Hafta Gazetesi - SAYI 3

Page 1

NBE

SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 03 #e

vdekal

BAŞAK DIZER TATLITUĞ

DEVIR DETOKS DEVRI

MAYA PORTAKAL BITARGIL

NASIL KOLEKSIYONER OLUNUR?

VAHAP MUNYAR

SELIN BOZKURT

HAMDI ULUKAYA VE SELÇUK ŞIRIN’DEN YOL HARITASI HALIL AKSU

YENI NORMAL MANİFESTOSU

MEHMET GÜLERYÜZ ILE PARIS’TEKI ATÖLYESINDE İPEK YEZDANI

FRANSA İSTANBUL BAŞKONSOLOSU BERTRAND BUCHWALTER ILE KORONA GÜNLÜKLERI

Michael Kors

Moda endüstrisinin dev ismi, sektörün geleceğinden umutlu: “Bu değişim iyi bir şey yaratabilir.” Kors ile perakende, lüks, stil ve değişen düzeni konuştuk.


2

Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM… TA M E R I Ş I T I R

8

1

“Ultraviyole ya da çok güçlü bir ışını vücuda aldığımızı düşünelim. Bu, deri yoluyla ya da başka bir yolla olabilir. Bunu test edebilirsiniz. Peki, dezenfektanları vücuda enjekte edeceğimiz bir yol var mıdır? Belki de içimizde bir çeşit temizlik yapabiliriz. Biliyorsunuz, virüs ciğerlere iniyor. Buna bir bakmak ilginç olabilir.” COVID-19 pandemisinden korunmak üzere önerilen yukarıdaki sözler kime aittir? A. Mr. Bean B. Mr. Muscle C. Mr. Trump D. Mister Dörtnal

2

COVID-19 ile mücadelesine destek olmak üzere, üzerine Türk bayrağı yansıtılan dağ aşağıdakilerden hangisidir? A. Ağrı Dağı B. Erciyes Dağı C. Alp Dağları D. Matterhorn Dağı

3

2008 krizinde Türkiye’de, devletin ekonomiye verdiği mali desteğin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya oranı %6 iken, COVID-19 pandemisinde bu oran hangi seviyede seyretmektedir? A. %2 B. %6 C. %10 D. %14

4

Bertelsmann Vakfı’nın 2004 yılından bu yana iki yılda bir yayınladığı ve 137 ülkenin değerlendirildiği ‘Dönüşüm Endeksi’ (BTI) raporuna göre Türkiye, iç politika ve uluslararası ilişkilerde radikal bir dönüşüm geçirdiği gerekçesiyle 10 üzerinden 4,9 puanla hangi yönetim sınıfında değerlendirilmiştir? A. Totaliter Cumhuriyet B. Katılımcı Demokrasi C. Ilımlı Otokrasi D. Meşruti Monarşi

5

Salgın sebebiyle dünya genelinde festivallerin iptal edilmesi ve mekanların kapalı kalması sebebiyle tüketim tarihi geçeceği tahmin edilen bira miktarı nedir? A. 10 milyon galon B. 10 milyon litre C. 10 milyon fıçı D. 10 milyon şişe

6

“Eğer birileri evde kalmak istiyorsa, bu harika ve bunu yapabilmeliler. Ancak onlara evlerini terk edemeyeceklerini ve terk ederlerse ceza alacaklarını söylemek: İşte bu faşistlik. Bu demokratik değil, bu özgürlük değil. İnsanlara kahrolasıca özgürlüklerini geri verin” sözleri hangisine aittir? A: Slavoj Zizek B. Elon Musk C. Cem Toker D. Bill Gates

7

Bu hafta hangi ünlü çift bebek beklediklerini açıkladı?

A. Gigi Hadid-Zayn Malik B. Kim Kardashian-Kanye West C- Ivanka Trump-Jared Kushner D. Safiye-Faik

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbesinde, “Ey insanlar. İslam, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor (…)” şeklindeki ifadesi üzerine Ankara Barosu’nun, “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir” şeklindeki açıklaması nedeniyle Baro hakkında açılan soruşturmanın gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir? A. Halkın bir kısmını kin ve düşmanlığa sevk B. Temel insan haklarına aykırı ve ayrımcı tutum C. Eşitlik ilkesine aykırılık D. Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama

CEVAPLAR: 1-C, 2-D, 3-A, 4-C, 5-A , 6-B, 7-A, 8-D


AJANDA 3 S E L E N AY YA Ğ C I

Dinle, gez, keşfet EVDEN ÇIKMADAN DÜNYAYI AYAKLARINIZIN ALTINA SEREN TEKNOLOJIYLE KONSER, SERGI, MÜZE BU HAFTADA PARMAKLARIMIZIN UCUNDA. İŞTE ‘BIR DAHA GELMEZ BU FIRSAT’ DEDIKLERIMIZ… MÜZE

SINEMA

Başka Sinema’nın 8 Mayıs’a kadar BluTV gösteriminde kiralanabilecek filmi Hope Gap / Umut Vadisi bu haftanın ilk film önerisi… Oscar adayı Annette Bening ve BAFTA ödüllü Bill Nighy, Gladyatör’ün Oscar adayı yazarı yönetmen William Nicholson’ın bu dokunaklı filminde bir araya geliyor. 33 yıldır evli bir çiftin oğulları yaşadıkları kasabada onları ziyarete gelir ve ertesi gün Edward, oğluna annesini terk etmek istediğini açıklar. Sonrasında bu üç kişinin yaşadığı şok, öfke ve çeşitli çözülmelere tanık oluruz.

FRIDA’NIN EVINE DAVETLISINIZ SALGIN DÜNYACA ÜNLÜ MÜZELERI DE ETKILEDI. ÜNLÜ KADIN RESSAM FRIDA KAHLO’NUN MEKSIKA’NIN BANLIYÖLERINDEKI MAVI BOYALI EVININ KAPILARI, ONU YAKINDAN TANIMAK ISTEYEN TÜM SANATSEVERLERE AÇILDI. Gizemli, tutkulu ve özgür ruhlu bir kadın Frida Kahlo, 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından biriydi. Yıllar boyunca Frida’nın yaratıcılığının, tutkusunun, yaşadığı dramların merkezi olmuş mükemmel bir Meksika villası ‘mavi ev’i şimdilerde bir müze… Frida hayranlarının onunla buluşma, onu derinden tanıma hayallerini süsleyen Mavi Ev, şimdi online erişime açıldı ve 360 derece sanal turla gezilebiliyor. Mexico City’nin en eski ve en güzel mahallelerinden birinde bulunan Mavi Ev, ressamın ölümünden dört yıl sonra 1958’de bir müzeye dönüştürüldü. Meksika’nın en popüler müzelerinden biri olan Mavi Ev, orijinal adıyla La Casa Azul, Frida’nın hayatına ve tarihin önemli anlarına tanıklık etmesiyle önem taşıyor. Bu ev, 1930’larda Frida bu evde Leon Troçki, Andre Breton gibi ünlü konukları ağırlamış ve Diego Rivera ile birlikte yaşamıştı. Frida’nın

SERGİ

PICASSO EVİNİZDE Türkiye’de batılı bir sanatçıya ayrılan ilk büyük sergi olma özelliğini taşıyan ‘Picasso İstanbul’da sergisi online erişime açıldı. Picasso’nun 92 yıllık sanat yaşamındaki tüm dönemleri kapsayarak, 51 yağlıboya, 47 çizim, 13 seramik, 12 heykel, 8 gravür, 2 taş baskı ve 2 duvar halısı olmak üzere, ressamın tüm dönemlerini kapsayan 135 eser yer aldı. Sakıp Sabancı Müzesi, şimdi bu sergiye bizi yeniden götürüyor. Sergi süresince gerçekleştirilen ve Picasso’yla ilgili dünyanın önde gelen uzmanlarının konuşmacı olarak katıldığı konferans serisi de dijitale taşındı. Sanatçının hem çağdaşları hem de ilerleyen dönemlerin sanatı üzerindeki yoğun etkisine odaklanılan konuşmalarda Kübizmin Türkiye sanatına etkisi, Picasso’nun yaşamında ve sanatında siyaset, Paris deneyimleri gibi konulara da değiniliyor. Sergiye SSM’nin internet sitesi, sosyal medya hesapları ve YouTube kanalı üzerinden erişilebilir.

Long Live Life, Frida and the Caesarian Operation, Portrait of My Father Wilhelm Kahlo hatta son çalışması olan Viva La Vida gibi önemli eserlerinin yer aldığı müzede, ressamın kıyafetleri, koltuk değnekleri, korseleri ve ilaçları da bulunuyor. Müzedeki 22 bin belge, 6 bin 500 fotoğraf, dergi ve süreli yayınlar, kitaplar, düzinelerce çizim, kişisel eşyalar, kıyafetler, oyuncaklar, Frida ve Diego’nun hayatına dair ipuçları veriyor. İşte şimdi salgının etkisiyle ziyarete kapanan bu Meksika’nın banliyölerindeki mavi boyalı evin kapıları, onu yakından tanımak isteyen tüm sanatseverlere açıldı. Dileyen herkes müzenin sitesinden gezebilir.

PA B L O P I C A S S O FEMME ASSISE (D O R A M A A R ), 19 5 5

Ertelenen 39. İstanbul Film Festivali sebebiyle İstanbul Film Festivali’nin son 10 yılına damga vuran ödüllü filmlerden oluşan seçki MUBI’de devam ediyor. Bu hafta 2014 yapımı Körlük (BLIND) filmi var. Norveçli senarist Eskil Vogt’un ilk uzun metrajı. Berlin International Film Festivali ödüllü film, Oslo, 31 Ağustos ve Sessiz Çığlık’ın senaristinin yönetmenliğe attığı ilk adımı müjdeliyor. İzlemek isteyenler için 10 gün MUBI’nin vizyonunda olacak…

PARTİ

Zorlu PSM Instagram’da canlı yayın etkinlikleri oluşturmaya devam ediyor. PSM bu kez cumartesi gecesi evlerimize partiyi getiriyor. Bu yıl Sonar İstanbul’da da Zorlu PSM sahnesinde olan elektronik müzik prodüktörü ve DJ Max Cooper, cumartesi saat 22:00’de Instagram canlı yayında olacak.

TİYATRO YapıkrediBomontiada her hafta Instagram hesabında tiyatro sanatçılarının seslendirmesiyle çeşitli öyküler, tiyatro oyunları ve şiirler canlı yayınlarına başladı. Bu pazar günü saat 20:00’de ise haftanın konuğu tiyatro sanatçısı ve yönetmeni Kemal Başar, Instagram canlı yayınında Sait Faik Abasıyanık’tan öyküler okuyacak.


4

KOLEKSİYON M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L

Gerçek koleksiyoner nasıl olunur? DÜNYANIN ÖNDE GELEN KOLEKSIYONERLERI ROMAN ABRAMOVICH, LEONARD LAUREN, HARYANTO ADIKOESOEMO VE MOHAMMED AFKHAMI’NIN ORTAK NOKTALARI NE? GÖRKEMLI SERVETLERI MI? YOKSA BITMEYEN SAHIP OLMA ISTEKLERI, TUTKULARI MI? İŞTE GERÇEK BIR KOLEKSIYONERIN ANATOMISI…

sadece finansal kuvvet yeterli değildir koleksiyoner olmaya… Hakiki bir koleksiyoner duyguludur. Duygularını dinleyendir... Kendisine güvendiği bir bilgi çemberi kurmuş, akıllıca hareket etmesini sağlayacak her türlü imkânı zincirin halkası haline getirmiş; iyi doktor seçer gibi en iyi sanat danışmanları ile dirsek temasında, ancak işin temelinde kalbi olandır koleksiyoner. Onun tutkusuyla gerçek bir koleksiyon oluşabilir ancak… Bilgi ve finans olmazsa olmazıdır bu denklemin elbette ancak yeterli değildir. Tatlı bir hırsı vardır koleksiyonerin; bazen gözü kördür; aşık gibi... Hata yapabilendir… Yetinmeyendir... Peşinden koşan ve merak edendir… Kısaca işin temelinde sevgi ve tutku vardır... “3D” kuralını hatırlatmak isterim… 3D kuralı, İngilizlerin “Neden sanat eserleri müzayedelerde satılır” sorusuna yanıtıdır; 250 yıllık bir yanıt üstelik... Peki, nedir bu 3D’nin açılımı? Cevabı oldukça ilginç: Divorce (boşanma), depth (derinlik) ve death (ölüm)… Son 50 sene içinde bir başka harf daha eklendi bu kurala: ‘I’ ‘Investment’ yani ‘yatırım’… Ancak burada işte koskocaman bir “ancak” var. Sanat eserine sadece yatırım gözüyle bakılarak koleksiyoner olmak, imkansızın peşinde koşmaktır... Hakiki bir merak, sevgi ve tutku olmadan, hisse senedine yaklaşır gibi yaklaşmayı sanat eserleri kabul etmez... Bu yol ancak kısa soluklu olur… Ve hevesten ileri gitmez… İşin ruhu budur… SANILANIN AKSINE

EN ÖNEMLILER KIM?

Dünyaca ünlü iki koleksiyonerin, Bernard Arnault ve François Pinault ‘nun kıyasıya yarışını geçen hafta anlatmıştık: Lüks sektörünün iki devi; dünya ile iletişimlerini sanat koleksiyonları ve sanata olan duyarlılıklarıyla yapma konusunda da rekabet içindeler. En büyük yarışları bu alanda üstelik. Sadece ‘yatırım’ alanları ise bambaşka alanlar... Christie’s müzayede evinin sahibi olan Pinault ailesi üçüncü müzesini kurmaya hazırlanırken; Bernard Arnault “Foundation Louis Vuitton” ile

dünyanın ileri gelen müzelerinin koleksiyonlarıyla dahi işbirliği yapıyor... Benzer dürtülere sahip olan 2020 dünyanın en önemli koleksiyonerlerinden örnekler verecek olursak... Roman Abramovich, Haryanto Adikoesoemo, Mohammed Afkhami isimlerini anmalıyız. Estee Lauder Koleksiyonu’nu es geçmemek lazım…Leonard Lauder 1958 yılında aile işine girer; annesi Estee oğlu için “Oğlum her zaman büyük düşünmüştür” derken Leonard’ın sanat tutkusunun altını çizer. 2013 yılında Metropolitan Müzesi’ne 73 kubist eserini bağışladı Leonard Lauder… O zaman 80 yaşında olan işadamının bağışladığı koleksiyonda, 1909 ve Nude Woman in a Red Armchair’in de bulunduğu 33 tane Pablo Picasso eseri de vardı.Tam burada “koleksiyonerin duvarı bitmez” denebilir işte... Yaş, mekan kısıtlaması onlar için bir mazeret olmamıştır tarih boyunca... Bu büyük örnekleri verdikten sonra, Paris’te şahane galerilerin olduğu Rue du Sein’de baba kız dolaşırken kulak misafiri olduğumuz bir ana götürmek istiyorum sizi... Elbette kulak misafiri kalmakla yetinemeyip sonra dost olduk bu yaşları ileri ruhları genç çiftle... Yağmur yağıyor; hafif kasvetli bir hava... Galerinin içi ışıl ışıl 18. Yüzyıl antikalarıyla dolu. Biz de tam ortasındayız baba kız... Galeri sahibiyle sohbet ediyoruz; babam Rafi bana damgaların nasıl okunduğunu tekrar tekrar gösteriyor olmaktan mutlu... Kapıdan içeriye müthiş şık bir çift giriyor. “Almalıyız… almalıyız... Bir daha bulamayız” diyor kadın... 18. Yüzyıl meraklısı bu çift bizi büyülüyor... Kendilerini “sanatsever” diye tanımlamakla yetinmeye çalışıyorlar...70 yaşındalar. Çocukları yok... Miras bırakacakları torunları yok... Büyük çapta hırsları yok; sadece ve sadece göz ve ruh zenginlikleri için topluyorlar... Karı koca hayattan zevk alıyorlar... Ve ruhları koleksiyoner… İlla büyük eserlerin olması şart değil birinin koleksiyoner olabilmesi için... Ruhun koleksiyoner olması yeterli... Tutku... Sevgi... Merak ve tatlı bir hırs.... Koleksiyonerlik…

