HAFTA GAZETESİ - SAYI 9

Page 1

NBE

SANAT SAĞLIK SPOR İ Y I YA Ş A M TEKNOLOJI SAYI: 09

FARUK ŞÜYÜN

ATAOL BEHRAMOOĞLU’NUN MASASINDA… BAŞAK DIZER TATLITUĞ

LADY DIANA’NIN YERI NEDEN DOLMUYOR?

ŞEREF OĞUZ

VASATYA’YA HOŞ GELDINIZ! CENGIS ASILTÜRK

90’INCI YAŞIN KUTLU OLSUN ADILE NAŞIT

CEYHUN KUBURLU

SÜPER LIG NASIL KURTULUR? AHMET CAN

TEKNO DÜELLODA KILIÇLAR ÇEKILDI

Lucien Arkas

O, sadece 23 ülkede iş yapan uluslararası bir holdingin patronu değil… Aynı zamanda küresel anlamda şöhretli bir koleksiyoner. Picasso’yu bedelsiz olarak izleyicilerle buluşturan dünyadaki tek isim… Türk sanatına yaptığı katkılarla adını tarihe kazıyan Lucien Arkas koleksiyonunun kapılarını açtı ve yeni hedeflerini anlattı.


İPEK YEZDANİ

Haftanın testi GEÇEN HAFTA DÜNYADA NELER OLDU, NELER BITTI? HAFIZANIZI TESTIMIZLE TAZELEYELIM…

1

Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling, web sayfasında yayımladığı uzun ve şahsi bilgiler içeren bir makalede ilk kez neyi açıkladı? A. Harry Potter’I yazarken kendi çocukluğundaki masallardan esinlendiğini B. Kitaptaki Lord Voldemort karakterinin aslında eski bir devlet adamı olduğunu C. Harry Potter’ı en başta kız çocuğu olarak düşündüğünü D. Çocukken aile içi tacize ve cinsel saldırıya maruz kaldığını

2

İspanya’da yeni tip corona virüs (Covid-19) salgınından dolayı uygulanan olağanüstü hali (OHAL) ihlal etmekten 10 bin 400 euro ceza verilen Belçika Prensi Joachim, OHAL kurallarını nasıl ihlal etti? A. Aile ve arkadaş grubu arasında düzenlenen partiye katıldı B. Maskesiz resmi bir toplantıya katıldı C. Markette sosyal mesafe kuralını ihlal edecek şekilde dolaştı D. Caddeye çıkıp insanlarla el sıkıştı

3

ABD’de siyahi vatandaş George Floyd’un polis tarafından öldürülmesini İngiltere’nin Bristol kentinde protesto eden göstericiler, 1895’te kent merkezine dikilen kimin heykelini kaidesinden sökerek nehire attı? A. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın B. ABD Başkanı Donald Trump’ın C. 1672-1689 yılları arasında Afrika’dan Amerika kıtasına 80 binden fazla erkek, kadın ve çocuk köle taşıyan köle tüccarı Edward Colston’ın D. Köle ticareti yapılan gemilerin

4

İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in geçen hafta doğumgününü kutlayan eşi Edinburg Dükü Prens Philip kaç yaşına girdi? A. 79 B. 89 C. 99 D. 100

5

Amerikalı TV yıldızı Kim Kardashian’ın yakın arkadaşı Jonathan Cheban, Kim Kardashian ve rap şarkıcısı kocası Kanye West’in eninde sonununda ne olacaklarını söyledi? A. Birlikte bir müzikalde rol alacaklarını B. Aynı reklam filminde oynayacaklarını C. Çocuklarıyla birlikte inzivaya çekileceklerini D. Başkan ve First Lady olarak Beyaz Saray’a gireceklerini

6

Libya’nın doğusundaki silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’in Batılı paralı askerler ve işadamlarından satın aldığı ve 55 milyon dolar harcadığı askeri araç ve hizmetlere ne oldu? A. Hafter’e bağlı silahlı güçler tarafından kullanılmaya başlandı B. Hafter, BM tarafından askeri teçhizatın sivil halka yönelik kullanılmaması yönünde

uyarıldı C. Hafter’in 10 milyonlarda dolar dolandırıldığı ve satin alınan askeri araçların teslim edilmediği ortaya çıktı D. Hafter “savaş kadar kötü bir şey yok, her şeyi bırakıp küçük bir balıkçı kasabasına yerleşiyorum” diyerek satın almayı iptal etti

7

ABD’li aktör Keanu Reeves, 2021 Mayıs ayında gösterime girmesi planlanan hangi yeni filmle Beyaz Perde’ye geri dönmeyi planlıyor? A. Pandemi sonrası dünya B. Matrix 4 C. COVID-19 cehenneminden kaçış D. John Wick 3

8

Tanzanya Devlet Başkanı John Magufuli, ülkesinde yeni tip koronavirüsün (COVID-19) bittiğini iddia etti. Magufuli, COVID-19’u nasıl bitirdiklerini söyledi? A. Herkese test yaparak B. Sokağa çıkma yasağını uzatarak C. Sosyal mesafenin korunması ve maske kullanımıyla D. Halkın tuttuğu oruç ve dualarla CEVAPLAR 1-D, 2-A, 3-C, 4-C, 5-D, 6-C, 7-B,8-D


AJANDA 3 S E L E N AY YA Ğ C I

Dinle, izle, keşfet NORMALLEŞMEYE BAŞLADIK AMA SAĞLIĞIMIZ AÇISINDAN BIR SÜRE DAHA EVDE KALMAK ŞART. MADEM DURUM BU, BIZ DE KURULURUZ KOLTUĞUMUZA… ÖNCE WHATSAPP’TAN TIYATRO, SONRA DA İSTANBUL MODERN’DE FILM KEYFI BIZI BEKLER... SİNEMA

WHATSAPP TIYATROSUNU IZLER MISINIZ? B Ü T Ü N D Ü N YA evlere kapanırken, sosyal aktivi-

telerimiz de bir süredir salonda, bahçede yapıyoruz. Hayat yavaş yavaş normalleşme süreci de sinema, tiyatro ve konser salonlarında henüz takvim yok. Korkmadan tiyatroya gideceğimiz günler yakın mı bilemiyorum. Ama salgın hayatımıza birçok yeni şey de kattı. Tiyatrolar da bu zor günlerinden dijitale ayak uydurarak, yenilenerek çıkıyor. Bunun güzel örneklerinden biri karşınızda:NUX’ün ilk oyunu bir whatsapp tiyatrosu olarak mayıs ayında seyirci ilk kez buluştu. “Bir WhatsApp Tiyatrosu: Korona ve Juliet” adlı oyun Damla Sönmez, Ushan Çakır ve Sinan Arslan gibi ünlü oyuncularıyla sevenlerine farklı bir deneyim yaşatıyor. Bir whatsapp grubuna eklenen seyirciler, yazma izinleri olmadan, gruptaki sohbete seyirci ka-

KONSER

lıyor. Biletini alan seyirciler, ilettikleri telefon numarasıyla birlikte, oyun saatinden hemen önce bir WhatsApp grubuna ekleniyor. Oyunun başlangıç saatinde gruba gelecek olan ilk mesajla başlayacak, 3 gün boyunca sürecek olan hikaye farklı saat aralıklarında geçecek olan konuşmalardan oluşuyor. WhatsApp özellikleri olan yazışma, ses kaydı, fotoğraf, emoji, video, link gönderimi gibi olanakların da kullanılacağı oyunla, basit bir grup konuşmasına misafir oluyorsunuz. Gerçek zamanlı ve kurmaca bir sohbeti izleyen seyirci dilerse anlık takip edebiliyor, dilerse biriken iletileri toplu halde görebiliyor. İlk oyunun kapalı gişe oynadığının da altını çizerek, yeni oyun için NUX Tiyatro’nun hesabını yakın markaja almayı öneriyorum.

Vokalist Ravid Kahalani’nin girişimiyle kurulan, müziklerini Batı Afrika tınılarını funk ve soul gibi envai çeşit ilhamla birleştirerek oluşturan kolektif Yemen Blues, 14 Haziran Pazar günü saat 22.00’de TLVSOUND kapsamında Zorlu PSM Instagram ve Facebook hesaplarında yayında olacak.

İstanbul Film Festivali’nden bir müjde daha geldi. 15 filmden oluşan dijital seçkisi 12-26 Haziran arasında izleyiciyle buluşuyor. Her biri beş gün gösterimde kalacak filmlerin sınırlı sayıdaki biletleri 10 Haziran Çarşamba günü satışa çıktı, kaçırmayın! Filmler filmonline.iksv.org adresinde izlenebilecek, biletler aynı platform üzerinden satın alınabilecek.

Netflix’in Türk yapımı ilk filmi “Yarına Tek Bilet”in fragmanı yayınlandı. Ozak Açıktan’ın yönettiği, Dilan Çiçek Deniz ve Metin Akdülger’in başrollerinde yer aldığı “Yarına Tek Bilet”, 19 Haziran’da izleyici ile buluşacak. Film, Ankara’dan İzmir’e doğru bir yolculuk sırasında birbirine rastlayan iki yabancının romantik hikayesini konu alıyor. İkilinin sürtüşmeyle başlayan ilişkisi, birbirlerini tanıdıkça aslında geçmişe bir sünger çekmek istediklerini fark etmeleri ve kendi gerçekleri ile yüzleşmeye başlamalarıyla farklı bir yola evriliyor. Filmin büyük kısmı tek bir trenin içinde geçiyor. Yönetmen koltuğunda ise “Aile Arasında” filminin de yönetmenliğini yapan, Netflix’in bir diğer projesi “Atiye” ile tanınan Ozan Açıktan oturuyor.

İstanbul Modern Sinema, çevrimiçi gösterimlerini sürdürüyor. Japonya’dan İtalya’ya farklı coğrafyalarda geçen film seçkisi, 11-30 Haziran tarihleri arasında müzenin web sitesi üzerinden yayınlanmaya devam ediyor. Programdaki 3 film, Istanbul Modern’in web sitesinde üzerinden yayınlanmaya devam ediyor. Her hafta bir film, 6 gün boyunca Türkçe ve İngilizce altyazılı olarak izlenebiliyor. 2008 yapımı “Yuva” - (HOME) filmi 11- 16 Haziran arasında izlenebilecek. İsviçreli yönetmen Ursula Meier’in yazıp yönettiği “Yuva”nın merkezinde, atıl bir otobanın kenarında yaşayan mutlu bir aile var.

Bu hafta, birde Borusan Müzik Evi’ne gidelim mi? Borusan Klasik online radyodaki “Borusan Müzik Evi’”programının bu haftaki konuğu Korhan Erel olacak. Elektronik müzik sanatçısı, ses tasarımcısı ve doğaçlamacı Erel, 12 Haziran Cuma günü, 23.00-24.00 saatleri arasında dinleyicilerle buluşacak.


