PsiNossa I

Page 1


PsiNossa / Kasım 2014

Merhaba Okuyucular PsiNossa’mız Yayın Ekibinin biricik kızı. İlk sayımızı gururla sunuyoruz. Psikolojiye ilgi duyan her kesime hitaben hazırladığımız dergimiz sizleri psikoloji dünyasının gizemine davet ediyor. Farkındalık yaratmak, bilgi birikimi kazandırmak ve öğrencilerin kendilerini geliştirip yazılarının da yayınlanabileceği bir ortam yaratmak adına çabalayan yayın ekibi sizleri, PsiNossa ile tanıştırmak için sabırsızlanıyor. Her ayın 1’inde sizlerle olacak olan dergimiz, vaka örnekleri, araştırma özetleri, film ve kitap eleştirileri ile dikkatleri üzerine çekiyor. Sizler de yazılarınızı dergimizde görmek isterseniz dergi@tpocg.net adresine gönderebilirsiniz. Editör tarafından incelenip, hakemler kurulunca onay aldıktan sonra geri bildirimler ile yayına alınma hakkına kavuşacaktır. Hepimiz öğrenciyiz yazılarınızı göndermekten kati suretle çekinmeyiniz. Tüm ödevleriniz, derleme, makale, araştırma yahut tartışmalarınızı göndermenizi bekliyoruz. İlk sayımızı çıkarana kadar uzun bir yol kat ettik ve çok çabaladık. Fakat çevremizden aldığımız olumlu düşünceler ve PsiNossa’ya olan ilgi bize daha çok güç verdi ve beş çift elle sarıldık çalışmaya. Bu yolda tüm sıkıntılara rağmen bıkmadan usanmadan çalışan ve PsiNossa için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ekibime sonsuz teşekkür ediyorum. İzmir’den Pelin Yiri Mersin’den Hazel Halıcı Ankara’dan Sümeyye Sönmez Ve Yönetim Kurulundan birlikte çalıştığımız desteğini bizden hiç esirgemeyen Başkan Yardımcısı Ecem Uzun’a Gönülden en büyük teşekkürlerimi ediyor ve sevgilerin en derinini sunuyorum. Biz 5 kişilik kocaman bir aileyiz.Sizlerle birlikte daha da büyüyeceğiz. TPÖÇG Yayın Editörü Nihan Özant

1


PsiNossa / Kasım 2014 PSİNOSSA’NIN HİKÂYESİ

PsiNossa’nın Oluşum Süreci Tahmin edersiniz ki başlarda toparlayalım diye hazırladığımız içeriğe pek uygun kalamadık. Geri bildirim alamamak, yanlış yönlendirmek ve yönlendirilmek, öğrenci olduğunuz için aldığınız ya da alamadığınız tepkiler ve daha fazlası bizi yavaşlattı dahası içerikte değişimlere sebebiyet verdi fakat çok daha iyisini hazırladık.

TPÖÇG’ün biricik dergisi… Sanmayın ki bu yazıda adının neden PsiNossa olduğundan bahsedeceğim. Bu şimdilik sayın okuyucularımıza bırakılan bir merak ve bulma duygusuyla bir sonraki sayıya kadar devam edecek. Ve işte PsiNossa’nın Hikâyesi TPÖÇG tarafından dergi alt birimi için açılan başvurulara katılıp mülakattan geçen 4 kişi ile dergi biriminden sorumlu başkan yardımcısı ilk defa I. TPÖÇG Temsilciler Kampı’nda buluştu. Uzun uzun konuştular dergi hakkında, sorumlular belirlendi, içerik hakkında tartışıldı, görev dağılımı yapıldı fakat o zamanlar henüz bir adı yoktu. PsiNossa’nın şu an karşınızda bulunan içeriği konusunda bir türlü karara varılamadı. Sadece bilimsel olsun, hayır film analizi de olmalı, bilimsel dergi çok sıkıcı diyenler de oldu. Neyse ki kimse dergi çıkarmak çok saçma gibi bir cümle kurmadı. Pek çok fikir çöpe atıldı, yeniden getirildi, düşünüldü, tartışıldı. Çok da uzun sürmeyen zaman dilimi süresince, yapılan anketten de olumlu yanıt alan PsiNossa içeriğine kavuşmak için yola çıkmaya hazırdı.

İstediğimizi almak için kimsenin peşini bırakmadık. Bizden bıkan hocalarımız olmuştur mutlaka, ya da bizi görünce yollunu değiştirenler. Elbette ki mübalağa ediyoruz fakat çok zorladığımız insanlardan özür dileme ortamını bulmuşken dilemek istiyoruz. Özür dileriiizz. PsiNossa gün geçtikçe ilgi görmeye başladı fakat ilk sayının tarihi de gün geçtikçe yaklaşıyordu. İçerikleri toplamak çok vaktimizi alıyordu ve bunun bir de hakem süreci vardı. PsiNossa’nın biricik kardeşi de ilgi bekliyordu bir yandan. Sadece PsiNossa üzerine yoğunlaşmak mümkün değildi. Bülten de PsiNossa kadar olmasa da ilgi ve emek istiyordu.

2


PsiNossa / Kasım 2014 emek ve kızları pek üzgünken ne yapacağını şaşırmışlardı. Kendisi için gönderilen her konulu yazıyı kabul edemiyordu PsiNossa çünkü modaya uygun, şık ve uyumlu giyinmesi gerekiyordu. Kendisini uyumsuz gösterebilecek konu akışını bozan yazılardan uzak duruyordu.

Pes etmek olamazdı, ertelemek mümkün değil… Onlarca kişiyi aradık, tasarımcı diye diye ağladık ama yok yok. Ve Yayın ekibi birkez daha toplantıda. Sabah 6ya kadar süre gelen tasarım sonucunda bu sürecide atlatıp karşınıza PsiNossa’yı çıkarıyoruz, Sayın Okuyucular.

Bir yandan bu kadar hazırlanırken kimsenin PsiNossa’dan haberi olmaması üzmüştü onu. Ekip de bir reklam filmi çekmeye karar verdi PsiNossa için. Ki pek çok kişi PsiNossa’nın hazırlığını ve balo gecesini bilsin diye.

Keyifli Okumalar Ama Önce Ödüllü Sorumuz da var: Bu kadar uğraştık çabaladık, bu günlere geldik.

PsiNossa bir gece öncesi akşamına kadar hazırlanmaya devam etti. Fakat makyaj malzemelerinin olmadığını fark etti. Evet, Yayın Ekibi Tasarım Sorumlusu’nun bilgisayarı bozulmuştu ve içindeki verilere ulaşılamıyordu. Tüm dergi tasarımı baştan yapılmalıydı. Böyle çıkamazdı okuyucularının karşısına PsiNossa. Ve güzel güne sadece 2 gün kalmıştı.

Peki, sizce neden PsiNossa? Hiç çekinmeden uzun uzun tabi isterseniz kısa da yazın. Neden adını PsiNossa olduğunu bize anlatın, ikna olur isek- şaka ediyoruz- yani doğru cevabı bulabilirseniz sürpriz hediye sizin.

Sıkı bir araştırma sürecine girildi. Fakat herkes ama herkes çok meşguldü ya da yeterli vakit verilmediğinden muzdariptiler. Yayın ekibi telaşta, bunca

Cevaplarınızı dergi@tpocg.net adresine yollarsanız sürpriz hediyemizi kazanma şansını yakalayabilirsiniz. Ve işte karşınızda PsiNossa… TPÖÇG Yayın Editörü

3


PsiNossa / Kasım 2014

Psikoloji Ne Değildir? Neden Mi Psikoloji?

‘’İyi bir hayat yolu demek, bir insanın hayat bilinmezine kendini tüm gücüyle fırlatması demektir.’’ Carl Rogers

Hayat sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici. Hayatın içerisinde aktif rol oynayan insan ise sosyal ve kültürel bir varlık. Psikoloji, böylesi bir varlığın davranışlarını ve zihinsel süreçleri ile birlikte bunların altında yatan nedenleri inceleyen bilim dalıdır. Elbette ki psikoloji okumanın getirdiği, bazı zamanlar motivasyonunuzu azaltabilecek çevresel faktörler de mevcut. Örneğin; “Sen şimdi ilaç yazabilecek misin?” diyecekler, büyüklerimiz diğer insanlara Bizim torun da doktor olacak” diyecekler Neden o bölümü seçtin ki hukuk tutmuyor muydu?” diyecekler, Keşke PDR okusaydın, en azından öğretmen olurdun” diyecekler. Diyecekler de diyecekler. Peki, biz ne yapmalıyız? Psikolog olmanın dizilerde -ya da sosyal medyada sıkça karşılaşılan- yanlış ya da eksik tanıtılmasının önüne geçip, sahip olduğumuz statünün bilinenden çok daha fazlası olduğunun farkındalığını arttırmak gayreti içerisinde olmalıyız.

Psikolog Kimdir? Öncelikle, bizler doktor ya da psikiyatrist değiliz çünkü tıp eğitimi almıyoruz ve hiçbir şekilde tıbbi tedavileri uygulamak gibi bir yetkiye sahip değiliz. Ancak, ruhsal sorunlar yaşayan kişilerle görüşmeler yapar, bu görüşmeler neticesinde sorunun altta yatan sebeplerine dair hipotezler oluşturur. Belirlenmiş olan hipotezler çerçevesinde, almış olduğu terapi eğitimlerinin tekniklerini kullanarak tedavi planı oluşturur. Psikoloji mezunları sanılanın aksine PDR mezunları gibi direkt olarak öğretmen olma hakkına sahip olamıyor. Ancak, belli formasyonlar alarak devlet ya da özel kurumların bünyesinde öğretmenlik yapmak mümkün. Psikoloji öğrencilerini mezuniyet sonrasında bekleyen eğitim kurumlarında psikolojik rehberlik ve danışmanlık, ölçmedeğerlendirme ve mesleğe yönlendirme gibi çalışma alanları vardır.

4


PsiNossa / Kasım 2014 Psikoloji mezunları, endüstri işletmelerinde personel seçimi, ergonometri, pazar araştırmaları ve eğitim seminerleri gibi konularda çalışma olanağı bulmaktadır. Ayrıca araştırma şirketleri, reklamcılık, halkla ilişkiler, insan kaynakları, çocuk yuvaları ve kreşler, çocuk mahkemeleri, ıslahevleri, ceza ve tutukevleri, huzurevleri, hastaneler, ruh sağlığı merkezleri, bedensel ve zihinsel engellilerle ilgili kuruluşlar, sağlık ocakları, spor kulüpleri, psikoteknik laboratuarlar gibi çok farklı seçenekler söz konusudur.

ayrıcalıklı ve önemli bir yerinin olması sizleri daha özel bir noktaya taşıyacaktır.

Kimler Tercih Etmeli? İş olanaklarının fazla oluşu ve psikoloji bölümü puanlarının hiç de hafife alınmayacak kadar yüksek olması ülkemizde psikoloji bölümünü popüler hale getirmiştir. Tüm bunlara rağmen, öncelikle önemli olan psikoloji bölümünü tercih ederken mezuniyet sonrasında icra edeceği bu meslek in kendisine ne kadar uygun olduğuna ve kişinin bu işi severek yapıp yapmayacağına bakması gerekmektedir. Üniversite döneminiz sınırlı bir süreyi kapsayacak ancak sizler sahip olacağınız meslek ile uzun bir yola adım atacaksınız. Bu yola çıkarken inceleme konusu insan olan psikolojinin, diğer bilim dalları arasında

İnsanı daha üretken, daha mutlu ve daha uyumlu olabileceği bir dünyada yaşatabilme gayesi içerisinde olan kişilerin psikoloji bölümünü böyle bir görevi yerine getirme sorumluluğu ve bilinciyle seçmeleri gerekmektedir. Musab Ersoy Süleyman Şah Üniversitesi Psikoloji Bölümü

O halde psikoloji biliminin alt alanlarına bakmadan geçmeyelim. Bakalım psikoloji nelermiş?

5


PsiNossa / Kasım 2014

PSİKOLOJİ

Temel Bilimler

Uygulamalı Psikoloji

* Sosyal Psikoloji * Gelişim Psikolojisi * Bilişsel Psikoloji * Deneysel Psikoloji

* Klinik Psikoloji * Endüstri ve Örgütsel Psikoloji

Sosyal Psikoloji: Sosyal psikoloji, bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarının diğerlerinin gerçek, hayali ya da ima edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel incelemesidir. Gelişim Psikolojisi: Gelişim Psikolojisi döllenmeden ölüme kadar uzanan zaman boyutunda, yaşa bağlı olarak görülen düzenli ve birbirini izleyen değişimleri inceleyen bilimdir. Bilişsel Psikoloji: Bilişsel psikoloji; insanın algılamasını, öğrenmesini, hatırlamasını, düşünmesini, hayal etmesini ve dışarıdan gelen verileri işleyerek anlamlı bilgilere dönüştürmesini kapsayan alt dallardan biridir. Deneysel Psikoloji: Davranışı belirleyen süreçler ve zihinsel yaşamın doğası konularına odaklanan bir psikoloji alt alanıdır. Klinik Psikoloji: rahatsızlığı, ruhsal yetersizliği, uyumsuzluğu anlamak, tahmin etmek ve hafifletmek – aynı zamanda insan adaptasyonunu, ruhsal dengeyi ve kişisel gelişimi ilerletmek – için bilimi teoriyi ve uygulamayı bütünler. Endüstri ve Örgütsel Psikoloji: İş ve örgüt alanında çalışanlarla ilgili problemlere bilimsel temelli çözümler bulmaya odaklanan bir psikoloji alt alanıdır.

6


PsiNossa / Kasım 2014

ŞİZOFRENİ NEDİR? Şizofreni genelde belirli halüsinasyonlar ve hezeyanlar şeklinde ortaya çıkar. Kişinin duygularında, düşüncelerinde, davranışlarında değişikliklere sebep olan ciddi bir klinik rahatsızlıktır. Hatalığın relapslarla nüksedebildiği gibi azalma olduğunda görülmüştür. Şizofreni süregelen bir hastalıktır. Yani yaşam boyu devam eder fakat kontrol altında tutulur. Toplumun çoğunluğu tarafından kişilik

Hastalığı tetikleyen, ortaya çıkmasına

bölünmesi gibi algılansa da aslında zihinsel

sebep olan faktörler incelenmiş ve şu

bir hastalıktır.

sonuçlar bulunmuştur: Bunlar genetik

Araştırmalara baktığımız zaman hastalığın

faktörler ( belirli, spesifik genler ) ,

genç yaşlarda başladığını görürüz.Hastalık

çevresel faktörler ( hamilelikte yaşanan

en sık 15-40 yaşları arasında

komplikasyonlar, kayıp gibi travmalar, lsd

görülür.Erkeklerde kadınlara göre önceden

gibi madde kullanımı ) , sürdürücü

görülür: Erkekler 17-20 yaş aralığında

faktörler içinde aile içinde yüksek

görülürken, kadınlarda bu Aralık 20-40

emosyonel ifadeler ve eleştirel yorumlama

olarak gözükür.Hastalığın belirtileri çok

söylenebilir.

net değildir.Hastalık genellikle sinsi bir

Bu konuda yapılan araştırmalar

biçimde yavaş yavaş ilerler.Şizofreni

incelendiğinde şizofreni hastalarının sosyal

hastalarında şizoid kişilik özellikleri

alanda ve akademik alanda uyum

gösterir.Bazı hastaların çok mistik

sağlamada zorlandığı görülmüştür. Ayrıca

konulara yöneldiği, bazılarının metafizikle

iki uçlu bozukluk yaşayan hastalarında

uğraştığı görülmüştür.

