NBE
SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 04 #e
vdekal
KORONA DEVRINDE ANNELERDEN MEKTUPLAR
TUBA ÜNSAL AYLA KUTLU BANU DEDEMAN PROF. DR. BIRSEN ÇETIN KOÇ BAHAR MADRAN GÖKSU ÜÇTAŞ
BAŞAK DIZER TATLITUĞ
YENI DÜNYAYA YENI MODA SELIN BOZKURT
GÖRGÜN TANER ILE SANATIN GELECEĞI VAHAP MUNYAR
HAMDI AKIN VE FETTAH TAMINCE’NIN SOHBETINDE NELER YAŞANDI? CEYHUN KUBURLU
OKAN BURUK KONUŞTU: O MAÇTAN GERİYE KALANLAR? FARUK ŞÜYÜN
HAKAN GÜNDAY’IN MASASINDA
Koleksiyoner Kraliçeler
Sansasyonel müzayede alımlarıyla konuşuluyor, kurdukları müzeler, keşfettikleri yeni yeteneklerle alkışlanıyorlar. Dasha Zhukova’dan Miuccia Prada’ya, Nesrin Esirtgen’den Oya Eczacıbaşı’ya sanata yön veren en önemli kadın koleksiyoner karşınızda…
2
Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM… İPEK YEZDANİ
1
Dünyayı derinden sarsan Covid-19 virüsüne karşı aşı bulunması için mali destek sağlanması amacıyla Avrupa Birliği önderliğinde düzenlenen ve 7.4 milyar euro toplanan uluslararası bağış kampanyasına ABD neden katılmadı? A. Ekonomisi küçüldüğü ve iflas noktasına geldiği için B. AB’nin aşı kampanyasını yeterince bilimsel bulmadığı için C. AB, ABD’yi konferansa çağırmadığı için D. ABD Başkanı Trump her konuda olduğu gibi aşı konusunda da “Önce Amerika” dediği için
2
İtalya’da haftalardır süren sıkı izolasyon tedbirlerinin 4 Mayıs’ta ilk kez gevşetilmesinin ardından Milano’da evlerinden sokağa çıkan İtalyanlar, ilk olarak ne yaptılar? A. Alışverişe gittiler B Arkadaşlarıyla görüştüler C. Uzun yürüyüşler yaptılar D. Caddelerde dans ettiler
3
Filipinler’de güvenlik güçleri halkın evde kalıp kalmadığını denetlerken ikna edici olmak için hangi kıyafeti tercih etti? A. Terminatör B. Jandarma C. Star Wars karakteri Darth Vader D. Örümcek Adam
4
Belçika’da corona virüsü sebebiyle ekonomik darboğaza düşen tarım üreticilerine yardım için yetkililer tarafından halka nasıl bir çağrıda bulunuldu? A. Daha fazla patates yiyin B. Tarlada ürün toplanmasına yardım edin C. Çiftçilere yönelik yardım kampanyasına bağışta bulunun D. Tarım ürünlerini üreticiden alın
5
İngiltere’deki Wembley Stadyumu pandemi döneminde kamu yararı gözetilerek neye dönüştürüldü? A. Sosyal mesafeli spor yapma alanına B. Sahra hastanesine C. Dar gelirli vatandaşlar için yemek dağıtma merkezine D. Çocuklar için futbol okuluna
6
ABD Başkanı Donald Trump ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Corona virüsünün Çin’in Wuhan kentinde bir laboratuvarda üretildiğine dair ellerinde kanıt olduğunu açıkladıktan bir gün sonra Dışişleri Bakanı Pompeo ne dedi? A. Kanıtları yakında kamuoyuyla paylaşacağız B. Corona virüsünün Wuhan’daki bir laboratuvarda üretildiğinden emin olamayız C. Kanıtları paylaşmak istiyoruz ancak Çin’e karşı oluşacak bir kamuoyu tepkisinden çekiniyoruz D. Wuhan’daki laboratuvar kapatıldığı için kanıtlara ulaşamıyoruz
7
Geçen hafta altıncı kez baba olan Elon Musk, sevgilisi Grimes’dan olan ilk oğluna aşağıdakilerden hangi ismi koydu? A. Tesla B. X Æ A-12 C. Mark D. Space-x
8
Evli ve iki çocuk sahibi olan Hollywood starları Blake Lively ve Ryan Reynolds’a karantinada en çok neyi özledikleri sorulduğunda Ryan Reynolds hangi cevabı verdi? A. Sinemaya gitmeyi B. Arkadaşlarıyla buluşmayı C. Sakladığı gizli ailesini D. Dışarıda yemek yemeyi CEVAPLAR: 1-D, 2-D, 3-C, 4-A, 5-C , 6-B, 7-B, 8-C
AJANDA 3 S E L E N AY YA Ğ C I
Dinle, izle, keşfet BU HAFTA SALONDA İLHAN ŞEŞEN’I DINLEMEYE, BALKONDA HARRY POTTER ILE BULUŞMAYA TERASTA MERT FIRAT’IN PERFORMANSINI ALKIŞLAMAYA VAR MISINIZ? PODCAST
KONSER Gitarın önde gelen ismi akustik gitar virtüözü Tommy Emmanuel’in muhteşem sahne performansını İstanbul’da izleme şansı bulamadıysanız iyi haber. Sanatçı, Avusturalya’dan evinize konuk olacak. Sanal konseri Facebook’ta saat yerel saatle 19:00’da canlı yayında. İngiliz şarkıcı-söz yazarı ve aktivist Billy Bragg’ın Anneler Günü’nde video ilham alan City Winery ve Bragg, yerel saate göre saat 17: 00’de YouTube’da çok sanatçılı özel Anneler Günü konseri verecek. Bragg’ın konukları, Rosanne Cash, Richard Thompson, Rufus Wainwright, Mary Chapin Carpenter, The Mountain Goats, Shovels & Rope, The Indigo Girls olacak.
HARRY POTTER, PODCAST OLUYOR Elbette, karantina sıkıntısını ortadan kaldıracak sihirli bir büyü yok ama Harry’nin kendi sesiyle okunan “Harry Potter” kitabını dinlemeye birilerinin ihtiyacı olabilir… Evet yanlış okumadınız, 8 filmin tamamında gözlüklü sihirbazı canlandıran ünlü oyuncu Daniel Radcliffe, sesiyle kitaba yeniden hayat verdi. Dünyada birçok hayranı bulunan kitabın yazarı J.K. Rowling’in Wizarding World Digital isimli şirketinin girişimiyle hayata geçen proje, serinin ilk kitabı olan Harry Potter ve Felsefe Taşı ile yolculuğuna başlıyor. Kitabın her bölümünü
SİNEMA
Pandemi sebebiyle 39. İstanbul Film Festivali’nin ertelemesi üzerine festivalin son 10 yılına damga vuran ödüllü filmlerden oluşan bir seçki MUBI aracılığıyla evlerimize gelmişti. O seçkiyi izlemek için son 4 gün! Festival seçkisinden ‘İşe Yarar Bir Şey’ adlı yerli film önerisi ile geliyorum. Yönetmenliğini Pelin Esmer’in gerçekleştirdiği 2017 yapımı filmin senaristliğini Pelin Esmer ile birlikte Barış Bıçakçı üstlendi. Başrollerinde; Başak Köklükaya (Leyla), Öykü Karayel (Canan) ve Yiğit Özşener (Yavuz) yer alıyor. Film, acı ve hayal kırıklıkları dışında ortak noktası olmayan kahramanlarıyla bizi şiirsel bir yolculuğa çıkarıyor.
farklı bir ismin seslendireceği bir podcast serisine dönüştüren Rowling, “Boy Who Lived” isimli bölümle başlayan ilk kitap için, tabii ki filmin başrolüne hayat veren Daniel Radcliffe ile açılışı yaptı. Radcliffe’in ardından David Beckham, Dakota Fanning, Stephen Fry, Eddie Redmayne, Claudia Kim ve Noma Dumezweni gibi isimlerin de mikrofon başına geçip seslendirecek. “Harry Potter At Home”un bir parçası olarak başlatılan seride bölümler her hafta Wizarding World sitesinde ve ayrıca Spotify’da yayınlanacak.
Yapı Kredi Bomontiada sanal World Akustik Konserleri’ne devam ediyor. Bu hafta yaptığı özgün müzikle genç yaşta uluslararası üne kavuşan Karsu evlere konuk olacak. Kendini keşfettiği yeni tınılar ile sürekli geliştiren şarkıcı, piyanist, aranjör ve söz yazarı Karsu, Yapı Kredi World sponsorluğunda 9 Mayıs Cumartesi saat 21.00’de Yapı Kredi Bomontiada Instagram hesabından izlenebilir.
TİYATRO
Daha önce Vodafone Red sponsorluğunda sahnelenen DasDas etkinlikleri salgın nedeniyle evlerde kalanlar için Vodafone TV ekranlarına geliyor. 24 Nisan - 8 Mayıs arasında ‘Mert Fırat ve Korhan Futacı İle Rivayet Radyosu’ gösterisini ve 2-16 Mayıs tarihlerinde ‘Güle Güle Diva’ tiyatro oyununu izlemek mümkün. Hastanede bekleyen bir kadın, geri dönüşün, unutuşun, kaçıp gitmenin ve başka kadınların hüzünlü ve komik öyküsünü anlatan tek kişilik bir oyun. İzleyiciyi kadın dünyasında nefes nefes koşan bir yolculuğa davet eden oyunda, tam 11 karaktere hayat veren Selen Uçer, tam anlamıyla tek kişilik dev kadro.
İş Sanat, YouTube kanalında 2017’de gerçekleşen Sunay Akın ve İlhan Şeşen’in ‘Aşk Şarkıları ve Öyküler’ gösterisini yayınladı. İstanbul’un aşkla dolu bir geceye tanıklık ettiği bu konser, şimdi herkesin evine geliyor. Şair, yazar, tiyatrocu, araştırmacı ve ayrıntı ustası Sunay Akın, kendine has, şaşırtıcı üslubuyla anlatacağı etkileyici sevda öyküleri ve seslendireceği aşk şiirleriyle sahnede güzel bir iki saat sunuyor…
4
TEKNOLOJİ AHME T CAN
Şimdi yayıncı olduk e
KORONAVIRÜS SEBEBIYLE EVLERDEN ÇIKMADIĞIMIZ BU DÖNEM, BIR ÇOĞUMUZA YENI BIR YETENEK KAZANDIRDI. O DA
PODCAST Özellikle son birkaç yılda popülerlik kazanmaya başladı. Herkesin kendi radyo programını gerçekleştirebildiği dijital içerikler olarak ifade edebiliriz. Uzmanlık alanınızdaki bilgilerinize güveniyorsanız ve anlatacak bir şeyleriniz varsa siz de ‹podcaster’ olabilirsiniz. Spotify, Apple Podcasts, SoundCloud ve Google gibi pek çok podcast platformu yer alıyor. Hızlı bir şekilde bu platformlara üye olarak podcast bölümlerinizi yayınlamaya başlayabiliyorsunuz. Peki podcast yayını yapmak için ne gibi donanım ve yazılımlara ihtiyacınız var?
YOUTUBE KAYIT YAPABILECEĞINIZ BIR PLATFORM Piyasada çok fazla seçenek var. ‘Audacity’ bunlardan biri. ‘Adobe Audition’ öne çıkan diğer bir seçenek. Farklı efektlerle hızlı ve basit şekilde ses düzenleme imkanı sunuyor. Ayrıca bir iPhone, iPad veya Mac gibi Apple cihazı kullanıyorsanız Garage Band’in özelliklerinden ücretsiz olarak kullanabilirsiniz. Ses kaydınızı buradan gerçekleştirebilirsiniz. KONUK ALIN Podcast yayınına konuk almak için katılımcılarla fiziksel olarak buluşmanıza gerek yok. Özellikle Covid-19 sonrası sosyal mesafe döneminde... ‘Zencastr’ adındaki platform bu sorunu çözüyor. Bulut tabanlı bir platform olan ‘Zencastr’da konuklarınıza bir link gönderiyorsunuz ve kayıt tuşuna basıyorsunuz. Kayıpsız olarak ses kaydınızı alıyorsunuz. Tüm düzenlemesini de yine bu platform üzerinden gerçekleştirebiliyorsunuz. Mp3 kalitesinde ses kaydı yapmaya razı olursanız ücretsiz. Yüksek kalitede ses kaydı almak isterseniz, o zaman aylık 20 doları gözden çıkarmanız gerekiyor. DENGELI BIR SES Podcast yayınınızı dizüstü veya tablet bilgisayarlardaki mikrofonlar aracılığıyla gerçekleştirebilirsiniz. Olur mu? Olur. Ancak dinleyicilerinizi bu rahatsız edebilir. Çünkü dinleyicileriniz sadece sizin sesinize odaklanacak. Bu yüzden giriş seviyesi bir USB mikrofon almanız en iyisi olacak. Piyasada 300 TL’den başlayan satış fiyatlarıyla mikrofonlar satışta yer alıyor. Bütçenizi biraz daha çıkartabilirseniz. 500 TL ile 1.000 TL arasındaki mikrofonlarlam kaliteli bir ses kaydı alabilirsiniz.
Yayıncı olabilmenin en kolay yollarından biri tartışmasız YouTube. Oldukça hızlı bir şekilde YouTube hesabınızı açıyorsunuz. Video içeriklerinizi çekiyorsunuz ve yayınlıyorsunuz. Artık ‘YouTuber’ oldunuz. Bu kadar basit dersem gerçek olmaz. Çünkü işin arka planında birçok farklı konu var. Öncelikli olarak hangi donanımlarla ve nasıl başlanabilir konusunu ele alalım?
AKILLI TELEFONLAR YouTube’a girmenin en hızlı yolu. Hemen hemen tüm akıllı telefonların kamerası artık 4K video çekebiliyor. Ses kayıtları bile artık tertemiz. Akıllı telefonlardan bir tık daha kaliteli çekim istiyorsanız, GoPro’nun aksiyon kamerası veya DJI’ın Osmo Pocket modelini tercih edebilirsiniz. Osmo Pocket’ın gimbal özellikli kamerası ise yürürken bile sallanmaya içerikler çekmenizi sağlayacak. GIRIŞ SEVIYESI Çekilen içeriklerin kalitesini yüksek tutmak için kompakt ve yarı profesyonel kameralar şart. ‘Vlogger kamerası’ olarak ifade edilen modeller artık hayatımızda. Dakikalar boyunca elde tutabilmek için hafif olan, 4K kayıt yapabilen ve en önemlisi otomatik odaklı (auto focus) modelleri tercih edebilirsiniz. Canon, Nikon, Sony ve Olympus’ta bu özelliklere sahip modeller yer alıyor. Başlangıç fiyatları ise 5 bin TL civarında. VIDEO DÜZENLEME En önemli konuların başında. Ücretli ve ücretsiz olarak pek çok alternatif bulunuyor. iMovie ücretsiz video düzenleneme uygulamalarına en iyi örneklerden. iPhone, iPad veya Mac kullanıyorsanız iMovie’den yararlanabilirsiniz. Başka bir işletim sistemi kullanıyorsanız veya farklı bir alternatif arıyorsanız, Adobe Premiere Pro’ya göz atmakta fayda var. Aylık 132 TL ödeyerek bu programda videolarınızın kurgusunu yapabilirsiniz. YAKA MIKROFONU Kaliteli video içerik için gerekiyor. Kablosuz bir model tercih etmekte fayda var. Bütçe dostu bir model arıyorsanız ‘Saramonic Blink 500b’ tam size göre. İki mikrofon ve bir alıcıyla geliyor. Bu sayede, yayınlarınıza konuk da alabilirsiniz. Dahili bataryasıyla 6 saat çalışabiliyor. Daha profesyonel bir model isterseniz Sennhesier’ın modellerine mutlaka bir göz atın.
TEKNOLOJİ 5
ekranları doldurduk
A YAYINCILIK. BIZ DE BURADAN YOLA ÇIKARAK HANGI PLATFORMDA NASIL YAYINCILIK YAPILABILECEĞINI ARAŞTIRDIK. HAFTANIN TRENDİ
CANLI YAYIN Instagram, YouTube, Zoom ve saymakla bitmeyecek birçok canlı videolu yayın platformu... Artık bu uygulamalarla kolaylıkla yayıncı olabiliyorsunuz. Bu yayınları yaparken ne gibi donanımları kullanmanız gerekiyor?
DOĞRU IŞIK Bir canlı yayındaki en önemli konu başlığı diyebiliriz. Akıllı telefonların ön kameraları, henüz loş ışıkta iyi bir çekim performansı yakalayamıyor. Bu yüzden küçük bir ışık almanız yayın kalitenizi arttıracak. JOBY’nin geliştirdiği Beamo modeli canlı yayınlarda iyi bir ışık performansı yakalayacaktır. Pek çok e-ticaret sitesinde yer alan ‘ring’ olarak ifade edilen yuvarlak LED ışıkları da tercih edebilirsiniz. ARKA FON Son dönemlerde evlerdeki canlı yayınların artmasıyla, arka planlar da önemli olmaya başladı. Evinizde canlı yayın yapacak güzel bir arka fon bulamıyorsanız, bunu iki şekilde çözebilirsiniz. İlki dijital olarak. Zoom ve Microsoft Teams platformlarında dijital arka fon özelliği bulunuyor. İster bir sahilde isterse Golden Gate manzarası önünde canlı yayınlara katılabilirsiniz. Hatta kendi fonunuzu kendinizde oluşturabilirsiniz. Bu platformlar üzerinden online görüşmelere katılmıyorsanız, o zaman satılan hazır fonlardan satın alabilirsiniz. Örneğin; bir kütüphane fonu önünde canlı yayınlara katılabilirsiniz. Bu fonların fiyatları 200 TL’den başlıyor.
