ELİM SENDE, SAYI 2

Page 1



İmtiyaz Sahibi: Yenişehir Belediyesi Anaokulu adına Naciye Ercan Genel Koordinatör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Suzan Akgök Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Durmaz Editör: Ebru Sever Yayın Kurulu: Hatice Bayıl, Nihan Atik, Songül Aytar, Ayşe Karakılıç Reklam ve Halkla İlişkiler: Okul Aile Birliği Grafik Tasarım: Deniz Gönüllü - onegrafik.com

Yayın Türü: Üç Aylık Süreli Yayın Sayı:2 / Mayıs 2012 Baskı Adedi: 1.000

Yönetim Yeri: Yenişehir Belediyesi Anaokulu, Limonluk Mh. 2474 Sk. Baskı: Türmatsan Mersin - 0324. 238 01 55 No:2 Cemevi Karşısı Yenişehir/Mersin Tel: +90 324 327 38 12 Gönderilen yazılar yayımlansın yayımlanmasın iade edilmez. Yayımlanan yazıların sorumluluğu eser sahiplerine aittir. Dergimiz, Şubat 2005 tarih ve 2569 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan “İlköğretim ve Ortaöğretim Faks: +90 324 327 03 23 Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğine (Madde 24)” uygun hazırlanmıştır. (13.01.2005 tarih ve 25699 sayılı R.G.) Bu www.yba.meb.k12.tr dergide yer alan yazı ve görsellerin her hakkı saklıdır. e-posta:dergielimsende @gmail.com NİSAN 2012


Yepyeni, dopdolu, rengarenk ikinci sayımızla “Elim Sende” okuyucuları ile tekrar buluşuyoruz. Sayfalarını heyecanla çevireceğiniz, bazen gülüp, bazen hüzünleneceğiniz, hayrete düşüp, elinizden bırakamayacağınız ikinci sayımızda uzak ufuklara yelken açmak için yeniden karşınızdayız. Minik yüreklerin sıra dışı cevapları, çocuklarımız için eğlenceli oyunlar, fıkralar, bilmeceler ve ödüllü sorular sayfalarımızı süsleyecek. Uzmanlarımızın yönlendirmeli yazıları anne ve babalarımızın yoluna ışık tutacak. Bilgi, kültür, sanat, mizah, eğlence ile yoğrulmuş, sevgi ile harmanlaşmış bir hayal dünyası zenginliği içinde sunulmuş sayfalarımız hayatınıza renk katacak. Çocukların minik dünyasına yolculuk yapmanın ne kadar da zevkli olduğunu bir kez daha anımsatacağız. Zaman tünelinden çocukluğunuza uzanan yolculukta neşeyle, zevkle, heyecanla sörf yapacaksınız adeta… Gelecek güzel günlere heyecanlı adımlarla koşarak basamakları tırmanan, yaratıcılık ruhunu sonsuza dek yaşatabilen, paylaşan, üreten, güvenen çocuklar yetiştirmek arzusuyla adım adım sizlere ve çocuklarımıza ulaşmak için bir aradayız. El eleyiz. Sürprizlerle dolu, cıvıl cıvıl , neşe saçan, çılgın bir serüvene zamanda yolculuk yapmak ister misiniz? Yolculuk yapmak istediğinizi duyar gibiyim. Mutlu yolculuklar…


Çocukluğum... Her baharını bir başka yaşadığım, Portakal çiçeği kokusunda, çiğdem sarısı kıvamında, Süt kuzusu saflığındaki ÇOCUKLUĞUM. 23 Nisanlarını anlatmaya doyamadığım, Okuduğum her şiirde, oynadığım her piyeste Göz pınarlarımın sel olduğu ATATÜRK sevdalısı çocukluğum. Çocukluğuma dair en değerli anılarımdan birisi de yaşadığım 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarıdır. Her yıl mart ayından itibaren okulumuzda hep aynı telaş olurdu. Bir buçuk ay boyunca şiirler ezberlenir, piyesler hazırlanır, kostümler dikilir, dekorlar ayarlanır ve 22 Nisan akşamı okul bahçesi ertesi güne her şeyiyle hazır hale getirilirdi. O gece uyku nedir bilmezdim. Sabahı bir türlü olmak bilmeyen 23 Nisan’a hep uykusuz başlardım. Büyük bir heyecanla siyah önlüğümü giyer, üstüne kar beyaz yakamı takar, evden jet hızıyla çıkardım. Okul evimize yüz metre uzaklıktaydı ve o kısacık mesafe ben yürürken uzadıkça uzardı. Okul bahçesinde öğretmenler de bizleri heyecanla beklerlerdi. Herkese bayrak dağıtılırdı ve tüm öğrenciler boylarına göre ikişerli sıra olurdu. Kısa boyumun avantajı bir tek orada işe yarardı. En önde ben ve arkadaşım Hasan kocaman çerçeveli Atatürk resmini taşırdık. Dünyada bana verilmiş en önemli ve en kutsal görevdi. Büyük bir gururla taşırdım. Zaferden dönen asker edasıyla öğretmenlerimizin öğretmiş olduğu marşlarımızı söyleyerek köyü boydan boya dolaşır ve tüm köylüleri sokağa dökerdik. Yürüyüş sonrası biz okulun bahçesinden içeri girip tören için yerlerimizi aldığımızda nerdeyse köylülerin yarısı da bahçede kendileri için hazırlanmış olan yerlere oturmuş olurlardı. Tüm köylüler, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti de geldikten sonra tören başlardı.

Konuşmalar yapılır, şiirler okunur ve yarışmalar yapıldıktan sonra sınıflar sırayla hazırlamış oldukları piyesleri sergilerlerdi. Program bittiğinde büyüklerimiz bizlere sarılıp hem başardıklarımızı tebrik eder hem de bizim için getirmiş oldukları yiyecekleri ve hediyeleri dağıtarak bayramımızı kutlarlardı. Hala gözlerimi kapadığımda okulumuzun girişinde Atatürk Köşesindeki yazıyı aynı heyecanla okurum: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü,yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Çocukları bu kadar seven, önemseyen ve değerli kılan eşsiz lider, büyük devlet adamı canım Atam, ruhun şad olsun. Bu cennet vatanın değişik bölgelerinde görev yaparak otuz yıl boyunca “Atatürk Çocukları” yetiştiren canım öğretmenim, sizi saygıyla anıyorum ve ellerinizden öpüyorum. Ve Aziz Sivaslıoğlu’nun bir şiiri ile yazımı bitirmek istiyorum... Çocuk Bayramı’nda Gelmiş katılmış aramıza, Atatürk çocuk olmuş bakın: Sallanıyor salıncakta! Gülüyor gözlerinin içi, Gülüyor, Gökler, denizler kadar mavi. Diyor ki: “Dilerim, yurdumun çocukları, Tüm çocukları dünyanın Gülüp oynasınlar bugünkü gibi; Acıda, sevinçte kardeş olsunlar... Çınlasın yeryüzünde barış türküleri.”


SUZAN AKGÖK Müdür Yardımcısı

Dikkat! Kayıt cihazı

Klasik bir atasözü vardır ‘’insanlar konuşa konuşa... koklaşa koklaşa anlaşır.” Cümle tamamlama oyunu değil bu, ama zaten boşluk tahmin ettiğiniz kelimeyle dolduruluyor. Ben bu iki cümleyi yan yana getirmekten hicap duydum. Tabii ki oradaki kelimeyi yazmaktan dolayı değil utancım, bu atasözüne gereksinim duyulmasından. Söz konusu olan ilk canlı, yani insan zihinsel, duygusal evrimini tamamlamışken, konuşma becerisi gelişmişken neden söz konusu olan ikinci canlıya öykünsün ki. İkinci canlı içgüdüleriyle hareket eder; eeee doğal olarak. Peki ya neden insanlar zihinsel olarak gelişmesine karşın, fizyolojik olarak hala ilkel çağlardaki dürtüleriyle hareket ederler. Çünkü şiddet kendini zayıf ve güçsüz hisseden kişinin savunma aracıdır. Bu silahı sadece kendinden daha güçsüz olana karşı kullanırsın. Dolayısıyla en çok şiddete maruz kalan kişiler fiziksel olarak güçsüz olan çocuklar ve kadınlardır. Ne kadar da kontrolsüz bir reflekstir tokat atmak, acısı değildir umurunda kimsenin, tahribatı başka yönlüdür. Neyse konuyu fazla dağıtmadan sorayım size; Şiddete maruz kalan bir anne sağlıklı çocuk yetiştirebilir mi? Bu arada bir tokattan ne çıkar demeyin sakın. Önce tanımlayalım şiddeti. Şiddet çok boyutlu ele alınması gereken bir kavramdır. Sadece fiziksel boyutunu ele almak anlam ve etki daralmasına yol açar. Şiddetin fiziksel olabileceği gibi psikolojik, cinsel ve ekonomik boyutları da vardır. Kadınlar şiddete en çok aile içinde maruz kalıyorlar. Pekala, şiddet gören bir kadının ruhsal ve bedensel sağlığını düşünelim; şiddete maruz kalan bir kadın haliyle mutsuz, depresif, öfkeli, çaresizdir ve bu ruh halinin bedensel sağlığa etkilerini düşünecek olursak ortaya vahim bir tablo çıkmaktadır. Tablo demişken ‘mutlu bir aile tablosu ‘deyimi vardır. Şimdi gözümüzde canlandıralım bu tabloyu. Ben bu tabloyu yorumlarken sanatsal, edebi ve toplumsal boyutunu bir yana bırakıp sayısal olarak yorumlayacağım. Korkmayın hemen basit bir işlem. Laf aramızda matematiğim de çok iyi değildir. Ama daha rasyonel olması açısından; AİLE –ŞİDDET: ? (aileden şiddeti çıkarırsak) CEVAP: MUTLU ANNE=MUTLU ÇOCUK AİLE+ŞİDDET:? (ailenin içinde şiddet varsa)

