NBE
SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 02 #e
vdekal
FARUK ŞÜYÜN
MARIO LEVI’NIN MASASINDA NELER VAR? ECE SÜKAN
MODA ENDÜSTRİSİNİN GELECEĞİ MAYA PORTAKAL BITARGIL
LÜKS KARTELLERININ MÜZE SAVAŞLARI BAŞAK DIZER TATLITUĞ
ONLINE TOPLANTI ŞIKLIĞI CEYHUN KUBURLU
TÜRK FUTBOLU NASIL KURTULUR?
Ottaviano de’ Medici MEDICI AİLESİ’NİN YAŞAYAN SON ÜYESİ
400 yıl Floransa’da iktidarda kalmış Medici’ler salgın hastalık süreçlerini nasıl yönetti? Pandemiden ekonomik olarak güçlü çıkmanın yolu var mı? Toscana Prensi ile köklü geçmişinden geleceğe bir yolculuk…
2
Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM… H A Z I R L AYA N : TA M E R I Ş I T I R
1
İngiliz Kraliyet ailesinin Twitter hesabından, “Milletler Topluluğunun Başkanı, Silahlı Kuvvetler Başkanı, 16 ülkenin devlet başkanı ve İngiliz tarihinin en uzun süreli hükümdarı, eş, anne, büyükanne ve büyük büyük anne. Doğum gününüz kutlu olsun Majesteleri” ifadeleriyle 94’üncü yaş günü kutlanan Kraliçe Elizabeth’in doğum günü kutlamalarında COVID-19 nedeniyle aşağıdakilerden hangisi iptal edilmiştir? A) Pasta üfleme seremonisi B) Havai fişek gösterileri C) Aile fotoğrafı çekimi D) Top atışları
2
Kraliyet demişken: Daily Mail, Daily Mirror, The Sun ve Daily Express’in de aralarında bulunduğu 4 İngiliz gazete grubundaki gazetecilerin sorularına cevap vermeyeceklerini açıklayan Meghan Markle ve Prens Harry çifti, “eleştiriden kaçınmayı amaçlamamak” olarak ifade ettikleri bu tutumu hangi ‘politikayla’ açıklamıştır? A) Sıfır sorun B) Sıfır katılım C) Sıfır tahammül D) Sıfır muhabbet
7
Aşağıdaki ülkelerin hangisinde, koronavirüs salgınını yavaşlatmak için alınan sosyal izolasyon önlemlerine itiraz ederek hayatın normale dönmesi ve ekonomik faaliyetlerin yeniden başlaması için protesto gösterisi düzenlenmiştir?
3
ABD’li aktrist Gwyneth Paltrow’un, kendi doğal sağlık ürünleri markası Goop etiketiyle 75 dolardan satışa sunduğu, birkaç gün içinde tükenen ve kızı Apple’ın da istek listesine aldığı mumun üzerinde ne yazmaktadır? A) Anne eli değmiş gibi B) Koronadan koruyor C) Ne yapsam tutuyor D) Vajinam gibi kokuyor
4
Kendi adını taşıyan moda markasında çalışan 30 personeli koronavirüs salgını nedeniyle “ücretsiz” izne çıkaran Victoria Beckham’ın aile serveti ne kadardır? A) 450 milyon dolar B) 250 milyon dolar C) 150 milyon dolar D) Fark etmiyor
5
“Hepimiz aynı gemide değiliz. Evet, birliktelik duygusu çok hoş ama eziyet gören, çocuğu olan, işini kaybetmiş bir kadının verdiği mücadele ile benimki aynı değil. O nedenle yanıltıcı bir ifade” sözleri hangi yıldıza aittir? A) Berna Laçin B) Canan Kaftancıoğlu C) Lady Gaga D) Demet Akalın
6
Sosyal mesafe kuralına uyularak gerçekleştirilen ve COVID-19 arşivlerinde kendine özgü bir yer edinen yolsuzluk protestoları hangi lidere karşı düzenlenmiştir? A) Benyamin Netanyahu B) Donald Trump C) Emmanuel Macron D) Angela Merkel
A) Meksika B) Yunanistan C) ABD D) Portekiz
8
Koronavirüse yakalandığı iddia edilen Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un, halefi olarak gösterilen küçük kız kardeşi Kim Yo-Jong’un şu anki görevi aşağıdakilerden hangisidir? A) İşçi Partisi Propaganda ve Ajitasyon Bölümü Başkan Yardımcısı B) Kuzey Kore Güney Kore Sorumlusu C) Basın Merkezi Ajansı Başkanı D) Ulusal Savunma Komisyonu Başkan Yardımcısı
CEVAPLAR: 1-D 2-B 3-D 4-A 5-C 6-A 7-C 8-A
AJANDA 3
H A Z I R L AYA N :
S E L E N AY YA Ğ C I
Dinle, gez, keşfet FIRSATI DEĞERLENDIRIN, RUHUNUZU BESLEYIN… TÜRKIYE’NIN DÖRT BIR YANINDAN KONSER, SERGI VE ETKINLIKLER PARMAKLARINIZIN UCUNDA. İŞTE KAÇIRMAMANIZ GEREKENLER… KONSER
SINEMA
Evin Caz Hali konserleri alto saksafon sanatçısı ve besteci Serhan Erkol’un performansı ile devam ediyor. Bu Akşam saat 19:00’da Akbank Sanat Instagram kanalında canlı yayınlanacak olan konserde buluşmak üzere…
Beethoven’ın Aydınlık Dünyası temasıyla bu yıl tüm dünyada olduğu gibi Ludwig van Beethoven’ın 250. doğum yılını kutlayan İstanbul Müzik Festivali, haziran ertelendi. Ancak, 48. İstanbul Müzik Festivali Spotify çalma listesiyle müziğiyle insanlığın kültür mirasında önemli bir yer edinen sanatçının ikonik eserleri, klasik müzik sahnesinin en başarılı müzisyenleri ve dünyanın en iyi orkestralarının yorumlarıyla dinleyiciyi evde buluşturuyor.
Bu hafta 30 Nisan Dünya Caz gününe özel iki online etkinlik var. Akbank Sanat, Dünya Caz Günü özel programı kontrbasçı Ozan Musluoğlu’nun “My Best Friends Are Vocalists” albümüne incelikli bir selam gönderdiği iki vokalist içeren trio projesi, davulcu Mehmet İkiz’in elektronik sesler ile ritmin sonsuz çeşitliğini bir araya getirdiği hibrit çalışması IKIZ 4/4 (Chill Set) ve piyanist Selen Gülün’ün yakın dönem albümlerine piyano ve synthesizerlar üzerinden yeni okumalar getirdiği performansına sahne olacak. Akbank Sanat Instagram kanalı 15:00 ve 21:00 arasında canlı yayında olacak.
İstanbul Caz Festivali ise Uluslararası Caz Günü’nü Vikimaraton ile kutluyor. Türkçe Vikipedi’deki Türkiye’den caz müzisyenlerine ait sayfaları artırmak ve geliştirmek için planlanan bu çevrimiçi etkinlik 30 Nisan Perşembe günü 16.00-20.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. Katılımcılar, önce Vikipedi Türkiye editörlerinin vereceği eğitimle Vikipedi sayfaları oluşturmanın püf noktalarını öğrenecek. İKSV arşivinden seçilen fotoğraflar da müzisyenlerin sayfalarına eklenmek üzere katılımcılarla paylaşılacak.
39. İstanbul Film Festivali’nin salgını nedeniyle ertelenmesi üzerine izleyicisinden uzak kalmak istemeyen İstanbul Film Festivali de dijital platform MUBI işbirliği yaptı. Festivalin ödüllü filmlerinden oluşan bir seçkiyi sinemaseverlerle buluşturuyor. Bu özel seçkinin 18 gün boyunca MUBI’de kalacağını hatırlatarak, Pablo Larrain’in Pinochet rejimi üçlemesinin psikolojik bir hiciv niteliğindeki ilk filmi Tony Manero önerisi ile geliyoruz. Başrolünde Alfredo Castro’nun parladığı ve Cannes Film Festivalli ödüllü film, Saturday Night Fever filminde John Travolta’nın canlandırdığı Tony Manero karakterini saplantı haline getiren bir adamı izliyor.
SERGİ
Bu hafta Türkiye’nin en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen ve eserleri Venedik’ten Sharjah’ya, Liverpool’dan Aichi’ye dünyanın önemli bienal ve trienallerinde sergilenmiş olan sanatçı ve akademisyen İnci Eviner’in İKSV tarafından 13. İstanbul Bienali için ürettiği Ortak Eylem Aygıtı: Bir Etüt çalışmasının filmi ilk kez ücretsiz olarak dijital erişime açıldı. Dilerseniz İKSV Youtube hesabıyla evimizde bienal gezebilirsiniz.
BluTV, sinema salonlarında gösterime girmemiş yeni Başka Sinema filmlerinin 14 gün boyunca gösterimini yapmaya başladı. BluTV’nin Kirala & İzle sistemi üzerinden 19.90 TL karşılığında izlenebiliyor. Bu alanda önereceğimiz ilk film 56. Antalya Film Festivali’nden 11 ödülle dönerek büyük bir başarıya imza atan ve törene damga vuran Bozkır… Başrollerini Ahmet Özel, Mücahit Koçak, Hakan Emre Ünal, Ozan Dağara ve Elif Aydın’ın paylaştığı Bozkır, Ali Özel’in hem yönettiği hem senaryosunu kaleme aldığı Türk yapımı dram filmi. Borusan Contemporary, 15 Nisan Dünya Sanat Günü’nde Bill Viola: Geçici sergisini Google Arts & Culture platformu üzerinden ziyarete açtı. Bu haftasonu video sanatının öncü ismi Bill Viola’nın İstanbul’daki ilk kişisel sergisi Bill Viola: Geçici sergisinin izleyicileri Google Arts & Culture platformu üzerinden Borusan Contemporary’yi ziyaret ederek, sergi alanlarını gezebilir, eserleri inceleyebilirsiniz.
24 Nisan Cumartesi ise Netflix’in 3. Türk dizisi Aşk 101 yayına giriyor. Meriç Acemi’nin senaryosunu yazdığı dizinin yönetmeni ise Ahmet Katıksız olacak. Dizi yayınlanmadan önce ise Youtube özel bir program yayınladı.
4
STÄ°L
STİL 5
H A Z I R L AYA N
B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ
3 ALTIN ÖĞÜT
Zoom şıklığı nasıl yakalanır?
Farklı sektörlerde, daha ‘rahat’ kıyafet kodları olan işlerde çalışanlar ne yapmalı? Kurallar üç aşağı beş yukarı aynı. Dolabınızda ‘süper üçlü’ olarak adlandırılan parçalar olmalı… Süper üçlü şu şekilde; Gömlek Chino pantolon Terlik
KARANTINA SÜRESINCE EVDEN ÇALIŞANLAR VE ONLINE TOPLANTILARA KATILANLAR IÇIN RESMI OFIS ORTAMI KOMBINLERI BURADA… zamanlardan geçiyoruz ki ‘moda’ konusu artık lüks değil, ultra lüks... Size Koronavirüsün tekstil endüstrisine verdiği zararlardan, maalesef iflas eden ya da büyük yara alacak moda markalarından bahsetmeyeceğim. Fakat giyinme konusu şu an özellikle erkekler için daha da gereksiz bir hal almış olabilir. Kıyafet alışverişi, ŞU AN ÖYLE GARIP
online da olsa şu an ihtiyaç listesinde en alt sıralarda. Kıyafetler asla yaşamsal ihtiyacımız değilmiş; bunu hep beraber tekrar anladık. Ama ne yapalım benim konum bu, erkek gardırobu! Bazı erkekler bu konuda çok şanssız çünkü bu pandemi ortamında bile bütün gün çalışmaları gerekiyor. Haftada bir-iki de olsa ofise gidiyorlar, ya da evden
online toplantılara katılmak zorunda kalıyorlar. Böyle tanıdığım çok arkadaşım var. Maalesef hızını alamadığımız teknolojinin özel alanımıza saldırısından biri de online ‘meeting’ler olmuş oluyor. Bazen ses yeterli olmuyor; yüz yüze iletişim sekteye uğradı mı inanırlılık ve güvenirlik düşüyor. Görsellik neredeyse her şey.
ASLA YAPMA 1 Gömlek ve pantolon renk açısından uyumsuz olmasın. 2 Aşırı desenli gömlekler gözü yoruyor, uzak durun. 3 Triko kazak giymek istiyorsanız, parlak renkli olanları tercih edin.
FINANS SEKTÖRÜ IÇIN TÜYOLAR Ben arkadaşlarıma sordum, “evde ne giymek zorundasınız?” diye. Eğer normalde çok resmi işiniz, veya resmi bir ofis ortamınız varsa özellikle banka, finans, borsa, holding, yatırım şirketleri veya devlet için çalışan arkadaşlarım canlı toplantılara devam ederken bazı kurallar altında devam ediyorlar. Karantina ortamında evden çalışmak da bu resmiyeti bozmuyor. Peki ne giyelim, neden uzak duralım?
4 Eşofman üstü ne olursa olsun özensiz gösteriyor, pas geçin.
1
Gömlek şart. Asla tişört, polo yaka tişört, triko kazak, şişme yelek, hırka gibi “casual” parçalar yok.
2
Toplantı öncesi dolabınızın önüne gidin ve ütülenmiş, tok yakalı açık mavi, beyaz veya mavi-beyaz çizgili gömleklerinizi ayırın. Ütülenmiş olduğuna dikkat edin.
