SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 19
BAŞAK DIZER TATLITUĞ
ASLI BARIŞ
ÇUKURCUMA’DAN MILANO’YA KLIP KUNS MACERASI
ZAMANSIZ ŞIKLIK KODLARI
CEYHUN KUBURLU
AHMET CAN
ERGIN ATAMAN: BAŞARIYA GIDEN YOLDA KAN, TER VE GÖZYAŞI
AKILLI OL DEKORASYON! SIRMA
YENI BIR RADYO DEVRIMI
DIDEM ERYAR ÜNLÜ
EN ‘YEŞIL’ FESTIVAL
Maria Sharapova Henüz 33 yaşında, ama 28 senelik tenis kariyerine 5 Grand Slam ve 30 milyon doları aşan bir servet sığdırdı. Altı ay önce emekli olduğunu açıklayarak tüm dünyayı şoke etti…. Bu hafta ise manşetlere bir iş kadını olarak geri döndü… İşte Maria Sharapova’nın yeni hayatı…
Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU, NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM…
İPEK YEZDANİ
1
İspanya’nın beş büyük bölgesinde Covid 19 bulaşma riski nedeniyle nasıl bir önlem alındı? A. Öpüşmek yasaklandı B. Maskesiz çıkmak yasaklandı C. Sigara içmek yasaklandı D. Sarılmak yasaklandı
2
Aralarında Jeff Bezos, Bill Gates, Mark Zuckerberg ve Elon Musk’ın da bulunduğu ABD’nin en zengin 12 kişisinin serveti, corona virüs salgını döneminde ne oldu? A. Yüzde 20 azaldı B. Yüzde 40 arttı C. Yüzde 50 azaldı D. Yüzde 20 arttı
3
İsviçre Alpleri’ndeki büyükbaş hayvanlar sonbaharın gelmesi sebebiyle düşük rakımlı yerlere götürülürken, ayağından rahatsız olması nedeniyle sahibinin yürütmek istemediği inek nasıl taşındı? A. Helikopterle taşındı B. Kamyonete konuldu C. Kızakla çekildi D. Tırla götürüldü
4
Belarus’ta seçimlerin yapıldığı 9 Ağustos tarihinden itibaren seçimlerin adil olmadığı gerekçesiyle ülkede yaşanan ve 1 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişi
2
Hafta • Sayı: 19
yaralandığı ve binlerce kişinin de gözaltına alındığı protestolardaki seçimlerin yenilenmesi talebine ilişkin Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ne dedi? A. Bu talebi değerlendiriyoruz B. Ülkenin tansiyonunun normale dönmesi için ne gerekiyorsa yaparım C. Muhalefetle masaya oturup konuşalım D. Beni öldürmediğiniz sürece seçimler yenilenmeyecek
5
Yunanistan’da yayımlanan Kathimerini gazetesi, 12 Ağustos’ta Doğu Akdeniz’de seyreden Türk ve Yunan savaş gemilerinin sürtüşmeleriyle ilgili fotoğraflı haberinde Kemal Reis firkateynine ne olduğunu öne sürdü? A. Geminin gövdesinin büyük hasar aldığını B. Gemideki Türk personelin denize düştüğünü
7
Tokyo’nun en popüler semtlerinde hizmete sokulan umumi tuvaletlerin en önemli özelliği nedir? A. Kendi kendini temizlemesi B. Şeffaf olmaları C. Isıtmalı klozet bulunması D. Dolu olduğunda tepede ışığının yanması
C. Geminin neredeyse battığını D. Geminin alt kısmında çatlak olduğunu
6
Angelina Jolie, Corona virüsü nedeniyle 6 çocuğuyla birlikte evde geçirmek zorunda kaldığı günleri nasıl tanımladı? A. Evdeki kaosun tadını çıkardım B. İşime odaklanmakta zorlandım C. Evden çalışmayı beceremedim D. Brad Pitt çocukları başıma attı, gitti
8
Üç cocuğunun annesi ve eski eşi Jennifer Garner’dan ayrıldıktan sonra Ana de Armas’la birlikte olmaya başlayan Hollywood yıldızı Ben Affleck, karantina günlerinde kız arkadaşı Ana de Armas ile birlikte nasıl bir selfie çektirdi? A. Evde televizyon seyrederken B. Birlikte müzik dinlerken C. Mutfakta yemek yaparken D. 32 dişini göstererek sırıtırken CEVAPLAR 1-C, 2-B, 3-A, 4-D, 5-D, 6-A, 7-B,8-D
A JA NDA
S E L E N AY YA Ğ C I
Dinle, izle, keşfet MÜJDELI HABERLER ÇOĞALIYOR. BU HAFTA SAYISI NIHAYET GIDEREK ARTAN KONSER VE TIYATROLARIN TADINI ÇIKARMAYA DAVET EDIYORUM.
SİNEMA
MÜJDE, TIYATROLAR YUVALARINA DÖNÜYOR!
TİYATRO
13 Mart’tan bu yana dijital etkinliklerle sanatseverlere ulaşmayı sürdüren Zorlu PSM, yeni etkinlik takvimiyle 7 Ekim’de, ‘sosyal mesafeli’ olarak açılıyor. Ekim ayı program detaylarının ilk bölümü açıklandı; biletler ise satışa çıktı. Zorlu PSM, 8’inci sezon takviminin diğer sezonlardan farklı olacağının da müjdesini veriyor. Zorlu PSM, Ekim ayı programında pandemiden en çok zarar gören sanat dallarından biri olan tiyatroya ağırlıklı yer vererek, yeni yapımlara da dikkat çekiyor. Son zamanların ilgi gören oyunlarından
örnekler: Bergüzar Korel’in tek kişilik oyunu ‘Kızlar ve Oğlanlar’, Latife Tekin’in aynı adlı romanından uyarlanan Nezaket Erden’in tek kişilik oyunu ‘Sevgili Arsız Ölüm’ - Dirmit, Birkan Uz’un yönettiği sahnede Esra Bezen Bilgin, Haluk Bilginer ve Kürşat Demir’in yer aldığı ‘Pencere’, Fransız roman ve oyun yazarı Florian Zeller’ın ‘Evlat’ ve Zorlu PSM ve Talimhane Tiyatrosu’nun ortak yapımı ‘Gerçek’… Stand up performansıyla ülkenin mizah gündemine oturan Doğu Demirkol ise tek kişilik gösterisiyle programda yer alıyor.
Eğlenirken sosyal mesafe kurallarına da uyarak DasDas’ın açıkhavaya taşıdığı oyunların sayısı giderek artıyor. Joseph K’nın, tehdit altında olan özgürlüğüne yeniden kavuşmaya çalışırken, görünmez ve mantıksız bir adalet sistemiyle girdiği savaşa şahitlik etmek ister misiniz? Mert Fırat, oyunu şöyle tanımlamış, Kafka’nın dünyasından yola çıkıp bugüne nasıl gelinir? Herhalde ancak parodileşerek katlanılacak bir yeni dünya düzeniyle mümkün… Joseph K. 28 Ağustos’ta DasDas Açık Hava’da sahnede olacak.
Açıkhava tiyatrolarını daha çok sevdiyseniz, bir önerim daha var. ‘Übü Hep Übü’ 27 Ağustos Perşembe günü, Swissotel Sultan Park sahnesinde olacak. 1888’de Alfred Jarry’nin yarattığı karakter Übü, yine Alfred Jarry ve François Rabelais, William Shakespeare, C.H. Grabbe, Georg Büchner’in yapıtlarından yararlanarak Özgür Erkekli’nin kalemi ve rejisiyle, TiyatrOPS ekibi tarafından sahneleniyor. Zorbalık, para hırsı, hainlik, nankörlük, kibir, korkaklık, açgözlülük, tüm bunlarla kendine hizmet eden Übü ve eksik orkestrasının şarkılarıyla bir taşlama komedisi…
PANDEMI NEDENIYLE
Sait Halim Paşa Yalısı’nda sinema keyfi, bu yaz da boğazın görkemli manzarasında sinemaseverleri bekliyor. Yaz boyunca devam edecek etkinlikte, yalının rıhtımına kurulan nostaljik sinema, vizyon filmlerini seyirciyle buluşturuyor. Bu yıl ‘sosyal mesafe’ önlemleri ile 19.30’da başlayan akşam, güneş battıktan sonra boğaz kenarında eşsiz bir sinema deneyimi ile devam ediyor. 26 Ağustos Çarşamba günü Oscar damga vuran ‘Parazit’ filmini açık havada tadını çıkabilirsiniz.
KONSER
Kadıköy Belediyesi Özgürlük Parkı Açık Hava Tiyatrosu konserleri hız kesmeden devam ediyor. 20 yıldan fazladır çağdaş müzik türlerini geleneksel halk müziği kökenleri, dans ve teatrel ögeleri bir araya getiren BaBa ZuLa, 23 Ağustos Pazar günü açık havada müzik ziyafeti sunacak. Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu ile birlikte gerçekleştirdiği Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, dünyada az sayıda örneğine rastlanan ve Türkiye’de ilk defa yenilenebilir kaynaklardan üretilen yeşil enerji ile festivali gerçekleştiriyor olmanın heyecanını yaşıyor. Bu değişik atmosferin tadını, dünyanın önde gelen festivallerinde yer almış ve aynı zamanda ‘Ecole Normale de Musique de Paris’de müzik profesörü olan Fransız piyanist Jean-Marc Luisada konseri, ile çıkarabilirsiniz. Konser 25 Ağustos’ta…
Hafta • Sayı: 19
3
M ÜZ İ ĞİN İ ÇİNDE N
Apple Music’ten radyo hamlesi APPLE MUSIC’IN PIYASADAKI EN ÖNEMLI KOZLARINDAN BIRI OLAN BEATS 1 ISTASYONU, ARTIK APPLE MUSIC 1 OLARAK ANILACAK. ŞIRKETIN YENI RADYO DEVRIMIYLE BERABER KADROSUNA KATTIĞI YILDIZ ISIMLER ARASINDA ÖZEL ŞOVLARIYLA LADY GAGA, SHANIA TWAIN VE THE WEEKND DIKKAT ÇEKIYOR.
SIRMA BAŞINDAN BERI Spotify’ın en büyük rakibi
olarak görüldü Apple Music… Yarışa geç başladı, fakat piyasadaki pozisyonunu hep korudu. İlk başlarda bu durum, platformun kendine özgü niteliklerinden çok, Apple markasına duyulan güvenden kaynaklanıyordu. Zaman zaman Apple’ın Spotify’ı satın alabileceği söylentilerinin yayıldığı bile oldu. Kimi iTunes kullanıcıları Apple Music’i alışkanlıklarından ötürü pratik buldular. Kimi müzisyenler, Spotify’ın sanatçılara ve şarkı yazarlarına yeterince telif ödememesini protesto etmek amacıyla Apple Music’e üye olmayı tercih ettiler. Tüm bunlara rağmen Spotify’ın kullanıcı dostu yapısı ve ücretlinin yanında ücretsiz üyelik seçeneğini de bulundurmasıyla rekabet etmekte zorlandı Apple Music.