CEVAP: AİLE İÇİ ŞİDDET: MUTSUZ ÇOCUK Konu nerden nereye geldi şiddet dedik kadın oldu, kadın dedik anne oldu. O yetmezmiş gibi bir de matematik girdi işin içine. Neyse doğada şöyle bir işleyiş vardır güçlü olan zayıf olana hükmeder. Bu cümleyi şöyle resmedebiliriz; baba anneye şiddet uygularsa anne de çocuğa uygular. Anne ve babasından şiddet gören çocuk da kardeşlerine ve arkadaşlarına şiddet uygular. Bir hükümranlık gibi babadan oğla geçer ve böylece öğrenilmiş bir toplumsal davranışa dönüşür. Albert Bandura’ya göre, insan saldırganlığının kökeninde, ne şiddete yönelik içsel istek ne de engellenmeye bağlı olarak doğan saldırganlık dürtüsü bulunmaktadır. İnsanların birbirlerine karşı saldırgan tutumlar göstermelerinin nedeni:1) Geçmiş deneyimleri sonucunda saldırgan davranışlar kazanmaları, 2) bu türden tepkileri nedeniyle takdir görmeleri veya ödüllendirilmeleri, 3) özel toplumsal ve çevresel şartlar tarafından doğrudan teşvik edilmeleridir. Buradan şunu anlıyoruz ki insanın doğasında şiddet eğilimi yoktur. Şiddet öğrenilmiş bir davranıştır. Davranış geliştirme süreci boyunca bizi model alan çocuk, şiddeti de görerek ve model alarak öğrenir. Aile içi şiddete tanık olmuş çocuk kendini suçlu ve yetersiz hisseder. Kendine güveni azalır, şiddet mağduruyla empati kurup çaresizlik, umutsuzluk duygusuna kapılır, saldırgan ve sinirli olur. Yaşıtlarıyla sağlıklı ilişki geliştiremez ve ileriki hayatında başarılı olma olasılığı düşer.Psikolog Nihal ARAPTARLI’nın daha açık ifadesiyle; ‘Çocuklarına fiziksel şiddet uygulayan kadınların hiç de az olmayan oranı yanında çocuklarına fiske bile vurmadığını söyleyen ancak olumsuz duygusal yüklenmelerle çocuklarında değersizlik duygusu yaratan birçok anne vardır. En temel gereksinimi olan ilgi ve sevgiyi yeterince görmeden, kendini değersiz ve önemsiz hissederek büyüyen bir çocuk, içindeki değersizlik duygusunu kendinden güçsüz gördüklerini ezme,aşağılama çabasıyla bastırmaya çalışacaktır. Dolayısıyla şiddet, sadece muhatabı olan kadını değil onun yetiştireceği nesilleri de etkileyen çok daha geniş açıdan bakılıp detaylarıyla ele alınması gereken toplumsal bir sorundur.’ Yine soruyorum size akşam babasının annesini dövmesine tanık olmuş bir çocuğun okuldaki duygu


durumu nasıl olur sizce? on yıllık mesleki deneyimime dayanak anlatayım izninizle! İçe dönük, iletişime kapalı ve mutsuz. Çok sakin olmasına aldanmamak lazım tabi, öfkesini biriktirdiği bir kumbarası var. Yılların tasarrufu olan öfkesi kumbaradan taşınca patlayacak bir volkan gibi. Ve o lavların soğuması yıllarına mal olacak. Bu birinci tepki. Olası 2. durum rol model aldığı babasını taklit edip arkadaşlarına saldırmak.. Eee bazıları tasarrufu sevmez günü birlik yaşar duygularını. Her tanık olduğunda, bugünlerin sayısı artacak ve Sonunda güne şiddetle başlayacak. Önce öğretmen çağıracak huzuruna veliyi, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi soracak nedenini çocuktaki değişikliğin. Önü kesilmezse veli gelecek, senin çocuğun benim çocuğumu dövdü diye, sonra müdürlük makamı uyaracak, apartman veya sokaktan gelecek şikayetler. Kardeşi varsa arenaya dönüşecek evin her mekanı. Bu silsile tükenmek bilmeyecek, şiddetin kaynağına ulaşana kadar. En olası iki tepkiden bahsettim sadece. İnsan çok kompleks bir canlıdır olaylara durumlara göstereceği tepkiler çok farklılık gösterebilir. Bu etkiler çeşitlenebilir. Şiddete bağlı tavmaların etkisi bir örümcek ağı gibi sarmalar benliğimizi. Çocuğun ‘ilk’ okulu aile kurumudur. Bu kurumun adı da ebeveyn okuludur. İlk arkadaşları da anne ve babasıdır. İlk sosyalleşme alanıdır, hayatı ilk deneyimlediği, ilk gözlemlerini yaptığı alandır. İnsan zihninde doğuştan gelen hiçbir bilginin olmadığı görüşünden hareket eden filozof John Locke’e göre, insan zihni doğuştan boş bir levha (tabula rasa) gibidir. İnsan onu yaşamdan edindiği deneyimlerle ve gözlemlerle doldurur. Kısacası Sizi gözlemleyen bir çift göz var. Çocuğun gözlemlediği ilk ortam ve anne-baba arasındaki iletişim ne kadar sağlıklı olursa çocuğun zihinsel,sosyal ve duygusal gelişimi o kadar sağlıklı olur. Rol modelleri şiddetten arınmış, iyi bir iletişim kurabiliyorsa çocuğun ilk iletişim deneyimleri de olumlu olacaktır. Bebekler anne karnında 5.aydan itibaren bizleri duyarlar. Her söylediğimizi anlamaları mümkün değildir ancak zihinsel gelişimleri ses tonumuzu çok kolay ayırt edecek şekilde gelişmiştir. Ses tonumuzdan stresli veya gevşemiş ve mutlu olduğumuzu ayırt edebilirler. Ayrıca stres sırasında salgıladığımız hormonların onlara da

ulaşması nedeniyle bu hormonların kendilerinde oluşan etkilerini de öğrenirler. Mutlu annelerin bebekleri mutluğun tadını bilirler. Devamlı stres altındaki annelerin bebekleri ise sürekli salgılanan stres hormonlarının yarattığı rahatsızlık nedeni ile kendilerini güvensiz bir ortamda hissederler. Çocuklarımız birer kayıt cihazı gibidirler. Her şeyi hisseder ve kaydederler. Anne karnında başlayan bu serüven, doğduğunda bedensel temasla kurulan duygudaşlık daha sonraları bütün gelişim dönemlerinde devam eder. Annenin ruhsal durumunun çocuğa yansımaları oldukça yoğun etkiler yaratıyorsa şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz. O halde mutlu anne mutlu çocuk doğurur ve mutlu çocuk yetiştirir. Mutluluğun geniş anlamı içinde bir parça yer edinen şiddetten arınmışlık ve beraberindeki manevi huzur anne-çocuk sağlığı açısından oldukça önemlidir.

NİSAN 2012


Murat Özyaşarla Söyleşi ÖYKÜ GÖNÜLLÜ CEMRE ÇİÇEK ECE NAZ METE ALİCAN MERT Öykü Gönüllü: Yaramazlık yaptın mı hiç? Murat Özyaşar: Çok yaptım, dizlerimi kanattığım da oldu, başımı kırdığım da… Büyüklerim yaptığım şeye “yaramazlık,” diyorlardı. Oysa ben oyun oynuyordum. Bana kalırsa hiç de yaramazlık denmezdi onlara. Şimdi daha iyi anlıyorum tabii, anne ve babamı ve büyüklerimi, onları fazla kaygılandırmamak gerek, bir çocuğun sorumluluğu çok ağır çünkü. Şimdi senin tırnağın kanasa ben nasıl paniklerim, bir bilsen.

ayakkabımı değiştirirken düştüm. Sonra ağladım. Dizim birazcık yara oldu. Mehmet öğretmen yanıma geldi. “Öykücüğüm, olabilir böyle şeyler.” dedi.Beni kucağına aldı, Levent amcaya götürdü. O da beni evime getirdi. Ben de bunları anneme ve babama anlattım. Böylece öykü oldu. Cemre Çiçek: Nasıl öyküler yazıyorsun? Bazen başımdan geçenleri bazen de aklımdan geçenleri yazıyorum.

Öykü Gönüllü: Hep büyükler için yazıyorsun. Küçükler için de yazsana. Umarım bir gün yazarım. Çok sevinirim buna.

Ece Naz Mete: Nasıl hikaye buluyorsun? Her arayan bulamaz, ama bulanlar arayanlardır, diye bir söz vardı, benim de sevdiğim. Arayarak buluyorum galiba hikâyeyi.

Öykü Gönüllü: Anaokuluna gittin mi? Yok, gitmedim. Sizin kadar şanslı değilim galiba.Yine gelsem dünyaya, bu kez giderim. Öykü Gönüllü: En çok hangi masalı seviyorsun? Murat Özyaşar: Binbir Gece Masalları’nı. Murat Özyaşar: Öykücüğüm, bir soru da ben sana sorayım: Öykü, ne demek? Öykü Gönüllü: Bir kitap demek. Mesela ben olursam bir öykü olur. Sana bir öykü anlatayım mı: Dün okulda

Murat Özyaşar,

1979’da Diyarbakır’da doğdu. Öğrencileriyle birlikte Havva’ya Mektuplar: Vüs’at O. Bener’in Anısına (Norgunk Yayınları, 2005) ve İçkale Çocukları (2005) adlı kitapları hazırladı ve Hişt Hişt adlı dergiyi çıkardı (2007-2010). Öykü, yazı ve söyleşileri Varlık, Kitap-lık, Roman Kahramanları, Altyazı, AdamÖykü, İmgeÖyküler, Notos, KülÖykü, Milliyet Sanat gibi dergi,

Alican Mert: Alaaddinin Sihirli Lambası’nı sen mi yazdın? Murat Özyaşar: Nerde bende o yetenek! Murat Özyaşar: Çocuklar, peki siz en çok hangi masalı seviyorsunuz? Bilmek istiyorum. Öykü Gönüllü: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Cemre Çiçek: Üç Kafadar. Ece Naz Mete: Alaaddinin Sihirli Lambası. Alican Mert: Arabaların olduğu masallar.

Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet ve Zaman gibi gazetelerde yayımlandı. “Gece Silgisi” adlı öyküsü İngilizce’ye çevrildi ve Transcript Review Dergisi’nde yayımlandı. Ayna Çarpması (DoğanKitap, 2008) adlı ilk kitabıyla “2008 Haldun Taner Öykü Ödülü” ve “2009 Yunus Nadi Öykü Ödülü”nü aldı. Bu kitap aynı zamanda “Bîr” adıyla Kürtçe’ye çevrildi ve 2011 yılında DoğanKitap tarafından yayımlandı.


