NBE
SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 07
BAŞAK DIZER TATLITUĞ
SEZONSUZ MODA ÇAĞI BAŞLIYOR
ŞEREF OĞUZ
İLERI TEKNOLOJI FETIŞIZMI VE SONUÇLARI
FARUK ŞÜYÜN
DIDEM ERYAR ÜNLÜ
NAZLI ERAY’IN MASASINDA…
GRETA’NIN KEHANETI GERÇEKLEŞTI, ŞIMDI NE OLACAK?
ŞEBNEM TURHAN
DOLAR NEREYE KOŞUYOR?
Füsun Eczacıbaşı
Dünyanın önde gelen müzelerinin danışma kurulunda, mütevelli heyetinde yer alıyor. Kurucuları arasında yer aldığı SAHA Derneği, Türkiye’de çağdaş sanat alanında en önemli platformlardan… Füsun Eczacıbaşı ile SAHA’nın yeni projelerini konuştuk.
2 İPEK YEZDANİ
Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU, NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM…
6 4
1
Resmi Gazete’de yayınlanan kararla, banka, döviz büfesi ve diğer satış kanallarından vatandaşların yaptığı altın alımlarına yüzde 1 vergi uygulanacak. Daha önce Banka Sigorta ve Muamele Vergisi yüzde kaç idi? A) Binde 1 B) Binde 2 C) Yüzde 0.5 D) Yüzde 0
2
ABD Başkanı Donald Trump, Twitter’ın kullanıcıları Trump’ın mesajının doğruluğuyla ilgili uyarmasından bir gün sonra sosyal medya şirketlerini düzenleme getirmekle ya da tamamen kapatmakla tehdit etti. Trump’ın sosyal medyayı Twitter’dan nasıl tehdit etti? A) HEMEN kendinize çeki düzen verin!!!! B) Kimse beni SORGULAYAMAZ!!! C) Doğru değil diyeni KAPATIRIM!!! D) SANAL demek kontrolsüz demek değildir!!!
3
Sibirya’da koronavirüs nedeniyle iki aydan uzun süredir ziyaretçilere kapalı olan Royev Ruchey Hayvanat Bahçesi’nde nadir görülen Mısır kazları, geyikler, lamalar ve başlıklı maymunlar için ziyaretçilerin olmaması stresi azaltıp çiftleşmeyi teşvik etti. Hayvanat bahçesinde bebek patlaması yaşandı. Ancak ziyaretçilerin olmaması bazı hayvanların kafalarının karıştığını ve davranışlarını değiştirdi. Yetkililere göre insanları en çok özleyen hayvan hangisi oldu? A) Maymunlar B) Zürafalar C) Develer D) Aslanlar
Köleliğin kaldırılmasından yıllar sonra bile ırkçılığın bir türlü bitmediği ABD’de, Minnesota’da polisin gözaltına aldıktan sonra diziyle boynuna bastırarak ölümüne sebep olduğu George Floyd (46) isimli siyahi vatandaşın, polisin umursamadığı son sözleri ne oldu? A) Nefes alamıyorum B) Irkçılığa hayır C) polis şiddetine hayır D) Gözaltı kurallarını ihlal ediyorsunuz
5
Şarkıcı Hadise, 6 aylık hamile olan Amerikalı model Gigi Hadid’in makyajsız görüntüsüne yapılan yorumlara sosyal medyadan tepki gösterdi. Hadise, Gigi Hadid’e destek verirken ne dedi? A- Kadınların metalaştırılmasına karşıyım B-Hamile kadınların birinci önceliği makyaj değildir C- Sıkıldım bu gereksiz yorumlarınızdan ve hakaretlerinizden D- I love you (Seni seviyorum) Gigi Hadid
Dünyanın önde gelen plastik sanatlar sanatçılarından Çinli Ai Weiwei’in corona virüsle ilgili çalışma yapan yardım kuruluşları için yaptığı 10 bin maskenin üzerinde hangi resim var? A) Deniz manzarası B) Çiçekler C) Şifalı otlar D) Orta parmak havada olan küfür işareti
7
İngiltere Başbakanı Borie Johnson, köpeği Dilyn ile birlikte Londra’nın merkezinde çıktığı sabah yürüyüşünde aşağıdaki kıyafetlerden hangisini giydi? A) Kot pantolon ve ceket B) Şık bir eşofman C) Rahat bir kazak ve kumaş pantolon D) beyaz tişört, lacivert şort ve siyah çorap
8
İkonik sinema yönetmeni Martin Scorsese, corona virüsü önlemleri nedeniyle evden çıkamayınca ne yaptı? A) Kitap yazdı B) Instagramdan canlı yayın yaptı C) Kendi kendine kısa film çekti D) Zoom üzerinden hayranlarıyla buluştu CEVAPLAR 1-D, 2-A, 3-C, 4-A, 5-C, 6-D, 7-D,8-C
AJANDA 3 S E L E N AY YA Ğ C I
Dinle, izle, keşfet BU HAFTA DALI ILE İSTANBUL’DA SÜRREAL BIR YOLCULUĞA ÇIKARKEN, TEL AVIV’IN GÜNEŞI VE ENERJISI IÇIN DE EVLERIMIZDE YER AÇALIM MI?
KONSER
Zorlu PSM haziran’da Instagram ve Facebook hesaplarında yeni bir konser serisi başlıyor. İsrail müzik sahnesinin parlayan yıldızlarını buluşturan TLVSOUND konser serisi, Tel Aviv’in güneşini ve enerjisini de evlerimize taşıyacak. Muhteşem yetenekleri keşfetmek için TLVSOUND serisi takip edebilirsiniz. İstanbul’a birçok kez gelen elektronik, etnik ve reggae grubu Anna RF bu kez konuğumuz. Kabak kemane, klarnet, def ve klasik gitar ile üretilebilecek en tanıdık, bir o kadar da kucaklayıcı sesleri üreten bu ekip, 3 Haziran Çarşamba 22.00’de Zorlu PSM sosyal medya hesaplarında canlı yayında olacak. Selda Bağcan ve Primavera Sound 2016’da birlikte sahne aldığı Tel Avivli ünlü müzik topluluğu Boom Pam ise 5 Haziran Cuma 22.00’de izlenebilir.
İSTANBUL’DA DIJITAL BIR SÜRREALIST! S A K I P S A B A N C I M Ü Z E S I ( S S M ) , geçmiş sergile-
rinden seçkileri dijitalde paylaşıma açmaya devam ediyor. Sırada, 20 Eylül 2008 - 1 Şubat 2009 arasında gerçekleştirilen sergisi var. SSM web sitesi, sosyal medya hesapları ile YouTube kanalından erişilebilen “İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dalí” çevrimiçi sergisinde Dalí’nin oluşturduğu eserlerinin yanı sıra, el yazmaları, fotoğraflar ve çeşitli dokümanlar yer alıyor. İspanya’da bulunan Gala-Salvador Dalí Vakfı koleksiyonuna ait eserlerle vakıf dışında gerçekleştirilen en büyük geçici sergi
İŞ SANAT’TA “EDEBIYAT GÜNLERI” BAŞLIYOR 29 Mayıs Cuma gününden itibaren 3 gün sürecek etkinlikler İş Sanat’ın sosyal medya hesapları üzerinden takip edilebilecek. Edebiyat Günleri’nde Darüşşafaka Cemiyeti ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları işbirliğiyle düzenlenen Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi Pelin Buzluk, Kemal Varol, Ethem Baran, Yalçın Tosun ve Melisa Kesmez hikâyelerini seslendirirken, Cevat Çapan ve Haydar Ergülen şiirlerini okuyacak. Programda hem duayen yazar Doğan Hızlan sevdiği şiirleri, hem de MSGSÜ Rektörü Prof. Dr. Handan İnci Elçi seçme eserleri seslendirecek. Oyuncu Esra Bezen Bilgin ve Serhat Tutumluer William Shakespeare’in bir aşk hikâyesinin işlendiği komedi türündeki “Hırçın Kız” adlı eserinden bir bölümü okurken, Yeni Türkü,
olma özelliğine sahip bu etkinlik, sanatçının yağlıboya tablo, çizim ve grafiklerinden oluşuyor. Dalí’nin çocukluk yıllarından başlayan sergide sanatçının sürrealizme dahil olduğu yıllara ait eserler ve yaşamının sonunda tekrar klasisizme döndüğü döneme ait çalışmaları da yer almakta. Gala - Salvador Dalí Vakfı Dalí Çalışmaları Merkezi Yöneticisi ve İstanbul sergisinin küratörü Montse Aguer Teixidor’un söyleşisiyle zenginleştirilen çevrimiçi sergi kapsamında daha önce yine SSM’de gerçekleştirilen Dalí konferans serisi de paylaşıma açıldı.
TİYATRO
EDEBİYAT
Mayısın son pazarı sakin alternatif arayanları İBB Şehir Tiyatroları’nın oyununa davet ediyor. İBB Kültür Daire Başkanlığı, Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen oyunları, dijital olarak yayınlanmaya devam diyor. Mayısta yayınlanacak son oyun ise “Surname 2010” olacak. Oyun, 31 Mayıs Pazar saat 15.00’te, İBB Şehir Tiyatroları ve İBB Kültür Sanat Youtube kanalında tiyatro severlerle buluşacak. Konusu ise şöyle: Kocasının ölümünün ardından açtığı sahafta ona ait hiç görmediği notlarla karşılaşan Sühendan Hanım geçmiş ile bugünün İstanbul’u arasında gerçekleşen bir şenliğin ortasında kalır...
SİNEMA
Hüsnü Arkan ve Emrah Karaca evden yaptığı özel kayıtlarla şiir sözlü şarkıları dinleyicilere sunacak. Prof. Dr. Haluk Oral Nâzım Hikmet’in büyük dedesi Müşir Mehmet Âli Paşa’nın yazdığı “Eriha’nın Gülü” şiirinin ardındaki hikâyeyi anlatırken, Mehmet Birkiye İş Sanat’ın şiir ve hikâye dinletilerinin bugüne kadarki öyküsünü paylaşacak.
Her gün seçkisine yeni bir film ekleyen ve bu filmleri bir ay boyunca izlemeye açık tutan MUBI, kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenlere özel koleksiyon bölümü ekledi.Koleksiyonda klasiklerden yeni keşiflere yüzlerce film yer alıyor. MUBI’nın arşivindeki filmler Truffaut: Auteur ve Sinefil, Kısalar, Ingmar Bergman’ın İçindeki Şeytanlar, Modern Klasikler, Belgeseller, Film Festivallerinin Gözdeleri gibi başlıklar altında bir araya getiriliyor. Standart MUBI üyeliğiyle arşivdeki tüm filmler izlenebiliyor.
4
MÜZİĞİN İÇİNDEN
Spotify’dan geri adım SPOTIFY’IN KONUK SANATÇI ETIKETLEME SISTEMI, SANATÇILARI ORTAK PROJELERDE EŞIT SIFATLARLA ÇIKIŞ YAPMAYA ZORLADI. ARTIK “FEATURING” KELIMESINE GIDEREK DAHA AZ RASTLADIĞIMIZI SIZ DE FARK ETTINIZ MI? herhangi bir açıklama yapmadan sanatçı sayfalarından “Bulunduğu Albüm” bölümünü kaldırması, tüm dünyada müzisyenlerin gündemine oturdu. “Bulunduğu Albüm” bölümü önce Spotify’ın telefon uygulamasında kaldırılmıştı. Şimdi bilgisayar uygulamasında da kaldırılmış durumda. Yalnızca Spotify’ın web versiyonunda görünüyor “Bulunduğu Albüm”, ya da İngilizce adıyla “Appears On.”
BU H A F TA S P O T IF Y ’IN
SIRMA
Spotify aslında bu bölümü sanatçı sayfalarına yerleştiren ilk büyük dijital müzik dinleme platformlarından biriydi. Bunun yanısıra Spotify for Artists uygulamasını geliştirerek, sanatçıların kendi sayfalarını düzenlemesine öncülük eden ilk platform da Spotify’dı. Öncü fikirleriyle tanınan, sanatçıların sosyal medya adreslerini sayfalarına eklemelerini sağlayarak keşif ağlarının gelişmesine katkıda bulunan böyle bir şirketin, sessiz se-
dasız attığı bu geri adıma kimse anlam veremedi müzik dünyasında. Artık remix prodüktörlerinin eserleri, başkalarının şarkılarına konuk olan sanatçıların ortak çalışmaları ve hatta yer aldıkları toplama albümlerin listeleri, dinleyicilerin gözünün önünde olmayacak. Benim 2014’te Amerika’lı DJ ve prodüktör Illenium ile yaptığım çalışmalar, sesimi emanet ettiğim o şarkılar, artık sayfamda görünmeyecek. Bu yaz başka bir sanatçı için yapacağım
MÜZİĞİN 5 İÇİNDEN
THE 1975 İNGILIZ ALTERNATIF ROCK GRUBU THE 1975’IN TAMI TAMINA 22 ŞARKILIK DÖRDÜNCÜ ALBÜMÜ, ÇIKTIĞI ANDAN ITIBAREN HEM MÜZIK ELEŞTIRMENLERINI, HEM DE HAYRANLARI IKIYE BÖLDÜ.
HAFTANIN ALBÜMÜ
Spotify'ın kurucusu Daniel Ek, misyonlarının keşif ağlarının gelişmesine katkı sağlamak olduğunu açıklarken... Peki bu geri adım neden?
remix çıktığında, o da benim sanatçı sayfama düşmeyecek Spotify’da. Sizce de çok garip değil mi? Peki ya dünya çapında dinlenen elektronik dans şarklarına hem kalemiyle, hem de sesiyle hayat veren, sadece ortak projeleriyle kariyerine devam eden vokalistlere ne olacak? Kimilerinin sayfaları neredeyse tamamen boş kaldı. Sanki yıllarca onca emek vermemişçesine, bir çırpıda… Müzisyenler ve müzikseverler imza kampanyaları düzenleyedursun, ben içten içe Spotify’ın bunu teknik bir aksaklık olarak nitelendirip, yol yakınken hatasından döneceğini umuyorum. Fakat bir başka ihtimal daha var hepimizin düşünmesi gereken… Spotify’ın konuk sanatçı etiketleme sistemi, sanatçıları ortak projelerde eşit sıfatlarla çıkış yapmaya zorladı. Artık “featuring” kelimesine giderek daha az rastladığımızı siz de farkettiniz mi?
Bu sadece Spotify’ın değil, diğer dijital platformların da, müzik dağıtım şirketlerinin de alt yapısındaki eksikliklerden kaynaklanıyor… Ya yeterince önem verilmediği için bu alt yapı geliştirilmiyor, ya da ortaya çıkacak metadata verileriyle sürekli başa çıkmaya kimse yanaşmıyor. Ama sene olmuş 2020, biz hala sevdiğimiz sanatçıların konuk olduğu eski projeleri bulmak için isimlerini aramaya yazıp çıkan sonuçları taramak zorunda bırakılıyoruz. Bana sorarsanız bir sanatçının sadece “Bulunduğu Albüm”leri değil, hangi projede hangi görevi üstlendiğini de rahatlıkla görebilmemiz gerekiyor. Bu özelliğin Spotify for Artists ve Apple Music for Artists gibi, dijital platformların sanatçılar için geliştirdiği uygulamalara eklenmesi yeterli. Gerisini biz hallederiz!
Kimisi grubu sınır tanımadıkları için övdü, kimisi de sayısız müzik tarzını bünyesine sığdıran albümü sindirmekte zorlandı. “Notes On A Conditional Form” tam anlamıyla bir kaos. Ama güzel bir kaos. Müzik dünyasının ihtiyacı olan bir kaos. The 1975 özellikle İngiltere’de ve Amerika’da çok sevilen, ünlü bir grup. Arkalarında Polydor ve Interscope gibi iki dev plak şirketi var. Kendilerini kanıtlamışlar, ve ekiplerinden yaratıcılıklarını kısıtlayacak bir tavırla karşılaşmamış olacaklar ki, bu albümü yayınlayabilmişler. Bundan daha güzel ne olabilir? Hep kendini tekrar eden, tüm şarkıları birbirine benzeyen, insanda bir fabrikada üretilmiş izlenimi uyandıran ana akım yıldızlarından siz de çok sıkılmadınız mı? Ben çok sıkıldım. Albümde bir çok eleştirmenin kötü not verdiği, fakat beni içine almayı başaran şarkılar, orkestral ve minimal elektronik düzenlemeleriyle göz dolduran “The End (Music For Cars)”, “Streaming”, “Yeah I Know”, “Shiny Collarbone” ve “Having No Head” oldu. Ambient ve elektronik tınılardan hoşlanan dinleyicilerin bu şarkılara kulak vermesini tavsiye ederim. Öte yandan her zamanki gibi Matt Healy ve George Daniel’ın kalemlerini konuşturduğu şarkılar da mevcut albümde. Yer yer country, yer yer de dream pop’a kayan şarkılarda grubun turne anılarından notlar, vokalist Matt Healy’nin çekingen bir tavırla paylaştığı itiraflar var. Albümün ilk şarkısı Greta Thunberg’ün küresel ısınma konuşmasını içerdiği, ikinci şarkısı da bol gürültülü bir punk denemesi olduğu için geri kalan parçalara hiç şans vermeyenler olmuş… Siz onlardan olmayın. Cevher detaylarda saklı.
