Natura 13

Page 1

TAŞ MİMARLIK VE İÇ MEKAN TASARIMI STONE ARCHITECTURE AND INTERIORS

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

KAMUSAL ALANLARDA TARiH VE TAŞ STONE & HISTORY IN PUBLIC SPACES

BİTLİS KENT MEYDANI BITLIS TOWN SQUARE DENİZ MÜZESİ NAVAL MUSEUM, ISTANBUL PORTFOLIO: MDU ARCHITETTI EDWARD TUFTE



BAŞLARKEN / EDITOR’S NOTE Natura Yayın Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe İstanbul Maden İhracatçıları Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Istanbul Mineral Exporters’ Association, Chairman of the Board Mehmet Özer Yayın Kurulu Editorial Commitee Mehmet Özer, Ahmet Keleş, Hasan Can Çoker, Erdoğan Akbulak, Erol Efendioğlu, Coşkun Kırlıoğlu, Fatih Özer, Nergis Büyükkınacı, Okan Ak, Nisa Özdemir Genel Koordinatör General Director Coşkun Kırlıoğlu Yayın Direktörü Editorial Director Gökhan Karakuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Özlem Alkan K. ozlem@emedya.net Art Direktör / Art Director Özgür Çakır Konular Editörü / Features Editor Nilay Özlü Fotoğraf Editorü / Photo Editor Gözde Kavalcı Yönetim / Management Emedya İletişim Sanayi ve Ticaret Ltd. Kireçhane Gediği Sokak 8 Arnavutköy İstanbul 34345 /TURKEY Tel: (212) 359 82 88 info@emedya.net Renk Ayrımı / Color Separation Studio Tel : (0212) 283 90 12 Baskı, Cilt / Printing Stil Matbaacılık İbrahimkaraoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No:5 Seyrantepe / İstanbul Tel: (0212) 281 92 81 www.stil.com.tr Yayın Türü / Publication Type Yerel - Süreli / Local - Periodical Ocak 2014 - January 2014

GÖKHAN KARAKUŞ

21. YÜZYILDA şehirlerimiz o kadar hızlı bir dönüşüm geçirdi ki, mimar ve şehir planlamacıları bu değişimin etkilerini ancak şimdi anlamaya başlıyorlar. Günlük yaşam ve yapılı çevre, somut çözümler geliştirmeyi çok zor kılacak bir hızda ilerleyen ilişkilere karışmış durumda. Zengin tarihi geçmişe sahip kent ortamlarındaysa, inşaat projelerini etkileyen pek çok mesele bu kentlerde mimarlığı daha da karmaşık hale getiriyor. 20. yüzyıldakinin tersine, tarihi dokunun kentsel yapının hala önemli bir parçası olduğu şehirlerde yeni inşaatın hangi mimaride olması gerektiğiyle ilgili bir netlik yok. Mimarların kullanabildiği yeniden işlevlendirme, renovasyon, imha, fasadizm ve mevcut tarihi kalıntılara yönelik tarihi koruma çalışmaları gibi dönüşüm stratejileri, bu tarihi çevrelere hangi çağdaş mimarinin uygun olacağı hakkında net bir yön göstermiyor. Natura’nın bu sayısında tarihi bağlamda yer alan yeni kamusal alan mimarisinin doğal taşla gerçekleşen çağdaş örneklerini inceliyoruz. Bu projelerin stratejileri estetik, arkitektonik, kentsel ve formel doğaya sahip bir mimari için olası keşif rotalarına temel teşkil ediyor. Örneğin Teğet Mimarlık’ın İstanbul’da gerçekleştirdiği Deniz Müzesi projesi kumtaşı duvar örme tekniklerini kullanarak tarihi ve kentsel hatlar arasında ilişki kuruyor. Doğal taş bu farklı unsurları anlamlı bir bütün haline getiren bir ortak yüzey oluşturuyor. Benzer bir formel strateji Sekiz Artı ve So? tarafından hazırlanan Bitlis Kent Meydanı önerisinde görülüyor. Doğal taştan örülmüş mevcut kaba dokular, net ve keskin duvar sisteminin yalın ve modern mimarisiyle birleşiyor. Bu strateji, Sanjay Puri Architects’in Karadağ kıyılarındaki karma kullanımlı meydan önerisinde formel olarak daha belirgin bir alansal ve malzemesel dille tekrarlanıyor. Orta İtalya’da Prato’da bulunan MDU Architetti ise kilise, kütüphane, pazar ve konut projelerinde taş malzemeyle teknik, formel ve arkitektonik stratejilerin bir karışımını kullanarak Toskana’nın zengin tarihine güzelce yerleşen mekanlar ortaya çıkarıyorlar. MDU, taşın varlığını kullanarak geçmişi sürekli kılarken kavramsal açıdan güçlü bir modernlik ortaya çıkarıyor. Son olarak, taş malzemeyle sanat üzerine araştırmamızı Amerikalı bilgi tasarımcısı Edward Tufte’nin görkemini taş anıtlarıyla sürdürüyor ve İstanbul’da yeni açılan Zorlu Center’ın mağaza tasarımlarında doğal taş kullanımını inceliyoruz.

The transformation of our cities and towns at the beginning of the 21st century has occurred at such a rapid pace that architects and planners are only now beginning to understand the implications of the changes. Everyday life and the built environment are now mixed up in relations that move at speeds that make developing concrete solutions difficult. Issues effecting construction projects in urban settings with a rich historical past has made architecture in these cities even more complicated. In contrast to the 20th century, we no longer have a clear concept of what kind of architecture is appropriate for new construction in cities where the historical fabric is still an important part of the urban setting. Transformational strategies available to architects such as adaptive reuse, renovation, demolition, façadism and historic preservation while addressing the existing historical remnants do not provide a clear direction for what kind of contemporary architecture could be appropriate for these historical settings. In this issue of Natura we look at different examples of contemporary architecture in stone for new public architecture and spaces in historical contexts. The strategies of these projects lay the groundwork for possible avenues of explorations of architecture that are aesthetic, architectonic, urban and formal in nature. For example, The Istanbul Naval Museum by Teğet of Istanbul uses the patterns and masonry techniques of sandstone to create relations across historical and urban lines. Stone acts to provide a common surface that merges these different elements together into a cohesive whole. A similar formal strategy is used by Sekizartı and So? Of Istanbul for their Bitlis Town Square proposal where the existing rough textures of the masonry techniques in natural stone are weaved together with a spare modern system of clear and sharp walls. This formal strategy is repeated in a more distinct spatial and material language by Sanjay Puri Architects in their proposal for a mixed use Piazza on the seacoast in Montenegro. We finish with a portfolio of MDU Architetti of Prato in central Italy who utilize a combination of technical, formal and architectonic strategies in stone in a variety of projects including a church, library, marketplace and residential home to generate spaces that smoothly fit into the rich history of Tuscany. MDU relies on the presence of stone to create continuity with the past while still being forcefully modern in concept. We complete this issue of Natura with our ongoing survey of art with stone featuring the sublime monolith sculptures of American information designer Edward Tufte and a survey of luxury retail interiors in stone at the new Zorlu Center complex in Istanbul. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 3


MEHMET ÖZER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Istanbul Mineral Exporters’ Association, Chairman of the Board

DEĞERLI OKURLARIMIZ, Türk doğal taş sektörü olarak 2013 yılını hedeflerimiz doğrultusunda geride bıraktık. Yeni yılı özellikle ihracatta yakaladığımız başarı ile karşılamaktan mutlu ve gururluyuz. Her geçen gün büyümeye devam eden sektörümüz için 2014 yılında da çok güzel gelişmeler yaşanacağına yürekten inanıyoruz. Dergimizin bu sayısında İnovasyon Haftası kapsamında hayata geçirdiğimiz etkinliğimiz ile ilgili bilgileri sizlerle paylaşıyoruz. Ayrıca bu yıl üçüncüsü yapılacak olan Doğal Taş Tasarım Yarışması’nın müjdesini de şimdiden vermek istiyoruz. Birlik olarak, çevreye saygılı ve doğa dostu madenciliği benimsediğimizi her fırsatta belirtiyoruz. Çevre ile ilgili hassasiyetimizin bir göstergesi olarak, 2011 yılından bu yana “7 Bölge 7 Orman” sosyal sorumluluk projemizi hayata geçiriyoruz. Startını 2011 yılında Bursa’da verdiğimiz ağaçlandırma projemizin ikincisini 1 Mayıs 2013 tarihinde Bilecik’te gerçekleştirmiş ve Bilecik’in Osmaneli ilçesinde yanan orman alanının rehabilitasyonu ile bölgeye 20 bin çam fidanı dikmiştik. 23 Kasım 2013 tarihinde ise Adıyaman’da 10 hektarlık alanda 20 bin çam fidanı dikerek projemizin 3’üncü etabını tamamladık. Önümüzdeki yıllarda da projemiz kapsamında Türkiye’yi yeşillendirmeye devam edeceğiz. İMİB olarak bir yandan çevreciliği temel alan sosyal sorumluluk projelerimizi hayata geçirirken diğer yandan da Türk doğal taşlarına marka değeri kazandırmak üzere tasarım ve inovasyon konularındaki çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Bu kapsamda 28-30 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde ikincisi kez organize edilen, Türkiye İnovasyon Haftası’nda birliğimizin gerçekleştirdiği sergi yoğun ilgi gördü. “Taşı Yaşatan Tasarımlar” doğal taş yarışmamızda finale kalan altı özgün eseri İnovasyon Haftası’nda sergiledik. Ayrıca 2013 Milano Tasarım Haftası’nda büyük beğeni ile karşılanan dünya markası Dice Kayek tasarımcılarının “Nebula” eseri de Türkiye’deki tasarım meraklıları için ilk kez yine aynı sergide yerini aldı. Eşsiz Türk doğal taşları ile yaratılan bu eserleri Türkiye’nin en önemli organizasyonlarından biri haline gelen İnovasyon Haftası’nda ziyaretçilerle buluşturmaktan çok mutluyuz. Bundan sonraki yıllarda da tasarım ve inovasyon ile ilgili önemli etkinliklerin parçası olmaya devam edeceğiz. Türk doğal taşlarının sahip olduğu renk ve desen çeşitliliğini tasarım ile zenginleştirmek için bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz doğal taş tasarım yarışmasının geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yoğun katılım göreceğine inanıyoruz. Profesyoneller ve öğrenciler için iki ayrı kategoriden oluşan yarışmanın başvuruları 7 Şubat 2014 tarihine kadar sürecek. Jüri değerlendirme toplantısının ardından Mart ayında düzenleyeceğimiz ödül töreni ile kazananları açıklayacağız. Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle... 4 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

DEAR READERS, The Turkish natural stone sector has completed 2013 in line with our planned commercial goals. We are happy and proud to greet the New Year in 2013 with these successes in Turkey’s stone exports globally. In 2014 we strongly believe that our sector that continues to grow with each passing day will realize more of these important developments. In this issue we share our participation in Istanbul’s Innovation Week. Also we would like to share with you the news that we are realizing the 3rd edition of our Natural Stone Design Competition. As an Association we have promoted environment-friendly and respectful stone quarrying at every opportunity. As an indicator of this sensitivity regarding the environment since 2011 we have continued our efforts in the “7 Zone 7 Forest” social responsibility project. Starting with a forestation program in 2011 in Bursa, we realized our second effort in Bilecik on May 1, 2013, and later planted 20,000 pine saplings in the rehabilitation area of burned forests in the district of Osmaneli, Bilecik. On 23 November 2013, on 10 hectares of land in Adiyaman, 20,0000 pine sapling were planted completing the 3rd stage of our project. In the coming years we will continue to promote nature and forests in the context of the greening of Turkey. Parallel to our projects in social responsibility and improving the environment we continue with our efforts to bolster the Turkish stone brand through activities focused on design and innovation. In this context the exhibition we presented at the 2nd annual Innovation Week at the Istanbul Congress Center from November 28-30, 2013 was met with great interest. During Innovation week we presented the six finalists from our natural stone competition, “Designs that Bring Stone to Life” from 2013. In addition in the same exhibition we showed for the first time to the Turkish design world the fashion designer Dice Kayek’s “Nebula” installation that was initially exhibited with keen curiosity in design week in Milan in 2013. We were happy to present these important works in Turkish natural stone to the visitors of Innovation Week that has become one of the premier events in Turkey. In the coming years we will continue to be a part of these types of events that focus on design and innovation. We believe that the natural stone design competition that we will be organizing again this year for the third time to enrich the colors and varieties of Turkish natural stone with design will be met with widespread interest. The deadline for entries in the two separate professional and student categories will be February 7, 2013. After jury deliberations we will announce winners at an award ceremony in March 2014. See you in the next issue.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K



OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

İÇİNDEKİLER

10

70

48 8 Haber: Özgün Tasarımlar İnovasyon Haftası’nda 10 Tasarım: Stonescape & Naturescape 22 Sanat: Edward Tufte 30 Mekan: Zorlu Center’da Lüks Tasarım PROJELER: 48 Bitlis: Kent Meydanı 60 Karadağ: Queens Beach Piazza 70 İstanbul: Deniz Müzesi 82 Tahran: Sarvin Binası 92 Portfolyo: MDU Architetti

6 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


CONTENTS

92 60

22 8 News: Original Designs at the Innovation Week 10 Design: Stonescape & Naturescape 22 Art: Edward Tufte 30 Space: Luxury Design at Zorlu Center PROJECTS: 48 Bitlis: Town Square 60 Montenegro: Queens Beach Piazza 70 Istanbul: Naval Museum 82 Tehran: Sarvin Building 92 Portfolio: MDU Architetti

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 7


Haber/News

ÖZGÜN TASARIMLAR İNOVASYON HAFTASI’NDA TÜRKIYE İHRACATÇILAR MECLISI’NIN 28-30 KASIM TARIHLERI ARASINDA İSTANBUL KONGRE MERKEZI’NDE DÜZENLEDIĞI TÜRKIYE İNOVASYON HAFTASI ETKINLIKLERINDE İMİB, HAYATA GEÇIRDIĞI IKI FARKLI TASARIM PROJESINDE YER ALAN ÖZGÜN ESERLERI SERGILEDI. Günümüzde farklılaşmanın yolu tasarım ve inovasyondan geçiyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri, katılımcılara tasarımın büyülü dünyasını keşfetme fırsatı verdi. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, hayata geçirdiği iki farklı tasarım projesinde yer alan özgün eserleri bu özel etkinlikte sergiledi. Etkinlikte, İMİB’in düzenlediği ‘Taşı Yaşatan Tasarımlar’ yarışmasında dereceye giren tasarımlar ile birlikte 2013 Milano Tasarım Haftası İMİB Türk Doğal Taş Sergisi’nde büyük beğeni ile karşılanan Dice Kayek’in Nebula eseri de Türkiye’deki tasarım meraklıları için ilk kez sergilendi. Etkinliği değerlendiren İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkan Yardımcısı Ahmet Keleş; “Birlik olarak tasarıma yatırım yapmanın sektörümüzü daha ileriye taşıyacağı inancındayız. Katma değerli ürünler üretmek ve Anadolu mermerinin eşsizliğini gösterebilmek için tasarımın gücünü kullanmamız gerekiyor. Bu nedenle Türk doğal taşlarının eşsiz malzemelerinden oluşturulan bu eserlerle inovasyon konusunda Türkiye’nin en önemli organizasyonlarından biri haline gelen İnovasyon Haftası’nda yer almanın gururunu yaşıyoruz. Tasarıma verdiğimiz önem ve destek ilerleyen dönemde de devam edecek ” diye konuştu. 8 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

MARBLE DESIGNS AT ‘INNOVATION WEEK’ IN İSTANBUL THE ISTANBUL MINERAL EXPORTERS’ ASSOCIATION EXHIBITED MARBLE DESIGNS AT ‘TURKEY INNOVATION WEEK’ ORGANIZED BETWEEN NOVEMBER 28-30 AT THE ISTANBUL CONGRESS HALL. Today, the road to distinction in manufacturing and construction lies in design and innovation. ‘Turkey Innovation Week’ organized by the Turkish Exporters’ Assembly between November 28 – 30 at the Istanbul Congress Hall enabled particiants to engage the special qualities of the world of design. Within the 3 day event the Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB) exhibited original works of design in marble from two previous projects: ‘Nebula’ from the designer duo Dice Kayek, as well as the winning projects of the ‘Designs That Bring Stone to Life’ competition organized by the Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB) in 2013. The Vice Chairman of IMIB Ahmet Keleş commenting on design in stone said that as an organization they believe the processed natural stone industry in Turkey will advance by investing in design, adding that it is necessary to utilize the power of design to bring out the uniqueness of Anatolian marble from Turkey. Ahmet Keleş futher went on to say: ‘’We as İMİB are proud to show these designs made with the distinctive Turkish stone, in one of the most important organizations in Turkey on the subject of innovation.’’


NEW

EXCELLENCE IN MARBLE

SPIDER GALAXY

Headquarters: Vizyon Park Ofisleri Yenibosna Merkez Mahallesi Ofis 2 Plaza No: 1 Kat:4 Daire: 36 Bahçelievler/İSTANBUL T: +90 212 603 12 25 F : +90 212 603 23 47

Quarry:

SPIDER GREY Shangri-La Hotel, Istanbul

Beyşehir Derebucak Çamlık Kasabası Mevkii KONYA bts@btsmarble.com info@btsmarble.com www.btsmarble.com


Tasarım / Design

10 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Masalsı yüzeyler KENGO KUMA TARAFINDAN TASARLANAN STONESCAPE VE NATURESCAPE PROJELERI JAPON BAHÇELERINDEN ILHAMLA KENT IÇINDE MASALSI BIR ATMOSFER YARATIYOR.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 11


Tasarım / Design

B

enzersiz işler ortaya koymak gibi bir kaygım yok; bilakis eserin bir gün ortadan kaybolacağını düşünerek hareket ederim. Elbette mimariyi tamamen silecek kadar ileri gitmem, ancak yumuşaklığı, insanı, çevreyi ve doğayı ön plana alan yaklaşımlar, elbette farklı sonuçlar doğuracaktır.” Ünlü Japon mimar Kengo Kuma tasarım felsefesini bu sözlerle özetliyor. Mimarın son iki yılda İtalya’da gerçekleştirdiği ‘Stonescape’ ve ‘Naturescape’ adlı iki projesi bu tasarım felsefesini yansıtan özgün yaklaşımlarıyla dikkat çekiyor. İtalya’nın Bolonya ve Milano kentlerinde sergi alanı olarak tasarlanan projeler geleneksel Japon tasarım anlayışını, çağdaş mimari teknik ve malzemelerle buluşturuyor. “Bologna Water Design 2012” ve “Cersaie 2012” çerçevesinde tasarlanan ‘Stonescape’ ve “Milan Salone Internazionale del Mobile 2013” kapsamında tasarlanan ‘Naturescape’ projeleri İtalyan tasarım ürünlerinin taş, su ve ışık ile beraber sergilendiği bir mekan oluşturuyor. Her iki mekanda da Kengo Kuma sergi alanlarını adeta mimari bir enstalasyon olarak kurguluyor ve sergilenen ürünlerin ve malzemelerin tasarım felsefesini yansıtmasına olanak veriyor. Kengo Kuma ‘Stonescape’ ve ‘Naturescape’ için Zen bahçeleri olarak da bilinen Japon bahçe geleneğinden ilhamla yola çıkmış. Bu taş bahçeleri stilize minyatür peyzajlar oluştururken, taş, su ve bitkilerin her biri doğanın bir soyutlaması olarak yorumlanıyor. Çakıl taşlarına tırmıkla verilen formlar suyun yarattığı formları tekrarlarken, yaratılan patikalar bu yapay peyzaj içinde hareket etmeyi mümkün kılıyor. Bu bahçelerden ilhamla tasarlanan her iki projede de tercih edilen Florentine Pietra Forte kumtaşı adeta topografik katmanlar yaratıyor. Kengo Kuma taşın bu projelerdeki rolünü şu sözlerle vurguluyor: “Su güçlü bir heykeltıraştır. Taş ise sabırlı bir malzemedir. Su en sert malzemeyi bile yumuşak ve kırılgan hale getirebilir… Ancak sonuçta yolu belirleyen yine de taşın kendisidir.” Bu projelerde de suyun taşta bıraktığı doğal izler yeniden yaratılarak, sert taş yumuşak hatlara kavuşturulmuş. Özellikle her iki yerleştirmede kullanılan küçük yansıtma havuzları, taş ve suyun mekanla olan ilişkisini vurguluyor. Kengo Kuma 1990 yılında kurduğu Kengo Kuma and Associates ile mimarlığı malzeme ile bir bütün olarak ele alan işlere imza atıyor. Taş, bambu ve ahşabın yoğun olarak kullanıldığı projelerde; modülerlik, ışık ve gölge, bedenin malzemeye verdiği cevap ve bütün bunların belirli alan ve mekanlarla olan ilişkisi sorgulanıyor. Örneğin, Kuma’nın malzeme ile mimari tasarımı örtüştürdüğü Stone Card Castle (2007) projesinde Pietra Serena taşı ince parçalar halinde kesilerek adeta oyun kağıtlarından bir ev gibi bir araya

12 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

ELEMENTAL LANDSCAPES THE STONESCAPE AND NATURESCAPE, INSTALLATIONS BY KENGO KUMA PROPOSE THE QUALITIES OF JAPANESE GARDENS FOR TEMPORARY EXHIBITION SPACES DURING ITALY’S LEADING DESIGN FAIRS IN BOLOGNA AND MILAN.

