5 minute read
Bilim ve Teknoloji
Türk Sahillerinin Güvenliği Yerli Yazılıma Emanet
Türk sahillerinin güvenliğine yönelik tedbirlerin etkinliğini artıracak Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi’nin ilk yazılım paketi Sahil Güvenlik Komutanlığına teslim edildi.
Advertisement
Radar, elektro-optik ve diğer sensörlerle donatılacak istasyonlardan oluşacak. 7/24 kesintisiz gözetleme yapacak sistem kaza, kaçakçılık, düzensiz göçle mücadele, kara suları ihlali, arama kurtarma konusunda etkin ve hızlı teknoloji sağlanacak ve kamu kuruluşlarıyla tam entegre şekilde çalışacak. Yazılım bileşenleri yerli ve milli olarak HAVELSAN tarafından geliştirilirken, radar ve elektro-optik sistemler ASELSAN tarafından üretildi.”
Deniz resmi oluşturulacak
Proje sayesinde Sahil Güvenlik Komutanlığı sorumluluk alanında olan Türk Deniz Karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde yeterli radar kapsaması sağlayarak, su üstü resminin oluşturulması
Alternatif enerji santralleri için oldukça cazip olan okyanus ve denizler, üzerlerine kurulan tesisler için neredeyse sınırsız yer imkânı sunuyor.
Özellikle rüzgâr enerjisi alanında oldukça popüler olan deniz üstü rüzgâr çiftliklerinin güneş enerjisine yönelik olanları yüzer platformlar şeklinde inşa ediliyor. Dünyada yeni olmayan bu teknolojinin kullanıldığı birçok örnek görmek de mümkün. Almanya merkezli Sinn Power isimli girişim ise deniz üstü alternatif enerji santralleri için farklı bir teknoloji üzerinde çalışıyor. Şirketin üzerinde çalıştığı sistem modüler bir yüzer platform. Sadece güneş enerjisi için tasarlanmayan bu sistemde hem dalga hem de rüzgârdan da elektrik enerjisi elde edilebiliyor. Sinn Power, yaz dönemi içinde görücüye çıkması beklenen platformun yetenekleri Yunanistan sahillerinde göstermeyi umuyor. ve otomatik tanımlama sistemleri, elektro-optik sistemler ve diğer kamu kurumlarının sistemlerinden alınan verilerle tanımlanmış deniz resminin oluşturulması amaçlanıyor.
Yeni teslimatlarda ilave yetenekler gelecek
SGRS Projesi kapsamında, sensörler aracılığıyla elde edilen veriler ile kamu kurum Platformla ilgili konuşan şirket CEO’su Dr. Philipp Sinn açıklamasında “Geniş kullanım alanları ve esneklik sunan teknolojiyi geliştirirken sistemin modüler olarak tasarlanması ana odak noktamızı oluşturuyordu. Yüzer platform, şebekeye bağlı olmaksızın dünyanın herhangi bir bölgesindeki ada yerleşimlerine enerji sağlarken deniz üstü rüzgâr çiftlerinin kurulumuna da katkı sağlayabilecek.” ifadelerine yer verildi. ve kuruluşlarından temin edilen verilerin birlikte etkin kullanımını sağlamak amacıyla Sahil Gözetleme Bilgi Sistemi (SGBS) ve Deniz Bilgi Sistemi (DBS) ağları da oluşturulacak. SGBS, oluşturulacak merkezler ve sahil gözetleme istasyonları arasında bilgi paylaşımı için kullanılacak, DBS ile de sivil/askeri kamu kurumları
Hibrit Yüzer Platform, Deniz Üzerinde Elektrik Üretmeyi Mümkün Kılacak
arasında bilgi paylaşımı hedefleniyor.
Lego gibi büyütmek mümkün
Yüzer platformun geniş özelleştirme seçenekleri mevcut. İlk olarak, sistemin her modülüne entegre halde dört dalga enerjisi dönüştürücüsü bulunuyor. Dalga enerjisi anlamında düşük potansiyele sahip bölgelere için her bir modüle 20 kW’lık güneş panelleri takmak mümkün. Son olarak kare şeklinde tasarlanan her bir modüle 4 tane de 6kWp’lık rüzgâr türbini takılabiliyor.
Okyanuslar Tehdit Altında Daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehdit altında olan okyanusları korumaya yönelik adım atılmazsa, 2050’de, yerkürenin sularındaki plastik atıkların miktarı balıkları geçebilir.
Mikroskobik boyuttaki planktonlardan balinalara kadar çeşitli deniz canlılarına ve su kuşlarına ev sahipliği yapan ancak daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehdit altında olan okyanusları korumaya yönelik adım atılmazsa, 2050’de, yerkürenin sularındaki plastik atıkların miktarı balıkları geçebilir.