4

MÜZİĞİN İÇİNDEN

Önce inanmak gerekiyor… HER EKONOMININ AYAKTA KALABILMESI IÇIN ÖNCE INANMAK GEREKIYOR… MÜZIĞIN EKONOMIK BOYUTUNDA DA AYNI ŞART GEÇERLI. önce Amerika’dan menajer bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Konu döndü dolaştı ve karantinanın müzik endüstrisinde bırakacağı izlere geldi. Menajerliğini yaptığı sanatçıların iptal olan, hatta 2021 yazına ertelenen turnelerinden bahsederken, “Duruma adapte olabilenler kazanmaya devam ediyor” demeyi de ihmal etmedi. “Sofi Tukker karantinanın ilk gününden beri her gün Twitch ve Instagram üzerinden DJ set performansları yayınlıyor, evlerinin saloBIRK AÇ H A F TA

SIRMA

nundan para kazanmaya devam ediyorlar… Hatta Florida’da yeni bir ev almışlar, geçen gün menajerleri anlatıyordu” diye de ekledi. Haftalar sonra tesadüfen arkadaşımın bahsettiği o evin haberine rastladım. Herkes karantinanın olumsuz etkilerini tartışıyorken, gelin biraz da dezavantajları avantaja çevirebilen sanatçıları konuşalım… Herkes artık aşağı yukarı biliyor: albüm satışları düşmeye devam ediyor, dijital platformlardan kazanılan rakamlar, satışların yerini doldurmuyor…

Bir çok sanatçı işte tam da bu yüzden konserlerden kazanıyor ekmek parasını. Fakat her ne olursa olsun, hiç bir sanatçının inkar edemeyeceği bir gerçek daha var ortada: turne organize etmek son derece masraflı bir iş. Çünkü turnede görev alacak her elemana ödenecek bedeller, biletler satılsın ya da satılmasın, sanatçının cebinden çıkıyor. Büyük prodüksiyonlarda sponsorlar da destek olunca aradaki açık daha baştan biraz olsun kapanabiliyor… Ama biletlerin tamamen satılmadığı turnelerde genelde kar


MÜZİĞİN 5 İÇİNDEN

RTJ4 BU HAFTANIN EN SES GETIREN ALBÜMÜ, ŞÜPHESIZ RUN THE JEWELS’IN YAYINLADIĞI DÖRDÜNCÜ ALBÜM: “RTJ4” Uzun bir süredir bu albümün üzerinde çalışan, kayıtlarını New York, Chicago, Atlanta ve Malibu’da alan Hip Hop ikilisi Jaime “El-P” Meline ve Michael ”Killer Mike” Render’ın, çıkış tarihini planlarken malum durumu hesaba katmadıklarına eminim… Ama hali hazırda politik konulara değinen, Amerika’da hat safhada olan ırkçılık suçunu sık sık dile getiren grubun yeni albümünün çıkışının zamanlaması daha iyi olamazdı. Ayaklanmaların fon müziği olabilecek nitelikte albümdeki bir çok şarkı. Hardcore Hip Hop’ın ağır bastığı, agresif ve baş kaldıran enerjinin baştan sona hissedildiği bir proje olmuş. Dikkatimi çeken şarkıların başında ise, “Yankee and The Brave” ve “Holy Calamafuck” geliyor.

marjı düşük oluyor. Hiç bir sponsorun destek olmadığı turnelerde zarar etmek de ihtimaller dahilinde, hele de bağımsız ve küçük bir dinleyici kitlesine sahip sanatçılar için… Halbuki evinden ya da stüdyosundan canlı performanslar yayınlayan sanatçıların masrafları yok denecek kadar az. Belki ilk başta gerekli ekipmanlara yatırım yapanlar vardır… Beraber çalacakları müzisyenler varsa onların hakkını da ödemek gerekir tabii… Ama düşünsenize; bir turnede en çok masraf çıkaran yol ve konaklama bedellerinin hiç biri yok bu senaryoda. Şimdi “Sofi Tukker bu işten nasıl para kazanıyor peki?” diyeceksiniz… Birinci gelir kaynağı: Sponsorlar. Nasıl ki televizyon dizilerine reklam yerleştirilebiliyor, artık canlı yayınlar da sponsorların desteğiyle yürütülebiliyor. İkinci gelir kaynağı: Festivaller. Evet, artık canlı yayın üzerinden düzenlenen müzik festivalleri de var hayatımızda. Sofi Tukker da bu tür organizasyonların içinde karantinanın başından beri. İnternet festivallerinin çoğu artık biletli sisteme geçiş yaptı bile. Üçüncü gelir kaynağı: Üyelik ücretleri ve bağışlar. Türkiye’de henüz çok kullanılmayan Twitch’in en büyük avantajlarından biri, üyelik sistemleri içerisinde farklı fiyatlandırma seçenekleri bulundurması ve üyelik sistemi olmadan da tek seferlik ödemelerle bağış yapılabilmesini mümkün kılması.

Örneğin Twitch üzerinden düzenli olarak yayın yapan bir başka sanatçı HANA’nın takipçileri, kanalına üye olsalar da olmasalar da, bütçelerine uygun gördükleri tek bir bağışla destek olabiliyorlar. Belki bu sistem “gönlünden ne koparsa” gibi görünüyor dışarıdan bakılınca… Ama sanatçıya hakkettiğini düşündüğünüz kıymeti verdiğinizi göstermenin en makul yollarından biri aslında. Hem Sofi Tukker, hem de HANA elbette sahnelere en kısa zamanda dönmeye can atıyorlardır… Canlı yayınlar gerçek konserlerin yerini asla tutamaz. Ama gerçek konserler ve festivaller yeniden hayatımıza girene kadar, sanatçıların hayata geçirebileceği, zamana ayak uyduran nice projeler doğurabilir bu süreç… Büyük bütçelerle çalışamayan sanatçılar için şartları biraz olsun eşitleyen bir durum bu aynı zamanda. Sofi Tukker ve HANA örneklerine benzer yollarla elde edilecek kazançlar, yarın öbür gün çıkılacak turnelerin temelini atmaya yardımcı olabilir. Tabii bu arada kendini tamamen yeni müzikler üretmeye adamış sanatçılar da var, ki bu zaten içinde bulunduğumuz dönemi en iyi şekilde değerlendirmenin başlıca yolu bana sorarsanız. Burada önemli olan, seçeneklerin tükenmediğine ve tükenmeyeceğine inanmak. Nasıl ki her ekonominin ayakta kalabilmesi için önce inanmak gerekiyor… Müziğin ekonomik boyutunda da aynı şart geçerli.

HAFTANIN ALBÜMÜ


TEKNO DÜELLO AHME T CAN Kablosuz kulaklıklar artık bir ihtiyaç olmaktan çıktı, bir modaya dönüştü. Müzik dinlesek de dinlemesek de, konuşsak da konuşmasak da artık kulağımızda beyaz kablosuz kulaklıklar duruyor. En yeni teknolojileri ise aktif gürültü engelleme. Bu teknolojiye sahip iki modeli bir araya getirdik. Bir yanda Apple’ın AirPods Pro’su. Diğer yanda Huawei’nin FreeBuds 3i’si. O zaman tekno düello başlasın.

Apple X Huawei AirPods Pro FreeBuds 3i S AT I Ş F I YAT I NE ?

1.899 799

Türk Lirasından başlıyor.

Türk Lirasından başlıyor.

Ş U A NK I M ODE L I NE Z A M A N S AT I Ş A Ç IK T I ?

2019 2020 B OY U T L A R I NE K A DA R ?

5.4 gr. 5.5 gr.

Kulaklık başına ağrılığı 5.4 gram. Şarj kutusuyla birlikte 45.6 gramlık ağırlığa sahip durumda.

Kulalık başına yaklaşık 5.5 gram ağırlığında. Şarj kutusuyla birlikte 51 gramlık toplam ağırlığı bulunuyor.

N A S IL Ç A L I Ş I YOR ? Her iki kulaklık üzerinde ‘Force Touch’ adında yüzeyler bulunuyor. Çalmak, Kulaklıkların üzerinde dokunmatik yüzeyleri var. Bu yüzeyler sayesinde duraklatmak veya aramaları yanıtlamak için bir kez, bir sonraki parçaya sezgisel komutlar algılanabiliyor. Yüzeye iki kez dokunulduğunda gürültü atlamak için iki kez, bir önceki parçaya dönmek için üç kez, Aktif Gürültü engelleme özelliği açılıp kapatılabiliyor. Tek dokunuşla ise şarkılar Engelleme ve Şeffaf Mod arasında geçiş yapmak için basılı tutuyorsunuz. oynatılıp durdurulabiliyor. Aynı zamanda çağrılar da tek dokunuşla Müzik çalmak, arama yapmak veya yol tarifi almak için “Hey Siri” diye yanıtlanabiliyor. Kulaklık çıkarıldığında ise çalan şarkılar otomatik olarak seslenmek yeterli. durduruluyor. B ATA RYA P E R F OR M A N S I N A S IL?

4.5 saat 3.5 saat

Tek şarjla 4.5 saatlik dinleme süresi sunuyor. Aktif gürültü engelleme ve ‘Şeffaf Mod’ kapalıyken bu süre 5 saate kadar uzuyor.

Tek şarjla 3.5 saat müzik dinleme imkanı sunuyor. Şarj kutusuyla bu süre 14.5 saate kadar uzuyor.

H A NGI Ö Z E L L IK L E R INI S E V DIK? Kullanıcılara kucağa uygunluk testi yapıyor. Hangi boyuttaki silikon Aktif gürültü engelleme özelliğinin 32 desibele kadar gürültüyü kulaklığın kucağa daha uygun olduğunu söylüyor. Ayrıca Apple TV azaltması önemli bir avantaj. Özellikle uçak, tren veya restoran gibi farklı Apple cihazlarına da kolaylıkla bağlanabiliyor. gibi gürültü mekanlarda iyi performans gösteriyor. E K S IL E R H A NE S INDE N NE L E R VA R ? Satış fiyatını eksiler hanesine yazabiliriz. Satış fiyatının Direkt olarak şarj ömrünü söyleyebiliriz. Rakibinden tek şarjla kullanımda rakiplerden biraz daha yüksekte kalması erişebilirlik yaklaşık 1 saat daha az kullanım sunuyor. Şarj kutusu ise neredeyse 10 açısından engel oluyor. saatten daha az şarj ömrüne sahip. H A NGI C IH A Z L A R L A Ç A L I Ş I YOR ? Tüm özelliklerini kullanabilmek için iPhone, iPad ve Mac gibi Huawei akıllı telefonlara, tabletlere ve bilgisayarlara kolay kurulum özelliğiyle Apple markalı cihazları kullanmak gerekiyor. Diğer akıllı bağlanabiliyor. Farklı markalı cihazlara ise manuel olarak bağlanıyor. Müzik telefonlarada bağlanıyor. Ancak Siri gibi diğer sesli asistanları durdurma/oynatma ve çağrı yanıtlama özellikleri diğer modellerde de algılamıyor. kullanılabiliyor. K IML E R IÇ IN ? Apple ailesindeki cihazlara sahip olanlar için en ideal seçim. Spor yaparken Apple Watch ile, bilgisayarla çalışırken Mac ile TV izlerken Apple TV ile kullanılmaya devam ediyor.

Fiyat/performans olarak en ideal modellerden. Cebini düşünen ve aynı zamanda yeni nesil teknolojileri takip etmek isteyenler bu modeli tercih edebilirler.


H A F TA N I N ÜRÜNÜ

TEK NOKTADAN SARAN SES DENEYIMI 5+1 veya 4+1 ses sistemleri artık mazide kaldı. Geliştirilen yeni nesil ses sistemleri artık tek noktadan saran ses deneyimi sunuyor. Sennheiser’ın ‘AMBEO’ adındaki modeli de tam böyle. Üzerinde 13 adet bağımsız yüksek kaliteli (High-End) hoparlörü var. Ses deneyimi ise Dolby Atmos. Yani sizi sadece sağdan ve soldan değil, her yerden sarıyor. Bu da bir film izlerken arkadaki, yukarıdaki veya aşağıdaki seslere göre yeni bir deneyim sunuyor. İleri teknolojili oda kalibrasyonu da modelin özellikleri arasında. 23.998 TL


8

STİL

Cesaretin ve naifliğin en güzel bileşimi

Lady D CESUR BIR KADIN STILINI KARAKTERI GIBI SERGILEMEKTEN HIÇ ÇEKINMEZ. VE BU ÇOK AZ BULUNAN BIR ÖZELLIKTIR. GELMIŞ GEÇMIŞ EN IKONIK ISIMLERDEN LADY DIANA’NIN TARZINI ANIMSAYALIM… BAKALIM RUHUNDAKI KABUK DEĞIŞIMI STILINE NASIL YANSIMIŞ…

B A Ş A K Dİ Z E R TAT L I T U Ğ


Di

STİL 9

Duruşu, bakışı ve doğallığıyla sizi alır götürür...


10 STİL

beklenmedik, ölümüne en çok üzüldüğümü hatırladığım ünlü Michael Jackson, Heath Ledger ve Prenses Diana’ydı sanırım... Prenses Diana’nın çok satan filmleri , milyonları bir araya toplayan turne ve konserleri, klipleri, kasetleri, yoktu... Ama bizi nasıl bu kadar içten ve derinden etkilemiş olabilir diye düşünüyorum. Bir insanı hiç tanışmadan, tanıyabilmek bu şekil güçlü bir sevgi bağ yaratıyor demek ki... Prenses Diana benim için o zaman da moda ikonu değildi; şimdi de değil. Ama onun öncü cesur, doğal, kendi gibi olan samimi karakteri, stiline yansımıştı. Cesur bir kadın stilini karakteri gibi sergilemekten hiç çekinmez. Ve bu çok az bulunan bir özelliktir. Kraliyet Ailesi’nin yaptırımıyla ile giydiği ve taktığı ‘kostümsü’ tasarımlar onun tarzını yansıtmıyor. Ama paparazzilere yakalandığı doğal haliyle, kendi tercihi olduğu belli olan kıyafetleriyle tonlarca ikonik fotoğrafı var. Duruşu, bakışı ve doğallığıyla sizi alır götürür... Cesaretin ve naifliğin en güzel birleşimidir Prenses Diana. Röportajında sorulan “Sizce kraliçe olacak mısınız, bunu hiç düşündünüz mü?” sorusuna, “Hayır sanmıyorum. Ben insanların, halkın kalbinin kraliçesi olmak isterim, bu ülkenin kraliçesi

ANI,

Top model Hailey Bieber tarzında kimi örnek alıyor sizce? Uzaklarda aramayın!