“ YENI BILGISAYARINIZ BIR BILGISAYAR OLMAYABILIR” Apple’ın yeni iPad Pro modelinin sloganı. İşlem gücünün artması ve donanımlarla tablet bilgisayarları desteklenmesiyle artık bilgisayarlara veda etme dönemine geldik gibi duruyor. Öncelikli olarak yeni iPad Pro’nun üzerinde A12z Bionic çip yer alıyor. 8 çekirdekli grafik işlemciyle oyunlardan günlük görevlere kadar pek çok işlem hızlı bir şekilde yapılabiliyor. Hatta şirketin paylaştığı bilgilere göre bu çiple pek çok dizüstü bilgisayar yanında daha yavaş kalıyor. Dikkatimi çeken en büyük yeniliklerden biri ise ‘LIDAR sensörü’ oldu. İkili kamera sisteminin yanında yer alan lazer ışınlarıyla mesafe algılamayı daha doğru yapan bu sensörle gerçek ortam veya nesneler hızlı bir şekilde diBU CÜMLE
jital ortama aktarılabiliyor. Bu da grafik ve animasyonlar uğraşanların işini kolaylaştırıyor. Ayrıca arttırılmış gerçeklik uygulamalarına da önemli bir desteği bulunuyor. Son olarak değinmek istediğim konu ise Magic Keyboard oldu. Dizüstü bilgisayarda yer alan dokunmatik kontrol alanı artık iPad Pro modellerine geldi. Arkadan ışıklandırmalı klavyesi ise yeni modelin bilgisayarlara ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Tabii ki Magic Keyboard’u ayrıca satın almanız gerekiyor. Satış fiyatı 2 bin 299 TL. Bu kadar bütçeniz yoksa, bluetooth bağlantılı mouse’unuz ile iPad Pro’yu kontrol edebiliyorsunuz. Yeni iPad Pro’nun satış fiyatı 6 bin 399 TL’den başlıyor.
6
STİL
Yeni dünyaya yeni moda YENI BIR DÖNEM, YENI EĞILIMLER, YENI ALIŞKANLIKLARIMIZ YOLDA. 3-6 AY SONRA GERÇEKTEN SOSYAL OLMAYA BAŞLADIĞIMIZ ZAMAN HAYATIMIZDA HIÇBIR ŞEY AYNI KALMAYACAK. PEKI MODANIN KURALLARI NEDEN AYNI KALSIN?
B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ
H&M, Conscious koleksiyonuyla sürdürülebilir moda için değişime öncülük eden markalardan...
moda konusu hiçbir zaman insanlık tarihi için öncelik olmadı. Yine de hayatımızda önemli bir yer tuttuğu da bir gerçek. Bu dönemde yaşadığımız bu salgın bir kere daha gösterdi ki kriz dönemlerinde en kötü etkilenen sektörlerden biri moda ve tekstil. Halihazırda endüstri ağır darbeler aldı. Bunu atlatması belli bir zaman alacak. Ama moda bir daha böyle bir kriz yaşamak istemiyorsa, değişime K ABUL,
ayak uydurmak zorunda.Peki nedir bu değişim? Alışveriş, tüketim döngümüzden bahsediyoruz. Bazı şeyler değişmek zorunda… İki-üç senedir yazılarımızda bahsettiğimiz, üzerinde durduğumuz sürdürebilirlik konusu da yaşadığımız bu duruma çok uygun. Nedir sürdürülebilir moda? Adı üstünde uzun seneler devam ettirilecek, yeni doğal kaynaklar tüketilip, kullanılmadan, doğaya daha
fazla zarar vermeden hem insan gücünü azaltıp, hem malzemeleri, doğal kaynaklarımızı en aza indirgeyerek sürdürülen bir moda anlayışı. Eskileri yeniden değerlendirmek, geri dönüşüm, doğaya zararlı olmayan malzemelerden üretilen moda ürünleri ve yeni teknoloji kumaşlar. Tekrar tekrar kullanılan ürünler ya da bu malzemelerle yapılan sürdürülebilirlik anlayışına destek olmak.
STİL 7
KIŞISEL OLARAK NELER YAPABİLİRİZ?
COS
1
‘Sürdürülebilir moda’ anlayışı olan ve üretimini buna göre yapan markalardan alışveriş yapabiliriz. Bu alanda iyi üç marka aklıma geliyor: H&M, CoS ve Zara…
2
Alışveriş ve tüketim çılgınlığımıza bir son vermeliyiz. Giydiğimiz, dolabımızda olan tekstil ürünlerini tekrar tekrar kullanmaya çalışmalıyız. Kullanmadığımız ürünleri ihtiyaç sahiplerine vermek veya ikinci el online sitelerden tekrar satışa sunmak da sürece katkı sağlar.
3
Kıyafetleri, kumaşları ve tekstil ürünlerinin geri dönüşüm projelerinde bizzat yer almalıyız. Bunları geri dönüşüm kumbaralarında merkezlerinde biriktirmeliyiz.
4
Her altı ayda bir değişen moda ve trend yönlendirmelerinin etkisi altında kalmaktan vazgeçmeliyiz. Değişen renk, kesim, modellere uymaya çalışmadan, daha klasik, zamansız bir moda anlayışı benimsemeliyiz.
5
Vegan deri artık daha kolay bulunabiliyor. Bu yeni markalardan yeni teknolojik kumaşlardan alışveriş faydalanabiliriz.
KLASIK NORMLARDA, ZAMANSIZ MODA IÇIN GEREKLI TÜYOLAR
Zara
1
Size en çok ne yakışıyor? İşte kilit soru. Erkekler için bu özellikle pantolon kesiminde önemli. Kendinize en çok yakışan modelleri saptayın. Örneğin yüksek bel, skinny kesim, bol paça ya da boru paça gibi modeller arasından seçin. Kadınlar için etek, tayt, jean, elbise… Hangisi sizin tarzınıza yakınsa, aynı kesim aynı tarz modelleri belirleyin.
2
Sosyal hayatınıza, karakterinize uyan tarz nedir? En uygun stili bulmaya çalışın. Klasik modern, pop, romantik, renkli, sade gibi… Bunun için pinterest, instagram, moda dergileri, stil ve trend ile ilgili internet sayfaları, style.com, online defileler ve sokak modasını belirleyen influencer hesapları gibi yeni dünya ilhamlarından faydalanabilirsiniz.
3
Kendinize en çok yakışan renkleri bulun. Burada amaç çok fazla renge girmeden iki üç ana renk etrafında dolaşarak dolabımızı oluşturmak olsun.
4
Tekrar altını çizelim: Bundan sonra bu tarza bağlı kalarak dolabınızda 2-3 sezondur hiç giymediğiniz kıyafetleri, üstünde hala etiketleri olan askıdaki kıyafetleri, üzerinize artık olmayan ürünleri ayırın ve ihtiyaç sahiplerine verin. Ya da ikinci el olarak satın.
5
Bazı sevdiğiniz modelleri de modası geçmiş diye elden çıkarmadan, tekrar kullanabileceğiniz hale getirebilirsiniz. Yani yeni model uygulamalarını kendiniz yapabilirsiniz. Jean pantolonu keserek jean şort haline getirmek gibi…
6
Ve en önemlisi modanın çekiciliğini kapılmayıp özellikle bu yaz alışveriş kısmını minimumda, ihtiyaç dahilinde tutabilirsiniz. Unutmayın, sadece yeni belirlediğiniz tarzınıza uygun ihtiyaç odaklı, sakin ve sınırlı alışveriş yapmaya özen gösterin. Halihazırda var olan dolabınıza bir şans verin.
8
DÜNYADAN MANZARALAR
Sokaklar sustu duvarlar konuşuyor COVID 19’UN ONLARA SÖZÜ GEÇMIYOR: GRAFFITI SANATÇILARINDAN BAHSEDIYORUZ. İKLİM KRIZINDEN, KADIN HAREKETINE HAYATIN HER ALANINA DAIR SÖYLEYECEK SÖZLERI OLAN GENÇLER, YARATICILIKLARINI DUVARLARA DÖKÜYOR. İŞTE DÜNYANIN DÖRT BIR YANINDAN SOKAK SANATI MANZARALARI…
en önemli eserlerinden biri olan Guernica, Nazi Almanyası’nın 28 bombardıman uçağı ile yok ettiği Guernica kasabasında yaşanan yıkımı, acıyı resmeder. Dönemin en politik eseri olarak değerlendirilen Guernica, bakmaktan çok görmemiz gerektiğini hatırlatır. Sanat, her dönemde farklı şekillerde hayatı anlatmaya devam ediyor. Son dönemin en radikal ifade yöntemi ise sokak sanatı. İklim krizinden, kadın hareketine hayatın her alanına dair söyleyecek sözleri olan genç sanatçılar, mesajlarını duvarlar yoluyla veriyorlar. Covid-19 sürecinde ise sokaklar boş kalsa da, duvarlar konuşmaya devam ediyor ve her biri şunu söylüyor: Kötü zamanlar geçicidir, umudunu kaybetme! PABLO PICASSO’NUN
Dİ D E M E R YA R ÜNLÜ
Almanya’nın Hamm şehrinde, sokak sanatçısı Uzey imzasını taşıyan grafiti, hemşireyi süper kahraman olarak yansıtıyor.
İtalyan sokak sanatçısı TvBoy’un eserinin adı Korona Günlerinde Aşk. TvBoy, “Hayatımız için verdiğimiz tüm mücadelelerde sanatın rolü çok büyük. Sokak sanatı da gelecek nesillere ‘bir iz’ bırakabilmek açısından kendi zamanını, güncel olayları yansıtmalı” diyor.
ABD’li duvar sanatçısı Corie Mattie’nin Hollywood’da bir bina duvarına yaptığı eser, Planlarını Ertele, İnsanlığı Erteleme mesajını veriyor. Mattie, “Amacım yaratıcılığımı kullanarak insanlara umut vermek, farkındalık yaratmak. Bu küresel bir kriz ve her birimiz farklı yöntemlerle aynı krizi yenmek için mücadele ediyoruz” diyor.
ÖZEL DOSYA
kadın GÜCÜ Koleksiyonerlikte
HAKIKI KOLEKSIYONER DUYGULUDUR VE TUTKUSU ILE FARK YARATIR… HELE SÖZ KONUSU KADINSA MISLI MISLI KUVVETLENIR BU IŞ… PEGGY GUGGENHEIM’DAN DASHA ZHUKOVA’YA, SADBERK KOÇ’TAN OYA ECZACIBAŞI’YA GEÇMIŞIN VE GÜNÜMÜZÜN EN IDDIALI KADIN KOLEKSIYONERLERI KARŞINIZDA… M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L
M
10 KOLEKSIYONERLIKTE KADIN GÜCÜ
Mesele estetik olunca...Mesele kültür olunca... Kadın koleksiyonerler şapka çıkarttırır sanat dünyasına… Ruhun zengin olmasından geçer koleksiyoner olabilmek… Kalıplara sığmamak, özgür ruh, cesaret, iddia ve fark yaratmak gerekleridir. Bu özellikler bir kadında vücut bulduğunda koleksiyon da bir başka mertebeye geçer, işin doğası gereği… Bu hafta sizi dünya sanat tarihinde yer etmiş, en önemli kadınlarla buluşturuyoruz. Küçük bir zaman yolculuğu yapıp, 1930’lu yıllara uzanalım. Hikayeye Gertrude Vanderbilt Whitney ve Peggy Guggenheim’la başlamak doğru olur... Gertrude V. Whitney, heykeltıraş, sanat simsarı ve “Whitney Amerikan Sanat Müzesi”nin kurucusudur. Çağdaş sanatın mihenk taşlarından olan bu müzenin kuruluş tarihi 1931’e dayanıyor. Bohem bir hayat süren Amerikalı milyarder Peggy Guggenheim’la devam edelim. Sanat tutkunu bu kadın dünyaya meydan okur... “Nasıl” derseniz: Venedik’teki Büyük Kanal’ı gerçekten “büyük” yapan unsurlardan biri olan The Peggy Guggenheim Koleksiyonu’nu duymayan kaldı mı? Bu önemli modern sanat müzesi, Guggenheim’in eviydi. 1949’da satın aldığı Palazzo Venier dei Leoni’yi iki sene içerisinde müzeye çeviren Guggenheim, bu sarayda aralarında Miró, Picasso’ya, Kandinsky, Gorky gibi sanatçıların eserlerinin de bulunduğu koleksiyonunu sergilemeye başladı. Günümüzde hâlâ tüm sanat dünyası bu koleksiyon karşısında hazır olda duruyor... Tam şu noktada Sadberk Hanım’dan da bahsetmeliyiz... Uluslararası başka bir örneği ülkemizden Türkiye’den verebiliyor olmaktan mutluyum... Sanat sevgisi ve tutkusuyla yaşamış, örnek olmuş kıymetli Sadberk Koç… Vehbi Koç Vakfı tarafından koleksiyonu Türkiye’nin ilk özel müzesi haline 1980 yılında geldi. Sonrasında Sevgi Gönül’ü sevgiyle, alkışla anmalıyız… Ve Suna Kıraç... Yine tüm dünyaya örnek gösterilen kadın koleksiyonerlerimizdendir; sayesinde Pera Müzesi 2007’de açıldı.
Peggy Guggenheim
MESELE TUTKU OLUNCA...
SANSASYONEL MÜZAYEDE ALIMLARININ YILDIZLARI
Günümüzde otoritelerle devam edelim… İddialı bir isim Miu Miu markasının yaratıcısı 70 yaşındaki Miuccia Prada. Bayan Prada, soyadından da anlaşılacağı gibi Prada’nın sahibi. Moda tasarımcısı ama asıl tutkusu sanat. Öyle ki aralarında Louise Bourgeois, Jeff Koons’un eserlerinin bulunduğu koleksiyonunu Fondazione Prada’da sergiliyor. Modanın insan ilişkisinde en hızlı dil olduğuna inanıyor Miuccia. En önemli iş insanları arasında yer alıyor. Ama sanatın yeri başka… “Hayatın ta kendisi” diyor bu sevgisini anlatırken…
Alice Walton
Gertrude Vanderbilt Whitney
Patrizia Sandretto
Yine aynı yaştaki Alice Walton... Walmart’ın kurucusu Sam Walton’ın kızı... “Crystal Bridges Museum of American Art”ın kurucusu… Birçok dönem ve stili kapsayan sanat koleksiyonunda Georgia O’Keefe’den Jean Michel Basquiat’nın şahaselerini sergiliyor Bentonville Arkansas’da… 60 yaşındaki İtalyan Patrizia Sandretto 1990’lardan bugüne tutkuyla sadece çağdaş sanat eserlerini topluyor. Anish Kapoor’dan Paul McCarthy’e yıldız isimlerle yetinmeyip genç sanatçılara da bir platfrom yaratan Patrizia, “Fondazione Sandretto de Rebaudengo” altında eğitim programları, sergiler ve atölyelere ev sahipliği yapıyor. 1942 doğumlu Amerikalı Elaine Wynn, Edouard Manet’den Joan Mitchell’e dünya çapında bir eserler sahip. 2 milyar dolarlık servetiyle sansasyonel müzayede alımlarının yıldızı. Öyle ki 2013 yılında Francis Bacon’in ‘Three Studies of Lucian Freud’unu 142.4 milyona aldı... 2016 yılında Lacma’ya elli milyon dolar bağışladı…
KOLEKSIYONERLIKTE 11 KADIN GÜCÜ
GÜÇLÜ VE GÜZEL DASHA ZHUKOVA
Biraz da gençlere gelelim. Mesela Susi Kenna. Susi, Cindy Sherman, Barbara Kruger gibi yıldızları seçkisinde barındırır. Christie’s , ArtBasel gibi kuruluşlarda çalışmıştır bu genç kadın. Diğer bir isim ise Daria ‘Dasha’ Zhukova... 1981 doğumlu Dasha, belki de sanat simsarları arasında en sansasyonel isim. Oligark Roman Abramovich’in eski eşi. Yakın zamanda Paris Hilton’ın eski nişanlısı olarak tanıdığımız Yunan milyarder Stavros Niacros ile yeniden dünya evine girdi. 38 yaşındaki Rus güzel, kariyerine moda tasarımcısı olarak başladı. Fakat kısa zamanda rota, sanat alanına yöneldi. 2008 yılında dünya evine girdiği ve dokuz yıl evli kaldığı Roman Abramovich ile birlikte Moskova’da Garage Center for Contemporary Culture’ kurdu. Bu oluşum, 2014 yılında ise ‘müze’ statüsüne yükseldi; ismi “The Garage Museum of Contemporary Art” oldu. 2011 yılından itibaren yine hip kültür-sanat ve yaşam dergisi olan Garage’ı yayımlamaya başladı; Hatırlayalım, dergi Beyonce’nin fotoğrafıyla sansasyonel bir başlangıç yapmıştı. 2016 yılında Metropolitan Müzesi’nin yönetim kuruluna seçildi. Ve bugün, sanat camiasına yön veren isimler arasında gösteriliyor. Genç, güzel, güçlü ve tutkulu bir koleksiyoner…
ŞAHSI SERVETI 100 MILYON DOLAR
Oligark Roman Abramovich’ten iki çocuğu olan Dasha Zhukova, ocak ayında milyarder armatör Stavros Niarchos ile evlendi. St. Moritz’deki düğün çifte 6.5 milyon dolar’a mal oldu.
12 KOLEKSIYONERLIKTE KADIN GÜCÜ
ŞAHSI SERVETI 11.1 MILYAR DOLAR
Prada’nın CEO’su olan Patrizio Bertelli ile evli olan Miuccia Prada’nın tek oğlu, aile şirketinde yer almak yerine, otomobil yarışçısı olmayı seçti.
