TAŞ MİMARLIK VE İÇ MEKAN TASARIMI STONE ARCHITECTURE AND INTERIORS
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 / 10 TL
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Global bölgeselcİlİk Global regionalism 21. yüzyılın camİlerİ Mosques of the 21st century Mayorka’nın aldatıcı güzellİğİ Mallorca’s treacherous beauty
BAŞLARKEN / EDITOR’S NOTE Natura Yayın Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe İstanbul Maden İhracatçıları Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Istanbul Mineral and Metals Exporters Association, CEO Mehmet Özer Yayın Kurulu Editorial Commitee Mehmet Özer, Ahmet Keleş, Hasan Can Çoker, Erdoğan Akbulak, Erol Efendioğlu, Arslan Osman Erdinç, Candan Özlütürk, Ertuğrul Doğuç Mehmet Zeren, Fatih Özer
GÖKHAN KARAKUŞ
YENİLENEN Natura’nın ikinci sayısında, yayın ekibi olarak taş mimari ve tasarımdaki vizyonumuzu Avrasya bölgesine genişletme fırsatı bulduk ve IMIB’in desteğiyle bu önemli yapı malzemesini kullanan, inşa edilmiş ya da edilmemiş, özgün ve yaratıcı mimari projelere yer verdik. Bakışımızı İber yarımadasından Çin’e, Akdeniz’den Balkanlar’a, Arap yarımadasından Orta Asya’ya, bu geniş ama birbirine yakın coğrafyada bulunan mermer, granit ve diğer doğal taş malzemelerin kullanıldığı zengin ve değişik çağdaş mimari projelere yönelttik. Küresel sürdürülebilir ve ekolojik mimarideki gelişmeleri takip ederken yerel kültürel değerlere de saygı göstererek, doğa ve gelenekle uyum içinde kent ve kır çevrelerinin gelişmesine katkıda bulunmayı umuyoruz. En yaygın ve dayanıklı malzemelerden biri olan doğal taş, yüksek estetik değerlere sahip ve ekolojik yapılar için ideal bir çözüm sağladığı gibi, çok farklı kullanım alanları ve ekonomik koşullara da cevap veriyor. Bu sayıda mimari projelerin yanı sıra doğal taşın kullanıldığı yenilikçi iç mekan ve tasarımlara da yer veriyoruz. Kompoze taş, mermer mobilyalar, zeki iç mekan düzenlemeleri ve doğal taştan aydınlatma çözümleri bu malzemenin esnek kullanım olanaklarını ortaya koyuyor. İstanbul’daki konumumuz sayesinde doğuya ve batıya baktığımız gibi geçmişe bakma şansına da sahibiz. İstanbul’un zengin tarihi ve mimarisi Marmara Mermeri’ne çok şey borçlu. Bu sayımızda, Türkiye’nin en önemli taşlarından biri olan marmara Mermeri’nin tarihi analizini yapıyoruz. Çok önemli bir yapı türü olan ve son dönemde dünyanın her yerinden çağdaş mimarların ilgisini çeken, güncel cami mimarisine de Dosya konusu olarak yer veriyoruz. Çağdaş İslam kültürleri için yeni tasarım olanakları en zor ve bölünmüş zamanlarda dahi ilerici bir yeni dünyaya ulaşılabileceğini hatırlatıyor. IMIB Yönetim Kurulu’na bu dergiyi mümkün kılan yardım ve katkıları için teşekkür ediyoruz.
FOR our editorial team this second edition of Natura is an opportunity to extend our interests in architecture and design in stone in the Eurasian region. Through the support of the Turkish Stone Exporter’s Association (IMIB) we continue to cover built and unbuilt architectural projects using this important building material. From Iberia to China in the Mediterranean, Balkan, Arabic and Central Asian regions, our effort is guided towards the rich and diverse architectural practices using marble, granite and other natural stones that are found in this wide yet contiguous geography. With an eye towards developments in global sustainable and ecological architecture and respectful of local cultural values, we hope to contribute to the growth of urban and rural landscapes at peace with nature. Stone as one of the most ubiquitous and durable building materials is an ideal solution for ecological construction with high aesthetic values. In addition to our architectural projects in this issue we also feature innovative interiors and design featuring stone. Engineered stone, marble furniture and brilliant interiors and lighting with stone show the flexibility and diverse uses of this material. Our location in Istanbul allows us to look to east and west but also gives us the ability to look into the past. The rich history and architecture of the city of Istanbul could not have been possible with Marmara Marble. We feature a historical analysis of this important marble that is one of Turkey’s most important stone products. And lastly, we provide extensive coverage of an important building type, the mosque, that has gained the attention of contemporary architects from all around the world. The possibility of new design for modern Islamic cultures shows us that a progressive new world can be achieved even in the most divisive and difficult of times. We would especially like to thank the IMIB Board of Directors whose personal help and contribution have made this magazine possible.
Katkıda Bulunanlar / Contributors İrem Uzunöz Mukimoğlu, Uygar Tatar, Birol Eker, Nergis Büyükkınacı, Erdoğan İnci, Engin Yalçın Genel Koordinatör General Director Mehmet Zeren Yayın Direktörü Editorial Director Gökhan Karakuş Genel Yayın Yönetmeni Editor in Chief Özlem Alkan K. ozlem@emedya.net Kretif Direktör / Creative Director Halil Özbayrak Editör / Editor Gözde Kavalcı Yönetim / Management Emedya İletişim Sanayi ve Ticaret Ltd. Abdülhakmolla Sokak 19 Arnavutköy İstanbul 34345 /TURKEY Tel: (212) 359 82 88 info@emedya.net Renk Ayrımı / Color Separation Studio Tel : (0212) 283 90 12 Baskı, Cilt / Printing Stil Matbaacılık İbrahimkaraoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No:5 Seyrantepe / İstanbul Tel: (0212) 281 92 81 www.stil.com.tr Yayın Türü / Publication Type Yerel - Süreli / Local - Periodical Mart 2011 - March 2011
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 03
BASLARKEN ICINDEKILER.indd 3
4/11/11 6:01 PM
SILKAR ILAN.indd 1
4/8/11 9:53 PM
DEĞERLİ OKURLAR,
MEHMET ÖZER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Istanbul Mineral Exporters’ Association Chairman of the Board of Directors
Doğal taşların nihai kullanıcıları olan, onları insanların günlük hayatlarına taşıyan ve insanların doğal taş kullanımı tercihlerinde esas belirleyici olan mimar, iç mimar, tasarımcı ve proje sahipleri için etkili bir referans kaynağı olacağına inandığımız Natura Dergisi’nin yeni sayısı ile sizlerle yeniden buluşuyoruz. Bu yeni sayımızda, doğal taşların çok çeşitli ve zengin kullanım alanlarını Ortadoğu, Balkanlar, Asya ve tabi ki ülkemizden özgün ve ödüllü projelerden örnekler sunarak ortaya koymaya çalıştık. Natura Dergisi’nin yeni içeriği ile ulaşmayı hedeflediğimiz en önemli amacımız, mimarlar ve proje sahiplerine doğal taşların mimarideki zengin ve farklı kullanımlarını göstermek, doğal taşların çevre ile uyumlu, tamamen ekolojik ve doğa dostu bir ürün olduğunun altını çizerek, kullanıldığı alanlara kattığı sağlamlığı, estetiği ve görsel zenginliği ortaya koymak ve bu sayede doğal taş tüketimini arttırmaktır. Çok çeşitli ve zengin doğal taşlara sahip olan ülkemizi uluslararası platformda tanıtmak ve Türk firmalarımızın yurtdışı pazarlara açılmasında oldukça önemli bir araç olan fuarlarla dolu yoğun bir dönemi daha geride bıraktık. Bu yoğun tempo ilk olarak Çin’in Xiamen kentinde 6-9 Mart tarihlerinde gerçekleşen “China Xiamen International Stone Fair” Fuarı ile başladı. Türk firmalarımız için oldukça verimli geçen bu fuarın hemen sonrasında firmalarımız ile 14-17 Mart tarihlerinde ABD’nin Las Vegas kentinde düzenlenen “Coverings Fuarı”nda tekrar buluşma fırsatı yakaladık. Geçtiğimiz yıla nazaran Las Vegas’da düzenlenmesi dolayısıyla tekrar hareketlenen bu fuar da ABD pazarındaki varlığımızı korumak açısından oldukça önemliydi. Son olarak, 23-26 Mart tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen Marble Fuarı’ndaki katılımcı ve ziyaretçi sayılarındaki artış da 2011 yılında sektörün gelişiminin ve büyümesinin devam edeceğini bizlere göstermiştir.
