Dogus 196

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Ekim/Oktober 2014 yıl/jaar 15 sayı/editie 196

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

ö ç, g e y i r e G “ mı, ş ı ç a k r i b r yo k s a b i ” u? m ş u l u t r ku >> S 10

adet b i z ı s s a l “İh ğaç a z i s e v y me gibidSir2”4 >>

Gidenlerin Türküsü...

Gitmek bir dert, kalmak ayrı bir dert...

“HOLLANDA’NIN SİZLERE İHTİYACI VAR”

S 05

“SAĞLIK SİGORTALARINDA SON DURUM”

“SİYASET, ÇÖZÜM MERKEZİDİR”

P 09

S 13

S - 10-11 VEREN EL İLE ALAN ELİ BULUŞTURDULAR

BOŞANMALAR VE SONRASINDAKİ GELİŞMELER

S 20

S 28

redactie

02 yayın odası Editörden

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196- 2014

adnan@dogus.nl

Adnan Şahin

İçimizdeki gurbet...

Bundan tamı tamına 50 yıl önceye rastlar o mütevazı ve kanaatkâr hayallerin kurulduğu yıllar. Bir miktar sermaye yapmaktı onların amaçları. Başını sokacak bir ev, işini görecek bir traktör, hatta bir tarlasını sürebileceği bir çift öküz alabilecek kadar sermaye edinmek bile yetebilirdi geri dönebilmeleri için.

Zira onlar pek çok şeyi, yarı başlı bir şekilde; “az bekle hemen döneceğim” diyerek bırakıp gitmişlerdi… Elleri kınalı eşlerini, yavuklularını, yaşlı ana ve babalarını, daha neleri neleri öylesine bırakıp gitmişlerdi bilmedikleri tanımadıkları yaban ellere…

Yanlarında tahta bavullarından başka, bir de kurdukları tatlı hayalleri vardı.

Soğuk pansiyon duvarları ve kalabalıklar arasında yapayalnızken hep o hayallerle beslendiler, hep o hayallerle dertleştiler.

Sıladan, anadan ve yardan uzak geçen her yıl kendi mazeretini üreterek geldi. “Bir yıl daha” diye diye on yıllar gelip geçti. Önce hayaller yaşlanıp birer birer dökülmeye başladılar bir sonbahar yaprağı gibi.

Sonra dostlar yarenler uzaklaştılar.

Ne eskisi gibi çığlık çığlığa karşılamalar oluyordu ne gözyaşları içinde uğurlamalar… Ve bir bir ayrı düşen dostlar… Garip ama gerçek şuydu ki, gurbetçi iyilik yapayım derken yakınları ile kötü olmuştu.

Döviz olarak borç vermiş, değeri düşük Türk parası olarak geri almıştı.

“Sermaye benden, çalışma senden; kâr ikimizin” deyip biriktirdiği parayı dostuna vermiş ve sonunda yine kendi borçlu çıkmıştı.

Arsayı kendisi almış, inşaat masrafını kendisi karşılamış, yaptırması için emanet ettiği yakını tümünü kendi üstüne almıştı. Kısaca gurbetçi, buna benzer bir yığın tezgâhın içinde buluvermişti kendini…

Aradan 50 yıl geçmiş… Artık ne gitmek ne de kalmak kendisini heyecanlandırmıyor. Esasen gurbet bütün kasveti ve kederiyle içine, yüreğine çöreklenmiş. Ama yine de gözlemlenen o ki, elli yılın yorgun ve solgun savaşçıları ille de doğdukları topraklara gitmek istiyorlar.

Kimi 45 yasasından, kimi hastalıktan, kimi de normal emekli olarak bir bir dönüyorlar. Dönmek isteyip dönemeyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Zaten dönenlerin de ayaklarının, gözlerinin, kulaklarının bir tanesi burada kalıyor.

Zira torun torba burada…

Bu sayımızda “gitmek mi zor, kalmak mı?” diye sorarak bu konuyu irdeledik. Esasen her insanın koynunda kendi dünyası, kendi hikâyesi saklıdır. Hiçbir hikâye diğerinin aynısı değildir. Biz bu sayımızda bazı örnekler vermeye çalıştık birinci nesilden.

Biz bilhassa gençlerimize bu konuda bir tavsiyede bulunmak istiyoruz.

Alın elinize bir kayıt cihazı ve size en yakın olan birinci nesli konuşturup onun kendi hikâyesini can kulağı ile dinleyin. Evet, can kulağı ile…

Duygudaşlık yaparak. Bakın ne ilginç şeyler duyacaksınız.

Değerli okurlarımız bu sayımızda sizi çeşitli dünya ülkelerine götüreceğiz.

Kişisel imkânlarla gitmemiz çok ama çok zor olan dünya ülkelerine Hasene Yardım Derneğinin düzenlediği “Kurban Kampanyası” çerçevesinde giden kardeşlerimizin notlarını, izlenimlerini paylaşacağız sizlerle. Bu paylaşılanlar umuyoruz ki, oradaki Müslim ya da gayri Müslim tüm yoksul insanların durumunu bir kez daha düşünmemize ve onlara çeşitli vesilelerle yardım etmemize vesile olur. İçinde bulunduğumuz aylar çok hareketli geçen aylar oldu. Tatil dönüşü, kurban bayramı, hacıların gidip dönmeleri gibi olaylar karşıladı bizleri. Tüm bu konularda yazı resim ve söyleşiler bulacağınız dopdolu bir Doğuş’la yeniden birlikteyiz. Ve biz mutluyuz.

Yine birbirinden değerli yazarlarımızın çeşitli konularda görüş ve düşüncelerini okuyacaksınız.

Hollanda gündemi yabancılar adına çok da hoş gelişmiyor. IŞİD olaylarının patlak vermesiyle Müslümanlar adına karamsar bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor.

Geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi IŞİD’ı hiçbir Müslüman ülkenin desteklediği vaki değildir. Onların Müslümanları temsil ettiğini de yine hiçbir Müslüman ülke kesinlikle desteklemez, desteklemiyor. Ama buna rağmen bir algı oluşturulmak isteniyor. IŞİD’a IŞİD denmeyip özellikle “Irak Şam İslam Devleti” şeklindeki açılımı kullanılarak sanki bunu gerçekten Müslümanların kurup ortaya çıkardıkları bir devlet algısı verilmek isteniyor. Ve doğrudan doğruya tüm Müslümanlar zan altında bırakılmaya çalışılıyor. Bizce IŞİD bir terör örgütüdür ve adı da sadece IŞİD olarak kullanılmalı.

Bakan Asscher’in dört STK hakkında yaptırdığı araştırmanın sonucu kamuoyu ile paylaşıldı. Bakan Asscher’ın araştırmanın sonucundan pek memnun gözükmeyerek yabacı STK’ları daha derin bir şekilde araştıracağını açıklaması göçmenler arasında tedirginliğe yol açtı.

STK’lar, baştan beri hukuk çerçevesi içinde kurulup işleyen bu kuruluşlara yıllar sonra Bakanın kalkıp yeraltı örgütü muamelesi yapmasını anlamakta güçlük çektiklerini dile getiriyorlar.

Hollanda’da ekonomik veriler bir yükselişi gösterdiği için her şeyin tekrar kendi mecrasında seyredeceğini umuyoruz.

Bir daha ki sayımızda yeniden birlikte olmak dileği ile, Allah’a emanet olun.

Aradan 50 yıl geçmiş… Artık ne gitmek ne de kalmak kendisini heyecanlandırmıyor.

Haklarımız...



Hollanda YVDK üyesi Av. Ejder Köse’den T.C.

“Yurtdışındaki ‘Boşanma’ Kara Türkiye’de tanın Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Üyesi Avukat Ejder Köse, Hollanda ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaşayan Türklerin önemli sorunları arasında yer alan yabancı mahkemeler tarafından verilmiş boşanma kararlarının Türkiye’de tanınması konusunun kurul toplantısının gündemine alınmasını önerdi. İşte, Ejder Köse’nin gönderdiği o mektup...

K

onu: Kurul toplantısının gündemine alınması için öneri Sayın Başbakanımız Prof.

Dr. Ahmet DAVUTOĞLU, Sayın Başbakan Yardımcımız Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ, Sayin Başkanımız Doç. Dr. Kudret BÜLBÜL, 5978 sayılı yasanın 17. maddesine göre oluşturulan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun belirlenen görevlerinden en temeli ‘yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının sorunlarının tespiti ve yapılacak çalışmaların koordinasyonu ile ilgili önerilerde bulunmaktır.’

24 Aralık 2010 tarihli ve 27795 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmeliğinin 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasına dayanarak, gelecek ilk Kurul toplantısının gündemine alınması için alttaki önerilerde bulunmak istiyorum.

Hollanda’nın çeşitli bölgelerinde Türk Sivil Toplum Kuruluşları ile yaptığım istişarelerde, katıldığım etkinliklerde, bulunduğum topluluklarda ve takip ettiğim davalarda karşılaştığım Türk toplumunun/diasporanin mağduriyetine sebep olan bir hususu sizinle paylaşmak istiyorum.

Yurtdışındaki “Boşanma” Kararlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfizi Yurtdışında alınan boşanma kararlarının Türkiye’de geçerlilik kazanması süreci vatandaşlarımızın mağduriyetine sebep olmaktadır. Ülkemizde “tanıma ve tenfiz” davalarında, bütün şartlar oluşmuşsa dahi taraflara tebligat şartı bulunmaktadır ve taraflardan birinin başka bir ülkede ikamet etmesi durumunda bu tebligat prosedürü aylar hatta yıllar sürebilmektedir. Bu sürecin uzaması davanın neticelenmesini tamamen usuli sebeplerle geciktirmekte,

yurtdışında alınan kesin hükümlerin ülkemizde geçerlilik kazanmasını zorlaştırmaktadır. Kaldı ki kanunda sayılı şartlar gerçekleştikten sonra kendisine tebligatın ulaşması beklenen taraf itiraz etse bile bu durum dava sonucunu değiştirmemektedir. Bu uzun süreçten çekinen veya dava için masraf yapamayacak durumda olan vatandaşlarımız ise bazen tanıma ve tenfiz davalarına hiç başvurmamaktadır.

Uygulamada yurtdışında boşanan birinin, bu kararla ilgili tanıma, tenfiz süreci devam ederken tekrar başka biriyle evlenmesi oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi durumlarda, boşanma kararı ülkemizde geçerlilik kazanmadığı için yeni eşinden olan çocukları nüfusta eski eşi adına kaydedilmekte ve karışıklığa, vatandaşlarımızın mağduriyetine sebep olmaktadır.

Yurtdışında boşanıp ülkemize kesin dönüş yapan vatandaşlarımız da farklı bir şekilde mağdur olmaktadır. Şöyle ki yurtdışındaki boşanma kararı ülkemizde geçerli olmadığı için vatandaşlarımız tekrar evlenme niyetinde olsalar dahi resmî olarak evli görüldükleri için evlenememektedir.

Tanıma ve tenfiz sürecine başvuran vatandaşlarımız evliliklerini yıllarca ertelemek zorunda kalmaktadır.

Yurtdışında alınan boşanma kararlarının çeşitli sebeplerle ülkemizde tanıma ve tenfiz davalarına konu edilmemesi veya edilmesine rağmen sürecin uzun sürmesi miras hukukunda da karışıklığa sebep olmaktadır.

Boşanma kararının ülkemizde kesin hüküm teşkil etmemesi sebebiyle eski eş, boşandığı eşinin vefatı durumunda nüfus kayıtlarında hâlen kanunî mirasçı olarak görülmektedir.

Vatandaşlarımızın bahsettiğimiz mağduriyetlerinin önüne geçmek için bu süreci kısaltmak zaruriyeti bulunmaktadır. Ülkemizdeki

uygulamaya alternatif olarak Hollanda hukukundaki uygulama gösterilebilir. Farklı ülkelerde alınan kesinleşmiş boşanma kararları, belediyelerce incelenmek suretiyle onaylanarak “idarî bir işlemle” Hollanda iç hukukunda da geçerlilik kazanmaktadır. Böylece boşanma kararlarının geçerliliği talebi çok kısa bir sürede neticelenmekte, insanların mağduriyeti ortadan kaldırılmaktadır.

Bu durum mahkemelerdeki gereksiz iş yükünün önüne geçmekte, zaman ve para kaybını engellemektedir.

Belediyeler, başvuruda bir eksiklik tespit etmeleri durumunda “ret” kararı vermekte, tanıma, tenfiz talebi ancak bu durumda mahkemeye intikal etmektedir.

Bir başka alternatif ise ülkemizdeki mirasçılık belgesinin alınması sürecidir. Türkiye’de gereksiz yere mahkemeleri meşgul edip, vakit kaybına sebep olan mirasçılık belgeleri, önceleri sadece Sulh Hukuk Mahkemelerinden alınabiliyorken, 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı kanunun 19. maddesiyle Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle artık noterlerden de alınabilmektedir. Bu durum Sulh Hukuk Mahkemelerinin iş yükünü azalttığı gibi süreci hızlandırmış vatandaşlarımızın taleplerinin daha çabuk karşılanması sağlamıştır.



Kesinleşmiş bulunan boşanma kararlarıyla ilgili açılan tanıma ve tenfiz davalarının neredeyse tamamı olumlu sonuçlanmaktadır. Fakat başta tebligat işleminin uzun sürmesi olmak üzere çeşitli sebeplerden ötürü bu süreç yavaş ilerlemekte bazen ilgiliye tebligat yapılamaması sebebiyle neticelenmemektedir.

Yukarıda bahsettiğim Hollanda iç hukukundaki tanıma prosedürüne veya ülkemizde mirasçılık belgelerinin temin edilmesinde artık noterlerin de yetkili kılınmasına paralel olarak boşanma kararlarının tanınması ve tenfizi için ülkemizde belediyeler, nüfus idareleri veya noterler





agenda

gündem 03

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Kısa haber

Başbakanlığına mektup var...

Gençler arasındaki işsizlik ortaya “kayıp nesil” çıkarıyor Hollanda’nın en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan FNV, gençler arasındaki yüksek işsizlik oranının ortaya bir “kayıp nesil” çıkmasına yol açmasından kaygı duyuyor.

arları nsın”





görevlendirilebilir.

Başvuruda eksiklik bulunması veya tanıma kararının ciddi bir muhakeme sürecini gerektirmesi durumunda yetkili kılınan kurumlar ret kararı vererek olayın yine mahkemelere intikalini sağlayabilir. Böylece gerekli şartları taşıyan boşanma kararları

Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı Lodewijk Asscher’a sunulan raporda, işsiz gençlerin yaşadıkları sorunlara vurgu yapıldı.

FNV yöneticilerinden Gijs van Dijk, “Çok sayıda genç işsiz, ev satın alamıyor ve evlenip yuva kuramıyor” ifadesinde bulundu.

kısa sürede ülkemizde geçerlilik kazanacak, eksiklik bulunan kararlar ise mahkemelerce değerlendirilecek, böylece adaletin hızlı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi sağlanacaktır.

Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu üyesi olarak yukarda belirttiğim hususları sizlere iletmeyi bir görev

olarak gördüğümü de belirtmek isterim. Ayrıca tanıma ve tenfiz davaları için bahsettiğim öneriler uygun bulunarak gerçekleştirilirse vatandaşlarımız büyük bir memnuniyet duyacak, ülkemizdeki mahkemelerin iş yükü azalacak, para ve zaman kaybının da önüne

geçilecektir.Böylesi bir gelişme, Hollanda ve Avrupa genelinde yaşayan Türk toplumuna çok büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

En derin saygılarımla, Av. Ejder Köse Hollanda YVDK üyesi

«

Gençler arasındaki işsizlik oranının yüzde 14,3 olduğuna ve yabancı gençler arasındaki oranın da yüzde 25’i geçtiğine vurgu yapıldı. Van Dijk, “650 bin işsizin olduğu bir dönemde sorun, özgeçmiş yazma kursu ve iletişim ağır kurma çalışmalarıyla çözümlenemez” dedi.

FNV yöneticisi siyasilerin bu konuda daha etkili çalışmalar yapmaları gerektiğini kaydetti.

Hükümetin bakım hizmetleri ve eğitime yatırım yapmasının on binlerce kişinin işsiz kalmasını önleyeceğine vurgu yapıldı

nieuws

04 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196- 2014

Ziyaret...

Zafer Ateş: “Öncelik, sorunların çözümü” Gelderland Eyaleti’nin Arnhem kentinde faaliyet gösteren Türk Platformu ile Türk İşverenler Derneği’nin yönetim kurulu üyeleri bir süre önce göreve başlayan Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş’i ziyaret ettiler. İbrahim Günay, Mehmet Ali Çılgı, Rahmi Gemril ve Veysel Eroğlu’ndan oluşan Arnhem Türk Platformu yöneticileri ile Arnhem Türk İşverenler Derneği’nin Ali Durmuş, Aziz Zeyrek, Hakan Geçol ve Adil Karakaya adlı yöneticilerini ayrı ayrı kabul eden Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş, “8 Eylül 2014 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Deventer Başkonsolosu olarak görevime başlamış bulunmam vesilesiyle, ülkemiz ile Hollanda arasında önemli bir köprü oluşturan Hollanda Türk toplumunu saygıyla selamlıyorum. Hollanda’ya gelişinin 50. yıldönümünü henüz kutladığımız Hollanda Türk toplumu bir yandan

Gündem

Hollanda’nın ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel hayatına katkılarını sürdürmekte, diğer yandan iki ülke arasında 400 yılı aşan bir maziye dayanan dostane ilişkilere katkıda bulunmaktadır. Hollanda Türk toplumunun yarım asırda gelmiş olduğu mertebe ülkemiz için bir gurur vesilesidir” dedi. Deventer Başkonsolosluğu’nun görev bölgesindeki 130 bin dolayında vatandaşımıza hizmet sunduğunu anımsatan Ateş, “Vatandaşlarımıza kaliteli ve süratli hizmet sunmak, sorunlarına imkanlar dahilinde en kısa sürede çözüm bulmaya çalışmak birinci önceliğimiz olmaya devam edecektir. Toplamda yaklaşık 7 milyar doları bulan iki ülke arasındaki ticaret hacminin daha da geliştirilmesi imkanları mevcuttur. Bu kapsamda, görev çevremiz itibariyle iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin daha da ilerletilmesine gayret gösterilecektir. Diğer yandan Hollanda toplumu ile sosyal ve kültürel bağlarımızın geliştirilmesi de hedeflenecektir” ifadesini kullandı. Türk kuruluşlarının yöneticileri yaptıkları ziyaret sırasında yürüttükleri çalışmalara ilişkin bilgiler aktarıp, geleceğe dönük hedeflerini anlattılar

Asscher’dan aşırılıklar...

Türk kuruluşları şeffaf değil Hollanda Diyanet Vakfı, Gülen hareketi, Süleymancılar ve Milli Görüş’ü kapsayan araştırma raporunu Temsilciler Meclisi’ne gönderen Bakan Asscher, Türkiye’nin Hollanda’daki Türk kuruluşları üzerindeki etkisi konusunda da Dışişleri Bakanı Frans Timmermans ile birlikte Ankara ile görüşmeler yapacağını kaydetti.

Araştırma, 2012 yılında Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından hazırlanan ve Hollanda’daki Türk toplumunun diğer azınlıklara göre daha içe dönük olduğu sonucuna varılan rapor üzerine yaptırıldı.

Bakan Lodewijk Asscher, Temsilciler Meclisi’ne raporla birlikte gönderdiği yazıda, yeterince şeffaf olunmamasının demokratik toplum anlayışıyla bağdaşmadığını belirtti. Asscher, bu araştırma ile Temsilciler Meclisi’nin “paralel toplum” konusunda inceleme yapılması yönündeki isteminin yerine getirildiğini ifade etti. Araştırmada kadın-erkek eşitliği, vicdan özgürlüğü gibi demokratik hukuk devletinin temel değerleri, kuruluşların hedefleri, faaliyetleri ve mali kaynakları, araştırma kapsamındaki kuruluş ve akımlar arasındaki ilişkiler, üyeler üzerindeki baskı, uyumun teşvik edilip edilmediği ve Türkiye’nin etkisi incelendi.

Asscher, araştırma kapsamındaki kuruluşlar tarafından düzenlenen bazı faaliyetlerin Türk-İslam kimliğinin güçlendirilmesine, bazılarının da Türkler ile Hollanda toplumu arasında köprü oluşturmasına yönelik olduğunu belirtti. Asscher, kuruluşların “köprü oluşturma” faaliyetlerinin güçlendirilip, onlara şeffaf olunması ile uyumun teşvik edilmesi konularındaki sorumluluklarının hatırlatılabileceğini ifade etti. Araştırma kapsamındaki kuruluşların Türk toplumunun toplumsal yaşama katılımını olumlu etkiledikleri, bu gruplar içinde yer alan Türklerin eğitimde, iş hayatında başarılı olmaya çalıştıkları, siyaset başta olmak üzere birçok alanda aktif oldukları belirtildi. Bakan, bu çabaların Türk-İslam kimliğinin güçlendirilmesine ve kendi grubunun (siyasi) çıkarlarının ön planda tutulmasına yönelik olduğu izlenimini verdiğini de kaydetti. Raporda, Yunus Emre Vakfı, UETD ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın Türkiye’nin Hollanda’daki Türkler üzerindeki etkisinde rol oynadıkları ileri sürüldü. Özellikle Yunus Emre Vakfı ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’na Ankara tarafından tahsis edilen bütçenin son yıllarda ciddi bir artış gösterdiği iddia edildi. Bakan Asscher, yeni araştırmaların bu kuruluş ve hareketlerin uyumu olumsuz etkilediklerini ortaya koyması durumunda parasal yardımların durdurulabileceğini belirtti.



Kurban, yakınlaşmaktır...

Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve Tunahan Kuzu’dan BATİM’e ziyaret 4 Ekim 2014 Cumartesi, Kurban Bayramının ilk gününde Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve Hollanda İşci Partisi (PvdA) Milletvekili Tunahan Kuzu Batı Avrupa Türk İslam Merkezi’ne Kurban Bayramı ziyaretinde bulundu.

T

ürkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve PvdA Milletvekili Tunahan Kuzu’nun ziyaretinde misafirleri Batı Avrupa Türk İslam Merkezi Genel Başkanı Uğur Arısoy, Genel Sekreter Metehan Özdemir, Genel Muhasip Bedir Murt, Yönetim Kurulu üyesi İbrahim Tosun, Bekir Şahin, Hanım Kolları’ndan İmran Tosun, Nazmiye Murt, Bahar Özdemir, Hilal Arısoy, Gençlik Kolları’ndan Halil Arısoy karşıladılar.

Ziyaret çay ve tatlı ikramlarıyla hoş bir sohbet ortamında gerçekleşti. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunulan ve Türk toplumunun sorunları çerçevesinde yürütülen sohbet, önemli tespit ve çözümlerin yapılmasına zemin hazırladı Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral,

Kurban’ın yakınlaşma olduğunu ve yaşamakta olduğumuz Hollanda toplumuna yakınlaşmak için bizlerin daha fazla çaba sarfetmemiz gerektiğini, kültürümüzü daha iyi tanıtabilmemiz için yaptığımız faaliyetlerde Hollandalı komşularımızı ve dostlarımızı da davet etmemiz gerektiğini vurguladı.

PvdA Milletvekili Tunahan Kuzu dışarıdan bakıldığında Türk toplumunun içine kapalı bir toplum olarak gözüktüğünü dile getirdi. “Yaşadığımız toplumda huzurlu ve eş değerde bir yer edinmek istiyorsak Türk toplumu olarak bizlerin biraz daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini” söyledi.

Batı Avrupa Türk İslam Merkezi Genel Başkanı Uğur Arısoy Başkonsolos Togan Oral ve Milletvekili Tunahan Kuzu’nun dediklerine katıldığını ve teş-

kilat olarak yapılan tüm faaliyetlerde Türklerin yanısıra Hollandalı ve diğer milletlerden olan insanların da davet edildiğini belirtti. Ziyaretin akabinde Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve Hollanda İşci Partisi (PvdA) Milletvekili Tunahan Kuzu Batı Avrupa Türk İslam Merkezi yönetim kuruluna ve Kadın Kollarına kendilerini ağırladıkları için teşekkür ettiler.

Batı Avrupa Türk İslam Merkezi yönetim kurulu adına da Genel Başkan Uğur Arısoy Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve Hollanda İşci Partisi (PvdA) Milletvekili Tunahan Kuzu’ya bayram ziyaretleri için BATİM’ı ziyaret ettikleri için teşekkür etti.

Doğuş Haber Merkezi



«

IOT’nin şikâyeti işleme alındı Hollanda’nın ülkeye gelen Türklerin biyometrik verilerini almasıyla ilgili olarak Avrupa Komisyonu’na başvuran IOT’nin şikâyeti işleme alındı.

Konuyla ilgili olarak yazılı bir açıklama yapan İOT (Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu) Başkanı Emre Ünver, Hollanda’nın 1 Ocak 2014 tarihinden itibaren arasında Türkiye’nin de bulunduğu AB üyesi olmayan ülkelerden gelen yabancıların parmak izi gibi biyometrik verilerini bir bilgi bankasında toplamaya başladığını anımsattı. Ünver, AB ile Türkiye arasındaki Ortaklık Hukuku Anlaşması’na göre, Türklere diğer AB vatandaşlarından farklı muamele yapılamayacağına dikkati çekti.

İOT’nin başvurusunu değerlendiren Avrupa Komisyonu’nun şikayeti yerinde bularak işleme koyma kararı aldığını belirten Emre Ünver, “Böylece İOT’nin Hollanda’nın, AB ile Türkiye arasındaki Ortaklık Hukuku Anlaşmasına aykırı uygulamalarıyla ilgili bir şikayeti daha Avrupa Komisyonu’nun gündemine alınmış oldu. İOT’nin daha önce yüksek oturum harçları ve Ek Ödenekleri Durdurma Yasası başvurularında olduğu gibi, şikayet sürecinin sonuçlanması uzun sürebilir. Son aşamada Avrupa Adalet Divanı’nın

şikayeti haklı bularak yürütmeyi durdurma kararı alması, aynı uygulamayı yapan tüm AB ülkeleri için geçerli olacak” ifadelerini kullandı.









samenleving

toplum 05

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Başkonsolos Togan Oral:

“Hollanda’nın Türk toplumuna ihtiyacı var”  Geçen sayıda Rotterdam Başkonsolosumuz Togan Oral ile yaptığımız söyleşinin son bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. Geçen sayıda ağırlıklı olarak konsolosluk bünyesinde başlatılan danışma hizmetini konuşmuştuk. Çok güzel tepkiler aldık. Zira bu tür uygulamaların konsolosluk eliyle yapıldığına tanıklık etmemiştik.

Sohbetimizin bu bölümünde Togan Oral, Hollanda Türk tolumu ile alakalı çok çarpıcı ve önemli açıklamalarda bulundu. Sözlerinin altına imza atıyoruz. İlgiyle okuyacağınızı ve hayli istifade edeceğinizi umuyoruz

Ü

ç yıllık gözlemleriniz ışığında Hollanda’daki Türk toplumu hakkında ne düşünüyor, nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?

50 yıl önce bugünlerde Hollanda’ya işçi göçü başlamış. 50 yıllık bir zaman dilimi bir toplumun göç ettiği ülkeye kök salacağı, siyasî, iktisadî ve toplumsal hayatta belli bir noktaya gelmesi bakımından yeterli bir süredir.

Türk toplumu burada belli alanlarda ciddi mesafeler kat etmiş. Bunu açıkça teslim etmek gerek. Öncelikle toplumumuz burada yok olmamış. Burada kendi birliğini, beraberliğini oluşturmuş, kimliğini korumuş ve bu yönde de bir kararlılığı var. Aynı zamanda bu topluma ve ülkeye yük olmadan, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmışlar. İşçi olarak gelmişler ama kendi işlerini kurmuşlar. Ekonomik olarak ülkeye katkı sağlamışlar. Yük olmadıkları gibi yükü omuzlamışlar. Her türlü katkıyı sunmanın gayreti içerisinde olmuşlar.

Aynı zamanda göç ettikleri ülkenin sunduğu imkânlardan yararlanarak çocuklarına iyi eğitim aldırmışlar. Hollanda içerisinde kavgaya, gürültüye karışmadan, suça bulaşmadan yarım asırdır varlıklarını güçlenerek ve büyüyerek sürdürmüşler. Bunu doğal bir sonuç olarak görüp, “Ne var ki bunda?” diyenler olabilir. Ama öyle değil aslında. Özellikle göç alan bazı ülkelerdeki diğer göçmen gruplarla kıyaslandığında ve onların yaşadıkları ve neden oldukları sorunlara baktığınızda, Türk toplumunun gittikleri ülkelerde ne derece büyük başarı hikâyeleri yazdığını daha iyi idrak ediyoruz.

Geldiğimiz noktayı bir başarı olarak kabul ediyoruz, ancak, sadece gelinen noktayla öğünüp gururlanmak ve bununla yetinmek bize yakışmaz. Çünkü dünya değişiyor ve bizim bu değişimi sağlıklı ve doğru analiz edip, toplumumuza yönelik tehditleri de önceden görüp ona göre tedbirleri de zamanında alabilmemiz lazım. İşte ben o konuda eksiğimiz olduğunu düşünüyorum.

Hollanda’ya gelen ilk neslimizi minnet ve hayırla yad ediyorum. Onlar elleri öpülesi mümtaz insanlar. En büyük başarı hissesi de onlarındır hiç şüphesiz. Çünkü onlar imkânsızlıklara rağmen sıfırdan başlayıp bu duruma getirdiler. Evlatlarına ve torunlarına böyle müreffeh bir gelecek hazırladılar. Ancak, kendi sahip olamadıkları imkânları evlatlarına sunma gayretlerinin sonraki kuşakları biraz rahata alıştırdığını gözlemliyorum. Onlar kendi üzerlerine düşeni en iyi şekilde yaptılar. Şimdi görev onlardan sonra gelen kuşakta ve onların çocukların-

da. Büyük bir dinamizmi bünyesinde barındıran o gençliğin, yani Hollandalı Tüklerin, artık bu devrin sorunlarını doğru algılaması ve o sorunlara, ortaya çıkan tehditlere karşı hem bireysel hem de toplumsal bir algı ve yaklaşım geliştirmesi gerekiyor. Bu yönde eksikliğimiz olduğunu düşünüyorum.

Bu yönde bir analizi yapabilmemiz için, öncelikle içinde yaşadığımız toplumun bir parçası olmamız gerekir.

Burada düştüğümüz bir yanlış var: Bir toplumun parçası olmak demek, o toplum içerisinde kaybolup gitmek demek değildir. Maalesef böyle yanlış bir algı ve Hollanda toplumunun parçası olduğumuzda kaybolacağımız korkusu var. Siz kendi kimliğiniz, kişiliğiniz ve duruşunuzla da içinde yaşadığınız toplumun parçası olabilirsiniz. İşte Türk toplumunun karşı karşıya olduğu sıkıntı burada: ‘Kimliğimi, kültürümü korumalıyım, kendi benliğime sahip çıkmalıyım, asimile olmamalıyım’ diyerek haklı bir çaba gösterirken; kafamızı kuma gömüp dünyada ve Hollanda’da ortaya çıkan gelişmelere ve tehlikelere duyarsız kalmak ağır ve acı bedeller ödetebilir. İçerisinde yaşadığımız ülkedeki gelişmelerle, toplumsal dinamiklerle ilgilenmemek kabul edilemez.

Dünyada öyle şeyler cereyan ediyor ki, ülkemizin etrafı ateş çemberi hâlinde cayır cayır yanıyor. Oralarda yaşananların etkisi artık ta buralara kadar uzanıyor. Bugün 11 Eylül. 13 yıl önce yaşanan olayların yansımaları hâlen günümüzü etkilemekte; hem de yeni boyutlar kazanarak. O yıllarda da Hollanda’daydım. 10 yıl önceki Hollanda ile şimdiki Hollanda’nın aynı olmadığını ben görebiliyorum. Burada artık kalıcı olan toplumumuzun da bu gerçeği görmesi lazım.

Toplumumuzun ‘biz kendi mahallelerimizde, kendi oluşturduğumuz toplumsal yapılar içerisinde rahat rahat yaşıyoruz; kendi kimliğimizi, kültürümüzü yaşatıyoruz; Hollanda’da ne olduğu bizi ilgilendirmez’ deme lüksü yok.

Son dönemde meydana gelen gelişmeler, Hollanda’da gündemini işgal eden, göçmen gruplarla, İslamla, farklı kültürlerin birlikte yaşamasıyla ilgili tartışmalar Türk toplumunun omuzlarına çok büyük bir sorumluluk yüklemekte. Kendisini güvende ve rahat hissettiği o çevreden, ortamlardan çıkarak, bütün Hollandalılara, Türklerin ve Müslümanların kim olduğunu, ne olduğunu; kendi kimliğini, benliğini koruyarak ama bu toplumun bir parçası olarak ifade etmek zorundadır.

Kendisine gelinmesini beklemeden, kendisi kapı kapı dolaşarak bu görevi yerine getirmelidir. Açılmayan ya da

yüzüne kapanan kapıları tekrar tekrar çalmalı, açtırmalı ve bu sorumluluğu yerine getirmeli. Bu sorumluluğu yerine getirmemenin vebalini bu toplum ödeyemez. Ve bunun hesabını ne çocuklarına ne de torunlarına veremez.

Ortadoğudaki, Suriye ve Irak’taki gelişmelerin Hollanda’da yankı bulduğunu ve buradaki toplumu yakından etkilediğini ve ilgilendirdiğini görebiliyoruz. Bu olaylar yokmuş, yaşanmıyormuş gibi davranamayız. Hollanda’da bir arada yaşama kültürünü yaşatacak, koruyacak ve savunacak olan burada 50 yıldır huzur ve barış içinde yaşayan ve Hollanda’nın ayrılmaz parçası olan Hollanda Türk Toplumudur. Hollanda’nın Hollanda Türk toplumuna ihtiyacı var. Elimizde bir cevher var kıymetini bilmiyoruz; bir şans var değerlendiremiyoruz. Oysa ki olaylar öyle hızlı gelişiyor ki, insanlar fay hatlarından bahsediyor, bazı mahallelere bazı isimler veriliyor. Hollanda Türk toplumu tüm bu gelişmeler karşısında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Bu torunlarımıza olan borcumuzdur.

“Bu toplumun bir parçası olmak, asimile olmak değildir” Barış içerisinde yaşayan ve içerisinde yaşadığı ülkeye katkı sunan, maceralara bulaşmayan bir toplumumuz var.

Yıllardır bu topluma katkı sağlayan, kurumsallaşmış, istikrarlı bir şekilde çalışan derneklerimiz, teşkilatlarımız bu konuları ele almak ve Hollanda Türk Toplumunu mobilize etmek durumundalar. Bunları yapabilmek için de en önce yaşadığımız ülkede ne olup bitiğinin farkına varmamız ve Hollanda’da yaşadığımızı hatırlamamız gerek. Sadece bedenen değil, ruhen ve kalben de Hollanda’da yaşamalıyız.

Toplumumuzun kendi kimliğini, benliğini, millî ve manevî değerlerini koruyarak Hollanda toplumunun bir parçası olması mümkündür ve de şarttır.

Bunu yapmazsak çocuklarımızın bu ülkedeki geleceğine, huzur ve mutluluğuna hizmet etme sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Bu toplum 50 yıl sonra geldiği bu noktadan daha ileri gidecektir. Bu yönde bir hareketlilik ve bilinçlenme emareleri de görülmektedir. Daha aktif olma isteğini gençlerimiz arasında da görüyoruz.

Tecrübeli eski nesil ile genç kuşak el ele vererek daha aktif, daha görünür, daha söz söyleyen ve daha ön alan bir tavır takınacaklar ve Hollanda’nın huzuruna, refahına ve güvenliğine her geçen gün daha fazla katkıda bulunarak Hollanda’nın geleceğinin teminatı olacaklar. Ben buna gönülden inanıyorum ve bu inancımı her yerde ifade etmeye devam edeceğim.

Söyleşi-Fotoğraf: Zeynel Abidin Kılıç

nieuws

06 haber Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Kuzu ve Öztürk, Asscher raporundan rahatsız

Milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk, Süleymancı hareketi, Millî Görüş, Diyanet Vakfı ve Fethullah Gülen hareketinin Hollanda’daki Türk toplumunu etkilediğini ve bu hareket ve örgütlerin şeffaflığı konusunda araştırmaya alınacağını belirten Bakan Asscher ile özel olarak bir araya gelecek.

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

Güncel



NIF Başkanı Mehmet Erdoğan:

“Bizim misyonum vizyonumuz da bellidir”

10 binlerce gence iş imkânı sağlanacak

Hükümet tarafından gençlik işsizliğiyle mücadele için atanan gençlik elçisi Mirjam Sterk ve Randtad iş ve işçi bulma kurumu tarafından geliştirilen bir proje kapsamında geçtiğimiz 5 haftalık dönem içinde 10 bin gence yeni iş imkânı oluşturulduğu belirtildi.

Hollanda İslam Federasyonu 2014-15 çalışma yılına başlarken genişletilmiş bölge yönetim kurulları ile bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptı.

Veto hakkına son verilmesini istedi

Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans, New York’ta yaptığı konuşmada BM Güvenlik Konseyi üyelerinin zulüm söz konusu olduğunda veto hakkını kullanamamalarını savundu.Timmermans, BM’de yaptığı konuşmada veto hakkının Birleşmiş Milletlerin hareket alanını daralttığını kaydetti.

Dünya Bankası’nın su politikaları uzmanı oluyor

Suya karşı verdiği mücadele ve su yönetimi konusundaki uzmanlığıyla tanınan Hollanda, Dünya Bankası’nın su politikaları uzmanı oluyor. Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim ile Hollanda Kalkınma İşbirliği Bakanı Lilianne Ploumen arasında ABD’de yapılan anlaşmaya göre, Hollanda’nın bu alandaki bilgisi ve 50 milyon dolarlık yatırımla önümüzdeki yıllarda 200 milyon kişiye temiz içme suyu sağlanacak



Ekim Çarşamba günü bir araya gelen Güney Hollanda bölge yönetim kurulları yeni çalışma sezonuna başlarken bir durum değerlendirmesi yaptı.

8

kilatı, bölge kadınlar teşkilatı ve bölge kadınlar gençlik teşkilatı yönetim kurullarının katıldığı toplantıda yöneticiler kendi aralarında çeşitli konularda fikir alış verişinde bulundular.

Bölgenin içe dönük iletişimi konusunda yeniliklerden istifade edeceği belirtilerek daha hızlı ve daha güvenli bir şekilde nasıl iletişim ve veri aktarımı yapılacağı konusunda teşkilatlanma başkanı Abdullah Aşıran bir sunup yaptı. Bölge dış ilişkiler sorumlusu Hasan Hüseyin Göğüş ise bakanlığın, içinde NIF’in de bulunduğu dört sivil toplum kuruluşu hakkında yaptırdığı araştırma raporu ile ilgi bilgi verdi.

Bölge ana teşkilat, bölge gençlik teş-

Toplantının sonunda bir değerlendirme konuşması yapan bölge başkanı Mehmet Erdoğan özetle şöyle konuştu.

“Güzel ve hayırlı işler yapma konusunda rabbim biz başaralı eylesin” diyerek sözlerine başlayan Erdoğan bazı güncel konular hakkında görüşlerini açıkladı. Bakan Asscher’in içinde NIF’in de bulunduğu dört STK hakkında yaptırdığı araştırma raporunun kamuoyuna yansıdığını anımsatarak

raporda NIF ile alakalı olarak ne çok negatif ne de öyle pozitif görüşlerin almadığına söyledi. Bizim kuruluşumuzdan beri oldum olası misyonumuz da vizyonumuzda bellidir. Biz yeni kurulmuş bir teşkilat değiliz. Yıllardır aynı şekilde Müslümanlara hizmet vermekteyiz. Bu saatten sonra da misyon vizyon değiştirecek değiliz. Bizim hizmet alanımız, cihat anlayışımız bellidir. Biz bu dünyada Allah’ın rızasını kazanmak için bir araya gelmiş bir ümmetiz.