Lady Diana'nın 1986'da giydiği bu pantolon ikonik parçalar arasında yerini aldı.

Modada ezber bozmak konusunda her zaman iddialıydı.


STİL 11

olarak görmüyorum kendimi” cevabı verdiğinde anlamıştık... Bir de üstüne çok sevmiştik seni... Ölümünden sonra basının daha da ilahlaştırdığı, aşırı bir tezahüratla sunduğu ‘Diana figürü’ aslında gerçeğine çok uzak bir karakter değil. Bize yansıyan en doğal halleri onun maskesiz bir kraliyet ailesi üyesi olabildiğini gösteriyor. İşte en takdir edilesi de bu... Diana’nın o şeffaf, zarif varlığı, cesur hayatı bizi bizden alan... Yoksa ikonluk, idollük ve ilham onun kanında var, kıyafetlerinde değil. Kendisi evlenmeden önce de zaten bir “lady” idi. “Earl” (kont) Edward John Spencer ve Frances Spencer’ın kızıydı Diana Spencer. Prenses olup manşetlere taşınmadan da aristokrat bir duruşu ve stili var. Kraliyet Ailesi’nin duruşunu dönüştürdüğü için eleştirilen, çokça aykırı bulunan genç bir lady. Bu değişime, evlenmeden önceki Lady Diana Spencer hali, kraliyet gelini olduğu Prenses Diana hali ve son yıllarında yine kendi olduğu, özgür, cesur Diana halindeki duruş, stil, kıyafet seçimlerine ve değişimine bir göz atalım. Aradaki farkı ve yorumu size bırakıyorum. Sir Elton John’un ona ithafen yazdığı ve 1997’de cenazesinde seslendirdiği “Candle In The Wind” eşliğinde anıyorum seni sevgili Prenses Diana.

Şapka takma tarzıyla da yenilik yarattı.


BEGÜM SARUHAN

ışıltı Brezilya’dan yükselen

ENERJISI ADINDA GIZLI BREZILYA, DEĞERLI TAŞLARI VE KENDINE AIT MÜCEVHER TEKNIKLERIYLE ILHAM VERDIĞI TASARIMCILARININ DÜNYA ÇAPINDA ÖNEMLI ISIMLERE DÖNÜŞMESINI ADETA SABIRLA BEKLEDI. TÜM BU RENK, HAREKET VE DÖNGÜ, MÜCEVHER TASARIMCILARINA AYNI ZAMANDA CIDDI BIR DINGINLIK, MIMARI YALINLIK VE RAFINE VIZYON SUNARAK, KONTRASTLAR ÜLKESININ NE ANLAMA GELDIĞI, ORTAYA ÇIKAN ÇEŞITLENDIRILMIŞ ESTETIKTE FORM BULUYOR.


MÜCEVHER 13

ANA KHOURI “ M Ü C E V H E R , uygulanan teknik zanaata

ve değerli materyellerin kıymetine saygıyla benim ortaya çıkarttığım eserim. Ama bunlar benim için ikinci sırada. Benim önceliğim, her anlamda yaymak istediğim ışınırlık; ışık, duygu, enerji ve tabii ki güzellik.” Güzel Sanatlar Fakültesi’nde heykel eğitimi alan Khouri, ilk o yıllarda bir parçanın takanın üzerinde alabileceği sonsuz form ve vücudun yarattığı dengeyi düşünmeye başladı. Khouri’nin tasarımları, sadelik ve saflık arayışından ilham alıyor, mücevher ve heykel arasındaki çizgide gidip geliyor. Her tasarımdan sadece tek bir değerli parça tasarlayan Ana Khouri, tasarladığı mücevherlerin sadece güzel objeler olarak etki yaratmasını değil, evrenle sonsuzluk, görkem ve en üstün form olarak bağ kurmalarını istiyor.


14 MÜCEVHER

HUEB

H U E B ’ I N H I K AY E S I , Fadua Hueb’in aklındaki mücevher tasarımlarını bulamamasıyla başlıyor. Fadua Hueb, Brezilya’nın doğal güzelliğinden, enerjisinden ve renginden ilham alan değerli taşlar ve sarı altının bir araya gelmesiyle oluşan koleksiyonlarının, parçalarını takan kadını ifade etmesi

yerine takanın stilini tamamlamasını istiyor. Yaşam sanatı felsefesi üzerine kurulu ve bugün 3üncü kuşak tarafından yönetilen marka, zanaat ve kaliteli işçiliğin buluşması sonucu ortaya çıkan mücevher koleksiyonlarını hayatı her gün kutlayan, lüksün ilham verici ve kutlanması gereken tarafını yansıtıyor.


MÜCEVHER 15

SYLVIA FURMANOVICH B A B A S I Ü N L Ü mücevher ustası

Salvador Longobardi’yi izleyerek büyüyen Furmanovich’in tasarım estetiği, geçmişe dayanan teknikler ve çağdaş ilhamların buluşmasıyla ortaya çıkıyor, geleneksel ve modern teknikler arasında mükemmel

bir denge kuruyor. Her Silvia Furmanovich tasarımı, fildişi, mercan, turkuaz, ağaç ve değerli taşlarla birlikte kusursuz estetik sunuyor. Tasarımcı, Gwyneth Paltrow, Naomi Campbell, Isabelli Fontana ve Ana Beatriz Barros gibi isimlerin tercihi.


L Ü B N A N L I K U Y U M C U bir ailenin çocuğu olarak Brezilya’da büyüyen Vartanian’ın tasarımlarını ayrıştıran ve aslında geleneksel mücevherevlerinin imzası olan ters pırlantalar ve dramatik montürlerin çağdaş yaklaşımları, Kate Moss’un Vartanian’ın koleksiyonlarını Londra’ya getirmesine ikna etmesi için yeterliydi. “Hook” küpeleri, bir çok parmağa birden takılan “Octopus” yüzük tasarımları ve daimi ilham perisi eşi Sabrina Gasperin için birlikte tasarladıkları ‘Sabrina by Ara Vartanian’ın 2014 yılında ortaya çıkarttığı “Mask Koleksiyonu”nda yer alan, bugüne kadar en çok satılan tasarımı olan “Bone” küpeler…Vartanian tasarımlarının rafine ve saf hali, onu içgüdüsel olarak modern ve zarif bir çağdaş sanatçı konumuna oturtuyor.

ARA VARTANIAN

16 MÜCEVHER


MÜCEVHER 17

FERNANDO JORGE FONKSIYONEL VE ZAMANSIZ

tasarımları seven, ilhamını mücevher tarihinden; klasik mücevherin teknik ve proporsiyonlarından alan Fernando Jorge, mücevherin insan vücudunda

duruş şekli ve etkileşiminin de tasarım sürecine katkısı olduğunu belirtiyor. Jorge’nin duyuları uyandıran enerji ve hareket yüklü tasarımlarının estetiği Brezilya kökenli. Yerel değerli taşlar ve

minerallerle imzası haline gelen eşsiz kesimler ve narin altın zincir tasarımların buluşması, onu bir çok ödülün yanı sıra en son olarak 2019 yılında GEM Award Designer’ın da sahibi yaptı.


18 MÜCEVHER

VANDA JACINTHO B R E Z I LYA L I G E N L E R I N I N mimari

tasarımlarına yansıdığı Vanda Jacintho, tropik ormanların içinde, Pantanal bölgesinde yer alan aile çiftliğinde büyürken jaguarlar, tropik cennet kuşları, mercanlar ve yabani çiçeklerin ilerde estetik ve dekoratif sanat buluşmasına ilham vereceğini düşünmezdi. Doğaya

saygı ve gerçek zanaat sanatına bağlılığına tutkuyla Jacintho, sürüdürülebilirlik, stil ve mükemmel işçiliğin tüm koleksiyonlarında bir arada uyum içinde kendini göstermesine özen gösteriyor. Doğal ve doğa dostu materyellere öncelik veren tasarımcının her parçası, Brezilya el işçiliğinin sonucu.


MÜCEVHER 19

YAEL SONIA

N E W Y O R K , Paris ve São Paulo arasında büyüyen Sonia, duygu ve düşüncelerini yansıtabildiği giyilebilir heykeller tasarlamaya başladığında, her parçanın arkasında yatan sembolizm ve kişisel anlamın, mücevherlerin salt asli değerlerden oluşmadığını da yansıtması için fırsat olduğunu gördü. 2000 yılında São Paulo’da yaşarken renkli taşlara duyduğu hayranlığı artan tasarımcı, Brezilya’da değerli taşların saf güzelliklerini ve hayatlarını

keşfettiğini belirtiyor. Tasarım hayatının dönüm noktası olan “Perpetual Motion koleksiyonu”, altın keskin yapıların içinde oturan mükemmel daire taşların kesintisiz dönüş hareketinden oluşuyordu. Bu koleksiyonla Yael Sonia, değerli mücevher tasarımcısına dönüştü. Bugün New York’taki showroom’unda Olivia Wilde, Morena Baccarin ve Scarlett Johansson gibi tasarımlarını takan kadınların güç ve güzelliklerine eşlik eden kinetik tasarımlar yapmaya devam ediyor.


20 KOLEKSİYON M AYA P O R TA K A L B İ TA R G İ L

İsviçre ile buluşma bir başka bahara… ŞOKE EDİCİ BİR KARAR: ART BASEL İSVİÇRE BU DÖNEM SADECE SANAL OLARAK TAKİP EDİLEBİLECEK. DÜMEN 2021’YE KIRILDI. PEKİ BUNDAN SONRA SANAT DÜNYASINI NE BEKLİYOR?

A R T B A S E L , fuarların kraliçesi ise, ihtişamlı sarayı da Basel İsviçre olmalı…Elbette son yıllardaki Miami ArtBasel’in dinamizmi, Hong Kong Art Basel’in kattığı kültürel zenginlik yadsınamaz...Ancak etkinliğin ana kraliçesi İsviçre’dir. Her yıl Haziran ayında tüm sanat dünyasının mıknatısı haline dönüşür. Dünyanın dört bir yanından en önemli galeriler, sanat tacirleri, koleksiyonerler, sanat tutkunları bir araya gelir... Öngösterimler, hatta öngösterimlerin ile açar kapısını: Açılışlar, açılışlardan önce ön açılışlar, ön açılışların da en özel ön açılışları... Galeriler, en önemli eserlerini görücüye çıkarmak için bu dört günü hedef alırlar; vitrine çıkardıkları sanat eserlerinin ilk kez orada görülmesi önemli bir kriterdir. Koleksiyonerler için de sessiz bir yarış vardır… Kim hangi eseri ‘ilk’ gördü? İlk kim teklif verdi veya sahibi oldu? Art Basel’in özellikle ilk günü fısıltılarla ve gizli bir yarışla başlar… Ambramovich ve Brad Pitt, fuarın koridorlarında

yarı tanınmaz halde şapka ve gözlüklerlerin altında gizlenerek gezen isimlerden ilk aklıma gelenler…Dünyanın en tanınmış galerileri yıllar içinde aynı ‘spot’ da kalmayı esas alırlar; komşularının kim olacağı ayrıca önemli bir kriterdir.. Lounge’lar, puro odaları, şampanya markaları en sofistike ve tanıtımını yapmak istedikleri ürünleri servis etmeye hazırlardır... Ezeli rakipleri, fuar alanının bahçesinde mini karavan standları kurmuş meşhur İsviçre sosisçileridir… Öğlenleri, akşamüstleri fuar dışında sanat tarafından istila edilmiş şehirde gizli veya semi gizli bir kaç mekânda içkiye buluşulup analizler yapılırken, geçmiş yıllarla mukayeseler yapılır… Yanınızdaki bar iskemlesine usulca Jeff Koons veya Joseph Lau oturabilir.. Pandemi sürecinin başlangıcına Hong Kong ayağıyla yakalanan Art Basel Hong Kong fuarı sanal fuara dönüştürerek, galericilere ve koleksiyonerlere online izleme odaları yaratmıştı... Şimdi sıra Art Basel, Basel ilgili ka-

rara vardı... Kalabalık bir ekip, UBS gibi önemli sponsorlar, ortaklar, dev bir ekip 6 Haziran’da, 2020’yi pas geçmeye karar verdiklerini açıkladılar... İçinden geçtiğimiz dönemi “kargaşa” olarak olarak nitelendirdiler… Uçak ve tren seyahatlerinin Art Basel’e giden yegane ulaşım araçları olduğunun üzerinde durarak, kimseyi seyahat etmeye teşvik etmeden, katılımcı galericilerin ekonomik giderlerini gözeterek bu kararı aldıklarını duyurdular. “Karşı karşıya kaldığımız belirsizlikler maalesef çok..” diyen Marc Spiegler –ki kendisi MHC Grubun yönetim kurulu üyesi, Art Basel’in global direktörüdür– sanat pazarını canlı tutmanın sorumluluğunun da altını çizerek, bu zor süreci en iyi şekilde yönetmeye çalıştıklarını anlattı. Ama enseyi karartmayalım: Sanat her zaman yaratılacak, sanat her zaman var olacak. Sanat her zaman bir şekilde gösterilmeye devam edecek. Aralık aylarında düzenlenen ArtBasel Miami’nin gerçekleşeceği düşünülüyor; “şimdilik” diyelim...