ROMAN ABRAMOVICH

HARYANTO ADIKOESOEMO

MOHAMMED AFKHAMI


KİTAP 5

MUTLULUĞUN DEĞIL AMA İSTANBUL’UN RESMINI ÇIZEN KITAP:

Pera Palas

GERÇEK ILE HAYALIN BIRBIRINE KARIŞTIĞI, AKICI ÜSLUPTA YAZILMIŞ “PERA PALAS”, EVDE KALDIĞIMIZ ŞU GÜNLERDE OSMANLI İSTANBUL’UNDA VE TARIHTE YOLCULUĞA ÇIKMAK ISTEYENLERIN KEYIFLE OKUYACAĞI BIR ESER… adlı uzun şiirinde “mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” diye soruyordu Nazım Hikmet. Ünlü ressam Abidin Dino bu soruya cevap vermiş midir bilmiyorum ama bugün size tanıtacağım “Pera Palas” kitabı ile Istanbul’un 1905’deki resmini kelimelerle çizmiş, hem de ne çizmiş. Abidin Dino’nun ölümü sonrasında basılan bu incecik kitap, okurlara tam bir asır öncesine rengarenk bir yolculuğa çıkarıyor. Yaklaşık bir saatte okunabilecek kitaptaki yolculuk o meşhur Orient Ekspres’in Sirkeci’ye gelişi ile başlıyor. Anlatıcı adet olduğu üzere gelir gelmez Pera Palas oteline yerleşiyor. Rastlantıya bakın ki, esrarını çözmek üzere geldiği, 13 Ekim 1905 tarihindeki cinayetin işlendiği odaya yerleşiyor. Buraya kadar olan anlatım şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir Agatha Christie göndermesi veya Abidin Dino’nun okurlara çizeceği İstanbul tablosu için tuvalin, boyaların şövalyeye yerleştirilmesi… “SAMAN SARISI”

O Ğ U Z O TAY

Buradan sonra Pera Palas ve faili meçhul cinayet merkezli tam bir İstanbul anlatımı başlıyor, hem de ressamın yumuşak fırça darbeleri ile… İstanbul resminde neler yok ki; önce kentin o devirdeki ikonik yapı ve olgularından bahsediliyor. Çiçek Pasajı, oradaki İtalyan lokantası Degustasyon ile başlayıp, Krepen Pasaji ve İstanbul meyhanelerinden “dem” vuruluyor. Bizans dehlizlerinde kaybolurken, yolculuğu bir anda İstanbul’un Türk hakimiyeti öncesi dönemlerine taşıyor. İstanbul’un arka planı sokak köpekleri olmadan, olmaz diye düşünüyor olmalı ki, uzun uzun onlardan da bahsediyor. Sonra kentin o günlerdeki siyasi kişiliklerinden bahsediyor. Elbette padişah Abdülhamit ile başlıyor tanıştırma seremonisi, Abdülhamit denilince hafiye teşkilatının başındaki Fehim Paşa’dan bahsetmeden olmaz diyor Abidin Dino. Daha doğrusu Fehim Paşa’nın sorgu tekniklerinden olan ve genelde kulak zarı veya göz patlatan meşhur tokadından değiniyor.

Ressam, bu bütünlük içerisinde İstanbul basınından da söz açıp, dönemin siyasi konjektürünü, sansür uygulamalarını tuale yansıtıyor. Sanatçı sahip olduğu siyasi duruşunun da etkisi ile burada özellikle koyu tonları seçiyor. Bir suçlu aranırken, bir anda 3333 kişinin suçu üstlendiğini hayretle belirtiyor. Sonra da bunun meşhur falaka yönteminin dil çözücü etkisine bağlıyor. Sonunda da iyice içinden çıkılmaz hal alan cinayete Sultan’ın müdahil olup, çektirilen insan fotoğraflarından suçluyu tespit ettiğini anlatıyor. Burada da sultanın tüm Osmanlı coğrafyasını fotoğraflama ve insan simasından suç analizi yapma merakına atıf yapılarak, padişahın az bilinen özelliklerine dikkat çekiliyor. İstanbul’u bilenlerin nüanslar yakalayabileceği, gerçek ile hayalin birbirine karıştığı, akıcı üslupta yazılmış bu kitap, evde kaldığımız şu günlerde Osmanlı İstanbul’unda ve tarihte yolculuğa çıkmak isteyenlerin keyifle okuyacağı bir eser. Özetle, mutluluğun değil ama İstanbul’un resminin çizildiği bir kitap.


6

TEKNOLOJİ

Evde Spa keyfi yaşayın

AHME T CAN

“kendin yap” (Do It Yourself) kültürünün kapıları ardına kadar açıldı. Artık herkes evde kendi işini kendisi görüyor. Yemek yapmak ilk akla gelenler arasında. Kuaför ve berberlerin kapanmasından sonra örneği görülmeye başlanan alanlardan bir diğeri de kişisel bakım oldu. Erkekler evde traş oluyor. Kadınlar ise kuaföre gidemediği için saç ve tırnak bakımlarını kendisi yapıyor. Buna masaj, diş bakımı gibi pek çok örneği eklemek mümkün. Bu hafta biz de buradan yola çıkarak, kişisel bakım alanındaki teknolojileri bir araya getirdik.

KUAFÖRE GITMIŞ GIBI

SAKALA 39 INCE AYAR

EVDE LAZER EPILASYON

Dyson Airwrap Complete, teknolojisiyle saçları aşırı ısı hasarına karşı koruyor; bukleli, dalgalı veya düz stillerde saçı şekillendiriyor. Kuaföre gitmeye gerek kalmadan saçlarda hacimli bukleler ve doğal dalgalar yaratıyor. Dyson mühendisleri, saçlarda ısı hasarına çözüm bulabilmek için ‘Coanda’ etkisi adı verilen aerodinamik tekniğini kullanıyor. Simetrik bukleler yaratmak için iki farklı yönü gösteren uç bulunuyor. Buklelerin kalınlığına göre 30 mm ya da 40 mm’lik boyutları tercih edebiliyorsunuz. Saç şeklinizi korumak için ise Cold Shot düğmesine basarak, işlemi tamamlıyorsunuz. 3 bin 799 TL

Braun BT3040 modelinin üzerinde yer alan ince ayarlar sayesinde evde kendi sakalını kesmek için ideal modellerden biri. 39 farklı uzunluk ayarı mevcut. Hassas kadranı sayesinde kullanıcılar tüm ince ayarlara hakim olabiliyor. Kısa, kirli, uzun sakalın yanı sıra dış hatları düzgünleştirme özellikleri öne çıkıyor. Ayrıca 8 saatlik şarj ile 60 dakika boyunca çalışabildiğini de belirtelim. 279 TL

Kişisel bakım alanında en çok dikkat çeken ürünlerin başında lazer epilasyon cihazları geliyor. Bu alandaki ürünlerden biri Philips Lumea Advanced. Kablosuz olarak kullanılabilen cihaz, tüy köklerine ışık atımları gerçekleştiriyor. Bu ışık atımları sayesinde 4.1 santimetreye kadar bir alandaki tüyleri yok ediliyor. Modelin üzerindeki tuşlarla ise cilt tonuna uygun 5 farklı ışık ayarlanabiliyor. Bu sayede, uygulanan bölgelerde yüzde 80’e kadar başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. 1.880 TL

YENI SAÇ KURUTMA YÖNTEMI

DIŞLERE BEYAZLIK

HAVA BASINCIYLA YAPIYOR

KIZILÖTESI MASAJ

Saç kuruturken ellerin dolu olmasından dolayı başka bir iş yapabilmek mümkün değil. Özellikle uzun saçlılar saç kuruturken dakikalarını sadece bu iş için harcıyor. Profi Care adındaki şirketin geliştirdiği ‘PC-HTH 3003’ adındaki saç kurutma makinesi farklı bir çözüm sunuyor. İçine hava dolan bir kaska sahip olan modelin ucuna kurutma makinesi bağlanıyor. Daha sonra makine çalıştırılıyor. Bu esnada saçınız kururken siz de başka bir işle uğraşabiliyorsunuz. Örneğin; dişinizi fırçalayabilir veya makyaj yapabilirsiniz.

Pek çok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de elbette teknolojiden önemli ölçüde faydalanılıyor. Bunun kişisel boyuta indirgenmiş örneklerinden biri olan Dr. White. Dr. White, tam olarak “akıllı diş beyazlatma cihazı” olarak tüketicilere sunuluyor. Oldukça kolay bir kullanıma sahip olan Dr. White, temel olarak ağzınıza yerleştireceğiniz bir cihaz. Beyazlatma işlemini, ucundaki LED ışıklarla gerçekleştiren cihaz, bunları çalışır duruma getirmek içinse elbette güce ihtiyaç duyuyor. Bunu ise bir akıllı telefon, tablet veya herhangi USB girişi olan bir cihazla çözebiliyorsunuz. Yani bilgisayar başındayken bile rahatlıkla cihazı kullanabiliyorsunuz. 179 TL

PANGAO’nun geliştirdiği mesaj aleti göz ve çevresine yönelik. ‘PG-2404G1’ modeli, hava basıncı, kızılötesi, titreşimle çalışıyor. Bir gözlük gibi takılarak kullanılan model, özellikle göz bakımı ve zihinsel rahatlama için tasarlanmış durumda. Masaj esnasında müzik terapisi de yapan model, göz çevresini ısıtarak gözlere ve göz çevresindeki tüm akupunktur noktalarına ve şakaklara masaj yapıyor. Böylece kan dolaşımı ve oksijen alımını düzenliyor, sinirleri ve kasları rahatlatıyor. 269 TL

MASAJ cihazları arasında dikkat çeken markalardan biri Beurer. Şirketin geliştirdiği ‘MG100’ modeli, vücuttaki genel noktalara uygulanabiliyor. Hem noktasal dokunuşlar hem de kızılötesiyle bir masaj deneyimi sunan model, 5 kademeli ayarlanabilir bir hız seçeneğine sahip. Buna ek olarak, rahatlama odaklı masajla dikkat çeken modelin değiştirilebilen başlıkları sayesinde kullanıcılar tercih ettiği masaj tipini uygulayabiliyor. 479 TL

C O V I D -19 D Ö N E M I Y L E


STİL 7

Detoks zamanı

VAKIT BU VAKIT! HAZIR EVDEYKEN BAŞLAYALIM RAFLARI, DOLAPLARI, ASKILARI DÜZENLEMEYE; GARDIROBUMUZA NEFES ALDIRMAYA, TEMIZLEMEYE, RAHATLATMAYA… genelde mevsim geçişlerinde, taşınmadan önce veya toplu alışveriş öncesi yapmanızı öneririm. Fakat bu sefer çok daha farklı bir durum var. Salgın dolayısıyla bir çoğumuz bir süredir evde izoleyiz veya yarı zamanlı çalışıyoruz. Yani evde daha çok boş zamanımız oluyor. Rutin ev işlerinden zamanınız kalırsa bu dönem yapılacak en yararlı işlerin başında raf çekmece dolap düzenlemek ve gardırop detoksu yapmak geliyor. GARDIROP DETOKSUNU

NEDIR GARDIROP DETOKSU?

B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ

Mart ayından beri evdeyiz ve sosyal olarak ilk normale dönüşümüz belki de yaza denk gelecek. Yani herşey umduğumuz gibi giderse ve haziran gibi tekrar normale dönersek şu anki gardırobunuz buna zor uyum sağlayacak. Biliyorum, hala raflarınızda kışlık kazaklar, askıda montlar, deri ceketler, botlar hatta eldivenler var. Vakit bu vakit! Hazır evdeyken başlayalım rafları, dolapları, askıları düzenlemeye gardırobumuza nefes aldırmaya, temizlemeye, rahatlatmaya. İLK HEDEF: ÇEKMECELER

Önce küçük çekmecelerden başlayalım.Aksesuarlar,saatler,gözlükler,takılar, eldiven ve şapkalar düzene girsin. Gözlüklerinizi yazlık ve kışlık olarak iki ayrı kutu da saklayabilirsiniz. Eldiven, atkı ve bereler kapalı kutulara girip kaldırılabilir. Onların yerine mayo şortlar, kepler, parmak arası terlikler ve renkli camlı gözlükleri ortaya çıkarabilirsiniz. Yazlık kışlık çorapları da düzenlemeyi unutmayın.

SAKLA, AYIR, VEDALAŞ!

Çekmeceler iyice nefes aldı sıra raflara geldi. Kalın kazaklarınıza bir bakın, size büyük veya küçük gelen, bir daha giyemeyeceğiniz, deforme olmuş, tüylenmiş, modası geçmiş olanları ayırın. İhtiyaç sahiplerine dağıtabilirsiniz. Gelecek kış giyeceklerinizi de başka bir gardıroba, bavullara veya saklama çantalarına kaldırabilirsiniz. Mont ve kabanları ve deri ceketleriniz mutlaka kuru temizlemeye verin. Kirli botlar da lostraya. Askılarda hala etiketli ürününüz varsa gelecek kış giymek üzere yine askıda saklayın. Etiketi üstünde bir ürünü iki üç kış sezonu boyunca kullanmadıysanız bir daha kullanmayacaksınız demektir. Onları da ayırın. Kabanlar ve deri ceketler hariç 4-5 sezon önceki kışlıklarınıza da artık veda edebilirsiniz. SENEYE NE OLACAK?

2021 kışı nasıl olacak şu anda hiç kestiremiyoruz fakat çok farklı bir süreç bizi bekliyor. Tekstil ve moda sektörü, moda haftaları, tasarımcılar, üreticiler, büyük ölçekli üretim ve stok yapan markalar, ihracatçılar, AVM’ler ve mağazalar en çok etkilenenlerden oldu. Moda ve kıyafet böyle durumlarda insanların önceliklerinde son sıralarda gelir. Ve lükse girer. O sebeple bir dahaki kış aylarında elinizde ne varsa onları giymek zorunda kalabilirsiniz. Ya da markalar bu kış sezonunun ürünlerini gelecek kış tekrar satacaklar diye de düşünmüyor değilim. Her halükarda sahip olduğunuz parçaları daha dikkatli kullanmanızda yarar var.


8

KAPAK KONUSU

yeniliği sever Yaratıcılık dediğin şey

MODA DEVI MICHAEL KORS, PANDEMI ILE NASIL MÜCADELE EDIYOR? LÜKS VE PERAKENDE SEKTÖRÜNDE NELER DEĞIŞECEK? ALIŞVERIŞ SISTEMLERI YENIDEN MI ŞEKILLENIYOR? 60 YAŞINDAKI DÜNYACA ÜNLÜ TASARIMCI SEKTÖRÜN GELECEĞINI ANLATTI: “BU DEĞIŞIM, IYI BIR ŞEY YARATABILIR.”

Bir anda bir virüs geldi ve hepimizin hayatı alt üst oldu… Sizin gündelik yaşamınızda neler değişti?

