Lise Postası, sayı 1

Page 1

1

mersin cemile hamdi ongun lisesi edebiyat gazetesi

Mayıs-Haziran ‘08

genç edebiyat Hangimiz kendimizin seçtiği bir hayatı yaşıyoruz veya hangimize soruluyor nasıl bir hayat sürmek istediğimiz? Yüreğimizde bir sürü ‘keşke’lerle’ başkalarının bizim için seçtiği hayatı yaşarken, yazmak kendi hayatımızın kapılarını aralamaktır bir bakıma. Yazmak, başlı başına bir dünyadır. Yazmakla hayatın sırtımıza yüklediği kamburu yeryüzüne bırakıp dimdik bakabiliriz göğe. Çıktık yola. İçine konulduğumuz gölleri aşıp kendi denizimize akabilmek için, inadına edebiyat için, inadına yaşamak için! Çıktık yola… Lise Postası, liseli gençliğin edebiyat buluşmasıdır. Dünyaya dair dert taşıyanların seslerini yükselttikleri yerdir. Barış ve kardeşlik çığlıklarıyla sanatın söz sahibi olduğu yeni bir dünya özlemidir. Güzel yarınlar özlemiyle edebiyatı ünlemek, iyi okur-yazar olmak düşüdür. Lise Postası, liselinin gücüdür, gözleridir, elleridir. Bu ilk buluşmamızda, günümüz şiirinin en önemli adlarından Haydar Ergülen ile bir söyleşi yaptık. Çok sıcak, çok samimi cevaplar aldık sorularımıza. İçimizde tutsak ettiğimiz yabancının özgür bırakılmasının en iyi yolu olan şiirlere yer verdik. Çocukluğumuzun en güzel anısı olan masallar anlattık. Yüreğimizi en iyi yansıtan denemeler yazdık içimizden geldiği gibi. Konuşmanın yetersiz kaldığı zamanlarda bir mektup yazdık yüreğimizi döktüğümüz. Bir dut ağacından günlük yazdık. Biz liselilerin dünyasını anlatan karikatürlere yer verdik en ilginç çizimlerle. ‘Bir İnsan Yirmi İki Soru’ adlı köşemizde okul müdürümüzü tanıma çabasıyla ona yirmi iki soru yönelttik ve çok ilginç cevaplar aldık. Olmazsa olmaz dediğimiz kitaplara yer verdik. “Liselinin Listesi” köşemizde liseli arkadaşlar için “kitap, dergi, sinema, internet, müzik ve yer” öneri listeleri hazırladık. Bu listelerin, yol gösterici olacağına inanıyoruz. Edebiyat haberlerine yer verdik. “Postamıza Bırakılanlar” köşemizde okuduklarımızdan defterimize geçenleri paylaştık sizinle. Bir de ödüllü edebiyat sorusu olsun istedik gazetemizde. İyi okumalar diliyoruz hepinize. Düşümüz, Mersin’in Liselilerini edebiyat durağında buluşturmak. Başka başka okullardan, bambaşka yüreklere kulak kesildik şimdiden. Ürünlerinizi ve katkılarınızı bekliyoruz. Bir çağrımız da büyüklere: Gazetemizin yayın hayatını sürdürebilmesi için destekleyicilere ihtiyaç var. Onların da bu yönde katkılarını bekliyoruz. Umarız bu yolda yalnız kalmayız. Bir sonraki buluşmamızda yine burada, Lise Postasında kucaklaşmak umuduyla, haydi postalayın kendinizi edebiyata!

gülizar türkmen

editör

ÜNİVERSİTE

GEÇ OLABİLİR

söyleşi

P L

liSEPOSTASI

haydar ergülen

Şiir Merve Gezer , Volkan Arslan, Gamze Özkara, Gülcan Kaya Neriman Bozkurt, Bahar Gökhan, Gülşen Yıldız, Hülya Tekin Seda Meral, Hanzade Çetin, Menekşe Vural, Semra Yağmurkaya Öykü Perihan Aksu Deneme Elif Suretli, Mihriban Dinçer, Nilüfer Günay, Evin Ülük Özge Nur Şahin, Gülşen Yıldız Mektup Nalin Suretli, Rüya Bağ, Gülizar Türkmen Günlük Sibel Çağlar Masal Onur Gökmen Karikatür Nurseren Öztürk 1 İnsan 22 Soru Ahmet Ruşen Ödüllü Edebiyat Sorusu >> Edebiyat Haberleri >>

Liselinin Listesi


LPliSEPOSTASI günay ELLERİN nilüfer 10. sınıf ÜLKEMDİR BENİM Yağmurlu bir kaldırımda beklerken beni, gözlerinden önce gördüm onları. Yaşlıydı gözlerin, ellerinde inciler göz ülkesinden aldığın. Eller de mi ağlardı yoksa? Çok mu yalnızdın, yoksa yağmurdan mıydı? İşte kalbimin koştuğu andı. Anlatmak istedikleri vardı, anlatmak istediklerim.

Gidenlerden ne kalır geriye? Saçları, ateş topu gözleri, gülümsemesi, elleri? Konuşmayı öğrenen bir çocuğum ben. İlk sözüm: “Ellerin” Gittin sonunda. Hayalet gözyaşlarım damlalarda, serçenin dudakları yapraklarda, eller dallarda; ama senin elin yollarda! Ellerin ilk yer etti, gözlerin sonra, sonra ellerin yine. Cevabım hep aynı: Duruşuyla, inceliğiyle, dokunuşuyla ellerin ve ellerinin bana anlattıkları. Elin elime değdiğinde o kocaman kalbin elimdeymiş gibi olurdu. Tutarken onları, onların bana sevgi vereceklerini ve benden güven isteyeceklerini bilirdim. Yağmurlu bir kaldırımda beklerken beni, gözlerinden önce gördüm onları. Yaşlıydı gözlerin, ellerinde inciler göz ülkesinden aldığın. Eller de mi ağlardı yoksa? Çok mu yalnızdın, yoksa yağmurdan mıydı? İşte kalbimin koştuğu andı. Anlatmak istedikleri vardı, anlatmak istediklerim. Hani tek bir işaretinde yüreğimdeki bütün damlaları döküverdiğim, okşayışla şefkatin ülkesi olan ellerin… Gönlünün ritmi ellerine vurmuştu. Onları izlemek kutsal bir işti benim için. Yürürken gözlerindeki sertliği, parmakların tehdit ederdi. El ele yürürken caddelerde, ağaçlar ağlardı, martılar kıskanırdı bizi. Bulutlar bizi alkışlar, yağmura emanet ederdi. Soğuktan titreyip ağaçtan düşme korkusu yaşayan bir yaprak gibi kaçardın benden. Rüzgârın olup sana kavuşmayı isterdim; ama ağacın seni bana vermezdi. Senin kocaman ellerin vardı. İlk bakışta beni korkutan ama yalnız kaldığımda yanı başımda bana kalabalık aşılayan kocaman ellerin… Ellerimi avucuna aldığında un ufak olurdu ellerim. İşte böyle zamanlar isterdim ki hep yanımda olasın. Destanlar yazıldığı zamanlar öteye gidip ellerine destanlar kuruyorum. Şimdi düşler besliyorum. İstemediğim bir çöl sıcaklığında beni bekliyor hikâyen. Sana el sallıyor ve sonumuzu merak ediyorum. Kaf Dağının zirvesinde özlemin yerçekimine doğru ilerliyorum. Sen, elmasını ısıran bir çocuğun ellerinde kalan eksikliksin şimdi. Ellerin ülkemdir artık.

2 bağ dünya: rüya 11. sınıf söz KUYUSU

Biz küçükken, seni öyle olur olmaz kullanmak ayıp diye öğretmişlerdi bize. Oysa hayatın bir gerçeğiydin ve sonuna kadar özgür olmalıydık sende…

Dudaklarımdan dökülen efsunlu gerçeğime, Seni sürekli kullanıyor ve anıyorum. Bazen içimden hiç eksilmiyor, bağıra bağıra ortaya çıkıyorsun. Kendimi anlatmamda en büyük yardımcımsın. Seni kısıtlıyorlar bazen benden, anlatacaklarını söyleme diye! Biz küçükken, seni öyle olur olmaz kullanmak ayıp diye öğretmişlerdi bize. Oysa hayatın bir gerçeğiydin ve sonuna kadar özgür olmalıydık sende… Sınırlar çizdiler aramıza bize sormadan. Seni sakladığım oldu içimde çoğu zaman. Kayıp bir kent gibi gizemli kaldın bazen. Bazen de heyecanlı, mutlu ve telaşlı… Şimdilerde içimde hissettiğim duygular belirsiz ve karanlıklarda; dar kapılardan sıyrılmaya çalışıyorum adeta. Yaşamın kederinden korkan küçük bir çocuk gibi, sığınmak istiyorum içimdeki en kuytu köşelere… Senin kuytuna kaçmak istiyorum. Hani yardımına ihtiyacım olduğu anda çıkardın ya ortaya, şimdi de gel; dökül dudaklarımdan yağmur yüklü bir bulut gibi. Her sabah güneş yeniden bağışlıyorsa parıltılarını, yaşıyorsun demektir bu dünyada. Evet, yaşıyorum; ama o muhteşem parıltılar gibi yanımda olman gerek belki de. Birilerine ya da dünyaya anlatmak istediğim, söyleyemedim şeyler var. Yine kaybolma, bir defa da olsa gel ve karanlıklardan doğ bana. İnsan için en değerli olan şey, bir yerden düşüyormuş gibi aklına gelen fikridir ya; sen de öyle olmalısın aslında. Dağın tepesinde bir başına, yalnızlıktan bıkmayan tek bir çiçek gibi değerlisin.