AKASYALAR SABAH

Gülin BEKTAŞ: Karşıdan karşıya geçerken dikkat etmezsek ne olur? Ekrem FIRAT: Araba bize çarpar pizza oluruz.

Nihan Öğretmen: Çocuklar bizim okulumuzun adı ne? Sidra Aslan: Anaokulu Eskişehir.

ERGUVANLAR SABAH

Bale çalışması sırasında şirinlik yapan Ece Naz’ı bale öğretmeni, “Sen ne şekersin, kime çektin böyle?” diye sevince Ece Naz sıralar: -Boyum halama çekmiş. Saç rengim babama. Maalesef sadece kan grubumu annemden almışım. (A Rh -)

Hıçkırık tuttuğu için öğrencimiz Çağan Gül öğretmene seslenir öğretmeninim beni fişkırık tuttu.. Nihan Öğretmen: Seni en çok ne heyecanlandırır? Kartal Yiğit: Beşiktaş maçı Nihan Öğretmen: Öykü ben seni yerim yerim Öykü Gönüllü: Beni yersen Öykü adlı bi öğrencin olmaz. Bunun üzerine Kerem Cem: Ben yavru bazlamayım beni yeee! Köpükle oynarken Mina’nın kıyafetine köpük gelir ve başlar ağlamaya Kartal Yiğit: Ağlama Mina ağlama, kirlenmek güzeldir. Mina Bektaş: Benim babam önceden inneciydi ama artık müzik öğretmeni olmaya karar verdi. Yiğit Ünal, Kartal YİĞİT’e; -Senin babanın adı ne? -Serdar -Kartal Serdar mı???? Çağan Gül: Biz annemle yatarken havayi fişek çaktı.

DEFNELER SABAH

SIĞLALAR ÖĞLE

Öğretmen: Sevgi nedir? Umut Özgökçe: Aşık olmaktır. Onur İpek: Yemeğe çıkmaktır. Öğretmen: Kuşlar neden uçarlar? Aras Avcı: Çünkü uçmak için yaratılmışlar. İpek Öznergiz: Kendilerine yuva yapmak için Öğretmen: Elektrik olmazsa ne olurdu? Doğa Karakuş: Yazın dondurma makinesi çalışmaz sütlaç yemek zorunda kalırdık. Öğretmen; Kıvanç Gölköy ‘e abisinin karnesini sorar; -“Hepsi 5” der. ’Peki ya seninki’ “Hepsi 6” der. Veli katılımında bulunan maden mühendisi velimiz Selçuk Toker, kendi mesleği ile ilgili çocuklarla etkinlik yaparken sorar: -Çocuklar bakır nedir? Söz hakkı isteyen Tunç Özen cevap verir: -Annemin saç rengi. NİSAN 2012


NİHAN ATİK Öğretmen

Bakıcım televizyon

Ne tatlıdır o anlar... Açarız televizyonu, oturturuz karşısına en değerlimizi. Biliriz ki bir yerleri karıştırma gibi bir derdi olmayacak, rahatız ki kendisine zarar verecek(!) bir şey yapamayacak, ne ağlar ne mızmızlanır. Çünkü açtık televizyonu, çektik çocuğumuzun fişini... Ve biz müdahale edene kadar, yemek de pişer, ütü de biter. Peki değer mi acaba yediğimiz yemeğe, yaptığımız ütüye? Saatlerce kiminle arkadaşlık etti en değerlimiz? Ondan neler öğrendi? Neden yerinde duramıyor bu çocuk? Enerjisini atamadı mı o arkadaşıyla? Neden kalabalığın içine girince sosyalleşemiyor? İletişim kurmayı mı unuttu yoksa? Ama onun bir arkadaşı vardı, iletişim kurmuyor muydu onunla? Neden ‘çok bilmiş’ bu çocuk diye yakınıyoruz? Dikkatini neden okunan kitaba veremiyor? Yoksa sadece görerek öğrenmeye mi alıştı? Şiddeti kendini savunmak için kullanıyor, çocuklar şiddeti zararsız görmeye başladı niçin? Neden etrafındakilere karşı ilgisiz, cansız nesnelere karşı gereğinden fazla ilgili? Sürekli yeni oyuncaklar mı istiyor yoksa? Saçlarının o kız gibi, kaslarının o oğlan gibi mi olmasını istiyor? Bunları elde edemeyince de mutsuz mu oluyor? Oraya buraya bombalar atıyor, uçakları mı vuruyor oyunlarında? Kendi dünyasında yaşıyor... Cümle bile kuramıyor mu? Oysa arkadaşı çok güzel konuşuyordu onunla değil mi? Şimdi değer mi karnımızın doymasına, ütülü kıyafetler giymemize? Evimiz biraz dağınık olsun, o sevdiğimiz dizinin ilk yarım saatini kaçıralım, misafir geldiğinde bizi rahatsız etsin varsın. Kimden, neyden nasıl etkilendiğini, hayal dünyasına bizden habersiz neler kattığını bilmeden evimiz düzenli olsa ne olur, dizimizi keyifle izlesek kaç yazar?


ğunu

n bulundu havada 1/5 oranında oksije ve ak am vr ka ini em ön Amaç: Oksijenin öğrenmek m, kibrit, su. ndir (beher-bardak), mu sili li ce re de bı, ka Pil r: la Araç

1. Pil kab ının orta sın damlatar ak yanan a birkaç mum muma tu 2. Derec ttur eli (100 cm 3 silindire bir ölçü unuz. )p su 3. Derec il kabına boşaltın doldurarak eli ız. mumu iç silindiri (beheribardağı) ine alaca yanan kş daldırara k kapatın ekilde pil kabına ız 4. Mum . sönerken su seviye oldu mu sinde yü ? Gözley kselme iniz. Not: De ne fazla olam yde pil kabı yerin e, a kullanab yan bir kase ve s derinliği ilirsiniz. u bardağ ı da

SONUÇ: Mum, bardağın içindeki oksijen tükenene kadar yanar. Oksijen kullanıldıkça yerini su alır. Su, bardağın beşte biri kadar yükselir. Çünkü oksijen, havanın yaklaşık beşte biri kadardır.

NİSAN 2012


Prof. Dr. Mübeccel Gönen ile okul öncesi çocuk kitapları üzerine söyleştik. Söyleşi: Mehmet Durmaz

Yaş gruplarına göre nasıl kitaplar okunmalıdır? Çocuk yaş grubu önemli: 1-2 yaşındaki çocukla ABC kitabı denilen kitaplar okunur. Bu kitaplarda çocuğun yakın çevresindeki insan hayvan ve eşya resimleri vardır. Bunlarda bir cümle ya da kelimeyle belirtilir. Çocuk üç yaşına geldiğinde bol resimli sayfanın 3/4 nün nesneye ayrıldığı kısa öyküler anlatılır. Okul öncesi çocuklar için okunan kitaplara resimli kitaplar denir. Resimli kitaplar ilkokul 3. sınıftan itibaren kaldırılabilir. Çünkü çocuklar okumayı öğrendikten sonra kendileri okumaktan zevk alırlar. Kitap okumaya günde ne kadar zaman ayrılmalıdır? Günde en az yarım saatin çocuklara kitap okumaya ayrılması gereklidir. Çocuk bu yolla hem bilişsel hem de dil yönünden gelişecektir. Ayrıca estetik duygusu ve yaratıcı hayal gücü de desteklenecektir. Kitaplar çocukların temel ruhsal ihtiyaçlarını karşılarlar. Bunlar da güven, sevme, sevilme, öğrenme, başarma, oyun ve değişik bir grubun üyesi olma gibi ihtiyaçlardır. Kitaplarda anlatılan çeşitli konu ve kavramlarla, bu ihtiyaçları karşılamaları beklenir. Bu ihtiyaçlar tüm ırk ve ulustan oluşan çocuklar için aynıdır. Kitaplar bilhassa okul öncesi dönemde çocuklara bol miktarda okunur. Kitap bittikten sonra kitap hakkında konuşmalar yapılırsa çocukların alıcı ve ifade edici dilleri ve sözcük hazineleri de artırılmış olur. Seri kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kitapların seri halinde olması önemli değildir. İçinde anlatılan konuların çocukların seviyelerine uygun olup olmadığı önemlidir. Kitap okuma, aile bireyleri ve çocuk arasındaki ilişkiyi nasıl etkiler? Kitap yetişkinle çocuk arasında araç olarak kullanılır. Öğretmen ya da anne-baba çocukla baş başa kitap okuduğunda çocuğun sıkıntıları, ilgileri vb şeyler hakkında bilgi sahibi olabilirler. Bu paylaşma çocuğun birçok sorunlarının çözülmesinde yardımcı olabilir. Dolayısıyla okula yeni başlayan, sınıfa girmek istemeyen çocukla, öğretmen sakin bir köşede oturup resimli bir kitabı paylaştığında çocukla arasındaki duvarı da kaldırmayı başarabilir. Sizce okul öncesi dönemdeki kitaplarda hangi konuların olması gerekir? 1. Ben 2. Vücudum (Sağlık ve Temizlik) 3. Çevrem (Okulum, Arkadaşlarım, Mahallem, Doğa, Hayvanlar, Meslekler, Taşıtlar 4. Kavramlar (az-çok, uzun-kısa vb) 5. İletişim ve Kurallar Diğer ülke çocukları gibi çeşitli konularda olması çocuğun yaş, ilgi ve ihtiyaçlarına göre seçilmesi önemlidir. Ailelere önerebileceğiniz şeyler nelerdir? Ailelerde çocuklarıyla birlikte kitap almaya kitap fuarlarına, kitapçılara, il halk kütüphanelerine gitmelidirler. Çocukta kitap ve okuma sevgisi yerleştirmelidirler. Okul öncesi çağı çocuğu soyut kavramları anlayamayacağından bu tarzda yazılan hikâyelerin hayali hikâyeler olmaması gerekmektedir. Okul öncesi çocuklar için okunan kitaplara