Hayatı planlı yaşayan birisiyim. Sabah kalktığım andan gece başımı yastığa koyduğum ana, günümün her saati planlıdır. Hatta aylar sonrası bile… Zaten mecburdum; Moda sektöründe her şeyi aşırı planlı yaşıyorduk. Moda haftaları, koleksiyon rutinleri gibi unsurlar bizi böyle olmaya da itiyordu. Bir ayda üç farklı koleksiyon yaratmaya itiyordu süreç bizi. Bunun için tabii ki son derece düzenli bir sistemimiz olmalıydı. Fakat şu an yepyeni bir durumla karşı karşıyayız. Önümüzde büyük bir değişim süreci var. Ama işin olumlu tarafından bakalım:Yaratıcılık dediğin şey yeniliği sever. Bu yüzden bu değişim, iyi bir şey yaratabilir. •

ASLI BARIŞ

Mic


chael Kors


10 KAPAK KONUSU

Bu, biraz bardağı dolu tarafında görme mantalitesi mi?

Bunu her zaman söylüyorum; yapı olarak optimist biriyim. Çabuk hayal kırıklığına uğramam, olayların iyi tarafından bakmaya çalışırım. Ama bu dönemde ben bile duygu değişimleri yaşayabiliyorum. Bazen sakin oluyorum, bazen huzursuz… Maruz kaldığım haberler moralimi bozuyor, bir yandan omuzlarımda büyük bir sorumluluk… Ama sakin kalmaya çalışıyorum. İnsanlığın bu süreçten farklı dersler çıkararak, daha da aydınlanarak çıkacağını düşünüyorum. Moda sektörü pandemiden en ağır darbe alanlardan… Özellikle küresel ölçekli markalar… Birçok koleksiyon üretildi ama satılamıyor, mağazalar kapalı, personel işini kaybetme endişesi içinde…

Ne yazık ki öyle… Kim olursanız olsun gelecekten endişe ediyorsunuz. Ama ben her zaman şirketimi ailem olarak gördüm. Bu işte beraberiz. En az yarayla şu süreçten beraberce çıkabilmemiz için çabalıyoruz. Peki her şey olup bittiğinde sektör, yeni düzene nasıl ayak uyduracak?

Bakacak olursak moda, ‘ayak uydurma’ konusunda en tecrübeli alanlardan. Teknolojinin gelişimi ve küresellikle beraber moda zaten bir kabuk değişimi geçirmişti. Benim gençliğimde çok daha küçük bir topluluktuk. Tasarımcılar olarak defile yapardık, o defileyi davetliler takip ederdi, basında yer alırdı, o kadar. Sonra küreselleşmeyle beraber moda haftaları arttı. Bildiğim kadarıyla 25 moda haftası var dünya çapında. Ve sosyal medya sayesinde, herkes birbirine bağlı; defileleri izliyor, koleksiyonları görüyor. Yani başlangıç yıllarımdaki iş yapma biçimiyle bugünkü iş yapma biçimi birbirine hiç benzemiyor. Bu değişim sürecini, artısı ve eksisi ile yaşamıştık. Şimdi daha farklı bir sürece girdik. Ürün sergilemeden satışa her şey çok farklı olacak, olmak zorunda… Siz halihazırda dijital platformlarda satış yapma konusunda oldukça aktif bir markasınız. Son olarak Çin’in en popüler ticaret sitesi Tmall ile işbirliğine gittiniz değil mi?

Evet. Bir kapsül koleksiyon çıkardık. ‘MK Signature’ çantaları kişiselleştiriyoruz. Marka elçilerimiz Çin’in ünlü isimleri. Bunun dışında kampanyanın pek çok interaktif yanı var: ‘Michael’a sor’ adlı bir dijital kişiselleştirme testi var mesela. Müşteri bana soruyor ben yanıtlıyorum. İnteraktif bir deneyim sunuyoruz. Nasıl yani?

Video mesajlar yollayarak bana sorular soruluyor, kişiye özel aksesuar, renk ve tarz konusunda tavsiyeler veriyorum. ‘Koşu mu yoga mı?’, ‘Sneaker mı stiletto mu?’ bu tip soruları da yanıtlıyorum. 27 Nisan’da Tmall’da lansmanı yaptık, çok kısa zamanda küresel olarak da hayata geçirmeyi planlıyoruz. Yepyeni bir alışveriş deneyimi yani. Gelecek artık böyle mi olacak, her şeyi online olarak mı alacağız?

Bunu bilemem ama markamızın dijital tarafı son

derece kuvvetli ve inovatif. Ama mağazalarımızı geçici olarak bile kapatmak benim için hayli acı verici. Sonuçta ben insanlarla iç içe olmayı seven biriyim. Çalışanlarımı da ailem olarak görüyorum. Her şey normalleşip, yeniden müşterilerimizle bir araya gelip sohbet edeceğimiz günü de iple çekiyorum. Moda bir anlamda lüks değil mi şu dönemde? Pandemi stresine rağmen alışveriş ruhu nasıl ayakta tutulur?

Öncelikle evde oturmak, rahat kıyafetler giymek peşmürde olmak anlamına gelmiyor. Evde şık bir şekilde oturmak da mümkün. Ve buna ihtiyaç var. Michael Kors’un DNA’sı zaten rahat ve kadınları güzel gösteren parçalardan oluşur. Modaya gelince, trendler de önümüzdeki günlerdeki gelişmelere göre şekillenir. Normalde seyahat etmeyi seviyorsunuz bildiğim kadarıyla…

Çok severim hem de. Sosyal bir yapım var. Sokakta olmayı, insanlarla vakit geçirmeyi, muhabbet etmeyi, yeni arkadaşlar edinmeyi severim. Yapım böyle. Onun dışında zaten işim gereği senede en az dört kez yollarda oluyorum. İtalya ve Çin’de merkezlerimiz var örneğin. Nasıl gideyim şimdi? Önümüz yaz; tatil zamanı, değil mi? Birincil önceliğin sağlığı korumanın olduğu, iş durumlarının belirsizlik içinde bulunduğu bir zamanda ‘tatil’den nasıl bahsederiz ki? Bilemiyorum… Bir daha eskisi gibi seyahat edebilecek miyiz, ondan da emin değilim. Peki teknolojiyle aranız nasıl peki?

Hiç anlamam açıkçası. Bunu söylerken bile kendimi yaşlı hissediyorum ama gerçek bu. Ama bu zaman insanı yapamayacağı şeyleri de başarmaya zorluyor, çözdüm bir şekilde. Sürekli FaceTime halindeyim. Eski rutininize bakacak olursak; en çok neyi özlüyorsunuz?

İnsanlarla iletişim halinde olmayı… Sinemaya, kitapçıya, restorana gitmeyi. Böyle basit şeyleri… Herkes gibi. Korona bizi birbirimizden kopardı maalesef. Müşterilerimle olan ilişkiyi de özlüyorum. Ama biliyorum ki tüm korona süreci bittiğinde birbirimize daha da bağlı olacağız. Biraz yavaşlamayı, dengeli yaşamayı, sahip olduklarımızın değerini bilmeyi öğreniyoruz. Bu aralar verebileceğiniz en iyi nasihat ne?

Sanırım annemin bana sık sık söylediği tavsiyeyi vermek durumundayım: ‘’Basit düşün, rahat ol ve tutarlı kal’ derdi. Bu sözün değerini bu aralar daha iyi anlıyorum. Hayatı olduğu gibi kabul edeceksin. Oluruna bırakacaksın. Esnek olmayı bileceksin. Türk tüketicisi Michael Kors’u çok seviyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Her zaman söylerim; Michael Kors demokratik bir marka. Sadece Amerikan modasını kapsamıyor. İtalyan kadını da giyiyor, Fransız da, İspanyol da, Türk de. Amacım kadınları en güzel haliyle göstermek. Başka bir gayem yok. Başarımın sırrının da bu olduğuna inanıyorum. •

MICHAEL KORS’UN BÜNYESINDE BULUNDUĞU LÜKS DEVI CAPRI HOLDINGS, GEÇEN HAFTA COVID-19 MÜCADELESINE DESTEK OLMAK IÇIN 3 MILYON DOLAR BAĞIŞLAYACAĞINI AÇIKLADI.


Basit düşün rahat ol tutarlı kal


12 EKONOMİ GÜNDEMİ

‘Korona günlerinde yeni neler yaptın’a yanıtımız olmalı

VA H A P M U N YA R

NEW YORK ÜNIVERSITESI ÖĞRETIM ÜYESI PROF. SELÇUK ŞIRIN, INSTAGRAM HESABI ÜZERINDEN CHOBANI’NIN YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAMDI ULUKAYA ILE CANLI SOHBET GERÇEKLEŞTIRDI. DUMANLI, SISLI HAVALARDA DA YOL ALMANIN MÜMKÜN OLDUĞUNU ANLATAN ULUKAYA, GIRIŞIMCILER VE IŞVERENLER IÇIN BU ZOR DÖNEMDEN HASARSIZ ÇIKMANIN YOLLARINI ANLATIRKEN TÜRKIYE’NIN DURUMUNU DEĞERLENDIRDI. İŞTE BU ÖNEMLI SOHBETTEN SATIR BAŞLARI…

Prof. Selçuk Şirin, canlı yayınına şöyle başladı: — Şu anda neredesin?

Bugünler geçtiğinde, “Korona günlerinde neler yaptın?” sorusuna yanıtımız olmalı.

Ulukaya, yanıtladı: — En sıkıntılı dönemlerde en rahat ettiğim yerde, Chobani’nin üretim merkezindeyim. Ardından ekledi: — Masada oturup başkalarına iş yaptırmayı doğru bulmuyorum. Sahada olmam gerektiğini düşünüyorum.

Chobani’nin kapalı olan fabrikasını alıp, atağa geçirdiği ilk yıllara döndü: — İlk 3 yılda müthiş paralar teklif eden şirketler oldu. Vermedim, ben bağımsız yol almayı tercih ettim.

Prof. Şirin, zaman zaman “kirve” diye hitap ettiği Ulukaya, fabrikanın büyüklüğünü paylaştı: — Burası 30-35 futbol sahası büyüklüğünde. 1.2 milyar dolarlık yatırım yaptım. Fabrikayı 11 ayda bitirdiklerini belirtti: — Geriye dönüp bakınca, “Abartmışım” dediğim oluyor. Ancak, bugün ulaştığımız noktada doğru yaptığımızı görüyorum. COVID-19 sürecini “dumanlı, sisli hava”ya benzetti: — ABD’de hayat durmuş durumda. Bizi de durmaya itiyor bu ortam. Ancak, durup ne yapacağız? Durmamak lazım. Dumanlı, sisli havalarda yol alabilmek gerektiğini vurguladı: — Zamanı doğru okumak gerekiyor. Böyle yapmayı da “fırsatçılık” gibi değerlendirmemek lazım. Dumanın eninde sonunda dağılacağını kaydetti: — Duman çekildiğinde insan geriye bakınca, “Çok yol almışım” diyebilmeli.

O dönemde, “Şimdiye kadar Chobani’nin büyük gıda gruplarından birine satılması lazım, neden olmadı?” diye soranların olduğunun altını çizdi: — Chobani’yi bir anlamda startup boyutunda iken alıp, bugünkü büyüklüğüne ulaştırdık. Bu tür büyümelere böyle işlerde pek rastlanmaz. Soranlara hep aynı yanıtı verdim, veriyorum: Ben bağımsız kalmak istedim. COVID-19 süreciyle birlikte ofis personelini eve gönderdiklerini bildirdi: — Üretimde çalışanlara işe devam ediyor. Siparişleri zamanında ulaştırıyoruz. Üretim rekorları kırdığımız anlar da oluyor. Bu dönemde 3 konunun öne çıktığına vurgu yaptı: — Sağlık, devamlılık, dayanışma… Böyle dönemlerde başkalarına destek olabilmek de önemli. Bir tarafta her gün açıklanan “vaka ve vefat istatistikleri”, diğer tarafta kapanan şirketler, işini kaybedenler… Böylesi ortamda, “Korona günlerinde yeni neler yaptın?” sorusuna yanıt hazırlamak kolay mı?

ÇALIŞANLARIMIZIN YÜZDE 30’U MÜLTECI PROF. Selçuk Şirin, Hamdi Ulukaya ile Instagram sohbetinde “Tent Foundation”u anımsattı. Ulukaya, ABD’de fabrikasının olduğu bölgede mültecilerin yaşadığı sıkıntılardan yanıta girdi: — İnsanların evlerini bırakıp, başka ülkelere gitmesi kolay değil. Hedef ülkeye varınca iş bitmiyor. İş bulabildiğinde gidilen ülkede yerleşik hayata geçilebiliyor. Mültecileri işe almaya başladığını belirtti: — Çoğu İngilizce bilmiyordu. Onlar için tercüman istihdam ettik. Zamanla personelimizin yüzde 30’u mültecilerden oluştu. “Tent Foundation”u mültecilere destek için kurduğunu vurguladı: — Zaman içinde ABD’deki 110 dev şirket, “Tent”e destek verdi, mültecilere kapılarını açtı.

NORMALDE EN AZ 30 GÜNLÜK TAKVIMIM DOLU OLURDU, ŞIMDI BOŞ PROF. Selçuk Şirin, Chobani Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Ulukaya’ya takviminin yoğun olduğu günleri anımsatıp sordu: — Şu anda ajandanın durumu nasıl? Ulukaya yanıtladı: — En az 30 günlük takvimim dolu olurdu. Şimdi hiçbir etkinlik kaydı yok.


EKONOMİ 13 GÜNDEMİ

ÇALIŞANLAR MAAŞ DIŞINDA KÂRDAN DA PAY ALABILMELI

PROF. Selçuk Şirin, çalışanları şirkete ortak etme öyküsünü anımsattı, Hamdi Ulukayaanlattı: — Bu konuyu 3-4 yıl önce gündeme getirdik. Çalışanlar maaşları dışında kârın bir bölümünden pay almalıydı. Çok ortaklılıkla birlikte borsaya kote olunması kuralıyla karşılaştıklarını belirtti: — Benim niyetim şirketi halka açmak değil, çalışanların şirketin kârından pay almalarını sağlamaktı. Bu modelin “vicdanlı kapitalizm”in gereği olduğunu vurguladı: — Silikon Vadisi’nde bu modeli uygulayanlar var. Önümüzdeki dönemde şirketler bence bu yapıya geçecek.

ANADOLU’DA BENDEN ÇOK DAHA BAŞARILI OLACAK INSANLAR VAR New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Selçuk Şirin ve Chobani’nin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Ulukaya.

PROF. Selçuk Şirin, “Hamdi Ulukaya Girişimi”ne işaret etti, Ulukaya anlattı: — Aslında ben girişimcilik açısından iyi bir profil değilim. Anadolu’da benden çok daha başarılı olabilecek insanlar var. “Girişimcilik” kavramına kendi penceresinden şöyle baktı: — “Girişimci”, topluma çareler üretir, başkalarının derdini düşünür. Prof. Şirin’le Ulukaya’nın sohbeti sürerken “Hamdi Ulukaya Girişimi” sayfasını açtım: — Hayallerine inan, ihtiyacın olan programı seç, New York’a gel… Sayfada iki program seçeneği gördüm: • Girişimci adayı destek programı • Start-Up destek programı Ulukaya, programın gördüğü ilginin altını çizdi: — 50 bini aşkın başvuru var.

TÜRKIYE PAZARINDA OLMAYI ÇOK ISTERIM

PROF. Selçuk Şirin, Hamdi Ulukaya’ya sohbeti izleyenlerden en çok yönelen soruyu sordu: — Chobani, Türkiye’de yatırımı, üretimi planlıyor mu? Ulukaya, yanıta şöyle girdi: — Aslında Chobani olarak dünyanın farklı noktalarında büyümek gibi bir hayalim yok. Ardından Türkiye’yi değerlendirdi: — Türkiye, dinamik bir pazar. Türkiye’ye yatırım, en güzel karar olur. Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok. “Hamdi Ulukaya Girişimi”ne gönderme yaptı: — Bu programda Türkiye’den girişimci gençlerle bir sosyal ortam oluşuyor. Belki onlardan birileriyle Türkiye’de bir şeyler yapılabilir. Mevcut durumu yineledi: — Şu anda kesinleşmiş bir planımız yok… 2-3 yıl sonra ne olur, bilemem.