3

LPliSEPOSTASI

haydar ergülen

ÜNİVERSİTE

GEÇ OLABİLİR

SÖYLEŞİ

Şiire ve edebiyata başlamak için en iyi yaş, çağ ve yer diyebilirim lise için, çünkü üniversite geç olabilir. Müfredat şöyleymiş, böyleymiş, olabilir, ama şiire ve edebiyata sahiden gönül vermiş gençler, hevesli arkadaşlar buna hiç aldırış etmezler!

gülizar türkmen rüya bağ

Haydar Ergülen, kendisi için ne der? -Edip Cansever’in dizeleriyle ‘gelmiş bulundum’ der ve şunu ekler bir de: “Yazmış bulundum”. Şiirlerinizde Haydar Ergülen, Lina Salamandre ve Hafız olmak üzere üç ayrı kimliğe rastlanıyor. Bunun nedeni nedir? Kendinizi bu kimliklerin arkasına sakladığınızı söyleyebilir miyiz? Kaçış mı, başka bir şey mi? -Onlar benim kardeşlerim. Bazen ben onların yerine yazıyorum, bazen de onlar benim yerime seviyorlar. “Kardeşlik” de şiirlerinizde sık rastlanan bir konu. Üstelik bütün insanları, insan olmalarından ötürü kardeş kabul ediyorsunuz. Buradan hareketle toplumcu bir tavırla şiir yazdığınızı söyleyebilir miyiz? -“Yaradılanı hoş gördük/Yaradandan ötürü” dediği gibi Koca Yunus’un, ben de ‘kardeşlik’ yanlısı bir insanım, ama bazı insanları ‘kardeş’ olarak kabul etmiyorum, başta ırkçıları elbette, sonra da onlardan geri kalmayanları. Hayvanları, bitkileri de öz kardeşim olarak görüyorum. “Ölüm Bir Skandal” adlı kitabınızı “tuttum, hayatımın en kötü kitabını yazdım.” Dizesiyle bitiriyorsunuz. Bir şair niçin böyle bitirir kitabını? -Bir ülkede ölümün yerini cinayet alırsa yıllarca, bir ‘şiir yazarı’ da o ‘kötülük’ten payını alır elbet ve bir daha asla yazmak istemeyeceği ‘kötülük’lerle dolu bir kitap yazar. “Şiire dönmek, eve dönmektir benim

için.” dediğinizi okuduk. Şiiri, ev olarak tanımladığınızı düşünebiliriz. Peki ev nedir, şiir nedir, ikisi birden nedir? -Gaston Bachelard’ın, eski çevirisiyle “Mekanın Poetikası”, yeni çevirisiyle “Uzamın Poetikası” (İthaki Yayınları) adıyla yayımlanan kitabını lütfen okuyun, okutun. O gerçekten de benim de, eve dönen herkesin de yerine inanılmaz sahicilikte ve güzellikte cevaplar veriyor. Benim bu sorunuza cevabım da o kitap olsun izninizle. Haydar Ergülen’ in Hikaye kitabını okuyabilecek miyiz? -Kesinlikle, hayır. Sadece “Fazlalıklar” adını verdiğim çok çok kısa ‘öykü’ bile denemeyecek ‘öykünmeler’in yer aldığı bir kitap olabilir belki günün birinde. “Lise ve edebiyat” dersek neler söylersiniz? -Şiire ve edebiyata başlamak için en iyi yaş, çağ ve yer diyebilirim lise için, çünkü üniversite geç olabilir. Müfredat şöyleymiş, böyleymiş, olabilir, ama şiire ve edebiyata sahiden gönül vermiş gençler, hevesli arkadaşlar buna hiç aldırış etmezler! “Nar” ve “Kırk” ve “heves” sizin sözcükleriniz, bize bu sözcüklerin hikâyelerinden söz eder misiniz? -Sevgili şair Güven Turan’ın “101 Bir Dize” adlı kitabına ‘nazire’ olarak yazdığım “101 Bir Dize:Daha” başlıklı şiirimde şöyle bir dize var: “Bir nar kırılmaya görsün eylülde bin bir heves açıyor”. Bir de şu dize var aynı şiirde: “Yazılsa da ömrümün kırk yaprağı: Biri kalmış,/bekliyor sonbaharı”.

haydar ergülen 14 Ekim 1956’da Eskişehir’de doğdu. İlk ile ortaokulu Eskişehir’de, liseyi Ankara’da okudu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. İstanbul’da reklam yazarlığı yaptı. Anadolu Üniversitesi’nde yayımcılık, reklamcılık ve Türk Şiiri dersleri verdi. İlk şiiri 1972’de Eskişehir’de Deneme dergisinde “Umur Erkan”, ilk yazısı da aynı yıl Yeni Ortam gazetesinde “Mehmet Can” adıyla yayımlandı. İstanbul’da Üç Çiçek (1983) ile Şiir Atı (1986) dergilerini yayıma hazırlayanlar arasında yer aldı. 1979’dan başlayarak Somut, Felsefe Dergisi, Türk Dili, Yusufçuk, Yarın, Gösteri, ile Varlık dergilerinde şiirler yayımladı. Bir süredir, Radikal gazetesinde Açık Mektup köşesinde denemeler yazıyor. Karşılığını Bulamamış Sorular adlı ilk şiir kitabı 1981 yılında yayımlandı. YAPITLARI Şiir: Karşılığını Bulamamış Sorular (1981), Sokak Prensezzsi (1990), Sırat Şiirleri (1991), Eskiden Terzi (1995), Kabareden Emekli Bir Kızkardeş (“Lina Salamandre” adıyla, 1996), Kırk Şiir ve Bir (1997), Karton Valiz (1999), Hafıza (“Hafız” adı altında, 1999), Ölüm Bir Skandal (2000), Toplu Şiirleri: Nar (1.cilt, 2000), Toplu Şiirleri: Hafız ve Semender (2. cilt, 2002), Keder Gibi Ödünç (2005), Üzgün Kediler Gazeli (2007) Deneme: Haziran, Tekrar (2000), Üvey Sokak (2005) Ödülleri: Gösteri Dergisi İkincilik Ödülü (Unutulmuş Bir Yaz İçin adlı şiiriyle, 1981) Halil Kocagöz Şiir Ödülü (Eskiden Terzi adlı kitabıyla, 1996) Behçet Necatigil Şiir Ödülü (Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1997) Cahit Külebi Özel Ödülü (Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü kapsamında, Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1997). Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü (Kırk Şiir ve Bir adlı kitabıyla, 1998) Dionisos Şiir Ödülü (2005) Cemal Süreya Şiir Ödülü (Keder Gibi Ödünç adlı kitabıyla, 2005) Metin Altıok Ödülü (Üzgün Kediler Gazeli adlı kitabıyla, 2008)


4

LPliSEPOSTASI gökmen FARELER onur 11. sınıf GEZEGENİ

Ozzi defileyi izlerken iki manken Zebra’nın podyumda birbirlerine omuz attığına şahit olmuş. Sağ tarafta ise bir Tavus kuşu göstericilere: ‘’Bu camiada hepimiz yalnızız arkadaşlar, mankenler camiasında dostluk olmaz.’’ diye röportaj veriyormuş. O sırada Tavus Kuşu’nu, ‘’Tostumu yedim arkadaşlar, Kameralara poz vermeyi bekliyorum!’’ diye bas bas bağırırken görmüş Ozzi.

Çok uzak gezegenlerin birinde, Fareler Gezegeni’nde Ozzi adında meraklı, şirin, minik bir fare yaşarmış. Bu minik fare zekâsı ile okuldaki tüm öğretmenlerini şaşırtır, davranışları ile hiçbir fare arkadaşına benzemezmiş. Arkadaşları Fare Burger’de, Peynir Meydanı’nda takılırken Ozzi evine koşar, evinde kitap okurmuş. Günlerden bir gün Ozzi çok ilginç bir kitap bulmuş okul kütüphanesinde. Kitap, ‘’Fare Tarihi’’ ile alakalıymış. Bir solukta okuyuvermiş bu kitabı Ozzi. Kitapta anlatılanlara göre milyonlarca yıl önce insanlar ve tüm hayvanlar hep birlikte Dünya’da yaşıyorlarmış. Ancak insanlar ve hayvanlar Fareleri istememişler, Onları başka bir gezegene yani Fareler Gezgeni’ ne göndermişler. O günden beri bir daha hiçbir fare Dünya’ ya adımını atmamış. Bunları okuyan Ozzi Dünya’nın nasıl bir yer olduğunu merak etmeye başlamış. Çevresindeki herkesi soru yağmuruna tutmuş. Ne yazık ki herkes başka bir şey söylüyor, birinin dediği ötekinin dediğini tutmuyormuş. Ozzi’nin Dünya hakkındaki bu müthiş merakı Fareler Kralı’nın kulağına kadar gitmiş. Kral apar topar huzuruna çağırmış küçük fareyi: “Nedir bu kulağıma gelenler?” Ozzi korkarak cevap vermiş: “Benn... Şeyyy... Ben Dünya’yı görmek istiyorum.” Kral hiddetlenmiş. Ozzi’ ye farelerin Dünya’ da istenmediğini ne kadar anlattıysa da başarılı olamamış küçük fareyi ikna etme konusunda. Kraliçe sonunda araya girmiş: ‘’Yüce kralım! Ne kadar çabalarsanız çabalayın bir sonuca varamayacaksınız. En iyisi bu şirin, meraklı Ozzi’yi dünyaya gönderelim. Geçekleri yaşayarak öğrensin.” Kral uzun süre düşünmüş, öneriyi kabul ederek Ozzi’yi Dünya’ya göndermeye karar vermiş: “Evet küçük farem. Gözlerini kapa ve şu sihirli peynirden bir lokma ye. Kendini Dünya’da bulacaksın.” Ozzi tam da peyniri ısırmak üzereyken Kraliçe: ‘’Geri dönmek istediğin zaman tekrar bir lokma daha yemen gerekiyor, unutma sakın’’. Ozzi’nin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra onu Dünya’ya uğurlamış. Ozzi peyniri ısırınca tuhaf bir acı hissetmiş midesinde ve hemen ardından kendini dünyada bulmuş. Şaşırarak etrafına bakınırken takım elbiseli, purolu iki tane penguen görmüş. Penguenlerden biri: “Rakip şirketi alt etmemiz gerekiyor diyormuş. “ Öteki ise, “Piyasalar çok durgun, ne olacak şu borsanın hali.”, diye yakınmaktaymış. Ozzi etrafını dikkatlice seyrederken bu sefer iki tane insan