KOLEKSIYONERLIKTE 13 KADIN GÜCÜ
2003’te kaybettiğimis Sevgi Gönül İstanbul Sadberg Hanım Müzesi’nin başkanlığını yapmıştır
Oya Eczacıbaşı
Suna Kıraç
ÜLKEMIZIN GURUR KAYNAKLARI
Nesrin Esirtgen
Günümüzde ülkemizin kadın koleksiyonerlerinden bahsetmeden olmaz… Oya Eczacıbaşı, Nesrin Esirtgen, Ender Mermerci, Vuslat, Sevil ve Güler Sabancı yine tüm dünyaya örnek… Oya Eczacıbaşı, dünyada az rastlanabilecek kadın müze sahibelerinden… Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi İstanbul Modern Müzesi’nin yönetim kurulu başkanı; “dünyanın en etkili kadınları” listelerinde arasında ismi geçer... Nesrin Esirtgen, aralarında Erol Akyavaş, Canan Tolon gibi modern ve çağdaş sanatın öncü isimlerinin başyapıtları ve nicelerine ev sahipliği yaptığı ‘Nesrin Esirtgen Koleksiyonu’nu sanatseverlerle buluşturmak ve genç yetenekleri desteklemek adına vakıf kurarak, bir platform yaratmıştır.. Ender Mermerci; Oryantalist ve klasik Türk resim sanatındaki şaheserlerinin ko-
leksiyoneridir... Aralarında Şeker Ahmed Paşa, Osman Hamdi Bey gibi isimlerin başyapıtları koleksiyonun yıldızlarındandır… Vuslat Doğan Sabancı koleksiyonu, Bernard Buffet’den İbrahim Çallı’ya Hikmet Onat’ın eserlerine varıncaya dek birden çok döneme ev sahipliği yapar… Sevil Sabancı; kıymetli babası Sakıp Sabancı’nın kurucusu olduğu SSM müzesinden bağımsız, çağdaş sanat koleksiyonu ile örnektir; heykele olan merakı ve sevgisi bambaşkadır. Sözün özü: Koleksiyoner olmakta finansal güç hiçbir zaman yeterli olmamıştır... Vizyon sahibi olmak; bilgi ve konuyla ilgili bilgili insanlarla çevrili olmak işin önemli unsurlarındandır. Ancak meselenin aslı duygudur... Hakiki koleksiyoner duyguludur ve tutkusu ile fark yaratır… Hele söz konusu kadınsa misli misli kuvvetlenir bu iş…
14 SANAT SOHBETLERİ
SELIN BOZKURT
Yeni dönemde bilime, teknolojiye ve özellikle sanata daha çok kaynak ayıracağız
ŞU AN TÜM MÜZELER, KONSERLER, SERGILER PARMAKLARINIZIN UCUNDA… PEKI BUNDAN NE KADAR KEYIF ALIYORUZ? BU DURUM, DAHA NE KADAR BÖYLE SÜRECEK? PANDEMI DÖNEMI SONRASI KÜLTÜR VE SANAT ALANININ YOL HARITASI NASIL OLACAK? TÜM BU SORULARI VE DAHA FAZLASINI KONUNUN OTORITESI, İSTANBUL KÜLTÜR SANAT VAKFI GENEL MÜDÜRÜ VE AVRUPA KÜLTÜR VAKFI BAŞKANI GÖRGÜN TANER’E SORDUK. İKSV’nin kuruluş tarihçesini anlatabilir misiniz? Kültür sanat camiasında üslendiği rol nedir?
İstanbul Kültür Sanat Vakfı. 1973 senesinde kuruldu Nejat Eczacıbaşı önderliğinde bir grup sanatçı, iş adamı, girişimci, entelektüel kültür insanın bir araya gelişiyle oluştu. Önce Haziran-Temmuz aylarında gerçekleştirilen “İstanbul Festivali” ile başladı. Sonra allandı budaklandı yıllar içerisinde; 2020’ye geldiğimizde dört büyük festival, 2 bienal, film ekibi, salon İKSV, alt kat gibi çeşitli oluşumları içinde barındıran, kâr
amacı gütmeyen kamu yararına bir kültür sanat kuruluşu oldu İKSV. Temel amaçları arasında da hem Türkiye’nin hem dünyanın kültürüne sanatsal üretime katkıda bulunarak ilaveler yapmak ve onu daha da zenginleştirerek geliştirmek hem de Türkiye’de olan sanatsal zenginlerin yurtdışına diğer ülkelerle paylaşmak... Yabancı ülkelerde olanları da Türkiye ile paylaşmak ve bunları gelenekselden moderne doğru bir yolculuk hazırlayarak bir hikâye yazarak izleyicilerle ve sanatseverlerle paylaşmak…
Görgün
SANAT 15 SOHBETLERÄ°
n Taner
16 SANAT SOHBETLERİ
Biraz etkinliklerden bahsedebilir miyiz?
Festivalleri saymam gerekirse Film Festivali, Tiyatro Festivali, Müzik Festivali, Caz Festivali yanı sıra İstanbul Bienali, İstanbul Tasarım Bienali gerçekleştiriyor İKSV. Aynı zamanda Venedik’teki Türkiye pavyonunun da sorumlusu… Ekim aylarında Film Ekimi gibi bir faaliyeti var. Bunun yanı sıra binasının içinde Nejat Eczacıbaşı binasının içinde şişhanede Salon İKSV adı altında 400 kişilik kapasiteli bir de küçük salonu var. Alt katta da erişime, paylaşmaya ve kültüre açık gençlere erişmeyi sağlayan alt kat İKSV oluşumu var. 2020 için İKSV olarak neler planlamıştınız, planlarınızda ne gibi revizeler oldu?
Salgınlara baktığınızda, bunlar dünya tarihinde hep olmuş bundan sonra da hep olacak. Sonuncusu da değildi ilki de... Tabii bütün dünya buna hazırlıksız yakalandı. Belki de bütün ülkeler bunu biraz hafife alır gibi oldu. Ama sonra çok inanılmaz bir deneyim ortaya çıktı. Bütün dünya 3 aylığına 2 aylığına ne kadar daha duracaksa durdu. Yani başka zaman bunu yapmaya kalksanız gerçekten olmaz. Bizde bir film festivaliyle başlayıp Haziran’da müzik, Temmuz’da caz, Kasım ayında tiyatro festivali arada Eylül, Ekim’de Tasarım Bienali, Salon İKSV konserleri normal senelik rutin çalışma takvimimizi uyguluyoruz. Uygularken 10 Mart itibariyle biz de çalışanlarla beraber evden çalışmaya başladık. Birçok faaliyeti durdurduk. Film Festivali’ni, Müzik Festivali’ni ve Caz Festivali’ni senenin ilerleyen tarihlerine, şimdilik sonbahar diyoruz ama tabi buna ilerleyen zamanlar hep beraber karar vereceğiz. Peki sizce kültürel faaliyetlere dönüş ne zaman başlayacak?
Bu tip dönemlerde çok önemli bir şey var; herkes geçmişte “yaparım” dediği birçok şeyi erteleyip birçok şeyi gözden geçiriyor. Ve bu yeniden gözden geçirdikleriyle beraber de önüne yeni başka ufuklar açılıyor. Mesela eskiden bu görüşmeyi yüz yüze yapardık, organizasyon, trafik derken en az 15-20 dakikamız giderdi. Şimdi Zoom’dan yaparız diyoruz. Bu imkanlar eskiden yok muydu? Vardı. Ama kullanmıyorduk çok fazla. Peki bu böyle nasıl gider? Hep beraber yaşayıp göreceğiz. Ben radikal olarak dünyamız tamamen değişir demiyorum, bunu da kimsenin de bildiğini zannetmiyorum. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var. İki tane şey çok öne çıkacak: İlki, önümüzdeki dönemler daha tasarruflu dönemler olacak. İkincisi de son derece sade bir gelecek bizi bekliyor. Her alanda canlı müzik alanında da bu böyle kültürel alanında böyle ekonomide ve diğer alanlarda bence böyle, bunlara uyum sağlayacağız veya bu dönüşümü nasıl gerçekleştireceğimize bakaca-
İ K I TA N E ŞEY ÇOK ÖN E Ç I K AC A K :
daha tasarruflu dönemler olacak. İkincisi
İlki, önümüzdeki dönemler
de son derece sade bir gelecek bizi bekliyor.
ğız önümüzdeki dönemde. Tüm faaliyetlerimizi sonbahara erteledik. Ve önümüzdeki günlerin bize ne göstereceğine bakacağız. Gün ve gün hafta ve hafta takip ediyoruz. Hem bilim kurumunu hem bilim adamlarını ve birde kültür turizm bakanlığının bu konuda neler dediğini… Ve onlara göre kararlarımızı alacağız. Ama büyük bir geriye dönüş şu anda yaz ayları için mümkün değil; zaten biliyoruz. Sanatseverlerin kullanımı için birçok kaynağı paylaşıma açtınız. İstanbul Film Festivali olsun alt kattaki çocuklarla ilgili dijital etkinlikler olsun… İlgi görüyor mu?
Kişisel olarak başka kuşağın insanıyım. Dijitalde değil, gerçek anlamda görüşmek, dokunmak bir arada olmak isteyen bir kuşağın insanlarıyız. Ona bir özlem duyuyoruz. Bu dönem de yeniden gelecek çünkü özellikle kültürel alanda birbirini fark etmenin, geniş avlulara yayılmanın, kamuya açılmanın bir yerde nilüfer gören tabiriyle vatandaş olmanın şartı, aslında bu kamusal alanı başkalarıyla paylaşmak. Sinemaya gittiğin zaman salonda filmden çıkar çıkmaz “of ya ne filmdi” ya da konserden sonra “adam ne çaldı ya” falan diyebilmek... Yanındakiyle bunu paylaşabilmek... Şimdi dijital olarak ne kadar yapabiliyorsun başka. Olanaklar var, genç kuşak bunu istiyor. Her şeye saygımız sonsuz o nedenle tamam.. Ama öbürünün duygusu, iletişimi bambaşka. Sahnedeki sanatçının tiradını attıktan sonra izleyiciden gelen tepkiye göre şöyle bir gerilmesi bile başka bir şeydir. İnsansız ve temassız çok zor olacak şeyler bizim için. Ama dijitale dönelim, dedim ya herkes eskiden yapmadığı ertelediği şeyleri hemen öne alıyor. Ve onlara bakıyor bizde neler varmış gibi. Mesela biz Youtube kanalımızı hareketlendirdik. Bizim 5 bine yakın 4 bin küsur üyemiz varken şu anda 13-14 bini geçti gidiyor. Neler paylaşıyorsunuz kanaldan?
Çok önemli bir Leyla Gencer belgeseli mesela… Bundan 2 sene önce Zeynep Oral’ın yazdığı, Selçuk Metin’in yönetmenliğini yaptığı, onu koyduk Youtube kanalımıza.
Çeşitli sinemalarda gösteriyorduk zaten. 70 binin üzerinde izleyici buldu. Haldun Taner’in bir belgeseli vardı. Tek perde onu koyduk. Sonra çeşitli disiplinlerdeki arkadaşlarımız bienaldeki sanatçıların bazı videoları, tiyatrolardan çeşitli sanatçıların şiir okumaları, klasik müzik ile ilgili bazı konserler, caz müzik ile ilgili bizim 25. Yıl Özel Konseri’mizin videoları derken burası zenginleşti. Şu anda bu içerik çok takip ediliyor, bu kanallarla. Ama şunu diyebilirsiniz:Şimdi herkes içeride, bizde içerdeyiz sanatçılar da… Ama 3 ay sonra herkes dışarıda olacak. O zaman onlar evde çalmayı kabul edecekler mi? Siz de onları evde seyretmeyi kabul edecek izleyici olabilecek misiniz? Bunları daha sonra tartışacağız. Dijital dünya bu anlamda gerekli bir mecra değil mi sizce? Birçok avantajı var…
Doğru… Bizim şimdiye kadar biraz ihmal ettiğimiz bir kanal olan dijital dünya, dijital dönüşüm hepimiz için gerekli. İşleri birçok açıdan kolaylaştırıyor. Bir defa erişimi çok kolaylaştırıyor. Şu anda bizim açtığımız kanala Singapur’dan da birisi ulaşabilir, Çin’den de, Malezya’dan da… Yani koltuk sayısı ile kısıtlanmıyorsunuz. İşte hep artıları var eksileri var. Bunların yanı sıra film festivalinde bu gibi işbirliği yaptık. Çok önemli bir işbirliğiydi. Geçtiğimiz dönemlerde ödül alan 12 tane filmi gösterdik. Bu çalışmaları da zenginleştireceğiz. Önümüzdeki dönemde bunları daha çok düşünüyoruz. Daha çok yapacağımızı düşünüyorum ve bunları da planlıyoruz. Ama dediğim gibi bütün dünya birden bire bunu gösterime açtı. Düşünebiliyor musunuz? Bolşoy Balesi’ni seyredebiliyorsunuz akşam eve gittiğinizde… Nederlands Dans Theater seyrediyorsunuz ya da MoMA’yı geziyorsunuz …… Görmediğiniz şeyleri görebiliyorsunuz. Ama bu içerik bombardımanına da ne kadar tahammül edebilirsiniz? Ne kadarını yalayıp yutabilirsiniz? Ve kendinizi burada nasıl farklılaştırabilirsiniz? Bunlar da yeni dönemim soruları olacak. Biz de bunlara cevap arayacağız. Kurumlar günümüzde nasıl farklılaşabileceklerini, ürettiklerini ve içeriklerini nasıl toplumla daha zengin bir şekilde geniş kitlelerle paylaşabileceklerinin çözümünü
NOT: Röportajın videosunu Dünya Gazetesi Instagram hesabı ve YouTube kanalından seyredebilirsiniz.
SANAT 17 SOHBETLERİ
bulmak zorundalar artık. Çağımız öyle bir çağ… Bu dönem özelinde konuşursak, şunların önemi çok iyi anlaşıldı. Bir tanesi bilim, bir tanesi sağlık, bir tanesi sanat, bir tanesi de teknoloji... Yani biz evdeyken bunların değerini daha çok anladık. Ve bunlara pandemi sonrası muhakkak daha fazla kaynak ayırmamız gerektiğini de anladık. Sağlığa daha çok kaynak ayıracağız. Bilime, teknolojiye ve özellikle de sanata daha çok kaynak ayıracağız. Çünkü evde kaldığınız zaman her akşam “ya şunu dinleyelim” ya da “bir yerde bu var bunu seyredelim” ya da “aç işte şurada bilmem ne filmi vardı” diye muhakkak bir sanatsal üretimden şöyle ya da böyle yararlanıyoruz, faydalanıyoruz. Hepimiz daha fazla kitap okuduk. Bu arada tabii bunun da bir doygunluk şeyi var. Bakalım o ne zaman olacak. Belki bazılarına gelmiştir bile, öyle yazılar da okumaya başladım. Beraber izleyip, göreceğiz. Peki, yeniden hayata karıştığımızda, yeniden konserlere, sinemalara gittiğimizde nasıl bir düzen bekleyecek bizi? Öngörüleriniz nelerdir?
Bir defa bilim kurulunun ya da bakanlığın ya da kim bizi yönlendirecekse onların bir el kitabı hazırlaması gerekecek. Yani aşağı yukarı bütün kurum ve kuruluşlar, kültür kurumları da onu uygulayacaklar. Müzelere giriş ne olacak? Nasıl olacak? Kaç kişi ile girilecek? Kaç kişi kuyrukta bekleyecek? Bir konser salonuna girilecekse kaç kişi orada izleyecek? Yani koltuklu salonda birkaç kişi koltuk atlayarak mı oturacak? İçeriye girişler nasıl olacak? Bizim de planladığımız bazı şeyler var. Ama tabi bu bence biraz salonların inisiyatifine çok da bırakılabilecek bir şey değil. Çünkü burada konuştuğumuz sağlık… Nasıl AVM’lerin açılışı, nasıl başka yerlerin açılışı, geri dönüşleri için bir planlama varsa, kültürel solanlar işte konser salonları gibi yerler için de muhakkak böyle bir geri dönüş planlaması yapılacak ve biz de ona uyacağız. Karantina dönemini siz nasıl geçiriyorsunuz?Neler okuyor, neler dinliyorsunuz? Tavsiyeleriniz var mı?
KIŞISEL OLARAK BAŞKA KUŞAĞIN INSANIYIM.
Dijitalde değil, gerçek anlamda görüşmek, dokunmak bir arada olmak isteyen bir kuşağın insanlarıyız. Ona bir özlem duyuyoruz.
Dergilere muhakkak bakıyorum ve pandemi alanındaki kitapları böyle biraz karıştırmaya çalışıyorum. Onun haricinde de biraz musiki meraklısı da olduğum için Murat Meriç’in kitaplarını, mesela 2010’ların başında yazdığı bir kitabı buldum. Onu okuyorum. Pop müzik üzerine, Türk popu üzerine.. Tavsiye edeceğim kitaplardan bir diğeri Engin Geçtan’ın “İnsan Olmak” kitabı olabilir. Her sabah gazetelere muhakkak bakıyorum. Dijital olarak şu anda… Bu bağlamda Hafta’ya ve Dünya Gazetesi’ne de başarılar diliyorum. Sesimizi duyurmamıza yardımcı olduğunuz için size de ayrıca teşekkür ederim.
18 SANAT SOHBETLERİ
İstanbul’un en ilginç 11 semt ve sokak hikayesi
OLDUM OLASI BIR KENTI SEVMENIN, ONU KORUMANIN, KIYMETINI BILMENIN KENTI TANIYARAK MÜMKÜN OLACAĞINI IDDIA EDERIM. BAZEN ILGISIZLIKTEN, BAZEN HAYATIN KOŞUŞTURMASINDAN YAŞADIĞIMIZ MAHALLENIN, CADDENIN, SOKAĞIN ISMININ NEREDEN GELDIĞINI BILMEYIZ, ÖNEMSEMEYIZ. HAZIR EVLERDEYIZ VE BOLCA VAKTIMIZ VAR, O ZAMAN BUYURUN İSTANBUL’UN BAZI ÖNEMLI SEMT, SOKAK ISIMLERININ HIKAYELERINI AKTARALIM.
