Hafta 18

Page 1

SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 18

ŞEREF OĞUZ

EKONOMIMIZ NASIL BÜYÜR? CEYHUN KUBURLU

MARIO BALOTELLI’NIN SIRADIŞI ÖYKÜSÜ AHMET CAN

REELS MI TIK TOK MU? YASEMIN SALIH

EBRU ÖZDEMIR: “HIÇBIR ŞEY ESKISI GIBI OLMAYACAK” BAŞAK DIZER TATLITUĞ

SMOKIN SEÇME SANATI

Sadettin Saran

O, iyi eğitimli, hırslı, sportmen, tuttuğunu koparan bir medya patronu... Fenerbahçe tutkusundan özel hayatına daima göz önünde. Saran Group Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Saran anlattı: “Arkamdan adam gibi adam desinler, yeter.”


Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU, NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM…

İPEK YEZDANİ

1

ABD’de Kasım 2020’de düzenlenecek başkanlık yarışında, Demokrat Parti’nin başkan adayı olan Joe Biden’ın başkan yardımcısı adayı olarak açıkladığı Kamala Harris’in kökeni neresi? a California b Teksas c Washington d Babası Jamaikalı annesi Hindistan göçmeni

2

ABD Başkanı Donald Trump, Demokratlar’ın, Covid-19 salgını nedeniyle 3 Kasım’daki seçimlerin posta yoluyla yapılması talebine ne gerekçeyle karşı çıktı? a Sağlıklı bir seçim olmuyor b Oy pusulaları kedilere ve köpeklere gidiyor c Seçimde hile riski ortaya çıkıyor d Postalar yolda kayboluyor

3

Samos, Leros, Patmos, Simi gibi Türkiye’ye yakın olan Yunan adalarındaki işletmeciler pandemi ve sınırların kapalı olması nedeniyle iflasın eşiğinde olduklarını belirterek, nasıl bir çağrıda bulundular? a Türk turistleri yeniden aramızda görmek istiyoruz b İtalyan turistleri adaya çekmemiz lazım c Avrupa Birliği bize yardım eli uzatsın d İsviçre’den turist gelsin

2

Hafta • Sayı: 18

7

ABD Başkanı Donald Trump, MSNBC kanalında kendisini sert bir şekilde eleştiren “Morning Joe” programının sunucularından Mika Brzezinski’ye Twitter’dan nasıl yanıt verdi? a Önyargılı ve taraflı b Objektif bir gazeteci değil c İddiaları asılsız d Sersem mankafa

4

Prens Harry ve eşi Meghan Markle’ın California Santa Barbara’da satın aldığı ve ABD’li ünlü sunucu Oprah Winfrey’e komşu olduğu 14.7 milyon dolarlık malikanede kaç oda ve banyo bulunuyor? a 4 yatak odası ve 3 banyo b 5 yatak odası ve 4 banyo c 6 yatak odası ve 5 banyo d 9 yatak odalı ve 16 banyolu

5

Fransa’da geçen hafta 11 bin yeni Corona virus vakası ortaya çıkarken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve eşi Brigitte Cote d’Azur’da ne yapıyordu? a Esnafın sorunlarını dinliyordu b Jet-ski’ye biniyordu c Sağlık merkezlerini ziyaret ediyordu d Turistik tesisleri denetliyordu

6

İngiltere’nin New Castle kentinde düzenlenen ve Sam Fender’ın sahne aldığı dünyanın ilk sosyal mesafeli konserde, seyirciler nasıl sosyal mesafeyi korudu? a Birbirlerinden 2 metre arayla durdular b Birbirinden metal platformlarla ayrılmış 500 farklı bölmede konseri seyrettiler c Aralarına 2 metre uzunluğunda çubuk koydular d Herkes işaretli yerlerde ayakta durdu

8

Daha önceki filmlerinde kralları, papaya, kardinali ve Taht Oyunları (Game of Thrones) dizisinde ‘Yüksek Serçe’ (High Sparrow) karakterini canlandırmış olan ve bu sene Oscar’a aday gösterilmiş olan Gallerli oyuncu Jonathan Pryce, şimdi Netflix’in ‘The Crown’ dizisinde kimi canlandıracak? a İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in kocası Prens Philip b Prens Charles c Anglikan Kilisesi Başrahibi d Kraliçe Elizabeth’in yakın

CEVAPLAR 1-D, 2-B, 3-A, 4-D, 5-B, 6-B, 7-D,8-A


A JA NDA

S E L E N AY YA Ğ C I

Dinle, izle, keşfet AÇIK HAVADA SINEMA, KONSER OLUYOR DA, TIYATRO NEDEN OLMASIN? GELIN, BU HAFTA HAVADAR BIR ORTAMDA TIYATRO KEYFI YAŞAYALIM…

BIR YAZ GECESI AÇIK HAVA TIYATROSU... B U Y I L T I YA T R O YA D O YA M A D I K . O sebeple bu haf-

ta müjdeli haberler geldim. Açık havada hatta bahçede, bir yaz gecesi serinliğinde tiyatro izlemek hoş olmaz mı? “Harika olur” dediğinizi duyar gibiyim. Tiyatrolarda nihayet açık havaya çıktı. Dasdas’ın açıkhava etkinlikleriyle başlayan maceraya Küçükçiftlik Park da katıldı. URU organizasyonu ile gerçekleştirilecek ‘KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’

TİYATRO SİNEMA

farklı tiyatro gruplarının sevilen oyunlarına ev sahipliği yapmaya başladı. Yemyeşil bahçe ortamında yeniden tedbirli sosyalleşebileceğimiz KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’nda 13 Ağustos – 15 Ekim arasında birçok oyun sergilenecek. Yalnızca online biletleme sisteminin kullanılacağı, kapıda bilet satışının olmayacağı etkinliklerde misafirlerin alana girişleri ateş ölçümü yapıldıktan sonra sağlanacak. • En çok bilinen ve en çok oynanan oyunlardan biri ‘Cimri’ bambaşka bir varyasyonla ‘Semaver Kumpanya’ tarafından 2016’dan beri oynanıyor. Oyunu Tansu Biçer uyarlaması ve Serkan Keskin yorumu ile 14 Ağustos Cuma izleyebilirsiniz.

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu seçilen Selen Uçer’in oynadığı ‘Güle Güle Diva!’ 15 Ağustos saat 21.00’da Dasdas Açık Hava’da.

Baba Sahne’nin ‘Bir Baba Hamlet’ oyunu 20 Ağustos Perşembe Küçükçiftlik Bahçe’de sahnelenecek. Şevket Çoruh, Murat Akkoyunlu’nun iki kişilik absürt komedisi, herkesin bildiği Shakespeare’in başyapıtı Hamlet’ini günümüz siyasi olayları ile bağdaştırarak seyircisi güldürüyor.

KONSER

Yazlık sinema son yıllarda giderek daha sevdiğimiz aktiviteydi. Ama koronada sığınacağımız limana da dönüştü. ‘Yapıkredibomontia’da da müjdeyi verdi. Her çarşamba sürpriz fimlerle ücretsiz açık hava sinemalarına dönüyor. Ama ben Swissotel’in ‘Sultan Park’taki sinema etkinliklerinden de iki öneri ile geldim. 17 Ağustos’ta evde olmak istemezseniz saat 20:00’de, 1988 filmi Dirty Rotten Scoundrels’in yeniden kadın merkezli yorumlanan versiyonu ‘The Hustle’ filmi ile keyifli vakit geçirebilirsiniz. Chris Addison tarafından yönetilen ve Stanley Shapiro, Paul Henning, Dale Launer ve Jac Schaeffer tarafından yazılan 2019 Amerikan yapımı komedi filmi, size 2 saatlik hoşça vakit vaad ediyor. Woody Allen tarafından yazılan ve yönetilen 2019 yapımı romantik komedi filmi ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün’ ise açık havada sevgili ile izlenecek bir filmlerden... Sağanak yağmur eşliğinde New York’u deneyimleyen iki aşığa kentin yaptığı sürprizleri izlerken, kendinizi onlar yerinde hayal edebilirsiniz.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlenen 48. İstanbul Müzik Festivali, 18 Eylül – 5 Ekim arasında dijital olarak hayata geçiriliyor. Festivalin dijital programına ek olarak, COVID-19 önlemleri altında, izleyicilerin de katılımıyla gerçekleşecek bir konserde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) müzikseverlerle buluşuyor. Yıldız şef Patrick Hahn yönetimindeki topluluğun sahnede İzlandalı piyanist Vikingur Ólafsson’a eşlik edeceği konser, 19 Ağustos Çarşamba saat 19.00’da, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşecek.

Hafta • Sayı: 18

3


H O R O L O Jİ

Kısa günün kârı!

MÜZIK SEKTÖRÜNÜN PANDEMI SÜRECINI EN AZ HASARLA ATLATMAK ADINA YARATICI OLMAYA ZORLANDIĞI ŞU DÖNEMDE ESAS OLAN GÜNÜ KURTARMAK… PEKI NASIL? M Ü Z I K dünyasını bu hafta en heyecanlandıran haberlerden biri, İKSV’nin İstanbul Caz Festivali’ni Eylül ayında gerçekleştireceğini duyurması oldu. Pandemi şartlarında böyle bir festivalin düzenlenebilmesi için, hem konserlerin açık havada, az sayıda seyirciyle yapılması planlanmış, hem de festivale bizzat katılma konusunda endişeli olan caz severler için internet üzerinden biletli seyir sistemi geliştirilmiş. Festivalin açık hava konserleri 2-14 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek. İKSV’nin açıklamasına göre, konserler gerçekleştikten iki gün sonra isteyenler bilet satın alıp, internet TÜRKIYE’DEKI

4

Hafta • Sayı: 18

üzerinden 45 gün boyunca dünyanın her yerinden konser kayıtlarına erişebilecekler. Ben açıkçası konserlerin hayatımıza bu kadar erken dönmesini beklemiyordum. İnce düşünülmüş bu organizasyon umut verici… En nihayetinde bir çok insan Covid-19 hiç yaşanmamış gibi plajlara attı kendini… Vaka sayısı artsa da, toplumda bir bıkkınlık söz konusu. Hal böyleyken İKSV’nin müzisyenleri ve sektörün emekçilerini desteklemek amacıyla aldığı bu karar bence yerinde olmuş. Bu arada bilenler bilir; Türkiye’nin özellikle de tatil yörelerinde gerçekleştirilen konserlerin görün-

tüleri zaten bir süredir sosyal medyada dolaşıyordu… Avrupa’nın bazı yerlerinde de kurallar yavaş yavaş gevşetilmeye başlandı. Fakat Amerika’da durum çok başka… Pandemi sürecinde olumlu bir gidişat yakalanırsa, konserler Amerika’da da beklenenden erken bir tarihte geri dönüş yapabilir… Ama çoğu sanatçı için turne hayalleri bir kenara atılmış vaziyette. Bu durum, hayran kitlesi büyük sanatçılar için de geçerli. Zira konser organizasyonları koronavirüs tehlikesi devam ettiği sürece, sosyal mesafe kurallarına uyularak düzenlenmek zorunda. Bir kaç gün önce The Wall Street Journal’ın podcast’ine konuk olan

SIRMA

ünlü rapçi ve prodüktör Pitbull da bu yıldan umudunu kesmiş. Pitbull’un, “Yoğun turne dönemlerimde yılın 290 gününü evden uzak geçirirdim… Son 2-3 yıl içerisinde sadık hayranlarımın desteği sayesinde bu sayıyı 150-175 güne indirmiştim” söylemi dikkat çekici… Bunun üzerine programın sunucusu Ryan Knutson soruyor, “Peki pandemi sürecini nerelerde geçirdiniz?” diye… Pitbull da cevap veriyor: “Miami’de evimde.” Programda anlattığına göre Pitbull da pek çok sanatçı gibi internet üzerinden biletli sistemle gerçekleştirilecek bir konser serisi hazırlığındaymış şimdi….


M ÜZ İ ĞİN İ ÇİNDE N

ODESZA

HAFTANIN ALBÜMÜ

Programı dinlerken pandeminin bir nevi şartları eşitlediğini şaşırarak farkettim. Boston’da geçirdiğim yıllara rağmen adını daha önce duymadığım, Massachusetts çıkışlı Celtic-punk grubu Dropkick Murphys’in basçısı Ken Casey de konuk olmuş bu bölüme. Dropkick Murphys, pandeminin henüz baş gösterdiği Mart ayında, özellikle Boston’da çılgınca kutlanan Saint Patrick’s Day için şehrin en önemli stadyumlarından Fenway Park’ta seyircisiz, tamamen internet üzerinden canlı yayınlanan bir konser düzenlemiş. 10 milyonu aşkın kez izlenen konser ücretsiz olmasına rağmen, etkinliğin konseptine uygun tişört ve şapka gibi ürünler satışa çıkararak, normalde turnelerinden bir senede edindikleri gelirin neredeyse yarısına ulaşmayı başarmış grup. Yine de The Journal.’ın “In a World Without Touring, Musicians Get Creative” bölümünün en dikkat çekici tarafı, müzisyenlerin Wall Street’e yönelmesi üzerine yapılan inceleme bana sorarsanız.