şizofreni hastaları kadar olmasa da uyum zorluğu yaşadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra şizofreni hastalarında hastalık öncesi az arkadaş edinme, içine kapanık olma, kalabalık ortamda

7


PsiNossa / Kasım 2014 bulunmaktansa yalnızlığı tercih eden

Şizofren tanılı bireylerde genelde bellek

bireyler olduğu görülmüştür.

yerinde ve zekâda bir gerileme görülmez.

Dışarıdan bakıldığında çoğunun normal bir

Fakat ağır atlatan bireylerde zekâda

görünüme sahip olduğu söylenir. Fakat

gerileme görülebilir. Algı konusunda

bazı tutumlarda farklılık görülebilir.

problem yaşarlar. Algılama azaldığı gibi

Mesela birden gülmeye başlama, aniden

artabilir. Halüsinasyon ve illüzyonlar

ortaya çıkan davranışlar, huzursuzluk,

görülebilir. En sık rastlanan işitme

yalnız kalma isteği vb. şeyler.

halüsinasyonudur. Bunlar küfür, olumsuz ya da kaba ve emir verici konuşmalar olabilir. Hastalar bu halüsinasyonlara göre hareket etmez ama onlarla ilgilenir ya da duyduğu sese cevap verebilir. Hastalar genelde mantıklı düşünemez ve kelimelerle düşünceleri arasında mantıksal biç bağ kuramaz. Aynı anda birçok

İlişki kurmada ve konuşmada zorluk

düşünce akla gelebilir ya da dağılabilir.

yaşarlar. Bu zorluklar yavaş konuşma ya

Konuşma bir sözcük salatası halini alabilir.

da bir anda hızlanma, konuşmada

Fakat bu çözümsüz değildir. Dikkatli

düzensizlik, çok konuşma ya da hiç

izlenir ve ilgilenilirse hastanın düşünce ve

konuşmama, çocuksulaşma ortaya çıkan

davranışları arasında bi bağ kurulabilir.

belirtilerdir.

Ağır vakalarda hastalarda bakımsızlık ve

Dikkat bozukluğu ve ilgi bozukluğu

dağınık bir görünüş olabilir. Bunun

olduğu için kolayca iletişim kuramazlar.

yanında hastaların hareketlerinde ilgisizlik,

Şizofreni hastaları olaylar karşısında ya

durağanlık varken taşkınlık da yaşanabilir.

çok az tepki verirler ya da hiç vermezler.

Ayriyeten, bu konudaki literatür

Ama bu onların duygusuz olduğu manasına

araştırmaları incelendiğinde şizofren

gelmez. Hastalığın başlangıç zamanında

hastalarının negatif duyguları tanımada

hastalarda aşırı bir bunalma görülür.

zorluk yaşadığı görülmüştür özellikle korku ve üzüntü duyguları tanımada zorluk çekmişlerdir.

Bazılarında da davranışlar dada tutarsızlıklar, aniden gülme veya ağlamaya başlama ve taşkınlıklar görülebilir.

Pelin Yiri Yaşar Üniversitesi, psikoloji bölümü

8


PsiNossa / KasÄąm 2014

Facial Emotion Recognition Ä°n Patients With Violent Schizophrenia (research summary)

The connection among mental illnesses and violence is complicated and still discussed. According to cognitive perspective of violence prevention boredom cues cannot cause of inhibition of aggressive behavior in psychopathic people like in healthy people. Schizophrenia patient‘s more probable to indicate that more violent to other people. In spite of the fact that positive factors can lead to violence, other factors might contribute to persistent violent sign in schizophrenia patients. Schizophrenia patients experience difficulty to recognize basic facial emotions, the reason for this, they might misunderstand the intentions. According to one review , out of there is any validated and reliable risk evaluation tools for violent behavior in schizophrenia , it can be say that empathy is one of the furthest study and it can cause of to misinterpretation of facial emotions. When looked at the literature search violence in schizophrenia cope with psychotic symptoms, findings shows the opposite of this, in a sense the findings and symptoms are inconsistent of each other.

When we examined the schizophreniapatients, they experience difficulty to facial cue especially negative facial cues such as fear and sadness. Also,facial feeling identification was reported of first level and chronic patients or immediate relatives the reason for this they think that facial emotion identification could be a genetic tendency. The hypothesis is patients with schizophrenia could be more defective facial emotion through facial clue.

The second hypothesis is violent patients with schizophrenia impulse time to facial feelings can be slower than the nonviolent schizophrenia patients. Searchers purpose about this topic is research facial emotion recognition defect patients with schizophrenia, violence is could be a base factor of such acts compared to nonviolent schizophrenia patients. 9


PsiNossa / Kasım 2014 They are ‘positive ‘ , ‘ negative ‘ , and ‘general psychopathology ‘.The validity and reliability of this test in Turkish was executed by Kostakoğlu et al. ( 1999). Additionally, Emotion Recognition Test was made by use of a set of photographs from Ekman and Friesen‘s‘Picture of Facial Effect ‘.

Method Participant There was a 76 volunteer participant in this study. Participants elected from the Council of Forensic Medical in Istanbul for this study .41 outpatient with violent schizophrenia sent to the forensic psychiatry examination for legal capacity, and 35 outpatient with non-violent schizophrenia selected from the Medical School of Cerrahpaşa.The violent behaviors of patients achieved by meeting their parents and see over the criminal history or criminal register in court file. The schizophrenia diagnosed was accordingly Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Text Revised (DSM – IV –TR) criteria.Criterias were a.) Participant’s being younger than 18 years old, being older than the 65 years old,and b.) Mentally retarded, c.)Visualtroubles, d.)Premorbid antisocial personality disorder. Mean age of participant’s 40.21+- 7.19, mean age of violent schizophrenia group 41.50 +- 7.56, mean age of controlgroup‘s was 39.94 +- 6.79 years.

Emotion Recognition Test This test is computer-based test.Participants was shown to the four male and four women models pictures with happy , sad , fear , discussed , angry , neutral facial expressions from Ekman and Friesen’s picture series. This test has 56 pictures. First of all, emotion recognition test consist of three sections. Firstly, participants shown those seven pictures of each emotional facial statement and all pictures submitted in the same order. Each emotional expression shows that equally so participants did not categorize a specific emotional category. This test was made in a quiet room. All pictures have seen that orderly. When the picture seem the screen, below the picture, seven written choices related to the emotion . Participants was required which emotion close him/ her, participant sign the appropriate choice which is true for him/ her. Charges were given the same way of two groups. Also, participant’s reaction time to the facial expressions takes note.

Study was confirmed by local ethic committee of Istanbul Forensic Council. Procedure Two groupswere assessed by use of the Positive and Negative Syndrome Scale. There are 30 item in this interview and 7 point severity scale ( 1 ( absence of psychopathology 7 (extremelyviolent ) ).This test has three symptom sub-scales :

Results Participant’s age range was not statistically different among groups. There is a significant difference between groups 10


PsiNossa / Kasım 2014 the period of illness especially schizophrenia patients with violent were at their initial 10 years of illness. There was not found any significant difference between groups and reaction time. So it means that, certain rate to facial emotion recognition test for any emotion was not statistically significant.

Additionally , defect in identification of negative expression such as sadness andfear were also non-violent schizophrenia patients.Recognizing fear and sadness found difficulty even healthy people and negative facial expression like fear was found that misunderstand the surprise facial expression in healthy people. This study has some limitations: these are healthy controls , violent / non-violent schizophrenia patients should be more descriptor , secondly significant gender differences , comparatively sample size should be cause for indifferent findings. Consequently , there was found that facial emotion recognition in violent schizophrenia shown that a feature of illness as supported according to previous studies on facial emotion recognition studies in schizophrenia patients

Discussion Schizophrenia patients experience more difficulty to recognize negative facial expressions than positive ones.There was not found any report about the schizophrenia patient’s have more current rate about happy face.The present study about this topic says that rate of happy face increase to in all schizophrenia patients whether or not they were violent or not. Lately studies indicate that happy faces obtained more integrate than neutral faces in paranoid schizophrenia patients.This result show us this study is consistent with literature search.

Murat Emul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Psikiyatrist

11


PsiNossa / Kasım 2014

“Saldırgan Şizofrenisi Olan Hastalarda Yüz Duygusu Tanıma” (araştırma özeti) Zihinsel hastalıklarla şiddet arasında karışık bir ilişki vardır ve hala tartışılmaktadır. Bilişsel bakış açısına göre şiddet engelleme, psikopat insanlarda sağlıklı insanlarda olduğu gibi sıkıntı ipuçları agresif davranışların engellenmesine sebep olmaz.

akrabaların yüz ifadesi tanımlamaları rapor edilmiştir.Bunun sebebi , yüz ifadesi tanımlama genetik yatkınlıktan kaynaklanabilir.

Şizofreni hastalarının diğer insanlara göre daha çok şiddet eğiliminde olduğu görülmüştür. Her ne kadar, pozitif faktörler şiddete sebebiyet verse de, diğer faktörler şizofreni hastalarında kalıcı şiddete sebep olabilir. Şizofreni hastaları temel yüz duygularını tanımakta zorluk yaşarlar. Bunun sebebi, onlar diğer insanların niyetlerini yanlış anlayabilirler.

Hipotez; şizofreni hastaları yüzdeki duygular aracılığıyla yüz ifadelerini tanımada kusurludurlar. İkinci hipotez şiddet eğilimi olan şizofren hastalarının yüz ifadelerine karşı dürtü zamanı şiddet eğilimi olmayan şizofreni hastalarına göre daha yavaştır. Araştırmacıların bu konudaki amacı, şiddet eğilimi olan şizofreni hastalarının yüz ifadesi tanımada hatalı olmasında, şiddet eğilimi olmayan hastalarla kıyaslandığında bu tür eylemler temel faktör olabilir. Metot Bu çalışmada 76 gönüllü katılımcı vardır. Hastalar Adli Tıp Kurumundan seçilmiştir. Hukuki ehliyet için adli psikiyatrik incelemeye yollanılan 41 şiddetli şizofreni ayakta hastası, 35 şiddet eğilimi olmayan ayakta şizofreni hastası Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden seçilmiştir. Şiddet davranışı olan hastaların bilgisine ulaşmak için aileleriyle görüşme yapılmış ve dava dosyasındaki sabıka geçmişi veya sabıka kayıtları gözden geçirilmiştir. Şizofreni Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabına göre teşhis edilmiştir. Kriterler şunlardır : i.) Katılımcıların 18 ‘den küçük ve 65 ‘den büyük olması , ii.) zihinsel engelli , iii.) görsel problemler , iv.) hastalık öncesi antisosyal kişilik bozukluğu.Katılımcıların yaş ortalaması 40.21+- 7.19 , şiddet eğilimi olan şizofreni hastalarının olduğu grubun yaş ortalaması 39.94 +- 6.79 yıllarıdır.Çalışma İstanbul Adli Kurumu Yerel Etik Komitesi tarafından onaylanmıştır.

Bir araştırmaya göre, saldırgan davranışı olan şizofreni hastalarında herhangi bir geçerli ve güvenilir risk değerlendirme araçları olmadan, empati için en uzak çalışma alanı olduğu söylenebilir ve bu da yüzdeki duyguların yanlış yorumlanmasına sebep olabilir. Bu konudaki literatür araştırmalarına baktığımızda saldırgan şizofreni psikotik semptomlarla uğraşırken, bulgular bunun tam tersini gösteriyor, yani, bulgular ve semptomlar birbiriyle tutarsızdır. Şizofreni hastalarını incelediğimizde onların yüz işaretlerini tanımada özellikle üzüntü ve korku gibi negatif işaretleri tanımada zorluk yaşadığını görürüz.Ayrıca , hastalığın ilk epizodunda ve kronik hastaların veya yakın

12


PsiNossa / Kasım 2014 bir duygu için yüz duygu tanıma testinde anlamlı bir oran bulunamamıştır.

Prosedür İki grup pozitif ve negatif sendrom ölçeği kullanılarak değerlendirildi.Bu görüşmede 30 madde vardır ve 7 puanlık şiddet derecesi (1 ( psikopatoloji yokluğu ) 7 ( aşırı şiddetli ) ).Bu test üç tane alt ölçek semptomuna sahiptir : Bunlar ‘ pozitif ‘ , ‘ negatif ‘ ve ‘ genel psikopatoloji ‘.Bu testin Türkçedeki güvenilirliği ve geçerliliği Kostakoğlu ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir.Buna ek olarak , Ekman ve Friesen ‘ın yüz etkileri olan resimlerinden bir dizi fotoğraf kullanılarak Duygu Tanıma Testi yapılmıştır.

Tartışma Şizofreni hastaları negatif yüz ifadelerini tanımada pozitif yüz ifadesi tanımaya göre daha çok zorluk yaşarlar.Şizofreni hastalarının mutlu yüz ifadelerini daha kesin oranla tanıdığına dair bir rapor bulunamamıştır.Bu konuyla ilgili yapılan bu çalışmada mutlu yüzlerin oranında şiddete eğilimli şizofreni hastası olsun olmasın artış olduğu görülmüştür. Son yıllarda yapılan çalışmalar ,paranoid şizofreni hastalarında mutlu yüzlerin nötr yüzlere göre daha fazla birleştirme içerdiği görülmüştür.Bu sonuç bize bizim çalışmamızla literatür araştırmalarının tutarlı olduğunu gösteriyor.

Duygu Tanıma Testi Bu test bilgisayar tabanlı bir testtir.Katılımcılara Ekman ve Friesen’ın resim serisinden kızgın , üzgün , korkmuş ,şaşkın , mutlu , iğrenmiş ,nötr yüz ifadesine sahip 4 kadın ve 4 erkek modelin resimleri gösterilmiştir.Bu testte 56 resim vardır.İlk olarak , duygu tanıma testi üç kısımdan oluşur. Evvela , katılımcılara her bir duygusal yüz durumu olan yedi resim gösterilmiş ve tüm resimler aynı sırayla sunulmuştur.Her bir duygusal ifade eşit bir biçimde gösterilmiştir bu yüzden katılımcılar belirli duygusal kategoriler kategorize edemediler.

İlaveten, saldırgan olmayan şizofreni hastalarınında negatif ifadeleri korku ve üzüntü tanırken hata yaptığı görülmüştür.Korku ve üzüntü gibi duyguların tanımlanması sağlıklı insanlarda bile zor bulunduğu ve sağlıklı insanlarda korku gibi negatif yüz ifadelerinin sürpriz yüz ifadesi olarak yanlış anladığı bulunmuştur. Bu çalışma bazı sınırlamalara sahiptir : Bunlar sağlık kontrollerinin eklenmesi , hastalık öncesi antisosyal kişilik bozukluğu olan şizofreni hastaları daha detaylı anlatılmalıdır , anlamlı olan gruplar arasında cinsiyet farklılıkları için başka bir kısıtlama olabilir , kadın ve erkekler için yüz duygu tanımlamaları yeterli değildir , aynı bulguların çıkmasının sebebi karşılaştırılmalı örnek büyüklüğünden kaynaklanabilir.

Bu test sessiz bir odada yapılmıştır.Tüm resimler sırayla gösterilmiştir.Resim ekranda gözüktüğü zaman , resmin altında , o duyguyla ilgili yedi yazılı seçenek bulunmuştur.Katılımcılara hangi duygu yakın geliyorsa , tüm katılımcılar onun için doğru olan seçeneği işaretlemelidir.Talimatlar iki grubada aynı şekilde verilmiştir.Ayriyetten , katılımcıların yüz ifadelerine karşı tepki zamanları not alınmıştır.