1
DIVANYOLU
S U LTA N A H M E T
O Ğ U Z O TAY
KARAGÜMRÜK FAT IH
2
Semti adını Edirnekapı’dan şehire giren her türlü malın kontrolu maksadıyla burada oluşturulan kara gümrüğünden alır. Kimi kaynaklar bunun topografik olarak mümkün olamayacağını yazsa da, isim ile hikayenin uyum içinde olduğu aşikardır. Her ne kadar son 30-40 yılda semtin profili değişmiş olsa da, semt Osmanlı İstanbul’unun, abideleri, folkloru ve edebiyatı; memur, medreseli ve esnaftan oluşan ahalisi; İstanbul Türkçesi’nin en seçkin ağzının bu yörede konuşulması ile eski İstanbul’un elit semtlerindi.
Bugün adından pek söz edilmese de, şehir ile neredeyse aynı yaşta… Ayasofya ile Yerebatan Sarnıcı arasında yer alan ve Roma İmparatorluğu döneminde dünyanın merkezi sayılan, sıfır noktası diye de adlandırılan Milyon Taşı’ndan başlayan ve Roma’ya kadar giden İmparatorluk yoludur. İşte bu yolun Çemberlitaş’a kadar olan kısmına Divanyolu denir. Divanyolu denmesinin neden ise Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı’nda toplanan Divan-ı Hümayun üyesi vezirlerin, paşaların Aksaray, Beyazıt ve Fatih tarafındaki konaklarına gelip, giderken bu yolu kullanmalarındandır.
SANAT 19 SOHBETLERİ
ÇAKMAKÇILAR YOKUŞU EMINÖNÜ
Çakmakçılar Yokuşu olarak bilinen bölgenin isim hikayesine gelirsek; 16. yüzyılla birlikte ağızdan dolmalı tüfeklerin kullanılması yaygınlaştı. Bu tüfeklerin ateşleme mekanizmasında çakmak adı verilirdi. Bu mekanizmayı üretenlere de çakmakçı denirdi. Bu meslek erbabı da genelde bir arada ve Yeniçeri kışlalarına yakın yerlerde faaliyet gösterirlerdi. İşte bu meslek grubundan dolayı semt Çakmakçılar olarak anılır. Bugün bu esnaf grubu yok olsada, bölgede hala askeri malzeme, üniforma satan dükkanlar mevcuttur.
4
3
DOĞANCILAR YOKUŞU
ÜSKÜDAR
Evliya Çelebi’ye göre Osmanlı’dan derin izler taşıyan Üsküdar semtindeki Doğancılar Yokuşu, ismini padişahların avlanmak için kullandığı yırtıcı kuşlardan olan doğanların yetiştirilmesinden, bakımından ve av eğlenceleri düzenlemekten sorumlu olan ve bu bölgede yerleşmiş olan kırk kişiden oluşan Doğancılar Bölüğü’nden almaktadır. Aynı zamanda, yokuşun sonunda yer alan Doğancılar Parkı ve çevresi vaktiyle padişahların Şark seferleri öncesinde son ihtiyaçları karşılamak için otağını kurduğu, orduyu topladığı yer olarak bilinir.
20 SANAT SOHBETLERİ
5
CINCI MEYDANI KADIRGA
İstanbul’u keyifli kılan şeylerden biri de efsaneleri ve hikayeleridir. Cinci Meydanı’nın isminin nereden geldiğine dair İstanbul’un işgal günlerine dayanan bir hikayesi vardır. Rivayet odur ki; İngiliz işgal güçlerine mensup askerler bazen bu semtten denize girer, bazen de geceleri ata binermiş. İşte gecenin kör karanlığında böyle bir ana denk gelen semt sakinlerinden yaşlıca bir kadının dehşet içinde “cinler at koşturuyor” diye bağırarak mahalleyi ayağa kaldırmasından ötürü meydanın bu
isimle anıldığı söylenir. Dedik ya, İstanbul efsaneleri ve hikayeleri ile meşhurdur. İstanbul konusundaki kılavuzlarımızdan Reşad Ekrem Koçu ise meydanın isminin Cundi Meydanı olduğunu, zamanla bozularak Cinci Meydanı’na dönüştüğünü yazar. Cundi kelimesinin ise cirit anlamına geldiğini ve bu meydanın da cirit oynanan yer anlamında Cundi Meydanı adıyla anıldığını belirtir. Bu meydan bir zamanlar İstanbul’un üç panayır ve bayram yerinden biriymiş.
6
GÜMÜŞSUYU TA KSIM
Bu güzide semtin ismi aslında Gümüşsuyu değil, Gömüşsuyu’dur. “Gömüş ne, ne alaka” derseniz onu da hemen izah edeyim. Malumunuz İstanbul çeşmeleri ile meşhur bir şehirdir. İşte bu çeşmelerden biri de Gümüşsuyu Askeri Hastanesi olarak bilinen binanın duvarındadır. Ancak, İstanbul çeşmelerinin bazıları direk su şebekesinden değil, üstlerinde oluşturulan taştan yapılma su depolarından beslenirdi. İşte bu depolara verilen isim gömüştür. Mahalleli bu sebepten ötürü çeşmeye Gömüşsuyu adını takmış ve zaman içinde Gömüşsuyu, Gümüşsuyu olarak söylene gelmiş. Çeşmenin kendisi mi? O çoktan yitip gitmiş, adı bozularak da olsa yadigar kalmış.
7
SANAT 21 SOHBETLERİ
TAHMIS SOKAK EMINÖNÜ
Eminönü’nde sırtınızı denize verip, Tahtakale’ye doğru yürüdüğünüzde, Mısır Çarşısı solunuzda kalacak şekilde paralel uzanan caddedir. Daracık sokak bugün başta Kurukahveci Mehmet Efendi olmak üzere birçok kahveciye ev sahipliği yapan sokaktır. Tahmis Arapça’da yüksek ateşte kavrulma anlamına gelen ve kahve kavrulmasına atıfta bulunan bir tabirdir. Sokağa bu ismin verilmesinin sebebi Osmanlı İmparatorluğu’nda 16. yüzyılda ilk kahvehanenin Tahtakale’de kurulmasından ve kahve ticaretinin bu bölgede yapılmasındandır. Kendine özgü taze kavrulmuş kahve kokusu bu sokağın alamet-i farikasıdır.
8 HORHOR CADDESI FAT IH
Osmanlı döneminin klasik mahalle kavramının yaşandığı İstanbul’un en eski ve seçkin sokaklardan biriydi. Birçok şey gibi zamanla mahallenin bu özelliği de yitip gidenler arasında. Mahallenin isminin Horhor olması ise sahip olduğu su kaynaklarından gelen sesten dolayıdır. Musluğu olmayan ve sürekli akan çeşme türlerine verilen Horhor Çeşmesi tabiri de buradan türemiştir.
22 SANAT SOHBETLERİ
9 LEVENT
B E ŞIK TA Ş Bugün inanması güç olsa da, semt adını zamanında bu bölgede kurulmuş olan Levent Çiftliği’nden alır. Çiftliğin hikayesi de çok ilginçtir. Osmanlı Donanması’nın önemli amirallerinden olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Baltalimanı sırtlarından başlayan ve bugünkü Levent’e kadar uzanan bir çiftlik kurar. Çiftliğin ve dolayısıyla da sonraki asırlarda semtin isminin Levent’e dönüşmesi zaman içinde doğan ihtiyaç karşısında paşanın bu çiftliği Osmanlı deniz askerleri olan Leventler için bir kışlaya çevirmesindendir. Levent kelimesi kuvvetle muhtemel dilimize İtalyanca’dan geçmiş olmalı zira, Venedik donanmasında görevli doğu kökenli denizcilere doğulu anlamına gelen “Levantino” denirdi. Bu kelimenin Farsça’daki karşılığı da, nefsine göre serbest hareket eden, tembel, işsiz, ayyaş, kabadayı demektir.
10
KUMBARACI YOKUŞU BEYOĞLU
Beyoğlu’ndan Tophane’ye doğru inen dik yokuşlardan biridir. İsmin orijinal hali Humbaracı’dır. Bu ismin sokağa verilmesi ise Humbaracı Ahmet Paşa’nın konağının bu sokakta bulunmasındandır. Humbaracı, yeniçeri teşkilatında topçu sınıfı için kullanılan bir ifadedir. Peki Humbaracı Ahmet Paşa kimdir? Hemen onu da anlatalım. Asıl adı Kont Bonneval olan, İspanya ile yapılan Veraset Savaşları’nda ün kazanan Fransız subay, XIV Louise ile arası açılınca Avusturya’ya sığınan ve Avusturya Ordusu’nda Fransa ve Osmanlı ordusuna karşı savaşmış kişidir. Avusturya Prensi ile de arası bozulunca Osmanlı’ya sığınan, müslüman olan ve Osmanlı’da modern topçuluğun kurucu olarak bilinen, bu nedenle de Humbaracı namıyla anılan paşadır.
SANAT 23 SOHBETLERİ
11 VEZNECILER
B E YA Z I T
Vezneciler denince, elbette ilk akla gelen “para alınıp verilen yer” anlamındaki para veznesi değil. Eskiden kullanılan tüfekler ağızdan barut doldurulan çakmaklı veya fitilli tüfeklerdi. Konulacak barut miktarını ölçmeye yarayan araca vezne, bunu üreten meslek grubuna da vezneci denirdi. Osmanlı’da adet olduğu üzere aynı meslek gruplarının belli bölgelerde toplanıp, icra-ı sanat eylemeleri nedeniyle semt Vezneciler olarak anılır olmuş.
24 YAZAR MASALARI
FA R U K Ş Ü Y Ü N
Kelebek avlamak için bir ağ vardır ya aslında öyle bir ava benziyor masada yaşananlar… YAZARLA MASALARININ ÜZERINE YERLEŞTIRDIKLERI OBJELER ARASINDAKI ÇOK ÖZEL DÜNYALARDA YOLCULUĞUMUZA BU HAFTA HAKAN GÜNDAY ILE DEVAM EDIYORUZ. ÜNLÜ EDEBIYATÇININ, SIYAH TÜY YUMAĞI DOSTU MIKA ILE PAYLAŞTIĞI MASASININ YERLEŞIK ILHAM KAYNAKLARI NELER? F O T O Ğ R A F L A R S E L E N Ö Z E R G Ü N D AY
26 YAZAR MASALARI
S
Sıradışı bir masa bu. Sırrı ise malzemesinde: Hakan Günday’ın masaüstü tablasının malzemesi mantar… Seçiminin nedenini ‘dokusunun cazibesi’ olarak anlatıyor edebiyatçı…
“Alacalı bulacalı dokusuna arada dalıp gidilebiliyor. Her baktığınızda üzerinde farklı şekiller yakalamamız mümkün. Hafif olduğu için de masa, çok kolay hareket ettirilebiliyor. Dolayısıyla çok kullanışlı.”
Hakan Günday yazarken sol elini kullanıyor. Defter, kalem, bilgisayar onun için sacayağı:
“Defterle kalemle çalışmayı ilk yazmaya başladığımdan beri alışkanlık edindim. Her ne kadar temize çekerken veya çalıştığım metni geliştirme aşamasında mutlaka bilgisayar kullanıyor olsam da yanımda mutlaka bir defter, kâğıt oluyor ve ben, bir yandan da onlar üzerinde notlar alabiliyorum. Bazen birtakım çizimler, şemalar yapmam gerekiyor; o açıdan çok daha kolaylık oluyor benim için. Defter ve bilgisayar yan yana olunca kendimi daha güvende hissediyorum.”
Masanın ön tarafında buruşturulup atılmış bir kâğıt, ama sonra vazgeçilmiş ki yeniden açılmış.
“Dediğim gibi daima müsveddeler oluyor. Aslında bu, derli toplu hali masanın. Normalde çok daha dağınık. Birçok şeyi bulmam için aramam gerekiyor. Bazen de kayboluyorlar, birkaç ay sonra yeniden buluyorum. O müsveddeden çok olur ben çalışırken. Kağıtlar buruşturulur, yırtılır, kenara konulur. Çünkü, tekrar dönebilirim onlara. O vakit o buruşturulmuş kâğıtlar yeniden açılır. Hani kelebek avlamak için bir ağ vardır ya aslında öyle bir ava benziyor masada yaşananlar. Yazmak, kelime avlamakla ilintili bir iş olduğu için o sözcüğün nereden çıkacağını aslında hiçbir zaman bilemiyorsunuz. Bazen belki bir hafta önce buruşturduğunuz bir kâğıtta karşınıza çıkabiliyor.”
23 yaşında ilk kitabı ‘Kinyas ve Kayra’yı bir kahve masasında onca gürültünün içinde kaleme alıyor Hakan Günday. Sanki fazla bir yazı masası bağımlılığı yok, öyle hissediyorum…
“Aslında bir çalışma masası tutkum yok. Hiçbir zaman da olmadı. Belki de ilk başlama biçimiyle alâkalı. Ben, öyle gürültülü bir yerde ve öyle iki arada bir derede yazdım ki o ilk romanı… Beni nereye koysanız orada çalışabilir bir hale gelmiştim henüz daha ikinci romana başlarken ve hâlâ da öyle sürüyor… Ve sonra yavaş yavaş şunun farkına vardım; yazmak, bir konuya çok uzun süre odaklanmayla ilintili. Bunun için zihninizde bulunan birtakım kapıları kapatmanız gerekiyor. Ve bu kapıları ancak içerden kapatabiliyorsunuz. Yani şunu demek istiyorum; bir çölün ortasına da hiçbir sesin olmadığı, ışığın harika olduğu, kimsenin bulunmadığı bir yere de gitseniz eğer içeriden kapanamıyorsa o kapılar, mutlaka dışarısı içeri sızmanın bir yolunu bulur.” “Sessizliğin bile sesi duyulur o zaman” diyorsunuz yani…
“Evet, ama eğer içeriden kapatmayı becerebiliyorsanız, bir stadyumda, 35 bin kişinin arasında da yazabilirsiniz. Yani en
azından ben bunu deneyimledim, hâlâ da deneyimliyorum. Bu yüzden yazarken benim esas mücadelem hep o kapıları içeriden kapatmaya çalışmak oluyor. Onları olabildiğince uzun süre kapalı tutmaya çalışıyorum, yoksa her şey dikkat dağıtıcı olabiliyor.” Peki, müziğin simgesi kulaklık. Müzik nasıl etkiliyor sizi?
“İşte o kulaklık benim için önemli. Çünkü, mutlaka müzik dinliyorum yazarken. Her şey, her tür olabiliyor; ancak sürekli müzikle beraber gidiyor yazı, ona alıştım meselâ. Müzik, gürültü olarak gelmiyor bana, yüksek sesle de dinliyorum. Dolayısıyla o kulaklık, masadaki en vazgeçilmez şey olabilir benim için.” Ya kahve kupası?
“Tabii, kahve de kesinlikle öyle, çok kahve içiyorum. Mutlaka bir de tabla bulunuyor masada.”
YAZAR 27 MASALARI
Yazmak, bir konuya çok uzun süre odaklanmayla ilintili. Bunun için zihninizde bulunan birtakım kapıları kapatmanız gerekiyor. Ya masa lambasına asılı kimlik kartları, giriş kartları?
“Dünyanın dört bir yanında gittiğim edebiyat festivallerinden. Onları biriktirmeye çalışıyorum. Çalışırken arada bir nefes alıp arkama yaslandığımda bakıyorum onlara. Dünyanın her yerinden isimler. Birine bakıyorum Amos Oz, diğerine bakıyorum Dany Laferriere, ötekinde Mathias Enard, bir diğerinde Rawi Hage ile hatıralarım var. Yaptığımız sohbetleri hatırlayınca her birinden ayrı ayrı yeniden beslenmiş oluyorum. Onun için de hoşuma gidiyor onların orada durması.” Vee siyah tüy yumağı…
“O da masanın sakinlerinden. Yaklaşık 3 senedir bizimle. Gördüğünüz gibi masanın esas sahibi o. Her şeyi benden önce okuyor, benden önce ilgileniyor. İsmi Mika. Aslında onunla paylaşıyorum masayı.” Kitaplar görüyorum birisi Curzio Mallaparte’nin Monsieur Caméléon’u sanırım. Diğerlerini siz anlatır mısınız?
“Alan Moore’un yazıp Eddie Campbell’in çizdiği “From Hell” diye çok güzel bir çizgi roman. Jack London’lar. Onun, Kapitalizm’le ilgili bir görüşünü araştırıyordum, hangi kitapta olduğunu bulmaya çalışırken ortalık kitaplarıyla doldu; gördüklerinizin dışında daha da var. Sonunda buldum aradığım o sözü, Yanan Gün’deymiş.”
Sözlüğe benzer kalın bir kitap görüyorum:
“Açık olan bir sözlük var orada. Sözlük de benim için çoğunlukla vazgeçilmez. Mutlaka oluyor masada. Meselâ buradaki Osmanlı Türkçesi sözlüğü. Esas notalar sözlüklerin içinde. Bana en çok ilham veren kitap, Türkçe sözlük aslında.” Kâğıt tutacağının altında bir kilit var?
“O, tamamen tesadüfen karşıma çıkmış bir şey. Çok eski bir kilit. Bazen açılıp bazen açılmamasını çok seviyorum. Ne zaman açılacak diye deniyorum arada sırada!” Tıpkı hayat gibi…
“Orada içinde bir sürpriz barındırarak durması hoşuma gidiyor. Evet, aynen hayat gibi. Siz anahtarı hep aynı şekilde çeviriyorsunuz, ama bazen farklı sonuçlar olabiliyor.”
Fotoğrafınız çok ciddi, sanki yeni bir roman üzerinde çalışıyor gibisiniz?