3
Yakası düğmeli olan yumuşak kumaştan, desenli casual gömlekler toplantılar için uygun değildir. Ceketsiz olsanız da kravat takmak daha da resmi ve düzenli bir görüntü verir. Ben olsam takarım ama ceket giymenize gerek olduğunu düşünmüyorum.
4
Kravat olarak bordo, lacivert veya gri renk uygun olacaktır. Siyah kravat olmaz.
5
Pantolon olarak ise alt kısmınızın gözükmeyeceğini düşünüp, pijama altı ya da eşofman giyerek ekran karşısına oturmayın. Bu sebeple çok fazla iş kazası geçiren oluyor. Odaya habersiz biri girdiğinde, üzerinize kahve döktüğünüzde, kediniz laptopunuza atladığında aniden ayağa kalkmanız gerekebilir. Dikkat! O sebeple lütfen rahatsız bir takım elbise pantolonu değil ama bir koton chino pantolon mutlaka giyin. Lacivert en uygun seçim olacaktır. Ayakkabı için bir zorlama yok, terlikler gayet uygun olacaktır.
6
MODA
moda H A Z I R L AYA N
ECE SÜK AN
Korona sonrası
PANDEMIDEN EN ÇOK ETKILENEN SEKTÖRLERIN BAŞINDA GELEN MODANIN ÖNÜMÜZDEKI DÖNEMDE KADERI NE OLACAK? EVRENIN BIZE, BU DÜNYANIN BIZIM MALIMIZ OLMADIĞINI, TÜKETIM ODAKLI HAYATLARIMIZDAKI KISIRDÖNGÜYÜ VE RUHSAL BENLIĞIMIZIN SESINI DINLEMEYE VAKIT YARATAMAYACAK HALE GELMENIN DRAMINI HATIRLATTIĞI BU GÜNLERDE MODA ENDÜSTRISI DE ŞAPKASINI ÖNÜNE KOYUYOR, DÜŞÜNÜYOR…
h
“ H I Ç B I R Ş E Y E S K I S I G I B I O L M AYA C A K ” çıkarımlarını her ortamda hepimiz kolayca yapabiliyoruz. Yaşadıklarımıza bir anlam çıkarmaya ve bu anlamın uzun vadede dünyanın ve hepimizin faydasına olacağını umut ediyoruz. Ve fakat bir yandan da yüzyıllardır köklenmiş düzenlerin ve “insanoğlunun bu kemikleşmiş ve girift sistemlerde geliştirdiği davranışsal ve psikolojik hallerinin ‘değişmeye’ ne kadar cesaret edeceğini, kendi konfor sahalarına tutunmayı birikip, ‘bencilikten birciliğe’ geçmeye gönüllü olup olamayacağı da aklımızdaki soru işaretlerinden bazıları olarak karşımıza çıkıyor.
endüstrisi
Her birimiz ve her sektör gibi moda endüstrisi de bir kavşakta yolunu seçmek için bekliyor. Evrenin bize, bu dünyanın bizim malımız olmadığını, kapitalist, küresel tüketim odaklı hayatlarımızdaki kısırdöngüyü ve ruhsal benliğimizin sesini dinlemeye vakit yaratamayacak hale gelmenin dramını hatırlattığı bu günlerde moda endüstrisi de şapkasını önüne koyuyor, düşünüyor… Aslında son 5 yıldır iklim krizi, sektördeki cinsiyet ve etnik çeşitlilik eşitsizlikleri, hayvan hakları, üretim zincirindeki emek sömürüleri gündemdeydi. Ve toplumsal bilincin gelişmesi ile baskı altına giren sektörün oyuncularını bazı adımlar
8
MODA
atmaya zorlamaktaydı. Ancak bu adımların ne kadarı içselleşmiş, ne kadarı da ‘zamanın ruhu’ olan pazarlama, iletişim çalışması ve içerik üretme yarışı hatırına yapılıyordu; tartışılır. Ne de olsa popüler deyimle “posttruth” çağındayız, hakikatin önemsizleştiği bir boyutta her şey mübah… KÖKLÜ DEĞIŞIMIN SINYALLERI GELIYOR
Salgının ilk günlerinde sarf edilen “Bu virüs herkesi eşitledi” cümlesi artık naif bile sayılmıyor, neredeyse hakaret kabul ediliyor. Çünkü sistemlerin her köşedeki eşitsizliği gözler önüne sermesi epey hızlı oldu. Moda endüstrisinde de doğal seleksiyon yani sadece güçlülerin ayakta kalacağını ilk bakışta öngörmek zor değil. Güçlüden kastım elbet bu sistemin de baş kurucuları, oyuncuları oldukları için gücü elinde tutanlar. Çin’de karantina sonrası mağazalarını açan bazı lüks markalar dev cirolar yaptılar bile. Öte yandan bir anda kısıtlanan, karantinaya giren hayatlarında neyin gerçekten önemli olduğunu değerlendirme fırsatını belki de hayatında ilk defa bulmuş olan insanlar, kitleler var; ki işte güçlü markalar da bugüne kadar ihtiyaçları olmadığı halde satın alma ve tüketme alışkanlıkları geliştirmiş bu kitleler sayesinde var olabiliyorlardı. Yani bu tarafta da her şey güllük gülistanlık olmayacak, köklü değişimlerin sinyalleri alınmakta. Peki bağımsız, yeni, küçük, lokal markaların, oluşumların hiç mi şansı yok bu salgın sonrası yaşanacak ekonomik krizden sağlam çıkabilmek için? Elbet evrende eşzamanlı olarak farklı yollar da açılacak önümüze... Yani öteden beri söylenen ‘güçlüler ayakta kalacak’ tanımı eskidi. Çünkü yeni dünya düzeni farklı: Hollandalı trend analiz gurusu Li Edelkoortun dediği gibi zaman “amatörlerin zamanı” olacak. Yani zanaatın, yerel kaynakların, sürdürülebilirliğin, iklim duyarlıların, üretim-tedarik zincirindeki emeğe hakkını verenlerin, kolektif bilinci gözetip yükseltmeye çalışanların dünyası… MODA HAFTALARI TARIH MI OLUYOR?
Bir başka öngörülmeye çalışan gelecek de izolasyon ve karantina döneminde yaşanan dijital devrimin moda endüstrisinde nasıl şekilleneceği… Evet; içinde bulunduğumuz matrix’e yeni bir format atıldı. Bir anda önümüzdeki ekranlarla evden çalışmaya, okul okumaya, toplantılar, yoga, ekmek, canlı yayın yapmaya başladık. Moda markaları ve yayınları da tüm iletişimlerini ve yayınlarını tamamen bu yeni seviye gerçekliğe adapte ettiler hızlıca. Gündemle alakalı içerikler üretmek, izleyici ve tüketici kitleleriyle bağlarını korumak, güçlendirmek için kolları sıvadılar. Haziran ayındaki Milano ve Paris Erkek Moda Haftaları, Temmuz ayındaki Pa-
Haziran ayındaki Milano ve Paris Er- kek Moda Haftaları, Paris Couture Haftası iptal edildi. En son olarak da Eylül’deki yeni sezon ‘Pret-a-Porter’ moda haftalarının dijital olarak gerçekleştirilmesi için çalışmalara başlandı.
MODA 9
Evrende eşzamanlı olarak farklı yollar da açılacak önümüze... Yani öteden beri söylenen ‘güçlüler ayakta kalacak’ tanımı eskidi. ris Couture Haftası iptal edildi. En son olarak da Eylül’deki yeni sezon ‘Pret-a-Porter’ moda haftalarının dijital olarak gerçekleştirilmesi için çalışmalara başlandı. New York, Londra, Milano ve Paris’te her sezon gerçekleşen ‘Moda Haftaları son yıllarda dünyanın her yerinden bu şovlar için şehirlere akın eden editörler ve davetliler, dev bütçelerle yapılan dev prodüksiyonlar ve durmaksızın tüketilen binlerce koleksiyon ile ekolojik denge, karbon ayak izleri, çevre, hayvan hakları tartışmalarının baş aktörlerinden biriydi. Ancak yine de moda haftası dinamiğinin ortaya çıkardığı yaratıcılık, heyecan ve birliktelik duygusunu dünya gezegenimize zarar vermeden ne şekilde ifade edebiliriz” üzerine yapılan tartışmalar genelde bu organizasyonların yarattığı büyük istihdam ve getirdiği ciddi
ekonomik hareketlilik nedenleriyle ötelenmekteydi. Sistem bir düğmeye basılıp da durdurulamıyordu. Şimdi bir virüs tam da bunu yaptı. Ancak şimdilik dijitalleşecek olan tüm bu moda haftaları konseptinin her şey düzeldiği takdirde anında eski sisteme döneceğini de düşünmekteyim. Dijital yayılım şüphesiz güçlenerek devam edecek, ama insan temasına dayanan eski sistem de dönüşüp bir noktada geri gelecek. Bir takım adaptasyonlar olacak, sürdürülebilir ve sıfır atık tasarımlar, çevreye duyarlı prodüksiyonlar, büyük markaların üretim-tedarik zincirlerindeki şeffaflık adımları ve pek tabii daha steril ortamlar olacaktır. Ancak yine bu duyarların, şov öncesi mankenlerin kulisine plastik değil de kağıt pipet koymaktan ötesi olması gerekiyor tabii…
Modanın tanımı gereği geleceğe yön vermesi beklenirken olanları edilenleri daha fazla görmezden gelemeyeceği aşikar. Tarihe baktığımızda en temel tasarımların, trendlerin, fantazyaların bu tip zor zamanlardan sonra doğduğunu da görüyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz kriz de modayı yorumlayışımızda mutlaka bir değişim yaratacaktır. ‘Escapist ’ yani gerçeklerden kaçan mı yoksa kaynakları doğru kullanmaya yönelik bir moda mı olacak yoksa her ikisi de mi olacak hep beraber göreceğiz. Savaş ve kriz zamanlarında olduğu gibi niteliği niceliğe, fonksiyonelliği kibirli modaya tercih etmeye odaklanmamız gerekecek ama işin doğasındaki ve insanın özündeki güzelliği ve bundan doğan yaratım ve yaşam gücünü de yeniden hatırlayıp yeniden tanımlayacağız.
H A Z I R L AYA N :
10 MÜZE
M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L
Lüks kart müze sa
LOUIS VUITTON MOËT HENNESSY’NIN CEO’SU BERNARD ARNAULT VE EN BÜYÜK RAKIBI KERING GRUBUNUN BAŞIN LVMH ile lüks dünyasının zirvesindeki isim… Dünyadaki sayılı sanat koleksiyonerlerinden… ‘Foundation Louis Vuitton’un kurucusu… Yaşanan Covid 19 salgını meselesinde; sağ duyulu gerçek bir lider. Sektörünün öncüsü olduğunu yeniden tüm dünyaya gösterdi; göstermeye devam ediyor. Elindeki tüm kaynakları dünyanın ve insanlığın iyileşmesine faydalı bir hale dönüştürüyor. Maske, dezenfektan üretimine, bunların dünyaya ücretsiz dağıtılabilmesine varan dev bir misyon üstlendi. 16 Mart 2020 tarihinde kendisi başta olmak üzere LVMH’ın en yüksek pozisyondaki dört yöneticisi şirketlerinden kazandıkları maaşlarını COVID 19 salgını ile mücadeleye bağışlayacaklarını açıkladılar. Ki bunu yaptıkları sırada şirketlerinin pazardaki düşüşünün yüzde 11 olduğunu ve bunun neredeyse 7.7 milyar dolara karşılık geldiğini hatırlatayım. Vaziyet böyleyken verilen bu kararın kriz yönetimindeki başarısı gelecek senelerde muhakkak çok konuşuluyor olacak... Büyük bir özveri ve cesaret göstergesi; öyle değil mi?
Ama bunun getirisi de büyük: Bundan böyle Bernard Arnault ve LVMH denildiğinde sadece sahip oldukları markaların değerleri ve onların üstünden kaliteleri ölçülmeyecek. Sağduyu, ruhani değerler ve duyarlılık ağır basıyor olacak.. Kim bilir belki de bu iki başarı birbiriyle yarışacak... Sanat ile bu kadar iç içe yaşamış bir adamın mayasının böyle olmasına şaşmamalı… Ben kendisiyle ilk kez 20-21 yaşında; Paris Stresa’da yan yana masalarda tanışmıştım. Tanıştıran Fransız dostum, oğlu. Antoine’ın en yakın dostlarından biriydi. Kısaca bizim genç masayla tanıştıktan sonra benim babamdan çok alışık olduğum gençlere değer veren ve onlardan öğrenebileceğine inanan bir üslupla “neler yapıyorsunuz hayatta” demişti... Alışık olduğum üslup tam da buydu benim de... İlk bakışta biraz yüksekten bakan; hani “kayda değer bir şeyler yapıyor musunuz hayatta?” anlamını taşıyan ince bir nüans var.. Ben İstanbullu olduğumu, Ecole du Louvre’da okuduğumu söyleyince memnun olacağını düşünmüştüm... Ama elbette birden
SANAL ALEMDE REKABET NE DURUMDA?
Peki ‘online’... dünyada sanat nasıl konuşuluyor? Her müzenin kendi orijinal sesi duyulabiliyor mu? Paylaştıkça büyümenin kuvveti; sosyal medya aracılığıyla mikrofon megafon halini mi aldı? Tüm dünya insani duyguların peşinde… Belki yüzyıldır hiç olmadığı kadar en çok kapısı çalınan yer ise sosyal medya. Sanat üzerinden konuşabiliyor olmak; hayat başka bir perspektifle bakmayı sağlıyor... Bugüne kadar süregelmiş sanatın “elitist” algısı yıkılıyor; hak ettiği birleştiriciliği parlamaya başlıyor.