Milli Görüş Teşkilatları olarak Avrupa’nın her yerinde aynı şekilde aynı çerçeve içinde hizmet vermekteyiz. Birilerinin isteği doğrultusunda misyon vizyon belirleyemeyiz. Ayrıca yaptığı-

BenimsigortaM, IMZA’yı satın aldı Hollanda’daki Türk sigorta pazarının büyük işletmeleri arasında yer alan BenimsigortaM, sigorta acentelerinden IMZA’yı satın aldı.

Wilders yargılanacak

Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, ayrımcılık yapmak, nefreti körüklemek ve bir grup insana ırkından dolayı hakaret etmek suçlarından yargılanacak.Savcılık tarafından yapılan açıklamada, Geert Wilders’in 12 ve 19 Mart tarihlerindeki Faslıları hedef alan söylemlerinden dolayı şüpheli olarak sorgulanacağı belirtildi. PVV lideri hakkında 6 bin 400’ün üzerinde kişiden suç duyurusu alındığı açıklandı.

BenimsigortaM 13 yıldır Hollanda Türk sigorta pazarında aktif. Müşteri portföyü IMZA’nın satın alınmasıyla ikiye katlayarak 20 binin üzerine çıkan BenimsigortaM, sektörünün lideri oldu. Parolası güven, uzmanlık, kaliteli hizmet ve istikrar olan BenimsigortaM, Hollanda sigorta piyasasına 1947 yılında giren Moerenburg Verzekeringen’i 2007 yılında satın almıştı.

Moerenburg Verzekeringen, BenimsigortaM bünyesinde PMF Moerenburg Verzekeringen adı altında Hollandalı müşterilere hizmet vermeye devam

ediyor. BenimsigortaM, müşterilerine deneyimli ve uzman kadrosuyla sağlık, araç, seyahat ve hukuki yardım sigortaları başta olmak üzere farklı sigorta ürünleri ve isteğe göre paket seçimi olanakları sunuyor.

Bireysel sigortaların yanı sıra işyeri sigortalarının da adresi olan BenimsigortaM, cami binaları sigortasında da uzun yıllara dayanan bir deneyime sahip. BenimsigortaM sahipleri Mehmet Keskin ve André van Aarden, IMZA’nın satın alınması ile ilgili olarak yaptıkları açıklamada, yıllardır

yer aldıkları sigortacılık sektöründe sürekli büyüme göstererek başarılı bir grafik çizdiklerini belirttiler. Keskin ve Van Aarden, IMZA’nın BenimsigortaM bünyesine katılmasıyla Hollanda’daki Türk sigorta pazarında liderlik hedefine ulaştıklarına işaret ederek, bulunulan konumun getirmiş olduğu sorumlulukla hizmetlerin geliştirilerek müşterilere sunulacağını kaydettiler.

Mehmet Keskin ve André van Aarden, “Müşterilerimizin memnuniyeti önceliğimiz olmaya devam edecektir” dediler.





uitzicht

panorama 07

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Ayna

Havva Koç

Sen mi yüreksizsin yoksa davan mı?

muz da





kochavva@live.nl

mız tüm çalışmaların doğrudan veya dolaylı olarak uyuma katkı sağladığı da aşikârdır. Bilhassa gençlerimizi bu toplumda nasıl faydalı insanlar olarak yetiştirebiliriz diye sürekli bir çaba içerisindeyiz.”

Erdoğan bu konuda kurumsal iletişim ve dış ilişkiler olarak gerekli girişimlerin sürdürüldüğünü belirtti. Erdoğan son günlerde Hollanda’da yaşayan Müslüman gençlerin içine düştükleri olumsuz davranışları engellemek için teşkilat olarak ciddi bir biçimde çalıştıklarını söylerken “Maalesef elimizde sihirli bir değnek yok. Ama biz hem kendi üyelerimizi hem de bizi henüz tanımayan gençleri her türlü kötülük-

ten alıkoymak için elimizden geleni yapmaya gayreti gösteriyoruz. Bunların istenilen seviyeye gelmesi zamana ve yapılan etkinliğe bağlıdır. En güzelinin olmasını temenni ediyoruz. Biz kimseye şirin görünmek için faaliyet yapmıyoruz.

Biz içinde yaşadığımız toplumda sorumluluklarımızın bilinciyle hareket ederek bu topluma daha nasıl faydalı oluruz noktasından hareket ediyoruz”

diye konuştu.

Erdoğan yöneticilere katılımları için teşekkür etti. Ayrıca bir hafta sonra ikinci kez Bosna’ya giderek orada savaş zamanında hasar görmüş bir okulu tamir edecek olan genç kızlara başarılar dileyerek teşekkür etti.

Doğuş Haber Merkezi

«

“Aşk, azim ve Millî Görüş düşüncesi tekeden bile süt çıkarır” demişti, merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca. Aşağıda onlarca cümleyle açıklamaya çalıştığım şeyleri; Allah (c.c.) ondan razı olsun, O bir cümle ile izah etmiş.

Küçüklüğümüzden beri, benliğimizle birlikte büyüttüğümüz hayallerimiz var hepimizin. İleriye dönük hedefler, hayata dair arzu ve isteklerimizle birlikte büyürüz. Geleceğin teminatı olduğumuzu anladığımız o genç yaşlarda hedeflerimize ulaşmak için çaba sarf ederiz. Ya da şöyle mi demeliydim acaba; “hedeflerimize ulaşmak için çaba harcar ve çalışırdık.” Çünkü artık hayata farklı bakıyoruz. Dünyaya neden geldiğimizi, asıl gayelerimizi; heves ve nefislerimiz uğruna unuttuk, unutturuldu bunlar bize.

Dünya artık son nefesini alıp veriyor âdeta. Öyle ki, artık giderek çekilmez hâle geliyor. Dünyada nereye baksan mutlaka bir adaletsizlik, ahlaksızlık, ruhsal çöküntü görebiliyorsunuz.

Mazlumlar, kimsesizler, yetimler, Müslümanlar üzerinde oynanan oyunları bir köşede oturup izleyebilirsiniz.

Daha nereye kadar gidecek bu ey GENÇ? Artık çalışma zamanı gelmedi mi? Çalışmak için insanda azim olması gerektiği gibi ilim de gerekli. İlim olmadan neyin çalışmasını, nasıl yapacaksın ki? Şunu unutmamalıyız ki, bizler çalışıp çabalamaktan sorumluyuz.

En güzel mutluluk, zoru başarmakta saklıdır. Bir işi başarmak için insan azimli olmalı. Başladığımız işin sürecinde zaman zaman sevinçler yaşayacağımız gibi hüzünler de yaşayacağız. Ama baş koyduğumuz bu dava yolunda çalışmalarımızı asla aksatmayacağız. Hiç bir zaman ümitsiz olmayacağız. Bilakis daha çok çalışıp, daha çok başarmak için hedefimize son sürat koşacağız.

Dava adamı güçlü olmalı.

Dava adamı çalışkan olmalı.

Dava adamı realist olmalı.

Dava adamı feraset sahibi olmalı.

Dava adamı yaşadığı çağı yakalamalı.

Dava adamı azimli olmalı.

Dava adamı dürüst olmalı.

Dava adamı saygılı olmalı.

Dava adamı mütevazi olmalı.

Dava adamı yürekli olmalı.

Dava adamı cömert olmalı.

Dava adamı bilgili, donanımlı olmalı.

Dava adamı yeri geldiğinde kükremeli.

Güçlü olan dava eri, her türlü heyecanın içinde hayatın temel sütünlarını oluşturan duyguların saklı olduğuna inanır. Buna inanan insan davasına daha sıkı sarılır ve canla, başla davasına hizmet eder.

Heyecan, heyecan ve yine heyecan..!

Dava adına yapılan çalışma süreçlerinde elbette sorunlar çıkabilir, engeller çıkabilir ve çıkacaktır da. Bu engeller, sorunlar bizleri yıldırmamalı, aksine bizleri gayret etmemiz noktasında kamçılamalıdır. Yaşanılan olumsuzluklardan Edison misali ders çıkartmalıyız.

Edison’un hikâyesini bilirsiniz...

9 Aralık 1914 gecesi Edison’un fabrikası bir yangında enkaz hâline

gelmiş. Hayat boyu süren emek ve gayretlerinin neticesi olan fabrika birkaç saat içinde kül olup gitmiş.

Ertesi sabah fabrika enkazını gezen Edison’un bu büyük felakat sonrası şu sözleri, orda bulunan insanları şaşırttığı gibi bugün beni de şaşırtmakta ve bazı dersler çıkarmama vesile olmaktadır.

“Bir felaketin de büyük bir değeri vardır. Bütün hatalarımız yandı gitti, şimdi yeniden aşlayabiliriz.”

Bir diğer örnekte ise Edison, ampülü keşfederken durmadan çalışmak zorunda kalmasından dolayı gözleri yanmış ve dayanılmaz sancılar çekmesine rağmen bunu kimseye anlatmamış, sadece hatıra defterinde yer vermiştir.

Edison’un hatıra defterine yazdığı şu cümleler beni çok etkilemiştir: “Başarı yüzde 1, yetenek ise yüzde 99 terdir.”

Bu örnekten de anlaşılacağı gibi başarmanın yolu AZİM’dir! “İnsanların en hayırlısı insanlığa faydalı olandır” demiş Rasullah (sav). O hâlde GENÇ, boş durma ve çalış, insanlığa faydalı ol!

Düşüncelerimizi olumsuz yöne değil, olumlu yöne aktarmalıyız ki başarıyı yakalayabilelim. Kendine güvenen, aklı başında, inançlı ve azimli bir insan olmalıyız. Genç beyinlerimizi, zihinlerimizi aktif hâle getirip sürekli çalıştırmalıyız. Bizi yaratan yüce Allah’ın (c.c.) gönderdiği, yeryüzünde gerçek olan İslam dinînin kitabı Kur’an-ı Kerim’i okuyarak, anlayarak ve yaşayarak kendimizi her konuda güçlendirmeliyiz. Allah (c.c.)

Kur’anı Kerim’inde ‘biz insanların yeryüzündeki halifeleri olduğumuzu’ vurguluyor. İnsanoğlu, Allah katında şerefli olduğu için aynı zamanda büyük bir sorumluluk altındadır. Bu yüzden mesuliyet sahibi olarak İslam dinînin yeryüzüne hâkim olması için canla, başla çalışmalıyız. Allah’ın (c.c.) yeryüzüne hâkim kılınması için elbette bizim çalışmamıza ihtiyacı yok. Allah (c.c.) dilediğine “ol” demesi yeterlidir.

Bizlerin ve gelecek nesillerin selameti, insanlığın huzuru için çalışmamız gerek.

Yapacağımız çalışmalarda mutlaka başaracağımıza inanmalıyız. İnancımızı yitirmeden, emin adımlarla, azimli bir şeklide ilerlememiz, tırmanmamız gerekli. Şunu unutmamalıyız ki, hiç bir başarı emeksiz elde edilemez. Dünyada olup bitenlerin düzelmesi için dua ettiğimiz kadar da çaba göstermemiz gerek. Bir eylemde bulunmamız gerek. Azimli ve kararlı olmak bir de buna inancı eklersek, başarının temel şartlarını tamamlamış oluruz.

Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir. Bir dava için mücadele etmek başarmak için azmetmek gerek.

Yazımı, Merhum Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dizeleri ile sonlandırıyorum.

“Ey dipdiri insan! İki el bir baş içindir, El de senindir, baş da senindir.

Azmin neden böyle süreksiz?

Sen mi yoksa davan mı yüreksiz”

nieuws

08 haber Mihenk

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

ortaummet_45@hotmail.com

İbrahim Turgut

Kendimizi değiştirmek...

Milletlerin ve toplumların tarihin de değişim süreçlerine bakıldığı zaman, biz bunu sosyolojik olarak, endüstriyel ve yaşamsal süreç olarak ele almamız mümkündür. Ancak bu konu derinlemesine geniş perspektifle ele alınması gerekir. Burada bu mümkün değildir. Yeri de değildir.

Bizim gayemiz, konuyla ilgili bir pencere açabilmektir. Ele alacağımız değişim, Kur’anî zaviyeden konuyu nasıl anlayacağımız ve buna göre kendimizi nasıl dönüştüreceğimizdir.

Değişim (tağyir) kavramını Kur’an’ın kullandığını hemen hatırlatmamız gerekir. Yani: (Bir şeyi var olan hâlinden başka bir hâle döndürmek) anlamını ihtiva eden ve her şeye tatbiki mümkün olan bir ameliyedir.

Ancak bu ameliye insana tatbik edildiği zaman, şu hakikatin kastedildiğini anlamamız lazımdır: a- İ’tikat (İman) b- Amel (Tatbikat) İ’itkat: Manevi olan görünmeyen ve kalbi (Kalple ilgili olan) bir hakikattir.

Bu hal doğru olduğu müddetçe (Kur’an ve Sünnet bağlamında bu iki kaynaktan beslenen ve oturtulan İman söz konusu olduğunda), dışa yansıması (Tecelli etmesi) o nispette olacaktır. Bu da doğru bilgilenmeyle (eğitimle) alakalı bir durumdur.

Amel ise: Kalpte, sağlam temeli atılan İmanın tezahürü (görüntüsü) dür. Adeta, sine de var olan İmanın, aksiyona dönüştürülmesidir.

Yaptığımız ibadetin doğruluk orantısı, Kur’an ve Sünnetin ortaya koyduğu prensiplere göre olacaktır. Bu kısa izahatı yaptıktan sonra asıl konuya gelerek, iki kişi karşılıklı konuşalım: - Kendimizi değiştirmek - Nasıl bir değişim? Anlayamadım.

- Şey...

- Elbiselerimizi veya evdeki eşyalarımızı (Dolap TV. Vs.) - Belki bu dediğin şeyleri içine alan bir değişimden bahsediyorum.

- iyice beni merakta bıraktın. Hadi açıkla da rahatlayayım.

- Gerçekten değişim (tağyirat) dediğim, görünmeyenle başlayan ve daha sonra görünene dönüşen şeydir.

- Yani...

- İman ve Amelden bahsediyorum.

- Elhamdulillah! İmanımız da var amelimiz de. Neyi izah etmeye çalıştığınızı hala anlayamadım.

- Doğrudur, zor bir şeyden bahsediyorum. Öyle ki, önceki imanınıza ve amelinize, yeniden, günümüzün diliyle (Format) çekmenizden söz ediyorum.

- Yani...

- Kulaktan dolma, kitabı (Kur’an’a ve Sünnete dayanmayan) olmayan bilgi kırıntılarını tashih (düzelterek) ederek, bunu yaparken bol okuyarak, (Benim dedem veya ninem, bu konuda şöyle demişlerdi) cümleleriyle başlayan konuşmaları bir tarafa bırakarak, sözlü kültürden yazı ve kıraat kültürlene geçmemiz lazımdır.

- Anladım! Yani gerek dinîmizin imân kısmıyla ve gerekse amel (tatbiki) kısmıyla ilgili, geçmişten günümüze taşıdığımız, Kur’an’la ve Sünnetle çatışan bilgileri ( hurafe diyebileceklerimizi) ayıklamamız gerekir. Yoksa ‘din’ diye tatbike çalıştığımız (hurafe) bilgiler, bizi Allah’ın rızasından uzaklaştırabilir.

- Konuyla ilgili Kur’an’dan bir ayet verebilir misin?

- Vereyim...

- Rad Suresinin 11. ayetini okuyacak olursak, konuyu daha iyi anlayacağımıza inanıyorum: “İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.”

Ayeti Kerime de ‘Kavm’ kelimesi geçmektedir. Bu kelime, fertten kavme, Milletten Ümmete, hepsini içine alan bir kavramdır. İşte bu değişim, var olan güzel fiilden çirkin fiile veya içinde bulunulan kötü gidişattan doğruluğa değişimi ifade etmektedir. Bunu gerçekleştirmek irademize bağlı olduğunu ayetten anlamaktayız. Rabbimiz bu mevzuda kullarına özgür seçme hürriyetini verdiğini bildiriyor. Bunu iyilikte de kötülükte de kullanmak, kulun kendisine bırakmıştır.

Bir başka ayeti kerimede şöyle buyuruluyor: “Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (8.53 ) Tağyir ifadesi, ayette yer almaktadır.

Bu ikinci ayetle mevzu vuzuha kavuşmuş oluyor.

Sonuç olarak diyeceğimiz şudur: Peygamber ümmeti olarak bizler, zaman içinde elde ettiğimiz dünyalıklar, geçmişi unutmamamıza sebep oluyorsa, bu bizim lehimize değil, aleyhimizedir. Geçmişe bakarak elde ettiklerimiz, bizi inancımızdan uzaklaştırıyorsa, bu sağlıklı dönüşüm değil, arızalı tehlikeli ve neticesi nedamettir. İslam Tarihinden ve peygamberimizin günlük hayatından bir hadisi şerif alarak, günümüze kıyasla, maddî imkânlar bakımından nerelere geldiğimizi anlamamız ve kendimizi muhasebeye çekerek daha iyi bir neticeye varmamız daha kolay olacaktır: - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün (veya gece mûtad olmayan bir saatte) mescide geldi.

Orada Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ)’e rastladı.

Onlara (bu saatte) ‘niye geldiklerini’ sordu: “Bizi evden çıkaran açlıktır!” dediler. Resûlullah da: “Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!” buyurdu. Hep beraber Ebû’l-Heysem İbnu’l Teyyihân’a gittiler. O, misafirleri için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti.

Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Şu günün nimetinden (Kıyâmet günü) hesap sorulacak! (Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!” buyurdu.” Bu hadisi şerif, yukardaki ayetlerle bir araya getirildiğinde, mevzumuz olan (Kendimizi değiştirmeyi) anlamamıza ve istikamet bulmamıza ışık olması bakımından son derece manidardır.

Bunca sonsuz nimetlerin içinde yüzen bizler, zaman için de kendimizi unutuyor ve kaybediyoruz. Ne dünün yoksulluğunu, ne de bugünün tokluğunu hatırlıyoruz. Peygamber hatırası geçmişle bu günümüzü mukayese etme fırsatını veriyor.

Allah, cümlemize bu hakikatleri anlama bilinci versin.

Dosya



Edelstaal geleneksel salı toplantılarını sürdürüyor

CDA başkanı ‘Başb gibi ağırlandı Edelstaal Şirketler Grubu sosyal sorumluluk çerçevesinde yaptığı girişimlere bir yenisini daha ekledi ve bir ilke daha imza attı.

G

eleneksel hâle getirilen salı toplantılarında Hollanda’nın çeşitli şehirlerinden gelen onlarca satış elemanı ile Torunoğulları ailesi mensuplarının da hazır bulunduğu ziyaret, dostluk ve bayram havası içinde geçti.

Edelstaal Şirketler Grubu’nun tarihçesi ile birlikte Hollanda ve Türkiye’de yaptıkları yatırım ve girişimlerin anlatıldığı sinevizyon gösterisinin ardından kürsüye gelen Turgut Torunoğulları, CDA Genel Başkanı Ruth Peetoom’un ziyaretinde duydukları memnuniyeti dile getirdi.

Torunoğulları, “Bu ziyaret bir ilktir. Hollanda’nın en köklü partilerinden olan CDA’nın Genel Başkanı’nı aramızda görmek bizleri mutlu etmiş, onur vermiştir. Normal mesai saati dışında olmasına rağmen bizleri kırmayıp geldiği için teşekkür ediyorum. Kendisini 2015 Mayıs

ayında Marmaris’teki otelimizin açılışına davet ediyorum” dedi.

Demokrasilerde siyasî partilerin önemine değinen Torunoğulları, Hollanda’da 200 bin oy hakkı bulunan Türk vatandaşlarının gerektiği sayıda sandık başına gitmediklerine değinerek, oy kullanmanın önemine vurgu yaptı.

“Sesimizi duyurmak, haklarımızı savunmak istiyorsak mutlaka sandık başına gitmeliyiz” diyen Torunoğulları, CDA Genel Başkanı Peetoom’a hitaben, “Bizim gelenek ve göreneklerimizde, örf ve âdetlerimizde misafire hediye vermek âdettir. Sizler buraya gelerek bizleri onurlandırdınız.

Parti olarak çalışmalarınızı yakından takip ediyor ve takdirle karşılıyoruz. Size bizim hediyemiz sandıkta olacaktır” dedi.

Torunoğulları, bunun ilk örneği olarak



da önümüzdeki günlerde Den Bosch şehrinde yapılacak yerel seçimlerde Huib van Olden’i destekleyerek göstereceklerini ifade etti.

Edelstaal Şirketler Grubu satış elamanlarının tek tek ellerini sıktıktan sonra kürsüye gelen Ruth Peetoom, Edelstaal Şirketler Grubu hakkında tanık oldukları gördükleri ve duydukları karşısında takdirlerini dile getirerek konuşmasına başladı.

Peetom, Torunoğulları ailesine Turgut bey nezdinde teşekkür ve şükranlarını sundu.

Genel Başkanı olduğu CDA’nın her insana dil, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin saygılı bir parti

n e l a t e b 1 = n ale = 1 betalen 2h halen > Merkez Schiedamseweg 116 - 118 3025 AH Rotterdam-West Tel. 010 476 41 83 > Şube I Bijerlandselaan 176 3074 BJ Rotterdam-Zuid Tel. 010 419 61 73 > Şube II Dr. Orhan Maltepe Cad. No. 18/E Pendik-İstanbul Tel. 0090 216 390 80 82





politiek

siyaset 09

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Spotlar

Kaya Turan Koçak

Siyaset, çözüm merkezidir

bakan’

Dikkatli Doğuş okuyucuları hatırlarlar: Bundan 5 sene önce Doğuş gazetesi için bir dizi röportajlar yapmıştım. Doğuş ekibine bana vermiş olduğu bu fırsat için tekrar teşekkürlerimi belirtmek isterim. Bu dizi röportajlarda etkili ve yetkili kişilerle Hollanda’nın 2020 yıllarını konuşmuştuk. Dönemin Adalet Bakanı Sayın Piet Hein Donner’dan (şimdiki Danıştay Başkanı) tutun Eğitim Bakanı Sayın Marja Bijsterveldt-Vliegenhart’a kadar olan kişilerin görüşlerini almıştık. Bu röportajlardan istifade edildiği ve faydalı olduğu kanaatindeyim.





kayakocak@gmail.com

olduğunu ifade eden Ruth Peetoom, “Dünyanın kan gölüne döndüğü savaşların olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ne zaman televizyonu açsak çocuklarımız savaş kan ve gözyaşı görüyor. Herkesin yaşanılabilir dünya için elinden geleni yapması gerekir. Ekonomik krizler ve dünyada yaşanan olaylar ister istemez Hollanda’yı da etkilemekte” dedi.

Salonda bulunan satış elamanlarının çoğunluğunun kadınlardan oluşmasına da değinen Ruth Peetoom, “Daha önce gittiğim yerlerde de Türk kadınlarının yoğun ilgisini gördüm. Turgut Bey’in başarılarının arkasında da başta

eşi ve ailesi olmak üzere kadınlar var, bu gurur verici bir durum” dedi.

Daha sonra satış elemanlarının okul, iş olanakları, öğrencilerin staj yeri bulmakta çektikleri zorluklar, okul yardımları, emeklilik durumları hakkında sordukları sorulara cevap veren Ruth Peetoom, “Zengin fakir demeden her çocuk eşit eğitim imkanlarından faydalanmalıdır.

Okul parası yardımlarının eskiden olduğu gibi devam etmesi için çalışıyoruz” dedi.

CDA’nın Türk Kökenli eski Milletvekillerinden Coşkun Çörüz ile birlikte yine CDA’nın Türk Kökenli

MKYK üyesi Kaya Turan Koçak’ın da hazır bulunduğu ziyaret, Genel Başkan Ruth Peetoom’un Hollanda Beşiktaşlılar Derneği ziyareti ile sürdü.

Edelstaal Şirketler Grubu Genel Merkez Çatısı altında bulunan Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları Ruth Peetoom’a Beşiktaş ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği hakkında bilgi verdi ardından Genel Başkan Ruth Peetoom’u fahri Beşiktaşlı ilan etti.

Verdiği cevaplarla konuşması sık sık alkışlarla kesilen Ruth Peetoom’un bir saat olarak planladığı ziyaret bayram havasında sürerek son buldu.

Haber-Fotoğraf: SONHABER

«

Donner: “Müslümanları seçmeye zorlamayın!”

Danıştay Başkan Yardımcısı Doner, katıldığı bir toplantıda önemli bir ayrıntıya dikkat çekti: “Kimse Müslümanlara aşırı olanlardan ayrılması gerektiğini söylemesin” “200 yıllık Krallık” temalı Oranje derneklerine ait bir toplantıda konuşma yapan Danıştay Başkanı Piet Hein Donner, Müslüman olanlara, aşırı olanlardan ayrılması için baskı yapılmasının yersiz olduğunu ve bunun gerçekte Müslümanlar için, dolaylı şekilde aşırılık yanlısı şiddete sempatiyi içerdiğini belirtti. Donner her ne kadar bu çağrı iyi niyetle de yapılsa, kötü sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. Konuşmasının bu bölümünde son yüzyılda Kuzey İrlanda’da yaşananları örnek gösteren Donner, o

dönemde Katolikler ile Protestanlar arasında her gün yaşanan çatışmalarda kimsenin Hollandalı Katolik veya Protestanlara birinden birini seçmesi için sormadığını söyledi. Eylül ayı başında Rotterdam Belediye Başkanı Aboutaleb, Müslümanlara yönelik olarak yaptığı bir açıklamada üstüne bastırarak Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve diğer cihatçılara karşı olunması gerektiğini belirtmişti. Piet Hein Donner konuşmasında “Eğer Hollanda’da ‘Müslümanlar radikal tehlikedir, çünkü başka türlü iyi Müslüman

olamaz’ inancı kökleşirse, ülkede dinî çizgilerde bir ayrılma ortaya çıkar” dedi ve bunun çok tehlikeli bir senaryo olduğunu dile getirdi. Donner’ın bu sözlerine ilk tepki Özgürlük Partisi lideri Wilders’tan geldi. Wilders twitter hesabından yayınladığı bir mesajda “Donner van Christenen Dienen Allah (CDA) zit er faliekant naast. ISIS = islam dus anti-shariaverklaring noodzakelijk!” (Allah’a kulluk eden Hristiyanlardan Donner berbat bir yanlış yolda. IŞİD=İslam bu yüzden anti-şeriat bildirisi gerekli!) yazdı.

Çalıştığımız veya eğitim gördüğümüz bu ülkede, yani hayatımızı yaşadığımız Hollanda’nın, orta vadeli gelişmelerini bilmek, takip etmek ve fikir edinmek mutlaka bizim faydamızadır. Bende çalıştığım işim ve bulunduğum konum dolayısıyla Hollanda’nın orta vadeli gelişmelerini sürekli takip etme fırsatı içindeyim. Hem Rabobank Genel Merkezdeki sektör uzmanlığı bölümündeki işim hem de CDA Partisi Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeliğim, Hollanda’nın orta vadeli gelişmelerini takip etmek sorumluluğunu beraberinde getiriyor.

Edindiğim bu bilgileri değerli Doğuş okuyucuları ile paylaşmayı uygun gördüm. Eğitiminden iş pazarına, girişimcilikten sağlık sektörüne kadar bir çok alanda öngörülen ve düşünülen gelişmeleri sizlere bu yolla aktarmaya çalışacağım. Bana bu fırsatı veren Doğuş ekibine bir kez daha teşekkür ederim.

Siyasî kimliği olan biri olarak tabi ki ilk yazıma ‘siyaset’ ve ‘kamu yönetimi’ ile başlamak isterim.

Avrupa ülkeleri siyasette reforma gitmek arzusundalar. Bu ülkelerde birçok seçmen kitleleri, seçilen siyasetçileri, öncelikli olarak ele aldığı ve işlediği konularda kendisi ile özleştiremiyor. Böylelikle siyasetçi ile seçmen arasında bir mesafe ve güvensizlik oluşuyor. Bu durum seçmenin siyasetçiye karşı hayal kırıklığına uğramasına ve hatta siyasete karşı küskünlüğüne sebep olabiliyor. Seçmen haklı olarak seçtiği kişinin siyasette etkili olmasını ve etkili kalmasını istiyor. Hollanda’daki durum da farklı değil. Avrupa ülkelerindeki uygulanan demokrasiye yeni heyecan ve katılım arzulanıyor.

Bu aynı zamanda var olan Avrupa Birliği oluşumunun konumunu koruması açısından da önem arz ediyor.

Malumunuz bu sene Hollanda’da çok önemli seçimler yapıldı. Türk toplumu olarak, katılımcı bir toplum, katılımcı bir birey sınavında maalesef pek de başarılı performans sergileyemedik. 200.000 seçmen potansiyelini maalesef etkili kılamadık.

Avrupa Parlamentosu Milletvekili adayı olarak seçim sürecinde sürekli ‘Siyaset Çözüm Merkezidir’ vurgusunu yaptım. Evet, demokrasilerde siyaset, toplumsal sorunların çözüm merkezidir.

Sorunlarımızın çözülerek azalmasını istiyorsak bunun siyasî bilinçlenme ve siyasî katılımdan geçtiğini bilmemiz gerekiyor. Bu konuda Hollanda’daki

Türkler olarak çalışmalar yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bende imkânlarım dâhilinde bu konuda bir dizi çalışmalar yapacağımı şimdiden sizinle paylaşmak isterim.

Siyaset, topluma yönelik çalışan her hizmet sektörü gibi, değişen topluma göre onun ihtiyacı ve beklentileri doğrultusunda kendisini sürekli yenilemek zorunda. Siyasetçi ile seçmen arasındaki mesafe kapatılıp, şu anda var olan uçurumun giderilmesi şart. Seçmenin siyasete ve siyasetçiye tekrar güven duyması gerekiyor. İnsan merkezli siyaset anlayışının (temel taşımız olmalı) hâkim kılınması lazım.

“Buna nereden başlayabiliriz?” sorusuna kendimce cevaplar aramaya çalıştım. Siyasî katılım teşvik edilmeli ve oy kullanma işlemleri daha da kolaylaştırılmalı.

Avrupa Parlamentosu seçim sürecinde tespit ettiğim konuyu sizinle burada paylaşmak isterim.

Hollanda’da yapılan her seçimde ilk önce seçim kartı ve daha sonra da aday listesi evlere gönderilir. Özellikle siyasî bilinci zayıf topluluklarda bu uygulama maalesef siyasî katılım açısından bir bariyer hâline gelmeye başladı. Neden seçim kartları ve aday listeleri birlikte aynı zarf içinde evlere gönderilmiyor?

Daha ekonomik ve daha pratik değil mi? Seçmen bu vesile ile kimlerin aday olduğunu bilir ve seçim kartını saklama gereğini daha yakından hisseder. Bir çok seçmen önceden gelen seçim kartını bilmeden maalesef çöpe atabiliyor ve tekrar yeniden belediyeden bu seçim kartını çıkartmak için uğraşmak da istemiyor. Veya daha kolaylaştırarak seçmen neden sadece ‘Burger Service Nummer’ ile yanı vatandaşlık kimlik numarasını beyan eden pasaportu ile oyunu kullanamasın?

Bu uygulamanın seçimlerdeki katılımı artıracağı görüşündeyim.

Bu yeter mi? Siyaset, seçmenin güvenini tekrar kazanması için daha da fazlasını gerçekleştirmesi lazım.

Hollanda’nın, 1848 yılında belirlenen siyaset ve kamu düzeni sistemini tekrar gözden geçirmesi ve vatandaşların beklentilerine daha iyi cevap verecek şekilde yenilemesi lazım. Seçilmiş belediye başkanları, belirleyici halk referandumları, seçilmiş siyasetçilere işlerini daha iyi yapabilmeleri için geniş imkânlar, seçmenin siyasete etkisini artıracak yenilikler olabilmeli.

Biz Hollanda’daki Türk toplumu olarak öncelikle en kısa zamanda siyasî bilinçlenmeyi ve siyasî katılımı teşvik edici çalışmalar başlatmak zorundayız. Seçim tarihi yaklaştığı zaman değil, şimdiden inisiyatif alarak özellikle gençlere, kadın ve erkeklere yönelik çalışmalar yapmamız gerekiyor.

Ben imkânlarım dâhilinde siyasî bilinçlenme ve siyasî katılıma yönelik çalışmalar yapacağımı yazımın başında belirtmiştim. Sizde bu çalışmalara destek vermek ve katılmak ister misiniz? Hep birlikte geleceğimizi inşa etmeye var mısınız?

Fikirlerinizi, tekliflerinizi bekliyorum.

Saygılarımla.

interview

10 söyleşi Fotoğraflarla Hollanda gündemi

Millî Görüş hacı uğurlaması…

2014 yılı hac adayları uğurlamasında yine duygulu anlar yaşandı. Hacı olmak için kutsal beldeye gidenler sadece Türkiye insanından ibaret değildi. Farklı Müslüman ülkelerden de bu yolculuğa çıkanlar oldu. Ümmet birliği bu yıl Hollanda’da daha bariz bir şekilde yaşandı...

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

Gündem



NMI Danışmanı Memiş Demirci:

“Geriye göç, b yoksa bir kurt  50 yıl önce başlayan Avrupa’ya göç, tersine başlatılan göç ile yeniden gündemde. Farklı gerekçelerle

Ticaret Ataşesi Tuba Sander Türkiye yolcusu

Hollanda Lahey Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Tuba Sander görev süresinin dolması nedeniyle merkeze alınıyor. Kendisi ayrılmadan yerine görev yapacak olan M. Tayfun Erkan’ da göreve başladı. Tuba Hanım’a bundan sonraki hayatında başarılar, Tayfun Bey,’e de görevinde başarılar diliyoruz.

Sadık Arslan’dan, Ahmet Benler mesajı

“Dönemin T. C. Lahey Büyükelçisi Ahmet Benler’in 12 Ekim 1979 tarihinde ASALA terör örgütünce düzenlenen hain bir suikast sonucu aramızdan ayrılışının 35. yıldönümünü idrak ediyoruz. Bu vesileyle, şehit Ahmet Benler’i ve kurban verdiğimiz tüm diplomatlarımız ile resmî görevlilerimiz ve aile fertlerini saygı ve minnetle anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.”

Osmanlı Tulumbacısı Hollanda’da...

Resmen açılışı yapılan Osmanlı Tulumbacısının davetlileri arasında bulunan T.C Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Osmanlı Tulumbacısını bölgeye kazandıran girişimcilerden Ayşe Koçer ve eşi Mustafa Koçer’e teşekkür edip bol kazançlar diledi.

Türk Sanat Müziği Konseri

Rotterdam Kalsik Türk Müziği Korosu, 8 kasım 2014 tarihinde, saat 19.30’da Isala Theater’da(Stadsplein 5 Capelle a/d Ijssel bir konser verecek. Koro, 2001 yılında kurulmuş ve 2009 yılında dernekleşerek faaliyetlerini bu zamana kadar yürütmüş ender müzik derneklerinden biri. Dernek, Erhan Günbulut başkanlığında çalışmalarını sürdürüyor. Koro şefliğini Meriç Artaç yürütüyor.

Hollanda’dan göçenlerin sayısında ciddi bir atış gözlenmekte. Bu sayıda, hem gemileri yakıp gidenlerle, hem kalıcı olanlarla hem de Göç Enstitüsü danışmanlarından Memiş Demirci ile söyleşiler gerçekleştirdik.

Konunun uzmanı olan Sevgili Memiş Demirci ile yapılan sohbetten hayli istifade edeceğinizi ve ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz...

G

eriye göçün tarihçesinden bahseder misiniz. Nasıl, ne zaman ve neden böyle bir yasa işlerliğe kondu?

Ben bu yasayı yazan, düşünen profesörle konuştum. Ve sizin sorduğunuz soruyu kendisine sordum.

Adam buna gerekçe olarak şunları söyledi: “1982 yılında ekonomik kiriz başladı. Arap âlemi Avrupa’ya petrol satmıyordu. Robotların iş dünyasına katılmasıyla ve sanayideki makinalaşmayla birlikte işsizlik artmış ve vasıfsız işçiye ihtiyaç kalmamıştı. Birinci nesil de bu grubu oluşturmaktaydı. 1983 yılında Geri Dönüş Planı düşünülmeye başlandı ve 1985 yılında da uygulamaya konuldu.

Sosyal Devlet’in bir gereği olarak, iş bulma şansı az alan insanlara böyle bir şans verildi. Ve 930 Gulden ile şartlara uyan insanlar bu yasadan istifade ederek geriye döndüler.

Hem gidenler hem de gönderenler kârlıydılar. Kazan-kazandır anlayışıyla böyle bir düzenleme yapıldı. Bu, insani amaçla hayata geçirilen bir yasaydı. Hollanda’da yaşayan göçmenlere geri dönme hakkı verildi.

Bunun, dünyada başka bir örneği yoktur. Sadece Hollanda’da var böyle bir uygulama” Ondan sonraki düzenlemeler nasıl oldu?

1985 ve 1987 yılları arasında 55 Yaş Yasası, ’87-2000 arası 50 Yaş Yasası, 2000 -2014 yılları arası 45 Yaş Yasası, 2014-2025 yılları arasında da 55 Yaş Yasası yürürlükte oldu ve olacak.

1998 yılında Geriye Dönüş Planı (Remigratie Regeling) adında bir yasa yürürlükteydi ve 50 yaşını dolduranlar bu yasadan istifade ediyorlardı.

1 Nisan 2000 yılında bu plan, Geri Dönüş Yasası adı altında yasal bir çerçeveye kavuşturuldu. Ve yaş, 45’e indirildi. Bu yasa o tarihten, 1 Temmuz 2014 tarihine kadar devam etti. 1 Temmuz itibariyle yasanın içeriği değiştirildi, şartlar ağırlaştırıldı ve geri dönüş yaşı 55’e çıkarıldı. Yani geri dönüş yasası başladığı yere geri döndü. İlk işe girdiğimizde, müşteri profilimizi çok yaşlı insanlar oluşturuyordu. Yaş 45’e inince, gencecik insanların geri

dönüş planlarını yaptıklarına şahitlik ettik. 45 yaş, geri dönüş için cazip bir yaş idi. İnsana ikinci baharını yaşama şansı veriyordu. Yasa 45’e inince, alanı ve çerçevesi de genişletildi.

Avrupa Birliği ülke vatandaşlarını da kapsar hâle getirildi. Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar, İtalyanlar da bu yasadan istifade ettiler.

Yoğun bir dönem geçirdiniz, nasıl geçti ve gidenlerle alakalı oran olarak bir rakam verebilir misiniz? İki şeyle mücadele ettik: Bir, iş yoğunluğu ile. İki, dedikodularla...

NMI ülkesel bazda hizmet vermekte ama küçük bir kurum. 15 yerde 17 elemanla hizmet vermekte. Özellikle son 3 yıldır müşteri profilinin yüzde yetmişini Türkler oluşturmaktaydı.

Gidenler, gitmek isteyenler, kendi lisanıyla konuşan uzman birinden bilgi almak istiyordu. Bu da doğal olarak iş yoğunluğunu artırmaktaydı.

Dedikodulara gelince, kim nerden nasıl duyuyor, nasıl uyduruyorsa yalan bir haber atılıyor ortalığa, vatandaş bunun doğruluğunu arayıp ya da gelip bize soruyor. Bu gibi dedikoduların asılsız olduğunu söylemekten artık gına geldi. ‘Geri dönüş aylığı yükselmiş doğru mu, 45 Yaş Yasası 2 yıl uzatılmış doğru mu, yasa değişmiş doğru mu, 45 bin aile göç etmiş doğru mu?’ gibi dedikodulara cevap vermekten bıktık. Böyle bir şey olsa zaten kurumumuz aracılığı ile insanlarımız bilgilendirilirler. Ama yok böyle bir şey.

Geriye göç edenlerle alakalı elinizde bir veri var mı, yılda ne kadar sizin kurumunuz aracılığı ile göç ediyor?