görmüş. Konuşulanlara kulak misafiri olmuş: “Bu sefer sınavı kazanamazsam bittim ben”, diyormuş esmer olan. Öteki: ‘’Deneme sınavlarım berbat. Bu sene yine açıkta kalacağım.’’ diye cevaplamış. Ozzi bu konuşulanlara anlam verememiş. Dünya denilen bu yer ona çok karışık görünmüş bir an. Üstelik soluk almakta zorlanıyormuş, Hava oldukça kirliymiş. Temiz hava almak umuduyla deniz kenarına doğru yürümüş Ozzi. Karşıdan kahkahalar atarak üç tane kedi geliyormuş. Kedilerden bir tanesi aniden: “Aman tanrım! Bir fare üstelik Dünya’da!”, diye çığlık atmış. Ozzi: “Evet, ben Fareler Ülkesi’nden, Dünya’yı ziyaret etmeye geldim.”, diye sevinçle cevaplamış. Ancak kediler Ozzi’nin bu sözlerine katıla katıla gülmüşler. Beyaz olan kedi: ”Hadi çekil yolumuzdan sersem yaratık, seninle uğraşamayız. Sezon sonu indiriminden faydalanıp alışveriş yapmamız lazım.” demiş. Geldikleri gibi gülerek gitmişler. Ozzi bu duruma çok üzülmüş. Kendi gezegeninde kimse ona böyle davranmadığından bir hayli içerlenmiş bu olaya. Deniz kenarında gezinirken oldukça şık kıyafetler ile defile yapan hayvanları görmüş. Kendi gezegeninde de böyle defileler yapıldığı için keyifle izlemeye başlamış. Podyuma çıkan her hayvan kıyafetini en iyi şekilde taşımaya çalışıyor, rakiplerine hava atıyormuş. Ozzi defileyi izlerken iki manken Zebra’nın podyumda birbirlerine omuz attığına şahit olmuş. Sağ tarafta ise bir Tavus kuşu göstericilere: ‘’Bu camiada hepimiz yalnızız arkadaşlar, mankenler camiasında dostluk olmaz.’’ diye röportaj veriyormuş. O sırada Tavus Kuşu’nu, ‘’Tostumu yedim arkadaşlar, Kameralara poz vermeyi bekliyorum!’’ diye bas bas bağırırken görmüş Ozzi. Bu ortamdan da hemen sıkılmış. Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akmaya başlamış Ozzi’nin. Kitapta okuduklarının aksine Dünya’nın çok kalabalık, karışık ve ‘’kirli’’ olduğunu anlamış. Üstelik pirinç de çok pahalıymış. Dünya’nın çok geniş ormanlarla kaplı olduğunun da bir yalan olduğunu ve her yerin kocaman sevimsiz betonlarla çevrilmiş olduğunu görmüş. Dünya onun hayallerindeki Dünya ile hiç ama hiç uyuşmuyormuş. Hayal kırıklığı ile elini cebine atmış Ozzi. Peynirden bir ısırık almış. Yine o aynı acıyı hissetmiş ve yeniden evinde bulmuş kendini. Koşarak annesinin yanına gitmiş, Sıkı sıkı sarılmış, kardeşini öpmüş. O günden sonra, bir daha Dünya’yı düşünmemiş.


5

LPliSEPOSTASI

Bir sancı var içimde, adını koyamadığım ama canımı acıtan. Canım acıyor baba, hem de en çok olanından…

“Bende senin devamın var…” Leyla Erbil

“beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın” Münir Nurettin Selçuk şarkısı

‘Korkma yarına geçer’ derdin baba, her canım acıdığında ve geçerdi yarına. Acılarımı dindiren şeyin yarınlar olduğunu zannederdim. Oysaki o sendin baba. Şimdi yine canım acıyor. İçimde bir şeyler var: “Özlem, umutsuzluk belki de çaresizlik.” Bir sancı var içimde, adını koyamadığım ama canımı acıtan. Canım acıyor baba, hem de en çok olanından… ‘Güçsüz insanlar ağlar’ derdin. Benim güç kaynağım sendin. Sen gittin güçsüzüm, ağlıyorum şimdi. Biliyordum herkes gidecekti bir gün; ama sen gidemezdin. Sen herkes değildin benim için, çiçeğindim ben senin. Güneşimdin, suyumdun sen benim. Karanlık bir çöldeyim artık; ne doğacak güneşim, ne içecek suyum var. İşin gereği, giderdin arada uzaklara. Dayanamaz sana yazardım her seferinde. Sen de üşenmeden cevap yazardın. Bu sana yazdığım son mektup ve bu mektubun cevabı gelmeyecek biliyorum. Gittiğin yerin dönüşü yok. Sensizliği düşünemezken, varlığın hayal oldu benim için. Canım acıyor baba! Hem de en derinden. Korkuyorum bu yüzden. Çünkü biliyorum, yarına geçmeyecek.

POSTAMIZA

suretli BİLİYORUM, YARINA nalin 10. sınıf GEÇMEYECEK

“Nur içinde yat anacığım/ Mecbur muydun beni doğurmaya/Bir daha yapma” Vüs’at O. Bener

Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz. Oğuz Atay

“Eller yar oldu da sevdiğim yola gitti

İ L E Z A G

R A L K I L N I G R I K

gülcaıf n kaya 10. sın

Gövdem burada kaldı ruhum onunla gitti” Mihrî Hatun

Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım. Mevlana

“Yangın kavmindeniz ne giysek alev” Hulki Aktunç

BIRAKILANLAR

z mı iç acıma h a k ş a etti, z mı i benden elleri hiç yanma n e b r a y i, i kül ett bedenim beri ten çem ş e t a a az mı i boynum o vefasız duym d ir ç e g ktı, nasıl ağları ya d ım ğ lı çığ llarda lumu yo a bakmaz mı y o b i lv taraf en se beklerk ör oldu, hiç bu k gözlerim ı mı ti kanım iç i ib batmaz g a p d a a r n a ş o i der gibi, aşkın ke zlerini mızrak ö s savurdu ini bedevis k ş a ı ın k lamaz m n şu şaş ız ü s s i r ö iç g iç gelsin etti, h zü talan ü y ı m bibe lı ak üş bu ha m ş ü d a maz mı ıktır aşk n n lu a u y , b n k a ü der gülc lüme bir gülüc n ö g lı yama

“Anahtar deliğinden harf harf çıkıp etrafa baktım.” Yavuz Ekinci

“Sen yoksun. Benim neyim var?..” Necati Tosuner


6

LPliSEPOSTASI

DUYMADINIZ sibel çağlar …bir dut ağacının günlüğünden

11. sınıf

Yüreğini dolduran, gözlerine kara bir hüzün parçası düşüren dertlerini ve kocası Kadir’le olan küs hallerini uzun uzun anlattı. Bazen de Beyhan’ın göğsüne gömülüp hıçkıra hıçkıra ağladı.

Bugün yine çok konuğum oldu. Kimileri sırrını anlattı, kimileri derdini paylaştı, kimileri ise gövdeme sırtını dayayarak yorgunluğunu attı. Okullar yeni açıldı. Yazın o güzel günlerinden yeni kurtulan can dostlarım okula doğru koştular. Ela, annesinin eteğinden tutmuş ağlıyordu. Okula gitmek istemiyormuş meğer. ‘Ağlama’ dedim Ela’ ya. “İnsan okula gitmemek için ağlar mı hiç”, dedim ama o beni duymadı. Ağlamaya devam etti. Öğleye doğruydu. Mahallenin biricik ablası, Ayşe Abla, elinde bir süpürgeyle yanıma geldi. Dallarımın altında gölgelik bir yer seçti, orayı süpürdü. Küçük bir kilim serdi oturduğu yere. Sonra eve gitti. Geri döndüğünde en yakın dostu Beyhan da yanındaydı. Oturdular. Yüreğini dolduran, gözlerine kara bir hüzün parçası düşüren dertlerini ve kocası Kadir’le olan küs hallerini uzun uzun anlattı. Bazen de Beyhan’ın göğsüne gömülüp hıçkıra hıçkıra ağladı. Mahallemizin melekler kadar iyi kalpli, beyaz bir gül kadar saf ve narin Ayşe ablasına ben de ağladım; ama o beni duymadı. Öğle olmuştu. Benim küçük dostlarım birer ikişer okuldan döndüler. Samet bir koşu yanıma geldi. Bir taşın üstüne oturdu. Herhalde yine kardeşi Emre’yi bekliyordu. Birkaç dakika sonra Emre yolun başında göründü. Samet bir el işaretiyle Emre’yi yanına çağırdı. Emre gelir gelmez Samet başladı anlatmaya. Sınıfa yeni biri gelmiş meğer. Mavi gözlü, kumral, siyah saçlı bir kız. Âşık olmuş bizim Samet maviş gözlü güzele. Deli gibi onu anlattı Emre’ye. Emre arkadaşının bu haline çok sevinmişti... Ben de çok sevindim Samet’i böyle görünce, bir tebessüm fırlattım ikisine de; ama onlar beni görmedi... Güneş batmak üzereydi, havada bir loşluk vardı. Birden bu günün Ezgi ile Umut’un buluşma günü olduğu geldi aklıma. Gövdemi doğrulttum. Dallarımı düzelttim ve onların gelmesini bekledim. Bir süre sonra geldiler. İkisi de bir tuhaftı bu gün, ikisi de üzgündü. Meğer Umut’un gitme vakti gelmiş. Yani bizim âşık gençler için ayrılık çanları çalmaya başlamış. “Beni bekler misin?” dedi Umut Ezgi’ye. “Peki” dedi, Ezgi. Bekleyeyim ama ne zamana ya da nereye kadar?” “Bilmiyorum” dedi, Umut. “Nereye ve ne zamana kadar beklemeliyiz bilmiyorum.”