Örneğin David Bowie’nin 1997 yılında, gelecekte telif haklarından kazanacaklarına dayalı bono çıkardığını biliyor muydunuz? Zamanında Wall Street’in gündemine bomba gibi düşen “Bowie Bond” 55 milyon dolardan alıcısını bulmuş: “Prudential Securities.” Şirket, bu yatırımdan 10 yıl içerisinde %7.9 kar etmiş. The Wall Street Journal’ın müzik muhabiri Anne Steele’a göre, “Bowie Bond”, pandemi sürecinde günü kurtarma derdinde olan bazı şarkı yazarlarına ilham vermiş. Üstelik Steele’in tespitine bakılırsa, dijital müzik platformlarının ele geçirdiği sektörde, şarkıların düzenli dinlenme oranlarına bakarak yatırım yapmak, petrol gibi değeri sürekli değişen kaynakların yanında yatırımcılar için daha makul bir seçenek. Hele de pandemi sürecinde… Mesela geçenlerde Rihanna’nın “Don’t Stop the Music” şarkısının yazarlarından biri, kendi payına düşen gelirleri benzer bir şekilde piyasaya sürerek, 200 bin doları peşinen teslim almış bile. Kısa günün kârı diye ben buna derim!

Amerika çıkışlı elektronik müzik ikilisi ODESZA, Avustralyalı Golden Features ile güçlerini birleştirdi. Grubun ortak projelerine verdikleri isim, BRONSON oldu. Ekibin yayınladığı 10 şarkılık albümün adı da “BRONSON” olduğundan, bu projenin devamının gelip gelmeyeceği şimdilik meçhul. ODESZA geçtiğimiz yıllarda indietronica, chillwave ve future bass gibi elektronik müzik türlerini organik ses sentezlemeleriyle harmanlayarak adından söz ettirmişti. Golden Features ile ise bu albüm sayesinde tanışmış oldum. Albüm hoşuma gitti gitmesine de, ODESZA’nın bana yer yer Bonobo ve Tycho gibi ambient electronica sanatçılarını hatırlatan tınılarını aradı kulaklarım. Özellikle de albümün ortasında iyice agresifleşen synth’leri şaşkınlıkla karşıladığımı itiraf etmeliyim… BRONSON house ve drum & bass tarzlarını industrial bir yaklaşımla dinleyiciye sunuyor. Albümü, beklentileri bir kenara bırakıp, yeni bir sanatçı keşfediyormuşçasına dinlemek gerekiyor. Ağırlıklı olarak enstrümantal parçaların yer aldığı projede “VAULTS” favorim.

Hafta • Sayı: 18

5


S A N AT

M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L

Osman Hamdi Bey büyüsü… BÜYÜK BIR ENTELEKTÜEL, HOCA, ARKEOLOG… HEPIMIZIN BILDIĞI GIBI BUGÜNKÜ ARKEOLOJI MÜZELERI’NI, DÖNEMDEKI ADIYLA ‘MÜZE-I HÜMAYUN’U KURARAK MÜZECILIĞI ÜLKEMIZE KAZANDIRAN BÜYÜK VE BÜYÜLÜ ISIM: OSMAN HAMDI BEY. BUGÜN DÜNYANIN KALBI LÜBNAN’DA ATARKEN, BÜYÜK USTANIN 1887 YILINDA ORADA YAPTIĞI VE MÜZELERIMIZE KATTIĞI LAHITLERI HATIRLAYALIM…

Ö Z E L L I K L E D E YA Z AY L A R I N D A resim yapardı denilir Türk resminin üstadı Osman Hamdi Bey için... Doğu’nun ışığını batı dünyasıyla tanıştıran büyülü isim... 1842 İstanbul doğumlu Osman Hamdi Bey, bugün özel ve müze koleksiyonlarındaki şaheserleri, kıymetli eserleriyle dünyada Türk klasik resim sanatını en iyi temsil eden usta sanatçıların başında geliyor... Malezya İslam Eserleri Müzesi’nin 2019 yılında Londra’da Bonham’s’ın bir müzayedesinden sansasyonel bir fiyata satın aldığı ‘Kur’an Okuyan Kız’ öncelikle British Museum’da sergilenmek koşuluyla alındığını hatırlayalım. Tugwell, yapacakları Doğu-Batı diyaloğunu vurgulayacakları sergi için mükemmel bir örnek teşkil

6

Hafta • Sayı: 18

edeceğini her yerde gururla söylemiştir. Louvre Abu Dhabi henüz kapılarını sanat severlere açmaya hazırlanırken, açılış sergilerinde muhakkak koleksiyonlarında olmasını istedikleri 1878 tarihli ‘Genç Emir Okurken ‘ isimli eserini 2016 yılında yine çekişmeli bir müzayededen almıştı. Uluslararası büyük müzelerin, sanat severlere, sahibi oldukları sanat eserleriyle tüm dünyaya vermek istedikleri mesajlar ne kadar da kuvvetli, değil mi? Doğu ve Batı’nın ilişkisi, birbirleriyle çekişmesi, birbirlerine öykünmeleri ve farklılıkları sanatın üzerinden anlatıldığında nasıl da sessiz ama bir o kadar kuvvetli oluyor değil mi? Üstelik büyük bir estetik şölen ve zarafetle, müzelerde sonsuza dek tarihe ışık tutmak üzere ...

Sanatın birleştirici gücü tarih boyunca kendini hep ispat etmiştir. Yan yana gelmeyecek kuvvetleri birbiriyle tanıştıran, yaklaştıran büyülü bir alandır sanat... Bu büyük kuruluşların günümüzde doğu ve batıyı birleştirmek için Osman Hamdi Bey’in büyüsüne kapılmalarına şaşmamalı... Sanatında, tuvalinde doğu ve batıyı birleştirmiştir Osman Hamdi Bey. Oryantalist kökü, batının modernitesi ile tuvalinde buluşur...Figürü resimlerine konu eden ilk Türk sanatçıdır... Gerome ile çalışan büyük ustanın eserlerinde Gerome’un fırçasının esintilerini görmek rafine batılının gözüne tanıdık gelmesini sağlar... Bir yandan da batıyı Osmanlı kültürüyle, yaşam biçimiyle doğunun sıcak renkleriyle, Osmanlı kadını ve görkemli tekstiliyle tanıştırır...Doğu ve batı

arasında tuvallerinde mekik dokur... Arkeolog tarafı elbette bugün çok daha az konuştuğumuz bir yanıdır Osman Hamdi Bey’in... Ancak, bugün Lübnan’da atarken dünyanın kalbi, Osman Hamdi Bey’in II. Abdülhamit’ten aldığı özel izin ve ödenek ile Sidon’da (Lübnan’ın Sayda kentinin geçmişteki adı) 1887 yılında yaptığı kazılarda bulduğu İskender Lahdi‘ne selam vermek yerinde olur... Lahit yaklaşık M.Ö dördüncü yüzyıla aittir. İsos Savaşı’nın anlatıldığı lahit Osman Hamdi Bey sayesinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir... Sanat, savaşta ve barışta, iyi ve kötü günde, pandemi ve sağlıkta insanoğluna umut olmaya devam edecek... Osman Hamdi Bey’in büyülü dünyası bugünün karışık dünyasına ihtiyacı olan sihri ışıltıyı yayıyor...


S A N AT

Arkeolog tarafı elbette bugün çok daha az konuştuğumuz bir yanıdır Osman Hamdi Bey’in...

Hafta • Sayı: 18

7


S T İL

Smokin seçme sanatı PANDEMI DOLAYISIYLA EN ÇOK SEKTEYE UĞRAYAN OKAZYONLAR DÜĞÜNLER, MEZUNIYETLER, ÖDÜL TÖRENLERI VE KUTLAMALAR OLDU. MALUM, YAZ AYLARININ VAZGEÇILMEZ VE HEYECANLA BEKLENEN TOPLANTILARI AÇIK HAVADA YAPILAN ÖZEL KUTLAMALAR, NIŞANLAR, DÜĞÜNLER VE MEZUNIYET GECELERIDIR. BELKI BU YAZ BOYUNCA DA MÜMKÜN OLMAYACAK AMA ÖNÜMÜZDEKI AYLARDA BU MUTLU VE HEYECANLI KUTLAMALAR, EĞLENCELER FARKLI ŞARTLARDA DEVAM EDECEK. HAZIRLIKLI OLMAKTA FAYDA VAR!

B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ

Lapo Elkann İtalyan tarzının başarılı temsilcisi...

8

Hafta • Sayı: 18

S İ Z E E N S E V D I Ğ I M erkek tarzı olan olan ‘black tie’ stilinden bahsetmek istiyorum. Şu an hali hazırda elinizde bir kutlama davetiyeniz varsa ve takım elbise ötesinde bir şey denemek, kendinizi bir gece de olsa çok farklı hissetmek istemez misiniz? Evet smokinlerden bahsediyorum, hiç öyle korku ile yaklaşmayın. Elinize bir fırsat geçtiyse ve kullanın. Gözünüzün önüne James Bond’u getirin. Bir gece de olsa 007 havaaina girin isterim. Smokin son yıllarda oldukça moda olmasının yanında, hemen hemen tüm Türk markalarında en güzel modelleriyle kolayca ulaşabileceğiniz bir stil. Smokinler, bir nevi yatırım da sayılabilir. Özellikle tüm o yaz akşamları deniz kenarında , otel-


S T İL

Klasik ama şık: George Clooney, smokini en iyi taşıyan isimlerin başında geliyor.

lerde ve sık balo salonlarında yapılan düğün ve mezuniyet gecelerinde yanınızda, servet harcanmış ışıl ışıl gece elbiseleri ile boy gösteren kadınların yanında sönük kalamazsınız. Pamuk eller cebe. Smokini, takım elbiseden ayıran en önemli detay ceket yakalardır. Üç seçeneğiniz var. Saten olması koşulu ile şu yakalardan birini seçebilirsiniz. ŞAL YAKA: Hiç üç yapmadan dümdüz iner. 50’lilerde James Dean ile moda olmuştu. Şu aralar demode, şimdilik uzak durun. KIRLANGIÇ YAKA: Üç kısımları yukarı doğru bakan yakadir ve özel geceler için şu an oldukça kalın ve gösterişli olanlar revaçta. Düğün davetleri ve damat smokini için en klasiği garantisi budur. NORMAL YAKA: Bildiğimiz klasik takım elbise yakasıdır. Ama parlak siyah bir kumaştan dikildiğinde smokin ceketi olur. Risksiz ama iddiasızdır da. Daha az şatafatlı kutlamalar için uygun olacaktır. Smokin ceketlerinde fit ve dinamik bir görüntü için tek ama mutlaka siyah saten düğmeli, beyaz yada ekru ceketleri alın.Bu sezon ise beyazdan çok ekru daha revaçta. Smokin kesinlikle üzerinize tam oturmalı hatta dar kesim olmalıdır. Özellikle mezuniyet gecelerinde genç erkeklerde pantolon

SMOKIN CEKETLERINDE FIT VE DINAMIK BIR GÖRÜNTÜ IÇIN TEK AMA MUTLAKA SIYAH SATEN DÜĞMELI, BEYAZ YADA EKRU CEKETLERI ALIN.BU SEZON ISE BEYAZDAN ÇOK EKRU DAHA REVAÇTA.

kesiminizin de dar paça olmasına dikkat edin. Bolluk ve potluk yapmamalıdır. Kiralık smokinler üzerinize tam oturmayabilir ve son moda değil klasik olacaktır. Pantolonun kenarından siyah saten şerit geçmezse o bir smokin değildir. Smokinin gözbebekleri gömlek-kravat ya da papyon işbirliğidir. Gömleğiniz gerçekten bembeyaz ve jilet gibi durmalı ceketi çıkarttığınızda bolluk yapmamalı, dar kesim olmalıdır. Katlı manşet her zaman daha özenli ve sık duracaktır. Gömlek önünde moda olan siyah pin düğmeler olabilir ama bu daha çok damat smokini yada çok sık düğünler için doğru olacaktır ve bu gömleklere papyon takılması gerekir. Smokinde aksesuarlar can alıcı bitişleri yapar. Deri kayışlı, parlak camlı, siyah bir kol saati, parlak gümüş ve yarı değerli taşlardan kol düğmeleri, hafif sivri burunlu, bağcıklı siyah rugan ayakkabılar, rugan kemer hayal ettiğimiz o kusursuz centilmenin kostümünü tamamlar. Yaz geceleri, sık kutlamalarda bir diğer alternatif ise beyaz ceketli beyaz pantolonlu smokin kombinidir. Beyaz, ekru fit smokin ceketi mutlaka beyaz gömlek, siyah kravat veya papyonla birlikte kullanılmalıdır. Beyaz smokin ceketin altına siyah smokin pantolonu da giymek alternatif olabilir. Smokinde yelek olmaz ama alternatif olarak farklı ve genç görünüm için sadece yelek, pantolon, askı vs gibi aksesuarlar kullanabilirsiniz. Bu sezon bir alternatifiniz de kruvaze ceketli beyaz yada ekru bir smokindir. Unutmayın ve deneyin. Özellikle Kruvaze cekette mutlaka kumaş smokin kemeri kullanın.