“Yavaş yavaş. Aslında tam da notlarımla ilgilendiğim zaman, benim için aslında en zor dönem. Çünkü, konusuna, ana sorusuna karar verdiğim romana ilişkin yıllar içinde tuttuğum birtakım notlar oluyor. O notları bir araya getirmek, onlara bir anlam vermek, oturup hepsinin üzerinde yeniden düşünmek en çok vaktimi alan şey. Onlar bitince artık yazmaya oturuyorum, bitene kadar da kalkmıyorum. O dönemde başka bir iş yapamıyorum çünkü. Sadece yazıyorum. Çünkü, kurduğunuz dünyadan çıkamıyorsunuz. Zaten çıksanız da geri dönemeyeceğinizi biliyorsunuz. Dönseniz bile artık siz olmayacaksınız. Yeniden masaya oturan artık başka biri olacak, o zaman da zaten yazınızdan uzaklaşmış olacaksınız. Onun için bu işi bir defada iyisiyle kötüsüyle götürmek benim elimden gelen çalışma biçimi, başka türlü de yapamıyorum zaten.”
28 EKONOMİ SOHBETİ
Öldük mü? Uykuda mıyız?
VA H A P M U N YA R
RIXOS YÖNETIM KURULU BAŞKANI FETTAH TAMINCE, AKFEN HOLDING YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAMDI AKIN’I KONUK ETTIĞI CANLI YAYININDA NELER YAŞANDI? TAMINCE VE AKIN’IN İNSTAGRAM’DA TEKNIK AÇIDAN SIK SIK KESINTIYE UĞRAYAN SOHBETI, COVID-19’UN DÜNYAYA YAŞATTIĞI ŞOKU YANSITIYOR… Geçen gün Instagram’daki canlı yayınları tararken Rixos ve Sembol İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince’yle ilgili mesajı gördüm: “ Fettah Tamince canlı yayın başlattı.” Hemen izlemeye başladım. Fettah Tamince: Hamdi Bey’i bekliyoruz… Tamince, izleyenlere bu açıklamayı birkaç kez yineledi. Sonunda konuğuna çağrıda bulundu: -Hamdi Bey, bize yorum atarsan, yayına alacağız… Fettah Tamince: Hamdi Bey, bekliyoruz, yorum at lütfen. Derken Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın bağlandı. Fettah Tamince: Aslında Hamdi Bey’le telefonda fikir alışverişi yapmayı düşünmüştüm. Sonra bu özel görüşmeyi Instagram’da yapmaya karar verdik, “Özel görüşelim ama halka açık olsun” dedik. Hamdi Bey, COVID-19 günleri nasıl geçiyor, neler yapıyorsun? Hamdi Akın: 18 Mart’tan beri sokağa çıkamıyorum. Aslında bu dönemde okumayı planladığım kitapları hazırladım. Ancak, kitaba bir türlü konsantre olamıyorum. Fettah Tamince: Neden? Hamdi Akın: Çünkü, COVID-19 kafayı çok meşgul ediyor. Başka şey düşünemez olduk.“Bundan sonrası nasıl şekillenecek?” sorusuna yanıt arıyoruz. Tamince, Akfen’in turizm yönünü izleyicileriyle paylaştı: “Hamdi Bey de Türkiye’nin önemli otel sahiplerindendir…” Sohbete döndü… Sorularını sıraladı… Fettah Tamince: Çok sayıda çalışanınız var. Maaş ödemeleri, banka kredi ödemeleri, nasıl ayakta duruyorsunuz?
Yanıtları beklemeden işi şakaya da vurdu. Fettah Tamince: Yoksa hiçbir sıkıntınız olmadığı için bol bol film seyredip uyuyor musun? Akın, önce soruyla karşılık verdi: - Sen ne yapıyorsun? Sonra yanıta şöyle girdi: - Global kriz olması bir yanıyla işimizi kolaylaştırdı. Sadece Türkiye’yi etkileyen bir sıkıntı olsaydı, başka ülkeler çalışırken biz duracaktık. Hemen hemen herkes durdu. Yurt dışındaki muhataplarımız da çalışmıyor yani. Biz de İstanbul ve Ankara ofislerimizi tatil ettik. Fettah Tamince: Maden nasıl gidiyor? Tamince’nin sorduğu, Akfen Holding’in İlbak Grubu’yla Kastamonu’da ortak işlettiği bakır madeniydi. Hamdi Akın: Madende çalışma sürüyor. Elbette Sağlık Bakanlığı’nın tanımladığı her türlü sağlık önlemleri alınarak çalışılıyor. Dünyada emtia fiyatlarında gerileme olduğuna işaret etti: -Bakır fiyatları da düştü. Şimdilik fiyat kurtarıyor. Ancak, daha fazla fiyat düşüşü olursa, madendeki işleri de tatil edebiliriz. İDO ve otellerin tümüyle durduğunun altını çizip, “yeni normal”le ilgili tahminini paylaştı: -Herkes yavaşlayacak. “Yeni normal”, yavaşlamak gibi geliyor bana… Akın, “yavaşlamak”tan söz edince, Tamince şu yaklaşımı ortaya koydu: - Acaba öldük mü? Yoksa uykuda mıyız? Tamince ve Akın’ın İnstagram’da teknik açıdan sık sık kesintiye uğrayan sohbeti, COVID-19’un dünyaya yaşattığı şoku yansıtıyor…
ŞIRKETLERDE ‘IHTIYAT AKÇESI’NIN ÖNEMI ŞIMDI ORTAYA ÇIKTI
AKFEN Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Rixos Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince’nın Instagram canlı yayınında şu noktanın altını çizdi: - COVID-19 süreci, şirketlerde “ihtiyat akçesi” ayırmanın önemini ortaya koydu. Ardından işsizlik sigortasına geçti: -İşverenler olarak zaman zaman şikayetçi olduğumuz işsizlik sigortasının önemi de bugün görüldü. Kimi zaman, “İşsizlik sigortası için para yatırıyoruz ama kullanılmıyor” diye düşünüyorduk. COVID-19, işsizlik sigortasının ne işe yaradığını gösterdi. İstanbul Boğazı’nda ilk kez çok sayıda yunus gördüğünü, fotoğraflarını sosyal medyada paylaştığını belirtti: -COVID-19 bize doğayı, çevreyi de hatırlattı.
Fettah Tamince
EKONOMİ 29 SOHBETİ
Hamdi Akın
HIÇ, ‘İŞLER 6 AY DURURSA’ SIMÜLASYONU YAPTIN MI?
RIXOS Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın’ı konuk ettiği Instagram canlı yayınında uluslararası bir şirket yöneticisiyle sohbetini paylaştı: -Konuştuğum yönetici, şirketinin “İşlerimiz 6 ay tümüyle durursa ne olur?” sorusunu ortaya atarak simülasyon yaptıklarını söyledi. Ardından sözü kendi yaklaşımına getirdi: -Ben şirketlerimde hiç böyle bir soru gündeme getirmedim. Hamdi Akın, araya girdi: -Bence, böyle bir simülasyona gerek duyulmuyordu. Nedenini Rixos örneği ile açtı: - Senin Kazakistan’da, Dubai’de, Abudabi’de, kısacası farklı ülkelerde işlerin var. Bu, riskleri dağıttığın anlamına geliyor. Bir-iki ülkede işler durduğunda, diğerlerinin temposu durumu dengeliyor. COVID-19 gibi bir pandemiyi kimse tahmin edemezdi ki…
BÜYÜK OFISLER ÇOK ŞART DEĞILMIŞ
Fettah Tamince ile Hamdi Akın’ın Instagram sohbetinde şu konuda görüşbirliği ortaya çıktı: - COVID-19 sürecinde anlaşıldı ki, şirketler için çok büyük ofis binalarına gerek yokmuş. Bu süreçte aslında uzaktan çalışma yöntemlerini yaşayarak anlamış olduk. Tamince, bir iş insanıyla sohbetini paylaştı: -220 kişinin çalıştığı ofislerinin kira yenileme dönemi yaklaşıyormuş. Kira sözleşmesini yenilememe konusunu gündeme almışlar. Akın, havalimanlarıyla ilgili beklentisini aktardı: -Havalimanları artık eskisi gibi kalabalık olmayacak. Ardında alışverişte ortaya çıkan değişime işaret etti: -Tüketici internetten alışverişin rahatlığını, bazı ürünlerde ucuzluğunu gördü, anladı.
ÜNIVERSITELERDE BINA YERINE BILIME KAYNAK GIDER MI?
Fettah Tamince, Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu Antalya Bilim Üniversitesi’ni örnek gösterdi: -Antalya’da üniversitem var. COVID-19 sürecinde, “Online, uzaktan eğitim olur mu, olmaz mı?”sorusunun yanıtını yaşayarak aldık. Online eğitim gayet de iyi oluyormuş. Üniversitede bütçenin yüzde 90’ının bina ve altyapıya gittiğini vurguladı: - Online eğitim, koca koca üniversite binalarına gerek olmadığını bize gösterdi. Bu durumda bütçenin büyük bölümünü binalara, alt yapıya ayırmak yerine eğitime, bilime ayırabiliriz.
30 EKONOMİ GÜNDEMİ
01 OCAK 2019 13 AĞUSTOS 2018
1193
1282
SON DOKUZ YILIN ZIRVESINI GÖRDÜ
ŞEBNEM TURHAN
Altının Önlenemez Yükselişi
ALTIN FIYATLARI YILIN BAŞINDAN BU YANA DURMAKSIZIN YÜKSELIYOR. KORONAVIRÜSÜN TÜM DÜNYAYI ETKISI ALTINA ALMASI YÜKSELIŞI HIZLANDIRDI. ÖYLE KI ALTININ ONS FIYATI 1747 DOLAR ILE SON 9 YILIN ZIRVESINE TIRMANDI. PEKI SORUN NE?
‘güvenli liman’ adının karşılığını tam olarak veren altına hücum yaşatır. Bunu insanlık tarihinin her döneminde yaşadık. Koronavirüs salgınında da gelenek değişmedi. Ve yeni rekor seviyeler görüldü. Altın fiyatları yılın başından bu yana durmaksızın yükseliyor. Ancak koronavirüsün tüm dünyayı etkisi altına alması yükselişi hızlandırdı Öyle ki altının ons fiyatı 1747 dolar ile son 9 yılın zirvesine tırmandı. Peki sorun ne? Elbette ilk sıraya koronavirüs ve onun getirdiği küresel ekonomik belirsizlikleri koymak lazım. Koronavirüse bir çözüm bulunsa da altın büyüme beklentilerinin çok altında kalacak olan küresel ekonomide güvenli liman olmayı sürdürecek. Yanlış anlaşılma olmasın güvenli limana koşan sadece yatırımcılar değil gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının da altın talebi fiyatlardaki yükselişi tetikleyen nedenler arasında. ASLINDA HER KRIZ
EKONOMİ 31 GÜNDEMİ
3 MAYIS 2020
1698 19 MART 2020
1472
(2020 IÇINDEKI EN DÜŞÜK NOKTA) 04 EYLÜL 2019
1552 2019 IÇINDEKI EN YÜKSEK NOKTA Yatırımcı ne zaman korksa ‘risk iştahı azaldı’ deriz. İşte bu yıl da o yıllardan. Koronavirüs korkusu risk iştahını neredeyse yok etti. Her ne kadar önde gelen merkez bankaları faiz indirimi ile piyasalara para pompalama silahını çekseler de altından vazgeçmeye niyeti yok yatırımcıların. Dünya borsaları alt üst durumda. Her gün yeni bir sektör koronavirüs etkisiyle kayıp yaşıyor. CUMHURIYET ALTINI ASGARI ÜCRETI GEÇTI
Son 1 ayda ons altındaki artış yüzde 5,1, bu yılın başından beri artış ise yüzde 12. Geçen yıla göre yatırımcısına yüzde 33 kazanç sağlayan altın Türk yatırımcısının da göz bebeği. Nitekim gram altın 389 liraya aşarak tarihi zirvelerini gördü. Cumhuriyet altını 2 bin 557 lirayı geçerek asgari ücretten daha pahalı olmayı başardı. Bunda hem dışarıda ons altının yükselişi, içeride doların değer kazancı ve jeopolitik gerilimlerin etkisi var. Dünya borsalarındaki aşırı oynaklık ve ABD Merkez Bankası Fed’in faiz hamlesi sonrasında ABD tahvillerinde faizler tarihin en düşük seviyelerine düşmesi altına olan talebi daha da artırıyor. ABD Mer-
VIRÜSE KARŞI BAĞIŞIKLIĞI VAR
kez Bankası’nın nisan toplantısının karar metninde ve Başkan Powell’in konuşmasında genişleyici politikanın devam edeceğinin net bir tonda belirtilmesi altın fiyatlarına hafif destek verdi. Ancak analistler ons altın fiyatlarının sıkıştığı görüşünde. Analistlere göre ons altında yukarı yönde hareketlerin oluşması adına iki önemli seviye var. Birinci seviye 1730 direnci. Bu seviye 1747 seviyesinin test edilmesinin ardından oluşan alçalan trendin direnci olması nedeniyle takip ediliyor. Kırılması durumunda yükselişin devam etmesi açısından çok daha önemli görülen 1747 seviyesi izlenecek. 1747 dolar seviyesinin üzerinde
oluşacak fiyatlamaların 1800 dolara doğru hareketleri tetikleyebileceği düşünülüyor. Bundan sonra ne olacak? Aslında bunun yanıtı oldukça zor. Çünkü koronavirüs ve hükümetlerin hamleleri risk ortamında yatırımcının nasıl bir pozisyon alacağını belirleyecek. Bu da altının durumuna ışık tutacak. Tera Yatırım Ekonomisti Enver Erkan, “Dünya çapında koronavirüs vakalarında ciddi artışlar ve ciddi dalgalanmalar olabileceği tahminleri de dahil olmak üzere birçok faktör altın açısından hala destekleyicidir. Merkez bankalarının hareketleri de altın yatırımcısı tarafından değerlendirilmektedir” dedi.
5 MAYIS 2020
GRAM ALTIN YÜKSELIŞINI SÜRDÜRÜYOR
263.69
18 MART 2020
309.82
(2020’DEKI EN DÜŞÜK SEVIYE)
27 AĞUSTOS 2019
289. 15 (2019’DAKI EN YÜKSEK SEVIYE) 13 AĞUSTOS 2018
263.69
Goldman Sachs Emtia Yöneticisi Jeff Curie de altının virüse karşı bağışıklığı olduğunu söyledi. Goldman küresel emtia araştırmalarının başındaki isim, “Mevcut ortamla ilgili pek çok şey belirsiz olsa da, belirsiz olmayan bir şey var: o da altın, insanlar ve ekonomilerimizin aksine virüse karşı bağışık geliştirdi” dedi. “Son çare para birimidir” diyen Curie, “Sonuç olarak altın, Japon yeni veya İsviçre frangı gibi diğer güvenli liman varlıklarından virüse karşı daha iyi performans gösterdi” diye ekledi. Curie ayrıca altın fiyatlarının virüs ve merkez bankalarının talebinden destek bulduğunu, fiyatların daha da yükselebileceğini belirtti. Curie, altın fiyatlarında 1800 dolara doğru yükseliş olabileceğini vurguladı. Öte yandan Türkiye’de gram altında yükselişin sürmesi bekleniyor. Şu an gram altında kısa süreli düşüşler olabilir ancak düşüş trendi oluşturacak bir gündem yok. Bunun için ya Türk Lirası’nın değer kazanması ya da ons altının baskı altında kalması gerekiyor. Bu şartlar sağlanmadığı sürece gram altındaki düşüşler sınırlı ve kısa vadeli görülüyor. Analistlere göre gram altında teknik olarak ilk destek 385, ikinci destek ise 389 lira seviyesinde yer alıyor. 389 liranın aşılması durumunda 395 lira seviyesi izlenecek. Analistlere göre dolar/TL ve ons altındaki fiyatlamalara bağlı olarak gram altında 406 lira seviyesinin de izlenebilecek.
TAHSIN ÖZTIRYAKI
32 PATRON KARANTİNADA
PATRON 33 KARANTİNADA
Şu an dünya herkesin başlangıç noktasında olduğu pist İHRACATÇININ “TAHSIN ABI”SI TAHSIN ÖZTIRYAKI, KORONAVIRÜS NEDENIYLE HAYATINDA ILK KEZ DÖRT HAFTADIR FABRIKASINA GIDEMIYOR… YINE DE IŞTEN KOPMADIĞINI SÖYLEYEN ÖZTIRYAKI, HER GÜN BIR SAAT SPOR YAPIP, BESLENMESINE DE DIKKAT ETTIĞINI VE BIRÇOĞU KILO ALIRKEN KARANTINADA ZAYIFLADIĞINI ANLATIYOR GURURLA. ÖZTIRYAKI, “BIR VIRÜS BIZI FABRIKA AYARLARIMIZA DÖNDÜRDÜ” DIYOR.
dünyasında herkesin gönlünde başka bir unvanı var Tahsin Öztiryaki’nin. Kimi “Tahsin Başkan”, kimi “Tahsin Baba”, kimi de “Tahsin Abi” diyor ona… Kendisine sorduk, en çok “Tahsin Abi” denilmesini seviyormuş… Bir yandan aile şirketini yönetirken bir yandan da sivil toplum kuruluşlarındaki babacan, dost yaklaşımıyla yürüttüğü çalışmalar nedeniyle edinmiş gönüllerdeki yerini Tahsin Öztiryaki. Endüstriyel Mutfak, Çamaşırhane Servis ve İkram Ekipmanları Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜİHR AC AT Ç IL A R
YA S E M İ N SALİH
SİD), Züccaciyeciler Derneği gibi meslek örgütlerinin kuruculuğunu yapmanın yanı sıra 16 yıldır yürüttüğü İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Başkanlığı da onu ihracatçıların dünyasında aynı bir yere koyuyor. Çocukluğundan bu yana iş hayatından hiç kopmayan Öztiryaki ile evdeki karantina yaşamını ve biraz da geçmişi konuştuk. İş dünyasının Tahsin Abi’si Öztiryakiler Yönetim Kurulu Başkan Vekili Tahsin Öztiryaki, korona günlerinde içini HAFTA’ya döktü…
34 PATRON KARANTİNADA
İstanbul’da geçen bir çocukluk sizinki. O dönemde kurduğunuz hayallerle örtüşüyor mu bugünkü hayatınız?