KOLEKSİYON 21

ArtBasel Basel 19-26 Haziran 2020’da online olarak görüntülenebilecek.


22 SANAT SOHBETLERİ

Sanat bana göre güzelliğin en rafine hali

SELİN BOZKURT

ONUNKI EMSALSIZ BIR BAŞARI ÖYKÜSÜ. HENÜZ 19 YAŞINDA BAŞINA GEÇTIĞI AILE ŞIRKETINI DENIZ TAŞIMACILIĞINDAN OTOMOTIV SEKTÖRÜNE UZANAN, 23 ÜLKEDE 61 OFISLI ULUSLARARASI BIR HOLDINGE ÇEVIRDI… AYNI ZAMANDA HAYATINI SANAT ELÇILIĞINE ADAMIŞ TUTKULU BIR KOLEKSIYONER… “PAYLAŞILMAYAN GÜZELLIĞIN DEĞERI KALMAZ” DIYEREK 2011’DE ARKAS SANAT MERKEZI’NI, BIR SONRAKI YIL ARKAS DENIZ TARIHI MERKEZI’NI AÇTI. PICASSO ESERLERINI BEDELSIZ OLARAK 160 BININ ÜZERINDE SANATSEVERLE BULUŞTURDU…. LUCIEN ARKAS ILE SANATI, İZMIR’I, IŞ DÜNYASINI VE ARKAS KOLEKSIYONU’NU KONUŞTUK.

Lucien Arkas


SANAT 23 SOHBETLERİ

A

Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, kökleri Korfu ve Marsilya’ya uzanan 300 yılı aşkın bir süre önce İzmir’e yerleşmiş bir aileden geliyor… Ailenin üçüncü kuşak temsilcisi… Lucien Arkas, 1964’te henüz 19 yaşında “Lucien Arkas Vapur Acenteliği” şirketinin başına geçer. Zaman içerisinde acente dev bir filoya dönüşür. Bugün geldiği noktada Arkas, merkezi Türkiye’de olan ancak Akdeniz, Karadeniz, Kuzey ve Batı Afrika ve Avrupa’dan Güney Akdeniz’e uzanan bir coğrafyada toplam 23 ülkede 61 ofise sahip, İzmir merkezli uluslararası bir holding… Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas yaşadığı şehre iş ve istihdam imkanları sağlamanın yanı sıra, sosyal ve kültürel katkılar da koymaya çalışmasıyla tanınıyor. Öyle ki Arkas Holding, onun önderliğinde eğitimden sanata, spordan çevreye birçok alanda uzun soluklu sosyal sorumluluk projeleri geliştirdi. “Arkas Koleksiyonu” bunlardan biri… Kişisel ilgisiyle başlayıp daha sonra belli bir sistem dahilinde profesyonelce zenginleştirilen “Arkas Koleksiyonu” Türk ve yabancı sanatçılara ait tablo, halı, cam eserler, heykel ve kitaplardan oluşuyor. Lucien Arkas, eserlerin odaya kitlenmesinden yana değil… “Paylaşımayan güzelliğin değeri kalmaz” sözüne çok inanıyor ve sanatın güzelliğini paylaşıyor. 2011 yılında Arkas Sanat Merkezi’ni, 2012 yılında Arkas Deniz Tarihi Merkezi’ni açtı. Arkas Sanat Merkezi’nde Arkas Koleksiyonu’ndan beslenen temalarla Louvre Müzesi, British Museum, Amsterdam Rijksmuseum, Bibliothèque Nationale de France gibi dünyanın en önemli müze ve kurumlarla işbirliği yaparak dünya standartlarında sergilere ev sahipliği yaptı. Ve bunlar sanat alanında sağladığı katkılardan sadece bir kaçı… Lucien Arkas ile sanat ve Arkas Koleksiyonu üzerine sohbet ettik: “Güzelliğe dönüşmeyen varlığın değeri kalmaz.”


24 SANAT SOHBETLERİ

Türkiye’nin ve dünyanın en önemli koleksiyonerleri arasındasınız. Bu tutkunuzun size kazandırdıkları neler oldu?

Sanat her zaman hayatımın önemli bir parçalarından biri. Zaman içinde sanatın içine girdikçe çok farklı alanlar keşfettim ve sanat ile ilgilenmek benim için bir tutku haline geldi. Eski bir söz vardır, “Güzelliğe dönüşmeyen varlığın değeri kalmaz”. İş dünyasının yoğunluğundan bir kaçış olmaktan öte sanat, bana göre güzelliğin en rafine hali. Keyif aldığım şeyleri paylaşmayı seviyorum. Bu noktadan yola çıkarak büyük tutku duyduğum sanatı geniş kitlelerle paylaşmak ve sanatı onların da hayatının bir parçası haline getirme isteği ile sanatı ve tarihi bir arada sunan Arkas Sanat Merkezi ve Arkas Deniz Tarihi Merkezi gibi iki farklı mekanı hayata geçirmiş olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bu iki mekanın, yine büyük bir tutku ile bağlı olduğum İzmir’de açmak mutluluğumu katlıyor. İzmir’e iyi bir şey yaptığınız zaman ilgisiyle, sevgisi ile karşlılığını verir. Bizim ilgilendiğimiz iki alanda da, yani sporda ve sanatta bu böyle oldu. Koleksiyonerliğin bana sağladığı en büyük kazanım bu. Her geçen gün bu paylaşma isteği çevresinde yeni projeler filizleniyor. Yakın zamanda sanat izleyicilerimizi yeni mekanlarda ağırlayacağız. Hatta Arkas Sanat Merkezi’nin gördüğü ilgi İzmir’de başkalarının da sanata yatırım yapmasını teşvik etti ve şehirde sanatta yeni açılımlar gündeme geldi. Bu gelişimi başlatmak da mutlu olduğumuz konulardan biri. Eşsiz bir koleksiyona sahipsiniz… Bunun geleceğini korumak, zenginliğini sağlamak da başlı başına bir misyon… Siz nasıl bir yol haritası çizdiniz?

Bir sanat eserinin oluşması, çok farklı dinamiklerin bir araya gelmesi ile meydana gelir. Dolayısıyla her bir sanat eseri, kendi başına eşsiz ve korunması gereken, dünya kültür mirasına ait bir ögedir. İnsanlar gelir ve geçer, ancak sanat eserleri korundukları ölçüde nesilden nesile aktarılmaya ve yaşamaya devam ederler. Arkas Koleksiyonu şemsiyesi altında bulunan her bir eseri bu bilinçle, her birini kendi özelliğine göre belirlenmiş müze standartlarında koruyarak gelecek nesillere aktarmak en temel hedeflerimiz arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, şunu da unutmamak lazım; her koleksiyon tıpkı bir canlı gibi doğar, gelişir, zaman içerisinde evrilir ve bu

Auguste Rodin, Bronz Çağı, 1953, Koyu kahverengi patinalı bronz, 104 cm. Arkas Koleksiyonu

İZMIR’E IYI BIR ŞEY YAPTIĞINIZ ZAMAN ILGISIYLE, SEVGISI ILE KARŞLILIĞINI VERIR. BIZIM ILGILENDIĞIMIZ IKI ALANDA DA, YANI SPORDA VE SANATTA BU BÖYLE OLDU.

süreçle artık ihtiyacı olmayan kısımlardan kendini arındırır. Bu sebeple zaman içerisinde koleksiyonda bulunan bazı eserleri koleksiyondan çıkararak yeni eserlere yer açmak gerekir. Yeni eklenecek eserler için de titizlikle araştırma yaparak, koleksiyonun bütünlüğünü gözeterek yeni alımlar yapılması gerekir. Biz de koleksiyonumuzu bu bilinçle koruyor ve geliştiriyoruz. Louvre, National Museum ya da Rijksmuseum gibi sanat kurumları tarafından tanınmak büyük bir başarı. Bunu başarıyı nasıl yakaladınız?

Arkas Sanat Merkezi’nin gerçekleştirdiği projeler sayesinde özellikle Fransa’da ciddi kültür sanat çevrelerinde iyi bir repütasyonu var. Başarılı bir güven ilişkimiz var. Böylelikle bize tereddütsüz olarak eser gönderiyorlar. Arkas Sanat Merkezi, seçici yaklaşımı ile önemli dönemlere ışık tutan, büyük bir titizlikle bir araya getirilip sunulan ve bilimsel çalışmalara dayanan sergilere ev sahipliği yapıyor. Resim heykel, arkeoloji, fotoğraf, denizcilik tarihi, haritacılık, halı, cam sanatı gibi farklı konuları ele alan sergilerle sunduğu çeşitlilik açısından sanat izleyicisinin ilgisini çekiyor. Her sergi, kendi içerisinde farklı dinamikler taşımakla birlikte genel olarak odaklanmak istediğimiz nokta, dünya tarihine yer etmiş sanatçıları ve konuları ele alan titizlikle hazırlanmış sergileri ücretsiz olarak sanat izleyicisi ile buluşturmak. Sergilerimizi önemli kılan bir başka etken ise yapılan işbirlikleri. Bu işbirliklerinden biraz bahsedebilir miyiz?

Arkas Sanat Merkezi bugüne kadar Louvre Müzesi, British Museum, Rijksmu-


SANAT 25 SOHBETLERİ

İsmail HAKKI, Baltık Denizi’nde Fırtına, Tuval üzerine yağlıboya, 85 x 125 cm. Arkas Koleksiyonu

Georges BRAQUE Siyah Çaydanlıklı Natürmort 1941-1942 Tuval üzerine yağlıboya ve kum 35 x 65.4 cm. Arkas Koleksiyonu


26 SANAT SOHBETLERİ

ALTIN VE GÜMÜŞ IPLIKLERLE DOKULU HALI KOLEKSIYONU

seum, Musée Picasso-Paris, Musée d’Orsay, Fransa Ulusal Arşivleri, BnF (Fransa Ulusal Kütüphanesi), Palais Garnier, Fondation Vasarely gibi pek çok önemli müze ve kurumla yaptığı işbirliği sayesinde yalnızca ulusal değil uluslararası sanat dünyasında da önemli bir yer edindi. Bugün bu kurumların kütüphanelerine gittiğinizde bizim sergi dolayısıyla hazırladığımız kitaplarımızı görürsünüz. Kitaplarımız Türkiye’de ve dünyada önde gelen müze ve kütüphanelerde başvuru kaynağı olarak kullanılıyor. Bilimsel bakış açısıyla, titizlikle hazırlanan bir çalışma, dünyanın her yerinde hak ettiği değeri buluyor, bu da bize büyük gurur veriyor. Önümüzdeki dönem için sanatın farklı alanlarını ele alan sergiler için hazırlıklarımız devam ediyor.

Halı koleksiyonunda bugün nadir bulunan Anadolu halıları, Osmanlı saray halıları geleneğini yansıtan parçalar ve Kumkapı halıları yer alıyor. Dünyada çok nadir bulunan Kumkapı halılarının özelliği, dokumalarında ipek ipliklerin yanında yer yer altın ve gümüş ipliklerin kullanılmış olması. Lucien Arkas, günümüzde bu halılar çok zor bulunduğu için artık ancak yılda bir, belki iki tane alım yapabildiğini ifade ediyor. Arkas Halı Koleksiyonu, bugün dünyada en fazla sayıda Kumkapı halısını içeren koleksiyon. Geçmişte, halıların sadece üzerinde yürünmek için yapılmadığını belirten Lucien Arkas, dedesinin evinde duvarları halılarla kaplı bir şark odası olduğunu, içinde kitap okuduğunu ve kitap ve halıya olan merakının çocukluk yıllarına dayandığını belirtiyor. Arkas Halı Koleksiyonu’nun bir bölümü, İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Arkas Koleksiyonu’nda Osmanlı Halı Sanatı” sergisinde, İstanbul’da ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde düzenlenen “Arkas Koleksiyonu’nda Kumkapı Halıları” sergisi ile sanat izleyicileri ile paylaşılmıştı.