I

STONESCAPE’DE TAŞ SERT VE DURAĞAN HALINDEN SIYRILARAK, AKIŞKAN VE ORGANIK BIR FORMA KAVUŞUYOR. THE STONE IS STRIPPED OF ITS HARDNESS AND DURABILITY AND GAINS AN ORGANIC AND FLUID FORM IN STONESCAPE.

don’t have the urge to make unique works, I’d rather operate thinking the work may one day disappear; even though I don’t go as far as to completely erase architecture, I believe that an attitude that takes into account smoothness, humanity, the environment and nature cannot but have diverse outcomes”. This is how renowned Japanese architect Kengo Kuma describes his open-ended eastern design philosophy that can be seen in his prodigious output from his Paris and Tokyo practices. Among his latest works adhering to these precepts are two exhibition spaces in Italy, one in Bologna and the other in Milano, that are perfect examples of his philosophy integrating Japanese traditional design concepts with contemporary architectural practices and materials. The first project “Stonescape” was designed within the scope of the “Bologna Water Design 2012” exhibition and event as part of the large bath trade fair Cersaie in Bologna in 2012. The more recent “Naturescape” was a spin-off of this effort produced as a part of the “Urban Stories” exhibition during “Salone Internazionale del Mobile” in Milan in 2013 in collaboration with Italian furniture and design manufacturers to create a setting of stone, water, light and space to showcase their products. Noted event organizers Mosca Partners of Milan put both exhibitions together. In the case of “Stonescape” and “Naturescape”, these are temporary constructions that transform the exhibition space into an architectural installation where products and materials are displayed reflecting Kengo Kuma’s design philosophy. Kengo Kuma’s Japanese background is an important aspect of these installations as both Stonescape and Naturescape were inspired by the culture of Japanese design primarily in the tradition of rock gardens also known as Zen gardens. These rock gardens are miniature, stylized landscapes, an abstraction of nature, where elements such as stone, water, and plants recall the topography of the earth. The gravel and small stones of these gardens are usually raked in patterns to recreate the geometry of nature from water while paths are laid out among the landscape for circulation. Both Stonescape and Naturescape


ÜNLÜ JAPON MIMAR KENGO KUMA ZEN BAHÇELERINDEN ALDIĞI ILHAMLA SU VE TAŞI BULUŞTURUYOR. FAMED JAPANESE ARCHITECT KENGO KUMA BRINGS WATER AND STONE TOGETHER WITH AN INSPIRATION FROM ZEN GARDENS.

getiriliyor. Bu projede taşa, kendi özelliği olmayan hafiflik ve saydamlık atfediliyor. Yine Kuma’nın Stone Roof Villa (2010) projesi, Amerikan çamı ve granit gibi çok farklı tipte iki malzemeyi bir araya getirerek organik ve akışkan bir mekansallık ortaya koyuyor. Kengo Kuma’nın projelerinde malzeme başka malzemeleri taklit ederek beklenmedik etkiler yaratır ve örneğin taş malzeme, cam kadar şeffaf veya ahşap kadar yumuşak algılanabilir. projects seem to be inspired by these gardens especially in the arrangement of the Florentine Pietra Forte stone, which is used in both designs resembling the topographic layers of man’s transformation of earth’s landscape. Kengo Kuma emphasizes the role of stone in these projects remarking: “Water is a powerful sculptor. Stone is a patient material. Water can also transform the hardest materials into something soft and delicate but... it is stone which marks the path”. The form of stone in these designs by Kuma seems to recreate the natural process of water molding stone over time creating soft contours in the hard stone. The mirror-like water pools that are found in both installations creating a flowing path throughout the exhibition space complement these stone contours. Kengo Kuma has throughout his work had a strong interest in materiality, geometry and form. Many of the projects developed in the Paris and Tokyo offices of Kengo Kuma and Associates, established in 1990, use natural materials such as stone, bamboo and wood in geometric arrangements that are characteristic of his design approach. Kuma’s work attempts to modulate dichotomies such as shadow and light, body and materials with a concern for specific sites and spaces. These qualities can be seen for example in Kuma’s earlier project in design with stone in his pavilion Stone Card Castle, Verona, 2007 where Pietra Serena stone is cut in thin pieces and arranged like a house of cards creating a lightness and transparency not normally associated with stone. A few years later his Stone Roof Villa, Nagano, Japan, 2010, shows attention to the transitions between different materials such as American pine wood and granite stone creating an organic and fluid space inside the house. Often in Kuma’s work the use of materials in unexpected ways resulting in innovative combinations where heavy materials such as stone achieve lightness and the opposite through the architect’s design approach. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 13


Tasarım / Design

İTALYA’NIN BOLONYA KENTINDE YER ALAN ESKI HASTANE BINASI BOLOGNA WATER DESIGN 2012 VE CERSAIE 2012 FUARLARINDA STONESCAPE PROJESINE EV SAHIPLIĞI YAPTI. FORMER HOSPITAL OF BASTARDINI IN BOLOGNA, ITALY WAS THE SETTING FOR THE STONESCAPE PROJECT AS PART OF BOLOGNA WATER DESIGN 2012 AND CERSAIE 2012.

14 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

Stonescape İtalya’nın Bolonya kentinde bulunan eski Bastardini Hastanesi ‘Bologna Water Design 2012’ ve ‘Cersaie 2012’ fuarları kapsamında bir sergi alanı olarak tasarlandı. Stonescape adı verilen projeyi geliştiren Mosca Partners, ünlü Japon mimar Kengo Kuma’yı, İtalyan Il Casone, Agape ve Mapei firmaları ile buluşturdu. Projede kullanılan Pietra Forte Fiorentina kumtaşı İtalya’nın bir numaralı taş üreticisi Il Casone firması tarafından sağlanırken, Agape firması dekoratif banyo ekipmanları, Mapei ise yalıtım ve yapıştırma kimyasalları üzerine uzmanlaşan bir firma olarak projeye sponsor oldu. Kengo Kuma bu üç firmanın ürünlerini yaratıcı ve doğal bir şekilde bir araya getirirken, aynı zamanda sanatsal duyarlılığını da ortaya koydu. Stonescape projesi, doğal ve yapay malzemeleri masalsı ve şiirsel bir tasarımla bir araya getirirken, ortaya gözalıcı bir mekansallık çıkarıyor. Su elemanı, yüzeylerdeki içbükey ve dışbükey çizgileri takip ederken, taşın yüzeyini mat ve parlak tonlarda değiştiriyor ve ziyaretçilere yön gösteriyor. Projenin odağında yer alan su kütlesi kumtaşını adeta bir heykel gibi biçimlendirirken, ortaya görenleri büyüleyen yumuşak ve zarif görüntüler çıkarıyor. Proje bu anlamda yaratıcı ve dramatik bir etki yaratırken, çağdaş sergileme anlayışına yepyeni bir boyut getiriyor.


Kengo Kuma transformed the spaces of the refurbished buildings of the former Hospital Bastardini in Bologna into a showroom as a part of the Bologna Water Design 2012 exhibition and Cersaie 2012 trade fair. The Stonescape project was realized by organizers Mosca Partners bringing together renowned Italian companies such as il Casone, Agape and Mapei under one roof. Il Casone is a leading stone manufacturer in Italy particularly focusing on Pietra Forte Fiorentina sandstone that was used extensively in the design; Agape is known for bathroom decor projects while Mapei is one of the largest manufacturers of adhesives and sealing products for architecture. The intriguing design of Kengo Kuma brought products from these leading companies together in a distinctive format in line with their high design standards. In Stonescape the exhibition of products is set-up in the form of a lyric landscape bringing natural and artificial elements together in an inspiring scenography of surprises. The water elements in particular give shape to the space in curved and convex lines in pools that transform the surface of stone from matte to reflective to lead visitors through the space. A large pool takes center stage sculpted into the sandstone with the contours leading to it and extending outwards towards the exterior.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 15


Tasarım / Design

Naturescape Milano’nun gökdelenleri ile bilinen yeni yerleşim alanı Porta Nuova Varesine bölgesinde yer alan bir ofis binasının zemin katı Milano Tasarım Haftası kapsamında bir kent bahçesine dönüştürüldü. Bambu ağaçları, su ve taşın kullanıldığı bu projede ortaya çıkan dalgalı ve plastik formlar ziyaretçilere gerçek üstü bir deneyim sundu. Bu kent bahçesinin içinde sergilenen Tribù imzalı mobilyalar ise iç mekan ve dış mekan arasındaki ayrımı muğlaklaştırdı. Naturescape projesinde, Kengo Kuma yine taş, bitki, su ve çakıl gibi doğal elemanları son derece yaratıcı bir şekilde bir araya getirerek, bir Zen bahçesinin dinginliğini, zarafetini ve bilgeliğini ortaya koydu. Bambu kamışlarının kullanılması projenin Japon kültürü ile olan ilişkisine referans verirken, aynı zamanda kent içinde küçük bir orman yanılsaması yaratarak, iç mekan dış mekan zıtlığına işaret ediyor. Projede kullanılan Pietra Forte Fiorentina taş yüzeyler yansıtma havuzlarına yön veriyor ve onları tanımlarken, dikey bambu elemanları ile dengeli ve sanatsal bir ilişki kuruyor. Ortaya çıkan sergi alanı ise Vaselli’nin mutfak ekipmanlarını, Agape firmasının banyo ürünlerini, Tribu’nun mobilyalarını ve Pratic markasının dış mekan metal yapı ürünlerinin sergilendiği bir alan olarak kurgulanıyor.

MILANO TASARIM HAFTASI 2013 KAPSAMINDA KENGO KUMA TARAFINDAN TASARLANAN NATURESCAPE, TAŞ, SU, ÇAKIL VE BAMBULARIN BIRLIKTELIĞI ILE ŞIIRSEL BIR KENT BAHÇESI ÖNERIYOR. NATURESCAPE DESIGNED BY KENGO KUMA WITHIN THE FRAMEWORK OF MILAN DESIGN WEEK 2013, CREATES A POETIC URBAN GARDEN WITH THE USE OF STONE, WATER, GRAVEL AND BAMBOO.

16 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 17


NATURESCAPE PROJESI MIMARI BIR ENSTALASYON OLDUĞU GIBI, AYNI ZAMANDA BIR SERGI ALANI OLARAK DA TASARLANMIŞ. NATURESCAPE IS BOTH AN EXHIBITION SPACE AND AN ARCHITECTURAL INSTALLATION.

18 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Naturescape Among all the new skyscrapers in Milan’s Porta Nuova Varesine area, an urban garden appears in this jungle of concrete on the ground floor of an office building developed by the real estate firm Hines. The result is Urban Stories organized by Mosca Partners presented during the “Salone Internazionale del Mobile” in Milan in April 2013 as a serene exhibition space created by Kengo Kuma as a spin-off of the Bologna Water Design 2012 concept. In the dense urban setting of Milan, the design for Urban Stories: Naturescape used a simple combination of bamboo trees and a subtle, clean application of matte Pietra Serena sand stone in the form of wavy plateaus with small pools of water. Around in the garden exhibition space furniture from the likes of Belgian Tribù were on view in space that was a vague distinction between interior and exterior. In his Naturescape installation Kengo Kuma creatively uses combinations of natural elements such as stone, plants, water and gravel to create dreamlike images of a Japanese garden, inviting the visitor to experience the elegance, tranquility and wisdom of Zen simplicity in the middle of the dense urbanism of Milan. The Japanese reference is reinforced by the integration of bamboo trees, arranged like a small forest in the landscape, creating an urban garden that highlights the designs of several Italian companies such as kitchen fittings from Vaselli, bathroom designs by Agape and metal exterior sun awnings by Pratic.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 19


Tasarım / Design

ZEMINI KAPLAYAN FLORENTINE PIETRA FORTE KUMTAŞI DALGALI KATMANLAR HALINDE YERLEŞTIRILEREK TOPOGRAFIK BIR ETKI BIRAKIYOR. FLORENTINE PIETRA FORTE SANDSTONE COVERING THE SURFACE WAS INSTALLED IN WAVY LAYERS TO CREATE A TOPOGRAPHIC IMPACT.

Taşın dinginliği Hem Naturescape hem de Stonescape projelerinde taş dingin ve huzurlu bir atmosfer yaratılmasında önemli rol oynuyor. Taş adeta su tarafından şekil verilmişçesine, topografya çizgilerini taklit edecek şekilde uygulanırken, yansıtma havuzları mekanın dramatik etkisini güçlendiriyor. Sıcak ve yumuşak gri tonu ile dikkat çeken Florentine Pietra Forte (güçlü taş anlamında) kumtaşı özel bir teknik ile oldukça pürüzsüz yüzeye ve organik bir dokuya kavuşuyor. Bu kumtaşı ışığı emme kapasitesi sayesinde mat bir görüntü verirken, su ile temas eden yüzeyler koyu bir parlaklık kazanarak, mekanda dengeli bir kontrast oluşturuyor. Bu anlamda, her iki projenin de odak noktasında bulunan Florentine Pietra Forte kumtaşı, taş ile suyun etkileşiminin sahnelendiği bir dekor olarak kurgulanmış. Özellikle yansıtma havuzları bu etkileşimin altını çizerken aynı zamanda ziyaretçileri mekan içinde yönlendirme görevini de üstleniyor. Hem Stonescape hem de Naturescape projeleri Uzakdoğu’nun pirinç tarlalarına referans veriyor ve insanın doğal peyzaj üzerindeki etkisini vurguluyor. Bu anlamda her iki proje de topografyayı ve doğayı kent bağlamı taklit ediyor, iç mekan ile dış mekan ilişkisini sorguluyor. Özellikle ortaya çıkan patikalar ziyaretçilere yön gösterirken, mekanı, tıpkı bir Zen bahçesini seyreder gibi, kendi dinginliği içinde deneyimlemelerine olanak sağlıyor.

20 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Serenity of stone The stone selected for Naturescape and Stonescape projects has an important role in facilitating the tranquil aura of the exhibition spaces. The Florentine Pietra Forte (meaning strong stone) is a sandstone with a warm and soft grey tone. Mosca Partners who organized both installations commented that the silk finish treatment given to the stone makes it undulating but nevertheless extremely smooth and insubstantial to the touch. The surface area is the result of special work on the slabs that are first rough hewn mechanically and then brushed to remove any imperfections. The stone has an ability to absorb light creating a surface with a matte finish – an effect that provides visual contrasts with the glossy surface of the water pools. The Florentine Pietra Forte stone covering the floors of both designs in wavy contours recreates the natural process of water honing stone down over time. The mirror-like water pools that are placed around the installation that also creates a flowing path throughout the installation space emphasize this. The stone arrangement in both Stonescape and Naturescape can also be seen as a reference to rice fields and other manmade curved contours that are exemplary of humans transforming the landscape of the earth. In both designs Stonescape and Naturescape there is an attempt to look like topography in a natural landscape that transforms urban interior space and puts it in a context of natural exterior space. In the exhibition paths created in the installation lead visitors around this landscape creating the opportunity for serenity and contemplation – and idea found in the philosophy of the Japanese Zen gardens – even in this commercial and urban setting. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 21


Sanat / Art

A DESIGNER’S MEGALITHS

EDWARD TUFTE, DESCRIBED AS THE “DA VINCI OF DESIGN” RECENTLY SHIFTED HIS FOCUS FROM VISUAL DESIGN TO SCULPTURES THAT HE SHOWCASES ON A SPRAWLING FIELD IN THE STATE OF CONNECTICUT.

EDWARD R. TUFTE 1942 yılında ABD’nin Kansas City şehrinde doğan Edward R. Tufte, 1964’de Stanford Üniversitesi’nin İstatistik bölümünden lisans ve master derecesini, 1968 yılında Yale Ünivesitesi’nin Siyaset Bilimi bölümünden doktorasını aldı. 1967 – 1977 yılları arasında Princeton Üniversitesi’nde ders verdikten sonra 1977’den itibaren Yale Üniversitesi’nde çalıştı. Bu üniversitelerde istatistiksel grafik, uygulamalı istatistik, politik ekonomi, demokratik teori, araştırma yöntemleri gibi alanlarda ders verdi. Analitik tasarım alanında yazdığı dört kitabı yayınlayan ve günübirlik kurslar düzenleyen Graphics Press şirketini kurdu. Kitapları 2 milyonun üzerinde sattı. Heykel ve baskılarını New York’ta ET Modern ve Artists Space’de, Los Angeles’daki Architecture+Design Museum’da ve The Aldrich Contemporary Art Museum’da sergiledi. Edward R. Tufte is a pioneer and leading figure in the creation of the field of information design in the 20th century. He received his B.S. and M.S. in Statistics from Stanford University in 1964, his Ph.D. in political science from Yale University in 1968. He initially taught as a lecturer at Princeton University and as Professor of Public Affairs at The Woodrow Wilson School at Princeton University. Later he was a Professor of Political Science, Statistics, and Computer Science and Senior Critic at the School of Art at Yale University between 1977-1999 where he is currently Emeritus Professor. He has published 4 books on information and analytical design and conducts one-day courses through his own firm Graphics Press, LLC. He is also an accomplished artist whose sculpture and prints were exhibited in solo shows at ET Modern in New York, Artists Space in New York, Architecture+Design Museum in Los Angeles, and a major sculpture and landscape artwork exhibit was organized at The Aldrich Contemporary Art Museum in Connecticut. He is also the owner of the ET Modern museum/gallery in New York City.

22 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Çağdaş anıtlar ESASEN BILGI TASARIMI DEHASI OLARAK KABUL EDILEN EDWARD TUFTE SON DÖNEMDE YÖNELDIĞI SANAT ÇALIŞMALARINI SÖZLE IFADE EDILEMEYENI ANLATMAK ÜZERE, UÇSUZ BUCAKSIZ BIR ÇIFTLIĞE YERLEŞTIRDIĞI DEV TAŞ HEYKELLERIYLE SÜRDÜRÜYOR.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 23


Sanat / Art

A

kademik kariyerine Princeton Üniversitesi’nde siyaset bilimci olarak başlayan Edward Tufte, 1975 yılında verdiği bir istatistik dersi sırasında mevcut istatistiki grafiklerin ne kadar düşük standartlarda olduğunu fark edince, bunlardan çok daha iyisini yapabileceğini düşünerek veri görselleştirmesiyle ilgilenmeye başlamış. Bugün ABD başkanı Barack Obama’ya danışmanlık veren bir grafik gurusu olan Tufte, 30 yılı aşkın bir süredir verilerin en sade, net ve zarif biçimde nasıl görselleştirilebileceğini dünyaya gösterirken, kafa karıştıran tasarım kirliliğine karşı savaş vermeyi sürdürüyor. 1977’de Yale Üniversitesi’ne geçen Tufte, siyaset bilimi, istatistik ve bilgisayar bilimi üzerine akademisyenliğe devam ederken 1982’de bir kitabını yayınlayacağı sırada, mevcut yayıncıların hiçbirini kendi üretim ve tasarım standartlarına uygun bulmadı. Bu defa kendi kitabını kendisi yayınlamaya karar verdi. Kendi imkanlarıyla yayınladığı, grafik ve metinleri o güne kadar görülmemiş şekilde bir araya getiren ‘The Visual Display of Quantitative Information’ şu an 24. baskısı piyasada olan bir tasarım klasiği... 24 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

E EDWARD TUFTE TAŞLARI ÇATLATARAK BU 12 m. UZUNLUĞUNDA VE 5 m.’YE VARAN YÜKSEKLIKTEKI ÇALIŞMADA OLDUĞU GIBI, TAŞIN DOKUSUNDAKI CANLI RENKLERI, FARKLI DÜZLEMLERI VE UÇLARI AÇIĞA ÇIKARIYOR. FRACTURING THE ROCK EXPOSES FRESH BRIGHT COLORS, PLANES, EDGES INSIDE THE ORIGINAL UNBROKEN STONE AS SEEN IN THIS PIECE THAT CONTINUES ON FOR 12 m., AT VARYING HEIGHTS UP TO 5 m.

dward Tufte is known as the master of visual presentation who has been showing universities, companies and governments how to visualize data with simplicity and clarity for more than 30 years. Tufte began his academic career as a political scientist at Princeton University and moved into data visualization in 1975 when he was asked to teach a statistics course the level of available statistical graphics in the literature made him realize that he could do better himself. Tufte then moved to Yale University where he spent the rest of his academic life as professor of political science, statistics and computer science. He finished his definite book on information design ‘The Visual Display of Quantitative Information’ in 1982, but again, no publisher was able to meet his high production and design standards. So he made an investment to publish his own book that became a huge commercial success and is still regarded as a design classic. His book, widely read by graphic designers, Web designers, scientists and anyone who is interested in presenting data in a clear and creative fashion, enabled his transition from political scientist to information expert.


1999 yılında Yale Üniversitesi’nden ayrılan Tufte, kariyerine serbest öğretim görevlisi, yazar ve giderek artan bir oranda da heykeltraş olarak devam ediyor. İlk dönemlerde iki-boyutlu tasarıma odaklanan Tufte, şirketler ve hükümetler için grafikler ve şemalar tasarlarken, heykelle birlikte üç-boyutlu tasarımın sağladığı sonsuz olanakların cazibesine kapıldığını söylüyor. Connecticut’taki uçsuz bucaksız çiftliği, ebatları ağaçlarınkiyle yarışan dev heykelleriyle bezeli... Daha mütevazi boyutta heykellerini ise New York’taki ET Modern adlı galerisinde sergiliyor. 2008 yılında yazdığı ‘Seeing Around’ (Etrafı Görmek) adlı makalesinde ‘’Heykel formunun temel varlığı Doğa’nın üç-boyutlu gerçekliğini mesken tutması ve bu ikametin sonucunda oluşan görsel çeşitlikiktir.’’ diye yazıyor. Tufte, enstalasyonda sanatçının arazi, güneş ve heykeller arasında gezinen insanlar arasındaki karmaşık ilişkiler yumağıyla çalıştığını vurguluyor. Edward Tufte bilgi tasarımındaki mükemmeliyetçi, yaptıklarını sürekli geliştiren tavrını sanat alanında da sürdürüyor. Bilgi tasarımında günlük, poster, müzayede kataloğu gibi alışılmadık kaynaklardan

After consulting for companies and institutions such as NASA, Apple and The New York Times, turning thousands of data points into clean, simple and comprehensive images and creating charts and graphs that help companies and governments find patterns and problems, Edward Tufte turned his attention to art. After designing in two-dimensions for decades, he was drawn to sculpture and the endless possibilities that came with designing in three dimensions. In recent years, Edward Tufte began using his skill with design and detail to create giant works that incorporate light, movement and nature. Tufte, the academic known for making graphs beautiful, turned into an accomplished sculptor and purchased 234 acres of land in Woodbury, Connecticut to create an open natural space as a preservation and sculpture museum in 2005. Over the years he has installed his giant metal and stone sculptures on this natural landscape. In 2010 he opened his own gallery ET Modern in Chelsea, New York City, where his smaller scale works are exhibited. With the help of stone worker Dan Snow, Tufte assembled hundreds of tons of local stone into giant

‘BREACHING WHALES’ (2012), TAŞ VE HAVA, 5 X 4 X 4.5 m. BREACHING WHALES (2012), STONE AND AIR, 5 X 4 X 4.5 m.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 25


Sanat / Art

ÜSTTE: TUFTE’IN 1000 DÖNÜMLÜK UÇSUZ BUCAKSIZ HEYKEL PARKINDA PEYZAJ, TAŞ VE HAVA BENZERSIZ BIR DENEYIM YARATIYOR. ALTTA: ÖNÜNDE DURAN KÖPEK ACE ILE HEYBETI IYICE BELIRGINLEŞEN 4,5 m. YÜKSEKLIĞINDEKI ‘MEGALITH WITH 6 ELEMENTS’ (2013), TAŞ VE HAVA, 10 X 6 X 4.5 m. ABOVE: THE DESIGN WITH STONE AND AIR ON THE NATURAL LANDSCAPE OF THE SPRAWLING SCULPTURE ART PARK IN CONNECTICUT CREATES A UNIQUE EXPERIENCE OF ART AND NATURE. BELOW: MEGALITH WITH 6 ELEMENTS (2013), STONE AND AIR, 10 X 6 X 4.5 m., ACE THE DOG, HEIGHT 70 cm.