B E R N A R D A R N A U L T…
Bernard Arnault
MÜZE 11
tellerinin avaşları
NDAKI ISIM FRANÇOIS-HENRI PINAULT, LÜKS ALANINDA YILLARDIR SÜREN KAPIŞMALARINI SANAT ALANINA TAŞIDI. bu daha büyük bir beklenti yarattı. Sanata olan derin tutku, sevgi ve bilgisiyle “dünyada sanat kanalıyla yapılmayacak, erişilemeyecek hiçbir şey yok. Bunu hiç unutma” dedi. Herkesi kibarca selamladı; kadeh kaldırdı ve oğluyla baş başa yemeğine döndü. Arnault’yla olan kısa tanışmamın ardından aklımda kalan izlenim ise şuydu: Sanata ya tutkuyla bağlanılabilinir ya da uzaktan izlenebilir. Sanki ikisinin arası pek yoktur. Koleksiyoner olabilmek için ise tutku şarttır. Bernard Arnault kolekisyoner tanımının lügat karşılığı gibi denebilir; sadece aklın ve bilginin yeterli olmadığı; hislerin ve tatlı bir hırsın karşılığıdır. Rekabetçi bir ruhu olmalıdır hakiki bir sanat kolekisyonerinin… Ne pahasına olursa olsun sahip olma dürtüsüne sahiptir... Arnault’da o gece bunu gördüm.
Rekabet demişken… Bernard Arnault’nun ezeli rakibi François-Henri Pinault ve Gucci, Saint Laurent, Bottega Veneta, Balenciaga, Alexander McQueen ve Brioni gibi markaları bünyesinde toplayan Kering Grubu’dur. Sanılanın aksine
en kıyasıya yarışları ise sahip oldukları ‘lüks’ markaları değil; sanat eserleri ve müze yarışlarıdır. Kering Grubu ve Pinault ailesi de Koronavirüs mücadelesinde elbette olağanüstü örnek olmaya devam ediyor... Örneğin Kering Grubu zincirin kıymetli halkası Pomellato başlı başına Covid 19 salgını mücadelesinde kadınlara eşsiz bir yardım eli uzatıyor. Ancak konuştuğumuz gibi iki devin arasındaki ilham verici rekabet sanat alanında yaşandı. Birçoğumuzun bildiği üzere Bernard Arnault, Foundation Louis Vuitton’u kurdu; Frank Gehry imzalı binada eşsiz koleksiyonunu dünya sanatseverleriyle paylaştı. Dünyanın ileri gelen müzeleriNew York Moma, Tate Londra ve Pushkin Müzesi ile işbirliği yaptı. Pinault ise Venedik’te Palazzo Grassi ve Punta della Dogana’dan sona Louvre Müzesi ile Centre Pompidou arasında 170 milyon dolarlık müzesini açmaya hazırlanıyor. İnsanlarla ilişki kurmak ve var olan ilişkiyi beslemek sanat üzerinden olduğunda eşi benzeri olmayan bir frekans üzerinden konuşulmaya başlanıyor.
Bu alanda Arnault ve Pinault da geri durmuyor elbette… Foundation Louis Vuitton’un sanatseverler ile haftada üç randevusu var. Çarşambaları 18.00, Cumaları 20.30, Pazarları 17.30’da konser, masterclass programları ve diijital sergiler gezilebiliyor.Pinault ise Haziran ayında hizmete girmesi planlanan Paris Bourse de Commerce’ün açılışını erteledi. Palazzo Grassi ve Punta della Dogana Müzeleri’nin kapılarını da pandemi nedeniyle kapadı. Ama iki müze de online workshop’lar başlattı. Siteleri üzerinden 27 Nisan’a kadar programlara katılınabiliyor.
François-Henri Pinault
İYILIK YARIŞLARI
12 SÖYLEŞİ
Yeni bir dünya düzeni kurmalıyız ve ben çözümü biliyorum KÖKLÜ MEDICI HANEDANININ SON ÜYESI PRENS OTTAVIANO de MEDICI di TOSCANA di OTTAJANO’YA GÖRE INSANLIK PANDEMIDEN FARKLI VE DAHA HÜMANIST BIR DÜZENLE ÇIKACAĞIZ. MEDICI AKADEMISI’NIN DE KURUCUSU OLAN PRENS’LE, KÖKLÜ AILESININ SALGINLARLA BAŞ ETME YÖNTEMLERINI, ÜLKE KURMA PROJESINI VE YENI NORMALI KONUŞTUK.
SÖYLEŞİ
ASLI BARIŞ
SÖYLEŞİ 13
U L U S A L E G E M E N L I Ğ I M I Z I N 100. Yılını kutladığımız şanlı günde, bilgisayarımın ekranında 400 yıl Floransa’da iktidarda kalmış, Rönesans’ın kurucusu Medici Ailesi’nin yaşayan son üyesi Toskana Prensi Ottaviano di Medici var. Yüzünde pandeminin yarattığı endişeden iz yok, gülüyor, neşeli ve umutlu…
İtalya pandemiden en çok etkilenen ülkelerden. Şu an Floransa’da hakim olan havayı anlatabilir misiniz?
Şu an Floransa’nın güzelliğine inanamazsınız. Her gün maskemi takıp, fotoğraf çekmek için geziyorum. Güzel şehrimiz eski ihtişamlı haline dönmüş durumda. Şu anda burada olup, bu güzelliği kendi gözlerinizle görebilmenizi isterdim… Gerçek Floransa bu çünkü. Tüm güzelliğiyle, sükunetiyle, asaletiyle... Normalde şu dönemde turist istilası altında olurduk. Her
yerde turist kafileleri, envai çeşit turistik ucuz mallar, çöpler, … Turistlerin gelemeyişi ekonomi açısından çok kötü bir durum yaratmıyor mu?
Otel ve mağaza zincirleri için kötü. Zaten onlar bu sorunu küresel olarak yaşıyor. Turistlere mal satmak için Floransa’ya gelen göçmenler için kötü, evet. Ama gerçek Floransalıları ekonomik anlamda çok da perişan etmiyor bu durum. Zaten nüfus yaşlı; neredeyse yüzde 70’i 60 yaş üzeri. Haliyle emeklilik maaşları var. Eskiden evlerini turistlere kiralıyor, Floransa dışında yerlerde oturuyorlardı. Şimdi evlerine geri döndüler, kira da vermiyorlar. Yani hayat bir şekilde devam ediyor biz Floransalılar açısından. Ama dediğim gibi bazı sektörler çöktü. Ama zaten onların gelişi de Floransa’nın asıl geçim kaynaklarını çökertmişti. Yani bir anlamda, eski halimize geri dönüyoruz.
14 SÖYLEŞİ
Turizm neyi çökertti tam olarak?
Esnafı, zanaatkarı, çiftçiyi… Bir kentin tüm geçimini tek bir endüstriye endekslerseniz bunun sonu felaket olur. Bizde de tüm kentin ekonomisi tek bir şeye endekslendi: Turistlere. Sokaklar hediyelik eşyayla selfie çubuğuyla tişörtlerle taklit çantalarla dolu. Gerçek zanaatkarlar, esnaf iş yapamaz hale geldi ve hepsi birer ikişer kepenk indirdi. Onların yerini küresel markalar aldı. Evler de öyle ya da böyle otellere dönüştürüldü, oradan buradan ucuz işçiler getirildi servis sektörü için. Ne oldu, Floransalı işsiz kaldı, kentine yabancı edildi. Sadece popüler olan caddeler bakılıyor, arka sokaklar perişan vaziyette. Belediye ilgilenmiyor. Sadece görünür kısımlara bakıyorlar. Uffizi’nin bir paraleline gidin, canım çeşmeler, binalar, bakımsız, dökülüyor; parçalanmış. Gelen turistler graffiti yapmış. Tabii belediyenin turist vergisinden 48 milyon Euro geliri olunca, tek bir şeye odaklanmak kolay geliyordu. Şimdi ne olacak peki? Temizlik, elektrik gibi hizmetleri de taşeron kurumlara vermişlerdi. Onların parası nasıl ödenecek? Belediye başkanı bu gidişle maaş bile alamaz. Ama dediğim gibi, kentin tüm gelirini tek bir şeye odaklamanın bedeli bu. ‘Save Florence’ adlı bir vakıf kurdum, defalarca konuyu meclise taşıdık. Bu sistemin çökeceğini öngörmüştüm zira…
TEK ÇÖZÜM HÜMANIST KAPITALIZM
Bu aralar en çok konuşulan konu pandemi sonrası yeni dünya düzeni… Siz böyle bir sisteme geçilebileceğini düşünüyor musunuz? Ya da nasıl bir düzen olmalı?
Bence insani kapitalizm dönemine geçmeliyiz. Son dönemdeki yaşam biçimimiz bizi insani değerlerimizden uzaklaştırdı. Şimdi içimize döndük, kendimizi sorguluyoruz. Yaşayış biçimimizin normal olmadığını anlamamız gerek. Mesela düşünün, İtalya’nın yüzde 40’ı tarımla uğraşmaktan vazgeçti. Onca alan, arazi var, işlenmiyor. Neden, yeteri kadar karlı değil. Bina yapmak, otel yapmak daha karlı. Ya da toprağı işlemek yerine kente gidip çalışmak. Neden herkes şehirlerde yaşamak, otobüslere, metrolara, plazalara tıkılmak zorunda? Çok anlamsız. Ben demiyorum ki herkes köyüne dönsün, kazmayı küreği eline alsın. Ama farklı bir sistem kurmak mümkün… Nasıl bir sistem bu peki?
Modern tarım denen bir şey var. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak, dünyaya da zarar vermeden tarım yapmak mümkün. Aynı zamanda bu zaman diliminde evden de gayet güzel işlerimizi yürütebileceğimizi gördüm. Hayalim, kent dışlarında belli bölgelerde hem kendi yiyecek kaynağımızı
yetiştirebilecek, bir yandan da kendi mesleğimizi evden yürütebileceğimiz topluluklar yaratmak… Bunun için çalışmaları sürdürüyoruz. Bildiğim kadarıyla Medici ailesinden gelen bir hakimiyet yetkisi var. ‘Toprağı olmayan ülkeler’ kapsamında, uluslararası hukuk tarafından tanınıyorsunuz ve ‘egemen bir devlet’ kurma yetkiniz var. Yani, elçilik kurma, para basma ve kurduğunuz ülkeyi Birleşmiş Milletler’de temsil etme hakkınız var…
Doğru. Ayrıca titr de verebiliyorum.
Demin söylediklerinizle bu bilgiyi birleştirince aklıma şu soru geliyor: Yeni bir devlet kurma hazırlığında mısınız?
Bu konuyla ilgili şimdilik detay vermeyeyim. Çok yakında açıklayacağız zaten. Ara-
ya bu pandemi meselesi girmese, şu an projemi size daha detaylı şekilde anlatırdım. Ama şöyle özetleyeyim: İtalyan halkı Medici ailesine hâlâ çok bağlı. Ailemiz İtalya’ya çok şey armağan etti, seviliyoruz ve saygı görüyoruz. Bu topluluğa karşı sorumluluklarım var ve bunlardan kaçmıyorum. Sanırım mayıs sonu gibi uzun uzun konuşuruz bu mevzuyu. Hala bazı görüşmeler içindeyiz zira… Kiminle, hükümetle mi?
Dediğim gibi, şimdi bahsetmeyeyim, çok yakında resmen açıkladıktan sonra anlatırım. Peki, madem cevap alamayacağım o zaman farklı bir soru sorayım: Para basma hakkınız var. Bu konuda hiç girişiminiz var mı, projeyle alakalı?
SÖYLEŞİ 15
Peki bu pandeminin sonunda da krizi fırsata çevirecekler olacak mı?
Hiç sanmıyorum. Vebada nüfusun yüzde 30’u öldü. Koronavirüs salgınında ise yüzde 3 seviyesindeyiz şu an. Ancak insanlar her gün işsiz kalıyor. Nüfus o kadar azalmıyor, işsizlik ordusu birikiyor. Pandemi bittiğinde çok büyük bir ekonomik kriz yaşayacağımız kesin. Asıl felaketimiz o olacak. Bu yüzden dediğim gibi, yeni bir düzen gerekiyor. Ben çözümü insani kapitalizmde buluyorum.
OĞLUM LORENZO HEM KALBIMIN HEM FLORANSA’NIN PRENSI
Peki sizin Koronavirüs günleriniz nasıl geçiyor? Depresyona girdiğiniz, umutsuzluğa kapıldığınız, sıkıldığınız oluyor mu?
Sıkılacak vakit yok ki… “Ordine Civico Mediceo” adlı bir okulum var. Medici Akademisi… Felsefeden astrolojiye, arkeolojiden matematiğe, sanat tarihine birçok farklı dalda eğitim veriyoruz. Onun derslerini online olarak vermeye başladık. Facebook üzerinden de faaliyetlerimiz var. Onun dışında oğlum Lorenzo büyüyor, 10 yaşına bastı. Annesi ile ayrıyım, tüm bakımını ben üstlendim. Onun eğitimi de bilgisayar üzerinden… Benim işlerim, Lorenzo’nun ödevleri, yemek derken gün geçiyor bir şekilde… Yemek mi? Siz mi yapıyorsunuz yemekleri?
Evet. Medici altın ve gümüş parası yakında piyasada olacak. Üzerinde Medici arması var. Bir para birimi olarak karşılığı olacak mı?
Tabii ki var. Dediğim gibi, birkaç ay sonra daha detaylı anlatırım…
AILEMIZ VEBA SALGININDAN YÜKSELEREK ÇIKMIŞ
Demin hükümetten bahsettik, Medici ailesi neredeyse 400 yıl Floransa’da iktidarda kaldı. 1347’de tüm Avrupa’yı büyük veba salgını ele geçirdi. Aileniz süreci nasıl yönetti, bilginiz var mı?
