hemen hemen hepsinin Türkiye’ye gelmesini sağlamıştır. Koronavirüs salgını 2020 yılı ülkemizdeki gemi sanayisine olan talebi arttırarak gemicilik sektöründe ülkemizi avantajlı hale getirmiştir.
Tabi bu sürecin avantajlarının yanı sıra dezavantajlarının da olduğundan bahsetmemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Bu nedenle biraz da koranavirüs sürecinin dezavantajlarından söz edelim. Koronavirüsün dünya geneline yayılan bir pandemiye dönüşmesi ile Suezmax, Panamax, VLCC gibi gemilerimizin çalışmış olduğu bölgeleri değiştirmek zorunda kaldık. Normal şartlarda bu gemilerin çalıştığı bölgeler Uzak Doğu olmasına rağmen birçok gemimizin sefer bölgesini değiştirmek zorunda kaldık...
Son olarak eklemek istedikleriniz…
2020 yılını, Esenkıyı ailesi olarak sektörde daha fazla yer almak koşuluyla Yunanistan Dubai ve Singapur ofislerimizi açarak 24 saat aralıksız hizmet verme anlayışını benimsedik. Tüm ofislerimizde çalsan uzman kadromuz dünya denizlerinde seyir yapan gemilerimiz ile birlikte hizmet vermektedir.
Columbia Ship Management ile yaptığımız ortaklıkta yine bu bağlamda bizlere güç katmış ve sektörün genç ve hızlı ama kontrollü büyümemizi sağlamıştır. İnanıyorum ki 2021 yılında bu ağımızı genişleterek Londra ve Amerika da açılmasını planladığımız ofislerimizde hizmete girecektir.
CEM GÜRDENİZ
Amiral Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu Kurucu Direktörü
Küresel Sistem Demir Tarıyor
Denizcilerin, özellikle gemi komutanı veya kaptanların en büyük kâbusu geminin demir taramasıdır. Rüzgâr altına ya da akıntı yönüne doğru kademe kademe sürüklenen gemi bir noktadan sonra ne makinesinin ne de demir ve zincirinin karşı koymasını dinlemez ve sonunda karaya oturur. Karaya oturan gemi eğer kumluk bir alanda oturmuşsa daha sonra kurtulma şansı olabilir. Ancak kayalıklara doğru sürüklenerek karaya oturmuşsa belirli bir süre sonra parçalanarak su almaya başlar ve kurtarılmayacak duruma gelir. Artık bir enkazdır.
Devletler de Karaya Oturur
Savaşlar, iç savaşlar, taht savaşları, ayaklanmalar, ekonomik krizler, doğal afetler, salgın hastalıklar gibi nedenlerle devletler de karaya oturabilir. Bazıları bu olağanüstü koşullardan enkaza dönüşmeden kurtulabilirler. Bazılarının bu olanağı olmaz. Tarihten silinirler. Bazıları da enkaz üzerine yeni bir ruhla yeni bir kimlikle ve taze bir güçle yeni bir devlet kurarlar.
Dünya Demir Tarıyor
Dünya Savaşları, iklim değişikliği, çevre felaketleri, doğal afetler, küresel ısınma, ekonomik krizler ve salgın hastalıklarda da dünya demir tarar. Ancak Homo Sapiensten bu yana dünyada yaşamış olan 100 milyarın üzerindeki insanın kurduğu topluluk, kabile, millet, devlet sistemleri her ne kadar milyonlarca yıl önce insanın kontrolü dışında beş ayrı yok olma (extinction) süreci ile karşı karşıya kalsa da topyekûn ortadan kalkma tehdidi ile hiçbir zaman karşılaşmadı. Bu nedenle çeşitli nedenlerle demir tarayan dünya, asla karaya oturup enkaza dönmedi.