4
Hafta • Sayı: 18
Spotify’ın müzik editörleri tarafından hazırlanan çalma listeleri, en albenili özelliklerinden… Son zamanlarda diğer dijital müzik platformlarına üye olanların ortak argümanı, artık her yerde editöryel çalma listelerinin bulunmasıydı. Fakat Spotify’ın kişiselleştirilmiş, algoritma bazlı çalma listelerini de kullanıcılarına sunması, piyasadaki liderliğini korumasına yetti. Spotify geçtiğimiz sene podcast piyasasına da hızlı bir giriş yaptı. Platformun bu alanda hayata geçirdiği en sansasyonel stratejisi, podcast dünyasının ünlü isimlerinden Joe Rogan’ın “The Joe Rogan Experience” serisinin lisansını 100 milyon dolara satın alması oldu. Konu sanatçılara gelince kuruşun hesabını yapan bir şirketin, bir podcast serisi için kesenin ağzını sonuna kadar açması
pek tabii eleştirildi… Tüm bunlara rağmen Spotify premium üyeliğiyle reklamsız podcast dinleyebilmenin tadını çıkaran müşteriler memnun. Bu yenilenmiş Spotify tehdidi karşısında podcast ve müzik uygulamalarını birbirinden ayrı tutan Apple cephesinden beklenen atağın müzik departmanından gelmesi bence çok ama çok hoş bir sürpriz… Dijital müzik platformlarının lider konumundaki Spotify’ın özelliklerini kopyalamak yerine, özgün içerikleriyle piyasada var olmaları şart. İnsanlar “Ben neden öbür uygulamayı değil de bu uygulamayı kullanmalıyım?” diye sorguladıklarında buldukları cevaplar açık ve net olmalı. İşte Apple Music’in kendini çekici kılmak adına radyo programlarına ağırlık vermesini bu yüzden takdir
ediyorum. Apple Music’in ev sahipliği yaptığı, dünya çapında yayınlanan radyo kanalı Beats 1, dili İngilizce olduğu için her ne kadar ülkemizde çok tanınmasa da özellikle Amerika ve İngiltere’de dinleniyor. Apple Music üyeliği olmayan müzikseverler, istasyonun bazı içeriklerini YouTube kanalından da takip edebiliyorlar. Tıpkı MTV ve benzeri müzik kanallarının hayatımızda yer ettiği yıllarda olduğu gibi, şimdi Beats 1 radyosunun DJ’leri arasında da tanınan ve sevilen isimler var… Özellikle son iki senedir Beats 1’da boy gösteren ünlü isimlerin sayılarının devamlı artması dikkatimi çekiyordu… Elton John ve Nicki Minaj derken yakın zamanda Billie Eilish de kadroya dahil edildi. Tek bölümlüğüne konuk sunucu olan sanatçıları saymaya kalksak zaten satırlar yetmez…
PÜR DIKKAT DINLENMESI GEREK JACOB COLLIER/ DJESSE VOL. 3
Jacob Collier çağımızın en renkli ve enteresan müzisyenlerinden biri… Ana akımın bir parçası olamayacak kadar deneysel eserler üretmesine rağmen, aklınıza gelebilecek her ünlü sanatçıyla muhabbeti olan ve ortak projelere imza atan bir deha. Müziğinin temel taşı caz olsa da Collier binbir tür müziği harmanlamayı belli ki kafasına koymuş… Yeni albümü “Djesse Vol. 3” de bu hipotezi doğrular nitelikte. Bu albüm, aslında başlangıcı 2018’e dayanan bir serinin üçüncü bölümü. Geçtiğimiz yaz yayınlanan ikinci bölüm “Djesse Vol. 2”de yer alan “Moon River” yorumu ile Collier, en iyi düzenleme kategorisinde Grammy ödülüne layık görülmüştü. 144 sesten oluşan koro düzenlemesiyle kaydedilen “Moon River”da sadece Jacob Collier’in ve ailesinin değil, Herbie Hancock, Quincy Jones, Hans Zimmer ve Coldplay’in solisti Chris Martin’in seslerini de duyabilirsiniz. Yeni bölüm “Djesse Vol. 3”te de tanıdık isimler var. Jessie Reyes’den T-Pain’e, Kimbra’dan Ty Dolla $ign’a kadar uzanan geniş bir yelpazeyi, çılgın ama derli toplu bir pakette sunmayı başarmış Jacob Collier… Biraz elektronik, biraz da akustik… Yer yer minimalist, bazen de maksimalist… Albüm ince düşünülmüş tezatlarla dolu. Özellikle Daniel Caesar’ın konuk olduğu “Time Alone With You” ve Tori Kelly’nin vokallerinin hakim olduğu “Running Outta Love”ı keyifle dinledim. Dinlemesi kolay bir albüm mü? Hayır. Ama açık fikirli müzik severlerin pür dikkatle dinlemesi gereken bir proje olmuş “Djesse Vol. 3”. Yenilikçi ve taptaze… Bence bu sene de Collier’e Grammy yolu göründü.
Şimdi düşünüyorum da, Apple Music bize bazı ipuçları vermiş aslında… Kimse böylesine büyük bir dönüşümün planlandığını bilmiyordu belki, ama ekibin önemli DJ’lerinden Brooke Reese’in Twitter’daki söylemlerine bakılırsa, bu olay uzun zamandır şirketin gündemindeymiş… Velhasıl Beats 1 istasyonunun adı artık Apple Music 1. Buna ek olarak iki yeni istasyon daha müzikseverleri bekliyor: Apple Music Country ve Apple Music Hits. Gelelim bu dönüşümü sıra dışı kılan faktöre: bu yeni istasyonlarla beraber zenginleşen, insana “yıldızlar geçidi” dedirten bir kadro var karşımızda… Apple Music ekibine düzenli radyo programlarıyla katılacak olan yeni isimler arasında Lady Gaga, Travis
Scott, HAIM, Shania Twain ve Carrie Underwood gibi starlar göz dolduruyor. Tanıtımlara bakılırsa The Weeknd, Ciara ve Snoop Dogg’la da anlaşılmış. Düşünsenize: Apple Music’i açıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz ki, Lady Gaga programında konuklarıyla sohbet ediyor, hayatından izlenimler paylaşıyor ve sevdiği şarkıları elleriyle size dinletiyor… Sanatçılarla dinleyiciler arasındaki bariyerlerin giderek eriyip gittiği şu çağda son derece mantıklı, dozunda ve yerinde bir gelişme ile karşı karşıyayız. Bu devrim niteliğindeki hamlenin tanıtım sloganlarından biri olarak şu cümleyi kullanmış Apple Music - ki söylemeden geçersem olmaz… “Hosted by artists.” Çevirisi: “Sanatçıların sunumuyla.” Mesaj alındı!
HAFTANIN ALBÜMÜ
Hafta • Sayı: 19
5
S A N AT
M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L
Natürmortların şifreleri ADETA GIZLI BIR DILI VARDIR NATÜRMORTLARIN... SEMBOLLERLE KONUŞURLAR... MEYVELER, ÇIÇEKLER, MUM IŞIĞI HATTA KURU KAFALAR… HER BIRININ VERMEK ISTEDIĞI ULVI BIR MESAJ VAR… İŞTE CARAVAGGIO’DAN ŞEKER AHMED PAŞA’YA NATÜRMORTLAR VE GIZLI MESAJLARI…
Şeker Ahmed Paşa 1841-1907 Güller Eski Türkçe ve Fransızca imzalı H 1319 (1903) Tuval üzerine yağlıboya 66 x 46 cm Provenans: Portakal Sanat ve Kültür Evi
Latincede, sanat dünyasında natürmort janrının temel felsefesini bizlere anlatır... Doğadan koparılıp insanoğlunun günlük hayatlarına zenginlik saçmak üzere taşınan çiçekler ve meyveler o ‘an’ i güzelleştirirken; hayatın geçiciliğini ve insanoğlunun ömrünün sınırını vurgular... Dünyevi hayat geçicidir; olanca renk, güzellik ve coşkusuna rağmen... Biraz da aldatıcıdır... Öylesine mükemmel ve gerçekçi resmederlerdi natürmortları Giotto, Jan Bruegel gibi ustalar… Bu isimler, hiperrealizmin doruk noktasıdır belki de sanat tarihinde... Mükemmeliyetçilik hakimdir, renkler çizgiler göz alıcı hatta can alıcıdır. Insanoğlunun dokunası hatta dallardan bir tanesini eğilip tuvalin içinden alası gelir... İnsanoğlu doyumsuzdur değil mi? Bu gerçekçi tavrı ‘trompe l’oeil’ tekniğiyle pekiştirir usta sanatçılar... O an göz yanılsamasıyla hakikate dönüşür. “Altın çağ” olarak anılan 1500’ler’de Alman ve Hollandalı “ M O M E N T O M O R I ”…
6
Hafta • Sayı: 19
ustalar sanatları üzerinden tüm dünyaya mesaj verirler, kullandıkları her bir çiçek, her bir meyve, her bir renk özellikle seçilir... Hepsi ve her şey bir kavramı anlatmak için oradadır... Adeta gizli bir dili vardır natürmortların... Sembollerle konuşurlar... Kırmızı güller, dünyevi hayatın geçiciliğini, sevgiyi, tüm bunları sonsuz merhametiyle içinde barındıran Meryem Ana’yı sembolize eder. Zambaklar, zekanın temizliğine işaret eder ve ‘Hak’kın peşindedir. Ay çiçekleri mi? İlahi sevgiyi anlatır, sadakat ve özveridir... Natürmortlarda semboller ve mesajlar öylesine kuvvetlidir ki… Kimi zaman feminen çiçeklere mum ve ışığı, kuru kafalar- evet, yanlış okumadınız, kontrasta bakın- ve hatta kısa metinler eşlik eder... Bu metinlerden en bilineni “ölüm her şeyi eşitler” anlamını taşıyan Latince harflerle “omnia mors aequat” dir. On altıncı yüzyılda zengin aristokrasinin yemek odaları duvarlarında rastlanmaya başlanır natürmortlara.
Bu kez meyveler, bereketi sembolize edecektir... Zarif bir dille eve giren misafirlere “hoş geldiniz” diye fısıldar meyve konulu natürmortlar. “Hoş geldiniz, bizim için kıymetlisiniz… Yemeğimizi sizinle paylaşacak olmaktan mutluyuz... Kalbimiz, evimiz, aşımız sizlere açık…” Caravaggio’nun meyve sepetinin ulvi mesajını okuyabilmiş Kardinal Federico Borromeo’nun bu şaheserin sahibi olmasına şaşmamalı değil mi? Gizli anlamlar, mütevazılık... ve gizli bir dil... Eski Yunan ve Roma’ döneminde mozaiklerle ve fresklerle yaratılan natürmortlar, yine sofraların zenginliğini ve paylaşmanın tatminini anlatmak için varlardı... ‘Emblema’ ismiyle anılan mozaikler üzerinden anlatılan hikayeler, verilen mesajlar Mısır döneminde mezarların içinde sonraki hayatta yenileceğine inanılarak var olmaya başlamıştır... Ancak büyük ustaların yarattığı mükemmel kompozisyonlarda vazo-
larda yan yana gelebilecek çiçekler, farklı ülkelerin, farklı kültürlerin sanatla yan yana gelebileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Osmanlı’nın laleleri, Alman ve Hollanda’nın ön beşinci yüzyıl altın çağında ışıl ışıl parlar. Modern sanatın yıldızları Picasso ve Braque’in bayrağı taşıdığı Kübizmde natürmortlar yine dönemin en kıymetli konularından olmuştur... Onların ardından gelen Juan Gris’nin 1915 tarihli natürmordu, 1. Dünya Savaşı’nda Fransa’dan çıkamayan İspanyol sanatçının memleket özlemini natürmordunun İspanya’nın sembolü olan boğa gözüne dönüşmesiyle sansasyonel bir dile sahiptir. O kadar ki dünya çapındaki sanat koleksiyoneri Leonard Lauder büyük bir gururla Metropolitan Müzesi’ne bağışlar... Günlük, hareketsiz nesneler sanata dönüşür mü? Bu, tarih boyunca sorgulanmıştır ve sorgulanacaktır... Brueghel’in şaheserinden, Şeker Ahmed Paşa’nın şaheserine... “Gül” deyip geçmemek lazım…
S T İL
Zamansız şıklık rehberi TAMAM, PANDEMI DÖNEMINDE YILDIZI BIRAZ SÖNDÜ. AMA DÖNÜŞÜ MUHTEŞEM OLACAK: YENI NORMALE UYGUN DAVETLERDE KLASIK ŞIKLIĞI YANSITAN YAZLIK TAKIMLARI YENIDEN GÖRMEYE BAŞLADIK. PEKI KLASIK ŞIKLIĞIN YENI KURALLARI NE? K I M D E M I Ş YA Z I N , özellikle pandemi döneminde şık giyinmek olmaz diye? Kumaşını ve rengini doğru seçerseniz yaz aylarında da lord gibi gezebilirsiniz…. İşe tiril tiril takım elbiseyle başlayalım… Takım elbise giymek isterseniz en kolay koton ve keten kumaş ve en doğru renk grinin tonları, mavi ve lacivertin tonları olacaktır. Kahve takım ve bej takımları ofis dışında giyin. Gömlekte açık mavi, beyaz ya da ince çizgililerden şaşmayın. Eğer gideceğiniz bir düğün ya da davetse, kumaşta hafif parlak koton-saten takım elbiseler çok şık durur. Açık gri, açık mavi, füme, açık lacivert renkler garanti olacaktır. Gömlek seçiminiz her zaman beyazdan yana olsun. Kravat ise takıma göre grinin tonları, gümüş rengi, mavini tonları veya beyaz olabilir.