26 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


yararlanan, henüz bitmemiş işlerini herkesin eleştirisine açan, çalışmanın her aşamasında durmadan değişiklik yapan bir çalışma alışkanlığına sahip. Çektiği fotoğrafların neredeyse tamamını siliyor. Kendi forumunda yazdıklarını da zaman içinde siliyor, kitaplarının her baskısında en küçük ayrıntılara kadar, sürekli düzeltme ve değişiklik yapmayı sürdürüyor. Edward Tufte’ın heykellerinde de aynı çalışma düzenini görmek mümkün. Özellikle Feynman diyagramları olmak üzere farklı alanlar ve sanat dallarından yararlanıyor. Bit pazarlarından nükleer santrallere, her yer onun için esin kaynakları barındırabiliyor. Kafasında şekillenen fikir ve formları daha sonra modellere, küçük heykellere ve bazen de peyzaja hakim olan dev heykellere dönüştürüyor. Bitmiş gibi görünen, dev heykelleri üzerinde bile çalışmayı bırakmıyor. Öte yandan bazen de bir parçanın geçmişinden kalan izleri, tesadüfi ayrıntıları öylece bırakmayı seçiyor. Sanatçı ABD Connecticut’ta yer alan Hogpen Hill Farms’da belli dönemlerde düzenlediği gezilerde ziyaret edilebilen dev heykellerini inşa ettikten sonra aylar boyunca revizyona tabi tutmuş. 1000 dönüme yakın bir arazi üzerinde yarattığı bu uçsuz bucaksız heykel parkındaki eserlerde kullandığı taşları da arazinin kendisinden temin etmiş. Aylar süren çalışmalar sonucunda inşa ettiği bu anıtlar ifade güçlerini kendi kütleleri kadar yarattıkları negatif alandan da alıyor. Tufte bu heykelleri iki malzemeden oluşturduğunu belirtiyor: Taş ve hava. Sanatçı işleriyle ilgili en çok taşların yerleştirildiği konumlardan ortaya çıkan ‘hava alanları’nın mantığına ve görüntüsüne kafa yorduğunu ifade ediyor ve çalışmalarını sanatçının eserin lokasyonunu, onu çevreleyen peyzajı kontrol ettiği, seyredilmesi için platformlar kurduğu, çevresine arkitektonik ağaçlar diktiği ‘enstalasyon sanatı’ olarak tanımlıyor.

sculptures for Continuous Silent Megaliths: Structures of Unknown Significance. He says that the works made of “stone + air” are meant to be ”beyond words, a contemplation in silence.” The works are devoted to contemplative seeing beyond words. Visitors are requested to remain silent when within sight of the sculptures, constructed entirely of stones found on the farm.
Many of the found stones are split to reveal fresh fractured cubist arrangements in Tufte’s unique method. Airspaces are constructed
and worked by adjusting the stones as the configurations are created and revised. His intensely critical self-editing process in his twodimensional work extends to these giant sculptures that require intense labor by Tufte and his team. He says that most undergo a process of editing and revision lasting for several months after initial 
construction. He searches for inspiration through sources ranging from mathematics such as Feynman diagrams to nuclear power plants and flea markets. Although he continues to work on his large-scale sculptures long after they are installed, he sometimes prefers to leave random marks or artifacts of a sculpture’s former life. Tufte says that he conceives the pieces as being made from two materials, stone and air. “With installation art,” he says, ‘’the artist is working with the enormously complex set of relationships between the pieces, the land, the sun and the people wandering among the OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 27


Sanat / Art

I-BEAM MEGALITH (2013), TAŞ, ÇELIK VE HAVA, 7 X 3.4 X 4.6 m., KÖPEK ACE, BOY 70 cm. I-BEAM MEGALITH (2013), STONE, STEEL AND AIR, 7 X 3.4 X 4.6 m., ACE THE DOG, HEIGHT 70 cm.

28 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

Kelimelerin ötesinde derin düşünceyle görebilmeyi anlatmak üzere kurduğu 5 metrelik ‘Continuous silent megalith, a structure of unknown significance’ (Sürekli sessiz taş anıt, önemi bilinmeyen yapı) adlı eseri görmeye gelen ziyaretçilerin taşların karşısında sessiz kalarak bu meditatif deneyimi yaşamaları teşvik ediliyor. Heykelin tamamı çiftlikte bulunan taşlardan, bir çoğu kesilerek, bu kırıklardan kübist bir düzenleme oluşturulmak suretiyle yapılmış. Taşların konfigürasyonları değiştirilerek hava alanları ortaya çıkarılıyor ve şekillendiriliyor. Buradaki dev taş işlerinin çoğunda taş ustası Dan Stone ile çalışan Tufte, hava – taş ilişkisini kurmak üzere çok çeşitli çizimler, çamurdan modeller yaptıktan, fotoğraflar çektikten sonra düşüncelerini üç boyutlu hale aktarmak üzere çalışmaya başlıyor. Yine de bu karmaşık hava ve taş alanlarını iki boyutlu çizim ve fotoğraflarla ya da ölçekli modellerle anlamak imkansız olduğu için son mimarisinin ancak gerçek taşlarla çalışmaya başladıktan sonra tam ölçekte ortaya çıktığını ifade ediyor. İnşaat ve ardından aylar süren revizyonlar esnasında çok daha derin bir anlayış oluşturmak ve buna göre esere son halini verebilmek mümkün oluyor.


ÜSTTE: DIKEY DESTEKLER ARASINDA YARATILAN 4 ANA HAVA ALANININ ÇEVRESINDE AKICI, SÜREKLI BIR BÜTÜN OLUŞTURMAK ÜZERE TASARLANAN BIR ÇALIŞMA ALTTA: HER BIRI 5.5 m. YÜKSEKLIĞINDE OLAN GEÇIT VE SFENKS ÇALIŞMALARI ABOVE: A CONTINUOUS FLOWING PIECE DESIGNED AS A WHOLE AROUND THE 4 MAJOR AIRSPACES IN GAPS BETWEEN VERTICAL SUPPORTS. BELOW: BOTH THE GATE AND THE SPHINX ARE ABOUT 18 FEET OR 5.5 METERS IN HEIGHT

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 29


Sanat / Art

sculptures.” He adds: ‘’Much of the thinking about the works is devoted to seeing and reasoning about the airspaces generated by positioning the stone. The work is 
also a type of installation art; the artist controls the artwork’s location, shapes 
the surrounding land, creates platforms for views, and plants evergreen trees nearby to create an architectural feel.’’ In his essay from 2008, titled “Seeing Around,” he writes: “The fundamental being of sculptural form is its residence in Nature’s three-dimensional reality and the visual multiplicities that result from such residence.”

‘’HEYKEL FORMUNUN TEMEL VARLIĞI DOĞA’NIN ÜÇBOYUTLU GERÇEKLIĞINI MESKEN TUTMASI VE BU IKAMETIN SONUCUNDA OLUŞAN GÖRSEL ÇEŞITLILIKTIR.’’ E. TUFTE “THE FUNDAMENTAL BEING OF SCULPTURAL FORM IS ITS RESIDENCE IN NATURE’S THREE-DIMENSIONAL REALITY AND THE VISUAL MULTIPLICITIES THAT RESULT FROM SUCH RESIDENCE.” E. TUFTE

30 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


EDWARD TUFTE LOKAL TAŞLARI KULLANARAK YARATTIĞI VE PARÇALARI BIRBIRLERIYLE BAĞLANTILI ILERLEYEN DÜZENSIZ TAŞ ANITLARINDA SÖZLE ANLATILAMAYANI TAŞ VE HAVAYI DOĞA IÇINDE ILIŞKILENDIREREK IFADE ETMEYI AMAÇLIYOR. THE LINKED CONTINUITY OF THE RAMBLING MEGALITHS HAS AN IMMENSE POWER OF EXPRESSION.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 31


Mekan/Space

32 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Ayrıcalıklı mekanlar ZORLU CENTER AVM’NIN MEYDAN KATINDA YER ALAN LÜKS MARKALAR, MAĞAZA TASARIMLARINDA DOĞAL TAŞI KULLANARAK AYRICALIK VE KALITE HISSINI GÜÇLENDIRIYOR. YAZI-TEXT: NILAY ÖZLÜ

D

aima ayrıcalık ve farklılık ile birlikte anılan bir kavram olan moda, günümüzde sadece giyim kuşamımızı değil, yediklerimizi, içtiklerimizi, görünüşümüzü, yaşam mekanlarımızı, seyahat rotalarımızı, ilişkilerimizi, okuduklarımızı, seyrettiklerimizi, dinlediklerimizi; kısaca hayat biçimimizi belirleyen bir konuma gelmiş durumda. Özellikle büyük markalar, medyanın da desteği ile tüketim alışkanlıklarımızı olduğu kadar estetik değerlerimizi de belirleme gücüne sahip. Bu anlamda perakende sektörü moda, marka ve tasarım kavramlarını bir araya getirebilen alan olarak gündelik hayat pratiklerimiz içinde önemli bir role sahip. Alman filozof Georg Simmel’in teorisine göre “moda” her şeyden önce alt sınıfların üst sınıfları taklit etme ve üst sınıfların daimi olarak kendini diğer sınıflardan farklılaştırma çabasının bir ifadesi. Elbette bu farklılaşma sosyal ve sınıfsal olduğu kadar mekansal ve mimari bağlamda da kendini görünür kılıyor. Özellikle son yıllarda lüks tüketim ürünlerinin sergilendiği showroomların ve mağazaların tasarımı giderek artan bir önem kazandı. Markalar sadece ürünleri ile değil, reklam kampanyaları, logoları, iç mekan tasarımları, vitrinleri ve binaları ile kendilerini konumlandırıyor. Bu anlamda marka imajı ile tasarım ayrılmaz bir birliktelik sergilerken, ünlü tasarımcılar kıyafetten objeye, mobilyadan iç mekana farklı ölçeklerde ürünlere imza atıyor; dünyanın önde gelen mimarları büyük markalar için hayal gücünün sınırlarını zorlayan yapılar inşa ediyor; büyük markalar kurumsal kimliklerini yansıtan iç mekanlar, teşhir üniteleri ve vitrinler yaratıyor. Bu anlamda mimari, tasarım ve moda elele yürürken, lüks kavramı yeniden tanımlanıyor. Elbette lüks tüketim sadece tasarımla sınırlı değil, tüketiciye sunulan ürünlerde malzeme ve işçilik de tasarım kadar belirleyici bir rol oynuyor. Yalnız satışa sürülen ürünlerin değil, ürünlerin sergilendiği mağazalarda kullanılan malzemenin kalitesi de marka

LITHOLUX

THE NEW ISTANBUL SHOPS OF TOP INTERNATIONAL LUXURY FASHION LABELS RECENTLY OPENED AT ISTANBUL’S ZORLU CENTER DRAMATICALLY USE NATURAL STONE IN THEIR DESIGNS TO ACHIEVE QUALITY AND DISTINCTION.

F

ashion is a concept that has historically focused on distinction and difference. Today it is influencing not only what people wear but also what they eat, drink, read, watch, listen, and what they look like; in short fashion determines how people live. Particularly major brands with the help of the media have the power to influence our consumption habits as well as our aesthetic values. Thus in contemporary culture today the retail sector bringing together the concepts of fashion, branding, and design, has a significant role in the practice of everyday life. According to renowned German philosopher Georg Simmel, ‘fashion’ -first of all- is a reflection of class struggle, where lower classes always imitate the upper classes; whereas the upper classes continuously try to differentiate themselves from lower classes. This differentiation is visible not only socially and economically but also is a presence in physical space architecturally and spatially. This can be seen in the changes to city life through the increase in new retail environments. The interior design of showrooms and boutiques of luxurious fashion brands have become more and more important for cities in recent years. It is important to note that brand positioning not only involves products, but also the brand’s advertising campaigns, logos, interior designs, display windows and their OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 33


Mekan/Space

ZORLU CENTER’IN MEYDAN KATI ZIYARETÇILERE ALIŞVERIŞ MERKEZI, OFIS KATLARI, REZIDANSLAR VE PERFORMANS SANATLARI MERKEZI’NIN ODAĞINDA AYRICALIKLI BIR AÇIK ALAN SUNUYOR. POSITIONED AT THE INTERSECTION OF THE SHOPPING MALL, OFFICE FLOORS, RESIDENCES, AND PERFORMANCE CENTER, THE MEYDAN AT ZORLU CENTER OFFERS A DISTINGUISHED OPEN SPACE TO ITS VISITORS.

imajının oluşmasında önemli. Markalar, mağaza konseptlerini görsel malzemeler, sergileme üniteleri, dekoratif öğeler, mobilyalar, aydınlatma elemanları, vitrin tasarımı, müzik seçimi ve hatta özel kokular ile güçlendiriyor. Alışveriş artık beş duyuya hitap edecek şekilde kurgulanıyor. Bu anlamda mağaza tasarımı, alışveriş deneyimi ve keyfinin önemli bir yönünü oluştururken, iç mekan tasarımında tercih edilen malzemeler markanın konumlanışı ile doğrudan ilişkileniyor. Yüksek kalitede malzemelerin, iyi bir işçilik ile yaratıcı şekillerde kullanımı, tüketicilerin marka algısını ve alışveriş deneyimini doğrudan etkiliyor. Son yıllarda, sentetik ürün ve malzemelerin yerine tercih edilen taş, ahşap, metal ve cam gibi doğal malzemeler, yükselen bir trend haline geldi. Doğru işçilik ve özen gerektiren doğal malzemelerin kullanımı markalara daha yüksek maliyetler getirse de, özellikle lüks tüketimde tercih edilen bir ayrıcalık olarak mağaza dekorasyonlarında yerini alıyor. Bu tip geleneksel malzemelerin teknolojinin imkanları sayesinde yaratıcı yeni form ve formatlarda kullanımı ise tasarıma farklı bir boyut getiriyor. Doğal malzemeler renkleri, dokuları ve yarattıkları görsel ve dokunsal etki ile lüks algısının yaratılmasında önemli rol oynuyor. Bu anlamda, doğal malzemenin taklit edilemeyen, biricik yapısı da lüks tüketimin ayrıcalıklı olma anlayışı ile örtüşüyor. Dünyada olduğu kadar Türkiye’de de bu trendin izlerini görmek mümkün. Özellikle lüks markaların İstanbul’da açılan şubeleri, markanın kurumsal kimliğini yansıtacak şekilde tasarlanıyor. Bu trendin öncüleri olan Nişantaşı ve İstinye Park’tan sonra yeni açılan alışveriş merkezlerinde de moda, marka ve tasarım birlikteliği kendini gösteriyor. Geçtiğimiz aylarda açılan Zorlu Center AVM’nin ‘Meydan’ katında yer alan dünyaca ünlü mağazalar ve restoranlar ise bu trendin son temsilcileri. Bu katta yer alan mağazalar, ürünleri ve hizmet kaliteleriyle olduğu kadar, iç mekan tasarımları ve kullanılan malzemeler ile de fark yaratıyor. Zorlu Center’ın bütün birimleri ile görsel ve mekansal iletişim içerisinde olan ve projenin odağına yerleşen Meydan katı, su ve peyzaj elemanlarının kullanımı ve kamusallık iddiası ile bir kent meydanını taklit ediyor. Burada, AVM’nin alt katlarındaki yapay ışıklandırma ve havalandırmadan uzaklaşıp, meydanın açık havasından ve ferah 34 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

architecture. Brand identity is also closely related to design as designers and architects working across a range of contexts from clothing to objects; from furniture to decoration; from windows to display units reflecting and constructing the brand identity of their luxury clients. It is because of this dynamic that architecture, fashion, and design work hand-in-hand while redefining the concept of luxury today. The quality of luxury in retail is not limited to design only but also importantly involves material and workmanship. Not only the quality of the products on sale but the quality of materials within the shop or showroom have a significant impact on brand identity. Brands emphasize their concepts through visual elements, display units, decorative items, furniture, special lighting, window design, music and even via special scents. The


mekansallığından faydalanmak mümkün. Meydanda yer alan ve standardın üzerinde alım gücü gerektiren mağazalar, özgün tasarımları ve dekorasyonlarında kullanılan özellikli malzemeler ile belirli bir mekansal kalite ortaya koyuyor. Özellikle doğal taşın hem meydan zemininde hem de mağaza mekanlarında farklı renk, form ve dokularda yoğun olarak kullanılması meydanın ayrıcalıklı halini güçlendiriyor. Bu bağlamda ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun sınıfların oluşumunda ekonomik girdiler kadar gündelik hayatın, kültürün ve tüketim alışkanlıklarının da önemli yeri olduğunu iddia ettiği “distinction” teorisini hatırlamak yerinde olur. Ayrıcalık, kişilerin yaşam biçimleri ve tüketim alışkanlıkları kadar mekansal pratikleri ile de ilişkileniyor, bu pratikler üzerinden tanımlanıyor.

shopping experience today targets our five senses. Due to the importance of the senses in retail environments, interior design is an important aspect of the pleasure and experience of shopping as materials used in interior spaces directly influence brand positioning. In contemporary retail environments the creative use of high quality materials within shops and boutiques have a direct impact on the shopping experience and brand identity. In recent years the materials used in these retail settings has undergone transformation as natural materials such as wood, glass, metal, and stone are gaining in popularity as opposed to their synthetic or artificial counterparts. This is especially true in the use of natural materials despite sometimes their higher costs highlighting more dramatically the idea of luxury and distinction in interior design. Today the use of these traditional materials in a creative manner together with stateof-the-art technology brings a different dimension to retail design. The merger of design and technology to highlight the colors and textures of natural materials have in this way played a significant role in creating a sense of luxury in today’s luxury good settings. This global trend also can be seen in recent developments in Turkey. We can see in the shops of international high fashion houses that have recently opened in Istanbul how interior design features reflect distinctly their brand identity in new luxury retail interiors. New stores in the shopping district of Nişantaşı, İstinye Park shopping mall and other new shopping malls reveal the close relation of design and fashion in Istanbul’s retail sector today. The latest representatives of this trend are the luxury shops and restaurants opened at the end of 2013 in the Meydan floor of the Zorlu Center AVM (shopping mall) designed by Emre Arolat Architects and Tabanlıoğlu Architects. The stores in Zorlu Center’s large open-air ‘piazza’ set new benchmarks for luxury retail in Turkey with their products and service quality but also with their interior designs and materials. The Meydan floor of the Zorlu Center AVM as the primary entrance floor and focal point of the mixed-use complex including a hotel, residential, offices and theater, resembles a town square with an attempt at creating public space through the use of landscape and water elements. It is only in this floor of the shopping mall that there is significant access to fresh air and natural lighting. The stores and restaurants in this open-air piazza floor of the complex target shoppers with a high income profile and offer luxury goods in distinctive environments together with refined designs and the use of high quality materials. The most dramatic use of materials can be in seen the widespread use of natural stone in various sizes, colors in the Zorlu Center Meydan shops. We feature some of the important interior designs in the shops offering high fashion in the Zorlu Center where marble, travertine and onyx play a key role in achieving distinctive brand identity. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 35


Mekan/Space

VAKKO

36 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


ZORLU CENTER VAKKO’NUN DIŞ CEPHESINDE KULLANILAN ÜÇGEN FORMLU MERMER ELEMANLAR CEPHEDE ÜÇ BOYUTLU BIR ETKI YARATIYOR. MARBLE TRIANGULAR FORMS USED ON THE FAÇADE OF VAKKO ZORLU CENTER CREATE A 3-DIMENSIONAL IMPACT.

1934 yılında ‘Şen Şapka’ markası ile Vitali Hakko tarafından kurulan ve 1962 yılında İstiklal Caddesi üzerinde açtığı ilk Vakko mağazası ile Türkiye perakende sektöründe yeni bir dönem başlatan Vakko, Zorlu Center AVM’nin Meydan katındaki mağazasını “Moda, Sanat ve Mimari” mottosu ile açtı. Mağaza ve showroom, aynı zamanda bir sanat galerisi olarak da konumlanıyor, bu anlamda Vakko’nun sanat ve tasarım ile ilişki kurma geleneğini devam ettiriyor. Fransız ekip Pierre Beucler ve Jean Christophe Poggioli tarafından kurulan Architecture & Associés’nin Vakko Zorlu Center için tasarlamış olduğu mağaza, özgün tasarım öğeleri ile dikkat çekiyor. Cephesinden ürün sergi elemanlarına kadar doğal taşın tercih edildiği mağaza, mermer ve granitin alışılmışın dışında form ve fonksiyonlarda kullanımı ile farklı bir mekansal deneyim yaşatıyor. Özellikle mağazanın Meydan’a cephe veren yüzeylerinde kullanılan beyaz mermere verilen üçgen prizma formu, yaratıcı aydınlatması ile iki boyutlu yüzeyde üç boyutlu bir derinlik ve hareket etkisi yaratıyor. Bu anlamda mermerin yaratıcı kullanımı Vakko’yu diğer mağazalardan ayrıştırırken, ışık ve taşın yarattığı geometrik sistem, ziyaretçileri kendine çekiyor. İç mekanda galeri boşlukları ile yaratılan ferahlık ve yükseklik hissi, siyah granit ve beyaz mermerin geometrik birlikteliği ile perçinleniyor. Müşterileri karşılayan siyah granit merdiven ise, sıra dışı tasarımı ile heykelsi bir etki bırakıyor. Hemen merdivenin arkasında bulunan Vakko Chocolate reyonunda sergileme ünitesi olarak da beyaz mermer tercih edilmiş. Cam ve metal yüzeylerle birlikte kullanılan siyah damarlı mermer ise erkek bölümüne kimliğini veriyor. Özellikle “book match” yöntemi ile sergilenen ürünlerine fon olarak kullanılan mermer plakalar, mağazada yaratılan ayrıcalık ve lüks hissini güçlendiriyor. Ödeme noktalarındaki standlar ise yine mermerden tasarlanmış, bu anlamda mekanın konsepti ile uyumlu ve kullanışlı bir tasarım ortaya çıkmış. Vakko’nun en son ve en büyük mağazası olarak konumlanan Zorlu Center Vakko, lüks tüketimi mekansal zenginlik ve sanat ürünleri ile birleştirirken, mekanda kullanılan doğal malzemeler ve dikkatli işçilik markanın kalite algısını güçlendiriyor. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 37


Mekan/Space

Founded by Vitali Hakko in 1934 as ‘Şen Şapka’, Istanbul based fashion and textile company Vakko opened its first store on İstiklal Street, Beyoğlu while its latest store was recently opened at Zorlu Center Istanbul. The motto of the Zorlu Center Vakko store “Fashion, Art, and Architecture”, represents Vakko’s position in Turkey’s retail sector. The store is also positioned as an art gallery to continue the Vakko tradition of connecting fashion, art, and design. The store designed by Pierre Beucler and Jean Christophe Poggioli from Architecture & Associé, Paris, reflects the French architects’ design approach. Natural stone plays a central role in the project as it used on the façade of the store, in interior spaces, and as display units. Marble and granite are used in different forms and functions to offer a different spatial experience combined with lighting and patterns. Particularly the white marble implemented as triangular prisms on the façade brings a three dimensional depth to the two dimensional surface. Together with advanced lighting, this creative way of using marble on the façade distinguishes Vakko from the other stores on the same floor. The spacious interior with galley spaces is emphasized with a geometric checkerboard type patterns created with black granite and white marble. While white marble is used for the the Vakko Chocolate stand located right behind the staircase; another type of marble with black veins characterizes the men’s couture area. Specifically book matched marble panels placed behind the display units of metal and glass emphasize the feeling of luxury in the store. Display tables are also made of marble to match with the overall concept of the boutique. 38 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

VAKKO ÜRÜNLERININ YANI SIRA SANAT ESERLERININ DE SERGILENDIĞI MEKANDA PHILIPPE COGNEE IMZALI ‘MERMER ENSTALASYON’ DIKKAT ÇEKIYOR. PHILIPPE COGNEE’S ‘MARBLE INSTALLATION’ IS DISPLAYED AT VAKKO ZORLU CENTER ALONG WITH HIGH-END FASHION.