Tabii ki… Aslında Medici’lerin vebayla mücadele yöntemi şu an hükümetin uyguladığına hayli benziyor. Yani insanları karan-
tina altına almak ve hastaları ayrı yerlerde izole ederek tedavi etmeye çalışmak. Zaten bundan başka yapılacak bir şey yok. Şimdiki hükümet elinden geleni yapıyor, başarılı olduklarını düşünüyorum. Medici’ler de elinden geleni yapmış. İşin ilginç tarafın o salgın Medici ailesinin hayli güçlenmesini sağladı. Ne açıdan?
Ekonomik anlamda. Çoğu iş sahibi iflas etmiş, Medici ailesi bankerlik sisteminin kurucusudur. Günün sonunda veba bittiğinde ayakta kalan neredeyse tek kurum olmuş. Sağlıklı olanlar da gelip Medici için çalışmaya başlamış. Sadece para verebilecek konumda bizim ailemiz olduğu için… Gördüğünüz gibi böyle krizler bazen fırsat doğurabiliyor, hayat da bu kadar garip bir şey…
Evet çünkü yanımda personel çalıştırmayı sevmiyorum. Çünkü işler eskisi gibi değil. Benim küçüklüğümde dadım, aşçımız, kuşaklar boyu bize hizmet veren ailelerden gelirdi. Onların mesleği buydu ve adanmışlık içinde yaparlardı. Şimdi böyle bir sektör yok. Göçmenler yapıyor bu işleri. Kötü kaderinden kaçmak için ülkesini terk etmek zorunda kalmış, feleğin sillesini yemiş insanlar… Onları bu şekilde sömürmek doğru gelmiyor. Koskoca sarayı çekip çevirmek zor olmuyor mu tek başınıza?
(Gülüyor) Sarayda oturmuyorum. Kaçıncı yüzyıldayız, ne işim var sarayda?
Ailenizde dört papa, iki kraliçe var. Rönesans’ı da başlamasından sorumlusunuz, Michelangelo, Leonardo Da Vinci, Boticelli gibi sanatçıların hamisiydiniz. Medici Bankası ile modern bankacılık sistemini kurdunuz. Oğlunuz Lorenzo böyle bir mirasa sahip olduğunun farkında mı?
Bazı şeyler doğuştan mı bilmiyorum ama tam bir prens. Hem benim kalbimin prensi hem de Floransa’nın prensi. Sokağa çıkıyoruz, herkes onu tanıyor, herkes selamlıyor. O kadar tatlı ki. Sorumluluk bilinci de çok yüksek.
EDEBİYAT 17
FA R U K Ş Ü Y Ü N I L E YA Z A R MASAL ARI
Bu küçük masaya bugüne kadar birçok hayatı, kederi, kırgınlığı ve umudu sığdırdım MARIO LEVI’NIN 10 ROMANINI KALEME ALDIĞI BU BÜYÜLÜ MASADA ONA KIMLER EŞLIK EDIYOR? DOLMAKALEMLERI, MÜREKKEP HOKKALARI, DENIZ KABUKLARINDAN ARADA SIRADA SOHBET ETTIĞI DON KIŞOT… ÜNLÜ YAZAR, GÜNDE EN AZ 10 SAAT GEÇIRDIĞI YARATICILIK VAHASINI BIZE AÇTI…
eserlerini yazdıkları masalarını biliyor musunuz? Kalem, kâğıt, defter, daktilo, bilgisayar gibi yazı malzemeleri dışında onların kişilikleri hakkında fikir verecek ipuçları da taşır edebiyatçı masaları: Çalışırken kahve mi içiyorlar, çay mı? Üzerine serpiştirdikleri objelerin birer anısı var mı? gibi soruların yanıtları masalarındadır. Yığılı kaynak kitaplar, not alınmış kâğıtlar, ilham veren fotoğraflar üzerinde çalıştıkları eserlerin izini sürecek belgelerdir. Ve belki de asıl en önemlisi, yapıtlarını kaleme alırken yaşadıkları duygusal anların ilk tanığıdırlar. Şairin de söylediği gibi o masalar öyle masalardır ki, bana mısın demezler bu kadar yüke! Bu sayıdan itibaren çok az kişinin görebildiği yazar masalarının üzerindeki çok özel dünyalarda yolculuğa çıkacağız. İlk masamız, Mario Levi’nin… S E V E R E K O K U D U Ğ U M U Z YA Z A R L A R I N
18 EDEBİYAT
D
“Ders vermediğim günlerde evdeysem ve herhangi bir başka programım yoksa günüm yazmakla geçer. Günde 9-10 saat yazabilirim” diyor Mario Levi. Yani, zamanının büyük bir kısmını çalışma masasının başında geçiriyor: “Bu masa benim hem çok gülmelerime, hem de çok gözyaşı dökmeme şahit oldu. Bu küçük masaya ve bu küçük odaya bugüne kadar birçok hayatı, birçok kederi, birçok kırgınlığı ve birçok umudu sığdırdım. Yaklaşık 10 romanım bu masada yazıldı; dolayısıyla özel bir yeri vardır. Umarım onu daha yıllarca koruyabilirim.” “ÖNCE DEFTERLERE ÇALAKALEM YAZIYORUM”
Mario Levi kitaplarını dolmakalemle defterlere yazıyor. Önce, masanın efendisi defterleri ve dolmakalemleriyle başlıyoruz: “Kitaplarımı önce defterlere yazıyorum. Defterlere yazmak birçok çağrışım uyandırıyor bende... Bazen, bir metinde nerden nereye geldiğimi görmeme yardım ediyor. Yıllar sonra baktığımda tuhaf duygular uyandırıyor. Her metne nerede, hangi tarih ve saatlerde yazdığımın notunu da düşüyorum çünkü. Söylediğim gibi bir roman üzerine çalışıyorsam önce defterlere çalakalem, içimden geldiği gibi yazıyorum. İkinci aşamada o yazdıklarımı düzenleyerek bir başka deftere geçiriyorum. Düzenlenmiş bu hali bittikten sonra ince ayar yapmak için yazdıklarımı bilgisayara geçiyorum. Bu çalışma her ne kadar süreci uzatıyor görünse de ben, kalemle defterlere yazarak yazdığımı daha çok hissedebiliyorum. Düşüncelerimin ve duygularımın akış temposuna bu şekil daha çok uyuyor. Böyle yazmasam sanki bir şeyleri es geçmiş, ıskalamış gibi hissediyorum kendimi. Bu yüzden önemsiyorum elle yazmayı…” “BAZI DOLMAKALEMLERLE GÖNÜL BAĞIM VAR”
Levi, şöyle devam ediyor: “En çok dolmakalemle yazmayı seviyorum. Çok farklı dolmakalemlerim var. Ancak, bazı kalemlerle daha bir gönül bağı kurduğumu da söyleyebilirim. Bu nedenle onları daha sık tercih ediyorum. Çünkü, hem daha iyi yazıyorlar, hem de daha önce bazı romanlarda o kalemleri kullandığım için onlarla yazmak, bana cesaret veriyor. Kullandığım mürekkep renkleri de benim için önem taşıyor. Bunlar arasında yeşil, turkuaz, sepya önceliğim. Şu günlerde üzerinde çalıştığım romanımı hem yeşil, hem sepya mürekkeple yazıyorum. Çünkü, iki farklı katman var. Dolmakalemler ve mürekkepler, bana yazma zevki de veriyor. Ayrıca, işin estetik bir boyutu da var. Çünkü, bazı mürekkeplerin şişe tasarımları gerçekten çok güzel, onlara bakmak benim için keyif oluyor, göz zevkimi okşuyor. Bu nedenle masamda daima mürekkep şişeleri de bulunuyor.” “KAHVEM VE SUYUM VAZGEÇILMEZIM”
Kim bilir kaç şişe mürekkep tüketti Mario Levi kitaplarını yazarken… Masasında hemen elinin altında bir kahve fincanı ve su bardağı var… Şöyle anlatıyor: “Yazarken mutlaka kahve ve su bulunur.
Masamdaki kahvelerin de çeşitleri var; birisi, bizim geleneksel kahvemiz, öteki de filtre kahve. Günün belirli saatlerine göre ikisi de olabiliyor, ama bazen, ender de olsa sıcak çikolata içebiliyorum. Ama olmazsa olmazım kahvedir.” “ARADA DON KIŞOT’LA SOHBET EDERIM!”
Masanın yaşanmışlık tadı veren objelerine geçiyorum: “Masamdaki bütün bibloların anlamı var. Örnek vermek gerekirse Don Kişot ile Sanço’nun bir heykelciği; onlar, benim için çok önemli. Çünkü Don Kişot, benim hayatımda yer almış unutulmaz romanlardan biridir o yüzden hep masamda durur. Arada sırada da kendisiyle sohbet ederim. Sevdiğim bir psikolog arkadaşım, bunu kendisine söylediğimde ‘Don Kişot’la konuşmaya devam et etmesine de’ demişti, ‘ama eğer o sana cevap vermeye başlarsa o zaman bana gel’ diye de uyarmıştı! Çocukluğumun unutulmaz çizgi romanlarından birisi Asteriks. Asteriks’in üç unutulmaz kahramanının bibloları masamda duruyor: Asteriks ve Oburiks, diğeri de şair Kakafoniks. Büyük teyzemden, yani anneannemin kız kardeşinden kalma bir köpek biblosu var; o, benim uğurumdur. Her yere taşımışımdır. Napoli’nin simgesi olan, aynı zamanda bir Commedia dell’Arte kahramanı Fulmicena da masamda; o da bana yol gösterir.” “ŞÖMINE SAATININ TIK-TAKLARI ZAMANIN AKIŞINI GÖSTERIR”
Masa kalabalık, ayrıntılar arasında kaybolabilecek başka görüntüler de var, onları da sayalım mı? “Meselâ deniz kabukları. Bir çeşmibülbül vazo var, içine mektup açacağı koydum. Asla göz ardı edilmemesi gereken eski iki mürekkep hokkası bulunuyor. Onların ortasında şekerlik gibi görünen, şu anda içinde minik bibloların bulunduğu obje, aslında anneannemin pudrasını koyduğu kap. Bugün, başka bir boyut kazanmış bir anı. Hemen onun arkasında da bir şömine üstü saati duruyor. O da bana zamanı gösteriyor. Solumda da bir başka saat var. İkisi de çalışıyor. Şömine saatinin tik takları gecenin sessizliğinde yazarken zamanın nasıl aktığını göstermesi açısından bana çok güzel geliyor.” “KÜÇÜK KIZIM MASAL YAPTI”
Bir de gaz lambası görüyorum: “Evet, benim çok sevdiğim eski bir nesnedir. Sen de gayet iyi bilirsin, çocukluğumuza götürür; çünkü, ucundan da olsa gaz lambasını yakaladık biz. Onun camının içinde kurumuş yapraklar üzerine bir desen var; küçük kızım Masal yaptı. Böylelikle lambayı bir vazo gibi de kullanmaya başladım. O çiçek de bana oradan eşlik ediyor.Gaz lambasının hemen arkasında belki fotoğrafta gözükmüyor olabilir, eski bir el kahve değirmeni bulunuyor. Yine çok eski bir masa lambam var. Üzerine içinde nazar boncukları olan küçük bir şişe asılı nazar değmesin diye.” Ne güzel, masasındaki onca anıyla beraber, onlardan güç alarak durmaksızın üretmeye devam ediyor Mario Levi… Haftaya bir başka edebiyatçı masasında buluşmak üzere…
“Yaklaşık 10 romanım bu masada yazıldı; dolayısıyla özel bir yeri vardır. Umarım onu daha yıllarca koruyabilirim.” — M AR İO LEVİ
20 MÜZİK
Kulak Sömürgesi FARKLI MÜZIKLER, ILETIŞIM TEKNOLOJILERI SAYESINDE YENI OLUŞUMLARA GEBE… İNSAN KULAĞI, HIÇ BU KADAR TEHDIT ALTINDAN KALMADI. YENI MÜZIK TÜRLERI, KENDI KÜLLERINDEN VAR OLACAK. EVRENSEL MÜZIĞE KATACAK ÇOK ŞEYIMIZ VAR; YETER KI KULAK SÖMÜRGESI OLMAYALIM VE KENDI “AVAZEMIZI DAVUT GIBI BU CIHANA” SAÇABILELIM. ve ucundaki marifetli bilgisayarlar, herkesin evini bir stüdyoya çevirmiş bulunuyor. Daha düne kadar bir servet gerektiren müzik eseri oluşturma, dijital virtüözleriyle birlikte, herkesin emrine girdi. CD ve sonrasındaki mp3’ler, spotify’ler, Mdplayer’lar ve benzerleri. Televizyon denen “tek yönlü toplumsallaştırma” aracı sayesinde kendi öz müziğini, melodisini ya da armonisini kaybeden kulaklar, baskın kültürlerin “bünyeleştirilmiş kulağı” haline geldiler. Herkes, aynı setup’lar içinde, aynı tonalitede ve ritimdeki melodilerle adeta bombardıman altına alındı. Müzik piyasası devlerin eline geçince, kötü kâhinler devreye girdi ve geleceği(!) tahmin ediverdi: “Yerel müzikler yok oluyor, hepimiz Batı’nın kulu kulağı ve ses kölesi olduk.” Bu, belki kısa dönem için “çıkıyormuş gibi” görünen kehanet olabilirdi. Ancak bu kehanetin ihmal ettiği, “yerel müziğin başkaldırısı” oldu. Bu tehdit, teknolojiden gelmişti. Tuhaftır, başkaldırıyı tetikleyen de yine teknoloji oldu. Bugün Sting, Afrika ve Doğu seslerini kullanıyor. ABD müzik endüstrisi, MTV gibi “küresel yerli” kanallarla, dünya seslerini topluyor. İşliyor ve yine sesi aldığı yere satıyor. Bir bakıma her müzik kültürü, kendi hazinesinin dilencisi durumuna geliyor, darı ambarı üzerinde açlıktan ölen tavuklar misali, ancak ve ancak “devlerin ve medyanın onayladığı” tarzda var olabiliyor. Batı müziği, bundan 400 yıl önce değiştirilmiş doğasıyla, çok sesliliğin o inanılmaz armonisine imkân verecek, tampere gamını, olası tüm varyasyonlarıyla kullandı ve tüketti. Bugün her biri bir başyapıt olarak, İLETIŞIM AĞLARI
beynimizde, kulağımızda ya da cd albümümüzde, cep telefonu hafızasında veya kişisel YouTube kanalımızda yer alıyorlar. Bunların üzerine yeşermiş diğer türler, caz’dan başlayıp, rok’n roll, metal ve diğer onlarcası, radyolarda, TV kanallarında, sitelerde, kısacası her yerde tüketime sunulu verdiler. Tüketim kelimesini özellikle kullandım. Çünkü bu bir endüstri ise ve kendini “müzik endüstrisi” diye tanımlıyorsa, “endüstri” dinamiklerine tabi olmuş demektir. Endüstri, “bir şeyden çok üretmek” demektir. Nitekim bu şeylerden çok ama çok üretilince, bunları çeşitli mecralarda yaymak, dağıtmak, satmak, başlı başına bir iş haline geliverdi. Dinleyiciyi “müşteri”, sanatçıyı “tedarikçi”, müziği de “ürün” olarak betimleyen bu yaklaşım öylesine başarılı oldu ki, müziğin kendisi ve yapılan her ne ise o “şey” sorgulanamaz hale geldi. Baharat Kızlar gibi tamamen “müzik seralarında ve laboratuvar şartlarında” üretilen kültler, kulakları öylesine esir almıştı ki, kötü kâhinlerin kafası karıştı. Ve “yerel müzikler elden gidiyor” kararını veriverdiler. Şimdi “yerel müzikler yok oluyor mu?” sorusundan yola çıkarak, olan biteni, daha doğrusu olacak bitecekleri irdeleyelim. Öncelikle küreselleşmenin, kültürleri yaklaştıran etkisiyle, baskın ve yükselen değerlerin kulak sömürgeleri yaratması doğaldı. Nitekim öyle de oldu. Kaldı ki bu daha önce de çoğu kez insanlığın başına, (pardon kulağına) gelmişti. Kendi tarihimizden örnek verelim. 19 yüzyılın başında, geleneksel Türk Musikisi, özellikle şarkı formuyla ve yerel icracıların artmasıyla kendi çapında bir “iş” haline gelince, Yunan müziğinden faydalanma yolu-
ŞEREF OĞUZ
Hızır Ağa’nın Tefhîmü’lmakāmât adlı eserinde tamburî tasviri.