resimli kitaplar denir. Bunların orta ve büyük boy olması, dikiş ciltlemeli yapılması, sayfalarının da ağır olmaması, beyaz kağıttan olması gerekir. Daha küçük çocuklar için kumaştan, naylondan, yıkayıp silinebilir kitaplar kullanılmaktadır. Çocuklar sevdiği kitapları her yere taşıdığından bu kitapların hafif ve taşınabilir olması gerekir. Çocuğun yaşı ilerledikçe öyküler daha uzun olmaya başlar. Okul öncesi çocuklar için harf büyüklüğünün büyük boy küçük harf olması uygundur. Çocuğun yaşı büyüdükçe kitaplarda resim azalır, yazı çoğalır. Harflerde daha küçük olur. Yakın çevresindeki olaylardan başlayarak çeşitli konular hakkında çocuklara öyküler de okunabilir. Kitap okurken nelere dikkat edilmeli? Kitabı çocuğun görebileceği şekilde okuyan kişiyle çocuğun kucağına konularak okunmalıdır. Seste değişiklik yapmaya gerek yoktur. Kitap bittikten sonra da kitabın resimleri hakkında konuşma yapmalı, sorular sormalı, kitabın çocuğun bilişsel ve dil gelişimine yardımcı olması sağlanmalıdır. Kitabın çocuklar tarafından dramatize edilmesi, resimlerinin yapılması istenmelidir. Dil gelişiminde çocuk kitaplarının rolü nedir? Her kitap yeni kelime öğrenmesine yardımcı olur. Alıcı ve ifade edici dili de büyük ölçüde gelişecektir. Her gün üç kitap okumaya dikkat etmek gerekir. Yeni kitaplar okumak ve kitaplar hakkında tartışma yapmaya dikkat etmek gerekir. Sınıflar arasında kitap alışverişi de yapılmalıdır. Çocukların evden kitaplarını getirmesi istenmelidir. Yıpranan kitapların çocukla beraber onarılması gerekir. Çocukla birlikte onarılması, çocukların kitaba daha çok ilgi duymalarını ve korumalarını sağlayacaktır. Ayrıca öğretmenler sınıflara uygun yazar ve şairleri çağırabilirler. İyi masal anlatan yetişkinleri de çağırabilirler. Önerebileceğiniz çocuk kitabı yazarları kimlerdir? Serpil Ural, Zeynep Başsa, Ayla Çınaroğlu, Aytül Akal, Ferit Avcı, Ferudun Oral, Şükran Oğuzkan, Can Göknil çocuklar için kitap yazıp resimleyen başarılı yazarlarımızdandır. *Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

NİSAN 2012


NACİYE ERCAN Okul müdürü

Dogru eleştiri yapabilmek

Hemen hemen herkes eleştirilere açık olduğunu söyler ama nedense hiç kimse de kendisine yöneltilen eleştirilerden memnun olmaz. Acaba tam olarak ne olduğunu, nasıl, nerede, hangi durum karşısında nasıl bir eleştiri yapmasını bilmediğimiz için mi doğru yapamıyoruz. Deyim yerindeyse “Kaş yapalım derken göz mü çıkarıyoruz?” yoksa gerçekten şöyle kalem gibi bir kaş yaptığımızı mı düşünüyoruz. Peki nedir bu eleştiri? Duygu mu, düşünce mi, davranış mı, içimizde mi, dışımızda mı, aileden biri mi, arkadaşımız mı, komşumuz mu? v.s. vs….. diye bir çok şey geçiyor aklımdan. Bana göre eleştiri, yol gösteren, destek sağlayan, moral ve ilham veren, yapıcı ve olumlu ifadeler içeren ve anlık duygularını katmadan akılcı, mantıklı ve objektif yorumdan oluşan , insanlar arasında olması gereken bir iletişim biçimidir. Eleştiriler, sağlıklı ve sürekli ilişki kurma ve bu ilişkiyi sürekli besleme anlayışı ile olmalıdır. Aynı şekilde, sağlıklı ve faydalı bir eleştiri, iyi niyetli, yol gösterici, destekleyici, iyileştirici ifadeleri ve önerileri içeren mesajları sabırla, anlayışla dinleme ve bu eleştiriler doğrultusunda kendini değiştirebilme, geliştirebilme sonucunu vermelidir. Bu anlamda bir eleştiride önemli olan, eleştiren veya eleştirilen kişi değil eleştirilen konu, durum veya özelliktir. O herkes tarafından bilinen ve benim de çok sevdiğim “Ünlü Ressam ve Öğrencisi” hikayesi eleştiri konusuna ders niteliğinde iyi bir örnektir. İşte ünlü ressamın o ünlü hikayesi; “Çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve ona “Renklerin Ustası” derlermiş. Onun yetiştirdiği bir öğrencisi artik eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek ünlü ressama götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.Ünlü ressam;”Sen artık ressam sayılırsın oğlum. Artık senin resmini halk değerlendirecek.” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Genç ressam denileni yapmış. Birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Resmi alıp götürmüş Ustasına, ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ünlü Ressam üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. Genç ressam yeniden yapmış resmi ve gene ustasına götürmüş. Ünlü Ressam , resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Fakat bu kez resmin yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Ünlü ressam, öğrencisine şöyle demiş; “İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağnağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, senin ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”


Sevgili Yenişehir Belediyesi Anaokulu Ailesi, Bir eğitim yılının daha sonuna yaklaştığımız şu günlerde, en değerli varlığımız çocuklarımızı, büyük bir özveri ve emek ile heyecan içinde yarınlara hazırlandığınıza tanık olduk, hayatlarının her anını yoğun duygularla yaşarlarken bizler onların başarısına, sevincine, hüznüne tanık olduk. Onlar kadar hissettik her duygularını kalbimizde. Onlar için kaygılandık, onlar için en iyisini istedik. Bizden ayrı oldukları zamanlarda mutlu olup olmadıkları için endişelendik. Ama gördük ki bizim kadar çocuklarımızı öğretmenlerimiz ve personelimiz vardı.

sahiplenen

idarecilerimiz,

Çocuklarımızı her sabah gülen yüzlerinizle karşıladığınız için, onların duygularını paylaştığınız için, ahlaki, sosyal, psikolojik, ve akademik gelişimlerine verdiğiniz emek ve gösterdiğiniz gayret için, sonsuz sabrınız için ve her gün okul çıkışında bizlere mutlu olmuş, doyuma ulaşmış çocukları teslim ettiğiniz için, onları kendi çocuklarınız gibi sahiplendiğiniz için sonsuz teşekkürler. İyi ki varsınız.

NİSAN 2012


Yumurta tavuğun karnına nasıl girmiş olabilir? eYem yer büyür büyür kabuk olur yumurta olarak düşer. (Umut ÖZGÖKÇE) eHoroz tavuğu kovalar yumurta olur. (Hilal ONGUN) eHoroza aşık olur yumurta olur. (Nisa TOKER eTavuk otlar filan yiyor, karnında yumurtalar oluşuyor. Yumurta küçük oluyor, yavaş yavaş büyüyor. (Çınar YILMAZ) eTavuğun yediği besinler bağırsaklarında yumurta yapıyor. O da oturup yumurta çıkarıyor.(Aynur Duru KAYA) eZaten karnındaydı. (Derin UZABACI) eAllah yapmış olabilir. (Beyza GÖKÇEL) eDoğduğunda karnındadır. (Beril TOKER) eSevgisiyle olmuştur. kimi sevmiştir? kocasını. (Doğa KARAKUŞ) eEvlendiklerinde olmuştur. (Tunç ÖZEN) eYemek yiyerek yumurtaya dönüşüyor. (Batu ÇEVİRGEN) eBelki de yutmuştur. (Emircan YILMAZ) eTavuklar yumurtanın üstüne oturur, ondan sonrada karnına giriyor yumurta. (KEREM İÇÖZ) eTavuk yumurtanın üstüne oturduğundan içine lup giriyor. (Toprak Muhsin ÜNAL) eTavuk büyüdü anne oldu, sonrada yavruları oldu. (Ali GÜMÜŞ) eÖnce tavuk yumurta yer, sonrada poposundan çıkar. (Elçin AYTAR) eYumurt yumurt girmiştir. (Sidra ASLAN) eTavuk yumurtanın üstüne oturmuş, ordan girmiş. (Kerem Cem ÇETİN) eGöbüşünde delik çıkmış, girmiş. (Kartal Yiğit ORTAKÇI) eYumurta ölüyor, öyle giriyor. (Burak SARITAŞ) eKarnına çarpıyor pat diye sonra içeri giriyor. (Arda SINIKÇI) eAltından giriyor olabilir mi öğretmenim? (Yağmur KARA) eYumurta çatlıyor süt içerse büyüyor yavrusu. (Melike KEÇELİ) eAaa! Onu mu diyorsun? Ben biliyorum dişi tavukların içinde özel organlar vardır, erkeklerin içinde yoktur. İşte o zaman o yavru ortaya çıkıyor.(Ege MUŞTU) eBen bilmiyorum ki sadece yumurtası çatladığı zaman üzerinden kalkıyor tavuk. (İlayda Simge KOÇ)


En sevdiğin kelime nedir?