DEAR READERS, We once again present to you a new edition of Natura magazine, which we believe will be an important reference for architects, interior decorators, designers, and project developers who are the key decision-makers in the process that brings natural stone into our daily lives and environments. In this new edition of Natura we continue to show the variety and depth of the use of natural stone in architecture from the Middle East, Balkans and Asia and of course innovative and award-winning projects from our country, Turkey. Our most important goal for this new editorial strategy of Natura magazine is to increase the use of natural stones by showing architects and project owners the rich and new uses of stone in architecture, emphasizing how natural stones in harmony with nature are completely ecological and environmentfriendly products. And furthermore, to present how they add durability and present aesthetic and visual brillance to the spaces they are used in. We have just completed a very busy phase of the year presenting the variety and richness of Turkish natural stones in international platforms at trade fairs which continue to be important to the international market growth of Turkish firms. This busy period started first with the “China Xiamen International Stone Fair” in Xiamen, China from March 6th to 9th, 2011. After a notably successful time for Turkish businesses in China we had the opportunity to convene once again at the “Coverings Fair” from March 14th to 17th, 2011 in Las Vegas, Nevada, USA. Thanks to its location in Las Vegas this year the fair was much more active when compared to last, and also very important in maintaining our presence in the US market. And lastly, the increase in participants and visitors to the Marble Fair from 23-26, 2011 of March in Izmir, Turkey shows us that in 2011 the development and growth of the sector will continue.
04 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
BASLARKEN ICINDEKILER.indd 4
4/11/11 6:01 PM
MART - NİSAN 2011 / MARCH - APRIL 2011
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
18
50 8 Haberler: Mimarlık ve tasarım dünyasından 12 Bilgi: Marmara Mermeri ve Türkiye’nin ihracat başarısı 18 Dosya: 21. yüzyılın camileri 32 Röportaj: Sema Topaloğlu tasarımı zanaatle buluşturuyor. 38 Bölgesel: Mayorka’nın aldatıcı güzelliği 42 Tasarım: İnsan eli ve teknolojinin gücüyle yaratılan mermer tasarımlar PROJELER: 50 Mahallat: Global bölgeselcilik 58 Belgrad: Majik Café 64 Catania: Kırdaki taşlar 74 Girit: Ege ve Akdeniz mimarisinin modern bir yorumu 80 İstanbul: Başarılı bir restorasyon: TuzAmbarı 90 Milano: Taş Ev’in dayanılmaz hafifliği 98 Nevşehir: Beş duvar arasında, Avanos 5D 106 Budapeşte: Sıradışı bileşenlerle yaratılan uyum
06 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
BASLARKEN ICINDEKILER.indd 6
4/9/11 5:15 PM
80 106
98 8
12
74
News: What’s on in architecture and design Info: Marmara marble and Turkey’s success in natural stone export Report: Mosques of the 21st century Interview: Sema Topaloğlu combines design with craftsmanship Regional: Mallorca’s treacherous beauty Design: Marble designs made by the hand of man, the edge of technology
18 38
32
42
PROJECTS: 50 Mahallat: Global regionalism 58 Belgrade: Majik Café 64 Catania: The stones of the fields 74 Crete: A modern interpretation of Aegean and Mediterranean architecture 80 Istanbul: A successful restoration project: Tuz Ambarı 90 Milan: The unbearable lightness of the House of Stone 98 Nevşehir: The five stone walls of Avanos 5D 106 Budapest: Harmony created by unusual elements
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 07
BASLARKEN ICINDEKILER.indd 7
4/9/11 5:15 PM
Haberler/News
Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) tarafından bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen “EKODesign Konferansı”nda, dünyaca ünlü ve yeşil binalar ve kentler konusunda uzman yerli ve yabancı konuşmacılar bir araya gelerek; ödüllü yeşil bina çalışmaları, bu alandaki yasal düzenlemeler ve güncel, çarpıcı konu başlıklarını sektörün gündemine taşıyorlar. Turkish and international speakers specializing in green buildings and cities are bringing up awardwinning studies on green buildings, the legislation in force and current topics to the agenda of the fourth EKODesign Conference organized by YEM (The Building Information Centre in Istanbul).
YEŞİL MİMARİ İÇİN: EKODESIGN KONFERANSI EKODESIGN CONFERENCE, THE GREEN SUMMIT OF THE BUILDING SECTOR 14 Nisan’da Yapı-Endüstri Merkezi’nde düzenlenen EKODesign Konferansı’nda, dünyadaki yeni trend ve uygulamalar, ülkemizdeki yeşil yapılaşma örnekleri ve yeni yürürlüğe giren yasal mevzuat ile birlikte ele alınıyor. Konferans, Türk yapı sektörü paydaşlarının yanı sıra kamu ve sivil toplum örgütlerinin üst düzey yetkililerini de bir araya getiriyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, YAPI dergisi tarafından yayına hazırlanan “Yapıda Ekoloji” ekiyle bu alanda kalıcı bir kaynak oluşturulması hedefleniyor. Konferansta kentsel planlama, mühendislik, mimarlık alanları, yapı malzemesi, gayrimenkul sektörü, ilgili sivil toplum kuruluşları ile kamu ve yerel yönetimlerin yerli ve yabancı liderleri bir araya geliyor. Ödüllü mimar, eğitimci ve tasarımcı Susan Roaf, düşük karbon salınımlı eko yapıların tasarımı ve değişen iklimle yapılı çevrede risklerin azaltılması üzerine bir konuşma yapıyor. 20 yıldır sürdürülebilir yapı teknolojileri alanında hizmet veren Atelier Ten kurucu ortağı Yüksek Çevre Mühendisi Patrick Bellew ile yaratıcı, sürdürülebilir, yeşil kent ve bölge planlarına imza atan ve halen İspanyol Hükümeti için eko-yerleşkeler tasarlayan Ecosistema Urbano kurucu ortakları mimar, kent plancıları Jose Luis Vallejo ve Belinda Tato da diğer ana konuşmacılar olarak programda yer alıyor. Ayrıca konferans kapsamında düzenlenen panellerden ilkini, SOYAK Holding’in CEO’su M. Emre Çamlıbel yönetecek. Bu panelin konuşmacıları, ülkemizde yeni yürürlüğe giren “Binalarda Enerji Performansı Yasası” konusunda yetkili merci Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü Enerji Verimliliği Dairesi Başkanı Murat Bayram, BES Enerji Danışmanlık firmasının kurucu ortağı, enerji yöneticisi Mehmet Serkan Emin ile İZODER Yönetim Kurulu Başkanı/Genel Koordinatör Ertuğrul Şen olacak. “Çevresel Ürün Deklarasyonu ve Türkiye’de Sürdürülebilir Yapı Malzemeleri” başlıklı diğer panelin konuşmacıları ise, Çevresel Ürün Deklarasyonu’nu hazırlayan Alman Yapı ve
Çevre Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Hartmut Walther, sürdürülebilir yapılar, çevresel ürün deklarasyonu ve sertifikasyon programları alanında uluslararası danışmanlık veren PE International Kıdemli Danışmanı Çevre ve Proses Mühendisi Pınar Erol, ÇEDBİK Projeler Koordinatörü/Breeam Değerlendiricisi Yenal Güller ve Türk Ytong’un Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi F. Fethi Hinginar... Konferansta ayrıca, aralarında Ankara’da Eser Holding Merkez Ofisi, Adana Toyota Onatça, Tekfen Levent Ofis ve Tekfen Kâğıthane OfisPark’ın da bulunduğu Türkiye’den başarılı “yeşil bina” örnekleri “vaka etüdü” olarak irdeleniyor. Konferans kapsamında, sürdürülebilir tasarım konusuna ilgi duyan ve bu alanda kendilerine yol haritası oluşturmak isteyen sınırlı sayıda sektör profesyonel için 15 Nisan 2011 Cuma günü, ilk kez bu yıl gerçekleştirilecek “Yeşil Bina Tasarımı için Yol Haritası” başlıklı özel bir workshop da düzenleniyor. Local and international leaders of urban planning, engineering and architecture fields, building material, real estate sector, relevant NGOs and public/local governments are meeting at the conference at YEM on April 14. A special workshop named “A Road Map to Design Green Buildings” is held for the first time this year on 15 April 2011 for professionals interested in sustainable design and aiming to have their own road maps. The fourth of EKODesign Conferences organized by YEM focused on green housing examples of this year’s global new trends and applications in Turkey and recently introduced legislation, brings together representatives of building material, real estate, architecture, engineering and planning companies and of public entities and non-governmental organizations. www.ekodesignkonferansi.com
MASDAR PLAZA, CITY OF THE FUTURE, MASDAR, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ, 2009, MİMARLAR - LABORATORY FOR VISIONARY ARCHITECTURE, AVUSTRALYA/ALMANYA MASDAR PLAZA, CITY OF THE FUTURE, MASDAR, UNITED ARAB EMIRATES, 2009, ARCHITECTS - LABORATORY FOR VISIONARY ARCHITECTURE, AUSTRALIA/GERMANY
08 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ETKINLIK.indd 2
4/11/11 6:02 PM
Haberler/News
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Emre Arolat’a verdiği “Osman Hamdi Bey Sanat Ödülü”ne paralel olarak düzenlenen “An/Moment” sergisi, 7 Mart’ta Tophane-i Amire’de açıldı. Sergi EAA’nın halen uğraşmakta olduğu yakın zamana dair üretimlerine yer verdi.