Sonra sıkı sıkıya sarıldılar. Umut, cebinden mavi inci taşlı bir kolye çıkarıp Ezgi’nin boynuna taktı. Ben geri dönünceye kadar bunu asla boynundan çıkarma dedi. “Tamam” dedi Ezgi. Sonra sessizliğe büründüler; ben yapraklarımı hışırdattım bu sessizlik bitsin diye; ama onlar beni duymadı. Sonra Nisan ile Metin geldiler. Mahallenin nişanlı gençleri. Nisan ayında evlenmeye karar vermişler. Düğünü nerde yapacaklarına bir türlü karar verememişler. Burada benim dallarımın altında yapın dedim yapraklarımı dökerek. Sanki ilk kez duymuşlardı beni. Ve düğünü benim dallarımın altında yapmaya karar verdiler. İkisi de verdikleri bu karara çok sevindiler. Ben de sevinçten yapraklarımı döktüm; ama onlar beni fark etmediler. Aradan aylar geçti, bahar geldi ve ardından kış… Yine birçok dost uğradı yanıma. Birçok sır sakladım, birçok dert paylaştım. Yine bahar geldi. Artık Nisan ve Metin’in düğününe az zaman kalmıştı. Bütün aile düğüne hazırlanıyordu. Hemen tomurcuklanmaya başladım. En sevdiğim yeşil örtüme büründüm. Bugün düğün günüydü ne de olsa. Metin dallarıma rengârenk kurdeleler ve ışıklar taktı. Annesi Lamia Hanım dallarımın altına peri masallarındaki gibi masalar dizdi. Hazırlıklar bitti. Artık misafirler gelebilirdi. Birden kapıda Ela ile Annesini gördüm. Ela koşarak girdi içeri, artık okula kendi isteği ile gidiyormuş ve mutluymuş. Biraz sonra Ayşe Abla ve Eşi Kadir Bey de göründüler. Gülerek girdiler içeri. Barışmışlardı ve çok mutluydular. Ardından gözüm Samet’e ilişti, yanında biri vardı, bu Emre değildi. Bu onun ilk görüşte âşık olduğu maviş gözlü sevgilisiydi. Gözlerinin içi gülüyordu ve çok mutluydu. Sonra Ezgi ile Umut geliverdiler birden. Gözlerime inanamadım. Umut geri dönmüştü. Eli Ezgi’nin ellerinin içindeydi ve ikisi de çok mutluydular. En son beyaz gelinliği içinde kuğular gibi süzülen Nisan ve mahallenin en yakışıklısı Metin göründüler kapıdan. Gülümsüyorlardı ve ikisi de çok mutluydu. Ben de mutluluktan dallarımı hışırdattım; ama kimse beni duymadı.


7

LPliSEPOSTASI

AÇ gülşen yıldız PENCERENİ SOKAĞA Karşılık beklemeden sevmek, sonsuz 11. sınıf

okyanusta küreksiz bir sandalla inci tanesi aramak kadar zor olsa da, bütün kalplere sahip olmak kadar güzeldir. Hayatla oynadığımız oyunda önemli bir taktiktir bu.

Hayat, uçurumun kenarında yürümek, ara sıra bilmediğimiz bir nedenden dolayı bilmediğimiz boşluklardan aşağıya düşmek, bazen yüksek dağların zirvesinde dolaşmaktır. Hayat dediğimiz şu beş harften oluşan küçük kelime ne de büyük işler beceriyor öyle değil mi? Yaşattığı her şeyle bizi işliyor. Kalın kalın dokuyor, ince ince düşündürüyor, tek tek birleştiriyor. Kimi zaman bir defter gibi sayfa sayfa yazıyor, çeviriyor, kimi zaman gözünü kırpmadan yırtıyor. En ummadığımız anda bir anne şefkati ile sarıyor, sarmalıyor sonra sokaklara atıyor, kaldırımlarda yatırıyor. Yağmurlar yağdırıyor, şimşekler çaktırıyor bir bakmışsın güneşi doğuruyor. Hayat bu işte, hiç belli olmuyor. Hayat bir oyun. Bu oyunda her şey sevmekle başlıyor, sevilmekle değil. İşe sevilmekle başlayanlar oyunu baştan kaybediyor. Sevmeyi tatmayan, sesini duyamayan, ellerini uzatmayan onun ne demek olduğunu bilemez. Oysa sevgi öyle bir anahtardır ki bütün kapıları açar, bambaşka diyarlarda insanları misafir eder. Karşılık beklemeden sevmek, sonsuz okyanusta küreksiz bir sandalla inci tanesi aramak kadar zor olsa da, bütün kalplere sahip olmak kadar güzeldir. Hayatla oynadığımız oyunda önemli bir taktiktir bu. Eğer oyunu kazanmak istiyorsak sevmeliyiz. Sonrası bir kazağı sökmek kadar kolay. Sevdikten sonra sevilir, sevildikten sonra mutlu oluruz. Bütün bunları başardıktan sonra penceremize geçip hayatın başka insanlara oynadığı oyunu izleyerek aslında yaptığımız işin ne kadar çetin olduğunu görerek gururlanabiliriz. Varlığın ve yokluğun birleşmesi ile oluşan çerçevelerimizi sevgi ile doldurarak hayata karşı zafer kazanabiliriz. Eğer karşılıksız sevmekten asla korkmazsak! Aç şimdi pencereni hayata ve gülümse kendine.

liseliye öneriler

KİTAP 1- GÖLGESİZLER(roman), Hasan Ali Toptaş 2- HUZUR(roman), Ahmet Hamdi Tanpınar 3- BİR ACIYA KİRACI(şiir), Metin Altıok 4- NAR(şiir), Haydar Ergülen 5- KAMBUR (öykü), Necati Tosuner

DERGİ 1- ALTYAZI (aylık sinema dergisi) 2- DOXA (dört aylık mekân, tasarım ve eleştiri dergisi) 3- MİLLİYET SANAT (aylık kültür sanat dergisi) 4- NOTOSÖYKÜ (iki aylık öykü dergisi) 5- TİYATRO... TİYATRO (aylık tiyatro dergisi)

SİNEMA 1- AŞK ZAMANI, Wong Kar-Wai 2- GÜLÜN ADI, Jean-Jacques Annaud 3- İLKBAHAR, YAZ, SONBAHAR, KIŞ… ve İLKBAHAR, Kim Ki-duk 4- KADER, Zeki Demirkubuz 5- MUHSİN BEY, Yavuz Turgul

*Listelerde sıralama, alfabetik sıraya göre yapılmıştır.


8

Hayat işte; kimi zaman yaralar, üzer, kimi zaman da sevindirir, güldürür. Sonunda mutluluktan ya da acıdan yapar yapacağını, ağlatır.

Hayat bir maraton gibidir. Hepimizin yarıştığı bir maraton. Acaba kim kazanacak bu yarışı, ya da kim kaybedecek? Kazanmak, güzel bir duygu. Hani bir şeyleri elde edersin, için içine sığmaz ya , ‘Vay be, ben kazandım!‘ dersin, işte öyle bir duygu. Hayatın, kazananlara gösterdiği güzel yüzü ve tabi kaybedenler içinde o çirkin yüzü… Aslında hepimiz gördük bu iki yüzü. Bazen güldük, neşelendik, sevildik, sevdik! Belki de üzüldük ağladık; ama hepimiz gördük o yüzleri. Bazen korkmadan cesaretle ayakta durabildik, bazen ise çok korktuğumuz için düştük. Düştük ve kaybettik. Hayat aslında bizdik. Biz nasılsak hayat da öyleydi. Hani vardır ya bir şeyleri elde ettik mi, başardık mı seviniriz, kendimizi ödüllendiririz ve deriz ya ‘Hayat çok güzelmiş.’ Güzel olan bizdik. Ya da güzel yapan... Çirkin yüzü de bizdik. Çünkü kaçtık, hep kaçtık. Keşke kaçmak yerine biraz da kovalasaydık. Üstüne gitseydik; korkutsaydık onu. Yapamadık değil mi? Çünkü kaçmak kolaydı ve biz kolayı seçtik, hayatın o çirkin yüzünü görmemeyi istedik. Hayat aslında belli değildir. Hava gibidir; bazen güneş açar, huzur, mutluluk verir, şimşekler çaktırır, hüzün bulutlarını gönderir ve acıları yağdırır üstümüze. Hayat işte; kimi zaman yaralar, üzer, kimi zaman da sevindirir, güldürür. Sonunda mutluluktan ya da acıdan yapar yapacağını, ağlatır. Aslında biliyor musunuz o çirkin yüzüyle konuştum bir kere. Hiç sevmedim onu. “Git!” dedim ona “Git, bir daha gelme, kimseye gösterme o çirkin yüzünü!” Korkuttum onu. Ara sıra gelse de, o çirkin yüzünü korkuttum hayatın. Hadi siz de yapın, gerçekten işe yarıyor. Hadi ne olur yapın! Onu korkutun, kaçırın, üzerine gidin. Göründüğü kadar güçlü değil, korkak aslında. Hadi korkutun gitsin buradan, bizi rahat bıraksın. O mutlu, tatlı, sevecen, güzel yüzünü göstersin bize. Hep onu görelim. Hadi ne olur korkutun onu.

neriman bozkurt

ülük HAYATIN KÜÇÜK evin 11. sınıf OYUNLARI, KORKMUYORUM ONLARDAN

11. sınıf

LPliSEPOSTASI

KÖŞELİ Ş DÜ neredeyim, hayatın hangi köşesindeyim şu an ben neyim küçücük bir tüy olmak isterdim oysa rüzgâr estikçe savrulan küçücük bir şey savursa beni dünyanın en kuytu köşesine yaksa kavursa beni her esişinde ne bir insan yüzü göreyim ne de başka bir şey salıversin üzerime gökkuşağının rengârenk çiçeklerini güneş sarsın sarmalasın kollarında beni deniz ardıma dönüp de baktığımda ne hayat küstürmüş olsun beni ne de ben küstürmüş olayım kimseyi düşlediğim bir hayat var beni bekleyen düşlerim var benim her köşe başında öyle bir an olur ki yanı başımda tüm benliğiyle gözkapaklarımda kesmedim, kesemem ümidimi açarım gözlerimi her seferinde yeni bir sabaha