14 YAZAR MASALARI

FA R U K Ş Ü Y Ü N

Gül İre


YAZAR 15 MASALARI

Her sabah masama oturduğumda

Aliye Berger’e

‘günaydın’ diyorum KUM SAATLERI, MISTIK TAŞLAR VE KALEYDOSKOPLAR, BAYKUŞ HEYKELLERI… HER BIRI, SANAT TARIHÇISI, MIMAR VE YAZAR PROF. DR. GÜL İREPOĞLU’NA FARKLI ŞEKILDE ILHAM KAYNAĞI… PEKI HIKAYELERI NE, BIRLIKTE KEŞFEDELIM…

epoğlu


16 YAZAR MASALARI

Y

Yazar masalarının üzerindeki objeler arasında çok özel dünyalara yolculuğumuza bu hafta sanat tarihçisi, mimar ve yazar Prof. Dr Gül İrepoğlu ile devam ediyoruz. Çok eski bir masada çalışıyor İrepoğlu. Önce, onun hikâyesiyle başlıyoruz: “Dedemin babası Prof. Dr. Ali Rıza Atasoy’dan kaldı bu masa. Tıp profesörüymüş. Okumaya çok meraklıymış. İnanıyorum ki büyük büyük babam beni görüyor çalışırken. Çünkü ben de zamanımın büyük çoğunluğunu bu masanın başında geçiriyorum ve eşyaların enerjisi olduğuna inanıyorum. Masanın da çok iyi bir enerjisi var bana ilettiği. Aslında büyük değil, daha geniş olsa belki daha rahat çalışırdım, ama hiçbir zaman onu değiştirmek gibi bir niyetim olmadı, çünkü benim için çok özel. İyi ki ailede döndü, dolaştı bana geldi, diye seviniyorum, üstüne titriyorum. Benim kısmetimmiş.” Daima çalışıldığı, hatıralarla yüklendiği için olsa gerek dağınık görünüyor masa. Mor, yeşil farklı pastel renklerle boyanmış salonda, bordo duvarın önünde duruyor. Yani çalışma odası, salon: “Masam, oldum olası salondadır. Kalabalık sayılabilecek bir ev bizimki. Salonda televizyon da, müzik seti de, her şey var. Ama ben, kalabalık bir aileden geldiğim için böyle gürültülü ortamlarda çalışmaya alışkınım. Aslında eğer içimden yazmak geliyorsa, her yerde yazabilirim. Sessiz, sakin kimsenin olmadığı bir ortam arayan bir yazar değilim. Zamanım çoğunlukla masamın başında geçtiği için kendimi ayrı bir odaya kapatmak istemiyorum. Evin en ferah, en güzel yerinde olmalı çalışma masası.” Gül İrepoğlu, masasına oturur oturmaz Aliye Berger’e, Zeki Faik İzer’e, karşısına astığı tablolarına “günaydın” diyor: “Karşımda en sevdiğim tablolar asılı. Zeki Faik İzer’in çok sevdiğim natürmortları, bir peyzajı var; Büyükada’dan. Üstelik o peyzajı, bana kendisi hediye etmişti. Aslında bu masa ve çevresindeki her şey birbirleriyle bağlantılı; benim hayatım. Hayatımı da yazılara aktarıyorum, hepsi birbirine bağlanıyor. Aliye Berger’in çok sevdiğim otoportresi. Yeğeni, çok sevgili arkadaşım Sara Koral Aykar hediye etti. ‘Turkuaz - Gökyüzünün ve Yeryüzünün Mirası’ kitabımda bu portreyi kullanmıştım. Âşık oldum resmen ona, ama hiçbir şey diyemedim Sara’ya. Bir gün kapı çaldı, baktım Sara, elinde de bu portre. ‘Senin evinde bulunması lâzım’ dedi. Ben de onu, tam karşıma astım. Her sabah masama oturduğumda Aliye’ye ‘günaydın’ diyorum. Bir gün yazacağım onu da. Müthiş bir roman kahramanı, notlarım da var. Aslında Zeki Faik Bey de bir roman kahramanı olmayı çoktan hak ediyor. Hangisine ömrüm yetecek bilmiyorum, ama çok projem var.” Resimlerin altında, sol taraftaki yazıcının üstünde, kitaplarına da konu olan ilki babasının armağanı olan kaleydoskoplar: “Kaleydoskoplar, çocukluğumdan beri merakım. Küçük bir koleksiyonum var. Renkleri çok seviyorum, zaten duvarların renginden de fark etmişsinizdir. Öyle beyaz boyalı bir yerde yaşayamam ben, muhakkak renk olmalı. Kaleydoskoplar da renklerin her an değişen biçimlerini yansıtıyor, bana her zaman çok heyecan veriyorlar. Gittiğim ülkelerde buldukça alıyorum. Bilgisayarın hemen solunda iki tane de çok küçük, nadide olanlarından var. Bazılarını Büyükada’daki yazlık evde de saklıyorum. Yarısı burada, yarısı orada. Çünkü, ihtiyacım var onlara.”

Yukarıda bir tuz lambası: “Onun ışığını çok seviyorum. Taşların enerjisine inanıyorum. Zaten yazdığım makaleler ve kitaplar nedeniyle mücevherlerle ve taşlarla çok haşır neşirim. Bir de bu lamba, renk ve ışık olarak da çok güzel duruyor.” Tuz lambasının yanındaki büstleri gözüm bir yerlerden ısırıyor: “Annemin piyanosunun üzerinde duran büstler. Birisi Liszt, diğeri Beethoven. Taa çocukluğumdan. Annem, çok iyi piyano çalardı. Kulağımda hep onun tınıları var. Ben, artık çalmıyorum, konservatuara gittim, ama tamamlayamadım. Onun kadar yetenekli değildim herhalde. Fakat bu büstleri, ömür boyu tutmak istiyorum. Hem çocukluğumun mutlu anlarını, hem annemi hatırlatıyorlar bana.” Kocaman kocaman çok büyük, çok güzel gözler bana bakıyor… “Evet, baykuşlar. Herhalde en sevdiğim havyan. Hem çok estetikler, hem çok anlamlı bakıyorlar. Hani bazıları uğursuz falan der baykuşlara, bence tam tersi. Uğurlu ve çok güzel bir hayvan. Ve onların, sanat formuna uygulanışı da çok hoşuma gidiyor. Almaya çalışıyorum. Birkaç tanesini de masama koydum.”


YAZAR 17 MASALARI

“Vazo, çok sevgili dostum Selim İleri’nin armağanı. Onu, bir uğur olarak hep masamın üzerinde tutuyorum.

Kum saatleri bana, zamanın avuçlarımızın içinden kayıp akışını düşündürüyor, ama masanın üzerindekiler kadar güzellerine katlanabilirim sanırım: “Koluma saat takmıyorum, ama kum saatleri ilgimi çekmiştir daima. Gördüklerinizden birisi özel bir hediye, hatıra. Öbürlerini renkleri hoşuma gittiği için aldım; bazen de kullanıyorum. Piyano çalışırken de kullanırdım. Şimdi, kendime yazarken birtakım hedefler koyduğum zaman ters çeviriyorum. Estetik olarak da kumların dökülüşü çok hoşuma gidiyor.” Zaman akıp geçerken çiçekler de kuruyarak birer hatıraya dönüşüyorlar. Yeşil vazo ve kurutma kâğıtları… Şöyle anlatıyor: “Vazo, çok sevgili dostum Selim İleri’nin armağanı. Onu, bir uğur olarak hep masamın üzerinde tutuyorum. İlham veren bir obje olarak duruyor. Selim, içindeki kurutulmuş çiçekleri de çok seviyor, uygun buluyor vazoya. Kurutma kâğıtlarına gelince o, büyük büyük babanın yazı takımı. Hemen yanında bir nazar boncuğu var, ben nazara da inanırım.”

Bilgisayarla çalışıyorsunuz, merkezde laptopunuz duruyor. Hemen onun sağındaki objeleri anlatır mısınız? “Bir su bardağı daima oluyor masamda. En sağda Attilâ İlhan’ın bir şiir kitabı var, ‘Ayrılık Sevdaya Dahil.’ O, hep masamın üzerindedir. ‘Kavuşmak’ romanımda da uzun uzun bu şiirden bahsettim. En sevdiğim şiir, rahatlıkla bunu söyleyebilirim. Kutulardan bir tanesinde flash belleklerim bulunuyor. Kalemlikler, içlerinde bir büyüteç var. O kalemlerle defterlerime bazen notlar alıyorum. Desenler, mücevher tasarımları da yaptığım için çizmek, boyamak için onlara ihtiyacım var ve seviyorum da ayrıca. Gördüğünüz tavşancık ve yanındaki yıldız da hatırası olan birer USB bellek anahtarlığı.” Bilgisayarınızın arkasında, rahatlatıcı etkisi olduğu söylenen bir ametist kütlesi görüyorum: “Birazcık bunalınca okşuyorum onu, iyi geliyor bana. O da çok sevdiğim birinin hediyesi. Hepsinin bir hatırası var bu masadakilerin, ama hepsini anlatamam!” Ametistin önünde İngilizce bir kitap var: “Bir Van Gogh kitabı. Van Gogh’un mektupları. Onun içinden küçük bir şey alacağım yeni projemle ilgili.” Yeni projeyle bitirelim mi sohbetimizi? Yazar, şu aralar aşk ve yemek ile ilgili bir kitap hazırlıyor: “İsmi, ‘Aşkın Sofrasında’ şu an için. Konusu aşk ve yemek. Bunlarla bağlantılı resimler ve resimdekilerin bana esinlendirdiği hikâyeler. Ama muhakkak aşkla ilgili. Bitince oradaki sofraları ve yemekleri kendimce kategorize edip sıralayacağım ve o esinlerle bağlantılı tarifler de vereceğim. Hatta içinden bazılarını pişirip fotoğraflayacağım.”


18 SANAT SOHBETLERİ

SELIN BOZKURT

Sanat her şekilde devam edecek

O, TÜRK RESIM SANATININ EN ÖNEMLI ISIMLERINDEN: MEHMET GÜLERYÜZ… SADECE DÜNYACA ÜNLÜ BIR RRSSAM DEĞIL; AYNI ZAMANDA HEYKELTRAŞ, TIYATRO OYUNCUSU VE YAZAR… TEKNOLOJININ NIMETLERINI KULLANARAK ÇOK YÖNLÜ SANATÇININ PARIS’TEKI EVINE KONUK OLDUK, YENI IŞLERINI GÖRME ŞANSINA ERIŞTIK, YENI DÜNYA DÜZENINI KONUŞTUK Pandemi yüzünden iki önemli projeniz ertelendi, değil mi? 10 Mart’ta bir sergi açılışınız olacaktı. Üstelik sizin için çok önemli olan bir yerde, güzel anılarınızın pekiştiği, hatta sanat hayatınıza ilk adıma atmaya başladığınız Saint Benoit Lisesi’nde… Ve önemli bir projeniz daha var; defter eskizlerden oluşan bir proje…

Doğru… Şöyle özetleyeyim: 100 sayfalık defterlere son sınıf öğrencilerinin 3 aylık süre içerisinde sanat liselerinde çizdiği desenleri toplamı bana geliyor ve bunları değerlendiriyoruz. Ben değerlendiriyorum, benden önceki çalışma grubumdan geçiyor. Ardından da bunları ödüllendiriyorum. Bu yıl 9.uncu yıl… Bir lise ile başladık; Edirne Sanat Lisesi ile… Şu an 36 Anadolu’ya yayılmış 60 küsür sanat lisesinden 36’sı bu sene katıldı. Düşünebiliyor musunuz? Bu sene

9.uncusu… Ödül törenini maalesef uzaktan yapacağız. Her sene yaptığımız kutlamayı… Onun gibi okulumdaki sergiyi de erteledik… Ve benim için çok önemli bir sergiydi Saint Benoit Listesi’ndeki... Hayatımda iki önemli başlangıç, iki okulum vardır. Bunlardan biri Saint Joseph, diğeri Saint Benoit’dır. Buralardaki temel eğitimin hayatımda ciddi bir yardımı oldu. Şimdi ilk yıllarda, sizin de söylediğiniz gibi belki ilk denemelerimi sanat kelimesini, ilk istekli olduklarının, başkalarının talep ettiği bir şeyi cevaplamaya, okulun dergisinde çizerek cevaplama başladım. Dolayısıyla Saint Benoit benim için vazgeçilmez bir hatıram, dayanağım ve başlangıç noktamdır. İlginç bir şekilde, bir liseden beklenilmeyecek ciddiyette bir sanat galerileri var. Burada ben daha önce de bir sergi açmıştım. Ama bu kapsamda


SANAT 19 SOHBETLERÄ°


20 SANAT SOHBETLERİ

değildi. Şimdi, zaten çok farklı sanatçılarında, diğer çok önemli Türk ressamlarını da ağırlıyorlar. Bu sergi maalesef kısa süreli oldu. Açılış çok görkemliydi. Şu an Paris’tesiniz, değil mi?

Evet… Aslında bu projeler için İstanbul’a gelmiştim, bir süre daha kalmam gerekirken, 14’ü akşamında eşimin telefonuyla uyandım. “Çabuk hazırlan, biletini değiştiriyorum. Yoksa gelemiyorsun” dedi. İtfaiyeci gibi giyindim. Yıldırım hızıyla hazırlandım. Kendimi Paris’te buldum. Paris bildiğiniz gibi, aktivitenin, sanatsal hareketliliğin, sosyal hayatın yoğun olduğu bir yer normalde… Özellikle bizim oturduğumuz alan Paris’in en fazla turist çeken alanlarından bir tanesi. Çünkü hemen Notre Dame’ın arka sokağında yani Notre Dame’ın rıhtımında oturuyoruz. Dolayısıyla karşımızda insan değil, burası bir turist alanı akını… Ve daha ilginci de son yıllarda da artı bir turizm var, gelir turizmi ve Çinliler, Uzakdoğulular… Bu mıntıkalar insan değil, çevremizde ve Notre Dame sokaklarında yani alanlarında ve kıyı şeridinde fotoğraf çektiriyorlar. Hakikaten biraz bunaltıcıydı. Hiç beklemediğimiz bir anda bütün bunlar kalktı ortadan. Müthiş bir sükûnet var. Ama işte bildiğiniz gibi dünya çok zor bir sınavdan geçiyor. Her birimiz de kişisel sınavımızı veriyoruz, her noktada… Onun için bir anlamda biraz iç disiplinle ilgili sorular var. Herkes acaba ne kadar hazırdır bu hale … Kimse böyle bir şeye hazırlık yapamaz ama belli bir yaşa doğru yaşamda geri çekilmeyi istiyorsunuz, arzuluyorsunuz mutlaka. Belki elinizi ayağınızı tam çekmek değil de, sadece işinizle, kitaplarınızla, okuyacağınız, okumayı tekrar düşündüğünüz istediğiniz yapıtlarla baş başa kalmak istiyorsunuz. Benim için tabi bir ressam için çalışma sürecinde bir aksama olmadığında hayatımda bir büyük değişiklik olmuyor. Instagram hesabınızdan çalışmalarınızın da yoğun bir şekilde devam ettiğini görüyorum. Zaten çok derece disiplinli bir sanat anlayışınız, çalışma sisteminiz var. Ve Paris’teki 2013 yılından beri yaşadığınız evinizi de üretmek için kullanıyorsunuz. Arkanızda da kuvvetle muhtemel bu dönemde ele aldığınız yeni işlerinizi görüyoruz.