TEKNO DÜELLO AHME T CAN Sonunda akıllı telefonlar katlanmaya başladı. Geçen yıl teknoloji şirketleri Huawei ve Samsung bir hevesle katlanan modelleri duyurdu. Hatta ön sipariş bile almaya başladı. Ancak bu modellerde bulunan mühendislik hataları teknoloji devlerine geri adım attırdı. 2020’de ise geri döndüler. Hem Huawei hem de Samsung geliştirdiği katlanan akıllı telefon modellerini tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de satışa sundu. Biz de buradan yola çıkarak iki modeli Tekno Düello’ya davet ettik.
Samsung X Huawei Galaxy Z Flip Mate Xs S AT I Ş F I YAT I NE ?
14.499 29.499
Türk Lirasından baslıyor.
Türk Lirasından baslıyor.
Ş U A NK I M ODE L I NE Z A M A N S AT I Ş A Ç IK T I ?
Mart 2020 Şubat 2020 E K R A N B OY U T L A R I N A S IL?
6.7 inç 6.6 inç
6.7 inçlik bir AMOLED ekrana sahip. Bu ekran uzun bir formatta sunuluyor. Yani alışkını olduğunuz ekranlardan biraz uzun. Buna ek olarak katlandığında dış kısmında 1.1 inçlik mini bir dokunmatik ekranı var. Bu sayede telefon katlandığında dışarıdaki ekrandan bildirimler takip edilebiliyor.
Katlandığnda, akıllı telefon modundayken 6.6 inçlik bir ekranı var. Açıldığında, tablet modundayken ise 8 inçlik kare forma yakın bir ekrana sahip. Fullview adında ekran tasarımı sayesinde ince ekran çerçevesine sahip. Hatta ön tarafında selfie kamerası bulunmuyor.
T E K NIK Ö Z E L L IK L E R I NE L E R ? Snapdragon 855+ çip set Kirin 990 çip set 256 GB depolama kapasitesi 512 GB depolama kapasitesi 8 GB ram 8 GB ram 3300 mAh batarya 4500 mAh batarya N A S IL K AT L A NI YOR ? Model, akıllı telefon formlarında. Dik olarak açılıp, katlanıyor. Açıldığında tablet boyutlarında. Yana açılıp, katlanıyor. Samsung, bu katlanma mekanizması için özel olarak Menteşe sistemi ‘Falcon Wing’ olarak ifade ediliyor. Sadece bu geliştirilmiş gizli menteşe kullanıyor. menteşede yaklaşık 100 parça var. E N Ç OK BE ĞE NDI ĞIMI Z Ergonomisini beğendik. Özellikle ceplerimize sığmayan akıllı telefonların kare boyutlarında küçülmesi önemli bir avantaj sağlıyor. Özellikle küçük çantalara sığması kadın kullanıcıların hoşuna gidecektir.
Ö Z E L L IĞ I NE DIR ? Tablet ve akıllı telefonun bir arada olması önemli bir avantaj. Daha büyük bir ekranda video izlemek, sosyal medya uygulamalarında gezinmek ve yazı yazmak farklı bir deneyim sunuyor. Tek ekranda çift uygulama kullanımı dikkatimizi çekenler arasında.
E K S IL E R H A NE S INE NE L E R VA R ? Premium bir modelde çift 12 megapiksellik kamera sisteminin Ön kamerası olmadığı için yüz tanıma özelliği yok. Yani ekran sadece parmak yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle fotoğraf çekmeyi sevenlerin izi sensörüyle açılıyor. Ayrıca katlandığında telefonun yan tarafı ekran. beklentilerini karşılamayabilir. Dolayılısıyla çizilmelere karşı savunmasız. Çok dikkatli kullanılması gerekiyor. K A ME R A Ö Z E L L IK L E R I NE L E R ? 12 megapiksel geniş açılı ana kamera 40 megapiksel geniş açılı ana kamera 12 megapiksel ultra geniş açılı kamera 16 megapiksel ultra geniş açılı kamera 10 megapiksel ön kamera 8 megapiksel telephoto kamera Derinlikli görüş kamerası Ön kamera yok K IML E R IÇ IN ?
Kadınlar Beyaz yaka
Hem renk seçenekleri hem de küçük ve kare formda olması kadın kullanıcılara daha yakın bir model olduğunu gösteriyor.
Hem tabletim hem de akıllı telefonum yanımda olsun diyen beyaz yakalı çalışanlara daha uygun.
STİL 7
Gucci’nin Milano Moda Haftası’ndaki son defilesinden bir kare... Bu görüntüler artık tarih olacak...
Sezonsuz moda dönemi
HAFTANIN BOMBALARI: GUCCI VE YVES SAINT LAURENT, MODA HAFTALARINDAN ÇEKILEREK KOLEKSIYON SAYILARINI ÖNEMLI ÖLÇÜDE DÜŞÜRDÜ. MODA ENDÜSTRISI OYUNA ARTIK YENI KURALLARIYLA BAŞLIYOR. P A N D E M I S I R A S I N D A moda endüstrisindeki gelişme-
B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ
lerden, tekstilin ihtiyaç listesinde en son sıralarda yer aldığından ve sürdürebilir yeni moda anlayışı önceliğinden bahsetmiştik… Bu yeni düşünce yapısına paralel olan ilk haber Gucci’nin yaratıcı yönetmeni, tasarımcısı Alessandro Michele’den geldi. Michele, Instagram hesabından yayınladığı duyuru ile Gucci markasının geleneksel moda takvimini kalıcı olarak geride bıraktığını açıkladı. Yani artık Gucci moda haftası konseptini ebediyen geride bırakıyor; Eylül’de Milano moda haftasında defile yapmayacak. Yılda 5 değil, 2 defile yapacak. Hemen arkasından bir radikal değişiklik, bu kez yine Kering grubuna bağlı olan Yves Saint Laurent’den... YSL’in baştasarımcısı Anthony Vaccarello markanın mevcut koşulların ve değişim dalgalarının bilincinde olarak moda programını değiştirdiğini ilan etti.
Peki bu ne anlama geliyor? Milano ve Paris Moda Haftası için ağır bir darbe olsa da, moda sezonlarının, sunum ve koleksiyonlarının sayısını azaltma kararı hiç de mantıksız değil. Gucci’nin ve YSL’in israfı da azaltmak için aldığı bu karar salgın sonrası değişen eğilimleri çabuk farkettiğini gösteriyor. Anlayacağınız bundan sonra sezonu olmayan koleksiyonlarla devam edecekler. “Sezonsuz” sözcüğü önem kazanıyor. Yani ana koleksiyonlarıyla yılda 2 kere, erkek ve kadın için ayrı ayrı olmak üzere toplam 4 koleksiyonla devam edecekler. Bakalım diğer büyük tasarım markalarında, moda evleri ve gruplarında hangi yeni kararlar alınacak? Büyük ihtimalle moda endüstrisi artık yeni kuralları ile oyuna başlıyor. Büyük çoğunluk senede iki ana sezon koleksiyonu sunumu yapacak, ara sezonlar resort koleksiyonları olmayacak. Sözün özü: Yeni akımımız sezonsuz moda.
RÜYA OBJELER KOKTEYL KARIŞTIRICI, 1932 Gümüş “Tells-U-How” kokteyl karıştırıcının kapağında 15 kokteylin adı yazılı ve iç içe 2 duvardan oluşuyor; hareketli dış yüzeydeki çentikler belirtilen oklarla buluştuğunda, istenilen kokteylin içeriği ve tarifi okunuyor.
MÜCEVHER DEVI CARTIER, KURULDUĞU GÜNDEN BU YANA YANI SIRA GÜMÜŞ, BRONZ, FILDIŞI, PORSELEN VE EL OYMASI SERT TAŞLARDAN DEKORATIF OBJELER DE TASARLIYOR. BU OBJELERIN TARIHI, MÜCEVHERLERININ TARIHIYLE IÇ IÇE. KOLEKSIYONERLERI ARASINDA İMPARATORIÇE EUGÉNIE’ DE VAR, SHIRLEY TEMPLE DA… CARTIER, YAŞAM SANATINI VURGULAMAK ADINA, ILK KEZ BU OBJELERI BIR ARAYA TOPLADI… OYUN TAKIMLARINDAN KOKTEYL SETLERINE, KARŞINIZDA DEKORATIF ŞAHESERLER… BEGÜM SA RUHA N
RÜYA 9 OBJELER
TAVLA TAKIMI, 1930 Altın ve suni deri tavla takımı, içerdiği puan defteri, oyun seti, zarlar, renkli çubuklar ve damataşlarıyla sofistike bir gözle yeniden tasarlanan oyun seti olarak Cartier objelerinin en iyi örnekleri arasında yer alıyor.
SIGARA KUTUSU, 1933 Buddy De Sylva ve arkadaşları Paul Whitman, Eddie Cantor, George Gershwin, ve Shirley Temple’ın yazdığı şarkıları temsil eden ve çoğu pırlanta bezeli 41 mine iğne, bu sarı ve kırmızı altın sigara kutusunda hayat buldu.
SEYAHAT BAR SETI, 1930 Kokteyl karıştıcı, limon sıkıcı, içki şişesi ve altın işlemeli 6 kadehten oluşan bu seyahat bar seti, J.C.C, monogram işlemeli siyah deri çantasıyla oldukça ayrıcalıklı bir yere sahip. Bu ve benzeri objeler, formun, işlevselliğin ve ergonominin, insanların seyahatleri sırasında lüks taleplerine yanıt verdiği yeni bir seyahat sanatının icat edilmesine katkıda bulundu.
10 RÜYA OBJELER
CHICK, 1906 Oyma gri akik, beyaz kuvars, keskin hatlı altın ayaklar ve pırlantadan oluşan bu civciv figürü, Pierre Cartier’nin 1904 yılında gerçekleştirdiği Rusya seyahatleri sırasında, kendisine Rus Çarlığında oldukça popüler olan sert taştan küçük hayvan figürleri tedarik edebilecek zanaatkarlarla tanışmasının ardından ortaya çıktı. Akik, kuvars, pembe lal, purpurin ve doğal camdan yapılmış bu değerli objeler, Cartier tarafından değerli taşlarla bezendi. 1907’de, Maison’un envanterinde 200 farklı hayvan figürü örneği yer alıyordu.
MASA ZILI, 1910 Louis ve Pierre Cartier, 1900 Uluslararası Fuarı’nda Rus mücevher sanatçısı Fabergé’nin guilloché mine çalışmalarını keşfetti. Çerçeveler, ziller ve allık kutuları… Ay taşı zil düğmesi, beyaz fildişi taban üzerine yerleşmiş pembe tonlardaki guilloché mine tasarımıyla bu elektrikli masa zili, Cartier’nin en şaşırtıcı ama işlevsel objelerinden biri.
ŞAMPANYA KARIŞTIRICISI, 1930 Savaşın ardından 1920’lerde, Cartier, işlevselliğini sürdürürken değerini de koruyan objelere eğildi. Böylece, günlük hayatta kullanılan eşyaları zenginleştirdi. Altından cep tirbuşonu, piknik seti, ters döndürüldüğünde küçük pencere gözlerinde en iyi kokteyl tariflerini gösteren usta işi bir gümüş kokteyl karıştırıcı ve bu altın, gümüş ve fildişinden tasarlanan şampanya karıştıcısı seti, bahsedilen objeler arasındaydı. İmparatoriçe Eugénie’nin bu objelere duyduğu beğeninin tonu belirlemesinin ardından, Wagram Prensi, Bibesco Prensi, Montesquieu Kontesi ve Paris Kontu da bu grubun içinde yer aldılar.
SNOOPY KAĞIT AĞIRLIĞI, 1977 Snoopy’nin yaratıcısı Charles M. Schulz ile birlikte çizgi filmin kahramana adanarak limitli sayıda altın, gümüş ve 1 adet platinyumdan tasarlanan bu obje için Cartier’nin New York ofisinde özel bir Snoopy retrospektifi hazırlandı. Siyah lake ahşap üzerine pırlanta ve altın kullanılan kağıt ağırlığının benzerleri daha sonraları da butiklerde satışa sunuldu
RÜYA 11 OBJELER
PANTER EL ÇANTASI TASARIM KAĞIDI, 1926 Mine işlemeli sarı altın olarak planlanan çizim, platinyum, pırlanta, zümrüt ve yakut içeriyor.
PANTER EL ÇANTASI, 1928 Ortasına yerleştirilen platinyum panterle bu altın ve siyah mine detaylı el çantası, kabuşon oniks, pırlanta, zümrüt, altın, yeşil selvi mine ve yakutla bezeli. Georges Barbier’nin panter çizimlerinden esinlenilerek hazırlanan çanta serisi içinde bir ayna, ruj ve pudra gözü ile altın klipsle açılan bir sigara gözüne sahip.
12 KOLEKSİYON M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L
Hayatta ve sanatta yeni dönem FUARLARIN KRALIÇESI “ART BASEL” PANDEMIYE HONG KONG AYAĞIYLA YAKALANDI. FUARI UZAKTAN GEZILEBILIR HALE DÖNÜŞTÜRDÜ. ONLINE GÖSTERIM, IZLEME ODALARI YARATTI... BU HIZLI VE EN IYI FORMÜLDÜ... PEKI IYI SONUÇ ALINDI MI?
umut aranmış sanatta... Ve tarih boyunca ‘umut’ olmuş sanat...Geçirmiş olduğumuz pandemi sürecinde de güncel tarihte sanat ve umut yenilmez ilişkilerini tüm dünyaya yeniden sergilemiş bulunuyorlar... Dijital dünyada sanat her eve girdi...Her insana dokundu... Müzeler iç dünyalarını açtılar; evlere girdiler. Klasik dönem, tarih öncesi dönem bir baktık sosyal medya sayesinde hiç iletişimde olmadığı şekilde iletişime girdi insanlarla… Sanat iyileştirir, geliştirir, buluşturur...Sanat iyi gelir… Sanat umut olur... Üstelik tüm insanlığa, tarih boyunca… Bugün ve her gün... Geçirmiş olduğumuz 3 aya yakın süreçte sanat dostluğunun sağlamlığını, ulaşamayacağı kimse olmadığını, ülke, sınır, millet gözetmeden, mesafeleri mesafesiz kılan bir kavram olduğunu, kuvvetini hissettirdi. “İnsanlar neden sanatla daha fazla ilgilenmeye başladılar” soruTA RIH B OY UNC A
sunun cevabı bugün çok net... Değerli hissetmek için... Hakiki değerlerle ilişki kurmanın temel sebebi de bu değil midir? İnsanın kendisine değer katmak isteme içgüdüsü… Sanat sayesinde hakiki bilgi ve değere dokunulabildiğini dünya çok net okuyabiliyor bugün. Bugün dünya yeni döneme, yeni sisteme geçişe hazırlanıyor... Heyecanla kapılar açılmaya hazırlanıyor; elbette yeni kurallar, yeni hislerle... Sanat dünyası, sektörü geçirmiş olduğu bu 3 ayı doğru okumak için laikiyle çalışıyor. Müzeler, fuarlar, galeriler, enstitüler, müzayede evleri... Sanat sektörünün online dünyaya geçişi elbette çok kolay ve hızlı oldu… Böylesi bir alt yapı vardı. Tüm dünyayla sürekli ilişki içinde çalışan sanat sektörü; online sistemde olağanüstü bir sınav verdi... Fuarların kraliçesi ‘Art Basel’ pandemiye Hong Kong ayağıyla yakalandı. Fuarı uzaktan gezilebilir
hale dönüştürdü. Online gösterim, izleme odaları yarattı... Bu hızlı ve en iyi formüldü... İyi sonuç alındı mı? Alınmadı demek güncel zaman içinde değerlendirildiğinde yanlış olur... Elbette başka Basel’lerle mukayese etmeden... Pandemi sürecinin daha çok başıydı... İnsanlar meselenin şokunda, önceliklerini yeniden belirlemeye kilitlendiler. İzleme odalarına koleksiyonerler girdi; ortalama 10-15 dk geçirdi; daha önceden almaya kararlı oldukları eserlere ilgilendiler. Ve izleme odalardan çıktılar... Dünya sanat piyasası sessiz bir döneme girdi ve bekleme süreci başladı… Herkes birbirini izliyor, merak ediyor ve hareket bekliyordu. Bekleyebilmek, sabretmek değer kazandı... Vahşi tüketim hızı yavaşladı... Online dünyada birbirini gözlemleyen, kimi zaman kollayan, ama genelde meraklı gözlerle izleyen, fısıltı duymaya çalışan komşuculuk oynan-
KOLEKSİYON 13
Geçen yıllarda sanat dünyasının globalden çok lokal meselelere fokuslanmaya başlamıştı... Pandemi süreci elbette bu gidişatı da hızlandırdı... Sanatçı ve sanat; güncel meselelerden, acıdan, kaostan beslenir... YAŞANANLARIN IZDÜŞÜMÜ MUHAKKAK ÇOK ETKILEYICI OLACAK.
maya başlandı…Durum şuydu; pandemi sürecinin başında ihtiyaçtan sanat eserlerini satmak isteyen sanatseverler veya koleksiyonerler elbette, koleksiyonlarının en değerli, en sevdikleri eserlerden başlamadılar. Durum böyle olunca online sanat piyasasında yüksek rakamlar veya şaheserlerle, başyapıtlarla ilk etapta karşılaşılmadı... Sanat dünyasında online süreç hızlandı, insanlar birbirleriyle tüm dünyada iletişimde kalabildi... Ancak hiçbir zaman gerçek sanat dünyasının yerini alamayacak online dünya... Neden mi? İnsan faktörü ve cazibesi... UBS’in Art Basel’lerin de ana sponsoru olduğunu hatırlatarak kurumun baş ekonomisti Paul Donovan bugün sanat dünyasındaki online ve offline alışverişi 18. Yüzyıl alışveriş ritüellerine benzetiyor... Varlıklı aileler, günlük ev ve yaşam ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcılarını o günün deyimiyle hizmetkarlarını görevlendirirlerdi.