MÜZİK 21
(TSMK , HAZINE, NR. 1793, VR. 21A)
Hâşim Bey’in 1852’de basılan güfte mecmuasında ve Kantemiroğlu’nun Kitâbü İlmi’l-mûsîkî alâ vechi’l-hurûfât adlı eserinde gerçekçi olmayan tambur çizimleri
22 MÜZİK
nu keşfetti. Özellikle icra tarzı itibarıyla, “kalopsido” denen, az mezürde çok melodi, kendi şarkılarımızda da görüldü. Genelde meyhanelerde (o zamanki en önemli sosyalleşme alanı ve müzikhollerdi) icra edilen bu müziğe, orijinalinden ayrılsın diye, “kaba saz” denilir oldu. Bugün “fasıl” olarak sunulan ve “ince saz” diye bilinen “makam albümleri” oluşturuldu. Bu dönemde “kendi öz müziğimiz elden gidiyor” diyenler yanılmıştı. Çünkü farklı türlerden alınan etki, bir süre sonra içselleştirildi, tutmayanlar, kalıcı olmayanlar ve modalar, zamanın çarklarından geçemedi. Ancak yeterince iyi olanlar, bir sonraki kuşağa geçmeyi başardı. Tampere gamın, kilise orgu sayesinde ve Bach’ın bitmez tükenmez harika varyantlarıyla, kulaklarda yeni bir bünye yaratması da, tüm Avrupa’daki kulakları akort etti. Ama bu, country tarzının ve doğal gamın ortadan kalkmasını sağlayamadı. Doğu’da 4’lü Hint Vega’ları, Çin’in pentatonik ezgilerinin de etrafındaki ulusların müziği üzerinde derin etkileri vardı. Gerçi bundan 2000 yıl önce internet veya MTV gibi “kültür taşıyıcıları” yoktu ama kültür yine de kendine bir egemenlik alanı yaratabiliyordu. Bugün Virgin’in veya tv’nin yaptığını, geçen bin yıllarda, ipek yolu yapıyordu. Savaşlar ve salgınlar ile hareket halindeki insanlar, duydukları seslere kendi kulaklarında yer açıyor, gittikleri yeni yurtlardaki seslerle kaynaştırıyorlardı. Türk Müziğindeki “hüseyni” makamında, “si” ve “fa” perdeleri çok silik olarak vardır. Genelde bu seslere vurgu fazla değildir ve bunları sistemden çıkardığınızda, Çin Seddi’ne dayadığımız kulağımızda kalan pentatonik (5 sesli sistem) yapıya ulaşırsınız. Ama bugün Pisagor gamı da doğal gam da modal müzikler de tonal müzikler de vardır. Teknolojinin yarattığı küreselleşme yüzünden tehdit altında olan yerel müzikler, tanımını Batı’nın koyduğu “evrensel müzik” karşısında gerçekten zorlandılar. Ancak evrensel müzik denen zayıf tanım, bugün farklı kültürleri yok etmek yerine, onlardan yararlanma yolunu keşfedince, düne kadar tehdit olan teknoloji, bu defa uçan halı haline geliverdi. Ünlü Macar Müzikolog ve kompozitör Bela Bartok (1881-1945), Oxford yayınlarından çıkmış ve bu güne kadar kendi müziğimiz için en değerli
Hamparsum Limonciyan ve onun adıyla bilinen Hamparsum notası ve günümüz nota sistemindeki karşılıkları
MÜZİK 23
Macar Besteci Bela Bartok. 1943, Amerika.
Dombra isimli çalgı aleti
araştırma olma özelliğini koruyan kitabında, dünya enstrüman haritasından söz etmişti. Ergenekon’dan iki telli ve perdesiz Dombra olarak yola çıkan sazın, tarih içinde, kültür alanlarından geçerek Anadolu’da perdeli ve 3 telli bağlama öyküsünü anlatırken, müziğin coğrafya ilişkisine de harika vurgular yapar. Koyun kuyruğu anlamına gelen Dombra’dan yola çıkıp Anadolu’da bağlama, İstanbul’da tambur olan metemorfozun dinamiklerine baktığınızda hep, baskın kültürlerin etkileri yanı sıra, bunlar karşısında “var olma mücadelesi”ni görürsünüz. Müziği, Batı’nın metaforlarıyla tanımlamaya kalktığınızda, iki do arasında, 7 ana ve 5 ara sesten oluşan 12 istasyonlu alana sıkışıp kalıyorsunuz. Kendi müziğinizin farkını ortaya koymak için ne yazık ki yine bu size dayatılan sistemi kullanıyorsunuz. Türk müziğine çok değerli katkıları olan Ermeni deha Hamparsumyan Efendi, kendi adını taşıyan nota yazısıyla, bu birbirine taban tabana zıt sistemi acaba uzlaştırabilir miyim fikrinden yola çıkmış ve pek çok melodimizin, hiç değilse temel tema’larıyla günümüze gelmesini sağlamıştı. Hamparsum notalarının yaptığını şimdi her müzik, kendi dinamiklerine uygun bir metod geliştirerek başarma gayretinde. Nota, sesleri geleceğe taşımak için yegâne yol olmaktan çıkınca, yerel avazlar, yöresel melodiler, gelecek nesillerin kulaklarına varabilmek için bir imkân buldular. Bu imkânı da yaratan, yine teknoloji oldu. Bir başka şey daha oldu teknolojinin sayesinde. Herkesin satın alabileceği seviyeye gelen bilgisayar ve temsil ettiği değerler, insanların içindeki yaratıcılığı akıtabilecekleri bir ortamı da oluşturdu. Pek çok insan, bir masaüstü bilgisayar yardımıyla, kendi stüdyosunda, kendi melodisini üretir hale geldi. Peki, teknoloji her şeyi çözüyor mu? Şüphesiz hayır. Hala dev batı müziği endüstrileri, yöresel kulakları kuşatıyor, pop kültürü pompalayan mecraların saldırısı sürüyor. Böylesine yoğun müzik sağanağı altında ayakta kalabilmek için teknoloji, herkese eşit uzaklıkta duruyor. Teknolojinin bir ahlakı yoktur. Kimin sırtını sıvazlayacağı veya kimin suratına yumruk atacağıyla ilgilenmez. Türkülerimiz ve klasik müziğimizi eğer bizden sonrakilere “geliştirerek, zenginleştirerek” aktarmak istiyorsak, teknolojiyi kullanabiliriz.
Ancak dikkatimi çeken bir olgudan bahsedeceğim. Çeyrek asırdır jüri üyesi olduğum Halıcı Bilgisayarlı Beste Yarışması’nda şimdiye kadar on bine yakın yapıt dinledik. Jüri üyeleri arasında olduğumdan, sadece finale kalanları değil, yarışmaya gönderilenleri de değerlendirme imkânım oldu. Dikkatimi çeken, diğer alanlardakinden farksız, çok yoğun bir “öykünme” yaklaşımıdır. Kendi müziğine yaşama alanı açma gayretiyle yapılan bu çalışmaların çoğunda, bir kulak sömürgeciliği hâkim oldu. Oysa modal veya tonal olsun, hangi tür müziğe yakın olursa olsun, insanın kendini müzik aracılığıyla ifade edebilmesi pekâlâ mümkün. Yeter ki kendi değer setin içinde kal ve kulağında bünye yapmış kendi seslerinin dinamiklerini incele. Bunu yaparken de Batı’nın kalıplarından sadece ilham al, asla taklit etme. Müziğin teknolojiyle ilginç bir yakındalığı vardır. Pisagor’un bir telin boyunu yarıya indirdiğinde, çıkardığı sesin bir üst oktava tırmanması prensibini koyması ardından, müzik bir bakıma matematiğin yüzde yüz kapsadığı bir alan haline geliverdi. Matematiğin de bilgisayar ile olan ilişkisi ortada. Hal böyle iken, hala kendimize özgü bir müzik yazılımı, kendi kulağımıza uygun bir armoni çalışması, kendi sazlarımıza has metotlar ve kendi kültürümüze yatkın yaklaşımlar ortada yok. Konservatuarlarda son derece iyi yetişmiş ve olanın bitenin artık farkında, yüzlerce genç var. Bunların enstrüman yapımından icraya dek yığınca parlak fikirleri bulunuyor. Bu gibi insanların cesaretini budamak yerine, bunları cesaretlendirmek şart. Bu cesaret ise bilgisayarın ve iletişim ağlarının temsil ettiği yenidünyada, “olmazsa olmaz” bir öncelik taşıyor. Neticede 6 bin enstrüman arasında kendi sazlarına yer açmak, 6 bin farklı müzik arasında Türk Müziği’ni pozisyonlamak, sanıldığı gibi kolay değil. Ama şu da bir gerçek; Bunu biz yapmaz isek, bunu bizim için hiç kimse yapmayacaktır. Zihni tembelliğe teknoloji ne yapsın? Günün birinde Sting’in biri gelir senin hisarpuselik’ini alır, 28,80 dolar artı kdv’li bir cd ile sana dinletir, sen de hayran hayran bakadurursun. Kulak sömürgesi olmak; artık, bir fiskelik tıklama yakınlığında. Haberimiz olsun.