Post Empresyonizm serginiz İstanbul’da sanatseverler tarafından ilgiyle karşılandı. Bu sergi nasıl ve ne kadarlık bir süre içerişinde oluştu? İzmir’deki ilgi ile karşılaştırır mısınız?

Post-Emresyonizm bölümü Arkas koleksiyonunun temel taşlarından, muazzam geniş ve koleksiyonumuzu farklı kılan bir başlık. 2011 yılında Arkas Sanat Merkezi’nin açılış sergisini de bu başlıkla yapmıştık. 7 yıl sonra daha geniş “Arkas Koleksiyonu’nda Post-empresyonizm” sergisi İstanbul’da büyük bir ilgiyle karşılandı. İstanbul nüfus, dolayısıyla sanat izleyicisi açısından büyük bir şehir. Fakat Arkas Sanat Merkezi’nin İzmir’in sanat hayatında önemli bir konumda olması ilgiyi aynı heyecanda tuttu. İzmir’de de 30 binin üzerinde ziyaretçi sergiyi gezdi. Ayrıca Arkas Koleksiyonu’nda Post emresyonizm başlığındaki eserlerin bir bölümü ile Fransa’da Lodeve Müzesinde’de sergi yaptık. İzleyenler ve görenler “Fransa’da bile bu koleksiyon yoktur” diyerek bir Türk koleksiyonunda olmasına çok şaşırdılar. İzmir izleyicisine dönersek Post-empresyonizm sergisinin hemen ardından İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde gerçekleşen “Picasso:Gösteri Sanatı” sergimiz ise 160.000’i aşan ziyaretçisi ile hem Türkiye’de hem de dünya sanat çevrelerinde çok ses getirdi. Picasso-Méditerranée projesi kapsamında gerçekleşen sergide, çoğu Paris-Picasso Ulusal Müzesi’nden ödünç alınan eserler büyük ilgi gördü. Böylesine önemli bir ismi İzmir’de ağırlamaktan ve sanat izleyicisiyle ücretsiz olarak buluşturmaktan mutluluk duyduk.

ARKAS SANAT MERKEZI, SEÇICI YAKLAŞIMI ILE ÖNEMLI DÖNEMLERE IŞIK TUTAN, BÜYÜK BIR TITIZLIKLE BIR ARAYA GETIRILIP SUNULAN VE BILIMSEL ÇALIŞMALARA DAYANAN SERGILERE EV SAHIPLIĞI YAPIYOR.

Sanat alımlarınızda nasıl bir stratejiniz oluyor? Alımlara bizzat siz mi karar verirsiniz?

Bireysel ilgi alanım olarak başlayan Arkas Sanat Koleksiyonu, şu anda bizzat bana bağlı çalışan Arkas Sanat Departmanı’nda uzman bir ekiple geliştirilmeye devam ediyor. Koleksiyonumuzun bütünlüğünü gözeterek, eserlerin ve sanatçının kendi dönemi içindeki önemi, üretim tekniği gibi içeriklere uygun olarak yürütülen araştırmalar neticesinde koleksiyonun estetik bütünlüğüne ve bütçeye uygun görülen eserler koleksiyona katılıyor. Koleksiyonun geliştirilmesi, zenginleştirilmesi, doğru eserlerin seçilmesi ve her şeyden önce konu bütünlüğünü bir arada tutulması ana hedefimiz. Bununla ilgili düzenli olarak toplantı yaparız ve koleksiyonun gelişeceği yönü belirleriz. Koleksiyonunuzdaki eserlere yurtdışından da sergileme talepleri aldığınızı biliyoruz. En çok talep alan eserler hangileri oldu? Nerelerde sergilendi?

Arkas Koleksiyonu’nda yurtdışından en çok ilgi gören ve sık sık sergilenme talebi aldığımız eserler tablolar. Özellikle koleksiyonumuzdaki 19.yüzyıl Batı resim sanatı üzerine yoğunlaşan eserler ilgi görüyor. 2013 yılında Fransa’da Musée de Lodeve’de gerçekleşen, Arkas Koleksiyonu’na ithaf edilen “Chefs-d’œuvre de la collection Arkas” sergisi büyük yankı uyandırmıştı. Bunun yanı sıra İtalya, Hollanda, Belçika ve Hollanda’da önemli müzelerde koleksiyonumuza ait pek çok tablo sergilendi ve sergilenmeye devam ediyor. Victor Vasarely’nin 1930 – 1990 yılları arasındaki tarihi ve orijinal eserleri sergisi kapsamında Güney Fransa’daki Aix-en-Provence kentinde bulunan Victor Vasarely Vakfı Müzesi’nde “Lucien Arkas” adı verilen sergi salonunda Arkas Koleksiyonu’ndan Victor Vasarely’nin dokuz eseri sergileniyor. İki sene kalacak. Türkiye’den bir koleksiyon olarak Avrupa’daki önemli etkinliklere eserlerimiz ile katkıda bulunmaktan gurur duyuyoruz.


SANAT 27 SOHBETLERİ

Biraz rakamlarla konuşalım: Koleksiyonunuzun değeri ile ilgili bilgi alabilir miyiz? Başyapıtları neler?

DÜNYANIN ILK ÜCRETSIZ PICASSO SERGISI

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire’de sergilenen Arkas Koleksiyonu’nda Post Empresyonizm sergisini 65.000 kişi gezdi. Bu sergi daha sonra İzmir’de Arkas Sanat Merkezi’nde düzenlendi. Ardından açılan Picasso: Gösteri Sanatı Arkas Sanat Merkezi olarak 20. sergisiydi. İlk defa İzmir’de bir sergide, açılış gününden kapanış gününe kadar her gün ziyaret kuyrukları oluştu. Dünya’da daha önce ücretsiz olan bir Picasso sergisi bilinmiyor. İzmir’de yalnızca üç buçuk ayda 160 bine kişi gezdi. Tüm sergilerinde ziyaretlerin ve atölyelerin ücretsiz olduğu Şu an Arkas Sanat Merkezi’nde Ara Güler sergisi devam ediyor.

Arkas Sanat Merkezi, Empasyonizm Sergisi’nden

Bir koleksiyonda yer alan eserleri diğerlerinden bağımsız olarak ele almak yerine koleksiyonu bir bütün olarak ele almayı daha doğru buluyorum. Çünkü koleksiyonda yer alan her bir eser, birbiri ile etkileşim içerisindedir ve karşılıklı olarak yeni anlamlar kazanırlar. Maurice de Vlaminck’e ait bir tabloyu ancak Maurice Utrillo ve George Braque’ın tabloları ile aynı mekânda sergilediğinizde o dönemin Montmartre’ını gerçekten anlatabilirsiniz ve tek başına bir masterpiece olmaktan öte Vlaminck o zaman gerçek değerini bulur, o dönemin gerçek zenginliğine bu eserlerin hepsini bir arada tecrübe ederek ulaşırsınız. Arkas Koleksiyonu’nu ana dört başlığa ayırdığımızda, -bunları resim, heykel, halı ve cam sanatı olarak sınıflandırabiliriz- her eser grubunun, dönemini en iyi yansıtan, en nitelikli sanatçıların eserlerinden oluştuğunu söyleyebiliriz. Uluslararası bir iş insanı ve koleksiyoner olarak Türkiye’deki sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’deki sanat ortamının gelişimi Batı’yı takip ederek devam ediyor. Bilindiği üzere bizde resim konusunda akademik eğitimin başlaması Batı’dan epey sonra oldu. Müzeler ve sanat kurumlarının açılması da daha geç dönemlerde gerçekleşti. Bireysel ve kurumsal koleksiyonculuğun gelişimi de Batı’ya göre yine daha geç de olsa yine benzer evrelerden geçiyor. Günümüzde, Türkiye’de gerek sanat kurumları, gerekse sanat izleyicisi ve sanat üretimi, sergiler ve ziyarete açılan koleksiyonlarla her geçen gün artıyor. Bu paylaşımın katlanarak devam etmesini ve sanatın insanların hayatında bir ihtiyaç olarak yer etmesini diliyorum. Ailenize gelirsek… Dedenizin halı ve kitap merakı olduğunu biliyoruz. Bugün geldiğiniz noktada ailenizden sizi tetikleyen kişiler oldu mu? Siz gelecek kuşaklara yönlendirmelerde bulunuyor musunuz?

Sanat merakı küçük yaşlardan itibaren insanın içine işlediğinde hayat boyu devam ediyor. Ben de ailemin sanata verdiği önem ve ilgiden mutlaka etkilendim. Çocukluğumdan beri kitap toplarım. Küçükken “bana hediye vermeyin, para verin” derdim gidip kitap almak için. Halen önceli-


28 SANAT SOHBETLERİ

ğim ve vazgeçilmezim kitap okumak. Özellikle tarih kitaplarını çok severim. Halılar da vazgeçemediklerimden. Halı benim için büyük bir tutku ve bu topraklara ait çok önemli bir kültürel değer. Ülkemizde maalesef bitme noktasına gelmiş olan halıcılığı, koleksiyonumuzdan derlediğimiz çeşitli dönemlere ait parçalarla düzenlediğimiz sergiler sayesinde sevdirmeye ve tanıtmaya gayret ediyoruz. Sanat sevgisi çocukken başlıyor. Sanatın önemini bilmeleri için birilerinin çocuklara sanatı sevdirmesi lâzım. Küçüklüğünden itibaren sanat ile iç içe büyüyen bir kişi, yetişkin olduğunda da bu merakı devam ettiriyor. İşte bizim gayemiz de bu. Kişisel tutkunuzu bir yana bırakırsak, sanatın kurumunuza katkıları ne oldu?

Sanatın etrafında yer alan herkese mutlaka bir katkısı olur. Bizim de sanat mekanlarımız ve koleksiyonumuz sayesinde farklı çevrelerden ve her yaştan kişiye erişme imkanımız oldu. Özellikle Picasso sergimizde bunu görmüş olduk. Kısa bir sürede elde ettiği 160,000 kişiyi aşan ziyaretçi sayısı ile serginin ana destekçisi olan Arkas Holding çok geniş kitlelere sanatın destekleyicisi olarak adını duyurmuş oldu. Aslında sanat alanındaki çalışmalarımızın amacı, sanatı herkes için erişilebilir kılıp, paylaşmak. Bu nedenle sergilerimizi ücretsiz düzenliyor ve özellikle çocuklar ve gençleri sanat ile tanıştırmaya çok önem veriyoruz. Arkas’ın sanatla ilgili stratejisinde genç sanatçıları desteklemek, fon ayırmak olacak mı?

Sanatçılar için ayrılan fonları önemli buluyorum. Bu konuda önemli destekler var. Sanatçılara destek olma konusunda bizim izlediğimiz yol ise, fonlardan ziyade düzenlediğimiz sergiler ile dünyaca ünlü sanatçıların eserlerini kendi sanatçılarımız ile buluşturmak, onlara farklı perspektifler ve yeni ilham alanları oluşturmak şeklinde ilerliyor. Malum, pandemi dönemi, her alan gibi sanat dünyasındaki alışkanlıkları da alt üst etti. Sizin bu dönemde sanat yatırımınızla ilgili yeni planlarınız var mı?

Önümüzdeki Eylül ayında, “Arkas Sanat Urla” isimli yeni mekânımız ziyarete açılacak. Arkas Koleksiyonu’na ait tablo, halı, tapisserie ve heykellere ev sahipliği yapan bu mekânda, ko-

5 YILDA TAMAMLANAN MAKETLER

Arkas Koleksiyonu’nun önemli bir kısmını da deniz ve denizcilik tarihine ışık tutan eserler oluşturuyor. 14. yüzyıldan 21. yüzyıla gemi maketleri, tabloları, ve gemi antikalarından oluşan koleksiyon, İzmir Bornova’da, bir dönem Arkas ailesinin de yaşamış olduğu evin bir sanat mekanına dönüştürülmesiyle 2012’de kapılarını ziyarete açan Arkas Deniz Tarihi Merkezi’nde sergileniyor.