Sonuç olarak , bu çalışmada şizofrenide eksik olan alanlarla uğraşılmış ve şiddetli şizofrenide yüz duygu tanımlama yeteneği bu hastalığın ayırt edici özelliğinin olduğunu gösteriyor ve şizofreni hastalarına önceki yıllarda yapılan yüz duygu tanımlama çalışmalarıyla desteklenmiştir.

Sonuçlar Katılımcıların gruplar arasındaki yaş aralığı istatistiksel olarak farklı değildir.Grupların arasındaki hastalık dönemlerinde anlamlı bir fark vardır.Özellikle hastalığın ilk 10 yılında saldırgan şizofreni hastalarında anlamlı bir fark vardır. Gruplarla tepki zamanı arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.Bunun anlamı, herhangi

(Murat Emul)

13


PsiNossa / Kasım 2014 Şizofrenin, belleğin bize bir oyunu olduğunu düşünen oldu mu aranızda? Halüsinasyonlar, sanrılar… Pekâlâ, sizce bir “ Uzaylının Bellek Modeli” nasıl şekillenmiştir? Aşağıda bu konu hakkında bir ödeve sahip olan arkadaşımızın kendi tasarımı sizlerin okuyuculuğuna bırakılmış durumda.

Bilgisayarın Kısa Süreli Belleği Var Mı? gereksinimini gidermek için kullanılırlar. temel

Ödevimin

konusu

bilgisayarın

hafıza

işleyişinin

mantığını

anlayabilmektir. Bu doğrultuda ilgi alanı ise hafıza birimleri olan RAM ve ROM, dolaylı olaraktan bilgisayarın beyni olan CPU’dur. Ödeve

geçmeden önce bu

kavramlar hakkında genel bilgi verip kendi mantığım ölçüsünde bu kavramları nasıl ele aldığımı anlatmam gerekir. Kısa

adı

ile

CPU

(Central

Processing Unit) olan, Merkezi işlem bir bilgisayarın en

birimi parçasıdır.

önemli

Çalıştırılmakta

olan yazılımın içinde bulunan komutları

Ana bellek ise kısa adı ile RAM (Random

işler. İnsanlardaki beyinle aynı görevdedir

Access

denebilir. Yukarda da belirttiğim gibi

RAM' e istenildiği zaman bilgi yazılabilir

donanımlar ise bilgisayarın hafıza yani

ve içeriği ancak güç sürdüğü sürece

belleklerdir. Bilgisayarlarda üç adet bellek İşlemci

içerisinde

erişimli

okunur bellek, olmak üzere ikiye ayrılır.

Ödev konusunu teşkil eden asıl

bulunur.

Rastgele

bellek ve ROM (Read Only Memory) Salt

konum ile ilgisi dolaylıdır.

türü

Memory)

korunur. ROM'sa sadece okunabilen ve

yer

önceden yerleştirilmiş bilgiler içerir. Bu

alan yazmaçlar, son derece hızlı ancak çok

içeriği güçten bağımsız olarak korur.

sınırlı sığaya sahiptirler. İşlemcinin çok daha yavaş olan ana belleğe olan erişim 14


PsiNossa / Kasım 2014 Örneğin herhangi bir veri veya komut

Bilgisayar ortamında da işler tam olarak

RAM‘de

bulunurken,

böyledir. Disk kapasitesi ne kadar büyükse

bilgisayar donanımını düzenleyen BIOS, R

o kadar çok veri saklayabiliriz ve bellek kapasitesi ne kadar büyükse işlemci o

OM'da yer alır. Birde bunlarla

kadar çok dosya üzerinde çalışabilir. Bu

beraber çalışan ve bilgisayarın depolama

benzetmenin

birimi olan Hard Disk yani sabit diskler

şeklinden

vardır.

dosyaların diskteki dosyaların bir kopyası Bu kavramları açıklamak için en

bilgisayarın farkıysa

olmasıdır.

çalışma

belleğe

Gerçek

getirilen

dosyalar

diskte

güzel benzetme; bir dosya dolabı ve

saklanmaya devam eder. Bu durumun

çalışma masası olan ofis çalışanıdır. Bu

sebebiyse belleğin güç kesildiği anda

örnekte dosyaların kalıcı olarak saklandığı

verileri kaybetmesidir. Eğer bellekteki

sabit

dosya

diski;

çalışılan bulunduğu

dosya

ve

dolabı,

üzerinden

değiştirilebilen belleği;

çalışma

değiştirilirse

değişiklerin

verilerin

kaybolmaması

için

disk

masası,

değişikliklerin

kaydedilmesi

üzerinde gerekir.

merkezi işlem birimi yani CPU’yu ise ofis

Burada asıl farklılık ise ROM’da kendisine

çalışanı temsil etmektedir. Bir ofiste

yer buluyor. ROM çalışanımızın ‘günlüğü’

dosyalar dosya dolapları içinde saklanır ve

görevindedir. Önceden yazılmış ve ekleme

çalışan üzerinde çalışmak istediği dosyayı

yapılamayan

dolaptan alarak çalışma masasına üzerinde

konuları vardır ve sadece okunur, her

çalışır. Bilgisayarda da işlemcinin üzerinde

geçen gün üzerine yeni şeyler eklenemez.

çalışacağı veriler sabit diskten, belleğe

Üstelik bir günlüğü okumak için size bir

getirilir.

Dosya

kadar

masada gerekli değildir. İşte aklımdaki

büyükse,

o

dosyayı

soruda burada kendisini gösteriyor. Eğer

saklayabilirsiniz ve masanız ne kadar

ROM üzerinde bilgiler varsa ve bunları

büyükse aynı anda o kadar çok dosyayı

okumak için RAM’e gerek yoksa RAM

masaya alıp üzerinde çalışabilirsiniz.

bilgisayardan çıkarılırsa veya bozulursa ne

dolabınız kadar

çok

ne

olur?

15

bilgi

kaynağıdır.

Belirli


PsiNossa / Kasım 2014

Ofis Çalışanı (İşlemci-CPU)

Dosya Dolabı (Hard Disk)

Çalışanın Günlüğü (ROM)

Çalışma Masası (RAM)

Yukarda verilen bilgiler ışığında RAM için

bilgiler

bilgisayarın hem çalışma belleği hem de

oluşudur. Bu durumunu en iyi örnek cep

kısa

gördüğü

telefonlarıdır. Cep telefonlarının işletim

söylenebilir. Sabit disk ile ROM ise

sistemleri onların hard disklerine değil

bilgisayarın ayrı ayrı çalışma şekilleri olan

ROM’larına

ama birbirleriyle iletişim halindeki iki

telefonumuza hafıza kartı takamasaydık ve

farklı uzun süreli belleği görevindedir.

kendi içinde de ayrıca bir bellek görevi

Bilgisayarın RAM’i Arızalanırsa İşlem

görecek donanım olmasaydı durum aynen

Yapabilir mi?

yukarda anlattığım gibi olurdu. Mesajlar

süreli

belleği

Benim

işlevini

araştırmalarım

ve

düzeyinde

bölümünü

işlem

kuruludur.

açardık

Eğer

ama

oraya

mesaj

yazamazdık.

Bilgisayardaki RAM, kısa süreli bellek

oynardık ama ne yeni oyun yükleyebilir

görevi

nede

Dolayısıyla

bu

durum

çalışmaya engel değildir.

gelen

cep

oluşturduğum teoriye göre bu mümkün. görür.

Telefonla

yapılabilir

beğenmediğimiz

eski

oyunları oyunları

silebilirdik. Görüldüğü gibi işlem kapasitemiz

Peki, Ama Nasıl? Bilgisayarın salt okunur ve görece

kısıtlı ve sadece ön tanımlı olan verilerin

uzun süreli belleği olan ROM’lar bu

işlenmesi söz konusu. Ancak bu durum

durumu mümkün kılıyor. Ancak buradaki

bile onun RAM olmadan da çalışır

önemli nokta ise ROM’larda tanımlı

durumda olduğunu gösterir.

16


PsiNossa / Kasım 2014

RAM İŞLEMCİ

VERİ

HARD DİSK

ROM Yukardaki tabloda sistemin işleyiş biçimi

ölçüde azalır veya kaybolur. Bu durum

yer almaktadır. Bu tablodan bakıldığından

özellikle Christopher Nolan’ın, Memento

mekanizmadan RAM’i çıkarırsak sadece

adlı filminde çok güzel örneklendirilmiştir.

ROM işlemci için gerekli iş alanını kendi

Filmdeki karakter yeni yaşadığı şeyleri

bünyesindeki

unuttuğu gibi eskiye dair hatıraları da çok

bilgiler

doğrultusunda

sağlayacaktır.

az ve sınırlıdır. Durumun böyle olması

Eleştiri

onun bir insan olmadığı veya yaşamadığı

ROM üzerindekiler bilgiler salt

anlamına gelmez. Sınır ve çok zorda olsa

okunur olduklarından değiştirilemez ve

bir yaşamı vardır. İşte arızalı RAM’e sahip

yeni

durum

bilgisayarda aynen bu şekildedir. RAM

söylediği gibi gerçekleşirse Hard Disk

çalışmadığı için yeni şeyleri öğrenemez.

tamamen

hesaba

Zira RAM bir bilgisayarın hem kısa süreli

katılmamış oluyor. Yani sistemimizin asıl

belleği hem de çalışma belleğidir. Buna

uzun süreli belleği olan bu parçanın

rağmen

kullanılmadığı bir yapıda çalışmadan söz

karakterimiz gibi eskiye dair çok az ve

etmek mümkün müdür?

sınırlı

bilgi

İleriye

eklenemez. devreden

Dönük

Eğer

çıkmış,

Amnezi

İle

RAM

bilgisayar şeylerle

tıpkı

filmdeki

çalışmasına

devam

edebilmektedir. Sonuç

Benzerliği ve Eleştirilere Yanıt Eleştirilere en iyi yanıt amnezi

olarak

bilgisayarın

kısa

süreli belleği olduğunu çeşitli şekillerde

hastalarıdır. Özellikle ileriye dökün amnezi

ortaya

hastaları Tam ileriye dönük amnezide

bilgisayarda

hasta, rahatsızlığın başlangıcından önce

üstlenmektedir.

öğrendiği

şeyleri

RAM’deki bilgide kalıcı değildir. Onu

hatırlayabilmesine rağmen, yeni yaşantıları

uzun süre tutmak ve gerektiğinde tekrar

hatırlayamaz. Öğrenme yeteneği büyük

kullanmak istiyorsa hard diske kaydetmek

ve

yaşadığı

17

koymaya

çalıştım.

RAM Tıpkı

Bu

adlı

görevi parça

insanlardaki


PsiNossa / Kasım 2014 zorundadır. Zira güç kesildiği an tüm

ondan bir parça barındırmaktadır. Bunu

bilgileri uçup gitmektedir. Çevremizdeki

anlamak için sadece biraz daha dikkatli

pek çok şeyin aslında insan bedenin kötü

bakmak yeterli.

bir kopyası olduğunu bu gözlemimle Ferhat Barış Şahin İstanbul Üniversitesi.psikoloji bölümü

anladığımı düşünüyorum. Adı her ne olursa olsun insan elinden çıkan her şey KAYNAKÇA

1) Prof. Dr. Ayşe Ayçiçeği-Dinn, Bilişsel Psikolojiye Giriş Ders Notları. 2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Veriyolu. 3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Bellek_kart. 4) http://tr.wikipedia.org/wiki/Amnezi.

FİLM ANALİZİ DÖVÜŞ KULÜBÜ

OYUNCULAR Edward Norton – Anlatıcı ( The Narrator ) Brad Pitt - Tyler Durden Helena Bonhem Carter – Marla Singer Meat Loaf – Robert ‘ Bob ‘ Paulson Zach Grenier – Richard Chesler YÖNETMEN: DAVID FINCHER SENARİST: Chuck Palahniuk ( roman ) ,Jim Uhls (senaryo ) TÜR: Drama SÜRE: 139 dakika FİLMİN KONUSU Filmi anlatan karakter bir şirkette memur olarak çalışmaktadır. Uykusuzluk problemi yaşamaktadır. Bu nedenle doktora gider ve buna bir çare bulmasını ister. Çok acı çektiğini söyler. Doktoru da onu bir terapi grubuna yönlendirir. Terapilere gitmeye başlamıştır ve burada Marla adında bir kızla tanışır. Daha sonra ise hayatını değiştirecek isimle yani Tyler Durden ‘la tanışır. Onunla tanıştıktan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. 18


PsiNossa / Kasım 2014 FİLMDEN SAHNELER Film şu şekilde başlamaktadır. Kahramanın ağzına silah dayanmıştır ve konuşmasını ister. O da konuşamadığını ve ağzında silah varken sadece sesli harfleri söylenildiğini söyler. Tyler nerde? Diye sorar Jack ‘e O da cevap veremez. Kahraman hikâyenin başına geriye dönüş yapar ve her şeyi anlatmaya başlar. Jack aynı zamanda anlatıcıdır. Jack bir şirkette çalışan bir memurdur. Bakıldığında iyi bir işi ve iyi bir yaşantısı vardır. Fakat çok tekdüze bir hayat yaşamaktadır. Ne ailesinden birisi ne de yakın bir arkadaşı yoktur. Eşyalara aşırı düşkünlüğü vardır ve hepsi de markadır. Her şeyin mükemmel olmasını ister kıyafetleri, eşyaları vs. Uykusuzluk problemi çekmektedir. Bu nedenle hastaneye gider ve doktora ilaç vermesi gerektiğini, uyuyamadığını ve çok acı çektiğini söyler.Doktoru acıyı görmek istiyorsa testis kanseri olan insanların terapi grubuna gitmesi gerektiğini söylüyor. Bob’la terapide tanışıyor.

değişiyor çünkü onunda kendisinin gibi bir rahatsızlığı olmadığı için kendi yalanının yansımasını yansıttığını söylüyor ve tekrardan uykusuzluk problemi çekmeye başlıyor. 16.28 dakikada ise Marla ona buraya neden geliyorsun dediğinde ise çünkü buradaki insanlar seni gerçekten dinliyorlar diyor. Bu cümleden kahramanın yalnızlık hissiyatını ve hiç kimseyle samimi ve gerçek bir ilişkisi olduğu çıkarımını yapabiliriz.