Mecburi yapılması gereken alışveriş ile kendileri ilgilenmezlerdi. Bugün bu kısmı online alışverişe benziyor; bugünün yardımcıları ise ‘klik’ler... 18 yüzyılda varlıklı aileler sadece ve sadece yapmaktan haz aldıkları alışverişi kendileri yaparlardı... burasıda da offline sanat eseri alımına referans veriyor... Klik’siz; insan ilişkisi, sanat eseriyle çıplak gözle bakışabilmek ve sana taciriyle seremoniyle ilişki... 64 milyar dolarlık sanat sektörünün 2020 -2021 yıllarında V değil; U çizmesi bekleniyor dünya ekonomistleri tarafından. Geçen yıllarda sanat dünyasının globalden çok lokal meselelere fokuslanmaya başlamıştı... Pandemi süreci elbette bu gidişatı da hızlandırdı... Sanatçı ve sanat; güncel meselelerden, acıdan, kaostan beslenir... yaşananların izdüşümü muhakkak çok etkileyici olacak. Bugün pandeminin getirdiği yeni koşullar, yeni sorumluluklar var.
Bugün takım ruhu her zamankinden kıymetli…Geçirdiğimiz süreç; bugüne kadar yaşanmış hiç bir ekonomik krize benzerlik göstermiyor. Bugün ilk kez hiç bir ülke birinden daha iyi veya daha az etkilenmiş durumda değil. Tüm dünya ilk kez her adımı beraber yaşıyor. Bu sürece yakalanan çok genç daha önce hiçbir kriz yaşamamış kurumlar, birçok krizle karşılaşmış köklü kurumların yaşadıkları ve reaksiyonları birbirlerinden farklılık gösteriyor. Bugün güven her değerin önüne geçti...Sanat dünyası her zamankinden de daha fazla güven endeksiyle çalışmaya hazırlanıyor… Yeni dönemde yeni kodlar yazılırken yüzlerde maske ve sosyal mesafe mecbur olsa da iç dünyalarımızda maskesiz yüzler; hakiki değerler aranacak... sosyal mesafe olsa da iç dünyamızda birlik olma zamanı... Şekli, yöntemi ve hızı değişiyor olsa da Sanat hep var olacak, hep yaratılacak, hep gösterilecek...
Art Basel'de klikle galeri gezme tecrübesinin yansımaları...
14 SANAT SOHBETLERİ
SAH
SANAT ÜZERINDEN ILETIŞIM KURMAK
TÜRKIYE’DE ÇAĞDAŞ SANATIN TANINIRLIĞINI ARTIRMAK IÇIN BUNDAN 9 YIL ÖNCE ÇOK KIYMETLI BIR HAREKETIN TEMELLERI ATILDI: SAHA DERNEĞI… ULUSLARARASI ARENADA PEK ÇOK ÖNEMLI ORGANIZASYONA IMZA ATAN, GENÇ SANATÇILARA DA PLATFORM OLUŞTURAN SAHA DERNEĞI YÖNETIM KURULU BAŞKANI FÜSUN ECZACIBAŞI ILE SAHA DERNEĞI DIREKTÖRÜ VE KÜRATÖR ÇELENK BAFRA’YLA BIR ARAYA GELDIK. KONUMUZ, PANDEMI SONRASI TÜRK ÇAĞDAŞ SANATININ YOL HARITASI… FOTOĞRAFL AR A LI K A BA Ş
Füsun Eczacıbaşı
HA
SANAT 15 SOHBETLERİ
K IÇIN ORTAK AKILDAN GÜÇ ALAN OLUŞUM
SELIN BOZKURT
Çelenk Bafra
16 SANAT SOHBETLERİ
Füsun Eczacıbaşı, SAHA Yönetim Kurulu Başkanı
Sanatseverlerin daha fazla dayanışma içinde olduğu, kültürel kurumlarına daha fazla destek olmayı önemsedikleri bir döneme girmeliyiz. Sanata ve koleksiyonerliğe olan ilginiz nereden geliyor?
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudum. Son sene akademinin adı ‘Mimar Sinan’ olarak değiştiği için MSÜ’den mezun oldum. Bunu özellikle belirtiyorum zira benim okuduğum dönemde DGSA eğitimi çok daha farklı bir yapıdaydı. FÜSUN ECZACIBAŞI:
Nasıl değişiklikler vardı örneğin?
Bütün bölümler, aynı atölyede bir sene boyunca ortak temel sanat eğitimi alırdık. Akademi’nin eğitiminin omurgasını oluştururdu o atölye... Benim sanatla olan ilişkim, merakım ve tutkum o yıllara dayanır… Kendi başıma öğrenci bütçemden ve yarı zamanlı işimden kazancımdan biriktirdiklerimle ilk aldığım eserler de o dönemdendir. İlk edindiğim eser okulda vefat eden bir hocamızın ailesinin elden çıkarttığı Fransız sanatçı Arman’ın eseri… Diğeriyse 3 taksitte aldığım bir Adnan Çoker eseridir. F. E :
Ve koleksiyonerliğe böylelikle başlamış oldunuz, öyle mi?
Koleksiyonerlik çok iddialı bir kelime… Hele dünyada örneklerini gördükten sonra...
F. E :
Evet daha sonra Faruk ile sanat yolculuğum çok daha derinleşti, çok daha fazla katman kazandı ama ben müsaadenizle bunu kullanmayı tercih etmiyorum. Sanatın her formuyla kurulan iletişim, onun aracılığıyla açılan duygu ve düşünce dünyası, başka kültür ve düşünce yapılarıyla diyalog kurabilmek, o pencereden bakabilmek, yaşamı değerli kılan, anlamlandıran, dönüştüren bir olgu… Bir müzede veya başka bir kamusal alanda başkalarının da gördüğü tepki verdiği bir sanat etkinliğini deneyimlemek, hele de onun gerçekleşmesi için katkıda bulunmak hepsinden daha kıymetli bugün benim için. SAHA’yı kurmanızı tetikleyen unsur ne oldu?
Türkiye’de güncel sanat ekosisteminin çok kuvvetli bir temeli var. Dünya ölçeğinde müzelerimiz, arşiv ve araştırmaya öncelik veren kurumlarımız, çok önemsenen Bienal’imiz, bu temelin çok kuvvetli ve gurur duyulacak taşıyıcı kolonları... Bütün bu kurumlar dünya ölçeğinde çok kıymetli işler yaparken tabii ki kaynaklarını kendi faaliyetleri için ayırmaları gerekiyor. Öte yandan dünyada bütün örneklerde gördüğümüz sanat ve sanatF. E :
çının kâr amacı gütmeyen ve büyük kitlelerle iletişim kurabilen bienaller, müze sergileri gibi büyük sanat etkinliklerinde yer almaları, ancak kendi ülkelerinden kamu desteğiyle mümkün oluyor. En kolay örneği Venedik Bienali’nin ana sergisinin girişindeki destek panosuna bakınca göreceğiniz o uzun listedeki destekçiler hep kamu desteği oluşumları, fonları… Bizim ekosistemimizin en büyük eksiği, bir karşılık beklemeden Türkiye’den kültür ve sanatın evrensel değerler ile uluslararası platformlarda temsiliyetine destek olacak, fon sağlayacak bir yapının olmamasıydı. Peki böyle bir oluşumun temelleri ilk olarak ne zaman atıldı?
SAHA’nın ilk fitili 2011 yılında Tate Modern 10.yıl sergisine davet edilen sanatçı kolektifi Pist’in, sergiye gitmesine iki hafta kala resmi kanallardan sözü verilen desteğin bürokratik engellere takılmasıyla oldu. Biz üç arkadaş bir gün içinde kendi kaynaklarımızla buna çözüm yaratıp sanatçılarımızın sergiye katılımı için gerekli desteği sağladık. Böylelikle bu oluşumun fitili ateşlendi. Hemen sonra artık bu konuda ciddi bir eksik olduğunu ve organize bir çatı altında bir şeyler yapmamız geF. E :
SANAT 17 SOHBETLERİ
Çelenk Bafra, Küratör ve SAHA Direktörü
İçinden geçmekte olduğumuz dönem uluslararası etkileşim ve hareketliliğin zorlaşıp içe kapanmayı beraberinde getirme tehlikesi taşıyor. Son dönemde sanata olan artan ilgi sebebiyle sivil toplum kuruluşlarının da bu alanda çalışmalar yaptığını ele alarak, SAHA’yı farklılaştıran unsurlar nelerdir? Ç . B : Dünya çapında ses getiren sanatçıları-
mız ve sanat kurumlarımız olmasına rağmen görsel sanatlar alanına merkezi ve yerel yönetimlerin ilgisi de, desteği de yeterli değil. Kamu kaynaklarının çağdaş sanata ve sanatçıya ayrıldığı nadir zamanlarda ise karar mekanizmalarının bağımsızlığı ve şeffaflığı tartışma konusu olabiliyor. Oysa ki güncel sanat alanındaki yaratıcı üretimin piyasadan ve politikadan bağımsız olarak desteklenmesi ve uluslararası diyaloğa katılımı vazgeçilmez önem taşıyor. Evrensel değerlere saygılı ve demokratik bir duruşla, Türkiye çağdaş sanatı için özgür bir “saha” oluşmasına katkıda bulunmak ve sanatı desteklemek adına atılmış bir adım SAHA. Şanslıyız ki destek konusundaki eksikleri sadece SAHA değil farklı pek çok sivil toplum girişimi ve hayırseverler elinden geldiğince doldurmaya çalışıyor. Uluslararası sanat kurumları tarafından davet edilen projelerin hayata
geçmesi için kurumlarla doğrudan işbirliği halinde çalışan SAHA, proje süreçlerinde kolaylaştırıcı rol üstleniyor. Gerekirse sanatçıların eser ve proje üretimleri için kaynak geliştiriyor. SAHA, üyeleri, destekçileri ve danışmanları sayesinde sanatçı, küratör ve sanat yazarlarının öğrenim ve üretim ortamlarını ve Türkiye sanatının uluslararası ağlarla etkileşimini geliştirme misyonunu sürdürüyor. Yıl boyunca hem kâr amacı gütmeyen sanat kurumlarından Türkiye’den sanatçı ve küratörlere yer vermek istedikleri projelere dair başvuru alıyoruz, böylece müze ve kurumlarda açılacak uluslararası sergilere sanatçıların katılıp yeni iş üretebilmesini sağlıyoruz; hem de sanat alanında kurumsal ortaklıklar yapıyoruz. Tate, St Ives ile Birleşik Krallık’ta ve Slavs and Tatars ile Almanya’da başlatmaya hazırlandığımız yeni ortaklıkların yanı sıra Hollanda’da Rijksakademie ve De Appel; Lübnan’da Ashkal Alwan, Birleşik Krallık’ta Delfina Vakfı ve Block Universe ve ABD’de ISCP ve ICI gibi sanat ve eğitim kurumlarıyla işbirliklerimiz gelişerek devam ediyor. Geçmişte yurtdışında çeşitli müzelerin
koleksiyonlarına Türkiye’den sanatçıların eserlerini kazandırdık, Fransa’daki Centre Pompidou ile geçen yıl kurduğumuz ortaklıkla her yıl bir sanatçımızın eserinin müze daimi koleksiyonuna satın alınmasını teşvik ediyoruz. SAHA’nın sanatçı ve küratörlere yönelik yeni bir bir stüdyo programı başlattığını biliyoruz. Sonuçlarına ilişkin bilgi alabilir miyiz?
Saha Studio’nun Ağustos’ta başlayan ilk dönemine davet edilen sanatçılar Larissa Araz, Alper Aydın, Özgür Demirci ve Sibel Horada’nın yaptıkları araştırmaların sonuçları ve ürettikleri eserler, yeni video, fotoğraf, heykel ve enstalasyonlar, önce 19 Aralık’taki ön buluşma ve sunumlarla; akabinde19-22 Şubat tarihleri arasında düzenlediğimiz sergiye eşlik eden bir seri söyleşi, panel ve performansla paylaşılmıştı. Sanatçıların araştırma, üretim ve etkileşim ortamlarını geliştirmeye odaklanan SAHA Studio programının yeni dönemine ise Kerem Ozan Bayraktar, Borga Kantürk, Gülşah Mursaloğlu, Metehan Özcan ve Dilek Winchester katılıyor. Ç.B:
18 SANAT SOHBETLERİ
rektiğine olan inançla, bizim gibi düşüneceğine inandığımız 6 arkadaşımızı daha davet edip SAHA’yı 9 kurucu ile beraber hayata geçirdik. 9 kişi olarak daha ilk toplantımızda mutlak bir fikir birliği içindeydik. Hepimiz aynı tutku ve inançla buluştuk. Çok temel konularda kafa yorduk, özellikle etik yapısını çok sağlam temellere oturtmak için çok kafa patlattık, sanat insanlarına, düşünürlerine danıştık. Biz kurucuların veya yönetim kurulu üyelerinin şahsi beğenileri, düşünceleriyle şekillenmesi veya zaman içinde ona evrilmesine karşı çok sağlam bir yapı oluşturduk. En doğru olanın sanatı ve sanatçıyı gölgelemeden, oluşumun veya bizlerin görünürlüğünü minimuma indirgeyerek sanat profesyonellerinin seçici ve karar verici olduğu; hesap verebilmenin, şeffaf olmanın olmazsa olmaz kabul edildiği bir sistem oturttuk. İlk sene 30 kadar olan üye sayımız bugün ne mutlu ki 100’ü aştı. Bize desteklerini PR malzemesi yapmayan, sessizce büyük bir cömertlikle destek veren 6 kurumsal destekçimiz var. Üyelerimizin ve kurumsal destekçilerimizin aynı etik değerlerle hareket etmeyi içselleştirmiş, aynı tutkuyla sanatı ve sanatçıyı desteklemeyi misyon edinmiş olduğunu büyük bir iç rahatlığı ile söyleyebilirim. Gündelik temponuzda SAHA ne kadar vaktinizi alıyor?
F. E : Her anını alıyor diyebilirim. İşimi bir süre önce kapattım, çocuklarım artık yurt dışındalar, dolayısıyla daha önce birkaç parçaya böldüğüm zamanım tamamen SAHA’ya ait. Her an bu konuda çalışarak, öğrenerek, uluslararası kurumlarla iletişimi sürdürerek geçiyor zamanım. Gece ve gündüz, ofiste veya evde, burada veya seyahatte…
Pandemi sırasında işlerinizi nasıl yürüttünüz?