PÜF NOKTALARI NELER?
• Mutlaka ipek ya da keten cep mendili kullanın. Kravat takmasanız bile beyaz gömlekle mendil, şıklık katar. • Yazın ketenli takım elbiseler en iyisi. Bu sezon çok moda olan gri ve grinin tüm tonlarını keten kumaşta bulabilirsiniz. Dikkat kolay buruşur. • Kruvaze ceketli takımlar geri geldi. Çizgili, beyaz düğmeli keten bir ceket yada takımınız olsun. • Takım elbisede kalıp çok önemlidir. Ceketin etek boyu, kol boyu ve omuzlarının tam oturması gerekir. Vücut tipinize göre en iyi sonucu özel dikimden alırısınız. Şimdilerde özel dikim oldukça revaçta, çünkü takım elbisede de farklı modeller söz konusu. Sevdiğiniz kumaşları siz seçip, gerisini bedeninize tam oturtacak deneyimli ve profesyonel ellere bırakabilirsiniz.
B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ
DIĞER YATIRIM ARAÇLARI
BIR CEKET ALIN. yakalarını kaldırdığınızda iç de-
taylarıyla sizi şaşırtsın ve aynı zamanda sıcak tutan bir dış giyime dönüşsün. Artık tek blazer ceketler iç dikişleri ve yakalarının alt dikimleriyle o kadar farklı bir teknik sunuyor ki yakaları kaldırdığınızda ve önünü iliklediğinizde o ceket bir monta dönüşüyor. BIR TRENÇKOT ALIN. Her sezon aynı şeyi söylemekten hiç sıkılmadım, bir erkeğin özellikle de bu bir işadamı ise dolabının demirbaşı olmalıdır trençkotlar. Hem de sezonu ve modası asla geçmeyecek bir ürün… RAHAT GÜNLER IÇIN KOTON BIR PANTOLON ALIN. Chino pantolon sizi yaz tatili boyunca ida-
re eder. İster sıcak olsun, ister serin her durumda sadece beyaz bir gömlekle, beyaz spor ayakkabı ve loaferınızla kombinleyin.
Gianni Agnelli, klasik tarzın öncüleri arasında zirvedeki isim olarak kabul edilir.
Hafta • Sayı: 19
7
S ÖY L E Ş İ
Taşlara fısıldama sanatı HOBI OLARAK BAŞLADI, KÜRESEL BIR GALERI ZINCIRINE DÖNÜŞMEK ÜZERE… İŞADAMI GÖKHAN GÜL, ZIMBABWE ZIYARETINDE KEŞFETTIĞI, ÇAĞDAŞ AFRIKA SANATININ SIMGESI HALINE GELMIŞ SHONA HEYKELLERINI TÜRKIYE’YE GETIRDI. BU ESERLER O KADAR ILGI GÖRDÜ KI, GÜL ÇAREYI ÇUKURCUMA’DA BIR GALERI AÇMAKTA BULDU. LONDRA VE MILANO ŞUBELERININ DE AÇILMASI PLANLANAN KLIP KUNS ADLI GALERININ BÜYÜLEYICI ÖYKÜSÜYLE TANIŞIN…
8
Hafta • Sayı: 19
S ÖY L E Ş İ
“Klip Kuns” “Taş Sanatı” demek… Zimbabwe’nin anlamı “House of Stone” yani “Taşların Evi”…
Hafta • Sayı: 19
9
S ÖY L E Ş İ
Shona sanatıyla nasıl tanıştınız?
Tamamen tesadüfi oldu… İşim dolayısıyla yılın yarısını Afrika’da geçiriyorum. Bir projemiz için hükümet yetkilileri ile buluşmak üzere 2013’te Zimbabwe’deydim… Zimbabwe’de bulunma nedeniniz neydi peki?
Aile şirketimiz Gülsan Holding’de yönetim kurulu üyeliği görevini üstlenmekteyim. 1950’lilerde dedemiz Aziz Gül tarafından kurulan firmamız, günümüze kadar yurtiçi ve yurtdışında otoyol, viyadük, köprü, tünel, enerji santralleri ve turizm projeleri gerçekleştirdi. 2009’da Güney Sudan’a giden ilk Türk müteahhiti olarak bitirdiğimiz otoyol projesinden sonra, o coğrafyada iştiralarımız sürdü. Kenya ve Uganda’da devam eden projelerimiz bulunmakta. O günden beri holdingin Afrika’daki projeleriyle ilgilenmekteyim. O sebeple ziyaret etmiştim. Ziyaretim sırasında sokakta yerel sanatçıların yarattığı bu heykelleri gördüm. Çok etkileyici bir manzaraydı. Bir kaç sanatçı, çıkardıkları büyük bir taşı yontarak farklı heykeller yarattılar gözümün önünde. O kadar etkilendim ki, üç günlük kalma süremi bir haftaya çıkardım. Bir araba kiralayarak Zimbabwe’nin içlerine doğru 500 kilometre kadar yol gittim. O coğrafyada 500 kilometreyi yaklaşık 11 saatte kat edebiliyorsunuz. Ama değdi: Oradaki yerel sanatçılarla tanıştım. O taşların çıktıkları ocakları gördüm. Masa büyüklüğündeki taşları elleriyle çıkarıp, bir sanat eseri hâline geti-
10
Hafta • Sayı: 19
“Hobi olarak 2017’de başladık… Çukurcuma’da galeri, üzerine birkaç sergi açtık. İlgi büyüdükçe etkinlikleri sıklaştırdık. Hatta geçen yıl Contemporary İstanbul’a katıldık. ” — GÖKHAN GÜL riyorlar. Ve bununla ilgili hiçbir eğitimleri de yok. Tamamen içgüdüsel olarak, ailelerinden gördükleri şekilde hayal ettikleri şeyi heykele dönüştürmelerini seyretmek çok etkileyiciydi. Ve sonuç olarak 140 heykel satın aldım ve Türkiye’ye getirdim. Amaç, bir galeri açmak mıydı?
Hayır, tamamen hobi amaçlı… Çok sevdiğim, beğendiğim için getirdim. Holdingde ofisimize koyarız, sevdiklerimize hediye ederiz diye düşündüm. Hatta ilk başta arkadaşlarım bana takıldılar: “Bu kadar saat bu heykeller taşınır mı?” dediler. Ama bir de baktım, getirdiğim heykeller dostlarım tarafından kapışılmış! 140 tanesinin arasından bana sadece yolda kırılan altı adedi kaldı. Bunun üzerine bir dahaki ziyaretimde yine getirdim. Yakın arkadaşım Sertan Südütemiz ile ilgili böyle bir galeri yaratma fikri de böyle ortaya çıktı. Hobi olarak 2017’de böyle başladık…Çukurcuma’da galeriyi açtık, üzerine birkaç sergi açtık. İlgi büyü-
S ÖY L E Ş İ
dükçe etkinlikleri sıklaştırdık. Örneğin geçen yıl Contemporary İstanbul’a katıldık. Bu sene de katılmayı planlıyoruz. Ne anlama geliyor “Klip Kuns”?
“Taş Sanatı” demek… Zimbabwe’nin anlamı “House of Stone” yani “Taşların Evi”… Sebebi, dünyanın en zengin çeşitlilikte ve bolluktaki taş rezervlerinden birine sahip oluşu… Springstone, Serpentine, Soapstone gibi yumuşak taşlar da, Lepidolite, Dolomite, Butterjade gibi sert, mermer türevi yarı değerli ve değerli taşlar da mevcut… Bu heykellerin yapımında nasıl bir süreç işliyor, ne kadar sürüyor?
Keski ve çekiç kullanıyorlar. Su ve zımparayla detaylar çalışılıyor. Sonra ateşte ısıtılıyor ve cilalanıp son halini alıyorlar. Mesela orta boy bir heykelin yapımı 15 gün sürüyor. Büyük boydakilerin bazıları bir buçuk, iki ay sürebiliyor. Detaylı olanlar içinse sanatçılar 3-4 ay uğraşıyorlar. Hatta iki-üç seneyi bulabiliyor. Boyutuna ve sanatçısına göre değişiyor. Galeride yer alan parçalar neye göre seçiliyor?
Tamamen benim zevkimi yansıtıyor. Beni etkileyen, ruhuma dokunan parçaları seçiyorum. 200’ün üzerinde dünyaca ünlü sanatçıyla irtibattayım. Hatta bunların bazılar İngiltere’de, British Museum’da sergilendi. Amerika’nın önde gelen çağdaş sanat galerilerinde de yer alıyor. Biz de jest olarak
bu heykellerden birkaç tanesini Türkiye’de birkaç kuruma hediye ettik. Son olarak Darıca Hayvanat Bahçesi ile irtibata geçtik. Onlara bir aslan bir de fil heykeli armağan edeceğiz. Şu an Çukurcuma’daki galeride kaç adet heykel bulabiliriz?
Yaklaşık 200’ün üzerinde… Bu seyahatimle 200 kadar daha heykel almayı planlıyorum. Oldukça fazla… Yoksa şube açmayı mı planlıyorsunuz?
Öyle niyetlerimiz vardı, pandemi yüzünden ertelendi. Nişantaşı’nda bir galeri daha açmayı düşünüyoruz. Bunun dışında küresel ölçekte de büyüme planlarımız var. Milano ve Londra’da birer galeri açmayı planlamıştık. Hatta mekân da bulduk. Ama pandemi nedeniyle projeyi askıya aldık. Seneye işler normalleşirse Milano ve Londra’daki galerileri açarız. Sonra da hedef, Amerika… Küresel bir galeri zincirine dönüşecek yani…
Evet. Zaten dünyada tekiz. Dünyanın birçok yerindeki galerilerde bu heykellere ufak çaplı yer veriliyor ama genel anlamda sadece Shona Sanatı’na ayrılan tek galeri burası. Daha önce Shona Sanatı’yla ilgili gelip geçici birkaç sergi olmuş ama burası dünya çapında kalıcı bir yer. Zimbabwe Kültür Bakanlığı da bu girişimlerimizden dolayı çok memnun, bize destek veriyorlar. Hobi olarak başlayan bu oluşum, anlayacağınız çok farklı bir şeye dönüştü… Hafta • Sayı: 19
11
Azmim en büyük silahım
Maria Sh 12
Hafta • Sayı: 19
K A PA K KO N US U
ASLI BARIŞ
HENÜZ 33 YAŞINDA, AMA 28 SENELIK KARIYERINE 5 GRAND SLAM VE 30 MILYON DOLARI AŞAN BIR SERVET SIĞDIRDI. ALTI AY ÖNCE TENISTEN EMEKLI OLDUĞUNU AÇIKLAYARAK TÜM DÜNYAYI ŞOKE ETTI…. BU HAFTA ISE MANŞETLERE GERI DÖNDÜ. BIR TENIS YILDIZI DEĞIL, IŞ KADINI OLARAK… BIR SPORTIF WELLNESS ŞIRKETINE YATIRIM YAPAN MARIA SHARAPOVA’NIN YENI HAYATINDA ONU NELER BEKLIYOR?