24 SAĞLIK
Koronamania ile nasıl baş ederiz? HAYATIMIZA YENI GIREN BIR TERIM: PANDEMI TRAVMASI. SOKAKTAKI KORONA ILE EVDEKI TRAVMA ARASINA SIKIŞMIŞ HAYATLARA IYI GELECEK UZMAN TAVSIYELERINI YAZDIK BU HAFTA…
H A Z I R L AYA N
YA S E M İ N S A L İ H
S O S YA L M E D YA , her olayda olduğu gibi korona gün-
lerinde de ifşa vazifesini hakkıyla yerine getiriyor. Öyle “Kimseler görmez, bir hava alıp, Boğaz’da iki tur atar dönerim” diyeni şak diye ibretlik video kahramanı yapıp gözler önüne seriliyor… Ama ne yakalanma korkusu, ne de para cezası engellemiyor kimilerini… Hani “Burada sigara içmek yasak, cezası 188 TL’dir” yazan tabelanın altında sigarasıyla aynı anda cüzdanını da çıkarıp derin bir nefes çekenler gibi, parası neyse verip kendini sokaklara atacaklar var … Peki bu şuur kaybının nedeni ne? Uzmanlara
göre bir anlamda başa çıkılamayan endişe, korku, panik insanları bu davranışlara itiyor. Öte yandan başta çalışan kadınlar olmak üzere evdeki bekleyişin psikolojik tahribatı da davranışlara yansımıyor değil. Kimi daha fazla içine kapandı kimi de “Hayat devam ediyor” mesajını abartmış durumda… Her bünyeye farklı yansısa da pandemi travmasının etkilerini, tıpkı iş dünyasındaki gibi uzun yıllar göreceğiz anlaşılan. Bu süreçte travma virüsünden korunma yollarını, ruhumuzu sağlıklı tutma tüyolarını sizler için uzmanlara sorduk…
SAĞLIK 25
KORKU VE STRES OLAĞAN BIR TEPKI EMRAH POLAT KLINIK PSIKOLOJI UZMANI K O R O N A G Ü N L E R I N D E yaşadığımız korku ve stres aslında ilk kez
başımıza gelen olağanüstü bir duruma verdiğimiz olağan bir tepki. Dışarıdan gelen tehdit karşısında kontrolün elimizde olmaması, geleceği öngörememe gibi belirsizlik durumları, bizi savunmasız bırakarak yüksek kaygının ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bu kaygı, insanların tarih boyunca sorunlarına çare üretmelerine neden oldu. Öncelikle utanılacak, saklanacak bir travma yaşamadığınızı, bu durumun norma ve geçici olduğunu bilmelisiniz. Bu durumda ilk önerim güvenilir olmayan bilgilerden uzak durmanız. Bilimsel ve güvenilir kaynaklara bakarak korunma yöntemleri gibi bilgilere ulaşın. Kaliteli uyumaya ve beslenmeye özen gösterin. Bol meyve, sebze tüketin, su için, evde üretilen yiyecekleri tüketin. Mutlaka günü planlayın. Yeni rutinler oluşturun, uyumu kolaylaştırıcı düzenlemeler yapın ve mutlaka kişisel bakımınıza özen gösterin. İyi görünün ve sosyal çevrenizle iletişim kurun. Görüntülü arama metotları ile yapılan sohbetler aynı etkiyi vermese de aranızdaki bağın kuvvetini hissetmeniz açısından bu araçlardan yararlanın. Tecrübelerimiz gösteriyor ki, olumsuz duyguları azaltmanın en iyi yollarından biri egzersiz yapmak. Yoga, pilates, kültür fizik hareketleri ve mutlaka nefes egzersizleri yapın. Tüm bu başa çıkma yöntemlerine rağmen hala kaygınızı yönetemediğinizi düşünüyorsanız, uzmanlardan yardım alın. Çünkü bu durum hem sizin hem de evdekilerin sağlığını olumsuz etkileyebilir.
26 SAĞLIK
DAHA ÇOK KONUŞUN, DAHA ÇOK PAYLAŞIN DR. BUĞRA ÇETİN MALTEPE ÜNIVERSITESI TIP FAKÜLTESI HASTANESI PSIKIYATRI BÖLÜMÜ ÖĞRETIM ÜYESI evde kapalı kaldık. Bunun en büyük etkisi ilişkilerde görülüyor. Özellikle çalışan çiftler için ofis hayatının eve taşınmasına, günlük sorumluluklar da eklenince çatışma kaçınılmaz olabiliyor. Burada en basit çözüm verimli bir iş bölümü. Herkesin kendine zaman ayırabileceği bir planlama yapmak “evde kal” sürecinden sağlıklı ilişkilerle çıkmanın anahtarı olabilir. Gvde kendi kendine zaman geçirme alışkanlığı olmayan, hobilere sahip olmayan kişiler için yaşanan izolasyon çok daha güç olacaktır. Bu dönemde çiftlerin birbirlerinden beklentilerinin değişebildiğini görüyoruz. Tolerans da azalabiliyor, kavgalar yaşanabiliyor. Özellikle de karantina sürecinden önce iletişim sorunları olan çiftler arasında kısıtlı bir alanda uzun süre kalmak ciddi sorunlar yaratabiliyor. Biz bu dönemde çatışmaları azaltmak için “daha çok konuşun, daha çok paylaşın” diyoruz. Virüsün bulaşmasından, hasta olmaktan korktuğunuzu söyleyin. Yakınlarınız için kaygılandığınızı söyleyin. Bu sizi güçsüz kılmaz. Tam tersine ailenizle yakınlaştırır. Belki de bu virüs ilişkilerinizi güçlendirmek için fırsat olacaktır. SALGIN NEDENIYLE
TRAVMA VİRÜSÜNÜ YENME YOLLARI
1
KONUŞUN En önemli adım; duyguları konuşabilmek, paylaşabilmek. Toplumda çok yoğun kaygı ve belirsizliğin olduğu bu süreçte duyguları dile getirmek her zamankinden önemli.
2
HOBİLER BULUN Duygulara farklı boşalım alanları yaratabilmek için varsa hobilerinizle ilgilenin... Yoksa yeni uğraşlar edinin.
3
BİLGİ HİJYENİ SAĞLAYIN Cep telefonu ve internete ayırdığınız zamanı azaltın. Salgınla ilgili gelişmeleri çok yoğun takip etmek endişeyi daha da artırıyor. Sosyal medya yerine, güvenilir kaynaklardan bilgiye erişim sağlamaya çalışan.
SAĞLIK 27
ERGENLIK ÇAĞINDAKI GENÇLERI DAHA ÇOK ETKILIYOR EMEL GÜLER UZMAN KLINIK PSIKOLOG psikolojik sağlamlık kavramının önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Diğer insanlarla aramıza mesafe koymak, uzak kalmak, sosyal bir varlık olarak bizleri, en çok da sosyalleşmenin önem kazandığı ergenlik çağındaki gençleri etkiliyor. Salgının başlarından itibaren okulların kapatılması, online eğitime geçilmesi ve sonrasında sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi, evde kalma gerekliliği artan öğrencilerde “engellenmişlik” duygusunun yoğun yaşanmasına neden olabilir. Gençlerin sosyal medyayı yoğun kullanımı, psikolojik sağlamlık üzerinde olumsuz etkilere neden olabiliyor. Psikolojik sağlamlık; bir çocuğun stresle nasıl baş ettiği ve travmadan nasıl kurtulduğuyla ilgilenen genel bir kavram. Psikolojik sağlamlığı artırmak, psikolojik bağışıklığı güçlendirmek için ilk kural bilgi kirliliğinden korunmak. Gençlerin ve ev halkının iyi beslenmesi bu dönemde çok önemli. Özellikle gerginliği artıracak kafeinli ve asitli içecekleri daha az tüketmeye dikkat edin. Bir diğer önemli konu da fiziksel aktivite. Özellikle gençlerin enerjilerini yönetebilmeleri için aktif olmaları gerekiyor. Onları evde spor yapmaya yönlendirmek faydalı olacaktır. Pandemi travmasına iyi gelecek bir diğer aktivite de günlük oluşturmak olabilir. Bu süreçte yaptıklarınız, deneyimleriniz sizin için daha sonra dönüp bakabileceğiniz önemli bir kaynak olacaktır. Okula gitmeyen çocuklar, evden çalışan ebeveynler ve çiftler arasında gerilim yaşanabileceği bir süreçten geçiyoruz. Ancak; salgından aile içi ilişkilere zarar vermeden çıkmak önemli. Zaman; konuşma, paylaşma, dayanışma zamanı. K O R O N AV I R Ü S Ü N ,
4
FİLM, DİZİ, KİTAP ZAMANI Akıcı film, dizi ve kitaplar seçin. Ne zamandır vakit bulup da izleyemediğiniz filmler, okuyamadığınız kitaplar vardır. Liste ve plan yapın bu açığı kapatın.
5
KARIŞIK DOLAPLAR SİZİ BEKLER Aile bireyleri ile ortak aktiviteler gerçekleştirmek, varsa çiçeklerle ilgilenmek kafanızı dağıtacak ve sizi zinde tutacaktır. Ayrıca evin bekleyen işlerini de yapın. Dolapları, kitaplıkları düzenleyin örneğin.
6
NEFES TEKNİKLERİ Evde egzersiz yapın, sporunuzu ihmal etmeyin. Kaygınızın çok arttığı durumlarda nefes egzersizi, gevşeme egzersizleri yapmak, zihni gündemin yoğunluğundan uzaklaştırmaya çalışmak faydalı olur. Ayrıca kaliteli uyumaya da özen gösterin.
7
İYİLİK YAPIN Destek olun: İzole yakınlarımız varsa mutlaka sık sık arayıp konuşmak, dinlemek, destek olup, ihtiyaçlarını gidermek hem onlara hem de size iyi gelecektir.
28 TEKNOLOJİ
1
AKILLI KONTROL
H A Z I R L AYA N
AHME T CAN
7 adımda evde sağlıklı kalma rehberi
KORONAVIRÜSLE MÜCADELEDE TEKNOLOJI YANINIZDA: SOLUDUĞUNUZ HAVADAN, TELEFONUNUZUN EKRANINA HATTA ZIHNINIZE, TEMIZLENMESI VE KONTROL EDILMESI GEREKEN HER ALANDA HIZMET VEREN ALET VE UYGULAMALARA GÖZ ATIN… şu günlerde evlerimizden çıkmıyoruz. Sosyal mesafeye dikkat ediyoruz. Satın aldığımız ürünleri dezenfekte ediyoruz. Ellerimizi sık sık yıkıyoruz. Kısaca artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Bu yeni yaşam ortamımızda en önemli konulardan başında ise evde sağlıklı kalmak geliyor. Soluğumuz havadan kullandığımız dezenfektanlara kadar pek çok konu başlığını sayabilirim. Burdan yola çıkarak, evlerde sağlıklı kalmamızı sağlayacak ürünleri bir araya getirdim. Umarım, evde kaldığımız bugünlerde sizlerin de kullanabileceği teknolojiler olur. Evde kalın, sağlıkla kalın... MALUM,
PAKET FIYATLARININ AYLIK BAŞLAMA BEDELİ
14.99 TL
3.999 TL
Havalandırma konusunda öne çıkan teknolojiler geliştiren şirketlerin başında Dyson geliyor. Markanın geliştirdiği ‘Dyson Pure Cool’ adındaki model, üzerindeki sensörler ve filtreler sayesin etkili bir hava temizleme geliştirebiliyor. HEPA filtre ve karbon filtreler sayesinde zararlı mikroorganizmaları ve kötü kokuları içinde hapsediliyor. Model, saniyede 290 litreden fazla temiz hava üretiyor. 350 derece dönebilen bir başlığa sahip olan model, akıllı özellikleriyle dikkat çekiyor. Dyson Link uygulamasıyla modeli evde veya uzaktan kontrol etmeniz sağlanıyor. Ortamdaki hava kalitesi akıllı telefon uygulaması üzerinden kontrol edilebiliyor.
7
AKILLI TELEFONLARA TEMIZLIK
80 $
Evler temizlenir de elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar temizlenmez mi? Dezenfekte sıvıların temizliğine güvenmiyorsanız PhoneSoap tam sizin için. Küçük bir kutuya benzeyen PhoneSoap’ın içine akıllı telefonunuzu yerleştiriyorsunuz. Daha sonra kapağını kapatıp temizlik düğmesine basıyorsunuz. Kutunun içindeki UV aydınlatma sistemi çalışıyor ve akıllı telefonunuz üzerindeki tüm mikropları temizliyor.
6
RAHATLAMA ZAMANI
Evde kalmak, psikolojimiz üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Zihinsel olarak rahatlamak çok önemli. Bunun için de meditasyon uygulaması ‘Meditopia’ devrede. Kullanıcılarına uzmanlar tarafından seslendirilmiş özel içeriklere sahip olan uygulamada aynı zamadan nefes egzersizleri de yer alıyor. Özellikle #EvdeKal adındaki içerikler dikkatimizi çekenler arasında yer alıyor.
TEKNOLOJİ 29
2
DOĞAL DEZENFEKTAN YAPIN
1.699 TL
Hijyen demek, kimyasal maddeleri kullanmak demek. Bunun da hem insan vücuduna hem doğaya karşı önemli bir zararı var. Peki doğal dezenfektan üretmek mümkün mü? Bu sorudan yola çıkan Fakir, ‘Hypo Clean’ adında bir cihaz geliştirdi. Sterilizasyon sağlayan su üretme cihazı olarak da ifade edebiliriz Hypo Clean’i. Sadece su ve tuz konularak temizlik ürünü sağlıyor. Musluğunuzdan haznesine 400 ml’lik suyu dolduruyorsunuz. İçine yarım gram tuz ekliyorsunuz. 4-5 kez sallıyorsunuz ve çalıştırma tuşuna basıyorsunuz. 1 dakika ve 3 dakika olmak üzere iki seçenek var. Temizlik türüne göre cihazı çalıştırıyorsunuz. 3 katmanlı elektrotlar devreye giriyor. Cihaz, bu süre için elektrolizasyon yöntemi kullanarak suyu, temizlik yapabilir bir hale getiriyor. Sudaki tuz ve su, reaksiyona girerek vücutta da üretilen Hipokloröz Asit’e dönüşüyor. Yani insan doğasında olan bir asit söz konusu. Sonrasında bu sıvıyı temizlik yapacağınız noktalara uygulayarak sterilizasyon sağlıyorsunuz. Koku, bakteri, mikrop ve mantar üzerinde etkili duruma geliyor. Paylaşılan bilgilere göre oraya çıkan sıvıyla yüzde 99.9 oranında hijyen sağlanıyor.