“An/Moment” exhibition, organized as a part of the “Osman Hamdi Bey Award” given to Emre Arolat by Mimar Sinan Fine Arts University, includes the recent works of Emre Arolat Architecture.
ALİ SAMİ YEN PROJESİ, İSTANBUL, TÜRKİYE, EMRE AROLAT ARCHITECTS, 2010 ALİ SAMİ YEN PROJECT, İSTANBUL, TURKEY, EMRE AROLAT ARCHITECTS, 2010
EMRE AROLAT ARCHITECTS PROJELERİYLE “AN/MOMENT” İLE TOPHANE-İ AMİRE’DEYDİ “AN/MOMENT”, THE EXHIBITION OF EAA-EMRE AROLAT ARCHITECTS IN TOPHANE-I AMIRE Emre Arolat Architects’in gündemindeki projeler, konular, olaylar, kişiler; üzerinde oynama yapılmamış gerçek dökümanlarıyla yer bulduğu “An/Moment” sergisi Bilindik retrospektif mimarlık sergilerinin aksine henüz geçmişte kalmamış, dolayısıyla mesafe kazanılmamış, ofisin halen uğraşmakta olduğu üretimine yer veriyor. EAA’nın 2010 yılında aldığı 18 ayrı ödül ve Ağa Han Mimarlık Ödülü içerisinden EAA’nın ödül kurumuyla ilişkisi, ofis yaşamı, proje sürecinde üretilen dökümanlar, eskiz defterleri, kişisel notlar ve video kayıtları ile zenginleşen sergi, tamamlanmış bütünsel bir anlatıdan ziyade fragmanlarda oluşan yapısıyla izleyiciyi içine çekiyor ve serginin parçası haline getiriyor. EAA - Emre Arolat Architects Antalya’daki Minicity Maket Parkı için alınan 2005 Avrupa Birliği Ödülleri Mies Van der Rohe Ödülü, 2006’da Muğla’daki Dalaman Uluslararası Havalanı ve 2008’de Minicity Maket Parkı için alınan “Architectural Review Awards for Emerging Architecture” ödülleri, 2008’de Zorlu Center projesiyle “Master Plan” kategorisinde alınan “Cityscape Dubai Special Award”, 2010’da Santralistanbul Çağdaş Sanatlar Müzesi ile alınan “International Architecture Awards”, 2010’da İpekyol Tekstil Fabrikası ile Emre Arolat’a sunulan “Aga Khan Mimarlık Ödülü” gibi değerli uluslararası ödüllere sahip bir mimarlık şirketi. Emre Arolat Architects’in güncel işleri arasında geçtiğimiz yıl birçok uluslararası mimarlık kuruluşunun katıldığı yarışmayı kazanarak üstlendiği ve Avrupa’nın en kapsamlı projelerinden olan Zorlu Center’ın yanısıra, Tekfen Kağıthane Ofispark, Ulus Savoy Konutları, Maçka Oteli, Kağıthane Kızlarağası Bölgesi Kentsel Planlama Projesi, İzmir’de İşGyo Konut ve Ticaret Merkezi, İzmir Zorlu Konak Residence, Bergama Kültür Merkezi, İzmit’te endüstriyel miras alanı kentsel dönüşümü gibi önemli projeler bulunuyor.
“An/Moment” exhibition, organized as a part of the “Osman Hamdi Bey Award” given to Emre Arolat by Mimar Sinan Fine Arts University, includes the recent works of the office. Unlike conventional retrospective architectural exhibitions, the “An/Moment” exhibition at Tophane-i Amire includes current works of the office. The projects, subjects and events at the “An/Moment” exhibition were presented with actual documents which were left unchanged, opening up the recent memories of the office to public view. The exhibition shows the office life at EAA, various project documents, sketch books, personal notes and video recordings and makes the audience a part of the exhibition with its fragmented structure.
10 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ETKINLIK.indd 4
4/11/11 6:02 PM
Bilgi/Info
Marmarondan Marmara Adası’na MARMARA MERMERİ, MERMERE ADINI VEREN DOĞAL TAŞ. DÜNYADA DOĞALTAŞIN ANAVATANI OLARAK BİLİNEN VE TARİHİ 3 BİN YILLIK GEÇMİŞE DAYANAN MERMER, MARMARA DENİZİ’NE VE DOLAYISIYLA MARMARA ADASI’NA DA ADINI VEREREK BUGÜN İNŞAATTAN DEKORASYONA, BOYADAN PLASTİK SANAYİNE KADAR BİRÇOK YERDE KULLANIM ALANI BULUYOR.
FROM MARMARON TO THE MARMARA ISLAND
MARMARA MARBLE IS A HISTORICAL MARBLE FROM THE MARMARA ISLAND IN THE SEA OF MARMARA IDENTIFIED WITH THE 3000 YEAR URBAN HISTORY OF ISTANBUL. DATING BACK TO THE GRECO-ROMAN PERIOD, THIS WHITE MARBLE IS STILL BEING QUARRIED ON THE ISLAND FOR USE IN CONTEMPORARY ART AND ARCHITECTURE YAZI-TEXT: NEYLAN BAĞCIOĞLU
MARMARA ADALARI’NDA BULUNAN VE TARİHİ MÖ 300’LÜ YILLARDAKİ İSTANBUL’UN RUM KÖKENİNE DAYANAN TAŞ OCAKLARI. THE QUARRIES ON THE MARMARA ISLANDS DATE BACK TO ISTANBUL’S GREEK ORIGINS FROM 300BC.
12 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MERMER.indd 2
4/11/11 6:03 PM
MARMARA MERMERİ’NİN ÇAĞDAŞ KULLANIMLARI: ÇİRAĞAN KEMPENSKİ OTEL HAMAMI VE 212 MİMARLIK TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN WAGAMAMA RESTORAN.
D
ünyanın ünlü mermerleri arasında Marmara Mermeri İstanbul’daki imparatorluk yapılarıyla eşleşen belirgin bir kimlik taşır. Beyazla gri tonlarındaki bu mermer Rum döneminden itibaren Ayasofya ve Süleymaniye Camii gibi Bizans ve Osmanlı mimarisinin en muhteşem yapılarını oluşturdu. Marmara Mermeri Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden günümüze İstanbul, Marmara Denizi çevresi ve Ege’de kaldırım taşlarından, mimari dekorasyona ve iç süsleme elemanlarına kadar çeşitli alanlarda kullanılmaya devam etti. Bugün Marmara Mermeri üniform rengi ve sert yapısıyla esnek kullanılmlı bir mermer türü olarak giderek popülerleşiyor. Marmara Mermeri’nin tarihinin yanı sıra dünyadaki çağdaş ortamlardaki uygulamalarına bakıldığında Türkiye’nin bu özgün mermerinin zengin kullanım imkanları belirginleşiyor.