Birkaç yıl öncesine kadar yılda ortalama 1500 aile göç ediyordu. Özellikle son yıllarda, en yoğun dönemlerde bu sayı 3000’i buldu. Bu sayı sadece Türkleri oluşturmuyor, Hollanda’da yaşayan ve kendi ülkesine göç eden diğer milletleri de kapsıyor. 2014’ün ilk yarısında 2400 dosyayı tamamladık. Kurum ve elemanlar olarak büyük bir özveriyle çalıştık. Özellikle son 3 yıldır, normal çalışma saatlerimizin üzerinde bir mesai yaparak bize ulaşan

müracaatları yerlerine ulaştırdık.

Yasaya karşı olduklarını iddia eden bir inisiyatif var. 55 bin imza toplanmış ve meclise sunulmuş.

Bunun bir getirisi olacak mı?

Kurum olarak böyle bir inisiyatifin içerisinde olmamız mümkün değil.

Ben şahıs olarak böyle girişimleri destekliyor ve olumlu buluyorum. 55 bin imza toplandı ve meclise teslim edildi. Güzel bir çalışma ama meclisin bunu teslim alması yasanın iptali anlamına gelmez. Bizim insanımız burada yanılıyor ve dedikodu çeşmesi bu noktada akıtılmaya başlıyor.

Yasayı kral onayladı, resmî gazetede yayımlandı. Kanunun bir maddesini değiştirebilmek için aynı kanun prosedürünün yeniden uygulanması gerekiyor. Zamanlama da geç kalındı sanki. Senato’da beklerken böyle bir girişim daha anlamlı ve etkili olabilirdi. Kanunun değişmesi zor ama toplanan imzalar bir şans olabilir.

STK’lar ve diğer gönüllü kuruluşlar bunu iyi değerlendirirler ve güçlü bir lobi faaliyetiyle partileri etkilerlerse istenilen değişiklikler yapılabilir. 150 parmak sayısının 76’sı senin istediğin doğrultuda kalkarsa, yasa değişir ve kazanan sen olursun. Kampanya örnek bir davranıştı, ben açıkçası şahsi olarak gurur duydum. Demek ki bizim milletimiz, belli bir amaç çerçevesinde istedikleri zaman bir araya kolayca gelebiliyor, birlikte hareket edebiliyor ve pek çok şeyi de başarabiliyorlar. Benim ümidim ve temennin bunu daha sık ve yoğun bir şekilde yapmalarıdır.

Neler yaşadınız bu yoğun süreçte? İnsan Memiş olarak şunları gözlemledim: Vatandaş, 2 Temmuz 1969 yılında doğmuş. Yasa 1 Temmuz’da yürüklüğe girdi. Bir gün ile yasa için müracaat hakkını kaybetti. Adam saçını başını yoluyor.

Bütün hayalleri gitmek üzerine kurulu bir insanın böyle bir durumla karşılaşması beni inanın çok üzdü.

Yine bir başkasının 6 ay ödenek alması gerekiyor ki başvuru hakkını elde edebilsin. Adam 15 gün, 1 ay eksiği var diye yasadan istifade edemedi. Bu gibi durumlar yaşandı ve bunlar da beni üzdü.







interview

söyleşi 11

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196- 2014

bir kaçış mı, tuluş mu?”





Her şeyini 2 yıl sonraya planlayıp, kanun değişikli nedeniyle erken gitmek zorunda kalanlar bile oldu. Eşler arası anlaşmazlıklar, çocukların durumu nedeniyle hazırlıksız yakalananlar bile oldu. Biz bunlara şahitlik ederken, onların en doğru kararı vermeleri için yardımcı olmaya çalıştık.

Gitmek mi zor kalmak mı?

Geri dönme kararı almak çok zor. Ömrünü, gençliğini, hatta çocukluğunu bitirdiğin yerden kopmak kolay değil.

Zaten bütün ömrün hasretle geçmiş, geri dönüşle yine hasretlerin yolu açılacak. Önce anne babaya, eş-dost, akrabaya özlem duyuyordun şimdi de çocuklarına ve sevdiklerine hasret duyacaksın. Göç demek yeni bir hayat demektir. Her şeye yeniden başlamak demektir. Göze almak çok zor. Karar vermek çok zor. Yollar çatallaştı.

Sağdan gittiğinde böyle bir hayatın olacak, soldan gidersen böyle bir yaşama kavuşacaksın.

Nedir insanlar göçe iten sebepler?

Pek çok faktör gerekçe olarak gösterilebilir. Bunları, iten ve çeken sebepler diye de ikiye ayırabiliriz. Özellikle 2008 ile başlayan ekonomik kriz insanları bir yol ayrımına getirdi.

Zaten geliri az, bazısı işsiz. Hayat pahalı. Bundan dolayı sıkıntı yaşayan insanlar tercihini geri dönüşten yana koydular. Hatta bunu bir ‘kaçış yolu’, ‘kurtuluş yolu’ olarak görenler de oldu.

Ayrımcılığa uğradığını hissedenler göçü bir kurtuluş yolu olarak görmüş olabilirler. 45-50 yaşındaki bir insanın bu ülkeye katacağı artı bir değer olmadığını düşünenler var. Oysa en verimli yaştır. Böyle hissedenler de çareyi Hollanda’dan ayrılmakta buluyorlar. Adamın yıllardır çalışarak elde ettiği memleketinde bir evi var. Bunu bildirse sosyal ödenek vermeyecek. Bildirmese kendisini suçlu hissedecek. En iyisi mi, köyüme gideyim, bundan sonraki hayatımı rahat geçireyim diye düşünenler var.

Hollanda’daki sağlık sisteminden yakınanlar var. ‘Hem pahalı hem de ilgilenmiyorlar’ diye düşünüyorlar.

Adam belli bir yaşa gelmiş, sağlık sorunu var, ama Hollanda’daki doktorların kendisine iyi bakmadığını,

ilgilenmediğini söylüyor.

Memleketimde kendi lisanımla beni anlayacak, derdime çare olacak doktorlar var diye, göçü tercih edenler var. Türkiye’de, Genel Sağlık Sigortası kapsamında 1 Ocak 2012’den itibaren T.C. kimlik numarası olan herkes sigortalı hâle getirildi. Cüzi bir katkı payı ödeyerek bundan istifade edilebiliyor. Vatandaş bunu da bildiği için gitmenin kendileri için en uygun yol olduğuna inanıyor.

Türkiye’nin gelişen ekonomisini ve oturan sistemini ‘çeken sebepler’ arasında zikredebiliriz.

nasıl varıldı bilmiyorum. Çünkü, bizim kurum aracılığı ile gidip de dönenlerin oranı yüzde bir bile değildir.

Geri dönüşü bir forum doldurmaktan ibaret sayanlar var. Oysa, böyle zor bir kararı verirken sadece duvarın ön cephesini değil, o duvarın ardındaki yedi aşamayı da görmek lazım. İşte biz kurum olarak bunu müşterilerimize gösteriyoruz.

Vatandaş, hakkını hukukunu bilmeden, başına nelerin geleceğini görmeden müracaat yapıyor. Sonra da en ufak bir rüzgâr da sarsılıp yere düşüyor, pişman olup geri dönüyor.

NMI ne yaptı bu süreçte, gitmeleri için yönlendirdi mi?

Asla! Bizim kurum, birilerinin menfaatini korumak için kurulan bir müessese değildir. Kurumumuz, siyasi bir dil kullanamaz, hak savunuculuğu yapamaz. Biz tarafsız bir kurumuz. Bu tür işlerle, IOT ve onun bünyesindeki federasyonlar uğraşır.

Biz, müşterilerimizin aldıkları kararın kendileri için ne anlama geldiğini anlatmaya çalışırız. Sağlıklı bir karar almaları için yardımcı oluruz. Ne ‘gidin’ dedik ne de ‘kalın’ deriz.

Zaten vatandaş bize gelirken bazı şeyleri kafasında netleştirmiş olarak geliyordu. Biz kafasındaki şüpheleri kaldırmaya, soruları cevaplamaya çalıştık.

Fazlı dostum, “Her insanın içinde binlerce ayrı dünya gizlidir” derdi.

Benim için her insan ayrı güzellikte, özellikte ve biriciktir. Ve her insanın içerisinde de binlerce dünya olduğunu yaşadıklarımla da test etmişimdir. Şahit olduğum olaylar da Fazlı kardeşimi haklı çıkarmaktadır.

Bu nedenle her insana farklı bakar, farklı yaklaşırım. Herkese aynı şeyleri anlatmam. Önce dinlerim, onun duygu ve düşüncelerini anlar ve onun dertlerini dindirecek, sorularına cevap olacak şeyleri söylerim.

Nasıl karar verilmeli? Öncelikle eşinizle karar birliğine varmanız lazım. Burada kalacak olan çocuklarının durumu ve geleceği ile ilgili iyi düşünmelidir. Türkiye’ye gidecek çocuğunun denklik belgesini alması lazım. O çocuğun orada uyum sorunu yaşayacağı hesap edilmelidir. Sağlık sorunları halledildi mi, Türkiye’deki sigorta ve emeklilik durumu, Hollanda’daki birikinti ve emeklilik hâli ne olacak, 65 yaş ve eşlerin ölüm sonrasında neler olacak gibi sorulara net cevap vermeden yola çıkılmamalıdır. Biz kurum olarak her ihtimali anlatır ve kararı kişinin kendisine bırakırız.

Pişman olup dönenlerle ilgili sayısal bir oran var mı elinizde?

Ocak 2012 yılında mecliste bu kanun görüşülürken bu fakir gitti, canlı olarak seyretti. Muhalefet ilgili bakana bu soruyu sordu. Bakan ‘pişman olup da dönenlerin oranını yüzde yirmi’ olarak açıkladı. Bu sonuca

Mal varlığı araştırmasının özü nedir?

Sosyal Dienst’in ödenek verirken ortaya koyduğu bir kriteri var. Bu da “10.500 Euo’dan fazla mal varlığı olan biri ödenek alamaz” kuralıdır.

Eğer sosyal ödenek alan biri 45 Yaş Yasası’ndan müracaat edecekse bunu göz önünde bulundurmalıdır. Eğer bu fark edilirse, ‘su göründü teyemmüm bozuldu’ olur, ve müracaat iptal olur.

Sosyal ödeneği geri dönüşe dayanak olduğu ve ortadan kalktığı için sonuç da ortadan kalkar. Bu tür durumlar ‘yolsuzluk’ olarak değerlendiriliyor.

Kişi yanlış bilgi vererek bu yasadan yararlanarak gitmiş olsa bile, geçmişe dayanarak araştırma yaparak bu hakkı ellerinden alabilirler. Ben kimsenin malını mülkünü bilmekle mükellef değilim. Ben ancak kanunu anlatmakla yükümlüyüm.

Yeni

kanun

ne

getiriyor,

ne

götürüyor? Şartlar ağırlaştırılıyor. Yasa tasarısına göre ödenekli dönüşte yaş sınırı 45’den 55’e, ödenek süresi 6 aydan 1 yıla ve Hollanda’da ikamet süresi de 3 yıldan 8 yıla yükseltildi. 1 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe girecek olan yasa tasarısı, ödenekli dönüşün birinci nesil yabancılarla sınırlandırılmasını da öngörüyor. Buna göre yasadan Hollanda’ya 18 yaşını doldurduktan sonra gelenler yararlanabilecek. Şu anki uygulama çerçevesinde evli çiftlere 494,65 aylık ödemenin yanı sıra 102,89 Euro da sigorta yardımı yapılmaktadır. Yalnız dönenlere 345,73 Euro aylık ödeme ile 59,24 Euro sigorta yardımı verilmektedir. Taşınma yardımı durduruldu. 1 Temmuz 2014 tarihinden sonra Hollanda’ya gelenler bu yasadan yararlanamayacaklar. Ödenekli geri dönüş 1 Ocak 2025 tarihinden sonra mümkün olmayacak. Şartlar ağırlaşsa da haklar aynı kaldı.

Mesela bir yıllık pişmanlık yasası, 5 yıllık vize hakkı, ölüm anında eşlere maaş hakkı, maaşların endekslenmesi, sağlık sigortası bedeli gibi haklar 55 yaş yasasında da korundu.

Bu yasadan gidenler Türkiye’de emekli olabilirler mi?

45 Yaş Yasasından gidenlere maddî anlamda soru sorulmuyor. Türkiye’den de emekli olabilir. Hiçbir engel yoktur. Maaşların düşük tutulmasının sebeplerinden biri de bu olsa gerek. İki taraftan aldığı maaşla ancak geçinebilir insan. Bu göz önünde tutuluyor bence.

Bu yasa iptal edilip, ödenekler durdurulabilir mi?

En çok sorulan soru bu. “Yahu biz gittikten sonra Hollanda Devleti biz artık size maaş vermiyoruz” derse ne yapacağız” diyenler çoğunlukta. Bir kanun değişir mi, elbette yasalaştığı gibi de değişebilir.

Demokratik hukuk devletinde, ‘verilen hak geri alınmaz’ diye evrensel bir kaide var. Kanun eğer insanın lehineyse geriye doğru uygulanabilir.

Aleyhineyse bunu yapamazlar. Yeni hayata geçirilen yasa için bu tür değişikliler söz konusu olabilir. Ama daha önce bu yasadan istifade edenler için kanun geriye dönük olarak işletemezler.

Herhangi olağan bir

durum olmadıkça, verilen bu hak geri alınamaz, alınmayacaktır.

Son sözlerinizi alabilir miyiz…

Hangi yaşta veya hangi durumda olursa olsun geri dönüş, zor bir karar ve zor bir iştir. Göçün 50’nci yılını kutluyoruz. Buraya kök salmışız.

Ayağımızın biri buraya bağlanmış.

Gitsek bile biz buradan kopamayız.

Vatandaşın zaten bir ayağı burada.

Oğlu evleniyor, torunu sünnet oluyor çıkıp geliyor. Gidenler gidiyor da kalanlar ne yapacak, asıl önemli olan odur. Sivil Toplum Kuruluşlarının, burada 50’nci yılını dolduran insanımızın eğitimi, istihdamı, uyumu, topluma katılımı, haklarının korunması ve savunması noktasında yatırım yapmaları gerekmektedir.

Geri dönüş yapmak isteyenler birilerini dinleyerek yola çıkmasınlar. Bu manada yıllardır profesyonelce hizmet veren NMI’den mutlaka destek, yardım ve bilgi alsınlar. Hollanda genelinde 15 şube ile hizmet veren kurumumuzun merkezî telefon numarası 030 234 29 36’dır. Pişman olmamak, hayal kırıklığı yaşamamak için mutlaka uzman bir rehberden, danışmandan bilgi alsınlar, müracaatlarını bu kanal vasıtasıyla doldurtsunlar. Sıkıntı çekmeden iyi bir yolculukla sizleri uğurlamayı gaye edinmiş hem Hollanda hem de Türkiye mevzuatını iyi bilen donanımlı elemanlarımız var. “Araba götürebilir miyim?” diye soran veli, ne zaman ki ‘çocuğumun okul durumu ne olacak?’ diye sormaya başlarsa işte o zaman her şey çok güzel olacaktır.

Memiş Demirci kimdir?

1972 Karaman doğumluyum. Dört erkek çocuklu bir ailenin ferdiyim. İlk, orta ve lise tahsilimi Karaman’da yaptım. 1 yıl vekil öğretmenlik yaptıktan sonra, 1992 yılında aile birleşimi çerçevesinde Hollanda’ya geldim. Lisan kursu ve ardından da 4 yıl Yüksek Okulda, Sosyal Danışmanlık üzerine eğitim aldım.

1 yıl Amsterdam’da çalıştım. 1998 yılından itibaren de NMİ’de danışman olarak çalışmaktayım. Evli ve iki çocuk babasıyım.

Söyleşi-Fotoğraf: Zeynel Abidin Kılıç

«



Dordrecht - Rotterdam - Arnhem

Sağlık sigortalarında öncü 1991 yılından bu yana hizmetinizdeyiz

Hollanda ve Türkiyede Sağlık Hizmetleri

%10’a varan

İndirim

yilmaz.nl adresinden indirimli sigorta başvurunuzu yapabilirsiniz.

• Sigortanızda %10’a varan indirim imkanı



• Kişiye özel sigorta ve paket seçimi • Hollandada kendi dilinizde hizmet • Türkiyedeki sağlık kurumlarında özel tedavi imkanı • Türkiyede diş bakımı ve eczane hizmeti • İşyerleri için özel kollektif indirimler • 23 yıllık tecrübe Sigorta içeriği ve indirim için yilmaz.nl adresinden ve 078-6551655 nolu telefondan bilgi alabilirsiniz.

yilmazfinans yilmazfinance

sigorta, kredi, ipotekli kredi, finansal danışmanlık









financieel

ekonomi 13

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Gündem

Emekliler, gelir desteğine ihtiyacı olan grubu oluşturuyor...

Pusula

Osman Aslan

2014 yılı Sağlık sigortaları ne getiriyor, ne götürüyor?

Değerli okurlar, bu yazımızda 2015 yılında sağlık sigortalarında hangi değişikliklerin bizi beklediğini ele alacağız.

Değişiklikler söyle sıralanabilir: - 2015’ten itibaren uzun süreli sağlık bakımı, sağlık sigortalarına ve belediyelere devredileceğinden primler ve yıllık katkı payı ‘eigen risico’da yükselecek.

Uzun süreli bakımı sigorta şirketlerine ve belediyelere aktarmanın amacı insanların mümkün olduğunca en uzun süre kendi evlerinde kalabilmelerini sağlamak ve masrafları böylelikle düşürmek.

“Göçmen yaşlıların gelirlerinin azaltılması, ayrımcılıktır” Hollanda Temsilciler Meclisi’ne (Tweedekamer) sunulan emeklilerle ilgili yasa tasarısı ile ilgili olarak Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) göçmen yaşlıların gelirlerinde bir azalmaya gidilmesi ayrımcı plan olarak değerlendirdi.

H

ükümetin özellikle yabancı yaşlıların olumsuz etkileneceklerine dikkati çeken Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu (İOT), görüşülmeye başlanacak değişiklik önergesiyle ilgili olarak Meclis Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komisyonu üyelerine bir mektup göndererek, ayrımcı nitelikle planı protesto etti.

EMEKLİLERN SATIN ALMA GÜCÜ AZALACAK İOT Başkanı Emre Ünver tarafından yapılan yazılı açıklamada, ülkedeki emeklilere satın alma gücü telafisi kapsamında ayda 25,12 euroluk bir ek ödeme yapıldığı ve hükümetin bu ödeneği 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren kaldırıp, yerine kişinin 65

yaşından önce Hollanda’da yaşadığı yıl sayısına göre gelir desteği adı altında bir ödeme yapılmasını istediği anımsatıldı.

YABANCI YAŞLILAR ZOR DURUMDA Ünver, 15-65 yaşları arasında Hollanda’da aralıksız ikamet etmiş kişilerin gelir desteğini tam olarak alabilecekleri belirterek, “Buna göre örneğin Hollanda’da 50 yıl yaşamış bir kişi ayda tam 25,12 euro gelir destek ödeneği alacak. Ama 65 yaşına girmeden önce örneğin 25 yıl burada yaşamış ise bu miktarın yarısına hak kazanacak” ifadesinde bulundu.

Türk ve Faslı yaşlılar kuruluşlarıyla birlikte kaleme alınan mektupta,

NIF kadınlar Teşkilatı kamptaydı

yabancı yaşlıların büyük bir bölümünün ülkeye ileri yaşlarda gelmiş olmalarından dolayı tam emekli maaşı alamadıklarına işaret edildi.

Mektupta ayrıca yabancı yaşlıların çoğunluğunun dar gelirli olduğuna ve bu emeklilerin en fazla gelir desteğine ihtiyacı olan grubu oluşturduklarına vurgu yapıldı. İOT Başkanı Emre Ünver tarafından Meclis Sosyal İşler ve İstihdam Daimi Komisyonu üyelerine gönderilen mektupta geçtiğimiz yıllarda göçmen emeklilerin gelirlerinde yapılan kısıtlamalara işaret edilerek, meclis üyelerinden son değişiklik önerisine karşı çıkmaları istendi.

Haber: Basri Doğan

«

Hollanda İslam Federasyonu’na bağlı kadınlar ve genç kızlar teşkilatları yöneticileri Elspeet’deki Mennorode konferans merkezinde bir araya gelerek iki günlük eğitim kampı yaptılar. Çok sayıda yönetici bayanın ve genç kızın katıldığı kampta çeşitli konularda fikir teatisinde bulunuldu. Bölge Kadınlar Teşkilatı Başkanı Nejla Erdoğan’ın selamlama konuşması yaprak kampla ilgili bilgi verdi. Program çerçevesinde, Sosyal Hizmetler Başkanı Songül B., Eğitim Başkanı Hatice U. ve Teşkilatlanma Başkanı Meliha K. ve KGT Başkanı Esra Y. birer sunum gerçekleştirdiler. Programa katılan Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan ve İrşad Başkanı İdris Kandemir birer selamlama konuşması yaptılar. Ayşe Malkoç- Erdoğan da bir seminer verdi.

oaslan@yilmaz.nl

- Katkı payı 2015 için 375 Euro olarak belirlendi. Primlerin de yıllık 110 Euro civarında artması bekleniyor. DSW şirketi 2015 için primi yükseltmeyeceğini açıkladı.

Diğer şirketlerin primi bu yazı yazılırken henüz belli değildi.

- Prim artışının etkisini azaltmak amacıyla düşük gelirliler için sağlık sigortası yardımı ‘zorgtoeslag’ artırılacak - Temel sağlık sigortasına mahalli sağlık hemşireliği (evde hemşire ve bakım hizmeti), zihinsel özürlülerin bakımı ve psikiyatri kliniklerinde tedavinin ilk üç yılı ekleniyor.

- Hayatta iken organ bağışı yapanlar için seyahat masrafları kendi sigortası tarafından ödenecek - Gençler için psikolojik ve psikiyatrik tedavileri sağlık sigortası kanunundan çıkarılıp, 1 Ocak 2015’te yürürlükte olacak olan gençlik kanununa ‘Jeugdwet’ geçecek.

Sigorta seçiminde dikkat!

Ridderkerkstraat 44 3076 JW Rotterdam Tel. +31 (10) 290 72 77 Fax +31 (10) 290 72 76 info@goremeayran.com www.goremeayran.com

edilmesi gereken konuları da şöyle sıralayabiliriz: - Ekonomik durum: Ekonomik kriz birçoğumuzu etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. İş piyasasındaki güvensizlik sürüyor fakat fiyatlar da artmaya devam ediyor. Harcadığımız her Euro’nun hesabını yapar olmaya başladık. Sağlık sigortası da büyük harcamalardan birini oluşturuyor.

Geliriniz mi düşük, veya sağlık harcamalarınızın az veya hiç olmayacağını mı düşünüyorsunuz? O hâlde, sadece temel sigorta paketini almayı veya yıllık katkı payını yükselterek priminizi düşürmeyi tercih edin. Bu durumlarda birikmiş bir miktar paranızın olması, beklenmeyen harcamaların ödenmesine yardımcı olur.

Geliriniz düşük ve yüksek sağlık harcaması mı bekliyorsunuz? Bu durumda özellikle ek sigortaları iyi inceleyip beklediğiniz sağlık harcamalarını karşılayacağına emin olun.

- Aile durumu: Bir çocuğunuz mu oldu veya bir çocuk mu bekliyorsunuz? Ya da ayrıldınız ve yalnız mı oturuyorsunuz? Bu tip aile değişikliklerinde yine ek sigortaları iyi inceleyip yeni duruma uyduğuna emin olunuz.

- Birçok vatandaşımızın sigortalı olduğu AGIS Sağlık Sigortası şirketi 2015 itibariyle Zilveren Kruis ile birleşiyor ve ismi de Zilveren Kruis oluyor. Mevcut sigortalıların paketleri aynı şekilde muhafaza ediliyor.

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 078-6551655 no’lu telefondan, www.yilmaz.nl sitesinden veya oaslan@yilmaz. nl mailto:oaslan@yilmaz.nl adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, hoşça kalın.



vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30 Faks +31(0)71 581 00 33











introductie

tanıtım 15

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

MÜSİAD Hollanda’dan dev atılım...

‘Büyük şeyler, bir çok küçük şeyleri bir araya getirerek yapılır’ (Vincent van Gogh)

Lahey’de ‘İş Forumu’ düzenlendi Avrupa Genel İdare Kurulu (AGİK) Toplantısı ve Türkiye Hollanda İş Forumu Gala Yemeği, MÜSİAD Hollanda’nın ev sahipliğinde, Lahey Belediye Sarayı’nda gerçekleştirildi. Konuşmacılar Türkiye Hollanda arasındaki tarihsel bağlar ve iş ilişkilerinin geliştirilmesi konularına değindiler.

G

alada açılış konuşmasını yapan MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali Bekdur, MUSİAD Hollanda’nın 1994 yılında kurulduğunu ve bu sene 20. yılını kutladıklarını belirterek, Türkiye-Hollanda arasındaki iş ilişkilerini güçlendirdiklerini ifade ederek düzenledikleri iş forumunun da bu sürece önemli katkılar sağlayacağını dile getirdi.

Lahey Belediye Meclis Üyesi, Abdurrahim Kezvani, ise ‘Lahey Belediyesi olarak bu organizasyona ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyoruz. Türk girişimcilerin ülkemizde yapacakları ticarî ilişkiler Hollanda ve Türkiye eko-

nomilerine büyük katkı sağlayacaktır’ şeklinde konuştu.

“Türkiye AB Üyesi Olmalı” Hollanda Ankara Büyükelçisi Ron Keller ise MÜSİAD Hollanda’ya böyle güzel bir programa imza attığı için teşekkür ederek Türkiye’nin AB üyesi olmasının oldukça önemli olduğunu kaydetti. Keller, ‘Türkiye’nin son 10 yılda elde ettiği başarı oldukça önemlidir. Hollanda’da yaşayan Türk toplumu ilişkileri güçlendirmektedir. Her iki ülkenin ekonomik ve sosyal bağlarının güçlenmesi için hepimize görevler düşmektedir. Böylesi önemli adımlar için

MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali Bekdur:

“MUSİAD Hollanda’, 1994 yılında kuruldu ve bu sene 20. yılını kutluyoruz.

Lahey Belediyesi olarak bu organizasyona ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyoruz. Türk girişimcilerin ülkemizde yapacakları ticarî ilişkiler Hollanda ve Türkiye ekonomilerine büyük katkı sağlayacaktır’”

MÜSİAD Türkiye Başkanı Nail Olpak:

‘Vincent Van Gogh, ‘Büyük şeyler, birçok küçük şeyi bir araya getirerek yapılır’ der.

En az tabloları kadar etkili bir söz bu. Biz de, bunun derdindeyiz. Amacımız sadece Türkiye ile Hollanda arasındaki ticarî işbirliğini arttırmak değil, temsil edildiğimiz tüm ülkelerle Hollanda arasında da bir köprü kurmaktır.’

MÜSİAD’a çok teşekkür ederiz. Eğitim, yaşam standartı gibi birçok konuda karşılıklı istifade etmeliyiz’ diye konuştu Lahey Büyükelçisi Sadık Aslan, ‘Türk girişimcilerin Hollanda’ya göçünün 50. yılını yaşıyoruz. Türk kökenli 6 Milletvekilimiz bulunmaktadır. Türk girişimcilere ait 10.000’ e yakın işletme bulunmaktadır. Geçen sene Türk bankaların buradaki cirosu 20 milyar Euro idi’ şeklinde konuşarak ilişkilerin güçlenmesi için önemli adımlar atan Nail Olpak’a teşekkür etti.

“IŞİD bir terör ögütüdür” Genel Başkan Nail Olpak yaptığı konuşmada AGİK toplantısının iki güzel esprisi olduğunu hatırlatarak, ‘İlki, Ahilik Haftası’nın AGİK toplantımıza denk gelmesi, diğeri de Adalet Divanı’nın mahallinde bulunmamızdır. Bu 2 değerin gerek kavramsal, gerekse de ruh olarak MÜSİAD’ta toplandığını söyleyebilirim’ diye konuştu.

Olpak, iki ülkenin birbirine olan yakınlığına dikkat çekerek, ‘Vincent Van Gogh, ‘Büyük şeyler, birçok küçük şeyi bir araya getirerek yapılır’ der. En az tabloları kadar etkili bir söz bu. Biz de, bunun derdindeyiz. Ancak, dostlarımız şunu da bilmeliler ki, amacımız sadece Türkiye ile Hollanda arasındaki ticarî işbirliğini arttırmak değil, temsil edildiğimiz tüm ülkelerle Hollanda arasında da bir köprü kurmaktır.’ dedi.

Olpak konuşmasına şöyle devam etti: ‘Buraya gelmeden 2 gün önce, İstanbul’da Hollanda Başkonsolosumuz, bizi Hollanda Sarayı’nda, güzel bir öğle yemeğinde ağırladı. Konuşma içindeki bir önerisini sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın Başkonsolos, önce güzel bir tespitle, ülkemizin yüksek teknolojiye, katma değerli ürünlere yönelmesi gereğini, hepimiz gibi ifade etti. Daha sonra da, bunun için örnek alabileceğimiz ülkelerin başında, Hollanda’nın geldiğini örnekleriyle ifade etti. Bugün WTC’deki sunuma katılan arkadaşlarım da hatırlayacaklar, Eindhoven Bölgesi, Silicon Valley’den bile önde gelen, bir Teknoloji Bölgesi’dir, ama herkes tarafından bilinmez. Asıl önemli mesajı da şuydu, “Eğer, Sanayi-Üniversite İşbirliğini” sağlamak

istiyorsanız, Hollanda, bunu, “Sanayi, Üniversite, yerel yönetimler işbirliği ile oluşturulmuş, kümelenmelerle sağlamıştır, lütfen bunu iyi irdeleyin”. Kendisine buradan tekrar teşekkür ediyor ve hem komisyonlarımızı ve şubelerimizi, hem de Genel Sekretaryamızı, bu konuyu ciddi olarak incelemeye davet ediyorum’ dedi.

Gündemdeki bazı konulara da değinen Olpak, IŞİD’in adı barış anlamına gelen bir dinin adını asla kullanamayacağını, Suriye ve Irak’ta asla hak etmediği bir isim kullanan IŞİD ve benzeri örgütlerin bölge için büyük sorunlar meydana getireceğini vurguladı. Olpak, ‘Terör, hangi din, ideoloji ve felsefe, kurum veya devletten gelirse gelsin, yanlıştır, yok edilmelidir. Ülkemiz, maalesef terörden büyük zararlar görmüş ağır bedeller ödemiş olduğu halde, son günlerde Türkiye’nin terörist unsurlar ile yan yana getirilme çabası da, çok büyük bir yanlıştır, kabul edilemez’ şeklinde konuştu.

“Gittiğim ülke vatanımdır” Hollanda Krallığı Parlamenteri Selçuk Öztürk, gümrüklerde yaşanan sıkıntıları ortadan kaldırmaları gerektiğini ifade ederek, ‘Hollanda değişecek, değişmek zorunda. Değişen dünyaya Hollanda ayak uydurmak zorundadır.

Bu sene bütçede kesintiye gitmeyeceğiz’ şeklinde konuştu.

Ramsey Grup Yönetim Kurulu Başkanı

ve MÜSİAD YİH üyesi Remzi Gür de yaptığı konuşmada şunları dile getirdi: ‘Her gittiğim ülkeyi vatanım kabul ettim. O ülkenin sistemine uyuyorum.

Para kazanıyorum. Onların para kazanmasına sebep oluyorum. Orada doğmam veya adımın Remzi veya Hans olması bizim için birşey hissettirmiyor. Dünya’nın 45 ülkesine mal gönderiyoruz. Dünya’da herkesle fiziki olarak kardeşiz. Cinsiyetler, renkler çok önemli değil. BM’ler nasıl her konuyu konuşuyorsa hepimiz ortağız demektir. 45 ülkede 155 noktada çalışmalar yapıyoruz. 3600 çalışanımız var. Sivil toplum kuruluşlarında aktif çalışmalarda bulunuyorum. İngiltere’ye bana vatandaşlık hakkı verdikleri için teşekkür ederim, İngiltere’de 5 yıl MÜSİAD başkanlığı yaptım. Görüşleri bizlerden oluşan bir MÜSİAD oluşturduk’ diye konuştu. Tüm katılımcılarla birlikte çekilen aile fotoğrafından sonra gala programı sona erdi.

Gala yemeğine konuşmacıların yanı sıra MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Adnan Bostan, MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyeleri, Avrupa ve Anadolu’nun çeşitli illerinden gelen şube başkanları ve üyeleri, MÜSİAD Hollanda şube başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri.

Ayrıca Avrupa ve Anadolu’dan gelen Genç MÜSİAD başkanları ve üyeleri ile Hollandalı girişimciler katıldı.

Haber: M. All´Topcu

Ramsey Grup Yönetim Kurulu Başkanı Remzi Gür:

‘Her gittiğim ülkeyi vatanım kabul ettim. O ülkenin sistemine uyuyorum. Para kazanıyorum. Onların para kazanmasına sebep oluyorum. Orada doğmam veya adımın Remzi veya Hans olması bizim için birşey hissettirmiyor. ünya’nın 45 ülke sine mal gönderiyoruz. Dünya’da herkesle fiziki olarak kardeşiz. Cinsiyetler, renkler çok önemli değil”

nieuws

16 haber Dostça

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

muratgedik@muratgedik.nl

Murat Gedik

50 yıl elbet hatırlanacak...

Son 50 yıl, yani Türklerin Hollanda’ya yerleşmelerinden sonraki zaman dilimi elbette hatırlanacaktır. Belki bugün üzerinde yeterince durulmuyor, belki bu konu bugün etüd edilmiyor ama bu zaman dilimi elbet gün gelecek hatırlanacaktır.

Koca yıl neredeyse bitmek üzere ama doğru düzgün hiç bir etkinlik yok.

Hatta basit kokteyller bile verilmiyor, anlaşılan para musluğu bu konu için epey kapalı.

Fakat hatırlanacak; o zor, acılı ve çileli yıllar.

Biz hatırlamasak dahi, tarih elbet hatırlayacaktır. **** Elinde bir tahta bavul ile yola düşen atalarımız, Hayatında köyünün dışına dahi çıkmamış olup doktor kontrolüne giden o büyükler, Âdeta hayvan kontrol edilircesine kontrolden geçip trenlere binenler, Geride bırakılan yaşlı aile efradları, Gün gelir elbet hatırlanacaktır. **** Hollanda’ya ulaşıldı da çileler mi bitti sanki?

Dil yok, diş yok diyenin hesabı ile o zor günler unutulur mu?

Markette üzerinde ‘turkey’ yazıyor diye Türkiye’den geldi zannedilip alınan hindili günler mi unutulur?

Robot misali onlarca kişinin bir arada kaldığı pansiyon odalarından işe, işten odaya dönüşler mi unutulur?

Koca kalabalıklar ve o yalnız geçen yıllar nasıl unutulur?

**** Bayram namazlarını kılmak için kilometrelerce yol yeni yurtta tepilmedi mi? “Üç Kulhu, bir Elham biliyor” diye kimler hoca olarak kabul edilmedi ki?

Dinî konular ele alınarak ne alın terleri heba edilmedi ki?

Ufak bir yazıyı tercüme ettirmek için kimler soyulmadı ki?

Sanki, çok mu kolay oldu bu günlere gelmek… **** “Okuyanımız çoğaldı, dil sorunu kalmadı” deyip kimlere güvenilmedi ki?

Meclislere taşıdıklarımızdan kimler ihanet etmedi ki?

“Uyum” diyerek dayatılmak istenen erime politikalarına nasıl karşı çıkıldı ki?

“Kanaat önderleri” diye öne sürülenler, milleti koyun sürüsü gibi nerelere sürüklemediler ki?

“STK’lar” deyip, güvenip ne masalarda haklarımız bertaraf edilmedi ki? **** Gerçekten de kolay geçmedi bu yıllar.

Bunca yıla rağmen ve dördüncü nesle kavuşmuşken hâlen kimlik sorunları yaşanmakta. Ama çok şükür elbette buralara ilk gelenler gibi kötü durumda olmayabiliriz. Fakat hâlen her alanda eksik kalan bir topluluğuz.

Nasıl düzeltilir, neler yapılmalı ki bu topluluk “bütün sorunları bertaraf edebilmeye” yönelebilsin?

Fakat bu çözümlere ulaşmaya çalışılırken geçmiş 50 yılı iyi idrak etmemiz lazım. “Nerelerde yanlışlar yapıldı, nerelerde eksiklikler vardı?” sorusunu ehil insanlar araştırmalı ve böylece yola koyulmalı? Bir de, özellikle uyum konusunda karşı tarafın ötekileştirmek için neler yaptığı da ele alınmalı. Bu 50 yıl kolay geçmedi. Çok daha kötü şartlar altında büyüklerimiz bizlere mevcut ortamı bıraktılar. Elbette bu geçen 50 yıl hatırlanmalı ve gereken dersler çıkarılmalı. Gerçi vefa’nın gittikçe kaybolduğu bir toplumda hatırlamakta pek kolay olmayacaktır.

Fakat bizler hatırlamasak bile, tarih elbet hatırlayacaktır.

Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

Dosya



Cemal Şimşek (Medineli):

“Güvendiğin dost, akraba el olur gurbet elinde” 30 yıl Hollanda’da kaldıktan sonra geri dönüş kararı alan Cemal Şimşek (Medineli) ile dönüş sebebini de irdelediğimiz hoş bir söyleşi gerçekleştirdik. ilgiyle okuyacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz...

K

ısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1960 Aksaray doğumluyum.

Aslen Diyarbakırlıyım. 9 çocuklu bir ailenin ferdiyim. Tarihte vuku bulan malum olaylar nedeniyle dedelerimizin şehadeti sonrası ailelerin sürgün edilişiyle Aksaray’a yerleşilmiş. Şehadet geleneği bizim ailede sürmekte. Dedem Çanakkale’de, küçük kardeşim de1992 yılında Erzurum’da askerken şehid edildi. Yine dedelerimizden biri de Gazi’dir... Hamd olsun...

Erken askere gidip gelmem için babam 1 yaş büyük yazdırmış. Köyde üzerimize düşen her işle iştigal olurduk.

Tarla, bağ-bahçe, hayvancılık, çobanlık gibi işlerle uğraştık. Asker dönüşünde gurbet hayatımız başladı.

1983 yılında işçi vizesiyle Arabistan’a gittim. (Cemal Bey, Arabistan’ı anınca, derin bir iç geçiriyor ve duygulanıyor.

Ona Medineli denmesinin sebebi de bu galiba.. O bir Medine aşığı, bir Peygamber sevdalısı) Bir yıl kaldıktan sonra İsviçre’ye geldim ve 6 ay orada kaldım ardından da 1985 yılında da Hollanda’ya geldim. Avrupa seyahatlerimiz geçici turist vizeleriyleydi. Yani kaçak olarak Hollanda’ya yerleştik. Akrabalarımızın çoğu burada oldukları için biz de onlara güvenerek bu zorlu mücadeleye giriştik.

Nasıl bir geçmiş bırakıyorsunuz?

30 yıllık bir geçmiş bırakıyoruz.

Acı tatlı pek çok hatıra yaşandı.

Bilerek kimsenin kalbini kırmadım, incitmemdim.

Hakka tecavüz etmedik. Sevenlerimiz olduğu gibi sevmeyenlerimiz de olacaktır. Zaten herkes sizi seviyorsa orada bir sakatlık vardır demektir. İlk İslamî medrese terbiye ve eğitimimi rahmetli ninemden aldım. Çok mübarek bir insandı. Âdetlere değil ibadetlere önem verirdi. Bizi de öyle yetiştirdi.

Buraya geldiğimizde onun azık çantamıza koyduğu o dinî terbiye, bizim kendi kimliğimiz ve inancımızla ayakta kalmamızı sağladı. Peygamber Efendimize bir genç geliyor ve bazı kötü huylarının olduğunu söylüyor.

Kainatın Efendisi, kendisinden yardım isteyen o gence, “Yalan söyleme” diyor. Bu bizim ölçümüz oldu hep...

Umduğunuzu buldunuz mu?