“BOOK MATCH” MERMER PANELLER ERKEK GIYIM BÖLÜMÜNE KARAKTER VERIYOR. “BOOK MATCH’’ MARBLE PANELS CHARACTERIZE THE MEN’S COUTURE AREA.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 39


Mekan/Space

FENDI

Dünyaca ünlü markalar kurumsal kimliklerini ve marka algılarını güçlendirmek adına mağaza dekorasyonlarında standart bir tasarım ve konsept uyguluyor. Dünyanın farklı yerlerinde açılan lüks mağazaların broşürlerinden poşetlerine, dekorasyonundan aydınlatma ürünlerine kadar bütün detayları merkezden tasarlanıyor ve yerinde uygulanıyor. Böylece markanın kalite algısı ve kimliği belirli bir kurumsal mekanizma tarafından kontrol ediliyor. Bu anlamda marka yerel pazarda, global düzeyde algılanıyor ve konumlanıyor. Uluslararası markaların Türkiye’de boy göstermesi ile beraber, bu tip mağazalara giderek daha sık rastlıyoruz. Zorlu Center Meydan katında yer alan Fendi, Dior, Bulgari, Moncler, Saint Laurent, Prada gibi lüks markalar bu yaklaşımın en yeni örnekleri. Zorlu Center’da yer alan bir İtalyan markası olan Fendi’nin dekorasyon projesi Roma’daki mağaza ile aynı konseptte olacak şekilde İtalya’da tasarlanmış. Markanın gelenek ile yaratıcılığı birleştiren tasarımları, Fendi’nin esin kaynağı olan Roma kültürünü modernite ile birleştiren iç mekanında da kendini görünür kılıyor. Kendini en üst sınıf bir marka olarak konumlandıran Fendi, mağaza tasarımı ile de bu ayrıcalık hissini güçlendiriyor. Yoğun olarak kullanılan Navona traverten, ahşap ve altın rengi verilmiş camın sade ve şık birlikteliği, 152 m2’lik mağazanın aydınlık ve davetkar olmasını da sağlıyor. Vitrini dikey bantlar şeklinde kaplayan ardışık traverten bloklar ve cam elemanlar, gizli ışıklandırma sayesinde çekici ve masalsı bir yüzey yaratıyor, minimal vitrini ile ziyaretçilerin merakını cezbediyor. İç mekanda ise Navona travertenin alışılmış olduğu gibi zeminde değil, aksine duvar yüzeylerinde sergileme elemanı olarak kullanıldığını görüyoruz. Özellikle raf, çekmece ve dolap gibi ünitelerde traverten kullanımı son derece sıra dışı bir etki bırakıyor ve sergilenen ürünlerde, biriciklik etkisi yaratıyor. Bir başka deyişle, doğal taş ve aydınlatmanın yaratıcı birlikteliği, Fendi ürünlerinin adeta bir müze ortamında sergilendiği yanılsamasını yaratıyor. 40 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


ZORLU CENTER FENDI MAĞAZASINDA İTALYAN RUHUNU YANSITMAK ÜZERE NAVONA TRAVERTEN TERCIH EDILMIŞ. NAVONA TRAVERTINE IS USED AT ZORLU CENTER FENDI TO COMBINE ITALIAN DESIGN WITH QUALITY.

Many international brands apply a standard decoration and design concept to their stores globally to emphasize their corporate identity. Stores in different parts of the world use standardized decoration, lighting, printed materials, advertising campaigns and even shopping bags are part of this common brand identity. These items designed at the corporate headquarters of these large brands provide the high standard of quality and identity of the brand that can be continuously controlled by a centralized corporate mechanism. These types of brands are now in the upswing in Turkey where an increasing number of international brands are opening shops in various shopping centers in Istanbul. The shops of Fendi, Dior, Bulgari, Moncler, Saint Laurent, and Prada recently opened in Zorlu Center are the latest representatives of this trend. Fendi part of the LVMH group opened its second store in Istanbul at Zorlu Center while the interior design concept of the new boutique was also designed in Italy. The new boutique represents a dialogue between Fendi’s Roman heritage and modernity following the same conceptual design of their headquarters in the Fendi Palazzo in Rome. With the use of ‘Navona’ Travertine, the 152m² boutique references Fendi’s tradition of quality and craftsmanship. The vertical travertine plates together with golden glass panels on the façade create a unique yet inviting ambiance. In the interior, Navona travertine is used mostly on the walls as display units instead of flooring. The exceptional use of travertine as shelves, drawers, and as storage spaces create a unified shopping experience in a material closely associated with the brand to emphasize the quality of Fendi. The combination of natural stone with special lighting mimics a museum ambiance in the Fendi store giving the products historical and contemporary impact. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 41


Mekan/Space

BEYMEN

42 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


MICHEL GROUP TARAFINDAN TASARLANAN ZORLU CENTER BEYMEN MAĞAZASI KALITEYI IŞÇILIK ILE BIRLEŞTIRIYOR. ZORLU CENTER BEYMEN, DESIGNED BY MICHEL GROUP BRINGS QUALITY AND CRAFTSMANSHIP TOGETHER.

“Beklediğiniz gibi beklenmedik” mottosuyla Zorlu Center AVM’de büyük bir mağaza açan Beymen bu çok özel mağaza ile ‘’modanın ötesinde, demokratik, hayatın ritmini takip eden, rutinden uzak, sanatı, yeni markaları, yeni ürünleri ve departmanlarıyla standartları reddeden bir deneyim’’ vaat ediyor. Ünlü perakende mimarı Michel Group tarafından tasarlanan Beymen içerisinde mağaza ve standların yanı sıra kitap satış bölümü, cafe-restoran, çağdaş sanat platformu gibi birimler bulunuyor. Farklı marka ve birimler kurumsal kimliklerini kaybetmeden aynı mekan içerisinde uyumlu bir birliktelik sergiliyor. Beymen Zorlu Center’ın iç mekan tasarımında Art Deco ve 1970’lerin tasarımlarını yansıtan obje ve eserlerle beraber doğal taş, seramik, ahşap ve metal de yoğun olarak kullanılmış. Doğal malzemelerin yaratıcı formlarda uygulandığı mekanda pastel renkler tercih edilmiş, böylece Beymen sadelik ve kaliteyi dekorasyonunda da buluşturmayı başarmış. Doğal taş, dikey ve yatay dolaşım alanları kadar, ürün teşhir ünitelerinde ve çeşitli yüzeylerde dekoratif olarak da kullanılıyor. Zeminde kullanılan bej renkli mermer, siyah, beyaz, gri ve yeşil tonlarında seramikler ile kombinlenerek, geniş hacimlerin monotonluğu kırılıyor. Mağazanın merkezinde zemini kaplayan yeşil damarlı mermer ise mekanda bir cazibe merkezi olarak konumlanarak görsel farklılık yaratıyor. Kozmetik reyonunda ürün teşhir ve aydınlatma elemanı olarak kullanılan panellerde kullanılan oniks paneller ise mekana zenginlik katıyor. Beymen mağazası, farklı ürün kategorilerini bir araya getirdiği bu büyük mağazada rahat dolaşım ve esnek planlamaya uygun bir iç mekan tasarımı sunuyor. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 43


Mekan/Space

44 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Beymen, one of the best known local luxury brands of Turkey, launched a large store and showroom in Zorlu Center with the slogan: “Unexpected as you expected”. Beymen is a large department store that is “beyond fashion, democratic, following the rhythm of life, away from the routine, and rejecting the standard with its new brands, new products and new departments”. Michel Group of Zurich experienced in retail architecture designed the Beymen store, which includes a bookstore, café-restaurant, and contemporary art platform. In the design of this vast two story interior different brands and units co-exist in the same space without losing their corporate identities. Together with art deco furniture and decorative items from the 1970’s, natural stone, ceramic, metal, and wood are the highlights of the decorative scheme of Beymen. These natural materials are used in creative new forms and in their natural colors to bring a sense of simplicity and quality to the space. Natural stone is used both in vertical and horizontal circulation areas, as well as for display units and decorative items. The beige colored natural stone used for flooring is matched with ceramics of black, grey, white and green, breaking the monotony of the large floor surfaces. The green marble cladding in the central entrance area from the shopping center attracts visitors and the onyx panels used as cosmetic display units and as lighting elements act to enrich the space. The Beymen store at over 10,000m2 brings a wide variety of products from various categories and different luxurious brands to offer an elegant destination experience in shopping. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 45


CÉLINE 1945 yılında Céline Vipiana tarafında kurulan Céline, minimalist ve modernist tasarımlar ile kaliteyi birleştiriyor. Uzun süre Michael Kors’un kreatif direktörlüğünü yaptığı Fransız marka, 2010 yılından itibaren Phoebe Philo’nun yaratıcı tasarımlarını üretiyor. Beymen’in Türkiye’ye getirdiği markalardan biri olan Céline, hem Beymen mağazasının içinden, hem de Zorlu Center alışveriş merkezinin Meydan katından ulaşılabilen bir köşe-mağaza olarak konumlanıyor. Céline reyonunu Beymen mağazasından ayıran yeşil renkli büyük bir oniks panel, markanın tasarım konsepti hakkında ipuçları sunuyor. Son derece minimalist bir tarzda tasarlanan mağaza, kullanılan malzemeler sayesinde özgün bir mekansal etkiye kavuşuyor. Mermer, traverten ve oniks yüzeylerin alışılmışın dışında formlarda kullanıldığı mağazada, malzemenin dokusu ve rengi grafik bir anlatım kurguluyor. Ahşap, metal, mermer ve oniks gibi farklı malzemelerden üretilmiş kaidelerin üzerine yerleşen ürünler, bir sanat eseri gibi sergileniyor. Özellikle damarlı mermer ve oniks taşının oluşturduğu renk ve doku, bu prizmatik kütlelerin ve sergilenen ürünlerin ayrıcalıklı halini pekiştiriyor. Ayrıca, soyunma kabininin kapısı, takı sergileme ünitesi, raf ve çekmeceler gibi elemanlarda, mermerin alışık olduğumuz form ve format dışında kullanılması, malzemenin nasıl güçlü bir mekansal etki yarattığını da gösteriyor. Bir anlamda tasarımcı Phoebe Philo’nun minimalist tasarım çizgisini devam ettiren mağaza, yine Philo’nun direktifleri doğrultusunda tasarlanmış.

ZORLU CENTER CÉLINE MAĞAZASINDA SERGILEME ELEMANLARI MERMER, TRAVERTEN VE ONIKS GIBI DOĞAL TAŞLARDAN ÜRETILMIŞ. NATURAL STONES LIKE MARBLE, TRAVERTINE, AND ONYX ARE USED AS DISPLAY UNITS AT ZORLU CENTER CÉLINE.

46 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Céline is a fashion label from Paris, France, that is part of the LVMH group that features spare and modern fashion design since it was founded by Céline Vipiana in 1945. Michael Kors was the creative director of the brand until 2010, and since then, Phoebe Philo is the lead designer. Céline among the brands that Beymen imports to Turkey is positioned as a corner store in Beymen Zorlu Center with additional access directly from the shopping center. The Céline boutique is separate from the main Beymen retail floor with a large green onyx panel that gives clues about the decorative concept of the brand. The minimal interior design creates a strong yet unique spatial impact thanks to the variety of materials that are used highlighted by the use of stone patterns. Marble, travertine, and onyx panels with distinctive geometric patterns give the interior a strong graphic expression. Particularly the products displayed on the square stands made of wood, marble, and metal are positioned as if they are art works. The color, pattern, and veins of the marble and onyx emphasize the original and distinctive status of the products being displayed. Massive natural stone is used profusely as shelves, display units, drawers, and even on the door of the changing room. The interior design of the boutique reflects lead fashion designer Phoebe Philo’s spare style and was designed under her direction. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 47


Projeler/Projects: Bitlis

EASTERN IDENTITIES SIMILAR TO MANY OTHER CITIES IN TURKEY, BITLIS IN THE EASTERN PART OF THE COUNTRY IS UNDER RISK OF LOSING ITS ARCHITECTURAL AND CULTURAL IDENTITY DUE TO UNPLANNED URBANIZATION AND THE CENTRAL GOVERNMENT’S VORACIOUS REAL ESTATE DEVELOPMENT PROGRAMS. AS A RESPONSE, THE LOCAL MUNICIPALITY OF BITLIS HAS SHIFTED TO DEVELOPING THEIR OWN URBAN PLANNING AND RESTORATION PROJECTS TO HIGHLIGHT THE REGION’S CULTURAL AND HISTORIC VALUES.


NITELIKSIZ YAPILAŞMA, ÇARPIK KENTLEŞME VE MERKEZI YÖNETIM TARAFINDAN DAYATILAN TOKİ PROJELERI NEDENIYLE KIMLIĞINI KAYBETME TEHDITI ALTINDA BULUNAN PEK ÇOK KENT GIBI, BITLIS DE TARIHI VE KÜLTÜREL DEĞERLERINI VURGULAYAN VE MEKANSAL KIMLIĞI ÖN PLANA ÇIKARAN PLANLAMA VE RESTORASYON PROJELERINE YÖNELIYOR. YAZI-TEXT: NILAY ÖZLÜ

Kimlik tasarımı

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 49


Projeler/Projects: Bitlis

S

on yıllarda yerel yönetimlerin artan yetkileri ve bu duruma paralel olarak bölge halkının artan beklentileri doğrultusunda belediyeler tarafından çeşitli ölçeklerde kentsel tasarım yarışmaları açılıyor ve yerel yönetimler eliyle kentsel planlama çalışmaları yürütülüyor. Özellikle Anadolu kentlerinin, metropol şehirlerden çok daha farklı kentsel politikalar izlemeye başladıklarını görüyoruz. Tarihi ve kültürel mirasın turizm, yerel kimlik inşası ve marka değeri oluşturmak adına öne çıkarıldığı bu tutum özellikle kent peyzajının yeniden tasarlanması ve tanımlanmasında kendini görünür kılıyor. Bir yandan merkezi yönetim tarafından dayatılan TOKİ projeleri ile hızla kimliksizleş(tiril) en kent mekanı, bu duruma bir tepki olarak farklılıklarını ortaya koyan ve kimlik vurgusu yaratan kentsel planlama projelerine yöneliyor. Bir başka deyişle, orta ve küçük ölçekli kentler, büyük bir hızla aynılaşan yapılaşma karşısında, kamusal alanları yeniden tasarlamak ve farklılaştırmak gibi bir mekânsal politika izliyor. Bu anlamda özellikle Anadolu kentlerinin, kimliksizleşme ve kimlik yaratma ikilemini yaşadığı bir mekan-politik ortaya çıkıyor. Özellikle tarihi dokuyu ve/veya doğal çevreyi değerlendiren, ve hatta bunları bir değer olarak ortaya çıkaran, orta ve büyük ölçekli kentsel tasarım projelerine giderek daha sık rastlıyoruz. Geçtiğimiz sayılarda Natura’da yer alan Gazipaşa, Şişli Külliyesi ve Kayseri, Nar Kent Meydanı projeleri böyle bir duyarlılığı yansıtıyor. Bu projeler çoğu zaman gerçekleşmeseler dahi, projenin maharetle üretilmiş üç boyutlu modelleri yerel yönetim web sitelerinde yerlerini alarak görsel bir manifestoya dönüşüyor. Bu anlamda kent odaklı projeler hem kentin marka değerini ve yerel yönetimin “kent vizyonunu” ortaya koyarken, aynı zamanda ileriye yönelik politik bir vaat olarak da konumlanıyor. Bu tip projelerin başarılı örneklerinden bir tanesi de SO? Mimarlık ve 8 Artı Mimarlık ve Kentsel Tasarım tarafından Bitlis için önerilen “Kent Meydanı” projesi. 2006 yılında şehir plancısı Dr. Sertaç Erten ve mimar Dr. Devrim Çimen tarafından kurulan 8 Artı, makro ölçekte kentsel planlama projelerinden, uygulama detayına kadar farklı ölçek ve spektrumda proje ve danışmanlık hizmetleri veriyor. Katıldıkları hemen her yarışmadan ödül alan 8 Artı ekibi, Ödemiş Kent Merkezi, Küçükçekmece Kent Meydanı, Dicle Vadisi-Kültürpark ve Fiskaya Şelalesi, Yenikapı Mevlevihanesi Meydanı gibi tasarımlarının uygulama projelerini de gerçekleştirdi. 2007 yılında Oral Göktaş ve Sevince Bayrak tarafından kurulan SO? Mimarlık ve Fikriyat ise mimarlık ve kent üzerine projeler üretiyor. Tasarım ofisi, kazandıkları ve ödül aldıkları pek çok yarışmanın yanı sıra, İstanbul Modern’in bahçesine yerleştirmiş oldukları “Göğe Bakma Durağı” ile de adından söz ettirdi. 2010 yılında Bitlis Belediyesi için önerilen kent meydanı projesi ise, her iki ekibin yerel bağlam ile uyumlu, sürdürülebilir tasarımlar üretme felsefesini yansıtıyor. Hem SO? hem de 8 Artı’nın genç 50 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

D

ue to the increasing authority and autonomy of local governments in Turkey in recent years there have been a number of urban planning projects and design competitions initiated by municipal administrators to foster new ideas for sustainable growth at the regional scale. Particularly these small to mid-size Anatolian cities have adopted more balanced urban policies compared to the huge metropolises that represent sources of direct profit for the larger public and private construction sector. With an increasing intent to foster brand value and local identity, these Anatolian cities are actively developing urban planning projects emphasizing their historical and cultural


BITLIS KENT MEYDANI, ETRAFINI SARAN TARIHI KONUT DOKUSUNA UYUMLU ŞEKILDE TASARLANDI. TOWN SQUARE OF BITLIS IS RESPONDING TO THE HISTORIC RESIDENTIAL CONTEXT SURROUNDING THE SITE.

values. Against the indiscriminate implementation of mass housing projects by the agencies of the central government in large cities, local officials in smaller cities instead have focused on local identity to distinguish aspects of the cityscape particularly city centers and public areas. The dilemma for many Anatolian cities is the creation of that urban identity through public construction projects that simultaneously sometimes has the reverse affect of erasing aspects of local urban identity. Despite these complications an increasing number of urban planning projects with a focus on creating urban identity that emphasize historical and cultural values are being implemented throughout Turkey today. Projects in locations such as Gazipaşa, Şişli Building Complex and Kayseri-Nar Town Square that were covered in previous issues of Natura reflects this trend. Even though many of these projects may never be realized, their well-crafted designs, 3D visualizations and models presented to the general public and publicized on the municipalities’ web sites, exemplify administrators vision for the future of the city and act as their political ideas in architectural form. A recent example of this type of regionally developed urban planning project is the “Town Square” project for Bitlis, Turkey, 2013, by two young Istanbul offices, SO? Architecture and 8 Artı Architecture and Urban Planning Studio . 8 Artı, founded in 2006 by urban planner Dr. Sertaç Erten and architect Dr. Devrim Çimen, provides a wide variety of design and architectural services from macro to micro scale. They have received numerous awards the latest being their first prize for Ecopark at OSTIM Ankara, and several other projects like Ödemiş Town Center, Küçükçekmece Town Square, Dicle ValleyCulturepark and Fiskaya Falls, Yenikapı Mevlevihanesi Square, which are being implemented. So? Mimarlık and Fikriyat consisting of partners Oral Göktaş and Sevince Bayrak was founded in 2007 and focuses on architectural and urban design. In addition to many architectural awards, the office is also known for their exhibitions and installations including their latest installation “Sky Spotting Spot” at the Istanbul Modern Museum. The two Istanbul practices project for Bitlis Municipality reflects the collaborative efforts and design philosophy of both teams for developing sustainable designs respecting the local context, a characteristic of many young architects in Turkey as a generation are increasingly sensitive to environmental values, urban context and public spaces. Bitlis is a small city located in eastern Anatolia, on the West coast of Turkey’s largest lake, Lake Van, with a population of approximately 65,000. The city has a rich cultural, historical, archeological, and architectural heritage site and is known as the location of Mount Ararat, a UNESCO World Heritage that is the location of ancient statues dating to the 1st century that are among the most significant archeological findings at the acropolis of the mountain making the site a major tourist attraction for the area. The city itself is a collection of the remnants of various civilizations that includes the remarkable remains of Greek, Armenian, OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 51


Projeler/Projects: Bitlis

52 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


tasarım ekibi, çevre ve kent bağlamı ve kamusal alan konusundaki duyarlılıklarını bol ödüllü projeleri ile ortaya koyuyor. Doğu Anadolu bölgesinde, Van Gölü havzasında yer alan Bitlis, tarihi ve kültürel miras anlamında oldukça zengin bir kent. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Nemrut Dağı ve akropolünde Osman Hamdi Bey tarafından bulunan MÖ 1. yüzyıla ait devasa heykel kalıntıları Bitlis’in en önemli doğal ve kültürel hazinesi olarak kabul ediliyor. Kent aynı zamanda antik çağlardan itibaren farklı medeniyetlerin izlerine rastlanan zengin bir mimari dokuya da sahip. Ermenistan Krallığı’nın önemli kentlerinden birisi olan Bitlis, Ermeni mimarisinin özgün örneklerini barındırmanın yanı sıra Selçuklu eserleri ve geleneksel konut dokusu ile de öne çıkıyor ve 1/100.000 Çevre Düzeni Planı’nda “Müze Kent” olarak tanımlanıyor. 2009 yılında Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) tarafından Bitlis’in doğru ve sürdürülebilir bir şekilde gelişmesini sağlamak amacıyla “Kültür Odaklı Yol Haritası” çalışmaları başlatıldı. Bu çalışmaların amacı ise “Kentlerin kültürel birikimi ve doğal bereketi ile kurumsal becerilerini bir araya getirerek farklılık ve farkındalık üzerine yenilikçi yaklaşımlar sunmak”.