Evet, öyle diyebiliriz. Vefa’da, Sultanahmet’te geçti çocukluğum ama ailem Gerede kökenli. Babam ben doğduğum yıl İstanbul’a gelmiş. Nesillerdir bakırcılıkla uğraşan bir aile bizimki. Gerede, Mengen’e çok yakın. Onlar yemek yapmışlar, biz de mutfakta ihtiyaç duydukları ürünleri. Bakırcılar Çarşısı’nda büyüdüm diyebilirim. Babam Muharrem Öztiryaki, ağabeylerim Aydoğan ve Yusuf Öztiryaki ile birlikte hep iş hayatının içindeydik. Babam da ağabeylerim de çok ileri görüşlü, vizyon sahibi insanlardı. Ben de okul çıkışları onlara dükkanda çıraklık yapardım. Bu nedenle büyüyünce ne olacağım diye hiç düşünmedim, zaten ne yapacağım belliydi. Bu hayat bana hayal kurma fırsatı bırakmadı ama bu durumdan dolayı mutsuz değilim. Yaptığım işten çok memnunum. Şu anda Türkiye’de endüstriyel mutfak alanında birçok ilklere imza atmış, bin 300 çalışanıyla 130 ülkeye ihracat yapan bir aile şirketiyiz. Alaylısınız ama aynı zamanda makine mühendisliğini de bitirmişsiniz. 61 yaşında aldığınız üniversite diploması hikayesini anlatır mısınız?
Biz ordumuz için matara, tabak gibi mutfak ürünlerinin ihalesine giriyorduk. İlk alüminyum matarayı biz yaptık örneğin. Beni daha çok kalıpçılara gönderiyorlardı. Orada gördüklerim beni çok etkilemişti. Önce lisede sanat okulunu seçtim. Ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği İkinci Öğretim Bölümü’ne başladım fakat üniversitelerde yaşanan siyasi olayların yoğun ve tehlikeli olduğu yıllardı, okulu bırakmak zorunda kaldım. Üstelik bugünkü virüs gibi kimse neyin peşinden koştuğunu bilmiyordu. İnsanlar duraklarda taranıyordu. O dönemde ağabeylerim de Irak ordusundan ihale almıştı. Çalışmam da gerekiyordu, okulu bıraktım. Ama unutamamışsınız anladığım kadarıyla…
Evet, aklımda kaldı okul hayatı. “Neden yapmayayım” dedim, 50’li yaşların sonunda ailemden, işten izin alıp aynı okula yeniden yazıldım. Dört yıl boyunca tam bir öğrenci gibi derslere katıldım, sınavlara girdim. Finallerde o kadar heyecanlanıyordum ki, tansiyon ilacımı alıp sınava giriyordum. 61 yaşında mezun oldum. Yine de anladım ki üniversite, zamanında okunması gereken bir yer. Diğer yandan bu deneyim bana diplomanın ötesinde çok şey kattı. Gençleri anladım, ihtiyaçlarını gördüm. Hocalardan izin alıp öğrencileri servislerle fabrikaya götürüyordum, pratikleri artsın diye. Staj imkanı sağladım çoğuna. İş bulduklarım oldu, işe aldıklarım oldu.
Hayatınızdaki kırılma noktaları neler oldu?
Ben de okul çıkışları onlara dükkanda çıraklık yapardım. Bu nedenle büyüyünce ne olacağım diye hiç düşünmedim,
Şirketimiz için birçok kırılma noktası var. Benim için en önemlilerinden biri 1995’te büyük ağabeyim Aydoğan Öztiryaki’yi kaybetmemdi. Hayatımda çok önemli bir yeri vardı. Onun vizyonuyla yoluma devam ettim. Şirket açısından bakarsak yolculuğumuzda belirleyici kırımlar var elbette. Ordu ihalelerini almaya başlamamız bunlardan biri. Diğerinin de 80’lerde Rahmetli Turgut Özal’ın turizm hamlesiyle otellere mutfak yapmaya başlamamız olduğunu söyleyebilirim. Belek’teki otellerin mutfaklarını yaptık. Bu bize endüstriyel mutfak alanının kapılarını açtı. Dünya çapında kabul edilen bir marka olduk. İş dışında neler yapar Tahsin Öztiryaki?
Birçok sivil toplum kuruluşunda aktif rollerim var. Burgazada Su Sporları Kulübü’nün uzun yıllar yönetiminde bulundum. Gençlere sosyal alanlarda hizmet etmeyi seviyorum. Ayrıca 14 yıl boyunca folklor oynadım.
Dans, sahneye çıkmak insan hayatına çok şey katıyor. Dans 1974’te girdi hayatıma ve insana katkısına inanıyorum. 18 yıl Türk Folklör Kurumu Derneği’nin Başkanlığını yürüttüm ve başkanlığım süresince ülkemizde uluslararası Folklor ve Kültür Festivaleri’nin gerçekleşmesi için çalıştım. Bu yıl 21’incisi yapılacak olan Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali’nin oluşumundan bu yana içerisindeyim. Hala devam ettiğini görmek beni mutlu ediyor. Festivale her yıl 30-40 ülke geliyor. Ayrıca Türk mutfak kültürüne sahip çıkılması amacıyla birçok ilde düzenlenen gastronomi yarışmaları ve festivallerine destek veriyorum. İş dünyasında hep konuşulan “Uzlaştırıcı Tahsin Abi” unvanı nereden geliyor?
Hayatımda uzlaşmadığım bir dönemi hatırlamıyorum. Ben çocukluğumdan beri böyleyim. Sıfırdan bugünlere gelen bir aileyiz. Yapı olarak insanları seviyorum, yardım etmenin mutluluk verdiğini dü-
PATRON 35 KARANTİNADA
DÖRT HAFTADIR EVDEYIM, HIÇ PIJAMA-TERLIK YAPMADIM Nasıl geçiyor korona günleriniz? Evdeyim, hem de tam dört haftadır. Hayatım boyunca dört hafta tatil yapmadım. Benim için çok sıra dışı bir durum. Bizden sonraki genç kuşak işlerinin başında fabrikada. Bu günleri yapmaya fırsat bulamadıklarıma zaman ayırarak değerlendiriyorum. Yine çok çalışıyorum. Sabah 08:30’da kalkıyorum. Günlük bakımımı yapıp, işe gider gibi giyiniyorum. Yani pijama-terlik yapmadım hiç. Odamda bir masam var. İşteki bütün evrakları getirttim. Fabrikadan 50 koli geldi. Hepsini ayrıştırıyorum. Bu, ne zamandır yapmak istediğim ama vakit bulamadığım bir işti, iyi oldu.
şünüyorum. Kırmamaya, üzmemeye çalışıyorum. Uzlaşıya gelince, sivil toplum kuruluşlarında çok önemli bir şey. Ben genellikle olması gerekeni doğru yapmaya, yanlışa yanlışla yanıt vermemeye çalışan biriyim. İnsanların arkamdan “Ne yapıyor bu adam” demesini istemem. Uzlaştırıcı olmak, insanların size bu nedenle gelmesi zaman zaman yorucu olabiliyor ama vazgeçmek de bana göre değil. Hayat felsefenizi sorsam, herkesin hayatını şekillendiren kolonlar vardır ya, onlar neler sizin için?
Doğruluk, eşitlik ve sevgi… Bunlardan hiç zarar görmedim. “İyilik yap denize at” sözüne inanırım. Mutlaka o iyiliğin sizi bulacağına inanırım. Bu aynı zamanda kendi iç huzurunuzu da dik tutuyor. Kin tutmam, kızgınlığım aklımda kalır ama sonra geçer. Rahmetli ağabeyim, “En büyük galibiyet doğru olmaktır, doğru olunca başarı gelir” derdi, ben de buna inanırım.
Akşam yemeği saatinde odamdan çıkıp salona geçiyorum, tıpkı işteymiş gibi. İşler o kadar yoğun ki, henüz bahçeye falan bakmaya fırsatım olmadı. Sırada kütüphane var. Kolilerdeki kitapları Mengen’deki aşçılık okuluna göndereceğim. Peki kendiniz için neler yapıyorsunuz? Her gün bir saat spor yapıyorum. Yürüyüş bandı ve egzersiz aletleri var evde. Sporumu aksatmıyorum. Beslenmeme dikkat ediyorum. Sebze ağırlıklı besleniyoruz hanımla. Bunun dışında C ve D vitamini kullanıyorum. Bağışıklık sistemimi güçlendirecek destek alıyorum. Herkes karantina
günlerinde kilo aldığını söylüyor, ben verdim. Bu benim için önemli bir şey. Bunun dışında beş torunum ve 3 çocuğum var. Onlarla video bağlantısıyla görüşüyoruz. Eşimle hiç evden çıkmıyoruz, eksiklerimizi de çocuklarımız ve arkadaşlarımız getiriyor kapıdan bırakıyorlar. Bu arada hijyene çok önem veriyorum. Hatta hanım “Çok abartıyorsun” diye bana kızıyor artık. Hanımla saat 21:00’den sonra bir film seçip izliyoruz. Geçenlerde bir Hint filmi izledik. Hayatı sorgulayan bir filmdi. Hanıma, “Ne yapacağız biz bu dünya ile ilgili” dedim. Bazı şeyler konuştuk, karantina sonrasında sosyal sorumluluk projelerine dair planlar yaptık.
FARKLAR SIFIRLANDI, PISTIN BAŞINDA BEKLIYORUZ! Bu korona günleri insanların bazı şeyleri sorgulamasına neden oldu sanırım. Sizde hangi duyguları uyandırdı? O kadar önemli mesajlar verdi ki insanlığa bu virüs. Şu anda dünyayı, herkesin aynı noktada, başlangıç çizgisinde olduğu bir pist gibi görüyorum. Herkes eşit. Herkes aynı kiloda, aynı noktada, aradaki farklar sıfırlanmış. Birinin silahı ateşlemesini ve yarışa yeniden başlamayı bekliyorlar. Virüs insanları fabrika ayarlarına döndürdü. Bu insanlara ders olmalı. Bundan sonra daha pozitif işlere odaklanmamız gerektiğini anlamalıyız. Dünyanın bir araya gelip, insanlık için çözümler geliştirmesi gerekiyor. “Para kazanacağız, daha iyi yaşayacağız “diye dünyayı kirletmenin, insanları üzmenin
ne kadar yanlış olduğunu artık görmüş olmalıyız. Eskiden ajandalarımızın doluluğundan eşimize, çocuklarımıza, dostlarımıza zaman ayıramazdık. Bu karantina bütün takvimlerimizi boşaltıp, seyahatlerimizi iptal ettirip hayatın hızına bir dur deyip bizleri evlerimizde kalmaya mecbur bıraktı. Aslında kendimize sormalıyız “Tüm bunlar olmasa da hayat devam edebiliyor. Neden kendime, sağlığıma, aileme zaman ayıramıyor muşum?” Eskiden yoğunluktan torunlar yatmadan görebilirsek görüyor, öpüyorduk. O yüzden birilerine sarılabilme fırsatınız varken sarılın, şimdi istesek de sevdiklerimizi kucaklayamıyor, torunlarımızla vakit geçiremiyoruz. Sahip
olduklarımızın değerini çok iyi anlamış olduk. Karantinanın bittiği gün ne yapmayı hayal ediyorsunuz, en çok neyi özlediniz? Eşimle güzel bir kahvaltı yapıp, torunlarımı görüp oradan fabrikaya gideceğim. Çünkü hayatımız böyle geçti. Bu çocukluğumda da böyleydi, benim çocuklarım küçükken de böyleydi. Pazarları dahil fabrikaya gidiyorduk. Orası evimiz gibi. Kendimi yaşlı hissetmiyorum hiç; genciz biz daha, ruhumuz genç ve yapacak çok işimiz var. Tecrübelerimizi aktarmalıyız. Eskiden yaptığımız gibi hayatın hızına yetişmeye çalışarak sevdiklerimizi ihmal etmeden, doğayı tüketmeden devam edeceğiz yaşamaya.
36 İŞ DÜNASINDA TEKNOLOJİ
Zoom rakiplerine direnebilecek mi?
S E L E N AY YA G C I
EVDEN KALDIĞIMIZ VE IŞLERIMIZI EVDEN YÜRÜTTÜĞÜMÜZ BU DÖNEMDE VIDEO KONFERANS DEYINCE HERKESIN ILK OLARAK SARILDIĞI UYGULAMA ZOOM OLDU. PEKI BU BÖYLE GIDECEK MI?
TÜRKİYE VE DÜNYE’DA EN ÇOK İNDİRİLEN PROGRAMLAR
TÜRKIYE’DE EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ UYGULAMALAR 1. Otobüs Simülatör - Ultimate (oyun) 2. Netflix 3. Zoom 4. Hayat Eve Sığar
TÜRKIYE’DE EN ÇOK INDIRILEN UYGULAMALAR 1. Hayat Eve Sığar 2. e-devlet kapısı 3. Ziraat Mobil 4. 12 Zoom
TÜRKIYE’DE EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ IŞ UYGULAMALARI 1. e-Devlet Kapısı Zoom 2. Zoom Teamlink Video Konferans 3. Teamlink Video Konferans Microsoft Teams 4. Blizz by TeamViewer PDF Tarayıcı Belge Tarama 5. Microsoft Teams Hangouts Meets By Google
İŞ DÜNASINDA 37 TEKNOLOJİ
COVID-19 salgını sebebiyle son 2 ayda hızla değişti. Şimdi her zamankinden daha fazla, işimizi yapmak, eğlenmek ve bağlantıda kalmak için mobil cihazlara sığınıyoruz. Salgından etkilenen ülkelerin gün içinde mobil cihazlarda harcadığı zaman yüzde 60 arttı. Virüsün etkisi flörtten, oyuna hatta finansa kadar bütün mobil uygulamalarda görünüyor. Ancak gizlilik problemleri ya da yasaklarla gündeme gelse de bu ara en çok duyduğumuz uygulama Zoom… Sadece iş değil üsG Ü N L Ü K YA Ş A M I M I Z ,
telik dil okulları online eğitimlerini Zoom üzerinden veriyor, dans okulları da spor hocaları da kullanıyor. İşler evlere taşındığında video konferans ihtiyacı oluşunca herkesin ilk sarıldığı uygulama da Zoom oldu. Mobile Action verilerine göre mart ayında Android ya da IOS fark etmeksizin dünyada pek çok ülkede en çok indirilen uygulamalarda birinci sıraya oturdu. Türkiye’de ise sadece iş uygulamaları kategorisinde ilk sırada yer aldı… Yinede Türkiye’de de Sağlık Bakanı›nın bile konuştuğu uygulama
128.8
%
Salgının etkisi ile mobil uygulamalarda en çok büyüyen kategori iş uygulamaları.
300 MILYON
Nisan ayında Zoom’da yapılan günlük toplantı sayısı.
62 MILYON
14-21 Mart 2020 haftasında iş uygulamalarının dünya çapında geçtiği indirilme sayısı. -Şimdiye kadarki en büyük haftası-
90
%
İş uygulamalarına bakıldığında 14-21 mart indirme sayıları, 2019 genelindeki indirmelerin haftalık ortalamasından yüzde 90 daha fazla.
2,7 MILYAR DAKIKA
Zoom’un en yakın rakibi Microsoft Teams, günlük görüşme rekoru kırdı. Uygulamanın mart ayı ortasındaki rekoru 900 milyon dakikaydı. Görüşmelerde yüzde 200’lük bir artış olduğunu görüyoruz.
44 MILYON KULLANICI
Microsoft Teams’in martta açıkladığı kullanıcı sayısı.