Ben şu dizelerle sorunuzu cevaplayayım: “Güvendiğin dost, akraba el olur gurbet elinde / maddeye tamah etmişler selam vermezler kimseye...”

Biz böyle gördük... Güvendik geldik.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.

Umduğumuz, beklentimiz başkaydı.

Gerçi ‘misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ ama, biz memlekette bu gibi durumlarda başka davranırdık.

O günleri andığımda, ‘gelmesem daha iyi olurdu’ diye içimden geçiriyorum.

Oturum alana kadar büyük bir sıkıntı çektim. Kaçak olarak yaşamanın zorluğu anlatılamaz. Elin kolun bağlı, ölün olsa, hastan olsa çaresizce beklemek zorundasın. Sesin çıkmaz.

Polis sireni korkutur. Kapı zili korkutur.

Yani o dönemde bu durumlara duçar olan pek çok insanımız vardı ve çok büyük sıkıntılar çektiler. 8-10 yıl memleketine gidemeyenler oldu. Çocuğu doğmadan gelenler köyüne vardıklarında 10 yaşındaki çocuklarla karşılaştılar. Gurbete çıktığında annebaba sağ idi, vardıklarında onları bulamadılar. Bunlar böyle kolayca anlatılıyor amma hiç de öyle kolay yaşanmadı. İçlerimizi acıtarak, yüreklerimizi kanatarak geçiverdi bu günler.

Türkiye’den çocukları yanıma aldırabilmek için de büyük mücadeleler verdik. O günlerde şartlar ağır idi.

Neler yaptınız, ne işlerle uğraştınız?

Oturum alıp çalışma hakkını elde ettiğimiz gün, ‘medeni köle’ olduk.

Türkiye’de az biraz kaynakçı tecrübem vardı. Bahçe, boya, straal gibi pek çok farklı işlerde çalıştık ama, kaynak işini biraz geliştirerek sürekli o işi yaptık.

Kaynağın gözlerimize verdiği zararla emeklilik hakkı elde ettik.

Nasıl ve neden karar verdiniz dönmeye?

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam niçin insanlar sabahleyin kalkınca hep farklı yönlere dağılıyor da aynı yöne gitmiyorlar” Hoca cevaplamış: “Herkes aynı yöne gidecek olsa

dünyanın dengesi bozulurdu.” Biz de merhum hocayı haklı çıkarmak için kimi bu tarafa gelirken bizde dünyayı dengelemek için öbür tarafa gidiyoruz.

Emeklilikten sonra, Hollanda’nın bize ihtiyacının kalmadığını anladık.

Bu ülkeye artık bir yük olduğumuzu hissetmeye başladık. 50 yıl çalışsan bir gün hasta kalsan göze batıyor.

‘Gidelim de ömrümüzün bundan sonra kalan kısmını memleketimizde geçirelim’ dedik.

Düştük yollara. Rabbim böyle bir karara varanların niyetlerini hayır eylesin.

‘Uçağın altında gitmektense, memlekette toprağa düşmek daha evladır’ dedik ve oturduk ailece istişaremizi yaptık, karar verdik ve gidiyoruz.



Yalnız mı dönüyorsunuz, çocuklar da geliyorlar mı?

Gönlüm hepsiyle birlikte dönmekten yana ama bu şimdilik mümkün gözükmüyor.

Avusturya ve Hollanda’daki iki oğlum bizimle birlikte gelmeyi düşünüyorlar. Küçük oğlum ve kızım da birkaç seneye dönme niyetindeler. Ailemiz bir araya geldiğinde 7-8 lisan konuşuluyor. Yani Türkiye’de bile çocuklarımız daha iyi işler yapabilirler. Yeter ki, çalışma azmi ve isteği olsun. Ömrümüz zaten sürekli hep hasret çekmekle geçti. Yaşlandık, yüreğimiz yufkalaştı, artık en ufak bir hadisede gözlerimiz doluyor. 8 tane de torunum var. Bu yaştan sonra onların hasretliğini çekmek de kolay değil.

Hep beraber dönebilmek en iyisi ama bazen o da mümkün olmayabiliyor.

Nereye yerleşeceksiniz? İstanbul’a yerleşeceğiz, kısmet olursa... Memleketimizin biraz daha düzeldiğine inanıyorum. Allah bu birlik ve dirliğimizi bozmasın. İslam sevgisi etrafında bizleri birleştirsin. Ve asla pişmanlık vermesin.

Nasıl bir gelecek bekliyor toplumumuzu?

Değerli bir malını çalan birini yakaladığında “şaka yaptım” der.

Yakalanmazsa, malını kaybetmiş olacaksın. Hollanda bizden maddî ve









dossier

dosya 17

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Kalemdâr

oflaz-aliya@hotmail.com

Mehmet Şükrü Oflaz

Araf...

Sakın ha gelme gurbete!..

Bir dostumdan haber aldım, gelmek istiyor gurbete Hemen cevabını yazdım; sakın ha gelme gurbete Gurbetin derdi ağırdır, gurbetçinin bağrı yanıktır Akan gözyaşları bir ağıttır Sakın ha gelme gurbete…

Güvendiğin dost, akraba el olur gurbet elinde Maddeye tamah etmişler selam vermezle herkese Garipsin bakmazlar yüzüne İtibar etmezler sözüne Yalandan gülerler yüzüne Sakın ha gelme gurbete Cemalim ah edip durursun Dertlerle dost olursun Bir gün gurbette sen de ölürsün Sakın ha gelme gurbete Cemal Şimşek (Medineli)

manevî çok şey aldı. Bizde bu ülkeye terimizi akıttık, kan ve canımızı verdik.

Buraya ilk gelen işçiler avam tabakasından oluşuyordu. Bunu da iki ülke bilinçli bir şekilde yaptılar. . İspanyollar, İtalyanlar, Portekizler ve Başka milletlerden de Hollanda’ya çalışmak için gelenler oldu. İspanyollar, İtalyanlar, Portekizler ve Yunanlar.

Onlar gelirken yanlarında papazlarını, öğretmenlerini ve doktorlarını da yanlarında getirdiler. Neden böyle yaptıklarını soranlara da, “Aynı dindeniz ama biz sizin dilinizi bilmiyoruz, bizi kim yetiştirecek, kim irşad edecek, kim iyileştirecek” diyorlardı.

Bizim insanımız da tek başına tarlada sabanı bırakıp dili, dini, kültürü, yaşamı farklı bir ülkeye geldi. Bu göçün bir başka amacı da, gelen o birinci neslin ve onların nesillerinin bu toplumda asimile olup kaybolması ve Hollanda’nın örf, âdet ve kültürünü

Türkiye’ye, köyüne taşımasıydı.

Avrupa’nın ilk gelen nesli güllerle karşılaması da bir başka politikaydı.

Tuzağa düşürülmek istenilenin önüne ekmek, peynir kırıntıları atılır ya, işte o cinsten bir uygulamaydı.

Kazandığımız maddiyatın yanında kaybettiğimiz manevi değerlerimizin daha fazla odluğunu düşünüyorum.

Ama yine de onların istediği olmadı, onlar bir hile yaptılar, Rabbimin tuzağı daha güçlü idi, O’nun dediği oldu.

Son olarak neler söylemek istersiniz...

Toplumumuz kendi değerlerinin farkına varsın ve o değerleri yaşamaya ve yaşatmaya çalışsın. İnsanı insan eden o değerler silsilesine sarılınca kimse yolda kalmaz. İlk gelen neslimiz eğer o yokluk, o çaresizlik ve imkânsızlık içerisinde bunca güzelliği meydana getirdilerse, burada doğmuş, buranın eğitimini almış ve birkaç lisan bilen gençlerimiz daha iyisini yapacak

kapasitede, kabiliyette ve bilinçtedir. Öyleyse eksik olan neyse, onu da bizler onlara vererek daha iyi günlere erişmemiz lazım.

Babalarımız yumurta istemek için tavuk taklidi, sığır eti istemek için de inek taklidi yaparak ihtiyaçlarını karşılamışlar. Bunlar birer hikaye değil, ibret olarak dinlenilmeli ve geçmişten ders alınmalıdır.

O zorlu günleri yaşayarak bu güzel günleri kendilerine emanet eden büyüklerini asla unutmasınlar ve hep minnetle, şükranla ansınlar.

Elbette o ilk gelen neslimiz kendi sahip olduğu değerleri buralara taşımış ve o değerlere sahip çıkıp yaşamış olsalardı, her şey çok daha güzel ve bambaşka olabilirdi. Ama onlar o zorlu dönemde ancak bunu başarabildiler. Bu da çok büyük bir başarıdır.

Söyleşi-Fotoğraf: Tâha Yalçın

«

İnsanın doğup büyüdüğü yerleri bırakarak, tanımadığı diyarlara daha iyi bir gelecek için göç etmesi çok zor bir durumdur. Bu, dile, yazıya kolaydır. Yaşayan ancak hakkıyla bilebilir. Bir toplumu alttan alta etkileyen, etrafında yeni bir dil ve yaşam biçimi oluşturan bir olgudur göç. Ümit ve karamsarlığın, kazanmakla kaybetmenin, bilinçle şuursuzluğun; bağlılıkla ihanetin iç içe geçtiği bir hayatı önümüze koyar yaşanması için. Daha ileri merhalesi varlık problemine yol açması olabilir.

Biz niye göç ettik? Klasik cevap: Maddî durumumuzu iyileştirmek ve hemen dönmek için. Ama olmadı. Kök saldık, dallanıp budaklandık. Sadece bizim başımızdan ve sadece bir kere göç olayı yaşanmadı. Balkan ve Kafkaslardan tarihte büyük göçler yaşandı. Her ne kadar savaş sonucu da olsa bir nüfus hareketliliği yaşandı. Ama yaşayabilenler kendi kimliklerini yeni bir merhaleden süzerek, varlıklarını diri tutabildiler.

Bu çok yönlü bir durum.

Tarihimizde ve edebiyatımızda gurbet en çok işlenen konulardandır. Alt yapısı mevcut bizde. İlk gelenler neden geldilerse buraya, ki onların ayırıcı vasfı gelenekle bizim aramızda köprü olmalarıydı, geriye dönenler de o sebeple geriye dönmüşlerdir.

Zorlu bir evlilik ve geçim endişesini içgüveyliği ile atlatmaya çalışan damat gibidir geriye dönenler.

Bunu yüksek ideallerle bezemek pek mümkündür. Şimdi bu, istatistik bir konu hüviyetine büründü. “Şu kadar insan geriye döndü, zira ekonomik bir iyileşme, özgürlüklerde bir rahatlama var” diye sunulmaktadır bu aralar. Fakat ne buradaki elli yıllık varlığımız ne de oraya dönüşümüz hissedilmeyecektir. Sadece maddî kaygılar çerçevesinde dönen bir döngü. Neden hissedilmeyecektir?

Zira gerek dinî hayatımız ve gerekse tarihî akışımız kesik kesiktir. Bir

bütünlük arz etmiyor. “Türkiye bizim için ne ifade ediyor?” diye sorsak, nitelikli bir cevap bulamıyoruz.

Hâl böyle olunca, nitelik ve ufuk sahipliğinden ziyade, günü kurtarma telaşıyla günler geçmektedir.

Toplum hayatında esas olan, birlik (tevhid) ve sürekliliktir. Bunun en büyük düşmanı ise popülarizm’dir.

Bir toplumun tarihten, süreklilik arz ederek oluşturduğu varlık düşüncesini ve onu hayata aktarışı, usulü, üslûbu, edebiyatı, sanatı vs., baskın olan tavır (güç) karşısında, kadim tavrından feragat etmesi, o toplumu bir fasid dairenin içine mahkûm eder. Bundan sonrası ise çabuk tüketilen ve çabuk paraya tahvil edilen bir anlayışa mahkumluktur. Bu sadece parayla alakalı değil. İnsani olan her ne varsa buna dahildir.

Kendimizden başlayarak etrafımıza bir bakalım. Göreceğimiz şeyler, söyleyegeldiğimiz şeylerle taban tabana zıttır. Bu hâl içinde biz, kendimizden başlayarak ne vadediyoruz? Düşünce, fikir ve sanat namına ne verebiliyoruz? Kalanlar ve dönenler, kaldıkları yerin ve döndükleri yerin, ahiretin tarlası olduğuna dair bir kanaate sahip midirler? Hayır! Dönenler şikâyet ettikleri hayatın ve zihniyetin aynısını döndükleri yerde devam ettirecekler.

“Avrupa’dan gelmiş” etiketi iş bulmada belki bir artı olabilir o kadar. Burada kalanlar ise koltukları ve plazma televizyonlarından, banka ve sigorta kartlarından, yaşadıkları standardın ellerinden henüz çıkıp gitmediğinin meydana getirdiği konfor ile bir müddet daha evcilik oynayacaklardır.

‘Kesin dönüş yapanlar’ diye bir şey yok. Hayatın içinde, bu zamanda böyle bir nitelendirme teknik bir konudur. Hayatın içinde olup biten her ne varsa, bize bahşedilen her ne imkân varsa o insan kalabilmek için seferber edildiğinde kıymetlidir.

Zira biz biliyor ve inanıyoruz ki, kesin dönüş, yeni hayatın yani hesabın, yani mizanın, yani ahiretin başlangıcıdır.

Biz sadece araftayız.

Çalışma alanlarımız:

Ayasofya Camii’nde veda programı

Rotterdam Ayasofya Cemiyeti, Türkiye’ye kesin dönüş yapan 5 üyesi için anlamlı bir veda programı tertip etti.

Programda Cemiyet Başkanı hakkı Özkan, geri dönüş yapma kararı alan üyelerinin bundan sonraki hayatları için hayırlar diledi ve onların bu ülkeye yaptığı katkıları anlattı. kesin dönüş kararı alan Cemal Şimşek, İsmail Çınar söz alarak bundan sonraki planlarıyla alakalı duygu ve düşüncelerini anlattılar. Duygulu anların yaşandığı programda, cemiyete katkılarından dolayı gidenlere hediyeler takdim edildi.

İş hukuku (işten çıkarılma, iş sözleşmeleri vs) Aile hukuku (boşanma, nafaka, mal rejimi vs) Sosyal Güvenlik hukuku (işsizlik - hastalık ödemeleri vs) Kira hukuku (kira sözleşmeleri vs) Zwart Janstraat 157-159, 3035 AR Rotterdam Tel. 010-4655115 Fax 010-4657753 Mob. 06-39608326 E-mail info@erasmusak.nl www.erasmusak.nl

reizen

18 gezi

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014



Bir gezginin günlüğünden (2)... Ergun Madak

Solo Yogyakarta tren istasyonu şehir merkezine ve otelimizde çok yakın olduğu için, tren istasyonuna yürüyerek gittik. Bir sonraki durağımız Solo ve 1,5 saat kadar bir yolculuk yapacaktık. Diğer tren yolculuklarımızdan farklı olarak, ne koltuk numaramız ne de yoğunlukla ilgili bir fikrimiz vardı.

Nitekim trene bindiğimizde, neredeyse ayakta dahi zor yer bulduk. Bazı

insanlar yorgunluktan, yere bağdaş kurmuş oturuyor ve kendi aralarında sohbet ediyorlardı. O yüzden bizim gibi kendi başına seyahat edenler için, yani tur seyahati yapmayanlar için, yanınızda fazla eşya olmaması ve bagajların tekerlekli olması bir elzem. Bizim yanımızda ekstra eşya aldığımızda kullanabilmemiz için tekerlekli bir çanta vardı ve yavaş

yavaş ayakbağı olmaya başlıyordu.

Solo’ya vardığımızda, Semarang için rezeryasyon yapmak için sıraya girdim ve sıra bana geldiğinde akşam biletlerinin bittiğini ancak sabah çok erken için bilet olduğunu söylediler.

Ben de otobüsle gitmeye karar vererek bilet almadan ayrıldım ve taksi ile otele gittik. Otelimiz yeni açılmış ve o yüzden fiyatlar kampanyalı olduğu

Semerang Orta-Java’nın başkenti ve 1,5 milyonluk bir sahil şehri Semarang.

Taksi ile yolda giderken internette önceden gördüğüm bir kaç tarihi binayı görünce taksiciyi durdurup binaların fotoğraflarını çektim. Semarang’da daha fazla fotoğraf çekmem gerekiyordu çünkü, çalıştığım şehirde yaşı 70’i geçmiş bir bayanla tanışmıştım. Konuşmamız esnasında kendisinin Semarang’da 10 yaşına kadar yaşadığını anlatmıştı. Ben de oraya gideceğimi söyleyince, fotoğraf çekip çekemeyeceğimi, hatta bunun için ücret bile ödeyebileceğini söylemişti.

O yüzden bol bol güzel görüntü yakalamaya çalıştım. Otele yerleştikten sonra ertesi gün Karimunjawa adasına gideceğimiz için resepsiyondan, gemi rezervasyonunda bana yardımcı olmalarını istedim ve biraz zor da olsa halledebildik. Ertesi sabah saat 07:30’da otelden ayrılmamız gerekiyordu. Semarang’ın ilk akşamını boş geçirmek istemedik. Otel şehir merkezinde olduğu için hem şehrin en eski camisine, hem de AVM’ye yakındık. Önce cemaatle akşam namazını

kıldık, sonra da AVM’de yemeğimizi yedikten sonra otele dönmek için yola çıktık. Yol üstünde seyyar satıcıların yaptıkları yemekler dikkatimizi çekiyordu. Yapılan yemekler kesinlikle kötü görünmüyordu. Hele hele internette aylarca, “jakarta streetfood” filmlerini izleyince zaten bir yabancılık çekmiyordum. (Bu arada tatil öncesinde 3 çeşit aşı vurdurduğumuzu da söylemeden geçemeyeceğim). Ama ‘acaba hasta olur muyuz’ endişesinden dolayı bir türlü cesaret edemedik. Seyyar satıcılardan ancak, mango, papaya türü meyve karışımlarını alabiliyorduk. Bu arada yemeği yedik ama hala yemekleri seçmek sancılı bir uğraş. AVM’lerin en üst katları genelde restorantlar için ayrılmış. Her restorantın önünde yemek mönüleri de var. “Acaba resimdeki ile önünüze gelecek yemek aynı olacak mı? Lezzeti nasıl olacak?” gibi sorular eşliğinde yemekler ısmarlıyorduk.

Aslında en tezatı ise, yemekleri ne kadar acı yiyorlarsa, üstüne kullandıkları soslar ise tam tersine şekerli.

Biz de orta yolu tutturmaya çalışıyorduk, yani az acılı ve sossuz.

Semarang

Karimunjawa

için oldukça hesaplı geldi. Otele ulaşıp, kısa bir dinlenmeden sonra, Jumog şelalelerine gitmeye karar verdik. Resepsiyon aracılığı ile bir taksi geldi ve bir fiyat üzerinde anlaştık.

Bu türlü anlaşmalarda şuna dikkat etmek gerekiyor: gideceğiniz mekana gidiş ve dönüşün ne kadar süreceğini trafikten dolayı tahmin etmek zor. O yüzden, taksiciye, varacağınız yerde ne kadar kalacağınızı baştan belirtin.

Biz de 1,5 saatin yeterli olacağını düşünerek anlaştık. Jumog şelalesine ulaştığımızda yine bir doğa harikası ile karşılaştık ve her zamanki gibi Hollandalı turistler karşımıza çıktı.

Fotoğraflar çekip, ikindi namazını kıldıktan sonra yeniden otelimize döndük. Akşam namazını, hanımların da geldiği camiide kıldık. Ezan okunduktan sonra, namaz vakitlerini gösteren elektronik tabelada bir sayaç dikkatimi çekti. Sayaç, geriye doğru sayıyordu, süre bitince zil çaldı ve ardından imam namaza başladı.

Ertesi gün planımız, Cuma namazını kıldıktan sonra Solo’dan ayrılmak-

tı. Hanımların Cuma kılmadığını öğrenince, camiye yanlız gittim. İmam vaaz ederken, hoş bir yardım toplama yöntemi dikkatimi çekti. Küçük bir sandık yapılmış, para atılması için bir de delik yapılmış, altına da 4 teker takılarak, cemaat kendi kendine bu sandığa para koyarak para toplanıyor ve “camimize yardım, camimize yardım” diye bağıran kimsecikler de olmuyordu. Çok estetik geldi açıkcası. Namazı kıldıktan sonra otobüs terminaline gittik ve “Marang, Marang” diye bağıran muavinlere, “Semarang” mı diye üstüne basa basa sorduktan sonra otobüse bindik.

Tahminen 3 saat kadar sürecekti yolculuğumuz.Belli duraklara uğrayıp yolcular inip biniyordu. Arada seyyar satıcılar da binip bir şeyler satıyorlardı. Ne kadar tanıdık bir manzara idi.

20 yıl öncesindeki Türkiye’yi ya da bugünkü İstanbul’daki vapur seyyar satıcılarını andırıyordu. Muavinimiz açıkcası deli gibi sürüyordu otobüsü, endişe etmedim de değil. Nihayet Semarang’a ikindi vakti ulaştık.



Büyük Müslüman Diyarlarına bir seyahat (2) Karimunjawa Otelden taksiye binip, 36.000 IDR tutup, 50.000 IDR verip taksicinin karambole getirip paranın üstüne yatması, sonra bizi limanın ortasında bırakıp, nereye gideceğimizi bilemememiz bende kısa süreli bir gerginliğe neden olmuştu. Karimunjawa gemilerinin nerden kalktığını bilen birini bulamıyorduk. Üstü kapalı bir alana geldiğimizde, insanların yerlerde yattığını, dinlendiklerini, hatta üst üste olduklarını gördük. Sanki gerçekten toplama kampı gibi bir yerdi, üstelik insanların renkleri de gerçekten siyahtı, sanki Papua Yeni Gine’lilere benziyorlardı. O arada seyyar satıcı bir bayan derdimizi anlamış olmalı ki, bize en azından hangi yöne gitmemiz gerektiğini gösterdi. Bizim gibi sağda solda gezen batılı turistler de vardı. Liman girişindeki nizamiyeye gittik ve onlar da bizi güvenlik aracı pickup aracına bindirerek limanımıza gönderdiler.

Gemi dememek lazım, hızlı bir bot

bizi bekliyordu. Rezervasyonumuz olmadığı için biraz da endişe ile biletçiye doğru yöneldik ve biletlerimizi aldık. Planımızda 3 gün Karimunjawa vardı. Yolculuk 4 saat sürecekti. İlk 2 saat her şey yolunda gidiyordu, yanımıza ufak tefek meyve, kraker de almıştık. 2 saat geçtikten sonra, artık tam açık denize çıkmaktan olsa gerek, botumuz beşik gibi sallanmaya başladı. Çocukken arabalara, hele hele uzun yolda otobüslere binmek benim için bir belaydı. Ne zaman ki en öne oturturlar o zaman sorun olmazdı. O günler aklıma geldi, çünkü soğuk soğuk terlemeye başlamış, midemde ne varsa yavaş yavaş yukarı çıkmak için can attıklarını hissetmeye başlamıştım ve sonrasında da kendileriyle yeniden tanışmak zorunda kalmıştım. Bu arada “Allahım! Daha bir de bunun geri dönüşü var” diye de içimden geçiriyordum. En sonunda karaya ayak bastık.

1-2 otel gezdikten sonra internette önceden adını aldığım otele gitmeye

karar verdik. Oteli bulduğumuzda, bütün binalar yerinde olmasına rağmen hiç bir hayat belirtisi yoktu.

Sonra bir başka otele daha geçtik, oradaki fiyatlar da geceliği 120 eurodan başlayınca son bir şansımızı daha deneyerek başka bir otele gittik ve istemeyerek de olsa karar vererek yerleştik. Biraz da tuhaf olmuştu: Ortada bungalowlar var, sahipleri yok.

Zor güç sahiplerini bulduğumuzda, çıka çıka, beğenmediğimiz otellerden birisinin sahibi yine karşımıza çıktı.

Bir diğer dikkatimi çeken ise, Endonezya’da ne kadar müslüman izini görüyorsanız, bu adaya geldiğinizde ise bu görüntü bir anda kayboluverdi hatta Endonezyalıların görüntüsü bile değişmişti. Örneğin tesettürlü bayanları fenerle aramak gerekiyordu neredeyse. Sanki ben bu manzarayı bir yerlerden hatırlıyordum. Dejavu?

Bungalow’a yerleşip hemen sahile gitmek için otelden ayrıldık. Yolda evlerin arasından yürüyorduk ve









reizen

seyahat 19

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Karimunjawa

herkes “halloooo” derken “Selamun aleykum” diyen kimse yoktu. Sahile indik ve tam bir doğa harikasıyla karşı karşıyaydık. Bembeyaz kum, zümrüt yeşili deniz rengi, hindistan cevizi, muz ve ananas ağaçları sanki bir tablo gibiydi. Ve daha da güzeli, biraz önce kimsesiz otelin kumsalında olduğumuz için bizden başka kimse de yoktu. 2 saat kadar dinlendik ve sonraki günler için planlar yaptık.

Adanın doğa güzelliği bir yana, oteli beğenmememiz, gerek ada popülasyonu, gerek geri dönüş sorunundan dolayı ertesi gün öğlen Semarang’dan ayrılmaya karar verdik. Bu kararda yarınki botun (bizi getiren aynı bot) doğrudan Semarang’a gitmesinde büyük etkisi oldu. Aksi halde Jepara’ya 4 saat gidip oradan

2 saat daha otobüsle yolculuk yapmamız gerekecekti.

Akşam olmuştu, otelde bir şeyler atıştırdıktan sonra Karimunjawa’nın merkezine, yürüyerek gitmeye karar verdik. Adada gündüz zaten elektrik yok, akşamları ise herkes kendi jeneratörünü çalıştırıyordu. Yolda giderken yanlızca ay ışığı ile yolumuzu bulabiliyorduk. Eşim biraz tedirgin olmasına rağmen ben açıkcası tadını çıkardım. Çocukluğumda yaz tatillerinde gittiğimiz köyümüzü hatırlatıyordu bana. Geceleyin, ay ışığında ne güzeldir köyler.

Ertesi gün, sabah 07:30 da kalkıp kahvaltı yapalım dedik. Kahvaltı bizim için sürpriz olmadı: krep. Eşimin krepinde bir karınca çıkınca yemekten vazgeçti. Ben yemek zorunday-

Agung Mescidi Sultan Ahmet Camii gibi, Agung mescidinin de geniş bir bahçesi ve ve bahçede de havuzu var. Havuzun üstünü 5 tane kemerle süsleyerek her kemere İslam’ın şartlarından bir tanesini yazmışlar. Gerçekten çok orjinal düşünülmüş. Bahçede, Asya kültüründe görünen kocaman bir davul da sergileniyordu ama anlamakta açıkcası zorlandık.

Davulun mescit alanından ne işi olabilirdi? Bunun sebebini birazdan öğrenecektik. Caminin çevresinde sanki Ankara Hacı Bayram ya da İstanbul Eyüb Sultan gibi çevrede tesettür giyim tarzı elbiseler, tesbih, takke satan küçük dükkanlar da vardı. Biraz göz attıktan sonra camiiye doğru ilerlemeye başladık.

Camiye girişten 50 metre önce, granit zemin üzerinde ayakkabılar çıkarılıyor. Tropikal bir ülke olduğundan zaten “yalın ayak acaba hasta olur muyum?” gibi bir düşünceye kapılmanıza gerek kalmıyor. Hatta bir çok camiye gittiğimde benden başka herkes çorapsızdı. Bizde olsa, yalın ayak ile camiye girmek ayıplanıyor, hatta kızılıyor bildiğim kadarıyla. Şükür bana da kimse neden çorapla geldiğimle ilgili bir söz söylemedi.

Akşam namazına çok az bir süre kalmıştı. Yogyakarta’da gördüğümüz hoş bir adetle burada da karşılaştık.

Müezzin akşam namazına 15 dk. kalınca Kur’an okumaya başladı. Bütün mescid alanı, mahalle, sanki ezan okunur gibi Kur’an dinliyordu. Ama ne Kur’an! Müezzin tam da Kabe mü-

ezzinlerinden Ali Mullah’ın kıraatiyle okuyordu. Cep telefonuma kaydetmeye başladım ve camiinin dışından içeriye doğru kaydederek girdim ta ki müezzini buluna kadar. Kıraat bitince, akşam namazının vaktinin geldiğini düşünürken bir anda camiinin içinde davul sesleri duyulmaya başladı. Bütün camii inliyordu. Sonra müezzin Ali Mullah’ın kıraatiyle ezan okudu, hepsini büyük bir haz alarak kaydediyordum. İçimden “Allah vere de akşam namazını da kıldırsa” diye geçirdim ama namazı müezzinden biraz daha yaşlıca başka birisi kıldırdı. Namazı kıldıktan sonra hiç kalma planımız olmamasına rağmen, hem bastıran yağmur hem de camiinin huzurlu ortamı bizi yatsıya kadar bekletecekti. Eşimle davulun yanına gittik ve yanımıza bir bey geldi, bizimle tanıştı ve davul hakkında bilgi verdi. Davula ‘Putuk’ deniliyormuş ve yanlızca Java adasında uygulanan bir gelenekmiş. O esnada, kıyafetinden müezzin olduğunu düşündüğüm kişiyle de karşılaştım ve aramızda söyle bir diyalog geçti: - Siz bu camiinin müezzini misiniz?

- ‘Yes’ - Sesiniz ne kadar da güzel.

Sonra en büyük mushafın yanına geldik ve mushaf hakkında detaylı bilgi verdiler. Mushaf, el yazması olup yanlızca 5 adet olarak Wonosobo’da yapılmış ve hepsi de Endonezya’da bulunuyormuş. Kutunun açılmasının mümkün olup olmadığını sorduğumuzda, camii görevlisini getirdiler ve

dım çünkü, botumuz saat 13:00’te kalkacaktı ve benim kahvaltıdan sonra hiç bir şey yememem gerekiyordu.

Kaldığımız otel, biletlerimizi ayarladı.

Sonra yine sahile gidip 2 saat kadar vakit geçirdikten sonra tekrar otele döndük, eşyalarımızı topladık ve otelden ayrılıp limana gittik. Limanda demirlemiş haldeyken bile bot, beşik gibi sallanıyordu. O yüzden kalkma saatine kadar bota ayak basmadı Sonra gemi görevlileri ‘e binin artık’ dercesine çağırınca bindik, peşimizden de kaptan bey bindi. Dönüşümüz daha da bir dehşetli oldu, artık camlara bile dalgalar çarpıyordu.

Ama sabah kahvaltıdan sonra bir şey yememek iyi gelmişti fakat hala midem bulanıyor ve soğuk soğuk terliyordum yine. İçimden: “Allah vere de dün televizyonda yayınladıkları 80’li yıllardan kalma şarkıları yine çalmasalar” diye geçirdim. 2 saat sonra sallantıdan hiç bir eser kalmadı. 2 saat öncesine kadar hiç çıt çıkmayan yolcu salonumuz bir anda şenlik alanına dönüverdi. Uyuyanlar uyandı ve çoğunluğu da gençlerdi. Kimileri kendi aralarında konuşurken, bir kaçı da hemen bizimle muhabbete tutuştular. Nereden geliyorduk? Evet ilk sordukları buydu ve eşim ısrarla, her seferinde “Türkiye!” diyordu.

15 gün geçirdiğimiz Endonezya’da Türkiye’yi tanıyan yoktu. Nerededir, Cumhurbaşkanı, Başbakanı kimdir kimse bilmiyordu. Savaş olduğundan Suriye’yi biliyorlardı, biz de Suriye’nin komşusu olduğumuzu söylüyorduk. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’nin yerini tarif etmek için Suriye’den başlıyorduk. Son

yıllarda iyice egosu büyümüş Türkiye için ne kadar da tuhaf bir durumdu gülmemek elde değil. Üstelik bazıları dünyada Türkiye’nin reklamını yaptıklarını söylüyorlardı. Biz böyle bir ize rastlayamadık, hem de gezdiğimiz hiç bir şehirde.

Gençlerden biri, sonra yine Cakarta’ya gideceğimizi duyunca bize telefonunu verdi ve bu gençler de Endonozya’nın çeşitli yerlerinden tatil yapmak için gelmişler. Açıkcası biz de Karimunjawa’yı, Endonezyalıların gittiği için, fazla yabancı turistler gitmediği için tercih etmiştik ama evdeki hesap Karimunjawa’da tutmadı tabii. Limana indiğimizde gençlerle yine fotoğraflar çektirdik. Ardından yine taksi sorunu başladı. 35.000 IDR tutacak yere 100.000 istiyorlardı. Başka bir taksi beklerken, yeni bir minibüs önümüzde durdu ve nereye gideceğimizi sordu, ben de otelimizin ismini söyledim. Bizi minibüse davet etti, ben de binmeden taksimetresi olup olmadığını sordum, o da olmadığını ve bizi öylesine götürmek istediğini söyledi. Bizimki çok riskli bir hareketti, ama davet edenin temiz giyimli olması ve içimizde de tehlike hissi pek olmadığından bindik bir anda Allah’a tevekkül ederek. Yolda giderken isminin Erwin olduğunu ama bir kaç yıl müslüman bir bayanla evlenerek müslüman olduğunu söyledi. Limanda çalışıyormuş, işten çıkmış ve bizi limanda görünce yardımcı olmak istemiş. Bazı şeylerin hiç tarifi yoktur, işte bu da öyle bir şey. Sohbet ettik ve ücret de teklif etmeme rağmen kabul etmedi, bizi otelimize kadar götürdü Erwin.

Planlanandan erken geldiğimiz için otel rezervasyonumuz yoktu. Lobide yine internet üzerinden rezervasyon yaparak giriş yaptık. Açlıktan ölüyordum açıkcası, aşağı yukarı 11 saattir hiç bir şey yememiştik.

Dışarıda yemek ve ardından namazdan sonra, dünyaca ünlü Agung Mescidi’ne gitmeye karar verdik.

Dolmuş ile gidildiğini öğrendikten sonra, dolmuşçu bizi indirdiğinde ne tarafa gideceğimizi tarif etti ve aslında o mesafenin hiç de yürüme mesafesinde olmadığını görecektik. Taksici ayak oyunlarına bir de dolmuşçular eklenmişti. Hatta yatsı namazını bile kaçırmıştık. Mescide geldiğimizde kısa bir gezinti yapıp, namazımızı kendi başımıza kıldıktan sonra ayrıldık, ama bu kez doğrudan taksiye binerek otele döndük.

Ertesi gün, internette gördüğüm ve gezilmesi gereken yerleri sıraya koyarak gezmeye başladık. Yolda büyük bir kumaş mağazasıyla karşılaştık ve gerçekten çok cazip fiyata eşim 2 adet ipek kumaş aldı. Sonrasında Gedung Lawang Sewu müzesini gezdik. Müze eski bir demiryolları binası ve Java adasındaki tren yolları, yapılışı ile ilgili bilgiler içeriyordu.

Mimarisinden, binanın Hollanda sömürge dönemine ait olduğunu görmeniz hemen mümkün.

Ardından Gereja Santa Perawan Katedrali’ni gördük. Kiliseler açıkcası Avrupa’da fazlasıyla gezdiğimiz için bizim için fazla enteresan gelmedi.

Sonrasında, önceki akşam tadını çıkaramadığımız Agung mescidine, akşam namazını kılmak için gittik.

Neyle mi? Taksiyle tabii...

getirmişti. Sonrasında fotoğraflar çektirildi, telefonlar ve mailler alındı.

güne azaldığını, İslam kardeşliğinin marjinal bile olmadığını, hatta mumla aranır olduğunu görmek bir o kadar üzücü ve endişe verici. Üstelik Hollanda gibi batı müslümanlığından bahsetmiyorum.

Türkiye’dekiler, Avrupa’da yaşayan müslümanların daha bilinçli olduğunu söylerken, ben açıkcası her iki tarafın da durumunun içler acısı olduğunu düşünüyorum üzülerek.

Samimiyet, güleryüz, digergamlık hakgetire. Ne oluyor bu topluma?

Agung Mescidi açtılar. Bir anda ortalık kalabalıklaştı, flaşlar patladı, çok muhteşem bir ortamdı.

Bu arada yatsı ezanı okunmaya başlamıştı. Ezan aynı ezandı ama yeni tanıştığımız ve müezzin olduğunu sandığımız arkadaş ise hala yanımızdaydı. Güzel bir iletişim kazası yaşamıştık. Arkadaş, bana ‘yes’ demişti ama ne için ‘yes’ dediğini bilmiyorum, ama görünen oydu ki, kendisi de bizim gibi bir cemaatti.

Hatta eşi ve çocuklarını da camiiye

Yağmur aynı hızıyla devam ediyordu.

Bizim için taksiyi telefonla aradılar ve camiinin park yerine kadar getirttirdiler. İnsanın müslüman olarak, müslüman kardeşleri tarafından şımartılması, ilgiye gark olması ne kadar da hoş bir duyguymuş. Kendi ülkemiz, Türkiye ile kıyaslandığında aslında ne kadar da yozlaştığımızı, samimiyetin, sıcaklığın günden

reis en commentaar

20 gezi-yorum

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014



Kurban görevlilerinin gözlemleri...

Uganda’da kurbanı yaşamak...

İ

slam Toplumu Millî Görüş HASENE insanî Yardım Vakfı olarak, Kurban kampanyası kapsamında, 5 gözlemci ile Uganda’ya gittik.

Avrupa’da yaşayan hayırseverlerin kurban bağışlarını, ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Kurban etlerinin yanı sıra, çocukları sevindirmeyi ihmal etmedik.

Onlara şekerler ve balonlar götürerek, bayram sevinçlerine sevinç kattık.

IGMG HASENE Gözlemcileri olarak, ülkede öncelikli ihtiyaç sahibi olan yetim, mağdur, mazlum özürlü çocuklar, eğitim kurumlarının yanı sıra aile geçiminde çok zor durumda olan kadınlar ve yaslılara ulaştık. Köy köy, kasaba kasaba gezdik. Öncelikli ihtiyaç sahiplerine ulaşmak, Avrupa’da yaşayan hayırsever kardeşlerimizin kurban bağışlarını en doğru ellere ulaştırmaya çalıştık.

Yeri geldi o yetimlerin ve özürlü çocuklarımızın başını okşadık, yeri geldi kucağımıza aldık bağrımıza bastık.

Yeri geldi bir şeker, bir balon verdik, dünyalar sanki onların oldu. Gözlerindeki o masum bakışlar yürekler acısıydı. Çok uzaklara bakar gibiydiler. Siz hayırsever kardeşlerimize, o anlamlı ve yürekten bakışlarla minnetlerini ifade ediyorlardı. Onca yokluğa, onca olumsuz şartlara rağmen mutluydular, biliyorlardı ki yine biz geldik. IGMG HASENE vasıtasıyla her yıl uğradık yanlarına. Kurban bayramında, Ramazan kumanyası, zekat ve fitrelerimizle, yetimi yetim bırakma projemizle, biz hep onların yanındaydık ve yanlarında olmaya devam edeceğimizi onları asla yalnız ve kimsesiz bırakmayacağımızın duygusunu aşıladık.

Gördüklerimiz, şahit olduğumuz o anlar bizleri duygusallaştırdı. Kalplerimizi ateş topuna döndürdü, yüreklerimizi dağladı. Gözyaşlarımıza hâkim olamadık. Böyle bir ortamda olsak

da, onlar küçük şeylerle mutlu idiler. İki kilo kurban eti, bir şeker, bir balon veya çok ihtiyaç duydukları küçük bir tebessüm. Yanlarında olduğumuz duygusunu vermek, baslarını okşamak, o küçük ellerini tutmak o kadar mutlu ediyordu ki onları.

Uzun zamandır, tek öğün yemeklerinde, etin tadını aldılar o kurban etlerinizi, katık ettiler yemeklerine. Mazlum ve mağdur gönüller, büyük dualar ettiler sizlere. Biliyorlardı ki biz onları sizin için sevdik ve daima sevmeye geleceğiz.