16.43 dakikada Mala’ya bu terapileri bırakması gerektiğini çünkü rahatlayamadığını ve buna ihtiyacı olduğunu söylüyor. Buna ihtiyaç duymasının sebebi şu şekilde açıklanabilir. Kahramanın ide dürtüsü yokmuş gibidir yani hep bi şeyler baskı altında kalmıştır. Tek burada rahatladığı içinde gitmesini istemektedir. 18.05 Marla ile terapileri bölme konusunda konuşma yapıyor. Marla ‘nın kendinden emin tavrı ve güçlü durusundan etkilenir.14. dakikada Marla'yı bilinçaltında hayal etmesininin de sebebi budur. 19.00 dakikada Jack sürekli iş seyahatleri yapmakta ve farklı farklı yerlere

Filmin 09.17 dakikasında Bob’ la birbirine sarılırlarken ağlamaya başlıyor ve her şeyi unutuyor. Bu sahnede bir ümidin ve seni bağlayan bir şey olmadığını söylediğinde özgürleşmeye başladığını söylüyor. O gün rahatlıyor ve uykuya dalıyor. Daha sonra bu terapilere bağımlı hale geliyor. Her terapiye gitmeye başlıyor. 12.09 dakikada Jack bu terapilerin onun için bir tatil, bir yenilenme alanı olduğunu söylüyor. Fakat her şey Marla ‘nen gelişiyle Fakat Jack karakteriyle ona yanaşamaz. Çünkü cinsellik dürtüsünü bastırmıştır. 19


PsiNossa / Kasım 2014 gitmektedir. Bu sahnede her şeyin tek kullanımlık olduğuna dikkat çeker uçaktaki 22.55 seyahat ederken uçak kazası geçirmenin hayalini kuruyor kendine gelir gibi olduğunda yanında aslında olmak istediği kafasında yarattığı ikinci kişilik Tyler Durden’ı görüyor. Onunla sohbet ederken Tyler Jack’e gülüşünde bir çaresizlik olduğunu söylüyor. Bu sırada çantasını çıkaran Tyler ‘a nereyse aynı çantaya sahip olduklarını söylüyor.

yemek, sabun, arkadaşlıklar tek kullanımlıktır. başlıyorlar. Bastırılmış saldırganlık açığa çıkmıştır ve üst benlik bastırılınca yoğun bi şekilde yaşanmaya başlamıştır. Dövüşe başlayınca hayatındaki diğer şeylerin önemini kaybettiğini söylüyor. Buradan bu dürtünün ne kadar güçlü olduğunu çıkarabiliriz. 39.40 dakikada Jack kimle kavga etmek isterdin sorusuna patronum diye cevap veriyor. Tyler ise babamla diyor. Tyler babasıyla olan ilişkisini anlatırken aralarında sadece görev ve yükümlülüklerin olduğu bir ilişki görüyoruz. Babası üniversite okumadığı için oğlunun gitmesini ister. Daha sonra ne yapmam lazım dediğinde iş bul ya da evlen gibi. Jack ise bu sözlerin hiç yabancı gelmediğini ve babasını tanımadığını daha doğrusu tanıdığını ama kendisini 6 yaşındayken terk ettiğini söyler. Bu nedenle bağlanma ve terk edilme korkuları yaşar ve ben 30 yaşında bir çocuğum der.

25.40 dakikada Jack ‘in evi yanar eşyalara aşırı düşkün olan Jack’in değişmek adına ilk adımıdır. O da Tyler ‘ ı arar. Tyler ‘la barda otururken çok az kalmıştı der mükemmel olmama çok az kalmıştı, Tyler karakteri ise mükemmel olmaya çalışma bunu bırak en önemli şey bu değil der cinselliğin, evrimleşmenin ya da daha basit haberlerin olduğunu söyler. Yani kafasında yarattığı karakter Jack ‘in olamadığı güçlü, yakışıklı, umursamaz ve saldırgan karaktere sahiptir. 35.26 dakikada Tyler kendisine vurmasını ister Jack ise bunun bi saçmalık olduğunu söylese de vurur. Daha sonra kavga etmeye başlarlar. Bu sahnede saldırganlık dürtüsü açığa çıkıyor ve tekrar bunu yapmaları gerektiğini söylüyor. İlk başlarda kendileri kavga ederken sonra başka insanlarla beraber kavga etmeye

40.41 dakikada Cumartesi gecelerini dövüş geceleri yapmışlardır ve burada kendilerindeki ruh halinin sadece onlarda değil herkesçe olduğunu söylüyor ve eskiden olsa sıkıntısını temizlik yaparak ya da eşyalarını yenileyerek yenmeye çalıştığını söylüyor.

20


PsiNossa / Kasım 2014 47.00 dakikada dövüş kulübünü kuruyorlar.

girişimde bulunmazsa onu öldüreceğini söyler. 88.18 insanlar evinin önüne gelmeye başlıyor. Üç gün boyunca her türlü hakarete veya zorluğa dayanan insanları kabul diyor. Tyler karakteri kendine bi ordu kuruyor. Hiç birisinin isminin olmadığını hepsinin değersiz olduğunu söyleyerek onları eğitiyor. 91.36 hepsi bir restoranda garsonluk yapıyor. Yemekte emniyet teşkilatı bi yeraltı örgütünün olduğundan bahsediyor ve onları yakalayacağını söylüyor. Emniyetten birisi lavaboya giriyor tam bu sırada hepsi adamın peşinden gidiyor ve onu soruşturmayı kapama konusunda tehdit ediyorlar. Jack Tyler ‘a bu yaptıklarından ötürü sinirleniyor.

48.00 dakikada Marla, Jack ‘ i arıyor. Bir kutu hap yuttuğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu soyluyor. İşim var diyor ve gitmiyor. Jack Marla ile birlikte olmuştur. Fakat Tyler karakterine yüklemiştir bunu çünkü Tyler her istediğini yapabilmektedir. Sabahleyin kahve doldururken burada ne arıyorsun diye sorar ve Jack bunu inkâr eder. 57.00 evinin nasıl yandığını söylemek için memur arar ve daha sonra görüşmek istediğini söyler. Bu sırada merdivenlerden inen Tyler senin yaktığını söylesene özgürleşmek için der. 65.30 dakikada Jack iş yerinde çalışırken patronu onun yanına gelir. Elinde bi kâğıt vardır. Bu kâğıtta dövüş kulübünün ilk kuralı ondan bahsetmemektir ve bunun gibi maddeler yazılıdır. Bu kâğıt senindi diye sorunca Jack ben olsam dikkatli konuşurdum çünkü bunu yazan kişi çok tehlikeli ve silah taşıyan biri olabilir. İçinden kendi kendine tıpkı Tyler gibi konuştuğunu ve eskiden daha iyi biri olduğunu söyler. 83.09 Tyler ‘in elinde silah vardır, Jack sen ne yapıyorsun der. Daha sonra bi adamın kafasına silah dayar. Hayatta ne yapmak istediğini sorar o da cevap verir. Eğer hayali için 6 hafta içinde hiçbir

101.46 dakikada Jack karakterine geri dönmüştür. Bu nedenle etrafı yakıp yıktıkları için kızıyor. Bob ölmüştür. Diğer adamlar kaos projesinde öldüğünü bunun için yüce olduğunu düşünürler ölümün ve onu bahçeye gömmek isterler. Fakat Jack bunu istemez. O bir insan ve onun bir adı var der ama adamları hepsinin isimsiz olduğunu söyler. Jackse onlara onun isminin Robert Bob Paulson olduğunu söyler. Adamların beyni yıkandığı için bunu görevde olan bir insanın adı vardır diyerek algılıyorlar. 21


PsiNossa / Kasım 2014 105.21 Tyler’ı arıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Tyler karakteri karşısına çıkınca ne oldu diye soruyor. O da sen cevabı gayet iyi biliyorsun diyor. Jack çünkü biz aynı kişiyiz diyor. 113.11 dakikada Jack Marleye neden böyle davrandığını açıklıyor. İki karakterinin olduğunu söylüyor. 115.25 dakikada Jack kendini karakola teslim ediyor ve her şeyi anlatıyor. Bir polis memuru dışarıya çıkınca diğerleri onu kaos projesini iptal etmek istediği için cezalandırmak istiyorlar. Oradan kaçıyor.

123.00 dakikada bombayı durdurmaya çalışırken Tyler karakteri ona engel olmaya çalışıyor. Tyler karakteri onu vurmak istiyor. O da kendi kendine ikimiz aynı kişiysek bu silah benim elimde diyerek kendini boğazından vuruyor. Tyler karakteri yok oluyor. Adamlar Marla'yı yanına getiriyor. Herkese gitmesini söylüyor ve Marlaya her şeyin düzeldiğini söylüyor.

Bu öfke dolu dövüş kulübü neden kuruldu? Saldırganlık, öfke Freud’un dediği gibi bizim temel kuvvetlerimiz mi? Haydi bir de öfke kontrolü problemi yaşayan bir danışanın hayatına göz atalım.

Alin

Danışanın ya da Hastanın Kişisel Bilgileri

VAKA ÖRNEĞİ

Âdem, 20’li yaşlarda ailenin tek ve en küçük erkek evladı. Babası ailesini Âdem küçük yaşlardayken terk etmiş. Bunun için fazla hatırlamıyor. Âdem kıskanç olduğunu ve öfke kontrolsüzlüğü yaşadığını söylüyor. Aşırı sorumluluk halinde bulunan Âdem sık saati kontrol ediyor ve seanssı kendi bitiriyor. Âdem daha önce başka psikologlarla da çalışmış. Hepsi kadın psikolog. Danışan ya da hastanın şikâyeti: Hastanın Psikoloğa gelme sebebi Âdem aniden sinirlenip, kendini kaybetmeleri üzerine çevresindekilerin ‘ sen hastasın ‘ demesiyle psikolağa gelmeye karar veriyor. İlişkilerini düzenlemek, öfkesini yenmek istiyor.

22


PsiNossa / Kasım 2014 Öykü Seansı: Kendinden bahsetme Değerlendirme: Yorum ya da Uygulanan Testler

Hasretle ilişkisi olan Âdem, yine kıskançlık sebebiyetiyle öfkesine yenik düşünerek Hasret’in arkadaşına şiddet uyguladığını ifade ediyor. Aşırı kıskançlık sergilediğini ve öfke krizlerine girdiğini daha sonra pişman olduğunu söylüyor. Bir gün yine Hasret’in erkek arkadaşını yanında görünce çıldırdığını ve karşındakine tekme tokat saldırdığını dile getiriyor. Bunun ilk defa olmadığını ve son da olmayacağını söyleyen Hasret, Âdem’i terk ediyor. Bir hafta sonra Âdem, Dilek adında bir kızla tanışıyor ve onunla ilişkiye başlıyor. Başta Dilek’le çok iyi anlaştıklarını ve ilişkilerinin çok iyi gittiğini söylüyor fakat daha sonra Dilek’le de arası açılıyor. Hasret’in Dilek’ten haberi oluyor ve Âdem tekrar Hasret’e dönmek istiyor. ‘ Kafam çok karışık Hasret, Dilek’le bir daha görüşmeyeceğim’ ifadelerini kullanıyor. Hasret ile Dilek’in ortak noktaları Âdem’in yaşadığı şehrin dışından olmaları oluyor yalnızca. Bu seansta Âdem “ zar “ gördüğünü belirtirken tartışma süresince zarın döndüğünü ifade ediyor.

Âdem’e uygulanan testlere erişim sağlanamadı. Babası tarafından terk edilmesi Âdem’de terk edilme korkusu yaratmış olabilir. Bunun için terk edilmemek adına- çekip gidememesi- partnerlerini hep şehir dışından seçiyor. Terk edilme korkusunu- bağımlı olacağı kişi tarafından- öfkeyle çözüyor. Bir çeşit savunma mekanizması. Odipal mesele şansını yakalayamayan Âdem’in rol model alma şansı da olamamış. Çünkü ailenin tek erkeği olarak kalmış. Kadınlar içinde kadınlar tarafından büyütülen Âdem erkeklerle ilişki kurmayı bilmiyor ve tercihini hep kadınlar üzerinden yapıyor. Psikoloğunu da bunun için hep kadın seçmiş olabilir. Takıntılı hali, sürekli saati kontrol etmesi, obsesif kompulsif bozukluk olarak karşımıza çıkıyor ve yine terk edilme korkusuyla bağdaşabiliyor. “ Ya ihtiyacım olursa “, “ İhtiyacım olur da beni terk ederse” düşünceleriyle dolaşırken; “ Benim sana ihtiyacım yok “ düşüncesiyle saati kendi sık sık kontrol ediyor ve süre bitince seansı kendi bitiriyor. Annesi tarafından el bebek gül bebek büyütülen Âdem neye ihtiyacı olduğunun neyi istediğinin farkında olmayabilir. Kimi istediğini hangi ilişkinin peşinden gideceğini bilmiyor çünkü babası tarafından terk edilip evdeki tüm kadınlar tarafından el üstünde tutularak yaşayan Âdem ihtiyaçlarının farkında değil. Hayattan doyum alamıyor olabilir. Kutupların Dengesi: Âdem bu dengeyi sağlayamadığı için sorunlar yaşıyor olabilir. Her şey zıttıyla vardır ve diğeri ötekinden daha önemli değildir. Belli bir denge sağlanmalıdır. Örneğin hiç kıskanmamak değil, kontrolü ele almak.

23


PsiNossa / Kasım 2014 UYGULANAN TEDAVİ: Öneri

ilerler.

Âdem’in tedavi sürecine ulaşılamadı. Psikanalitik Yaklaşıma göre; Âdem için tedavi şekli örtülmüş olanı hatırlamak üzerine kurulabilir. Babası çekip gittiğine neler yaşadı? Duygularıyla yüzleşmesi, kabul etmesinin hayatı üzerine etkisi fazladır.

Kognitif Terapi ise öfkesini yenmesine yönelik daha somut problemleri çözmeye yönelir. Öfkeyi bir buz dağına benzetir ve altıda yatan sebepleri bulmaya çalışarak öfke kontrolünü sağlamasına yardımcı olur. Kaynakça 19. Ulusal Psikoloji Öğrencileri Kongresi Paneli II Vaka Tartışması TPÖÇG

Gestalt Terapiye göre ise; Âdem’in ihtiyaçlarının farkına varması gerekmektedir ve ona yönelik bir tedavi yöntemi tercih edilmelidir. İhtiyaçlarını fark etmesi- Gidermek için çabalaması- Doyum aşamaları şeklinde

Derleyen: Nihan Özant

Adli Tıp Kurumunca İncelenerek Tespit Edilen İlaçla İntiha Eden Depresif Bozuklu Tanılı Hastaların Tanımlayıcı Özellikleri (araştırma özeti)

Duygusal rahatsızlık ve duygudurum bozukluklarının psikiyatrik hastalıklar arasında en yüksek intihar riski olan hastalıklar olduğu görülmüştür. Psikiyatri alanında çalışan bireyler klinik çalışmalarda antidepresan tedavisiyle depresif semptomların ve intihar

düşüncelerinin azaldığı görülmüştür. Fakat ek olarak bazı koşullar altında antidepresanın intihar düşüncesine veya davranışlarına sebep olduğu veya arttırdığı görülmüştür. İntihar girişimleri genellikle ağız yoluyla alınan haplar tarafından gerçekleştirilir.