9

LPliSEPOSTASI

dinçer DÜNYA mihriban 11. sınıf LABİRENTTİR

liseliye öneriler

Sessiz sakin bir hayatımız vardır. Ta ki yüreğimizi karşı koymayı başaramadığımız birine teslim edene kadar… Usta bir oyuncu gibi gelir yerleşir yüreğimize. Kendimizi çıkışı olmayan bir labirentte buluveririz. Çırpınmak, haykırmak boş, yakalandık bir kere… Doğrusunu söylemek gerekirse, ne çıkabiliriz ne de çıkmak isteriz… Nedenini bilmediğimiz bir çırpınış işte, bir korku. Belki de, bize sunduğu tarifsiz mutluluğun karşılığında, ara ara verdiği acılardır çırpınmamızın nedeni. Alacaklı gibi, mutluluğumuzun karşılığını yüreğimizi acıtmakla alıyor. Nasıl bir şeydir ki, bazen bir gülüşe, bazen bir duruşa, bazen de derin derin içimizi eriten bir bakışa bütün dünyamızı teslim ederiz. Sanki sadece o gülüş, duruş ya da bakış için yaşarız. Bütün dertlerimizi unuturuz. Ama sonra en büyük derdimiz olur. En büyük derdimiz ve en büyük mutluluğumuz… Acaba o eşsiz mutluluğu, her daim yaşamak için hep onu aramak mı gerekir? Artık uyumak yoktur. Bize söylenenler bir kulağımızdan girer öbüründen çıkar. Onun dışında her şeyi unuturuz. Gün, zifiri karanlığa büründüğünde, gece olup ışıklar söndüğünde ve başımızı yastığa koyduğumuzda, en sevdiğimiz dostlarımızla yalnız kalırız. Hayallerimizle… Ardı arkası kesilmeyen, hep mutlu sonla bitirdiğimiz hayallerimiz. Hayal kurmaktan asla bıkmayız. Çünkü hayallerimizdir bizi kavuşturan. Fakat öyle bir an gelir ki; bütün hayatımızı, dünyamızı, yüreğimizi bölüp parsellere ayırdığımızda terk eder gider bizi! Tek bir söz söylemeden, elini kolunu sallaya sallaya çıkar gider hayatımızdan. Bize sadece ardından bakmak kalır. Çaresiz, ruhu olmayan bir bedenle… Anlam barındırmaktan yoksun boş gözlerle… Kimseye hiçbir şeyin hesabını soramayız. Tek isyanımız şudur; “Madem gidecektin, beni böyle yaşayan ölü gibi bırakacaktın, neden girdin hayatıma?” O çoktan kaybolmuştur. Bize sadece isyanımız ve acıdan çürüyen bir yürek kalmıştır. Güneş, ne kadar parlatsa da dünyayı, ne kadar ısıtsa da yeryüzünü, bize hep gecedir ve biz hep üşürüz. En çok da sol yanımız… En iyi dostumuz olan hayallerimiz, bitmek bilmeyen kâbusa dönüşür. Açmak istemediğimiz bir defter, her gece ısrarla düşüncelerimize açılır. Ardından hâkim olamadığımız ardı arkası kesilmeyen gözyaşları… Gözlerin daldığı her boşlukta, uyumadan önce düşlerde, uyuduğunda ise göz kapaklarının ardında, o çekip giden kalır. Suçu hep onda ararız. Peki, hiç kendimize sorduğumuz oldu mu? “Ne yaptım, neden çekip gitti, hak ettim mi bu acıyı?” Neden acının, yüreğimizin köşküne yerleşmesine izin veririz? Maalesef acıyla baş edecek, savaşacak gücümüz kalmadığından… Bize kalan gözyaşlarımızdır. Artık o gözyaşları bile çocukluğumuzdaki gibi her istediğimizi vermiyor elimize. Acıyı, o köşkten atmanın bir tek yolu vardır artık; içinde, ona dair ne kadar kırıntı varsa toparlamalı bir uçurumdan aşağıya bırakmalı. Eğer bırakırsak kendimizi acının ellerine, o zaman geçmişin kırıntılarıyla beraber, biz de kaybederiz kendimizi. Ve gözyaşlarına tutsak oluruz. Bu kadar şey yaşarız; fakat değişmeyen tek gerçek vardır: Ne onunla ne de onsuz oluruz!

Dasir Novir

Açmak istemediğimiz bir defter, her gece ısrarla düşüncelerimize açılır. Ardından hâkim olamadığımız ardı arkası kesilmeyen gözyaşları… Gözlerin daldığı her boşlukta, uyumadan önce düşlerde, uyuduğunda ise göz kapaklarının ardında, o çekip giden kalır.

MÜZİK

1- Emre Aydın-Afili Yalnızlık 2- Erkan Oğur-Gülün Kokusu Vardı 3- Feridun Düzağaç-Uykusuza Masallar 4- Novir Dasir- Des Visages Des Figures 5- Timur Selçuk-Babamın Sevdiği Şarkılar

Kars

YER

1-Artvin 2-Diyarbakır 3-Kars 4-Mardin 5-Nevşehir

İNTERNET

1- edebistan.com 2- eksisozluk.com 3- imece.org 4- virguldergisi.com 5- yazimhane.com

*Listelerde sıralama, alfabetik sıraya göre yapılmıştır.


10

LPliSEPOSTASI

AYDINLIĞIN perihan aksu DAVASI

volkan arslan 11. sınıf

Yalnızlığın yaprak açtığı mevsim Kırık aynamıza bakarak Sonbahar ayrılıklarını düşünüyorum Kalbimi bir kuyuya dolduruyorum… Ansızın gidişin gelir aklıma Gözlerimden ansızın yaşlar akar Her bir damla sel olur Her bir damla sen olur… Sonra yıkık duvarların dibine çöküp Yağmurla beraber ağlarım Gözyaşlarım hüzne dönerken Bana yalnızlık kalır sevginden…

K

Bulutla rın gözy aşları ıs Hıçkıra lat hıçkıra ağlayan ıyor uzakları Yalnızlık bir s Çarpışa ert esiyor uzak çocuk gibi. larda n nefes ler Tenhala r sessiz in uğultusu va r liği tetik Kırılma liyor ord sanki. mış bir a c anın pa Raylar a rça ra Umudu sından akıp gid ları acıyor n ellerin i arıyoru iyor anılarım... Tutama m bu ak dığım e lleri sık ıntıda Vuslat k ıyorum öprüler b ir i ku bir. Yıkılanla rın ardın ruyorum Umutla dan rımı üst üs Eğer bir umut d te yan yana diz a erek. Yüreğim sen ver me ia ve benim l, yüreğinin üs k istersen tü yerime de yaşa ne koy... ..

YAŞAM A

Sabahtı, güneş yeni yeni doğuyordu. Etrafa ışınlarını saçan güneş insanlara ve doğaya sıcak bir gülücük ulaştırdı, karşılığında ömürden bir gün eksilterek… Her şeye rağmen güzeldi yeni bir güne barışık başlamak. Adaletli güneşle pazarlık edemiyoruz, ses çıkaramıyoruz karşısında, “bir gün daha” demek için. Haksızlığa göz yumamıyor bizim gibi. Delip geçiyor karanlığı acımadan. Bununla da kalmıyor, karanlığı sorguya alıyor: “Ben diğer taraftaki insanlara ‘beklentilerini’ götürdüğümde neden bu insanlara hâkim oluyor, onları esir tutuyorsun” diye. Ama güneş karanlığı hapsedemiyor işte. Her defasında kaçmayı, kurtulmayı başarıyor karanlık! Güneşin gittiğini fark ettiğinde, yine aynı manzarayı çiziyor, ressammış gibi. Neyse ki karanlığın manzaraları, bir sergi oluşturmaya yetmiyor. Çünkü güneş her geldiğinde yırtıyor, parçalıyor karanlığın marifetini. Karanlık kaçıyor, güneş kovalıyor adeta. “Ne olacak acaba sonunda?” sorusunun cevabı gecikmiyor tabi. Karanlık, güneşi mahkemeye veriyor, yaptığım manzaraları yırtıyor diye. Mahkeme güneşe altı ay ceza veriyor, kutup bölgelerine yakın yerlerde hüküm sürmesin diye. Güneşi hapsediyorlar ardından. Güneş taraftarları gece gündüz ağlıyorlar. Karanlık bunu fırsat bilip altı ay esir tutuyor insanları, yaşamdan soğutuyor. Güneşle ‘ bir gün daha’ diye pazarlık eden insanlar, karanlığa: ‘Yeter pes ediyoruz artık’ diyorlar. Derken güneşin altı aylık cezası bitiyor. Güneş yeniden doğuyor insanlığa, karanlığa. Güneşin yeniden doğduğunu fark eden karanlık hemen saklanıyor sinsice. Aradan uzun zaman geçiyor. Karanlık mahkemeye gidip: ‘Güneşin olduğu yerde az da olsa hüküm sürmek istiyorum’, diyor. Zaten güneş de karanlığın olduğu yerde az da olsa hüküm sürmek istiyor. Mahkeme bu isteği kabul ediyor. Güneşin hüküm sürdüğü zamanlarda karanlığın temsilcisi gölge; karanlığın hüküm sürdüğü zamanlarda güneşin temsilcisi “aydınlatıcılar” oluyor. Ama yine de güneş ve karanlık her an kavga halindeler. Karanlık, güneşe: ‘Seni temsil eden ışıklar benim yandaşlarımı rahatsız ediyor‘ diyor. Güneş bu sözlere hiç aldırmıyor. Karanlık, güneşin bu tavrını beğenmiyor ve güneşi mahkemeye şikâyet ediyor. Mahkeme yöneticilerinden olan John Gay, karanlığa cevabı yapıştırıyor: “Gölge, doğuşunu ışığa borçludur!” Bazen beklenmedik sonuçlarla çekilir davacı davasından, özgüven ağacından bir yaprağı daha sonbahara teslim ederek… Akşamdı. Batan güneş etrafa saçtığı ışınları topluyordu ardına karanlığı serpiştirerek. Ömürden eksilen bir gün daha, güneşin ardından gidiyordu.