3
EL YIKAMAYA AKILLI SAAT KONTROLÜ
Koronavirüs ile mücadele en kritik konulardan bir elleri belirli aralıklarla en az 20 saniye boyunca yıkamaktan geçiyor. Buradan yola çıkan akıllı saat üreticisi Fitbit, yepyeni bir arayüz yayınladı. “Clean Clue” adındaki bu arayüz, akıllı saatin ana ekranında kalıyor. Saat başı titreşim ve bildirimle el yıkama uyarısı yapan uygulama, elinizi yıkamaya başladığınızda 20 saniyelik geri sayımı başlatıyor. Bu sayede el temizliği yeterli ve düzenli hale geliyor. Clean Clue arayüzü, Fitbit’in Versa 2 modelinde kullanılabiliyor.
1.499 TL
PREMIUM PAKETLERİN AYLIK BAŞLAMA BEDELİ BEDELİ
4
26.99 TL
SPORSUZ OLMAZ
“Spor salonuna gidemiyorum” veya “Dışarıda koşu yapamıyorum” demek tamamen bahane. Evden çıkmadığımız bugünlerde spor yapabilmek mümkün. Bu alanda dikkat çeken uygulamalardan biri ‘Fitwell’. Kullanıcıların aletsiz olarak kardiyo yapmasını sağlayan uygulamada, sporu yanı sıra beslenme ve egzersiz planı tercihlerini öğrenen akıllı menüler yer alıyor. Bu sayede kullanıcılara akıllı bir spor danışman hizmeti sunulmuş oluyor. Ayrıca Fitwell’de haftalık öğünler ve binlerce yiyecek seçeneği, seviyenizi takip eden ve yenilenen egzersizler, tüm egzersiz videolarına sınırsız erişim özelliği yer alırken akıllı bildirimler ve kapsamlı raporlar da uygulamanın dikkat çeken özellikleri arasında.
5
ÇOK KATMANLI FILTRE SISTEMI
2.299 TL
Fakir’in geliştirdiği ‘Vigor Plus’ adındaki hava temizleme cihazları arasında filtreleme sistemiyle dikkat çekiyor. Modelin üzerinde çok katmanlı bir filtreleme yapısı bulunuyor. HEPA, karbon filtreler bunlardan bazıları. Modelin dikkat çeken yanı ise “Titanyum dioksit” ve “UV” filtreleri. Titanyum dioksit materyali yapısı gereği bakteri ve virüs gibi zararlı organizmaları yok ederken, buna UV ışını filtre de destek veriyor. Bu sayede havadaki hijyen hale getiriliyor. Buna ek olarak modelin dikkat çeken diğer özelliği, negatif iyon teknolojisine sahip olması. Söz konusu özellikle havadaki pozitif iyonların içindeki mikroplar temizlenebiliyor ve insan sağlığı üzerinde olumlu bir etki yaratılıyor.
30 HAYAT
WhatsApp’tan INSTAGRAM’DA HADDINDEN FAZLA ZAMAN GEÇIRILEN ŞU GÜNLERDE, MUTLAKA ONA RASTLAMIŞSINIZDIR: ŞIRINLIK TIMSALI POMERENIAN CINSI KÖPEKLERDEN BAHSEDIYORUZ. İNTERNET FENOMENINE DÖNÜŞEN BU TATLI KÖPEK, O KADAR POPÜLER KI, KENDI BAŞINA BIR SEKTÖR OLUŞURDU. PEKI BU POPÜLERLIK ONUN LEHINE MI? YOKSA KADERLERI, BIR HEVESLE ALINAN SONRA DA TERK EDILEN GOLDEN RETRIEVER’LAR GIBI MI OLACAK? dünyaya sevimliliği ile nam salmış bir köpeğin, neredeyse bir sektör yaratmasına uzanan hikayesini yakından bakalım. Bundan yaklaşık 120 yıl önce tarihteki en ünlü gemi kazası Titanic ile ilgili dikkat çekici bir detay daha vardı. Gemideki köpekler.... Gemide kayıtlı olan 12 köpek olduğu ve yalnızca 3 tanesinin kurtulabildiği belirtiliyor. Köpeklerin hepsi 1.sınıf yolculara aitti. Kurtulan köpeklerin ortak özelliği boyutlarının çok küçük olmasıydı. O kadar küçüklerdi ki, kurtarma botlarında ve filikalarda sahiplerinin onları taşıdığı bile fark edilmemişti. İki tanesi Pomeranian, diğeri ise bir Pekinese’di. İşte Pomeranian aslında öyle ilginç köpek cinsi ki Titanic kazasından bile kurtulmuş… Şimdilerde ise internet fenomeni bile olup, köpek sahibi olmaya karar verenlerin ilk araştırdığı cinslerden biri haline geldi. Bu köpek cinsi o kadar popüler hale geldi ki internette bulunan “köpek sahiplendir” platformlarında, WhatsApp yoluyla satışlar gerçekleşiyor Köpek sahiplenme niyetiyle WhatsApp’tan yazıştığım bütün kişiler, Pomeranian cinsi köpeklerin 3-4 aylık ya da 8-9 aylık olarak satıldığını belirtiyor. Yurtdışından AB pasaportu ve tüm belgeleri tam olarak geldiği söylenen bu cins köpeklerin fiyatları ise 5 bin TL’den başlayarak 6 bin euroya yani yaklaşık 40 bin liraya kadar uzanıyor. BUGÜNLERDE
H A Z I R L AYA N
S E L E N AY YA Ğ C I
BIR KÖPEK MODA OLUNCA…
Türkiye’de ulaşabildiğimiz iki çiftlikte yetişen bu köpeklerden çiftlerde ise ortalama 800 yetiştiriliyor. Çiftlik fiyatları ise 8 bin TL’den başlıyor. Özellikle “sosyetenin köpeği” olarak anılan Pomeranianlar genellikle ortalama boyutlarına 10 aylıkken erişiyor. Kabarık çift katmanlı tüyleri, her daim dik duran kulakları ve küçük ama kutu gibi gövdeleri ile hemen tanınırken, boyun bölgesindeki tüyleri kürkünün geri kalanına göre daha kabarık. Bu boyun kürkü anavatanı olan Almanya’nın soğuk kışlarına dayanabilecek donanıma sahip olduğunu gösteriyor. Bu küçük köpek türünü pek çok farklı renkte görebilirsiniz. En yaygını ve tanınanı kızıl ama siyah veya beyaz ve bunların arasındaki tonlarda..... Küçük boyutuyla bakımı zor olan köpeklerden değil ancak en çok bakım gerektiren kısım tüyleri… Öyle ki bu alanda özel hizmetler dahi oluşturulmuş. Çift katmanlı olan kürkleri haftada bir veya iki kez bakım gerektirirken, pet kuaförlerde özel tarama hizmetleri, hatta çok popüler olan özel kesimi bile var. Bu kesimlerin 150 lira gibi ücretlerle yapılıyor. Tüyleri ve derileri için sıkıntı olabileceği için bu cins için sık banyo tavsiye edilmiyor. Bu nedenle sadece ihtiyaç duyulduğunda kuaförlerde özel banyo hizmetleri de veriliyor. Bu banyo hizmetleri ise yaklaşık 200 liradan başlıyor.
Pomeranianların çocuklarla iyi anlaşması, yumuşak tüyleri, hiç büyümeyen küçük köpek cinslerinden oluşu ve onu popüler yapan özelliklerinden... Popüler popüler olmasına ama, unutmayalım: bizim ‘trendy’ köpek cinsleriyle olan ilişkimiz hayli sabıkalı. Yazlık sürecinde üç ay beslendikten sonra, eve dönüş süresinde terk edilen ‘Lassie’ yani sakallı Collie’den, şu günlerde barınakları doldurup taşıran Golden Retriever cinsine pek çok can bir hevesle alınıp, sonra acımasızca kaderiyle baş başa bırakılıyor. Dileriz ki anatomik özellikleri itibariyle halihazırda zaten hassas bir canlı olan Pomeranian’ların kaderi de böyle olmasın…
5 BIN TL Pomeranian cinsi köpekler 3-4 aylık ya da 8-9 aylık olarak satılıyor. Yavruların yurtdışından AB pasaportu ve tüm belgeleri tam olarak geldiğini söyleyen WhatsApp satıcılarında fiyatlar 5 bin liradan başlıyor, 8 bin TL’ye kadar çıkıyor.
40 BIN TL Pomeranianların özellikle en yaygını kızıl. Ancak zor bulunan tüy renklerinde bile fiyatlarını değiştiriyor. Bu süreçte de açık olan yerli çiftliklerde 8 bin liradan başlayan fiyatlar yaklaşık 40 bin liraya kadar çıkıyor.
10 AY Özellikle sosyetenin köpeği olarak anılan Pomeranianlar genellikle ortalama boyutlarına 10 aylıkken erişiyor.
HAYAT 31
n satılık yavru ÖZEL KAFA TRAŞI
GEZEN KUAFÖR
Pomeranian cinsi ünlü köpek Boo’nun 2011’de ‘Boo: Dünyanın En Sevimli Köpeğinin Hayatı’ isimli bir kitabı da yayınlandı. Dünyanın en sevimli köpeği seçilen ve sosyal medyada 16 milyon takipçiye sahip olan Boo’nun kafa traşı da popüler oldu. Pet kuaförleri, bu özel kesim için 150 lira ücret istiyor. Pet kuaförleri, koronavirüs salgını sürecinde de çalışıyor. Bu döneme özel gezici kuaför hizmeti başlatanlar da var. Bu süreçte gezici kuaföre olan talep ise yüzde 30 artmış.
EVDEN ÇIKMADAN MAMA BAĞIŞI Bu karantina döneminde insanların sokaklardaki eksikliğini en çok hisseden hayvan dostlarımız... Pomerenian’lar için dolarlar, eurolar uçuşadursun, onlar sıcak bir yuvanın, bir tas mamanın, suyun, sevgi ve güvenlik hissinin hasreti içindeler. Bu kötü günlerde, hayatımızı paylaştığımız hayvan dostlarımıza destek olmak boynumuzun borcu. Siz de evden çıkmadan barınaklara ve sokak hayvanlarına online bağış yapmak isterseniz, HAYTAP, Ormanamama, Orman Beslemesi, HipDer, Yedikule Hayvan Dostları Derneği gibi oluşumları tercih edebilirsiniz…
32 SÖYLEŞİ
Tehlike tamamen kalktığı zaman uzun bir dönem insanlar evlerine girmeyecek EVDE KALDIĞIMIZ BU SÜREDE, EĞLENCE SEKTÖRÜ YENIDEN MI ŞEKILLENIYOR? LÜKS RESTORANLAR PAKET SERVISI ILE MI AYAKTA KALACAK? TURIZM RESTORAN YATIRIMCILARI VE GASTRONOMI İŞLETMELERI DERNEĞI (TURYİD) YÖNETIM KURULU BAŞKANI KAYA DEMIRER,YEME-IÇME ENDÜSTRISININ GELECEĞINI ANLATTI
ASLI BARIŞ
Geriye dönüp baktığımızda, yeme-içme sektörü son birkaç yılı türbülans içinde atlattı, değil mi? Neredeyse 2015’ten beri… Hal böyleyken bu sezondan beklentileriniz neydi? Korona belası olmasaydı, nasıl bir sezon geçirecektik? Heyecan verici hangi gelişmeler olacaktı?
Evet 2015 yılından beri sektör yaşanan birçok krizin etkisi ile sıkıntılı yıllar geçirdi. Özellikle 2019 yılında turizm canlanması, ekonomik dengelerin sağlanmaya başlaması ile birlikte sektörümüzde canlanmayı görmeye başladık. 2020 yılının iyi başlaması ile birlikte beklentilerinde olumlu yönde olması sebebi ile birçok markamız bir yandan yeni şubeler açma ve yazlık sezona hazırlıklar için çalışmalara başladı. Bu Korona krizi olmasaydı Türkiye’nin birçok ilinde gastronomi festivalleri, etkinlikler, konserler, yabancı turiste yönelik restoran haftaları görecektik. Örneğin Bodrum’da T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilan ettiği Gastronomi Yılı açılış lansmanı çerçevesinde çok özel 3 günlük bir etkinlik ve arkasından 1 hafta sürecek bölge çerçevesinde restoranlar etkinliğini görecektik. Malum, pandeminin en çok vurduğu sektör, yeme içme ve eğlence… Bu endüstride emek verenleri korumak
adına ne yapılabilir?
Devletimiz öncelikle bu konuda kısa çalışma ödeneği kanalını açarak bu pandemiden olumsuz etkilenen sektör çalışanlarına maddi desteği sağlamıştır. İleriki dönemde de işçi çıkartmanın engellenebilmesi ile ilgili hem kanun çıkarmış hem de sektörlerin rahatlaması için önlem paketlerini açıklamış açıklamaya devam etmektedir. Bizler de bu dönemde hem STK’lar olarak hem de kurumlarımız, sektörel tedarikçiler işbirlikleri ile mağdur personele destek olmaya çalışıyouruz, KÇÖ ‘nün süresinin uzaması durumunda çalışanlarımız biraz daha rahatlayacaklardır. Alınan tedbirleri yeterli buluyor musunuz?
Ekonomik anlamda alınan tedbirler Türkiye şartları içinde azami düzeyde minimum hasarla bu dönemi atlatmak amacı ile alınmakta. Bu çerçevede tabii ki ileriye dönük sektörümüzün yaşaması eski günlere dönmesi için ek tedbirler gerekecektir. KGF’den turizm ve yeme içme sektörünün destek alması hayati bir önem taşıyor. Sağlık konusunda Türkiye olumlu bir sınav vermiştir ve son günlerde de hijyen ve Covid bulaşma konusunda halkı bilinçlendirme faaliyetleri gitgide artmakta. Şimdi sıra işletmelerin açıldıkça bu bilinçlenen halka gerekli önlemleri alarak hizmet
vermeye geldi. Başta Turizm Bakanımız olmak üzere bu konuda da çok güzel ve ileriye yönelik farkındalık oluşturacak projeler hayata geçmekte. Bir mucize oldu ve bugün Corona ilacı bulundu. Sizce eski alışkanlıklarımıza geri döner miyiz? Bu durumun yeme- içme endüstrisine yansıması nasıl olur? İnsanlar evleri girmeyip tüm zamanlarını restoranlarda, cafe’lerde, barlarda mı geçirir? Yoksa bu yaşanan travmayla ‘sosyal mesafe’ korumaya devam mı ederler mekânlarda?