Hafta • Sayı: 18

9


H O R O L O Jİ

Derinlerin ONLARLA DALIN, YÜZÜN, SÖRF YAPIN, YAZIN TADINI ÇIKARIN… TUZLU SULARIN DERINLERINE INERKEN BIZE ZAMANI GÖSTERIP ARKAMIZI KOLLAYACAK ETKILEYICI MODELLERI SIZLERLE PAYLAŞIYORUZ.

SERDAR OAL

10

Hafta • Sayı: 18


H O R O L O Jİ

n Kâşifleri ROLEX DEEPSEA CHALLENGE 12.000M K A N A D A L I F I L M Y Ö N E T M E N I ve National

Geographic kâşifi James Cameron’ın, 2012 yılında Mariana Çukuru’na yaptığı efsanevi dalışı hatırlarsınız. Cameron, Pasifik Okyanusu’nda, Dünya’nın en derin noktası olarak bilinen bu çukura, ‘Deepsea Challenger’ adındaki denizaltıyla dalmıştı. 10,908 metre derinliğe inerken, denizaltına eklenen kolda Rolex’in ‘Deepsea Challenge’ adını verdiği saati takılıydı. O dönemde bir rekora imza atan Rolex’in Deepsea Challenge modeli, tam olarak 12.000 metreye kadar su basıncına dayanıklılık gösteriyordu. Böyle bir dalıştan sağ çıkmak ve hala hassasiyetle çalışıyor olmak kolay değil. Yüksek basınç büyük kasa gerektirir. Markanın bu deneysel modeli, 51.4mm’lik kasaya sahip. Kasanın orta kısmı 904L çelikten, arka kapağı titanyumdan, geri kalanıysa azot alaşımlı çelikten üretildi. Saatte kullanılan safir kristal cam bile 14,33mm kalınlığındaydı.

Hafta • Sayı: 18

11


H O R O L O Jİ

OMEGA SEAMASTER PLOPROF 1200M ( R E F. 2 2 4 . 3 0 . 5 5 . 2 1 . 0 1 . 0 0 1)

12

Hafta • Sayı: 18

O M E G A , okyanusun derinliklerinde çalışan dalgıçların

maruz kaldığı ezici basınca dayanması tasarladığı saati resmi olarak piyasaya sürdüğünde, takvimler 1970 yılını gösteriyordu. Adını, Fransızca ‘profesyonel dalgıç’ yani ‘plongeur professionnel’ kelimelerinin birleşiminden alan Ploprof, o dönemde 600 metreye kadar su basıncına dayanıklılık gösteriyor, bu haliyle en iyi dalgıç saatleri sıralamasına ilk sıralardan giriş yapıyordu. 2009 yılında marka, Seamaster Ploprof’un tamamen yenilenmiş versiyonunu saatseverlerle buluşturdu. Bu yeni Ploprof, markanın zengin dalış mirasını çağdaş teknolojiyle birleştirdi. 1200 metreye kadar su basıncına dayanıklılık gösteren model, 55mm’lik heybetli, paslanmaz çelik kasası ve ‘Sharkproof’ yani köpek balığı ısırığına dayanıklı çelik bileziğiyle, dalış sporu için adeta biçilmiş kaftan olma özelliği taşıyor. Saatin otomatik mekanizması, Omega 8500, tam kurulumda 60 saatlik güç rezervi sağlıyor. Seamaster Ploprof 1200M ailesinden seçtiğimiz model, siyah kadran-bezel kombini ve turuncu detaylarıyla tasarımdan konusunda da tam puan alıyor.


H O R O L O Jİ

BREITLING SUPEROCEAN AUTOMATIC 46 BLACK STEEL ( R E F. M 17 3 6 8 B 7 1B 1 S 1) – 2 0 0 0 M

İ S M I H A V A C I L I K T A N I L H A M A L A N modellerle anılsa

da Breitling, uzun zamandır çok başarılı dalgıç saatlerine de imza atıyor. Zarafeti ve performansı karakterize eden marka, 1957’den beri ürettiği Superocean modelleriyle dalgıçların ve dalış saati sevenlerin favorileri arasında yer alıyor. Superocean Automatic 46 Black Steel modeli, çağdaş tarzı cesur tasarımla aynı potada eritmeyi başaran nadir saatlerden biri. Bilekteki sağlam duruşuyla kullanıcıya ekstra güven veren Superocean, markanın son yıllarda ürün grubuna eklediği ‘Black Steel’ kasasıyla dikkat çekiyor. ‘Tamamen siyah’ konseptine uygun şekilde mat siyah kadran rengine sahip olan bu 46mm’lik saat, fosfor dolgulu rakamları, markörleri ve kollarıyla hemen hemen her ortamda yüksek okunabilirlik sunuyor. Breitling Superocean’a güç veren otomatik mekanizma, Breitling 17, tam kurulumda 38 saatlik güç rezervi sağlıyor. ‘Diver Pro III’ siyah kauçuk kayışla tamamlanan saat, 2000 metreye kadar su geçirmezlik özelliğine sahip.

Hafta • Sayı: 18

13


H O R O L O Jİ

ULYSSE NARDIN DIVER CHRONOGRAPH 44MM HAMMERHEAD SHARK ( 1 5 0 3 -1 7 0 L E - 3 / 9 3 - H A M M E R ) – 3 0 0 M

14

Hafta • Sayı: 18

Ü R E T T I Ğ I Y Ü K S E K H A S S A S I Y E T L I deniz

kronometreleriyle gemilere yol göstererek dünya keşfinde önemli bir rol üstlenen Ulysse Nardin, denizcilik ve dalış temalı saatlerde haklı bir üne sahip. Okyanusların ve özellikle köpek balıklarının korunması için elini taşın altına koyan marka, sayfamıza, yalnızca 300 adetle limitli üretilen Diver Chronograph 44mm Hammerhead Shark modeliyle konuk oluyor. Hem teknik hem de estetik olarak koleksiyonun geldiği son nesli temsil eden saat, hafif ve sağlam yapısıyla spor saatlerin vazgeçilmez malzemesi haline gelen titanyumdan üretilmiş 44mm’lik kasayla geliyor. Saatin arka kapağında, adından da anlaşılacağı üzere, modelin ilham kaynağı olan çekiç başlı köpek balığı kabartması bulunuyor. Sert çizgileri ve mavi, kırmızı, beyaz renk skalasıyla dikkat çeken Diver Chronograph, genel temaya uygun mavi kauçuk kayışla tamamlanıyor. Mavi zemin rengiyle denizi çağrıştıran kadran, SuperLumiNova fosfor malzemesi ve dengeli tasarımıyla kolay okunabilirlik sağlıyor. Otomatik mekanizma, Caliber UN150 ile hayat bulan Hammerhead Shark, tam kurulumda 48 saatlik güç rezervine sunuyor ve denizde 300 metre derinliğe kadar size eşlik edebiliyor.


H O R O L O Jİ

JAEGER-LECOULTRE POLARIS MEMOVOX LIMITED EDITION ( R E F. 9 0 3 8 6 7 0 ) – 2 0 0 M

L Ü K S S A A T Ç I L I Ğ I N naif ve mükemmel temsilcilerinden

biri Jaeger-LeCoultre. ‘Horolojide ağzımın tadını bilirim’ diyorsanız, bu markayı sevmemenize imkân yok. Polaris koleksiyonuysa, markanın geçmişindeki gerçek simgelerden biri. LeCoultre, her ne kadar komplikasyonlu modelleriyle anılsa da saatçilik kültürünü benimsemiş olanlar, Polaris modellerinin değerine aşinadır. Sayfamızda yer verdiğimiz Polaris Memovox Limited Edition, aslında bir yıl dönümü saati. İlk olarak 1968 yılında üretilen model, 2018’de 50’nci yılını kutladı. Çağdaş tasarımı, Grande Maison’ın tarihiyle harmanlayan Memovox’tan yalnızca 1000 adet bulunuyor. Tam anlamıyla koleksiyonerlere hitap eden model, güneş ışını deseniyle süslenmiş, opal bitişli siyah kadranı, vanilya renkli Super-LumiNova dolgulu markörleri ve kollarıyla dikkat çekiyor. Saatin, paslanmaz çelikten üretilmiş 42mm’lik kasası, her bileğe uyum sağlayabilecek boyutta ve 200 metreye kadar su basıncına dayanıklılık gösteriyor. Memovox Limited Edition, otomatik mekanizma, Caliber 956 ile çalışıyor ve tam kurulumda 44 saatlik güç rezervi sağlıyor. Model, ‘Clous de Paris’ desenli siyah kauçuk kayışla tamamlanıyor.

Hafta • Sayı: 18

15


Saadetti


K A PA K KO N US U

YA S E M İ N S A L İ H

Spor dünyasının jön patronuna yakın markaj

in Saran O, IŞ VE SPOR DÜNYASINDA FORVET OLMAYI SEVIYOR. BU KONUDA KENDINDEN EMIN. İYI EĞITIMLI, HIRSLI, TUTTUĞUNU KOPARAN VE FENERBAHÇELI BIR IŞ INSANI OLMASININ YANI SIRA ÖZEL HAYATIYLA DA DAIMA GÖZ ÖNÜNDE. ANADOLU’YA 20 YILDA 21 SPOR SALONU BAĞIŞLAYARAK SPOR DÜNYASINA SADECE PATRON DEĞIL, HAYIRSEVER OLARAK DA IMZA ATIYOR. SARAN GROUP YÖNETIM KURULU BAŞKANI SADETTIN SARAN ANLATTI: “ARKAMDAN ADAM GIBI ADAM DESINLER, YETER…” FOTOĞRAFLAR: EREN AKTAŞ

Hafta • Sayı: 18

17


K A PA K KO N US U

S

ADETTIN SARAN’I patronlar kulübünün en popüler isimleri arasına sokan şey, Türk sinemasındaki “zengin ve yakışıklı jön” havası belki de… Her zaman göz önünde, her yaptığıyla dikkat çekiyor. Astroloji meraklıları şimdi, “Tam bir başak burcu erkeği” diyebilir. Onların da her daim popüler oldukları söyleniyor zira… Bu magazinel yanlarını bir yana bırakırsak, gençlere ilham veren bir girişimci aynı zamanda Saran. 1990’da kurduğu Saran Group, medya alanında dünyanın ilk beş şirketi arasında sayılıyor. Savunmadan, havacılık ve turizme kadar altı sektörde faaliyet gösteren Saran Group’un en güçlü olduğu alan hiç kuşkusuz spor. Türkiye’deki ulusal, kablolu ve yerel televizyon kanallarında yayınlanan spor içeriğinin yüzde 60’tan fazlasının yayın haklarını elinde bulunduruyor. “Türkiye’de sporun Netflix’i” de diyorlar onlar için. Üstelik sadece Türkiye’yle sınırlı değiller, örneğin İngiltere Premier Ligi de, 15 ülkedeki milyonlarca izleyiciye Saran Medya aracılığıyla ulaşıyor. 250`den fazla Avrupa futbol kulübünün, 40 ulusal federasyonun ve “4 büyükler” dahil Türkiye’deki 12 futbol kulübünün dünya çapında yayın haklarına da onlar sahip. Liste böyle uzayıp gidiyor... Geçtiğimiz günlerde 56’ıncı yaşını kutlayan Sadettin Saran’ı spor dünyasında popüler hale getiren sadece medya patronluğu değil, aynı zamanda sıkı bir Fenerbahçeli de olması. Sarılacivertli kulübün başkanlığına gönlünü ve aklını koyan Saran, taraftarların yakından takip ettiği bir isim. Son dönemde turizm yatırımları da dikkat çeken Sadettin Saran’la Amerika’dan memleketi Kırıkkale’ye, yatırım rotasında bulunan Uzak Doğu’ya kadar uzanan uzun menzilli bir sohbet gerçekleştirdik…

İYILIK TOHUMLARINI ANNEM EKTI Sadettin Saran adını spordan sonra en çok sosyal sorumluluk projelerinde, özellikle de yaptırdığınız spor salonlarında görüyoruz. Nereden geliyor bu toplumsal fayda anlayışı? Annemden. Benim annem Amerikalı. Dört oğlunu da çok iyi şekilde yetiştirdi. Bir gün altı yaşındayken mahallenin abileri beni hırpaladılar. Ağlayarak eve geldim. Olayı anneme anlattım. Bekledim ki annem diğer anneler gibi oklavayı eline alıp o çocuklara haddini bildirsin. Ama öyle yapmadı. Beni karşısına alıp dedi ki, “Biri seni çok kırdığında, çok üzüldüğünde kendini onarmak için git birine iyilik yap.” Bu söz bana hep kılavuz oldu. O nedenle bugün şirket olarak yıllık ciromuzun yüzde 6-7’sini toplumsal projelere ayırıyoruz. 20 yılda Türkiye geneline 21 spor salonu yaptık. Pandemiden etkilenen esnafa destek olduk.

18

Hafta • Sayı: 18

Amerika’da makine mühendisiyken Türkiye’ye dönme kararı almak sizi zorladı mı?

Makine mühendisliği eğitimi aldım ama bu işi çok kısa bir süre yaptım. Aslında Amerika’da çok iyi bir işi vardı. Türkiye’ye dönmek gerçekten zor bir karardı ama verdim; çünkü hayallerim, hedeflerim vardı. Neydi o hayaller?