YERİNE

Mahkeme yöneticilerinden olan John Gay, karanlığa cevabı yapıştırıyor: “Gölge, doğuşunu ışığa borçludur!” Bazen beklenmedik sonuçlarla çekilir davacı davasından, özgüven ağacından bir yaprağı daha sonbahara teslim ederek…

ÖKSÜZ AYRILIK

10. sınıf

merve gezer

10. sı nıf


11

BENİM İÇİN elif suretli UYU 11. sınıf

Gideriz gururumuzla. Evet, gururluyuzdur; ama cesur değilizdir, mutlu değilizdir. O sesi bastırıp, kendimizi bastırıp gideriz. Uzun zaman mutlu kabul ederiz kendimizi, “mutluyum” deriz. “Mutluyuz” ama cesur değilizdir, kendimize karşı dahi cesur değilizdir.

İnsanların dürüst olmadığına inandım hep. Ben de dürüst değilim. Hep kendi çatışmalarımızla yaşıyoruz hayatta; rakibimiz kendimiz. Farkında olmadan ikiye ayırıyoruz kendimizi; biz ve içimizdeki ses… İçimizdeki ses, evet tam anlamıyla bu, çoğu zaman duymak istemediğimiz, duymamak için oyunlar oynadığımız gerçek biz. Çünkü sadece oynuyoruz dışarıyla. İçimizdeki sesi susturup, bir rol seçip oynuyoruz. Oysa herkesin gördüğü görüntümüz usta bir oyuncumuz aslında. Sırf birileri bize: “O güçlü, o yıkılmadı” desin diye içimizden gelen o sese kızıp, sinirleniyor; onunla oynuyoruz. Oysa biziz, içimizdeki o sesin sahibi. Oyunculuğumuz ise, başkaları için yazdığımız ve oynadığımız, içimizdeki duygulara tam karşıt bir yalancının ya da korkağın eseri. Evet, korkuyoruz, yalanlar söylüyoruz. İnsanların bize acımalarından, güçsüz sıfatını yakıştırmalarından… Aslında tanımalarından, evet, tanımalarından çok korkuyoruz. Birçok olayda yapmak istediğimizi değil, yapmamızı istedikleri şeyleri yapıyoruz. Hünerimizi konuşturup; sesimizi susturuyoruz ve oynuyoruz. İnsan en çok yalnız kalıp düşününce duyuyor bu sesi ve bir tek bu zamanlarda susturamıyor. Bu ses, doğruları söyleyen yanımız. Ağlatıyor çoğu zaman bizi ve ardından kızıyoruz, “sus” diyoruz kendimize. Biz düşman oluyoruz asıl benliğimize ama o susmuyor. Oysa bırakalım dışarıdakileri, kendimize karşı bile dürüst değiliz, korkuyoruz gerçeği bildiğimizi kabul etmekten. Oysa o, içimizdeki her şeyi bilir, sinsidir. Kimsenin olmadığı duygusal anlarda yakalar bizi ve konuşur; ama onu susturamayız. Hatırlatır unutmaya çalıştığımız gerçekleri; ‘Sus’ deriz ama o bize inat bağırır. ‘Sus’ dedikçe daha çok duyarız bu sesi, ağlarız ama o bize acımaz, bizi daha çok ağlatır. Kendimize karşı bile dürüst değiliz, hele aşkta hiç… Bazı anlar yaşar insan ve bu zamanlarda kendine aykırı davranışlara genel bir isim buluverir: “Gurur”. Evet, adı bu. An gelir bir olay olur, içimiz acır. Burada bize ait o iki benlik de, yani hem oynadığımız hem de sakladığımız o iki benlik, acı çeker. Tek ortak noktalarıdır bu onların, ama ortaklık uzun sürmez, her ne kadar acı devam etse de. Sonra gurur girer araya ve bozar ortaklığı. Ama o artık canımızı yakmıştır ve ondan uzaklaşmamız gerekir. Toplarız bütün aşkımızı ve o zaman tek bir şey söyler sevdiğimiz: “Gitme, çok pişmanım, gitme beni bensiz bırakma!” Gideriz gururumuzla. Evet, gururluyuzdur; ama cesur değilizdir, mutlu değilizdir. O sesi bastırıp, kendimizi bastırıp gideriz. Uzun zaman mutlu kabul ederiz kendimizi, “mutluyum” deriz. “Mutluyuz” ama cesur değilizdir, kendimize karşı dahi cesur değilizdir. Acı çektiğimizi kabul etmeyiz, söyleyemeyiz. Bir o kadar da sinsiyizdir ama. Her şeye rağmen zayıf anımızda gerçek kişiliğimiz yakalar bizi ve yine ağlatır. İnsanların dürüst olduğuna inandığım tek an budur; kendileriyle yüzleştikleri bu acı an… Çünkü oynadığım role inat diyebilirim ki: “Sevdiğim, içimde ulaşamadığım ve sakladığım gerçek parçamdır, onsuzluk bensizliktir, ondan gidersem kendimden gitmiş olurum. Çünkü içimde sakladığım o gerçek, doğruları söyleyen tek gerçek tarafımdır ve o parçam ona aittir. Zaten bu yüzden sustururum ya kendimi… İçimdeki sesi dinlerken itiraf ediyorum işte: “Korkuyorum!” Ama sus sesim. Sus, beni bana düşman etme! Sus ve benim için uyu…

edebiyat

LPliSEPOSTASI

HABERLERİ Erdal Öz Edebiyat Ödülü, Gülten Akın’ın Yazar ve Can Yayınları kurucusu Erdal Öz’ün anısını yaşatmak üzere ailesi tarafından bu yıl ilki düzenlenen “Erdal Öz Edebiyat Ödülü”ne, Gülten Akın layık görüldü. Erdal Öz Edebiyat Ödülü, roman, öykü, şiir ya da deneme alanlarındaki tüm yapıtları değerlendirilerek her yıl tek bir yazar ya da şaire verilecek. Ödüle değer görülecek yazar ya da şairin yaşıyor olması ve son üç yıl içinde en az 1 yeni yapıtının yayınlanmış olması gerekiyor. Ödül aynı kişiye ikinci bir kez verilemeyecek. Metin Altıok şiir ödülü, Haydar Ergülen’in Şair Metin Altıok (1941-1993) adına, ailesinin ve Kırmızı Yayınları’nın ortak girişimleriyle bu yıl ilk kez verilen Metin Altıok Şiir Ödülü’nü ‘Üzgün Kediler Gazeli’ adlı şiir kitabıyla Haydar Ergülen kazandı. YAHYA KEMAL YILI OKUMALARLA BAŞLADI 2008, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Yahya Kemal Yılı olarak ilan edildi. Yıl boyunca büyük şair Yahya Kemal hakkında hem devlet hem de çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından birçok etkinlik planlanıyor. 2008 Yunus Nadi Ödüllerini kazananlar belli oldu Bu yıl 62’ncisi gerçekleştirilen ve 5 dalda ödülün verildiği yarışmaya 292 kişi katıldı. “Roman” dalında ödül Mehmet Anıl’ın “Pembe Otobüs” adlı yapıtına verilirken, “Öykü” dalında Yavuz Ekinci’nin “Sessizlik Kulesi” adlı yapıtı ile Alper Akçam’ın “Kiev’de Aşk” adlı yapıtı ödüle layık görüldü. ‘Şiir” dalında da ödül Abdülkadir Budak’ın “Mesafe” ve Veysel Çolak’ın “Birkaç Kuş Birkaç Anı” adlı yapıtına verildi. “Karikatür” dalında ödül Muammer Olcay ve Ahmet Aykanat’ın eserlerine verilirken, bu dalda Mehmet Zeber’in eseri de “Jüri Özel Ödülü” aldı. Ödüller, Cumhuriyet Gazetesi’nin 84. kuruluş yıl dönümü olan 7 Mayıs’ta Akatlar’daki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.


12

LPliSEPOSTASI

HERHANGİ özge nur şahin BİRİ OL 11. sınıf

bahar gökhan

11. sınıf

Geceleri derin sularda boğulmak yerine, rüyalar kentinde yolculuk yapayım. Yardım et, benliğimi kazanayım, geçeyim senden.

Herhangi biri, özel bir duygu beslemediğim, farklı olmayan biri olmanı istiyorum. İsmini duyduğumda gözlerimin dolduğu, konusu açıldığında içimin acıdığı, parçalandığı biri olmanı değil de, herhangi biri olmanı istiyorum. Son ayrılığımızın, gerçekten son olmasını istiyorum. Tekrar seni, senliği ve sensizliği yaşamak istemiyorum. Bu sefer gerçekten son olsun istiyorum. Gördüğümde arkamı dönüp tekrar bakmak için can atmayı, ağlamamak için yumruk yumruk yutkunmayı değil de, herhangi biri olmanı istiyorum. Yardım et! Aslında senin yanındayken ne yağan yağmurun ne de başka şeylerin bir önemi vardı. Tek önemli olan sendin. Oysa şimdi sen yoksun! Gittin çok uzaklara. Gezdiğimiz yerlere tekrar gidiyorum. Neden mi? Sen yoksun yanımda, bastığın toprak var, baktığın gökyüzü, deniz, içine çektiğin hava var. Masum günlerimiz var orada… Senin yanındayken gözlerimi kırpmak istemiyorum. Gözlerinden ayırmak istemiyorum gözlerimi, ama kapanıyor işte gözlerim. Kayıyor gözlerim gözlerinden, bakamıyorum yaş dolu gözlerine. Bakamıyorum imkânsızlığımıza, çaresizliğimize. Şimdi neredesin, kiminlesin? Söylesene sevdiğim; susma, ağlama! Ben ağlıyorum, boğuluyorum derin sularda. Sen de ağlarsan yaşayamam. Her şey daha acı gelir bana. Benliğimi aldın, bari beni bana bırak, çıkma karşıma. Yardım et bana. Geceleri derin sularda boğulmak yerine, rüyalar kentinde yolculuk yapayım. Yardım et, benliğimi kazanayım, geçeyim senden. Herhangi biri ol benim için. Aynadaki görüntüme dalıp boş boş baktığımı fark ettim. Düşüncelerime göz attığımda ise seni buluyorum. Bana baktığında gördüğün beni izliyorum. Sırf bana baktın diye, masumca yanağıma dokundun diye, gözlerime dalıp gittin diye bakıyorum… Sen bana aldırma. ‘Bu da geçer, unuturum, elbet severim başkalarını.’ dediğimi bil, bil ki senden kopmama yardım edesin. Seni gördüğümde mutluluktan ölürken, nasıl koparım ben senden? Yardım et bana, çıkma karşıma, bakma gözlerime. Herhangi biri ol benim için, kendin için ve en önemlisi yanındaki için, sevdiğim, yanındaki için!...