Yüz yaşında yaşlı bir dedemiz bizi o kadar büyük bir saygı, sevgi ve ilgi ile karşıladı ki. Bırakmadı bizi, evine konuk etti hazır sıkılmış meyve suyu ve katıksız ekmek ikram ederek şunları söyledi: “Siz hayırsever kardeşlerim, Avrupa’da yaşayan Müslüman kardeşlerimizin yardımlarını getirmişsiniz, bizleri ihya ettiniz, mutlu ettiniz, Allah’ta sizleri hem bu dünyada ve hem de ahirette mutlu etsin. Sizlere ikram ve hizmet etmek bizi onurlandırır” Bakışları o kadar nurani ve o kadar sıcaktaki kendinden büyük bir feyiz ve haz aldık.

Uganda’da beraber çalıştığımız partner kurumda, gönüllü çalışan ve bizlerin çalışmalarında yoğun mesai harcayan, ilim adamlarından bir kardeşimizle yaptığımız sohbette aynı duygu ve düşüncelere sahip olduğumuzu fark ettik. Millî Görüş Teşkilatları çalışmalarınızdaki aynı ruhla, bizlerle uzun uzun sohbetlerde bulundu.

Ve şöyle bir mesajı bizler vasıtasıyla Avrupa’da yaşayan siz kardeşlerimize ulaştırmamızı istedi: “Siz Avrupa’da yaşayan Millî Görüş ve Hasene olarak tüm Müslüman ümmete öncülük ederek ümmetin birlikteliği için gayret gösteriyorsunuz. Şu an sizler bu görevi, üzerinde sorumluluğu olan İslam



Devletlerinden devraldınız. Onlar ümmeti kendi bilinçsizlikleri nedeniyle unutmuş ve farklı amaçlara yönelmiş durumdalar. Fakat Millî Görüş yaptığı çalışmalarla, Ümmeti yeniden toparlayarak bir çatı altında birleştirip İslam birlikteliğini kurmaya çalışıyor. Bu yapmış olduğunuz çalışımalar da bunların bir göstergesidir. İnşallah, dualarımız sizlerle ve bunu başaracağınıza da yürekten inanıyoruz” İşte bu mesaj her şeyin özetleyişi olmuştu bizler için. Sizler verdiniz bizler ulaştırdık, onlar ümitlendiler. İnşallah bu şuur ve bilinçle o özlediğimiz İslam birlikteliği en kısa zamanda gerçekleşecektir.

Hasene Uganda gurubu olarak, Uganda’da da 340 büyükbaş (2380 hisse) kurbanın kesimini birebir takip ettik. Çalışmalarımızda bize büyük yardımları olan Uganda partner kuruluşumuza gönülden teşekkür ediyoruz.

Tam bir ekip hâlinde çalışarak bize verilen sorumluluğu tam manasıyla yerine getirmenin mutluluğunu siz değerli hayırsever kardeşlerimizle de bir kez daha paylaşıyoruz. Gönlünüz rahat, hayrınız mübarek olsun.

Mutlaka Hasene’in yaptığı çalışmaları takip ediniz ve gönül rahatlığı ile katkıda bulununuz. Unutmayınız ki bu bir ümmet projesidir ve hedefe mutlaka ulaşacaktır!

Siz verdiniz, biz ulaştırdık, Onlar sizlere dualar ettiler. Siz bir hisse verdiniz havuzda birikti, 154 bine yakın hisse olup, 4 kıta 84 ülkede 420 gözlemciyle milyonlarca insana ulaştı. Siz bir hisse verdiniz milyonlarca insanın duasını aldınız. Bizde önce sizlere sonrada IGMG HASENE’ye teşekkür ediyoruz. İYİ Kİ VARSINIZ. Siz onları sevindirdiniz. Allah’ta sizleri hem bu dünyada ve hem de ahiretinde sevindirsin. AMİN !!!…



Ali YÜCEL (Uganda Ülke Sorumlusu)







het leven

yaşam 21

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Rotterdam nere, Cibuti nere?!.

B ende, yıllardır, Rotterdam İskender Paşa cemiyetimizin görevli bir üyesi olarak, Hasene kurumumuzun Kurban Kampanyası vesilesi ile mazlumlara hayır yarışına katılmak istemişimdir.

Afrika’nın, mazlumlar diyarı olduğunu iyi biliyordum ve hayalimde, bir gün oralara gidip, küçük çocukları sevindireceğime, aç insanlara, yılda bir defada olsa, kurban eti götüreceğimi ümit ediyordum. Üç yıldır gönüllü olarak bu kampanyaya yazıldım. Elhamdülillah, ilk defa bu yıl Cibuti’ye gitmek nasip oldu. Cibuti Afrika’nın doğusunda yer alan, yüz ölçümü Konya il sınırlarımızı aşmayan küçük bir ülkedir. 1977’de bağımsızlığını Fransızlardan kazanmıştır. Komsuları Eritre, Etiyopya ve Somali’dir. Nüfusu yaklaşık bir milyondur ve halkın hemen hemen tamamı Müslümandır. Benim yolculuk tarihi yaklaştıkça, görevin ağırlığını ve mesuliyetin büyüklüğünü daha iyi kavramaya başladım. Afrika’da çıkan hastalıktan dolayı, canımı, sağlığımı tehlikeye atmamak için, gitmemeyi

dahi düşündüm. Sonra bu yolda ölmenin bile büyük bir şeref olduğu düşüncesi beni yine de ikna etti. Ve ‘Bismillah’ deyip, yola koyuldum.

Cibuti Havaalanına indikten hemen sonra, bizi Türk Hava Yolları Genel Müdürü arabasıyla alıp, otelimize götürdü. Kaldığımız otele, Türkiye’den gelen diğer Sivil Toplum Kuruluşları da Kurban Kampanyası vesilesi ile gelip yerleştiler. Cibuti’deki Türkiye Büyükelçimiz, Sayın Hasan Yavuz Bey ve ekibi, bütün Türk STK’ların kurban kampanyaları için, haftalar öncesinden ön hazırlıklar yapıp, işlerimizi çok önemli derecede kolaylaştırdı. Bu bizim için çok güzel bir sürpriz oldu.

Mezbahanın belirli saatlerde bize ayırt edilmesi, kasapların hazır vaziyette ve zamanında emrimizde bulunmaları, dağıtım için gereken şoförlerin ve kamyonların hazır bulunmaları, jandarma eskortunun bulunmasını ve daha fazlasını, Sayın Büyükelçimize borçluyuz. Toplam sayı 1842 olup, kurbanlar, bayramın 1’inci, 2’nci ve 3’üncü günleri

kesildi. Kesilen kurbanları hemen poşetlere koyup, kamyonlara yükledik.

Dağıtım alanlarına gidip kurbanlarımızı fakir, aç, hatta belki sayemizde yılda bir defa et yiyen insanlara dağıttık. Oradaki insanların yüzlerindeki tebessüm, hakikaten görülmeye değerdi. Bizlerin, Türkiye asıllı olduğumuzu öğrenince çok seviniyorlardı.

Bizleri âdeta bağırlarına bastılar. Döndükten sonra yaşadığım bu macerayı, siz değerli yardımsever kardeşlerimle paylaşmayı bir görev bildim. Onun için... Bu yıl da kurban bağışında bulunan tüm insanlarımıza, Hasene kurumumuzdaki görevli arkadaşlara ve Cibuti’de bize büyük ölçü de yardımcı olan Türkiye Büyükelçisi Hasan Yavuz Bey ve ekibine, ayrıca yol boyunca, bana katlanan ve moral vermek için ellerinden geleni esirgemeyen yol arkadaşlarım Ahmet Başalan, Mustafa Demir ve Yusuf Yetim’e, ve Bilal Yanik kardeşime bana moral verip, destek olduğu için, şükranlarımı sunuyorum.

Selim Öner (Cibuti Ülke Sorumlusu)









niuews

haber 23

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Yakup Budak:

Açılış...

“En önemli felaket, Müslümanın batılı kavramlardan medet ummasıdır”

“Türkiye, ateş çemberi içerisine atılmak isteniyor” Siyasi Partiler Yasasının değişmesiyle birlikte dünyanın birçok ülkesinde Türkiye’deki siyasi partilerin temsilcilikler açabilmesine getirilen serbestlikten sonra başta Almanya olmak üzere Fransa ve Belçika’da da temsilcilikler açan Saadet Partisi, Hollanda’da da temsilcilik açma çalışmalarına başladı.

Haber-Fotoğraf: Muhammed Ulu





S

aadet Partililer Hollanda birinci buluşması’nda Rotterdam’da Saadet Partililerle bir araya gelen Adana eski milletvekili ve Saadet Partisi GİK üyesi Yakup Budak, Türkiye üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekti.

Yakup Budak yaptığı konuşmada şunlara değindi: “Müslümanız ve insanız.

Yeryüzünde inançlarımız doğrultusunda bir düzenin kurulması, yürümesi ve yürütülmesi için bu tür çalışmaları bir vecibe, vazife bilerek yapıyoruz.

Günümüzde maalesef hesap-kitaplar yapılırken hep bu dünyaya göre yapılıyor. Ancak Millî Görüş erleri öbür dünyayı da içine alan bir hesapla hareket ediyorlar. Öbür tarafı hesaba katmayan bütün çalışmalar bereketsizdir hayırsızdır ve başarısız olmaya mahkûmdur. Millî Görüş’ün Türkiye topraklarında yeşerdiğinden bu yana parti programlarına hükûmet programlarına bakın, hepsinde bir manevî kalkınma projesi vardır. Onun için bereketli olmuştur, onun için gönülleri aydınlatmıştır, onun için Türkiye’nin rotasını değiştirmiştir, onun için Allah’ın izniyle bu dava kıyamete kadar devam edecektir. Dünyaya göz attığımız zaman korkunç bir felaketin yaşandığını göreceksinizdir. Haktan uzak olunursa batıla yakın olunur.

Helale ne kadar uzak olunursa harama da o kadar yakın olunur. İnsanlar hak ve hakikatten uzaklaştıkça batıla, haksızlığa, adaletsizliğe doğru gitmektedir. Millî Görüşçüler olarak huzurlu

ve barış dolu bir dünya istiyoruz. Bunun da lafla olmayacağını biliyoruz.

Irkçı emperyalistlerin, vahşi kapitalizmin, dünyaya huzur, barış, kardeşlik, mutluluk ve saadet getirmesi mümkün değildir. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra dünya, barış ve kardeşlik yüzü görmemiştir. Dünyayı kan gölüne çevirdiler, insanlığa zulüm getirdiler. Dünyayı, suyu, gıdayı, toprağı, havayı, fikirleri, zihinleri, düşünceleri kirlettiler. Dünyayı kana bulayanlar, kapkara bir dünyayı insanlığa sunanlar, yaptıkları anlaşılmasın diye türlü entrikalar düzenliyorlar. Bu da yetmezmiş gibi ‘şuurlu Müslümanları nasıl pasif hâle getiririz?’ diye plan ve program yapmaktalar. Şuurlu Müslümanların zihinlerini bulandıracak, adım atmalarını engelleyecek plan ve projelerini uygulamaya koydular.

Neden? ‘Egemenliğimizin, soygunumuzun önünde ancak Müslümanlar bizim karşımıza çıkabilir. 200 yıldır uğraşıyoruz, inançlarını değiştiremedik, ortadan kaldıramadık. Adları yine Müslüman olsun, İslam’ı yaşıyor gibi olsunlar ama bize karşı koyabilecek içlerindeki inanç kıvılcımlarını söndürelim, kendilerini harekete geçiren İslam’ın o ilkelerini biraz sulandıralım, biraz ılımlı duruma getirelim ki, bizim katliamlarımıza seyirci kalsınlar, desteklesinler. Yani namaz kılsın, oruç tutsun, zikir yapsın, parası olsun ama, zalimin karşısına geçip de ‘dur’ diyecek kadar şuur olmayan, kendi kendini çaresizliğe mahkûm etmiş, inan-

cının gereğini yapmadığı için de bin bir sıkıntıya duçar olan bir Müslüman tipi ortaya çıkaralım” diyerek hareket ediyorlar. Bunun uygulamasını da maalesef İslam dünyası dâhil bütün dünyada uygulamaya koydular.

Müslümanım dediği hâlde bir takım insanlar haram lokmaları yiyebiliyorlarsa, tesettürsüz bir hayata gözleri alışmışsa, bundan daha büyük bir felaket olamaz. İşte Millî Görüşçüler olarak biz bu kötü gidişata ‘dur’ diyebilecek bir çalışmayı yapmak mecburiyetindeyiz. 3-5 kişi olmuşuz bu hiç önemli değil. Önemli olan bu yolda olabilmektir, bu istikamet üzere yürüyebilmektir, bu yolu takip edebilmektir. Keramet bizim sayımızda, bizim şahsımızda değil, beklediğimiz kapıdadır, yürüdüğümüz yoldadır, takip ettiğimiz usuldedir, bizim inancımızdadır. Nice küçük toplulukların büyük kalabalıkları hizaya getirdiğine tarih boyunca şahitlik ettik. Rakamlara bakmayın, güce bakmayın, çünkü biz güce değil, Hakka inanan topluluğuz.

Bu dönemin en büyük felaketi, Müslümanım diyen insanların kendi selametleri ve çocuklarının geleceği için batılı kavram ve kurumlardan medet umar hâle gelmesidir. IŞİD, senelerden beri sahnelenen tiyatronun bir parçasıdır. IŞİD’in kullandığı tanklar ABD yapımı, silahlar da İsrail yapımıdır. Esas olan, o sahnedekiler ve yaptıkları değil, onları bu oyuna alet edip, sahneye çıkaranların, eline silahı verenlerin kim olduklarıdır.

NATO, ‘Türkiye korkmasın IŞİD saldırırsa biz koruruz’ diye açıkla yapıyor, bizim idareciler susuyor. Türkiye, 800.000 kişilik orduya sahip, koskoca bir devlettir. Hükûmet yetkililerinden bir babayiğit çıkıp da, NATO’ya ‘kimi kime karşı koruyorsunuz’ diyememiştir. Amerika’nın İslam coğrafyalarına karşı yürüttüğü akıl almaz harekatlar tek kelimeyle işgaldir, sömürüdür, kandır, vahşettir. Batı dünyasının hâkim olduğu son 200 yıl, insanlık tarihinin en karanlık dönemidir. Türkiye’de büyük bir maddî ve manevî çöküntü yaşanıyor.”

Programda, Saadet Partisi Hollanda Temsilciliği Komisyon Başkanı Bayram Başalan kısa bir konuşma yaptı.

Osmanlı Tulumbacısı artık Rotterdam’da Finansal olumsuzluklar, ekonomik krizler Hollanda’da Türk girişimcilerini etkilemiyor. Sayıları her geçen gün artan Türk bayan girişimcilere dün bir yenisi daha eklendi.

Rotterdam’ın en büyük ve güzide alışveriş merkezlerinden olan Zuidplein AVM’de açılan Osmanlı Tulumbacısı le Hollandalılar ve Türkler, Türk mutfağının tatlıları ile tanıştılar.

Zuidplein AVM’nin meydana bakan manzarası ve dekoru ile davetlilerin gözlerine hitap eden Osmanlı Tulumbacısı, sunduğu ikramlarla, davetlileri Osmanlı Tatlıları ile tanıştırdı.

Resmen açılışı yapılan Osmanlı Tulumbacısının davetlileri arasında bulunan T.C Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Rotterdam Charlois İlçe Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Baran, Zuidplein AVM yönetcileri, Rotterdam Charlois İlçe Belediyesinin Hollandalı encümen üyeleri Osmanlı

Tulumbacısını bölgeye kazandıran girişimcilerden Ayşe Koçer ve eşi Mustafa Koçer’e teşekkür edip bol kazançlar dilediler.

Davetlilere Türk kahvesi eşliğinde Tulumba tatlısı ile birlikte gözleme ikram edilirken, daha ilk gününde yoğun ziyaretçi trafiği gözlendi.

Osmanlı Tulumbacısının sahibesi Ayşe Koçer, “Türk mutfağının hemen hemen her türlüsünün mevcut olduğu Rotterdam’da yaptığımız araştırma sonucu biz de eşimle bu işletmeyi açmaya karar verdik. Olanı değil olmayanı yapmak istedik ve bu günlere geldik. Zuidplein AVM, Rotterdam’ın en işlek alışveriş merkezlerinden birisi. Biz burada vatandaşlarımızın yanı sıra Hollandalılara da bu zenginliğimizi tanıtmak istedik. Sadece tatlıcı olmaktan ziyade, sabahları gözleme ile kahvaltı servisimiz de olacak. Türkiye’nin havasını ve tatlarını Hollanda’ya taşımak için yola çıktık. Daha ilk günden gördüğümüz yoğun ilgi ve iltifatlar doğru bir yatırım yaptığımızı gösteriyor” dedi. İkramların ardında Osmanlı Tulumbacısının resmen açılışı Başkonsolos Togan Oral ve işletmeci ve yatırımcı Koçer çifti tarafından kırmızı kurdele kesilerek yapıldı.

Markthal açıldı

“Türk damak tadını en iyi şekilde tanıtacağız” Hollanda’nın liman şehri Rotterdam’da aralarında Türk işyerlerinde bulunduğu 11 bin metre karelik bir alanı kaplayan kemer şeklindeki Markthal (Pazar Hali) Kraliçe Maxima tarafından görkemli bir tören ile açıldı.Hollanda Kraliçesi Maxima Sanatçı Arnoe Coenen’ın tasarladığı Markthal’ın açılışını podyumda kurulan kantara meyve sebzeleri bırakarak gerçekleştirdi. Avrupa Kültür Başkentliği yapmış ve 173 milletten insanın yaşadığı Rotterdam’da ki bu pazar Hali’nde (Markthal) 120 iş yeri bulunuyor. Bu işyerleri hemen, hemen her milletten insanın işyeri bulunuyor.

Geçmişi 10 yıl öncesine dayanan pazar yeri için13 bin işadamı burada işyeri açmak için müracaatta bulunduğu ve ancak 120 kişinin uzun bir eleme ve araştırmaların ardından iş yeri sahibi oldukları belirtildi. Burada 4 tane farklı dallarda bulunan Türk işadamlarının yeri bulunuyor.

Açılış dolayısıyla Markthal çevresinde binlerce vatandaş Kraliçe Maxima’ya sevgi gösterisinde bulundu. Kraliçe Maxima pazar içerisinden onları

selamladı. Daha sonra paxzar yerinde ki iş yerlerini tek tek gezerek esnaf ile sohbet etti. Bu esnaflara arasında Markthal içerisinde bulunan C&E Coffee isimli Türk iş yerini de ayak üstü ziyaret etti. Kraliçe Maxima’yaBülent Türker, üzerinde Kral Willem Alexander ve Kraliçe Maxima’nın resimlerinin bulunduğu el dokuma halısını hediye etti. Kraliçe Maxima bu hediyeden dolayı Türker’e teşekkürlerini iletti. Markthal içerisinde işletmecileri Türk olan işadamları Çağdaş Ertem en Ertuğrul Vayni’nin C&E Coffee’si de Hollandalılar tarafından büyük ilgi gördü. Çağdaş Ertem bu projenin geçmişinin 10 yıl önceye dayandığını söyledi.Ertem “Burası Kraliçemiz Maxima’nın katılımı ile açıldı.

Bizde Hollandalı ve değişik milletten oluşan 120 kişi arasında bir Türk kahve işletmecisi olarak gurur duyuyoruz. Hollanda’daki ilk iş yerimiz. İnanıyoruz ki kısa zamanda değişik yerlerde bunun şubelerini açacağız.”

C&E Cooffe ortaklarından Ertuğrul Vayni ise, “Türk girişimciler olarak artık kendimizi daha iyi tanıtmak ve daha iyi mekânlarda göstermemiz lazım. Türk kahvesi ile birlikte Türk damak tatlarından biri olan baklava, börek, poğaça ve diğer ürünleri en iyi şekilde tanıtacağız. Aslında 13 bin kişi arasından seçilerek bu iş yerini açmak hiçte kolay olmadı. Şimdi en iyi şekilde terasımız ile birlikte Türk ürünlerini bu muhteşem mekânda tanıtmak arzusundayız.” dedi.

nieuws

24 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196- 2014



Dr. Yusuf Işık:

“İhlassız ibadet meyvesiz ağaç gibidir”

K

ısa adı NIF olan Hollanda İslam Federasyonu bölge yürütme kurulu üyeleri, cemiyet başkanları ile eğitim kampında bir araya geldiler 18-19 ekim 2014 tarihlerinde Mennorode kamp merkezinde bir araya gelen NIF yöneticileri ve cemiyet başkanları iki gün boyunca hem kendi aralarında konuşarak çalışmaları hakkında görüş alışverişinde bulundular hem de değerli hatiplerin değişik konularda yaptıkları konuşmaları dinlediler. Federasyon Başkanı Mehmet Erdoğan kamp hakkında şu bilgileri verdi: “Daha iyisi için kafa yoracağız” “Bu, 2013-2014 yılı çalışma takvimi içinde yaptığımız ilk şube başkanları toplantımızdır. Biz, yeni sezonda yapılacakları daha kapsamlı konuşabilmek için, bunu bir kamp şeklinde yapmayı daha uygun gördük. Bu kampta değerli ilahiyatçımız Dr. Yusuf Işık tarafından hem eğitim verilecek hem de başkanlarımızı, eğitim, teşkilatlanma, irşad ve tanıtma gibi önemli birimlerin çalışmaları hakkında workshop, müzakere guruplarına ayırarak bu birimlerin insanlarımıza daha iyi ve daha etkin nasıl

hizmet edebileceği üzerinde kafa yormalarını sağlayacağız. Başkanlarımıza, yapılan kurban kampanyası ile ilgi bilgiler verdik. Bunun yanı sıra cemiyetlerimize mülkiyet kazandırma yönünde yaptığımız çalışmalarımızdan bahsettik. 18 şubemizin 15’i mülkiyete sahip, diğerlerini de mülkiyet sahibi yapmaya çalışacağız. Cemiyet başkanlarımızın kendi yan birimleri olan gençlik, kadınlar teşkilatı ve kadınlar gençlik teşkilatına gereken desteği vererek onların da kendi birimlerini tamamlamalarına yardımcı olmalarını önerdik. Bugün iki konuşmacımız olacak Dr. Yusuf Işık ve Genel Başkan ve Teşkilatlanma Başkan Yardımcısı Mehmet Ateş bizimle birlikte olacaklar. İkinci gün ise CMO Başkanı Raşit Bal bize bakan Asscher’in dört STK hakkında yaptırdığı araştırma ile alakalı bir sunum yapacak. Ayrıca Dış İlişkiler Başkanımız Hasan Hüseyin Göğüş’te bu konuda edindiği bilgileri cemiyet başkanlarımızla paylaşarak cemiyetlerimizin bu konuda tutum ve davranışları ile alakalı bir dizi hatırlatmalarda bulunacak. Bölge birim başkanlarımız da birer sunu yapacaklar ve daha sonra sözü cemiyet başkanlarımıza bırakacağız. Yarın bir de eş zamanlı olarak gençlik başkanları toplantımız

olacak onların da toplantılarına katılacağız inşallah.”

civarında da teşkilatımız hizmetlerine devam etmekteler.”

“Büyüyen bir teşkilatız” IGMG adına programa katılan Mehmet Ateş sorumuz üzerine bugün yapacağı konuşmasında başkanlara genel olarak bölgelerin çalışmaları hakkında bilgiler vereceğini aynı zamanda başkanların sorularını cevaplayacağını söyledi.

Ateş özetle şunlara değindi: “Bütün bölgelerimiz yeni çalışma sezonunda önce bir açılış programları yapıyorlar.

Daha sonra ise cemiyet başkanlarını bir araya getirerek onların bölge ve genel merkezden taleplerini dinliyorlar.

Bizde bu gün bu çerçevede buradayız. Çalışmaları yerinde izlemek ve karınca kararınca bir katkıda bulunmak için buradayız. Şu an biri Kanada’da bir Avusturalya’da 33’ü de Avrupa’da bulunan toplam 35 bölgemiz bulunuyor.

Bu bölgelerimiz yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürüyorlar. Elhamdülillah Millî Görüş Teşkilatlarımızda güzel bir büyüme gözlemliyoruz. Son bir yılı kıyasladığımızda hem bölge sayımız arttı hem de 531 şube sayımızda artış kaydettik. Yaklaşık 121 bin olan üye sayımız şuan 137 bin olarak belirlendi.

18 bin idareci 531 tane şube ve 2800

Kaçmak ve koşmak…

Her biri 1 saat süren ve iki bölümden oluşan konuşmasında Dr. Yusuf Işık ilk bölümdeki konuşmasını iman esasları üzerinde yaptı. “İman, İtaat, İspat, İhsan, İhlas ve İttika” başlıkları altında konuşmasını sürdüren Işık, ihlası anlatırken ‘ihlassız ibadeti meyvesiz ağaca’ benzetti. Işık, itikatta ihlas, hâl’de ihlas ve fiilde ihlas olarak üç tür ihlasın olduğuna dikkat çekti. İttika’yı açıklarken ise “Bunun Allah korkusu olduğunu açıklarlar. Ben bunu haramlardan ve yasaklardan olabildiğince kaçmak ve yapılması istenen ibadetleri yerine getirmek için olabildiğince koşmak olarak algılıyorum”. diyen Işık bunun aynı zamanda üzerine düşeni yapamamadan doğan bir utanma ve mahcubiyet olarak da düşünülmesi gerektiğini söyledi.

Işık ikinci bölümde ise; ideal bir yöneticide bulunması ve bulunmaması gereken özellikleri sıralayarak onlar üzerinde bir bir durup açıklık getirdi.

Teşkilatçının çok sosyal olması gerektiğini belirten Yusuf Işık, olmaması

Başbakan Rutte, Rotterdam Kocatepe Camii’ni ziyaret etti Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nın sessiz sedasız Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Rotterdam Kocatepe Cami’yi ziyareti merak konusu oldu.

Başbakan Rutte’nın Cami Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Gündoğdu ve Cami imamı Abdullah Dursun ile Kocatape camii içinde çekilmiş fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılmasının ardından merak konusu olan ziyaretin izini sürdük.

Bir hafta önceden Başbakanın danışmanları tarafından aranan Kocatepe Cami yönetimi, hiç bir basın yayın kuruluşuna haber verilmemesi konusunda uyarıldığını öğrendik.

Konu ile lgili olarak görüştüğümüz Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Gündoğdu, “Başbakan Rutte’nın camimizi ziyaret edeceği bir hafta önceden haber verildi. Güvenlik birimleri ve danışmanları kimseye haber

vermememiz gerektiğini söylediler.

Danışmanları ve birkaç koruması ile küçük bir heyetle camimize geldiler.

Buradaki Türk Toplu, cemaatimiz hakkında kendilerine bilgi verdik” dedi.

‘Başbakan hiç bir soru sormadı mı sadece bilgi almaya mı geldi?’ şeklindeki sorumuza Gündoğdu, “Elbette sordu, Burada her türlü imkâna sahip gençlerin neden IŞID gibi

bir örgütüne katılma gereği ya da sempati duyduklarını merak ettiğini ifade etti. Biz de kendilerine Türk gençlerinin tamamına yakınının bu tür eğilim ve sempati içinde olmadıklarını anlattık” dedi.

Daha sonra Başbakan Rutte’nn Kur’an-ı Kerim tilaveti dinlediğini belirten Gündoğdu, kendilerine Hollandaca Kur’an-ı Kerim hediye ettiklerini söyledi.

gereken bazı özellikleri şu başlıklarla açıkladı. “Benlik olmamalı. Tembel, ihmalkâr, tehirci, suizan sahibi, inatçı, dedikoducu, ümitsiz olmamalı. Tefrika yapmamalı sorumlu olmalı, ifrat ve tefritten kaçınmalı.”

“Hem sen hem teşkilatın kazansın” Programda Yılmaz Finans yetkilisi Osman Aslan sağlık sigortası AGIS hakkında kısa bir sunum yaptı.

NIF üyelerine Yılmaz Finans üzerinden AGIS’e üye olmaları hâlinde ‘kolektif sigorta anlaşması’ kapsamında %10 indirim yapıldığını hatırlatarak bu üyelik devam ettiği sürece de NIF’in anlaşma gereği bir miktar destek alacağını söyledi. Bunun bir süredir devam ettiğini belirten Osman Aslan, genel üye durumuna bakıldığında NIF üzerinden AGIS’e geçişin daha iyi olması gerektiğini vurguladı. Bir süre sonra ZiverKruis ile birleşecek olan AGIS’le yapılan bu sözleşmelerin iki yıl daha aynı şartlarda devam edeceği belirtildi.

Program, Bölge Sosyal Hizmetler Başkanı ve Teşkilatlanma Başkan Vekili İsa Kandemir tarafından hazırlanıp sunuldu.

Haber- Fotoğraflar: Adnan Şahin

Hollanda’nın en çok basılan, en çok dağıtılan, en çok abonesi bulunan ve okunan gazetesi Doğuş, yeni yayın dönemine büyük sürprizler ve değişikliklerle hazırlanıyor.

Yeni yayın dönemi için uygulanacak olan reklam kampanyamız hakkında bilgi alınız. Sizi Hollanda kamuoyuna en iyi ve en etkin bir şekilde tanıtmak Doğuş’un işidir.

Reklam kampanyamızdan memnun kalacaksınız.

Arayınız!







mozaïek

mozaik 25

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

50 yıl önce 50 yıl sonra...

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz: “Taciz olayı iftiradır”

İslamiyet’i ve haysiyetli hocamızı karalamak istiyorlar IUR Rektörü Prof. Dr. Ahmed Akgündüz bir basın bildirisi yayınlayarak, iki öğrencinin üniversiteye iftira attığını belirtti.





Hollanda’ya göçün 50. yılını anlatan kitap tanıtıldı T.C. Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan, Lahey Belediye Belediye Başkanı Josias van Aartsen ve Hollanda’nın eski Ankara Büyükelçisi Jan Paul Dirkse’nin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral ve Hollanda Türk toplumu mensupları ile Türk dostu Hollandalılardan oluşan yaklaşık 80 kişi 3 Ekim Cuma günü Hollanda Türk Müzesinde düzenlenen “50 Yılda 50 Hikâye” adlı kitabın tanıtım etkinliğine katıldılar.

Hollanda’ya Türk göçünün ilk yıllarını anlatan kısa belgesel gösteriminin ardından, “50 Yılda 50 Hikâye” adlı kitabın yazarı Şahin Yıldırım, eserini tanıtan bir sunum yaptı. Yıldırım, kitapta ilk kuşak mensubu 25 göçmen Türk işçi ile Türklere kucak açan ve Hollanda’ya gelmelerine yardımcı olan 25 Hollandalının öyküsünün anlatıldığını ifade etti.

Büyükelçi Sadık Arslan, Hollanda’ya Türk işgücü göçünün 50’nci yıldönümünde bu anlamlı etkinliğe evsahipliği yapan Türk Müzesi yetkililerine teşekkür etti. Hollanda Türklerinin Türkiye ve Hollanda arasında güçlü bir insani köprü vazifesi gördüğünü ve iki ülkeyi birbirine yakınlaştırdığını belirten Büyükelçi Arslan, göç gibi karmaşık, sosyolojik olguların bazı

sorunları beraberinde getirdiğini, ancak 1960’lı yıllardan itibaren Hollanda’da göreve gelen hükûmetlerin kucaklayıcı tutumu sayesinde bu sorunların hafifletilebildiğini ifade etti.

Büyükelçi Arslan, Hollanda Türk toplumu için kültürel mirasına sahip çıkmakla Hollanda’ya aidiyetin eşdeğer önemde olduğunun altını çizdi.

“Türklüğün” ve “Hollandalılığın” birbiriyle çelişmediğini, ifade eden Arslan, Türk toplumunun Hollanda’ya tam uyum sağlamasını her zaman teşvik ettiklerini ve bugün gelinen aşamada ikinci ve üçüncü nesil Türklerin uyum konusunda ciddi başarı gösterdikerini memnuniyetle gözlemlediğini vurguladı. Büyükelçi Arslan son olarak, “50 Yılda 50 Hikaye” adlı eserde ilk kuşak göçmen Türklerin serüvenlerinin anlatıldığını, önümüzdeki yıllarda ise genç kuşak Türklerin nice başarı öyküleri yazacaklarından emin olduğunu dile getirdi.

Lahey Belediye Başkanı Van Aartsen da Hollanda Türk toplumunun bu ülkeye yaptığı katkılardan övgüyle söz etti. Uyumun uzun soluklu bir süreç olduğunu, bu konuda herkese sorumluluk düştüğünü belirtti. Türk toplumunun uyum konusunda başarı gösterdiğini ifade etti. Şahin Yıldırım, Büyükelçi Arslan, Lahey Belediye Başkanı Van Aartsen ve Hollanda’nın eski Ankara Büyükelçisi Dirkse’ye “50 Yılda 50 Hikâye” adlı eserden birer nüsha armağan etti.

Etkinlik sonunda düzenlenen resepsiyon eşliğinde katılımcılar, “50 Yılda 50 Hikâye”de yer alan Türk ve Hollandalılar’ın resimlerinden oluşan sergiyi gezdiler.

Yalnızlara ‘kimse’ olmak...

Y

ıllardır Rotterdam İslam Üniversitesinde öğrenci olan ve İslamiyet hakkında ciddi bilgiler öğrendiklerine inandığımız iki Hanımefendi, Mastır Bölümüne kayıtlarının yapılmaması üzerine, Rektör olarak bana müracaat ettiler. Ben de konuyu Hollanda Yüksek Öğretim Kanununu çok iyi bilen iki Rektör yardımcıma havale ettim.

Yardımcılarımdan birisi, kayıt konusundaki hukukî şartları açıklayınca Hanımefendiler, İslamî ahlak ve adaba aykırı olarak Hocalarına karşı disiplin suçu işlediler. Daha da kötüsü Haziran ayında bir avukat vasıtasıyla bize, Rektör Yardımcımızın cinsel tacizde bulunduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler. Hâlbuki bu konuşma iki Rektör yardımcımın müşterek kullandığı odada ve her ikisinin huzurunda cereyan eylemişti. Hemen gerekli soruşturmayı başlattım ve diğer Rektör Yardımcımı dinledim. Hanımefendilerin avukatları vasıtasıyla söyledikleri gibi, asla cinsel taciz olayının olmadığını şahitlerin ifadesiyle ortaya koydum. Gelip Hocalarından özür dilemeleri şartıyla kayda mani olmadığını kendilerine bildirdim.

Ancak ikinci avukatları vasıtası ile aynı cinsel taciz iddialarını görmezden gelerek sadece kaydedilmemelerini gündeme taşıyarak mahkemeye gittiler. Fakat hâkimin dinlemesinden sonra Avukatları Emel Çekiç vasıtasıyla cinsel taciz iddialarını basın yoluyla

kamuoyuna taşıdılar. İddiaları bu sefer, birinci avukatlarının yazdıklarından tamamen farklı oldu ve “Hocamızın kendilerini arka odaya davet ettiğini” ileri sürecek kadar çirkefleştiler.

Hâlbuki Rektör Yardımcılarının arka odası bile mevcut değildir. Hocamızın söylediği, kredi notlarınızı öğrenmek istiyorsanız “Buyurun Öğrenci İşlerine gidelim” şeklinde olduğunu herkes biliyor.

Tamamen yalan ve iftiralara dayanarak Rotterdam İslam Üniversitesini, İslamiyet’i ve haysiyetli hocamızı karalamak isteyenleri, evvela Allah’a havale ediyorum; ancak Hollanda hukuku nezdinde de hem bu iki hanımefendinin ve hem de basın yoluyla iftiraları yayan Avukat Emel Hanımın gereken cezaya çarptırılacaklarına inanıyorum. Şimdi bazı hususları kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: 1. Cinsel taciz ithamı, hem dinimiz açısından ve hem de Hollanda Ceza hukuku açısından çok ciddi bir ithamdır. İddiayı ileri süren ispat etmek zorundadır; aksi takdirde hem dinî ve hem de cezaî yaptırımlar olduğunu benim kadar biliyorsunuz.

2. İtham edilen, Hem Yönetim Kurulumuz hem de Murakabe Kurulumuz ’un güvenini tam kazanmış bir Hocamızdır.

3. Hocamız, 10 senedir benim de ve çevresindeki herkesin de yakından tanıdığı iffetli, namuslu ve dindar bir

insandır. Bu ithamların iftira ve yalan olduğunu herkes biliyor.

4. Bir avukatın müvekkilinin duygularına göre değil, hukuki delillere göre yazı kaleme alması gerekir. Ben de hukuk adamıyım ve bunu Avukatın yazısında göremedim. Hollanda Ceza hukukunda cinsel tacizin ne demek olduğunu benden daha iyi bilmesi gerekir. Ayrıca kanunda zikredilen örnekleri, namusum elvermediğinden zikretmek bile istemiyorum.

5. Kaldı ki, bahsi geçen iddiaların canlı şahidi diğer Rektör Yardımcımızdır ve bu iddiaların asla meydana gelmediğini de açıkça beyan etmiştir.

Hanımefendilerin e-maili bana ulaşır ulaşmaz ben de inceleme yaptım ve neticede dediklerinin yalan ve iftiradan ibaret olduğunu gördüm.

6. Bu iftiranın dinimizdeki cezası (hadd-i kazf) çok ağırdır. Umarım Hocamız bu hanımefendileri dünyada ve ahirette affeder. Hollanda Ceza hukukunda da iftira suçunun cezasının pek hafif olmadığını araştırdım ve biliyorum. Kaldı ki, iki Hanımefendi’nin bu şekilde iftiracı olarak duyulmaları, kamuoyu açısından, hem kendilerine, hem İslam toplumuna ve hem de Üniversitemize büyük manevi zararlar verecektir. Benim tavsiyem gelip özür dilemeleridir.

7. Rektör olarak Hocamızın ne kadar iffetli ve namuslu olduğu konusunda her yerde şahitlik ederim. Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Gurbette bayram coşkusu 2 yıl evvel sosyal-kültürel-yardımsanatsal-eğitim ve sportif faaliyetler yapmak amacıyla kurulan ‘BizBize Karaman Vakfı’ ve “BizBize Hollanda Platformu”, ilkini geçen yıl gerçekleştirdiği; ailesi –akrabası yanında olmayan, öğrenci, yaşlı ve yalnız kimselere yönelik ‘bayram yemeği’ etkinliğini bu bayramda da düzenledi. Bayram yemeğine Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Hollanda Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA) milletvekili Tunahan Kuzu, Kocatepe Camii Başkanı Ahmet Gündoğdu, BizBize Karaman Vakfı Başkanı Fehmi Uzun ile vatandaşlarımız katıldı.

“Yapılmayanı yapmak, her şeyden önemlisi toplumumuzun faydasına çalışmalar tertip etmek” parolasıyla kurulan BizBize Karaman Vakfı, kurban bayramının ilk günü Hollanda Diyanet Vakfı (HDV) Rotterdam Kocatepe Camii’nde düzenlediği

‘bayram yemeği’ geleneksel hâle getiriliyor. Selam Sucuk ve Abrikoos Restoran’ın katkılarıyla gerçekleştirilen program Din Görevlisi Abdullah Dursun tarafından okunan Kuran tilaveti ile başladı. BizBize Karaman Vakfı adına hoş geldiniz konuşması yapan Başkan Fehmi Uzun, özellikle bayramın ilk günü ailesinden uzak, kimsesi ve yakını yanında olmayan vatandaşlarımız için tertip edilen programın amacına ulaştığını söyledi.

Uzun, “Geçtiğimiz yıl ilkini gerçekleştirdiğimiz program, bundan sonraki yıllarda da tertip edilmesi en büyük dileğimiz” şeklinde konuştu. Bayram yemeğinde bir konuşma yapan Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, bu anlamlı programın inisiyatifini üstlenen BizBize Karaman ve BizBize Hollanda yönetimini tebrik ediyorum, dedi. Programında, organizasyonun gerçekleşmesinde katkı sağlayan ve emeği geçenlere BizBize yönetimi ve gönüllülerine çiçek takdim edildi.