24


PsiNossa / Kasım 2014 Araştırma yapıldığında intihar girişiminde kullanılan bazı ilaçların, psikiyatri çalışmalarında kullanıldığı görülmüştür. Ülkeler arasındaki intihar metotları farklıdır. Tsirigoris ve arkadaşları intihar girişimlerinde en yaygın metodun psikofarmakolojik ilaçlar almak olduğunu belirtmiş (42.31 % ) ve bu metodun kadınlar tarafından tercih edildiğini söylemişlerdir. Chia ve arkadaşları en yaygın intihar metodunun yüksek binalardan atlamak olduğunu rapor etmiş ve bu metodun genç kadınlar tarafından tercih edildiğini söylemiştir. Acil serviste yürütülen bir çalışmada, Çetin ve arkadaşları zehirlenme vakalarını değerlendirmiş ve bu vakaların 71 % inin kadınlarda olduğu bulunmuş, en yaygın madde olarak insanların kullanımı için olan tıbbi ürünler olduğu görülmüştür. Katılımcıların yüzde 78 i yoğun bakım tedavisine alınmış, yüzde 13 ü işlem görmüş ileri ki aşamadada acil servise alınmıştır, ölüm oranı 0 %.Şenol ve arkadaşları örnekleme alınan katılımcıların 63 % ünün kadın olduğunu rapor etmiş ve en yaygın intihar metodunun insanların kullanımı için olan tıbbi ürünler (65,5 % ) olduğu görülürken ikinci en yaygın metodun yüksek yerlerden atlamak olduğunu söylemiştir (16,5 % ).Aynı çalışmada 1,8 % oranında girişim olduğu rapor edilmiş ve ölümle sonuçlanmıştır, en yüksek ölüm oranının yüksek yerlerden atlayanlarda olduğu görülmüş ( 33,3 % ) , katılımcıların 76 % sının acil servise alınmış ve boşaltma işlemiyle hayata geri döndürülmeye çalışılmıştır ve katılımcıların 22,2 % sinin hastaneye kaldırılıp yoğun bakım ünitesine yerleştirildiği ve ortalama hastanede kalma süresinin 1-2 gün (en az- en fazla: 1-45 ) olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada 30 yaşın altında 4 kadın katılımcı, 30 yaşın üstünde de 9 kadın katılımcı vardır.50 katılımcı yoğun bakım tedavisinde 3.64+-

Bizim ülkede yürütülen bir çalışmada en yaygın intihar girişimi metodunun normalde tıbbi tedavi amacıyla tasarlanmış toksik doz ilaçların intihar girişiminde kullanıldığı görülmüştür. Bu çalışmada hastaların karakterleri geriye dönük bi şekilde araştırılmış ve son iki yılda ilaç alımına bağlı gerçekleştirilen intiharların ölümle sonuçlandığı görülmüştür.

Metod Bu çalışmada, geçmişe dönük araştırma yapılmış ve Adli Tıp Kurulunun 20102011 yılındaki otopsi raporları incelenmiştir.141 katılımcıdan 48 inin alkol zehirlenmesiyle beraber ‘ilaç kullanımından dolayı intihar’ olarak tanımlanmıştır.31 katılımcıdan 13 ü kadın 18 i erkek Etik komitesi onayından sonra çalışmaya, majör depresyon geçirmiş ve sonra çalışmaya, majör depresyon geçirmiş ve aktif ilaç kullanıldığı otopsiyle belli olan vakalar eklendi. 17 vaka bir veya daha fazla kriteri içermediği için çıkarıldı. Bazı vakalar yoğun bakımda olduğu için öldürücü ilaç dozları her vaka için belirlenemedi. Ancak ölüm nedeni her vaka için ilaç zehirlenmesi olarak onaylandı. Bütün vakalarda etkin madde ağız yoluyla alınmıştır. 25


PsiNossa / Kasım 2014 belirtilmiştir. Bilgi onam formu alındığında, hastalar ayrıca aşırı doz almanın sonuçları aynı şekilde töropatik doz ilaçların etkileri konusunda da bilgilendirilmelidir. Bilhassa, ilaç alan bireylere depresyonun tarihi sorulmuştur. Bu mesele dolayısıyla depresyonun tarihi aynı evde yaşayan diğer insanlara sorulmuştur. Depresyon hastalarına ilaç verilmeli tabii ki tüm kutu olarak değil küçük dozaj birimleri şeklinde verilmelidir. Önleyici tedbirle bağlantılı olarak kalan ilaç ulaşım yerinin sınırlı olduğu gerektiğinde bulunabileceği bi yerde saklanmalıdır. Ağır depresyon hastalarının sağlık giderleri karşılanmalı, ayrıca ilaçların güvenli saklama maliyetide sosyal güvenlik acenteleri tarafından karşılanmalıdır. Düşük maliyetli güvenli saklama vakaları reçetelendirilmeli tıbbi görevlilere bilgi onam formuyla beraber dağıtılmalıdır.

4.70 gün kaldıktan sonra öldüğü görülmüştür. Bilinmektedir ki, genellikle intihar girişimleri kadınlar arasında daha yaygınken, gerçeklesen intiharlar erkekler arasında daha yaygındır. Türkiye ‘de, her yaştan, kadın ve erkeğin intiharı gerçekleşenlerle intihar girişiminde bulunanların oranı alınmıştır. Bu çalışmada kadınlar ve erkekler arasında ilaç zehirlenmesi olup ölme sonucu görülmesi açısından iki cinsiyet arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu nedenle, ilaç alarak intiharı gerçeklesen kadın ve erkekler arasında bir fark olmadığı ortaya atılabilir ve intiharı gerçekleşen erkeklerin diğer metotları kullanarak intihar eden ve intiharı ölümle sonuçlanan kadınlara göre oranı daha yüksektir. Sonuç Daha ölümcül olan ilaçlar gözlemlenmiş ve daha sık kontrol altında olması gerektiği

Murat Emul

Sizce intihar eden kişi sayısı yıllar ilerledikçe neden atmakta? Üstelik yaşam koşullarının iyileştirildiği söylenirken. Bu konuya daha sonraki sayılarda değinmekle birlikte şimdi uzun yıllar öncesinde, intihar eden bir babanın kızını nasıl büyüttüğüne bir bakalım. Genie, kritik önem taşıyan vakalardan bir tanesi…

26


PsiNossa / Kasım 2014

13 yıl 7 ay 20 gün hiç odadan çıkarılmadan, hiç kimseyle iletişim kurmadan, her ses çıkardığında babası tarafından kalın bir tahta parçasıyla şiddete maruz kalarak büyüyen bir kız çocuğu…. Babası Genie’nin 12 yaşına gelince öleceğine inanıyordu ve eğer sağ kalırsa çıkmasına izin verecekti. Annesi ancak bu izni alabilmişti… Genie 12 yaşına geldiğinde annesi ancak bir buçuk yıl sonra harekete geçebildi ve Genie’yi de alarak evden kaçtı ve retinasındaki problem sebebiyle neredeyse kör olan anne sosyal hizmetler binasına sığınma hakkını kendine tanıdı. Ve işte Genie orada keşfedildi. Annesi derhal göz altına alındı ve babası da yakalandı. Soruşturma sonunda anne aklandı, baba için önceden belirlenen mahkeme gününde iki polis babayı almaya gittiklerinde hayata veda eden Genie’nin babası ile karşılaştılar. İntihar eden baba yazılı olan kağıtta şu cümleyi bırakmıştı: Dünya asla anlaşılamaz. Genie Los Angeles çocuk hastanesine yatırıldı.

VAHŞİ ÇOCUK GENİE İhmal, İstismar ve Sosyal İzolasyon

Genie, 1957 Los Angeles doğumlu. Aileye kaybedilen iki bebekten sonra katılmış. Fakat kendinden önce ağabeyi var. RH uyuşmazlığı tanısıyla dünyaya geliyor Genie’nin ağabeyi. Yürüme, konuşma gibi temel davranışları geç gelişiyor ve babaanneleri sahip çıkıyor bu erkek kardeşe. Babası çok agresif, çocuk gürültüsüne pek dayanamıyor. Annesi Genie’ye hamileyken eşi tarafından şiddete maruz kalıyor daha sık da özellikle rahim bölgesine fakat Genie yine de sağlıklı dünyaya gelmeyi başarıyor. Baba Genie’ye karşı da önyargılı oluyor fakat annesinin ısrarları ve neredeyse kör eşinin sızlanmaları üzerine bakımına müsaade ediyor. Fakat acı bir trafik kazasıyla babaannenin ölümü üzerine baba ailesini alıp küçük bir eve taşınıyor ve özellikle Genie’nin kimse tarafından görülmesini istemiyor. Çünkü onun zihinsel engelli olduğunu düşünüyor.

Genie Gelişimini Nasıl Tamamladı? Genie, bulunduğunda motor fonksiyonları son derece düşük, sağlıksız, yaşıtlara göre zayıf ve konuşamayan bir çocuktu.

Genie’nin bir beşik ve tuvaletin bulunduğu küçük pencereli karanlık bir odada günün yaklaşık 13 saati tuvalete bağlı oturarak geçirmesini istiyor.

27


PsiNossa / Kasım 2014 büyütülen bir bebeğin gelişim süreci gözler önüne serilmiş oldu. Hipotez olarak kalan görüşler kendilerine onay bulabildi.

Fakat bir sürpriz oldu ki Genie’nin ince motor becerileri iyi durumdaydı. Yiyecekleri çiğnemeyi bilmiyor, yemekleri yutamıyordu. Araştırmaların konusu olan Genie konuşulanları anlama ve gramer açısından ilerleme kaydedemiyordu. Araştırmacıların tek umudu duyduğu sesleri tekrar etmeye çalışmasıydı. Kendine ait sözsüz bir dil geliştirmişti. Dil bilimciler ve psikologların yoğun ilgisine maruz kalan Genie giderek iyileşme gösterdi ve hatta birkaç kelime konuşmaya bile başladı. Fakat yanlıca bir iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan birkaç cümle.

Zeka gelişiminde uyaran bolluğunun olumlu etkisi. Günümüzde bebeklerin çevresel uyaranlara olan ilişkilerinin önemi açıktır. Annelere bebeğinizle hep konuşun denir. Sanırım temelleri Genie ile atıldı. Dil gelişiminde kritik evrelerin olduğu görüşü kendine uygun bir zemin hazırlamış oldu.

Ne zaman ilgi bitti Genie bakım evine geri gönderildi, durumunda gerileme başladı. Pek çok psikoloğun sevgisini kazanan Genie’yi evlat edinmeye kimse yanaşamamıştı. Sanırım tüm sevimliliğine rağmen geçirdiği öfke ve sinir krizlerinin bu kararı almalarında etkisi olmuştur. Genie tekrar bakım evine gönderildi ve insanlarla tamamen iletişimini kesti. Genie şu an 57 yaşında bir bakımevinde- yeri gizli- Kesinlikle kimseyle konuşmuyor, fakat işaret dilinde bir usta olduğu söyleniyor.Ve oldukça mutlu…

Bu talihsiz olay Genie için bir yıkım olsa da psikoloji bilimine bir yapım kazandırdı. Acı ama gerçek…

Mnemosyne Kaynakça  Anonim. Genie (feral child). 23 Ekim 2014. http://en.wikipedia.org/wiki/Genie_(f eral_child)  Altındaş A. En İlginç Vaka Örnekleri. 23 Ekim 2014. http://pavlovspartner.com/ilgincpsikolojik-vaka-ornekleri/  Anonim. Meet Genie – The Wild Child. 23 Ekim 2014. http://starwination.com/genie-thewild-child

Genie’nin Psikolojiye Etkileri Genie vakası sayesinde etik kurallara aykırı olan bir deney gerçekleşmiş gibi oldu ve hiçbir sosyal etkileşimde bulunulmadan sadece temel gereksinimleri ( yemek, içmek, tuvalet) karşılanarak

28


PsiNossa / Kasım 2014 OYUNCAK, OYUN VE ÇOCUK Oyuncaklar; çocukların büyülü dünyalarına giriş bileti, gelişimlerini tamamlamak adına atılan kocaman bir adım. Küçük ağaçların üzerinde kocaman dondurmalar sarkıyor, arabalar havalarda uçuyor, uzay gemisine biniliyor, kendilerine ait bambaşka dünyalara kapı açıyor oyuncaklar. Oyuncaklar çocukların hayal dünyalarını zenginleştirir ve yaratıcılıklarını geliştirir. Oynadıkları oyuncaklar kendi dünyalarında bir yer edinir. Bu bazen bir pet şişe, bazense son model bir oyuncak araba olabiliyor. Bunun sebebi çocuğun yetiştiği ortamın ayrı yani çocukların farklı kültürlerden etkilenmesiyle açıklanabiliyor. Afrika’da oyuncak bulamayan çocuklar plastik malzeme, boş kaplardan kendilerine oyuncak tasarlarlarken -ki bu yaratıcılıklarını geliştirmeleri açısından çok büyük bir fırsat- Avrupa’daki çocuk ebeveynleri tarafından satın alınan bir oyuncakla vaktini geçirebiliyor.

Fakat unutmamak lazım ki bir çocuğun oyuncağının ne olduğundan ziyade onunla nasıl oynadığı, onu hangi noktaya koyduğunun da önemi büyüktür. Ayrıca oyuncaklar çocukların ilgi duydukları alana yönelmelerine destek sağlayabiliyor. Mutfak eşyalarıyla oynarken daha mutlu olan bir çocuk belki de ilerde kendine bir pastane açabilecektir ya da oyuncak gitarını elinden düşürmeyen minik ellerin sahibi kariyerini müzik üzerine adayacaktır, kim bilebilir? Oynarken öğrenmek… Bazen yetişkinlerin bile girmesi gereken bir yol bence. Dil, el becerilerinin gelişmesi; bazen eğitici setlerle bazen de o ufacık elleriyle kendi bebeğine elbise dikmeye çalışırken gerçekleşmez mi? Bazen de oyuncaklardan vazgeçip ebeveynlerinin kıyafetlerini ayakkabılarını giyip, eşyalarını takınıyor çocuklar. Yetişkinlerin dünyalarına özeniyorlar.

“Oyuncağı çocuklarına hayallerini çoğaltsın diye alan ülkeler bugün söz sahibidir. Oyuncağı küçümseyip çocukları oyalansın diye alan toplumlar onların kapılarında oyalanıyorlar…” Sunay Akın

Devreye yine oyuncaklar giriyor aslında. Çocukların içindeki güçleri fark edip yetişkinlerin dünyalarına uyum sağlamalarına yardımcı oluyor.

29


PsiNossa / Kasım 2014 olabiliyor. “ Oyuncaklar dünyamızın minyatür sentezi “ Bekir Onur En güzel örnekleri bebek evleridir bu sözün. Minyatür Kültür Tarihi Belgesi özelliği taşır. Yani yetişkinlerin gündelik yaşantısının sergisidir bu evler. Başlangıçta yetişkinlerin çocukluğunda hiç oyuncağı olmamaları üzerine oluşan içlerindeki boşluğu doldurmaları için kullanılsa dakoleksiyonculuk- daha sonra çocukların sahasına girmeyi başarmıştır. Ve görülüyor ki oyuncaklar çocukların hayattan doyum almalarına da vesile olmaktadır. Bunca olumlu etki üzerine yetişkinlerin oyuncakları propaganda amaçlı kullanmaları yanlış etkileşime sebebiyet verebiliyor. Savaşmakta olan bir ülkenin çocukları özendirici oyuncaklar piyasaya sürmeleri –silah, asker vbçocukların şiddete eğilimli birer birey haline gelmelerine neden olabiliyor. Yahut sapan gibi oyuncakların varlığı çocukların birbirlerine zarar vermelerine vesile

Çocuğun ilk arkadaşı ebeveynleridir. Bu kişiler ayrıca kendisine oyuncaklarını sunan kişilerdir. Ve çocuk paylaşmayı, grup birliğini, iletişim kurmayı da ailesinden başlayarak oyuncakların yardım süreciyle de edinebilir. Bunun için ki ebeveynler bilinçlendirilmeli ve çocuğun dünyasında bu kadar büyük öneme sahip oyuncaklar hakkında daha bilinçli kararlar almalılar. Mnemosyne

Oyunlarsa çocuklar için vazgeçilmez, temel ihtiyaçlardan biridir. Çocuk hareket ederek, iletişim kurarak tekrar ederek öğrenir ve bunların hepsi bir çatıda toplanır oda oyundur. Sosyalleşmek, sorumluluk sahibi olmak ve kalıcılık acısından hem serbest hamda kurallı olduğu için genellikle oyuna başvurulmaktadır. Çocuğun gelişim alanlarını destekleyen hem öğrenip hem eğlenmesini sağlayan sistematik hareketler bütünüdür. Oyunda sonuç değil süreç önemlidir. Çeşitli oyun türleri bulunmaktadır bunlar çocuğun bilisel sosyal psikomotor duygusal alanda kendini geliştirmesinde büyük rol oynar. Oyun oynamak isteklendirme gerektirir. Hayal gücünü geliştirici özelliğe sahiptir Cansu UZUN İstanbul Gelişim Üniversitesi Çocuk Gelişimi

Kaynakça  Onur B. Tarih Boyunca Oyun ve Oyuncaklar. Ankara Üniversitesi Dergiler 25(2). Sy.365-370

30


PsiNossa / Kasım 2014 OYUNCAĞIN GELİŞİMİ VE TARİHÇESİ Oyuncakçılık dünyada genel olarak zanaat geleneğine dayalı olarak şekillenmiştir. Soylu ve üst düzey insanların sahip olduğu oyuncaklar zamanla gelişen üretim ve endüstriyle her kesimin Rahatlıkla ulaşabildiği bir hal almıştır. Eski zamanın ağır koşullarında çalışan çocuğun oyuncağa zaman ve para ayıramaması günümüzde tarih olmuştur. Çocukları eğitmek ve eğlendirmek için üretilen oyuncaklar, üretildiği dönemle ilgili ciddi ipuçları veren nesnelerdir.