İSPANYA’DA EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ IŞ UYGULAMALARI 1. Zoom Zoom 2. Google Meet Hangouts Meet Google 3. Microsoft Teams Microsoft Teams 4. Cisco Webex Meetings Cisco Webex Meetings
İTALYA’DA EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ IŞ UYGULAMALARI 1. Zoom Zoom 2. Google Meet Hangouts Meet di Google 3. Microsoft Teams Microsoft Teams 4. Cisco Webex Meetings Cisco Webex Meetings
olan Zoom rakiplerine nasıl fark attı? Daha önce neredeydi? Rakiplerinin bütün silahlarını kuşandığı savaşta şimdi ne olacak? PİYASA DEĞERİ 40 MİLYON DOLARI AŞTI
Eski Cisco Webex çalışanı Eric Yuan, Cisco Webex’in bulut platformlarında olmayan video konferans ürününün zorlanan müşteriler tarafından hiç beğenilmediğini fark etti. Cisco yönetimiyle konuşup ürünü yeniden tasarlamak istediğini söyleyen Yuan’ın isteği reddedildi. Zorlu bir mücadele de olsa Yuan, 2011’de kendi yoluna çıktı ve kesintisiz video ortamında ekipleri bir araya getirme düşüncesiyle Kaliforniya’da Zoom’u kurdu. Zoom, 2012 yılının sonunda beta sürümünü yayımladı ve bir yıl geçmeden 1 milyondan fazla kullanıcıya ulaşınca, yatırım almaya da başladı. Aldığı yatırımlarla büyüyen Zoom, 2017’de 1 milyar dolar değerini geçerek ‘Unicorn’luğa erişti. Şimdi ise halka açılmasından aylar sonra dünyada en çok kullanılan video konferans uygulaması oldu… Aralık ayında günlük 10 milyon kullanıcı toplantı yapıyordu, Nisan 2020’ye geldiğimizde bu sayı 300 milyona ulaştı. Piyasa değeri ise 40 milyar doları aştı. Koronavirüs sonrasında hızla popüler olduklarını söyleyen Zoom Video Communications Gelişen Pazarlar, Pazarlama Müdürü Emrah Aydın, ancak bunun öncesinde de hem kullanıcı sayısı hem de piyasaya değeri hızlı büyüyen bir şirket olduklarını vurguluyor. Zoom olarak her zaman müşteri odaklı yaklaşımıyla rakiplerinden ayrıldığını belirten Aydın, sosyal izolasyonda büyüme ivmelerinin arttığını ve kolay kullanım ile dünyada günlük 300 milyon kullanıcı toplantı yapmaya başladığını dile getiriyor. Yazılım mimarilerinin hızla artan etkinlik düzeylerini karşılayabileceğinden emin olduklarını söyleyen Aydın bunu şöyle anlatıyor: “Platformumuz, her yönüyle iletişimin teknolojik açıdan en zorlu yönü olan video için taALMANYA’DA EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ IŞ UYGULAMALARI 1. Zoom Zoom 2. Microsoft Teams Microsoft Teams 3. Cisco Webex Meetings Cisco Webex Meetings 4. iscanner iscanner
sarlandı. Dünyanın 17 noktasında kendi global veri merkezlerimiz bulunuyor. Bununla ses ve video trafiği yönlendirirken belirgin bir kontrol ve esneklik yeteneği kazanıyoruz. Platformu, bir kullanıcıya yakın bir veri merkezinde kapasite sınırları oluştuğunda, ek trafiğin diğer bir veri merkezine yönlendirilmesini sağlayacak şekilde tasarladık. Eşi benzeri olmayacak ani bir talep artışı durumunda, on binlerce Amazon Web Services sunucusunu Gizlilik Politikamız ile tamamen uyumlu olacak şekilde, sadece birkaç saat içinde erişilebilir hâle getirme olanağımız var, böylece kullanıcılarımıza en ufak bir etki bile yansımayacak” diyor. Zoom’un birçok kişi için yeni olan bu deneyimin daha yaygınlaşacağını öngördüğünü ifade eden Aydın’a göre, ayrıca uzaktan çalışmanın istihdamı da olumlu etkileyecek. Aydın, ofislerin getirdiği masraflar olmadan, uzaktan da verimli çalışılabildiğini gören kurumlar, istihdamı artırabileceğine de inanıyor... ZOOM ARTAN POPÜLARİTESİ NEDENİYLE HEDEF
Zoom’un artan popülaritesinin kötü niyetli kişiler tarafından bir hedef olmasına sebep olduğunun farkında olduklarını ancak kesinlikle veri satma iddialarını reddeden Aydın, “Ortaya çıkan problemleri son derece ciddi karşılıyoruz. Bu sorular, Zoom’u hem şirket hem de kullanıcıları için daha iyi bir noktaya taşıyacak. Her birini detaylı bir şekilde inceliyor, açıkları gideriyor, problemlerin üstesinden geliyoruz. Bunlardan bir şeyler öğreniyor ve gelecekte daha iyisini yapmak istiyoruz” diyor. Bu hikaye başkalarına ilham olmaya devam edecek mi yoksa gizlilik problemleri Zoom’un başına iş açarak rakiplerinin gerisinde kalmaya mı yol açacak? Normalleşme başladığında ofisleri yeniden doldurup video konferansları unutacak mıyız? Dışarı çıkmaya başladığımız da webinar’lar ya da sosyal medya canlı yayınları devam edecek mi? Hep birlikte göreceğiz.. ABD’DE EN ÇOK INDIRILEN ÜCRETSIZ IŞ UYGULAMALARI 1. Zoom Zoom 2. Google Meets Hangouts Meets by Google 3. Microsoft Teams Microsoft Teams 4. Cisco Webex Meetings Instacart Shopper: Earn Money
Korona gölgesinde
Anneler Günü MALUM, HER ANNELER GÜNÜ’NDE TÜRLÜ HEDIYELER, KARTLAR VE GÜZEL SÖZLERLE HAYATIMIZIN EN ÖNEMLI KIŞISINE SEVGIMIZI IFADE EDERIZ. ANCAK KORONAVIRÜS, BU KOŞULLARDA ARAMIZA BELLI BIR SET KOYUYOR. KORONA GÜNLERINDE ANNELER NASIL HISLER IÇERISINDE? FARKLI ALANLARDAN BAŞARILI KADINLAR, ÇOCUKLARINA YAZDIKLARI MEKTUPLARLA ANLATTI HISLERINI…
SANAT 39 SOHBETLERİ
“Duydum ki online resim dersinde öğretmenin “Kendi süper kahramanınızın resmini çizin” dediğinde sen benim resmimi çizmişsin. “Benim kahramanım annem” demişsin…” Bahar Madran / Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi
Bade’ye mektup…
C
Canım kızım, Bu mektubumu sana hastaneden yazıyorum. Hani beni her sabah neşeyle uğurladığın, dönüşümü camda beklediğin, eve döndüğümde beni gördüğünde sevinçle zıpladığın ama bir türlü kucağıma atlayamadığın, hastanemden yazıyorum. Yazmak istediğim o kadar çok şey var ki… Sanırım öncelikle senden özür dileyerek başlamak zorundayım. İçinde bulunduğumuz bu salgın günlerinde yanında olamadığım, evde uzun uzun senin endişelerini dinleyemediğim, gece kabuslarında “geçecek kızım” diyerek sana sarılamadığım, sıkıldığında “haydi o zaman bir kek yapalım” diyemediğim için sana büyük bir özür borçluyum. İnan bana bu zor günler çok yakında geçecek. Yine o çok sevdiğimiz deniz kıyısına gideceğiz, sen yine kumlarda çıplak ayak koşturacak, yorulduğunda yanımıza gelip birbirimize kocaman sarılacağız. Yeni aldığımız, henüz hiç binemediğin bisikletinle parka gideceğiz, arkadaşlarınla yine doyasıya oynayacaksın. Şimdi dört yaşındasın, kocaman insanların bile akıl dengesini korumakta zorlandığı bu günlere o kadar güzel uyum sağladın ki, sanırım bu nedenle koca bir teşekkürü de hak ediyorsun. Her şeyi o kadar hızlı kavradın ki, mesala önceden işe gitmemem için ağladığın olurdu, bugünlerde bazen seni deniyorum “Acaba bugün gitmesem mi Bade” diye sorduğumda, “Hayır anne, o zaman korona kapan hastalara kim bakacak” diyerek işe gitmem için beni ikna etmeye çalışıyorsun. Ben de bu büyük destek ile daha bir keyifli geliyorum hastaneye. Son olarak; duydum ki online resim dersinde öğretmenin “Kendi süper kahramanızın resmini çizin” dediğinde tüm arkadaşların en sevdikleri karakterleri resmederken sen benim resmimi çizmişsin. “Benim kahramanım annem” demişsin. Buna ne denir ki, ben ve benim gibi binlerce süperkahraman senin için senin gibi küçük melekler için ömrümüzün sonuna kadar savaşmaya devam edeceğiz.
40 ANNELER GÜNÜ
“Biliyorum çoğu anneden biraz farklıyım. Ama sana güzel bir sürpriz; sen de diğer ortalama insandan daha farklı bir ruhsun, benim parçamsın, iyi ki de varsın.” Tuba Ünsal/Oyuncu
Sare’ye mektup…
M
Minik bir kalp çarpıntısı, korkuyla karışık heyecan ve en belirgini de çok yalnız hissettiğimde geldin hayatıma. İkimiz daha ilk gece baş başa kaldık. Sen dünyaya gözlerini açtın, ben anneliğe. Baban “seni sabaha kadar ihtiyaç halinde yanıma getireceklerini” düşünüp, senin göğsümde tüm ihtiyacını gidereceğini, beni kana kana koklayarak, sabahı edeceğimizi bilemeden eve döndük. Seninle ilk gece baş başa hayatımız başladı. Hayatımızın geri kalanında hep yanında olacağıma, seni her şartta her ortamda, yalnız bırakmayacağıma söz verdim o gün. 4 yaşına geldiğinde de sözleşmemizi imzaladık. Senin muhtemelen bundan şu an haberin oluyor, çünkü sözleşmen kasada duruyor. Büyüdüğünde beni fazlaca yalnız bırakmayacaksın, Fransızcamla dalga geçersen ya da beni beğenmeyeceğin günlerde bunu kendine saklamazsan da tazminat ödeyeceksin. 100 kere öpücük tazminatı. Şu an farkında değilsin ama bir ergen için dayanılmaz bir ceza olacak. Yoo, bunu yazarken de sana imza yerine kâğıda parmak bastırırken de gülmüyordum, sesli kahkaha atıyorum. “Annelik demek vicdan demek” lafı çok üzeri ezilmiş bir tanım gelirdi. Ama vicdanını bu kadar zorlayan bir meslek, bir mertebe sanırım yok hayatta. Seni yanımdan ayırmadan sırtımda, kucağımda her yere taşıdım, hiç elini bırakmadım, hadi artık zamanı geldi bende kanatlarımı takayım ve tek başıma bir iki gün geçireyim dediğimde vicdanım kemirdi hep kalbimi. Minik minik kanadı kalbim senden her ayrıldığımda. Benim en komik seyahat arkadaşımsın Sare. Farkında değilsin ama çok güzel anı biriktirdik birlikte. Tayland’da kaldığımız adada su bulamayınca hindistancevizi suyuyla senin bir yaşındaki bedenini beslemem, Sri Lanka’da kardeşini emzirmekten bitap düştüğümde senin kucağında uyumam, İtalya'yı trenle dolaşmak ve tam Siena da senin antibiyotiğini kırdığımda eczacıya ağlayarak bana reçetesiz ilaç vermesini sağlamak, Railey de yağmurda kalıp ayağımızdaki terlikleri bile suya kaptırıp sana korkma diye şarkı söylerken aslında hayatımın en korkunç anını yaşıyordum, kısaca dünyanın her yerinde seninle olmak ve senin için her çözümü üretmek, işte ilk gece tam da buna söz vermiştim ben. Bu dokuz yıllık macerada bilinçaltının doğru şekillenmesi için elimden geleni yaptım, gerisi sana kalmış Sare. Çocuklar bu yaşa kadar ne yaşarlarsa hayatının geri kalanında nasıl bir insan olacakları belli olurmuş, benim kısmi görevim sona erdi, şimdi birlikte hasat mevsimine geçiyoruz.
Bu yolculukta en mühimi kimseyi kırmadan ilerlemeye çalış. Kalp kırmamak mümkün değildir ama en kısa sürede kırılan kalpleri toparlamayı bilmen lazım. Rahmetli dedenin “İnsanlara güvenmeden yaşayacağına güvenerek kazık ye” lafını unutma. Güvenmek her zaman iyidir. Hayat güvenerek yaşandığında daha kolayca akıp gider. İnsan sevmeye kıymet ver ama önce kendi sev Sare. Sen kendini ne kadar derinden, güzel seversen nasıl sevileceğinle ilgili çevrendeki insanlara da o kadar ilham olursun. İnsan sev ama hayvanları da sev, koru, çevrene iyi bak, doğayla iç içe yaşa. İnsana sarıldığın kadar ağaçlara da sarılmaya çalış. Hayattaki her şeyin bir enerji alanı vardır, sen seçimlerini enerjisi iyi şeylerden yana kullan. Kötü enerjiden çabuk pes etme, dönüştürmek için çabala ama olmuyorsa da bas git oradan. Sadece çıkıp kapının önünü temizleme çık bütün sokağını temizle. Verilenden daha fazla sorumluluk al. Bazen “deli” tanımı güzeldir insana hayat özgürlüğü, hareket kabiliyeti verir. Deli ve dahi arkadaş tanımlardır, sıradan olma bu iki tanıma daha da yaklaş. Sana verilenle yetinmemeyi sanırım sana öğretmeyi başardım, bu alanda daha da sınırlarını zorla. Yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalış, hırslı olmak bazen fena bir şey değildir, bırakabilmeyi de öğren ama, hırsına yenik düşmeden gülümseyerek çabala. Ne kadar ciddi bir şey yaparsan yap içinden hep gülümse, gülümseyerek yapılan iş herkese daha iyi gelir. Hayatta hiçbir şey sevmekten daha mühim değil Sare. Sevmek bu hayatı en güzelleştiren şey. Âşık olabildiğin kadar ol, aşk güzel bir şeydir. Bazen canın yanabilir, kendi acının geçme zamanını kendi düzeninde not al ve sonra hep kendine “bu da geçecek ya hu” de. Zaman ilerledikçe acın azalır, acı insanı daha güzel daha dingin yapar, acını da sev. Sadece insana âşık olunur sanma. Bazen bir çiçeğe bakıp hayran olursun, bazen her tonda yeşili gördüğün ormana, deli gibi akan bir suya bakıp evrene, doğaya âşık olursun. Ama en güzel aşkı hep kendine duy. Benim seni koruduğum gibi, pamuklar içinde koru kalbini. Değerini önce kendin bil, kimseyi bekleme güzel sofralar kurmak için, en güzel kıyafetlerini giymek için. Geç aynanın karşısına kendine iltifat et kimsenin sana “Güzel” demesini bekleme. Biz evimizin en güzel yeri misafir odasına sadece misafir gelince girebilen bir nesildik, sen evinin en güzel yerini, en huzurlu alanını kendine ayır, kimsenin yanında olmasını bekleme. Çalış-
ANNELER 41 GÜNÜ
mayı hayatının dörtte birlik zaman dilimine koy ne daha az ne daha fazla. Maneviyatın, ailen, arkadaşların ve sosyal hayatın sonrasında da çalışma gelsin sırasıyla. Bu dengeyi şaşırtma. Sen öyle bir coğrafyaya doğdun ki kadın olmak eksiklik, ayıp dendi çoğu kasabada. Kadın olarak ilk bilmen gereken şey kadınlığına sahip çıkman, onu sevmen, kendini ne eksik ve fazla görmen. Bunu sözünün geçtiği her eksik hisseden kadına aşıla. Erkeklerden ne daha acizsin ne de daha üstün. Onlarsız da olunamayacağını anla. Hayat müthiş bir denge kızım, dengeni korumaya önem ver. Düştüğünde yanında elini tutacak arkadaşlar biriktir. “Arkadaş büyüktür akrabadan” bunu unutma, arkadaşları seçeriz akrabalara doğarız, seçim yapma şansı bizim elimizde. Hayatında seçtiğin ve en çok görüştüğün beş arkadaşının seni sen yapan insanlar olduğuna inanırım, o beş insanı doğru seç. Kimisiyle sabahlara kadar eğlen, kimisiyle derdini paylaş ama mutlaka meraklı, bilmeye aç insanlardan da seç. Araştırmasını seven insan seni de sürükler büyütür. Okumanın ne kadar önemli olduğunu büyüyünce anladım Sare. Kitap okumak hayattaki en değerli iletişim aracımız dilimizi zenginleştirir. İnsanlara bizi doğru yansıtan şeydir iletişim. İletişimin güçlü olursa, kelime ve hayat dağarcın ne kadar fazla olursa o kadar az insan yanlış anlar seni.
Bana tek bir şey seçeceksin ve daha mutlu bir hayatın olacak deseler “Varsayımda bulunmamayı" seçerdim. Çünkü hayatta tek bir doğru yoktur, her olayın bilemediğimiz milyon tane detayı vardır, varsayımlar bizi daha zalim ve daha anlayışsız insanlar yapar, at çıkar hayatından varsayımı. Vücudunun makinen olduğunu unutma. Bilgisayarına gösterdiğin özeni ona da göster. İçine ne attığına önem ver, dikkat et. Ne kötü beslen ne de kötü duygu sakla vücudunda, sana öğrettiğim gibi öfkeli hissettiğinde al yastığını ve dövmeye başla. Tüm öfkeni akıt vücudundan. Öfke panzehri olmayan bir şeydir, seni yavaş yavaş çürütür. Sessiz kalmaya, durmaya zaman ayır. Bazen sessiz kalmak en iyi kitabı okumaktan en güzel filmi izlemekten daha çok büyütür insanı. Bir gün şöyle bir şey okumuştum, “Hayata gelmeden önce annelerimizi bize gösterirlermiş ve biz istediğimiz hayata uygun olanını seçip dünyaya gelirmişiz” Fazla ruhani bir hikâye ama buna inanmak bana iyi geliyor. Senin beni seçmiş olman, benim hayatıma gelmenin senin kararın olması omuzumdaki yükü azaltıyor. Beni seçtiğin için teşekkür ederim Sare, sana söz hep ilk gün söylediğim gibi yanında istediğin kadar, izin verdiğin kadar olacağım. Biliyorum çoğu anneden biraz farklıyım. Ama sana güzel bir sürpriz; sen de diğer ortalama insandan daha farklı bir ruhsun, benim parçamsın, iyi ki de varsın.
42 ANNELER GÜNÜ
“Sen benim ilk ve tek çocuğumsun. Anne, insanın ilk vatanıdır. Bu onur bana yeter.” Ayla Kutlu/Edebiyatçı
Kemal’e mektup…
Oğlu Kemal’in 4. yaşgününde.