Vakıf Yönetim Kurulu: Erkan Özçelik, Ercan Uyrum, Recep Çakıl, Mehmet Ali Topcu, Fehmi Uzun, Ali Beke Serçeli, Ali Kondu, Nusret Öksüz.

nieuws

26 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

Avukat Şerife Akdemir - Süzen

Boşanmalar ve sonrası…

Son zamanlara sizlerden boşanma davaları hakkında bir yazı hazırlamam için çok talep geldi. Bu talebin nedenin boşanmaların artmasından kaynaklandığı malumunuz. Her ne kadar böyle bir durumu arzu ve ümit etmesem de sanırım bazı gerçeklerden kaçamayız.

Günümüzde bir çok evliliğin boşanmayla bittiğini görüyoruz.

Mahkeme, eşinizin size nafaka ödemesine hükmetti ama eşiniz bunu yapmıyor. Ya da velayeti size verilen çocuğunuzu götürdü ve iade etmiyor.

Böylesi durumların hepsi için uygulanacak güçlü hukukî tedbirler var.

Hollanda’da yaşayan ve boşanmaya karar vermiş olan çiftler Hollanda mahkemesine başvurarak boşanmak istediklerini talep edebilirler. Hollanda hukukunda boşanma nedeni önemli ve şart değildir. Çiftlerin evliliklerinin bittiğini dile getirmeleri yeterlidir. Yani boşanmak için şiddet, zina vs. gibi şeylerin olması şart değildir. Hâkim için boşanma talebi yeterlidir. Eşlerden birisi boşanmak istemese de hâkim diğer eşin talebini yeterli bulur ve eşleri boşar.

Açılacak olan boşanma davasında temelde karşınıza çıkacak konular şunlardır: 1. Çocuklar kimde kalacak?

2. Velayeti alamayan ebeveyn çocuklarıyla nasıl görüşecek?

2. Malların paylaşımı nasıl yapılacak?

3. Çocuk veya eş nafakası bağlanacak mı ya da tazminat ödenecek mi? Çocuklar Son derece genel olarak, yaşı küçük çocukların anneye verilebileceği söylenebilir. Fakat anne çocuklarının sağlıklı ve huzurlu bir ortamda büyümelerini sağlayamazsa, çocuklar babaya verilir. Mesela, çocuklar anneden şiddet görüyorlarsa veya anne çocuklarına iyi bakamıyorsa ve çocuklar bundan dolayı fizikî veya beyinsel zarar görüyorlarsa.

Anne veya babanın her zaman çocuklarıyla görüşme hakkı vardır. Boşanma davası süresinde eşler bunun hâkim tarafından karara geçmesini isteyebilirler ve bunu istemelerini de önemle tavsiye ederim. Aksi takdirde sonradan eşler görüş uygulaması hakkında anlaşamazsa tekrar çocuklar için dava açmak zorunda kalabilirler.

Görüş uygulaması genel olarak hafta da bir veya hafta da iki kere, hafta sonu, ve tatillerin yarısı olarak belirlenir.

Mal paylaşımı Boşanmalarda karşılaştığımız bir başka konu ise mal paylaşımıdır. Eğer eşler evlenirken veya evlilik süresinde evlilik sözleşmesi yapmadılarsa o zaman her şey yarı yarıya paylaşılır. Örneğin, eşler evlilik süresinde bir ev almışlarsa boşandıktan sonra bu ev yarı yarıya paylaşılır.

Paylaşılan sadece mallar değildir.

Eğer borç varsa borçlarda yarı yarıya paylaşılır.

Nafaka Eşler arasında gelir seviyelerinde bir farklılık varsa, maddî durumu iyi olan eş diğer eşe nafaka ödemek zorunda olduğu belirtilebilir. Çocuk nafakası için de aynı şey geçerlidir. Burada en önemli sorun aslında ispattır. Lütfen unutmayalım, hukukta ispat edemediğimiz hiçbir şeyin kıymeti yok.

‘Eşimin benden gizli şu kadar geliri var’ diyen kişinin elinde hiçbir belgesi yoksa nafaka talep etmesi de başarısızlıkla sonuçlanır. Şunu da kısaca belirtmek isterim ki, Hollanda hukukunda boşanma davalarında tazminat talep etme olanağı yoktur. Yani bir hanımefendi, eşinden yıllardır şiddet gördüğünden dolayı boşanma davasında tazminat talep edemez.

Mahkeme, eşinizin size nafaka ödemesine hükmetti ama eşiniz bunu yapmıyor. Ya da velayeti size verilen çocuğunuzu götürdü, iade etmiyor.

Böylesi durumların hepsi için uygulanacak güçlü hukukî tedbirler vardır.

Bunlara önümüzdeki sayılarda değineceğiz. info@erasmusak.nl

“Eşler arasında gelir seviyelerinde bir farklılık varsa, maddî durumu iyi olan eş diğer eşe nafaka ödemek zorunda olduğu belirtilebilir. Çocuk nafakası için de aynı şey geçerlidir.

Burada en önemli sorun aslında ispattır. Lütfen unutmayalım, hukukta ispat edemediğimiz hiçbir şeyin kıymeti yok. ‘Eşimin benden gizli şu kadar geliri var’ diyen kişinin elinde hiçbir belgesi yoksa nafaka talep etmesi de başarısızlıkla sonuçlanır.

Hollanda hukukunda boşanma dava larında tazminat talep edilemez”

Güncel



Denizlili Ali Erdoğan:

“Gurbet çokta ikinci vatanımı Son yıllarda yurda dönüşler dikkat çekici bir biçimde artmaya devam ediyor. Kimi hastalıktan, kimi yaştan, kimi 45’den kısaca çeşitli kanallardan tersine göç devam ediyor. İmkânı olanların pek çoğu bunu değerlendirme yoluna gidiyor. Bir de burada emekli olmuş ama bu hakkı kullanamayanlar ya da kullanmayanlar var. İşte bunlardan biri de, tam 48 sene evvel gurbete çıkan Denizli’nin Deşdemir köyünden Ali Erdoğan amca. Gidenlere inat, “Ben dönmeyeceğim” diyor ve sebeplerini sohbetimizde şu şekilde izah ediyor.

İ

lk göz ağrısı Almanya Ali amca 1965’de ilk olarak Almanya’ya gelmiş. Orada üç beş ay çalıştıktan sonra tekrar yurda dönmüş. Ama Avrupa’nın cazibesine kapılmış ve tekrar gelmeye karar vermiş. 1966 yılında bu kez Hollanda’ya gelmiş. “Henüz 23 yaşını doldurmamıştım o zaman” diyor ve devam ediyor Ali amca demli çaydan yudumlayarak 50 yıllık hikâyesini birkaç cümleyle özetlemeye. “Yedinci ayın 23’ü yaş günüm ve ben altıncı ayda iş başı yaptım Hollanda’da. O gün bu gün pek çok çeşitli iş yerlerinde 34 yıl çalıştım. Ve şuan yaşım 73” diyen Ali amcanın hayattan henüz kopmadığını ve yüreğinde hâlen kıpır kıpır bir yaşam sevinci ve umudu taşıdığını göz bebeklerinden okuyabiliyorsunuz.

“Hollandalılarla gayet iyi anlaştık” Ali amcamızdan esasen neden Türkiye’ye gitmek istemediğini öğrenmek istiyoruz. Ancak böyle tarihî bir çınarı bulmuşken onunla biraz gerilere giderek birinci kuşağın ilk geldiği dönemlerde neler görüp neler yaşadıklarını; gelecek nesillere bir örnek olması için öğrenmeye çalışıyoruz. “Tabii” diyor ve başlıyor anlatmaya Ali amca. “Hollanda’ya geldiğimizde dil bilmiyorduk.

Bu büyük bir sorun idi. Gerçi şimdide bildiğimiz söylenemez. Ama şimdi iyi kötü de olsa derdimizi anlatabiliyoruz.

Ama ilk dönemler dil bilmemekten kaynaklanan pek çok sorun yaşadık.

Bazen çok komik durumlar bazen de acı tecrübeler yaşadık… Hollanda ile ilgili düşüncemi bir cümle ile ifade etmek gerekirse şahsen genel olarak Hollanda’dan ve Hollandalılardan şikâyetçi değilim. Ben her zaman onlara karşı iyi ve dürüst davranmaya çalıştım ve bunun da karşılığını gördüm. Onlar da bana iyi davrandılar.

Yani insani boyutta hiçbir sorun ve üzücü bir durumla karşılaşmadım…

“Sırf merakım yüzünden çeşitli fabrikalarda çalıştım” Üç-dört tane fabrika değiştirdim. Bu-

nun sebebi de; gençtim ve meraklıydım. Buraya gelmişken her tarafı bir göreyim istedim. Nerede ne üretiliyor?

Nasıl üretiliyor? Merak ediyordum.

Bu merakım icabı birkaç yıl değişik yerlerde çalıştıktan sonra tekrar ilk çalıştığım Oss’ta bulunan Laros adındaki halı fabrikasına geri döndüm. Ve burada 29 senen aralıksız çalıştım.

Hollanda’da toplam çalışma sürem 34 yıl olmuştu. Laros fabrikası yetkilileri fabrikada makinaların modernleşip işgücüne daha az ihtiyaç duyulmasından dolayı beni bir miktar da toplu para vererek erken emekli yapmak istediklerini söylediler. Ben de derhal kabul ettim tabi. 57 yaşında erken emekli oldum. Bu da beni çok memnun etti.

“Emekli olur olmaz ilk işim hacca gitmek oldu” “Allah’a hamdolsun. Emekli olduktan sonra elime geçen toplu parayı en güzel şekilde değerlendirmek için gayret ettim. Hamdolsun o para ile 2001 yılında hac yapmak nasip oldu.

Ve şimdi de abdestimi alıp namazımı kılmaya, diğer ibadetlerimi yapmaya gayret ediyorum. Bir şikâyetim yok elhamdülillah.”

Esasen Ali amcayı biraz daha geçmişte dolaştırmak istiyoruz. Bize anlattığı bu genellikle maddî konuların dışında birlikte aynı pansiyonu paylaştığı arkadaşlarının geçmişte manevî konularda ne tür sorunlar yaşadıklarını öğrenmeye çalışıyoruz. Zira biliyoruz ki, o dönemde gelenler pek çok sosyal kültürel konuda temel ihtiyaçlardan mahrum bir şekilde sadece ve sadece “işgücü” olarak âdeta ortalık yere bırakılmışlardı. Ve pek çok şeyi; lisanını ve kültürünü bilmedikleri bir ortamda el yordamıyla halletmeye çalışmışlardır. Biz Ali amcamızdan da bu konuda bazı şeyler duymak istedik. İlk zamanlar cami, dernek vakıf gibi gerek ibadet gerekse dayanışma yapabilecekleri yerlerinin olmadığını anımsatarak bu konularda sorun yaşayıp yaşamadığını soruyoruz…

“İnsan sarrafı oldum” “Ben o konuda da bir sorun yaşamadım. Çünkü benim insanlarla iletişim kurma yönüm küvetlidir. Herkesle çok kolay anlaşabilirim. Selam verdiğim her kişi ile kolayca anlaşabilirim. O nedenle bir sorun yaşamadım.” diyor.

Ali amca oldukça pozitif çizgisinde seyrederek şunları hatırlıyor; “İlk beş yıl camimiz yoktu. Ömer Aydoğdu hocam vardı Allah kendisinden razı olsun. O bize vakit namazlarımızı pansiyonlarda kıldırırdı. Teravih ve bayram namazlarını ise ya bir fabrikaların kantinlerinde ya da kiliselerde kıldırdı. Daha sonraları cami yerleri alındı. Hem Diyanet hem de Millî Görüş Teşkilatları binalar aldılar. Ben her ikisine de gidip gelirdim. Hâlen de öyle yapıyorum.”



Pansiyon patronu Ali amca bir ilke imza atanlardandır.

Yıllar önce aldığı iki evi pansiyona dönüştürerek 19 yıl süren bir ticarî hayatı olmuş. “O zamanlar aileler pek yoktu. Bekâr olanlar çoktu. Pansiyonlara ihtiyaç doğmuştu. Bu açığı görüp o zaman böyle bir şey yaptım ve hamdolsun iyi çalıştı. İyi bir gelir elde ettim o zamanlar. Daha sonra herkes ailesini getirmeye başlayınca bu işinde cazibesi kalmadı tabi. Ben de 19 yıl sonra o evleri sattım.”

Ali amca bu işle uğraşmanın kendisini âdeta insan sarrafı yaptığını hem de çok insan tanımasına vesile olduğunu belirtiyor.

“Benim de bir traktör alma hayalim vardı” Ali amcaya Avrupa’ya gelirken ne hayalleri olduğunu soruyoruz. “Elimde 3 aylık süresi olan bir pasaportum vardı. Aynı pasaportla daha önce Almanya’ya gelmiştim. Onu bir iki yıl daha uzatıp çalıştıktan sonra biraz para biriktirip dönüp gitmeyi düşünüyordum.

Doğrusu bir traktör almayı hayal ediyordum. Hatta burada bir de ağır vasıta ehliyeti de almıştım ki dönüşte ne olur ne olmaz diye. Son olarak tekrar Oss’ta ilk fabrikamda işe başladım.





dossier

dosya 27

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Gündem

n bizim ız olmuş”





Erbakan Hoca, 22 yıl önce uyarmış!

Necmettin Erbakan’ın 22 yıl önce yaptığı bir konuşma internette izlenme rekoru kırıyor. 1991’de yapılan Körfez Harekatından sonra, TBMM kürsüsünden yaptığı konuşma günümüzü anlatıyor.

Suriye’de taş üstünde taş kalmadı; Irak’ta yıkım sürüyor; kan gövdeyi götürüyor. Alev topuna dönen bölge çevre ülkere de sıçramak üzere. Milyonlarca insan göç etti. IŞİD terörü bitmek bilmiyor. Tüm bunlara baktığımızda son günlerde internette dönen bu video rahmetli Necmettin Erbakan hocanın öngörüsüne hayran bırakıyor.

Bundan tam 22 yıl önce Türkiye’nin bugünlerde çokça başını ağrıtan bir krizin geleceğini işaret etmiş ve ısrarla uyarmıştı.

2011 yılında vefat eden Erbakan Hoca’yı dinleyenler arasında Abdullah Gül ve bir çok AK Partili isim de bulunuyor.

Yıllar birer birer geçip gidiyordu. Ve baktım bazıları ailesini getiriyor. Bende getirdim ve böylece buralarda kaldık işte..” diyor Ali amca.

Biz hemen asıl sorumuzu yöneltiyoruz Ali amcaya.

Neden durumun müsait olmasına rağmen Türkiye’ye dönmüyorsun?

“Ben ülkemizi kötülemiyorum. Türkiye’miz çok güzel bir ülke. Doğduğumuz yer. Sokaklarımız güzel. İnsanlarımız güzel. Yalnız bürokraside davranış buraya göre sıfır bence.

Niye? Mesela bir polise veyahut bir hastaneye gidiyorsun numara alıyorsun ve sıra bekliyorsun. Diyelim benim numaram 5 ise bir bakıyorsun 25 numara benim önüme geçiyor. Tabi ben kabalık olmasın diye ses etmiyor oturup beklemeye devam ediyorum ama bakıyorum numara takip eden yok, gelen giriyor geçen giriyor. Ya kardeşim senin numaran kaç 25 peki neden benim önümdesin? Bunu bir süre sonra doktora söyledim. Durum böyle böle diye, o da “ya işte dinlemiyorlar” diyor. Nasıl dinlemezler diye isyan etmemek elde değil. Bu bakımdan Türkiye bizim için çok zor .”

Ancak sohbetimiz ilerledikçe Ali amcanın gitmesini engelleyen sebebin sadece bu olmadığını anlıyoruz…

Yalnızlık ,ancak Allah’a mahsus...

“Benim bir oğlum var. Başka çocuğum da yok. Türkiye’de annem babam vefat ettiler. Ben kendim de yaşlıyım.

Kardeşlerim de yok. Bir kardeşim var ama başka bir yerde. Benim ve eşimin sağlık sorunlarımız var. Sık sık hekime görünmemiz gerekiyor. Yani ben Türkiye’de olsam beni doktora götürecek bir kimsem yok. Ben Denizli’ye 90 km uzaklıkta Daşdemir köyünde oturuyorum. Beni bu mesafeye götürecek bir yakınım yok. Başkaları beni, bir gün, bilemedin iki gün götürür. Üçüncü gün ‘benim işim var’ dediği vakit bizim işimiz biter. Onun için burada oturmak benim için daha akla yatkın geliyor. Burada oğlum ile birlikte otu-

ruyoruz. Hamdolsun oğlumun da işi gayet iyidir. O dönmek istemiyor ve bizi de salmıyor. ‘Salmıyor’ diyorum ama salsa da zaten gidemem. Buradaki ev de kendimizin. Üç tane de torun var Allaha şükür. Onlarla hayatın tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Geriye kalan ömrümüzü şimdilik bu minval üzere sürdüreceğiz Allah’ın izniyle.”

Ali amcaya yurda döndüğünde artık bıraktıklarını bulamayacağını dolayısıyla sıfırdan yepyeni bir çevre edinmesi gerektiğini, oysa burada alıştığı, ısındığı, konuşup tartıştığı neşesini kederini paylaştığı bir çevresi bir ocağı olduğu hatırlatıyoruz, bu tespitimize de yürekten katıldığını söylerken bunu şu şekilde örneklendiriyor: “Bizim köyün 350-400 kadar nüfusu vardı, şimdi kaldı 100-150 nüfusu. Ve geri kalan genç nüfus ise beni zor tanıyor, hatta hiç tanımıyor. Ben soruyorum kimin oğlu kimin kızısın diye, onlar da bana soruyor sen kimlerdensin filan diye. Maalesef artık birbirimizi tanımıyoruz bile.. Kısaca eski çamlar bardak olmuş. Ne eski dost kalmış ne de eski köy… Anlayacağınız gurbet el çoktan bizim ikinci vatanımız olmuş…

“Gitsek de, gözümüz, kulağımız hep burada” Evet, Ali amcanın neden geri dönmediğini böylece anlamış olduk. Bu arada biz söyleşi yaparken hemen yanı başımızda bulunup bizi dinleyen birinci kuşaktan iki kişi daha vardı.

Bunlar, Denizli’nin Tavas kazasının Aydoğdu köyünden Halil İbrahim Zorluer ve yaklaşık bir yıldır Kırşehir Çiçekdağı Ömeruşağı köyünde yaşamını sürdüren ve birkaç gün önce torununun düğünü münasebetiyle aramızda bulunan sevgili pederim Tahsin

Şahin’den başkası değildi. Her ikisi de Türkiye’ye gidip uzun süre kalmaya çalışıyorlar. Ama torun torba burada olunca bir ayakları yine de burada olmaya devam ediyor. Altı ay burada, altı ay orada gibi..

“Ama” diyerek maruzatını şöyle dile getiriyor Halil İbrahim Amca. “Torunların hepsi buradalar. Hep gözümüz kulağımız burada. En ufak bir durum olsa ‘baba gel diyerek ünneyiverdiklerinde’ hemen benden önce hanım valizi alıp yola düşüyor.”

Gidip gelemeler Halil İbrahim Amca’yı biraz yormuşa benziyor. O da geçmişe kanat açarak durum değerlendirmesi yapıyor…

“Bizler bu memlekete kırsal kesimden geldik. Fakirlikten geldik. Köylü çocu-

ğuyuz biz. Ben tarladan geldim.” diyor ve sözlerini sürdürmeye çalışıyor..

Uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli olmuş. Memlekette evi olmuş bahçesi olmuş. Havasını suyunu her şeyini çok seviyor. Ancak dört evlâdı ve onlardan olma dokuz torunu buradalar.

“Onlar olmasa, bir kere gider ve bir daha da ardıma dönüp bakmam” diyor. Ama şuan gözlerinin hep arkada olduğunu söylüyor..

Birinci kuşak çınarlarımızı iyi dinlediğimizde onlardan öğrenebileceğimizi daha çok şey in olduğunu fark ediyoruz Allah onlara sağlıklı uzun ömürler versin. Başımızdan eksik etmesin..

Söyleşi-Fotoğraflar: Adnan Şahin - Oss

«

İşte o konuşma; “Sayın milletvekilleri!

Amerikalı bir albay bizim bir gazetecimize şunları söylüyor. Daha Körfez Savaşı bitmemiş. Harpten önce söylüyor bunları!

Eliyle harita üzerinde göstererek diyor ki: -İşte Kürt Devleti bu bölgede kurulacaktır! Savaş bitecek, Saddam çökmüş olacak! Bu yörede devlet kalmayacak!

Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak! Kürtler bir devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar! Belki de Türkiye’den toprak isterler.

Diyor. Kendisine: -Türkiye bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.

Dendiğinde: -O zaman çarpışacaksınız!

Diye cevaplıyor. Tekrar kendisine deniliyor ki: -Türkiye’nin düzenli orduları, silahları, topları, tankları, uçakları, füzeleri var! Böyle bir büyük güce nasıl karşı koyarlar? Hem gerek Suriye, gerek İran; Irak’ın toprak bütünlüğü için açık tavır koymuş bulunuyorlar! Onların da bölgede böyle bir Kürt Devleti oluşumuna göz yumacaklarına nasıl ihtimal veriyorsunuz?

Dendiği zaman, Amerikalı albayın söylediği sözler şunlar: -Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin de yakında çok silahları olacak! Saddam’ın bıraktığı silahlar onlara kalacak! Belki Türkiye’de sizinkilerden bile ileri silahları olacak! Uçakları, tankları, topları, füzeleri, zırhlıları, helikopterleri, üsleri, havalimanları, vesaire!

Ne zaman söyleniyor bu sözler? 1991 Körfez Harbi’nin başında. Daha Körfez Harbi yapılmamış!

Muhterem milletvekilleri, aziz milletimizin evlatları!

Bu okuduğum vesika neyi gösteriyor?

ABD, bu dış güçler, İsrail, bütün bu olayların hepsini planlı olarak yapıyor.

Onların uzun vadeli planları var. Batılı ajanlar bölgede cirit atıyor.

Onların bu uzun vadeli planları var da, bizim, kısa, orta ve uzun vadeli planlarımız nerede? Kim yapacak bunları? İşte yapması icap edenler bir plan sahibi olmadıkları gibi, sadece onların planlarına alet oluyorlar! Bak onlar, Ortadoğu’da Müslüman ülkeler arasında işbirliği olmasın, Türkiye Suriye ile, Türkiye Irak’la, Türkiye İran’la çatışsın istiyorlar ve bunu gerçekleştiriyorlar. Öyleyse bu emperyalizm ve Siyonizm’in planlarını bozmamız lazım

nieuws

28 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196- 2014



NIF Başkanı Mehmet Erdoğan:

“Gençlerimizi IŞİD’den koruyun”

K

ısa adı NIF olan Hollanda İslam Federasyonu yürütme kurulu üyeleri ve federasyona bağlı cemiyet başkanları, Rotterdam Ayasofya cemiyetinde bayramlaşma programında bir araya geldiler Ayasofya Gençlik’ten İsmail Başıkesik’in sunduğu program Ali Rıza Yaman’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başladı. Ardından Ayasofya Cemiyet Başkanı Hakkı Özkan bir konuşma yaparak misafirlere hoş geldiniz dedi.

“Bölgemizle ve diğer ilgili kurumlarımızla geniş bir istişarede bulunarak büyük tamirata karar verdik” Özkan Türk ve başka kökenlerden Müslümanın yaşadığı bir ortamda bulunan ve Millî Görüş’ün ilk camilerinden biri olan Ayasofya Camii hakkında kısa bir sunum yaptı. 2011 yılında göreve getirilen Özkan bu zaman içinde yapılan çalışmaları ile ilgili şu bilgileri verdi.

“2011 yılında göreve gelir gelmez ilk olarak sorunlarımızın bir tepsini yaptık ve onlar içinde de nelere öncelik verebileceğimizi belirledik. Bunlardan birincisi camimizin inşaatı, ikicisi üye

durumumuz ve üçüncüsü ise eğitim oldu. Eğitim de eksiğimizi gidermek için çalışmalarımıza başladık ve hamdolsun 80 kadar olan öğrenci sayımızı bu yıl itibariyle 180’e çıkardık. Eğitimimizin kalitesini yükseltmek için bir müdüre ihtiyaç vardı ve biz de istişareler sonunda yetkili ve resmî bir müdür atadık. Bunun yansıra Ayasofya’mızın inşaat sorunu da devam ediyordu. Bölgemizle ve diğer ilgili kurumlarımızla geniş bir istişarede bulunarak büyük tamirata karar verdik. Şuan belediyeden çalışmalara başlama ruhsatı bekliyoruz. İnşallah yakın bir zaman içinde bunu alarak çalışmalarımıza hızla devam edeceğiz. Üye konusuna gelince camimiz yaklaşık on bin Müslümanın yaşadığı bir ortamda bulunuyor. Ve bizim toplam 280 üyemiz vardı. Biz bunun bu nüfusa göre çok düşük olduğunu kabul ederek kendimize bin üye yapma hedefi koyduk ve çalışmalara başladık. Hamdolsun yöneticilerimizin gayretli çalışmaları sonucu şuan resmî aidat ödeyen üye sayımız 816’dır. Bir de inşaatımız için üye kampanyamız var. Biz sık sık sergi açmak yerine cemaatimizi aylık 20 Euro bağış yaparak üye olmaya teşvik ediyoruz. Allah’a şükür bu alanda da güzel çalışmalar

İddialı bir tiyatro sanat grubu doğuyor Hollanda Türk Kültür ve Sanat Vakfı “Sanatolia”, Hollanda da yaşayan gençler için özel olarak bir kültür sanat programı geliştirdi.

Avrupa’daki gençlere yönelik genel kültür ve öz kültürleri doğrultusunda bilgilendirip, bireysel gelişimlerini ve sanatsal yaratıcılıklarını geliştirmek ve sosyal dünyaya daha kaliteli kişiler kazandırmayı amaçlayan Sanatolia, yeni bir dizi faaliyetler için bir merkez açtı. Sanatolia’nın yönetim kurulu Genel Sanat Yönetmeni Tamer Barış Ülger, yaptığı açıklamada

“İnanç ve güven bizim çıkacağımız yolun yarısını yapacağımız projelerde diğer yarısını oluşturuyor.

Yönetim kurulu olarak gençlerimizin enerjilerine güveniyor ve onlara inanıyoruz. Sanatolia bir kültür sanat merkezidir. Sanatolia kelimesi Asya ve Avrupa’nın birleşim noktası olan; “Anatolia” ve çağ atlamada bilim kadar önemli yer tutan; “sanat” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Anatolia, aynı zamanda güneşin doğduğu yer anlamına da gelir, sanatta insanlığa ışık tutan bir güneştir. Bu bağlamda Doğu ve

ortaya çıktı. Şuan inşaat üye sayımız 561 kişidir. Burada da hedefimiz bin üye. Bunu başarırsak bölgemize veya cemiyetlerimize fazla yük olmadan inşaatımızı yaparız inşallah.”

Başkan Özkan son olarak başkanlardan Porto kabin konusunda ricada bulundu. 6x3 boyutunda 8 adet porto kabin almak veyahut kiralamak istediklerini söyleyerek kendisine bu iş ile uğraşanlar hakkında bilgi iletilmesini istedi. “İslam adına savaştığını söyleyenlerin yaptıklarını asla tasvip etmiyoruz” Ardından bölge başkanı Mehmet Erdoğan kısa bir selamlama yaparak yöneticilerin bayramlarını kutladı. Erdoğan her yıl olduğu gibi bu yıl da camilerde dolu dolu bir kurban bayramının yaşandığını dile getirerek özetle şunları söyledi: “Bu konuda yüce rabbimize ne kadar hamd etsek azdır. Ben bu vesile ile tekrar kurban bayramınızı tebrik ediyor ve yüce rabbimden bizleri ailemizle, camiamızla, teşkilat mensuplarımızla birlikte yeniden bayrama ulaştırmasını niyaz ediyorum. Bildiğiniz gibi teşkilatımızın 40 yıldır gerçekleştirdiği kurban Batı kültürünün iç içe yaşadığı Den Haag’ta faaliyet gösterecek olmamızda Sanatolia kelimesini seçmemizde etkili olmuştur” ifadelerini kullandı.

“Dil ve Sanat bilgisiz, bilgi de sanatsız olamaz” diyen Ülger, “Dil ve Edebiyat, müzik ve dans, mimari ve sanat gibi düşünceye duyguya ve hayale dayalı olan faaliyetler kültürün içinde yer almıştır. Sanatolia bünyesinde deneyimli öğretmenler denetiminde verilecek olan Gitar, Bağlama, Tiyatro, Resim, Yaratıcı Drama ve Dans gibi dersler bu bağlamda kültürün yaşamasına, ondan kişisel ve toplumsal olarak fayda görmemizi sağlayacaktır” dedi.

Türk Müzesi ve Sticting Participatie ortak çalışması olan Sanatolia-Hollanda Türk Kültür ve Sanat, Hollanda’da yaşayan Türkler için geliştirilmiş Türkçe bir kültür-sanat programı.

Genel Sanat Yönetmenliğini Tamer Barış Ülger’in yaptığı Sanatolia Avrupa’da özellikle Hollanda’daki Türk gençliğini genel kültür ve öz kültürleri doğrultusunda bilgilendirip, sanatın dallarıyla doğrudan veya dolaylı ola-

kampanyası bu yılda başarı ile son buldu. Toplam 153 bin 374 hisse toplanarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı. Bu konuda çalışan bütün kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Bu bir ibadettir.

Bu ibadete cemaatimizi teşvik ederek katılmalarını sağlamak çok önemlidir.

Avrupa’da en çok kurban toplayan Hasene derneğimizin böyle bir rakamı elde etmesi takdire şayan bir çalışmadır. Tekrar emeği geçenlerden Allah razı olsun. Diğer çalışmalarımız devam ediyor. Çalışmalar çerçevesinde bütün cemiyetleri ziyaret edeceğiz. Ülkemiz etrafında bir katliam yaşanıyor. Hepimiz bu durumu maalesef seyretmekteyiz. Çevre ülkelerdeki otorite boşluğundan faydalanarak IŞİD adıyla ortaya çıkan illegal bir örgüt var. Bu örgüt İslam adına savaştığını söylüyor ve bizlerin asla tasvip etmeyeceğimiz biçimde insanları katlediyor. Millî Görüş Teşkilatları olarak biz asla bu örgütün yaptıklarını tasvip etmiyoruz. Aksine bunu tel’in ediyoruz. Müslümanlar hiçbir dönemde böyle bir şey yapmamışlardır. Bütün bu fecaatin arkasında ülkemizi savaşın içine çekme çabasını her aklıselim görmektedir. Türkiye’de gerçekleştirilen sokak olayları da bu oyunun bir parçasıdır. Bu da çok açık rak geliştirip sosyal dünyaya bilinçli bir şekilde kazandırmayı amaçlıyor.

Kültür erozyonunun önüne geçmek, diline, dinine, örf ve âdetlerine, değişen dünyaya ve bilime hâkim bir kimlik ortaya çıkarmak; sanatı amaçlar doğrultusunda kullanarak sanatın farklı dallarından ürünler ortaya koymak, tartışmak, kafa yormak ve bunu pratiğe dökmeyi amaçlayan Hollanda Türk Kültür ve Sanat (Sanatolia) ilk ürünü olarak Türkçe bir tiyatro eseri seçmiş: “Küçük çocukları da küçük kurşunlarla mı vuruyorlar amca?”

“Oyun, savaşın dehşetini saklayan faktörleri deşifre ederken, pratikte farklı teoride aynı olan bu çarpık düzeni farklı epizotlarla dile getirmektedir. Her şeyden önce bize makineleşmiş bir sistemde, bu çarkın mekanik bir parçasının ötesinde insan olduğumuzu bir kere daha hatırlatmakta, toplumların yazgısı üzerine kirli oyunlar kurgulayanlara dur deme cesaretini göstermektedir.

Savaş karşıtı kimliği bu açıdan apayrı

ve net bir şekilde gözlemlenebiliyor.

Dileğimiz bu kargaşanın bir an önce bitmesidir. Bir diğer isteğimizde cemiyet başkanlarımızın gençlerimiz sahip çıkmaları ve gençlerimizin bu IŞİD denen örgüte meyletmemeleri yönünde onları uyarmalarıdır. Bu konuda başkanlarla ileride geniş bir çaplı istişare toplantıları gerçekleştireceğiz.”

Programda sosyal hizmetle birim başkanı İsa Kandemir’de kısa bir konuşma yaparak başkanları çalışmaları hakkında bilgilendirdi. Ramazan bayramı dâhil çok güzel bir sezon geçirdiklerini hatırlatan Kandemir, zekât ve fitre çalışmalarının, cemiyet cemiyet tasnif edilerek dosyalar hâlinde ilgili yerlere iletildiğini söyledi. Daha sonra Hasene ile birlikte güzel bir kurban çalışması yaptıklarını dile getiren Kandemir bir çok cemiyetin hedefini geçtiğini söyleyerek emeği geçen herkese teşekkür etti.

Son olarak söz başkanlara bırakılarak onların bayramla ilgili mesajları alındı. Ülke sorumlusu ve kurban görevlisi olarak Afrika ülkelerine giden Bahaeddin Budak ve Nuh Ali Öztürk gittikleri ülkelerdeki izlenimlerini anlattılar.

Program birlikte yenen yemekle son buldu. bir önem taşımaktadır. Günümüzde artık su yüzüne çıkmış olan gerçekleri bir daha tekrar ederek seyirci güdülenmeye çalışan oyun geçmişte ve günümüzde savaşın izlerini sürmektedir. Daha önce pek çok uluslararası festivallerde tek kişilik bir performans olarak sahne alan oyun ilk kez kalabalık kadrolu bir şekilde seyirci beğenisine sunulmaktadır.”

Yönetmenliğini ve uyarlamasını Tamer Barış Ülger’in yaptığı oyunun Teknik Yönetmenliğinde Esma Çoban ve Nazife Yıldız yer almakta. Hollanda Türk Kültür ve Sanat öğrencilerinden oluşan kadro ise Burçak Mutlu, Ömer Koçbıyık, Enis Albayrak, Talha Sözlü, Hamit Yıldız, Sefa Eroğlu, Erhan Gümüş, Serdar Şentürk, Necati Şahin, Samet Tütüncü, Enes Başaran, Djanet Yusein Martinova, Başak Aydın, Ebru Tut, Duygu Arslan, Esma Karagüzel, Büşra Şahin, Kadir Hikmet Sonkaya, Zülküf Yıldırım, Yakup Daranmaz ve Azize Çoban’dan oluşuyor. İletişim Bilgileri Steijnlaan 150, 2571 RJ Den Haag www.sanatolia.nl







perspective

perspektif 29

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Fatih Özyar

Daha önce NIF Eğitim Başkanlığı görevini yürüten Yanmaz NIF’e önemeli katkılarda bulundu....

Hüseyin Yanmaz için IOT’de Veda Programı Kısa adı IOT olan Türkler İçin Danışma Kurulu NIF temsilcisi olarak 2004 yılından beri görev yapan Hüseyin Yanmaz için kısa ve mütevazı bir veda programı düzenledi.

Gümrük mevzuatları ve Türkiye’ye ithal otomobiller konusunda şahsıma sıkça gelen soruları cevaplamaya çalıştım. Umarım faydalı olur.

Turistik kolaylıklar kapsamında getirilen taşıtlara verilen sürelerin 2 yıla çıkarılacağı şeklinde bir bilgi duydum doğru mu?

Turistik kolaylıklar kapsamında getirilen taşıtlara 180 gün, yurtdışından emekli olanlara 360 gün süre verilmektedir. Bu sürelerin 2 yıla çıkarılması ile ilgili bir çalışma bulunmamaktadır.

Turistik kolaylıklar kapsamında yurtdışından nasıl otomobil getirebilirim?

Geçici İthal Edilen Kara Taşıtlarına İlişkin Tebliğ (Seri No:1) gereğince turistik kolaylıklar kapsamında yurtdışından geçici olarak taşıt ithal edebilmek için yurtdışında yerleşik olmanız gerekmektedir.





Gümrük mevzuatları ve Türkiye’ye ithal otomobiller konusu

D

okuz federasyonu temsilen hükûmetle doğrudan irtibatı olan IOT’de her federasyondan iki temsilci bulunuyor. Belli süreler sonunda ayrılan temsilciler için bir veda töreni düzenleniyor. En son yapılan seçimde günlük yönetime giren ve saymanlık yapan Hüseyin Yanmaz bu görevini Türkiye’ye kesin dönüş yapması nedeniyle bırakmak durumunda kaldı.

IOT’de bulunduğu dönemlerde kendi ilkelerinden ödün vermeden çözüme yönelik tutumu, güler yüzü ve esprili konuşmaları ile bilinen ve sevilen biri idi Hüseyin Yanmaz. Daha önce NIF Eğitim Başkanlığı görevini yürüten Yanmaz eğitim konusunda NIF’e önemeli katkılarda bulundu.

IOT binasında düzenlenen törene IOT Başkanı Emre Ünver ve NIF Başkanı Mehmet Erdoğan’ın yanı sıra diğer Federasyonların temsilcileri de katıldılar.

Başkanlar ve bazı federasyon temsilcileri ve IOT müdürü Ahmet Azdural birer kısa konuşma yaparak Hüseyin Yanmaz ile ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Yanmaz’a bundan sonraki yaşamında huzur ve mutluluklar dilediler.

Yanmaz ise tüm arkadaşlarından çalışma dönemlerinde istemeyerek de olsa kırmış olabildiklerinden helallik diledi.

IOT başkanı Emre Ünver Yanmaz ilgili şöyle konuştu. ”Ben kendisine ‘abi’ diye hitap ediyorum. Kendisiyle çok güzel muhabbetlerimiz olmuştur. Çok

zıt düşündüğümüz alanlar da olmuştur ama en güzel tartışmaları Hüseyin Abi ile yapmışızdır. Zira o hep saygı ve sevgi çerçevesi içinde olmuştur. On yıldır buradaki Türk halkına IOT aracılığı ile hizmet veren bir arkadaşımız.

Bence onun ayrılışı IOT adına ciddi bir kan kaybıdır. Dilerim Türkiye’de çok güzel günler geçirir.”

NIF başkanı Mehmet Erdoğan da kısa bir konuşma yaparak şunları ifade etti. “Hüseyin Yanmaz kardeşimiz, bir zamanlar Hollanda okullarında var olan Türkçe derslerine girerek çocuklarımıza kimlik kazandırmak için Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Tilburg cemiyetimizin başkanlığını yürüttü. Ve ardından Millî Görüş Teşkilatında başkan danışmanlığı ve eğitim başkanlığı görevini sürdürdü.

Bir süre doğuş gazetemize hizmet etti.

Allah kendisinden razı olsun. Biz federasyon olarak kendisinden memnunuz. İnşallah aldığı karar çerçevesinde Türkiye’mizde ailesi ve çoluk çocuğu ile mutlu sağlıklı ve güzel bir hayat sürer. Ben kardeşimizin bilhassa çocuklarımızın Hollanda’da iki dilli yetişmesinde büyük bir emeği olduğunu düşünüyorum ve bu vesile ile kendisine teşkilatımız adına çok teşekkür ediyorum.”

Yanmaz ile uzun süre birlikte çalışan IOT’nin bir önceki başkanı Aydın Akkaya da söz alarak Yanmaz’ın çözüm odaklı çalışan gerçek bir yönetici olduğunun altını çizerek kendisine güzel günler diledi. IOT Müdürü Azdural on

yıldır görev yapan, Yanmaz’ın tüm çalışma ve tartışmalarda çok net duruşu ile dikkat çektiğini ve en gergin anlarda ince bir gülüşüyle ortamı bir anda yumuşattığına işaret etti. Aynı zamanda IOT eğitim komisyonunda da görevi olan Hüseyin Yanmaz’ın gidişiyle ardında doldurulması zor bir boşluk bıraktığını ifade etti.

IOT başkanı Ünver Yanmaza bir hediye paketi verirken, Erdoğan teşkilatı adına bir kapalı zarf takdim etti.

25 yıldır Hollanda’da yaşayan ve Mayıs’tan beri çocukları Türkiye’de yeni hayatlarına başlayan Yanmaz’a niçin kesin dönüş kararı aldığını sorduk.