Türkiye’de özel kanallar açmak, medya sektörüne girmek. O dönemde Amerika’da çok sayıda televizyon kanalı vardı. 80’lerdi, malum Türkiye’de sadece TRT’nin olduğu dönemler. Şuna inanıyordum ki, bir gün Türkiye’ye de özel kanallar gelecek. Bunu ben yapmalıyım dedim. O planla geldim. Ailem, özellikle de babam, “Güzelim işini bırakıp gelme” dedi ama dinlemedim. Altı ay sonra “Hata yapmışım” dedim çünkü hala iş arıyordum. Sabah-akşam iş görüşmeleri yapıyordum ama olmuyordu bir türlü. Sonunda bir Amerikan firmasında iş buldum. Çok da başarılı oldum. Genel müdürlüğe kadar yükseldim ama aklımda hala medya vardı. Sürekli yurtdışındaki önemli markalara faks çekiyordum. Türkiye’ye yatırım yapmaları gerektiğini anlatıyordum. Hatta Formula1’e de yazdım, “Gelin Türkiye’de potansiyel var” dedim. Bana neredeyse hakaret içeren bir yanıt verdiler. Bugün birlikte çalışıyoruz, yarışları kanallarımızda yayınlıyoruz. O dönemde gündüz şirkette çalışıyor, geceleri hayalimi gerçekleştirmek için çalışıyordum. Şirketim bana bütün Doğu Avrupa’nın sorumluluğunu teklif edince, “Benim başka planlarım var” diyerek kabul etmedim. Kardeşim ve babam yine karşı çıktılar. Medyada hayalinizi buldunuz mu?

Evet. Elbette uzun sürdü, zor oldu ama bugün buradayım. Ben ATV’de basket maçları bile sundum. Konferanslarınızda sık sık gençlerle bir araya geliyorsunuz, büyük de ilgi görüyor. Sizce bunun nedeni ne?

Bence beni seviyorlar. Çünkü beni kendilerine yakın buluyorlar. Amerika’da öğrenciyken yaşadıklarımı, burada geçirdiğim süreci kendileriyle özdeşleştiriyorlar.

Sizce gençler en çok nelerden korkuyor, nerelerde hatalar yapıyorlar?

Bugünün gençlerinin en büyük dezavantajı aşırı rekabetçi ortam. Zor bir ortamda ayakta kalmaya çalışıyorlar ve en büyük korkuları gelecek endişesi. Bu bende de vardı. Ailenin en büyük oğlu olarak hep kendimi sorumlu hissediyordum. Amerika’da okurken anneme telefonda gururla “Hafta sonu profesörün evini boyadım,


K A PA K KO N US U

İSTANBUL SÖZLEŞMESI MEDENIYETIN ÖNCÜSÜDÜR İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bir video paylaştınız sosyal medyada… Büyük ilgi gördü. En büyük farkı da sadece kadınlara değil LGBT grubuna yapılan ayrımcılığı da kınıyorsunuz. Tepkiler aldınız mı?

Evet, farklı yorumlar geldi ama çok önemli değil. Benim rol modelim annemdir. Annem Amerika’da P&G’de harika bir kariyeri varken aşkı uğruna her şeyi bırakıp 60’ların Türkiye’sine gelmiş bir kahraman. Bir kadının neler yapabileceğini annemden gördüm. Kadınların güçlerine inanıyorum. Bu nedenle şirkette üst düzey yöneticilerimizin yüzde 52’si kadın. Sizce cinsiyet neden bu kadar mesele? Cahillikten. Hoşgörü eksikliğinden. İstanbul Sözleşmesi bana göre medeniyetin ölçüsüdür. Asla bu sözleşmeden çıkılmamalı. Adam yetiştiren adam kazanır ama kadın yetiştiren nesil kazanır.

FENERBAHÇE’YE HAKSIZLIK YAPILIYOR TTF’nin futbol kulüplerine getirdiği harcama limitleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben de kulüplere bir düzenleme getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta UEFA da bir limit koydu. Ama haksızlıklar var. Gerek uygulama gerekse kriterler adil ve sürdürülebilir değil. Fenerbahçe’ye haksızlık yapılıyor. Fenerbahçe, borcunu yapılandırmıyor diye cezalandırılıyor.

HER ŞEYIN YOLUNDA OLMASINDAN HOŞLANMAM! Pandemi hayatınızda hatırı sayılır değişiklikler yaptı mı?

Pek sayılmaz. Tek değişim uykumda oldu. Ben çok az uyuyan biriyimdir. Pandemi öncesinde günde beş-altı saat uyurken, karantina döneminde bu, sekiz saatlere kadar çıktı. Bir gün Amerika’da Jeff Bezos bir toplantıda bana günde 10 saat uyuduğunu söyledi. Çok şaşırdım. Ben de uyku saatlerimi artırmaya karar verdim. Pandemi de fırsat oldu. Yine de pazar günleri kendimi zorlamama rağmen maksimum 08:30’a kadar uyuyabiliyorum. Bir de eskiden pazarları çalışırdım, şimdi dinleniyorum.

Siz de aklında işle uyananlardan mısınız?

Evet öyleyim. Uyanır uyanmaz sabahın köründe ekiptekilere mesaj gönderirim. Bu sanırım o, gençliğimdeki kaygılı dönemimden kalma bir huy. Bir şeylerin yolunda gitmediği kaygısı. Zaten ben öyle her şeyin yolunda olmasından hoşlanmam. Bir problem ararım. “En zayıf halkan kadar güçlüsündür” sözüne inanıyorum. Anadolu’da büyüklerin söylediği, “Çok güldük başımıza bir şey gelecek” sözü doğru bence.

Hafta • Sayı: 18

19


K A PA K KO N US U

100 dolar kazandım” demiştim. O kadar üzüldü ki bana 1.000 dolar gönderdi. Çok bozuldum, parayı geri gönderdim. Ben para kazanmam gerektiğini düşünüyordum. Şimdi gençler de kaygılar yaşıyorlar oysa gençlik gibi bir avantajları var. Bilgiye daha rahat ulaşabilme imkanları, internetleri var. En sık gözlemlediğim hata ise sürekli bahane üretmeleri, hemen pes etmeleri. Tembeller ve zamanı iyi yönetemiyorlar. Peki sizin en güçlü yanınız nedir?

Adapte olma yeteneğim. Bu dünyada en güçlü olanın değil, en iyi adapte olanın ayakta kaldığına inanıyorum. Ben çok kolay adapte olabiliyorum. ABD’ye gittim zorlanmadım, Türkiye’ye geldim yine çok hızlı adapte oldum. Karşınıza ne çıkarsa çıksın, Tolstoy’un dediği gibi oturup ağlamanın kimseye faydası yok. Şartları kabul edip bu ortamda ayakta kalmaya bakmak gerekiyor.

20

Hafta • Sayı: 18

Pişmanlıklarınıza, keşkelerinize takılmaz mısınız?

Eskiden çok takardım ama sonra kendimi bu konuda geliştirmeyi öğrendim. Bunun için hala çalışıyorum. Keşkelere takılmak yerine hatalardan ders çıkarıp, yoluma devam etmeye motive oluyorum. Hırslı, sıkı çalışan bir iş insanısınız. Peki bir baba, bir evlat, bir dost olarak Sadettin Saran nasıl biridir?

Bunu en kısa şöyle yanıtlayabilirim: Ben kimseyi geride bırakmayan biriyim. Biri bizdense sonuna kadar bizdendir. Bu ailem, işim, arkadaşlarım için değişmez. Sizi motive eden bir hayal, “İşte bunun için yaşadım” diyebileceğiniz bir hedef var mı?

Benim için hayatın anlamı fark yaratmaktır. Ama isterim ki insanlar arkamdan “Adam gibi adamdı” desin. Bunu gerçekten samimi, inanarak söylesinler. İşte o zaman yaptıklarıma değer.


K A PA K KO N US U

DIJITALE YATIRIMI YÜZDE 100 ARTIRACAĞIZ Peki bu pandemiyle birlikte spor medyasının geleceği nasıl şekillenecek? Siz ne gibi planlar yapıyorsunuz yeni dönem için?

Turizm yatırımcılığını sevdiniz mi?

Bir süredir bu gidişat tüm dünyada dikkat çekiyordu. Uzun süredir medyada dijitalleşmenin gerektiğini söylüyor, bunun için de yatırım yapıyoruz. S Sport Plus markamızla bu alanda güçlüyüz. Aynı anda beş maçı canlı izlemeyi sağlayan bir uygulama bu. 200 bine yakın üyesi var. Bunu zaten öngörmüştük ama pandemi süreci hızlandırdı. Biz de Saran Medya olarak dijital yatırımlarımızı yüzde 100 artıracağız. S Sport Plus için Türki Cumhuriyetler ve Uzak Doğu ile görüşmelerimiz sona yaklaştı. Çok sevdim. Hırvatistan’daki marina ve otel yatırımı çok iyi gidiyor. Bu işi öyle sevdik ki büyüme kararı aldık. Yurtdışında yeni otel alımları için görüşmelerimiz var şu anda. Ayrıca Türkiye’de sezonu uzun lokasyonlarda da otel satın almak için çalışmalar yürütüyoruz.

KELLE PAÇA-SINEMA IKILISINE BAYILIRIM! Sağlığınıza düşkün biri misiniz?

Evet. Öncelikle sporcuyum. Annem dört erkekle başa çıkabilmek için bizi spora yönlendirmiş. Ben de hayatım boyunca spor yaptım. Bu hala değişmedi. Sabahları uyanınca önce 15 dakika meditasyon yapıyorum. Arkasından 15 dakika esneme hareketleri geliyor çünkü çok sakat taraflarım var. Sonra fitness geliyor. Devamında da gününe göre ya yüzme, ya boks gibi ekstra bir spor yapıyorum. Eğer hafta sonuysa köpeklerimle oynuyorum. Üç köpeğim var ve her biri benim için çok önemli. Annem ve babam benimle yaşadığından onlarla kahvaltı yapmak, akşam yemek yemek benim için çok değerli. İş günlerinde ise yine saat 12:00’ye kadar spor, kahvaltı vesaire ile geçiyor. Sonraki yedi saatim işte geçiyor.

Beslenme meselesinde de spor gibi titiz misiniz?

Her şeyi yerim aslında ama kızartma, kafein gibi ürünleri tüketmiyorum. Siyah çay, kahve, kola gibi şeyler içmem. Mutfakta da çok yeteneksizim. Öyle yemek pişirmekten fala anlamam.

Peki çok stresli bir dönemin ardından sizi neler dinlendirir?

Müzik dinlemek bana çok iyi geliyor. İyi film izlemeyi de severim. Hatta gece geç saatte bol sarımsaklı kelle paça çorbası içtikten sonra sinemaya gitmekten çok keyif alırım. Elbette hafta içi ve son seans olduğundan sinema pek kalabalık olmaz.

Hafta • Sayı: 18

21


F İK İR

Tüketerek bugünü üreterek yarını büyütürüz SANAYININ YATIRIM IHTIYACI KADAR NITELIKLI ÜRETIM ZORUNLULUĞU VARDIR VE MEVCUT FINANS ORTAMI YATIRIM DOSTU HALE GETIRILMEK ZORUNDADIR. TÜKETIM, EĞER ÜRETIYORSAN EKONOMIYI BÜYÜTÜR. DEĞILSE, HAZIRA DAĞLAR DAYANMAZ. bir şeyden çok üretmektir. O şey, hayatın devamı için gerekenleri temsil eder… Türkiye gibi orta gelir düzeyindeki ülkede 16 milyon civarında ‘şey’ vardır ve birileri bunları üretmek zorunda… Zira toplum hayatı, bu şeyler üzerinden yürüyor. Üretimi siz yapıyorsanız, sanayi sektöründe kendinize yer edinmeye başladınız demektir. Sorun, bu şeylerde ne kadarını siz üretiyor ne kadarını da başkalarından alıyor olduğunuzdur. Aklınız, sermayeniz; ne kadarına S A N AY I ,

DR. ŞE RE F OĞUZ

22

Hafta • Sayı: 18

yetiyor? Yetmediği yerde kime, hangi maliyetle bağlısınız? Bu soruların cevabını verdiğimizde Türkiye’nin sanayileşme tarihini yazmış oluyoruz. Bugün şükür ki sanayinin milli gelir içindeki payı %20 ’lere yakındır. Yeterli mi? Bunun cevabı, sanayinin niceliği kadar niteliğinden verilebilir. Her ne kadar Almanya gibi %35’lerde olmasak da Yunanistan gibi sıfıra yakın, Rusya gibi ürün ülkesi olmayışımızın avantala-

rını yaşıyoruz. Bugün hizmetleri baş tacı edip sanayii ıskalayan toplumların bir başkasına bağımlılığı ortadadır. Nicelik yeterli olmayabilir fakat daha da önemlisi, sanayinin niteliğidir. Biliyoruz ki teknoloji, sanayinin nitelik ölçüsüdür. Türkiye’de sanayi mallarının ancak %7’si ileri teknolojiye sahip iken orta teknolojilerin payı %30’lara doğru tırmanıyor fakat geriye kalan imalat sanayi ürünleri hala düşük niteliktedir.