ANTİK ÇAĞDAN BUGÜNE Bugünkü adıyla Marmara Adası’ndaki ilk yerleşme, antik çağda Miletoslularca yapılıyor. Milattan önce 670’e doğru Miletoslular tarafından işgal edilen adanın eski adı Prokonnesos. Zengin mermer ocakları bütün antik çağ boyunca işletilen adaya, Roma döneminde Marmara adı veriliyor. Adada deniz kolonileri ile bağlanan yerleşim, 15. yüzyıldan itibaren de Türklerle devam ediyor. O dönemde ada halkının çoğunluğu oluşturan Rumlar, yüzyıllarca Türklerle bir arada yaşıyor. Lozan Anlaşması mübadele maddesi hükümlerince Rumlar, Yunanistan’a gitmek zorunda kalınca adaya özellikle Karadeniz Bölgesi’nden gelenler ile Girit Adası’ndan mübadele ile gelenler yerleştiriliyor. ,Yunanca’da ‘marmaron’, mermer, ‘marmara’ da mermerler anlamına geliyor. Bölge ilk çağlardan bu yana mermer yatakları nedeniyle, ülkeyi imar etmek isteyen Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü komutanlarının ilgisini çekiyor. Antik çağda sipariş üzerine çıkarılan mermer, nakliye kolaylığı sağlamak amacıyla ada ocaklarında kabaca işlenip daha sonra deniz yoluyla gönderiliyor. Milattan önce 560-550 yıllarında yapılan Helenistik dönem tapınaklarının en büyüğü olan ünlü Artemis Tapınağı’nın sütunlarının da bir kısmı Marmara mermerinden üretiliyor. Osmanlı döneminde de yapılan Süleymaniye Camii, Dolmabahçe Sarayı ve Çırağan Sarayı gibi pek çok ünlü cami ve sarayın mermerleri buradan sağlanıyor. Bizans döneminde kilise ve manastır
CONTEMPORARY USES OF MARMARA MARBLE, ÇIRAĞAN KEMPENSKI OTEL HAMAMI AND THE INTERIOR OF WAGAMAMA RESTAURANT BY 212 ARCHITECTURE, ISTANBUL.
I
n the list of famous marble types from around the world, Marmara Marble has a distinct identity equated with the history of the imperial buildings of the city of Istanbul. A white to light grey marble it has been used since the Greek period to build the large public buildings of this great city creating the masterpieces of Byzantine and Ottoman architecture and art such as the Hagia Sophia and the Suleymaniye mosque. From paving stones to carved architectural decorations and interior decorative elements, Marmara Marble was used in the Greek, Roman, Byzantine, Ottoman and modern periods throughout Istanbul and the surrounding Sea of Marmara and Aegean regions. Today Marmara Marble is starting to find popularity as a flexible marble type known for its uniform, solid color and its hard consistency. We look at the history of Marmara Marble and its application in contemporary settings worldwide to discover the possibilities of this accessible and distinctive marble type originating from Turkey. For many years, architects and builders have chosen Marmara Marble because of its hardness and the absence of veins and because of the fact that it is also one of the less expensive marbles on the market. In its composition, Marmara Marble is a stone resulting from the metamorphism of the sedimentary carbonate dolomite. It’s most common type is the ‘’Marmara White’’ with its blue stripes, mostly used for stairs, flooring, kitchen and bathroom counters. The Marmara White can also be cut horizontally, in which case it has a blue spotted appearance. Another popular type is the Marmara Grey also known as Marmara Semi-white.
HISTORY OF MARMARA MARBLE Marmara Marble is a marble that has been a part of classical architecture in the Mediterranean region since the archaic Greek period. Historical evidence of the first Hellenic presence in the Sea of Marmara to the south of Istanbul on the Island of Marmara (ancient Prokonnessos) came with the early colonization of Ionian Greeks in the 3rd millennium B.C. Stories and legends identify the Island as a visiting place of Jason and The Argonauts and with the Hellenic expedition against Troy. Formerly known as Prokonnessos, the Marmara Island as it is now known, was invaded by the people of Miletos around 670 B.C. From the fall of the Byzantine Empire to the years directly following World War I, Orthodox Greeks almost MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 13
MERMER.indd 3
4/11/11 6:03 PM
Bilgi/Info mimarisinde kullanılan sütun ve sütun başlıkları çoğunlukla Marmara Mermeri’nden yapılıyor. Ayasofya ve Aya İrini’de bu tip başlıklar bulunuyor. Bizans döneminde ocaklardan çıkarılan bloklar yarı işlenmiş ürün yerine tam işlenmiş mamule dönüşerek deniz yoluyla sevk ediliyor. Marmara Adası’nda Bizans döneminde mermer işleme tekniğinin ne kadar geliştiğini gösteren en önemli bulgu Harmantaş mevkiinde bulunan, ağırlığı 180 tona yaklaşan 4,45 metre çapındaki sütun. Bu sütun zamanında taşınmak için yerinden oynatılırken çatladığı için sevkiyatı yapılamıyor ve adada kalıyor. Daha sonra Osmanlı döneminde taş işleme sanatı mimaride zirveye çıkıyor. Başta Mimar Sinan olmak üzere, dönemin önemli mimarları Marmara Mermeri’ne ayrı bir önem vererek yapıtaşı, sütun, taşıyıcı eleman, duvar kaplaması, yer döşemesi ve süsleme malzemesi olarak kullanıyor. Ülkemizdeki ilk mermer fabrikası Marmara Adası’nın Saraylar Beldesi’nde 1912 yılında kuruldu. İngiliz ve Belçika ortak yapımı olan ve buharla çalışan sekiz katraklı bu fabrika 1974 senesine kadar faaliyet vermeye devam etti. Günümüzde halen Saraylar Beldesi’nden çıkarılan mermerler %95 oranına varan saflıkta olup, iri kristallidirler. Saraylar Beldesi Türkiye mermer rezervinin %15’ine sahip, fakat var olan bu rezervin ancak %10’u işletilebiliyor. Blok ve plaka halinde mermer üretiminin yaygın olduğu Saraylar Beldesi’nde, iç ve dış piyasalara ihraç edilmek üzere işlev veren 30 adet blok mermer ocak işletmesi ve 25 adet mermer üretim tesisi bulunuyor.
1
KULLANIŞLI VE DAYANIKLI Yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerde kullanılan bu mermer kirecin başkalaşıma uğramasıyla oluşan bir taş. Marmara Mermeri’nin uzun yıllar boyunca tercih edilmesi sertliği ve damarsız yapısının yanı sıra pazardaki daha hesaplı mermerlerden biri olması... Marmara Adası’ndaki ocaklarda en çok çıkan mermer türü, ‘’Pijamalı Marmara Mermeri’’. Beyaz üzerine açık mavi çizgili olan bu mermer ters (enine) kesildiği takdirde mavi benekli bir görünüm kazanıyor. Yurt dışında ‘’Marmara Pajamas White’’ olarak da bilinen bu mermer çeşidi genellikle, basamak, döşeme, kaplama, mutfak ve banyo tezgahı ve plaka olarak tercih ediliyor. Yine sıklıkla kullanılan bir diğer mermer ise, ‘’Gri Marmara Mermeri’’dir. Bu mermer yurt dışında ‘’Marmara Grey’’ ve ‘’Marmara Semi-white’’ isimleriyle de tanınıyor. Bir diğer popüler çeşit olan ‘’Beyaz Marmara Mermeri’’ ise istenilen türde, ebatta ve miktarda kesim yapılarak ham mamül, yarı mamül, tam mamül olarak üretilip, plaka, kaplama, denizlik ve blok olarak kullanılabiliyor. Marmara Adası’nda halen 1.8 milyon metre küp mermer rezervi bulunuyor. Ada, yılda toplam 300 bin metre küp blok üretimiyle yaklaşık bir milyon ton seviyesinde mermeri ekonomiye kazandırıyor. Adada 1500 kişilik istihdam yaratan mermer piyasası, yılda 50 milyon dolarlık ihracat sağlıyor. Başta Suriye, Yunanistan, Ürdün, Arnavutluk, Çin, Almanya, ABD ve İsrail’in de bulunduğu birçok ülkeye üretilen bir milyon tonluk mermerin yarısı ihraç ediliyor. Özellikle İsrail’e giden mermerler Türkiye’de de önemli bir kullanım alanı olan mezar taşlarının üretiminde tercih ediliyor.
HEYKEL PARKI Günümüzde Marmara Adası’ndaki iki belediyeden biri olan Saraylar Belediyesi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından ‘’Marmara Adası Uluslararası Prokonnesos Mermer ve Heykel Sempozyumu’’ düzenleniyor. Geçtiğimiz sene 13. ‘’Uluslararası Prokonnesos Mermer ve Heykel Sempozyumu’’nu düzenleyen Saraylar Beldesi, geçen bu süreçte dünyaca ünlü Japon, Bolivya, Fransız, Romen, ve Çin gibi birçok ülkeden 70 heykel sanatçısını ağırlayarak 120 heykel yapılmasını sağladı. Her yaz proje başvurusuyla seçilen altı sanatçı ve iki öğrenci bir ay boyunca adada misafir ediliyor. Sanatçılar adadaki mermer ocakları tarafından temin edilen Marmara Mermeri’ni kullanarak çalışıyorlar. Daha sonra üretilen eserler Saraylar Limanı ile plaj arasındaki yol boyunca deniz kenarında kalıcı olarak sergileniyor. Bu alan, Türkiyedeki ender “heykel parkları”ndan biri.