“Bizim ikinci çocuk Türkiye’de okumayı tercih etti. ailecek stişare ettik. Çocukların biri dışında hepsi ‘olur’ dediler anneleri ile birlikte. Elbette karar vermek zor. Biz aynı zamanda bakıcı aileyiz ve iki tane çocuğa bakıyorduk.

Kısaca bu iki ay içerisinde şekillendi.

Nisanda karar aldık. Ben daha sonra Türkiye’ye gidip bir araştırma yaptım.

Doğrusu Türkiye’de kendi çevremden bazı olumsuz tepkiler aldım. Ama sonuçta onu da bir şekilde ikna ettik ve şimdi Türkiye’de lise iki de eğitimine başladı.”

Baba ocağı Hatay’a yerleşen Yanmaz’ın bir çocuğu İstanbul’da üniversiteye gidiyor diğerleri Hatay’da okuyorlar. Geleceğin kendilerine neler getireceği bilmemekle birlikte tevekkül eden Yanmaz daha güzel günlerin olabileceğini düşünüyor.

Haber-Fotoğraf: Adnan Şahin-Utrecht

yerleşik olmak yeterlidir.

Yurtdışında yaşıyorum, şirketimin arabası ile Türkiye’ye giriş yapabilir miyim?

Taşıtın mülkiyeti başka bir şahıs ya da şirket adına ise giriş esnasında gümrük idaresine geçerli bir vekâletname ibraz etmeniz gerekmekte olup, verilen süre sonunda taşıtı yurtdışı etmeniz gerekmektedir.

Yurtdışında bulunan şirketim Türkiye’de şube/acente vs. açtı.

Taşıtları Türkiye’de kullanmak üzere getirebilir miyim?

Cevap: Yurtdışında bulunan şirketinizin Türkiye’de şube/acente açması nedeniyle şirketinize ait araçların Türkiye’de sürekli kullanılmak üzere getirilmesi Geçici İthal Edilen Kara Taşıtlarına İlişkin Gümrük Genel Tebliği (Seri No:1) hükümleri uyarınca mümkün değildir.

Babam yurtdışında yaşıyor, fakat ben Türkiye’de yaşıyorum.

Babama ait yurtdışındaki aracı Türkiye’ye ben getirebilir miyim?

Türkiye’de yerleşik bir kişinin, yurtdışında yaşayan başka birisine ait aracı geçici olarak ithal etmesi mümkün değildir.

Yurtdışında yerleşik olmak ne demektir?

Kişinin bir yıl içerisinde 185 günden uzun bir süre Türkiye dışında bulunması halinde yurtdışında yerleşik olduğu kabul edilir ve turistik kolaylıklar kapsamında taşıt getirmesi mümkündür.

Çifte pasaport sahibiyim. Türkiye’ye giriş yaptığıma ilişkin tüm bilgiler Türk pasaportumda kayıtlı. Diğer pasaportum üzerine kayıt yaptırarak taşıt getirebilir miyim?

Bu tip işlemler yanıltıcı bilgi ve belgeler ile gümrük idaresini yanıltarak işlem yapmak kapsamında değerlendirileceğinden bu şekilde davranılmaması gerekmektedir.

Türkiye’de yaşıyorum yurtdışından geçici araç getirebilir miyim?

Türkiye’de yerleşik birisinin yurtdışından geçici olarak araç ithal etmesi mümkün değildir.

Otomobilim ile birlikte motosikletimi ya da karavanımı getirmek istiyorum. Bu mümkün müdür?

Kişisel kullanıma mahsus kara taşıtınız ile birlikte karavan, motosiklet, yat, bot, jet/ski vb. getirebilirsiniz.

Türkiye’de yaşıyorum, yurtdışında yaşayan akrabam/arkadaşım/ eşim vs. burada benim kullanmam için taşıt getirip bana bırakabilir mi?

Turistik kolaylıklar kapsamında getirilen taşıtların Türkiye’de yerleşik birisinin kullanımına bırakılması mümkün değildir. Bu durumun tespiti halinde ilgili hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238 inci maddesi uyarınca cezai işlem yapılır.

Yurtdışında yaşıyorum ancak Türkiye’den emekli oldum.

Getirdiğim taşıta 360 gün süre verilebilir mi?

Taşıtınıza 360 gün süre verilebilmesi için yurtdışından emekli olmanız gerekmektedir. Türkiye’den emekli olanlara bu süre verilmemektedir.

Eşim yabancı, onun adına araç getirebilir miyim?

Yabancı olan eşinizin yurtdışından taşıt getirebilmesi için yurtdışında kesintisiz 185 gün bulunması gerekmektedir. Ayrıca turistik kolaylıklar kapsamında yapılan işlemlerde kişinin uyruğunun bir önemi bulunmamakta olup, yurtdışında yerleşik olup olmadığı göz önünde bulundurulur.

Yabancı uyrukluyum/Türk vatandaşlığından çıktım/çifte vatandaşım turistik kolaylıklar kapsamında araç getirebilir miyim?

Turistik kolaylıklar kapsamında yapılan işlemlerde kişinin uyruğunun bir önemi bulunmamaktadır. Yurtdışında

Türkiye’ye girişte emekli belgemi ibraz edemediğim için 180 gün süre verildi. Emeklilik belgemi temin ettim. Bana 360 günlük süreden kalan kısmı verilebilir mi, ne yapmam gerekiyor?

Emekli belgenizi daha sonradan temin etmeniz halinde, en yakın Gümrük İdaresine başvurarak kalan sürenin verilmesini isteyebilirsiniz.

60 yaşın üzerindeyim ve yurtdışında sürekli serbest olarak çalıştım. Benim taşıtıma 360 gün süre verilebilir mi?

Hayır, taşıtınıza 180 gün süre verilir.

Taşıtınıza 360 gün süre verilebilmesi için yurtdışından emekli olunduğuna ilişkin belgelerin ibrazı gerekmektedir.

Kaynak: https://www.facebook.com/ dha.hollanda

Tren, gemi, uçak biletleri, araç kiralama tatil ve seyahatlerinizde kalite ve güvenin adresi...

Goeman Borgesiusstraat 20 7604 XH Almelo Tel. 0546 - 43 34 49 Fax: 0546 - 43 34 49 E-mail info@sarayreizen.nl www.sarayreizen.nl

Administratie Jaarrekeningen Belastingen Bedrijfadviezen Loonadministratie Interim oplossingen

a Almelo’d

SARAY REIZEN

Leemansweg 2, 6827 BX Arnhem T. (085) - 600 47 47 info@raqam.nl www.raqam.nl

interview

söyleşi 31

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Gündem Eğitmen Rıza Deniz:

“Ben” lafzını bırakıp “Biz” diyebilecek duruma gelmeliyiz” Hollanda’da topluma hizmet götüren kurum, kuruluş ve kişileri tanıtmaya devam ediyoruz. Bu sayıda, eğitmen Rıza Deniz ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz...

Y

ıllardır İslamî hareketin içerisinde yoğun bir enerji harcayarak çalışmalar yürütmektesiniz.

Neler yapıyorsunuz şu sıralar?

Hollanda’da aktif olarak faaliyet yürüten İslami cemaatlerle ortaklaşa bir çok çalışmamız oldu. Hollandalılara yönelik irşad ve tebliğ çalışmalarımız olanca hızıyla sürüyor.

Gerek Müslüman olanlara gerekse dinimizi tanımak isteyen diğer insanlara yönelik hem yazılı hem de görüntülü medya ile sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.

Beş aydır Open Podium adı altında yaptığımız TV yayınlarıyla muhatap ve hedef kitlemizi daha da genişletmiş bulunmaktayız.

Risale-i Nur’ların çekimlerine başladık.

Hastalık Risalesi’ni hem Türkçe hem de Hollandaca olarak anlatım hâlinde seyircilere sunmaya çalışıyoruz. Sosyolog, psikolog ve dinî alanda uzman olan konuklarımızla hastalığın görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen yüzünü konuşuyor ve faydalarını mülahaza ediyoruz.

Okullara yönelik tiyatro çalışmalarımız var. Bu alanda uzman olan bir kardeşimizin verdiği destek ve eğitimle, okullarda eğitim gören çocuklarımızı bu alanda değerlendirmek ve onların anlayacağı dille mesaj vermek için başlattığımız bu faaliyet alanını genişleterek devam ediyor.

ISBO’nun 25’inci kuruluş yıldönümüne özel olarak hazırladığımız “Çekirdekten Ağaca, Ağaçtan Meyveye” adlı oyunumuz büyük beğeni topladı. İkinci tiyatro oyunumuzu da “4’üncü söz-24 Altın” adı altında 16 kişilik ekiple tamamladık. Şu sıralara 8’inci sözü çekmeye hazırlanıyoruz. İnsanın yaratılışını konu edinen oyunlarımız, insanın nereden geldiğini, nereye gittiğini, ne için yaratıldığını ve gayesinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Yazılı olarak Hollandacaya çevrili pek çok eser kazandırdınız. Şimdiye kadar kaç tane İslami eser hazırladınız?

Gençlik Rehberi, Hastalar Risalesi, Küçük Sözler, Tabiat Risalesi, Kur’an Mucizesi, Hüve Nüktesi gibi eserler Hollandaca olarak insanlarımızın hizmetine sunuldu.

Rıza Deniz kimdir?

Konya doğumlu, 34 yıldır Hollanda’da yaşamakta. İslami alanda yapılan pek çok faaliyetin içerisinde bulunmuş olan Rıza Deniz, İslam okulunda çalışmakta ve hastanelerde gönüllü olarak manevî rehberlik yapmaktadır. Eğitim ağırlıklı konferans, seminer veren Rıza Deniz evli ve 2 çocuk babasıdır.

Nasıl bir dönüşüm aldınız? Çok olumlu dönüşümler aldık, almaya devam ediyoruz. Bu eserler, Open Podium adlı TV programı kanalıyla Hollandalılar tarafından kendi gözlemleriyle birlikte kamuoyu ile paylaşılıyor.

21 yıldır Müslüman olan bayan bir kardeşimiz var mesela. Kur’an’ı defalarca okumuş. Sadece araştırmak için 5 kez hatim ettiğini söylüyor. Ancak bu kardeşimiz, İslam’ın kati emri olan namaz ve başörtüsü hususunu çözememiş.

Bizde kocası vasıtasıyla Küçük Sözler adlı risaleyi kendisine tercümedeki yanlışlıkları kontrol etmesi için yolladık. Risaleyi okuyunca sabaha kadar uyuyamıyor ve sabah namazı vakti eşini kaldırarak hem örtüneceğini hem de namaz kılacağını söylüyor. Geçen gün programda da bu durumdan duyduğu pişmanlığı ifade ederek, “Ben inanmama rağmen namazı nasıl kılmamışım, 21 yılıma yanarım” diye söyleniyordu. Bu gibi dönüşümleri, tepkileri sık sık alıyoruz.

Yine hem psikolog hem sosyolog olan bir bayan kardeşimiz var. Open Podium’daki bazı çekimleri kendisiyle gerçekleştiriyoruz. O da bizim bu gayretlerimizin ne manaya geldiğini yeni yeni anladığını ifade ediyor. O kardeşimizin Kur’an-ı öyle bir anlatışı var ki, ben onun o tarifinden bir Müslüman olarak mahcup oldum.

Yine tiyatro dersi veren kardeşimiz de risaleler ile tanışanlardan. O da, risalelerin ilkokullardan başlayarak yüksek okullara kadar ders olarak verilmesi gerektiğini düşünüyor.

Risaleleri verdiğim bir kardeşimiz bir şeyi itiraf etti: “Rıza, seninle yılları bulan bir tanışıklığımız var ve seni seviyorum, verdiğin kitapları da ‘okudum’ demek için okuyordum. Ama şimdi, onlardaki hakikatleri keşfettim ve seni daha çok seviyor daha iyi anlıyorum” dedi. Bir gün risaleyi okurken, okuduğum kitapların yazarını tanımıyorum diye aklından geçirmiş ve ‘kim bu Bediiüzzaman?’ diye merak etmiş. Tam o sırada açık olan televizyondan “Sayın seyirciler, Bediiüzzaman’ın hayatını anlatan bir belgesel seyredeceksiniz” diye bir anons duymuş.

Bunun uyarı niteliğinde bir mesaj olduğunu düşünüyor ve risalelerin bütün dillere tercüme edilerek insanlığın hiz-

metine sunulmasını istiyor. Bununla alakalı Bediiüzzaman’ın yaşadığı bir hatırayı da anlatmak isterim. Üstad hapishanede ve 120 arkadaşıyla idamla yargılanmakta. Sabah namazı sonrasında infaz edilecekler. Koğuştaki herkesin derdi başka. Onlar, kendileri gittikten sonra bu yazılan risalelerin akıbeti ne olacak… Tek dertleri bu.

Bediiüzzaman sabah namazını kılıyor ve diğer koğuştaki arkadaşlarını ziyaret ediyor. Ve şu tarihî sözleri söylüyor: “Arkadaşlarım! Sakın müteessir olmayın. Hiç birimiz idam edilmeyeceğiz ve risaleler de bütün dillere tercüme edilerek, okullarda, hastanelerde, hapishanelerde okutularak yaşatılacaktır.”

Ben ve arkadaşlarım burada bu hizmeti yaparken, dünyanın diğer ucunda, Filipinlerde, Amerika’da, Kanada ve diğer ülkelerde de aynı hizmet sürmekte.

Open Podium’da nasıl bir program yapıyorsunuz?

Bize ayrılan gün ve saatler içerisinde yaptığımız programlarda misafirleri ağırlıyor, onlarla dini, sosyal, kültürel alanda sohbetler yapıyoruz. Risaleleri okuyor, onları gündeme göre değerlendiriyor, gelen soruları cevaplandırıyoruz. Rotterdam’da haftanın 4 günü Open Podium’da beş aydır devam eden yayınımız var. Çarşamba 11.30, Perşembe 14.00, Cumartesi 11.30 ve Pazar günü saat 14.00 olmak üzere kablolu yayından programlarımız yayınlanmaktadır. İnternetten de hem eski programlar hem de canlı yayın takip edilebilir. İnsanlarımız bizi, Rotterdam Open Podium, Horizon adlı programdan izleyebilirler. Şu an deneme yayını süren Moral TV adında bir oluşumumuz daha var. İnternet üzerinden canlı yayın yapmayı düşünüyoruz. Hollanda’da yaşayan insanlarımızın dinî alanda bilgilenmesini amaçlayan programlarımızla ses getireceğimize inanıyorum. İslami cemaat önderleriyle bu manada görüşmelerimiz sürüyor. Onları da bu yayın ve yaptığımız etkinlikler çerçevesinde dinleme, tanıma imkânımı olacak. Ve onlarla birlikte insanlarımız için bir şeyler yapmanın gayreti içerisinde olacağız.

Yıllar önce de özellikle dört büyük cemaatle ortaklaşa bir dizi program dü-

zenlemiştik. O birliktelik ve buluşma hâlâ herkesin aklında. Umarım bundan sonraki çalışmalarımızda beraberce, ortak hareket etme zemin ve fırsatı yakalarız.

Bundan sonraki projelerinizden bahseder misiniz?

Hollanda’da aktif olarak hizmet yürüten üç büyük cemaatle ortaklaşa bir dizi etkinlik yapmayı düşünüyoruz.

“Aile Okulu” ve “Evlilik Okulu” ana başlığı altında yapılacak bu programlarla hem aileyi bilinçlendirmeyi hem de yuva kuracak olan gençleri evliliğe hazırlamayı hedefliyoruz.

Bu konuda uzam olan Sebahattin Uçar Hocamızla birlikte “Evlilik Okulu” adlı uzun soluklu olan projemizi başlattık. İsimlerini zikrettiğim üç büyük cemaatten de bu konuda uzman olan eğitimcilerle, imamlarla, sosyolog, pedagog ve psikologlarla aileleri bilinçlendirme ve sorunlarını çözme gayreti içerisinde olacağız. Bir de pratik olarak ebeveynlere ve çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için çalışmalarımız var. Rol model insanlarla ailelerin buluşmasına zemin hazırlıyoruz ve onlar kendi hayatlarından örnekler vererek bu noktada atılması gereken adımları anlatıyorlar. Bundan da olumlu sonuç aldığımızı ifade etmek isterim.

Bu gibi çalışmaların meyvesi alınıyor ve alınmaya da devam ediyor. Toplumumuzdan bu noktada maddî ve manevî destek bekliyoruz. İslam dini bizi ezelden kardeş ilan etmiş. “Ben” lafzını bırakıp “Biz” diyebilecek duruma gelmeliyiz.

Herkes kendi uzman olduğu alanında çalışsın, hizmet götürsün ancak “birlikte biz ne yapabiliriz?” sorusuna da sürekli cevap arasın. Bizim o kadar çok ortak noktamız var ki, birlikte hareket etmemizi gerektirecek o kadar sebep var ki, ayrılmamıza sebep olan gerekçelerden çok daha önemli, çok daha güçlü, çok daha elzem.

Cemaatler olarak kurumsallaşsaydık, bugün bizi ayıran sebeplere takılıp kalmazdık. Hangi cemaat hangi alanda uzman ise o işi ona tahsis etsek, yükümüz azalır, masraflar azalır, birlikte hareket edilir ve bereket yağar. Mesela eğitim çalışmalarını, bu alanda uzman olan cemaate versek, Hac, zekat, kurban işleri başka bir cemaate, Kur’an eğitimi başka bir cemaate verilse daha iyi bir sonuç alınır mı diye de düşünmüyor değilim. Elbette komisyonlar kurularak ortaklaşa yürütülmeli bütün bu çalışmalar. Kim adımı önce atacak?

“Biz bu işte varız” ve “ilk adımı biz atıyoruz” diyebilmek önemlidir.

‘Ortak Akıl’ diye bir çalışma grubu oluşturduk. Yayınlarımız süresince bu tür düşünceleri kamuoyuyla paylaşacağız. İnsanımız için en uygun yolu bulmaya çalışacağız. Müslümanın bundan sonraki hayatında, hedefi, planı, programı olmalıdır. 50 yıl olmuş Hollanda’ya geleli. Şimdiye kadar ortaya kısa, orta ve uzun vadeli hedefler konulmamış. Biz hedef belirlerken, oraya ulaşmak için hangi vasıtaları kullanacağız, sonuç ne olacak gibi sorulara cevap bularak hareket etmeliyiz.

Röportaj ve Fotoğraf: Tâha Yalçın

nieuws

32 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014



Toplum

Alaattin Erdal, SPİOR’un yeni başkanı oldu Eski milletvekili Yakup Budak’tan NIF’e ziyaret

1.Saadet Partililer buluşması çerçevesinde Hollanda’ya gelen Adana eski milletvekili ve Saadet Partisi GİK üyesi Yakup Budak, Hollanda İslam Federasyonunu ziyarete ederek bir görüşme gerçekleştirdi. Güney Hollanda Millî Görüş Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan tarafından kabul edilen Budak, Hollanda ile alakalı bilgi aldı ve Türkiye’deki gelişmelerle ilgili bilgi verdi. Ziyarette, cemiyet eski başkanlarından İrfan Ulusoy, Ünal Fırat, Ahmet , Şengönül de hazır bulundular.

Rotterdam Rijnmond Bölgesi Müslüman Kuruluşlar Üst Platformu (SPİOR) başkanlığına, Alaattin Erdal seçildi.

Rotterdam’da 20 yıldır aktif olarak siyasetin içinde bulunan Erdal, SPİOR gibi önemli bir kurumda başkan olarak görev almaktan son derece mutlu olduğunu söyledi.

Erdal, “SPİOR, Rotterdam Rijnmond bölgesinde, 10 farklı milletten, 66 Müslüman kuruluşu temsil eden bir platform. Onların sorunları ile ilgilenen, onların sorunlarına çözüm bulmaya çalışan, proje üreten ve aynı zamanda Hollandalı vb. kurum ve kuruluşlar ile ortak çalışarak kamuoyu oluşturan bir platformdur. dedi.



Deventer Başkonsolosundan MGT’ye ziyaret

Bülent Türker’den Kraliçeye sürpriz

TGB gönül aldı, geleneği yaşattı

T.C. Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş ve Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Yusuf Acar, Deventer Millî Görüş Teşkilatını ziyaret ederek hem yönetimle tanıştı hem de cemaatle bayramlaştılar. K.H. Millî Görüş Federasyonu Teşkilatlanma Başkanı Şükrü Ekici, Deventer Başkan Vekili Metin Ekici, Kurumsal İletişim Başkanı Yüksel Kök, Sosyal Hizmetler Başkanı Ali Kostik ve UETD Başkanı M.DSalih Kaya’nın da hazır bulunduğu ziyarette görüş alışverişinde bulunuldu.Ziyaretten dolayı Başkonsolos ve Ataşe’ye teşekkür ve memnuniyetini bildiren yöneticiler, daha iyi hizmet için bu tür buluşmaların önemine dikkat çektiler.

Hollanda’da uzun yıllar çeşitli bankalarda önemli kademelerde görev yapan, yoksullar, kimsesizler ve engelliler başta olmak üzere zor durumdaki insanlara uzattığı yardım elinden dolayı 2001 yılında Kraliyet Şövalyelik Nişan’ı ile ödüllendirilen hayırsever işadamı Bülent Türker, Rotterdam’da yapımı tamamlanan ülkenin ilk kapalı sebze ve meyve pazarının açılış töreni sırasında Kraliçe Maxima’yı hayrete düşüren bir sürpriz yaptı. Eşi Kral Willem Alexander ile resminin bulunduğu el dokuma halı karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Maxima, hediye için işadamı Bülent Türker’e ve Türk toplumuna teşekkür etti.

Hollanda’nın Breda şehrindeki Lale Huzurevi’ni ziyaret eden Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Hollanda üyeleri büyüklerini unutmadı. Kurban bayramının ikinci günü TGB’li gençler huzurevindeki büyüklerin ellerinden öperek birer gül hediye ettiler. Huzurevi sakinleri ile sohbet eden TGB’li gençler kendi elleriyle yaptıkları bayram tatlısı ve börekleri hazırlayarak huzurevi sakinlerine ikramlarda bulundu. Duygusal anlar yaşayan bayram ziyareti sonrası TGB üyeleri büyüklerini sık sık ziyaret etme kararı aldı. TGB üyesi Mustafa Selçuk “Bu konuda insanları teşvik etmek için çalışmalarda bulunacağız” dedi.

HDV’den bayramlaşma programı Hollanda Diyanet Vakfı tarafından Kurban Bayramı dolayısıyla HDV Şube Yöneticileri ve din görevlilerinin katıldığı bayramlaşma merasimi düzenlendi.

Chong Hong Tekvando Spor Okulu hizmette...

Çocuklara Uzakdoğu sporlarından olan tekvando dersi vermek için Chong Hong adlı spor okulu açarak faaliyetlere başlayan Mehmet Düzgün, 18 yıldır düzenli olarak bu işle uğraşan, çalışkan, disiplinli, bir genç. Yardımcısı Yassine Burras ile hizmet verecek olan Mehmet Düzgün, ders almak isteyenlerin Pazartesi ve Perşembe günleri 18.30 -19.30 arası, Catullusweg 29, Rotterdam adresine uğramalarını bekliyor...

Kurban Bayramının ikinci günü HDV Rotterdam Laleli Camiinde düzenlenen bayramlaşma merasimine Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Malkoç, Deventer Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Yusuf Acar, HDV Yönetim Kurulu Üyeleri, HDV Alt Komisyon Üyeleri, HDV Şube yöneticileri, din görevlileri ve vatandaşlar katıldı.









samenleving

cemiyet 33

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Prof. Dr. Mustafa Ünver Anadolu Medeniyetini anlattı

Hollanda’da, farklı şehirlerde ‘Aile Eğitimi Toplantıları’ gerçekleştirildi

HDV Başkanı ve Din Hizmetleri Müşaviri Prof.Dr. Mustafa Ünver, Türkevi tarafından düzenlenen Amsterdam Tartışmalarının konuğuydu.

Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Hollanda’ya yönelik Eğitim Projesi değişik şehirlerde yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen “Hollanda’daki Türk kadınları için materyal geliştirme ve eğitim projesi” başlıklı proje kapsamındaki toplantılar, vatandaşlarımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı olarak Hollanda’da 5 ayrı şehirde düzenlendi. Proje kapsamında toplantılarda ülkeye giriş (vize, aile birleşimi prosedürü), ülkeye yerleşme (oturum hakkı, yardım hakları, girişimcilik, eğitim), evlilik ve boşanma, aile içi şiddet, sosyal yardım/destek mekanizmaları konuları işlendi. Seminerler kapsamında katılımcıların aile, çocuk, göçmenlik hakları, sosyal ve siyasal haklar ile başvuru noktaları konularında bilgilendirilmeleri amaçlanıyor. Amsterdam, Arnhem, Utrecht, Lahey ve Rotterdam şehirlerinde, düzenlenen seminerlerde ele alınan konular ile ilgili olarak bir de kitapçık dağıtıldı. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı adına seminerlere katılan Uzman Alican Koç, başkanlığının çalışmaları hakkında katılımcılara bilgi verdi. Toplantıya konuşmacı olarak şu isimler katıldı: Rotterdam Başkonsolosu Togan ORAL, Göknur AKÇADAĞ (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Daire Başkanı), Neşe ÜNAL SÜLEKLİ (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanı), Serdal ÇOLAK (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Psikolog), Alican KOÇ (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Uzmanı), Toplantıya Hollanda’dan katılan konuşmacılar: Famile Fatma Aslan (Avukat), Nazmi Türkkol (Avukat), Murat Can (Psikolog), Serpil Hıdır (Psikolog), Arzu Karadeniz (Sosyal Danışman), Aslı Bolat (Sosyal Danışman) Durmuş Can (Sosyal Danışman)

“Radikalizme Karşı Anadolu Medeniyeti” konusunu anlatan HDV Başkanı Prof. Ünver, Anadolu’nun yüzyıllardır onlarca medeniyet ve dine, yüzlerce dil ve kültüre ev sahipliği yaptığını; bu süreçte hiçbir medeniyetin yok edilmediğini söyledi. Anadolu Medeniyetinin barış, hoşgörü ve birlikte yaşama örneğini en güzel şekilde ortaya koyduğunu ifade eden Prof. Ünver, Anadolu mayasında başta İslam değerleri olmak üzere Tasavvuf, Ahilik ve Vakıf Kültürünün bulunduğunu söyledi. Ahmet Yesevi, Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Aziz Mahmud Hüdayi, Pir Sultan Abdal, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif gibi Anadolu değerlerinin ilham ettiği ruhun yeniden yaşanması ve yaşatılması sayesinde aşırılıkların, radikalizmin ve şiddetin kaybolacağına inandığını örnekler vererek anlattı. Geçtiğimiz haftalarda Hollanda Adalet ve Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırma raporuna göre Türk gençlerinin radikalizme pek meyilli olmadıkları ortaya konmuştu.

Amsterdam Tartışmalarına Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Malkoç, Türkevi Topluluğu, sivil toplum kuruluş temsilcileri ve basın mensupları katıldı.

Fotoğraf: Coşkun Yeğenoğlu

TOVERCUP için Leiden’de bir araya geldiler

Yetim çocuklara, 6500 okul çantası ve kırtasiye malzemesi gönderildi

Her yıl eylül ayında geleneksel hâle getirilen etkinlikle yeni dönem açılışı yapan Leiden ve çevresi Türk Girişimciler Derneği (TOVER), Gol Sport tesislerinde Hollanda’nın tanınmış simalarını “Futbol sucuk bahane, asıl olan dostluk “ sloganı ile bir araya getirdi.

Hakemliğini Şahin Güneş’in yaptığı mücadelenin normal süresi berabere bitince, penaltılara gidildi. TOVER Başkanı Durmuş Doğan’ın takımı, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu’nun takımını penaltılarda yenmesini bildi.

Sosyal Demokrat İşçi Partisili (PvdA) Rotterdam Büyükşehir Belediye meclis üyesi Fas kökenli Fatima Talbi, Fas’taki bazı yetimhanelerde okula başlayacak yetim ve fakir çocuklara 350 adet okul çantası ve kırtasiye malzemeleri göndermeyi vadederek bir çalışma başlatmıştı. Bu çalışma Hollanda Türk toplumundan büyük destek ve ilgi gördü.

Rotterdam Charlois ilçe belediye başkan yardımcısı Zeki Baran, Fas’ta eğitim görecek olan yetim çocuklara yönelik başlatılan bu ‘okul çantası ve kırtasiye malzemeleri’ kampanyasına aracılık yaparak, Hollanda Türk toplumunu harekete geçirdi.

Kampanyaya destek veren Türk kökenli şirketlerden İzah Zorg, Meram Restaurant, ML Tours, Aktuel TV, Kom Fly, İHH Hollanda ve gönüllü yardım edenlerle birlikte basın toplantısı düzenlendi.

Sözkonusu kampanya ile ilgili olarak bazı Türk kökenli girişimcilerimizin duyarlı davranışları kendilerini çok duygulandırdığını dile getiren Zeki Baran, çok kısa bir süre içerisinde beklenenin üstünde çanta toplandığını belirtti. Baran, “Rotterdam Büyükşehir Belediye meclis üyesi Fatima Talbi kampanya ile ilgili bilgi verdiğinde, işin içinde yetim çocukların olduğunu duyunca biz hemen harekete geçtik. Özellikle Fas’a ve Faslılar’a yönelik iş yapan Türk kökenli işadamlarımıza projeyi anlattığımızda yardıma hazır olduklarını söylediler.

350 çanta sözü verilmesine rağmen bu sayının 6500’e çıkması bizleri çok sevindirdi, duyarlı yardımseverlere buradan teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. 6500 okul çantası ve kırtasiye malzemesi, bayramdan evvel yetim çocuklara yetiştirilmek üzere Fas’a gönderildi.

TOVER Başkanı Durmuş Doğan, hafta sonu etkinliği için yaptığı açıklamada; “Hollanda’da faaliyet gösteren işadamları, siyasetçiler, gazeteciler, dernek - federasyon başkanları ve yöneticileri yoğun geçmesi beklenen yeni dönem öncesi dostluğumuzu, ilişkilerimizi pekiştirerek yaşadığımız bu ülkede nesillerimizin ileride daha sağlam birliktelikler kurmasını sağlamanın ancak ve ancak farklılıkları bir araya getirerek mümkün olabileceğine inandığımızdan, böyle bir gün düzenlemiş bulunuyoruz.

Bu güne katılarak bizleri onurlandıran bütün herkese derneğimiz adına teşekkür ediyorum.” dedi.

HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, işadamları olarak bu tür etkinliklerin gerekli olduğunu hem stres attıklarını hem de dostluklarını pekiştirdiklerini ifade etti. TOVER dostluk buluşması, yine geleneksel hâle gelen sucuk ekmek ve ayran ikramı ile son buldu.

reizen

34 gezi

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014



Filistin’e karşı sürdürülen işgalin gölgesinde ziyaret “Palestina is onze verantwoordelijkheid” Bismillah, de hartelijke en hartverwarmende ontvangst van de afgelopen dagen door onze Palestijnse broeders en zusters hebben hun vingerafdruk achtergelaten op onze harten. Nooit eerder heb ik me ergens in het buitenland zo welkom en zo thuis gevoeld. Ik kan zeggen dat we vanochtend allemaal zijn wakker geworden als Palestijnen, we zijn zeer zeker niet meer in het buitenland.

Dit is ons land, hun zorgen zijn onze zorgen, hun vreugde is onze vreugde, hun verdriet is onze verdriet. Palestina is onze verantwoordelijkheid.

asfalt met diverse botbreuken gevonden door een hulpverlener en direct naar het ziekenhuis gebracht zonder dat zijn familie op de hoogte was.

Yameen heeft naast diverse botbreuken ook ernstige brandwonden opgelopen. We stonden een poosje bij zijn bed en probeerden hem enigszins op te beuren door met hem te spelen en hem cadeautjes te geven. Een druppel op een gloeiende plaat misschien, maar een glimlach op Yameen’s gezicht is mij de werelden waard. Bij vertrek kus ik hem op zijn wangen...zo zacht en fragiel...hoe durfden de schoften.

deed. Het was een ontzettend bizar gezicht om een moeder te horen vertellen over de manier waarop haar kinderen de dood hadden gevonden.

Ze was duidelijk ontroerd door onze aanwezigheid, maar soubhanAllah wat een geduld en wat een kracht. Dit laat denk ik wel zien dat de Palestijnen de dood niet vrezen, want het is iets waar ze dagelijks mee te maken hebben.

Inmiddels was het nieuws van onze komst op de hele afdeling verspreid en zag je langzamerhand dames met nieuwsgierige blikken de gang in kijken.

In een volgende kamer kwamen we weer kleine kinderen tegen

Hatim Mahmud. Deze engel op aarde krijgt als gevolg van de aanvallen sporadisch stuiptrekkingen waar hij geen controle over heeft. Toen we bij hem in de kamer stonden kreeg hij er weer één. Vreselijk vreselijk vreselijk om een onschuldig puur wezentje, dat nog geeneens kan lopen, te zien lijden ten gevolge van de oorlogsmisdaden van israël tegen de Palestijnen. Ook Haya is 10 maanden oud. Ten gevolge van de aanvallen met fosforbommen heeft ze een ontsteking gekregen in haar longen en gaat ze binnenkort geopereerd worden.

We vervolgen onze weg in het grote ziekenhuis en komen op de afdeling

“Op een dag krijgt hij een smsje dat hij zijn huis moet verlaten” Op de afdeling van de heren krijgen we ook de meest vreselijke verhalen te horen. Hoewel de verhalen allemaal verschillend zijn, kan je echter wel concluderen dat ze één ding gemeen hebben, alle gewonden zijn onschuldige burgerslachtoffers die genadeloos gebombardeerd zijn in hun eigen huis.

Zo spreken we Muhammed van 22

Hoewel er nu sprake is van een bestand en er geen rakettenregen meer valt op de onschuldige burgerbevolking van Gaza, hebben we toch moeten constateren dat de toegang tot de Gazastrook kilometers tevoren belemmerd wordt door de onderdrukker. Onze bronnen melden ons dat het zo goed als onmogelijk is om de Gazastrook binnen te komen als je niet officieel een journalist of hulpverlener bent. Een andere route om binnen te komen is te risicovol.

Daarom besluiten we om niet naar de Gazastrook af te reizen. Dit is geen makkelijk besluit, maar we hebben niet de luxe om onze tijd te verdoen op een checkpoint van de terroristenstaat om vervolgens alsnog met lege handen achter te blijven.

Wat we echter niet zullen toestaan is dat we hierdoor onze broeders en zusters uit de Gazastrook niet te zien zullen krijgen. Daarom reizen we vanochtend vroeg af naar Musteshfa Maqased. Dat is een ziekenhuis gelegen in het centrum van Al-Quds waar meer dan 50 slachtoffers zijn opgevangen uit de Gazastrook. Het terreurbewind van israel ontziet geen ouderen, vrouwen, kinderen en zelfs geen baby’s. Dat is heel goed terug te zien in het ziekenhuis waar jonge onschuldige zielen een gevecht voeren tussen leven en dood. Wat een drama binnen een drama vormt is dat deze onschuldige zieltjes vaak geen ouders meer hebben om door getroost te worden. Die zijn in dezelfde aanval als martelaren gestorven. Als ik er aan denk hoe hun leven er zonder ouders uit zal zien in de toekomst stokt mijn adem en schieten mijn ogen vol.

Let op, sommige foto’s die ik van de slachtoffers plaats kunnen als schokkend ervaren worden.

Aan welke ziekenhuisbed we ook stonden, iedereen had wel een gruwelijk verhaal te vertellen. De één nog erger dan de ander. Zo staan we bij Yameen, anderhalf jaar jong. Yameen was met zijn gezin bij zijn opa van moederszijde in verband met het Ramadan feest. Wat eigenlijk een feestelijke bijeenkomst had moeten worden, liep uit op een slachtpartij. Yameen heeft tijdens een laffe raketaanval zijn vader, moeder, ooms, tantes en zijn opa en oma verloren. Toen de omstanders en zijn familieleden Yameen niet konden vinden hadden ze de hoop in hem opgegeven. Wonder boven wonder werd hij na 3 dagen in een ziekenhuis gevonden. Achteraf bleek dat hij tijdens de aanval op straat werd geslingerd. Hij werd op het brandende



Filistin’i unutma!

Orada mazlumlar var...

“Inzet van fosforbommen is verboden en daarmee een misdaad tegen de menselijkheid” In de kamer naast die van Yameen ligt de zoon en dochter van Abir. Abir is een moeder van veel kinderen. Abir verloor gedurende de luchtaanvallen 3 kinderen en van nog eens 3 van haar kinderen en haar schoondochter zijn de benen/ voeten geamputeerd.

Toen Abir haar verhaal vertelde viel het heel erg op dat ze dat in alle rust

die hebben geleden onder het terreurbewind van israël. Zo zagen we Cinan in een rolstoel met haar hoofd in het verband en lag de 2 jaar oude Mu›min een stukje verderop met zijn beide benen in het gips. Tegenover Mu›min zien we de 1 jaar oude Kamil in bed. Zijn moeder staat hem bij. Kamil heeft ernstige ademhalingsproblemen doordat er een aanval was geweest met fosforbommen. Inzet van fosforbommen is verboden en daarmee een misdaad tegen de menselijkheid. Neefje van Kamil, de 2,5 jaar oude Mohammed, is ook het slachtoffer geweest van fosforbommen en ligt op de intensive care. Elke keer als hij plast is dat bloed. Dan komen we bij de jongste slachtoffers van fosforbommen, de 10 maanden oude

waar de dames liggen. Nadat we toestemming krijgen van de dames om in de kamer te komen raken we in gesprek. Naim Halbe, 22 jaar oud en moeder van 3 kinderen raakt gewond bij een bombardement in haar wijk. Op dat moment heeft ze haar kind in haar armen en raakt haar kind ook gewond aan de benen.

Tegenover Naim ligt Esma. Net zoals ze vroeger tegenover elkaar woonden, liggen ze nu in dezelfde kamer als gewonde buren. Drie familieleden van Esma zijn per ambulancevliegtuig overgevlogen naar Turkije om daar behandeld te worden.

Naast Esma ligt Nevin Ali Barakat, ze is 32 en moeder van 5 kinderen.

Nadat haar huis is gebombardee

jaar oud. Op een dag krijgt hij een smsje dat hij zijn huis moet verlaten, omdat er over 10 minuten zijn huis gebombardeerd zal worden. Na 2,5 minuten krijgt zijn huis een voltreffer en raakt Muhammed ernstig gewond, omdat hij niet genoeg tijd kreeg om te vluchten. De buren in een ander gebouw hebben alles opgenomen en op youtube gezet. De vader van Muhammed laat ons de beelden zien.

Achteraf zou blijken dat überhaupt het verkeerde gebouw gebombardeerd is. Zo leren we ook Arafat Suheyl kennen. Hij is 30 jaar oud en vader van 3 kinderen. Toen hij na een bombardement zijn zwaargewonde vriend uit het puin wilde halen volgt er nog een aanval. Daarbij raakt Arafat Suheyl zelf zwaargewond en zijn vriend komt te overlijden.









reizen

seyahat 35

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

De overbuurman, de 56 jaar oude Said, luistert nog kreunend van de kogelwond in zijn been geboeid mee naar de verhalen.

Een ander opmerkelijk verhaal is die van Ahmed. Hij is 25 jaar oud en was benzine aan het halen toen er op dat moment een luchtaanval werd gepleegd. Bij die aanval vonden 40 mensen de dood en raakten er 80 gewond. Ook Ahmed raakte zeer ernstig gewond. Zodanig gewond dat men dacht dat hij dood was en hem in de morgue stopten. Pas toen hij met al zijn kracht een levensteken kon geven met zijn hand, zag men dat hij nog in leven was.

Met het naderen van het vrijdaggebed verlaten we gezamenlijk het ziekenhuis met een dubbel gevoel.

Aan de ene kant het gevoel van machteloosheid, omdat we de gruweldaden niet kunnen stoppen, maar tegelijkertijd aan de andere kant een fijn gevoel omdat we de gewonde broeders en zusters het gevoel hebben gegeven dat we ze niet vergeten zijn en dat zij hier niet alleen in staan.