Evet doğru, yeni işlerim.

Bu sürece belki de hazırlıklı girdiniz bir parça, belki de uzun vadeli olabilir diye düşünerek… Malzeme stoklamakla ilgili plan yaptınız mı?

-Tabii ki malzeme daima önemlidir. Biz saatçı olarak malzeme stoklarız. Bunu alamadığınız yılların acısını çıkartmak adına. Çünkü ben Paris’te 5 yıla yakın devlet

SANAT DÜNYASININ BIR GARIP MÜHENDISLIĞININ OLUŞTURDUĞU

parayla iç içe bir sistem var.

BU SISTEM ŞU ANDA FENA DARBE ALDI. bursu kaldığım sürece büyük bir malzeme sıkıntısı çekmiştim. Galiba bunun da acısını çıkartarak boya ve tuval stoğum vardır. Sürekli de yenilenir. Çünkü bir anda bu boyalara ulaşamıyorsunuz. Kargoyla yollanması lazım, kargo bekliyorsunuz… Hayatınızın bir dönemini hep beklemişsinizdir, geri çekilme, bir kapanma hali… Benim Paris sürecim bir anlamda sadece işimi düşünmeye yönelik oldu. Ve değişime ayırdım zamanımı. Zaten tüm hayatım bundan daha ötede bir noktada değildi. Ama bu da çok kesif bir şekilde ve bu kapanma ile benim ritmim arasında hiçbir farklılık olmadı. O yüzden lojistik zorluk çekmedim bu yönde. Paris’e döndüğünüz ilk günden itibaren üretime devam mı ettiniz?

Ertesi gün değil ama ikinci günden sonra evet… Bir piyanisti düşündüğünüz zaman hemen piyanonun başına oturmasına şaşırmayız. Ama bir ressamın tuvalinin başına geçmesi enteresan gelir… Pek çok sanatçıyla sohbet etme imkânı buluyorum, çoğu “bir ay sonra biz tualin karşısına geçebildik” diyorlar. Bu psikolojik olarak pek çok kişiyi inanılmaz derecede etkileyen bir süreç oldu ama sizde müthiş bir öz disiplin var anladığım kadarıyla…

Şimdi bünyeler çok farklıdır. Bir sanatçı çok iyi işleri bir yıla belki o işleri yayar ama ben sürekli çalışan bünyeyim. Dolayısıyla tempo, temponun yüksekliği zaten hissediyorum. Yani gayet güzel bir sürekli akış oldu, bu bir şans bence. Her saniyesini çünkü hayatta şöyle bir şey var, 8-11 bazen 13 saat süren devamlı ayakta durma çalışma hali, bu fizik istiyor. Yani bunun için bu resim bir seferde bitirmesi gereken büyük tualler. Yani mesela şu anda burada görünmeyen 1.95, 1.30 resimlerim oldu. Bu birazda kendinizle yarışma, kendinizden talebiniz. Ben kendimden çok fazla talep ederim. Peki bu gücü korumak adına spor yapıyor musunuz?

Bende belli ve hiç değişmeyen bir tempo var, sabah sporu ondan sonra meditasyon… Her gün, hiç şaşmaz. Neredeyse 26-27 yıldır meditasyon yapıyorum. Ve şöyle bir şey iddia ederim, bünyem istedi, yani bir çeşit açlık

susuzluk gibi duydum. Ve fırsat da oldu öğrenebilmeye. Çok iyi bir hocayla insiye oldum. O da bir şans tabii. Her gün ne kadar spor yapıyorsunuz ve meditasyona vakit ayırıyorsunuz?

Meditasyonla hepsi beraber zannediyorum bir 70 dakika alıyor. İnsanı yalnızlaştırılan bir süreçten geçiyoruz. Aklıma 2018’te Paris’te çok ses getiren serginiz geldi… Sergininin ana konusu yalnızlaşan insanlardı… Mehmet Güleryüz: İç alandı konu… Bu da yalnızlık temasıydı. Benim resmimde aslında bir durum resmidir. Hep psikoloji yakalama yönünde insan figürüyle uğraştım ve bu beni çok ilgilendirdi. Ama aynı şekilde uzun süreli doğa ile ilgili resimlerim oldu; onlar da bir şekilde doğa portreleri gibiydi. Ama doğaya bakış, doğaya bakma derken bir ağaç ya da çiçek yapma resmi değil. İnsan benim temel ilgi noktam. Bundan sonraki süreçle alakalı tahminlerinizi sorsam… Süreç sanatçıları ve takipçileri nasıl etkileyecek?

Bu çok önemli bir konu tabii… Ekonomideki büyük kriz ister istemez gösteri alanlarını, galerileri, büyük fuarları temelden etkiliyor. Buna bağlı olarak bırakın sanatçı etkilemesini, malzeme üreten kurumları bile direk etkiliyor. Birbirine bağlı çok büyük kompleks bir sistem var. Sanat dünyasının bir garip mühendisliğinin oluşturduğu bir parayla iç içe bir sistem var. Bu sistem şu anda fena darbe aldı. Ve sanatçı tabii bundan birinci derecede etkilenecek. Fakat sanatçının nedense kabul edilebilir yoksunluğu yansımayacak; daha çok büyük kurumların büyük beklentilerinin, büyük ticaretin dönüşünü etkileyecek. Burada sanatçı her halükarda yalnız zaten. Yalnızlığı içinde direnebilmek önemli. Buradan çıkacak işlere önem veriyorum. Fakat belki de sistemin çöküşüyle belki yeni dayanışma, ulaşım halleri oluşturacak. Şimdi mesela onu yaşıyoruz. Daha fazla iletişim içindeyiz. Şu andaki medya fırsatları elimizde. Sanat devam edecek ama sanata bağlı ticarette çok büyük zedelenme ve büyük bir kayıp olacak. Bu da yeni bir şey getirecek. Dünyada ekonomiyi birden sorgular hale geldik ama buradaki insan kaybı meselesi maalesef bizim için çok daha önemli.


NOT: Röportajın videosunu Dünya Gazetesi Instagram hesabı ve YouTube kanalından seyredebilirsiniz.

SANAT 21 SOHBETLERİ


22 SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA

Maskelerimizi çıkardığımızda, temiz hava soluyacak mıyız? DÜNYA, KENDI BAĞIŞIKLIK SISTEMINI GELIŞTIRDI. KENDINI YOK EDEN INSANLARI EVE KAPATTI. KISA SÜRELI YAŞADIĞIMIZ TEMIZ HAVA DÖNEMI, INSANLARIN UZUN SOLUKLU DEĞIŞIMLER TALEP ETMELERI IÇIN ÖNEMLI BIR MESAJ NITELIĞINDE. BU MESAJI ALIP, AKILCI DAVRANARAK ILKLIM KRIZINI DE YENMEK MÜMKÜN MÜ? Dİ D E M E R Y E R ÜNLÜ

“Yüzlerce insan hayatını kaybedecek. Ülkeler büyük maddi kayıplar verecekler. Hayat şartlarımız kökünden değiştirecek. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…” Bundan dört-beş ay öncesine kadar bu cümleleri iklim krizini tanımlamak için kullanıyorduk. Oysa bugün aynı cümleleri Covid-19 salgını için kullanıyoruz. Aslında her iki krizin nedeni insan kaynaklı: Bugün yaptıklarımızın gelecekte yaratacağı olumsuz etkileri hiçe saymış olmamız. Ve aslında her ikisinin de sonu ve yaratacağı etkiler, yine bizlerin vereceği cevaplara bağlı. Oxford Üniversitesi Çevresel Değişim Enstitüsü araştırmacılarından Eli Mitchell-Larson, iklim krizi ve Covid-19 krizi arasında ilginç paralellikleri değerlendiriyor. Mitchell-Larson’a göre yaşadığımız salgının aslında “kişisel” bir boyutu var. Her birimiz, kendimiz ve sevdiklerimiz için endişe duyuyoruz; yaşanan kayıplar için üzülüyoruz. Her birimiz yaşam tarzlarımızı değiştirdik. Ülkeler, gerek vatandaşlarını korumak gerekse ekonomilerini yaşatmak için cömert kurtarma paketleri hazırladılar. İçinde bulunduğumuz “acil durum” hepimizi harekete geçirdi. İklim krizi ise Covid-19’a kıyasla daha sinsi bir yapıya sahip. Covid-19’un etkile-


SÜRDÜRÜLEBİLİR 23 DÜNYA

ri ne kadar gözle görülür ve hızlıysa, iklim krizinin verdiği zarar bir o kadar yavaş ve çok safhalı oldu. Bugün çok sayıda bilim insanı hükümetleri salgınla mücadelede yetersiz ve etkisiz bulsa da, bugüne kadar sürdürülen iklim krizi mücadelesi çok daha yetersiz oldu. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı çok fazla ve artmaya devam ediyor. Bu konuda yapılan tahminler 2 milyon ile 20 milyon arasında değişiyor. İklim krizinin neden olduğu ölüm oranının ise çok farklı boyutları var. Fosil yakıt kullanımının neden olduğu erken ölümlerin 2050 yılına kadar 7 milyonun üzerinde olacağı ifade ediliyor. Ölümlerin yanı sıra, kuraklık, sel, doğal kaynakların tükenmesi dünya genelinde yetersiz beslenmeden; göçlere, açlıktan savaşa kadar çok sayıda felakete yol açıyor. İşin ekonomik tarafı da oldukça karanlık. Birleşmiş Milletler verilerine göre, Covid-19’un 2020 yılında küresel ekonomiye maliyeti 1 trilyon doların üzerinde olacak. İklim krizinin yol açtığı üretim kayıpları, hava kirliliği ve insan sağlığı maliyeti ise çok daha fazla ve yıldan yıla artıyor. Uzmanlara göre, bu maliyeti aşağı çekmenin hatta değer yaratmanın yolu, iklim değişikliğini durduracak sürdürülebilir yatırımlara odaklanmak.

ORTAK İNSANİYET DUYGUSU

“HÜKÜMETLERIN, YAŞANAN KRIZE ÇÖZÜM YOLLARI GELIŞTIRME KAPSAMINDA OLUŞTURDUĞU PLAN VE POLITIKALARDA, TEMIZ HAVA VE TEMIZ ENERJIYE ÖNCELIK VERMELERI ÖNEM TAŞIYOR” LAURI MYLLVIRTA

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air, CREA) Baş Analistİ

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) İklim Değişikliği Danışmanı Arthur Wyns’in ifade ettiği gibi; “Yaşadığımız krizler, insani duygularımızı ve paylaşmanın önemini yeniden hissetmemiz için fırsat sunuyor; çünkü her iki kriz de, hayatımızın en önemli değerlerini sevdiklerimizi, dostlarımızı, yaşam şartlarımızı, gıdamızı tehdit ediyor. Covid-19 pandemisinin üstesinden geldiğimizde, sosyal ve ekonomik sistemlerimizi daha iyi, dirençli ve şefkatli biçimde yeniden inşa ederken, bu ortak insaniyet duygusunu korumalıyız.” Ortak insaniyet duygusunu korumak kadar, bugün edindiğimiz alışkanlıkları ve farkındalıkları da korumamız gerekiyor. Çünkü; biz evlerimize kapanmış, uçaklara binemez, arabalarımızı kullanamazken, doğanın her zamankinden daha iyi, havanın her zamankinden daha temiz olduğunu fark ediyoruz. Dünyanın, kendi bağışıklık sistemini geliştirdiğini ve insanı “dışarı attığını” görüyoruz. İşte bu yüzden, geri döndüğümüzde bu bilinçle hareket etmemiz çok önem taşıyor. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) geçtiğimiz günlerde bu konuya dair bir rapor yayınladı. “Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi’ adlı rapora göre; Covid-19; Ebola, AIDS, SARS, kuş gribi ve domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan hayvan kaynaklı hastalıkların son halkası; ve bu hastalıkların yayılmasında doğanın insan tarafından aşırı sömürülmesinin ve yaban hayvanı ticaretinin etkisi çok büyük. Rapora göre; doğal ekosistemlerin tahrip edilmesi ve değiştirilmesi, ormansızlaşma, yaban hayvanı türlerinin yasadışı veya kontrolsüz ticareti, yabani ve evcil türlerin hijyenik olmayan koşullarda bir araya getirilmesi ve satılması, virüs gibi patojenlerin yabani ve evcil hayvanlardan insanlara geçme ihtimalini yükseltiyor. Ayrıca, insan davranışları ve demografik faktörler bu risklerin seviyesini önemli ölçüde artırırken, kıtalar arası seyahat hızı pandemilerin hiç fark edilmeden yayılmasına neden olabiliyor. Virüsle mücadele kapsamında alınan önlemler ise, dünyanın birçok yerinde kirlilik seviyelerinin düşmesine neden oluyor. Ancak mevcut hava kirliliği seviyeleri,

insan sağlığına zarar vermeye ve sağlık sistemleri üzerinde yük oluşturmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra, uzmanlara göre, ekonomik toparlanma sağlandıktan sonra, kirlilik seviyelerinde keskin bir artış öngörülüyor. Hava kirliliği konusundaki politikalarda cesur adımlar atılmadığı sürece, kriz öncesindeki kirlilik seviyesine geri dönüleceğine dair pek şüphe bulunmuyor. Dolayısıyla ülkelerin hava kirliliğini sürdürülebilir şekilde düşük seviyede tutabilecek önlemleri yaygınlaştıracak bir çıkış stratejisi sunmaları gerekiyor. Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air, CREA) Baş Analisti Lauri Myllvirta, “Hükümetlerin, yaşanan krize çözüm yolları geliştirme kapsamında oluşturduğu plan ve politikalarda, temiz hava ve temiz enerjiye öncelik vermeleri önem taşıyor” diyor. Dünya Sağlık Örgütü, Halk Sağlığı, Sağlığın Çevresel ve Sosyal Belirleyicileri Bölümü Direktörü Dr. Maria Neira ise, “Kısa süreli yaşadığımız temiz hava dönemi, insanların uzun soluklu değişimler talep etmeleri için bir mesaj veriyor. Hava kirliliği seviyelerinin uzun vadede düşürülmesi, nüfusun mevcut pandemiye ve gelecekte yaşanabilecek sağlık tehditlerine karşı daha dirençli olmasına yardımcı olabilir. Toplumlarımızın, ülkelerimizin ve doğal kaynaklarımızın sağlığına gerçekten önem veriyorsak, gezegenin gücünü fosil yakıtların dışındaki kaynaklardan almasının yollarını bulmalıyız. Yüzümüze taktığımız maskelerimizi çıkardığımızda, temiz hava solumak istiyoruz!” yorumlarında bulunuyor. Evet, pencerelerimizden de olsa, birkaç ay boyunca temiz hava alabilmek, Covid-19’un getirdiği kara bulutlar arasından görülen parlak bir ışık gibi... Leonard Cohen’in sözleri ile ifade etmek gerekirse, “Her şey kusurludur. Her şeyin üzerinde çatlaklar vardır. Işık da bu çatlaklar ve kusurlar sayesinde görünür.” Covid-19 bize kusurlarımızı çok acı bir şekilde gösterdi… Şimdi dersimizi alma zamanı. Ben değil biz deme zamanı. Dünyanın en iyisi değil, dünya için en iyi olma zamanı…


24 DİPLOMASİ SOHBETLERİ

Benim sevgili Beyoğlu’mda dolaşmayı özlüyorum

İPEK YEZDANİ

FRANSA’NIN İSTANBUL BAŞKONSOLOSU BERTRAND BUCHWALTER KARANTİNA GÜNLERINI NASIL GEÇIRIYOR? DIPLOMASI TRAFIĞINI NASIL YÜRÜTÜYOR, EVDE NELER YAPIYOR, BU GÜNLER GEÇINCE ILK IŞ NE YAPACAK? “ŞU ANDA YAŞADIĞIMIZ BU KRIZDEN ÇIKARILACAK ÇOK DERS VAR” DIYEN BUCHWALTER İLE KONUŞTUK…

Karantina günlerini nasıl geçiriyorsunuz, evde neler yapıyorsunuz?