2
BEYAZ MARMARA MERMERİ, FARKLI ÇİZGİ VE GRİ TONLARIYLA ÇEŞİTLİLİK GÖSTERİR.
3
THE WHITE MARMARA MARBLE INCLUDES VARIETIES WITH DIFFERENT STRIPES AND GREY TONES. 1- EQUATOR MARMARA 2- MARMARA EXTRA-WHITE 3- PİJAMA BEYAZI/ PAJAMA WHITE 4-PANDA
4
14 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MERMER.indd 4
4/11/11 6:03 PM
exclusively populated the Island. During World War I much of the Greek population was forced off of the Island onto the mainland. And, following the war, as a result of the 1923 Treaty of Lausanne and the population exchange between Greece and Turkey, all remaining Greeks native to the Island of Marmara emigrated to Greece and other locations around the globe. The Island’s name is derived from the Greek ‘’marmaron’’ and that from ‘’marmaros’’, which means “crystalline rock”, “shining stone” because it is famous for its white marble. Coming from the wealth of great marble deposits that are found on the Island, Marmara Marble has been used in many famous buildings, churches, mosques, palaces as well as sculptures throughout the history of civilization in Eastern Europe and the Mediterranean. Of the leading examples, the Byzantines used Marmara Marble for the columns in many churches and monasteries such as the marble used in the building of the Hagia Sophia which came from the marble quarries on the Island or the Herculean Sarcophagus of Genzano now in the British Museum dating from Rome in the 2nd A.D. As the preferred medium for Greek and Roman sculptors and architects, marble became in ancient times a cultural symbol of tradition and refined taste. There were an extremely diverse and colorful number of patterns in marble that made it a favorite decorative material. More so whiter shades of marble such as Marmara Marble were prized for use in sculptures since classical times in examples of the most sophisticated art of the ancient world. In the, case of Marmara Marble this preference has to do with Marmara Marble’s relative isotropy and homogeneity, and a relative resistance to shattering allowing for the carving of detailed shapes in three dimensions. Moreover, the low index of refraction of the calcite in Marmara Marble allows light to penetrate several millimeters into the stone before being scattered out, resulting in the characteristic waxy look which gives “life” to marble sculptures of the human body and other organic natural shapes.
THE QUARRIES ON MARMARA ISLAND The Marmara Marble, which was excavated according to specific orders in the classical period, was then worked and carved roughly in the quarries on the Island to ease transportation. Once ready, the marbles were easily sent to their destinations via ships towards all points in the Mediterranean and Black Seas. The columns of one of the most important structures from the Hellenistic Period, The Temple of Artemis in the Southern Aegean as well as many of the great monuments in this area were made from the marbles of the island from around 550-560 B.C In the Byzantine period, following the examples of the Greeks, the marble blocks acquired from the quarries were worked and shaped and then transferred to their destinations with ships. The extent of technical expertise and workmanship in the Byzantine period is visible in the 180 ton column with a radius of 4.45 metres that is on the Island still today. This pillar, now situated in the Harmantaş area was made to order but when it started
20. YÜZYILIN BAŞINDA MODERN MERMER ÜRETİM TESİSLERİ / EGE BÖLGESİNDE BULUNAN EFES – ARTEMİS TAPINAĞI’NDAN, ANTİK ROMA SANATINA AİT MARMARA MERMERİ ÖRNEĞİ. MODERN MARBLE PRODUCTION FACILITIES FROM THE EARLY 20TH CENTURY / MARMARA MARBLE IN ANCIENT ROMAN ART FROM THE TEMPLE OF ARTEMIS IN EPHESUS ON THE AEGEAN.
cracking when being transported, it was abandoned. Later in the Ottoman period stone and marble workmanship reached its peak. Starting in the 15th century to the 19th century, many of the grand Ottoman structures such as Suleymaniye Mosque, Cemberlitas Hamam, Ciragan Palace and Dolmabahce Palace all utilized marbles from the Marmara Island. Many of the architects of the period, especially the leading Ottoman architect Mimar Sinan chose Marmara Marble for columns, floor paving and interior and exterior architectural decoration.
MARMARA MARBLE TODAY The 20th century history of Marmara Marble saw the commercialization of Marmara Marble and its export to markets in northern Europe. The first marble factory was founded in 1912 in the municipality of Saraylar. This factory, which was co-owned by a British and Belgian partnership operated until 1974. Today the municipality of Saraylar has 15% of the marble in Turkey. These marbles are 95% pure and of large crystals. There are 30 block marble quarries and 25 marble production facilities in Saraylar providing marble for national and international markets. Marmara Island still has 1.8 million cubic meters of marble reserve. With 300 thousand cubic meters of block production, the island reserves produce up to one million tons of marble. Employing over 1500 people, the island’s marble production provides 50 million dollars of export to countries such as Syria, Greece, Jordan, Albania, China, Germany, USA and Israel. The marble sold to Israel for example is used for grave stones, a popular and economic use for the Marmara Marble also in the Ottoman period. Today, one of the two municipalities in the Marmara Island, Saraylar organizes ‘’The International Marmara Island Proconnesos Marble and Sculpture Symposium’’ with the collaboration of Mimar Sinan Univesity of Fine Arts in Istanbul. For the last 13 years, the symposium has hosted 70 sculptors from Japan, Bolivia, France, Romania and China to create more than 120 sculptures. Each summer, six artists and two students stay on the island for a month working with the marbles from the island’s quarries. The sculptures created are then displayed in the park between the Saraylar Port and the beach one of the few ‘’sculpture parks’’ in Turkey. MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 15
MERMER.indd 5
4/11/11 6:03 PM
Bilgi/Info
Türkiye dünya mermer-traverten ihracatında dünya lideri
T
ürkiye dünyanın en büyük doğal taş ihracatçılarından biri... 2000’li yılların başında 189 milyon USD olan doğal taş ihracatı, ilerleyen yıllarda devamlı bir artış göstererek 2006 yılında 1 milyar USD sınırını aştı, 2008 yılında ise 1,4 milyar dolara ulaştı. 2008 yılında yaşanan küresel krizin etkileri ve özellikle ABD pazarında yaşanan düşüş, Türkiye’nin doğal taş ihracatını da etkiledi ve 2009 ihracat tutarı 1,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2010 yılında ise Türkiye’nin doğal taş ihracatı, 2009 yılına göre miktarda %33, değerde ise %26 oranında artış göstererek 6,6 milyon ton karşılığı 1,568 milyar USD ile rekor düzeye ulaştı. 2010 yılında doğal taş ihracatının blok ve işlenmiş ürün gruplarına göre dağılımına baktığımızda, blok ihracatının toplam doğal taş ihracatının %23’ünü oluşturduğu ve 365 milyon USD olarak gerçekleştiği, işlenmiş doğal taş ihracatının ise % 77 paya karşılık olarak 1,203 milyar USD olarak
gerçekleştiği görülüyor. 2010 yılında, doğaltaş ihracatımızın %75’lik kısmı, ilk on sırada yer alan Çin, ABD, Irak, İngiltere, Suudi Arabistan, Kanada, Hindistan, Libya, Fransa ve İsrail’e yapıldı. 2003 yılında 8,5 milyar USD olan dünya doğal taş ithalatı, 2008’de 17,7 milyar USD ile en üst seviyesine ulaşmış ancak ekonomik kriz nedeniyle 2009’da 13,2 milyar USD’ye düştü. 2009’da doğal taş sektöründe dünyada en çok ithal edilen ürün grubu %44’e yakın bir oranla blok ve işlenmiş granit, %33’lük payla blok ve işlenmiş mermer-traverten, %23 ile blok ve işlenmiş diğer doğal taşlardır. Türkiye’nin doğal taş sektörü içerisinde ana ihracat kalemini mermer ve traverten ürünleri oluşturuyor. 2009 yılında 4,5 milyar USD olarak gerçekleşen dünya mermer traverten ihracatında Türkiye’nin payı %26. Türkiye, 1,17 milyar USD’lik mermer traverten ihracatı ile İtalya’yı geride bırakarak dünya birincisi oldu.