Voor het vrijdaggebed zijn we wederom bij de Al-Aksa moskee, waar anders. Voor het eerst sinds we hier zijn maken we de moskee mee op haar topdrukte. Alhamdoulillah zien we heel veel jongeren. We krijgen te horen dat de israëlische soldaten vandaag niet al te moeilijk doen en zo min mogelijk mensen weigeren. Nadat we binnen zijn door de poorten horen we een man achter ons de toegang geweigerd worden. Door de drukte kunnen we op dat moment niets voor hem betekenen en voor we het weten is de man alweer vertrokken. Je weet pas wat het is om het vrijdaggebed te verrichten als je gezamenlijk na soerat’ul Fatiha AMIN roept. Ja, uit de volle borst roept en niet mompelt.

En dat met duizenden tegelijk. Een kippenvel moment en net wat ik nodig had na alle deprimerende verhalen die we te horen kregen in het ziekenhuis.

Palestina - dag 3, deel 2/2 Bismillah. Na het verrichten van een indrukwekkend vrijdaggebed begeven we ons naar buiten waar we getuige zijn van een betoging ter ondersteuning van de broeders en zusters in Gaza. Er heerst hier een gevoel van overwinning op het terreurbewind van de israëliërs.

Diverse keren hebben we van de lokale bevolking vernomen dat er zelfs op de israëlische televisiezenders openlijk wordt gesproken van een nederlaag op de Palestijnen. Sowieso is in Palestina de moraal ten top.

Overal waar we komen zien we een zelfverzekerd volk dat heel goed weet waar ze voor strijden. De kracht en geduld van de Palestijnen is iets waar ze wereldwijd om bekend staan, maar dit van dichtbij in levenden lijve zien is nog boeiender. De Palestijnen vormen een hechte eenheid, want hun strijd voor vrijheid is een zaak van iedere Palestijn.

We besluiten een uitstapje te doen naar de Burak muur (ook wel bekend als de klaagmuur). Wat meteen opvalt is dat de israëliërs allerlei tunnels

graven die tot onder de Al-Aksa Moskee door lopen. De israëliërs geloven er namelijk heilig in dat er onder de Al-Aksa moskee de tempel van Salomon is. In het verleden en nog steeds vandaag de dag ontstaan hierdoor conflicten, omdat er vanuit de kant van de moslims een vrees bestaat dat het graven van de tunnels uiteindelijk ten koste zal gaan van de Al-Aksa moskee. Zoals op de foto›s duidelijk te zien is gaat het graven van de tunnels brutaal door en trekken de israëliërs zich niets aan van de kritiek.

In de namiddag staat een bezoek gepland aan een zeer succesvol Palestijns sociaal cultureel centrum, het Burj Al-luqluq. Broeder Mousa staat aan het hoofd van deze geweldige organisatie. Mousa abi zoals we hem noemen (hij spreekt vloeiend Turks, omdat hij begin jaren ‹80 in Turkije gestudeerd heeft), zegt dat ze destijds met de grootste moeite dit centrum hebben opgericht, waar voornamelijk activiteiten voor kinderen en vrouwen georganiseerd worden. Het stukje grond behoort toe aan een welgestelde Palestijnse familie die in de eerste helft van de 20ste eeuw naar de Verenigde staten zijn verhuisd om er zaken te doen.

De familie is nog steeds in de VS, maar hebben het stukje grond voor een periode van 99 jaar verhuurd aan Al-luqluq.

Doordat er allerlei juridische implicaties ontstonden na de bezetting van Palestijns grondgebied door israël, kreeg Al-luqluq te maken met een onwerkbare situatie. Elke keer als de stichting er een gebouw neerzette werd dat neergehaald door de israëliers. Na een jarenlange juridische strijd heeft Al-luqluq eindelijk haar gelijk gekregen en kan het dienstbaar haar activiteiten ontplooien. Toen we zagen dat er zelfs een heus voetbalveld lag, konden we het niet laten om een potje PalestinaTurkije te spelen. Van een 2-0 achterstand kwamen we 2-3 voor te staan, maar uiteindelijk ging de winst naar onze Palestijnse broeders met 5-4. Wat hebben we allemaal genoten en plezier gehad, hamdoulillah. Het is waar dat voetbal verbroedert, dus moet je nagaan wat het met ons deed, we waren al broeders van elkaar.

“De Palestijnen voeren op meerdere vlakken hun strijd op een waardig bestaan” De avond trekt langzaam over AlQuds en de Kubbet›us Sahra twinkelt in het centrum van de stad als een ster aan de hemel. We trekken met de groep langs nauwe zijstraatjes waar niet eens twee man naast elkaar kunnen lopen en waar het behoorlijk donker is. Het licht van onze mobieltjes biedt antwoord.

Op ons programma staan een aantal bezoekjes aan arme families waarvan de man des huizes jammer genoeg niet meer in leven is. Dit zijn families die erg veel moeite hebben om de dag ongeschonden door te komen.

Elke dag leveren ze naast een strijd voor hun vrijheid ook een strijd tegen armoede.

De eerste familie die we bezoeken

is die van Ibtissam Ajlone. Ibtissam heeft haar echtgenoot 9 jaar geleden verloren aan kanker en werkt in de Al-Aksa moskee als schoonmaakster.

Zij en haar 3 kinderen wonen in een huurhuis van 35 vierkante meter.

De huurprijzen zijn hier abnormaal hoog. Van de omgerekend 550 euro aan reguliere inkomsten is Ibtissam 400 euro kwijt aan huur. Ze zijn als familie sterk afhankelijk van hulp van vrienden en familie, maar dat is ook maar magertjes, omdat velen in Palestina het niet al te breed hebben. Ibtissam is de trotse moeder van Mohammed, Said en haar dochtertje Djennah. Mohammed heeft ademhalingsproblemen en Djennah moet nodig geopereerd worden aan haar oog.

In de buurt wonen er ook israëlische families. Ibtissam vertelt ons dat haar buren er alles aan doen om haar hier niet thuis te laten voelen. Zo komt het geregeld voor dat ze haar huis bestoken met stenen en er is zelfs een keer een gasbom in haar huis gegooid. Dit doen ze om haar uit haar huis te jagen. Naast dat ze haar uit het huis willen jagen, proberen de israëliërs haar van tijd tot tijd om te kopen. Ze bieden haar hoge bedragen aan en een huis aan de rand van de stad. Ibtissam zegt dat ze natuurlijk het liefst wel zou willen verhuizen, maar omdat ze niet wil dat haar huis in israëlische handen valt, besluit ze toch om de wacht te houden. Hoe sterk en geduldig moet je wel niet zijn om in een benarde positie alsnog stand te houden en je principes en geloof niet te verloochenen.

De tweede familie waar we aankloppen is die van de 44 jarige Rima Mansour. Ze heeft haar man Fethi verloren nadat hij een hartinfarct kreeg. Rima heeft 4 talentvolle dochters waarvan er 3 op de universiteit zitten. Haar jongste dochter gaat inshaAllah binnenkort ook beginnen aan de universiteit.

Rima is wellicht de meest flamboyante en ondernemende dame die we treffen tijdens onze reis. Een ware manusje van alles om haar dochters een betere toekomst te kunnen geven en ze door hun studie te kunnen loodsen. Zo maakt en verkoopt Rima heerlijke broodjes waar we ook op getrakteerd worden tijdens ons bezoek. Daarnaast geeft ze bijles aan kinderen en verkoopt ze een mix van kruiden waarvan ze zegt dat het goed voor de brein is. Aan haar eigen kinderen te zien kan het niet anders dan dat dat helemaal waar is.

Verder is ze ook nog eens producent van zeep. Zoals ik al zei, een manusje van alles. Ze moet ook wel, want ze betaalt per maand omgerekend 425 euro huur voor een huis van rond de 50 vierkante meter. De studiekosten van haar dochters komen daar ook nog eens bij, dus het is elke dag alle hens aan dek in huize Mansour.

Een opvallend detail is dat er in het huis van Rima een raam dichtgemetseld is. Als je uit het raam kijkt zou je haar israëlische buren zien. Maar op last moest ze dat laten dichtmetselen zodat haar israëlische buren zich niet bekeken voelen. Nu lijkt het net of ze in een grot/ cel woont. Ook hier weer zien we dus dat de israëlische bezetter er alles aan doet om het leven van de Palestijnen zuur te maken. Maar ook hier weer zien we dat onze Palestijnse broeders

en zusters geduldig en sterk zijn.

Waar we ook komen krijgen we te horen dat het verboden is om je huis te renoveren.

Je dient een vergunning aan te vragen, maar de behandeling van je aanvraag duurt ten eerste een aantal jaren (waarna de israëliërs meestal je aanvraag alsnog afkeuren) en ten tweede kost het een heleboel geld om zo’n aanvraag te doen.

We hebben bedragen gehoord die uiteenlopen van 100.000 dollar tot 500.000 dollar.

Met andere woorden, mocht je als Palestijn in een huis wonen waarvan het dak lekt, dan doet israël er alles aan om te verbieden dat je je dak repareert. Dit doen ze in de hoop dat de Palestijnen zich daarmee uit hun eigen huizen laten wegjagen, zodat israëlische families daar kunnen wonen. Beetje bij beetje zorgen ze er op die manier voor dat Al-Quds ontdaan wordt van de Palestijnen. De Palestijnen voeren op meerdere vlakken hun strijd op een waardig bestaan.

Aydın Peksert Kudüs/Filistin

leven en religie

36 yaşam ve inanç

Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

olmayan yürek taşa benzer

Kişi Rabbini hakkıyla seviyorsa O’na, O’ndan gelenlere değer verir. Bu sevgiye zarar verebilecek tavırlardan kaçınır. Sevgisini O’na ta’zim ederek gösterir.

Bazen en berbat bir yemek eğer sevgilinin elinden çıkmışsa dünyanın en tatlı yemeği olabilir. Ama arada sevgi olmazsa, en lezzetli yiyeceklerin zehre dönüştüğü tecrübe edilmiştir. Pek çok hastanın doktorun veya sevdiklerin sevgi sözleriyle, sevgi yaklaşımlarıyla tedavi olduğunu biliriz.

Ancak taş deyip de geçmemek gerek.

Her taş aynı olmaz. Her taş moloz taşı değildir. Şu muhteşem benzetmeye de bir bakınız: “(Ne var ki) bunlardan sonra yine (ey İsrailoğulları) kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır.

Allah yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir.”

(Bakara 2/74)

Sevgisizlik en kolay işi zorlaştırır, sevgi ve tatlı davranış ise en zor işleri kolaylaştırır. Her ne kadar hayali olsa, sevgi bazen Ferhat’a dağları deldirir; sevgisizlik ise aynı yastığa baş koyanları birbirinden fersah fersah uzaklaştırır.

Sevgi kimileri için samanlığı seyran ederken, sevgisizlik aynı sofrada yemek yiyenleri terk-i diyar ettirir.

Ya gördünüz mü, nice taşlar vardır ki içinden sular, yani hayat fışkırır. Niceleri de vardır ki bağrından ırmaklar çağlar.

Katılaşmış kalpler taştan beter. Bunlara ne demeli? Sevgisini (yani gıdasını) yitiren yüreklere ne söylemeli?



Kişi bir şeyi severse benimser, ona inanır, onu kabul eder. Dayatma ile, zorbalık ile, baskı ile kim neyi sevebilir, kim neye inanabilir? Sevgi gönül işidir. Gönüle dışarıdan dayatma işlemez, kurşunun çelik yeleğe işlemediği gibi.

Yüreğinde sevgiye yer bırakmayan moloz taşlar, ortalığı/dünyayı taşlığa çevirmeden, yüreklere sevgi/aşk tohumu atmak gerek. ◄◄

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

u

cu iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

nu

si

İnsanları sevenler onların haklarına saygı gösterirler. Gerçekten ‘ben insanları seviyorum’ diyenler bunu insanlara iyilik ederek isbat etmeliler.

Zira sevgi iyilik etmeye, merhametli olmaya, haklara saygı göstermeye götürür.

Benzetmeye bakınız, harika. Yürek dediğin ne, sembolik de olsa sonunda biraz et parçası. Ama taşa benzetiliyor.

Sevgisiz bir yürek, aşksız bir kalp taştan daha katı olabiliyor. Taştan daha sert, taştan daha katı ve donuk.

n i ve r site

Anneye karşı sevgisi arttıkça ona ilgi de artar, hürmet de. Anne-babalarda evlat sevgisi olmasa o kadar meşakkat ve eziyet çekilir mi?

Yüreğinde -şairin dediği gibi- sevgi olmayan kişi bir taşa benzer. Taşa benzeyen yürek de hiç bir işe yaramaz.

tÜ

“İnsanın kendi dışındakilerle tavrını, ilişkisini sevgi ve merhamet ayarlar” diyen yanlış söylemiş olmaz.

Babasını sevmeyen ona iyilik edemez, ona merhamet etmeyi bilmez. Merhametin kaynağı da sevgi değil mi?

Sevgi her işin, her ilişkinin, her çalışmanın mayasıdır. Malzeme olabilir, alet olabilir, hatta iyi usta da olabilir.

Ama ortaya kaliteli bir ürün sevgi, benimseme, değer verme ile çıkar.

Harika bir mimari yapı, çok güzel bir resim, mükemmel bir şiir aşk ile, o aşkın yoğurduğu emek ile ortaya koyulabilir. Harcında sevgi olmayan yapı ayakta zor kalır.

ch

Sevgi de (aşk da) böyledir. Yerine göre ısıtır, yerine göre yakar. Yerine göre sevindirir, yerine göre düşündürür. Bazen hayat verir, canlandırır, harekete geçirir, bazen de sorumluluk yükler.

Kocasını sevmeyen hanım, yaptığı hizmetten zevk almaz, az bir yorgunluğu dünyanın yükü sayar. Kocası için fedakârlık yapmayı ağır bir yük sayar, hayatı paylaşmayı beceremez.

Kur’an, sevgi ve rahmet Peygamberi’nin (sav) tavrını şöyle özetliyor: “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âli İmran 3/159)

ır t m a s o n

Güneş, eskilerin deyişi ile “anasır-ı erbaa”dandır. Yani hayatın devamını sağlayan dört asıl unsurdan birisidir.

(Diğerleri: Su, hava ve toprak) Bunlardan biri olmazsa hayat olmaz.

Hanımını hakkıyla sevmeyen bir koca, hanımına haksızlık eder, değerini bilmez, ona üstünlük taslamaya çalışır.

Kişi sevdiğine itaat eder. Çünkü bu işin tabiatı böyledir. Hem sevgi, hem sevdiğine isyan, hem sevgi iddiası hem de sevdiğine ilgisizlik, hem sevgi, hem sevdiğine kabalık; olacak şey değildir.

a şt

Güneş, aydınlatır ve ısıtır. Doğunca sabahı, yani hayatın var olduğunu haber verir. Batınca da hüznü, ayrılığı, faniliği duyurur. Gün bitmiştir, telaşlar, koşturmalar, çırpınmalar sona ermiştir. Artık insanın dinlenmesi, kendisiyle baş başa kalması, tenhalaşması gerekir. Kendini gözden geçirmek için. Bir sonraki günü daha iyi geçirmek için…

yapmaz. Dersini sevmeyen, dersine çalışmaz. Birisi sevmediğini bir sporu zevkli olsa da yapmaz.

ar

İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer Âşık olmayan kişi misâl-i taşa benzer” (Yunus Emre)

Bunu hayatın her alanında görmek mümkün. İşini sevmeyen o işi iyi



İçinde sevgi

Hikmet Pınarı

“

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

ve M a as

tri

Postadres: Postbus 51188, 3007 GD Rotterdam Bezoekadres: Zegenstraat 120, Rotterdam T. (010) - 495 15 80

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 Fax (010) - 262 45 35 E-mail directiealghazali@gmail.com www.al-ghazali.nl

Ibn-iSina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 Fax (010) - 428 20 91 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 Fax (078) - 639 04 21 E-mail ikra@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel (010) 240 94 46 Fax (010) 240 99 53 E-mail info.noen@sipor.nl www.ibsnoen.nl









meningen

görüşler 37

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

Gözlem Latife Uğur latife55.38@gmail.com

Çocuk gözüyle göç, vatan, gurbet...

D

aha küçük bir kızken, dünyaya bakışımın değişik olduğunu fark ettim. O küçük aklımla, herkesi ve her şeyi incelerdim. Yasak koyduklarında, niçin yasak konulduğunu öğrenmek için mutlaka o yasağı çiğnerdim. Sokakta oynayan çocuklara bakardım. Boş boş oynarlardı. Kızlarla hiç anlaşamazdım.

Erkekler ise oyunlarında beni hep kandırmaya çalışırlardı. Ormanı, çiçekli kırları ve ırmağı çok severdim.

Bir de merak ederdim hep, ‘karşıdaki dağların arkasında nereler var?’ diye? Köy mü, kent mi, deniz mi, ne vardı, öyle ya? Kimse cevap vermezdi sorularıma. Deniz olabilirdi mesela.

Duyduğuma göre Kızılırmak, denize ulaşmadan bizim köyden dokuz on köy sonra Karadeniz’e dökülüyordu.

Hayaller kurardım hep, kah sessiz, kah coşkun ve hırçın akan ırmağa bakıp. Güz başları olmalı, iriyarı tomruklar bırakılırdı bilmediğim uzak dağlardan, ‘Yün Dağı’ derlerdi tomrukların bırakıldığı dağlara. Aklıma bu tomruklarla ilgili bir dolu sorular gelirdi. Denize nasıl akıyor acaba ve saire gibi. Suda sürüklenip giderlerdi.

Gidemeyenleri kancalı sırıklarla bir takım adamlar ırmağa geri iterlerdi.

O adamlar gittiğinde ise, dedem dahil tüm köylü, satmak için bu tomruklardan çalıp bahçelerine gömerlerdi.

Düz köy vadisinden geçen Kızılırmak’ta, nasılsa bir gün gelinler gibi süzülerek geçen beyaz yelkenler gördüm. Merakımı gidermek için Irmağın kıyısına doğru çakıl taşları üstünden yalın ayak koşturmaya başladım.

Sonunda birilerinden öğrendim ki bu bir yarış turuymuş. Hiç unutmam, bu duvak gibi süzülüp geçen yelkenlileri.

Bu şirin vadi köyde, Düzköy’de, köyümde nasılsa kendimi yalnız hissederdim. Daha doğrusu sonu gelmez hayallerle kendi kendimi yalnızlıklara atardım. Hayal ettiğim uzaklarda neler vardı acaba? Bunun cevabını vermek bir yana hep yalnız oynardım. Çekilirdim dedemin ve babaannemin bana verdiği odada, kendi başıma gelecek kurardım. Evcilik oynardım; anne olurdum, eş olurdum; eşimin işten dönmesini beklerdim vs.

Daha sonraları bir okuma sevdası başladı ben de. Artık okula gitmek istiyordum. Yaşım buna uygundu. fakat henüz kimliğim çıkarılmadığı için öğretmen kayıt yapmıyordu. Okula giden ağabeylerimin ve ablalarımın kitaplarından bakarak ve çalışarak okuma yazmayı öğrenmiştim. Dedemin bazen, -nasılsa- okuduğu Ulus adlı gazetenin büyük yazılarını okuyordum. Bu çalışkanlığım büyüklerimi sevindirmiş olmalı ki beni önlük giyindirip okula götürmüşlerdi. Okuldakilere göre mini minnacıktım. Giysilerime,

beyaz yakalığıma ve saçlarımdaki kurdelaya bakıp bana gülerlerdi. Pek küçüktüm oradakilerden.

bile. Annem eve yiyecekler getirirdi çarşıdan ama hâlâ bazı şeylerimiz olmamıştı.

Babam eve bakabilmek için annemin köyünde, Tozköy’de halamların değirmeninde çalışıyordu. Bisikletle gidip geliyordu. Annemin köyünü çok sever ve beğenirdim. Orada orta okul, karakol, sırasıyla dükkânlar ve arabalar vardı. Babam her şeyimizi oradan alıyordu. Bir keresinde bir ayakkabı istemiştim hiç unutmam. Her gelmesinde eli boş dönerdi. “Baba ayakkabım nerede?” dediğimde hiç kekelemeden yalanlar uydururdu. Ayakkabı dükkânı kapalıymış, ayakkabıcının iğnesi kırılmış, işi varmış, ölmüş, müş, müş…

Mesela Babası Alamancı bir arkadaşımın evinde gördüğüm Barbi bebeği alamamıştım, nefis görünümlü, soydukça bir hoş kokan iri yafa portakalı bile yiyememiştik henüz. Arkadaşımda gördüğüm fermuarlı(cırcırlı)montumda yoktu . Zamanı gelince o da olur umuduyla geçinip gidiyorduk işte. Bu cırcırlı monttan istemem rağmen babam İzinlerinde bile getirmemişti.

En sonunda annem dayanamayıp bana adi bir terlik aldı. Sevincimden uçuyordum, biraz boldu terlikler (ablam da giysin diye miydi ne.) Yürürken lap lap sesler çıkarırken ardımdan yolun tozunu duman eden bu terliklerle az piyasa yapmadım hani. Bir de bayılırdım bu uçuşan tozlara. Dönüp dönüp topuklarıma bakardım. Bu çok sevdiğim terlikleri o çok sevdiğim köyde, annemin köyünde bir gitmemizde suya düşürdüm. Terliklerle birlikte sevincim ve havam da batmıştı.

Bu minval üzere yaşayıp giderken, nasıl olduysa babamın Almanya kağıdı çıktı. İşçi olarak Almanya’ya çağrılıyordu. Bu çağrı pusulasına o zaman “Almanya kağıdı” denirdi.

Artık bize farklı bakılıyordu. Babam ‘Alamancı’ olacaktı. Bol paramız olacaktı, istediğimizi alabilecektik.

Dükkâncılar kapalı olmayacak, dükkâncı hastalanmayacak, iğnesi ipliği kırılmayacak. Artık suya düşen terliğin lafı mı olurdu. ‘Alamancı’ olmak ne demekti bu güne bu gün. Ayakkabı bile alabilirdik. Artık her şeyleri alabilme hayalleriyle uçuşuyorduk.

Babam Almanya’ya çağrıldıktan kısa bir süre sonra gitmişti. Artık yeni bir Alamancı ailesiydik. Gurur duyuyorduk bundan. Annem öbür gelinlere hava bile atıyordu. hatta yükseklerden bakmaya başlamıştı bile. Çok geçmedi tabi, evin odununu kesmek, çarşı pazara gitmek, hayvanlara bakmak. tarla işi, bahçe işi…Ne kadar iş varsa annem yapmak zorundaydı artık.

“Zıkkım olsun gavurun parası” diye söylenerek aaaah ahlara başlanmıştı

Kaç yıl sonra bilmiyorum babam bizi Almanya’ya götürmeyi planladığını söyledi. Bende hayal mekanizması çalışmaya başlamıştı bile. Gavurca bilmiyordum. hiç gavur görmemiştim.

Gavur nasıl olur, gavur kötü bir laf ama ne demek olduğunu bilmiyordum. Hatta o kadar kötü bir laftı ki köyde bazı adamlar “gavura gavur demeyin” derledi. Okuldaki haritadan ve ülke bayraklarından öğrendiğim bir çok gavur ülkesi vardı. Hiç birini sevmezdim. O zamanlar en çok sevdiğim Mustafa Kemal Atatürk ve Bülent Ecevit’ti. Onları da dedemin vasıtasıyla tanıyıp seviyor olmalıydım.

Hayal ettiğimiz Almanya’ya, gavurların içine gitmek üzere çağrı kağıdımız gelmişti.

Köye, okula, tuttuğum kumlu yola, hayaller kurduğum ırmağa, bahçelerimize, tüm çocukluğuma ve yoksulluğuma veda etme vakti gelip çatmıştı.

Okulda, Temizlik Kolu Başkanıydım; ona, öğretmenime, arkadaşlarıma, göbel köpeğe, haylaz eşeğe, dedemin kırmızı ve beyaz atlarına, çamışlara, kazlara, ördeklere ve tavuklara, akşam ve sabah bakıştığım ufka nasıl veda edecektim.?

Son temizlik denetimimi yapıyordum okulda. Herkes yanıma geldiğinde ellerini uzatıp tırnaklarını gösteriyordu.

Yani tırnak temizliği ve bakımı denetimiydi. Arkadaşımın biri, “ellerimi sana göstermem, çünkü sen artık gavur oluyorsun; bizden değilsin artık, gavur memleketine gidiyorsun” dedi. İlk dışlanmayla tanışmıştım böylelikle.

Gerçekten gavur mu oluyorduk? Bir dışlanma ve başka bir var olma düşü

arasında gidip geliyordu ruhum.

Bu arda da göç hazırlıkları bitmiş, yola çıkacaktık artık. Dört kız kardeş basma fistanlarımızı giyindik. Benim yeşil siyah ayakkabılarım vardı. Kendi havamın göz alıcılığından ablalarımın giyim ayrıntılarını göremezdim ki antlayım. Ayakkabılarımı çok sevmiştim.

Hatta resmini bile yapardım, onunla yatardım, onu gül gibi koklardım.

Bafra’dan kalkan bir otobüsle İstanbul’a gittik. Taşı toprağı altın denilen bu şehrin özellikle taşlarına ve toprağına baktım, hiç de altın değildi.

Evleri eskiydi, sokakları dar ve bunaltıcıydı; gökyüzü her yerden bir parça gözükebiliyordu. Dar bir sokaktan biraz yürüdükten sonra amcamlara gelmiştik. Evleri tren vagonları gibi art arda odalardan oluşmaktaydı. Orada bir gece kaldıktan sonra ‘yolcu yolunda gerek’ der gibi havaalanına geldik.

Uçak yolculuğu endişe ve şaşkınlıktan olmalı ki pek aklımda kalmamış. Sadece annemin bize giydirdiği çiçekli basma elbiseyi, uzun siyah pardösüyü ve başımızı örttürdüğünü hatırlıyorum.

Köyde başımız açıkken Gavuristana geçerken ne anlama geliyordu annemin bu davranışı hâlâ bilemiyorum.

VE ALMANYA Göç gerçekleşmişti.

Schipol Havalimanında uçaktan indik. Kocaman kocaman, bakımlı ve güler yüzlü insanlar dikkatimi çekmişti önce. Almancı denildiğine bakmayın, biz Hollanda’ya gidiyorduk. Babam orada çalışıyordu ve Hollanda’ya, ‘Horlanta’ diyordu iki de bir ve gülüyordum. O mutlu ve bakımlı insanlar yabancı dillerden konuşuyorlardı. Bize güldüklerini anımsıyorum. Neden güldüklerini bilmesem de aklımdan hiç çıkmayan bir ayrıntı olarak kaldı.

Bu, köydeki okuldan sonra karşı taraftan bir aşağılanma olabilirdi.

Schiphol’da döner merdivenlerden korkmuştum. Kardeşlerim bana gülmüşlerdi. Ben normal merdivenle yukarıya çıkmıştım. Tabi bana gülmüşlerdi kardeşlerim, alay bile etmişlerdi Şimdi yeni evimizi merak ediyordum, nasıldı acaba? Kendi evimiz, evde özel yatağımız olacaktı.

Köyde tek odada aynı yatakta yatardık.

Yeni evimize otobüsle geldik. Gider-

ken yolları ve evleri merak ediyordum. Burayı da pek beğenmemiştim nedense. İçimi bilemediğim bir üzüntü tutmuştu.

Oturacağımız apartman büyük bir apartmandı. Burayı beğenmiştim ama.

Asansörü bile vardı. Korkmadan binebilmiştim bu kez. Üçüncü katta oturacaktık. Asansör durdu, tıngır mıngır girdik içeri.

Oooooo! Her şey çok güzeldi. Bakakalmıştık, sanki rüyadaydık. Koltuklar, televizyon, bir eve ne gerekirse vardı.

Perdeleri şahaneydi.

Yalnız evde iki Hollandalı vardı. Elli beş yaşlarında iki gavur bay ve bayan. Adamın ismi Ben’miş, bildiğimiz Ben. Babam “bay’a Ben, bayana da Mama” deyin diyerek bizi iyice tembihledi. Ailenin çocukları yokmuş, aniden beş çocukları oluverdi. Yani biraz da gavur evlâdı olduk sayılır.

Biz, tüm kardeşlerimizle hâlen bu bayana mama(anne)deriz. Çocukları olmadığı için de bu onların hoşuna giderdi. Mama bize yemek yaptı. Şehriyeli bilyon çorbasını çok sevmiştim.

Hollanda çorbalarını hâlâ da severim.

Yemekten sonra babama sorduk.

“Baba bunlar bizimle aynı evde mi kalacak?” diye… Babam, “Hayır, yardım için geldiler, yemek yapmak ve tanışmak için” dedi.

Mama’dan televizyonu açmasını istedik. Televizyon saat altıda açılıyormuş, henüz erkenmiş. Biz yine de ısrar edip açtırdık; görüntü yoktu, acayip figürler vardı. Merakımız gitsin istemiştik.

Daha sonra Ben ve Mama evlerine gitmek üzere ayrıldılar.

Biz de yol yorgunuyduk, bizi de yatırdılar. Oğlan kardeşimizin yatağa işemesinden korkuyorlardı annem ve babam. İşer mi, işemez mi derken onu da yatırdılar.

Sabah olunca, oğlan kardeşim değil de, ablam iyice ıslatmıştı yatağı. Babam ve annem birbirlerine bakıp gülerken, “Çocuk buluverdi rahat yatağı iyice salıvermiş valla” dediler.

Bir Alamancı aile daha, Hollanda’da ilk gününe başlamıştı. Artık yeni hayatlar iyisiyle kötüsüyle önümüzdeydi.

Geriye döndükçe sadece yoksulluk dolu özel aile geçmişimizi değil, geçip geldiğimiz yollar dâhil ne gördük ve ne yaşadıksa tümünü içimiz yanarak hatırlayacağız.

Göç sadece eşyaları kendimizi getirmekten ibaret değildi, asıl getirilemeyecek şeylerin kalması ve oralardan ruhumuzu koparmamızdı. Bunu da bize yeni vatan anlatacaktı.

Elin vatanı.

Fotoğraflar: https://www.google.nl/ search?q=gastarbeiders ◄◄

ons pagina

38 bizim sayfa

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 196 - 2014

Tebrik Taziye Şifa dileği

Taziye Hollanda’ya gelen birinci nesilden bir yaprak daha düştü…

Hollanda’ya gelen birinci neslin sayılı temsilcilerinden ve Rotterdam Delfshaven ilçesi Eski Belediye Başkan yardımcısı Ali İhsan Ünal’ın babası Halil Ünal Türkiye’de Memleketi Konya / Akşehir’de geçirdiği ani kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.

Ali İhsan Ünal (sağ başta) babası Merhum Halil Ünal (sol başta) vefat etmeden kısa bir süre önce görülüyor...

Taziye İlk abonelerimizden ve Eindhoven Mevlana Camii önceki başkanı Sevgili Ufuk Çelik'in babasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan

rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

Taziye Gazetemiz bölüm editörlerinden, emektarlarından ve Rotterdam Birlik Camii önceki başkanlarından Sevgili Ünal Fırat, genç yaşta teyze oğlunu kaybetmiştir. Bu acı haberi teessürle öğrenmiş bulunmaktayız.

Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

Taziye Temmuz ve Ağustos ayı içerisinde üyelerimizden, Cafer Doğan (Rotterdam), Emine Cüzdan (Groningen) ve Manuela A.F. Van Veen (Den Hag) vefat ettiler. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

STICHTING YENİ ÇINAR

Schuttevaerweg 9-B 3044 BA Rotterdam Tel : 0031 (0)10-415 43 10 Fax : 0031 (0)10-415 52 67 www.finma.nl www.finma.eu info@finma.nl

Tebrik....

Adnan ve Hüsniye Şahin'in mahdumu Mesut ile Mehmet ve Kezban Yağız'ın kerimesi Gülay, 17 Ekim 2014 tarihinde düzenlenen bir düğün töreniyle dünya evine girdiler. Şahin ve Yağız ailelerini tebrik ediyor, Gülay ve Mesut'u kutluyor, mutluluklar diliyoruz.

Oğlum Mesut ile gelinim Gülay'ı bizlere böyle güzel bir gün daha yaşattıkları için yürekten tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyorum. Ayrıca, bu mutlu günümüzde bizi yalnız bırakmayan tüm eş-dost ve akrabalara canı gönülden şükranlarımızı sunuyor, hepsinin böyle güzellikler yaşamasını diliyorum. Adnan Şahin

Taziye Abonelerimizden Sevgili Hasan Kaya'nın kıymetli babasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Allah'tan rahmet, Başta Hasan ve Nesibe Kaya olmak üzere geride kalan kederli aileye sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Taziye Eylül ve Ekim ayı içerisinde üyelerimizden, Rıza Bayram, Elfije Kryezi, Ramiz Tahirovic vefat ettiler. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

STICHTING YENİ ÇINAR

Soğutucu dolaplarınıza CAM KAPI takalım, % 60`a varan enerji tasarrufu sağlayın Süpermarket, Elektronik ve Tekstil mağazaları, Döner dükkanları için aradığınız tüm malzemelerin gerçek adresi. Servis garantisi ile Metal raflar / Ahşap raflar - Vitrinler / Vitrin tezgahları - Pasta / Ekmek reyonları - Duvar soğutucuları - Freezer / Meşrubat dolapları Soğutucu Meyve, Sebze dolapları - Et dolapları ve Kasap malzemeleri - Barkodlu elektronik kasa sistemi - Her iş yerine uygun Teraziler / Kasalar Döner ve mutfak ekipmanları - Klimalar, motor ve motor grupları - Soğuk ve derin dondurucular

Mob. 06-30 35 60 40 info@aclass.nl www.aclass.nl

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 Fax: +31(0)73 6220054 www.sws-simtronic.com info@sws-simtronic.com

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie.

Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/ Yayın Yönetmeni Adnan Şahin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Doğukan Ergin Art Directeurs/Görsel Düzenleme Osman Akın Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Mob. 06-43 85 74 32 Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi A. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam tel. (010) 471 68 47 fax (010) 471 95 13 / Mob. 06-43 85 74 32 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, B. Doğan Ingezonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden.

Druk/Baskı Wegener

Abone

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 196 - 2014

puzzels - raadsels

bilmece - bulmaca 39

Bulmaca

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1- Uygunsuz hareket, çirkin davranış * İğrenme, nefret etme, tiksinme. 2- Başkasının sırtından geçinen, parazit * Bayat olmayan * Fasıla. 3- Ağırbaşlılık * Avunma * Kükürdün simgesi. 4- Ulamaktan emir * Bir yağış şekli * Vilayet * Kur’an da bir sure. 5- Cisimler tarafından yansıtılan ışığın gözde oluşturduğu duyum * Trityumun simgesi * İsim * (tersi) bir bağlaç * Sodyumun simgesi 6- (Tersi) kısaca Türk malı * Kamer * Süt, yumurta ve şekerle hazırlanan ve pastacılıkta kullanılan katkı maddesi * Bir haber ajansımız. 7- Argonun simgesi * Doğu Anadolu da bir ırmak * Batı bölgesinde bir ilimiz. 8- Bir pamuk türü * (Tersi) siyaha çalan buğday rengi, ten. 9- Rey * Alış verişte elde edilen kazanç * Argonun simgesi * Bir ajansımız * Alfabemizin ilk harfi. 10- Kükürdün simgesi * Sicilya’nın doğu kıyısındaki Avrupa’nın en büyük yanardağı * İsim * Kırmızı renk * Belirti, nişan, emare. 11- Kez, defa * İterbiyumun simgesi * Dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belirli zamanlarda ödedikleri para * Argonun simgesi.12Buğday, nohut, vb. tanelerle kuruyemişlerin şekerle bir arada kaynatılarak yapılan tatlı * Dingil * Allah’ın buyruklarını yerine getirme, ibadet etme. 13- (Tersi)düşüncesizce ve hesapsızca harcamak * Kalıplaşmış söz öbeği, tabir * Potasyumun simgesi * Karadeniz futbol takımlarımızdan birisi. 14- Potasyumun simgesi * Elazığ’a 45, Malatya’ya 65 km mesafelerde kurulu Türkiye’nin ikinci barajı * Bir ülkede ithal edilecek mallar için getirilen sınırlama * Oksijenin simgesi.

15-Oksijenin simgesi * Saz, kamış ya da ince dallardan örülerek yapılan eşya taşımaya yarayan kap * Göz merceğinin saydamlığını kaybetmesi olarak bilinen bir görme bozukluğu.

Yukarıdan aşağıya: 1- Kendi yağıyla pişirildikten sonra dondurulup saklanan et * Sinema alanında verilen en büyük ödül * Oksijenin simgesi. 2- Soyluluk * Kamer * (Tersi)damga, mühür. 3- Hükümet işlerinden birini yönetmek için, genellikle milletvekilleri arasından, başbakan tarafından seçilerek cumhurbaşkanınca onaylandıktan sonra işbaşına getirilen yetkili, vekil * Beyaz * Siirt’in bir ilçesi * Kükürdün simgesi. 4- Karışık renk * Ayırt edici nitelik * (Tersi) ulamak. 5- Hendek * Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz * Toplum töresine uygun davranma. 6- Beyaz renk * Binek hayvanı * Hükümdarların veya devlet büyüklerinin oturduğu büyük yapı * Doğum yaptıran kadın. 7- Trityumun simgesi * Türkiye’nin plaka işareti * Potasyumun simgesi * Taze olmayan.

8- Bir tür cetvel * Utanma duygusu * Argonun simgesi * Öç alma isteği, garaz. 9-Peygamberimizi övmek için yazılmış şiir * Sürekli, sonsuz * Potasyumun simgesi. 10-Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik * Otlak * Duman kiri * (Tersi) beyaz renk. 11-(Tersi) bir çoğul eki * Geri verme * İsim * Bir tür kaba pamuklu kumaş. 12- Argonun simgesi * (Tersi) saçı olmayan * Üretim * Uzaklık işaret eder. 13- İhanet eden * Üzerine yapı yapılmak için ayrılmış yer *Postacı.14- Utanma duygusu * Gelenek, görenek * İyodun simgesi * Asmaktan emir * Argonun simgesi. 15- Bazı hayvanların boynuna takılan ve onları bir yere bağlamaya ya da çekip götürmeye yarayan bağ * Aynştaynyumun simgesi * Serbest bırakma * İlkel bir savaş aleti.

Yakında, Rotterdam şubemizle hizmetinizdeyiz!..

Rijswijkseweg 446 - 448a 2516 HR ‘s-Gravenhage T. (070) 2209900 F: 070-2209800 E: info@mands.nl www.mands.nl

I

Yýlbaþý Umresi 14 Günlük

14 Günlük

25 Yaþ Üstü Üniversiteliler ve 25 yaþ Altý

Üniversiteliler ve 25 25Yaþ yaþAltý Altý Üniversiteliler ve

20-12-2014 - 03-01-2015

20-12-2014 - 03-01-2015

4-5 li Oda

3 lü Oda

4-5 li Oda

2 li Oda

€ 1290

€ 1485 € 1540 € 1620

3 lü Oda

€ 1350

2 li Oda

€ 1460

Hac ve Umre Millî Görüþ ile yapýlýr * 0-2 yaþ arasý bebeklerden € 200 alýnýr. ( 2 yaþýndan gün almamýþ olacak.) * 02-11- yaþ arasý çocuklardan umre fiyatý € 1080 alýnýr. * Bütün Umre paketleri 2 öðün yemeklidir. * Otellerimiz Harem çevresindedir.

I

Strevelsweg 700 Unit 413 3083 AS Rotterdam

* Umre paralarý uçuþtan 3 hafta öncesine kadar ödenmediði takdirde vize müracaatý yapýlmayacaktýr. * Uçuþ tarihleri 1-2 gün oynayabilir. * Son müracaat uçuþlardan 3 Hafta önce biter. * 45 yaþ altý yalnýz giden bayanlar kabul edilmeyecektir.

T- 010 4716847 F- 010 4719513 E- GSM- 0681034353

www.nifonline.nl hacc@nifonline.nl

Kayýt Ýçin bütün Millî Görüþ Camilerinden forum alabilirsiniz