Sayılar ne işe yarar?

eSeni seviyorum (Heja Delal AYCAN) eAnne (Arda BIÇAKCI) eYıldız (Sudenaz AKŞUN) eÖzledim ( Tunç ÖZEN) eLütfen (Cansu TEPE) eGünaydın (Derin UZABACI) eBeyblade (Tuğra BİLGİN) eÇiçek (Cemre ÇİÇEK) eKalp çünkü çok seviyorum (Berkay BÜYÜKAŞIK) eGüzellik (Kerim AZİMOĞLU) eKare ( NİSA ERKOL) eElma ve çilektir (FERİT ÖZMEN) eBaba ve annedir. (ONUR KAĞAN KARAARSLAN) eAnne ( Nehir ILGAN) eSevgi (Ekin ULAŞ) eDondurma (Laçin ÖZDEMİR) eOyuncak (Burak TAŞ) eHamburger (Buğrahan Berke MERT) eSüper Cips (Eren Dora CEREBOĞLU) eMutluluk (Fatma Berfin GENGEÇ) eSevmek (Yiğit ESER) ePark (Ezel TÜLBÜR) e‘Bas gaza aşkım bas gaza’ (Baran SÖNMEZ) eGülmek,gülüyoruz ya yani komik olduğu için bir şeyde gülüyoruz ya(Ahmet Efe İNCE)

eSayıları bakkalda kullanırız. (Heja Delal AYCAN) eDers çalışırken kullanırız.(Çağan SAMSA) eYaşımızı ayarlamada kullanırız. (Arda ÇOKGÜNLÜ) eOkuma-yazmaya. (ÇAĞAN IŞINAK) eBüyümemizi sağlar. (Berkay BÜYÜKAŞIK) eAramaya yarar. (DİLDANUR ŞEN) eKaçıncı katta olduğumuzu öğrenmemize yarar. (Betül DAR) eBize her şeyin kaç olduğunu öğretir. (Toprak Muhsin ÜNAL) eSayılar okuma ve yazmamıza yarar.(Emre DÜZGÜN) eÖğrenmemize yarar. (Laçin ÖZDEMİR) eBizim çok güzel öğrenmemizi sağla.r(Doğa ÇAPUK) eSaymamıza yarar. (Muhammed Enes ARKİŞ) eHangi sırada olduğumuzu gösterir. (Buğra İŞLEK)

NİSAN 2012


OYA BIÇAKÇI Veli

Bir anne adayına, bir anne olarak anlatmak istediklerim

“Öyleyse söyle bakalım, artık bir kızım olacağını bildiğime göre kendimi nelere hazırlamam gerek?” diye sordu yeğenim bana, şişmeye başlayan karnını hafifçe okşayarak. “Yani gecelerce uykusuz kalıp bir sürü kaka temizleyeceğimi biliyorum; ama bir kız çocuğu sahibi olmak nasıl bir şey?” Kızımın doğumunu anımsayarak, yegenime hamileliğin bütün sıkıntılarını ve doğum sancılarının nasıl da hemencecik geçtiğini, bunları unutup minicik kızını kucağına ilk alışını ve onun o tatlı kokusunu içine ilk çekişini daima hatırlayacağını anlatmak istedim. Uykusuz geçen o gecelerin bitkinliğinin, kızı onun gözlerine bakıp gülümsediği an nasıl silinip gideceğini anlatmak istedim. Kızının henüz ona söylediği kelimeleri bile anlamazken annesinin ona duyduğu sevgiyi anladığını fark ettiğinde kalbinin nasıl da eriyeceğini... Yegenime, anne olduktan sonra annesine nasıl farklı bir gözle bakacağını anlatmak istedim. Ona ‘fedakarlık’ sözcüğünün artık nasıl olumsuz bir çağrışım yapmayacağını, bir onur, bir ayrıcalık bir yaşam tarzı haline geleceğini anlatmak istedim. Kızının her kalbi kırıldığında, onunkinin de kırılacağını anlatmak istedim. Dünyadaki tüm önyargıları, nefreti, kötülüğü yalnızca kendi küçük kızı uğruna değil; dünyadaki tüm çocukların uğruna ortadan kaldırmak isteyeceğini anlatmak istedim ona. Ona, ne olursa olsun, kızının daima kızı ve kendisinin de onun annesi kalacağını anlatmak istedim. Evet kızı değişecekti, ilişkileri de öyle. Minik kızının psikolojik danışmanından, yetişkin kızının akıl danışmanına ve nihayet tekrar en yakın arkadaşına dönüşecekti. Seni seviyorumu da senden nefret ediyorumu da aynı anda duyacaktı ondan; ama hep sevilecekti. Ve birbirlerine duydukları sevgi daim, güçlü, koşulsuz ve dayanıklı olacaktı. Yegenimin bir kız annesi olarak yaşayacağı bütün bu muhteşem şeylerin düşüncesiyle dudaklarımdan küçük bir kahkaha ve aynı anda gözlerimden yaşlar boşandı. Fakat onun bana ne olduğunu anlatmamı bekleyen şaşkın ve sabırsız yüzüne bakınca yalnızca ‘’Muhteşem bir şey. Kesinlikle muhteşem.’’ diyebildim.


NİSAN 2012


SERNUR YILDIRIM Öğretmen

Deger aktarımında oyuncağın rolü

Değerler, ideal davranış biçimleri veya yaşam amaçları hakkındaki inançlarımız, davranışlarımıza yön gösteren standartlardır. Yaşamımızda bizleri yönlendiren pek çok değer türü vardır: Güzel-çirkin gibi estetik değerler, iyi-kötü gibi ahlaki değerler, sevap-günah gibi dini değerler, doğruyanlış gibi mantıksal değerler. Zaman zaman şu tür cümleler kullandığımız olur: “Çevremizi koruyalım, yaşlılara yardım etmek gerekir, dürüstlük önemlidir, başkasının hakkını almamalı...”. Bizleri bu ve benzeri şeyleri söylemeye ve böyle davranmaya iten şey, sahip olduğumuz değerlerdir. İnsanlar yaşamlarının her yerinde, her noktasında, çoğunlukla bilinçli olmasalar da, zihinlerindeki çeşitli değerleri davranışa dönüştürürler. Bu nedenle değerler, tutumlar ve davranışlarla yakından ilişkilidir, onlara yön verir. Herkesin toplum içinde bir konumu (kız, erkek, memur, evli, genç, yaşlı... vb.) ve bu konumu için toplumun uygun gördüğü rolleri vardır. Biz bulunduğumuz konumda, o konumdaki insanların neler yapması, neler düşünmesi, nelere değer vermesi gerektiği vb. hakkında bilgilere sahip oluruz. Bu da yaşamımızda küçük yaşlardan itibaren önce annebabamızı, sonra da yaşımız büyüdükçe diğer önemsediğimiz kişileri model olarak alma şeklinde kendini gösterir. Sahip olduğumuz değerler, arkasında toplum desteği olduğunda daha kalıcı hale gelir, fakat bu destek zayıflayınca değerler de değişmeye veya bozulmaya başlar. Değer aktarımında, çocuk oyuncaklarının da önemli bir işlevi vardır. Bez bebek yapıp onu kucağına alan çocuk, farkına bile varmadan içinde yaşadığı toplumun “annelik değerlerini” de kazanmış olur. Bebeğini emzirerek doyurması, sallayarak uyutması, oynaması için yanına oturtması, yanlış bir şey yaptığını görerek azarlaması; bütün bunların temelinde çocuğun içinde yaşadığı toplumun “değerleri” yer almaktadır. Günümüzde bez bebeklerin yerini artık “Barbie bebek”ler almaktadır. “Barbie bebek”, incecik, güzel, sarışın, özgüvenli, bağımsız, kendi başına yaşayan bir genç kızdır. Evli değildir, sadece erkek arkadaşı vardır. Üç katlı, çok modern, rahat ve şık bir evi vardır. Yemeklerini evinin verandasında yer, mutfağı geniş ve moderndir. Evinin önünde hız yapabilen gösterişli bir spor arabası vardır. Gardrobu çok zengindir. Günün hersaati için bir çok giysisi vardır. “Barbie bebek”, çalışmamaktadır, eğitimi de belli değildir. Paranın nereden geldiği belli değildir, ama bebek olduğu için herhalde anne-babası, ona bu rahatı ve lüksü sağlamaktadır. Günümüzde genç kızlar, kendilerinin her şeyi olmasını bir zorunluluk, bunları ödemenin de ailelerinin görevi olduğunu düşünmüyorlar mı? Günümüzün tüketim toplumu değerleri, gerek reklamlarla, gerekse çeşitli filmlerle “Barbie bebek” tarzında bir yaşantıyı desteklemiyor mu? Erkek çocukların idol oyuncağı ise “Action Man” ya da

“Power Rangers” olarak bilinen “Kötülerle Savaşan Güçlü Adam” modelidir. Bu oyuncaklarla oynanan oyunların temasında, biz “güçlü adamlar”, onlar “kötü adamlarla” mücadele ederler. Elbette biz kazanıyoruz ve onlar “yok oluyorlar”. Onları silahlarımızla “imha ediyoruz”. Bu simgede de sosyal roller ve aktardığı değerler belirgin biçimde çizilmektedir. İyiler ve kötüler vardır; biz iyileriz; “onlar” kötüler, onlarla savaşmalıyız; görüşmek, konuşmak yasaktır; savaşı biz kazanırız; kazanmamız “kuraldır”. Dünyayı, insanları, ilişkileri, olayları ve durumları böyle kesinleştirmek, bu kesinliği de “siyah-beyaz karşıtlığında vermek”, erkek çocuk kişiliğinde fanatizm, saldırganlık, karşısındakiler hakkında önyargılar oluşturmak... vb. etkiler yapmaktadır. Aktarılan değerler de bunlarla ilgili olarak “düşmanlık”, “savaş”, “silahlar”, “hep kendini iyi ve haklı görmek” gibi insanlık değerlerine aykırı nitelikler olarak aktarılmaktadır. Bu oyunlardaki “onlar”, çocuk için, sırasında kendi arkadaşları, öğretmeni, hatta kendi anne-babası bile olabilir. Çocuğun isteklerini yapmayan, ona kurallar koyan, yersiz ısrarlarını yerine getirmeyen herkes “onlar” sayılabilir. Böylece de “düşünmek”, “karşısındakini anlamaya çalışmak”, “birbiri ile konuşmak”, “sorunları görüşerek çözümlemek”, “birbirini anlamak ve barışmak” davranış kodları olarak iletilmemektedir. Bu davranışlar zayıflık, güçsüz olmak olarak değerlendirilmekte ve çocukların değer sistemlerinde olumsuz olarak algılanarak, mutsuzluk ve başarısızlık olarak değer bulmaktadır. Görülüyor ki, çocuğun hayatında model aldığı kişiler kadar, çocuk oyuncakları yoluyla iletilen sosyal roller, sosyal etkiler, sosyal davranışlar da değer sisteminin oluşmasında önemli rol oynamaktadırlar. Değer aktarımı konusunda günümüz anne-babalarının geçmişteki anne-babalara göre işleri daha zor görülmektedir. Eskiden toplumun da desteklediği birçok değer, çocuklara yaşantıyla aktarılabilirken, artık sadece yaşantı yeterli olmamakta, anne-babaların bu konuyu bilinçli olarak çocuklarına aktarmaları için çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Çünkü çocuğun üzerindeki tek etken artık sadece aile değildir, sadece okul ya da arkadaş çevresi de değildir. Çocuklarımız artık tüm dünyadaki değişimleri bizden daha önce fark edip, daha çabuk etkilenmektedirler. Dolayısıyla bizim de dünyayı, yeni trendleri takip edip çocuğumuzun bunlardan nasıl etkilendiğini araştırmamız gerekmektedir. Unutmayın, hepimizi tek tek yöneten yaşamın temel değerleridir. Bu değerlerin çocuklarımızda gelişimini tesadüflere ya da sosyal çevreye bırakmayalım, bizzat etkin olalım. KAYNAKÇA: Atabek, E. Hayatımız ve Değerlerimiz,Cumhuriyet Kitapları, 1999. / Dilmaç, B. İnsanca Değerler Eğitimi, Nobel Yayınları, 2002. / Dökmen, Ü. Varolmak, Gelişmek, Uzlaşmak, Sistem Yayıncılık, 2002. / Hart, G. M. Value Clarification, Charles c Thomas Publisher, 1978. / Lemin, M.,Potts, H., Welsford, P. Values Strategies, Acer, 1994


SORULAR

1. SAYININ YANITLARI 1- Leyleklerde hamilelik yoktur kuluçka dönemleri 28-32 gün sürer. (yumurta ile doğum) 2- Örümcekler ağ kurarken kullandıkları iplikleri kendi vücutlarında üretirler. 3- Uzun bağırsak 5-6 metre kısa bağırsak ise 1,5 metredir. 4- Hayır sakız en geç üç gün içinde atılır 5- Evet, mikroplara da mikrop bulaşır.