Zoom dünyasında yaşar olduk. Hem ekip, hem yönetim kurulu toplantılarımız hem de uluslararası kurumlarla olan görüşmelerimiz bilgisayar üzerinden hiç aralıksız devam ediyor. Hatta bazı günler eskisinden de yoğun geçiyor. Ofis işlerimiz hemen hiç aksamamışken SAHA Studio’yu yeniden programlamak zorunda kaldık. F. E :
Bu dönemin sonrasında çağdaş sanat adına olumlu gelişmeler olabileceğini düşünüyor musunuz?
Bu konuda herhangi bir öngörüde bulunmak çok zor. Sanat bir süredir çok fazla popüler kültür malzemesi haline getirilmeye, içeriği çok boşaltılmış bir statü malzemesi olarak kullanılmaya, gerekli düşünsel emek harcanmadan anlamsız bir tüketim nesnesi olarak edinilmeye başlanmıştı bir kesim tarafından… Dijital deneyimle gerçek sanat deneyiminin eş tutulduğu, sanat fuarı ile bienallerin eşdeğer aktiviteler olarak değerlendirildiği, mega galerilerin müze zannedildiği tuhaf bir döneme girmiştik. F. E :
Peki bu durumu değiştirmek adına neler yapılmalı?
Ben bu durup, düşünme aralığının bir faydası olacağını ummak istiyorum. Dediğim gibi bir öngörü değil bir dilek ancak bu söylediklerim... Asıl bu dönemde belli olacak bence her konuda samimiyet, içselleştirme… Sanatseverlerin daha fazla dayanışma içinde olduğu, müzelerine, kültürel kurumlarına daha fazla destek olmayı önemsedikleri bir döneme girmeliyiz. Bütün dünyada müzeler, sanat kurumları üyelerinin destekleriyle ayakta duruyor. Bizde de bu modelin daha fazla gelişmesi lazım. Mesela Istanbul Modern öncülerdendir üyelik programı sunmakta… Benim yakından gözlemleme fırsatı bulduğum sanatın öncüsü ülkelerde sanatseverler ve kurumsal destekçiler birden fazla kuruma üyelik desteği vererek bu alanı sahipleniyor, kuvvetlenmesini sağlıyor. Kültür ve sanat alanında sözü geçmeyen, bilinmeyen, iletişim yapamayan bir ülkenin daha fazla beton kuleler inşa ederek veya daha fazla tekstil ihraç ederek saygın ve gelişmiş bir ülke konumu edinemeyeceğine, bireylerinin mutlu ve aydın olmayacağına inanan kurumları, iş insanlarını ve sanatseverleri hem bizim yanımızda hem de diğer sanat kurumlarının yanında daha çok göreceğimize inanmak istiyorum. F. E :
Geçen hafta sizin çalışmalarınızla ilgili iki güzel haber aldık. İlki, Art Basel’de konuşmacı olarak yer alacağınız. Ve de Amerika New Museum’un danışma kuruluna davet edildiğinizi öğrendik…
Art Basel Covid-19 döneminde Sanat Dünya’sının farklı paydaşlarını davet ettiği webinar serisi başlattı. Galeri temsilcileri, müze temsilcileri, market analistleri ile yaptı şimdiye kadar, her birinde 4’er konuşmacı davet ederek. Benim yer alacağım ise yine farklı coğrafyalardan 4 koleksiyoner ve sanat hamisi arasında geçecek bir webinar. Ana hatları ile sizinle bu röportajda konuştuklarımız etrafında konuşacağız New Museum konusunda ise sanıyorum bir kafa karışıklığı var. Danışma kurulunda yer aldığım müze Tate Modern. Ama New Museum’un Mütevelli Heyeti’ne katıldım en son. New Museum güncel sanata yer veren kurum olarak dünyada benim en beğendiğim müze… Benim için büyük onur bu müzenin en üst düzey yönetiminde yer almak. Öte yandan asıl misyonum Türkiye’den sanatın, uluslararası kültürel iletişimin sözü geçen bir katılımcısı olması, o diyalogun içinde yer alması, tanınırlığının, görünürlüğünün artması. Bunun için SAHA ile kendi coğrafyamızdaki ekosistemin bütün paydaşları ile kuvvetlenmesi, köklenmesi ve içselleştirilmesine çaba göstermenin yanı sıra dışarıda da sözcülüğünün tutarlı bir şekilde yapılması gerekiyor. Dolayısıyla kişisel olarak bir onur olmakla birlikte asıl bu bağlamda bir platform olacağı için mutluyum. Mütevelli heyetindeki sorumluluğum Kolombiya’dan bir başka üyeyle birlikte uluslararası liderlik komitesine eşbaşkanlık yapmak ve bu komiteyi mütevelli heyetinde temsil etmek olacak. F. E :
SANAT 19 SOHBETLERİ
çalışıyoruz. Tam da bu nedenle, İstanbul Bienali’nin yanı sıra Çanakkale, Sinop ve Mardin bienalleri ile düzenli iletişim halinde desteğimizi sürdürüyoruz. SAHA Sanat İnisiyatifleri Sürdürülebilirlik Fonu kapsamında bu yıl 5 farklı kentimizde ve dijital mecrada faaliyet gösteren 8 sanat inisiyatifine destek sağlıyoruz: a4 Açık Sanat Alanı (Diyarbakır), AVTO (İstanbul), Eldem Sanat Alanı (Eskişehir), Karantina (İzmir), Loading (Diyarbakır), Performistanbul (İstanbul), sub (Çanakkale) ve Orta Format. Bu fon, kâr amacı gütmeyen sanat inisiyatiflerinin gelişimine katkıda bulunmak, kamuya açık program ve etkinliklerinin sürekliliğini teşvik etmek amacıyla oluşturuldu. Sadece bu yılkilerle değil geçmişte işbirliği yaptığımız diğer inisiyatiflerle de diyaloğumuzu sürdürüyor ve bilgi, bağlantı ve birikimimizi karşılıklı olarak paylaştığımız bir ortaklık kurmaya çalışıyoruz. Daha yapmamız gereken çok şey var şüphesiz. Yeni dönemde özellikle desteklemeyi planladığınız projeler var mı?
İçinden geçmekte olduğumuz dönem uluslararası etkileşim ve hareketliliğin zorlaşıp içe kapanmayı beraberinde getirme tehlikesi taşıyor. Tam da bu nedenle, SAHA olarak özellikle yurtdışı ortaklıklarımızı geliştirerek Türkiye sanatının uluslararası kültürel diyaloğa katılımı artırmayı hedefliyoruz. Yurtdışı ve Türkiye’deki misafir sanatçı ve küratör programlarına ağırlık vermeye devam edeceğiz. Şimdilik ertelenmiş gibi dursa da Türkiye’den sanatçı ve küratörlerin sonbahardan itibaren yurtdışında davetli olduğu pek çok sergi ve program var, bağlantı ve desteklerimizle bunların en iyi şekilde hayata geçmesini kolaylaştırabilir, çeşitlendirip geliştirebiliriz. Daha proaktif davranarak Türkiye’nin sanatsal birikimin bilinirliğine ve sanatçıların, inisiyatiflerin, küratör ve sanat yazarlarının uluslararası tanıtımına daha çok katkıda bulunabiliriz. Yurtdışında kâr amacı gütmeyen sanat kurumlarının Türkiye güncel sanat tarihini ilgilendirecek bir konuda hazırlamak isteyecekleri kapsamlı bir araştırma yayınına veya Türkiye’den bir sanatçı monografisi yayımlamalarına destek olmayı isteriz. Geçmişte buna benzer yirmiden fazla yayın destekleyip bu yayınları imkanlarımız ölçüsünde üyelerimizle ve Türkiye’nin farklı sanat kütüphaneleriyle de paylaştık. Türkiye’de ise SAHA Yazı Dizisi ile de bağımsız sanat yazarlarına alan açmaya çalışıyoruz. Bizimle aynı misyonu paylaşan ve sanatta ticari amaç gütmeyen her kişi ve kuruma kapımız açık, bize www.saha.org.tr web sitemizden ulaşabilirler, birlikte neler yapabileceğimizi konuşuruz. Ortak akıldan ve birlikten kuvvet doğar, bu da ülkemizin sanat ekosistemine fayda yaratır. Ç.B:
Pandemiden etkilendi mi peki bu oluşumlar?
Mart ayında SAHA Studio’ya yerleşip birlikte çalışmaya başlarken küresel salgın karşısında ofislerimizi geçici olarak kapattık. Programın süresini ise nerdeyse dokuz aya uzattık ki sanatçılar mekandan atölye olarak da faydalanabilsin. SAHA Studio’ya Haziran ayında geri dönmeyi dilerken yılsonuna kadar programı tamamlamış olmayı hedefliyoruz. Studio’da bir arada çalışmamız bir süreliğine ertelense de bu dönemi sanatçılarla diyalog halinde, araştırmayla ve çevrimiçi toplantı ve sunumlarla devam ettiriyoruz. Umarım ki sonbaharda düzenleyeceğimiz kamusal programlarla sanatçılarla sohbet edip stüdyolarını ziyaret edebileceksiniz. O zamana dek SAHA Studio’nun yeni dönem sanatçılarına şu sıralar evde neler yaptıklarını ve SAHA Studio’da gerçekleştirmek istedikleri projeleri sorduğumuz söyleşiyi web sitemizden okuyabilirsiniz. Ç.B:
Seçici kurul tarafından seçilen sanatçı ve küratör adaylarını belirlerken hangi şartlara dikkat ediliyor? Ç . B : SAHA Studio’nun ilk iki döneminde sa-
natçılar, misafir sanatçı programları konusunda deneyimli bir seçici kurul tarafından davet ediliyor. Küratör ve eğitmen Vasıf Kortun ve sanatçı Hera Büyüktaşçıyan ile yürüttüğüm seçim sürecinde SAHA’nın İstanbul dışında işbirliği yaptığı bağımsız sanat inisiyatiflerinden de yani Ankara, Çanakkale, Diyarbakır ve İzmir’den de sanatçı
önerileri aldık. Değerlendirilen 30 aday portfolyosunda medyum ya da yaş kriteri gözetilmezken sanatçıların SAHA Studio imkanlarından yararlanma potansiyellerine, bireysel ve kolektif deneyimleri sayesinde programda yaratacağı etkileşime ve İstanbul dışından sanatçılara da fırsat vermeye dikkat edildi. Küratöryel programımız ise özellikle yurtdışından Türkiye sanatını araştırmak için bir süreliğine İstanbul’da çalışması gereken bağımsız küratörlere ve işbirliği yaptığımız yurtdışı sanat kurumlarının araştırmacılarına ev sahipliği yapıyor. İstanbul dışından da bağımsız sanat inisiyatifleriyle çalıştınız. Bu süreç devam edecek mi?
2005 yılından itibaren Türkiye’nin pek çok kentinde projelere katılma fırsatım oldu, farklı kentlerle etkileşim bana çok şey öğretti, her şeyden önce Türkiye kültür ve sanatına dair daha bütüncül bir izlenim edindim. Türkiye’de sanat inisiyatifleri, ana akımdan ve piyasa koşullarından bağımsız olarak hazırladıkları sergi, yayın ve programlarla farklı sanatçılara ve yenilikçi projelere alan açıyor. Özellikle, sanat okullarının olduğu kentlerde müthiş bir dinamizm ve üretim var. Tek sorun kurumsal altyapı ve piyasa olmadığı için görünür olmamaları ve kaynak sıkıntısı. SAHA olarak Türkiye’nin sadece İstanbul’dan ibaret olmadığını uluslararası platformlarda da anlatmaya Ç.B:
YAZAR 21 MASALARI
FA R U K Ş Ü Y Ü N
Evdeki kalabalık sayesinde Broadway’de yürüyor gibiyim YAZARLA MASALARI VE ÜZERINE ÖZENLE YERLEŞTIRDIKLERI; HATIRALARINI BIRIKTIREN, SIRLARINI TAŞIYAN OBJELER ÜZERINE YOLCULUKLARIMIZA NAZLI ERAY ILE DEVAM EDIYORUZ.
N A Z L I E R AY ’ I N ilk öykü kitabı “Ah Bayım Ah”ı, 1976’da Bilgi Yayınevi’nden çıktıktan birkaç sene sonra çok etkilenerek okumuştum. İki öyküye çarpılmıştım, desem yeridir. Birisi, 16 yaşında bir ortaokul son sınıf öğrencisiyken yazdığı “Mösyö Hristo”; diğeri ise “Monte Kristo”ydu. Mösyö Hristo, Şişhane Yokuşu’ndaki Saadet Apartmanı’nın kapıcısıydı. Bir yaz günü kuş olup Kuledibi’ne uçuyor, tüm gün boyunca o çok sevdiği Pera’yı kuşbakışı izliyordu. Yıllar sonra Kuledibi’ne taşındığımda Galata Kulesi ile aynı manzaraya sahip pencerelerimden kuşlara bakarken Nazlı Eray’la Mösyö Hristo’yu yeniden epey konuşmuştuk. O, bu hikâyeyi kaleme aldığında Harry Potter ya da benzeri kahramanlar, fantastik öğeler ortada yoktu. Bugün ise Nazlı Eray, okurlarının sözcükleriyle “Fantastik edebiyatın kraliçesi”. Salgına, Ankara’daki “fantastik” evinde yakalandı. Daha önceleri biliyorsun Bodrum’da, sonrasında İstanbul’daydım; oralarda olmadı, Ankara beni tekrar yakaladı ve odamın içine soktu. Salgının başlangıcından bu yana da evimden çıkmıyorum.
22 YAZAR MASALARI
N Nerede çalışıyorsunuz?
Evde masa başında yazdığımı hatırlamıyorum. Gördüğünüz sehpanın arkasındaki kanepede bağdaş kurarak dizimin üstüne koyduğum defterlerime elle yazıyorum. Kanepenin üzerindeki altın renkli ve desenli defterlerime. 1 numara, yumuşak kalemler kullanıyorum ki rahat yazabileyim, çok hızlı yazıyorum çünkü… Sizin sokakta, kalabalıkların içinde yazmayı tercih ettiğinizi biliyorum; oysa şimdilerde evde tek başınasınız. Kalabalığı sehpanızda, hatta odanızda mı yaşıyorsunuz…
Rahmetli anneannemin Hindistan’dan getirtmiş olduğu çok sevdiğim oymalı oyuncak sehpam bu. Üstüne bin bir çeşit oyuncak koydum: Bir peri kızı var, odada bir sürü benzeri olan Alaeddin’in sihirli lambalarından biri duruyor, Rusya’dan gelmiş kutular bulunuyor. Bileklikler, parfümüm, Çin’den aldığım aynalı ojelerim, üstünde Avusturya imparatoriçesi Sisi’nin olduğu bir iki ilaç kutusu, Ayvalık’ı hatırlatan pembe bir flamingo, çok eskiden kahvemi içtiğim, artık rahmetli annemin boynundan çıkarmadığı pembe incileri koyduğum bir kupa yine masanın üzerindekiler arasında. Narlar var, bir dezenfektan görüyorsunuz. Konya’dan bir Mevlevî tespihi, bir uğurlu taş, bir okunmuş kolye, bir çift kamburlu deve, Berlin’deki Brandenburg kapısı, onun yanında Antakya’dan getirdiğim evimi koruyan bir siyah heykelcik de sehpanın üzerinde. Fiyonklu çikolata, bonbon kutum, bir kaplumbağa daha neler neler. Yani sehpa kalabalık, tam bir karmaşa içinde. Biraz ötede yılan masam duruyor, o da şifa içindir. Son aylarda dünya içinde bir dünya yarattım. Bu Korona virüs bana başka bir dünya kazandırdı, bir mistik dünya. Telefonumun ucunda devamlı konuştuğum kişilerim var onlar da benim ruhumu anlayan, beni rahatlatan insanlar… Yani kısıtlı bir sonsuzluk yaşıyorum. Dar bir yoldan sonsuza koşmak gibi… Tam burada evinizin dışındayken, kalabalıkların içinde nasıl çalıştığınızı da birkaç cümleyle alsam?