harapova Hafta • Sayı: 19
13
K A PA K KO N US U
“İnsanlar ‘5 Grand Slam kazandın, daha fazlasını kazanabilirdin, yazık oldu’ dediler. Sonuçta evet, 5 Grand Slam kazandım. 10 tane kazansam daha iyi olurdu ama hiç kazanmamaktan da iyidir yani! Günün sonunda benimki bir başarı öyküsü, öyle değil mi?” Onunki sadece bir başarı öyküsü değil, çok daha fazlası… Henüz 33 yaşında, ama 28 senelik kariyerine 5 Grand Slam ve 30 milyon doları aşan bir servet sığdırdı. Altı ay önce tenisten emekli olduğunu açıklayarak tüm dünyayı şoke etti…. Bu hafta ise manşetlere geri döndü. Bir tenis yıldızı değil, iş kadını olarak… Bir sportif wellness şirketine yatırım yapan Sharapova, geleceği için heyecanlı… Geleceği anlamak için geçmişe bakmak gerek derler… Hikayeyi en başa alalım… Sharapova’nın tenisle tanışmasına sebep, aslında bir facia…Hepimizin iyi bildiği Çernobil faciası… Yuri ve Yelena Sharapova çifit 1986 yılında Çernobil faciasından uzaklaşmak için Belarus’tan Sibirya’ya taşınırlar. Kızları Masha Sharapova- yanlış okumadınız asıl adı Maria değil, Masha… “Yakın çevrem hâlâ Masha der. Amerika’ya geldiğimde insanların adımı doğru söyleyemediğini anladım; ‘Marsha’ diyorlardı, hiç hoşuma gitmiyordu. O yüzden Maria’yı kullanmaya karar verdim. “ diye açıklıyor. Aile biraz güneş ışığı görmek için Sochi’ye taşınır. Baba Yuri, orada tenisi keşfeder. Bu sporla çocuğunu da tanıştırır. Maria henüz beş yaşındayken eski tenis yıldızı olan Martina Navratilova, ondaki yeteneği keşfeder ve baba Yuri’ye ne yapıp ne edip Amerika Florida’daki bir okula kızını yazdırmasını söyler… Baba Yuri cebinde sadece 900 dolarla, kızıyla Amerika’nın yolunu tutar. “Altı yaşındayken babamla beraber tenis eğitimi almak üzere Amerika’ya geldik. Babamın varı yoğu cebindeki 900 dolardı. O kadar yani… Eğitimim için büyük bir risk almıştı. Annem ise 2 yıl boyunca vize sorunları yüzünden yanımıza gelemedi. O dönem bir çocuk olarak bile ailemin benim için yaptığı özverinin farkında olsam da, bir yanım her zaman anneme hasret kaldı.” Baba Yuri birkaç işte birden çalışırken Maria Sharapova, IMG akademisinde anne hasretini azmi ve tenis aşkıyla bastırmaya çalışır. O günleri şöyle anlatıyor: “Ben burslu okuyor-
14
Hafta • Sayı: 19
K A PA K KO N US U
Altı yaşındayken babamla beraber tenis eğitimi almak üzere Amerika’ya geldik. Babamın varı yoğu cebindeki 900 dolardı.
Hafta • Sayı: 19
15
İSTANBUL’U SEVMEDIĞIM IDDIALARI DOĞRU DEĞIL Türkiye’ye defalarca geldim. Her yerini gezdim. Her anından da keyif aldım. Bir noktada eski erkek arkadaşım buradayken benim İstanbul’u sevmediğim iddia edildi. Nereden çıktı anlamadım. Turist olarak İstanbul’u keşfetmeyi oldukça seviyorum. Türk yemeklerine de bayılırım
16
Hafta • Sayı: 19
K A PA K KO N US U
dum, rekabet hayli yoğundu. Diğer kızlar acımasız olsa da ben hiç kulak asmadım. Kendimi tenise verdim. Ama bazı şeyler sinirimi bozuyordu tabii… Mesela imkanım olmadığı için diğer sporcuların eskilerini giyiyordum. Özellikle de Anna Kornikova’nın… O da frapan tasarımlardan hoşlanıyordu. Parlak renkler, leopar deseni falan. Bugün bile leopar deseninden nefret ederim. Hep sade, koyu renkli tasarımlar giymemdeki sebep bu….” 2004’te henüz 17 yaşında Serena Williams’ı yenerek Wimbledon’ı kazandığında hem kendi destanı, hem de iddialı bir rekabet öyküsü bir arada başlamış olur. Söylendiği gibi Serena’dan nefret edip etmediğini sorduğumda şu cevabı alıyorum: “’Nefret etme’ diye bir durum yok. Ama arkadaş da değildik. Niye olalım ki? Biz rakiptik sonuçta… Rakip olarak sonsuz saygım da vardı. Ama arkadaşlık başka bir şey. Benimle ilgili pek çok kez gereksiz açıklamalar yaptı. Medya da bunu sevdi. İşler böyle büyüdü. Ben asla onun hakkında gereksiz açıklamalar yapmadım. Ben rakiplerim hakkında anlamsız açıklamalar yapmayı sevmeyen biriyim. Ama yapı meselesi tabii…” Bundan sonrası sportif peri masalı: Wimbledon başarısının ardı arkası kesilmez… Üzerine Amerika Açık (2006) Avustralya Açık (2008) Fransa Açık (2012-2014) gibi pek çok ödülle
pozisyonunu sağlamlaştırır. 11 sene en çok kazanan kadın sporcular listesinin başını çeker. Nike’den Evian’a, pek çok sponsor kapısını çalar, reklam kampanyaları ardı ardına sıralanır. 2015’e geldiğimizde şahsi serveti 30 milyon doları geçer. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, pembe hikayemiz 2016’da karardı. Avustralya Açık’ta doping testini geçemedi. Sebebi, 10 sene kullandığı ‘Meldonium’ adlı ilacın o yılın başında yasaklı listesine alınması… Tenisten geçici süre men edilen Sharapova bu süreçte kendisini haksızlığa uğramış hissetti mi? Şöyle anlatıyor: “Ailemde şeker sorunları var, bende de magnezyum eksikliği… Bu ilacı yıllardır kullanıyordum ve gerçekten yasaklı maddeler listesine alındığını bilmiyordum. Doping testini geçemediğimi açıkladığım basın konferansı, yaptığım en zor şeylerden biriydi… Bana yapılanı olgun bir şekilde kabullenmek ve hâlâ profesyonelce davranabilmek... Hepsi beni güçlendirdi. Ailemin desteği sayesinde de güçlendim tabii. Annem haftalarca yanımdan ayrılmadı. Babam sürekli motive eden konuşmalar yaptı. Böylelikle durumu kabullendim. Pişman olacağım şeyler yapmış olsam bile hayatta hiçbir şeyden pişman değilim.” 2017’de geri dönüş yapmak için hamle yapsa da, omzundaki sakatlık nedeniyle eski ışıltısını yakala-
yamayan Sharapova, zor bir kararla tenisten emekli oldu. Peki hiç geri dönüş imkanı yok mu? “Ara sıra tenis oynuyorum tabii… Ama tamamen keyif aldığım için… Profesyonel anlamda tenise dönmem söz konusu bile değil. İleride antrenör filan da olmayı asla düşünmüyorum. Eski fotoğraflarıma baktığımda hâlâ canım acıyor. Sağ omuzumdaki sorun yıllardır devam ediyor. 2016’da yaşadığım olaydan sonra, kondisyonumu toparlamaya çalıştım. Altı ay boyunca, günde 14 saat fizik tedavi gördüm. Üzerine antrenman… Bir türlü eskisi gibi olamadım. İnadım ve sabrım en büyük silahlarım olmuştur. Ama bir noktadan sonra aleyhime çalışmaya başladı, silah bana döndü. Israr etmenin bir alemi yoktu. Kendim için zor ama doğru bir karar verdim.” Sahalardayken hayli mesafeli ve soğuk tavırlarıyla dikkat çeken Sharapova, pandemi döneminde yaptığı paylaşımlar ve canlı yayınlarla konuşuldu. Bir noktada hayranlarıyla telefon numarasını birle paylaştı. Bu büyük değişimin sebebi ne? Şöyle açıklıyor: “17 yaşında Wimbledon’dan sonra tüm gözler üzerime çevrildi. Ben de kendime duvarlar örmek zorunda kaldım. Gizemli durmak hoşuma da gidiyordu. Bir güvenlik hissi yaratıyordu. Zaman içinde olgunlaştıkça paylaşmanın da güzel bir şey olduğunu fark ettim. “
Hafta • Sayı: 19
17
Ç E V RE
Türkiye’nin ilk “yeşil” festivali Gümüşlük’te 17. ULUSLARARASI GÜMÜŞLÜK MÜZIK FESTIVALI, TÜRKIYE’DE YENILENEBILIR KAYNAKLARDAN ÜRETILEN YEŞIL ENERJI ILE GERÇEKLEŞEN ILK FESTIVAL OLMA ÖZELLIĞINE SAHIP. HOLLANDA KRALIYETI BÜYÜKELÇILIĞI VE İSTANBUL BAŞKONSOLOSLUĞU’NUN DESTEĞI ILE GERÇEKLEŞEN FESTIVALIN TÜM ENERJISI HOLLANDALI ENERJI FIRMASI VOLTA ENERGY’NIN GÜNEŞ PANELLERINDEN ELDE EDILIYOR.
Dİ D E M E R YA R ÜNLÜ
Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, ilk defa 2004 yılında Bodrum’un tarihi değerleriyle öne çıkan balıkçı kasabası Gümüşlük’te düzenlendi. 2004 yılında Piyanist Eren Levendoğlu, ve Piyanist Gülsin Onay’ın önderliğinde, küçük çapta bir piyano festivali olarak, tarihi mekân Eklisia’da başlayan bu serüven, bir sonraki yıl uluslararası müzik festivali sıfatıyla yoluna devam etti. Her yıl yaz mevsiminde 1,5 ila 2,5 aylık bir dönemi kapsayan festival, Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen, değerli müzisyenleri çatısı altında konuk ediyor. Dünyanın ve Türkiye’nin en uzun soluklu ve kapsamlı festivalleri arasında yer alan Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, her yıl 20 ila 30 civarında konser ve gösteriyle bugüne kadar 300 civarında etkinliğe ev sahipliği yaptı. 400 yıllık bir tarihe sahip Ortodoks şapeli Eklisia’da gerçekleştirilen konserleri her yıl 10 – 15 bin civarında konuk izledi.
BODRUM BELEDİYE BAŞKANI AHMET ARAS:
“SANAT, ÇEVRE DUYARLILIĞI KONUSUNDA FARKLILIK YARATABILECEK EN BÜYÜK GÜÇ”
18
Hafta • Sayı: 19
“Türkiye’de ilk kez yeşil enerji ile bir festival düzenleniyor ve bu çok özel etkinliğe Bodrum olarak biz ev sahipliği yapıyoruz. Ben, bu konsepti, ‘Yeşil Belediyecilik’ anlayışımıza çok yakıştırdım. Fikrin mimarlarına ve festival komitesine bunun için özellikle teşekkür ediyorum. Çünkü biz, göreve geldiğimiz günden bu yana, Bodrum’un doğasının, ikliminin yükünü azaltmak için çaba sarf ediyoruz. İmar uygulamalarından, tarım projelerine, akıllı atık yönetiminden kent mimarisine kadar attığımız her adımda, önceliğimizin doğa ve insan olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Bu nedenle, ‘sürdürülebilir
Ç E V RE
HOLLANDA KRALİYETİ İSTANBUL BAŞKONSOLOSU BART VAN BOLHUİS:
FESTIVALIN ENERJISI GÜNEŞ PANELLERINDEN SAĞLANACAK, BIR SONRAKI ADIM TÜM TÜRKIYE’YI GEZECEK SOLAR FEST
yaşam’ mesajı veren ve çevre duyarlılığını net bir şekilde ortaya koyan etkinlikler bizim için çok büyük anlam taşıyor. Sanat, çevre duyarlılığı konusunda farklılık yaratabilecek en büyük güçtür. Umarım yeşil festivallerin Türkiye’deki öncüsü Bodrum olur. Bodrum, tüm dünyanın bildiği ancak yeterince tanımadığı bir turizm kenti. Biz şu anda 3 bin 500 yıldır medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve her bir medeniyetin iz bıraktığı kadim bir coğrafyanın üzerinde yaşıyoruz. Böyle bir zenginlik, sadece o kentin değil, tüm ülkenin kültür ve sanat yaşamına ilham verir. Dolayısıyla biz
“Bugün dünya genelinde birçok büyük festivalin enerjisini yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor. Festivallerde plastik ve atıkların geri dönüşümü sağlanıyor. Gümüşlük Müzik Festivali’nin öncülük ettiği bu ‘yeşillenmenin’ aslında çok önemli iş fırsatları ve iş birlikleri sunuyor. Volta Energy’nin jeneratörünün Gümüşlük Festivali için buraya getirilmesini sağladık. Festivalin tüm enerjisini güneş panelleri üretecek. Bu süreçte, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ile önemli görüşmeler gerçekleştirdik. Bodrum ve Muğla’da yenilenebilir enerjilere odaklanan projeleri hayata geçirmeyi planlıyoruz. Bunun yanı sıra, ilk olarak Beyoğlu’nda başlayacak, sonrasında ise tüm Türkiye’yi gezmesi planlanan Solar Fest organizasyonu planlıyoruz. Yaşanabilir şehirler yaratırken, insanların mutluluğunu ve rahatlığını temel almak çok önemli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili önemli çalışmalarımız
var. IBB’nin İstanbul’u yaşanabilir bir kente dönüştürme çalışmalarını takdir ediyoruz. Akıllı mobilitenin yanı sıra, İSKİ ile su yönetimi, suyun verimli kullanımı ve dağıtımı konusunda çalışmalarımız var. Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu olarak döngüsel ekonomiye geçiş bizim öncelikli gündem maddemiz. Bu konu, geri dönüşümden, atık yönetimine, su tüketiminden, akıllı mobiliteye, kamu taşımacılığından, sürdürülebilir şehirlere kadar çok sayıda alanı kapsıyor. Bugün sadece İstanbul değil, Bodrum’da da trafik ilerlemiyor. Her yer otomobille dolmuş durumda. Oysa, kamu alanlarını şehir halkına geri vermemiz gerekiyor. Bu nedenle elektrikli bisikletler gibi akıllı mobilite, akıllı taşımacılık bizim için çok önemli. Örneğin Hollandalı Accell firması Manisa’da e-bisiklet üretiyor. Tasarım başta olmak üzere bu alanda Türk şirketlerle iş birlikleri geliştirebiliriz.”