F İK İR

Sanayinin nitelik sorununu ihracat üzerinden okursak, Türkiye ihracatında 1 kilogram malın ihraç değer ancak 1,3 dolar iken, yarışta olduğumuz ülkelerde bu rakam 3 hatta 4 dolara çıkmaktadır. Bu yüzdendir ki 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat nicelik hedefi verirken, kilogram fiyatında 3 dolarlık nitelik hedefini de koymuştuk. Bugün toplum, sanayinin nitelik sıçraması ihtiyacını kavramıştır ve inovasyon (yenileşim) kelimesi, herkesin dilindedir. Fakat bunun nasıl gerçekleşeceği noktasında kafalarımız net değil henüz. Gayretler var ancak iyiler ittifakı yok. Bu da başarı için işbirliği gerektiren pek çok alanda yavaş kalmamızı sağlamaktadır. Başka bir sıkıntı, sanayinin sermaye ihtiyacına dairdir. Sermaye birikim olmayan ülkede uzun yıllar sanayileşme, dış borç ile finanse edildi. Bu da beraberinde dış açık gibi hastalıkları taşıdı.

Bugün gelinen noktada sanayi, yatırım ikliminin yalnızca yasalar ve mevzuat ile iyileşmeyeceğinin, finansa, özellikle kaliteli finansa erişimin de son derece hayati olduğunu biliyoruz. Bu konuda İstanbul Sanayi Odası’nın İSO-500 araştırması bize; sanayie dair çok değerli veri sunuyor. Nereden geldiğimiz ve nereye doğru gittiğimize dair ölçü oluşturuyor. Görünen, sanayide konjonktürden de bağımsız yapısal sorun oluştuğu mevcut sistemle koşulacak alan kalmadığıdır. Sanayinin yatırım ihtiyacı ve finansmanın kalitesinden söz ediyoruz. Kârının üçte ikisi finansmana giden sanayi, elinde kalan ile nasıl yatırım yapsın, ar-ge›ye hangi kaynağı ayırsın, düşük katma değerden yüksek teknolojiye nasıl geçebilsin? Bu klasik “ucuz kredi talebi” ağlaşması değil. Bu, şimdiki ezberler, mevcut zihin yapısı, banka sistemi ve finansal araçlarla yatırım dostu iklim olmadığının ifadesi… Mevcut bankacılık sitemiyle yatırım ikliminin yeşermediği ortada... Amerikalı ünlü komedyen Bob Hope

bankalara dair şu espriyi yapardı: “Bankalar, ihtiyacınız olmadığını kanıtladığınızda size borç veren kurumlardır.” Hope’un bu şakasının aslında gerçeğin yansıması olduğunu, 2008’de finansman üzerinden tetiklenen küresel kriz sürecinde gördük. Türkiye’ye geliyoruz; mevcut bankacılık sistemimiz, tam da Hope’un söylediği gibidir. Bazı iyi örnekleri özenle bir kenara bırakarak şunu söyleyebilirim ki, her 100 liralık kredi için ortalama 240 liralık teminat istenir. Finansmanın böylesine pahalı olduğu ülkede yatırımlar için dış kaynak zorunluluk halini alır, kur riskleri üstlenilir. Bu da büyümeyi dış borca bağladığı gibi cari açık üzerinde olumsuz baskı yapar. Finansmanın kalitesini artıracak yeni sistemler kurmalıyız. Katılım bankacılığını başardık, kalkınma bankacılılığında neden büyük başarılar sağlamayalım ki? Sanayi, bir şeyden çok üretmek ise Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkabilmek için katma değerli şeylerden çok üretmesi gerekiyor. Finansmanı kalitesiz üstelik bu kaynağı da fahiş

fiyatlı araziye yatırmak zorunda ise sanayici ne yapsın? Sanayinin yatırım ihtiyacı, başka bir sorun alanıdır ve 2011’in %8,8’lik büyümesinden bu yana yatırımlarda gözle görülür bir iştahsızlık vardır. Bun temel sebebi her ne kadar konjonktüre bağlansa da bana göre temel sıkıntı, sanayici ruhun yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutması olduğu söylenebilir. Görüştüğüm pek çok 3’ncü kuşak sanayici, mevcut işinden çıkıp hizmet sektörüne (moda olan restoran açma) veya AVM işletmeciliğine kaymak için babalarının ölümünü beklediklerini söylüyorlar. Bu, son derece tehlikeli bir gidişattır zira sanayi sadece ekonominin aruz direği değil aynı zamanda 3 tarafı deniz fakat 4 tarafı sorunlarla çevrili bu coğrafyada bizim varoluş güvencemizdir. Savunma sanayi misal… Terörle mücadelede şayet biz başkasının silahlarına güvenseydik bugünkü başarı düzeyini yakalayabilir miydik? Korona ile gıdanın ve sağlığın önemini keşfettik. Mademki krizlerde atılım yapan bir toplumsal refleksimiz var, ekonomik krizden ve Korona’dan büyük fırsat olamaz…

KÂRININ ÜÇTE IKISI FINANSMANA GIDEN SANAYI, ELINDE KALAN ILE NASIL YATIRIM YAPSIN, AR-GE›YE HANGI KAYNAĞI AYIRSIN, DÜŞÜK KATMA DEĞERDEN YÜKSEK TEKNOLOJIYE NASIL GEÇEBILSIN?

Hafta • Sayı: 18

23


T E K N O L O Jİ

AHME T CAN

15 saniyelik rekabet Çağımız video çağı. Netflix gibi dizi platformlarından YouTube gibi video paylaşım platformlarına kadar artık hayatımızda pek çok video uygulaması var. Bu trendin son alanı ise kısa videolar oldu. 15 saniyelik videolar paylaşılıyor ve keşfet özellikleri sayesinde yeni bir kitleye ulaşılabiliyor. Hatta bu platformlar öyle bir hale geldi ki, kendi kitlesini oluşturuyor. İşin aslında bakacak olursa bu trend TikTok ile başladı. Çin merkezli ByteDance’in TikTok ile başlattığı bu akıma geçen hafta Instagram da Reels ile katıldı. Biz de bu hafta bu iki yeni platformu bir araya getirdik.

INSTAGRAM REELS

R E E L S V I D E O L A R I gönderi veya Story olarak paylaşılabiliyor. Ayrıca herkese

açık hesaplar videoların ‘Keşfet’ sekmesindeki Reels’a ayrılmış bölümde görülmesini sağlanıyor. Reels, Instagram içinde yer alıyor ve çeşitli yaratıcı düzenleme araçları sunuyor. Instagram müzik kütüphanesinden seçim yapılabiliyor. Kullanıcılar kendi orijinal seslerini de ekleyebiliyor. Orijinal ses kullanan herkese açık hesaplarda bu ses hesaba atfedilebilecek. Başkaları da bu sesi kendi Reels videolarında kullanabilecek. Ayrıca Reels da, arttırılmış gerçeklik (AR) efektleri bulunuyor. Zamanlayıcı ve geri sayım özelliği ile eller serbest olarak video çekilebiliyor. Birleştirilecek iki klip arasında pürüzsüz bir geçiş sağlamak amacıyla bir klipteki nesneler hizalanabiliyor. Kullanıcılar isterse video ve seslerin belirli bölümleri hızlandırılabiliyor veya yavaşlatılabiliyor. Bu özelliklere ek olarak, Reels videoları ayrı klipler halinde çekilip birleştirilebiliyor, tek seferde çekilebiliyor veya galeriden video yükleyerek hazırlanabiliyor. INSTAGRAM REELS VIDEOSU NASIL PAYLAŞILIR? 1) Instagram uygulaması Hikaye oluşturma ekranını açın. 2) Ekranın alt bölümündeki kaydırmalı menüden Reels’e gelin. 3) Kaydettiğiniz ya da galeriden seçtiğiniz video üzerinde dilerseniz müzik ekleyin. 4) Paylaş butonuna tıklayın.

24

Hafta • Sayı: 18

TIK TOK

yüzlerce görsel ve ses efektleriyle kısa videolar çekmenize yarayan bir sosyal ağ uygulaması olarak milyonlarca kişi tarafından kullanılıyor. Özellikle Türkiye’de rekor seviyede bir kullanıcı kitlesi olduğunu. belirtelim. İsterseniz sohbet, isterseniz klip, isterseniz de yeteneklerinizi TikTok’ta çektiğiniz videolar ile yayınlayabiliyorsunuz. TikTok’taki videolar 15 saniye ile sınırlı. Ancak daha uzun hikayeler oluşturmak için videolar birbirine eklenebiliyor. Video klipleri kırpmak, kesmek, birleştirmek ve kopyalamak için düzenleme araçları da sunan TikTok’un dikkat çeken özellikleri arasında. Güvenlik özelliklerine ağırlık veren TikTok, “Ekran Zaman Yönetim” özelliği ebeveynlerin ve kullanıcıların uygulamada geçirilen süreyi kontrol etmesine imkan veriyor. Bu özellik, gizlilik ve ayarlar bölümünde “Dijital Refah” başlığı altında yer alıyor. Ebeveynler veya kullanıcılar 40, 60, 90 veya 120 dakikalık zaman sınırlarını seçebiliyor. Ayrıca bu özellik şifre korumalı. Yani kullanıcılar belirledikleri ekran süre sınırlarına ulaşırsa, TikTok’u kullanmaya devam etmek için bir şifre girmeleri gerekiyor. Ayrıca ‘Aile Eşlemesi Modu’yla ebeveynler kendi hesaplarını çocuklarının hesaplarıyla eşleyip gizlilik ve güvenlik ayarlarında değişiklikler gerçekleştirebiliyor. İÇERISINDE YER ALAN

TIKTOK VIDEOSU NASIL PAYLAŞILIR? 1) Alttaki menünün ortasında yer alan ‘+’ simgesine dokunarak paylaşmak istediğiniz videonuzu kaydetmeye veya seçmeye başlayın. 2) Dilerseniz paylaşmak istediğiniz videonuza üst kısımda yer alan ‘Ses seçin’ menüsünden müzik ekleyebilirsiniz. 3) Sağ altta yer alan ‘Yükle’ ekranına dokunarak galerinizden video ekleyebilirsiniz. 4) Sonra sonrasında paylaş tuşuna basarak videonuzu paylaşın.


T E K N O L O Jİ

Kamera canavarı amiral gemisi modelleri arasında yer alan Note 20 serisi kullanıcıların beğenisine sunuldu. Note 20 ve Note 20 Ultra olmak üzere iki farklı modelle raflardaki yerini alan seri, kamera özellikleriyle dikkat çekiyor. 6.9 inçlik Dinamik AMOLED ekrana sahip olan Note 20 Ultra 120 Hz’lik tazeleme oranıyla akıcı bir deneyim sunuyor. Bu modelin öne çıkan özelliklerinden biri ise kamerası. 108 MP ana kameraya sahip olan telefonda ayrıca 12 MP telefoto ve 12 MP ultra geniş açılı lens de yer alıyor. OIS desteğine sahip olması nedeniyle sarsıntılı anlarda dahi görüntü olabildiğince az titrerken, yeni Lazer AF sensörü sayesinde çok hızlı bir şekilde netleme yapabiliyor. Model, 8K video kaydı ve 50x zoom özelliklerine de sahip. SAMSUNG’UN

12.999 TL

Hafta • Sayı: 18

25


Ç E V RE

Minecraft’te dünya yaratırken yaşadığımız dünyayı yıkmak SAVEONENERGY, EN ÇOK SATAN ALTI VIDEO OYUNUN NEDEN OLDUĞU TOPLAM CO2 EMISYONUNUN 841.131.250 KG OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR. BU ORAN DÜNYANIN ÇEVRESINI ARABAYLA 75 BIN 064 KEZ DOLAŞMAYA EŞDEĞER! RAPORA GÖRE EN KIRLETICI VIDEO OYUNU, TÜM DÜNYYI KASIP KAVURAN MINECRAFT.