16 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
IHRACAT.indd 2
4/11/11 6:04 PM
TURKEY, THE WORLD’S LEADER IN MARBLE AND TRAVERTINE EXPORT
T
urkey is one of the world’s leading countries in natural stone export. In the beginning of the 2000s Turkey’s natural stone export was 189 million USD. Showing a consistent increase, this number exceeded 1 billion USD in 2006 and reached 1.4 billion USD in 2008. The effect of the economic downturn of 2008 and especially the fall in the American markets on Turkey’s natural stone export has resulted in the amount to fall to 1.2 billion USD. Nevertheless, Turkey’s natural stone export has increased by 33% in volume and 26% in value and resulted in 1.57 billion USD amounting to 6.6 billion tons. If we take a look at the breakdown of exports in terms of block and processed stone, we see that block exports
constitute 23% of total natural stone exports equalling 365 million USD, while processed stone exports have a share of 77% equalling to 1.2 billion USD. In 2010, 75% of the natural stone exports of Turkey have been to 10 countries, Cihna being the number one importer, followed by the USA, Iraq, England, Saudi Arabia, Canada, India, Libya, France and Israel. Worldwide natural stone imports were at their highest level in 2008 at 17.7 billion USD but this amount dropped to 13.2 billion USD in 2009 due to the global economic downturn. In 2009 the most imported product group was block and processed granite with a share of 44%, followed by 33% of processed marble and travertine and 23% other kinds of natural stones.
TÜRKİYE DOĞALTAŞ İHRACATININ BLOK VE İŞLENMİŞ ÜRÜN İHRACATINA GÖRE DEĞİŞİM GRAFİĞİ Breakdown of Turkish natural stone block and processed stone products exports 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Milyon / Million USD
71 360
Blok / Block
92
İşlenmiş / Processed
534 118 687 167 860 222 1.021 308 1.094 320 921 365
1.203 MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 17
IHRACAT.indd 3
4/11/11 6:04 PM
Dosya/Report
21. Yüzyılın camileri MODERN CAMİLER, İSLAM DÜNYASINDA YEPYENİ BİR MİMARİ DEVRİN HABERCİSİ. GELENEKSEL MİMARİ UNSURLARI VE FORMLARI, İÇLERİNDE BULUNDUKLARI ŞEHİRLERİN MODERN DOKULARI İLE BİR ARAYA GETİREN BU 21. YÜZYIL CAMİLERİNİN ORTAK ÖZELLİĞİ BİRER İBADET MEKANINDAN ZİYADE TOPLUMSAL İLETİŞİMİ VE PAYLAŞIMI DESTEKLEYEN MERKEZLER OLARAK TASARLANMALARI.
MOSQUES OF THE 21ST CENTURY MODERN MOSQUES ARE THE HARBINGERS OF A BRAND NEW ERA OF ISLAMIC ARCHITECTURE. THESE 21ST CENTURY MOSQUES ARE ADAPTING TRADITIONAL ARCHITECTURAL ELEMENTS AND FORMS TO THE URBAN CONTEXT WITH THE COMMON DENOMINATOR OF THEIR OBJECTIVE: BRINGING DIFFERENT CULTURES TOGETHER FOR MUTUAL UNDERSTANDING. YAZI-TEXT: NEYLAN BAĞCIOĞLU
18 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 2
4/11/11 6:17 PM
1
000 seneyi aşkın süredir bir ülkenin Müslüman olup olmadığını anlamak için şehir silüetine bakmak yeterliydi. Çoğu cami kubbesi ve minaresiyle bir yandan tarihi İslam dokusunu temsil ederken bir yandan da o şehri tanımlayan mihenk taşlarından biri olarak kabul ediliyordu. Bu durum değişmeye başladı. Son birkaç senedir, İslam dünyası yeni ve modern bir mimari tarz ile karşı karşıya. Gelenekten gelen mimari unsurlar ve yerleşik formsal kabuller, çağdaş dünya anlayışıyla tanışıyor. Bu tarzın temsilcileri olan yeni nesil mimarlar arasında Müslüman olduğu gibi müsliman olmayan mimarlar da yer alıyor. 21. yüzyılın camileri inşa edilecekleri şehirlerin gökdelenlerine ve alışveriş merkezlerine ayak uyduracak modernlikte. Bu camiler, yenilikçi tasarımlarının yanı sıra işleyişleri, sundukları hizmetler ve ideolojileri ile de ilgi çekiyor. ‘Kadınlar camilerin ana bölümlerine kabul edilmeli mi?’ ‘Minareler camilerin vazgeçilmez parçası mıdır?’ gibi tartışmaları başlatmaları bir yana, bu camiler İslam mimarisinde yepyeni bir devrin de habercisi konumundalar. Avrupa’daki Müslüman nüfus son on senede 12 milyondan 20 milyona çıktı. Bu artış, beraberinde yeni camilerin inşa edilmesi ihtiyacını getirdi. Sadece İtalya’daki camilerin sayısı, son yedi senede 351’den 735’e çıktı. Avrupa’daki kiliseler her sene azalan ziyaretçi sayıları karşısında okullara, gece kulüplerine ya da süpermarketlere çevrilirken, eski ilaç fabrikaları ve hatta terk edilmiş kiliseler camilere dönüştürülmeye başlandı. Camilerin başlıca var oluş amacı, Müslüman nüfusa bir araya gelebilecekleri ibadet alanı sunmak... Buna ek olarak bilgi akışı sağlamak, eğitim ve sorun çözmek gibi hizmetler de camilerin görevleri arasında yer alıyor. Hazreti Muhammed’in de dediği gibi esasında tüm dünya bir camidir, bir Müslüman, çölde, evinin salonunda ya da bir havaalanında bile ibadet edebiliyor. Dünyada bilinen ilk üç cami sadece ahşap direklerin taşıdığı palmiye yapraklarının gölgesindeki açık alanlardan oluşuyordu. Arap Yarımadası’nda yer alan bu ilk üç camiden sonraki 1000 senede dünyanın dört bir yanında inşa edilen camiler, farklı kültürlerde değişiklik gösterse de günümüzde rastladığımız görünümlerini kazandı. Din geliştikçe ve ritüeller yerleştikçe dönemin ve coğrafyanın etkisiyle farklı şema, form ve kalıplar eklendi. Bu yapısal katkılar, forma dair önerilerden ziyade, mevcudu ayıklama ve arıtma mantığına dayanıyordu ve temelde İslam sanatının özünü oluşturan
RUX ARCHITECTS, NEW YORK TARAFINDAN TASARLANAN VE YARIŞMA BİRİNCİSİ OLAN VANİSHİNG MOSQUE, BAE. MİNBER DEV BİR PERGEL İĞNESİ GİBİ MEKKE YÖNÜNÜ İŞARET EDİYOR. BEYAZ MERMER CEPHESİ VE DERİN GÖLGELİ KEMER ALTLARIYLA DİNAMİK VE KONTRASTLI BİR AYDINLATMA SAĞLANIYOR. THE VANISHING MOSQUE, UAE, WINNING COMPETITION PROPOSAL BY RUX ARCHITECTS, NEW YORK. THE PRAYER PLINTH POINTS IN THE DIRECTION OF MECCA, LIKE A GIANT COMPASS NEEDLE. WHITE MARBLE FAÇADES AND DEEP SHADED ARCADES CREATE DYNAMIC AND CONTRASTING LIGHTING CONDITIONS.
imgelerin soyutlanmasıydı. Zaman içinde camiler, dış avlu (harim), iç avlu (harem), sahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, türbe ve hazire gibi bölümleri içinde barındırmaya başladı. Müslüman nüfus zenginleştikçe ve global dünyanın gereksinimleri doğrultusunda hareketlendikçe, camilerde de globalleşmenin etkileri hissedilir oldu. Modern camiler, 21. yüzyılın yenilikçi mimari anlayışını yansıtmaya başladı. Geleneksel anlayış, minimalist tavırla harmanlandı ve sonuçta camiler hem mimari olarak hem de sundukları hizmetler açısından yeni devrin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde ibadet yerlerinden çok dini merkezler olacak şekilde biçim değiştirdi.