Bodrum’u sadece denizi, doğası, iklimi ile değil kültürü ve sanatı ile de bir başkent yapmak için çalışıyoruz. Kentimizin sahip olduğu kültürel mirası turizmle buluşturduğumuz ve bunu uluslararası nitelikli organizasyonlarla, festivallerle taçlandırdığımız taktirde, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli kültür-sanat kentlerinden biri olacağımıza inanıyorum. Kaldı ki Gümüşlük Festivali gibi organizasyonlar, Bodrum’un kadim tarihini gözler önüne seren mekanları sanatla buluşturarak, Bodrum’un bu eşsiz kültürel mirasına da dikkat çekiyor. Festival, bu yönüyle de bizim için çok anlamlı.
Hafta • Sayı: 19
19
Ç E V RE
Festival 10. yılında, artan talepleri karşılamak ve daha çok izleyiciyle buluşmak amacıyla, dünyanın yedi harikasından biri olan Mausolleion Anıt Mezarı’nın yapımında kullanılan taşların çıkarıldığı, Gümüşlük beldesi sınırları içinde yer alan “Antik Taş Ocağı”na taşındı. O yıla kadar Gümüşlük Kültür ve Sanat Derneği bünyesinde gerçekleşen festival, 10. Yılından itibaren Bodrum Klasik Müzik Derneği çatısı altında düzenlenmeye başladı. 17 Ağustos Pazartesi akşamı, kontrollü normalleşme sürecinde belirtilen tüm sağlık önlemlerinin alındığı bir ortamda Hollandalı sanatçılar Rosanne Philippens & Michail Lifits konseri ile açılan 17. Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali bu sene çok önemli bir ilke imza atıyor. 17 Eylül 2020 tarihine kadar devam edecek olan Festival, Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu’nun desteği ile Türkiye›nin ilk yeşil festivali olarak gerçekleşiyor. Festival tüm enerjisini Hollandalı enerji firması Volta Energy’nin güneş panellerinden elde ediyor.
20
Hafta • Sayı: 19
ULUSLARARASI GÜMÜŞLÜK MÜZİK FESTİVALİ SANAT YÖNETMENİ PİYANİST EREN LEVENDOĞLU:
DOĞAYLA IÇIÇE, COVID-19’DA N POZITIF ETKI ÇIKARMAYI HEDEFLEYEN BIR PROGRAM KURGULANDI
“Pandemi süresince festivalin olup olamayacağı, olursa nasıl bir formatta olabileceği üzerine ekipçe çok kafa yorduk. Açıkçası yakın zamana kadar olabileceğini biz de düşünmüyorduk. Koronanın bizleri doğayla olan ilişkimizi yeniden sorgulamaya itmesiyle bazı şeyler de şekillenmeye başladı ve festivalimizi bu çerçevede gerçekleştirmenin, popülasyonu hızla artan ve gitgide daha çok betonlaşan, yeşili yavaş yavaş terk eden Bodrum için bu konuda farkındalığı arttırmak adına çok iyi bir fırsat olacağını fark ettik. Halihazırda festivalimizin felsefesi olan bu yaklaşım doğrultusunda, Hollanda Başkonsolosluğu ile yolumuzun kesişmesiyle birlikte doğayla içiçe kurgulanmış bir programla katılımcılarımızla buluşma kararı aldık. Aslında yaptığımız bu süreçten hem kendimiz, hem katılımcılarımız, hem de yaşadığımız çevre için COVID-19’dan nasıl bir pozitif etki çıkartabilmeye odaklanmaktı. İçinde yaşadığımız bölgenin coğrafi olarak buna uygun olması, doğanın
karşısında değil içinde durarak, ona zarar vermeden, müdahale etmeden etkinliklerimizi gerçekleştirebiliyor olmak değerlendirilmesi kaçınılmaz bir fırsattı bizim için. Karantina süresince gerçekleşen online etkinliklerden sonra sanatseverleri müzisyenlerin canlı performanslarıyla buluşturabilecek olmak bize büyük bir heyecan verdi. Bizim için her şeye rağmen festivalin kuruluş amacı olan eğitimlerimizin devam edebiliyor olması ayrıca çok önemliydi. COVID-19 nedeniyle fiziksel olarak masterclasslara katılamayan öğrencilerimiz hem de daha geniş bir kitleye ulaşabilmek adına canlı yayın üzerinden eğitimlere erişebilme imkanı sağladık. Bu sene ayrıca diğer senelerden farklı olarak programımıza açık hava sinema gösterimleri de ekledik. Film gösterimi etkinlikleri festivalimiz kapsamında bir ilk. Bunun gerçekleşmesinde çok büyük katkısı olan Başka Sinema ile bir araya gelmenin sevincini yaşıyoruz ve bu birlikteliğin çok uzun yıllar devam etmesini umut ediyoruz.”
Ç E V RE
YEŞIL PERDE AÇIK HAVA FILM
GÜMÜŞLÜK FESTIVAL AKADEMISI GENÇ MÜZISYENLERE DESTEK OLUYOR
Bu yıl ilk defa festival programına dahil olan, “Yeşil Perde” açık hava film gösterimleri, Hollanda Kraliyet Başkonsolosluğu Kültür Başmüşaviri İpek Sur Van Dijk ve festival ile birlikte yaratılan, enerjisini yeşil enerjiden alan sinema projesi, müzik, çocuk ve çevre temalarına odaklanan filmlerin yanı sıra, Bodrum’da yaşayan kadın yönetmenlerin filmleri ve Bodrum’un sosyo-kültürel özelliklerine değinen kısa belgeselleri kapsıyor. Çevreye her zaman duyarlı yaklaşan ve bu konuda tepkisini açıkça ortaya koyan Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, bu sene sürdürülebilir yaşam mesajını ön plana çıkarıyor ve bu konunda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu’nun desteği ile festivalin bu yıl ilk kez kendi solar paneller sayesinde kendi enerjisini üretebiliyor olması, bu açıdan çok önemli bir mesaj. Bosfor Turizm sponsorluğunda düzenlenen 17. Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali kapsamında gerçekleşecek konser, film gösterimleri ve sergilere paralel olarak çevresel sorunlara ve sosyo-kültürel yerel değerlere dikkat çeken paralel etkinlikler de yapılacak. Oturma düzeni pandemi güvenlik koşullarına uygun olarak planlanan festivalde, sosyal mesafeyi koruyabilmek açısından koltuk sayısı sınırlı tutuluyor.
KONSER PROGRAMI ŞÖYLE
Bodrum Klasik Müzik Derneği tarafından organize edilen Piyanist Eren Levendoğlu’nun sanat yönetmenliğinde ve Piyanist Gülsin Onay’ın sanat danışmanlığında sürdürülen Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali bünyesinde 15 yıldır piyano, keman, viyola, viyolonsel, flüt, obua, arp, orkestra şefliği, şan,
kompozisyon ve gitar dahil olmak üzere birçok farklı dallarda eğitim veriliyor. Bu kapsamda kurulan Gümüşlük Festival Akademisi, gençlere yönelik bir eğitim platformu görevi üstleniyor. Akademi, yurt dışında okuyan müzik öğrencileri için fon oluşturarak genç müzisyenlere destek sağlıyor.
31 AĞUSTOS, TAŞTA
TAŞTA
Antik Taş Ocağı 21:00 SUDA:
Gümüşlük Festival Merkezi 20:30 17 AĞUSTOS, TAŞTA
Rosanne Philippens (Keman) ve Michail Lifits (Piyano) 25 AĞUSTOS, TAŞTA
Jean-Marc Luisada (Piyano) 30 AĞUSTOS, SUDA
Gümüşlük Festival Akademisi Piyano Öğrencilerinin Konseri
Deniz Şensoy, Can Çakmur, Jamal Aliyev (Piyano Üçlüsü) 6 EYLÜL, SUDA
Yuri Honing Akustik Dörtlüsü (Saksafon, Piyano, Bas, Davul) 8 EYLÜL, SUDA (ÖZEL KAYIT GÖSTERIMI)
Daniel Zamir (Saksafon / Gitar) 12 EYLÜL, SUDA (ÖZEL KAYIT GÖSTERIMI)
Abate Berihun ve Addis Ken Project (Saksafon, Piyano, Bas, Davul) 15 EYLÜL, SUDA
Erkin Onay, Çağ Erçağ, Gülsin Onay (Piyano Üçlüsü)
Hafta • Sayı: 19
21
22
Hafta • Sayı: 19
T E K N O L O Jİ
Akıllı dekorasyon TEKNOLOJI, EV VEYA OFIS DEKORASYONLARINA HEM IŞLEVSELLIK HEM ŞIKLIK KATIYOR. BU ALANDA KULLANICILARA SUNULAN ÜRÜNLERIN SAYISININ ARTMASI DIKKATIMIZI ÇEKTI VE HEMEN AKILLI DEKORASYON ÜRÜNLERINI BIR ARAŞTIRDIK. FARKLI ALANLARDA PEK ÇOK ÜRÜNLE KARŞILAŞTIK. İŞTE TEKNOLOJIYLE DEKORASYONUN BIR ARAYA GELDIĞI ÜRÜNLER...