26

Hafta • Sayı: 18


Ç E V RE

salgını nedeniyle dünya genelinde milyonlarca insanın evden çıkmadığı bir dönem yaşadık. Evde kaldığımız zamanlarda ise vaktimizin çok büyük bir bölümünü internette film, dizi izleyerek ya da online video oyunlarında geçirdik. Pandemi yüzünden eve kapanmış olmak mı, ya da gerçek hayatta yeterince “atraksiyon” bulamamaktan mı bilinmez ama, online video oyun pazarı küresel boyutta 2.5 milyar kişiye ulaşmış durumda. Yani dünya nüfusunun yarısına yakını bugün hayatını sanal oyunlarla geçiriyor. Ve her online aktivite gibi, video yayınları da oldukça yüksek düzeyde enerji kullanımına neden oluyor. Tüm bu dijital verinin geniş bir network üzerinde hareket edebilmesi için gerekli olan elektrik ise, büyük ölçüde fosil yakıtlardan elde edildiğinden, yüksek düzeyde CO2 emisyonuna neden oluyor. İngiltere merkezli SaveOnEnergy tarafından yeni yayınlanan bir rapora göre, video oyun endüstrisinin satışları Mart ayından bu yana global anlamda yüzde 63 oranında artış göstermiş durumda. Her ne kadar bu durum sektör için son derece olumlu bir gelişme olsa da, çevre açısından baktığımızda durum o kadar da iç açıcı değil; çünkü video oyunları dünyamıza zarar verecek boyutta karbon emisyonuna neden oluyor. C O V I D -19

Dİ D E M E R YA R ÜNLÜ

TRAFIKTE 5 MILYON ARABAYA DENK

SaveOnEnergy tarafından yapılan araştırma, oyun ve küresel ısınma arasındaki ayrılmaz bağlantıyı vurgulayarak, en çok satan video oyunlarının ve oyun sürelerinin gezegenimiz üzerindeki zararlı etkisini ortaya koyuyor. Örneğin, ABD’li oyuncuların her yıl 34 terawatt-saat enerji tükettiği tah-

min ediliyor: bu rakam, trafikte 5 milyon arabaya denk geliyor! Video oyunlarının tükettiği enerjinin büyük bir kısmının, karbon emisyonlarına neden olan fosil yakıtlardan elde ediliyor olması nedeniyle, video oyunlarının küresel ısınmaya ne derece büyük bir “katkı”da bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. SaveOnEnergy raporu da dünyanın en çok satan çevrimiçi video oyunlarını inceliyor ve hem oyunların tamamlanma sürelerini hem de tüm oyun konsollarında üretilen saatlik ortalama CO2 emisyonlarını analiz ederek, hangi oyunların çevre açısından en kötü ve en iyi olduğunu ortaya koyuyor. Raporda yer alan rakamlar gerçekten şaşırtıcı. EN KIRLETICI MINECRAFT

SaveOnEnergy, en çok satan altı video oyunun neden olduğu toplam CO2 emisyonunun 841.131.250 kg olduğunu ortaya koyuyor. Bu oran dünyanın çevresini arabayla 75 bin 064 kez dolaşmaya eşdeğer. Minecraft, toplam 600 milyon kg CO2 emisyonuyla tüm zamanların en çok satan ve en kirletici video oyunu olarak birinci sırada yer alıyor. Minecraft, 2011’de piyasaya sürülmesinden bu yana konsol platformlarında 200 milyonluk olağanüstü bir satış gerçekleştirdi. Şu ana kadar analiz edilen tüm oyunların en uzun tamamlanma süresiyle (120 saat), Minecraft aynı zamanda 3 kg ile oyuncu başına en yüksek ortalama CO2 emisyonuna sahip oyun konumunda. Bu rakam, 2.2 milyar kilometrelik bir otomobil sürüşüne denk geliyor. OYUN SÜRELERI BELIRLEYICI

En kirletici oyunlar sıralamasında ikincilik Grand Theft Auto V’e ait. Tamamlanma süresinin

Hafta • Sayı: 18

27


Ç E V RE

yalnızca 31 buçuk saat olmasına rağmen, oyunun neden olduğu CO2 emisyonları 100 milyon kg’ın üzerinde. Bu oranın bu kadar yüksek olmasının temel nedeni ise, Grand Theft Auto V’in 2013’ten bu yana 130 milyon satışla tüm zamanların en çok satan ikinci oyunu olma rekoruna sahip olması. En çok satanlarda dördüncü, en çok kirletenlerde ise üçüncü sırada yer alan Terraria, toplamda 70.068.750 kg CO2 emisyonuna neden oluyor. Terraria’nın satış rakamı 30 milyon 300 adete ulaşıyor. Oyunun karbon emisyonlarının yüksek olmasının temel nedeni, 92 buçuk saatte ikinci en uzun tamamlanma süresine sahip olması. Bu arada, Red Dead Redemption 2, The Elder Scrolls V & Diablo III ve Reaper of Souls da en çok satan altı video oyunu arasında yer almasına rağmen, oyunların tamamlanması için gereken saatlerdeki önemli farklılıklar nedeniyle, Red Dead Redemption, Diablo III’e oranla 30 milyon kg daha fazla CO2 emisyonuna neden oldu. EN ÇEVRE DOSTU KINECT ADVENTURE

Kinect Adventure ise, bu güne kadar gerçekleşen tüm satışları ile

28

Hafta • Sayı: 18

2.700.000 kg CO2 emisyonu üreterek en çevre dostu oyun olarak ön plana çıkıyor. Kinect Adventure, aynı zamanda 0.1125 kg ile oyun başına en düşük ortalama CO2 emisyonuna sahip. Bu arada Call of Duty’nin beş oyununun tümü, toplu olarak 118 milyondan fazla satışa rağmen en az kirleten oyunlar arasında yer alıyor. Örneğin, Call of Duty: Ghosts, hem oyun başına düşen CO2 oranı, hem de toplamda yol açtığı 2 milyon 850 bin kg CO2 ile tüm oyunlar arasında en az ikinci CO2 emisyonuna sahip. Benzer şekilde, Call of Duty’nin 26 milyon 200 adetle en çok satan oyunu Call of Duty: Black Ops da, 4 milyon 585 bin kg’lik bir CO2 emisyonuna sahip DÜNYANIN ÇEVRESINDE 75 BIN 064 KEZ SEYAHAT ETMEK

Toplamda, SaveOnEnergy, en çok satan altı firmanın toplamda 841.131.250 kg’lık CO2 emisyonuna neden olduğunu ortaya koyuyor. Bu, toplamda 2.2 milyar kilometrelik bir otomobil sürüşüne denk geliyor. Ya da başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, dünyanın çevresinde 75 bin 064 kez seyahat etmekle aynı şey! Peki sizin oyununuz ne kadar çevreci?


Ç E V RE

XONLINE FILM VE DIZILER DE ÖNEMLI BIR KIRLETICI

Save On Energy geçtiğimiz sene de, online film ve dizi izlemelerine yönelik bir araştırma gerçekleştirdi ve bunu yaparken Netflix rakamlarını temel aldı. Araştırmada Ekim 2018 ile Eylül 2019 tarihleri arasıda Netflix üzerinden izlenen film ve dizilerin neden olduğu CO2 emisyonları, otomobil kullanarak yol açtığımız CO2 emisyonları ile karşılaştırıldı. Netflix’in bugün dünya genelindeki abone sayısı 158 milyonun üzerinde. Araştırmada ortaya çıkan rakamlar yine oldukça dikkat çekici. Örneğin, Netflix’in gerilim dizisi Birdbox’un 80 milyon kişi tarafından izlenmesi yaklaşık 235 milyon kilometre otomobil kullanmaya denk geliyor. Bunun neden olduğu CO2 emisyonu ise 66 bin tonun üzerinde. Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse; Londra’dan İstanbul’a 38 bin 879 kere arabayla gidip dönmeye denk geliyor. Araştırmada yer alan bir diğer örnek ise Adam Sandler’in başrolde olduğu komedi filmi Murder Mystery. Filmin 73 milyon kez izlenmiş olması; 167 milyon km boyunca otomobil kullanmaya ve 47 bin ton CO2 üretmeye denk geliyor. Londra’dan Los Angeles’e gidiş-dönüş uçak yolcuğu yapmanın kişi başına yaklaşık bin 650 kg CO2’ye neden olduğunu düşünürsek; filmin bugüne kadar 73 milyon kez izlenmiş olmasının yarattığı emisyon, bir kişinin 29 bin kez Londra’dan Los Angeles’e uçması anlamına geliyor.

ONLINE VIDEONUN SÜRDÜRÜLEMEZ KULLANIMI

Paris merkezli The Shift Project’in geçtiğimiz yılın Mart ayında yayınladığı “İklim Krizi: Online Videonun Sürdürülemez Kullanımı” başlıklı raporuna göre, online video hizmetleri dünyada yılda 300 milyon ton karbondioksit salımına neden oluyor. Bu oran, küresel karbon salımının yüzde 1’ine denk geliyor. The Shift Project’in raporuna göre; 300 milyon tonluk sera gazı emisyonunun yüzde 34’ü Netflix ve Amazon Prime gibi uygulamalara ait. Bunları YouTube gibi video servisleri takip ediyor. Son sırada ise sosyal ağlar ve diğer internet sitelerinde seyredilen videolar geliyor.

Hafta • Sayı: 18

29


YA Z A R M A S A L A RI

Masama aşkla bağlıyım

FA R U K Ş Ü Y Ü N

HAMDI KOÇ, ILK ROMANI ‘ÇOCUK ÖLÜMÜ ŞARKILARI’NI 1992’DE YAYIMLANDI. İKINCI ROMANI ‘MELEKLER ERKEK OLUR’ (2002) ILE TÜRKIYE’NIN EN ÇOK OKUNAN YAZARLARINDAN BIRI OLDU. ‘ÇIPLAK VE YALNIZ’ ISIMLI ROMANI ILE ‘2013 DÜNYA KITAP YILIN TELIF KITABI ÖDÜLÜ’NÜ VE ‘2014 ORHAN KEMAL ROMAN ÖDÜLÜ’NÜ KAZANDI. 21 YIL DINLENDIRILMIŞ MASIF KESTANE AĞACINDAN YAPILAN MASASINDA NELER VAR, BIRLIKTE KEŞFEDELIM…

30

Hafta • Sayı: 18


YA Z A R M A S A L A RI

Hafta • Sayı: 18

31


YA Z A R M A S A L A RI

Masanızın güzelliği, fotoğraftan bile belli oluyor; masif ahşap, kaliteli bir ağaçtan…

Üstelik çok özel yaptırdım, ağacını çok arattırdım. Ben, ahşaba çok meraklıyım; yazar olmasaydım marangoz olurdum herhalde! Son yıllarda memlekette ağaç nüfusu öyle azaldı ki, benim içimde bir acıdır bu tabiat, ağaç seven biri olarak… Çocukluğumda ceviz kaplama mobilyalar da vardı, masif ağaç olanlar da… İkincisi gerçekten pahalıydı, ama her ikisi de mevcuttu. Şimdi de varlar, bulunuyorlar ama ithal… Neden derseniz ben bunu, hayatının bir kısmı köyde geçen biri olarak araştırdım; kesile kesile ve yerine yenileri dikilmeye dikilmeye eski zamanın kadim ağaçları o ceviz, kestane, dutlar yok olmuş vaziyette. Şu an masif diye, hatta kaplama diye satılanların çoğu, bu nedenle ithal; Rusya’dan, Kanada’dan falan geliyor. Sonuçta, kendi masanızı kendiniz yaptırmaya karar verdiniz…

Anne tarafından Ünyeliyim. Çocukluğumun bir bölümünü orada yaşadım. Yakın tarihlere kadar hayatımın bir yarısı Ünye’de, aile çiftliğinde geçiyordu. Hatırlıyorum, romanlarınızı yazarken tek başıma kapanıp çalıştığınız yerdi Ünye…

Evet, işte köyde yaşarken üç sene önce kadar önce marangozumdan bana masa yapılabilecek bir ağaç bulmasını rica ettim. Ünye’nin Akkuş diye bir kazası vardır. Onun köylerinden birindeki amatör bir kerestecide zar zor buldurdum aradığım ağacı: 21 yıl dinlendirilmiş masif kestane… Masayı yaparken marangozun başında durdum. Bir tane bile çivi çakmadan delme, yapıştırma yöntemiyle yaptı. Ünye’den buraya, İstanbul’a getirdim. Dolayısıyla masama aşkla bağlıyım, inşallah bana uzun yıllar dayanır. Bir de masif olduğu için ağaç yaşıyor, güneş aldıkça orası burası küçük küçük bükülüyor. O da benimle birlikte yaşlanıyor. Bu arada mouse, klavye falan kullanırken onları ittirip kaktırdıkça yavaş yavaş çiziliyor, benim de içim gidiyor.

32

Hafta • Sayı: 18

Mouse pad kullanmıyor musunuz?

Onu da denemiştim önceki masamda, zamanla altında açık renk bir iz bırakıyor. Bütün hayatı masada geçen bir adam olarak bunlarla çok kafayı yedim, hepsine cevabım hazır. Masanın iki köşesinde iki lambanın hikayesi nedir?

İtalyan malı, şimdiye kadar kullandığım sayısız masa lambası içinde en yüksek verimi bunlardan aldım. Gözlerim ışığa ve tabii estetiğe karşı hassas. Ayrıca, bunlar çok kaliteli çektiğiniz zaman geliyor, ittiğiniz zaman gidiyorlar. Alalı yıllar geçti gıcırtı çıkarmıyor, kendi kendine sarkmıyor, havaya kalkmıyorlar. Çok konforlu yani. Arkada okuma koltuğunun yanında gördünüz de aynı markanın ayaklı olanı. Bir de yüksek watt’lı ampul kaldırabiliyorlar. Birçok masa lambasına 60 watt’ın üzerinde ampul takamazsınız, bunlar 90 watt’a kadar çıkabiliyor. Köydeki masamda da siyah renkte olanları var. Onlarla hayatta kendimi daha az yalnız hissediyorum! Ya dik duran iki kitap?

Aslında orada 30 sene önce Almanya’dan aldığım bir Wagner büstü var, o duruyor-

du. Tatile çıkmadan önce, evde temizlik falan yapılırken zarar gelmesin diye kitaplığa sakladıydım. Dönünce yerine koymayı unutmuşum, masada yatık duran iki kitap vardı, fotoğraf çekerken Wagner büstünün yerine onları koydum. Bilgisayarın önünde kulaklıklar, iki yanında kaliteli hoparlörler; arkada neredeyse 1,5 metre boyunda ağaç kabinli olanları…

Masanın kalitesi, lambaların kalitesi, sevilirlikleri ve bunlara ek olarak müzik olmadan bir şey yapmama imkân yok masamda. Arkada görülenler müzik sistemine bağlı büyük hoparlörler, neredeyse kızımla yaşıtlar. Televizyon seyrettiğim pek yoktur, ama ortaokul çocukları gibi playstation oynuyorum; araba yarışları yaparken sesi de o büyük hoparlörlere veriyorum apartman titriyor. Duyan da gerçek hayatta Porsche’m var zannediyor!