F
or over a thousand years most mosques and consequently the skylines of many Islamic cities featured domes and minarets. The static traditions of Islamic cities for many years at odds with modern architecture have recently started to change as contemporary tastes have found their way into Islamic spiritual contexts. In the last few years, from diverse locations such as New York, mid America, Dubai, a new generation of mosques designed by innovative Muslim as well as nonMuslim architects and designers have started to emerge. Making a major break with the past these ideal projects for 21st century Islamic spiritual buildings are contemporaneous in style and concept with the cities they are set in. While some of these innovative designs have sparked controversies in both conservative and progressive circles with questions such as ‘should women be allowed in a mosque’s main hall’ or ‘are minarets necessary’, it is clear these design concepts are the pioneers of a distinct creative period in Islamic architecture. If we look around the world today the number of Muslims in the west has increased rapidly as the result of immigration. For example, the number of European Muslims has grown twofold — from 12 million a decade ago to 20 million today. This in turn has brought about the need for mosques in Europe as well as North America. Alone in Italy, the number of mosques has grown from 351 to 735 in a mere seven years. While European churches attract less and less visitors each year or are converted into luxury lofts and schools, mosques are being built in old nightclubs and supermarkets, in former sauerkraut and pharmaceutical factories and even in abandoned churches. The main function of a mosque is providing a space for Muslims to come together for prayer. In Islamic communities in Western Europe and North America these mosques also serve as centers for information, education and dispute settlement. Piety in Islam and fulfilling the duty of the daily five prayers can actually be done anywhere rendering the mosque as a highly abstract marking of a place. The Prophet Mohammed once asserted that ‘the whole world is a mosque’, thus acknowledging that a faithful Muslim can pray in a desert, a living room and even today in an airport lounge or museum. While typically grand entryways and tall towers, or minarets, have been and continue to be associated with mosques, the first mosques, namely the first three ‘masajid’ were very simple open spaces on the Arabian Peninsula. Over the next 1,000 years as Muslims started moving to other parts of the world, these were updated acquiring their now-distinctive features and adapting to different cultures. Today as Muslims accumulate wealth and are globally mobile, mosques are also getting the global makeover. The 21st century mosques reflect the innovative architectural styles of an era focused on issues of community, ecology and aesthetics. In addition to the modern and high-tech visual styles -true to form, they are becoming places not only for prayer but also for other functions required of 21st century lifestyle. MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 19
Cami.indd 3
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
VANISHING MOSQUE
DUBAI, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ DUBAI, UNITED ARAB EMIRATES
Dikkat çeken bir diğer 21. yüzyıl camii ise New York’tan RUX Design’ın tasarladığı ‘The Vanishing Mosque’ (Kaybolan Cami). Minimalist mimari anlayışa sahip Vanishing Mosque ismini, Mekke’ye doğru bakıldığında algılanan sıfırlanma, kaybolma noktasından alıyor. Fiziksel bir bina fikrini en basite indirgeyerek, binalar arasındaki boş alanı ibadet mekanına çeviren caminin bir açık hava abdesthanesi ve yine açık havada konumlanan kademeli bir namazgahı bulunuyor. Vanishing Mosque, Dubai’de düzenlenen Traffic Design Competition Vol. 2 – Design as Reform, (Traffic 2. Tasarım Yarışması – Reform için Tasarım) yarışmasının birincisi seçilen RUX Design’ın projesi. ‘Mimari ile Cami’ kategorisindeki on finalist arasından birincilik ödülünü kazanan RUX Design’ın Vanishing Mosque projesi, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Traffic stüdyosu tarafından inşa edilecek. Dubai’nin kentsel dokusuyla uyumlu olacak şekilde tasarlanan Vanishing Mosque, çevresindeki binalar ve açılıp kapanır güneşlikler sayesinde gölgeleniyor. Açık hava plazasını andıran namazgah günde beş defa namaz için kullanılıyor. Kemerli ve tuğlalı çevre binalara bakıldığında oluşan açı tepesi, Mekke’ye bakışı
derinleştiriyor. Kaybolan Cami, kutsal bir ibadet alanı olmanın yanı sıra halka açık bir plaza. Etrafında dükkanlar, oteller ve kültürel etkinlik alanları bulunuyor. Binalar arasındaki konumu sayesinde sembolik ve neredeyse sinematik bir deneyime olanak tanıyor.
VANISHING MOSQUE’UN KAPISI YA DA DUVARLARI YOK Vanishing Mosque’un kapısı ya da duvarları yok. Hareketli şehir hayatının tam merkezinde, her an herkese açık bir yer. Tasarımını İslam dininin özündeki kıbleye doğru dönme anlayışından alan caminin plazasının zemini ve çevre binaların açısı Mekke’ye doğru dramatik bir perspektif oluşturuyor. Bu perspektifi kuvvetlendiren açılır kapanır güneşlikler, çevredeki binaların olduğundan daha uzak görünmesine sebep oluyor. Vanishing Mosque’un tasarımındaki her detay gibi bu yerleşim de sıfırlanma açısını ve sonsuzluk algısını pekiştiriyor. RUX Design’ın Vanishing Mosque’u, tam da bir 21. yüzyıl camisinden beklendiği gibi, açık hava plazası ve davetkar konumu ile sosyokültürel alışverişi destekliyor.
VANISHING MOSQUE. GECE, BİNAYI ÇEVRELEYEN YAPILARIN GÖLGELERİ, İKONİK MİMARİNİN ÜZERİNE DÜŞÜYOR. ALAN, CAMİ OLARAK KULLANILMADIĞI ZAMANLARDA, GÜNDELİK KULLANIMA AÇIK. THE VANISHING MOSQUE. IN THE EVENING, LIGHTS FROM THE SURROUNDING BUILDINGS CAST SHADOWS ACROSS THE ICONIC ARCHITECTURE. THE PLAZA BECOMES A PLACE FOR CASUAL INTERACTION AND LEISURE WHEN IT IS NOT IN USE AS A MOSQUE.
20 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 4
4/11/11 6:17 PM
Another important 21st century mosque is ‘The Vanishing Mosque’ in the UAE. Its name ‘refers to the vanishing point, as experienced when pointing towards Mecca as well as the fact that the architectural concept essentially is at bare minimum. Stripping down the idea of a physical building, and creating a place of worship in the alleys between buildings, The Vanishing Mosque includes an ablution pool beneath an open-air, triangular, stepped platform for prayer. This Vanising Mosque by Manhattan studio RUX Design was the winner of the Traffic Design Competition Vol. 2 – Design as Reform, in Dubai, 2010. Their design was chosen from among ten international finalists for the “Mosque Through Architecture” category. The Vanishing Mosque will be commissioned and built by Dubai gallery and studio Traffic in the United Arab Emirates. Intricately woven into the texture of Dubai, Vanishing Mosque is shaded by neighboring buildings and retractable sun-screens. Its plaza will be used for prayer five times daily and as an open public space at other times. The colonnade arches and brickwork of the surrounding structures will decrease in size towards the space’s apex, deepening the sense of distance looking towards Mecca. The Vanishing Mosque is an urban plaza as well as a sacred prayer space. It is a symbolic and cinematic spatial experience between buildings. Retail, cultural venues, apartments, hotels,
and deep shaded arcades define the edges of its plaza. This plaza space is used exclusively for prayer during Salat, 5 times a day and it is open to the public as a social space during the rest of the day and evening.
A MOSQUE WITHOUT WALLS OR DOORS The Vanishing Mosque has no doors or walls. It is open to anyone and everyone at anytime, seamless with the streets and the bustling city life. Its design is actually inspired by one of the fundamental traditions of Islam: the need to orient towards the direction of Mecca. The city floor and building façades of the plaza all bend and angle in unison, creating a dramatic forced perspective view through the city to Mecca. The arches of the colonnades and the marble bricks on the building façades get smaller in the direction of Mecca making them appear more distant then they actually are. Retractable shading structures that limit the afternoon sunlight are also designed to reinforce the sense of forced perspective. Almost every angle and every detail of the Vanishing Mosque foster this vanishing point perspective and a sense of infinity. RUX Design’s Vanishing Mosque aims to create public grounds for social and cultural dialogue with its welcoming and open-air plaza.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 21
Cami.indd 5
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
GREEN MOSQUE, ABD, ÖDÜLLÜ TASARIMI. CAMİ KOMPLEKSİ, CEMAAT OLARAK BİR ARAYA GELME VE SOSYALLEŞME FİKRİNİ KUVVETLENDİRİYOR. THE GREEN MOSQUE, USA WINNING DESIGN. THE MOSQUE COMPLEX STRENGTHENS THE IDEA OF COMING TOGETHER AND SOCIALIZING AS A COMMUNITY.