M.Ö 2.yüzyılda da Klasik Roma’da olduğu gibi Hindistan’da da bilinen küçük arabalarla topaçlar günümüzde de hala çocuklar tarafından sevilir Eski Mısır’da çocukların yassı tahtadan bebeklerinin başını saçlar yerine boncuk diziler süslerdi. Günümüzde de olduğu gibi, çocukların yüzyıllardan beri sevgiyle oynadıkları bebekler onlar için hem arkadaş hem de oyun aracıdır. Bebeğe her devirde rastlanır. Küçük kızlar geçmişten beri ‘annelik’ ve ‘evcilik’ oynamayı severler. Bunun nedeni ‘annelik’ içgüdüsü ve annelerini taklit etme isteğidir.

Halk sanatı ürünü veya endüstriyel olarak üretilmesi fark etmeksizin yapıldığı dönemin toplumsal, kültürel ve ekonomik yaşamını yansıttıkları için oyuncaklar geçmişle ilgili eşsiz kaynaklardır.(Onur,2002)

19.yüzyıla kadar bebekler yetişkin kişileri temsil ederdi. Sonradan bebekler giydirilip soyunabilen küçük çocuklar oldu.

Oyuncak; Çocukların gelişimine katkı sağlayan ve onları eğlendiren, gerek tek başlarına gerekse grup halinde oyun oynarken kullandıkları her türlü gerece oyuncak denir. Bu tanıma göre, minyatür bir elektrikli tren ya da pille çalışan bir araba kadar, mısır koçanından yapılan bir bebek yada ipe bağlanmış bir teneke kutusu da oyuncak sayılır. Oyuncağın tarihçesi; Lagaş, Pompei gibi eski kentlerde yapılan kazılarda bulunan çeşitli hayvan figürleri, tekerlekli küçük arabalar ve küçük askerler, oyuncağın binlerce yıllık bir geçmişinin olduğunu gösterir. ( Black, D. Ve ark.(1992))

Annelik eğilimleri nasıl küçük kız çocuklarının oyununu etkiliyorsa, savaşçılık içgüdüsü de küçük erkek çocuklarının geçmişten beri eğlencesi olmuştur. Asker elbiseli küçük heykelcikler, minyatür silahlar yüzyıllar boyunca dünyanın her yerinde rastlanan oyuncaklardı. Silahlarda kaydedilen gelişme, her zaman, erkek çocuklarının savaş eğilimlerine

31


PsiNossa / Kasım 2014 Karşılık vermek üzere, küçültülmüş taklitlerinin yapılmasına yol açtı; küçük tahta kılıçlar, yaylar, tabancalar vb. Kurşun askerler ise ilk defa 17.yüzyılda Almanya’da ortaya çıktı. Anavatanı Asya olan uçurtma başlangıçta simgesel ve dinsel bir anlam taşıyordu. Tanrılarla ilişki kurmak üzere göğe yükseltilir, gelecekten haber verme de ve ürünleri korumada kullanılırdı. Batı ülkelerinde çocuklar gibi erişkinler tarafından da pek sevildi, hatta bilimsel deneylerde kullanıldı.

Onur’ un çabası ile oluşturulan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ‘Oyuncak Müzesi’, ile şair Sunay Akın’ın 2005 yılında açtığı ‘İstanbul Oyuncak Müzesi’ni örnek olarak gösterebiliriz. Avrupa’ da ise hemen her kent ve hatta kasaba ölçeğinde görülebilen Oyuncak Müzeleri, ülke ve bulundukları bölgenin kültürel öğelerini taşıma ve yaşatma açısından geliştirilmiş örnekler sunmaktadır. Çocukların günümüzdeki oyuncakları, teknolojinin gelişmesi ile çoğunlukla kontrolden çıkmış, hızlı tüketime yönelik dijital oyun ve oyuncakları, gelişim, eğitim - öğretim ve psikolojik yönlerden ciddi kaygıları da gündeme getirmektedir. Bugün bilimsel platformlarda, değişik açılardan üzerinde çalışılmaya, çözümler aranmaya, doğruların bulunmasına yönelik ciddi sorunlar saptanmaya ve çözülmeye çalışılmaktadır.

Almanya; Oyuncağın Doğduğu Yer

Ecem Uzun, İstanbul Üniversitesi Psikoloji

Günümüzde Oyuncak Yaygın eğitim kurumları olarak kabul edilen müzelerin, eğitime katkısı yetişkin ve çocuklar için iki yönlü gereklilik olmakla beraber, eğitim önceliğinin çocuklarda olduğu düşünüldüğünden tarihi, dini müzelerin yanında oyuncak müzelerinin kurulması ve geliştirilmesi bu anlamda büyük önem taşımaktadır.

KAYNAKÇA: Black,D. ,Harrison,J. ,Cox,J. ,Gould,W.(1992) Oyuncak, Temel Britannica,c.13,s.261263,İstanbul;Hürriy et Gazetesi Yayıncılık Onur, B. – Çelen N. :” Geleneksel ve Modern Çocuk Oyunları”,I.Bursa Halk Kültürü Sempozyumu,(4-6 Nisan 2002) Bildiri Kitabı,C.II, Bursa.2002,s.513-521

Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalar kısıtlı olmakla beraber, Prof.Dr. Bekir

32


PsiNossa / Kasım 2014

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ BEYAZIT TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ Toplum Gönüllüleri Vakfı 2002 yılında kurulmuş gençlerin sosyal sorumluluk alanında daha aktif olmalarını ve kendilerini geliştirmelerini sağlamak için ‘gençlere değer’ diyerek kurulmuş bir vakıf. Vakıf ‘gençlerin katılımı’ ilkesi temelinde faaliyet gösteriyor. Yani gençlerin insiyatif alarak kendi yerellerinde gördükleri bir sorun üzerine kendi çözümlerini üretmelerine yardımcı oluyor. Biz de vakfın İstanbul Üniversitesi’ndeki bir örgütlenmesi olarak bu amaçlar doğrultusunda faaliyet göstermeye çalışıyoruz. Beyazıtog olarak 50 civarı gönüllümüzle geçtiğimiz sene 3 tane sürdürülebilir proje, her hafta kitap okuma günleri, stant etkinlikleri, akran eğitimleri ve daha birçok günübirlik etkinlik gerçekleştirdik.

beraber ritim, ekoloji, oyun ve kav atölyeleri gerçekleştirdik.

Geçen sene yürüttüğümüz sürdürülebilir projelerden biri ‘Aynı Gökyüzüne Bakıyoruz’ projesi. Proje ‘Suçlu çocuk yoktur suça itilmiş çocuk vardır.’ düşüncesiyle ortaya çıkmış olan bu proje İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa ve Konya olmak üzere 5 ilde aynı zamanda gerçekleştirildi.

Aynı Gökyüzüne Bakıyoruz Projesi bu sene de devam etmeyi planladığımız projelerimizden biri.

Projenin amacı cezaevlerine kapatılan çocukların toplumdan iyice uzaklaşarak izole olmalarını ve tekrar suça karışmalarını engelleyebilmek. Bu amaçla Beyazıtog olarak geçtiğimiz sene Maltepe Çocuk Tutukevi’nde haftada bir günümüzü geçirdik ve orada bulunan çocuklarla

2005 yılında başlayan Sulukule mahallesindeki yıkımın ortasında kurulan bir dernek Sulukule Gönüllüleri Derneği. Şu an Karagümrük’te bulunan dernekte biz toplum gönüllüsü gençler olarak haftanın 4 günü Karagümrük’e giderek orada mahalledeki yıkımı gören çocuklarla

Sürdürülebilir projelerimizden bir diğeri Sulukule Projesi. Sulukule Projesi, Sulukule Gönüllüleri Derneği ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın ortak olarak yürüttüğü bir proje.

33


PsiNossa / Kasım 2014 beraber ders çalışıyoruz, ödevlerini yapıyoruz. Aslında buradaki amaç sadece onların dersleri değil. Orada ‘Mühendislik ne demek?’ diye soran bir çocuğa mühendislik okuyan ablasının sorusunu cevaplaması amaç ya da daha şiddetsiz, umutlu bir dünyada yaşamanın mümkün olduğunu gösterebilmek.

Bu projeler dışında Beyazıt’ta bulunan bir okulda şiddetsizlik üzerine ‘Beyaz Şapkalar’ diye bir proje gerçekleştirdik. Bu projeler dışında kitap okumanın önemine bir nebze dikkat çekebilmek için Cevahir ya da Galata Kulesi gibi topluma açık yerlerde toplu halde kitap okuduk. Ara ara Huzurevi ziyaretleri yapmaya çalışıyoruz. Kendimizi beslemek adına da İnsan Hakları, Ekolojik Okuryazarlık ve Üreme sağlığı eğitimleri alıyoruz. Burası, Beyazıtog, sadece bize ait olan hiçbir kural ya da kısıtlama görmediğimiz özgür bir alan. Çevremizdeki sorunları görüp sadece eleştirmek yerine kendi çözüm fikirlerimizi tartışıp, kendi kaynaklarımızı yaratıyoruz ve uygulamaya koyuyoruz. Biz ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ demeye bu dönem de kaldığımız yerden devam ediyoruz. TOG, Beyazıd

Bizlere ulaşmak için

https://www.facebook.com/groups/iubeyaziTOG/ http://tog.org.tr/

Çocuklarla dans ettik şarkılar eşliğinde. Hiç düşündünüz mü öyleyse müzikle psikoloji arasında nasıl bir bağ vardır diye? Biz sizler için araştırdık ama önce bir mezun anısı… Psikologların ToG gibi Sivil Toplum Kuruluşlarında Çalışabildiğini de unutmuyor ve yeni mezun günümüzde ne gibi sıkıntılarla karşılaşabiliyormuş hep birlikte bakıyoruz.

34


PsiNossa / Kasım 2014 İstanbul Üniversitesi, Gelişim Psikolojisi Yüksek Lisans Öğrencisi Ebru Karataş ve Hikâyesi Üniversite sınavına hazırlandığım dönemde de belirli bir mesleki tutkusu olmayan biri olarak kendimi İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümünde buldum. Hayatımla ilgili olarak kazara yaptığım bu tercih hayatımın en doğru tercihlerinden biri haline geldi. Geçtiğimiz Haziran ayında mezun oldum ve hala kendimi belirsizliklerle dolu bir âlemde buldum. Harika bir lisans tecrübesinin ardından cevaplanması gereken onlarca sorunun ortasına düşmüştüm. Bir anda bütün cevaplara sahip olması gereken biri haline geldiğimi fark ettim. 23 Haziran’da psikoloji öğrencisi olan Ebru, 24 Haziran’da ‘psikolog’ olmuştu. En basitinden ne işle meşgulsünüz sorusunun cevabı bile oldukça karmaşıktı. Kendini yetkin hissetmek hem olanaksız, hem de gerekliydi. Bütün soruların çıktığı yer de aynıydı, peki şimdi ne olacak? Başından beri akademik kariyer düşündüğüm için ara vermeden yüksek lisansa başlamak istiyordum. Günümüzde ülkemizin şartlarında hepimiz mesleğimizi layığıyla yerine getirememekten endişe duyuyoruz, bu nedenle donanımlı olmak için hiçbir fırsatı kaçırmamak lazım. Bu yüzden aldım sazı elime ve Avrupa’daki üniversitelere kabul için motivasyon mektupları yazmaya başladım. Bir yandan da Türkiye’deki üniversitelerin yüksek lisans mülakat tarihlerini takip ediyordum. İnternetten ve arkadaş çevremden edindiğim bilgiler ışığında yüksek lisans mülakatlarından ölesiye korkmaya başlamıştım. Eli kırbaçlı bir grup öğretim görevlisinin ‘x teorisini ya da y modelini’ sorup beni terleteceğinden emindim. Bu yüzden dört yıllık lisans hayatımda hiçbir vize ya da finale çalışmadığım gibi mülakatlar için ders çalışmaya başladım. Ağustos ayında peş peşe üç üniversitenin mülakatlarına girdim. Daha önce iş görüşmelerine gitmiştim fakat içimden bir ses bu işin firmalara özelliklerimi anlatmaktan daha çetrefilli olacağını söylüyordu. Bunca korku ve paniğin içerisinde bir de adı ilk okunan olunca dehşete düştüm. Elimdeki CV dosyası kifayetsiz bir şey gibi göründü gözüme, içeriye girdiğimde jüriye uzatmayı dahi aklıma getiremedim çünkü stresten elimle dosyayı buruşturmakla meşguldüm. Saniyeler içerisinde ağzı laf yapan birinden dut yemiş bülbüle evirilip sessizce kaderimi beklemeye başladım. İlk soru ‘Ebru Karataş kimdir ?’ oldu. Doğal olarak inanamadım, çünkü bir Zimbardo’nun deneyi, Skinner’in Faresi’ne endeksliydim. Sazı bir türlü elime alıp başlayamadım hikayeye. Jürideki akademisyenler oldukça destekleyici bir yüz ifadesiyle beni dinlemeye başladılar. Daha sonra mezuniyetten sonra ne yaptığımı sordular ve ben de boş bulunup tatile gittiğimi söyledim. İçimden kendi kendime batırışımı tebrik ettim tabii aynı anda. Ne biçim bir cevap vermiştim? Arından gelen ‘neden bizim üniversitemiz?’ ve ‘tez konusu düşündün mü?’ sorularını görece profesyonelce cevaplandırdığımı düşünüp topu akademisyenlere attım ve sustum. Derin bir sessizliğin ardından ‘tamam o zaman, iyi günler.’ Dediler. Ben de ‘AA gerçekten bu kadar mı ?’ diyerek eşsiz zekâ seviyemi gözler önüne sermeyi sürdürdüm. Hocalarımızdan biri ‘başka ne soralım istersin?’ dedi. Şu an bile hatırlamadığım şeyleri saçmalayıp iyi günler dileyerek çıktım. Yaklaşık bir on gün sonra sonuçların ilan edileceğini bildirdiler. Zaten belirsizliklerle dolu olan bir süreç yükünü daha da katlamış bir halde varlığını sürdürüyordu. Olumlu ya da olumsuz nihai bir cevap bundan sonra ne yapabilirim sorusunun cevabı olacak, istikameti de buna göre belirleyecektim. İşe mi başlayacağım, kabul edilecek miyim, yurt dışı ne olacak, taşınacak mıyım gibi onlarca soru birbiriyle kol kola kafamın tam ortasında duruyordu. Sonsuza kadar vizelere ve finallere çalışabilirdim. Lisans hayatının ne denli korunaklı olduğu hissi dakika bir gol bir karşıma çıkmıştı. Mülakat korkutulduğu kadar çetin geçmemişti, bu tarz konularda kişisel deneyimlerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha kavramıştım. Akademik kariyer yapmak çok uzunca bir zamandır hayalimdi zaten.20 Ağustos itibariyle şu anda devam etmekte olduğum yüksek lisans programına kabul edildim. Başından beri akademik alanın çalışma sahasına göre korunaklı olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle iki yıl geçici bir belirlilik sürecine girerek; bir sonraki belirsizliğe karşı donanım kazanmaya çabalıyorum. Umarım işler dilediğimiz biçimde devam eder hem kendim için, hem de arzu eden herkes için.