Soru 1: ? İşaretli yere kaç sayısı gelecek? Soru 2 : Beyaz em

Siyah im

Sarı ?

Kırmızı ıp

Mavi as

(? )İşaretli yere ne gelmelidir? Soru 3 : 72 : şi 45 : kş 34 : zt 23 : iç 77 : buraya hangi harfler gelmelidir? Soru 4 : Adam birdenbire cansızlaşmıştı.Çamaşırları dağılmış etrafa fırlatılmıştı.Gömleğindeki “Ğ” harfinin ışıltılı işlemeleri jiletle kesilmişti. Loş mekanda nasıl olduğu öngörülemeyen parlak renkli silüetler şekillenmişti.Tırnaklarının ucundaki ümitsiz vasiyeti yeni zarflanmıştı. Acaba bu paragraftaki sır nedir? Soru 5: 2012 yılı “En İyi Animasyon” Oscar ödülünü alan filmin adı nedir, yönetmeni kimdir?

6- 1906 yılında, James Stuart Blackton tarafından Vitagraph Co. adına yapılan “Humerous Phases of Funny Faces”tir 7- Dün bugün yarın 8- Kömür 9- Muzaffer İzgü

KAZANAN OKUYUCUMUZ Soruların tamamına doğru yanıt gönderen okuyucularımız arasında yapılan çekiliş sonucu Sayın Mehmet Akgün bizden iki kişilik sinema bileti kazandı. Kutluyoruz.

BU SAYININ ÖDÜLÜ Soruların tamamını doğru yanıtlayanlar arasında yapılacak çekilişle bir kişiye iki kişilik sinema bileti armağan edilecektir. Yanıtlar, en geç 01 Haziran 2012 Cuma gününe kadar dergielimsende@gmail.com iletilmelidir. İletinize adınızı ve telefon numaranızı yazmayı unutmayınız. Kolay gelsin!

NİSAN 2012


NURETTİN ŞAHİN Rehber Öğretmen

Çocuğunuz ilkögretime başlarken okul seçimi

Sevgili anne ve babalar, Çocuğunuz çok iyi bir anaokulundan mezun oluyor. Şimdi sizleri iyi bir ilköğretim okuluna gönderme telaşı sarıyor. Elbette son günlerin önemli konularından birisi olan 4+4+4 sistemi de sizleri çok yakından ilgilendiriyor. Çocuğunuzu anaokuluna gönderdiğiniz süre içinde belli rutinleriniz oldu. Belli bir düzene alıştınız. Şimdi bu düzenin değişecek olması, sizleri kaygılandıran etmenlerden birisi. Kaygıları, merakları, soruları artırmak mümkün. Önemli olan bunları artırmak değil, çözüm yollarını bulmak. Anaokulu sürecinde, çocuğunuzdaki gelişmeleri izlediniz. Konuşması, hareketleri, düşünceleri, becerileri, ilgileri, merakları sizleri yer yer şaşırttı. Çocuğunuzun artık ilköğretime hazır olduğunu düşünüyorsunuz ve hangi okula göndereceğiniz konusunda endişelisiniz. İlköğretim çocuklarınızın hayatlarında önemli bir başlangıç. Bu okul, çocuğunuzu iyi eğitsin. Çocuğunuz okulda mutlu olsun, güvende olsun, başarılı olsun . Okul seçiminde bir sürü düşünce vardır. Okulların açılmasına yakın her yerden bir uzman çıkacak ve okul seçiminde dikkat edilecek unsurları anlatacaklardır. Sizin kafanız iyice karışacak. En çokta okul mu, öğretmen mi konusuna takılacaksınız. Özel yada resmi okulları gezeceksiniz.Sanırım hiç birimiz okulun binası çok güzelmiş, çok yeniymiş diye çocuğumuzu okula göndermede öncelik vermeyiz. Fakat okul için mutlaka göz ardı etmemeniz gerekenler de var: Öğretmenlerin sizinle iletişimi, okul idaresinin sizinle iletişimi, okul rehberlik servisinin rehberlik hizmetlerindeki uygulamaları, sınıfta yaşanan bir sorun karşısında velinin nasıl bilgilendirildiği, sınıf öğretmeniyle iletişim olanakları, okulun sosyal faaliyet olanakları, okulun sportif faaliyet olanakları, okulun sanatsal faaliyet olanakları, okuldaki sınıf mevcutları, okul binasının ve bahçesinin temizliği, okul binasının ve bahçesinin güvenliği, okul çevresinin güvenliği, okulda sunulan besinlerin sağlık açısından uygunluğu ve çeşitliliği. Öğretmen için ise: Kişiliği nasıl, sevecen mi, iletişimi nasıl, daha önce mezun ettiği öğrencilerin başarısı nasıl? gibi soruları sorarak size yol gösterecek bazı yanıtlar alabilirsiniz. Gerçekten eğitimi, öğrenmeyi, araştırmayı sevdirecek, iyi bir rehber olacak öğretmen olmasına dikkat edin.

Şayet kafanızda oluşturduğunuz sorulara cevap bulduysanız ve karar kıldıysanız önemli bir aşamayı da geçmişsiniz demektir. Bu aşamadan sonra çocuğunuzu okula hazırlayın. Okul alış verişinizi birlikte yapın. Birkaç kez okulu ziyaret edin. Evde okul ve öğretmen hakkında övünçle bahsedin. Çocuğunuz okula başlarken sıkıntılarınızın olması çok normaldir. Ama siz de çocuğunuzla yeniden okula başlarsanız, sıkıntıları en aza indirmeniz kesin. Bu çocuğunuzun yapmak zorunda olduğu şeyleri sizin yapmanız anlamına gelmesin. Yanında olmak, o yazarken onu izlemek, onu yaptıkları ile övmek, cesaretlendirmek onunla başlamak ve sürdürmektir. İlk yazdığı cümleyi evinize asmak, o ödevini yaparken sizin de yanında kitap, gazete okumanız onun yanında olduğunuzu gösterir. Cesaret verir, mutlu eder, sonunda da başarılı kılar. Çocuğunuzun gelişimini spor ve sanatla zenginleştirin. Yetenekleri neyi gösteriyorsa bu yönde sanata ve spora da zaman ayırmasını sağlayın. Derslerini etkiler, zamanı kalmıyor, çok yoruluyor, gibi düşünerek sakın mahrum etmeyin. Basketbol, voleybol, tenis vs mutlaka sürekli bir program ve uzman kişiler tarafından çocuğunuzun eğitim almasını sağlayın. Bu genel başarısını artıracağı gibi kişilik ve karakter yapısını da olumlu etkileyecektir. Çocuğunuzun zihinsel gelişimi kadar duygusal zekası da çok önemli. Hayatta başarı, mutluluk sadece zekanın parlaklığı ile değil, duygusal, ruhsal yapı ile de alakalı. Mutlu insanlar daha başarılı olurlar. Tüm çocuklarımız için en güzel eğitim hayatını dileriz.


Çocukların gelişiminde müzigin önemi “Gençlerimiz ta çocukluktan güzelliği sevmeye,güzele benzemeye onunla bir olmaya,kaynaşmaya özen göstersinler. Müzik eğitimi, gereği gibi yapılrsa,insanı yüceltir,özünü güzelleştirir. Kötü yapılırsa da bunun tersi olur. Müziğin insanı götüreceği yer insan sevgisidir.” Büyük düşünür Eflatun günümüzden 2000 yıl öncesinde, çocuğun eğitiminde müziğin önemini doğru ve yerinde kullanıldığında çocuğun sevgi dünyasının gelişiminde istenilen amaca ulaşılabileceğini böyle vurgulamıştır. Bebekler daha anne karnındayken annesinin kalp atışlarını duymaya başlar. İşitme duyumuz anne karnındayken işlev görmeye başlar. Doğumdan sonra bebeklere ninniler, tekerlemeler söylenir, ayakta sallanılır, hoplatılır ve çocuk bu şekilde müzikle tanışmaya başlar. Müzik her an çevremizde vardır; istesek de istemesek de, evlilik törenlerinde, bayramlarda, radyolarda, televizyonlarda, alışveriş merkezlerinde, dolmuşlarda hatta deniz kenarında dalgaların kıyılara çarparak çıkardıkları sesler de dahil olmak üzere her yerde müzik. Okul öncesi eğitiminde çocuğa temel bilgi ve davranışları kazandırıp ilkokula hazırlarken aynı zamanda müzikal becerilerinin de başlangıcı oluşmaya başlar. Okul öncesi dönemde müzik denilince ilk akla gelen şarkı söylemek, sürekli yeni şarkılar öğrenmek olmamalıdır. Bazı anne ve babalar sürekli olarak “hadi çocuğum okulda hangi şarkıyı öğrendin, hadi söyle” şeklinde bir takım beklentiler içerisine girmektedirler. Oysa okul öncesinde müzik eğitimi sadece şarkı söylemekle sınırlı değildir. Okul öncesinde müzik eğitimi etkinlikleri şunlardır: A)Ritm Çalışmaları: Çocukta ritim duygusunu destekler. B)Ses dinleme ve ayırt etme çalışmaları: Çocukların çevrelerindeki seslere karşı daha duyarlı, bilinçli dinlemelerini sağlar.