BIR ASK HIKÂYESI Yıldızlar geceye sevgi fısıldarlar Ayrılamaz ondan tıpkı etle kemik gibi Mutluluğun kaynağıdır o hüzün dolu sonsuzluk Kopamaz ondan toprakla çiçek misali Gündüz olunca ağlar yıldızlar Adeta bitsin der şu cehennem Özler sevdiğini, gelsin der gece Saatler durur, geçmez zaman Gece maviliğini yitirince kayar gökyüzünden Dayanamaz onu bulanık görmeye, alışamaz Sinirlenir yağacak olan yağmura Öfkelenir, yaş akıtır, yağmura katar Güneşe hak verir aslında sevmese de. Çünkü o da aşıktır doğacak güne Bunu bilir ama anlamaz ömrünce Çünkü o da aşıktır karanlık geceye.


13

AKREP gülizar türkmen YALNIZLIĞI 11. sınıf

Bitip tükenmek bilmeyen gecelerde amansız nöbetlerimsin. Kırık cam parçalarında umarsızca yürümelerimsin yalın ayak. İçimdeki okyanus maviliğinin siyaha çalındığı vakitlerimsin. Arkasındaki akrebi yalnızlıklarla bırakan yelkovana, Geçmişi özlüyorum bazen. Anılarımı, hüzünlerimi, gözyaşlarımı… Kimi zaman yalnızlıklarımı, kimi zaman yalnızca bir anı… Bazen sadece bir an yetebiliyor bir ömre. Sadece bir an için feda edebiliyorsun koca bir hayatı. Küçük ama küçücük bir anı bekleyebiliyorsun uzun zaman. Sen de benim küçük bir an için uzun zamanlar bekleyişlerimsin. Bitip tükenmek bilmeyen gecelerde amansız nöbetlerimsin. Kırık cam parçalarında umarsızca yürümelerimsin yalın ayak. İçimdeki okyanus maviliğinin siyaha çalındığı vakitlerimsin. Artçı depremlerimsin yüreğimde. Yıkan, savuran, yerle bir eden… Ve en sonunda enkaz yığınlarının altında bırakan… Dev dalgalarımsın ömrümün kıyılarında. Kızgınlıklarımsın, beni arkanda bırakarak gittiğinde. Sevinçlerimsin, aniden geri döndüğünde. Hüzün yağmurlarında içimi ıslatan da sensin, gün ışığıyla hüznümü sevince boğan da… Bense senin sadece yorgunluğunun ardından gelen dinginliğinim. Uzun yolculuklarının üzerinde ufacık bir durak. Uçarılığını, hoyratlığını haykırırken tüm dünyaya, gölgende kalan yalnızlık. Bekleyişlerim sırasında arkandaki yarım kalmışlık… Bütün bunlara rağmen, inadına bekliyorum seni yelkovan. Geldiğinde hiç çekinmeden, hiç üzülmeden tekrar gideceğini bilerek. Ve sonra tekrar döneceğini! İşte bu gelgitlerle bedenim yoruluyor artık. Gücüm kalmıyor, tükeniyorum zamanla. Ama yine de özlüyorum seni. Kızsam da, öfkelensem de azalmıyor içimdeki sevgin. Bir gün mutlaka döneceğini bilerek bekliyorum seni yelkovan.

İkimizi de bir durakta indirdim beklem eden Katilim, vurdum aşkı en tutkulu yerind en. Gözlerimin içinde saklı sıcak gül üşün Dudaklarımda adın su içer gibi son hec eden Gülşen Yıldız 11. sınıf

bir sensin gerçek Her şey yalan bir sonu yok mu? Her gerçeğin de Hanzade Çetin 10. sınıf

çici derler aşklar gelip ge ilk ili vg se Ey ayım seni? utabildi mi ki unut n 10. sınıf Mecnun Leyla’yı un Te Hülya ki

Gece karanlığında bir sesleniş, ölü m olsa. Gökyüzünde mavi hüzünlü bir matem in olsa. Unutulur dersin zamanla tüm yaşananlar Seda Meral 11. sınıf Bilemezsin ki, içimde bir kor var hiç kül lenmeyen. Ner ima eder n Boz kurt 11. sınıf Gittin uz e hayal n aklara bır r ö g eder. akıp da Kimseler en aşık hal bir beni olmasın d eni düşün S ı ığ . sınıf ş 0 a 1 l a bulasın in g şe Vura v k e e s n e M beni Senin Semra Yağ murk aya 10. sınıf

edebiyat

LPliSEPOSTASI

HABERLERİ DUYGU ASENA ROMAN ÖDÜLÜ, NUR YAZGAN’IN Yazar Duygu Asena’nın anısına bu yıl ilk kez düzenlenen ‘Doğan Kitap Duygu Asena Roman Ödülü’ sonuçlandı. İnci Asena, Filiz Aygündüz, Abdullah Kılıç, Elçin Yahşi, Okay Gönensin, Turhan Günay, İhsan Yılmaz, Cem Erciyes ve Halil Beytaş’tan oluşan jüri, oybirliği ile Nur Yazgan’ın ‘Lal Kitap’ adlı romanını birinci seçti. ŞİİRİN ALTIN PORTAKALI CEVAT ÇAPAN’A VERİLECEK Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen sempozyumun ardından toplanan seçici kurul; özel ile geneli buluşturmuş olması, kişisel olanın evrensel olana gömülü özünü lirizmle dile getirişindeki ustalık, doğallık ve sahiciliği gerekçesiyle Cevat Çapa’nın “Bana Düşlerini Anlat” adlı yapıtına verdi. ORTAYLI, BEHRAMOĞLU VE AKSAY’A PUŞKİN ÖDÜLÜ Rusya tarafından verilen ve bugüne kadar sadece 11 kişinin layık görüldüğü “Puşkin Ödülü”, Türkiye’den tarihçi profesör İlber Ortaylı, edebiyatçı Ataol Behramoğlu ve NTV Moskova muhabiri Hakan Aksay’a verildi. YÜZYILIN 40 ROMANCISI Geçen yıl ‘Ölmeden Önce Okunması Zorunlu 40 Kitap’ soruşturması yayımlayan iki aylık edebiyat dergisi NotosÖykü, 2008’in ilk sayısında yine bir soruşturmaya yer verdi. Dergide, bugüne kadar edebiyatımızda yapılmış en kapsamlı soruşturma olan ‘Yüzyılın 40 Romancısı’nın sonuçları yer alıyor. 135 yazar, şair, eleştirmen ve sanatçının önerdiği 97 romancı arasından seçilen 40 kişilik listenin ilk üç sırasında Yaşar Kemal, Oğuz Atay ve Ahmet Hamdi Tanpınar yer aldı.


14

LPliSEPOSTASI Ferit Edgü, 1936’da İstanbul’da doğdu. Öykü, şiir, roman, deneme türlerinde yapıtlar verdi. Bir Gemide/1979 Sait Faik Hikâye Armağanı. Ders Notları/1979 Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü. Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı/1988 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü.

FERİT EDGÜ

BİR ZAMANLAR LİSELİYDİ

Yapıtları Roman: Kimse (1976), O/Hakkari'de Bir Mevsim (1977) , Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (1988) Öykü: Kaçkınlar (1959) , Bozgun (1962), Av (1968), Bir Gemide (1978), Çığlık (1982), Binbir Hece (1991), Doğu Öyküleri (1995), İşte Deniz, Maria (1999), Do Sesi (2002), Avara Kasnak (2005), Nijinski Öyküleri (2007) Senaryo: Hakkâri'de Bir Mevsim Deneme: Tüm Ders Notları (1978) , Yazmak Eylemi (1980), Şimdi Saat Kaç? (1986), Yeni Ders Notları (1991), Seyir Sözcükleri (1996), Devam (2001), Sözlü/ Yazılı (2003), İnsanlık Halleri (2003), Şiir: Ah Min-el Aşk (1978), Dağ Şiirleri (1999) AnıGörsel Yolculuklar (2003) Biyografi: Abidin (2003), Avni Arbaş (2001), Osman Hamdi-Bilinmeyen Resimleri (1986), Çocuk Kitabı: Doğa Dostları (2004)

SORU

Bu filmin adını ve yönetmenini bildiniz mi?

Türk edebiyatının en önemli adlarından Bilge Karasu’nun aynı adlı öyküsünden sinemaya uyarlanmıştır. Bir ip cambazıyla, çırağının öyküsü. Savaşın eşiğine gelen bir ülkede usta, çırağının geleceğini kurtarıp ona sahiplenme tutkusu içindedir. Düşsel bir dünyası olan çırak, sirkte tanıştığı deniz kızına aşık olur. Ne var ki bu ilişki, ustasının tüm planlarını altüst eder. Usta bu aşkı engellemeye çalışır. Sonuç çırağın aleyhine gelişir. Almanya, Macaristan ve Türkiye ortak yapımıdır. 1996 yapımı olan filmde, Karoly Eperjes, Hugh O' Conor, Julia Brendler, Haluk Bilginer, Meltem Cumbul, Cem Özer, Hale Soygazi ve Tuncel Kurtiz gibi önemli oyuncular rol aldı. Film, 10. Ankara Film Festivalinde En İyi Kurgu, En İyi Görüntü Yönetmeni, Onat Kutlar En İyi Senaryo Yazarı, En İyi Yönetmen, En İyi Film Ödülünü; 34. Antalya Film Şenliğinde ise En İyi Senaryo ve Behlül Dal Jüri Özel Ödülü aldı. Yanıtlar, lisepostasi@gmail.com’a, ad-soyad ve iletişim bilgilerinizle, 01 Eylül 2008 tarihine kadar gönderilebilir. Doğru yanıtı bilenler arasında yapılacak çekilişle 2 kişiye sinema bileti armağan edilecektir.