Nükleer Tehdit
Ancak 1945 sonrasında yerküre ilk kez insan marifeti ile kendi kendini yok edecek ve altıncı yok olma sürecine girecek kendini yok etme (self extinction) potansiyeline sahip bir dönemi başlattı. Bu sürecin işaret fişeği Japonya’da nükleer silahın patlatılmasıydı. Nükleer silahlar insanlık tarihinin yarattığı en büyük yıkıcı güç oldu. İnsanlık, tarihinde ilk kez kendi kendini yok edecek süreci kendi iradesi ile başlatıyordu. Bu irade Amerikan iradesiydi. Bu nedenledir ki Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan Amerikan atom bombalarının mimarı Oppenheimer, Manhattan projesinin ilk testi başarılı olunca kutsal bir Hint kitabında okuduğu şu cümleleri sarf etmişti: “Şimdi ben ölüm ve dünyaların yok edicisi oldum.” 2012 kayıtlarına göre, dünyada 8 devlet (ABD, RF, İngiltere, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan, İsrail, K.Kore) her an kullanıma hazır 4400 nükleer silaha sahip. Eğer depolarda tutulanlar dahil edilirse kabaca 19000 nükleer silahtan bahsediliyor. Yıkım gücü dünyada neredeyse canlı bırakmayacak kadar büyük. Canlı kalanlar da radyasyon tehdidi ile yaşamak zorundalar.
Çevresel Tehdit
Diğer yıkım çevreden geldi. 18. yüzyıl sonunda sanayi devriminin; 20. yüzyıl başlarında petrol çağının başlamasıyla yerküredeki en gelişmiş canlı türü olan insan, doğayı kontrol etme gücünü katladı. Bu süreci başlatan asıl sebep, insanoğlunun kazanma hırsının kontrol altına alınamamasıydı. Liberal kapitalist Batı hem kazanmak hem sömürmek hem de iyi yaşamak istiyordu. 21. yüzyıla girdiğimizde kabaca 4,5 milyar yaşında olan yerkürede insan, 200 bin yıldır varlığını sürdürüyordu. Medeniyetlerin en erkeni 10 bin
yıl öncesine; Tek tanrılı dinlerin ilk kitabı bile kabaca 5 bin yıl öncesine dayanıyordu. Son 260 yılı saymazsak insanlık ve ekonomi kas ve rüzgâr gücü üzerinde yükseldi. 1773 yılında İngiliz James Watt’ın sitim makinesini bulmasından sonra her şey değişti. Yerkürenin sunduğu olanaklar ile önce kömür, yüz yıl sonra petrol, endüstriyel medeniyeti insan aklının tahmin edemeyeceği boyutlarda geliştirdi. Ancak doğayı da mahvetti. Petrol, enerjiden, plastiğe, gübreden kimya sanayine insan hayatının her alanına nüfuz etti. 21. yüzyıl biterken doğalgaz talebi artmaya başladı. Neticede hidrokarbonlar yani petrol, doğalgaz ve kömür insanlığa tarihte emsali olmayan büyük bir enerji arzı ile gelişme sağlarken, başta karbondioksit salınımları ve plastik, gübre vb. desteklediği yan ürünler ile doğayı mahvetti. Bugün insan dışındaki biyolojik tüm varlıklar yerkürede insan olmasa 100 kat daha az yok olacaklar. 1970’den sonra dünya nüfusu 2 kat artarken, vahşi hayvan nüfusu tam 2 kat azaldı. Bazı bilim insanları bu dönemi altıncı yok olma dönemi olarak isimlendiriyor. Atmosferdeki CO2 seviyesi milyonlarca yıllık tarihte yaşanmadık ölçüde yüksek. Okyanusların binlerce metre derinliklerindeki dünyaya oksijen temin eden organizmalar ölüyor. Denizler, nehirler ve göller ölüyor. Küresel ısınma sunucu buzullar eriyor. Deniz seviyesi yükseliyor. Kuraklıklar, su baskınları, kasırgalar artıyor. Katı atıklar yüzünden okyanuslarda Türkiye büyüklüğünde plastik adalar oluşuyor.