PROJEDE KULLANILAN AÇIK RENKLI URFA TAŞI, KOYU RENKLI YEREL AHLAT TAŞI VE ZEMINDE KULLANILAN BAZALT TAŞI ARKITEKTONIK BIR ETKI YARATIYOR. LIGHT COLORED URFA STONE AND DARKER AHLAT STONE USED IN THE PROJECT, TOGETHER WITH THE PAVEMENT CLAD IN BASALT STONE CREATES AN ARCHITECTONIC IMPACT.

Seljuk and Ottoman architecture. Bitlis was also a major city of the Armenian Kingdom during the medieval era and still has well-preserved examples of Armenian architecture. Due to its rich cultural and architectural heritage, the city is defined as a “Museum City” in the 1/100,000 scale environmental plan. In recent history the city located in the east of Turkey today suffered from the political and economic instability of southeastern Turkey dating from the 1980s. However today in a period of increased stability the city reflects the changing vision of the area with new architectural and environmental projects as a clear sign of this change. As one of the agents of this change, The Foundation for the Protection and Promotion of the Environment and Cultural Heritage (ÇEKÜL), one of the most prominent NGOs of Turkey, known for its works on preservation and protection of environmental and cultural heritage, proposed this project to promote sustainable development in Bitlis. The goals of this project outlined in ÇEKÜL’s “Road Map with a Cultural Focus” is to bring cultural heritage, natural resources, and official capabilities together to create difference and awareness in the area by introducing new approaches to urbanism and economic development. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 53


Projeler/Projects: Bitlis

54 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


ÇEKÜL’ün çalışmaları baz alınarak hazırlanan Bitlis Kent Meydanı projesi ise Bitlis’in en karakteristik noktalarından birinde yer alan eski oto terminal alanının yeniden tasarlanması ve işlevlendirilmesi amacını taşıyor. Meydanı bir çanak formunda çevreleyen ve eski bir Ermeni yerleşimi olan Zeydan Mahallesi’nin özgün mimari dokusu günümüze kadar korunabilmiş. ÇEKÜL tarafından önerilen Kültür Odaklı Yol Haritası ise bu mahallenin aslına uygun restore edilerek “Müze Kent” tanımlamasına uygun olarak kentsel yaşama katılmasını öngörüyor. 20.000 m2’lik bir alanı kapsayan proje dahilinde meydan ve çevre düzenlemesinin yanı sıra, kamusal ve ticari kapalı ve açık alan kullanımları öneriliyor. Bitlis’in

VAR OLAN OTOBÜS GARI, EKLENEN YENI YAPILAR VE RESTORASYON ÇALIŞMALARI ILE KAMUSAL BIR MEYDANA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ. THE EXISTING BUS STATION IS CONVERTED INTO A PUBLIC SQUARE WITH NEW ADDITIONS AND RESTORATION WORK.

The adaptive reuse project for Bitlis Town Square is developed within the framework of ÇEKÜL’s development plan. The bus terminal located currently in the town center is re-planned and new functions are offered for the area that is surrounded by the historic Armenian neighborhood. ÇEKÜL’s proposal for Bitlis is the creation of a “museum city” by the careful restoration of the whole area that is distinguished by its spectacular geography and by including this special site in the urban landscape of Bitlis. The project proposes a new town square, environmental planning and the design of public areas and retail zones in an area of 20,000 square meters. Open, semi-open and closed areas

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 55


Projeler/Projects: Bitlis

PROJENIN UYGULANMIŞ HALI VE ALANIN HALI HAZIRDAKI TEPEDEN GÖRÜNÜŞÜ SITE VIEW OF THE PROJECT AND ITS EXISTING STATE

geleneksel lezzetlerini sunan butik lokantalar, yerel üretim ve satışların yapılacağı ticari üniteler, kentin tarihi ve coğrafi değerleriyle ilgili bilgilerin verileceği ‘info center’ ve belediyeye ait çok amaçlı bir salonun da yer aldığı proje, kent meydanını hem mimari hem de doğal çevre ile ilşkilendirmeyi hedefliyor. Bu anlamda kentin sürdürülebilir ancak yenilikçi bir şekilde dönüşmesini destekleyecek bir altyapıyı sunuyor. Bölgenin topografik ve coğrafi özellikleri göz önüne alınarak tasarlanan proje, nitelikli mimari dokuyu korumanın yanı sıra meydanın kamusal ve ticari kullanımını özendirecek yeni yapı birimleri de öneriyor. Araziye karakteristik biçimini veren, aynı zamanda proje alanını ikiye ayıran dereye referans vererek tasarlanan su elemanı ve köprüler, vadiye yönelen radyal yapı birimleri ve tarihi Ermeni köyüne bakan seyir terasları, tasarımın çevre ve tarihi bağlam ile kurduğu güçlü ilişkiyi vurguluyor. Bu vurgu projede ana malzeme olarak tercih edilen yöresel taşlarla artırılıyor. Sert zeminde kullanılan bazaltın yanı sıra, Urfa taşı ve Ahlat taşının yoğun olarak kullanımı projenin tarihi kent dokusuna doğal bir şekilde eklemlenmesini sağlıyor. Bitlis’te çıkarılan ve rengi açık kahverengi ile koyu kestane arasında değişen Ahlat taşı, Nemrut Dağı’nın yanması sırasında oluşan doğal bir tuğla olarak kabul ediliyor. Özellikle Bitlis yöresinin tarihi evlerinde, cami, türbe ve kiliselerinde tercih edilen bu taşın yeni tasarımlarda kullanımı,

56 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


SEKIZ ARTI MIMARLIK VE SO? MIMARLIK BITLIS’IN YEREL VE TARIHI DEĞERLERINE UYUMLU BIR TASARIM ÖNERIYOR. SEKIZ ARTI ARCHITECTURE AND SO? ARCHITECTURE OFFER A DESIGN RESPECTING THE LOCAL AND HISTORIC VALUES OF BITLIS.

composed of boutique restaurants offering traditional tastes, local workshops, production and retail units, an information center for visitors and a multi-purpose hall for the municipality are all included within the design. These functions are proposed for integrating the town square with the environmental and architectural context and for offering an infrastructure for sustainable yet innovative economic transformation of the area. The project, respecting the topographical and geographical context of the site, safeguards the existing architectural fabric primarily in stone and offers new building blocks in a contemporary language that encourage public and commercial use of the area. Bridges and water elements integrated in the design refer to the Bitlis River running through the city that gives Bitlis its character. The newly conceived radial building units that are oriented towards the valley and terraces, facing the historic Armenian village, represents the strong relation that the project establishes with the natural and historic context. This consciousness is emphasized with the use of natural local stone as the main building material. While Basalt stone is used for the pavement other natural stones originating in Turkey’s east such as the local Urfa stone and Ahlat stone are used for the new buildings OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 57


Projeler/Projects: Bitlis

1- Sanat Sokağı / Street of Art 2- Kent Meydanı Town Square 3- Restoran ve Cafeler Restaurants & Cafés 4- Yeşil Alan Gren Area 5- Belediye Hizmet Yapısı / Municipal Building 6- Kümbet Önü Amfi Düzenlemesi Amphitheatre in front of Historic Mausoleum 7- Otopark / Parking Lot

58 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

yerel ile modern arasındaki ilişkiyi güçlendiriyor. Koyu kızıl Ahlat taşı ile açık renkli Urfa taşının yarattığı kontrast, Bitlis Kent Meydanı projesinin arkitektonik vurgusunu güçlendirirken, bir başka doğal malzeme olan ahşabın kullanımı taşın ağırlığını dengeliyor. Özellikle derenin çeperine yapılması önerilen setin kaba taş dokusu ve setin üzerine yerleşen kapalı ve yarı-açık birimlerin işlenmiş taş yüzeyleri hem renk, hem doku, hem de ölçek bazında anlamlı bir tezat oluşturuyor. Doğal taş, yerel ile kurduğu ilişkinin yanı sıra modernist kullanımı nedeniyle çağdaş bir kamusal alan oluşturma hedefinde önemli rol oynuyor. Bu anlamda, doğal taş özellikle kamusal alan tasarımlarında yerel ile modern çelişkisini çözen kritik bir parametre oluşturuyor.


PROJE FARKLI FONKSIYONLARI BIR ARADA BARINDIRIRKEN, ÇEVRE BAĞLAM VE ÖZELLIKLI TOPOGRAFYAYA UYGUN BIR TASARIM ÖNERIYOR. THE PROJECT BRINGS TOGETHER DIFFERENT FUNCTIONS AND RELATES WELL WITH THE EXISTING ENVIRONMENTAL CONTEXT AND THE UNIQUE TOPOGRAPHY.

Section Silhouette

emphasizing the link to the existing historic fabric of Bitlis. Particularly the use of Ahlat volcanic stone, with its characteristic reddish brown color, is an important addition as it is a local stone of Bitlis. It is found near Mount Ararat and acts as a natural brick composed during the volcanic explosion of the mountain. This local stone used in historic houses, mosques, tombs, and churches of the area is also used by the architectural team in this new example of contemporary architecture for Bitlis. This approach strengthens the link between the traditional and the modern. The contrast between the darker tones of the Ahlat stone and light beige color of Urfa stone emphasizes the architectonic aspects of the project along with the use of timber to provide lightness to the design. The rough stone used on the levees of the river contrasts with the smooth surfaces of the cut stone used on the surfaces of the open areas and building units in terms of texture, color, and scale. This project epitomizes the role of local stone in creating modern public spaces that respects the local environmental and cultural context. From this perspective, it is a significant architectural statement that natural stone is a critical parameter for resolving the conflict between modern and traditional, especially in public spaces.

MİMAR / ARCHITECT: Sekizartı Mimarlık Kentsel Tasarım – So? Mimarlık YER / LOCATION: Bitlis YIL / YEAR: 2009 PROGRAM / PROGRAMME: Kentsel tasarım, meydan düzenlemesi, restorasyon / Urban design, town square planning, restoration MALZEME / MATERIALS: Bazalt, Urfa taşı,Ahlat taşı, ahşap / Basalt, Urfa stone, Ahlat stone, timber ALAN / AREA: 20.000 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Devrim Çimen, Sertaç Erten, Oral Göktaş, Sevince Bayrak

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 59


Projeler/Projects: Karadağ/Montenegro

REMIXED TOPOGRAPHIES THE PIAZZA AT MONTENEGRO, DESIGNED BY MUMBAI BASED SANJAY PURI ARCHITECTS PROPOSES A NEW ADRIATIC TOWN BASED ON A REWORKING OF LIVING TRADITIONAL EXAMPLES.

60 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Topografik mekanlar

SANJAY PURI ARCHITECTS TARAFINDAN KARADAĞ’DA TASARLANAN “QUEENS BEACH PIAZZA” PROJESI, YÖRENIN YEREL TAŞINI ANA TASARIM MALZEMESI OLARAK KULLANARAK ÇEVRE DOKUYA VE DAĞLIK TOPOGRAFYAYA UYUMLU BIR MIMARI ÇÖZÜM SUNUYOR.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 61


Projeler/Projects: Karadağ/Montenegro

KARADAĞ’DA YER ALAN PIAZZA PROJESI ESKI YUGOSLAVYA TARIHI KENTLERININ ORGANIK DOKUSUNDAN ILHAM ALINARAK TASARLANMIŞ. PIAZZA AT MONTENEGRO IS INSPIRED FROM THE ORGANIC FABRIC OF THE HISTORIC CITIES OF FORMER YUGOSLAVIA.

62 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


PROJEDE, ALANDA ÇIKAN YEREL DOĞAL TAŞ KULLANILDI. LOCAL NATURAL STONE FOUND ON THE SITE IS USED FOR THE PROJECT.

S

anjay Puri Architects of Mumbai proposal for a residential and tourism project for Montenegro, one of the former states of Yugoslavia, seeks to recreate the feel of a historic Adriatic coast town in a completely new development. The Piazza at Montenegro project is located on a spectacular site where two hills in Montenegro touches Queens beach on the Adriatic towards the south. The design concept of this site has been derived from old Adriatic towns like Kotor and Budva in Montenegro and Dubrovnik in Croatia due to their organic character and an interesting mix of built forms and open spaces. The design team states that these historic towns such as Kotor “still retain a charm and character that newer developments do not have. They have no repetition and each part of the town has its own identity.” In Puri’s design strategy rather than repeating the same pattern for the primary building units, the project offers a variety of spatial solutions in relation to the topographical and environmental context. Sanjay Puri Architects was established in 1992 in Mumbai, India, one of the few South Asian practices producing contemporary architecture at a global scale. The office, with a team of 72 people, has projects in India, Mauritius, Montenegro, U.A.E and Spain. Their advanced modernist architecture has won 34 international architecture awards including: 3 MIPIM Architectural Review Future Projects Awards (Cannes, 2013) and the A+Architizer Award (New York, 2013), Chicago Athenaeum Museum of Architecture & Design’s International OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 63


Projeler/Projects: Karadağ/Montenegro

FARKLI KOTLARA YERLEŞEN KAPALI VE AÇIK ALANLAR, ZIYARETÇILERIN MANZARAYI FARKLI AÇILARDAN DENEYIMLEMESINE OLANAK SAĞLIYOR. OPEN AND ENCLOSED SPACES POSITIONED AT DIFFERENT LEVELS, OFFER MULTIPLE VISTAS FOR THE VISITORS.

S

anjay Puri Architects’in Karadağ’ın Bar-Budva yöresinde bulunan iki tepe üzerinde tasarlamış olduğu “Queens Beach Piazza” projesi, Karadağ’da bulunan tarihi kentler Kotor ve Budva’dan olduğu kadar, Hırvatistan’ın başkenti Dubrovnik’ten de ilham alınarak tasarlanmış. Eski Yugoslavya’nın bir eyaleti olan ve 2006 yılında bağımsızlığını ilan eden Karadağ’da yaptıkları oldukça farklı ve çevreyle uyumlu projenin tasarımında Kotor gibi kentlerin mimarisini inceleyerek, her sokağı ve her bölgesi kendine özgü bir karaktere sahip olan bu tarihi kentleri örnek aldıklarını ifade eden mimari ekip; sürekli kendini tekrar eden yeni yerleşimlerden ziyade eski Yugoslavya’nın topografya ve doğal çevre ile daha iyi ilişki kuran tarihi kent dokusundan ilham alıyor. 1992 yılında kurulan Sanjay Puri Architects Hindistan’ın Mumbai kentinde 72 kişilik bir ekipten oluşuyor. Şimdiye kadar Hindistan, Morityus, Birleşik Arap Emirlikleri, İspanya ve ve Karadağ gibi farklı coğrafyalarda projeler gerçekleştiren firma, 34 uluslararası mimarlık ödülüne sahip. Sanjay Puri Architects son üç yılda 3i MIPIM Architectural Review Future Projects Awards (Cannes, 2013), A+Architizer Award (New York, 2013), Chicago Athenaeum Museum of Architecture & Design’s International Architecture Awards (2012 ve 2011), World Architecture Festival Awards (2012, 2011 & 2010), World Architecture Community Awards (Birleşik Krallık) ve Hospitality Design Awards (New York, 2012 ve 2010) gibi ödülleri kazanmış. Sanjay Puri Architects’in Karadağ’ın Adriyatik Denizi’ne açıldığı, güney parseli Queens plajına dokunan iki tepe üzerinde kurulacak

64 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


PROJE TOPOGRAFYANIN KONTURLARINI TAKIP EDEREK, ÜZERINE YERLEŞTIĞI KAYALIK ARAZININ BIR UZANTISI OLARAK KONUMLANIYOR. FOLLOWING THE CONTOURS OF THE TOPOGRAPHY, THE PROJECT IS POSITIONED AS AN EXTENSION OF THE ROCKY AREA IT SITS ON.

olan büyük ölçekli bir yerleşim alanında tasarladığı meydan, batı yönündeki tepenin en yüksek noktasına kurulmuş olan ve içerisinde sanat merkezi, galeriler, küçük bir müze, kilise, alışveriş alanları, restoranlar, barlar ve büyük bir amfitiyatronun bulunduğu bir sosyal alan... Proje, üzerinde bulunduğu arazinin topografyasına uyum sağlarken, inşaat malzemesi olarak arazinin üzerinde konumlandığı kaya katmanları tercih edilmiş. Alandaki her mekanın özel bir karakteri ve kimliği olmasına ve bölgenin eğimli yapısına uygun bir şekilde tasarlanmasına özen gösterilmiş. Bir başka deyişle, proje hem malzeme, hem de konumlanma bakımından bulunduğu coğrafi bağlamın bir uzantısı olacak şeklinde tasarlanmış. Farklı işlevlere sahip her mekan, farklı hacim, şekil, ölçek ve formda, çevresi ile organik bir bağ kuran ve birbirine açılan açık ve kapalı mekanlar olarak kurgulanmış. Bu anlamda, taşıt trafiğinden arındırılmış meydanın farklı boyut ve işlevlerdeki hacimleri, kullanıcılarına farklı mekânsal deneyimler yaşatıyor. Projede restoran ve barların bulunduğu açık ve kapalı alanlar ve açık amfitiyatro denize doğru yönelirken, sanat galerisi ve alışveriş alanları ise dağ yönüne konumlanıyor. Böylece tepenin en üst noktasına yerleşmiş olan arazinin her noktası doğa ve etkileyici manzara ile ilişki kuracak şekilde değerlendiriliyor. Özellikle doğal eğimden faydalanılarak yaratılan teraslar, denize yönelen topografyanın konturlarını takip ederken, iç mekanların doğal bir uzantısı olarak konumlanıyor. Benzer bir mantık ile tasarlanmış olan amfitiyatro doğal peyzaj ile entegre olurken, her basamaktan denizin görülmesine imkan

Architecture Awards (2012 & 2011), World Architecture Festival Awards (2012, 2011 & 2010), World Architecture Community Awards (United Kingdom) and Hospitality Design Awards (New York, 2012 & 2010). The Piazza project is a part of a larger real estate development placed on the two hills of Bar-Budva. The piazza located at the highest level of the right side hill is created as a community space for the entire development. The other important elements of the Piazza project includes art galleries, a small museum, a church, retail spaces, restaurants, bars and an open amphitheater, to provide the civic functions of a small town. All these spaces are created with an individual identity, having different volumes, shapes, scales. The relation between spaces is created with an organic character in a mix of open and enclosed spaces designed in relation to the existing slopes of the hilly site. The buildings and spaces with various forms and functions are designed as natural extensions of the rocky topography. The area is conceived to be vehicle free and designed for the circulation and spatial perception of the pedestrians as they move within the site. Various spaces are positioned within the site creating an organic yet unique relation with the existing environment and the spectacular views. While the restaurants and bars along with the amphitheater are oriented towards the sea, art galleries and retail spaces are positioned towards the opposite side with a view of the mountains at the rear. Buildings and retaining walls tracing the contours of the topography create several terraces of various sizes facing the sea and positioned as extensions of the indoor spaces. The amphitheater is also integrated with the existing context allowing sea views from each step. The natural local stone that is the dominant building OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 65


Projeler/Projects: Karadağ/Montenegro

veriyor. Projeye karakterini veren teraslarda, istinat duvarlarında ve amfitiyatroda kullanılan yerel taş ise projenin bulunduğu coğrafi bağlam ile kurduğu ilişkiyi güçlendiriyor. Bir başka deyişle, bulunduğu kayalık alanın taşlarını yapı malzemesi olarak kullanarak tasarlanan ortak alanlar, adeta doğal peyzajın bir uzantısı, üzerine konumlandığı dağın organik bir parçası olarak deneyimleniyor. Merkezde bulunan açık alan, arazinin konturlarına uyumlu bir şekilde üç kademeye ayrılarak, diğer açık alanlarla ve patikalarla birleşiyor. Bu patikalar ise yeme içme ve alışveriş mekanlarını bağlayan bir alt kottaki sokağa açılıyor ve böylece, ziyaretçilere yapılar arasında serbest bir şekilde dolaşma ve yer yer etkileyici deniz manzarasını deneyimleme fırsatı tanıyor. Projenin büyük bölümünü kaplayan doğal taş daha ziyade zemin, teras ve dolaşım alanlarında tercih edilirken, brüt beton ise kapalı alanlarda heykelsi bir etki bırakacak şekilde kullanılmış. Özellikle üst kotta yer alan çatı elemanları üçgen formlar oluşturacak şekilde tasarlanarak dramatik etkiyi güçlendiriyor. Bu anlamda, brüt beton mekanlar, açık alanları kaplayan taş yüzeylerle dengeli bir kontrast 66 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

material used for the terraces, retaining walls, and buildings are derived from the site and creates a natural connection between the site and the built environment. In other words, the project is positioned as a natural extension of the site, mimicking and reflecting its rocky morphology. The central open space at the heart of the project is composed of three levels that are integrated with the existing site contours. This open space leads into smaller open spaces and pathways which open up to the lower level street. This street containing restaurants and retail spaces, offers glimpses of the sea between the built spaces. Natural stone used for the majority of the project is combined with reinforced concrete. While flooring, terraces, and circulation areas are clad in stone, reinforced concrete is used for enclosed areas providing a sculptural impact to the architectural language. Particularly, roofs with attenuated triangular and angular forms emphasize the dramatic impact of the architecture. Reinforced concrete forms, while mimicking the rock layers erupting from the surface of the site, also act to balance and contrast with the widespread use of stone. These concrete roof systems are designed to create large overhangs and deeply recessed windows that reduce the heat gain from the south and also allow different views of the sea and the spectacular nature of the area. The Piazza at Queens Beach serves the larger development surrounding the project and becomes a focal point as a community space and an attraction center for the area. The project is designed with an organic character that is derived from the natural and architectural fabric of the historic towns of former Yugoslavia on the Adriatic and Mediterranean coastline. Use of natural local stone as the main construction material characterizes the architectural concept.


1- Mağazalar 2- Restoran ve Cafeler 3- Amfitiyatro 4- Sanat Galerileri 5- Kilise 6- Restoran ve Cafeler

KARADAĞ’DA BULUNAN MEYDAN PROJESI DAHA BÜYÜK BIR YERLEŞKENIN KÜLTÜR VE EĞLENCE MERKEZI OLARAK, BÖLGEDE BIR ÇEKIM NOKTASI OLUŞTURUYOR. THE PIAZZA AT MONTENEGRO WILL BE AN ATTRACTION POINT WITH ITS CULTURAL AND RECREATIONAL FACILITIES.