Şu anda evde geçirdiğim yedi hafta oldu ve kendime yeni bir rutin yaratmaya çalıştım. Fransız Sarayı’nda alt kattaki ofisimi, bir alt kattaki evime taşıdım ve böylelikle ailemi daha sık görme fırsatım oldu, bu da tüm bu krizin iyi tarafı oldu. İstanbul’da en çok gitmeyi özlediğiniz yer neresi?

Çukurcuma’da ve benim sevgili Beyoğlu’mda dolaşmayı özlüyorum, aynı zamanda şehrin etrafındaki küçük keşif gezilerimi özlüyorum. Özellikle de Adalar ya da Kanlıca gibi Boğaziçi’nde sevdiğim ve vapurla gidebildiğim yerlere gitmeyi… Evde ailenizle ne tür aktiviteler yapıyorsunuz, vaktiniz nasıl geçiyor?

Birlikte daha fazla vakit geçiriyoruz, evde çocuklarla “Uno” adlı

kart oyunu oynamayı seviyoruz. Ve ben sürekli çocuklara yeniliyorum! Ya da zeka oyunu olan ve küçük taşlarla oynanan “Mangala” oyununu oynuyoruz. Ayrıca bu süreçte tavlada da kendimi geliştirdim ve tavlada hayatımdaki ilk katmerli marsımı yaptım! Bu süreçte aynı zamanda okumayı istediğim bazı kitapları da okuma fırsatı buldum. Mehmet Ada Öztekin’in Fransa’da büyük sükse yapan “7. Koğuştaki Mucize” adlı filmini seyretmeyi de iple çekiyorum! Karantina günleri biter bitmez yapacağınız ilk şey ne olacak?

Vapura atlayacağım, direkt Kadıköy’e gideceğim. Kadıköy’ün dolaşmaktan çok keyif aldığım şahane tezgahların olduğu çarşısında gezeceğim, bir sahafı ziyaret edip Çiya’da Musa Dağdeviren’in harika ve otantik Türk mutfağının tadına bakacağım. Bu günlerin diplomatik aktivi-

teler üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Fransız Konsolosluğu’nda, temel konsolosluk aktivitelerimize odaklanmış durumdayız: Türkiye’de kalmış olan Fransız vatandaşlarının ülkelerine geri dönmelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu konuda, ilgili tüm Türk yetkililerle mükemmel bir işbirliğimiz oldu, bu vesileyle desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür etmek istiyorum. Konsolosluk çalışanlarımızla ve meslektaşlarımla da çok fazla video-konferans yapıyoruz. Türkiye’de yaşayan Fransız vatandaşları bu süreçte ne durumdalar?

Türkiye’de yaşayan Fransız vatandaşları oldukça rahatlar. Bu virüsle baş edebilmek için Türk yetkililer tarafından alınan önlemlere özenli bir şekilde uyuyorlar ve de normal hayatlarına devam edebilmek için sabırsızlanıyorlar.


DİPLOMASİ 25 SOHBETLERİ

PANDEMIDEN ÇIKARILACAK ÇOK DERS VAR Fransa’da son durum nedir? Biz, bu krizin tepe noktasını “peak” geride bıraktığımızı ümit ediyoruz. Aynı zamanda bu virüs acı bir şekilde toplamda çok fazla ölüme sebep olsa da Avrupa’daki bazı komşularımızın da sayesinde, sağlık sistemimizde doluluğun olmasını engelledik. Fransız Hükümeti ayrıca bu krizin ekonomimiz üzerindeki etkilerini hafifletmek için güçlü adımlar attı. Ekonomiye ve en zor durumdaki kesime destek amacıyla 300 milyar Euro tahsis edilmesine karar verildi. Örneğin özel sektördeki 9 milyon işçi devlet ödeneğiyle izne çıkarıldı, bu işçilerin net maaşlarının yüzde 80’ini devlet ödüyor. Korona virüsü tehdidinin ülkeler arasında, özellikle de Fransa ve Türkiye arasındaki insani yardımlaşma ve işbirliği açısından nasıl bir etkisi oldu? Şu anda yaşadığımız bu krizden çıkarılacak çok ders var: Birincisi, bu pandeminin üstesinden gelebilmek için küresel yönetişimi, uluslararası kuruluşları ve çok taraflılığı güçlendirmeye devam etmemiz gerekiyor. İkincisiyse, daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var çünkü hepimiz birbirimize bağımlıyız. Tüm bu konuların ötesinde, Fransa ve Türkiye’nin birlikte çalışmaya kararlı olduklarına güveniyorum.

ÇOCUKLUĞU VE GENÇLIĞI TÜRKIYE’DE GEÇTI Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter’in çocukluğu ve gençliği babasının askeri görevi nedeniyle Türkiye’de geçti. Buchwalter, 15 yıl önce Ankara’daki Fransa Büyükelçiliği’nde başkatip olarak çalıştı. Son olarak 2017’de İstanbul’a Fransa Başkonsolosu olarak atanan Buchwalter, akıcı Türkçe konuşuyor, Orhan Gencebay ve Zülfü Livaneli dinliyor, Sait Faik, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Orhan Pamuk ve Hakan Günday gibi Türk yazarların kitaplarını okuyor. Oğlunun adını ise şarkıcı Teoman’dan esinlenerek “Teoman” koymuş!


26 SAĞLIK GÜNDEMİ

Koronavirüsün kansere faturası olacaktır TÜM DÜNYA ONU KANSERLE SAVAŞTA LIDER BILIM INSANLARINDAN BIRI OLARAK KABUL EDIYOR. 2002’DEN BU YANA ÖZELLIKLE ÇOCUK KANSERIYLE ILGILI ULUSLARARASI ÖRGÜTLERDE AKTIF ROLLER ALAN PROF. DR. KUTLUK TEZER TÜRKIYE’NIN PANDEMİ ILE MÜCADELESINI VE YENİ TIP SISTEMINI ANLATTI.

Uzun yıllar global sağlık örgütlerinde yöneticilik yaptınız. Sizce COVID-19 süreci, dünyada sağlık sistemlerinin geleceğini nasıl etkileyecek?

YA S E M İ N S A L İ H

O, Avrupa Kanser Cemiyetleri Başkanlığı, Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) başkanlığı gibi önemli görevlerde bulundu. Birleşmiş Milletler’den Dünya Sağlık Örgütü’ne kadar birçok önemli örgütte konuşmalar yapan bilim insanı olarak Türkiye’de kalıp Hacettepe’de çocukluk çağındaki kanserlerle mücadele etmeyi seçti. Halen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Onkoloji Bilim Dalı Üyesi olarak çalışmalarını yürüten Tezer Kutluk’un son günlerde en büyük endişelerinden biri, kanser taramalarının ve tedavi sürecinin koronavirüs sürecinde aksama riski. “Bu dönemde kanser taramaları ertelendi. Bunun faturası mutlaka ileride görülecektir” diyen Prof. Dr. Kutluk, tedavi gören hastalarının da hastanelerdeki COVID-19 yoğunluğu nedeniyle kontrollerini ertelenmesinden endişeli. Kutluk, “Türkiye’de hastanelerin doluluk oranı kriz durumunda değil. Bütün kanser merkezleri hizmet veriyor. Lütfen tedavinizi aksatmayın” diye uyarıyor. Prof. Dr. Tezer Kutluk’un Türkiye’deki sağlık sistemi ve tıp eğitimiyle ilgili ilginç tespitleri var. Son dört ayda yaşananların dünyayı bilime daha fazla yönlendireceğine inanan Kutluk ile sadece yeni dünyayı değil, koronavirüsün kanserle mücadeleyi nasıl etkilediğini de konuştuk…

Şu bir gerçek ki bu süreç, tüm dünyada sağlık sistemlerinin güçlenmesi kavramını gündeme taşıdı. Dünyada koruyucu sağlık sistemlerine bundan sonra daha fazla kaynak ayrılacağını düşünüyorum. Ancak diğer yandan virüsle birlikte artan ekonomik baskının da göz ardı edilemez olduğu gerçek. Devletlerde koruyucu sağlığa daha çok kaynak ayrılması gerektiğiyle ilgili farkındalık arttı. Bu birçok kavramı kapsayan geniş bir farkındalık. İklimden sürdürülebilirliğe, çevre kirliliğinden dünya barışına kadar bütünsel bir farkındalık oluştuğunu gözlemliyoruz. Bu süreçte insanlık adına fırsatlar da var, tehditler de… Dünyanın bu salgından çıkaracağı çok ders var. Sağlığın bütünüyle planlanması zorunlu. Virüs nedeniyle herkes kendini sorgulamaya başladı. İnsanlar, şirketler, politikacılar; hayata baktıkları noktada, algıladıkları siyah ve beyazları yeniden gözden geçirmek zorunda. Türkiye bu süreci iyi yöneten ülkeler arasında. Sizce bunun arkasında yatan etkenler nelerdi?

Ben özel sağlık sektörüne karşı değilim ama güçlü bir kamu sağlık sistemi olan ülkeler bu deneyimde ayrıştı. Türkiye’de güçlü bir kamu sağlık sektörü olması bizi koruyan mekanizmalardan biridir. Bu, kanserle mücadelede de aynı. Korona sürecinde benim diyen zengin ülkeler bile maliyeti karşılamakta zorlandı. Kapitalist ya da komünist herkes, sağlık riski olduğunda aynı şekilde etkileniyor. Halkın ücretsiz tedavi hakkı, ne kadar mümkün bile-


SAĞLIK 27 GÜNDEMİ

etmek gerek. Bu da şu ki; insanlar bu süreçte beslenmenin ve fiziksel aktivitenin önemini bir kez daha anladılar. Tütünün nasıl zarar verdiğini gördüler. Diğer yandan karantina süreci insanların beslenme ve aktivite dinamiklerini düşürmüş de olabilir. Evde kalarak aktif olmaya özen göstermek gerekiyor. Virüs korkusu uzun sürerse insanlar, kanserden korunmada çok önemli olan beslenme ve spor gibi davranışları ikinci plana atabilirler. Ayrıca endişelerin tümü virüse odaklandığı için erken teşhiste çok önemli olan taramaları erteleyebilirler, hastanelere gelmekten kaçınabilirler. Biz ise meme, rahim, kolon kanseri gibi erken teşhise götürecek düzenli taramaları çok önemsiyoruz. Ancak şu anda kanser taramaları gelişmiş, gelişmemiş tüm ülkelerde aksamış görünüyor. Bunlar şimdi konuşulmuyor ama bunun faturası ileride çıkarılacaktır. Eğer bu süreç uzun sürer, tarama oranları ciddi biçimde azalırsa dünyada bir erken tanı sorunu kendini gösterecektir. Peki kanser hastalarının tedavilerinde aksamalar var mı?

miyorum ama bu konuda örgütlere de büyük görevler düşüyor. Sizce salgından bir kazanım oldu mu?

Araştırmanın kıymetini anlamamız. Bakın kim olursa olsun herkes, bu salgın sürecinde rakamlarla, bilimsel, net verilerle konuşuyor. Zengin-fakir demeden tüm ülkeler araştırmaya daha çok kaynak ayırmalı. Araştırmanın lüks olmadığı kanıtlandı. Su gibi, ekmek gibi temel ihtiyaç olduğu görüldü. Bu konuda küresel işbirliklerinin de gelişeceğine inanıyorum. Küresel araştırmaların önemi artacak. Tıp alanında bir bilim insanı olarak Dünya Sağlık Örgütü’ne yapılan eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence koronavirüsle birlikte bu tip örgütlerin yapılanmalarında revizyonlar olabilir. Ancak yine de dünyada bu tip örgütler bence olmazsa olmaz. Bu yapılanmalardaki insanların birçoğunu tanıyorum, birlikte çalıştık. Her biri insanlığa yararlı olmak için çalışıyor. Büyük örgütler oldukları için karar almaları kolay olmuyor sadece. Belki ileride bu açıdan yapısal değişimler yaşayabilirler.

‘TÜRK DOKTORLARIN YILDIZI PARLADI’

Türkiye’deki tıp eğitimi hakkında neler söyleyebiliriz?

Türkiye’de tıp fakültelerinde iyi bir eğitim var. Özellikle köklü fakülteler bu konuda liderlik kapasitesine sahipler. Türk doktorların yıldızı parladı. Yeni kurulanlarda eksikler olabilir ama onlar da köklü kuruluşlarla işbirliklerine giderek açığı kapatıyorlar. Türkiye tıp eğitimi ve sağlık kapasitesi bakımından iyi durum-

da. Sağlık eğitimiyle, işletmesiyle, tedavisiyle pahalı bir sektör. Bu nedenle özellikle üniversite hastanelerinin desteklenmesi gerekiyor. Koronavirüs sürecinde Türkiye’de üniversite hastanelerinin etkinliği, önemi bir kez daha ortaya çıktı. Onca sıkıntıya rağmen hastanelerimiz çok iyi performans gösterdi. Öte yandan Bakanlık hastaneleri de cengaverce çalışıyorlar. Bence Türkiye iktidarıyla, muhalefetiyle, Yüksek Eğitim Kurumu ile, bakanlıklarıyla bundan böyle tıp eğitimini daha da yukarı taşımak için yatırımlarını artıracaktır. Sağlıkta kalitenin önemini bütün dünya gördü çünkü. Halk da bunun farkına vardı. Koronavirüs, bilinen tüm hastalıkların pabucunu dama attı. Bu durumun faturası ne olacak sizce?

-COVID-19 hepimizin hayatına girdi ama kanser başta olmak üzere hayatı tehdit eden hastalıkların varlığı devam ediyor. Korona döneminde bu hastalıkların önlenmesi, tedavi edilmesi, sonrasındaki bakım insanlık adına hala çok önemli. Korona salgını sürecinde bu enfeksiyon birçok ülkede sağlık sistemlerinin tamamını meşgul eder durumda. Bu nedenle korona salgınının kanser gibi önemli hastalıklara etkisi, ciddi boyutlarda olabilir. Bunun faturasını belirlemek için erken ama etkileyeceği bir gerçek.

TANI TARAMALARI AKSATILIYOR

Koronanın kansere nasıl bir etkisi var?

Buna dört ayaklı bakmak lazım. İlk ayak, kanserle mücadelede çok önemli olan tanı ve erken teşhis meselesi. Çünkü sağlam insanları olası kanserlerden korumak gerekiyor. Burada koronavirüsün olumlu bir etkisinden de söz

Şu anda kanser tedavi merkezlerinin hiçbirinde kimse hastalara “gelmeyin” demiyor. Türkiye’de durum iyi yönetiliyor. Hastaneler yeterli. Doluluk oranı kontrol edilemez boyutta değil. Ancak hastalar, hastaneler kendilerine kapalı ya da orada virüs kapılır diye gelmiyorlar. Bu, arzu edilen bir durum değil. Özellikle şehir dışından büyük kentlerde tedavi olmaya gelenler kontrollerini aksatıyorlar. Biz seyahat engeli olanları o kentlerdeki meslektaşlarımıza yönlendiriyoruz. Bazı vakalarda tedavinin kesintisiz devam etmesi lazım. Benim birçok hastam şikayeti olduğu halde korona var diye hastaneye gitmemiş. Bazıları bu korkuyla 2-3 hafta gecikmeyle gitmiş doktora, yani tanı gecikmiş olabilir. Türkiye’de sistem kriz noktasına gelmedi. Mevcut araçları doğru kullanmak ve tedaviye kararlılıkla devam etmek gerekiyor. Koronavirüs toplumsal kaygı ve stresi artırdı. Hep söylenen stresin kansere yol açtığı bilgisi var. Sizce bu sürecin sonunda kanser vakaları strese bağlı olarak artar mı?