SONGÜL AYTAR Öğretmen

Dikkatlerini sese yoğunlaştırmayı ve temel müzik beğenisinin gelişmesine yardımcı olur. Çünkü ses müziğin köküdür ve müzik seslerin düzenlenmiş halidir. Kulağımıza çarpan seslerin hepsini bilinçli olarak duymuyoruz. Çünkü çocuklara kasetten bazı sesleri dinlettiğimiz zaman örneğin, kızartma sesi, kaynayan su sesini bilememişlerdir. Bu anlamda sadece dinlemek yeterli değildir, önemli olan etkili dinlemek, duyduğumuzu anlamaktır. C) Yaratıcı hareket ve dans: Dans çalışmalarında çocuk kendi bedenini kullanmayı öğrenir. Müzikle beden hareketlerini birleştirerek hem duygusal yönden rahatlamış olur hem de ritme göre bedenini kullanmayı öğrendiği gibi bedeninin sınırlılıklarını da öğrenmiş olur. D) Müzikli öyküler: Burada amacımız aletlerle ses çıkarmaya çalışmaktır. Örneğin, hikayenin içinde geçen kuş cıvıltılarının seslerini sınıfta bulunan çelik üçgenle çıkarmaya çalışmak, gök gürültüsünü davulla çıkarmak gibi. Bu tip öykülerle tanıştırıp daha sonra kendi öykümüze yapma fırsatı verilmektedir. Sonuç itibariyle müziğe duyarlı hale gelmiş bir çocukta sadece müzik alanında gelişmeler sağlanmış olmayacaktır. Aynı zamanda çocuğun iç dünyasında da bir takım değişimler meydana geldiği gibi sosyal, kişisel yaşamında da değişmeler ve gelişmeler de yaşanacaktır. Japon eğitimci Shinicki Suzuki “Nurtered By Love (Sevgiyle Yetiştirmek)” adlı eserinde belirttiği üzere, “Ben sadece iyi vatandaşlar yetiştirmek istiyorum. Eğer bir çocuk doğumundan itibaren iyi müziği dinler ve onu çalmayı öğrenirse, disiplin, duyarlılık ve hoşgörü kazanır, iyi kalbe sahip olur.” diyerek müziğin etki alanını belirlemektedir. Bu anlamda müzik, çocuğun zihinsel, motor, dil ve iletişimle farkında olma becerilerinin gelişimine, yaratıcılığını ve duygusal gelişimini destekleyecektir. Yaşamınızın her anına müziğin eşlik etmesi dileklerimle...

NİSAN 2012


RÜYA BAĞ Yarışmayı kazanan okuyucu

Çocuklugum, benim sıgınagım

Çocukluğumdan kalan tek gerçeğim asılı duruyordu duvarda... Uzun uzun incelerken, düşlere daldığımı nice sonra fark ettim... Eve dönüş hikayelerimi anımsadım. Mutlu olan tek öykülerimdi. dışarısı soğuktu, dışarısı kara... Mutluluğu kaybettiğimi hissettiğim her an, beynimde bir ışık gibi, resmimiz beliriyordu .Ailem ve ben. Herkesin yüzünün güldüğü o an. Uzun bir gürültüden uyanırcasına, çocukluğuma uyanıyordum. Kuru ve kör bir gürültüden sıyrılr gibi, kendimi çocukluğumda buluyordum. Zor geçen her günün ardından sığındığım bir limandı geçmiş... Korkularımdan, karanlıklarımdan, gözyaşlarımdan boğulduğum zamanlar, sığındığım bir liman. Neyden kaçtıysam, o huzurlu geçmişe saklandım. Güvenli duvarlarına yaslandım. Tozlu sandıklardan çıkarılan eski bir oyundan ibaretti çocukluğum. Tıpkı çocukluğum gibi, o günlere ait tek resmimizde tozlu sandıklardan kaçıp yer bulmuştu kendisine. Hafızamda,duvarımda, tam karşımda. Keşke hep o anılarda yer bulabilseydim kendime. Yaşam kırgınlıklar doluydu çünkü. Bu hengamede nefes almak, yaşamaya uğraşmak zordu. Bana güç veren, tebessümle hatırladığım o mutlu günlerdi. Akşam vakitleri geldiğinde, uykuya direnmezdim hiç. Mutsuz çocuklar uyumazdı çünkü. Annem hep böyle avuturdu beni. Onu dinlerken gözkapaklarım ağırlaşır, fısıltıların içinde kaybolurdum. Annemin masalları büyütürdü bizi. Anlattığı o görkemli dünya oyalardı. Sadece yemek vakitlerinde bir araya gelen ailelerden değildik. Tek göz bir evde, kalabalığın içinde yaşamayı bildik. Çatısı akan bir ev, engel değildi düşlere. Tek bir yatakta, koca bir aile bir arada uyumak

zorunda kalsak da, güzeldi. Kardeşlerimin içinde gece en son uyuyan olmayı severdim. Evin sessizliğini, günün yorgunluğunu ve bitişini dinlemek huzur verirdi. Herkes uykuya dalınca, ev konuşmaya başlıyordu adeta. Her şey o zaman anlaşılıyordu sanki. Çelişkiler içinde kendi kendime sorular sorardım. O sessiz ve küçük odamızda, bir arada olmak huzur verirdi. Babamın sureti güven verirdi bize. Karanlıktan korktuğumuz her an, ona sığınırdık .Peki, o korkarsa dünyadan, yaşamaktan kime sığınır, nereye saklanırdı? Cevabını bulamadığım sorulardı bunlar. Bunun gibi daha nice cevapsız sorularım vardı. Büyümek üzecek miydi bizi? Büyümek, oynamaktan korktuğum en karanlık oyunumdu. Kendi başına yürümek; hayatta yalnız, bir başına kalmak yorar mıydı insanı? Yaşadıkça öğrenilirmiş, anladım Tüm bu soruların ve kargaşanın içinden derin bir uykudan uyanır gibi uyandım. Uzun bir yolculuktan geçer gibi kendime vardım. Mavi bir düşten ibaretmiş anladım. Gözlerimi açtığım vakit, koca bir odada resimle baş başa kaldığımı anladım.


Derginizin her sayısında yayınlanan bir resimden yola çıkılarak yazılan öykülerin değerlendirilmesi sonucunda seçilen bir öykü, derginin bir sonraki sayısında yayımlanacaktır. Yayımlanan öykünün yazarı Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan İshak Reyna’nın “Yetişkinler Ejderhalardan Neden Korkar? “ adlı kitabını armağan olarak kazanacaktır. Yukarıdaki fotoğraftan yola çıkarak yazacağınız öykünün başarısı, o anı kurmacaya dönüştürme ustalığınıza bağlı. Resmin derinliğine ne denli yaklaşılırsa, yazılacak öykü o denli başarılı olacaktır. Katılacaklara bol şans! Katılımcıların göz önünde bulundurması gereken ilkeler; 1.Öyküler, dergielimsende@gmail.com e-posta adresine, ‘Bu resmin öyküsünü yazar mısınız? başlığıyla ve öykülere ad verip yazar adı aynı sayfada belirtilerek gönderilmelidir. 2. Yazılacak öyküler 400-900 sözcük arasında olmalıdır. 3. Öykülerin son gönderilme tarihi 20 Mayıs 2012’ dir. 4. Katılımcılar gerçek adını kullanmalıdır. NİSAN 2012


Duygu Sezgin

Ebru Önal

Halden Desezen

Nurten Yiğit

Galip Cihan Ünal

Okul personellerimiz

Şenay Kuzeyıl

Özlem Yılmaz


GURURLANDIK

Okulumuz öğrencilerinden, Çağan Işınak ve Kerim Azimoğlu Mersin Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler odasının düzenlediği 1.Geleneksel satranç turnuvasında elde ettiği başarılarla okulumuzun gururu oldular.

AİLE EĞİTİMİ

Okulumuz velilerine yönelik ücretsiz ‘Aile Eğitim Kursu’ açılmıştır. Aile Eğitimcisi Hülya Oslu tarafından Çarşamba günleri konferans salonunda saat: 10.00’da başlayıp 12.00’da bitecek şekilde planlanmıştır.7 Mart tarihinde başlayan kurs 14 hafta sürecektir. Kurs sonunda katılımcılara belge verilecektir.

PROJE

Kültürlerin ve eğitim sisteminin karşılıklı tanıtımı amacıyla uluslararası bir proje olan Comenius projesi kapsamında okulumuz proje ekibinin hazırladığı ‘ Kukla Yapımı ve Kültürel Paylaşım’ konulu projemiz ulusal ajansa sunulmuştur. Fransa,Yunanistan,Romanya,Bulg aristan ve İspanya ortaklığıyla yapılan projemizin onayı bekleniyor.

BEYAZ BAYRAK

Okulların, temizlik ve hijyen açısından belirli kriterler esas alınarak Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içerisinde denetlenmesi, okul sağlığının iyileştirilmesi hususunda teşvik edilmesi için uygulanan projede gerekli k r i t e r l e r i karşılayan o k u l u m u z “Beyaz Bayrak” ve “Sertifika” ile ödüllendirildi. Okulumuzu bulunduğu bölgede en iyi duruma getirmek için komisyonlar ve kurullar oluşturarak Toplam Kalite Yönetimini uygulamaya başladık.

BALE KURSU

Bale öğretmenimiz Yelda Altun tarafından okulumuzda öğrencilerimize yönelik bale kursu verilmektedir. Yaklaşık 4 aydır devam eden kursumuzun amacı balenin temel hareketlerini öğreterek, çocuklarımızın hareket kapasitelerini genişletmek; ritim duygusu kazandırmak; yaratıcı ruhlarını ve kendilerini farklı biçimlerde ifade edebilme yeteneklerini geliştirerek, yeni vücut deneyimleri edinmesini sağlamak ve özgürce düşüne ve davranmalarını desteklemektir. Öğrencilerimiz kurs bitiminde 24 Mayıs saat:20:00’da Yenişehir Belediyesi Kültür Merkezinde bale gösterilerini sunacaklar. Tüm velilerimiz davetlidir.