1 4

2 5

3 6

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 67


Projeler/Projects: Karadağ/Montenegro

oluştururken, adeta dağın içinden fışkıran kaya katmanlarını taklit ediyor. Bu morfolojik seçim aynı zamanda pencerelerin iyice geriye çekilerek geniş saçaklar ve gölgelikler oluşturmasına ve bu sayede mekanların güneyden gelen sıcaklara karşı korunmasını sağlarken, deniz manzarasının farklı açılardan deneyimlenmesine de olanak sağlıyor. Queens Beach Piazza projesi, çevresinde önerilen daha büyük ölçekli yapı grubuna hizmet verecek bir ortak alan olarak ve bölgede bir cazibe merkezi yaratacak şekilde tasarlanmış. Özellikle eski Yugoslavya’nın doğal ve tarihi dokusundan esinlenerek, organik bir yaklaşımla tasarlanan projenin en can alıcı noktası, birbirine bağlanan açık ve kapalı alanlarda kullanılan yerel taş. Araziye karakterini veren doğal taşın ana malzeme olarak kullanıldığı proje, arazinin doğal eğimine oturarak çevre bağlam ile doğrudan ilişki kuruyor. Farklı kotlara yerleşen ve herbiri birbirinden farklı bir şekilde tasarlanan kapalı ve açık alanlar, manzaraya farklı açılardan erişim sunarken, arazinin eğimini mekansal bir avantaja dönüştürüyor. Sanjay Puri Architects, yerel bağlam ile ilşki kurarken, mekanın kimliğini korumasına ve tarihi dokuyu taklit etmemesine özen göstermiş. Mimari ekibin malzeme seçimi ve organik tasarım anlayışı sonucunda doğaya saygılı, arazi ile uyum içinde ve çevre ile ilişki kuran bir proje ortaya çıkmış.

Sanjay Puri Architects state that “the project is built in stone available on site with a unique series of open and enclosed spaces. The layout is integrated with the steeply contoured site and uses the levels to advantage creating open & enclosed spaces facing the sea and the mountains. The piazza is contextual to its site in a number of ways and contextual to the history of its location while having its own distinct identity.” As a result, Piazza at Montenegro respects nature, its immediate environment and the topography of the site with its material choice and a good balance of local and modern forms in its design. Puri has been successful in their design to propose public space and a residential setting in line with historic examples found in towns on the Adriatic coast. The extensive use of local stone masonry techniques that are balanced with the rough exposed reinforced surfaces and forms of the project propose a continuity in materials that gives the design unity. The Piazza is historically minded but thoroughly oriented towards contemporary needs as an update to an important tradition in town planning and architecture for the Balkan coast. 68 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


YEREL DOĞAL TAŞ ILE BIRLIKTE KULLANILAN BETONARME YÜZEYLER PROJEDE UYUMLU BIR ZITLIK ORTAYA KOYUYOR. REINFORCED CONCRETE SURFACES USED TOGETHER WITH LOCAL NATURAL STONE CREATES A HARMONIOUS CONTRAST.

MIMAR: Sanjay Puri Architects YER / PLACE: Bar Budva, Karadağ / Montenegro YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Sanat galerileri, müze, alışveriş, restoranlar, barlar, cafeler, kilise, amfitiyatro / Art galleries, museum, retail, restaurants, bars, cafes, church, amphitheater MALZEME / MATERIAL: Doğal taş, brüt beton / Natural stone, reinforced concrete ALAN / AREA: 44 Hektar / Hectars DESIGN TEAM: Sanjay Puri, Kulin Dhruva

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 69


Projeler/Projects: İstanbul

MODERNISM ON THE BOSPHORUS THE NEW EXTENSION OF THE ISTANBUL NAVAL MUSEUM BY TEĞET IS ONE OF THE FEW CONTEMPORARY PROJECTS REALIZED ON THE SHORES OF THE BOSPHORUS OFFERING AN ARCHITECTURE RESPECTING ITS SPECIAL LOCATION AND THE MUSEUM’S ORIGINAL COLLECTION.

70 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Geç modern yaklaşımlar BOĞAZ KIYILARINA YILLAR SONRA YAPILAN ILK KAMUSAL YAPI OLMA ÖZELLIĞINI TAŞIYAN İSTANBUL DENIZ MÜZESI, ÖZEL KONUMUNUN VE BARINDIRDIĞI DEĞERLI KOLEKSIYONUN FARKINDA BIR MIMARI SUNUYOR. YAZI-TEXT: NILAY ÖZLÜ

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 71


Projeler/Projects: İstanbul

DENIZ MÜZESI EK BINASI, VAR OLAN TESCILLI BINA ILE ÖZENLI BIR ILIŞKI KURARKEN, GIRIŞ CEPHESINDE GERI ÇEKILEREK BEŞIKTAŞ YÖNÜNDE BIR CEP MEYDANI OLUŞTURUYOR. THE ADDITIONAL NEW WING FOR THE NAVAL MUSEUM OFFERS A SUBTLE RELATION WITH THE EXISTING HISTORIC BUILDING AND CREATES A SMALL SQUARE TOWARDS ITS ENTRANCE.

72 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

G

eçtiğimiz Ekim ayında ziyarete açılan İstanbul Deniz Müzesi ek binası, İstanbul firması Teğet Mimarlık tarafından tasarlandı. 2005 yılında düzenlenen ulusal yarışmanın birincisi olan proje, özel olarak müzenin kayık koleksiyonu için inşa edildi. Proje müellifleri Ertuğ Uçar ve Mehmet Kütükçüoğlu teknik anlamda pek çok zorlukları bulunan projenin uygulaması üzerinde 3 yıl çalıştılar. Var olan tescilli müze binasının restorasyon projesi ise yine aynı ekip tarafından hazırlandı ve halen devam ediyor. Proje tamamlandığında yeni kayıkhane binası ve tescilli müze binası kesintisiz bir şekilde gezilebilecek ve mekan, eski ile yeni mimarinin, geleneksel ile çağdaş müzecilik anlayışının buluştuğu bir bütün olarak deneyimlenebilecek. 1947 -1950 yılları arasında Beşiktaş Maliye Veznesi olarak inşa edilen tescilli yapı, 1961 yılında İstanbul Beşiktaş Deniz Müzesi Ana Teşhir Binası olarak kullanılmaya başlandı. Su basmana kadar mermer kaplı olan eski binanın üst katlarında kullanılan pembe renkli yoğun kalker ise taş etkisini devam ettiriyor. Yeni yapının eski yapı ile karşılaştığı yüzeylerde kullanılan Gökkuşağı kumtaşı hem pürüzsüz dokusu hem de değişken rengi ile eski yapının kaba ve monokromatik taş yüzeyleri ile zıtlık oluşturuyor. Eski ve yeni yapılar birbirleri ile cam bir köprü ile bağlanıyor; bu anlamda kütlelerin dengeli ve birbirini ezmeyen birlikteliği, Teğet Mimarlık’ın var olan bağlama gösterdikleri özenin de ifadesi... Mimari ve kentsel tasarım hizmetleri veren Teğet Mimarlık “geç modern” mimari üslubun göze çarptığı, malzemenin ve strüktürün dürüst bir şekilde kullanıldığı, arkitektonik ifadesi güçlü, mimarlığın kamusal rolü ve sosyal sorumlulukları konusunda duyarlı, uluslararası mimari trendlere


T

PROJE BOĞAZ YÖNÜNDEN BIR RIHTIM ETKISI YARATIYOR. THE BUILDING RESEMBLES A QUAY WHEN VIEWED FROM THE BOSPHORUS.

he new wing to the Istanbul Naval Museum, 2013, designed by Istanbul’s Teğet Architecture opened last October as one of the few modern structures directly on the shores of the Bosphorus in the Beşiktaş district. The project specifically designed for the historic Ottoman boats collection of the museum was the winner of a national competition in Turkey that attracted the leading names in the field. Following the competition in 2005, Teğet’s partners Ertuğ Uçar and Mehmet Kütükçüoğlu focused on the technical aspects of the building and also prepared the restoration project for the existing historic building that is still in-progress. When the restoration of the historic building is completed in 2014, the two buildings will be connected through a glass bridge for a seamless museum experience. This relation between the old and new architecture is also reflected in the traditional versus contemporary understanding of museumship seen in the exhibition design. The existing museum building was built between 1947 and 1950 for the Beşiktaş Treasury but re-assigned to be the Naval Museum in 1961. Set in a major urban plaza where the city meets the sea the urban character of the building is achieved through the extensive use of stone cladding and paving with the ground floor of the historic building clad in marble while pink colored dense limestone is used for the upper floors. As a complementary gesture, the new extension clad in Turkish “rainbow sandstone” is used as one of the major building materials especially on the intermediary surfaces where the new building meets the old. The smooth texture and color of the rainbow stone in the new construction contrasts with the rough and monochromatic stone surfaces of the old building. These material contrasts are part of the well-planned relations between old and new that is a reflection of the architectural team’s strategy to balance the social and urban dynamics of the program and urban context. Teğet Architecture is an Istanbul based architecture firm working to create architectural and urban design projects in various scales. Their designs could be considered as a continuation of modernism in Turkey as a type of late modernism due to their structural and material honesty, strength of architectonic expression with a concern for the public and social role of architecture yet with an eye to international architectural trends. Internationally Teğet Mimarlık has been honored with awards such as the Archdaily Building of the Year: Best Education Building (2009) and XII. National Architecture Exhibition and Awards (2010) for their Yapı Kredi Bank Academy, Istanbul, design. The also have won first prize at numerous competitions including the Bandırma Cin Çukuru City Center Project Competition (1996); Istanbul Naval Museum (2005), Istanbul Bar Association Building Competition (2008) and the Izmir Opera House Competition (2010). The history of this project starts with the existing building. The Istanbul Naval Museum is the first museum designed specially for a historic collection in Turkey OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 73


Projeler/Projects: İstanbul

göndermeler yapan tasarımlarıyla öne çıkıyor. Yapı Kredi Bankacılık Akademisi Binası ile ArchDaily Yılın Eğitim Binası Ödülü’nü (2009) ve Türkiye Ulusal Mimarlık Ödüllerinde Yapı Dalı Ödülünü (2010) kazanan ekibin yarışma birincilikleri arasında Bandırma Cinçukuru Kent Merkezi Yarışması (1996), İstanbul Deniz Müzesi Proje Yarışması (2005), İstanbul Barosu Proje Yarışması (2008) ve son dönemde oldukça ses getiren İzmir Büyükşehir Belediyesi Opera Binası (2010) var. 1891 yılında Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden beri, İstanbul’da koleksiyona özel bir müze binası tasarlanıp inşa edilmedi. Son yıllarda birbiri ardına açılan özel müzelerin hemen hiçbirisi için yeni bina inşa edilmedi, çoğu var olan yapılar yeniden işlevlendirilerek müze haline getirildi. Bu anlamda İstanbul Deniz Müzesi, Arkeoloji Müzesi’nden yüzyılı aşkın bir zaman sonra inşa edilen bir kamu müzesi olması nedeniyle de ayrıca önem taşıyor. Projenin mimarı Ertuğ Uçar bu durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Deniz Müzesi, İstanbul’da tarihi bir koleksiyon için tasarlanmış ilk çağdaş müze örneği olmasının yanı sıra, belki de Boğaz köprülerinden bu yana İstanbul Boğazı kıyısına tasarlanmış ilk kamusal yapı olacak.” Boğaz kıyılarını istila eden lüks oteller arasında, 74 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

HALKA AÇIK IÇ AVLUDA VE YAPININ YAN YÜZEYLERINDE TERCIH EDILEN GÖKKUŞAĞI KUMTAŞI, TESCILLI BINANIN TAŞ CEPHESI ILE GÖRSEL VE DOKUNSAL BIR ILIŞKI KURUYOR. RAINBOW SANDSTONE USED IN THE PUBLIC COURTYARD AND SIDE SURFACES OF THE BUILDING, CREATES A VISUAL AND TEXTUAL RELATION WITH THE STONE FAÇADES OF THE EXISTING STRUCTURE.


since Alexandre Vallaury’s neoclassic Istanbul Archeology Museum constructed in 1891. While a number of recently opened private museums in Turkey such as Salt, Arter and Istanbul Modern are mostly adaptive reuse projects, transforming existing buildings into museums and galleries; The Istanbul Naval Museum project is distinctive as a completely new museum construction. Furthermore, the Istanbul Naval Museum is particularly important for being the first public museum built in Turkey after more than 100 years. One of the architects of the museum Ertuğ Uçar explains the importance of the project this way: “The Naval Museum, being the first contemporary museum built for a historic collection, will perhaps be the first public building built on the shores of Bosphorus since the bridges [spanning the strait].” The museum is also significant because it is a rare public museum set among numerous luxurious hotels on the shores of the Bosphorus in this central area of the city. The museum located in Beşiktaş, one of the most important transportation hubs of Istanbul, is a dense vehicular, boat and pedestrian heavy traffic area known for its traditional neighborhood patterns and lively marketplace. The location of the museum is also critical due to the recent transformation of the area’s character including the renovation of the neighboring building, a historic tobacco warehouse turned into a hotel and the re-assignment of the Dolmabahçe Muhasiban apartments as part of the Dolmabahçe Museum to the Istanbul offices of the Prime Minister. The changes in the public sphere in the environs of Beşiktaş include the high level of security and police presence in the area due to the opening of the Prime Minister’s office increased markedly during the protests

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 75


Projeler/Projects: İstanbul

76 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


GÖKKUŞAĞI KUMTAŞI, MEVSIM ŞARTLARINA GÖRE FARKLI RENKLER ALIYOR. RAINBOW SANDSTONE ADOPTS DIFFERENT COLORS ACCORDING TO VARIOUS CLIMATIC CONDITIONS.

Beşiktaş sahilinde kamusal bir müze yapısının konumlanması, İstanbul açısından ayrıca önemli. Bu bağlamda, Dolmabahçe Sarayı Muhasiban Dairesi’nin Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne tahsis edilmesi, daha sonra Tütün Fabrikası’nın tartışmalı bir biçimde Shangri-La otele dönüştürülmesi, Gezi protestoları sürecinde sahil şeridinin kontrollü geçişe tabi tutulması ve son olarak Beşiktaş-Kadıköy vapur iskelesinin kapatılma girişimi ile kamuoyunun gündemine oturan Beşiktaş, kamusal alan, kent ve kentli hakkı tartışmalarının da odağına yerleşti. Teğet Mimarlık, yapının bulunduğu alanın kamusal ve simgesel öneminin altını çizerken, müzenin kamusallık iddiasını şu sözlerle vurguluyor: “Beşiktaş, kentin en önemli toplu taşıma transfer noktalarındandır. Dolmabahçe tarafında, arsa hattından geri çekilerek yarattığımız meydan kaldırımlara sıkışmış insanlar için yeni bir duraklama, buluşma mekanıdır. Şehir mekanına müze arsasının bir bölümünden vazgeçilerek bir jestle dahil edilen bu alan müzenin, kamuyla kurmayı planladığı ilişki konusunda bir ipucudur.” Bu anlamda, genellikle içe kapalı ve dış iklim ve ışık koşullarından yalıtılmış olarak kurgulanan müze yapılarının aksine, Deniz Müzesi hem Boğaz yönünden, hem de meydan tarafından kent ve kentliler ile görsel ve mekânsal bir ilişki kuruyor. Önerilen cep meydanının yanı sıra, binanın lobisi, kafesi, yeşil avlusu ve çocuk oyun salonu da kentlilerinin kullanımına sunulan alanlar arasında. Özellikle

for Gezi Park in the summer of 2013 and the recent reassignment of the ferryboat pier to the hotel. Due to these changes the dramatic transformation of Beşiktaş we are seeing with the Istanbul Naval Museum at its center is exemplary of the discussions on public space, urbanism and use of public lands/buildings that have intensified in recent years in Istanbul. Teğet Architecture emphasizes the significance of the location of the Museum in the center of Istanbul on Bosphorus: “Beşiktaş is the most important public transportation hub of the city and the building responds to its immediate environment. The Bosphorus side was reserved for the boat gallery. On the opposite side, at the Dolmabahçe Boulevard where it is linked to the city and the traffic access, we placed the entry creating a small square for public use. Finally, at the Beşiktaş Square side, we revealed the inner courtyard, embracing the Barbaros statue, around which the program of the museum revolved.” In contrast to the common inward looking and isolated museum buildings, The Istanbul Naval Museum establishes a direct visual and spatial link with the city and urban dwellers. Together with the small square in front of the entrance, the cafeteria, entrance hall, museum shop, children’s area, and the inner courtyard are also open to public use and can be accessed by the general public without a ticket. Also it is important to mention the role of natural stone cladding in creating material connections between the museum and the surrounding city. Natural stone is OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 77


Projeler/Projects: İstanbul

TARIHI KADIRGALARIN SERGILENMESI IÇIN, KOLEKSIYONA ÖZEL BIR PROJE TASARLANDI. THE PROJECT IS DESIGNED SPECIFICALLY TO HOLD AND EXHIBIT THE HISTORIC BOATS COLLECTION.

çarşı yönünde yaratılan meydanda ve iç avluda tercih edilen taş yüzeyler, yapının kent peyzajı ile entegre olmasını sağlıyor. Tescilli bina ile kurulan görsel ilişkide önemli bir rol üstlenen kumtaşı, yeni yapının zemin katını ve iç avlu yüzeylerini kaplıyor. Farklı yüzeylerde farklı boyut ve yönlerde kullanılan taş, monotonluğu kırıyor. Özellikle boyları 3 metre ile 40 metre arasında değişen 34 kayığın sergilenmesi için tasarlanan Deniz Müzesi ek binası, askeri birimler, depo alanları, ofisler, 200 kişilik toplantı salonu, kafe ve mağazası ile beraber toplamda 17.600 m2’lik bir alanı kaplıyor. Mimarlar tarafından, “kayıklara giydirilen bir eldiven” olarak tanımlanan ve birbiri ardına gelen kapalı ve açık birimlerden oluşan sergi alanı, dış cephede bir rıhtım etkisi yaratıyor. Sergileme elemanları ve küratöryel kurgu açısından iç mekan tasarımında yetersizlikler göze çarpsa da, yapı sınırlı bütçenin ve askeri kuralların elverdiği ölçüde ziyaretçilere hoş bir müze deneyimi yaşatmayı başarıyor. Boğaz’a doğru uzanan her bölüme, suya yönelen bir kayık gelecek şekilde tasarlanan ana sergi alanının 14 metrelik tavan yüksekliği, çelik makaslar ile taşınan bir asma kat ile bölünüyor. Böylece üst katta benzer bir sergileme şeması ile yerleştirilen kayıkların arasında dolaşırken, alt katta bulunan eserleri farklı bir açıdan görmek ve deneyimlemek mümkün olabiliyor. İki katı birbirine bağlayan rampa ise Boğaz’a paralel olarak ve deniz ile görsel ilişkiyi koparmayacak şekilde yerleştirilmiş. 78 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

used for the surfaces facing the older building and for the inner courtyard, creating a link with the urban landscape. Thus, the sandstone used mostly in the inner courtyard and the first floor of the museum plays a key role in establishing relations between the old and the new building. Specifically the differentiated use of rainbow sandstone blocks in various sizes and masonry coursing techniques on different surfaces gives the building a visual character that enlivens the urban setting. In terms of program the new museum building is specifically designed for the exhibition of 34 historic Ottoman boats of various sizes, from 3 meters to 40 meters. The complex with a surface area of 17.600 m2 also includes military units, storage areas, offices, a meeting room with a capacity of 200, café, and museum shop. The architects define the main exhibition space as a “glove fitted for the historic boats composed of compartmented spaces, subdivided into narrow bands each reserved for a boat.” Resembling arsenal hangars, the main exhibition space holding the long and slender Imperial Ottoman boats facing the sea, provides the opportunity to perceive the whole collection at a glance. The huge column-free gallery space is constructed with 7 bridges made of high steel trusses, creating a double height gallery with an alternating rhythm of voids and steel trusses. Three main materials can be seen throughout the project: stone, copper and fiber panels. The effect of the white fiber panels with cement provides a feeling of lightness and modernity in the architecture while the white panels used for the exterior cladding creates contrasts with the copper plates framing the niches where each boat sits. Copper, a material extensively seen in marine architecture, is used for both interior and exterior surfaces that transform in color over time due to oxidation. Material transformations are also a part of the effect of the rainbow sandstone that also changes its color in different climatic conditions. This variety in materials breaks the “pure” modernist impact of the building.


OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 79


Projeler/Projects: İstanbul Plan 1

Plan 2

Plan 1 1- Main Exhibition Hall – Boat Shed 2- Military Units 3- Depos 4- Technical Rooms 5- Down to Lower Exhibition Area 6- Up to Mezzanine Plan 2 1- Mezzanine 2- Multi-function Hall 3- Foyer and Temporary Exhibitions Hall 5- Service Areas 6- Ateliers 7- Bridge to the Historic Building

Projede üç ana malzeme tercih edilmiş: Taş, bakır ve beyaz paneller. Çimento katkılı beyaz fiber paneller binaya hafiflik ve modernlik hissi veriyor. Denizcilerin rengi olan beyaz ise kayıkların yerleştiği bölümleri tanımlayan bakır çerçeve ve cam cephe ile dengeli bir zıtlık oluşturuyor. Hem iç mekanda hem de dış cephede yoğun olarak kullanılan bakır kaplama ise İstanbul’un tarihi yapılarına referans vermesinin yanı sıra, denizcilikte sıklıkla kullanılan bir malzeme olması nedeniyle de tercih edilmiş. Bakırın zaman içinde oksitlenerek, bina ile beraber yaşaması ve dönüşmesi hedefleniyor. Tescilli binaya referans veren Gökkuşağı Kumtaşı ise farklı ışık ve iklim koşullarında farklı renklere bürünerek yapının “saf” modernist etkisini törpülüyor. Taş, tescilli bina ile yeni bina arasındaki görsel ve mekansal ilişkinin daha dolaysız gerçekleşmesini sağlarken, aynı zamanda kentlileri mekanda davet eden sıcak bir etki bırakıyor. Siyah bazalt taşı ile kaplanan cep meydanı ise kot farkından istifade edilerek, kentlilerin oturabilecekleri ve alana karakter veren 80 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

Natural stone, creating a visual and textual link between the old and the new building, also creates a warm and inviting atmosphere for passers-by in the pedestrian area. Additional stone elements provide other highlights in the small square in front of the museum entrance paved in black basalt stone. Carefully designed steps in this square give character to the area allowing people to sit and use the public space, a rare area of repose in this hectic part of the city. A shallow pool designed on the Bosphorus façade spatially separates the building from the busy traffic while strengthening the visual link between the museum and the pedestrians on the shoreline. Thanks to the specially designed nighttime lighting of the museum, its impressive collection can be seen by boats passing by on the Bosphorus. The Istanbul Naval Museum distinguishes itself from numerous other new tourism facilities and private museums lining the Bosphorus Strait with its distinct and strong “late modern” architectural style. As a contemporary cultural center, the building also offers a museum experience for Istanbulites that is out of the ordinary. Despite many technical and bureaucratic challenges, the final design facilitates an important role for culture in its immediate surroundings as well as rest of the city. While there has been some criticism of the narrow scope of the museum project only referring to Ottoman naval history rather than reflecting the larger relation between Istanbul and the sea, The Istanbul Naval Museum public presence is a meaningful addition to Istanbul’s cultural sphere.