Yazmak için en kalabalık kafeleri seçiyorum. Kalabalığı, insanları seviyorum… Bütün olay ilk cümle. Sonra, gürül gürül akan bir ırmak gibi, yere dökülen bir muhallebinin yayılması gibi çalışmaya devam ediyorum. Oralarda çalışırken sanki yüreğimden kollarıma özsu akıyor, kaleme geçiyor ve satırlara dökülüyor. Âdeta üzerime bir fanus iniyor ve onun içinde yazıyorum. Yazarken videomu çekmiş genç okurlarım, farkına varmamışım; sonradan gösterdiler. Seyahatteyken de yazmayı çok seviyorum. O zaman iki seyahat oluyor. Yazarak bir iç yolculuğa çıkıyorum. Yani çalışma masanız, yerleştiğiniz kanepenin defterinizi üzerine koyduğunuz diziniz... Peki, kanepenin üzerindeki diğer objeleri anlatır mısınız? Onlar da kalabalığınızın parçaları değil mi?
Evdeki bu kalabalık sayesinde ben, sanki Broadway’de yürür gibiyim. Oyuncaklarım, sevdiğim şeyler, hepsinin birer anısı, tılsımı var. Meselâ Alaeddin’in sihirli lambasına bile inanırım ben, bir şey yapabilir!
Kanepedekiler parfümlerim ve tarot kartlarım. Birisi, ressam Gustav Klimt desenleriyle hazırlanmış, diğeri, Nekro’nun. Yani bunlar alelade tarot kartları değil, dizaynırlar tarafından hazırlanmışlar. Yazarken tarot bakıyor musunuz?
Bakmam. Dağıtıp önümde tutarım bütün o krallar, kraliçeler, imparator, asılan adam, değnek prens, topal, bilmem ne derken hepsiyle bir kalabalık oluştururum. Hemen sağınızda yerde fotoğraflar duruyor…
Ailem, çocuklarım, sevdiklerim, torunlarım. Onlar da böyle çepeçevre. Bu odayı böyle yaptım: Bütün sevdiklerim çepeçevre, tarot kartlarım çepeçevre, öbür tarafta bazı kitaplarım çepeçevre, böyle çevriliyorum ama bunların hiçbirini kullanmıyorum yazarken… Ve duvarlarda resimler…
Onlar, benim yaptığım resimler. Resim eğitim almadım, ama bir dönem çalıştım. Bambaşka bir kulvar, bambaşka bir rahatlamaydı. Ankara’da Dam Galerisi’nde 1998’de bir sergi açtım, tek sergim. Bir gecede bütün resimler satıldı. Çoğu Amerika’ya gitti. Bunlar, benim onların arasından aldıklarım. Daha sonra birkaç resim daha yaptım, ama devam etmedim. Sizin kalabalığınız, eviniz. Biraz daha evi konuşalım mı?
Bu yüz senelik eski evimde tek başınayım. Evde benden çok duvarda resimleri asılı olan anneannemin, Demir dayımın, dedem Tahir Lütfi Tokay’ın ruhları dolaşıyor sanki. Dev çiçeklerim var. Onlar, daima beni beklerler. Bazen kaçar giderim bu evden, bir sene falan gelmem, ama onlara bakılır. Son zamanlarda akşamları YouTube ve Instagram yayınları yapıyorum. Nazlıca TV adlı kanalımda, kendi hikâyelerimi seslendiriyorum. Eskiden kanaryalarım vardı, şimdi çok güzel bir muhabbet kuşum var, adı Capri, en sevdiğim adanın ismini koydum. O, benim için cıvıldar ara sıra. Yani günler o kadar zor geçmiyor. Arada çıktığım, hava aldığım bir balkonum var. Oradan ıssız sokaklara bakınca ne hissediyorsunuz?
Bomboş sokaklar beni çekmiyor. Sanki Federico Fellini için boşaltılmış Roma gibi. Bu salgının ne kadar süreceğini bilmiyoruz, benim yazdığım şeyler gibi belirsizlik var. Bundan önceki yaşamım; o hareketli, canlı, altımda araba o süratli yaşamım bir rüya mıydı? Var mıydı? Yoksa biz öldük mü de yeniden bir şeyler görüyoruz, öyle şeyler düşünüyorum. Ölümün ne olacağını bilmiyorum bu dünyadan yok olmak, ancak başka bir dünyada yaşamak! Aslında iki ay öncesi eski bir geçmiş gibi. Onun için sevdiklerime sıkı sıkı tutunuyorum. Bu, yazdıklarımda da var. Şimdi yeni kitabım çıkacak “Aşkın Güneybatısı” onda da var bu. Sanki daha önceden hissetmişim yaşamla ölümün çok dip dibe belki de farksız olduğunu… Bu, kötü bir düşünce değil. Rüyayla uyanıklık gibi bir şey…
“Bu yüz senelik eski evimde tek başınayım. Evde benden çok duvarda resimleri asılı olan anneannemin, Demir dayımın, dedem Tahir Lütfi Tokay’ın ruhları dolaşıyor sanki.” — N A Z L I E R AY
24 FİKİR
İleri teknoloji fetişizmi EĞER TEKNOLOJIYI ZATEN ARKAIK HALE GELMIŞ ILKEL YAPILARIN HIZMETINE SOKARSANIZ, DAHA DONANIMLI ILKELLIKLERINIZ OLUR. BU, PAHALI BIR FETIŞIZMDIR; PARANIZ GIDER, HAYATI KALITENIZ ARTMAZ…
DR. ŞE RE F OĞUZ
"Hayatla ilişkilendirilmemiş her düşünce, doğru ile yanlış arasında bir yerdedir" diyor El Cezerî. Alimin 9 asır önce icat ettiği filli su saati...
FİKİR 25
her düşünce, doğru ile yanlış arasında bir yerdedir. El Cezeri böyle diyor ve bir yöntem olarak, bin yıl öncesinden bugüne mesaj veriyor. Türkiye, bilgi toplumu olma yolunda, yarışta olduğu ülkelere kıyasla, hiç de fena olmayan bir performans sergiledi. Özellikle kamu kesimi, bilgi çağını yakalayabilmek için, bugün pek çok Avrupa ülkesinde dahi olmayan uygulamalar için yatırım yaptı, proje geliştirdi. Fakat sorun, bu yatırımların, “hayata değer katmaktan ziyade”, birilerine katkı sağlama noktasına odaklanmasıydı. El Cezeri’nin sözünü ettiği “hayatla ilişkilendirme” kavramı, bir kamusal alan tanımlamadığı için, yapılanlar “sürdürülebilir” olmaktan çıkıyor. Zira değişen; kamuya veya özel sektöre mal ve dijital oyuncak satan firmaların bilançoları oluyor. Sözüm ona çözüm alan kamunun veya özel sektörün sağladığı fayda ise çoğu kez “atılan taşa” değmiyor. Temel sorun, bilişim sektörünün “satıcı” vizyoH AYA T L A I L I Ş K I L E N D I R I L M E M I Ş
nundan ötesine sahip olmayan temsilcilerinin tutumunda yatıyor. “Haydi tırtıl sat ve kurtul” mantığıyla yola çıkıldığından, ellerinde her ne var ise veya hangi yabancı markanın temsilcisi iseler, onların “bildik ve biraz da moda” ürünlerini birilerine faturalamanın ötesine varılamıyor. Aslında burada kabahati “sektörün açgözlü neferlerinde” aramak hata olur. Bunun mal ve hizmet bağlamında çözüm talep eden tarafında da sorun var. Tıpkı bundan 100 yıl önce Osmanlı’da olduğu gibi. O zaman da İstanbul’da temsilcilik açmış İngiliz, Fransız veya Alman firmaları, Osmanlı devlet idaresine bir şeyler satmakla meşguldü. Bir Fransız tarihçinin kaleminden bu durumu özetleyen cümle aktaralım: “İstanbul’da, saraya mal satan ve daha sonra bu satılan malı yarı fiyatına geri alan bir yabancı tüccar sınıfı oluştu. Bunlar, sarayın asla ihtiyaç duymayacağı malları vüzeraya satmak konusunda mahir idiler.” Aslında 100 yılda değişen yalnızca bu mübadeleye konu olan mal ve hizmetlerin cinsi olmuştur.
Dünün telgraf manipülatörünün yerini bilgisayarın alması ise çağın gereğinden ve artık telgraf manipülatörü üretilmediğindendir. Anlatmak istediğim, bilişim sektöründeki firmalarımızın çözüm geliştirmekten ziyade ürün satma gayretinin giderek Türkiye’yi duvara toslatma noktasına taşındığıdır. Zira sözde projelerin hepsi, “gereksin gerekmesin” kamuya veya özel sektöre yüklüce fatura kesme mantığındadır. Oysa ihtiyaçla doğrudan ilişkilendirilmiş projelerde “satış maksimizasyonu” bulunmamaktadır. Bitler baytlara para yatırmanın kolaycılığı, kamu veya özel sektörde de mevcuttur. Neticede “insanın hayatını kolaylaştıran”, “firmanın iş süreçlerini iyileştiren” veya kamuya “vatandaşa hizmette yeni açılımlar sağlayan” yaklaşımların tümü, zahmet ve emek gerektirir. Yabancı bir ülkede işe yarayan yaklaşımı olduğu gibi Türkiye’de birilerine kakalayan firmalara baktığımda gözüme çarpan durum şudur; Mesela CRM türü (Müşteri İlişkileri Yönetimi – Customer Relationship
Management) çözümlerin hayatla veya ihtiyaçla fazlaca ilişkilendirildiğini söyleyemiyoruz. Bilişimci firma, CRM’sini satmıştır, mutludur. Buna parayı veren özel sektör veya kamu kurumu, güya müşterisine veya vatandaşına daha yakın durmuştur, mutludur. Fakat gel gör ki bu anlayışı da düşüncesi de teknolojisi de ithal CRM’nin ceremesini müşteriler çekmektedir. Bill Gates’den dinlemiştim; “Eğer bilişimi mevcut sisteminizin hizmetine sunarsanız, veriminiz; %15-20 civarında olur. Ancak sisteminizin mantığını dijital dünyaya göre tasarlayıp bilişimi yeni zihin yapısının hizmetine sunarsanız bu verim artışı; %80-90 düzeyine çıkar.” Bilişim sektörü, doğası gereği ileri teknoloji ile iç içedir. Pahalıdır, döviz harcatır. Teknoloji, zenginlik yaratmada çok önemli rekabet avantajı sunduğu da bir gerçek… Ancak teknolojiyi hayatla ilişkilendirip çözüme odaklandığınızda işe yarar. İleri teknoloji fetişizmi ile değil.
26 ÇEVRE
Greta’nın kehaneti gerçek oldu, peki ya şimdi? “EVIMIZ YANIYOR” DIYE TÜM DÜNYAYI HAREKETE GEÇIRMEYE ÇABALAYAN 17 YAŞINDAKI IKLIM AKTIVISTI GRETA THUNBERG GEÇEN YIL TIME DERGISI TARAFINDAN YILIN KIŞISI SEÇILDI. BUNA RAĞMEN SÖYLEDIKLERINI HIÇBIR LIDER CIDDIYE ALMADI. TA KI, O VIRÜS GELENE KADAR… GRETA’NIN YAPAMADIĞINI COVID-19 YAPTI VE EVIMIZDEKI YANGINI ŞIMDILIK SÖNDÜRDÜ… PEKI BUNDAN SONRA NE OLACAK?
ÇEVRE 27
“Daha fazla hata, daha fazla çözüm Bunu geri çevirmek için, sıradan aşktan çok daha fazlasına ihtiyaç var Değişimi hızlandırın Yedi deniz yükseliyor Gelecek sonsuza dek yok oluyor…”
dünyaca ünlü rock grubu Pearl Jam’in ‘Retrograde’ isimli şarkısına ait. “Retrogate”, cismin çevresinde döndüğü gezegen ile ters yönde dönmesini sağlayan yörünge anlamına geliyor. Yani tersine giden ve tersine gittikçe kötüleşen bir dünyayı anlatıyor. Aynı bugün olduğu gibi… Pearl Jam’in geçen aylarda çıkardığı ‘Gigaton’ albümünde yer alan ve iklim krizine dikkat çeken şarkısının klibinde İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in bir “falcı” olarak görünmesi ve ‘sihirli küreyi’ eline aldığında, buzulların eridiği, büyük şehirlerinin sular altında kaldığı bir dünya görmesi, bizi şaşırtmıyor. Greta Thunberg, İsveç Parlamentosu önünde gerçekleştirdiği oturma eylemiyle tüm dünyayı iklim krizine karşı harekete geçmeye çağıran ve bu eylemi küresel bir greve dönüştüren 17 yaşındaki iklim aktivisti… Önce yaşıtlarını harekete geçirdi… Tüm dünyada çocukların, “Güneş, rüzgar bize yeter. İklim adaleti istiyoruz” demelerini sağladı... Daha sonra dünya liderlerine kafa tuttu; “Umut gençlerde diyorsunuz. Bu ne cüret? Boş laflarınızla benim rüyalarımı, çocukluğumu çaldınız. Gözümüz üzerinizde...” dedi. “Yaptığınız hiçbir şeye inanmıyoruz” diye bağırdı ve onları suçlamaya devam etti: “Sıfır karbon emisyonuna’ veya ‘karbon nötrlüğüne’ ulaşmak için hile yapmanızı veya sayılarla oynamanızı da söylemiyoruz. Biz size Amazon gibi ormanlar çok daha yüksek bir oranda katledilirken başkasına Afrika gibi yerlere ağaç dikmesi için para vererek ‘emisyonlarınızı telafi etmenizi’ söylemiyoruz. Ağaç dikmek iyidir elbette, ama yapılması gerekenin kıyısında bile değil ve gerçek azaltmanın ve doğayı yenileBU SÖZLER
Dİ D E M E R YA R ÜNLÜ
menin yerini tutamaz. Hiçbir politik ideoloji veya ekonomi modeli iklim ve ekolojik acil durumun üstesinden gelmeyi ve bütüncül, sürdürülebilir bir dünya yaratmayı başaramadı. Çünkü dünya, eğer hala farkında değilseniz, şu anda yanıyor. Evimiz yanıyor!” Greta geçtiğimiz yıl Time Dergisi tarafından Yılın Kişisi seçildi; fakat söylediklerini hiçbir lider ciddiye almadı. Ta ki, o virüs gelene kadar… Greta’nın yapamadığını Covid-19 yaptı ve evimizdeki yangını şimdilik söndürdü. Ama hepimizi küçük evlerimize kapatma pahasına… CO2 ORANLARI 2006 SEVIYESINE INDI!