Stres doğrudan kansere yol açmaz. Dünya Kanser Derneği’nin çalışmalarında da bu ortaya konulmuştu. Ancak eğer kaygı ve aşırı stres sizin sağlıklı yaşam tarzınızı etkiliyorsa, sigara ve alkol kullanımını artırıyorsa, riskli davranışlara yol açıyorsa dolaylı olarak kanseri tetikleyen ortamı oluşturur. Tek başına stres yaparak kanser olunmaz. Peki toplumda çılgıncasına kullanılan hijyenik dezenfektanlar, kimyasallar kanseri tetikler mi? Koronadan kaçarken kanser olmayalım…

Kimyasalların da çok etkili olacağını düşünmüyorum. Deterjan ve alkol temizliğiyle insan kanser olmaz.


28 DOSYA: PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

CANAN D E M İ R AY

1. HAFTA:

“AİLECE VAKIT GEÇIRMEK NE GÜZEL” GÜNLERI...

Evde, mutlu, çocuklu? KARANTİNADA EVDE HUZURLU VE SAKIN BIR ILETIŞIM ORTAMI SUNMANIN YOLU NEDIR? EBEVEYNLER ÇOCUKLARINI PSIKOLOJIK OLARAK NASIL DESTEKLEYEBILIR? UZMANLARIN TAVSIYELERINE KULAK VERIN. B I R E B E V E Y N O L A R A K söyleyebilirim ki korona günlerinde sorumluluklarım fazlasıyla arttı. Bu zor dönem tüm dünyada milyonlarca ailenin eve kapanarak benimle benzer şekilde hissetmesine yol açıyor. Yetişkinler olarak bir yandan yeni düzenle başa çıkmaya çabalarken, diğer taraftan çocuklarımızı güvende, mutlu ve gerginlikten mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyoruz. “Ailece kaliteli vakit geçirmek için kaçırılmaz fırsat” diyerek olum-

lu düşünmeye çalışabiliriz ancak bardağın hep dolu tarafını görebilmek çok da kolay değil; belirsizlik bizleri çelişkiye düşürüyor. Çocukların ihtiyaç ve beklentilerine cevap verebilmek için ebeveynlerin de kendi psikolojilerini doğru yönetebilmesi gerek. Peki evde huzurlu ve sakin bir iletişim ortamı sunmanın yolu nedir? Ebeveynler çocuklarını psikolojik olarak nasıl destekleyebilir? Uzmanların tavsiyelerine kulak verin.


DOSYA: 29 PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

GÖZDE DEMIRELLI LOJIK DANIŞMAN

SOSYAL MESAFELENDIRMEYE UYUMDA DESTEK OLUN E R G E N L E R , kendi yaşıtları arasında fazla korona vakası görülmediğinin farkında oldukları için, sosyal mesafelendirme konusuna uyum sağlamakta zorlanabilirler. Neden arkadaşları ile bir araya gelmemeleri gerektiğini onlara; “Belirtiler sende olmasa da, bu virüsü büyüklerine taşıyabilirsin. Ayrıca arkadaşlarının da hasta olmadığını bilemezsin.” benzeri net bir biçimde açıklamakta fayda var. Ergenlerin önce sorumluluklarına, sonra keyif alacakları bir zamana

yer verecekleri haftalık planlar yapmalarını sağlayın. Ayrıca ergen çocuğunuzun sınırlı bir sürede, arkadaşları ile internet üzerinden iletişim kurmasına izin verin çünkü arkadaşlar bu dönemde çok önem taşımaktadır. Siz de anne–babalar olarak bu dönemde; uykunuza, yediklerinize, hareket etmeye, duygularınızı açıkça dile getirmeye ve çocuklarınızın söylediklerini dinlemeye dikkat ederek aslında ergen çocuğunuza en iyi örneği oluşturmuş olursunuz.


30 DOSYA: PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

2. HAFTA:

“SINANMA” EVRESİ ÇOCUKLARIN BİTMEZ ENERJİSİYLE MÜCADELE...

PSIKOLOG SINEM OLCAY KADEMOĞLU

GÜVEN TELKIN EDICI KONUŞMA ÖNEMLI ve bunun yarattığı güvensizlik hissinin çocuklarda yarattığı zorlanma, çocukların korona virüsten psikolojik olarak etkilenme dinamiklerinden biri. Bu noktada ebeveynlerin gelişim düzeyine ve ihtiyaçlarına bağlı olarak çocukla virüs hakkında güven telkin edici bir şekilde konuşması oldukça önemli. Çocuklar için temel gelişimsel başlıklardan biri ‘Dış dünya benim için güvenli mi? Ebeveynlerim beni ne derece güvenli tutabilir?’ sorusudur. Virüs tam da bu noktayı sorgulattığı için her çocukta değil ama bazılarında özellikle kaygı verici etki yaratabilir. Bu durumu dengelemek için ebeveynlerin çocukla konuşurken, virüsle ilgili dürüst açıklamalarla birlikte virüsün çözümü için insanların birbirine yardım ediyor olduğunun H A S T A L I K K AY G I S I

vurgusunu yapması oldukça faydalı olur. Çocuğunuzla konuşmanızda ‘Birbirimizi korumak için dışarı çıkmıyoruz, doktorlar hastalanan kişileri tedavi etmek için çalışıyorlar, bilim insanları laboratuvarlarda hepimizi koruyacak aşıyı üretmek için uğraşıyorlar.’ ifadeleri yer alması faydalı olur. Bu yaklaşım, çocuğa dünyanın güvenli bir yer olduğu ve kendisinin korunduğu hissini verir. Çocuklar tutarlı, öngörülebilir ve yapılandırılmış ortamlarda daha uyumlu hisseder ve iyi gelişirler. Okul sisteminin de en temelinde çocuk gelişimine katkısı bu sağladığı net çerçevedir. Şu anda okul düzeni bozuldu ve çoğu çocuk ve yetişkin günlük hayatta kontrol duygusunu kaybetmiş hissediyor. Diğer yandan evden çalışan anne babaların fiziksel olarak

yakında ama iletişim açısından her zaman müsait olmamaları çocuklar için düzensizlik ve kontrol kaybı anlamına gelebilir. Bu durumu dengelemek için ev içi rutinler oluşturmak, özellikle yemek, uyku ve oyun zamanları için sabit dilimler belirlemek oldukça önemli. Elbette ki sosyal izolasyon da çocuklar için oldukça zorlayıcı bir durum. Çocukluk döneminin temel ihtiyacı olan benlik gelişimi için sosyalleşmek en önemli ihtiyaç ve bunun gerçek anlamıyla mümkün olmaması çocuklar için çoğunlukla engellenmişlik hissi yaratıyor, çocuklar hem sosyal hem fiziksel enerjilerini atamıyor. O sebeple bu dönemde daha hırçın, öfkeli, tahammülsüz olabilirler. Diğer yandan, aslında daha çok sosyal mesa-

fe hassasiyeti çözmek için sunulan online eğitimler de aileler üzerinde ciddi baskı yaratabiliyor. Bu noktada ebeveynlerin, okulların ve genel olarak sistemin çocuklara karşı anlayışlı ve yumuşak olması önemli. Ebeveynler olarak kaygıyla başa çıkabilmenin yöntemlerinden hangilerinin size hitap ettiğini bularak kullanabilirsiniz. Bu çalışmalara genel olarak özbakım ismini verebiliriz. Kendimize iyi bakarsak çocuklara da katkımız olumlu olur. Günlük çerçevede evde bir rutin oluşturarak aile bireylerine belirli konularda sorumluluklar verebilirsiniz. Medyadaki fazla bilgi tuzağından uzak durup, umudu ve şükran duygusunu yüksek tutarak kurban değil aktör olduğunuzu hatırlayın ve mizahı canlı tutmaya çalışın.


DOSYA: 31 PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

UZMAN KLINIK PSIKOLOG BEGÜM TOPALOĞLU

KENDI IÇSEL DENGEMIZI KORUYARAK ÇOCUKLARIMIZI DESTEKLEME ZAMANI değişimi en fazla yaşayan kişiler ebeveynler oldu. Sürecin hayatlarına getirdiği pek çok değişiklikle baş etmeye çalışan yetişkinlerin, okulların da kapanmasıyla birlikte, ebeveynlik sorumlulukları artmış durumda. Öncelikle şunu unutmamak gerekir, karantinaya kim olarak girdiysek bu sürecin sonunda da aynı kişi olacağız. Yani içsel ve dışsal kaynaklarınız, baş etme becerileriniz ve duyguBU DÖNEMDE BELKI DE

sal dayanıklılığını ne kadar güçlüyse çocuklarınıza o kadar iyi birer model olacaksınız. Bu nedenle bu kaynakların farkına varmak ve kullanmak gerekiyor. Bunların başında sosyal bağlar gelir. Karantina öncesi sahip olduğumuz olumlu sosyal ilişkileri korumak ve güçlendirmek psikolojik sağlamlığımızı da güçlendiren bir faktördür. Karantinada sosyal ilişkiler kadar aile içi iletişim de oldukça önemli. Bakım vermek, destek

olmak ve şefkat göstermek karşılıklı olarak aile bağlarının güçlenmesine katkı sağlar. Bu süreçte planlı olmanız, kendinize gerçekçi ve ulaşabileceğiniz hedefler koymanız da önemli. Bunun için öncelikle kişinin kendisini tanıması, sınırlarını ve yapabileceklerini iyi bilmesi gerekir. Kaynaklarınızı iyi kullanarak duygusal süreçlerinizi yönetebileceğiniz ve yeni rutinler oluşturun. Böylece mevcut duruma uyum sağladığınız takdirde belirsizliği biraz daha kontrol edilebilir bir hale getirmiş olursunuz. Bunu yaparak çocuklarınız için de iyi birer rol model olduğunuzu ve bunun belki de onlar için yapabileceğiniz en önemli şey olduğunu unutmayın. Bu yeni durumda ebeveynlerle birlikte çocuklar da belirsizlikle ken-

di kaynaklarıyla baş etmeye ve fiziksel izolasyonun getirdiği değişimlere uyum sağlamaya çalışıyorlar. Bu dönemde iyi birer gözlemci olmanız, çocuklarınızın fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra duygusal ihtiyaçlarına da duyarlı olmanız gerekiyor. Okulların eve taşındığı bu süreçte evde yeniden rutinler oluşturmak ve ev kurallarını güncellemek gerekir. Kuralları birlikte konuşmak ve belirlemek çocukların uyumunu artırır fakat son sözü her zaman ebeveynlerin söylemesi gerekir. Ev içerisinde bireysel sınırları çizmek ve alanları ayırmak kadar aile içi bağları güçlendirecek sohbetler etmek, aktiviteler yapmak ve oyun oynamak da önemli. Bu etkinlikleri günlük ya da haftalık rutinlerin bir parçası yaparak işlevsel hale getirebilirsiniz.


32 DOSYA: PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

3. HAFTA:

“ERMİŞLİK EVRESİ” DIŞ SESLERİN ZİHİNDE BLOKE EDİLMESİ VE SONSUZ HUZUR

EVDE AİLE BOYU EĞLENCE DÜNYANIN DÖRT BIR YANINA CANLI KAMERALARLA KEŞFEDIN Dışarıya çıkamıyoruz demeyin, ailece canlı kamera yayınlarıyla bir dünya turu atın. Venedik’te San Marco Meydanından, Rio de Janeiro’da Copacabana sahillerine, San Diego Hayvanat Bahçesi’ndeki orangutanlarla buluşmadan, Alaska’da boz ayıların balık avını izlemeye sayısız seçenekten çocuklarınızla birlikte seçin.

SAHNELER, TIYATROLAR SIZIN ETİ Çocuk Tiyatrosu ve Zorlu Çocuk Tiyatrosu gibi kurumların oyunlarına youtube üzerinden ulaşabilir, evde sandalyelerle koltuk düzeni yaparak haftasonu tiyatro günü yapabilirsiniz.

MÜZELERLE HAFTASONLARINI ZENGINLEŞTIRIN Louvre’dan British Museum’a, Smithsonian Ulusal Hava ve Uzay Müzesi’nden Galileo Tarih ve Bilim Müzesi’ne, Hollanda’nın en özel müzelerinden Van Gogh ve Rijksmuseum’a boş vakitlerinizde ailece sanal gezintilerinize kültür katın.

ÇOCUĞUNUZLA KENDI BAHÇENIZI YARATIN Toprağa, doğaya olan özleminizi ekim dikim işlerine kendinizi vererek biraz gidermeye ne dersiniz? Küçük saksılara birlikte çimen, çiçek isterseniz nane ekin. Çocuklar ilk tohumlarını ektikten sonra neler olacağını merak ederler. Evinizin minik bahçıvanı her gün ilerlemeyi izlesin, hem bilimsel sürecin temel adımlarını öğrensin, hem de sabretmenin güzelliğini.

PARTI VE KONSERLERLE EVINIZ ŞENLENSIN Çocuklar size yeteneklerini göstermeyi sever ama bu defa siz de gösterinin seyircisi değil katılımcısı olun. Evinizin sahnesinde dans,karaoke ya da belki drama gösterisiyle yerinizi alın ve renkli bir geceler yaratın.


DOSYA: 33 PANDEMİ GÜNLERİNDE AİLE

ETKINLIK KAVANOZUYLA HER GÜNE BAŞKA DENEYIM Aile etkinliklerini biraz daha keyifli bir hale dönüştürmek için tüm aile bireylerinin yapmak istedikleri etkinlikleri yazıp attıkları bir kutu ya da kavanoz oluşturabilir ve içinden sırayla rastgele bir etkinlik seçip yaparak çocuklarınızın sürekli aynı aktivitelere yönelmesinin de önüne geçebilirsiniz.

ZIPLA HOPLA VE ENERJINI AT Hem çocuğunuzun hem sizin keyif aldığınıza emin olduğumuz özellikle fiziksel aktivite içeren oyunlar oynayın. Saklambaç, körebe, yerden yüksek, yakalamaca, gıdıklamaca, sandalye kapmaca küçük çocuklarla harika fikirler olabilir. Yoga, fiziksel egzersiz, dans elbette ki ilk sıralarda yer alır. Ana odaklanmayı, andan keyif almayı ihmal etmeyin.

AILE SINEMA GECELERI DÜZENLEYIN Haftasonları komediden maceraya farklı filmlerle sinema geceleri düzenleyin. Sizin dün gibi hatırladığınız ve çocukken seyrettiğiniz bir çok film çocuğunuz için de çok keyifli gelebilir.

MUTFAKTA YARATICI ŞEFLER Sürekli market alışverişine gitmenin mümkün olmadığı bu günlerde çocuklarınızla yaratıcılığınızı kullanabilirsiniz. Evdeki kaynaklarla ilginç yemekler çıkarabilir, çocuğunuzu yemek yapmaya dahil edebilir, isterseniz mutfağınızı bir restorana dönüştürmek için desteğini alabilirsiniz. Ruhunuzu ve bedeninizi böylece birlikte doyurabilirsiniz.