Sevgiler Ebru Karataş İstanbul Üniversitesi,yüksek lisans öğrencisi

35


PsiNossa / Kasım 2014 tıbbın kurallarına uygun kendine has bir tedavi yöntemi olarak kabul görmüştür.

MÜZİK VE PSİKOLOJİ Müziğin psikoloji bilimine katkısı tartışılmaz kabul görülmüştür. Osmanlı döneminde tedavi süreçlerinde musikiden faydalanıldığı bilinmektedir.,

HANGİ MAKAM HANGİ HASTALIĞA İYİ GELİYOR?

Edirne II. Bayezid Bimarhanesi Ana binada, ortası havuzlu ve üzeri büyük kubbe ile örtülü merkezi avlunun etrafında altısı kış, altısı yaz için tasarlanmış hasta mekânları sıralanmakta ve bunlardan girişin karşısındakinin müzik odası olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır: Bina müzikle tedavi için kusursuz bir akustik yapıya sahiptir. 10 kişiden oluşan musiki topluluğunun haftada 3 gün verdiği musiki konserleri yankılanmadan binanın her tarafından rahatlıkla dinlenebilir. Tedavide musikinin yanı sıra su sesi ve güzel kokudan da yararlanılmaktaydı. Şadırvandan fışkıran suların çıkardığı ses, tedavinin önemli bir kısmını oluşturmakta, hastayı huzura kavuşturmaktaydı. Bu şifahanede tedavi parasızdı ve haftada 2 gün şehirdeki hastalara parasız ilaç dağıtılırdı. Bir merkez etrafında toplanmış bulunan hasta odaları az personeline hizmet verilmesini sağlardı. Personel tüm odaları kolayca gözleyebilir. Gerektiğinde acil olarak hastaların yardımına koşardı. ( Kurkçu M. 2008)

1) RAST MAKAMI: Kemik ve beyne etkili. Fazla uyumayı engeller. Nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyidir. 2) IRAK MAKAMI: Kuşluk ve ikindi vakti etkilidir. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol ve ellere etkilidir. Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır. 3) ISFAHAN MAKAMI: Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. 4) ZİREFKEND MAKAMI: Sırt, mafsal ağrılarına ve kulunca faydalıdır. Beyinle ilgili ağız çarpılmasına, kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir. 5) BÜZÜRK MAKAMI: Kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer kalp ve yan böğür (basen) için etkilidir.

Muazzam bir düzen içinde müziğe verilen önemin gözler önüne serildiği ve en iyi şekilde faydalarından yararlanıldığı görülmektedir. Günümüzde müzik terapisi alternatif bir yöntem değil, geleneksel 36


PsiNossa / Kasım 2014 6) ZENGULE MAKAMI: Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgisi bulunur. Kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Beyin hastalıkları ve ruh hastalıklarının tedavisi için mide ve karaciğer ateşini yok eder. XIII. asırdan önce hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur. Hayal ve sırlar telkin eder, uyku verir, masal duygusu verir.

11) NEVA MAKAMI: Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir. 12) UŞŞAK MAKAMI: Kalp, ayak rahatsızlıkları ile nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukları etkileyen yellerde ve erkeklerdeki ayak ağrılarına faydalıdır.

7) REHAVİ MAKAMI: Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür için faydalıdır.

13) ACEMAŞİRAN MAKAMI: Kemiklere ve beyne etkilidir. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır.

8) HÜSEYNİ MAKAMI: Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer ve kalbin iltihabını söndürür. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Ateşli nöbetlerin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyidir.

14) SEGAH MAKAMI: Şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur.

9) HİCAZ MAKAMI: Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro–genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır.

15) PENTATONİK MELODİLER: Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk musıkîsinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. Kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar. Çocuklara, 9–10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi öneriliyor. Kaynakça  Gökçen E. Osmanlı ve Eski Türklerde Müzikle Tedavi. 25 Ekim 14. http://ozelegitimsitesi.gen.tr/osmanlive-eski-turklerde-muzikle-tedavi.html  Kurkçu M. Bimarhaneler: Osmanlı Devletinde Akıl Hastaneleri. 25 Ekim 14. http://maralkurkcu.blogcu.com/bimar haneler-osmanli-devletinde-akilhastaneleri/5355227

10) NİHAVEND MAKAMI: Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. 37


PsiNossa / Kasım 2014 Peki ya psikolojinin müziğe etkisi var mıdır? Şan Eğitiminde Antropoloji ve Psikolojinin Etkileri adı altında yürütülen bir araştırma için Sinem Genç Sevindik ile biraz sohbet ettik ve bize görüşlerini açıkladı. TRT Gençlik Korosu Şan Eğitmeni Eyüp Musiki Vakfı Koro Şefi İTÜ Ses Eğitimi Asistanı Sinem Genç Sevindik - Şan eğitim sürecindeki psikolojik ve sosyolojik ortak sorunları incelemeye çalışıyoruz. Bu bakış açısıyla her öğrencinin ortak sıkıntılarını gerek kendilerinin gerekse öğretmenlerinin yardımlarıyla çözüme kavuşturduğu bir hikaye kitabı oluşturma ve bu kitabı ders kitabı niyetiyle öğrencilere okutma amacını taşıyoruz.

Böylelikle yanlış nefes alma, yanlış ses tınısı çıkarma ya da yanlış ağız hareketlerini doğru kabul eden ve vazgeçemeyen öğrenci de, yanlış yolda olduğunu anlayıp özgüven eksikliğine kapılan ya da cesaretini yitiren öğrenci de kendilerinden birer parça bularak hocalarına güven duygusu hissederek yollarına devam edebilecekler. Sinem Hanım devam etti. - Aslında yeteneğine daha az inanıp kendini biz hocalara bırakan öğrenciler, en kısa ve kolay şekilde öğrenmeye başlıyorlar ve en doğru icratı yine kendileri yapıyorlar. Psikoloji biliminden öğrenciye nasıl yaklaşabilirizi öğrenmek isteyen araştırma ekibi öğrencilerin cahil cesaretini, tabularını yıkmak ve onların güvenini kazanabilmek istiyorlar.Bu konuda pedagoji ve androgoji biliminin önemini bilen Sevindik konuşmasını sürdürdü. - Şan eğitimi verecek hocalara pedagoji ve androgoji dersleri verilmelidir. Her yaştan öğrenci tipiyle karşılaşması mümkün olan hocaların, öğrencileriyle iletişimi kuvvetlendirilmiş olacaktır.

Yaşadıkları asıl problemin öğrencinin yanlış bildiklerinden vazgeçememesi, belki de çevresinden aldığı olumlu teşviklerle cesaretlendiği ve yaptığı davranışı doğru kabul ettiği için verilen doğru eğitime ters tepki vermesi, müziği yanlış biçimde icra etmeye devam etmesi olduğunu bildiren Sevindik şöyle devam etti - Yazılan bu hikaye kitabında; hayali bir kişinin ( örneğin Ayşe ) müzik yolunda ilerlerken yaşadığı problemleri, öğrencilerin de yaşıyor olabilecekleri problemler olarak, onların içinde kendilerini bulabileceği tarzda oluşturarak bu problemlerin çözümlerine yer vermek istiyoruz.

Psikolojiden destek bekleyen Sinem Sevindik ve ekibine gerekli ilgiyi alabileceklerini umut ederek başarılarının devamını diliyoruz.Ve bizimle röportaj yaptığı için Sinem Hanım’a kocaman teşekkür ediyoruz. İlgilenenlerin dergi@tpocg.net hesabına yazı göndermeleri iletişimi sağlayacaktır. TPÖÇG Yayın Editörü

Peki, Ya İşitmiyorsa?

38


PsiNossa / Kasım 2014

İşaret Dilsizler  Çocuklarda ileri yaşlarda görülen hastalıklar (menenjit, kabakulak)

X:Merhaba Y: .......

İşitme kaybına neden olan etkenleri azaltarak işitme engelli bireylerin sayısını da azaltabiliriz fakat tamamen önlenmesi mümkün değildir. Yapılması gereken, işitme kaybı olan bireylerin sosyal hayata katılmalarını kolaylaştıracak yollar bulmaktır Genellikle engelli olduklarını anlamak zordur çünkü göze çarpan fiziksel bir zorluk durumları yoktur. Onlar için engel iletişimde başlamaktadır, ancak konuşmaya çalıştığınızda farkına varırsınız.

X:Heyyy, sana diyorum! Y: ....... X:Deli herhalde hareketler yapıyor baksanıza!

İşitme kaybı olan bireyler nasıl iletişim kurabilir? 1) Dudak okuma yöntemi: Dudak okuma, sesin tam anlaşılamadığı veya sesle iletişimin imkansız olduğu durumlarda konuşmayı dudak başta olmak üzere yüz mimiklerini ve dilin hareketlerini çözümleyerek anlama tekniğidir.

İşte bu kadar uzağız işitme engellilere, işaret dili kullananlara. Peki, işitme engeli nedir?

2) İşaret dili: İşaret dili, el hareketleri ve yüz mimiklerini kullanarak oluşturulmuş görsel bir dildir. Her ulusun kendine ait bir işaret dili vardır.

İşitme engeli: “Bireyin işitme duyarlılığının onun gelişim, uyum özellikle de iletişimdeki görevlerini yeterince yerine getirememe halidir.” İşitme engeline neden olabilecek etkenlerden birkaçı şunlardır:

3) İşitsel eğitim: Çocuğun işitme kalıntısını en iyi şekilde kullanabilir duruma gelmesini sağlamak amacı ile yapılan etkinlikleri içermektedir. İşitsel eğitim, dudaktan okuma eğitimi de birlikte yürütüldüğü zaman "Sözel İletişim Yöntemi ile

 Genetik etkenler  Hamilelik yada doğumda yaşanan hatalar (Hamilelik öncesi ve sonrası) 39


PsiNossa / Kasım 2014 eğitim gerçekleşebilmektedir

gelişim dönemleri daha sağlıklı geçmektedir. Erken teşhis işitme cihazının erken takılmasını, kişinin çevreye uyum sağlama hızını bununla birlikte kişisel gelişimini olumlu yönde etkilemektedir. İlerleyen zamanlarda aile çocuğunun işitme duyusundan endişesi var ise çocuğun sese verdiği tepkiyi iyi gözlemelidir(sesli ortamda uyanması, ani ses duyumunda irkilmesi, vb.) ve tepkiye göre hareket etmelidir.

4) Cued Speech tekniği: Sekiz el işareti ve üç farklı el konumu ile dudaktan okumaya yardımcı ipuçları vermekledir. El işaretleri ünsüz ses birimlerini, el konumları ise ünlü ses birimlerini içermektedir Bir el işareti en çok üç ünsüz ses birimini gösterebilmektedir. Bu teknik dudaktan okumayı hızlandırmakta ve dudak hareketleri yönünden benzerlik gösteren seslerin ayırt edilebilmesinde kolaylık sağlamaktadır.

İşitme engelli bireyler için erken teşhis çok önemlidir. İşitme kaybı ne kadar erken öğrenilirse bireyin tüm gelişimi de bu oranda sağlıklı olacağı unutulmamalıdır!

5) Küçük grupların kendi işaret dili: Genelde aile içinde görülür, tanının geç yapılmasından sonra oluşturulur. İletişim aile içi veya başka küçük gruplar içinde yapılır.

İşitme engelli bireylerin toplumda yaşadığı sıkıntının büyük kısmını iletişimsizlik oluşturmaktadır. İletişimsizlik, işitme engellilerle iletişim kurmada kullanılan yöntemlerden herhangi birini bilmeyen bireylerle yaşanılan ortamlarda meydana gelmektedir. Marketlerde, karakolda ve benzeri birçok alanda işitme engelliler zorluk yaşamaktadır. Bu zorluklara yönelik işitme engelli bireylerin kamu ve özel sektör hizmetlerine erişim sağlayarak, sorunlarına çözüm, taleplerine cevap verebilecek “İletişimde Engelleri Kaldırıyoruz” projesi bulunmakta. Proje, iletişimi SMS yolu üzerinden sağlayarak işitme engellilere kolaylık sağlıyor ve yaşama katılmalarında büyük adım atıyor.

Çocuklarda işitme engelinin olduğunu saptamak artık büyümeyi gerektirmiyor, Türkiye’de 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklerin taburcu olmadan işitme duyularının test edilmesi mümkün. Test, yeni doğan bebeklerde doğumdan en az 24 saat sonra yapılabilmekte ve bu yöndeki teşhisi konulabilmektedir. Bu sayede erken teşhis koyulmuş engellilerin

Ayrıca destek almak İÇİN İSMEK kursları ve TBB’nin engelliler için hazırladığı İSEM İBB Engelliler Müdürlüğü android uygulaması bulunmakta. Web Sessiz TV ise işitme engellilere güncel dizileri ve haberleri takip etme imkanı sunuyor.

40


PsiNossa / Kasım 2014  Eğitimlerinde, "Dudaktan Okuma" ve "Cued Speech" Tekniklerinin Karşılaştırılması http://dergiler.ankara.edu.tr/dergil er/39/40/342.pdf  http://www.sessiztv.net/  T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI GENEL  MÜDÜRLÜĞÜ, ANKARA, 2008, ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ İŞİTME ENGELLİ BİREYLER DESTEK EĞİTİM PROGRAMI http://ookgm.meb.gov.tr/meb_iys _dosyalar/2014_02/14114042_ied ep.pdf

X:Merhaba Y:....... X:Heyyy, sana diyorum! Y....... X:Deli herhalde hareketler yapıyor baksanıza. Z:İşaret dili o, seni duyamıyorum diyor. Bilinçli olmanız dileği ile…

Batuhan Sac İstanbul Aydın Üniversitesi, Psikoloji

KAYNAKÇA  Prof. Dr. Şule BİLİR, Dr. Servet BAL , Doç. Dr. Nurder ERTURAN , Sİ. 1992112i. 13 – 21, İleri Derecede işitme Özürü Olan 4 - 5 Yaş Grubu Çocuklarının Dil Gelişimi

İletişim Metotları, <http://isitmeengelliler.wordpress.co m/iletisim-metotlari/> İşitme Engellilerin Eğitimi<http://isitmeengelliler.wordpr ess.com/isitme-engellilerin-egitimi/> towardsınclusıve universities, Üniversite broşürleri, İşitme engeli nedir?<http://www.tiu.org.tr/turkce/c ontent/view/44/81/> İŞİTME ENGELİ NEDİR?<http://www.ozelyenigun.com /ozel_egitim.php?id=9>

Bir de hem işitmeyen hem de görmeyen birini hayal etmeye çalışın. Doğduğu andan itibaren göremeyen ve duyamayan. Neler yaşamıştır, adapte olabilmiş midir dünyaya? Helen Keller’in otobiyografisinin eleştirisi ile baş başa bırakıyorum. Belki bir fikriniz olur

41


PsiNossa / Kasım 2014

KİTAP ELEŞTİRİSİ

bir dilsizdi. Helen Keller, yaşamı parmak uçlarıyla keşfetti... Azmiyle, yaptıklarıyla ve yarattıklarıyla milyonlarca insan için esin kaynağı ve başarı örneği oldu.