AHME T CAN
AÇIKKEN TV, KAPALIYKEN SANAT ESERI evlerimizin odak noktasında yer alan teknoloji ürünleri. Geleneksel TV’ler kapanınca siyah bir ekranla baş başa kalıyoruz. Dolayısıyla evin şıklığı bozuluyor da diyebiliriz. Samsung’un geliştirdiği ‘The Frame’ serisi ise kapanınca bir sanat eserine dönüşüyor. Dijital mağazadan seçeceğiniz sanat eserleri TV kapanınca devreye giriyor ve şık bir sanat eseri salonunuza eşlik ediyor. Aynı zamanda mıknatıs tasarımlı çerçeveleri ise bu şıklığı tamamlıyor. İstediğiniz zaman bu çerçeveleri değiştirebiliyorsunuz. 55 inç boyuttan 75 inç boyuta kadar farklı seçenekleri var. 12 bin 999 TL’den başlıyor. TELEVIZYONL AR
Hafta • Sayı: 19
23
T E K N O L O Jİ
KABLOSUZ ŞARJLI MASA LAMBASI artık hemen hemen hepsinde kablosuz şarj desteği var. Bu yüzden seçilen mobilyalarda da kablosuz şarj noktaları yer almaya başladı. Bunlardan biri de masa lambaları. Ikea’nın geliştirdiği ‘RIGGAD’ adındaki masa lambası, üzerindeki kablosuz şarj noktası sayesinde akıllı telefonları şarj edebiliyor. Akıllı telefonunuzda kablosuz şarj özelliği yoksa USB girişinde de şarj edebilirsiniz. Yani aynı anda iki akıllı telefonu şarj edebilmeniz mümkün. 599 TL AKILLI TELEFONLARIN
24
Hafta • Sayı: 19
T E K N O L O Jİ
AMBIYANS YARATIYOR AY D I N L A T M A denilince ilk akla gelen markalardan biri Philips Hue serisi. Bu seriye yeni bir üye eklendi. ‘Play’ adındaki bu yeni ürün bir ışık çubuğu. Akıllı telefon uygulaması üzerinden kontrol edilen bu yeni sistemde farklı ışık efektleri için 16 milyon renk bulunuyor. Zemine veya dolabın üzerine yerleştirin ya da TV’nizin arkasına monte edin ve duvarınızı ışıkla boyayın. Tam akıllı deneyim. 1.099 TL
AKILLI
Hafta • Sayı: 19
25
H O R O L O Jİ
SAKSIYI ÇALIŞTIRIN bitkilerin gelişmesine yardımcı olan akıllı bir saksı. Kendi kendine sulama sistemi ve dört dahili sensör, bitkinizi günün 24 saati izliyor. “Perfect Drop” sulama sistemi, bitkinizi ihtiyaç duyduğu zaman suluyor. Pot otomatik olarak bitkinin doğal yaşam döngüsüne adapte oluyor ve buna göre su tüketimini dengeleyerek, bitkinize doğru zamanda doğru miktarda su veriyor. Parrot Pot’un kendi kendine sulanan “Bitki Bakıcısı” modu, bitkiniz için bir ay boyunca katılımsız bakım sağlayabiliyor. Sulama seviyelerini ayarlayarak bitkinizi canlı ve sağlıklı tutuyor. Parrot Pot’un dört yerleşik sensörü, ışık, sıcaklık, toprak nemi ve gübre seviyelerini gerçek zamanlı olarak izliyor. 3 bin 270 TL P A R R O T P O T,
26
Hafta • Sayı: 19
T E K N O L O Jİ
PANJURLAR OTOMATIĞE BAĞLANSIN varsa akıllandırmak çok kolay. Hello Axis’in geliştirdiği cihaz, mevcut pencere panjurlarını, perdelerini otomatikleştiriyor. Halkalı veya boncuk zincirli (plastik veya metal) olan herhangi bir pencere panjuruna monte edilebiliyor. Akıllı telefon uygulamasıyla veya sezgisel dokunmatik alan ile kontrol edebilirsiniz. Gün, hafta ve ay boyunca özel programlar ayarlayarak güneşliklerinizin sizin için çalışmasını sağlayabilirsiniz. 2 bin 720 TL E VINIZDE PAN JURUNUZ
Hafta • Sayı: 19
27
S AĞL IK S O HB E T L E Rİ
EMEL ARSLAN GÜRYILDIZ
EN İYI ŞEFLER ASOSYALDIR! YEMEK YARIŞMALARININ REYTING REKORLARI KIRDIĞI, PANDEMININ YARATTIĞI ŞEFLERIN SOSYAL MEDYADA CIRIT ATTIĞI BIR DÖNEMDE USLA AKADEMI’DE YENI GASTRONOMI ŞEFLERI YETIŞTIRIYOR EMEL ARSLAN GÜRYILDIZ… “VIRÜS BIZI DE ZORLADI AMA AMAZON KADINI OLMAK SAVAŞMAYI GEREKTIRIR” DIYEREK HER ZAMANKINDEN DAHA HIRSLA HEM HAYATA HEM DE IŞLERE SARILDIĞINI ANLATIYOR. GÜRYILDIZ’LA YENI NORMALE MUTFAKTAN KAFA TUTAN FELSEFESINI KONUŞTUK…
O
O da herkes kadar naif, o da koronavirüs hayatları eve kapattığında şapkasını önüne koyup “Evyah bittik mi?” diye sorgulamış sıradan bir ölümlü… En acımasız sorguladığı ise kendi hayatı olmuş. Kısa bir bocalamanın ardından titreyip kendine geldiğini ve belki de yöneticisi olduğu USLA’da son dönemlerin en dikkat çekici hamlelerine imza attığını anlatıyor. USLA Akademi, genç yaşlı herkesin pek ilgi gösterdiği gastronomi alanında önemli ustaları çatısı altında buluşturan bir okul. Yüzlerce mezunu, önemli mutfaklarda şeflik yapıyor. Okulun Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su olan Emel Arslan Güryıldız’la hem mutfak de hayatı konuştuk…
YA S E M İ N S A L İ H
28
Hafta • Sayı: 19
Pandeminin ilk düşündürdükleri ne oldu?
fırsat bulabildim. Bir yandan herkes gibi kaygılarım vardı elbette ama sonra bu yeni hayat kafamda şekillendi ve kaygı azaldı. Pandeminin ilk 40 gününü fotoğraflarla günlük haline getirdim. Fotoğrafçılığa hep ilgi duymuşumdur. Duygularımı fotoğraflarla anlatmayı her zaman sevdim. Günlük gelişmeleri, duyduklarımı, belirsizliğin bana hissettirdiklerini bir fotoğrafla günlüğüme kaydettim. Bir de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde deniz turizmi üzerine yüksek lisans yapıyordum, bitmesine çeyrek dönem kaldı. Tezimi bitirmek için de iyi bir fırsat oldu bu dönem benim için.
Biraz sert bir sorgulama olmuş gibi görünüyor, sonra bunu da sorguladınız mı?
Ne öğrendiniz bu süreçten?
Önce bir yavaşlama hissettim. Bununla beraber kendimle ve ailemle geçirdiğim zamanın tadını çıkardım. Zaman ayıramadıklarıma, özellikle de kendime vakit ayırdım. Sonrasında yavaş yavaş farkındalık geliştirdim sanırım. Hayatımı sadeleştirmeyi keşfettim. Bir giysiye bakarken, “Neden almışım ki?” diye sorguladım. Neredeyse dolabımın dörtte üçünü hayatımdan çıkardım. Siyah renkli kıyafetlerimi kenara ayırdım elbette. Dolabımdaki ve yaşam alanımdaki fazlalıklar gidince ben de hafiflediğimi hissettim.
Neden bu kadar sert oldu, bilemiyorum. Başka bir kafaya geçiyorsun. Günlük hayatın rutini ve yoğunluğu içinde sanırım ilk kez bu kadar kendime vakit ayırıp düşünmeye
Koronavirüs sağlam bir kırılma noktası oldu benim için. Ya tamam ya devam dedirtecek türden hem de. Amazon kadını olup savaşacak mısın yoksa “Ne gerek var” diyerek çekilecek misin? Bunun kararını verdirecek kadar etkili bir kırılım bence ko-
S AĞL IK S O HB E T L E Rİ
Bir yandan herkes gibi kaygılarım vardı elbette ama sonra bu yeni hayat kafamda şekillendi ve kaygı azaldı.
ronavirüs. Ben savaşmayı seçtim. Bu dönemde “Her şeyin öğrenilebileceğini” öğrendim. Şöyle ki; “Çöp adam bile çizemem” diyen ben, pandemi sürecinde oğlum Efe’nin eğitmeninden resim dersleri almaya; kolaj çalışmaları yapmaya hatta ufak ufak portre bile çizmeye başladım. Tabii ki online. Şu anda kolaj, sanat tarihi ve fotoğraf derken bambaşka bir noktaya geldiğimi söyleyebilirim. Peki geleceği nasıl görüyorsunuz ilgili?
Evet bir sağlık krizi var. Hala tablo belirsiz. Bu noktada “Var mısın yok musun?” diye düşünmeye başlıyorsunuz doğal olarak. Bir savaşın kurallar herkes için aynı ise “yokum” deme lüksünüz yoktur. “Ya evrileceğiz ya devrileceğiz” dedim ve evrilerek savaşmaya devam kararı aldım. Hep ilgi alanlarım vardı, tek eksiğim zamandı. Pandemi süreci ise bana bunları gerçekleştirme fırsatını sundu. Hafta • Sayı: 19
29
S AĞL IK S O HB E T L E Rİ
Peki şirketteki görevler, yönetici Emel ne zaman devreye girdi?
Koronavirüsü ilk duyduğumda bir gece vaktiydi ve çok önemsemedim sanırım. Sonrasında, USLA’nın eğitim ve restaurant hizmetleri pandemiye özel yasal düzenlemelerle kesintiye uğradığından biz de neler yapabileceğimize odaklandık. Bu arada, benim çok uzun zamandır hayalini kurduğum bir projeyi de hayata geçirdik. Pandemi öncesi içeriğini bitirdiğimiz ve lansmanını yapmaya hazırlanırken evlere kapandığımız süreçte yepyeni bir gastronomi dergisi olan Root by USLA’yı digital olarak çıkardık. Gastronomi multi disipliner bir alan. Tabaktan, yemekten çok daha fazlası. Mutfak ve tarla eğitimlerine, tasarıma, işin sunumuna kadar dokunduğumuz alanlar çok çeşitli. Çok kollu devasa bir sektör. ROOT by USLA ile hedefimiz bu noktalara dokunup, kariyer yapmak isteyenlere ilham vermek. Sizin bir de Yat Aşçılığı programınız var. Pandemi döneminde böyle bir programa başlamak ilginç. Ne umuyorsunuz bu alandan?
Türkiye’de ilk kez Superyacht Chef, yani “Yat Aşçılığı Sertifika Programı”nı başlattık. Root by USLA ile birlikte lansmanını yapacaktık ama Pandemi dönemi içinde geliştirdiğimiz bir süreç oldu. Dünyada yat ekonomisi büyürken, yat aşçılığı da gözde meslekler arasında hızla yükseliyor. Vereceğimiz eğitimlerle yat aşçılığında uzmanlaşan Türk şefler dünyanın dört bir tarafında rahatlıkla iş imkânları bulabilecek. Bu alanda iş fırsatları artarken, eğitim alınabilecek kurum sayısının ise oldukça yetersiz ve sınırlı kaldığını gördük. USLA Akademi olarak bu pandemi döneminde; dünyanın en tanınmış ve yaygın denizcilik eğitim kurumu International Yacht Training (IYT Worldwide) ile birlikte IYT Superyacht Chef /Yat Aşçılığı programını başlattık. Mesleğini Türkiye ve uluslararası sularda yapmak isteyen şefler için benzersiz bir fırsat bu. Yüksek maaş imkanı sunan yat turizminde kariyer yapmayı düşünen şeflere uluslararası standartlarda bir eğitim vererek sektöre nitelikli eleman yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Sağlık demişken, sağlıklı beslenme ile ilgili neler yapıyorsunuz?
Ağustos ayında Şef Tuba Gürcan ile birlikte holistik beslenme eğitimlerimize
30
Hafta • Sayı: 19
SIFIR ATIK MUTFAKLAR ÖNEM KAZANDI Pandemide herkes mutfağa koştu, amatör aşçıların paylaşımları sosyal medyada aldı yürüdü. Size bu anlamda başvurular arttı mı? Evet, amatörlerin ilgisi çok arttı. Biz de Usla Akademi sosyal medya kanalları üzerinden bir farkındalık kampanyası başlattık. “Herkes evinin şefi oldu ama bir de Usla Akademi şefiyle yarışmak ister misiniz?” dedik. Zorlayıcı bir bariyer koyduk. Beş renk seçtik; yeşil, beyaz, kırmızı, turuncu ve kahverengi. Bu renkleri barındıran yemekler yapıp, sisteme yüklüyorlar, şeflerimiz
başlıyoruz. “Duyguya Tarif Gerek” kitabının yazarı olan Tuba Gürcen, baba mesleği olan aktarlık ile mutfak sanatlarını birleştirip yurtdışında yaptığı çalışmalar neticesinde holistik beslenme konusunda uzmanlaştı. Bu eğitime doktorlar ve konusunda uzman isimler de konuk olacak.