Burada sergilenen gemi maketleri için 7 kişilik bir ekip çalışmış. Kimi maketin tamamlanması 5 yıl sürmüş. Lucien Arkas, gemileri kitaplardan okumaktansa, modellerini görmenin daha somut ve kalıcı bir bilgi verdiğini aktarıyor. ADTM’de bulunan tabloların büyük bölümü, deniz konusunda eser veren ünlü ressamları ile bilinen İngiltere’den satın alınarak koleksiyona kazandırılmış.


SANAT 29 SOHBETLERİ

Arkas Deniz Tarihi Merkezi

leksiyonumuzun bir bölümünü sanat izleyicileri ile paylaşacağız. Son olarak koleksiyoner olma yolunda ilerleyen sanatseverlere neler önerirsiniz?

Öncelikle koleksiyon oluşturmak isteyen kişinin yalnızca maddi değerlere göre değil, tutkusunu, vizyonunu, uzun yıllara dayanan zevk ve birikimini yansıtacak eserleri belirlemesi gerekir. Koleksiyoner, ilgisi doğrultusunda hangi eserleri toplamaya başlayacağını belirlemeli ve bu konu üzerinde sürekli araştırarak kendisini geliştirmelidir. Koleksiyon içerisindeki parçalar arasında elbette bağlar olmalıdır ama farklı alanlara olan ilgileri ile zamanla koleksiyonlarını farklı konulara geliştirmeleri de mümkün olabilir. Bana göre koleksiyonerlik sınırları olmayan, uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, ilginiz olan parçaları toplamaya başladığınızda sürekli araştırmaya, öğrenmeye ve kendinizi geliştirmeye çabalarsınız. Koleksiyon maddi kazanç amacı ile değil tutku ve hiç bitmeyen bir merak ile yapılmalıdır.


30 FİKİR

Vasatya

PI SAYISINI VASATI 3 ALIRSAN, DEĞIL UZAYA ÇIKMAK, LAVABOYA BILE GIDEMEZSIN. VASAT EĞITIMLE SIRADIŞI BAŞARI SAĞLANMAZ. VASAT ÖĞRETMEN, VASAT ÖĞRENCI YETIŞTIRIR. VASAT INSANLAR KAYNAĞI DA VASAT GELIR TUZAĞI KURAR GELECEĞIMIZE... VASATYA’DA YAŞAYARAK, GÜNÜ IDARE EDERIZ, GELECEĞI YÖNETEMEYIZ. Y I L L A R D A N B I R Y I L , günlerden bir gün

eğer Türkiye ilk 10 ülke içine girecekse, bunu mevcut vasat ve sıradan süreçlerle başaramaz. Vasat süreçlerin başında da eğitim sistemimiz geliyor. Peki, sıra dışı olmak mı gerekir? Evet; üretimi baş tacı etmek, sırtımızdaki kenelerden paçalarımızdaki prangalardan ve safralarımızdan kurtulmak gerekir. Vasat ülke olmak nedir peki? İnsan kaynağını vasat eğiten ve olağanüstü başarılar yerine sıradanlıkla, vasatlıkla yetinmenin adıdır. Pi sayısını vasati 3 alırsan, uzaya çıkamazsın. Bilgi yerine kanaat ile yetinirsen, vasat kalır, kıt kanaat geçinirsin. Vasat öğretmenin vasat öğrencisi, vasat yöneticinin yanında işe başlayan vasat çalışan… Bireyleri vasatlardan oluşan bir şirket için vasatlık, bu yüzden kader olur.

Her toplumun %2’si, sıra dışı zekâlardan oluşur. Sorun, bu %2’ye ne yaptığına dairdir. Eğer onu olağanüstü eğitir, sıra dışılığını besler ve sıra dışı işler yapsın diye sıradanların yöneticisi yaparsan, vasat gelir tuzağından çıkarsın. Ya da vasati 50 çöp ile yetinir, küresel rekabette kırık çöpü çeker, uygarlığı ıskalarsın. Vasat; ortalama demek… Hem de ölümcül ortalama… İnsan başını eksi 25 derecede soğut, ayağını artı 100 derecede kaynat, göbeği ORTALAMA 37,5’tir ama ölüdür. Çok iyileri, iyileri ayrıştırmadan, yeteneksiz ve kötülerle harmanlamak tam da budur. Ortalamayı tutturmuş, vasatı sağlamış ama olağanüstü başarıyı öldürmüşsündür. Kem alât ile kemalât (sıradanlıkla mükemmellik) olmayacağına göre ortalamanın üzerine çıkmak için her

DR. ŞE RE F OĞUZ


FİKİR 31

alandaki vasatlıklarımızla yüzleşmemiz şarttır. Burada başat adım eğitim, başat aktör öğretmendir. Ancak öğretmen yetersiz kalırsa? Ne mi olur? ÖĞRETMENİN eğitmekte yetersiz kaldığını; POLİS yakalamak, HAKİM tutuklamak, GARDİYAN beklemek zorunda kalır.

Öğretmenler için “yok sensiz olmaz” şarkısıyla onlara ne kadar muhtaç olduğumuzu özellikle gündeme getiririz her 24 Kasım’da… Yok, sensiz olmaz ancak biliyoruz ki sıradan öğretmenle de olmaz. Çünkü bilgiye erişimin artık her yerde her şeyle mümkün olduğu çağda, bizlere ezber yükleyecek değil, nitelikli bil-

giyle yüceltecek öğretmenlere ihtiyacımız var. Bilgi, müminin yitik malıdır; nerede bulsa, alır… Teknoloji, bilgiyi bugün parmağımızın ucuna getiriyor. Fatih Projesi, çocuklarımız bilgiyi bulsun, kullansın diye oluşturuldu fakat yürümedi. Neden? Fatih projesi, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi olarak biliniyor. Bu iddia ile biz Fatih’i var ettik. Ancak Fatih projesi aynı zamanda Akşemseddin Projesidir. Fatih projesi, Molla Gürani projesidir. Öğretmenleri dönüştürmeden, Fatih’ler olamazdı, olmadı da zaten… El Cezeri’nin dediği gibi; “hayata geçirilememiş her bilgi, doğru ile yanlış arasında bir yerdedir” ve öğ-

retmenler, tam da bunu sağlamak için var. Müfredatı çocuklara ezberletme odağındaki eski kuşak anlayışların dışına çıkılarak “bilgi okuryazarı” öğretmen kuşağını var etmek zorundayız. Ancak Akşemseddin’ler, Molla Gürani’ler sayesinde Fatih’ler yetişebilir. Öğretmeni dönüştürmeden sadece cihaz ve Internet sağlamakla yetinirsek, Mr. Google veya Miss Wikipedia’nın öğretmenliğinde “kopyala-yapıştır” nesli oluşur. Oysa bize çağı fethedecek beyin ve yüreklere sahip Fatih’ler gerekiyor. Sorun, mevcut öğretmen niteliğinin çağın ihtiyaçlarının çok gerisinde kalması… Sadece kamu okulları değil, özeller de pek farklı değil. Özel okul ücretlerine bakınca, sanırsın fiziğe Einstein, matematiğe Cahit Arf, felsefeye Aristo, din dersine Gazali giriyor. Oysa akıllı tahta olmaz, akıllı öğretmen olur. Teknolojik olmayan sorunu tabletle çözemeyeceğimizi de biliyoruz. Bu neyin takdiri, neyin teşekkürü? Karneleri alıp, yaz tatili başlangıcı hatırlayın. Sizin de dikkatinizi çekti mi bilemem ama benim kafayı taktığım bir konu var; karneler, takdir ve teşekkürden geçilmiyor. Sanırsın bütün ilköğretim, yaz dememiş kış dememiş ve takdir belgesi yahut teşekkür ile ödüllendirilmiş… Buraya kadar güzel… Ancak kafamı kurcalayan şu ki; ortalık takdir teşekkürden geçilmezken şu Pisa sonuçları nedir? Pisa; OECD’nin Uluslararası Öğrenci Performansı Değerlendirme Raporu… 72 ülke ve ekonomik bölgede; 15 yaşındaki 540 bin öğrencinin katılımıyla yapılıyor bu test ve Türkiye 50’nci sırada, üstelik önceki yıllara göre daha da gerilemişiz. Daha da vahimi, okuduğunu anlamada sonuncuyuz. Vasat gelir tuzağından kurtulmanın kalıcı yolu, eğitimi vasatlıktan kurtarmak ise takdir ve teşekküre boğduğumuz çocuklarımızın eğitim kalitesini sorgulamalıyız. Veli odaklı çalışan özel eğitim kurumları, takdir teşekkür gazıyla çocuklarımızı oblomovlaştırıyor. Hani şu bilgisi olmadan fikri olan roman kahramanı… Oysa bizim vasatya’yı değil Türkiye’yi yüceltmeye ihtiyacımız var.



YAZAR 33 MASALARI

Yetişmemiş her insan kendi kendinin karikatürüdür SEVEREK OKUDUĞUMUZ YAZARLARIN ESERLERINI VERDIKLERI ODALAR VE ÇALIŞMA MASALARI, ONLARIN KIŞILIKLERI HAKKINDA EPEY IPUÇLARI TAŞIYOR. YAZARLARLA MASALARI VE ÜZERINE ÖZENLE YERLEŞTIRDIKLERI; HATIRALARINI BIRIKTIREN, SIRLARINI TAŞIYAN ŞEYLER ÜZERINE ÇIKTIĞIMIZ YOLCULUKLARA BU KEZ ÇALIŞMA MASASINDAN KALKMAYA PEK VAKIT BULAMAYAN BIR EDEBIYATÇIYLA, ATAOL BEHRAMOĞLU ILE DEVAM EDIYORUZ…

S FA R U K Ş Ü Y Ü N

Son günlerdeki bir yazınızda “Korona günleri kendi payıma bana zamanın değerliliğini bir kez daha kanıtladı. Kendime ait çok zamanım var ve böyleyken de çalışma masamdan kalkmaya pek vakit bulamıyorum… Demek ki olağan zamanlarda dışarılarda, örneğin yollarda fazlaca zaman harcamıştım… Çalışma masasında geçirilecek zamanları israf etmişim” diyorsunuz… Yoğun bir biçimde çalıştığınız, masanızdaki kâğıtlardan, kitaplardan, defterlerden beli…

Ben, aynı anda birkaç kitap birden okurum, masamdakiler onlar; “sabah okumaları” diyorum buna. Kitaplar zaman içinde değişiyor. Şu süreçte her sabah mutlaka en azından birkaç sayfa okuduğum “Russkaya Filosofiya”, yani “Rus Felsefesi” adlı kitap, bunlardan birisi. 2012’de basılmış. Bir felsefe profesörünün oldukça kapsamlı bir yapıtı. 2015 yılında Moskova’da satın almışım.


34 YAZAR MASALARI

Sabah okumaları sırasında alternatifli okumalar da yapıyorum. Bazı kitaplardan bir gün birini, bir gün başkasını okuyorum. Banlar arasında Milli Eğitim Bakanlığı klasiklerinden yayınlanmış “Romantizm” bulunuyor. Ricarda Huch adlı bir yazarın... Romantizm, öteden beri ilgimi çeken bir akım. Bu akımı anlatan bir hayli kitabım da var. Bir diğer kitap, “Marksizm ve Dil”; yazarı Fredric Jameson. Ondan da her gün birkaç sayfa okuyorum. Yine elimin altında olup da sabah okumalarında ara ara karıştırdığım “Mimesis” var, Erich Auerbach’ın meşhur kitabı. Bir başkası, sonuna yaklaştığım Lord Byron’ın “Don Juan”ı… Bu sabah okumalarında şiir kitapları da bulunuyor. Onlara da arada bir el atıp şöyle bir göz gezdiriyorum. Şu sıralarda Rimbaud’nun kitapları ve Ahmet Hâşim’in “Göl Saatleri” bunlar arasında. Bütün bu sabah okumalarını masanızda yapıyorsunuz. Kaç saat sürüyor?

Sabah sekizde kalkarım, dokuz - dokuz buçukta masaya oturur, bir buçuk - ikiye kadar kesintisiz masamda çalışırım. Öğleden sonraları?