Uçakların uçmadığı, fabrikaların çalışmadığı, dükkanların açılmadığı, insanların evlerinden çıkamadıkları bir dünyada nefes aldığımız hava temizlenmeye, yeşil daha yeşil, mavi daha mavi görünmeye başladı. Dünya genelinde enerji tüketimi ve dolayısıyla karbon emisyonları önemli ölçüde azaldı. Global Carbon Project (Küresel Karbon Projesi) tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan rapor, Nisan ayındaki günlük emisyonların, 2019’daki ortalamalar ile karşılaştırıldığında küresel ölçekte yüzde 17 düşüşle 17 milyon ton azaldığını ve 2006 yılında gözlemlenen seviyeye düştüğünü ortaya koyuyor. Ancak rapor, bu durumun uzun vadeli olmayacağını ve daimi bir emisyon azaltımıyla sonuçlanmayacağını da öngörüyor. Raporun yazarlarından Stanford Üniversitesi öğretim görevlisi ve Küresel Karbon Projesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Rob Jackson, “Emisyon azaltımının ölçeği ciddi; ancak bu düşüş, Paris Anlaş-
28 ÇEVRE
“Görünen o ki tüm çözümler şu anda yaşadığımız toplumda mevcut değil. Bu yüzden dönüşüm kolay olmayacak. Zor olacak. Bununla şu anda yüzleşmezsek, bütün kartları açık oynamazsak, bu durumu vaktinde çözemeyeceğiz”
ması’ndaki iklim taahhütlerimize ulaşmanın zorluğunu da gösteriyor. Geçici ve mecburi davranışlar yerine, yeşil enerji ve elektrikli araçlar aracılığıyla sistemin tamamına yönelik bir değişime ihtiyaç duyuyoruz” diyor. Covid-19 sınırlamalarının en yüksek seviyeye ulaştığı 7 Nisan’da, ulaşım kaynaklı emisyonlar, küresel ölçekte yaşanan düşüşün yüzde 43’ünü oluşturuyor. Sanayi ve enerji üretimi kaynaklı emisyonlar da, küresel ölçekteki düşüşün yüzde 43’ünden sorumlu. Havacılık sektörü, COVID-19 krizi sebebiyle getirilen kısıtlamalardan en çok etkilenen ekonomik sektör olarak öne çıkıyor. Küresel emisyonların yüzde 3’ünü oluşturan havacılık sektörünün, pandemi sürecindeki emisyon azaltımına etkisi yüzde 10 düzeyinde. İnsanların evde çalışması nedeniyle konutlardaki tüketimde yaşanan artış, diğer sektörlerden kaynaklanan emisyon azaltımının sadece küçük bir kısmına karşılık geliyor. Pandemi nedeniyle yapılan sınırlandırmaların en yoğun yaşandığı dönemde ülke ölçeğinde karbon emisyonlarındaki düşüş ortalama yüzde 26 seviyesinde. BISIKLETI TEŞVIK ETMEK, YOL YAPMAKTAN DAHA UCUZ
Raporun yazarlarından Doğu Anglia Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Corinne Le Quéré, COVID-19 kapsamında uygulanan toplumsal sınırlandırmaların, enerji kullanımı ve CO2 emisyonlarında büyük ölçekli değişimlere sebep olduğunu söylerken, bu ani düşüşün ekonomideki, ulaşım sektöründeki ve enerji sistemlerindeki yapısal değişiklikleri yansıtmadığı için geçici olacağını ifade ediyor. Le Quéré’nin yorumları şöyle: “Dünya liderlerinin, COVID-19 krizi sonrasındaki ekonomik planlamalarında iklim değişikliğini ne ölçüde dikkate alacağı, önümüzdeki yıllarda küresel
ölçekte atmosfere salınacak emisyonlarda belirleyici rol üstlenecek. İklim değişikliğiyle mücadele hedefleriyle uyumlu ekonomik teşvik paketlerinin daha gerçekçi, dayanıklı ve gelecekte yaşanabilecek krizlere karşı daha dirençli olmasını sağlamak için, özellikle kısıtlamalar sırasında emisyonlarda yaşanan düşüşün yarısını oluşturan ulaşım sektörü için önümüzde birçok fırsat var. Örneğin şehir merkezlerinde ve banliyölerde, yürüyüşü ve bisiklete binmeyi ya da elektrikli bisiklet alımını destekleyen finansal teşvikler, toplumun refahını ve hava kalitesini artırmanın yanı sıra, yol inşasından daha ucuz olması ve sosyal mesafeyi koruması açısından öne çıkıyor.” UZUN VADELI DAVRANIŞ DEĞIŞIKLIKLERINE IHTIYAÇ VAR
Geçici ve mecburi davranışlar yerine, yeşil enerji ve elektrikli araçlar aracılığıyla sistemin tamamına yönelik bir değişime ihtiyaç duyduğumuz kesin. İşte bu yüzden, Uluslararası Enerji Ajansı gibi kuruluşlar ve sürdürülebilirliği ‘iş yapış modeli’ olarak benimseyen şirketler, içinde bulunduğumuz dönemin, temiz bir dünya inşa etmek için inanılmaz bir fırsat sunduğunu dile getiriyorlar. Greta da, bu süreçte, aynı iklim mücadelesinde olduğu gibi, herkese birlikte hareket etmeye çağırıyor. Özellikle de gençleri… YAŞAM VEYA ÖLÜM BIZIM DAVRANIŞLARIMIZA BAĞLI
“Yaşam veya ölüm bizim davranışlarımıza bağlı. Bu virüsü ciddiye almalıyız. Evde kalmaktan, ellerimizi sabunla yıkamaktan bahsediyoruz. Temiz suya ulaşamayan, evi olmayan çocuklar var. Bu salgın, günümüzde ve uzun vadede bütün çocukları etkileyecek, ancak en fazla etkilenen savunmasız gruplar olacak. Çocuklar COVID-19 sonucu ortaya çıkan gıda kıtlığı, kısıtlanan sağlık hizmetleri, şiddet ve eğitimsizlikten derin şekil-
de etkilenecekler” diyen Greta, iklim krizinde olduğu gibi, Covid-19 salgınının da en fazla zararı en savunmasız gruplara verdiğini söylüyor. Bu nedenle de, çocukların Covid-19’dan korunmasına destek olmak amacıyla iklim değişikliği mücadelesi için topladığı bağışların 100 bin dolarını UNICEF’e bağışladı. Bu arada, Greta Thunberg, Mayıs ayı başında genç arkadaşlarıyla beraber, küresel ısınmayla mücadelede yeterli çaba göstermedikleri gerekçesiyle Almanya, Fransa, Brezilya, Arjantin ve Türkiye’yi Birleşmiş Milletler’e (BM) şikâyet etmişti. Greta ve 15 genç arkadaşı; 5 ülkeyi 30 yıl önce imzaladıkları Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçluyor. Bu ülkelerin, karbon emisyonlarının çevreye vereceği zarardan haberdar oldukları ancak önlemek için hiçbir şey yapmadıklarını savunuyor. ‘PESIMIST OLMAYIN DIYORSUNUZ. SONRA… SESSIZLIK’
“Çocuklar endişelenmemeli diyorsunuz. ‘Bunu bize bırakın. Tamir edeceğiz, sizi yüzüstü bırakmayacağız. Pesimist olmayın’ diyorsunuz. Sonra… Hiçbir şey. Sessizlik. Hatta bazen sessizlikten de beter. Yeterli adımlar atılıyormuş gibi boş sözler ve vaatler. Görünen o ki tüm çözümler şu anda yaşadığımız toplumda mevcut değil. Emisyonlarımızı radikal biçimde düşürmeye başlayacak teknolojik çözümleri bekleyecek vaktimiz de yok. Bu yüzden dönüşüm kolay olmayacak. Zor olacak. Bununla şu anda yüzleşmezsek, bütün kartları açık oynamazsak, bu durumu vaktinde çözemeyeceğiz” diyor Greta. Seneler önce, Antoine de Saint Exupéry’nin Küçük Prens’te dediği gibi: “Geleceği öngörmeye ihtiyacımız yok; sadece geleceği mümkün kılmaya ihtiyacımız var.” Ve bunu sancak, dünyamız için “iyi” olmayı seçerek başarabiliriz.
ÇEVRE 29
TÜRKIYE %86 TEHDIDIN FARKINDA Araştırma şirketi Barem, global ortağı WIN Grubu ile birlikte, insanların “Küresel İklim Değişikliği” konusunda görüşlerini derlemek üzere 39 ülkede 30 bine yakın kişiyle görüşerek önemli bir araştırmaya imza attı. Araştırmada insanların, küresel ısınmaya neden olan bir iklim değişikliğinin varlığı, varsa buna insanlığın katkısı, insanlık için tehdit olma durumu ve geri dönülebilir olup olmadığı konularındaki düşünceleri sorgulanıyor. Araştırmanın sonuçları ilginç. Örneğin Türkiye 39 ülke arasında yüzde 95’lik oranla iklim değişikliğini tehdit olarak gören ilk 5 ülke arasında. Araştırmada öne çıkan sonuçlar şöyle:
Dünya nüfusunun yüzde 86’sı, küresel ısınmaya neden olan iklim değişikliği konusunda endişeli. Nüfusun yüzde 86’sı küresel ısınmanın insan yapısı olduğunu; yüzde 84’ü insanlık için tehlike arz ettiğini düşünüyor.
%95
Türkiye’de farkındalık dünya ortalamasının üstünde. Türkiye’de küresel ısınmanın insanlık için ciddi bir tehdit olduğunu düşünenler yüzde 95, bunun insan faaliyetlerinin bir sonucu olduğu fikrini onaylayanlar ise yüzde 90 oranında.
%92
Ülkelerin küresel ısınma önermelerini kabul etme oranları ile ilk 10 ülke ve son 10 ülke sıralaması yapıldığında; Türkiye’nin küresel ısınma farkındalığı en yüksek 10 ülke içinde 5. sırada yer aldığı görülüyor. Çarpıcı olansa, küresel ısınma farkındalığında ABD, İngiltere ve Kanada gibi ülkelerin son 10 içinde yer alması. Türkiye’de farkındalık oranı yüzde 94 iken, bu oran ABD’de yüzde 72.
%50
İnsanlık, küresel iklim değişikliği sorununu çözmek adına bir fırsat olduğu ve geri dönüş için henüz vakit olduğu konusunda ikiye ayrılıyor. Yüzde 48’lik bir grup, geri dönüş için hala vakit olduğu fikrini savunurken, yüzde 46’lık bir grup bunun için artık çok geç olduğunu düşünüyor. Türkiye’de ise nüfusun yüzde 50’si sorunun çözüleceğine dair umutlu.
%84
Ülke bazında bakıldığında 39 ülkenin 25’inde küresel iklim değişikliğinin geri dönülebilir bir durum olduğu düşüncesi hakimken 14 ülkede insanların çoğu bunun için artık çok geç olduğunu kanısında. Artık çok geç diyenlerin başında yüzde 84 oranla Hindistan geliyor. Brezilya ise yüzde 20’lik oranla bunu inkar ediyor.
30 EKONOMİ GÜNDEMİ
Dolar nereye koşuyor? TÜRKIYE EKONOMISINDE EN ÖNEMLI GÜNDEM MADDESI HEP DOLAR OLMUŞTUR. ATAKLAR, KRIZLER… ADINI NE KOYARSANIZ KOYUN YÜKSELIŞI HER ZAMAN BÜYÜK EKONOMIK SONUÇLARA NEDEN OLUR. AY IÇINDE YENI TARIHI ZIRVESINI GÖREN DOLARIN YÖNÜNÜ ISE SWAP HATTI ANLAŞMASI BELIRLIYOR. denilince niyeyse konu her daim ona yani dolara gelir. Bu ilgiyi de hak ettiğini söylemem lazım. İlginin sürekliliğini sağlamak adına bu ay başında 7.2692 lira ile kendini yeni bir tarihi zirveye attı. Bu haberin yazıldığı şu saatlerde dolar 7 liranın altında 6.75-6.80 lira seviyelerinde salınımını sürdürüyordu. Türkiye piyasaları kapalıyken 19 Mayıs’ta İngiltere ve Japonya ile swap anlaşmasına yakın olunduğu haberleri yayıldı. Ertesi gün ise müjde Katar’dan geldi. Katar ile 5 milyar dolar olan swap hattı 15 milyar dolara çıkarıldı. Bu dolardaki inişi güçlendirdi. Ama hala ve daima 20 yılı aşkın ekonomi gazetecisiyim ve hep aynı gündem: “Ne olacak bu doların hali?” Küresel piyasalar dalgalı bir seyirde. Koronavirüste ikinci dalga endişesi risk iştahını azaltıp piyasalarda düşüşe neden oluyor; ertesi gün bakıyoruz yavaş yavaş yükseliş eğilimleri var. Bu hareketi de hemen piyasalar salgın bitiyor haberlerine yoruyoruz. Dalgalı seyir gelişmekte olan ülkeleri biraz daha sert vuruyor. Tıpkı koronavirüsün ekonomik etkilerinin daha ağır yaşanması öngörüldüğü gibi. Türkiye de bu ülkeler arasında. TÜRKIYE’DE EKONOMI
8 MILYAR DOLARIN ÜZERINDE ÇIKIŞ VAR
Gelişen ülke piyasalarından yoğun bir sermaye çıkışı yaşandı. Türkiye’den de yılbaşından beri 8 milyar doların üzerinde çıkış var. Yabancı hem hisse senedi piyasalarından hem de devlet tahvillerinden çıkıyor. Sadece 8 Mayıs haftasında 1.1 milyar dolarlık satış yaptı yabancılar. En hızlı çıkış. Bu çıkışın yanı sıra koronavirüs etkilerini hafifletme adımları da bazı sonuçlar doğuruyor. Merkez
Bankası rezervleri gün geçtikçe kayıp yaşıyor. İşte tüm bu gerekçeler doların da Türk Lirası karşısında tarihi en yüksek seviyelerini görmesine neden oluyor. Peki bundan sonra ne olabilir? Önce neler yaşadık bir bakalım. 2020’ye 2018’deki ekonomik atağın etkilerinden tamamen arındığımız, düşük büyüme verilerini yüksek büyüme rakamlarına bırakacağı, ihracatta rekorların kırılacağı ve neredeyse durma noktasına gelmiş doğrudan yatırımlarda artış yaşayacağımız umuduyla başlamıştık. Nitekim Yeni Ekonomi Programı ile iddialı büyüme hedefleri ile görece düşük enflasyon beklentileri dolarizasyona karşı atılan adımlarla ilan edilmişti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Ocak ayında başlayan yabancı çıkışı koronavirüs salgınının mart ayında Türkiye’yi de vurmasıyla hızlandı. Ekonomi için de önlemler, kısıtlamalar ve paketler gündeme geldi. Bankaların yabancılarla Türk Lirası işlemleri yapmalarının önüne geçilmeye çalışıldı, spekülatif kur ataklarının engellenmesi amaçlandı. 1 AYDA 16.6 MILYAR DOLARLIK REZERV KAYBI
Destek paketleriyle likidite ihtiyacını karşılayan Merkez Bankası ise rezervlerini kullandı. Şubattan bu yana Merkez Bankası rezervleri 22 milyar dolar düşüşle 85.8 milyar dolara geriledi. Ödemeler dengesi verilerine göre de martta rezervlerde 16.6 milyar dolarlık kayıp yaşandı. Bu rezerv kaybı dış kaynak ihtiyacını artırıyor. İhtiyaç artışı da Türk Lirası üzerinde baskı oluşturuyor. Özellikle piyasada rezerv tartışmalarının artması da TL varlıkları olumsuz etkiliyor. Küresel para birimi dolara talep de artışını sürdürüyor. Elbette bu da
Türk Lirası’na karşı doların güçlenmesine neden oluyor. Dış kaynak ihtiyacının karşılanması için halen daha bir swap anlaşması yapılmaması endişeleri artırıyor. Hazine’nin yüksek borçlanma ihtiyacı ve mevduat faizlerindeki gerileme de Türk Lirası üzerindeki baskıyı arttırıyor. Piyasada dolaşan Merkez Bankası’nın İngiltere, Çin ve Japonya merkez bankaları ile swap anlaşması yaptığı söylentisi ise iyimser hava yayıyor. Bu sayede dolar kuru 7 liranın altında seyrediyor. Dış ticaret ilişkileri baz alınarak yapılan bir swap anlaşması yaklaşık 20 milyar doların üzerinde bir ilave kaynak sağlaması belirtiliyor. Analistler anlaşmanın likidite ve sinyal açısından önemli bir gelişme olacağını vurguluyor. Analistler dış kaynak ihtiyacının 50 milyar dolar seviyesinde olması gerektiği görüşünde.
ŞEBNEM TURHAN
EKONOMİ 31 GÜNDEMİ
DIRENÇLER AŞILMASIN DESTEKLER KIRILSIN Şimdi bir de teknik analiz kısmına bakalım. Piyasa uzmanları doların belli direnç ve destek seviyelerine göre yönünü tahmin etmeye çalışıyor. Bu haftaya pozitif başlayan Türk Lirası karşısında doların 6.70 lira seviyesini hedefleyebileceği görüşünde olan analistlere göre kurun ilk desteği 6.87725 lira seviyesinde. Bu seviyenin altında kalması durumunda 6,7538 lira seviyesine doğru düşüş sergileyebileceği düşünülüyor. Daha önemli bir düşüş için takip edilen seviye ise 6.7387 lira. Elbette direnç noktaları da önemli. 6.8063 liranın sonrasında 6.82 ve 6.84 seviyeleri takip ediliyor. Tabii ki olay dış kaynak girişine bağlı. Şayet swap anlaşması imzalanırsa destek noktaları birer birer aşılabilir. Ve dolarda görece daha düşük bir seviye görebiliriz.
DOLARIN SEYRİ 29 Mayıs 2020
6.8223
13 Ağustos 2018
7.2169
09 Mayıs 2019
6.1931
2019'daki en yüksek veri
15 Ocak 2020 29 Kasım 2018
5.1695
2018 en düşük kısmı
5.8759
(2020’nin en düşük verisi)
32 PATRON KARANTİNADA
Kendimle kalmayı seviyorum ama uzun süreli yalnızlık bana göre değil ERKANLI HOLDING’IN GENÇ PATRONU RIZA HÜSEYIN ERKANLI, “HAYATIMIN EŞIĞI” DEDIĞI 40 YAŞ SONRASI DEĞIŞIM DÖNEMINDE YAKALANDI KORONA GÜNLERINE… PANDEMI ÖNCESINDE KENDINE DÜŞÜNMEK IÇIN ZAMAN AYIRAN, HATTA TELEFONUNA BIR MEDITASYON APLIKASYONU BILE INDIREN 46 YAŞINDAKI IŞ INSANI, “KENDIMLE KALMAK ÇOK DEĞERLI AMA YALNIZLIK UZUN SÜRERSE BUNUNLA YAŞAMAK ISTEMEM” DIYOR.