YA Z A R M A S A L A RI

Paul Celan. Hayatımda en saygı duyduğum, yaşamış olmasından gurur duyduğum birkaç kişiden birisi, hatta birincisidir. —H A M Dİ KO Ç

bir sapı var, aslında bir kitap ayracı. Ancak, biraz kalın olduğu için kitabın cildini bozuyor diye ben de aldım onu resmin üstüne koydum bana annemi hatırlatması için. Annem, Bodrum’da yaşıyor, alzheimer aynı zamanda koah hastası, zaman azalıyor diye endişe içinde her fırsatta onu görmeye gidiyorum. Etrafımda da annemi hatırlatacak bir şey istiyorum. El feneri?

İki senedir köyde uzun süre kalmıyorum, ama orada çok lâzımdı el feneri, çünkü sık sık elektrik kesiliyordu. Elektrik kesilmese bile geceleri dışarı çıktığınızda etraf zifiri karanlık oluyordu. El feneri orada her şey demek. O yüzden de çeşit çeşit el fenerleri toplamışımdır yıllar içinde. Bu, çok sevdiklerimden bir tanesi. Kolonyayı sormuyorum…

Fotoğrafta kim var?

Dolmakalemler?

Çocukluktan beri hastalığım; ilkokulda başlamıştım dolmakalem kullanmaya. Masada, kızım doğmadan aldığım, bürokrat tarzı bir dolmakalem var. Onun yanında bir Montblanc, yıllar geçtikçe yedeğini bulmakta zorlanıyorum. Geçen sene Amerika’dan yedeklerini almıştım, ama mürekkepleri durdukları yerde uçup gidiyor. Onun dışında bir dolmakalemim daha var. Dolmakalemle mi yazıyorsunuz?

Direkt bilgisayara yazıyorum, ama gün boyunca yanımda bir defter oluyor. Arasına koyuyorum dolmakalemi ve onunla notlar alıyor, aklıma gelen güzel düşünceleri yazıyorum. Sonra gece geç vakit çalışmak için bilgisayarın başına geçtiğimde kendimi beslemiş, yazmaya hazır bir durumda oluyorum.

Paul Celan. Hayatımda en saygı duyduğum, büyük ağabeyimmiş gibi hissettiğim, yüzüne, gözlerine bakınca en çok üzüldüğüm, en çok da yaşamış olmasından gurur duyduğum birkaç kişiden birisi, hatta birincisidir. En sevdiğim şair olmasını zaten bir yana bırakıyoruz, çok acılı hayatı olan, yüzünden her an hüzün akan bir adam. Ben T. S. Eliot’u da çok severim, ama o da çok kolay bir hayat yaşamadığı halde yüzünde nadiren hüzün görürsünüz. Fakat, Paul Celan’ın yüzünde acının, hüznün ta kendisini görüyorum. Zaten hayat hikâyesini biliyorsunuzdur, çok meşhur bir şairken kendini Seine nehrinin sularına atıp boğuluyor. Çerçeveye iliştirilen bir mask mı?

Afrika tipi bir şey var orda. Uzun yıllar önce annem Mistisisizme ilgi duyarak Uzakdoğu, Kuzey Afrika seyahatlerine falan çıkmıştı, onu oralardan getirdi. Arkasında ince uzun

Çocukluğumuzun markası, malûm yoldan geldim. Konuşmalarınızdan biraz titiz biri olduğunuzu hissettim, yanılıyor muyum?

Masam, fotoğrafını çektiğimden daha düzgündür. İkiyüzlülük olmasın diye o ân ne durumdaysa öyle fotoğrafını çektiğim için bir şey kaldırmadım, eklemedim. Hatta kenarda ilaçlarım da çıkmış olabilir. Ben buyum işte. Yeni seyahatten geldim, daha masamı düzeltip çalışma ruhuna giremedim. Yazarken masanın üzerinde hiçbir şey olmasına katlanamam. Her şey dikkatimi dağıtır, kül tablası, çay bardağı bile. Ama bu görüntü, çalışmaya henüz dalmamışım, masanın biraz dağınık hali. Sırt çantamı boşaltmışım, çıkardıklarımı üzerine koymuşum. Yoksa çok titiz bir adamım. Teşekkürler, eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Bende hikâye anlatmakla bitmez, hele kendimden bahsetmeye başlayınca…

Hafta • Sayı: 18

33


Ebru Ö


S AĞL IK S O HB E T L E Rİ

Yeni normal için

yeni manifesto oluşturmalıyız

KORONAVIRÜS ILE BIRLIKTE KARAMSARLAŞAN DÜNYAYA KAFA TUTAN IŞ INSANLARINDAN EBRU ÖZDEMIR. “KORKULARIMIZIN BIZI YÖNETMESINE IZIN VERMEMELIYIZ. MADEM HIÇBIR ŞEY ESKISI OLMAYACAK, BIZ DE YENI DÜNYA DÜZENINE YENI BIR MANIFESTO OLUŞTURARAK AYAK UYDURACAĞIZ” DIYOR. İNSANLIĞIN BU YOLCULUĞUNDA EN ÇOK DA KADINLARA GÜVENIYOR.

S

en yoğun mühendislerinden biri Ebru Özdemir. Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı olarak Kuveyt’ten Makedonya’ya uzanan coğrafyada birçok projenin koordinasyonu ona emanet. Aynı zamanda Limak Vakfı’yla da toplumsal cinsiyet başta olmak üzere birçok projeyi yürütüyor. Evet çok başarılı, evet çok yoğun ve popüler bir isim ama biz her zamanki gibi bu sayfalara farklı şapkalarını taşıdık Ebru Özdemir’in… O N D Ö N E M D E I Ş D Ü N YA S I N I N

Özdemir YA S E M İ N S A L İ H


Karantina günlerine nasıl geçirdiniz?

Bizim için yoğun geçti. Hızlı kararlar aldık. Ofisleri kapattık ama şantiyeler tam kapasite çalıştı. Yurtiçi ve dışındaki işlerimizi koordine etmek ciddi bir mesaimizi aldı. Kuveyt, Ukrayna, Çanakkale, Siirt projelerini buradan yönettik. Gerçekten ciddi bir emekle çalıştık. Bütün ilişkilerimizi videolar üzerinden yürüttük. Benim için karantina döneminin en büyük farkı seyahat edememek oldu. Ve bunu sevdim. Daha az yoruluyorsunuz. Eskiden bir toplantı için Singapur’a gidiyordum, gerek olmadığını anladım. Böyle de yapılabiliyormuş. Ne yaptınız size kalan zamanlarda?

Spor yapmayı çok severim. Her gün spor yaptım. Evde pilates ve spor koçuyla spor programımı aksatmadım. Yürüyüşlere çıktım. Ancak herkes gibi ben içime dönmedim. Öyle çok kitap bitirmedim. Zaten kafa olarak çok yatkın değilim içe dönmelere. Biz çok dışa dönük insanlarız. Belki bu yüzdendir. Kuveyt ve Makedonya ile de uğraşıyorum. Ofisteki ziyaretçiler vaktimi alıyor. Bu süreçte aslında işle ilgili yeni fırsatlar, projeler için planlar yaptım. Bana bu süreç daha çok kuluçka dönemi gibi geldi. Şirketin mutfağında yeni projeler için çalıştım. Sağlıklı beslenme, mutfak gibi meraklara da mı yoğunlaşmadınız?

Yok onu yaptım. Kesinlikle daha sağlıklı beslendim. Yemekler konusunda çok güzel planlar yaptım. Evi daha işler hale getirdim. Ben de dolabı ayıklayanlardan oldum. Bütün eşyaları kategorilere ayırdım, düzenledim. İhtiyacı olanlara gönderdik. Bunlar bana iyi geldi. Peki geleceği nasıl görüyorsunuz?

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu beklemek doğru değil. Alışacağız buna da. Bu virüs geçecek ama belki başkalarına rastlayacağız. Elbette herkes gibi bende de korkular ön plana çıktı ama korkularımızın bizi yönetmesine izin vermemek lazım. Ben en çok buna dikkat ettim. Çünkü korku çok bulaşıcıdır. Hep birlikte bu yeni dünyaya alışacağız. En büyük şansımız, Türkiye’nin bu süreci çok iyi yönetmiş olması. İspanya ve İtalya örnekleri bizi çok korkuttu ama onlar gibi olmadık. Yapmamız gereken yeni dünya düzenine ayak uydurmak için yeni bir manifesto oluşturmamız.

36

Hafta • Sayı: 18

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu beklemek doğru değil. Alışacağız buna da.

Buna göre çalışmalı ve yaşamalıyız.

Sizce normalleşmeyle birlikte insanlar alışmaya başladı mı?

Bence alışıyoruz. Otellerimizi arıyorum dolu diyorlar. Yavaş yavaş bir düzen kuruluyor. Maske kullanımı, hijyen konusunda bir uyanış olacağını düşünüyorum. Ekonomide ise hızlı geri dönüş olacağına inanıyorum. Ben optimist bir insanım. 7-8 ay kaybettik ama hızlıca toparlanacağız. Korku insanları pesimist yaptı. Oysa şimdi bakıyorum kargo şirketleri deli gibi çalışıyor. Uçaklar dolu kalkıyor. Turizmin yeniden canlanacağını düşünüyorum. İnsanlar yeniden seyahat etmeye motive oluyor. Tek fark, iş yapış şekilleri değişebilir. Ofislere gelmek zorunda değiliz artık. Çalışma hayatı yeni bir anlam kazanacak. Belki bu daha verimli bir model olacak. Kadınları görmeye çok alışık olmadığımız şantiyeler sizin çalışma alanınız. Buralarda daha fazla kadın istihdamı için özel olarak çaba gös-

terdiğinizi de biliyoruz. Bu manzara ne zaman değişir?

Ben ilk başladığımda şantiyede hiç kadın yoktu. Sonra artmaya başladı. Biz ‘Mühendis Kızlar’ projemizle olsun, şantiyelere kadın mühendisleri göndermekle olsun bunu kırmaya çalıştık. Sonra gördük ki proje müdürleri bu kadın mühendislerden çok memnun kalıyor ve yeni eleman gerektiğinde özellikle kadınları istiyor. Şu anda hala şantiyelerde kadın çalışan oranı yüzde 10. Evet arttı ama daha gidilecek çok yol var. En azından artık erkek ya da kadın ayrımı yapılmadan işini iyi yapan insan tercih ediliyor. Babanızdan bu konuda destek alıyor musunuz?

Babam her gördüğünü mühendis yapmak istiyor. Çünkü mühendislik eğitimini başaran her işte başarılı olur diye düşünüyor. Ne yazık ki toplumda rol dağılımları nedeniyle kadınlar fen ve matematik alanında çok iyi oldukları halde mühendislik bölümleri-

ni tercih etmiyorlar. Aileleri de böyle yönlendiriyor. Benim annem de babam da mühendis, dolayısıyla şanslıyım bu konuda. Biz mühendis olmak isteyen genç kızlara, “Bu işi yapmak istiyorsan bu eğitimi al, ben de iş verebilirim.” Çünkü mühendis kızlarda iş bulamama kaygısı var. Biz ‘Mühendis Kızlar’ projesinde eğitimi işle taçlandırıyoruz. Ancak bütün dünyada iki kişiden biri çalışacaksa bu erkek olmalı algısı var. Biz ise herkes çalışabilsin diyoruz. Neden nüfusun yarısı evde otursun ki? ‘Mühendis Kızlar’ projesinde nereye gelindi?

Projenin ilk yılından itibaren sırasıyla; 40, 54, 106 ve 110 olmak üzere 4 yılda toplam 310 kız mühendislik öğrencisi çok yönlü desteklerden faydalandı. 2019-2020 döneminde ise 120 öğrenci program kapsamında sunulan imkanlardan yararlanıyor. Bu, butik bir proje. Her yıl Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden


S AĞL IK S O HB E T L E Rİ

BABA ÖZDEMİR’DEN ÜÇ ÖĞÜT Aile şirketlerinde hep bir “baba ile çalışmak zor” yorumu gelir. Sizin Nihat Beyle ilişkiniz nasıl? Ben çok zorlandığımı söyleyemem. 23 yıldır birlikte çalışıyoruz. Babam çok demokrat bir insan. Bana karşı çıkmanın aksine, çok yenilikçi, yeni işler, fırsatlar sunmaya meraklı bir insandır. Dolayısıyla ben yeni bir şeyler yaptığımda o genellikle benden daha hevesli davranmıştır. Bu benim için büyük bir destek. Elbette çok genç olduğum dönemlerde “Bu neden olmuyor” dediğim de oldu ama bu süreçte çok

şey öğrendim. Sonuçta aile şirketinde değil de başka bir işte çalışsaydım da sıkıntılar olacaktı diye bakıyorum. Yani elbette fikir çatışmaları yaşadım ama bu babamla çalıştığım için değildi. Özetle ben babamla çalışmaktan şikayetçi değilim. Çatıştığımız zamanlarda bile tek fikir üzerinde karara vardık ve oradan yürüdük. Herkesin fikirlerini söylemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu felsefeyi bana babam ve Sezai Bey kazandırmıştır. Bana hep, “Çok mütevazı ol, ortaklarımıza karşı çok saygılı ol ve dürüst ol” öğütlerini vermişlerdir.