CİMNASTİK KURSU

Tüm spor dallarının temelini teşkil eden jimnastik branşını (3-5) yaş arası çocuklara eğlenceli ve zevkli bir ortamda sevdirmek ve özellikle bu yolla kas-kemik yapılarını güçlendirmek amacıyla Antrenörümüz Mehmet Aykut SAYĞAN eşliğinde okulumuzda haftada bir gün cimnastik kursu verilmektedir.

SATRANÇ KURSUMUZ

Günümüzün yaşam felsefesinde spor,kaliteli yaşamın bir parçası ve en yararlı sosyal etkinliktir .Çocuğun hayatı kavramasında dengeli ve sağlıklı gelişimi için son derece önemlidir. Entelektüel bir uğraş olan satranç sayesin de çocuğun çevresini tanıması ve iletişim kurması daha kolaylaşır. Satranç her yaştaki oyuncunun oynayabileceği bir oyun olduğu gibi her yaşta da öğrenilebilen bir oyundur. Ancak çocukların zihinsel gelişimi düşünüldüğünde,satranca erken yaşlarda başlamanın önemi açıktır. Küçük çocuklarda öğrenme yetisi en az büyükler kadardır. Bu nedenle satranç çocuklara kolayca öğretilebilir. Ayrıca çocuğun duygusal olarak daha iyi gelişmesine yardımcı olur.Biz de okul olarak satranca erken yaşta başlamanın önemini düşünerek okulumuzda

NİSAN 2012


Nazmi DOĞAN’ın antrenörlüğünde satranç kursu açtık.Kasım ayında başlayan satranç kursumuza 150 öğrencimiz aktif olarak katılımıyla devam etmektedir.

ile bedenlerimiz buz tutarken, yüreklerimiz ısındı. Okul olarak birlikte olmanın mutluluğu tarif edilemezdi.

YIL SONUNA HAZIR OLUN

Biz sıra gecesine gidemezsek, sıra gecesi bize gelir. Okuldaki dayanışmanın, aile ortamı sıcaklığı oluşturmanın önemini bilen ve uygulayan yönetimimiz sayesinde eğlenceli bir gün geçirdik. Okulumuz rehberlik öğretmeni Nurettin Şahin’in muhteşem çiğköftesi ile midemiz, saz ekibi Öğretmenlerimiz sayesinde de yüreklerimiz bayram etti.

Ve nihayet bir yılı daha geride bıraktığımızda, görevimizi layıkıyla yerine getirmenin gururuyla, çocuklarımızın bir yıllık çalışmalarının ürünlerini bizlere sunmanın sevincini yaşasın istedik.Ve adı gibi çocuk onlar, çocukça şeyler yaparlar, büyükçe değil.Bizlere okudukları bir şiirle, söyledikleri bir şarkıyla yaptıkları bir resimle, küçük ama kocaman dünyalarını sunarlar.Bizler de sahnelerimizi onlara sunalım istedik.Onların dünyalarını sergileyeceğiz. 14-25 Mayıs arası Yıl Sonu Gösterilerimiz ve Sergimizi onurlandırmanız bizleri mutlu edecektir.

HACİVAT KARAGÖZ

Karagöz ve Hacivat 2009 yılında UNESCO rafından somut olmayan kültürel miras envanterine kaydedilmiştir. Karagöz ve Hacivat oyunlarını okulumuzda sergileyerek, çocuklarımızın kötü alışkanlıkların kazanmasını önleyici mesajlar vererek ,onlara faydalı olmayı hedefliyoruz. Zamanın kültürel mirasının temsilcisi olan gölge oyunlarını ve kahramanlarını gelin hep beraber alkışlayalım.

FIRINDA PASTA YAPIMI

Çocuklarımız kendi yaşantıları yoluyla edindikleri deneyimler sayesinde gelişip öğreniyorlar. Yaparak yaşayarak öğrenmenin önemini bilen bir okul olarak, çocuklarımızla ekmek fırınını ziyaret ettik. Ekmeğin nasıl yapıldığını öğrenmekle kalmadık, kendi pastalarımızı yapmanın ve yemenin zevkini yaşadık. Benden iyi pasta yapan yok. Anneme mi çekmişim nedir?

KAR GEZİSİ

Mersin ‘de yaşıyorsanız, her zaman kar görgüsüzüsünüzdür. Allahtan Aslanköy gibi bir yaylamız var da çocuklarımız kar nedir öğreniyor. Kar gezisi

SIRA GECESİ

HOBİ BAHÇESİ

“Çağdaş İnsan hobileri olan insandır.’’sözünden hareketle geleceğin büyükleri olan çocuklarımızın hayatına renk katacak, sorumluluk bilincini yerleştirecek hobileri olsun istedik. Hobi seçimi, önemli bir iş, çünkü isabetli bir karar, özellikle çocuklarda tüm geleceği olumlu etkileyebiliyor. Meslek seçiminde, yaşam tarzı oluşturmada, arkadaş ve eş seçiminde hobilerin önemli derecede etkisi var. Hobi Bahçemiz sayesinde çocuklarımızla birlikte doğayı sevmeyi, çevremize karşı duyarlı olmayı öğrendik. Bu arada okulumuz da çiçek bahçesine dönüştü.

VELİ KATILIMI

Aile katılımı, öğrencilerin okul başarısına etki eden en önemli etmenlerden biridir. Öğrencilerin okul başarısı sadece okulda öğretmenöğrenci etkileşimi sonucunda g e r ç e k l e ş m e m e k t e d i r. Ebeveynler de çocuklarına okuldaki etkinlikleri tamamlayıcı nitelikte çok önemli katkılar sunabilirler. Okulumuzda gerçekleştirilen ‘’Haftanın Çocuğu’’ adlı etkinlik sayesinde Veli Katılımı tam olarak sağlanmakta, Veli -Okul işbirliği güçlendirilmektedir.


SİNEMA

Günümüzde yoğunlaşan hayat koşullarında, hafta sonu çocuklarımızla sinemaya gidemez olduğumuzun farkına vararak, bu eksikliği gidermenin yolunu bulduk. Vizyondaki çocuk filmlerine hep birlikte gittik. Ayrıca ailelerimiz duymasın ama arkadaşlarımızla sinemaya gitmenin tadı da başkaydı yani.

TRAFİK EĞİTİMİ

Büyük-küçük hepimiz, zamanımızın büyük bir kısmını trafikte geçiriyoruz. Peki, gerek sürücü gerek yolcu gerekse yaya olarak trafiğin birer parçası olan bizler trafik kurallarını yeterince biliyor muyuz? En önemlisi bu kuralları, en değerli varlıklarımız olan çocuklarımıza öğretiyor muyuz? Çocuklarımızın trafikte karşılaştıkları sorunlar ile başa çıkmaları, trafik kurallarına uyan, bilinçli birer trafik bireyi olarak yetişmeleri için onları mutlaka trafik konusunda eğitmek gerekmektedir. Çocuklarımızda trafik bilincini yerleştirmek amacıyla trafik eğitim alanını ziyaret ettik, yaşayarak öğrendik ve çok da eğlendik.

TROMBOLİN

Stresin vücutta neden olduğu en önemli sorunlardan biri sarf edilemeyen enerji birikimidir. Bu enerjinin vücuda zarar vermesini önlemek için en iyi yöntem egzersiz yaparak enerjiyi sarf etmektir. Trambolinde zıplamak en iyi enerji atma yöntemlerinden biridir. Trambolin, çocuklar ve yetişkinler için vücudu ve beyni disipline edici mükemmel bir jimnastik ve eğlence aletidir. Okulumuzda çocuklarımızın sağlığına katkıda bulunmak için parkımızı ve trambolinimizi haftada en az iki kez kullanmaktayız.

KEŞİF KÜRESİNDE KEŞFETMEYİ SEVİYORUM

Keşif Küresi (Planetaryum) yarım küre şeklinde bir yapı içerisinde,360 derece görüntüleme teknolojisi ile gerçek zamanlı olarak gökyüzünün ve keşif küresine özel olarak üretilmiş çeşitli filmlerin izlenebildiği bir yapıdır. Yenişehir Belediyesi Anaokulu olarak çocuklarımızı bilimle erken yaşlarda buluşturmanın mutluluğunu yaşadık. Güneş sistemini yakından tanıdık, kuyruklu yıldızlara dokunmak istedik, hatta aya yolculuk yaptık.

MİNİK ASTRONOTLAR

24.02.2012 tarihinde günlerin kısa olmasından yararlanarak saat 17:45 ile 19:00 saatleri arasında Sığlalar 6 yaş grubumuz, velimiz fizik öğretmeni Fatih Karatepe’nin gözetiminde astronomik gözlem yapmıştır. Etkinlikte gezegenler sisteminin en büyüğü olan Jüpiter ve Dünyamızın uydusu olan Ay’ın ilk hilal evresi gözlemlenmiştir. Ay, Güneşe göre her gün 50 dakika geç doğar. Yani Güneşe göre geç kalır. Birkaç gün sonra, Güneş battıktan 50 dakika sonra ufkumuzun üzerinde görülür. Bu durumda, Ay’ın aydınlık yüzünün bir kısmını görebiliriz. Ay’ın bu görünümüne’’ilk hilal evresi’’denir. Hilal şekli günden güne büyür. Jüpiter, gezegenler sisteminin en büyüğüdür. Dünya’nın 1300 katı büyüklüğündedir. Venüs’ten sonra gökyüzünün en parlak gezegenidir. Parlaklığı gezegenin Dünya ‘ya olan uzaklığına göre değişmekte olup, yine de yüzeyine düşen ışığın yüzde 51’ini yansıtır. Bu da yüzeyinin diğer gezegenlere göre oldukça düzgün olmasından kaynaklanıyor.

YAPBOZ ÖDÜLÜ

Öğrencimiz Elif Naz Tangız, İçel Koleji’nin düzenlemiş olduğu yapboz yarışmasında il ikincisi olarak okulumuzun gururu oldu. Onun o küçük ellerini kutluyoruz.

NİSAN 2012





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.