İTİRAF

- Anlattığınız bu olayı kendi gözlerinizle mi gördünüz? - Sayın Yargıç, Savcının bu sorusunu anlayamadığımı itiraf edeyim. - Demek itiraf ediyorsunuz. - Neyi? - Her şeyi. - Ama ben... - Sanık itiraf etmiş ve dava bitmiştir.

kayıpların boşluğundayım çaresiz gecenin içindeyim kendini bulmaya çalışan kalbi kırık küçük bir yüreğim.

YILAN

yalnızlığın çokluğundayım müthiş acımasız bir yara sessiz gemilerin denizdeki haykırışı o sert rüzgarlarla savaştığım yerdeyim

Hatırlarım, güzel, güneşli bir gündü. Kır gezintimiz sırasında, o koca yılan babamı sokup öldürdü. Böylece kabilenin başına ben geçtim.

YANLIŞLIK

söz dinlemez küçük yüreğim yalnızlığıma yenilir oldu aklımın ötesinde o hırçın dalgalarla sahildeki kayalara çarpar oldum...

Bu adamı hiç gözüm tutmamıştı. Ama bunu kendisine söylemedim. Ona sorumlu bir görev verdim. Görevinin üstesinden geldi. Çok şaşırmıştım. Araştırdığımda gördüm ki, ona yanlış bir görev vermişim. Bunun üzerine istifamı verdim. Şimdilerde, yalnızca yazarak vakit geçiriyorum. *İşte Deniz, Maria-Öyküler&Çok kısa Öyküler / Ferit Edgü, Yapı Kredi Yayınları, 2001

G a m z e ÖZKARA 11. sınıf

anlam veremez oldum güneş yüzüme gülmez oldu sarmaşıklar sararken bu kalbi izin vermediler, küçük oldum...


15 LP birİNSAN<>yirmiikiSORUbirİNSAN<>yirmiikiSORUbirİNSAN<>yirmiikiSORUbirİNSAN< liSEPOSTASI

Ahmet RUŞEN Okul Müdürü

1. En sevdiğiniz sözcük? Sevgi 2. Sevdiğiniz eşyanız? Arabam 3. Unutmak istediğiniz? Hiçbir şey 4. Görünce sevindiğiniz? Çocuklarım 5. En büyük korkunuz? Yalnız kalmak 6. Keşke olmasaydı dediğiniz? Ailemi üzdüğüm anlar 7. Sizi en çok öfkelendiren? Yalan 8. En önemli kusurunuz? Çabuk sinirlenmem 9. En beğendiniz yanınız? Ses tonum 10. Hayatta en çok değer verdiğiniz? Ailem 11. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz? Şair olmak 12. Nerede yaşamak isterdiniz? Yaşıyorum zaten. Mersin

13. “Liseli” deyince aklınıza ilk gelen? Gençlik 14. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? Polislik 15. Lise edebiyat öğretmeninizin adını hatırlıyor musunuz? Evet. Hamit Bey 16. Lise yıllarında edebiyatla ilişkinizi özetleyen sözcük/cümle? Şiir 17. Kahramanınız kim? Kendim 18. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? Sevgi, hoşgörü ve anlayış 19. En çok neyi veya kimi kaybederseniz üzülürsünüz? Tabii ki sevdiklerimi 20. Ömrünüzün son günü olsaydı ne yapmak isterdiniz? Aile fertlerimin hepsiyle birlikte olmak 21. Nasıl ölmek isterdiniz? Galiba ağrısız, acısız 22. Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrının kapıda size ne söylemesini isterdiniz? Hoş geldin!

nurseren öztürk 10. sınıf


SPORDA BAsARILAR YÜZ GÜLDÜRDÜ KIZLAR BAŞARDI Bayan futbol takımı Mersin İl Birinciliğini elde etti. Niğde’de yapılan bölge maçlarında ise bölge dördüncülüğünü elde ettiler. Liseler arası Bayanlar Futbol Turnuvasında rakiplerini yenmeyi başaran takım okulun göğsünü kabarttı. MASA TENİSİNDE ÖNEMLİ BAŞARI Erkek Masa Tenisi Takımı Mersin Üçüncülüğünü kazandı. Gelecek ders yılı amaçlarının birincilik olduğunu belirten Beden Eğitimi Öğretmeni Alper Köşker, masa tenisi sporuna okulda yoğun bir ilgi olduğunu, bu ilgiyi mutlaka daha güzel başarılarla süsleyeceklerini söyledi. TEKVANDODA ÖNEMLİ BAŞARI Tekvandoda 55 kiloda Şeyda Baldırcı, Mersin birinciliğini elde etti. Baldırcı, Çorum’da yapılan Türkiye Şampiyonasında da Türkiye beşinciliğini kazandı. Yoluna emin adımlarla yürüyen Şeyda Baldırcı, daha büyük başarılara imza atmak için çok çalıştığını ve önümüzdeki ders yılında bunu herkese göstereceğini belirtti. ŞİDDET YOK, SPOR VAR Alper Köşker, şiddete karşı çözümlerden birinin de öğrencileri spora yönlendirmek olduğunu, okulun da bu anlayışla spor etkinliklerine ağırlık verdiğini belirtti. Bu çerçevede, okulda hemen hemen her sporun yapılabilmesi için koşulların oluşturulduğunu ve öğrencilerin sürekli spor yaptıklarını söyleyen Köşker, sınıflar arası turnuvalar düzenlediklerini, okullar arası turnuvalara katıldıklarını da sözlerine ekledi.

LP

liSEPOSTASI

liselinin edebiyat bulusmasi

İki Aylık Süreli Edebiyat Dergisi Mersin Cemile Hamdi Ongun Lisesi Yayınıdır Yıl:1 Sayı:1 Mayıs ‘08 Okul Adına Sahibi: Ahmet Ruşen (Okul Müdürü) Genel Yayın Yönetmeni: Deniz Gönüllü (Öğretmen) denizgonullu@gmail.com

Z U N U L .. Y O SANATA DUSER . Okulumuzun bir koridoru “Güzel Sanatlar Yolu” oldu. Edebiyat, resim, müzik, tiyatro, sinema, karikatür, fotoğraf köşeleri oluşturulup bu sanatların öncülerine yer verildi. Koridor baştan sona renklendirilip resimlendi. Bu koridorda yer alan Mavi Ülke Kütüphanesi çok özel bir mekân olarak dikkat çekiyor. SANAT YOLU RENGÂRENK Okulumuzun bir koridoru “Güzel Sanatlar Yolu” oldu. Edebiyat, resim, müzik, tiyatro, sinema, karikatür, fotoğraf köşeleri oluşturulup bu sanatların öncülerine yer verildi. Koridor baştan sona renklendirilip resimlendi. Sanata vurgu yapılan koridorda, her sanat dalı için ayrı bir bölüm oluşturuldu. Bu bölümlerlerde özel tasarımlarla sanat dallarını tanıtan çalışmalar, bu sanat dallarının güzel örnekleri ve sanatın önde gelen adları sergileniyor. Koridor rengârenk ve resimli. Yolu düşenlerin gözlerini alamadığı Sanat Yolu, öğrencilerin uğrak yeri haline geldi. “SANAT, DÜNYANIN SÖZ SAHİBİ” Amaçlarının, sanatın dünyanın asıl söz sahibi olduğunu anlatmak olduğunu belirten Öğretmen Deniz Gönüllü, bu tür çalışmaların okulunun diğer mekânlarına da taşınacağını, böylelikle hem okulu daha sevimli kılacaklarını, hem de okulu tam bir öğrenme ve eğlenme merkezine dönüştüreceklerini söyledi. Ayrıca 2007 Mevlana Yılı çerçevesinde Mevlana’nın 800. Doğum yılına armağan olarak “Mevlana Durağı” da oluşturuldu. MAVİ ÜLKE KÜTÜPHANESİ ve BİR ÖZEL MEKÂN Sanat Yoluna uğradığınızda bir şaşkınlık daha yaşarsınız. Bu koridorda bulunan kütüphanenin adı, “Mavi Ülke Kütüphanesi.” Bu yıl hizmete açılan kütüphaneye adım attığınız anda sizi kitapların, renklerin ve sanatın büyüsü sarar. Özel olarak tasarlanmış kütüphane renkli ve resimli bir kütüphane. 165 kayıtlı üyesinin ve 500 aşkın kullanıcısının olduğu kütüphane dolup taşıyor. Kütüphaneyi zenginleştirmek için “Senden bir kitap, kütüphane olacak” sloganıyla ekim ayında başlatılan kitap kampanyasında şuana kadar 582 kitap toplandı. Kampanya duyarlı kişi ve kuruluşların desteğini bekliyor. AÇIK DAVET Güzel sanatları tanıtmak için ayrılan bu koridorda sanata yakın olabilir ve doyumsuz bir huzura erebilirsiniz. Sizin de yolunuz sanata düşer mi? Sanat Yolu’nda bir çay içmeye bekleniyorsunuz. Editör: Gülizar Türkmen (11. Sınıf) - gulizarturkmen@gmail.com Yayın Kurulu: Rüya Bağ(11.Sınıf), Sibel Çaglar(11.Sınıf), Perihan Aksu(10.Sınıf) Elif Suretli(11.Sınıf), Gülşen Yıldız(11. Sınıf) İnceleme Kurulu: Fatma Kurt (Md. Başyrd.) Deniz Gönüllü (Öğrt.), Figen Erciyas (Öğrt.), Eyüp Görgün(Öğrt.) Yönetim ve Yazışma: Mersin Cemile Hamdi Ongun Lisesi Güneykent Mh. Mersin Telefon ve Belgegeçer: 0324 223 03 03 e-posta: lisepostasi@gmail.com web: http://lisepostasi.blogspot.com

>>Gönderilen yazılar yayımlansın yayımlanmasın iade edilmez. >>Yayımlanan yazıların sorumluluğu eser sahiplerine aittir. >>Gazetemiz, Şubat 2005 tarih ve 2569 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan “İlköğretim ve Ortaöğretim Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğine (Madde 24)” uygun hazırlanmıştır. (13.01.2005 tarih ve 25699 sayılı R.G.)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.