Kesit / Section 1 Kesit / Section 2

Kesit / Section 1 1- Boat shed 2- Mezzanine 3- Offices 4- Ateliers 5- Library 6- Military Units 7Service Courtyard Kesit / Section 2 1- Main Entrance Hall 2- Ramp to the Boat Shed 3- Boat Shed 4- Mezzanine 5- Multifunction Hall 6- Foyer 7- Underwater Hall 8- Storage 9- Technical Rooms

basamaklar ile şekilleniyor. Deniz cephesine yerleşen yansıtma havuzu ise, yapıyı Beşiktaş iskelesinin ve minibüs duraklarının yoğun trafiğinden koparırken, aynı zamanda sahil şeridini kullanan İstanbullular ile müze arasında görsel ilişkiyi güçlendiriyor. Özel olarak tasarlanan gece aydınlatması sayesinde Boğaz üzerinde seyahat eden kentliler de Deniz Müzesi’nin ihtişamlı koleksiyonunu izleme imkanı buluyor. Çağdaş bir kültür yapısı olarak İstanbul Deniz Müzesi, lüks turizm tesisleri ve özel müzeler arasından modern ve yalın mimari çizgisi ile sıyrılarak, İstanbullulara farklı bir müze deneyimi sunuyor. Yapı, bütün teknik ve bürokratik zorluklara rağmen, kentin kültür haritasında önemli bir yere oturuyor, Beşiktaş gibi son derece merkezi bir ulaşım noktasına kültürel bir boyut kazandırıyor. Ancak, İstanbul gibi, deniz ile, su ile özdeşleşmiş bir kentte Boğaz kenarına kurulan bir Deniz Müzesi son derece anlamlı olmakla beraber, müzenin ‘Osmanlı Denizcilik Tarihi’ kurgusu dışına çıkamaması ziyaretçilerde hayal kırıklığı yaratıyor.

YAPISAL VE ARKITEKTONIK ÖZELLIKLERI ILE PROJE “GEÇ MODERN” BIR MIMARI ÜSLUBU YANSITIYOR. THE PROJECT REFLECTS A “LATE MODERN” ARCHITECTURAL STYLE IN STRUCTURAL AND ARCHITECTONIC QUALITIES.

MİMAR / ARCHITECT: Teğet Mimarlık YER / LOCATION: Beşiktaş, İstanbul YIL / YEAR: 2013 PROGRAM / PROGRAMME: Müze yapısı, çok amaçlı salon, café, mağaza, restorasyon / Museum, multi purpose hall, café, museum shop, restoration MALZEME / MATERIALS: Gökkuşağı kumtaşı, fiber paneller, bakır / Sandstone, fiber panels, copper ALAN / AREA: 15.000 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar, Alev Dağlı, Saro Dionyan, Hande Köksal, Mert Üçer, Senem Akçay OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 81


Projeler/Projects: Tahran/Tehran

FAÇADE TEXTURES IRANIAN ARCHITECTS BEHZAD AYATI, PEYMAN MEYDANI AND MANI SAHAM INTEGRATE TRAVERTINE INTO THE URBAN FABRIC OF TEHRAN WITH THEIR DESIGN FOR THIS OFFICE AND RETAIL BUILDING.


Cephe dokuları

İRANLI MIMARLAR BEHZAD AYATI, PEYMAN MEYDANI VE MANI SAHAM’IN TASARLADIKLARI OFIS VE DÜKKAN PROJESINDE TRAVERTENI TAHRAN’IN KENT DOKUSUNA ENTEGRE EDIYOR.

YAZI-TEXT: KAMRAN AFSHAR NADERI / FOTOĞRAF-PHOTO: HOSSEIN FARAHANI

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 83


Projeler/Projects: Tahran/Tehran

İ

ran’ın başkenti Tahran 800,000 km2’lik yüzölçümü ve 12 milyon nüfusu ile devasa ve kalabalık bir metropol. Kuzeyde Albors dağları ve güneyde çöllerle çevrili eğimli bir arazi üzerine kurulan Tahran’ın bina regülasyonları ve gayri menkul sektörünün spekülasyonları arasında sıkışıp kalmış olan mimarlık ve kent ortamı, mimarlara yaratıcılık anlamında fazla alan bırakmıyor. Bu durumda mimarlar arsadan maksimum emsali çıkarmayı, kar getirmeyen kamu alanlarını minimuma indirmeyi ve binaların bodrum katlarında kolonları uygun şekilde yerleştirerek olabildiğince park yeri açmayı hedefliyor. Yüksek tavanlı, boş hacimlere yer veren ve artiküle bir iç mekan tasarımına sahip olan konut, ofis veya iş merkezlerinin sayısı son derece az. Dolayısıyla İranlı mimarlar yaratıcıklarını en çok tasarladıkları binaların cephesinde gösterme fırsatı bulabiliyor. Bu tip cepheler çevre bağlamın dokusuna uyum sağlamaktan ziyade, var olan mimariden tamamen farklılaşarak, kendilerini ayrıştırmayı hedefliyor. Bu trend, bir iki tarihi kent dokusu haricinde, Tahran’da anlamlı mimarlık referanslarının çok nadir görülmesine ve -kendisini de bir stil olarak kabul edebileceğimiz ve Tahran

HIZLA GELIŞEN VE BÜYÜYEN TAHRAN’DA MEKANSAL VE TICARI KAYGILAR MIMARININ FARKLILAŞMASINA OLANAK VERMIYOR. SPATIAL AND ECONOMICAL LIMITATIONS IN TEHRAN PREVENTS EMERGENCE OF ARCHITECTURALLY SIGNIFICANT BUILDINGS.

84 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


T

ehran, the capital of Iran is a massive, congested metropolis of 800 km2 with approximately 12 million inhabitants. The city is set on a sloping topography bordering the Alborz Mountains to the north and desert to the south with the highest and lowest ground levels of 2000 m and 1050 m above sea level. Tehran’s urbanism and architecture, based on building regulations for residential buildings on one hand and the speculation on the other, have not left much space for architectural creativity. Designers are obliged to solve the problem of occupying the maximum allowed volume, reducing the non profit-making common spaces to a minimum and arranging the rows of columns in a way to create the maximum parking areas in the basement floors. Residential, office or commercial buildings with high ceilings, voids and articulated interior spaces are quite rare. As a result of these dynamics Iranian architects have focused their creativity on the façades of their projects. Regarding these exteriors, instead of following the principles and character of the surrounding architecture, designers in Iran try to distinguish their work by doing something completely different that contrasts with neighboring buildings. This trend, justified by the fact that in Tehran, except in a few historical urban contexts, meaningful architectural references are rare, creates a confusion of styles that itself ironically became an identity for the city. In Tehran, starting from mid 20th century, the dominant style of buildings was a kind of art deco adapted with local crafts and traditions. The façades at that time were primarily brick. During the 1960s and the 1970s, the capital of Iran went through significant demographic growth and the old

TAHRAN’DA BULUNAN PEK ÇOK YAPI KENDISINI DIŞ CEPHE TASARIMI ILE FARKLILAŞTIRIYOR. MANY BUILDINGS IN TEHRAN DISTINGUISH THEMSELVES THROUGH THEIR FAÇADE DESIGNS.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 85


Projeler/Projects: Tahran/Tehran

mimarisine kimliğini veren- bir üsluplar karmaşası oluşmasına neden oluyor. Yerel işçilik ve yapı gelenekleri ile harmanlanmış Art Deco, 20. yüzyıl başından itibaren Tahran’da görülen en bariz mimari üslup olarak kabul edilir. Dönemin bina cephelerinde kullanılan ana malzeme tuğla iken, 1960 ve 70’lerde eski tuğla fırınları başkentin artan nüfusuna paralel olarak büyüyen inşaat talebini karşılayamamaya başladı. Öte yandan, 1939 yılında başlayan doğal taş üretimi giderek arttı. Böylece daha işlevsel ve modernist bir üslupta tasarlanmaya başlayan bina cephelerinin ana malzemesi olarak taş tercih edilmeye başlandı. İran’ın zengin coğrafyasında oniks, granit, mermer gibi çeşitli dekoratif taşlar kadar, aralarında en değerli doğal taş olarak kabul edilen traverten de bol miktarda bulunuyor. İran’da beyaz, bej, kahverengi, sarı, kırmızı ve turuncu gibi farklı renklede ve dokularda traverten çıkartılıyor. Behzad Ayati, Peyman Meydani ve Mani Saham tarafından 2012 yılında tasarlanan Sarvin Binası modern taş işçiliğinin uygulandığı çağdaş İran mimarisinin iyi bir örneği. Yapı, Tahran’ın kuzeyinde bulunan ve şık konut, işyeri ve mağazaları ile bilinen Velelenjak bölgesine inşa edilmiş. Tasarımı hem müşteriler, hem de müteahhitlerle birlikte yürütmekteki zorlukları dikkate alan genç mimarlar, hem tasarımı, hem de inşaatı üstlenebilen, hatta kimi zaman inşaatın finansal yatırımlarına bile katılan küçük bir organizasyon kurmuşlar. 3000 m2 inşaat alanına sahip olan 12 katlı Sarvin projesinin yarısı mağaza ve ofislere, diğer yarısı ise park yerine ayrılmış. Bu anlamda

PROJEDE TAŞ, NET BIR GEOMETRI VE KESKINLIK ILE UYGULANMIŞ. THE STONE IS IMPLEMENTED WITH STRICT GEOMETRY AND PRECISION.

86 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

style brick kilns were not able to meet the emerging needs of the construction sector. On the other hand, the industry of producing stone slabs, introduced first in 1939, went through remarkable progress. The building style switched to a more functionalist modernism with these stone slabs becoming the main finishing material for the façades. Iran’s geography is very rich in quarries for ornamental stone that include several types of granite, marble, onyx, limestone and travertine with the most precious Iranian stone being travertine including shades in white, beige, brown, gray, yellow, rose, red and orange. The project for the Sarvin Building from 2012 by the architects Behzad Ayati, Peyman Meydani, and Mani Saham incorporates the modern traditions of stonework in Iranian architecture in a contemporary project. The building is located in Velelenjak, in the north of Tehran in an area of high-end residences, shops and offices. The designers are a group of young architects that in their practice take into account the difficulties of organizing the design with both the clients and the builders creating a small organization that importantly can handle both the design and construction, and in some cases participate even in the financial investments for construction.


PROJEDE KULLANILAN TRAVERTEN İRAN’IN HACIABAD OCAKLARINDAN ÇIKARILIYOR. THE TRAVERTINE USED IN THE PROJECT COMES FROM THE QUARRIES OF HAJIABAD.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 87


Projeler/Projects: Tahran/Tehran

günümüz Tahran mimarisinin tipik bir örneğini teşkil ediyor. Mimarların ilk hedefi müşterinin rakamsal beklentilerine cevap verecek şekilde, katlarda maksimum satış alanı meydana getirmek. Dolayısıyla, mimari konsept cephe tasarımından başlayarak iç mekanları ve yukarıda terası şekillendirecek şekilde ele alınmış. Bu anlamda iki kademeli cephe, panoramik dağ manzarasını çerçevelemek, bitki ve çiçeklendirme için mekan yaratmak ve akşam güneşini kontrol edebilmek gibi farklı fonksiyonlar yükleniyor. Cephede kullanılan her malzeme simgesel bir anlam taşıyor. Örneğin ahşap elemanlar yapının içindeki yaşamın sıcaklığını temsil ederken, ince bir işçilik ile oluşturulan taş yüzeyler cephelerinde ana malzeme olarak bej traverten kullanan çevre binaların ‘kitsch’ ve sahte-klasik üslubu ile incelikli bir iletişim kuruyor. Bölgede yoğun olarak kullanılan traverten, mukaddes şehir kabul edilen Kum’un yakınında bulunan Hacıabad ocaklarından çıkarılıyor. Taşın açık bej olan doğal rengi, cilalandıkça daha koyu tonlara bürünüyor. Diğer pek çok doğal traverten gibi, Hacıabad traverteni de uygulama esnasında tamir edilmesi gereken pek çok çatlak ve pürüze sahip. Sarvin projesinde kullanılan travertenler ise inşaat sahasında 40 x 2 cm boyutlarında kesilerek uzun taş plakalar haline getirilmiş. Deprem bölgesinde bulunan Tahran’da bu açıdan taş uygulama detayları oldukça önem kazanıyor. Taşların taşıma sistemi İran’ın deprem yönetmeliğine uygun olarak tasarlanıyor. Bu projede taş plakalar çelik bir kafes sistem (60x60 U ve 30x30 L profiller) üzerine, taşa el ile çakılan ve yapıştırılan çelik braketler üzerine monte edilmiş. Bu braketler ise 10’luk çivilerin bükülmesi ile elde edilmiş. Ayrıca braketlere tutturulmuş

88 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


TAŞLAR HEM ÇELIK PUTRELLER, HEM DE L ÇIVILER ILE CEPHEDEKI ÇELIK IZGARA SISTEME MONTE EDILIYOR. STEEL BRACKETS AND LONG BENT NAILS ARE USED TO FIX STONE TO THE STEEL SUBSTRUCTURE ON THE FAÇADE.

The Sarvin project, a 12 story building with almost 3000 m2 built area, half of which is dedicated to shops and offices and the other half to parking area, squarely falls in the urban and architectural conditions of Tehran today. The primary task of the designers was to satisfy the quantitative requirements of the client, giving him the maximum saleable space in the floors. Consequently, the architectural concept was focused on the façades, as a point from which the forms move inside to create the interiors and upwards to shape the roof garden. Due to these parameters the double skin façade has several functions: framing the panoramic views towards the mountains, providing space for the flowers and plants and controlling the afternoon sunlight. The materials used in the façade have also symbolic meanings. The inner skin in wood represents the warmth of the life inside the building; the outer stone envelope, shaped with the same care of a tailor’s pattern, creates a very subtle relation with the surrounding kitsch pseudoclassical style building since both use light beige travertine as the main finishing material. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 89


Projeler/Projects: Tahran/Tehran

olan ve çimentoya gömülen çelik teller sisteme ekstra direnç sağlıyor. Taş paneller ve dış duvarlar arasında kalan boşluk ise çimento harç ile doldurulmuş (250 kg / m3). İç mekan ile dış cephe arasında diyalog sağlamak adına, cephede kullanılan traverten ve ahşap gibi malzemeler iç mekanda, özellikle dış duvara yakın hacimlerde de tercih edilmiş. Hem iç mekanda hem de cephede doğal traverten parçaların birleşim detayları, köşeleri ve kenarları özel bir dikkat ve özen ile hataları minimize edecek şekilde uygulanmış. Ortaya çıkan mimarinin keskin geometrisi binaya ayrıcalıklı bir karakter verirken, Tahran’ın sınırlı mimari bağlamı içerisinde taşın sunduğu mimari olanaklara da bir örnek teşkil ediyor. Projenin tasarımcıları Behzad Ayati, Peyman Meydani ve Mani Saham, mimaride ufak yaratıcı adımların kent dokusunda, radikal kararlar kadar etkili olabileceğini Sarvin binası projesi ile kanıtlıyor.

İÇ MEKANDA VE DIŞ CEPHEDE AYNI TAŞ VE AHŞAP MALZEMELER TERCIH EDILEREK MIMARIDE DIL BIRLIĞI SAĞLANMIŞ. THE SAME STONE AND TIMBER MATERIALS ARE USED ON THE EXTERIOR AND INTERIOR SPACES TO CREATE A COMMON ARCHITECTURAL LANGUAGE.

90 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


MİMAR / ARCHITECT: Behzad Ayati, Peyman Meydani, Mani Saham YER / LOCATION: Tahran, İran / Tehran, Iran YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Ofis ve mağazalar / Office and commercial building MALZEME / MATERIALS: Traverten, betonarme, ahşap / Travertine, concrete, timber ALAN / AREA: 3.000 M2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Mahboubeh Yousefikhah, Mohsen Haghparast, Parihan Rashidi, Marzie Nabizade

The primary stone used here is a travertine that comes from the quarries of Hajiabad, Iran, situated near the holy city of Qom. This stone is of a light beige color becoming darker after polishing. Hajiabad travertine like most natural travertine stones is full of small fissures and irregularities that need to be repaired with resin based putty. The stones used here are cut at the construction site into 400 mm large and 20 mm thick long stone slabs. Tehran in a seismic zone is at risk of earthquake and for this reason the stone fixing system is quite important. The stone substructures are required to be calculated according to Iranian seismic codes. In this project, the stones are fixed to the steel substructure (a grid of 60x60 U and 30x30 L shape profiles) by handcrafted steel brackets embedded into the slabs using special glue. These fixing devices are made with long bent nails and f 10 steel bars. Additional adherence to the substructure is provided by the use of steel wires fixed to the brackets and embedded into the cement mortar. The gap between the stone slabs and the perimeter walls is filled with the cement mortar (250 kg / m3). In order to create a dialogue between interior and exterior, the same combination of façade materials including travertine is used in the interior spaces, particularly in the area close to the perimeter wall. Looking at the façade and the interiors, the stone pieces are installed very distinctly with all the joints, borders and corners being well detailed and executed with no visible fault. The resulting clarity of the geometry gives the building its distinguishing character highlighting the possibilities of architecture in stone in the limited circumstances of architecture in Tehran today. The architects Behzad Ayati, Peyman Meydani, and Mani Saham have in the Sarvin building successfully shown that incremental steps in architecture are as important to providing a quality urban setting as more radical proposals. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 91


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

Belirgin dönüşümler İTALYAN MIMARLIK FIRMASI MDU ARCHITETTI TOSKANA’NIN TARIHI PEYZAJINDA CESUR FORMLAR TASARLIYOR. YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ

i

talya’nın Prato şehrinde Valerio Barberis, Alessandro Corradini, Cristiano Cosi ve Marcello Marchesini tarafından 2001 yılında kurulan ‘MDU Architetti’, bulundukları Toskana’da şehir planlamadan iç mimariye uzanan farklı projeler üretmenin yanı sıra, Çin’e varan uluslararası lokasyonlarda da başarılı işlere imza atan bir ekip. Etkili bir formel dilde malzemelerin ifade gücüne dayandırdıkları mimarileri, binaların çevreleriyle olan bağlarını vurguluyor. İtalya’da gerçekleştirdikleri yapıların büyük bölümü içinde bulundukları tarihi dokudan çarpıcı farklılıklar göstermelerine rağmen, insan ölçeği ve malzemeden kaynaklanan güçlü bir etkiye sahipler. Firmanın İtalya’da tasarladığı dört proje doğal taş, mermer ve traverteni kullanarak çağdaş ve ileriye dönük ama temeli İtalya’nın zengin doğal ve kültürel peyzajına dayandırılan bir mimariyi ortaya koyuyor. 92 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

DISTINCT TRANSFORMATIONS ITALIAN PRACTICE MDU ARCHITETTI DESIGNS BOLD FORMS FOR THE HISTORIC LANDSCAPES OF TUSCANY.

M

DU Architetti is an experienced Italian architectural practice founded in 2001 in Prato, Italy, by Valerio Barberis, Alessandro Corradini, Cristiano Cosi, and Marcello Marchesini. While producing a range of architectural projects from urban planning to interior design in their native Tuscany, MDU has also been successful internationally in locations as far as China. Their architecture relies on the expressive power of materials in a strong formal language, emphasizing the connection between buildings and their surroundings. Their numerous completed buildings in Italy are dramatically distinct from the historical fabric they are often found in, yet still rely on human scale and materiality for their impact. We feature four of their projects that utilize stone, marble and travertine to create a forward looking contemporary Italian architecture that is yet uniquely grounded in the rich cultural and natural landscapes of Italy.


OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 93


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

GREVE KÜTÜPHANESI, GREVE, CHIANTI, İTALYA, 2011 GREVE LIBRARY, GREVE, CHIANTI, ITALY, 2011

94 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


KILISE KENT ILE AÇIK ARAZININ BIRLEŞTIĞI BIR ARA KESITTE YER ALIYOR. THE CHURCH IS SET IN THE OUTSKIRTS OF THE TOWN WITH THE COUNTRYSIDE BEYOND.

Ziyaret Kilisesi’nin tasarımı mimari forma mecazi bir yaklaşımı içeren ve Galciana’lılara çağdaş bir ortamda yeni bir ibadet mekanı kazandırmayı hedefleyen yenilikçi düşüncenin bir uzantısı. Projede Katolik teolojisi ile mimarisinin birlikteliğinden yola çıkan yeni bir bina öneriliyor. Yapı, formlarıyla Katolisizm’in teolojik ve pastoral özelliklerine referansları mimari dile tercüme etmeyi hedefleyen bir dizi hacimden oluşuyor. Mimari, İncil’de Meryem Ana’nın kuzeni St. Elizabeth’e her ikisi de hamileyken yaptığı ziyareti konu edinen hikayedeki fikirlerden yola çıkıyor. Galciana’nın yeni kilisesinin mimarisi, karakterini soyut biçimler ve -traverten başta olmak üzereToskana’nın yerel malzemelerinden alan ve anıtsal olduğu kadar davetkar bir yapının, cemaatin özel anları için bir buluşma noktası teşkil etmesi konsepti üzerine kuruluyor. Yeni kilisenin tasarımı, bu kavramları alanın mecazi organizasyonu ile mimariye tercüme etmeyi amaçlıyor. Kilise bir eğitim alanı ile, buluşma kavramı etrafında bir büyük hacim olarak düzenlenen ana ayin mekanı olmak üzere, iki alanın birleşiminden oluşuyor. Bu iki hacim, bitişikteki kent dokusunu kucaklayarak kiliseyle cemaat arasında yakınlık hissi doğuran bir genel plan içine yerleştiriliyor. Son olarak, dikkat çekici kulesiyle kilisenin anıtsallığı burayı, katılmak isteyen herkesi davet ettiğini vurgulayan bir referans noktası haline getiriyor. Kompleks, doğal konumunun verdiği bakış açısından, doğayla sarmalanan ve bu doğayla kucaklaşma duygusunu sadece önündeki parkla değil, çevresini saran kırsallığın tamamını kapsayacak şekilde verebilmek üzere, eğimli bir planda tasarlanmış. Kilisenin doğada yükselen anıtsal bir yapı olarak mevcudiyetinin görsel etkisi, mimarisinin mecazi yönleriyle birleşince, adeta içinde bulduğu bölgeyi kutlayan bir esere dönüşüyor. Ziyaret Kilisesi modern mimarisinin verdiği davetkar ve dramatik görünümüyle insanları kendine çeken, özel bir mekan olmayı amaçlıyor. Tasarım, kurumun -kilisenin cemaat, cemaatin de kilise tarafından kabul edildiği- iki yönlü bir ilişki içinde yerleştirildiği yerel konumundaki sembolik anlamını geliştirmekte başlangıç noktasını OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 99


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

The design of the Church Complex of the Visitation Parish is part of new logic based on the metaphoric approach to architectural form intended to provide the community of Galciana a new place of worship in a contemporary setting. The design for the Church of the Visitation for the town of Galciana proposes a new building based on the merger of Catholic theology and architecture. The new project consists of a series of volumes whose shapes have as their principal objective the translation through architecture of references to theological and pastoral aspects of Catholicism. Specifically the architecture uses the ideas behind a specific story from the Bible, the Visitation, when the Virgin Mary visited her cousin St. Elizabeth when they were pregnant with Jesus and John the Baptist. The architecture of the new church of Galciana is based on the concept of a meeting place for special circumstances in a monumental but inviting structure whose character is determined by abstract shapes and local Tuscan materials with a prominent use of travertine. The design for the new church of Galciana aims to translate these concepts into architecture through a metaphoric organization of space. The church comprises the merger of two spaces, an education area and the main liturgical space organized in one large volume around the concept of meeting. These two volumes are arranged in an overall plan that embraces the adjoining urban setting to convey a sense of the availability of the Church to the community. And finally the monumentality of the church with it prominent tower makes it a point of reference signifying its willingness to receive anyone who wishes to take part in its activities. From the point of view of the natural setting, the whole complex was thought of as a work of architecture surrounded by nature that is curved in plan to emphasize the sense of embracing not only the entire park area in front of it but the surrounding countryside as well. As a monumental structure in nature its highly visual presence is intended to celebrate the area and the territory, elevating it through the metaphoric aspects of its architecture. Through this architecture the modern Church of the Visitation seeks to create a special place to attract people in an inviting and visually dramatic appearance. The design is intended to emphasize the theme of meeting that becomes the starting point for developing the symbolic meaning of the institution in the local setting in which it is inserted in the two way relationship where the church accepts and is accepted by the community. These metaphoric design strategies can also be seen in the forms and materials of the church. The architecture is characterized by triangular shapes 100 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 101


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

KILISE UZAK MESAFEDEN ALGILANABILEN ANITSAL BIR IMGE OLUŞTURURKEN, ETRAFINDA UFAK BIR KAMUSAL ALAN DA TANIMLIYOR. THE CHURCH CREATES BOTH A MONUMENTAL IMAGE VISIBLE FROM A DISTANCE AND ALSO ORGANIZES A SMALL PUBLIC SPACE AROUND.