Öğleden sonraları dinlenmek için uzandığımda genellikle roman türü kitaplar okuyorum. Kalın bir sözlüğün altında kalmış bir laptop görüyorum. Önce sözlük, sonra bilgisayarınız…

Bilgisayarın üstünde Rusça’dan Rusça’ya sözlük var, “Ruskaya Filosofiya”yı okurken zaman zaman bakmam gerekiyor. Bilgisayarı ise şu aralar şiir konusunda yaptığım tematik bir çalışma için açıyorum. Bu da genellikle sabah saatlerinde oluyor. Masanın üzerinde üstüste koyulmuş çeşitli boylarda beş defter görüyorum…

Kelimelerle oynadığım bir karalama şiir defterim var. Şiirle ilgili çalışmalarımı yazarım. “Bir şey gelir mi, acaba bir şey yakalar mıyım?” türünden… Oltayı atmak gibi. Bu yüzden hep elimin altındadır. Defterlerden birisi güncem. Yirmili yaşlardan itibaren notlar alırım. Günce derken tabii hayatım da var, yani “bugün Büyükada’ya taşındık” gibi notlar da var, ama okuduğum kitaplardan ilgimi çeken şeyleri falan da yazıyorum. O gördüğünüz büyükçe defter, o. Ötekiler, sözünü ettiğim şiir defterleri, çeşitli karalama, çiziktirme defterleri.

O şeffaf dosyanın içinde dosya kâğıtlarında sanki şiirler yer alıyor?!

Çok değerli bir Goethe çevirmenimiz var, Mahmure Kahraman. “Genç Werther’in Acıları”nın, “Yaşamımdan Şiir ve Hakikat”in, Goethe’ye asistanlık yapan Johann Peter Eckermann’ın “Yaşamının Son Yıllarında Goethe ile Konuşmalar”ın çevirmeni. Onunla, Goethe’nin lied’lerini Türkçeleştirmeye karar verdik. Mahmure Hanım, onları Almanca’dan Türkçe’ye sözcük sözcük çeviriyor. Ben, Almanca bilmiyorum, ama bazı şeyleri anlıyorum, en azından dize yapısını, uyakları… Gerektiğinde sözlüğe de bakıyorum. İngilizce, Fransızca ve Rusça çevirilerine de bakıyorum. Bu Lied’lerin kimileri Faustta kimileri Goethe’nin başka yapıtlarında yer alıyor; onlara da göz atarak şiirleştiriyorum. Yirmi kadar oldular. Gördüğünüz dosya o ve onunla genellikle öğleden sonraları ilgileniyorum. Hemen solunuzda “Sapiens” isimli bir kitap yer alıyor…

Onu şu süreçte -çünkü zaman içinde kitaplar değişiyor- yatmadan önce okuyorum. Tarihçi Yuval Noah Harari’nin kitabı, “Hayvanlardan İnsanlara İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” diye Türkçeye de çevrildi. Bendeki İngilizcesi ve her gece 3-5 sayfa okuyorum, bazen sözlüğe bakmam da gerekiyor, gördüğünüz İngilizce sözlük de onun için. Lambanın önünde duran kitap yığınındakileri öğrenebilir miyiz?

O kitaplardan birisi “Don Juan”, ötekiler de sözünü ettiğim Rimbaud’lar, Ahmet Hâşim, altında da iki tane Pablo Neruda var; birisi meşhur “Canto General”in Fransızcası. Fırsat buldukça açıp bir şiir okumayı seviyorum, dedim ya arada okuduğum şiirler vardır. Gelelim kalemlerinize…

Yedi, sekiz tane kurşun kalem muhakkak olur masamda. Onları zaman zaman açar, sivriltirim. Çünkü okuduğum kitaplarda (genellikle sabah okumalarında) ve şu günlerde “Sapiens”de ilginç bulduğum yerlerin altlarını onlarla çiziyorum. Bazen de konuştuğumuz günlüğe not alıyorum. Meselâ bugün, “Romantizm”den bir cümle çok ilgimi çekti, onu paylaşmak isterim, defterime yazdım: “Yetişmemiş her insan kendi kendinin karikatürüdür.” Çok enteresan bir cümle.

Muhteşem.

Evet, muhteşem. 19. yüzyılın büyük romantiklerinden Schlegel kardeşlerden birinin; sanıyorum Friedrich Schlegel’in. Meselâ bugün onu not ettim. Aslında güzel kalemleri severim. Dolmakalemleri de. Ancak, dolmakalemlerde mürekkep, kartuş kuruyor falan derken can sıkıcı hale geliyorlar. Fakat yine de dolmakalem kullanmayı severim açıkçası. Zaten sağınızdaki rafta dolmakalem mürekkebi şişesi duruyor.

İşte onlar, kırtasiyeciye gitmeyi gerektiren şeyler…

Aslında masanız, “bir yazardan çok bir okurun” masası gibi, desem kızar mısınız?

Ben kendimi bir yazar, bir şair olmaktan daha fazla bir okur olarak tarif ediyorum. Arada şans eseri şiir de çıkıyor belki, biraz öyle yani! Böyle bir masada da çok objeye yer yok sanırım…

Masadan çok kitaplığın raflarında olurlar, oraya koyarım ben. Masanın üzerinde çok fazla şey olması, beni rahatsız eder. Çok düzgün, jilet gibi olması gerek benim için. Yani elimi attığım şeyi orada bulmalıyım, diye düşünürüm. Büyükada’ya açılan çift camlı bir pencerenin önünde masanız. Ağaçlar, Büyükada, uzakta Marmara Denizi…

Seviyorum böyle olmasını.

Bu yazı masanız Büyükada’daki evinizde. Salgın günlerinde orada çalışıyorsunuz. Ancak, Bostancı’daki evinizde bulunan çalışma masanız da neredeyse bunun tıpatıp aynısı.

Yaklaşık olarak evet, çünkü bir yerden bir yere giderken yanıma çalışmakta olduğum şeyleri de alıyorum. Yani okumakta olduğum kitaplar, üzerinde çalıştığım dosya ya da dosyalar benimle geliyor, tabii ki bulunduğum yerdeki bir şeyler de onlara ekleniyor. İkisi de çok fonksiyonel masalar, çekmecelerini de kullanıyorum. Kırtasiye malzemeleri, ilaçlar, anahtar birçok şeyi muhafaza ediyorlar. Ben, böyle masaları seviyorum. Bu arada, bu evin iki terası var; bir tanesi aşağıda, diğeri yukarıda. Orada da masalarım var, zaman zaman çalışmak için onları da kullanıyorum.


Yedi, sekiz tane kurşun kalem muhakkak olur masamda. Onları zaman zaman açar, sivriltirim. Çünkü okuduğum kitaplarda (genellikle sabah okumalarında) ve şu günlerde “Sapiens”de ilginç bulduğum yerlerin altlarını onlarla çiziyorum” — ATAO L B E H R A M O Ğ LU


36 PORTRE

Sinema kendi güzel kızlarını seçer

ON YEDI YAŞI ILE ELLI YEDI YAŞI ARASINDAKI KIRK YILLIK SINEMA OYUNCULUĞU KARIYERINE, 84 FILM SIĞDIRDI. YAŞASA, 17 HAZIRAN’DA DOKSAN YAŞINDA OLACAKTI. KENDINE BIÇILEN HER ROLÜ ÖZGÜN KIŞILIĞI, SEMPATIK GÖRÜNÜMÜ, MERHAMETI, ŞEFKATI VE YETENEĞIYLE ÖLÜMSÜZLEŞTIRMEYI BAŞARAN, TÜRK SINEMASININ YERI DOLDURULAMAYACAK SANATÇISI ADILE NAŞIT’E SAYGI DURUŞU…

CENGİS ASİLTÜRK Louis ve Auguste Lumierélerin 1896 yılına geçilmesine sadece dört gün kala Paris’te Capucines Bulvarındaki Grande Café’de yaptıkları gösterimleriyle birlikte bugünkü kapsamda bir sanat ve endüstri dalı olamasa da, kitleleri etkilemeye başladı. Bunun sonucu beyazperdede boy gösterenler, izleyici beğenisini kazanıp ünlü oldular. Lokantalarda ya da sokaklarda önleri kesilip imzaları, eğer mümkünse, imzalı fotoğrafları istendi. Fotoğrafları, evlere ve ofislere asıldı. Bu ritüeller, onlara olan hayranlığın gösterilme biçimiydi. İzlerkitle perdede kolay özdeşlik kurabileceği ya da hayranlık duyabileceği yakışıklı erkekler ve güzel kadınlar görmek istiyordu. Yapımcıların, yönetmenlerin oyuncuları sevip beğenmesi bir yana, yakışıklı ya da seksi olmayan, ama kameranın sevdiği şanslı oyuncular vardı bir de... Aslında sinemada hayatın içinde rastlanabilen görünümde, karakterde, tipte, türde her tür oyuncuya ihtiyaç vardı. Beyazperde, sayısız şöhretli, yıldız (star), güzel, ilginç, yakışıklı, sempatik, kabadayı, kötü, komik karakter sundu. SINEMA,

Türk sineması da, dünyadaki örnekleri gibi kendi yıldızlarını yarattı. Beyazperdeden birçok ünlü oyuncu gelip geçerken onların pek azı kült değere ulaştı. Bu değerlerden biri de kuşkusuz, oynadığı filmlerin çoğunun hikâyesi başka kahramanlar üzerine kurulu olsa bile, kendine biçilen rolü özgün kişiliği, sempatik görünümü, merhameti, şefkati ve yeteneğiyle ölümsüzleştirmeyi başaran Adile Naşit’tir. Her şey tartışılabilir, onun Türk sinemasındaki eşsiz yeri asla... Antalya Altın Portakal Film Festivalinde kendisine, İşte Hayat filmiyle, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (1976) takdim edildi. Hem 1985’te, hem de 1986’da Altın Kelebek Ödülleri kapsamında Onur Ödülü verildi. O, kiloluydu! Seksepalitesi olan bir kadın değildi! Kısaydı! Sinema/kamera kendi güzel kızlarını seçiyordu. Onu da, bu ödüllerden çok önceki yıllarda, henüz on dört yaşındayken seçmişti. Bu nedenle adı ölümsüzler listesine konuldu. Adile Naşit’in annesi baba tarafı Rum, anne tarafındansa Ermeni’dir. Annesi Amelya ve babası Naşit Özcan (Komik-i Şehir Naşit) kızlarına

İlüstrasyon ERTAÇ ALTINÖZ


PORTRE 37

Adela (Adile Naşit) adını verdi. Adile sanat hayatına başlarken, ebeveyni Türk Tiyatrosunda hak ettiği yeri çoktan almıştı. Bu da bize onun mesleğini daha doğmadan seçtiği bilgisine götürür. Dedesi Kemani Yorgo Efendi ve annesi meşhur kantocu Küçük Verjin’di. Ağabeyi Selim tiyatro sanatçısıydı. Yıllar sonra evleneceği adam (Zeki Keskiner) da tiyatrocuydu. Kendisi, babasının ölümü üzerine okulu bırakıp tiyatrodan hayatını kazanmak zorunda kaldığında henüz on dördünde mahcubiyeti ve hanımefendiliğiyle tanına bir çocuktu. Muammer Karaca Tiyatrosuna alınması, hayatını tümden değiştirdi. Turnelere çıkabilmek için 1948 yılında Aziz Basmacı ve Vahi Öz ile birlikte bir tiyatro kurdu. Bu üçlünün ortaklığı üç yıl sürdü. Adile Naşit, 1960 yılına kadar kalacağı Muammer Karaca Tiyatrosuna 1954’te döndü. Kendine has gülüşünü yarattığı “Lüküs Hayat” adlı filmi, 1948’de çekti. Ziya Keskiner ile 1950’de evlendi. Oğulları Ahmet’in kalbinin doğuştan delik olduğu, bir gün okulda düşmesiyle ortaya çıktı. Ahmet bu nedenle okulu bırakıp dışarıdan bitirme sınavlarına girerek ortaokula kadar geldi. Amerika’da ameliyat olması gerekiyordu, ama Adile Hanım ile Ziya Bey bu masrafı karşılayacak güce sahip değildi. Sanat camiası işe el atıp gerekli parayı toplamaya başladı. Kampanya, tiyatro gösteri-

"Neşeli Günler" filminin inatçılığıyla akılda kalan o Saadet Hanım’ı, elindeki zili çalarak merdivenlerden aşağıya neşeyle koşan "Hababam Sınıfı" filminin Hafize Ana’sı Adile Naşit neşeli kahkahalarını, kendine has tarzda, gırtlağında sektirerek izleyiciyi güldürürdü.

