Michel Foucault - Güncelliğin Bir Ontolojisi

Page 1

Michel Foucault

Güncelliğin Bir Ontolojisi Judith Revel Süreklilik ve Değişim: Dönemselleştirmenin Sınırları

Foucault Güzergahında Süreklilik ve Süreksizlik: Kavramlar, Yöntem ve Araştırma Alanları Yalnız Foucault’da değil, Foucault’yla bir güzergâhı kat etmeye çalışmak için yola çıkacağımız ana sav, onun araştırmasındaki süreklilik sorunudur. Belki de, rahatlatıcı birlik imgesinden çok, bağlantı, yeniden biçimlendirme, yer değiştirme biçimlerinden geçmiş olan; ama bir tür ipin/çizginin varlığını –kördüğüm, düğüm, bölünme, dikiş ve söküklerini aynı anda benimseyerek yeniden keşfetmemiz gerekiyor onu- apaçık seçebilmemizi sağlayan bir süreklilik: Merleau-Ponty’nin güzel bir deyişiyle söylemek gerekirse, Foucault düşüncesinin bir tür monogram’ı*. Bu ip/çizgi, değişik düzeylerde yol alır ve kavramlar düzleminden geçer. *Monogram: iki yada daha çok harften, çoğunlukla bir adın baş harfletinden oluşna, tek bir tasarım/kurgu halinde bir araya getirilmiş yazı karakteri ya da figür.(çn.)

Klasik Çağ’da Akıl/Akıldışılık Yapısının Belirişi Akıl/Akıldışılık İkiliğinin Özellikleri Bilme söylemi, 17. Yüzyılın ortasından bugüne kadar, aklı Ratio- hakikat ve doğruluğun temeli kılan ve bunun aksine, akıldan uzaklaşan her şeyi -akıldışılığı- mutlak ötekilik şeklinde kuran ikili ve zıtlığa dayalı bir yapıdan yola çıkılarak tamamen yeniden eklemlenmiştir. Foucault, Deliliğin Tarihi ve Kelimeler ve Şeyler’de aslında aynı olaydan söz eder: Bir ilk döneminde, zıtlığa dayalı yapının belirişi, aklın kendisinden dışladığı şeye –delilik, deli figürü- ve paradoksal bir biçimde onun denetim yoluyla (söylemin denetimi, mekanın denetimi, hareketin denetimi) ele geçirilmesine olanak sağlayan mekanizmalara ilişkin analiz aracılığıyla yorumlanır yalnızca. 1960’lı yıllarda, Foucault’nun perspektifi, henüz salt olarak arkeolojiktir: Foucault, kesin betimlemesini yaptığı şeyin bütünüyle içine gömülmüş görünür; birazdan üzerinde duracağımız soybilimsel perspektif farklı olacaktır, çünkü bu perspektifte, geçmişten yola çıkarak, olası kopuş biçimi altında şimdi sorununu gündeme getirmek söz konusudur. Artık sorun, hangi epistemik çerçeveden yola çıkarak düşündüğümüzü (kendimizi, başkalarını, gerçekliği düşündüğümüzü) anlamak değil, bu çerçevenin dışına nasıl çıkabileceğimiz olacaktır. Foucault’nun bazı metinlerinde dışarı geçiş olarak adlandırdığı şeye verdiği biçim –bu dışarı fikrini Blanchot’dan almak suretiyle-, olası aşma sorununa açıklık kazandıracaktır. Soybilim kavramı, Foucault için olası aşmanın tanı aracıdır.

1 Öyleyse, akıl/akıldışılık çiftine dönelim. En belirgin özellik, bunun aynı anda mutlak olarak hem simetrik, hem asimetrik bir çift olmasıdır. Mutlak olarak simetriktir, çünkü hiçbir akıldışılık yoktur ki, akıldan yola çıkarak düşünülebilir ve düşünülmüş olmasın: deliliği ayrı bir nesne olarak düşünemeyiz; delilik nesnesini ve özellikle delileri, bu deliliği deliliğin ötekisine, ya da daha kesin bir dille söylemek gerekirse, deliliğin ötekisi olan şeye- yani akla gönderme yapmadan kuramayız. Akıl/akıldışılık ikiliği, iki kavramı birbirine bağlayan paradoksal olumsuz bağı daha da vurgulayan dışılık sonekinin bütün birleştirici değeriyle, kusursuz olarak diyalektik bir yapıdır. Akıl ile akıldışılık arasında var olan olumsuzlama ilişkisi, yalnızca bir karşıtlık ilişkisi değildir; aksine, karşılıklı bir kuruluş, tersine çevrilmiş bir türeme ilişkisidir. Aklın kendini olumlu olarak kabul ettirmeye gereksinmesi vardır: Bu açıdan, kendisini kendisiyle özdeş görmediğine karşıtlık yoluyla tanımlamasını sağlayan sınırlardan vazgeçmez. Akıldışılık tamlayan durumuna *genevito+, bağımlılığa, belirlenime mahkûmdur: Aslında ele geçirme ve soğurma biçimlerinin en güçlüsünü açığa vuran – aklın ötekisi- bir dışlamadır –aklın ötekisi. Bununla birlikte, iki terimi sıkı sıkıya birbirine bağlayan bu simetriklik, mutlak bir asimetri olarak da kendini gösterir: Akıl kendine aşırı bir güç –kendi ötekisi olarak belirlediği şey adına da konuşma gücü- atfeder. Aklın, kendinden yola çıkarak, akıl olmayan hakkında konuşma hakkı vardır. Oysa, bunun tersine, gene ötekiyle diyalektik ilişki içine sokulmuş olan akıldışılığın akıldan söz etmeye hiçbir hakkı yoktur, hatta konuşmaya hakkı yoktur. Demek ki, simetri temel olarak asimetriktir ve aklın dünya üzerindeki mutlak ayrıcalığını dayatan bir eşitsizliği gösterir. Foucault, iktidar üzerine analizlerini, bu tuhaf asimetrik simetrikliğe dayandırmayı seçer. Modern iktidar, akıl/akıldışılık çiftinin bu şiddet içeren özelliğinden doğar: Hiçbir şey –aklın ötekisi gibi paradoksal bir biçim altında olsa da- akıldan kaçamaz; hiçbir şey, akla özgü değilse söylenemez; ama akıl hakkında aklın kendisi dışında hiçbir şey konuşamaz. Aklın dışsallığı, aklın içine katılmış ve aynı zamanda kesin olarak sözden yoksun bırakılmıştır. Söylem, iktidarın göstergesi ve aracıdır. Episteme için değişik söylem türlerini birbirine bağlayan ve belirli bir tarihsel döneme karşılık gelen bir ilişkiler bütünü çizer: “Bilimler arasında ya da değişik bilimsel söylemler arasında benim bir dönemin episteme’si adını verdiğim şeyi oluşturan ilişkilerin bütün b görüngüleri söz konusudur.” Bu demektir ki, Foucault bir ilk dönemde, disiplinler yelpazesini, bütün bilme söylemlerini kuşatan bir tutarlılık olarak tanımladığı bir şeye episteme adını vermiştir. Bu yüzden, her yerde akıl/akıldışılık çemberini yaygın etkisini, paradoksal içerme olarak ötekinin dışlanmasını, örgütlenmenin temeli olarak özdeşliği, iktidarın dünya üzerinde uygulanma zemini olarak söylemsel temsili buluruz. Levi-Strauss gibi bir etnoloğun Durkheim’den farklı olarak yağtığı da budur. Durkheim esnet sorununu ele alırken, toplumun, ensesti reddettiği anda, hangi değerler sistemini


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.