Her Şey Su ile Başladı Helen Keller Kapak

*** “İnsan kurallara sığmaz!”

Helen Keller Helen Keller, on dokuz aylıkken bir ateşli hastalık sonucu tamamen sağır ve kör oldu; çocukluğunun o tasasız kahkahaları ve göz alıcı renkleri aniden hayatından silinip gitti. Çevresindekileri anlamaktan ve onlar tarafından da anlaşılmaktan yoksun, içinden hiç çıkmayacağı düşünülen karanlık bir hücrede hapis kaldı. Ama ümit etme ve uzağı görme meziyetlerine sahip, büyük insan Bayan Anne Sullivan, küçük bir çocuğun aklının ve ruhunun her ne olursa olsun yok olmayacağına inanarak; sabır ve sevgiyle Helen’e karanlıktan aydınlığa giden yolda rehberlik etti. Bu ikili, birlikte, iletişim kurmanın inanılmaz güzelliğini yaşadılar ve sonunda ne ışığı ne de sesi hatırlayan küçük kız yeniden dünyayı “görme” özgürlüğüne kavuştu.

Arka Kapak Helen Keller 1880-1968 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir pedagogdur. Onu diğer pedagoglardan farklı kılan şey neredeyse doğuştan diyebileceğimiz kör, sağır ve dilsiz olmasıydı. O, insan beyninin gücünün de canlı bir örneği. Yaşamının ilk on dokuz ayında zihninde yer etmiş tek bir sözcükten, "su" sözcüğünden yola çıkarak başardığı her şey (İngilizce, Almanca, Fransızca, Latince ve Rusça konuşabiliyordu) beynin, kullanıldığı takdirde ne olağanüstü kapasitesi olduğunu gösteren bir mucizenin ifadesi. Bakan körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle dolu olan bir dünyada o gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen

Okuyacağınız onun inanılmaz hikayesidir.

42


PsiNossa / Kasım 2014 *** Bu büyülü hikâyeyi okumaya hazır mısınız?

İnsanları anlamakta zorluk çekiyor, bazı temel ihtiyaçlarını gidermek için, kendince hareketler geliştiriyor. Bunu dışında, konuşanların ağızlarına dokunarak, onların yaptıklarını taklit etmeye çalışıyor. Bunun sonucun da ise hayal kırıklığına uğruyor. Bir süre sonra, yaptığı kelimeler onu anlatmak için yeterli gelmiyor ve sürekli olarak öfke nöbetleri geçirmeye başlıyor. Bunun üzerine ailesi, bir öğretmen tutmaya karar veriyorlar. Helen, 7 yaşına girdiğinde Anne Mansfield Sullivan adında öğretmeni evlerine geliyor. Helen’e anlaşabileceği bir dil öğretmek için oldukça sabırla çalışmalarına devam ediyor. Helen, öğretmeninin geldiği günü “hayatının en önemli günü” olarak adlandırıyor.

Bu büyülü hikayeyi okuduktan sonra, elinizdeki bir çok fırsatın farkına varacaksınız. “İnsan, kurallara sığmaz!” sözüne o kadar inanacaksınız ki, belki hayat felsefeniz haline getireceksiniz. Şunu da belirtmek istiyorum. Dünyadaki tüm sağır ve kör çocukların hatta yetişkinlerin bu eşsiz başarı öyküsünü okumasını istiyorum; kör ve sağır olmadıkları halde diğer yetişkinlere verdiği cesaret ve mücadele gücünü görmelerini ve ona bir teşekkür borçlu olduklarını bilmelerini istiyorum. Onu saygı ile hatırlamalıyız ve bu kitabı her geçen gün daha fazla insanın okumasını, böylece fikirlerinin daha fazla yayılmasını ümit etmeliyiz. *** Kişinin kendi otobiyografisini yazması oldukça zordur. Okuması da oldukça zor olabiliyor bazı durumlarda. Fakat Helen öyle iyi kurgulamış ki. Başladığınız gibi bitiyorsunuz kitabı. Yazarken yaşadığı zorluk sizi hiç ama hiç etkilemiyor. Biraz size Helen’in otobiyografisinden bahsetmek istiyorum.

Hayatının ikinci büyük olayı ise 8 yaşında Boston’u ziyaret edişi olduğunu söylüyor. Boston’da Perkins Enstitüsü’ne(körler okulu) gitmeye karar veriyor. Kör çocuklarla vakit geçirdiğin de, kendini evinde gibi hissediyor ve oradan ayrılmak istemiyor. Ragnhild Kaata’nın konuşma hikayesini duyunca, ümitleniyor ve bazı sesleri çıkarmayı öğrenerek, konuşmaya başlıyor. 12 yaşına geldiğinde “Buzlar Kralı” adında bir hikaye yazıyor. Müdürü Bay

27 Haziran 1880’de, Kuzey Alabama’nın küçük bir kasabası olan Tuscumbia’da doğuyor. Hastalığı sonrasında kör ve sağır oluyor. Doktorlar bu hastalığı ” karında ve beyinde ciddi bir tıkanıklık olduğu” şeklinde adlandırıyorlar. Çocukluk dönemlerinin çoğunu, Martha Washington adında bir çocukla arkadaş olarak sürdürüyor. Martha, ilginç bir şekilde onunla anlaşabiliyor.

43


PsiNossa / Kasım 2014 Anagnos’a gönderiyor. Hikayesinin çok beğenilmesinin ardından daha önce okuduğu bir hikayenin aynısı olduğu ortaya çıkıyor. Bu olaydan sonra bir çok suçlama alıyor ve hikaye yazmaktan artık çok korkuyor. Uzun bir süre sonra şehirler hakkında bir kompozisyon yazıyor ve bu da çok beğeniliyor.

*** Her Şey Su ile Başladı? Kitabı okurken, en çok adının neden bu olduğunu merak etmiştim. Sizinle o kısmı paylaşmak istiyorum; “Bayan Sullivan ile kuyunun yanındaki hanımelleri ile kaplı eve doğru yürüdük. Birisi su çekiyordu ve öğretmenim elimi soğuk suyun altına tuttu. Elimin biri suyun altındayken diğer elimin avucuna yavaşça sonra hızlı bir şekilde su yazdı. Bütün dikkatimi parmaklarının hareketine vererek kıpırdaman durdum. Birdenbire bilincimin derinliklerinde sisler arasında unutulmuş bir şey hatırladım ve konuşmanın tüm gizemini kavradım. Artık s-u işaretinin elimin üzerinden akan soğuk ve harikulade bir şey olduğunu biliyordum. O yaşayan sözcük ruhumu uyandırdı, ona ışık, umut, neşe ve özgürlük verdi!” Ona su, insanlarla iletişim kurması için büyük bir başlangıç sağlıyor. İşte bu yüzden de “Her şey Helen için Su ile Başlıyor…”

14 yaşına geldiğinde Sağırları Konuşmaya Teşvik Etme Kurumu’ nun düzenlediği toplantıya katılıyor ve bunun sonucunda Wright-Humason Sağırlar Okulu’na gitmeye karar veriyor. Burada Almanca ve Fransızca eğitimleri alıyor. Aynı zamanda konuşma ve dudak okuma becerilerini de geliştiriyor. 16 yaşında ise Radcliffe’e hazırlanmak üzere Cambrigde Kız Okuluna başlıyor. Cambrigde’de Bayan Sullivan, Helen ile derslere giriyor ve ona bütün dersleri tercüme ediyor. İlk yıl, İngiliz Edebiyatı, İngiliz Tarihi, Almanca gibi bir çok dersi görme şansını yakalıyor. Uzun süre çalışmalarının ardından, 20 yaşına geldiğinde Radcliffe’e başlayabiliyor. Sorunsuz bir şekilde üniversiteden de mezun oluyor. Bunun dışında, bir çok insandan fazla kitap okuyor ve bir çok sporu yapabiliyor. Boş zamanlarını çok verimli değerlendirmeye çalışıyor.

İsmail Bıyıklı İstanbul Gelişim Üniversitesi, psikoloji

44


PsiNossa / Kasım 2014

2

Tavsiye Ettiklerimiz

1

.

Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair, yanıtlanması zor sorular soruyor

3 Paulo Coelho Aldatmak'ta diğer kitaplarından farklı olarak kışkırtıcı, tene dokunan ve tutku dolu bir hikâyeyle çıkıyor okurun karşısına. Her şeyin mümkünmüş gibi sunulduğu bir dünyada, imkânsız aşkın izini sürüyor.

Bir Sonraki Sayıda Eleştirisi Sizlerle Olacak. Okumanızı tavsiye ediyoruz Sol Ayağım, beyin felci geçiren İrlandalı yazar, ressam ve şair Christy Brown'un 1954'te kaleme aldığı otobiyografisidir.( Vikipedi )

45


PsiNossa / Kasım 2014

#Psikolağa Gitmek Özgürlüktür. Olcay Tayız Kendi farkındalığımızı arttırma adına atılan cesur adımlardır. Melis Onglu Deli olmadığını kanıtlamaktır. Anonim İstiyorsam neden olmasın Ezgi Ak İnsanların iğneleyici bakışlarına rağmen cesaret göstermektir. Büşra Çimen Hayata farklı ve olumlu pencerelerden bakabilmektir. Büşra Kandemir Holistik sağlığı korumak için faydalı bir eylem. Ceren Ayık Bilinçliliktir. Havva Karahanlı Güzin abla değildir. Nazlı Kara Yaşamı güzelleştirir, yaşam kaliteni artırır. Salih Can Polat Kendine kendini anlatmaktır. Banu Barutçu Öcü değildir korkma yemez. Hazel Halıcı Zenginlik belirtisidir. İsmini vermek istemeyen müstakbel okuyucu 46


PsiNossa / Kasım 2014

KASIM AYINDA KUTLAMA HAFTALARI VE ÖZEL GÜNLER - Türk Harf İnkılabı Haftası 1-7 Kasım - Organ Nakli Haftası 3-9 Kasım - Dünya Şehircilik Günü 8 Kasım - Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kasım’ın 2. Hf. - ATATÜRK'ün Ölüm Günü 10 Kasım - ATATÜRK Haftası 10-16 Kasım - Dünya Diyabet Günü 14 Kasım - Dünya Çocuk Hakları Günü 20 Kasım - Diş Hekimleri Günü 22 Kasım - Ağız ve Diş Sağlığı Haftası 22 Kasım’ı içine alan hafta - Öğretmenler Günü 24 Kasım - Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 25 Kasım

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü saygıyla anıyoruz. 10 Kasım 1938… Halk, tüm Türkiye büyük bir yasa boğuldu. Ulu Önderleri fani hayata gözlerini kapatmıştı artık. Gözyaşları eksik olmuyordu yanaklarda. Meclisten ve halktan gelen istekler vardı. Ankara’nın adının Atatürk olarak değiştirilmesi,boş kalan millet vekili mevkisinin boş kalması ve her toplantıda adının okunması, her ile Atatürk heykelinin yapılması ve her ilde en az bir tane okulun adının Atatürk olması… Çünkü halk derin bir yastaydı hem bu acıyı hafifletmeye çalışıyorlar hem de onu ölümsüzleştirmek istiyorlardı. Ayrılıktan kaçma, yeniden bulma arayışı içinde olma duygularını bilmeden yaşıyorlardı belki. Belki de onu unutmayacaklarını yani dünya ülkelerince kabulü tanınmış büyük önderlerini asla bırakmayacaklarını kanıtlamaya çalışıyordu kendilerine…

47


PsiNossa / Kasım 2014

İYİ Kİ VARSINIZ  PsiNossa adına bizlerden yardımlarını, desteklerini esirgemeyen tüm hocalarımıza, öğrenci arkadaşlarımıza ve ilgilenenlere teşekkürü borç biliriz. Sizler olmasaydınız olamazdı. İstanbul Üniversitesi Gelişim Psikolojisi ABD Arş. Görevlisi Tolga Yıldız ** Şişli Etfal Eğitim ve Arş Hastanesi Psikolog Taner Akbaş İstanbul Üniversitesi Sosyal Psikoloji ABD Doç. Dr. Sevim Cesur İstanbul Üniversitesi Sosyal Psikoloji ABD Arş. Görevlisi Büşra Alparslan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri ABD Doç. Dr. Murat Emul Şan Eğitmeni, Koro Şefi ve Asistan: Sinem Genç Sevindik İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi Batuhan Saç İstanbul Gelişim Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi İsmail Bıyıklı Süleyman Şah Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi Musab Ersoy Hacettepe Üniversitesi Konservatuar Öğrencisi Burak Ekinci İstanbul Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi Ferhat Barış Şahin İstanbul Üniversitesi Gelişim Psikolojisi ABD Yüksek Lisans Öğrencisi Ebru Karataş Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi Cevdet Acarsoy Başkent Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi Emre Yılmaz İstanbul Gelişim Üniversitesi Çocuk Gelişimi Öğrencisi Cansu Uzun Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık Öğrencisi Ceren Ayık Mnemosyne Alin TOG Gönüllüleri TPÖÇG Gönülleri +PsiNossa Gönüllüleri 48


PsiNossa / Kasım 2014

PSİNOSSA II. SAYISI İLE DEVAM EDİYOR 1 Aralık’ta sizleri neler bekliyor? Bir sonraki sayıda PsiNossa’da  Genie’nin gelişim süreçlerinde yapılan testler  Çocuklarda oyuncak seçimine dikkat! Vee  Tolga Yıldız ve Taner Akbaş ile ‘Türkiye’deki Psikoloji Bilimine Bakış’ adı altında söyleşi. Tavsiye film ve kitaplarımızdan ilkinin eleştirileri burada olacak. İzlemenizi, okumanızı ve değerlendirmesini PsiNossa ile yapmanızı öneriyoruz… Dört Gözle Bekliyoruuz

Ödüllü sorumuz sizler için devam edecek. Ve çoook daha fazlası

Bizi takip ediinn!!!

PsiNossa’nın II. Sayısında

49


PsiNossa / Kasım 2014

ECEM UZUN İstanbul Üni

NİHAN ÖZANT İstanbul Üni

HAZEL HALICI Çağ Üni

PELİN YİRİ Yaşar Üni

SÜMEYYE SÖNMEZ Yıldırım Beyazıt Üni

YAYIN EKİBİ İLETİŞİM: dergi@tpocg.net Başkan Yardımcısı Ecem Uzun

ecemuzun@live.com

Yayın Editörü Nihan Özant

nihanozant@gmail.com

Tasarım Sorumlusu Hazel Halıcı

hazelhalici@gmail.com

Yazı İşleri Sorumlusu Pelin Yiri

peline26@gmail.com

Destek Birim Sümeyye Sönmez

ssgs06@hotmail.com

50

e c n i h l P c S c


PsiNossa / Kas覺m 2014

51


PsiNossa / Kasım 2014

TUTKUYLA BEKLENEN DERGİ PSİNOSSA SİZLERLE OLMAYA DEVAM EDECEK…

52


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.