leriyle de desteklenerek, gerekli para toplandı, Ahmet ameliyata gönderildi. Ameliyat başarılı geçse de Adile Naşit’in doğum gününden bir gün önce, oğlu öldü. Adile Naşit, oğlunun ölüm haberini aldığı halde, sahneye çıktı, hayatının en kötü gününde seyirciyi şen kahkahalarıyla güldürdü. Uzun yıllar sonra TRT’de çocuklara “kuzucuklarım” diyerek masal anlatacak olan, adı Masalcı Teyze’ye çıkan Adile Naşit’in yüzü, ilk defa 1947

yılında, yani on yedi yaşındayken, beyazperdeye yansıdı. Kamera karşısına son kez geçtiğinde yıl 1987’ydi! O yıl öldü. On yedi yaşı ile elli yedi yaşı arasındaki kırk yıllık sinema oyunculuğu kariyerine, 84 film sığdırdı. Bu demektir ki; ortalama olarak her yıl iki tane filmde oynadı. Ayrıca meslekte yaşadığı her on yılı için artı bir film çekti. Oynadığı bu filmlerin neredeyse tamamının kalıcı olmasında, kişisel katkıları yadsınamaz. “Neşeli

Günler” filminin inatçılığıyla akılda kalan o Saadet Hanım’ı, elindeki zili çalarak merdivenlerden aşağıya neşeyle koşan “Hababam Sınıfı” filminin Hafize Ana’sı Adile Naşit neşeli kahkahalarını, kendine has tarzda, gırtlağında sektirerek izleyiciyi güldürürdü. İzleyicinin mutlu olma çabasına katkı sağlarken ülkenin unutulmaz bir değeri olarak Türk sinema tarihindeki yerini aldı. Yaşasa, 17 Haziran 2020 tarihinde doksan yaşında olacaktı.


e b r z boz E a

38 AĞIZ TADI

YAZA EN ÇOK YAKIŞAN LEZZETLERDEN HAFIF VE DOYURUCU MÜCVERIN IÇINE BIRAZ DENIZ KATMAYA NE DERSINIZ? İŞTE SIZE ŞEF MAKSUT AŞKAR’DAN KÜÇÜK KARIDESLI, DENIZ BÖRÜLCELI HARIKA BIR TARIF… F A R U K Ş Ü Y Ü N

n

r e v c ü m


AĞIZ 39 TADI

Şef Maksut Aşkar K A R Ş I N I Z D A K A R I D E S L I deniz börülceli mücver, kırmızı biber ve zeytinli ezme, naneli, limonlu yoğurt kreması… Peki bu enfes lezzeti yapmak zor mu? İyi haber: Hayır. Mücver geleneksel olarak kabak ve taze otlar ile yapılırken, bizim yorumumuz küçük karides ve deniz börülcesinden oluşuyor. Limon kabuğu ve sarımsak karıştırdıktan sonra un ve yumurta ile kızartılıyor. Yanında sunduğumuz biber salsa geleneksel olarak kebap ile servis edilen bir yiyecek. Biz içine siyah zeytin ve kuru domates koyuyoruz. Sıkmış olduğumuz limonların artığını tuz ve şekerde 3 ay bekleterek kabukları yoğurt ile karıştırıp “confit” limonlu yoğurt sosu elde ediyoruz. Detaylı tarife buyurun…

MÜCVER • 240 gr ayıklanmış deniz börülcesi • 120 gr ayıklanmış karides • 1 adet yumurta • 10 gr sarımsak • 2 yemek kaşığı un • 1/2 adet limon zest

Hazırlanışı: Haşlanmış ve ayıklanmış deniz börülcelerini karides, un, rende sarımsak ve yumurta ile karıştırın. Limon zest ekleyip karıştırdıktan sonra hazır bir şekilde saklayın. Isıttığınız kızartma yağında 1 yemek kaşığı harcı kızartın. CONFIT LİMONLU YOĞURT • 1/2 confit limon • süzme yoğurt • 8-9 adet nane yaprağı

Hazırlanışı: Robottan tüm malzemeleri çekip ince elekten geçirin Confit limon için: Mutfağınızda kullandığınız limonların posasını kavanoza yerleştirip bire bir oranda şeker ve tuz basarak kavanozun ağzını kapatın. 3 ay mutfağınızın karanlık bir köşesinde saklayın. Limonların tuz ve şekerden arınması için 3 defa temiz sıcak suda bekletin. Sonra bire bir oranlı şerbette kaynatın. TATLI BİBER EZMESİ • 350 gr kapya biber • 100 gr zeytin • 4 gr frenk soğan • 20 gr biber salçası • 15 gr nar ekşisi • 8 gr sarımsak yağı • 6 gr maydanoz

Biberleri fırınlayın. Tüm malzemeleri ince küpler halinde doğrayın ve birbirleri ile karıştırın.


40 SPOR

1 milyarlık YAKLAŞIK 3 AY SONRA SÜPER LIG’DE ILK DÜDÜK ÇALDI. BU DÜDÜĞÜN EKONOMIK DEĞERI ISE TAM 1 MILYAR LIRA. EĞER KULÜPLER KALAN 8 HAFTAYI 1.5 AY IÇERISINDE TAMAMLARSA BU YIL FUTBOL ENDÜSTRISI 4.3 MILYAR LIRALIK GELIR YARATMIŞ OLACAK. ilk düdük çaldı. Bu düdükle kulüpler mali açıdan nefes almış olacak. Mart ayından beri kulüplerin kasasına para girmiyor ve lig sonuna kadar kulüplerin kazanması beklenen para 1 milyar TL’yi buluyor. Son 8 haftalık periyotta kulüpler ekonomik açıdan bir nebze olsun nefes alacak. Ancak kulüpleri bekleyen asıl tehlike 2020-2021 futbol sezonunda yaşanacak. Sponsorlarını kaybeden, lisanslı ürün satışları düşen ve maç günü hasılatı azalan kulüpler gelecek yılın planlamasını bile yapamıyor. KORONA SONR ASI SÜPER LIG’DE

1.5 AYDA KAZANACAKLAR

2019-2020 futbol sezonunda mart ayına kadar 18 kulübün yaklaşık 3.3 milyar TL kazandığı öngörülüyor. Kulüplerin bu gelirleri ise oyuncu, teknik direktör,

menajer ve persnel ücretlerine gitti. Ancak kulüplerin kazanması gereken yaklaşık 1 milyar lira daha var. Kulüpler bu gelirlerini yüzde 60’a yakınını sadece yayıncı kuruluştan alacaklar. Bu da 600 milyon liralık bir gelir anlamına geliyor. İkinci önemli gelir kalemi ise İddia gelirleri olacak. Saha içi reklamlar ve ticari ürünlerle yaklaşık 400 milyon lirayı daha kasasına koyabilecekler. Böylece yaklaşık 1.5 ayda kulüplerin kasasına 1 milyar lira para girmiş olacak. KOMBİNE VE FORMA SATIŞI

Kulüplerin en önemli gelir kalemleri arasında olan kombine, loca ve VIP koltuk satışları için henüz bir karar alınmadı. 2020/21 sezonu için bu alanda satılacak kombineler kulüplerin gelirlerini de belirleyecek. Ancak gelecek sezonun da seyircisiz başla-

ması olası durumlar arasında ve bu da kulüplerin gelirlerini vurabilir. İkinci kalem ise lisanslı forma satışı. Kulüpler yılda yaklaşık 1.5 milyon adet forma satıyor. Bu satışın önemli bir bölümünü de sezon başında gerçekleştiriyor. Ancak kulüp mağazaları da gelecek sezondan çok da umutlu değil. Kısaca kulüplerin ekonomilerini belirleyen kombine ve loca satışları ile lisanslı forma satışları için zaman ve alınan bir karar henüz yok. Bu da gelecek sezona dair umutların tükenmesine neden oluyor. Geçen sezon Fenerbahçe’nin başlattığı destek kampanyasına bu sezon da Beşiktaş katılıyor. Gelecek sezon birçok kulübün destek kampanyaları ile gelirlerini düzeltmesi planlanıyor. Aksi taktirde 15 milyar lirayı bulan borçlar daha da katlanacak ve

kulüpler açısından artık yolun sonu görünmüş olacak. TRANSFER İÇİN HARCAMA LİMİTLERİ AÇIKLANMALI

Tüm bunların yanı sıra kulüpler bir yandan da gelecek sezonun planlamasını yapmak için kolları sıvadı. Ancak henüz Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından belirlenen Harcama Limitleri konusunda bir açıklama yapılmadı. Bu da kulüplerin transfer politikaları açısından çok önemli bir konu. Harcama Limitleri’nin ne zaman açıklanacağı da henüz belli değil. Kulüpler bu limitler doğrultusunda transfer çalışmalarını gerçekleştirecek. Geçen sezon iki kez değiştirilen Harcama Limitleri toplamda 18 kulüp için 2.1 milyar TL olarak belirlenmişti. Bu sezon için de bu rakama yakın bir limit ortaya konması bekleniyor.


SPOR 41

SÜPER KUPA FINALI KATAR’DA OYNANACAK

S Ü P E R K U P A , pandeminin devam etmesi ve Katar’daki hava koşulları nedeniyle Ocak 2021’de oynanacak. Takımlar toplam 1 milyon dolardan fazla para ödülü alacak. 2019-20 sezonu Süper Lig şampiyonu ile Ziraat Türkiye Kupası galibini karşı karşıya getirecek TFF Süper Kupa finali, önümüzdeki yıl Katar’daki karşılaşma ile sahibini bulacak. Maç, Kovid-19 pandemisi sürecinin devam etmesi ve Katar’daki iklim koşulları nedeniyle önümüzdeki sezonun devre arasında, yani Ocak 2021’de oynanacak. Finalde takımlar toplam 1 milyon dolardan fazla para ödülünün sahibi olacak. 2006’dan bu yana düzenlenen TFF Süper Kupa’da ilk 3 yılın şampiyonları, Almanya’da belli olmuştu. Maçlar Frankfurt, Köln ve Duisburg şehirlerinde oynanmıştı.


NASIL BİR EKONOMİ

YÖNETIM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ  GENEL KOORDINATÖR VAHAP MUNYAR  GENEL YAYIN KOORDINATÖRÜ TALIP AKTAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENI ÖMER TÜRKDÖNMEZ  KOORDINATÖR DIDEM ERYAR ÜNLÜ  SORUMLU YAZIIŞLERI MÜDÜRÜ HANDAN SEMA CEYLAN

MEDYA HABER BASIN A.Ş

HAFTA YAYIN YÖNETMENI ASLI BARIŞ  GÖRSEL YÖNETMEN MURAT KASPAR YAZI KURULU FARUK ŞÜYÜN, YASEMIN SALIH, DİDEM ERYAR ÜNLÜ, SELENAY YAĞCI KATKIDA BULUNANLAR BAŞAK DİZER TATLITUĞ, CEYHUN KUBURLU, AHMET CAN, SELIN BOZKURT, SIRMA ADRES: Rüzgarlıbahçe Mahallesi, Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No:22 Kavacık 34805 Beykoz/İstanbul

H

Dünyanın en zengin kedisi şimdi ne yapıyor?

İŞTE KARL LAGERFELD’IN 300 MILYON DOLARLIK SERVETININ TEK VARISI CHOUPETTE’IN YENI HAYATI. bir Instagram karesiyle girdi. Bir küvetin yanında masum gözlerle poz verdiği fotoğrafın altında şöyle yazıyordu: “Onunla tanışın!” Tanışma, o tanışma: Bir sene içerisinde Vogue’a kapak oldu, Mercedes ile işbirliğine gitti, kendi koleksiyonunu çıkardı. Altın tabaklarda yediği karideslerden, özel jetiyle yaptığı seyahatlere her şeyi konuşuldu. Şan, şöhret, başarı, hepsi onundu artık… Bu öykünün kahramanı bir top model H AYA T I M I Z A 2 0 11 ’ D E

ya da şarkıcı değil, Birman cinsi bir kedi. İkonik modacı Karl Lagerfeld’in kedisi Choupette. Ama hayat her zaman toz pembe değil, onun için bile.. 85 yaşındaki Lagerfeld, 300 milyon dolarlık servetini de Choupette’e bağışlayarak aramızdan ayrıldı. Evet, o artık dünyanın en zengin kedisiydi… Ama ona kim bakacaktı? Bir süre kendisinden haber alamadık. Instagram paylaşımları hep eski

anılar üzerineydi. Bu durum basını harekete geçirdi: “Choupette nerede?” diye manşetler atıldı. Ancak geçen hafta paylaşılan bir kare, yüreklere su serpti. Anlaşılan o ki Choupette, merhum Lagerfeld’in asistanı Françoise Çaçote ve iki bakıcısıyla Paris’te yaşıyor. Ayrıca “kariyerini” yöneten Lucas Berullier adında ünlü bir menajeri de var. Yani anlayacağınız, çoğumuzdan iyi durumda… Tek üzüntüsü, babasının yanında olmaması…


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.