Pandemi dönemi projelerimizden biri de ev ve işyerleriniz için hazırlamakta olduğumuz USLA sağlıklı ve holistik kutularımız. Akademik Lezzetler Evinizde sloganı ile Ağustos ayında sunmaya başlayacağımız ürünlere web sitemizden ulaşabileceksiniz.
değerlendiriyor. Buradaki amaç elbette yarışmak değil mutfağa merakı olanlara ilham vermekti. Müthiş ilgi gördü. Bunun gibi yenilikçi projelerimiz artacak. Sıfır atıkla yönetilen mutfak eğitimini müfredata alıyoruz. Son dönemde tarım ve toprak analizleri çok önem kazandı. Buna karşılık geniş meralar azalıyor. Biz de tarla eğitimlerimizi farklılaştırıp, sıfır atık felsefesiyle birleştiren bir eğitim programı üzerinde çalışıyoruz. Geleceğin şefleri bu değerlere sahip çıkanlar arasından yükselecek.
Eylül ayı içerisinde de tarla eğitimlerimizi başlatmayı planlıyoruz. Doğaya döndüğümüz, “farm to table” akımının gittikçe önem kazandığı bu zamanda kendi bahçesini kurmak ve tarım konusunda daha fazla zaman ayırmak isteyen bireyler için tarla eğitimlerimizi kurguluyoruz.
S AĞL IK S O HB E T L E Rİ
ŞEFLER ZANAATKAR DEĞIL SANATÇIDIR Televizyondaki yemek yarışmaları, insanların kafasında sert, hiyerarşik bir şef profili çiziyor. Mutfak böyle bir yer mi, bu meslek sertlik mi gerektiriyor? Ben şeflerin farklı insanlar olduklarını düşünüyorum. Düsturları yılmamak, inanmak, sürekli çalışmak ve yaratmak… Bu nedenle asosyaldirler genellikle. Çünkü senin sosyalleştiğin yer onun işyeridir. Şefler zanaatkar değil, sanatçıdır bence. Mutfakların yapısına gelince hiyerarşik olmak zorunda. 40 kişilik bir mutfakta her kafadan bir ses çıkmamalı. Bu nedenle kurallar serttir. TV’deki yarışmalar hakkında bir şey söylemek istemem ama izlerken keşke yurtdışındaki yarışmalar gibi olsaydılar dediğim bir gerçek. Peki Türkiye’deki şefleri diğer ülkelerden nasıl ayrıştırabiliriz? Öylesine kadim topraklarda yaşıyoruz ki, elbette burada aşçılar da farklı oluyor. Bence gastronomide bu topraklarda şef olmanın da ayrıca eğitimi verilmeli. İtalya’nın pizzası
var, peki biz hangi birini anlatalım? Bu nedenle benim hayalim USLA’yı bir gastronomi platformu olarak konumlandırmak. Bu toprakların gücünü de bu platformdan dünyaya anlatmak istiyorum. Türk mutfağı, baştacı yapılacak kadar önemli. Anadolu topraklarında yaşamış birçok medeniyetin izlerini taşıyor. Usla’nın ve benim misyonum bu alanda katma değer yaratabilmek. Bizden çıkan mezunlar yurtdışında stajlar yapıyor. Bu mezunlarımızın Türk mutfağını bilerek modern yaklaşımları birleştirmeleri, onları dünyada bir adım öne çıkaracak hazine. O nedenle USLA’da verdiğimiz eğitimin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Profesyonel bir ekip ile her gün biz de gelişiyoruz. Eskiden sadece lezzete bakılıyordu, şimdi ise… Yeni normalde restorancılık nasıl evrilecek? Aslında olay genelgelerle yürüyor. Hatları belirlendi. Hani derler ya; “Toplumsal medeniyet insanın
LA’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğumda önce kendim bu eğitimleri almak istedim. Bilmediğiniz işi yönetemezsiniz. Bunun için önce uzun dönem aşçılık ve pastacılık eğitimlerimizi aldım. Bu kadim toprakların mutfak kültürünün çok büyük olduğunu düşünüyorum. Sosyolojik olarak derinlemesine incelenmeyi hak ediyor. USLA tüm bunları birleştiren bir plaftorm oldu benim için.
Gastronomi son dönemin yükselen alanlarından. Var mıydı eskiden de içinizde yemek, mutfak işlerine ilgi?
Biz Ege’li bir aileyiz. Babamın görevi nedeniyle Konya, Erzurum vs. birçok yerde yaşadım. Dolayısıyla yaşadığımız her yerde sosyal ve kültürel etkileşimler kaçınılmaz oldu benim için. Yemeklerinden adetlerine, oyunlarına kadar bir sürü şeyi öğrenme ve deneyimleme fırsatım oldu o dönemlerde. Tüm bunların yanı sıra hiç bitmeyen öğrenme ve keşfetme isteğim, okuma tutkum, asker çocuğu olmamın getirdiği disiplin ve mükemmeliyetçilik, inatçı yapım bugünlere gelmemde büyük rol oynamıştır. Öğrenme isteğim o kadar ağır bastı ki DEÜ İktisat Fakültesi’nden mezun olup bir beyaz yakalı olarak çalışırken ikinci üniversiteyi okumaya odaklanmıştım. Şu anda İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ikinci lisans eğitimimi bitirmek üzereyim. Sosyolojiyi tercih etmemde; yaşadığım şehirlerin kültürleri; ama özellikle damağımda ve zihnimde bıraktığı izler oldukça etkili oldu. Başka türlü ifade etmem gerekirse, farklı kültürlerin deneyimlenmesinde ve insanların bir araya gelmesinde
ayağının kırılmasıyla başlar.” diye. Diğer insanlar ona yardım eder, düştüğü yerden kaldırıyorsa medeniyet vardır. TÜRYİD (Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği) bu süreci üyesi olan bizler adına iyi yönetiyor. Yeni normalde restoranlarda masalar arasındaki mesafeden, giriş-çıkışlara, tüm hijyen ve sosyal yerleşim kurallarına kadar her şey belirlendi zaten. Bu anlamda bir sertifikasyon programı da getirildi. Pandemi öncesinde insanlar lezzete bakıyordu, artık gıda güvenliği ve lezzet birlikte değerlendirilecek. USLA olarak, kuruluşumuzdan bu yana gıda güvenliği ve hijyen konusunda eğitimler verdiğimizden bünyemizdeki gıda mühendisi ve diğer eğitmenlerimizin konu ile ilgili önerilerini sektöre yön vermek ve bilinç oluşturmak adına çeşitli platformlarda paylaşmaya devam ediyoruz. Bence sektör şu anda her zamankinden fazla birlikte hareket ediyor. Bu da pademinin olumlu taraflarından biri.
Peki siz iyi yemek yapar mısınız?
Evet, her zaman mutfakla aram iyiydi, iyi yemek yaparım. Özellikle deniz ürünlerinde iddialıyım. Deniz ürünleri olmadan bir yaşam düşünemiyorum. Deniz mahsüllerini iyi pişiren yerlerin peşinden koşarım. Onun dışında Ege yemeklerini de iyi yaptığım söylenir. gastronominin olağanüstü birleştirici etkisi ile gastronominin sosyal yaşantının adeta aynası olduğuna dair inancım beni bu bölüme yönlendirdi. USLA’da bu zenginliği ve çeşitliliği sergileyen; hissettiren; multidisipliner yapıyı ortaya koyan bir güç var. O nedenle çok sevdim.
Biraz hız tutkunu musunuz? Hızlı hareket etmeyi seviyorum diyelim. Fikirlerim çok hızlı gidiyor. Hiperaktivite var. Beş kitaba aynı anda başlar ve bitirebilirim. Gastronomi alanına girince şeflerin de biraz benim gibi olduğunu gördüm. Deneyimlerimden yola çıkarak UUS-
Hayaller?
Bir deniz yolculuğuna çıkmak var hep aklımda. Kendime yapacağım yolculuğu, hayata dair keşiflerimi, dahası maviye olan aşkımı anlatmak için aldığım notları kaleme bir araya getireceğim bir yolculuk hayal ediyorum, belki de yolculuklar. Hafta • Sayı: 19
31
AĞI Z TA DI
Yazın sultanı
SICAK GÜNLERE YAKIŞAN BAŞKA BIR TABAK, ŞEF MURAT DENIZ TEMEL’DEN… KARŞINIZDA SADE VE LEZIZ SULTANI BEZELYE SALATASI…
Bu yemek veya salata, iyi malzeme olmadan hiçbir heyecan yaratmayan bir kâse bezelye gibi hissettirebilir. Bu sebeple malzemelerin belirtilen cins ve zamanda tedarik edilmesi elzem derecede önemli. Pazarda gördüğünüzde ikiye bölüp bir ısırın şekerli ise alın, zira bu bezelyenin diğer adı da şeker bezelyedir. Çiğden yiyeceğiniz için alırken de en bebeklerini seçin. Boz Antep fıstığı “kuşboku” diye de geçer. Çerezcide bulunan bu fıstığın en yeşil hali parfüm gibi fıstık kokar. Mümkünse alıp evde siz öğütün. Lor peyniri yerine beyaz peynir ya da yoğurt kullanmayın. Salatadaki kokular ve tatlar çok temiz ve narin, mayalı ve buruk tatlar bu kokuların önüne geçer. P ÜF NOK TA L A RI:
FA R U K Ş Ü Y Ü N
Şef Murat Deniz Temel
MALZEMELER: 500 gr sultani bezelye 250 gr tatlı sepet loru 1-2 çorba kaşığı süt 3 adet limon 80 ml zeytinyağı 1/2 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı bal 100 gr boz Antep fıstığı 40-50 gr panko veya küçük parçalı kruton
HAZIRLANIŞI:
Sultani bezelyelerin varsa kılçıklarını fasulye ayıklar gibi alın. Ayıkladıktan sonra yıkayıp iyice kurulayın. Lor peynirini bir kâsede süt ile birlikte çırpın. Kremamsı bir hal alsın. Salatayı servis edeceğiniz tabağın altına serin. Biz lokantada limon, zeytinyağı, bal ve tuzun iyice çırparak homojen olana kadar karıştırdıktan sonra büyük bir vakum poşeti alıp vakumluyoruz. Yani bezelyenin hava olan gözeneklerini biraz ekşi biraz tatlı, çim gibi kokan zeytinyağı ile dolduruyoruz. “Evde nasıl yapacağız” derseniz, sosu hazır ettikten sonra bir karıştırma kabında sos ile bezelyeleri servis etmeden 15-20 dk önce karıştırın. Bu adım, bezelyenin sosu iyice içine çekmesini sağlayacak. Antep fıstıklarını öğütücüde toz haline getirin. Panko ya da krutonla karıştırın. Tabaktaki peynirin üzerine soslu bezelyeleri yerleştirin. Antep fıstıklı krutonları da salatanın üzerine serpiştirin.