Z YA S E M İ N S A L İ H
Belki de birçoğumuz bugünleri hayatımızın kırılımlarından biri olarak anacağız. Peki ya zaten bir kırılımın içindeyseniz, sizi başka bir kıyıya götürecek mükemmel dalganın tam ortasında kendinizi dinliyorsanız… Gayrimenkul geliştirme, çevre ve atık yönetimi sektörlerinde faaliyet gösteren, son dönemde ise yeni nesil öğrenci evi Univa ile dikkatleri üzerine çeken Erkanlı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Hüseyin Erkanlı, işte tam da öyle bir dalganın içindeyken yaşıyor korona günlerini. Henüz 20’li yaşlarındayken inşaat projesiyle iş hayatına giren, kendi deyimiyle çok hızlı koşarak kısa sürede önemli başarılara imza atan Erkanlı’nın “hayatımın eşiği” dediği dalga, 40 yaşına girdiğinde almış onu içine… Erkanlı ile altı yıldır yaşadığı dönüşümü ve karantina günlerindeki etkisini konuştuk… ZOR GÜNLERDEN GEÇIYORUZ.
PATRON 33 KARANTÄ°NADA
34 PATRON KARANTİNADA
Maden mühendisiyken hayat sizi farklı alanlara yönlendirmiş. Kariyerinizdeki bu değişimin hikâyesi nedir?
Pandemi dönemi özellikle sosyal yönleri güçlü kişileri daha fazla zorluyor. Yalnızlığa alışmak fikri size nasıl geliyor?
Maden mühendisiyim ama bir kamu kuruluşuna ait kömür madenine indiğimde bu işi yapamayacağımı anladım. Bir daha da madene inmedim. Kriz yılı olan 2000’de inşaat sektörü diğer alanlara göre daha parlaktı. Ankara’da 12 daireli bir inşaat ile sektöre girdim. Aklım hep dünyaya açılmaktaydı. “Nasıl yaparım” diye araştırırken, karşıma Cezayir çıktı. 2002’de Cezayir’de bir şantiye işi almayı başardık. Daha 27 yaşındaydım, insanlar karşılarında patron diye beni görünce şaşırıyorlardı. Ancak aynı zamanda saygı da duyuyorlardı. Cezayir deneyimi bana çok şeyler kattı. Aslında hayatımın dönüm noktalarından biriydi. Bilmediğim bir dünyada hatalar yaparak hayatı öğrendim diyebilirim. Gelişimim için önemli bir süreçti. Cesaret ve inançla gittim oraya. Türkiye’nin işgücü kalitesi ve tecrübesi bana yardımcı oldu. Orada deneyimden yararlanmayı, kaynakları doğru kullanmayı öğrendim. Bir de bir yere girmek kadar çıkmak için de doğru zaman gerektirdiğini gördüm.
Hayat bir denge. Hayata entegre olmayı seven bir insanım. Ben de pandemi sürecinde kendimle kalmayı keşfettim. Aslında bunu kendime düşünmeye zaman ayırmaya karar verdiğimde görmüştüm. Bu alışkanlık pandemi döneminde işimi kolaylaştırdı. Düşünmek çok kıymetli bir şey. Ama yalnızlık çok uzun sürerse sanırım yapamam. Pişmanlığı düşünürken, yaptıklarınızın mı yoksa yapamadıklarınızın mı muhasebesi öne çıkar?
Yapamadıklarımın. Odağımı çok bozmadan, yeni fikirler, işler, yatırımlar yapmayı önemsiyorum. Beynim böyle çalışıyor. Hayalim öğrenci yurtları alanında dünyaca tanınmak. Univa markasını, Türkiye’den dünyaya açılan bir zincir yapmak istiyorum. Bütün konsantrasyonumu buraya toplamış durumdayım. Elbette yeni yatırımlar da var gündemimde, bir teknoloji yatırımına hazırlanıyorum ama odağımdan ayrılmadan yoluma devam edeceğim. Felsefem; çok yol değiştiren yolunu bulamaz.
Hayatınızda bu kariyer değişimi dışında bir eşik var mı?
Türkiye’de atık yönetimi konusunda ilklerdensiniz… Bu alana nasıl girdiniz?
40 yaşım benim için eşiktir. Neden?
Çünkü o yaşa kadar hayatınızda çok fazla şey yapıyorsunuz. Bunlar aynı zamanda sizi geliştiriyor. O gelişimin bir noktasında kendimi sorgulamaya başladım. Hatalarımla yüzleşmeye başladım. O zaman daha iyi insan oluyorsunuz. En azından geçmişe göre daha iyi insan olma çabasına giriyorsunuz. Bu nedenle hayatımda 40 öncesi ve sonrası çok farklı. Daha iyi insan olma çabası bana şunu da gösterdi: Bu süreçte baktım ki iş hayatım da çok daha verimli geçmeye başladı. Bence bunun sebebi huzur. Huzurla çalışınca verimin de arttığını gördüm. Nasıl farklılıklar oldu sizde?
Kendime düşünmek için zaman ayırıyorum. Empatinin gücüne inanıyorum. Empati size adaletli olmayı ve dürüstlüğü de kazandırıyor. Ben yalana katlanamıyorum. Yine de hayat siyah ve beyazdan ibaret değil. Gri yanları olduğunu bil, o çerçevede hayatını yönlendirmeyi öğren. Bir buçuk yıldır her gün meditasyon yapıyorum. Bir meditasyon aplikasyonu yükledim telefonuma. Bu bir ses meditasyonu. Sinirli olduğum, çabuk tepki verdiğimi düşündüğüm anlarda kendimi rahatlatmak için istedim bunu. En önemli problemlerden biri odaklanamamak. Beynin kontrol edilmesi lazım. Odaklanıp, öncelikleri belirleyebilmek önemli. Bunun için de beyni rahatlatmak gerekiyor. Şimdi sırada yoga var. Yogaya başlamayı planlıyorum.
Önceliklerinizi sorsam?
Bunu iş ve kişisel olarak yanıtlamam gerekiyor. İşteki önceliğim yatırımlarımız. Hedefleri sıralamak, önümüzdeki problemleri çözmek ve yola devam etmek önemli. Hayata dair önceliklerimde ise ailem ve kişisel gelişimim var. Bizden önceki kuşağın iş insanlarına bakıyorum; abilerimiz tatile gitmeyi ayıp sayarlardı. Ben artık tatilimi ihmal etmiyorum. Ayrıca tali hedeflerle bir süredir uğraşmıyorum, ana hedeflere odaklanıyorum ama bugünü de kaçırmamaya çalışıyorum. Disiplinle aranız nasıl?
Çok planlıyımdır. Sabah 6:30’da kalkarım. Eşim de benimle birlikte kalkar. Saat 07:00’de spora başlarım, 08:30 gibi de kahvaltımı ederim. Gündemi mutlaka okurum. Saat 09:30’a kadar yabancı yayınları okurum. Sonra işe sıra gelir. Koronavirüs öncesinde haftada iki-üç kez öğle arası 40 dakika kadar koçumla vücut çalışırdım. Hafta sonları arkadaşlarımla golf oynardım. Golf eskiden bana uygun bir spormuş gibi gelmezdi. Sonra bir arkadaşım aracılığıyla İstanbul Golf Club’a üye oldum. Bana çok iyi geldi. Kendimi geliştirmek istiyorum. Hatta hedefim uluslararası golf sahalarında oynamak.
Maskeler, eldivenler çöplere atılıyor. Bilinçsizce atılırsa virüsün yayılması tehlikesi var. Yerlere atanlar var. Çöplerden de kağıt toplayıcılara bulaşma riski söz konusu.
Üniversitede iki alan ilgimi çekiyordu; atıklar ve çevre. Bence atık, geleceğin işi. Büyük bir sanayi kolu, ayrıca faydalı bir iş. Hep aklımda bu alana girmek vardı. Ankaralılar bilir, Mamak çöplüğünden geçerken, bir koku gelir ve genellikle rahatsız eder. Ben o kokuyu içime çekerim. Cezayir’de inşaat yaparken Avrupa ile de etkileşimim oldu. Orada atık yönetimiyle ilgili örnekler gördüm. Daha sonra Türkiye’de AB ile uyum sürecinde getirilen atık yönetimi mevzuatı fırsat oldu. Erksan Atık şirketini kurdum. İlklerdendik. Zorlu, Sabancı gibi büyük grupların atık işlerini aldık. Önemli işler yaptık. Atıklar toplum sağlığı açısından önemli. Örneğin şimdi de koronavirüs sürecinde tıbbi atıklar çok önemli. Artık hepimiz tıbbi atık üretiyoruz. Nasıl gelişecek bu alan sizce?
Evet, normalde tıbbı atıklar hastane ve laboratuvarlardan çıkıyordu. Ama şimdi hepimizde en azından maske var. Maskeler, eldivenler çöplere atılıyor. Bilinçsizce atılırsa virüsün yayılması tehlikesi var. Yerlere atanlar var. Çöplerden de kağıt toplayıcılara bulaşma riski söz konusu. Yani çok önemli bir mesele. Düşünsenize 500 bin kişi hayatını atık toplayarak kazanıyor. Aileleriyle birlikte 2 milyona yakın kişi demek bu. Bu atıkların ayrı depolama kutularında toplanması gerekiyor. Bununla ilgili toplama konteynırları geliştirmek üzere çalışma yürütüyoruz. Maske otomatları ve yanında bertaraf üniteleri konulabilir. Bununla ilgili çalışıyoruz.
PATRON 35 KARANTİNADA
AŞIRI SAĞLIKLI BESLENİRİM Spora yönelmek, beslenme alışkanlıklarınızı da değiştirdi mi?
Yemek yemeyi çok severim. 40 yaş sonrasındaki değişim, yemek yeme biçimime de yansıdı. Eskiden çok hızlı yerdim. Bunu da yavaşlattım. Tai mutfağı ilgimi çekmeye başladı. Aşırı sağlıklı besleniyorum diyebilirim. Sebze ağırlıklı besleniyoruz genellikle. Örneğin öğleden sonra ara öğün olarak bir rutinim vardır: Manda yoğurduna zencefil, zerdeçal, keten tohumu, zeytinyağı, karabiber ve bademle karıştırıp yiyorum. Pizzayı bile sebzeyle, un kullanmadan yapıyoruz eşimle.
Nasıl bir arkadaşsınız peki?
Ben çok iyimser biriyim. Genellikle mutluyumdur. Şakalaşmayı seven bir adamım. Mizah yönüm güçlüdür. Gezmeyi, gülmeyi severim. Negatif ortamlardan uzak durmayı tercih ediyorum. Sosyal bir insanım.
36 SPOR
2 milyon üyeli spor salonları beklemede NORMALLEŞME ADIMLARI ATILMAYA BAŞLADI. ÖNCE ALIŞVERIŞ MERKEZLERI, SONRA KUAFÖRLER HIZMETE AÇILDI. SIRADA OTELLER, RESTORANLAR VE KAFELERI VAR. VE SPOR SALONLARI… PEKİ HANGİ KOŞULLARDA AÇILACAK?
vaka sayılarının 1000’in altına inmesiyle birçok alanda normalleşme adımları atılmaya başlandı. Alışveriş merkezleri ve kuaförlerin açılmasının ardından sıra oteller, kafeler ve restoranlarada… 1 Haziran’da spor salonları da açılacak. Peki ne koşullarda? Konuyla ilgili olarak sosyal medyada dolaşan bazı önlemler gündeme gelse de hem spor salonları, hem de üyelerin kafası karışık… TÜRKİYE’DE
CE YHUN KUBURLU
ÖNLEMLERİ ALMAYA BAŞLADIK
Spor salonları için A, B ve C senaryoları üzerine çalışmalar yaptıklarını anlatan Let’s Club Genel Müdürü ve spor fütüristi Hakan Demiray, şu değerlendirmeyi yaptı: “Gerçekten zor bir süreçten geçiyoruz. Bizim için bir açılış tari-
hi söz konusu değil. Ancak biz de yeni normalde yerimizi bulacağımızı tahmin ediyorum. Bugün itibarıyla tüm spor salonları kapalı. Birçok spor salon kendi önlemlerini almaya başladı. Bu salonlara ek maliyetler getirecek. Dezenfekte noktaları oluşturuluyor. Hijyen paspasları yapılıyor. Havalandırma sistemleri değiştiriliyor. Ancak henüz bir tarih ve yapı henüz belirlenmedi. Bizler sağlıklı yaşam merkezleri olarak görüyoruz kendimizi. Ancak ekonomik açıdan gerçekten de zor günler ve bu günlerde bir de ek maliyetlerle daha iyi performans vermek için çalışıyoruz. Belki de açık hava için farklı uygulamalar ve kararlar alınabilir. Önümüzdeki dönemde bunları görmeyi arzuluyoruz.”
MALİYETİ NE KADAR OLACAK?
Çalışmalar hakkında da bilgi veren Hakan Demiray, “Bugün dev bir spor kompleksi için yaklaşık olarak her ay 30 ile 50 bin TL arasında ek maliyetler çıkacak. Nedir bunlar? Dezenfekte ve havalandırmalar için yapılacak yatırımlardan bahsediyorum. Spor salonları açılsa bile ilk etapta ıslak alanların açılmayacağını öngörüyoruz. Yani sauna, buhar banyosu ve duş alanları kapalı kalacak. Biz spor severlerin salona gelirken hazır bir şekilde gelmesinden yanayız. Yani tüm kıyafetlerin giyip gelmesini tercih ediyoruz. Çünkü soyunma salonları ile ilgili de bir karar gelebilir. Spor yaparken maske yerine siperlik kullanılabilir. Tüm spor aletlerimizin yanına dezenfekteler koyduk. Bu yeni normalde yapmamız gereken çalışmaların başında geliyor. Aynı zamanda hij-
SPOR 37
SPOR SALONLARINDA YENI DÖNEMIN NASIL OLMASI PLANLANIYOR? • • • • •
Salonda klima çalıştırılmayacak 10 metrekare başına bir kişi alınacak Girişte herkesin ateşi ölçülecek Üyeler çalıştığı aletleri temizleyecek Kardiyo aletlerinin arasına panel konulacak • Üyeler soyunma odalarına teker teker alınacak • Duş, SPA ve havuzlar kullanılmayacak • Üyeler gruplar halinde alınacak ve grup değişiminde yarım saat ara verilecek
KOÇ: SPOR EKONOMISI ÇOK ETKILENECEK
Covid-19 salgını nedeniyle ertelenen Süper Lig’in 12 Haziran’da başlaması kararıyla ilgili “Futbol için zor bir karar verildi ama şu aşamada en doğru kararın oynamak olduğu gözüküyor” dedi. Salgının futbola asıl olumsuz etkisinin gelecek sezon görüleceğini söyledi. FENERBAHÇE BAŞK ANI ALI KOÇ,
KOÇ’UN AÇIKLAMALARININ DEVAMINDA ŞUNLAR ÖNE ÇIKTI:
yen koridorları oluşturuyoruz. Kişi içeri girerken üzerine dezenfekte sıkılması gündemde. Birçok daha fazla konu var. Önümüzdeki günlerde net bir tarih açıklanırsa daha detaylı bilgiyi üyelerimize aktarıyor olacağız” dedi. STÜDYO DERSLERİNDE SON DURUM
Birçok spor salonunda toplu stüdyo dersleri olduğunu da hatırlatan Hakan Demiray, “Bunun için de bazı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Derslerin kapasitesini düşüreceğiz. Yerlere çemberler çizmeye başladık. Bu çemberlerin dışına çıkılmasını istemiyoruz. Böylece sosyal mesafeyi de korumuş olacağız. Kısacası spor salonları tüm simülasyonlarını yapıyor. Alınacak ek kararlar ve tedbirlere de hazırlıklı olmalıyız. Bunun için de çalışmaları yakından izliyoruz” dedi.
RAKAMLARLA FITNESS PAZARI
2.1 milyon kişi
2018 yılında spor salonuna gidip spor yapanların sayısı 1 milyon 960 bin iken, 2019’da bu rakam 2 milyon 100 bin kişiye çıktı.
6 milyar TL
Türkiye’de fitness pazarı 6 milyar liralık bir ekonomiye ulaştı.