Kovid-19
Yerküre eriyen buzulları, yok olan canlı türleri, perişan edilen yağmur ormanları, neoliberal kapitalist sömürüye teslim edilen tüm varlıkları ile imdat sinyalini veriyordu. Yani yerküre demir tarıyordu. Kapitalist sistem, 18. yüzyıldan sonra dünya gemisinin kaptan köşküne geçmişti. Protestan ahlakı ile şekillenen kapitalizm emperyalizme evrilmiş, iki dünya savaşını ve soğuk savaşı kazanmış olmanın rahatlık ve şımarıklığı ile neoliberal kapitalizme dönüşmüştü. Sözde demokrasi maskesi altında emperyalist etki alanını genişleten bu sistem, sahip olduğu sermaye gücü, kültürel güç, psikolojik üstünlük ve yok edici nükleer askeri gücü kullanarak ulus devletlerin doğal kaynaklarını kontrol edecek tüm mekanizmaları ortadan kaldırdı. Artık doğanın kontrolü neoliberal elitlerin eline geçmişti. Sınır tanımıyorlardı. Gemi, 21. yüzyılın ilk yarısında doğanın tüm uyarılarına rağmen ısrarla karaya oturmaya kararlıydı. Zira sistem yanlıştı; teori yanlıştı. Pratik yanlıştı. İnsanlık intihar ediyordu. Tüm dünyan nüfusunun yüzde 1’lik bölümü, küresel gelirin yüzde 80’ine sahipti. Gelir dengesizliği, nüfus artışı, doğanın yok edilişi artık iç içe geçmişti. Bu dengesizlik sadece insanın insanı sömürmesinden kaynaklanmıyordu. Bu aynı zamanda neoliberal kapitalist ekonominin doğayı sömürmesinden de kaynaklanıyordu. Nükleer silahları geliştiren küresel sistem bu sefer doğayı yok ediyordu. Kovid-19 bu süreci durdurdu. Diğer taraftan küresel ekonomik sistemin demir taramasını hızlandırdı.
Yeni Dünya Düzeninde Gemiyi Kurtarmak
Bir aydır neredeyse 3 milyar insanı evine hapseden virüs, dünyanın ve doğanın kurtulabileceğini ispat etti. Yaratacağı yeni düzen milyonlarca ölü ve yaralı ile mahvolmuş şehirler ve devletleri yaratan bir dünya savaşı üzerinden değil, salgın bir hastalık üzerinden kendine yol açıyor. Batı, yarattığı iki devasa kötülüğün (nükleer ve çevre tahribatı) daha büyük felaketlere yol açmadan kontrol altına alınması gerçekliği ile yüzleşiyor. Ulus devletlerin güçlenme döneminin önü açılıyor. Bu yeni dönemde Kemalizm öğretisinin yani altı okun her birinin sükûnet, refah, barış ve istikrar için her devlete rehber olacağını söyleyebiliriz. Zira Kemalizm doğaya, insan hayatına, devlete, millete saygılıdır. Devletçi, halkçı, laik, milliyetçi, cumhuriyetçi ve devrimcidir. Asya çağında Kemalizm’i rehber edinecek yenilenen dünya, karaya oturan insanlığı selametle açık denize çıkaracak tek reçetedir. Türkiye’de yeni arayış içinde, hâlâ çöken Atlantik sistemden medet umanlar ve ulusalcılığı hastalık olarak görenlere hatırlatalım. Titanik 108 yıl önce, 14 Nisan 1912 günü gece 23.35’te buzdağına çarptığında, kaptan dahil yolcu ve mürettebattan yani 2200 kişiden hiç kimse geminin 2 saat 45 dakika sonra batacağını tahmin etmiyordu. Ne yazık! Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan bu topraklar, bugün bile Titanik artıklarını yaratmaya devam edebiliyor. Sorun onların ortaya çıkması değil. Onların dedelerini Mütareke döneminde gördük. 1919 yılında Sadrazam Damat Ferit, İngiltere Yüksek Komiseri Amiral Arthur Calthorpe’a şöyle diyordu: “Padişahın ve benim yegâne ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir.” Sorun bu gibilerin batmakta olan güneşi doğuyor diye pazarlamaları ve bu yüzsüz yalana inananların varlığıdır. Bu güzel ülkede kısa dönem çıkarları nedeniyle bu yalana hâlâ inanan ve inanmak isteyenleri kripto FETÖ’cüler, açık Atatürk düşmanları ve sahte Atatürkçülerin yoğunlaştığı günümüz konjonktüründe ikaz etmek görevimizdir.