32
Hafta • Sayı: 19
AĞI Z TA DI
Hafta • Sayı: 19
33
SPOR
Ergin Ataman ZAFERE GİDEN YOLDA KAN TER VE GÖZYAŞI
O, TÜRK BASKETBOL TARIHINE “ILKLERIN” ADAMI DIYE GEÇTI: İLK KEZ AVRUPA’DA TAKIM ÇALIŞTIRAN, ILK KEZ AVRUPA’DA KUPA KAZANAN, ILK KEZ AVRUPA’DA DÖRT TANE KUPA KAZANAN, ILK KEZ TÜRKIYE’DE ÜÇ FARKLI TAKIMLA ŞAMPIYONLUK YAŞAYAN EFSANE BAŞANTRENÖR ERGIN ATAMAN, ILHAM VEREN VE YOL GÖSTEREN HIKAYESINI ‘ZAFERE GIDEN YOL’ ADLI KITAPTA ANLATTI. İŞTE KENDI SÖZLERIYLE ZAFERIN YOLU…
CE YHUN KUBURLU
34
Hafta • Sayı: 19
SPOR
Hafta • Sayı: 19
35
SPOR
“Basketbolla tanışmam, bugüne kadar çalıştığım takımlarda yaşadığım maceralar, sıra dışı olaylar kitapta yer alıyor. Antrenörlüğe başladığım 20’li yaşlarda kendime koyduğum Avrupa’nın ve dünyanın tanıdığı bir antrenör olma hedefine ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşadım.” Bir çırpıda ‘Zafere Giden Yol’ adlı kitabını böyle özetliyor efsane sporcu Ergin Ataman… Gerçekleştirdiği hayalleri de hiç de küçümsenecek boyuta değil… İlk kez Avrupa’da takım çalıştıran, ilk kez Avrupa’da kupa kazanan, ilk kez Avrupa’da dört tane kupa kazanan, ilk kez Türkiye’de üç farklı takımla şampiyonluk yaşayan başantrenör oldu. Şimdi tüm bu birikimlerini ilginç anılarıyla birlikte kitapta topladı… İşte Ataman ve kitabından ilham verici, yol gösterici satır başları… NBA’DE TAKIM ÇALIŞTIRMAK
Ergin Ataman, NBA macerasını şöyle anlatıyor: “Türk Basketbol Tarihinde İlkler diye bir kitap vardır, her yıl yayınlanır. İlkler kitabında ‘Ergin Ataman’ başlığı altında 6-7 madde vardı. İlk kez Avrupa’da takım çalıştıran, ilk kez Avrupa’da kupa kazanan, ilk kez Avrupa’da dört tane kupa kazanan, ilk kez Türkiye’de üç farklı takımla şampiyonluk yaşayan gibi maddeler... Bir de bunların arasına, ilk kez NBA’de takım çalıştıran Türk antrenör maddesinin eklenmesini isterim. NBA’de gerçek manada yardımcı antrenör olmayı isterim, ama sonuçta bunun çok zor olduğu bilinci içindeyim. Orası farklı bir olay.” KULÜPLERE YARDIMCI OLMALILAR
Ergin Ataman, THY Avrupa Ligi’nin, 2020-2021 sezonunda kıyasıya bir mücadeleye sahne olacağını dile getirdi. Kadrolarını koruduklarının altını çizen tecrübeli başantrenör, “17 Ağustos Pazartesi günü tam kadro yeni sezon çalışmalarına başlayacağız. Bazı rakiplerimiz bizi geçebilmek adına kadrolarında revizyon yaptı. THY Avrupa Ligi’nde 6-7 takım önemli oyuncular transfer etti. Kıran kırana bir mücadele olacak. Geçen
36
Hafta • Sayı: 19
sene rüzgarı arkamıza almıştık ama salgın nedeniyle sonunu getiremedik. Aynı hedefle yolumuza başlayacağız. Maalesef yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hayatımızın bir parçası haline geldi. THY Avrupa Ligi takımları daha profesyonelce hareket etmeli. Avrupa Ligi’nin 400-500 milyon dolarlık ekonomisi var. Protokollere uyulmalı ve Avrupa Ligi yönetimi de kulüplere yardımcı olmalı. Gelecek sezon maçların belli oranlarda seyircili oynanmasını ümit ediyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
zekâsı ve antrenörlük yeteneği var. Seni altyapı sorumlusu yapıyorum. Kulübün altyapısını bundan sonra sen çalıştıracaksın. Hem oyuncu olarak devam edeceksin hem de antrenörlük yapacaksın” dedi. Bir an şaşırmıştım ama gururlanmıştım da. Ayrıca zor da olacaktı benim için; bir yanda okul, bir yanda oyunculuk bir yanda antrenörlük... Ama sonuçta kabul ettim. Hobi olarak yapıyordum.
ANTRENÖRLÜK KARIYERI BIR MAÇLA NASIL DEĞIŞTI?
Yaklaşık 21 yıl önce Efes Pilsen’in başına geçiş hikayesini anlatan Ergin Ataman, şunları söyledi: “Karşıyaka’da sezona çok iyi başladık. Aynı PTT’deki ilk sezonum gibiydi. Herkesi yeniyorduk. Yedinci haftaya geldiğimizde İstanbul’da Efes Pilsen’e konuk olduk. Efes o zaman Euroleague’de Final-Four oynamak için kurulmuş bir takımdı. Hidayet Türkoğlu, İbrahim Kutluay, Hüseyin Beşok gibi isimler vardı. Euroleague’de sürpriz birkaç mağlubiyet yaşamışlardı. İstanbul’da Efes Pilsen’i de yenerek galibiyet serimize devam ettik. Maçtan sonra takım İzmir’e döndü ama ben İstanbul’da kaldım. Ailemin yanında bir gece geçirecek ve ertesi gün İzmir’e dönecektim. Eve geldiğimde, bir ara telefonum çaldı. Arayan Efes Pilsen’in sahibi Tuncay Özilhan’dı. Kendisiyle
Yeşilyurt Spor Kulübü, hayatımdaki önemli dönemeçlerden biri oldu. Antrenörlüğe ilk adımı burada attım. Yeşilyurt’ta oynamaya devam ediyordum. Hem okul hayatımı hem da basketbol yaşamımı birlikte sürdürüyordum. Bir maçta İsmet (Badem) abinin yanında ‘bench’te oturuyordum. Maç esnasında bir pozisyon oldu. İsmet abiye dönerek, “Coach, şöyle yapsak daha iyi olur” diyerek oyun taktiği konusunda öneride bulundum. Tabii, Eczacıbaşı gibi çok büyük bir basketbol ekolünde yetiştiğim için maçı okuyabilme yeteneğine sahiptim! İsmet abi de benim söylediğim taktiği uyguladı ve neticede maçı kazandık. Maç sonrasında İsmet abi bana gelerek, “Ergin, sende müthiş bir basketbol
BIR GECE TUNCAY ÖZILHAN ARADI VE 33 YAŞINDA EFES PILSEN’IN BAŞINA GEÇTI
ÜNAL AYSAL’IN FATIH TERIM VE BENIMLE ILGILI HAYALI VARDI Ataman 2012 yılında Beşiktaş’tan ayrılış ve Galatasaray ile anlaşma süreci şöyle anlattı: “Ünal Aysal’ın Akmerkez’deki ofisine davet ettiler. Bu görüşme için zaten Lütfü Arıboğan, iki haftadır beni arıyordu ama artık o gün gelmişti. Oraya gittiğim zaman karşımda Avrupa’da futbol ve basketbolda büyük Galatasaray’ı yaratmak vizyonu ile yola çıkan bir başkan ile karşılaştım. Ünal Aysal ile ilk buluşmam beni çok etkiledi. Çünkü onun hayalinde iki şey vardı: Galatasaray’ın futbolda Fatih Terim ile basketbolda da benimle Avrupa’da Şampiyonu olmak... Önüme bir proje koydular. Proje, Galatasaray’ı yeniden Avrupa’da üst düzeye çıkarmayı kapsıyordu. Bu dönüşümü tamamen bana bırakıyorlardı. Bana, “Biz bunu istiyoruz, sen bize modelini çiz, getir” dediler. Benimle anlaşıp üç yıllık bir projeyle yola çıkacaklardı. Doğrusunu söylemek gerekirse önüme koydukları projeden etkilenmiştim. Ben de tekliflerini kabul ettim ve Galatasaray’la resmen anlaştım. O gün, o masadan Galatasaray’ın antrenörü olarak el
yardımcı antrenörlük yaptığım zamanlarda sohbetimiz vardı ama beni doğrudan aradığı hiç olmamıştı. Beni böyle aniden araması bende şaşkınlık veheyecan yarattı. Üzerimden ter boşalmasına neden oldu! Tuncay Bey telefonda, Aydın Örs ile yollarını ayırdıklarını ve yerine beni başantrenörlüğe getirmek istediklerini söyledi. Bu kararları benim için tam bir şoktu. Aydın Örs gibi bir efsanenin sezon ortasında ayrılması benim için inanılamayacak bir durumdu. Pilsen’in başına geçmek, benim en büyük hayalimdi ama bir de Karşıyaka’daki durumum vardı. Ligde liderdik. Ancak daha da önemlisi Karşıyaka’nın sözleşmeli antrenörüydüm. Tuncay Bey’e, “İsterseniz bunu bir kez daha düşünün” dedim. Bu cevabıma biraz bozuldu Tuncay Bey. “Aydın Hoca konusu kapandı” dedi. Maçtan sonra Efes’in soyunma odasında bir takım olaylar cereyan etmiş. Tuncay Bey’den sabah 11’e kadar izin istedim. Akabinde Karşıyaka’nın şube sorumlusu Yıldırım Bey’i aradım ve durumdan bahsettim. Nasıl bir yaklaşımda bulunacağını kestiremiyordum. Yıldırım Bey beklemediğim şekilde, “Gelsinler, konuşuruz. Her şeyin bir bedeli var!” deyince rahatladım. İki kulüp anlaşırsa tamamdı bu iş. Görüşmeden sonra Tuncay Bey’in evine gittim. Yöneticiler de Karşıyaka ile görüştüler ve maddi konuda anlaştılar. Kulüp de ciddi bir para aldı Efes Pilsen’den; bon-
SPOR
servis parası gibi. 1999 sezonuydu ve ben 33 yaşındaydım.” İSTIFA ETMESEYDIM BELKI ÜLKERSPOR KAPANMAYACAKTI
2006 yılında Ülkerspor’dan ayrılış hikayesini de anlatan Ergin Ataman, şöyle konuştu: “Ülkerspor’dan ayrılmak zorunda kaldım. Ancak bunun dışında kulübün geleceğiyle ilgili yönetim tarafından alınan çok önemli kararlar da ayrılmamı gerektiren faktörler arasındaydı. Ülker ailesi içinde Murat Ülker, Ülker Holding’in yönetim kurulu başkanıydı, Orhan Özokur da başkan yardımcısı... Holdingdeki yeni yapılanma nedeniyle Orhan Özokur kulüp başkanlığından istifa etti, yerine ise Murat Bey’in yakın dostu Ali Doğan getirildi. Ali Doğan kendine has ve çok özel bir insandı ama basketboldan pek anlamazdı. Hayatında hiç basketbol izlememişti. Kulübün başına gelmesinin sebebi, Ülkerspor’u bir yıl içerisinde tasfiye etmekti. Biz şampiyonluğa koşarken görevi Nisan ayında bu şekilde bıraktım. O takım, yardımcı antrenörüm Murat Özyer ile şampiyon oldu. Üstelik final serisinde Efes’i 4-0’la geçerek mutlu sona ulaştı. Şampiyonluğun ardından da beklenen gelişme oldu ve kulüp kapandı. Zaman zaman düşünmeden edemiyorum. İstifa etmeseydim belki kulüp kapanmayacaktı. Belki, iki takım birleşmeyecekti, bugünler gelmeyecekti!”
Hafta • Sayı: 19
37
NASIL BİR EKONOMİ MEDYA HABER BASIN A.Ş
YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ
HANDAN SEMA CEYLAN
HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR
FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, DİDEM ERYAR ÜNLÜ, SELENAY YAĞCI BAŞAK DİZER TATLITUĞ, MAYA PORTAKAL BİTARGİL, İPEK YEZDANİ, CEYHUN KUBURLU AHMET CAN, SELIN BOZKURT, SIRMA, BEGÜM SARUHAN YAZI KURULU
KATKIDA BULUNANLAR
ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul
Dior’la Bodrum’da buluşma B O D R U M ’A Ö Z E L K O L E K S I Y O N :
Dioriviera’daki kaykaydan tenis raketine mumdan deftere şezlongtan kalem kutusuna pek çok ‘exclusive’ ürün koleksiyonerleri bekliyor. Christian Dior’un 1957’deki ‘Riviera’ koleksiyonundan esinlenerek yaratılan, Maria Grazia Chiuri’nin hazırladığı koleksiyonlardan ilham alarak tasarlanan
parçalar, markanın Temmuz ayında Yalıkavak’ta açılan Dioriviera Bodrum’da satışta. Kalem kutusundan şezlonga, kaykaydan deftere, mumdan rakete, şapkaya birbirinden farklı ürünlerin ortak noktası, Dior estetiğine ayna tutan desenleri üzerinde taşıması…Fiyat etiketlerine gelince, istek üzerine paylaşılıyor.