27 milyar euro
Avrupa’da ise fitness pazarı 27 milyar Euro’luk büyüklüğe sahip
Spor ekonomisi açısından, aslında benim düşüncem esas olumsuz etkilerini gelecek sezon göreceğiz. Gelecek sezon sponsorların durumu ne olacak, emin değiliz. Muhtelif sponsorlar kapımızı çalıyor şimdiden. Kombineler, maç biletleri ne olacak bilmiyoruz. Bu süreçte beklemediğimiz şeyler oluyor. Yayıncı kuruluş, gelecek sezon için neler talep edecek bilmiyoruz. Spor ekonomisi çok etkilenecek. Bunun sonuçlarını yaşayarak göreceğiz. Hepimiz zor günler geçiriyoruz. Kenetlenmeye, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir döneme giriyoruz. Bugüne kadar camiamız elinden gelen desteği verdi. Biletler, kombineler, ‘Fener Ol’larda biz destek oldular. Gelirimizin yüzde 80’i bankalara gidiyor. Bu gemiyi yüzdürmek kolay değil ama öncelikli amacımız bu. 40-50 milyon dolardık bir borç indirdik. Yeni borç almadık. İlerleyen günlerde bu konuda açıklamalarımız olacak. Sportif açıdan bakınca voleybol, basketbol var. EuroLeague iptal edildi, Olimpiyatlar iptal edildi. Pek çok branşta erteleme ve iptaller oldu. Geriye bir tek futbol kalıyordu. Federasyonun verdiği karar zor bir karar. Yurt içinde, dışında tartışmalar var. Futbolu bir şekilde devam ettirmek, sezonu tamamlamaya çalışmak çok önemli. Futboldaki iptalin etkisi, diğer sporlar gibi olmayacaktır. Çok kolay bir karar değil. Kaotik bir ortam. Şu aşamada en doğru karar oynama olduğu gözüküyor. Benim şahsi düşüncem, Süper Lig ve bir alt ligin oynanması, diğer liglerin zorlanmaması. Zaman gösterecek. Kulüpler tek tek testlerini oluyor, idmanlara dönüyorlar. 12 Haziran’dan başlayarak ligi tamamlayabiliriz inşallah. Doğru önlemler ve devletimizin önderliğinde bu işi başarabiliriz.
38 ÇOCUK GELİŞİMİ
Küçük yogilere namaste HEM BEDENINIZI HEM DE RUHUNUZU GELIŞTIREN YOGANIN CAZIBESINE HENÜZ KAPILMADIYSANIZ GECIKMIŞ DEĞILSINIZ. ÜSTELIK BUNU ÇOCUĞUNUZUN DA YAŞAMININ BIR PARÇASI HALINE GETIREBILIRSINIZ. NEDEN VE NASIL SORULARININ YANITLARI BURADA…
CANAN D E M İ R AY
“Anne, mutlu bebek duruşunu sana gösterebilirim, ama kelebek olmak çok eğlenceli“ diyen 6 yaşındaki kızım esnekliğini benimkiyle kıyaslıyor ve bana moral veriyor: “Merak etme, tekrar edersen daha rahat yapacaksın“. Esnek olmadığıma kanaat getirip yıllarca mesafe koyduğum yoga, özellikle pandemi günlerinde evde çocuğumla yapmayı en sevdiğim şeylerden biri. Çocuklar günümüzde hamile yogasıyla anne karnında tanışıp, bebek ve çocuk yogasıyla devam edebiliyorlar. Ne kadar erken, o kadar iyi. İşte faydaları…
NEFES BILINCI YARATIR
FIZIKSEL ESNEKLIĞI ARTIRIR
DENGE SAĞLAMAYI ÖĞRETIR
Yogadaki değişken duruşlar, bir çocuğun vücudunun nasıl çalıştığının farkına varmasına yardımcı olurken tüm kaslarını farklı şekillerde kullanmayı da öğretir. Yoga bir yandan güçlendirirken, esnemeyi de sağlar. Gergin kaslar nefes egzersizi ve hareketin birleşimi sonucu ısınır ve daha esnek hale gelir.
Nefes egzersizleri çocukları rahatlatırken enerji de verir. Farklı oyunlar ve teknikler, çocukların derin nefes almanın bir sonucu olarak vücutlarının nasıl hissettiklerine bağlanmalarına yardımcı olur. Solunum ve akciğer kapasiteleri artar. Stres doğal olarak azalır. Amerikan Pediatri Derneği (AAP), yogayı duygusal, zihinsel, fiziksel ve davranışsal sağlık durumlarıyla başa çıkabilen çocuklar için güvenli ve potansiyel olarak etkili bir tedavi olarak da öneriyor.
Bir çocuk tek ayak üstünde durmakta zorluk çekse bile, düştüğünde ve tekrar denemeye kalktığında sakin kalabiliyorsa yoga ona fiziksel denge ile birlikte zihinsel dengeyi de öğretir. Denge becerilerine odaklanan pozlar çocuklara oyunlarla öğretilirken, içsel bir güç geliştirmelerine de destek olur. Sürekli uyaranların et-
kisi altındaki çocukların dünyasını düşünürseniz bu güce kesinlikle ihtiyaçları var. ODAK VE KONSANTRASYON GELIŞTIRIR
Yoga sırasında derin nefesler alarak pozları uygulamak, dengede kalmaya çalışmak vücutta farkındalık yaratmaya başlar. Bu farkındalık odaklanmayla gerçekleşir, zihinler temizlenir. Bu odaklanma hayatının farklı alanlarına da yansıyabilir. Sağlıklı vücut bilincine sahip çocuklar kendinden hem daha emin ve güçlüdür hem de iyi bir duruşa sahiptir. BENLIK SAYGISINI VE GÜVENINI GÜÇLENDIRIR
Yoga sabırlı olmayı ve hedefe yönelik çalışmayı öğrenmek için iyi bir pratiktir. Yoga öğretmeni rehber olur ancak pozu doğru şekilde gerçekleştirmek çocuğun başarısıdır. Dengeyi sağlayabilmek, çocukların başarı duygusu hissetmelerini de sağlar.
5
KİTAP
YOGAYI SEVIYORUM EZGI BERK Yoga pozları çerçevesinde çocuklara bir aslan gibi kükremeyi, bir dağ gibi dimdik durmayı, bir yay kadar gergin olmayı gösterirken, çocukların günlük olarak zevkle yapacakları bir aktivite önerilerinde bulunan kitap yogayı sevdirmeyi hedefliyor.
ÇOCUKLARLA YOGA HAREKETLERI VE SAĞLIKLI YAŞAM ÖZLEM GÖÇEK Çocukların rahatlıkla anlayabileceği, resimlerle desteklenmiş çocuk yogası hareketlerini ve çocuklarla yoga yapmak isteyen yetişkinlerin ihtiyaç duyacakları bilgileri bulabileceğiniz kitap yoga eğitmeni Özlem Göçek’in yıllardır yaptığı yoga çalışmalarının ışığında bir araya getirilmiş.
ÇOCUK YOGASI BAŞAK BODUR
LOTUS ÇIÇEKLERI DIVYA BESTE DOLANAY
Kendinizi çocuk yogası alanında geliştirmek istiyorsanız bu kitap sizin için bir rehber olabilir. Yogayla bedensel ve zihinsel yorgunluktan arınmanın yolu yaşlara uygun önerilerle kapsamlı bir şekilde kitap sunuluyor.
Çocukları ile Yoga yapmak isteyen anne ve babalar, Yoga çalışmalarını evde kişisel çalışmalarla sürdürmek isteyen çocuklar için ideal bu kitapta üç ayrı kıtada çekilen yoga pozları ile çocuk yogası hakkında öğrenmek istediklerinizi bulabilirsiniz.
YOGA GÜNCESI AKTIVITE KARTLARI GÜNCE DERE DILGIN Yoga güncesi yoga ve aktivite kartları çocuklar ve yetişkinler için hazırlanmış 5 ayrı kategoriden oluşan toplam 40 adet yoga ve aktivite kartı içeriyor. Yoga pozları, meditasyon, nefes, oyunlar ve eşli pozlar keyifle tecrübe etme ve düzenli uygulama fırsatı bulabilirsiniz.
ÇOCUK 39 GELİŞİMİ
Hamile yogası bebek beklerken yapılabilecek bir aktivite ama sonrası da var. Doğum sonrası forma kavuşmak ve güçlenmek isteyen anneler için bebekleriyle birlikte katılabilecekleri yoga da mevcut. Anne-bebek yogasında bebekler annenin yardımıyla hareket ediyor, bazı kısımlarda sadece anneler kendilerine uygun pozlarla yoga yapıyor. Meditasyon, nefes teknikler ve esnemeyle herkesin keyif alması esas. ÇOCUĞUN STRESI OLUR MU? Olmaz mı? Hem okul hem de çevreden gelen başarı baskısı, akranlar arası anlaşmazlıklar stres kaynaklarının bir kaçı. Sosyal izolasyonu sürdürdüğümüz bugünler yüzünden evdeki düzenin değişmesiyle de gerginliğin kaynağı olabilir. Kabuslar, uykusuzluk, kısıtlı hareket nedeniyle başlayan sindirim problemleri sıklaşmaya başladı diyorsanız çocuğunuzun kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olması için yogaya başlama zamanı.
NEFES EGZERSIZI IÇIN TAVSIYELER BURADA Çocuklar ve ebeveynler için korona acil durum nefes kiti edinmek ister misiniz? Farklı yaş grupları için öneriler içeren kit, Uluslararası Nefes Vakfı ‘Okullarda Nefes Programı’ Türkiye Temsilcileri Anıl Altaş Brug ve Tılsım Demirdöken düzenlenip Türkçeye çevrilmiştir. www.birnefesmasali.com sayfasından erişebilirsiniz. Yoganın güzelliklerinden biri her yerde yapabilmek. Özellikle yoğun bir şekilde evde geçen günlerde tek ihtiyacınız olan bir yoga matı ve rahat bir alan. Çocuğunuzun zihnini ve vücudunu dengede tutmasına yardımcı olurken siz de ona eşlik edebilirsiniz.
NEREDEN TAKİP EDELİM
Kitaplar, uygulamalar ve sosyal medya üzerinden takip edebileceğiniz bir çok hesapla çocuklara yogaya başlamak için araçlar elinizin altında… 2 UYGULAMA YOGA FOR KIDS Bu eğitim uygulaması, çocukların keyifle yapabileceği yoga egzersizleri içeriyor. 30 farklı poza eğlenceli animasyonlar ve şiirler eşlik ediyor. GOGO YOGA KIDS YOGA CHALLENGE Bu uygulama içerdiği 40 farklı pozla birlikte yeni başlayanlar ve meditasyon için poz mantralarını da veriyor. YOUTUBE KANALLARIYLA YOGA Cosmic Kids Yoga, çocukların kesinlikle seveceği harika bir kanal. Çocukları erken yaşta yoga ve farkındalıkla tanıştıran, animasyonarla etkileşimli maceralar sunan kanala abone olmak isteyebilirsiniz. AloYoga, yetişkinlere yönelik bir kanal gibi gözükse de çocuklar için ayrılmış geniş bir bölümü var. Bir kaç dakikadan başlayan egzersiz videoları iyi bir başlangıç olabilir. PoserKids Yoga Vids kanalı, hayatımızı yaşayarak yoga pozları yapıyoruz diyerek stüdyolarında gerçekleştirdiği yoga derslerini ekrana taşıyor. Yoga With Adriene, yetişkinlerin beğeniyle takip ettiği bir yoga kanalı olmakla birlikte çocuklar için sunduğu videolar da size destek olabilir. INSTAGRAMDA YOGA BULUŞMALARI @Minikyogees hesabıyla Günce Dere, 2-15 yaş arası çocuk eğitimleri gerçekleştiriyor. Hamile yogası konusunda da destek alabileceğiniz Minik Yogees, özellikle küçük çocukların hoşlanacağı keyifli oyunlar da öneriyor. Kendilerine ait aynı isimli bir youtube kanalı da mevcut. @Yogaminikids ile Gökçe Akyıldız, çocuklara yoga derslerinin yanında çocuk yogası uzmanlık programı da gerçekleştiriyor. Çocuklarla ilişki kurabilen, hikayeler ve eğitici oyunlarla çocuklara yoga pozlarını doğru ve etkin şekilde anlatma becerisine sahip uzmanlar bu programla yetişiyor. @aloha.mkyoga , Ebeveyn ve Çocuk Gelişim Merkezi olarak çocuklara yönelik yoga dersleri bulabileceğiniz bir hesap. Ayrıca çocuk yogası uzmanlık programları da düzenliyorlar. @Yogacici_kidsyoga, 2008’den bu yana çocuk yogası eğitimleri sunuyor. Mindfulness temelli çocuk yogası atölyeleri ise şu sıralar online olarak yakalamak isteyeceğiniz atölyelerden olabilir. @hemfithemanne hesabıyla Gözde Biber, herkes için spor önerileri sunuyor. Kendi de iki çocuklu bir anne olarak sağlıklı ve aktif yaşam için önerilerinin yanı sıra, anne bebek yogası için de takip edebilirsiniz.
NASIL BİR EKONOMİ
YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ HANDAN SEMA CEYLAN
MEDYA HABER BASIN A.Ş
HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR YAZI KURULU FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, DİDEM ERYAR ÜNLÜ, SELENAY YAĞCI KATKIDA BULUNANLAR BAŞAK DİZER TATLITUĞ, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELIN BOZKURT, SIRMA ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul
#evd
ekal
Haydi Antalya’ya… ANTALYA PIYAZI GELENEKSEL MUTFAK KÜLTÜRÜMÜZÜN EN ÖNEMLI TEKNIKLERINDEN... TAHIN ISE BAŞLI BAŞINA BIR IKSIR… BU ZORLU IKILIYI BIR RAYA GETIRINCE ORTAYA DAYANILMAZ BIR LEZZET ÇIKIYOR. İŞTE ŞEF VEDAT BAŞARAN’DAN FARKLI BIR PIYAZ TARIFI… KURU FASULYENIN HAZIRLANMASI • 300 gr Çandır fasulyesi • Bir su bardağı sirke Fasulyelerin bol suda ve geniş bir kapta akşamdan sabaha bekletin. Sakın içine tuz atmayın. Karbonat hiç atmayın hem tadını hem de sindiriminizi zorlayacaktır. Suyunu değiştirip geniş bir kapta bol suda kaynama noktasına getirin ve hemen ateşi kısıp tıkırdatmaya bırakıp yumuşayıncaya kadar pişirin. Zaman zaman üstüne birikecek köpükleri alın. Eğer lezzetlendirmek gerekirse fasulyeye katacağınız malzemeleri son 10 dakikada katın (defne yaprağı veya bütün soğan gibi). Pişme suyunda soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra bir su bardağı sirkenin içinde 2-3 saat dinlendirin, fazla sirkeyi süzebilirsiniz.
SALATA MALZEMELERI • Soyulmuş ve çok ince dilimlenmiş buzlu suda bekletilmiş 2 orta boy pancar • Arzu ettiğiniz salata yaprakları • Limon suyu ile harmanlanış ve bekletilmiş kırmızı lahana • 1 adet keyfe keder dilimlenmiş salatalık • Bir baş zarları ayıklanmış bütün taze sarmısak • İki dal taze soğan • 100 gr çekirdekleri alınmış papaz eriği • Zarı çıkarılmış limon, portakal veya turunç dilimleri • Bir baş piyaz doğranmış tuzlanmış ve suyu sıkılmış kuru soğan • Halka şeklinde doğranmış kırmızı soğan • 4 adet 8 -10 dakika haşlanmış yumurta Malzemelerin tamamını son anda büyük bir karıştırma kabında bir araya getirip çok sızma zeytinyağı ve limon suyu ile harmanlayın. Tuz ve baharat ayarını unutmayın.
TAHIN SOSU MALZEMELERI • Bir buçuk su bardağı tahin • 2 diş ezilmiş sarmısak • İki yemek kaşığı doğal sirke • 2 çay kaşığı kimyon • 1 çay kaşığı acısız kırmızı toz biber • 2 yemek kaşığı limon veya turunç ya da ekşi portakal suyu • Tuz ve muskat • Su Tahin sosu malzemelerini sırasıyla yavaş yavaş katıp akıcı kıvamda hazırlayın. Geniş bir kapta hazırladığınız fasulyelerle harmanlayın. Diğer tarafta salata malzemelerini kenarlı bir servis tabağına alın. Tahinli fasulyeyi salatanızın etrafına düzgünce yerleştirin.
Bu tarifin hazırlanmasında Antalya’nın meşhur köftecisi Özkan Şimşek (Serik Şimşek Köftecisi) ustanın yardımı alınmıştır.