102 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


KILISENIN IBADETE AYRILMIŞ ANA MEKANI, EĞITIM VE SOSYAL AKTIVITELERE AYRILMIŞ DAHA UFAK HACIMLER ILE TAMAMLANIYOR. THE MAIN LITURGICAL SPACE IS COMBINED WITH SMALLER SPACES FOR EDUCATION AND SOCIAL ACTIVITIES.

oluşturan bu ‘buluşma’ temasını vurguluyor. Bu mecazi tasarım stratejileri kilisenin form ve malzemelerinde de görülüyor. Mimari hem plan, hem de kesit olarak üçgen şekillerle karakter kazanıyor: Travertenin kütleselliğiyle birleşen bu formlar bir kumaşa temas edildiğinde oluşan kıvrımları hatırlatıyor. Bu yeni kilisede yerel dokuya ait iki malzeme kullanılmış: Cephe ve dış zeminleri kaplayan Toskana traverteni ve kilisenin damına el işçiliğiyle döşenen bakır. İç mekandaki ayrıntılı çalışma, itinalı hacim yerleştirmeleri ile ana mekanın tamamını dikey olarak kesen aralıklardan ve apsisin penceresinden süzülen ışığın düzenlenişinde ortaya çıkıyor. Vaftiz için kullanılan ön altar dikkat çekici lineer düzenlemesiyle insana doğumundan Tanrı’ya kavuştuğu ana kadar eşlik eden ‘ışık yolu’nu simgeliyor. Kompleksin diğer bölümleri anlamlı bir kamusal alan teşkil etmek üzere, oyun, dinlenme ve eğlenceye ayrılıyor. Kompleksin önünde bulunan üstü kapalı dev teras ise dini faaliyetler esnasında oyalanmak ve sosyalleşmek için bir açık alan sunuyor.

in plan and in section: these forms together with the massiveness of travertine are intended to evoke the folds and wrinkles of a garment when it is touched in the act of encounter. The materials used for the new parish complex are essentially two with distinctly local flavor: the Tuscan travertine finishes of the façade and exterior floors and the crafted copper roof to cover the local parish and church. The interior is characterized by a careful arrangement of the volumes and the detailed study of the entry of light filtered through the window of the apse and the side slits that cut longitudinally through the entire main space. The baptismal front altar with this prominent linear arrangement emphasizes symbolically the path of “light” that accompanies man from his birth until his consecration to God. The rest of the complex was treated as if it were a meaningful public space with areas for play, rest and leisure. The large covered terrace in front of the entire complex provides an exterior to linger, stop and socialize in the context of religious activity. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 103


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

KAPALI PAZAR, FORTE DEI MARMI, İTALYA, TASARIM 2012 COVERED MARKET, FORTE DEI MARMI, ITALY, DESIGN 2012

Pazar yerleri tarih boyunca sadece ürünler ve paranın değil, kültürün de el değiştirdiği alanlar olmuştur. Bu buluşma ve etkileşimler, pazar yerini tarihte olduğu kadar günümüzde de şehrin en canlı yerlerinden biri haline getiriyor. Bu açıdan pazar yeri mimarisi önemli bir kentsel değere sahip olduğu gibi, pek çok yönden kentin bizzat kendisini yansıtan bir ayna olarak görülebilir. Pazarın şehir hayatındaki rolü üzerine bu fikirler MDU’nun İtalya’nın Kuzey Toskana bölgesinde bulunan Forte dei Marmi’deki kapalı pazar için yarışma tasarımının temelini oluşturuyor. Yarışma yönetmeliği kentin çeperindeki hayli stratejik bir bölgede yer alan mevcut pazar yerinin çevresindeki kamusal alanın yeniden imarına yönelik bir dizi değişiklik de öngörüyor. Bu yeni müdahalenin satış, ticaret ve dağıtımın yanı sıra, otopark ve sosyal konut gibi kamusal fonksiyon ve programları da içermesi bekleniyor. Forte dei Marmi meşhur Carrara mermerinin memleketi olduğu için proje, bölgenin mermer üretimi ve satışına odaklı ekonomisine de vurgu yapıyor. Proje arazisi Forte dei Marmi’nin kentsel dokusu içinde, şehir merkezinin kenarındaki, daha çok iki katlı binalardan oluşan ve Apuan Alpleri’nin heybetli silüetiyle çevrelenen bir noktada yer alıyor. Bu 104 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

Through history, the marketplace has always been a place of exchange, not only of products, goods and money but also of culture. These meetings and interactions have made the marketplace one of the most vital areas of the city historically and also in contemporary life. In this way the architecture of the marketplace has significant urban value and in many senses is a mirror of the city itself. These ideas of the role of the market in the urban life have influenced MDU’s competition design for the the new covered market in Forte dei Marmi in Northern Tuscany in Italy. A series of transformations were specified in the competition brief to redevelop public space around the current market hall that is located in a highly strategic area in the periphery of the town. In addition to sales, trading and distribution, the new intervention is in intended to provide a number of public functions and programs that include parking and social housing. The project importantly emphasizes the local area’s economic focus on marble production and sales, as Forte dei Marmi is known for its famous Carrara marble.


dağlık fonda mermer ocakları, ormanlık ve eğimli peyzajın arasında beyaz lekeler olarak göze çarpıyor. Ebat ve ölçekleriyle bölge coğrafyasında büyük etkiye sahip mermer ocakları insanoğlu ve doğa arasındaki hassas ilişki içinde bir nevi toprak sanatı konumu ediniyor. MDU’nun tasarımı mermer ocağının şiirsel dünyasını Forte dei Marmi kentinin dokusuna katmayı hedefliyor. Mimarların tasarım önerisi, ortak bellekteki mermere dair unsurları çağrıştırma becerisiyle kentin gündelik yaşamının bir parçası haline gelen yeni kamu alanları yaratmayı ve böylece pazarı bölgenin mermere dayalı yerel ekonomisiyle ilişkilendirmeyi amaçlıyor. Pazar, yakındaki ocaklara referansla dramatik bir görüntü oluşturacak şekilde dizilen, kare formlu beyaz Carrara mermeri ile kaplanan bloklar halinde tasarlanmış. Hacimler biri alçak, biri de altında hoş bir gölgeli alan yaratan sundurmalı yüksek bölüm olmak üzere iki kısımda düzenlenmiş. Beyaz mermerden duvarlar ile ahşap kapılar ve kafeslerin geometrik örüntüsüyle şekillenen mimari, tezgahlarda satılan yiyeceklerin renklerine ve kokularına mükemmel bir fon oluşturuyor. Pazarın çevresinde gri Cardoso mermeriyle kaplı kaldırımlar ve yüksek ağaçlarla bezeli yeşil çimenlerle düzenlenen kamusal alan bu kent faaliyetine nötr bir çerçeve oluşturuyor. Mimarlar projenin mimarisini şöyle anlatıyor:

AÇIK PAZAR ALANINDA AÇIK VE KOYU RENKLI MERMERLER TAVAN VE DÖŞEME YÜZEYLERINDE KULLANILMIŞ. THE OPEN AIR MARKET FEATURES LIGHT AND DARK MARBLES FOR THE CEILING AND FOR THE PAVEMENT.

The project area is located within the urban fabric of Forte dei Marmi, in the urban area at the edge of the city center, consisting of mainly two-storey buildings, dominated by the imposing profile of the Apuan Alps. This mountainous backdrop is characterized by the distant view of the Carrara marble quarries that appear as white patches in the forested hilly landscape. The marble quarries in the area have always exercised a great impact on the geography for their size and scale suspended in a tenuous relationship between the works of nature and man as a kind of land art. MDU’s design is intended to insert the poetic world of marble quarry within the fabric of the city of Forte dei Marmi. Their design proposal attempts to connect the Market to the local area’s marble economy by providing new public spaces that become a part of the everyday life of the urban location in their ability to evoke the shared elements of collective memory of marble. The market is conceived as a set of blocks completely lined in white Carrara marble whose square shapes are dramatically juxtaposed in reference to the steps of the nearby quarries. Volumes are composed of two sections, one lower and one higher section that dominates with a cantilevered overhang that creates a pleasant shaded area beneath. The architecture consists of a geometric mix of the walls of white marble and wooden doors and lattice structures providing a background to the colors and smells of the food sold in the market stalls. The public space around the OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 105


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

‘’Mimari, özünü tek-malzemelilikten alan ve basit, rastgele görünen kümelenmelerle alanlar yaratan bir arketip formlar seti olarak tasarlandı. Kapalı alanlar arasındaki ani açıklıklarla, gölgeli bölgeler ve güneş ışığıyla, mermer blokların ağırlığı ve hafifliğiyle ve zarif bir dekor olarak kullanılan ahşap yapı ile...’’ İşlerinin çoğunda olduğu gibi MDU burada da sadece formlardan değil, malzemelerden oluşan ve yerel fiziksel bağlamla doğrudan bağlantılı bir mimari öneriyor. Tarihi kent ortamıyla uyum içinde düzenlenen kendi sokakları ve meydanlarıyla pazarın planı, Forte dei Marmi’nin tarihi ve malzemeleriyle yakın ilişki kurarken pazarın kentsel işlevini de arttırıyor. 106 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

market consisting of a pavement of grey Cardoso marble and green lawns with tall trees also acts a neutral frame to the urban activity. According to the architects, “The architecture is designed as a set of archetypal forms, the essence of which is in their mono - materiality, which generate spaces formed by their seemingly simple random stacking…between closures and sudden glimpses, places of shadow and sunlight…[with the] heaviness and lightness of the marble blocks and of the wooden structure treated as elegant decoration.” Like in much of their work MDU proposes an architecture made of materials and not just forms that is related closely to the local physical context. The plan of the market with its own streets and squares in harmony with historical urban setting amplifies it’s public function while intimately connecting it to the materiality and history of Forte dei Marmi.


PAZAR ÇEVRESINDEKI KENTSEL DOKUYU TEKRARLAYAN PARÇALI HACIMLERDEN OLUŞUYOR. THE MARKET CONSISTS OF SMALL VOLUMES THAT REPEAT THE SURROUNDING URBAN FABRIC.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 107


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

PRATO HAVUZ EVI, FALTUGNANO, PRATO, TOSKANA, İTALYA, 2007

PRATO POOL HOUSE, FALTUGNANO, PRATO, TUSCANY, ITALY, 2007

108 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


Floransa’nın dışındaki Bisenzio nehrinin vadisinde yer alan Prato Havuz Evi, taraçalı taş duvarla bezeli ormanlar, tarlalar ve zeytinliklerden oluşan bir kır peyzajıyla çevreleniyor. Tasarım, yerel taş duvar örme tekniklerini, cam ve demirden hafif mimariye temel görevi görecek şekilde kullanarak kendisini bu pastoral peyzaja incelikle dahil ediyor. Mimarlar yerel taş duvarları mimariye uyarlayarak yapıyı bulunduğu lokasyona sabitlerken, kentli müşterilerinin yaşam stilinin gereklerini de dikkate alıyorlar. Havuza ve ilerideki manzaraya bakan camın hafifliği, girişe ve tepenin sırtına cepheli taş duvarların ağırlığıyla dengeleniyor. Evin planı arazinin üst kotunda yer alan havuzun çevresinde düzenlenmiş. Gri Cardoso mermeriyle çerçevelenen havuzun yüzeyi bahçeye ve oradan da peyzaja doğru uzanan dramatik bir manzara oluşturuyor. Pürüzsüz sathı taş duvarların kaba dokusuyla tezat

GELENEKSEL TAŞ YAPIM TEKNIKLERI ILE UYGULANAN YEREL DOĞAL TAŞ, EVIN TEMELLERINI OLUŞTURUYOR. LOCAL NATURAL STONE USED WITH TRADITIONAL MASONRY TECHNIQUES COMPRISES THE FOUNDATIONS OF THE HOUSE.

The Prato Poolhouse is located in Prato in Tuscany outside of Florence in the Bisenzio river valley. The landscape is a countryside of forests, fields and olive groves articulated via terraced stonewalls. The design seeks to subtly insert itself into this pastoral landscape by utilizing the local vernacular natural stone masonry techniques that act as a foundation of a lighter architecture of glass and iron. In this way the architects adapt the local vernacular stone terrace walls to firmly embed the building in its location while taking into account the lifestyle needs of the urban clients. The heaviness of the natural stone walls facing towards the entrance and the back of the hill is contrasted towards the lightness of the glass that is oriented towards the pool and the view in the distance. The house’s plan is centered around the pool that is placed on the upper level of the lot. It is a visually dramatic water surface that extends towards the garden and the landscape partially submerged in a frame of grey Cardoso marble. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 109


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

oluşturan aynı mermerden bir yol ise eve doğru ilerliyor. Yapı güneyde havuzla aynı seviyede taş bir teras formunu alarak mevcut eğimi en iyi şekilde değerlendiriyor. Bir dizi taş bloktan meydana gelen tarihi duvarları andıran kuzey cephesi bitişikteki küçük, ağaçlık alana kontrpuan oluşturuyor. Üst hacimdeki hafif cam strüktür bu taş bloklara yaslanıyor. İnce demir sütunlarla desteklenen bakır damıyla Toskana çiftlik evi tipolojisinin çağdaş bir yorumu olarak düşünülen bu çelik ve cam yapı, boydan boya demir çerçeveli cam cephesiyle havuza ve peyzaja bağlanan geniş yaşam alanlarını barındırıyor. Son on yılda, dünya mimarisinde yerel taş duvar örme tekniklerinin modern bir biçimde kullanıldığı tasarımlarda önemli bir artış görüyoruz. MDU’nun doğal taş teras duvarları kullanarak yorumladığı bu mimari, doğa ve tarihi, ışığı ve alanı vurgulayan modern bir ortamda yaşama arzusuyla buluşturan bu akımın dikkate değer bir örneğini oluşturuyor. 110 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


AYDINLIK, SU VE HAVA ILE KARAKTER KAZANAN EVIN ÜST KISIMLARI ÇELIK, TAŞ VE CAM ILE ÇERÇEVELENIYOR. THE UPPER SECTIONS OF THE HOUSE ARE THE AREAS OF SPACE, LIGHT, AND WATER FRAMED BY STEEL, GLASS AND STONE.

OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 111


Portfolyo/Portfolio: MDU Architetti

POOL HOUSE, TOSKANA VADISININ EĞIMLI PEYZAJINA YUMUŞAK BIR BIÇIMDE YERLEŞIYOR. THE POOL HOUSE IS EMBEDDED SMOOTHLY INTO THE HILLY LANDSCAPE OF TUSCANY.

112 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014


A path of the same marble leads to the pool-house, its smooth surfaces contrasting with the rough textures and patterns of the stonewalls. The building makes the most of the existing slope taking the form of a stone terrace placed at the same level of the pool. The north façade on the opposite side of the house from the pool consists of a series of stone blocks similar to ancient terraced stonewalls that also forms a counterpoint to an adjacent small, wooded area. The lighter glass structure on the upper volume “leans” on these stone blocks. Made up of a copper roof supported by a frame of slim iron pillars this steel and glass structure is conceived as a contemporary interpretation of the Tuscan barn typology. It contains spacious living areas linked to the pool and the landscape through fully glazed walls with iron frames. In the last decade, we have seen a significant increase of design using vernacular stone wall techniques in a modern way in global architecture. MDU’s interpretation of this architecture using natural stone terrace walls can be seen as a part of this trend where nature and the past are fused with a desire to live in modern setting that emphasize space and light. OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014 • NATURA 113


2014 Etkinlik Takvimi / 2014 Event Calendar

STONEXPO MARMOMACC AMERICAS, 28-30 OCAK / JAN 28-30, LAS VEGAS, ABD / USA

Amerika’da gerçekleşen bu doğal taş etkinliğinde en yeni ekipmanlar, makine ve ürünleri, önemli tedarikçi ve kaynakları bir arada bulunuyor. This stone industry event showcases the best new equipment, machinery and products, key resources and new suppliers, all together in one convenient location.

STONA, 12-15 ŞUBAT / FEB 12-15, BANGALORE, HİNDİSTAN / INDIA

India Stonemart, doğal taş ürünlerinin ve sektörel hizmetlerin geniş çaplı olarak ve beceriyle sergilendiği en büyük fuarlardan biri. Fuar esnasında gerçekleşen etkinlikler sayesinde, India Stonemart endüstri arası iletişim, pazar geliştirme, marka tanıtımı, arz ve talep ortaklıkları için mükemmel bir platform oluşturuyor. 11th International Granites and Stone Fair is an exhibition showcasing the unique range of colorful, eyecatching natural stones of India, also demonstrating the capabilities and latest techniques in stone craft.

C

M

VITORIA STONE FAIR, 18-21 ŞUBAT / FEB 18-21, VITORIA, BREZİLYA / BRAZIL

Brezilya’nın en büyük doğal taş üretici eyaletinin başkenti ve liman şehri olan Vitoria şehri, bu özelliklerinden dolayı Brezilya’da üretilen mermer ve granitin ihraç limanı konumunda. Dünya genelinden 65 ülke ve Brezilya’dan 25 eyaletten katılımcıların bir araya geldiği The International Marble and Granite Fair etkinliği 2003’ten bu yana Vitoria’da gerçekleşiyor. The International Marble and Granite Fair takes place, which had its first edition in Cachoeiro de Itapemirim in 1989, has been in Vitoria since 2003, bringing together a larger number national and international visitors and exhibitors, from over 65 countries and 25 Brazilian states.

CEVISAMA, 11-14 ŞUBAT / FEB 11-14, VALENCIA, İSPANYA / SPAIN

İspanya’da düzenlenen CEVISAMA, Uluslar arası Seramik, Banyo Ekipmanları, Doğal Taş ve Hammadde Fuarı, sayılan ürünlerin müşterisi olan ve yükselmekte olan Arap ülkeleri, Rusya, Kuzey Afrika, Hindistan, Nijerya ve İsrail gibi ülkelerde katılımcıların rekabet gücünü artırmaya yönelik imkanlar sunuyor. The international ceramics fair for architecture, bathroom equipment, natural stone, raw materials, ceramic glazes and colors, frits and machinery, Cevisama takes advantage of the timing of being held on the same dates of the Habitat Valencia - international fair of products for interior decoration, Maderalia international fair of suppliers of the industry of wood and furniture and Fimma - International Fair of Woodworking Machinery.

114 NATURA • OCAK - ŞUBAT 2014 / JANUARY - FEBRUARY 2014

Y

CM

MY

CY

CMY

K


MİMARLAR MEZARLIĞI CEMETERY OF ARCHITECTS TAYFUN SERTTAŞ 31.01 – 28.03.2014 31.01.2014 Cuma / Friday 19:00 Açılış / Opening 19:30 Kitap Lansmanı / Book Launch Studio-X Istanbul 31 Ocak - 28 Mart 2014 tarihleri arasında Tayfun Serttaş’ın kentsel mekanın fiziksel kimliğinin birey ile olan ilişkisini kamusal bir arşiv olarak incelemeye aldığı “Mimarlar Mezarlığı” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının aynı isimli yerleştirmesinden ismini alan sergi, tarihsel kesintilerin İstanbul’un kültürel haritası üzerindeki etkilerini sorunsallaştırdığı değişik dönemlere ait çalışmalarını bir araya getiriyor. Açılışa paralel olarak lansmanı düzenlenecek olan “Issız Kent Üçlemesi” başlıklı kitabında Serttaş, farklı medium ve metodolojiler üzerinden aynı tarihsel problematiği çözümlemeye çalıştığı üç farklı projesinin arka planını okuyucuyla paylaşıyor. “Mimarlar Mezarlığı” sergisi “önceki yarım asır, sonraki yarım asır” başlıklı altı haftalık bir etkinlik programı ile desteklenecek.

As its second project during January 31st - March 28th, 2014, Studio-X hosts Tayfun Serttaş’s exhibition, “Cemetery of Architects” in which the artist examines the relationship between the physical identity of urban space and the individual through an archive. The exhibition, eponymous with an installation by the artist, brings together works that problematize the impact of historic interruptions on Istanbul’s cultural map. In “Trilogy of the Deserted City”, to be launched in parallel to the opening, the artist shares with the viewers the background of three different projects in which the same historic problem is attempted to be resolved through various media and methodologies. “Cemetery of Architects” exhibition is supported by a six-week public programming under the heading “half-century before, half-century after”.

“Mimarlar Mezarlığı / Cemetery of Architects” is supported by Silkar Madencilik ve Tabanlıoğlu Mimarlıktarafından desteklenmektedir.

Studio-X Istanbul Meclis-i Mebusan Caddesi 35A 34433, Salıpazarı, İstanbul



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.