Okyanusların günlük yaşamdaki rolüne dikkati çekmek, okyanusu korumak ve deniz kaynaklarını sürdürülebilir şekilde kullanmanın önemini vurgulamak amacıyla 8 Haziran Dünya Okyanus Günü’nün bu yılki teması “Sürdürülebilir Okyanus için Yenilik” olarak belirlendi.
Birleşmiş Milletler (BM), 8 Haziran’ı, 2009 itibarıyla “Dünya Okyanuslar Günü” ilan etti. Ancak birçok ülke, bu özel günü, Rio de Janeiro’da 1992’de düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan bu yana kutluyor.
Üç milyar insan, geçinmek için denizlerdeki biyolojik çeşitliliğe bağımlı
Dörtte üçü sularla kaplı olan ve uzaydan bakıldığında mavi görünen yerkürenin, “Mavi Gezegen” diye adlandırılmasına ilham olan okyanus ve denizlerin korunması, doğadaki yaşam döngüsünün devamı ve sürdürülebilir kalkınma için hayati önem arz ediyor.
Ancak iklim değişikliği, plastik ve petrol kirliliği ile aşırı avlanma gibi nedenler yüzünden dünyanın yüzde 71’ini kaplayan okyanuslar, her geçen gün tükenişe sürükleniyor.
Bu nedenle Birleşmiş Milletler (BM) 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Küresel Hedeflerinden biri de okyanusların, denizlerin, deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile sürdürülebilir kalkınmayı amaçlayan, “suda yaşam” maddesi olarak kayda geçti.
Sahip oldukları sıcaklık, kimya, akıntılar ve yaşam nedeniyle okyanusların, dünyayı insanlar için yaşanabilir kılan küresel sistemlere hayat verdiğine dikkati çeken BM Kalkınma Programı (UNDP), insanoğlunun bu yaşamsal kaynağı yönetme biçiminin hem insanlık hem de iklim değişikliği etkilerini dengelemek için vazgeçilmez olduğunun altını çiziyor.
UNDP’ye göre, üç milyarı aşkın insan, geçimini sağlamak için deniz ve kıyılardaki biyolojik çeşitliliğe bağımlı. Ancak dünyadaki balık stokunun yüzde 30’u, aşırı kullanıldığı için sürdürülebilir ürün vereceği düzeyin altında.
Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformunun (IPBES) geçen yılki raporuna göre, amfibi türlerin yüzde 40’ından fazlası, resif oluşturan mercanların yaklaşık yüzde 33’ü ve tüm deniz memelilerinin üçte birinden fazlası da tehdit altında.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Londra Zooloji Derneğinin birlikte hazırladığı “Yaşayan Gezegen Raporu”nun 2018 yılındaki tespitlerine göre ise son 50 yılda, deniz türlerinin popülasyonlarında yüzde 36 azalma olurken, en fazla kayıp yüzde 81 ile sulak alanlarda kaydedildi.
Plastik kirliliği, okyanusları tehdit eden etkenlerin başında geliyor
İnsanların ürettiği karbondioksidin yaklaşık yüzde 30’unu emen okyanuslarda, sanayi devriminin başlangıcından bu yana, okyanus asitlenmesinde yüzde 26 artış kaydedildi. Büyük kısmı karada yerleşik kaynaklardan gelen deniz kirliliğinin ise kaygı verici düzeylere ulaştığını vurgulayan UNDP’ye göre, okyanusların her kilometrekaresinde ortalama 13 bin parça plastik atık bulunuyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre de her yıl ortalama 8 milyon ton plastik, okyanus sularına karışıyor.
Bu durumun devam etmesi halinde, 2025’e kadar her 3 ton balığa karşılık 1 ton plastik olacağı, 2050 yılında ise deniz ve okyanuslardaki plastik miktarının, deniz canlılarını geçeceği öngörülüyor.
Yunuslar, balinalar ve su kuşları, doğada yok olması onlarca yıl alan plastik parçalarını yiyecek sanıp tüketiyor. Plastik kirliliği, çöpleri gıda zanneden deniz canlılarının boğulmasına ya da plastik parçalara takılarak ölümü beklemesine yol açıyor.
Deniz ve okyanuslardaki kirlilik, kıyı ya da deniz trafiğinin yoğun olduğu noktaların ötesinde, insan erişiminin olmadığı yerlere de ulaştı. Örneğin geçen yıl mayıs ayında, Dünyanın en derin noktası kabul edilen, Pasifik Okyanusu’nun batısındaki Mariana Çukuru’na dalan Amerikalı deniz altı kaşifi, okyanusların en uzak ve ıssız noktasında dahi, deniz tabanında plastik atık ve şeker ambalajları bulundu.
Plastik atıkların, derinliği 10 bin 911 kilometre ile 11 bin 30 kilometre arasında ölçülen Mariana Çukuru’na akıntılarla ulaştığı tahmin ediliyor.