EVREST BASE CAMP’E ÇIKTIM

mühendislik okuyan kız öğrencileri seçiyoruz. Hepsi sıkı bir elemeden geçiyor. Her birinin mentoru var. PERYÖN ile Mühendislikte Liderlik Sertifika Programı veriyoruz. Sevgi Evleri’ne de kontenjan açtık, engelli mühendisimiz de var, mültecileri de dahil ettik, Darüşşafaka ile iş birliğine gittik. Kapsayıcılığı da çok önemli bu projenin. Projenin ilk yurtdışı ayağını 2017’de Kuveyt’te başlattık. Şu ana kadar 88 kız öğrenci programdan yararlandı. Orada kadın mühendislerin maddi değil motivasyon kaygıları var. Kendi ülkelerinde yapacakları çok iş var ama kültürel yapı engel oluyor. Biz Kuveyt’teki havalimanı inşaatında 9 kadın mühendis çalıştırıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi ile Yaratıcı Mühendislik Eğitimi tasarlandı. Orada kadınların iş hayatındaki dönüşümü devlet tarafından da destekleniyor. ‘Mühendis Kızlar’ sürecinde ne gibi hikayelerle karşılaştınız?

Öncelikle kadınların iş dünyasında kalmasını toplumsal huzur için çok önemli buluyorum. Mutlu anne-babalar, mutlu çocuklar yetiştiriyor. Bu, bir anlamda giderek artan şiddet olaylarını azaltmamız için önemli bence. Benim annem sınıfındaki tek kadın mühendismiş. Ben bir ayrımcılık görmedim ama bu kızların hikayeleri farklı. Tırnaklarıyla kazıyarak buralara gelmişler. Hepsi çok dayanıklı. Akşamları ofiste oturup herkesi arıyorum. Hikayelerini dinliyorum ama bunlar özel hikayeler. Bu projede hayaliniz nedir?

Her bir kızın iş hayatına dahil olmasını hedefliyoruz. Hedef değil de beni en çok ne üzer diye sorarsanız, bu kızların bu kadar emekten sonra iş hayatına adım atmaması ve katma değer yaratmaması beni çok üzer. İnşaat sektöründe şu anda kadın mühendis oranı maalesef yüzde 17. Benim idealim eşitlenmesi.

Ebru Özdemir nasıl dinlenir? Dağ yürüyüşleri beni dinlendiriyor. Tırmanmayı seviyorum. Geçen yıl Everest Base Camp’e (Everest Ana Kamp- Dağcıların ana üssü diye de anılıyor) çıktım. 5 bin 364 metreye tırmandım. Yürürken kafam rahatlıyor. İş hayatında aynı anda kafamda birçok düşünce varken, yürüyüş sırasında tek bir düşüncenin arkasına diğerleri takılıyor. Ayrıca sinema izlemeyi çok severim. Venedik, Cannes gibi festivalleri yerinden izlerim mutlaka. Pandemide mümkün olmasa da bu etkinlikleri kaçırmamaya çalışırım. Gece insanı mısınız? Hayır kesinlikle akşam insanı değilim. Sabah 06:30’da bir ajanda ile uyanırım. Herkese mesajlar yazarım ama yanıt beklediğimden değil. Programımı kafamda belirlemek için. Güne çok yüksek başlayıp gece enerjisi bitenlerdenim. Ben bir de kış insanıyımdır; kar yağsın, hava soğuk olsun isterim. Kayak yapmayı da çok severim.

Sizin için tatil; deniz, kum, güneş değil o zaman? Genel olarak tatil bana göre değil. Shut down (kapanmak) istemiyorum. Bana göre bir durum olmadı hiç. Sanırım hiç emekli de olmayacağım. Annem der ki; “Hayatta imkanların varsa faydalı ol, imkanın yoksa bari zarar verme.” İş dışında Limak Vakfı ile topluma fayda yaratmak beni mutlu ediyor. Bunun için çalışıyorum. Peki dostluk, arkadaşlık? Onlara zaman ayırabiliyor musunuz? Çok geniş bir çevrem var. Arkadaşlarım, dostlarım çok iyi ki… onlar için de faydalı olmayı seviyorum. Bazen onları gereğinden fazla düşünüyorum. Dostluk benim için önemli. Ortak aktiviteler yapmayı severim. İşi de çok sevdiğimden arkadaşlarımla birlikte çalışmayı da çok seviyorum. Bunu yapıyorum da… Şirkette çok fazla arkadaşım var çalışan. İyi bir sinerji yaratıyoruz. Bence demokratik bir ortam ve çeşitlilik sağlıyor.

Hafta • Sayı: 18

37


SPOR

İtalyan futbolunun asi çocuğu “BEŞIKTAŞ’A TRANSFER OLACAK MI, OLMAYACAK MI?” HABERLERIYLE GÜNDEMDEYDI… BUGÜNE KADAR ONUN IÇIN 80 MILYON EURO BONSERVIS PARASI ÖDENDI. AMA O ILK DEFA BIR TÜRK KULÜBÜNE BU KADAR YAKIN OLDU. OTOMOBILLERI, SKANDALLARI, AŞKLARI VE AILESI… KRITIK MAÇLARDA ATTIĞI GOLLER KADAR SKANDALLARIYLA TANINAN MARIO BALOTELLI’NIN HIÇ BILINMEYEN VE BIR O KADAR ILGINÇ HAYAT HIKAYESI…

CE YHUN KUBURLU

Mario B 38

Hafta • Sayı: 18


SPOR

yılında İtalyanların zengin kültürü ve tarihi mimarisiyle ünlü Palermo şehrinde dünyaya geldi Mario Balotelli. Gana’dan İtalya’ya göç eden Barwuah ailesinin 4’üncü çocuğuydu. Ancak Balotelli’nin bebekliği çok sorunlu geçti. Sık sık hastalanan bu çocuğun doktor ve ilaç masrafını karşılayamayan aile 1992 yılında soluğu İtalyan Sosyal Hizmetler’de aldı. Balotelli için koruyucu aile aranıyordu. Aranan aile ise İtalyan şehri Brescia’da karşılarına çıktı. Silvia ve Francesco tarafından evlatlık edinilen Balotelli, ilk birkaç yıl boyunca biyolojik anne ve babasıyla bir araya geldi ama kısa sürede bunu yapmayı bıraktı ve Silvia ve Francesco’yu ailesi olarak kabul etti. Balotelli’nin ailesi zengindi ve Mario için çok rahat bir hayat vaat ediyordu. Mario büyüdüğünde, biyolojik ebeveynlerine geri dönme seçeneğine sahipti, ancak bunu yapmayı reddettiler ve çocuk olarak onu terk ettikleri gerçeğinden nefret ettiklerini söyledi. 1 2 A Ğ U S T O S 19 9 0

FUTBOLA NASIL BAŞLADI?

Sağlık sorunlarına rağmen, Mario erken yaşlarda futbol oynamaya başladı. 2001 yılında AC Lumezzane gençlik kulübüne katıldı. Mario, profesyonel bir futbolcu olarak gelişti ve 2006 yılına kadar çalışmalarını burada sürdürdü. Bu sırada İtalya’nın iki dev kulübü onun için kapışmaya başlamıştı bile. Fiorentina ve Inter onun için kıyasıya bir

mücadeleye girdi ve sonunda bu yarıştan galip çıkan ekip mavi-siyahlılar oldu. Milano şehri kendi evine daha yakındı ve Inter kulübü onu her gün Concesio’daki evinden aldırıp bıraktırmayı vadetmişti. Altyapıdaki bir sezonun ardından Inter’in genç takımını Viareggio’daki gençler turnuvasında şampiyonluğa taşıdı. Balotelli, A takımı formasını ilk kez 16 Aralık 2007 tarihinde giydi. Teknik Direktör Roberto Mancini, Inter’in 2-0’lık Cagliari galibiyetiyle sonuçlanan maçın 90. dakikada onu oyuna aldı. Üç gün sonra Reggina ile oynanan kupa maçında deplasmanda sahaya ilk 11’de çıktı ve 2 gol attı. Balotelli, 1 ay sonra Coppa Italia çeyrek finali rövanşında Juventus karşısında forma şansı buldu. Inter’in 3-2’lik galibiyetinde kilit isim oldu. Serie A’da ilk golünü 6 Nisan 2008’de deplasmanda 2-0 kazanılan Atalanta maçında kaydetti. İNGİLTERE İTALYA HATTI

Balotelli bu saatten sonra Avrupa futbol endüstrisinin baronlarının radarına girmeye başladı. İlk transfer teklifleri de böylece İtalyan kulübüne iletilmeye başlandı. İngilizler ile İtalyan kulübü transfer görüşmelerine başladığında takvim yaprakları 2010 yılının Ağustos ayını gösteriyordu. İngiliz Manchester City Balotelli için İtalyan kulübüne tam 20 milyon Euro ödemeyi kabul etmişti. Balotelli’nin İnglitere macerası

çok kısa sürdü ve İtalyan Milan’ın transfer teklifi ile ülkesine geri döndü. Ancak Inter ve Manchester City’de yaşanan sorunlar Milan’da da devam etti. Balotelli artık sahada attığı gollerle değil, Avrupa futbolunun sorunlu ismi olarak anılmaya başlandı. Tabi bu arada ırkçı saldırılar da Balotelli’nin peşini bırakmadı ve birkaç kez ırkçılık nedeniyle maç esnasında sahayı terk etti. 2013’ün başlarında, ‘Milan’ Mario’yu aldıklarını açıkladı. Mario, 43 maçta 26 gol attı. Ancak, performansı Milan ile sona erdikten sonra kötüleşti. 2014-2015 sezonunda Premier League takımı Liverpool ile sözleşme imzaladı ve kendileri için yaptığı 16 maçta, sadece bir gol attı. 2016’da OGC Nice, Mario’yu Liverpool’dan satın aldıklarını açıkladı. EN İYİ GİYİNEN OYUNCU SEÇİLDİ

Mario Balotelli, dünyanın en iyi giyimli futbolcularından biri olarak bilinir. GQ dergisi 2012 yılında ikinci en iyi giyimli adam adını verdi. Mario, geçmişte Raffaella Fico ile bir ilişki içerisindeydi, ama ilişki iyi bitmedi. Daha sonra Mario’nun çocuğuna hamile olduğunu iddia etti. Fico 5 Aralık 2012’de kızı Pia’yı doğurdu. Şubat 2014’te, DNA testleri Pia’nın Mario’nun kızı olduğunu doğruladı. Mario, Mart 2013’te Belçikalı model Fanny Neguesha ile nişanlandı. Ancak, Eylül 2014’te çiftler ayrıldı.

BALOTELLI’NIN SKANDALLARINDAN BAZILARI • Evde havai fişek yakarak sakatlanmak. • Teknik Direktör ile yumruk yumruğa kavga etmek. • Yüksek hızla giderken kaza yapıp ölümden dönmek. • Takım arkadaşlarına dart oku fırlatmak. • Sırf merak için kadınlar hapishanesine kaçak girerken yakalanmak. • Gece kulübünde kavga çıkartmak.

Balotelli Hafta • Sayı: 18

39


NASIL BİR EKONOMİ

YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ  GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR  GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ  KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ  SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ

MEDYA HABER BASIN A.Ş

HANDAN SEMA CEYLAN

HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ  GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR

FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, DİDEM ERYAR ÜNLÜ, SELENAY YAĞCI BAŞAK DİZER TATLITUĞ, MAYA PORTAKAL BİTARGİL, İPEK YEZDANİ, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELIN BOZKURT, SIRMA, BEGÜM SARUHAN YAZI KURULU

KATKIDA BULUNANLAR

ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul

D

Kazanmak için son günler

“Dünyanın En İyi Süper Yat Marinası” seçilen Yalıkavak Marina, bu yıl da aynı ödül için yarışmanın heyecanı içinde! Türkiye’nin ilk yüksek kapasiteli mega yat marinası Yalıkavak Marina, dünya çapında kazandığı başarıyı sürdürmek için herkesi oy vermeye davet ediyor. Dünya yatçılık sektörünün en prestijli kurumlarından biri olan ‘The British Yacht Harbour Association’ (TYHA) tarafından düzenlenen “Dünyanın En İyi Süper Yat Marinası” ödüAHA ÖNCE

lü oylamasında “2018-2019 Dünyanın En İyi Süper Yat Marinası” ödülü sahibi Yalıkavak Marina, bu ödülü yeniden alabilmek için oy bekliyor. Son tarih, 28 Ağustos Cuma gece yarısı… “Nasıl” derseniz.. https://www.tyha.co.uk/marina-awards#form’a tıkladıktan sonra sayfada göreceğiniz yere Yalikavak Marina yazın, mail adresinizi ve varsa teknenizin ismini de ekleyerek oy verin. Oy vermek için bir yat sahibi olmak gerekli değil, dileyen herkes oy verebilir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.