Öncelikle ilk aşamada ilaç bulunmasa dahi gerekli önlemleri almış işletmelere yine gerekli önlemleri almış halkımız hızlı bir teveccüh gösterecektir. Kaldı ki bunun ilacı bulunduğu zaman artık bir gripten farkı kalmayacak ve insanlar tamamı ile günlük hayatına hızlıca dönecektir. Tehlike tamamen kalktığı zaman uzun bir dönem insanlar evlerine girmeyecek sokaklarda zaman geçirecek, ekonomik nedenler ile sektör başka bir darboğaz içinde bulabilir kendini, ama en azından bildiğimiz bir tür darboğaz. Başka bir senaryo: Hastalığın dönemsel artış yaptığını, yazın azalıp grip sezonunun gelmesiyle yeniden pik yaptığını düşünelim. Bu, yeme içme alışkanlıklarımızı nasıl şekillendirir?
Şu anda bu virüsün yaz-kış fark gösterdiği veya göstermediğine dair kesin bir bulgu bulunmamakta. Bu konuda da insanın davranış değişikliği hususu daha çok sosyal bilimcilerin konusu ve değerlendirmesi gereken bir husus diye düşünüyorum. Ama sofistike restoranların da paket menülerine girmesi bir yenilik olabilir. Özellikle sosyal medyada rastlıyoruz: Şefler, sofistike mönüleri paket servis şeklinde evlere dağıtmaya başladı. Bu ‘geleceğin trendi’ mi? Artık bir yere gitmek yerine, evde restoran ortamı mı yaratmaya çalışacağız?
Sofistike yemeklerin evlerde yenilmesi konusuna iki farklı açıdan yaklaşılmalı. Bu tarz yemekler paket servisin ruhunda yer bulması kolay değil. Özelliğinden dolayı sunum, ısı gibi etk enler bu yemeklerin mekanda yenmesi ile aynı etkiyi vermeyecek ve işletmeninde algısını olumsuz etkileyeceklerdir. İkinci önemli konuda atmosfer. Dışarıda yemek bir deneyimdir. Bu deneyimin bileşenleri mekan-servis-müzik gibi bileşenler ile bir bütünlük sağlamaktadır. Bunlar eksik olduğunda o yemeğin algısı da değişecektir. Özetle dışarıda sosyalleşme ile evde yemek tüketmek arasında çok büyük farklar var. Ancak yine de yaratıcı fikirler ile konuya yaklaşanların şansı yok değil.
LEZZET 33
TA R İF SAHR AP S OYS A L
Karantina sizi ayırmasın! VITAMIN VE MINERAL DEPOSU CIĞER, AYNI ZAMANDA EN LEZZETLI SAKATATLARIN DA BAŞINDA GELIYOR. İŞLEVI GEREĞI BÜTÜN MINERALLERI IÇERIYOR VE CANLANDIRICI ETKISI, BEYINDE YATIŞTIRICI ETKI GÖSTERDIĞI TESPIT EDILEN TAURIN DE IÇERIYOR. MALZEMELER: • 500 gr dana ciğeri • 50 gr tereyağı • 5 yemek kaşığı zeytinyağı • 5 adet taze yeşil soğan • 3 adet yeşil sivri biber • 3-4 adet çeri domates • 1’er çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı toz biber, kimyon, kekik
YAPILIŞI:
Ciğerciden kuzu ciğerini kuşbaşı et formundan daha küçük, neredeyse tavla zarı doğratarak alın. Aslında ciğer yıkanmadan pişirilir, ama isterseniz süzgece koyun, akan suyun altından hızlıca geçirip süzün. Ayıklanmış yeşil soğanları incecik doğrayın. Biberleri ayıklayıp uzunlamasına ikiye bölüp minik minik dilimleyin. Domatesleri tavla zarı şeklinde doğrayın. Büyükçe bir ta-
vaya tereyağı ve zeytinyağını koyup orta ısılı ateşin üzerine oturtun. Yağ eriyince ciğerleri ilave edip karıştırarak 5 dakika kadar kavurun. Domates, soğan ve biberleri katıp yine sürekli karıştırarak 5-6 dakika daha kavurun. Ocaktan alın, tuz ve tüm baharatları katıp karıştırın. Sıcak olarak servis yapın. İsterseniz ince kıyılmış maydanozla süsleyip servise sunun.
34 FUTBOL
Pamuk eller cebe TÜRK FUTBOL ENDÜSTRISI TARIHININ EN ZORLU SÜRECINE GIRDI. ÖNCE MAÇ GÜNÜ HASILATI SONRA YAYIN GELIRI KESILEN KULÜPLERIN SPONSOR ÖDEMELERI DE DURDU. KULÜPLER ŞIMDI DE FUTBOLCULARIN BEKLEDIĞI ÖDEMELER IÇIN MASAYA OTURUYOR. BUGÜN KULÜPLERIN TOPLAM ÖDEMESI GEREKEN TUTAR ISE 2.3 MILYAR LIRAYI AŞIYOR. PEKI BU ZORLU GÜNLER NASIL AŞILACAK?
KULÜPLERIN BU SEZONKI HARCAMA LIMITLERI (MILYON TL)
GALATASARAY
BEŞIKTAŞ
FENERBAHÇE
tarihin en zorlu sürecini yaşıyor: Kulüplerin kasasına nakit akışı tamamen durmuş durumda. Yaklaşık 2.3 milyar liralık futbolcu, personel ve teknik heyet ödemesi bulunan futbol kulüpleri bu parayı ödemesi ile şuan için mümkün görünmüyor. Bunun için de kulüplerin Avrupa’da olduğu gibi futbolcular ile teker teker masaya oturması planlanıyor. İlk etapta kulüplerin yüzde 30 gelir kaybına uğrayacağı ve tüm personel ve futbolculardan yüzde 30 indirim talep edeceği öğrenildi. Ancak bazı maaşı yüksek oyunculardan ise daha fazla indirim talep edilmesi planlanıyor. FUTBOL ENDÜSTRIMIZ,
ISRARCI DAVRANANLAR VAR
Henüz futbolcularla ilgili olarak futbol otoriteleri FIFA ve UEFA gibi kurumların her hangi bir karar almadığını dile getiren uzmanlar, şunları söyledi: “Bugün itibariyle alınmış net bir karar yok. Ancak önümüzdeki dönemde futbol otoriteleri anlaşmaz-
BAŞAKŞEHIR
TRABZONSPOR
RIZESPOR
lıkların arttığını görür ve bu konuda bir yaptırım kararı alabilir. Çünkü burada futbol otoriteleri tamamen işi kulüpler ve oyuncular arasındaki ilişkiye bırakmış durumda. Yani kulüpler ve futbolcular teker teker masaya otursun ve ortak bir karar alınsın diye bekleniyor. Ancak birçok kulüpte bu sistemin işlemeyeceği görülüyor. Çünkü futbolcular alacakları konusunda ısrarcı davranıyor. Ancak kulüpler ödemeleri yapamayacağını iletiyor. İki tarafta bir çıkmazın içerisinde.” TAM BİR KAOS ORTAMI
Avrupa’da maaşı yüksek olan yıldız oyuncuların indirim taleplerini kabul ettiğini gözlemleyen uzmanlar, şunlara dikkat çekiyor: “Bugün baktığınızda yıllık geliri 10 milyon Euro’nun üzerinde olan yıldız oyuncuların sayısı oldukça fazla. Avrupa’nın 5 büyük liginde forma giyen bu futbolcular kulüpleri ile yaptığı görüşmelerde indirimi kabul
ALANYASPOR
451.6 275.3 224.7 79. 8 126.5 121.0 100.0
MALATYASPOR
97.5
FUTBOL 35
ettiği gözlemleniyor. Ancak daha düşük rakamlara mücadele eden oyuncular da var. Bunlar da indirim taleplerini kabul etmiyor. Bazı kulüpler ise ayrım yapmadan herkesin maaşını yüzde 30 kesintiye gidiyor. Tüm bunlar ortak bir karar alınmaması nedeniyle net bir konuya bağlanamıyor. Şimdi gözler yeni sezon futbolcu sözleşmelerine çevrilmiş durumda. Burada da aksamalar yaşanacak. FIFA’nın Dünya Futbolcular Birliği ile masaya oturması kaçınılmaz. Çünkü yeni sezonun başlaması için mevcut sözleşmelerin tarihlerinin uzaması da söz konusu. Tam bir kaos ortamı var. FIFA ve UEFA yetkilileri sürekli toplantı halinde ancak alınan bir karar yok. Herkes beklemede. Kimi takımlar sahaya inmeye ve antrenman yapmaya başladı. Ancak liglerin oynanması sürekli erteleniyor.” ÇARE ALTYAPIDA MI?
Kulüplerinbundan sonraki süreçte altyapıya daha çok yatırım yapacağını dile getiren futbol yetkilileri,
GAZIANTEP
96.5
KASIMPAŞA
90.6
GÖZTEPE
88.7
GENÇLERBIRLIĞI
84.1
KONYASPOR
83.1
ANKARAGÜCÜ
83.1
“Futbol endüstrisi döviz kurlarındaki hareketlilik nedeniyle TL bazında büyümüş görünse de aslında küçüldü. Bugün kulüplerin üç önemli gelir kalemi bulunuyor. Yayın, maç günü ve ticari gelirler (sponsorluklar dahil) kulüpler ilk defa 3 gelir kalemini de kaybetti. Yani kasaya nakit akışı durdu. Toplam gelir 4.2 milyar TL, bu paranın yarısını oyuncu teknik direktör ücretlerine gidiyor. Ancak gelinen noktada artık bu rakamı ödemek neredeyse imkansız. Bir de Euro’nun 7.5 TL’ye yaklaştığını düşünecek olursak neredeyse imkansız. Bu yüzden de kulüplerin yapması gereken tek şey kaldı o da alt yapı yatırımı. 90’lar Almanya’sında olduğu gibi TFF’nin de katkılarıyla altyapıya sözde değil özde yatırım yaparak 5 yıl sonrasının planlanması gerekiyor. Bunu yaparken de futbol pastasında payı küçük olan ülkelerde liyakat sistemi ile ekipler kurulması gerekiyor. Artık üçüncü şahısların para kazanacağı bir platformdan çıkılmalı.”
SIVASSPOR
82.4
DENIZLISPOR
78.1
KAYSERISPOR
69.1
H A Z I R L AYA N
CE YHUN KUBURLU
ANTALYASPOR
TOPLAM
59.3 2.392
NASIL BİR EKONOMİ
YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ HANDAN SEMA CEYLAN
MEDYA HABER BASIN A.Ş
HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR EDİTÖR TAMER IŞITIR KATKIDA BULUNANLAR FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELENAY YAĞCI ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul
#evd
ekal
5 adımda sandalye yogası SADECE YARIM SAATTE OMURGANIZI GÜÇLENDIRMEK, AĞRILARINIZI DINDIRMEK VE ESNEKLIK KAZANMAK MÜMKÜN… Vinyasa ve AntiGravity yoga eğitmeni Selma Camgöz evinizde rahatlıkla yapabileceğiniz hareketleri anlattı.Sandalye yogası kim için uygun? Özellikle evde ya da ofisinde oturarak çalışanlar veya yaşları yüksek kişiler için biçilmiş kaftan. Sandalyeden İ H T I YA C I N I Z O L A N T E K Ş E Y, B I R S A N D A LY E …
NASIL UYGULANIR?
1.
ADIM
Sandalyede dik bir şekilde oturup sağ bacağı bükün. Sol diz üzerine koyup kalçayı rahatlatın ve bacağı esnetin.
4.
ADIM
Aynı hareketi diğer bacağınızla tekrarlayın.
faydalanarak duruşlarda güçleniyor, esnekliğinizi arttırıyor, kişisel vücut farkındalığını geliştiriyoruz. En güzel tarafı, bir yoga matına bile ihtiyaç olmaması… Sandalyeyi öne alarak, her insanın evinde ya da ofisinde rahatça uygulayabileceği bir yoga çeşididir.
2.
ADIM
Bu hareketin adı: Savaşçı pozu. Savaşçı pozları kendine güven pozu olarak bilinir. Omurgandaki gerginliği alırken sırtını ve bacaklarını güçlendirir.
3.
ADIM
Sandalyenizi önünüze alıp dik bir şekilde durun kollarınızı yukarı doğru kaldırın, yana doğru indirin birkaç kez bu döngüyü tekrar edin. Sonra bacağınızın birini öne doğru uzatıp, kollarınızı tekrar yukarı kaldırıp, öne doğru hafifçe eğilip yere doğru gelin.
5.
ADIM
Otururken kartal pozunu denemek için, öncelikle sağ bacağınızı sol bacağınızın üstüne alarak bacak bacak üstüne atın. Dik pozisyonda sol dirseğinizi sağ dirsek içine yerleştirin. Bu haldeyken avuç içlerinizi birbirine bastırın. Omuz başlarınızı aşağıya ve geriye doğru çekin. Bu şekilde ellerinizi yavaşça yukarı doğru yükseltin. Birkaç nefes alarak anda kalın. Sonrasında diğer taraf için hareketi tekrar edin.