B
Benim bedenimden ayrılıp karnımın üstüne yatırıldığın anda, “Çok uzaklarda var olacak kuşaklara beni taşıyacak bir dalım var,” diye düşündüm. Yaşına gelmeden babasının yanında, yatağa uzanmış onun okuduğu gazeteye sıkılmadan ve sessizce bakan, 1 yaşında eline geçirdiği kitapların sayfalarından küçük parçalar kopararak yiyen ve benim “oğlum en zorlu kitapları hazmeden bir alim” diyerek engel olduğum bebektin. 3.5 yaşında okumayı, 4 yaşında yazmayı öğrenen, annesinin harika çocuğu, şakacı, taklitçi, okumaya deliler gibi meraklı, sekiz yaşında Encyclopedia Britannica ciltlerini okumaya çalışan ve onları elinden bırakamayan, bütün sınıflarını anne ve babasını hiç üzmeden geçen, çok kültürlü ve gencecik birey olduğunda, çok özgün bir dalda doktorasını tamamlamış oğlum… Benim oğlum olma kimliğinin artık kendi özgün kimliğine dönüştüğünü algıladığım günün gecesinde, çok sevdiğim bir arkadaşıma telefon ettim ve kendimi Petrol Yüksek Mühendisi annesi olarak tanıtmanın tarif edilemez mutluluğunu duydum. İkimiz de kedi âşığı anne oğulduk. Klasik batı müziğinin yaratıcı gücünü hep paylaştık. Şimdilerde artık müzik konusunda ben senden yararlanıyorum. Ben durakladım, senin ardından gelmeye çalışıyorum. Hep dikkatli, saygılı, sabah ve akşamları durumumla ilgilenen, müziği, politikayı, insanımızı konuşabildiğimiz, sağlığımı sürekli kontrol eden, eşiyle birlikte sürdürdükleri ilişkiye saygı duyduğum, yaşamının ayrılmaz parçası olan eşini sevip onayladığım, bana verdikleri armağanların her birini özenle seçen iki çocuğum olduğu inancımı yaratan sevgili oğlum. Benim, “anneler gününde bana hiçbir zaman bir armağan almayacaksın,” sözümün anlamını kavrayan sevgili oğlum, senden büyük armağan olur mu? Sen benim ilk ve tek çocuğumsun. Anne, insanın ilk vatanıdır. Bu onur bana yeter.
ANNELER 43 GÜNÜ
“Senin bundan 10 sene sonraki halini hayal ediyorum. İyi kalpli, doğru, çalışkan, bilgili ve yüreği sevgi dolu, tecrübeli ve akıllı, insani değerleri ile öne çıkan ve yönetim becerileri kuvvetli bir lider olarak…” Banu Dedeman/ Dedeman Turizm Grubu Yönetim Kurulu Başkanı
Murat’a mektup…
s
Sevgili Oğlum, Garip bir dönemden geçiyoruz, nereden bilebilirdik böyle olacağını? Mezuniyetin için Mayıs’ta heyecanla Chicago’ya gelmeyi hayal ederken, Mart ayında sen İstanbul’a döndün. Şükürler olsun ki 16 Mart Pazartesi sabahı saat 8’de seni aradığımda telefonu açtın ve hemen biletini aldık. Böyle bir dönemde senin orada kaldığını düşünemiyorum, çok şükür ki şimdiye kadar her şey yolunda ve yanımdasın. Korona virüs olayı tüm dünyayı sardı ve belli ki bundan sonraki hayat asla eskisi gibi olmayacak. Dünya tarihi 100 yıl sonra bu salgını nasıl anlatacak bilmiyoruz ama eminim herkesin dediği gibi “çağ değişiyor.” Belki de bu sürecinin içinde yaşarken bizler henüz çok iyi anlamıyoruz. Ancak değişim ve dönüşüm kaçınılmaz olacak. Bu süreci kabullenip, uyum sağlamamız lazım. Sosyal, psikolojik, fiziksel ve ekonomik olarak bu yeni dünyayı anlamak gerekiyor. Şöyle ifade edebilirim; birileri bu değişimi yönetecek. Liderler belirleyici olacak. Liderlerin aldığı kararlar dünyayı şekillendirecek ve diğerleri açılan bu yolu takip edecek. Belki insanlık bir testten geçiyor. İyiler ve kötüler, merhametli olanlar ve olmayanlar. Ayrışma zamanındayız. Yapılan tüm kötülüklerin, çevrenin ve doğanın talan edilmesi, kaynakların tükenmesi ve sosyal adaletsizliğin bir faturası olacaktı, işte şimdi bunun bedelini ödediğimize inanıyorum. Herkesin şu soruları sorup, cevaplarını ruhunun derinliklerinde araması lazım. Bizden sonra gelecek nesiller, senin çocukların için nasıl bir dünya bırakmak istiyoruz? Bu pandemi olmasaydı da senin hayatında bir dönüm noktasıydı bu sene. Makine mühendisi olarak mezun olup, iş hayatına başlayacağın bir dönemdesin. Seninle ne kadar gurur duyduğumu anlatsam az. Lisenin son seneleri ve üniversite eğitimin boyunca yıllardır yurt dışında tek başına yaşayabilmek, yaşadığın ülkenin diline, kültürüne uyum sağlayıp, yeni insanlarla tanışmak, hobiler geliştirip keyif alabilmek, üstelik bu maceraya 17 yaşında başlamak hiç de kolay değil. Seni gerçekten tüm samimiyetimle takdir ettiği-
mi belirtmek istiyorum. Evet, mezun olmana haftalar kaldı. Derslerin ve sınavların bitene kadar bütün odağımız elbette okul. Tam 6 hafta sonra Mühendis Murat olarak hayata başlıyorsun. Bu süre içinde salgının biteceğini düşünmüyorum. Hatta Eylül veya Ekim’i bulabilir. O sebeple aklıma gelen ve senin faydana olacağını düşündüğüm bazı konuları bu mektubumda ifade etmek istiyorum. Oğlum, canım, bir tanem… Sen artık 23 yaşındasın. Mezuniyetinle hayata atılmak, sorumluluk sahibi, üretken, çalışkan, kendine ve ailene faydalı bir birey olmaya adım atacağın dönemdesin. Artık gerçek hayata doğru ilerliyorsun. Çevrene bir bak, başarılı, sorumluluk sahibi ve mutlu insanların bazı ortak özellikleri var. Onların hayatlarını incelemeni tavsiye ediyorum. Hayatta kendini gerçekleştirmiş, potansiyelini ve yeteneklerini fark edip buna göre seçimlerini yapmış insanlar hem mutluluğu hem başarıyı yakalıyorlar. Sen nasıl biri olmak istiyorsun? Senin bundan 10 sene sonraki halini hayal ediyorum. İyi kalpli, doğru, çalışkan, bilgili ve yüreği sevgi dolu, tecrübeli ve akıllı, insani değerleri ile öne çıkan ve yönetim becerileri kuvvetli bir lider olarak seni hayal ediyorum. Belki bu benim hayalim. Belki senin hayalin bambaşka. Ama inan bana ister senin hayalin olsun ister benim, senin için yeni bir dönemden bahsediyorum ve bilmelisin ki sancısız olmuyor bu süreç. İnsanın kendi kabuğunu kırıp dönüşmesi kolay bir süreç değil ama bunu başardığın zaman da bilmelisin ki sonunda müthiş bir sürpriz seni bekliyor. Gerçek şu ki, bazen gördüğümüzden çok daha fazla güce sahibizdir ve enerjimizi değişime direnerek harcarız, gözlerimiz geçmişe yapışır, artık olmadığımız o kişi olmaya çalışırız. Bugüne kadar kendin olmana izin vererek, karakterine saygı duyarak kendi kararlarını vermeye teşvik etmeye çalıştım. Artı yönlerin çok fazla. Bunları da yeri geldikçe sana ifade ettiğimi düşünüyorum, umarım yeterli derecede söylüyorumdur. Senin hayattaki duruşuna saygı duyuyorum ve seni çok ama çok seviyorum. Yeni dönemde değişmeye hazır mısın? Yuvana, evine hoş geldin… İyi ki geldin, seni çok özlemiştik
44 ANNELER GÜNÜ
“Seninle yaşayamadığım çocukluğumu yaşıyorum…” Göksu Üçtaş/Milli Artistik Jimnastikçi
Lina’ya mektup
T
Canım kızım, Tam da senin yaşlarında annemden, onun kokusundan ayrı kaldığım, evimden kilometrelerce uzak ve yabancı bir şehirde yalnız yapayalnız küçücük bir çocuktum. Üstünü örtemeyen, saçını toplayamayan, geceleri karanlığın içinde annesini arayan, uzattığımda elimi tutacak, açtığım kollarımı saracak, dizimdeki değil kalbimdeki yarayı iyileştirecek, annesine bir an önce kavuşmak için Allah’a her gün dua eden bir çocuktum. Dik durdum, büyüdüm, çalıştım, güçlendim, ayakta kaldım. Annemin o gün yaptığı fedakarlığı ancak anne olunca anladım. Ama sen sakın korkma. Yanında, yüreğinde, yamacındayım. Uzattığın elini tutar, açtığın kollarını daima sararım. Üzerini açtığında hep yanıbaşındayım. Sevgi istediğinde her şeyimle seninleyim. Şimdi senin yavaş yavaş büyüdüğünü ve benim en yakın arkadaşım oluşunu, seninle eğlenmeyi, o sorulan sorulara çocuk mantığıyla beni şaşırttığını seyrediyorum. Seninle yaşayamadığım çocukluğumu yaşıyorum. Seni ilk emzirdiğimde annem bana bakıp “Bu prenses senin; ömür boyunca senin olacak” demişti. Sonsuza kadar sen benimle ben seninle. Daima ve her zaman. Seni seven Annen
ANNELER 45 GÜNÜ
“Bugünlerde yaşadığımız küresel salgınla mücadelem sırasında da senin desteğin ve sevgin bana çalışma ve dayanma gücü veriyor.” Prof.Dr. Birsen Durmaz
Göksu’ya mektup
C
Canım kızıma, Seninle birlikte muhteşem yolculuğumuz, anne olacağımı öğrendiğim gün mutlulukla başladı. Heyecanla beklediğimiz günlerden sonra, seni kucağıma aldığım gün dünyanın en güzel hediyesi verilmişti. Doğduğun gün, yaşama ve dünyaya bakışım değişti. Çok severek yaptığım mesleğimin zorlukları senin bir gülümsemen ile anlam kazandı. Bugünlerde yaşadığımız küresel salgınla mücadelem sırasında da senin desteğin ve sevgin bana çalışma ve dayanma gücü veriyor. Değişen dünyada, değişen enfeksiyonların tanı ve tedavisini yapan bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı olarak gözlemim, toplumsal yıkımların tek kahramanının mikroorganizmalar olmadığı, insanoğlunun da bu süreçte önemli bir rol üstlendiğidir. Dünyamızı güzelleştiren çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakmak isterken, doğayı insanların ihtiyacını karşılayacak bir kaynak topluluğu olarak gören ve sorumluluk duymayan yeni dünya düzeni ile kaynaklarımız hızla tüketiliyor. Yaşadığımız küresel salgın, doğayla uyumlu yaşamamız gerektiğini, sağlığın önemini ve mutlu olmanın bireysel değil, herkesin mutluluğuyla bir olabildiğini gösterdi. Çevre bilinci ile yetişen siz gençlerin sevgisi ve iyileştirici gücüyle, yeşilin tonları, kar taneciğindeki mükemmellik gibi gerçek güzellikler ile yaşayacağımız bir dünya olacaktır.
46 FUTBOL GÜNDEMİ
FUTBOL 47 GÜNDEMİ
Kulüpler artık daha az para harcayacak 12 MART 2020 GÜNÜ FATIH TERIM STADYUMU’NDA OYNANAN BAŞAKEHIR-KOPENHAG MAÇI TÜRKIYE’DEKI SON SEYIRCILI MAÇ OLARAK TARIHE GEÇTI. BAŞAKŞEHIR TEKNIK DIREKTÖRÜ OKAN BURUK HEM MAÇIN HIKAYESINI HEM DE FUTBOL ENDÜSTRISINE DAIR ÇARPICI AÇIKLAMALAR YAPTI. 2019-2020 futbol sezonunda Avrupa’daki son temsilcimiz Başakşehir, 12 Mart 2020 tarihinde Danimarka ekibi Kopenhag ile Fatih Terim Stadyumu’nda karşı karşıya gelecekti. Maçtan birkaç gün önce ise Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ, “Kopenhag maçına tüm taraftarlara açık davet gönderiyoruz. Mesele Türkiye olduğunda tek bir güç olduğumuzu göstereceğiz. 17 bin Türk bayrağı ile milli maç havası oluşturmaya çalışacağız. Maç gelirlerini Mehmetçiğimize bağışlıyoruz” açıklaması yaptı. Göksel Gümüşdağ da bu maç için taraftarlara çağrıda bulunmuş ve maç gerçekten de Milli maç havasında geçmişti. Maçı Başakşehir 1-0 kazandı ancak maçın bir başka önemi daha vardı. Başakşehir- Kopenhag karşılaşması 2019-2020 futbol sezonunun Türkiye’deki son seyircili maçı olmuştu… İşte o maçın öyküsünü Başakşehir Teknik Direktörü Okan Buruk anlattı… İTALYA BİZİ KORKUTTU
CE YHUN KUBURLU
İtalya’da 3 yıl boyunca futbol oynayan Okan Buruk, Covid-19 sürecininin başlangıcını şöyle özetledi:
“Biz bir yandan Avrupa ve bir yandan da Türkiye’deki maçlara devam ediyorduk. Türkiye’de ilk vakanın görülmesiyle ‘acaba İtalya gibi olur mu’ diye içimizden geçirmeye başlamıştık. Bir yandan da işimize odaklanıyorduk. Ama Avrupa’dan gelen haberler de bizi korkutuyordu. İtalya’da 3 sene yaşadım. Oradaki dostlarımdan sürekli bilgi alıyordum. Türkiye için de böyle bir tablo olmaz inşallah diye dua ediyorduk ve nitekim de olmadığını gördük.” MİLLİ MAÇ GİBİYDİ
Kendi sahalarında oynadıkları UEFA Avrupa Ligi son 16 maçını da değerlendiren Okan Buruk, şöyle konutu: “Aslında biz kulüp olarak sahamızda çok yüksek seyircili maçlar oynamıyoruz. Ama öyle bir atmosfer vardı ki o gün gerçekten de son seyircili maç gibiydi… Başkanımızın maç öncesi yaptığı açıklamalar Avupa kupası maçımızı adeta bir Milli maç havasına kattı. Tribünlerdeki seyircilerden de bu anlaşılıyordu. Maçın geliri de Mehmetçik Vakfı’na bağışlanmıştı. Maçı kazanmış olmak ve Avrupa’da yolumuza devam ediyor olmak bi-
zim için çok önemliydi. Ama tabi ki her şeyin başı sağlık.” FUTBOL ENDÜSTRİSİNİN DURUMU
Futbol endüstrisinin zor bir döneme girdiğini anlatan Okan Buruk, “Elbet bu günlerde geçecek eski günlerimize kavuşacağız. Ancak birçok sektör de olumsuz etkilenecek. Bunların başında da futbol geliyor. Bugün kulüplerin kasasına para girmiyor. Yayıncı kuruluş ödeme yapmıyor, maç günü geliriniz yok. Futbolcular da para kazanamıyor. Gidişat çok da iyi değil. Bundan sonraki sezonlarda da bunun etkileri hissedilecektir. Kulüplerin kasasına fazla para girince çok harcanıyordu, şimdi az para girince az para harcanacak. Doğru transferler ve paranızı doğru kullanmanız gerektiği bir döneme doğru gidiliyor. Başakşehir benim 8’inci kulübüm. Artık kulüplerin altyapıya yatırım yapması gereken bir dönem. Ancak önce altyapının da altyapısını oluşturmalı. Her yıl kulüpler bir futbolcu çıkarmalı en az.
NASIL BİR EKONOMİ
YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ HANDAN SEMA CEYLAN
MEDYA HABER BASIN A.Ş
HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR YAZI KURULU FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, DİDEM ERYAR ÜNLÜ, SELENAY YAĞCI KATKIDA BULUNANLAR BAŞAK DİZER TATLITUĞ, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELIN BOZKURT ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul
#evd
ekal
Koronasavar tüyolar PIDEDEN VIRÜS BULAŞIR MI? DIŞARIDAN YEMEK SIPARIŞI VERMEK NE KADAR RISKLI? MEYVE-SEBZEYI DETERJANLA MI YIKAMALIYIZ? BUGÜNLERDE MUTFAKTA HIJYENLE ILGILI AKLA TAKILANLARI KONUNUN UZMANINA SORDUK. HACETTEPE ÜNIVERSITESI GIDA MÜHENDISLIĞI ANA BILIM DALI BAŞKANI PROF. DR. AYKUT AYTAÇ ANLATTI S IC A K DA OL S A P IDE NI Z I F IRIN A AT IN:
Ramazan pidesini fırından aldıktan sonra eve getirin, paketi çöpe atın ve pidenizi 60-70 dereceye ayarladığınız fırında 3 dakika kadar ısıtın. Virüsler etkisiz hale gelecektir. DIŞ A RIDA N S IPA RIŞ V E RIRK E N DIK K AT !
YA S E M İ N S A L İ H
Virüsler gıda ile insana bulaşmaz. Ambalajlardan elimize, yüzümüze bulaşırsa bize de geçer. Dışarıdan yemek siparişi verilecekse, kontrolleri yapılan firmalar seçilmeli. Ancak bu-
rada yine bir risk var: Teslimat çalışanı yoluyla bulaşabilir. Çözüm olarak evde mutlaka 65 derecede ısıtılarak virüsler etkisiz hale getirilmeli. Evet, besin değeri ölmüş oluyor. Fakat virüse yakalanma riskini de öldürüyor. K U R T A R I C I D Ü D Ü K L Ü T E N C E R E : Unutmayalım: Virüslerin ısı dirençleri çok düşüktür. O yüzden bu dönem yaptığınız yemeklerde düdüklü tencere kullanın. Etleri de iyice pişirin. Az pişmiş et, bu dönemde dostunuz değil.
S I R K E Ç Ö Z Ü M D E Ğ I L : Meyve ve sebzeler çok iyi yıkanmalı. Ancak kesinlikle sıvı deterjan kullanmak doğru değil. Son dönemde sirke kullanımına dair bir eğilim var. Ancak şunu unutmamalıyız: sirkenin bu konuda etkili olabilmesi için çok uzun saatler bekletilmesi gerekiyor. Lakin sonrasında o besinin tadı, kokusu değişebilir. Çözüm önerisi, meyve ve sebzeleri bir gün suda bırakmak, varsa kabuklarını soymak…