TEK VE SERBEST ZAMAN Çocuklarınıza gün boyu sıkılmamaları için etkinlikler sunmanız ve yönlendirmeniz gerekmez. Bazen yalnızca çocukların yönlendirdiği şekilde serbest oyun oynanabilir, bazen de “Şu anda benim tek başıma olmaya ihtiyacım var, sen de kendi başına oyun oyna.” diyebilmek gerekir. Bloklarla bir şehir oluşturmaktan, hikaye yazmaya, karikatür çizmekten, boncuklardan takı yapmaya, kitap okumaktan origamiye yapacak çok şey var.


34 AĞIZ TADI

Şefin şifalı tarifleri BU HAFTA ŞEF ÖMÜR AKKOR, RAMAZAN AYINA YAKIŞACAK VE BAĞIŞIKLIK SISTEMIMIZI KUVVETLENDIRECEK 3 FARKLI TARIF SUNUYOR -FARUK ŞÜYÜN ilaç ve aşı ile mücadelenin yapılmadığı zamanlarda insanların en büyük yardımcıları mutfaklarıydı. Malzemeler yemeklerin içine bazen lezzeti artırması için bazen de şifa olsun diye konulurdu. Bağışıklık sistemini güçlendirmesi için tüketilmesi önerilen malzemelerle ilgili Türkiye mutfağı arşivime şöyle bir göz attığımda çözümün çok uzaklarda değil, yüzyıllardır bu topraklarda yapılan yemeklerde olduğunu keşfetmem çok kısa sürdü. Ve sizlere listesini daha sayfalarla uzatabileceğim şifa gibi tariflerden üçünü yazmak istedim. H A S TA L IK L A R A K A R Ş I

MUHAMMARA A N TA K YA M U T FA Ğ I

Antakya mutfağının sevilen örneklerinden olan Muhammarayı yapmak oldukça kolay. Taze kırmızı biberler kıyma makinesinde ya da mutfak robotunda çekilir. İçine dövülmüş kuru ekmek, sarımsak, zeytinyağı, nar ekşisi, kimyon ve ceviz içi katılarak servis edilir.

SIRKENCÜBIN K O N YA M U T FA Ğ I

4 tatlı kaşığı bal, 4 tatlı kaşığı üzüm sirkesi, 4 su bardağı su ile hazırlanan bir şerbettir. Sirke, bal ve su karıştırılıp soğuk olarak servis edilir. Konya Mevlevi mutfağının örneklerindendir. 16. yüzyılda Hacı Paşa tarafından yazılmış olan “Müntahab-ı Şifa”da geçmektedir. Mevlânâ Celalleddin Rumi “bal ile sirke ölçüsü ayni olmaz ise sirkencübin güzel olmaz” demiştir.


AĞIZ TADI 35

ŞEHRIYELI TAVUK SUYU ÇORBA Kemikli tavuk göğsü bir saat haşlanır. Haşlanan tavuk didiklenip şehriyeyle birlikte tekrar haşlama suyunun içine atılır. Birlikte 15 dakika daha pişirilir. Diğer tarafta 1 adet yumurta sarısı ve 2 adet limonun suyu çırpılarak azar azar altı kapatılan çorbaya eklenip servis edilir.


36 FUTBOL GÜNDEMİ

En hızlı aksiyon Süper Lig’de

CE YHUN KUBURLU

İLK COVID-19 VAKASININ GÖRÜLMESININ ARDINDAN EN HIZLI AKSIYON ALAN ÜLKE TÜRKIYE OLDU. PREMIER LIG, İNGILTERE’DE ILK VAKA GÖRÜLDÜKTEN 42 GÜN SONRA AKSIYON ALIRKEN, BUNDESLIGA 38 GÜN SONRA, LA LIGA 41 GÜN SONRA, LIGUE 1 52 GÜN SONRA, SERIE A ISE 39 GÜN SONRA AKSIYON ALDI. ÜLKEMIZDE ISE ILK POZITIF VAKANIN GÖRÜLMESINDEN 8 GÜN SONRA FUTBOL MAÇLARI ERTELENDI.


FUTBOL 37 GÜNDEMİ

nedeniyle tüm dünyada hayat dururken, bu süreçten en çok etkilenen endüstrilerin başında futbol geldi. Yıllık 28 milyar Euro büyüklüğe ulaşan Avrupa futbol endüstrisinde kayıp her geçen gün büyürken, Aktifbank tarafından hazırlanan ‘Covid-19 öncesi ve sonrasında futbol ekonomisi’ raporunda toplam kaybın 4 milyar Euro’yu aşacağı açıklandı. Rapora göre Covid-19 sürecinde en hızlı aksiyon alan lig de Türkiye Süper Lig’i oldu. Avrupa’da vakalar görülmeye başlandıktan yaklaşık 1 ay sonra ligler seyircisiz oynanmaya başlanırken, Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 11 Mart’tan hemen sonra ligler seyircisiz oynanmaya başlandı. C O V I D -19 V I R Ü S Ü

AVRUPA LİGLERİ ÇOK GEÇ KALDI

Covid-19 pandemi sürecinin Avrupa ligleri ve Süper Lig›deki etkisinin incelendiği raporda, İngiltere, Almanya, İspanya, Fransa, İtalya ile Türkiye arasındaki değerlendirmeye göre, ilk Covid-19 vakasının görülmesinin ardından

en hızlı aksiyon olan ülkenin Türkiye olduğu görüldü. Premier Lig, İngiltere’de ilk vaka görüldükten 42 gün sonra aksiyon alırken, Bundesliga 38 gün sonra, La Liga 41 gün sonra, Ligue 1 52 gün sonra, Serie A ise 39 gün sonra aksiyon aldı. Ülkemizde ise ilk pozitif vakanın görülmesinden 8 gün sonra futbol maçları ertelendi. Süper Lig, Avrupa’nın 5 büyük futbol ligi ile kıyaslandığında, pandemi sürecinde en hızlı aksiyon alan lig oldu. KAYIP HER GEÇEN GÜN BÜYÜYOR

Avrupa futbolunun 5 beş futbol ligi İngiltere, İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa’nın yıllık toplam gelirleri yaklaşık 18 milyar Euro olarak hesaplanıyor. Bu alanda yıllık 6 milyar Euro’luk geliriyle İngiltere Premier Ligi zirvede yer alıyor. Müsabakaların oynanmaması durumunda Premier Lig’deki finansal kaybın 1 milyar Euro’nun üzerinde olacağı öngörülürken, 5 büyük ligin ise toplam 4 milyar Euro’luk gelir kaybı yaşayacağı hesaplanıyor.

NELER DEĞİŞECEK? Futbolu da ciddi şekilde etkileyen COVID-19’un yönetsel değişiklikleri de beraberinde getirmesi bekleniyor.

Futbolu yöneten üst kurumların ayırdığı fonlar, kulüpler bazında futbolcu ve teknik kadrolardaki maaş indirimleri, yayıncı kuruluş ya da kuruluşlarla olan sözleşme sürelerinin gözden geçirilmesi kısa vadeli çözümler olarak ön plana çıkıyor.

FIFA’nın ve UEFA’nın önderliğinde alınacak yeni kararların ışığında uzun vadede futbol endüstrisinde yer alan aktörlerin finansal ve yönetsel faaliyetlerinde de kaçınılmaz değişiklikler bekleniyor.

1.250

LA LIGA

BUNDESLIGA

950

750

İŞTE AVRUPA VE TÜRKIYE’DEKI FARK Lig

İngiltere Premier Lig Almanya Bundesliga İspanya La Liga

İlk vaka

31 Ocak 4 Şubat 31 Ocak

Seyircisiz Liglerin oynama devamı için kararı öngörülen tarih 12 Mart 11 Mart 10 Mart

6 Haziran 9 Mayıs 6 Haziran

Fransa 1 Ligi

21 Ocak

İtalya Serie A

31 Ocak

4 Mart

17 Haziran

Türkiye Süper Lig

31 Ocak

4 Mart

6 Haziran

10 Mart

17 Haziran

SERIE A

LIGUE 1

650

SÜPER LİG

400

160

AVRUPA DA KALAN MAÇ SAYILARI İTALYA

124

İSPANYA

110

FRANSA

101

İNGILTERE

92

PORTEKIZ

90

RUSYA

84

ALMANYA

82

TÜRKIYE HIRVATISTAN MACARISTAN DAN. 15

TÜRKİYE ve Avrupa’da yarım kalan 500’den

fazla maçın haziran ayı içerisinde oynanması planlanıyor. Süper Lig maçlarının Antalya’da tek şehirde oynanması da Türkiye Futbol Federasyonu tarafından hazırlanan senaryolar arasında yer alırken, Romanya Futbol Federasyonu da kalan maçlarını Antalya’da oynamayı düşünüyor. Peki Antalya buna hazır mı? “Maçların Antalya’da oynanmasına karar verilirse 10 günde hazır oluruz” diyen Spor Turizmi Birliği Derneği Başkanı Recep Şamil Yaşacan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Süper Lig’de kalan 72 maç var. Antalya’ya bu yıl ekonomik açıdan en büyük katkıyı futbol verebilir. Kulüplerin burada kampa girmeleri ve kalan maçları Antalya’da oynaması zordaki otellere büyük bir katkı yapacaktır. Biz Antalya olarak böylesine büyük bir organizasyona bir hafta 10 gün içerisinde hazır hale geliriz. Oteldeki personel ve güvenlik görevlileri oteli terk etmezler. Tam anlamıyla bir izolasyon sağlayabiliriz.”

200 TANE FUTBOLSAHASI VAR

LIGLERIN IPTAL EDILMESI DURUMUNDA EKONOMIK KAYIPLARI MILYON EURO PREMIER LIG

ANTALYA FUTBOL ILE KURTULUR MU?

72 50 50

Maçların tek şehirde oynanabilmesi için yeterli saha olması gerektiğinin altını çizen Recep Şamil Yaşacan, “Bugün Antalya’da toplam 200 tane futbol sahası mevcut. Bu sahalarda Süper Lig maçı oynanabilir. Aynı şekilde futbol dışında yönetici ve basın mensuplarını da ağırlayabiliriz. Burada her yıl binlerce kulüp kamp yapıyor hazırlık maçı oynuyor. Bunlar bizim için çok önemli tecrübeler. Eğer maçlar Ağustos ya da temmuz ayına sarkarsa gece maçları için ışıklandırma da mevcut. Yani Antalya böylesine büyük bir organizasyona ev sahipliği yapmaya hazır” diye konuştu.

BOLU VE ERZURUM’DA DA OYNANABİLİR Süper Lig maçları dışındaki futbol maçları için de Bolu ve Erzurum gibi illerin ev sahipliği yapabileceğinin altını çizen Recep Şamil Yaşacan, “Bugün Bolu’da kamp tesisleri mevcut ayrıca bu ilde 30’a yakın futbol sahası bulunuyor. Bir alternatif il olarak da Erzurum karşımıza çıkıyor. Burada da futbol maçlarını oynamak mümkün Erzurum’da da 20 tane futbol sahası var” dedi.


NASIL BİR EKONOMİ

YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ  GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR  GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ  KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ  SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ HANDAN SEMA CEYLAN

MEDYA HABER BASIN A.Ş

HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ  GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR  EDİTÖR TAMER IŞITIR KATKIDA BULUNANLAR FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELIN BOZKURT ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul

#evd

ekal

Yeni normal eskisinden “daha iyi” bir normal olacak GELIN “DAHA IYI BIR NORMAL” HEDEFLEYELIM, DAHA INSANCIL, DAHA SÜRDÜRÜLEBILIR, DAHA BILINÇLI OLSUN, HEPIMIZ IÇIN GÜZEL OLSUN, HERKESE DEĞER KATSIN. AZMEDERSEK, BAŞARABILIRIZ. HATTA BAŞARMAK ZORUNDAYIZ.

HALİL AKSU

C O V I D S A L G I N I , bireysel, kurumsal, ulusal ve hatta küresel olarak hepimizi derinden etkilemiştir. Yakın tarihte görülmemiş şiddette bir pandemi ve beraberinde ekonomik kriz. Bu krizden sonra dünya ve insanlık bir daha eskisi gibi olmayacak. Genel olarak buna “yeni normal” denilmektedir. Biz ise sadece “yeni normal” değil, geleceğin geçmişten daha iyi olacağı anlamına gelen “daha ​​iyi normal” demeyi öneriyoruz. Bu günlerden, geçmişten öğrenmeli ve daha iyisini hedeflemeliyiz. Tam olarak “daha ​​iyi” ne demek? Her şeyi gözden geçirmemiz gerek. Daha iyi iş modelleri, daha iyi tedarik zincirleri, daha iyi tüketici deneyimleri, daha iyi ürünler, hizmetler, daha iyi şehirler, evler, daha iyi organizasyonlar, şirket yapıları ve çok daha fazlasını gerektirir. “Daha iyi” kesinlikle “daha ​​insancıl” anlamına gelecektir. Şirketlerde “önce insan” politikaları gelişecek. Şehirlerde, alışveriş merkezlerinde, stadyumlarda ve benzeri yerlerde “önce sağlık” politikaları uygulanacaktır. “Daha iyi” aynı zamanda “daha​​ sürdürülebilir” anlamına gelecektir.

Sosyal mesafeyi, evden eğitimi, evden çalışmayı hızlıca öğrenebiliyorsak, o zaman gezegene karşı da daha sorumlu davranmayı öğrenmeliyiz. “Daha iyi” aynı zamanda “daha​​ bilinçli” anlamına gelecektir. Ofis alanını daha bilinçli bir şekilde kullanmak, iş ve eğlence için daha bilinçli bir şekilde seyahat etmek, profesyonel ve özel yaşamdaki masrafları daha bilinçli bir şekilde düşünmek, “sağ duyulu” davranmak için sadece birkaç örnektir. İnsanlar ve insanlık felaketlerden öğrenir. Dünya savaşları, atom bombası, finansal krizler, depremler, yangınlar, tsunamiler ve salgın hastalıklar. Bu krizde bize bir şeyler öğretecek. Umarız unutmayız ve tekrarlamayız. Krizden çok önce rapor ve sunumlarımızda derdik ki, dünya daha önce görülmemiş bir değişim içindedir. Bu koşullarda sadece “akışkan” işletmeler hayatta kalacak. Dijital süper güçleri olanlar ise, diğerlerinden daha iyi performans göstereceklerdir. Dijital dönüşüm bir seçenek değildir, artık herkes için bir mecburiyet haline gelmiştir. İş modelinizi değiştirmek yeterli olmayacak. Bunun yerine ra-

dikal olarak yeniden düşünmeniz gerekecek. Mevcut piyasa pozisyonları hakkında kibirli olanlar, bugünlerde başarısız olabilirler. Mevcut durumları hakkında alçakgönüllü olanlar ve istikameti doğru seçenler, diğerlerini geride bırakacaklar. Dijital dostunuzdur. Her şey internete bağlanacak. Böylece uzaktan yönetilebilir, açılır kapatılır, özellikle de her şeyin verisi toplanabilir, takip edilebilir hale gelecek. Böyle olması daha ekonomik hale gelecek. Zira o veriler altın değerindedir. Müşterilerinizi daha iyi anlamak, ürünleri takip etmek, tedarik zincirini daha iyi yönetmek için. Şimdi tam zamanı. Her şey akıllı hale gelecek. Toplanan verilerle daha önce mümkün olmayan optimizasyonlar, tahminler, öngörüler hesaplayacaksınız. Hatta bazı süreçleriniz otonom işler hale gelecek, akıllı fabrikalar, akıllı depolar yaygınlaşacak. Şimdi tam zamanı. Yeni normale biz şekil vereceğiz. Gelin “daha iyi bir normal” hedefleyelim, daha insancıl, daha sürdürülebilir, daha bilinçli olsun, hepimiz için güzel olsun, herkese değer katsın. Azmedersek, başarabiliriz. Hatta başarmak zorundayız.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.