BOURDİEU SOSYOLOJİSİNİN ANA HATLARI CRAİG CALHOUN* Çeviri: Güney Çeğin Durkheim’den bu yana en etkili ve en özgün Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, önde gelen bir kuramcı ve oldukça farklı genel ilgiler ve özel tarza sahip bir ampirik araştırmacıdır. O, Cezayir’deki emek piyasalarını, Kabil köylülerinde takvim ve ev sembolizmini, doğduğu Bèarne bölgesindeki evlilik kalıplarını, bir sanat biçimi ve hobi olarak fotoğrafçılığı, müze ziyaretçileri ve beğeni kalıplarını, modern üniversiteleri, edebiyatın bağımsız bir çalışma alanı olarak ortaya çıkışını ve modern toplumlarda zenginlik ortasındaki acı ve yoksulluğun kaynaklarını analiz etmiştir. Bourdieu teori ve araştırmanın sosyolojik girişimin ayrılmaz ikilisi olduğunu savunur ve onları birbirinden ayırmaya karşı çıkar. O asla kendi bakış açısını özet bir biçimde sunacak tamamen soyut teorik bir elkitabı yazmamıştır. Bununla beraber, Bourdieu yazma sürecinde temel önemde bir dizi farklı tema ve kavram geliştirmiştir. Bu yazıda onlara odaklanacağız. Oyunları Ciddiye Almak Eski bir rugby oyuncusu olan Bourdieu kendi sosyal hayat anlayışını aktarmak için oyunlar metaforuna başvurur. Ancak Bourdieu ‘oyun’la salt oyalayıcı şeyleri veya eğlenceleri değil, daha ziyade ciddi bir atletin oyun anlayışını kasteder. O, kendini oyuna kaptırmayı, (bir an için bile olsa) ödül kazanmak için başkalarıyla ve kendi sınırlarımızla mücadeleyi ve yoğun rekabeti kasteder. O, bize, kendimizi oyuna kaptırdığımızın, her ne kadar bireysel olarak mücadele etsek de, kendimizi akışına kaptırdığımız daha büyük bir şeyin – sadece takımın değil aynı zamanda oyunun– bir parçası olduğumuzun sürekli farkında olmamız gerektiğini hatırlatır. Amerikan futbolundaki gibi hızlı koşma, rakibi aşma, tekmeleme ve onu durdurmayı gerektiren, ancak daha sürekli hareket içeren, bir ölçüde futbola benzeyen rugbinin dünyanın fiziksel olarak en yoğun oyunlarından biri olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bourdieu oyundan konuşurken gerçekte kendini anlatmaktadır. Bourdieu’ye göre, sosyal hayat, ödüllerin daha büyük olması dışında, bir oyuna benzer. Sosyal hayat sadece bir mücadele alanı değildir, sürekli doğaçlamayı gerektirir. Hiçbir oyun basitçe onu tanımlayan kurallar kavranarak anlaşılamaz. Oyun sadece kurallara uymayı d e ğil, bir oyun ‘anlayış’ına, oyunun nasıl oynanması gerektiği anlayışına1 da sahip olmayı gerektirir. Bu toplumsal bir anlayıştır, zira oyuncunun rakibin (ve bazı durumlarda takım arkadaşlarının) oyununu dikkatle izlemesini v e gereken zamanda uygun tepkiyi verebilmesini gerektirir. İyi bir rugby, futbol yahut basketbol oyuncusu, bir bütün olarak alanın sürekli farkındadır v e takım arkadaşlarının hamlelerini önceden sezer; n e zaman pas atılacağını, ne zaman mola verilmesi gerektiğini bilir. İyi bir basketbol oyuncusu sadece atış yapabilen biri değil, ne zaman atış yapılması gerektiğini de bilen biridir. Oyunlar stratejiktir. Her mücadeleye v e her mücadele anına özel muhtemel farklı yaklaşımlar vardır. İyi bir stratejiyi neyin oluşturduğunu, şüphesiz, oyunun kuralları kadar,
* ‘Pierre Bourdieu’, Craig Calhoun, The Blackwell Companion to Major Social Theorists, Edited by George Ritzer, 2000, s. 705-726. 1 Bourdieu’nün bir eylem açıklaması olarak kural-izlemenin sınırlarını açıklaması ve bu açıklamanın Wittgenstein’la ilişkisi için bkz. Taylor, 1993