22 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 6
4/11/11 6:17 PM
GREEN MOSQUE WISCONSIN, AMERİKA WISCONSIN, USA
‘Bina: Sorun ya da Çözüm’ isimli uluslararası yarışmanın ‘En İyi Serbest Dini Yapı’ ödülünü Team 42’nun tasarımcıları Onat Öktem, Ziya İmren, Zeynep Oktema ve Uri Tzarnotzky kazandı. Amerika’nın Wisconsin eyaletinde yer alan Green Bay’deki sürdürülebilirlik anlayışıyla tasarlanan ‘Green Mosque’ (Yeşil Cami), geleneksel İslam mimari anlayışını modern şehir ortamına uyarlıyor. Cami kompleksi, ana bina, kütüphane, ders ve vaaz odalarının yanı sıra bir de aş ocağından oluşuyor. Green Mosque yapısal açıdan, kültürel aktiviteleri ve sosyalleşmeyi destekliyor. Farklı üniteleri altında barındıran kubbesi toplanma ve bir araya gelme eylemini fasilite edecek şekilde konumlanıyor. Yerleşim planı bir yandan bir araya gelmeyi ve ziyaretçiler arasında etkileşimi desteklerken, mahremiyeti de mümkün kılıyor. Abdesthane ve namazgah, caminin diğer bölümlerinden farklı giriş katları sayesinde ayrılıyor. Farklı katlar, açık alandan, yarı-açık ve en sonunda da kişiye özel alanlara doğru kademeli geçişi sağlıyor. Kullanılan çift cidarlı sistem termal tampon bölge oluşturarak caminin ana kitlesini dışarıdan ayrıştırıyor. Bu sistem, kış aylarında ısıtma, yaz aylarında da soğutmayı kolaylaştırdığı gibi içerideki havanın sakinliğini koruyor. Diğer yandan kullanılan dikey cam yüzeyler caminin spiritüelliğine katkıda bulunuyor.
ÇEVRECİ VE İŞLEVSEL Green Mosque tasarımıyla işlevselliği ve sürdürülebilirliği destekliyor. Green Bay bölgesinin nemli ve yağışlı iklimini en doğru şekilde kullanmak amacıyla kubbenin üzerine yerleştirilen solar ısı hücreleri su ısıtıcısı işlevi görüyor. Kütüphane, aş ocağı ve vaaz odalarının yeşil çatıları binaya izolasyon sağlıyor. Su tüketimini azaltmak amacıyla yağmur ve abdesthaneden toplanan atık sular arıtılarak sebze bahçesinin sulaması için kullanılıyor. Sebze bahçesinde yetiştirilen mısır, soğan ve patates, aş ocağı vasıtasıyla cemaate sunuluyor. Green Mosque’ta tercih edilen düşük akımlı batarya ve tuvalet tesisat sistemi sayesinde su tasarrufu sağlanıyor. Geri dönüşümlü materyaller ile yapılacak inşaat, düşük kimyasal madde içeren boya, yapıştırıcı ve macun kullanımı ve karbon emisyonunu minimize etmek için lokal malzemelerin temini ile destekleniyor. Green Mosque, gerek sürdürülebilirlik ajandasıyla gerek de sunduğu hizmetler ile toplumsal iletişime elverişli bir mekan sunuyor. GREEN MOSQUE. BİR ARAYA GELEN YAPI ELEMANLARIYLA OLUŞTURULAN KUBBE, CAMİNİN BİR ARAYA GETİRME FONKSİYONUNU TEMSİL EDİYOR. THE GREEN MOSQUE. THE STRUCTURE OF THE DOME REPRESENTS THE GATHERING FUNCTION OF THE MOSQUE WITH ITS STRUCTURAL UNITS COMING TOGETHER TO COMPOSE THE DOME SHAPE.
With their design for the ecological Green Mosque Team 42’s designers Onat Öktem, Ziya İmren, Zeynep Öktem and Uri Tzarnotzky have won the ‘Best Freestanding Religious Structure’ category of the international competition ‘The Building: Problem or Solution’ 2010 sponsored by the US based environment and religious foundation, Faith in Place. Their sustainable Green Mosque, located in Wisconsin, combines traditional architectural elements with the modern urban context. The mosque complex is composed of a main mosque building, a library, education and lecture halls, accompanied with a soup kitchen. Structurally, the Green Mosque advocates the idea of coming together and socializing as a community with social and cultural activities married to an environmental consciousness. Its dome represents the gathering function of the mosque with its separate units coming together to compose the dome shape. The complex not only acts as a continuous interaction space but also respects the privacy of visitors. The ablution space and the prayer areas are separated from the rest of the complex by entrances at different levels. The separation of levels allows a gradual transition from public to semi-public and finally to private spaces of the complex. The Green Mosque incorporates many techniques designed for the more efficient use of energy. The double-hull system in the mosque creates a thermal buffer zone between the main mass and the exterior. This system facilitates internal heating in winter, protecting the interior from weather conditions while also providing for insulation from sound in the prayer area. Using light as a conceit stylistically these vertical glass surfaces also enhance the spiritual sanctity and the prayer area.
ENVIRONMENT-FRIENDLY AND FUNCTIONAL Green Mosque advocates sustainability. In order to utilize the humid and rainy climate, solar thermal cells are disposed on the units composing the dome, serving as water heaters. The green roofs of the library, soup kitchen and lecture halls provide insulation for the building, keeping the heat outside. To reduce water consumption, rain and waste-water from ablution is collected and purified to be used for the vegetable garden. The vegetable garden in turn, supports the community via the soup kitchen, by production of corn, onions and potatoes; all produce that are easily cultivated in the humid climate. Green Mosque also features low flow toilets, waterless urinals, low-flow faucets and water-efficient plumbing fixtures that contribute to water savings. The construction is to be done using materials with recycled content. Paints, adhesives, and sealants that feature low chemical emissions that are less harmful for the environment and locally sourced materials to minimize carbon emission from transportation will be used, thus contributing to the team’s sustainability efforts. In conclusion, Team 42’s Green Mosque fosters social dialogue with its strong agenda for sustainability and endeavors to provide for the community.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 23
Cami.indd 7
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
PARK51
NEW YORK, AMERİKA NEW YORK, USA
İlk başta Cordoba House ismiyle tasarlanan Park51, World Trade Center’ın iki sokak ötesinde inşa edilecek 13 katlı İslami merkez. Geniş bir namazgahı içinde barındıran Park51’da bir konferans salonu, bir restoran, derslikler, galeriler, havuz, spor salonu ve 11 Eylül, 2001 mağdurları anısına yapılan bir anıt bulunuyor. 2009 yılının Temmuz ayında gayrimenkul şirketi Soho Properties 45-47 Park Place’teki binayı aldı. Başta konut kompleksi inşa etmeyi planlayan Soho Properties’in yönetim kurulu başkanı ve CEO’su Sharif El-Gamal, İmam Feisal Abdul Rauf’un ibadet alanı da olan bir sosyal merkez fikrini benimsedi. Projenin yatırımcıları vergiden muaf Cordoba Initiative ve American Society for Muslim Advancement (ASMA). Rauf aynı zamanda Cordoba Initiative’in kurucusu ve CEO’su, eşi Daisy Khan ise ASMA’nın direktörü. 100 milyon dolara mal olacak binanın modeli New York’taki Musevi Merkezleri ve YMCA’lerden ilham alarak tasarlanacak. Medya tarafından ‘Ground Zero’ Camisi olarak adlandırılan, Park51, 11 Eylül saldırılarından önce Burlington Coat Factory’nin bulunduğu 1850’lerin İtalyan tarzıyla tasarlanmış binanın yerinde inşa edilecek. Amerika’da bir hayli tartışma yaratan projenin mimarları SOMA Architects, amaçlarının farklı dinler ve inançlardan gelen New Yorklular arasında birlik yaratmak olduğunu söylüyor. Projenin yeri ve amacı medyada fazlasıyla konu edilmesinin en önemli sebebi... Ortaya çıkan sosyo-politik ayrılık, mimarinin politik arenadaki önemine ve görevine dikkat çekiyor. Farklı tarz ve malzemeleri bir araya getiren kulenin ilk iki katı Müslümanlara ibadet alanı sunarken, diğer katlar farklı din mensuplarına hizmet veriyor. Binanın cephesini kaplayan buz beyazı kafesteki desenler İslam mimarisinin detaylarının yanı sıra Musevilik’teki David Yıldızı’ndan da esinleniyor. Park51’in fütüristik tarzı, çevre binalarla uyum sağlarken farklı bir karakter de kazandırıyor. Cephedeki girift detaylar binanın içinden de görülebiliyor. Gündüz ışığın içeriye girişini sağlayan kafes, geceleri ise içerideki ışığın dışarıya taşmasını sağlıyor. Park51 projesi, gerek mimari anlayışıyla gerek de sunacağı hizmetlerle New York’un Müslüman cemaati kadar diğer din ve kültürlerden insanları da bir araya getirmeyi hedefliyor.
Coined by many as the ‘Ground Zero Mosque’, Park51 will replace the 1850’s Italianate-style building that was being used as the Burlington Coat Factory before it was damaged in the September 11, 2001 attacks. The project has been the cause of much controversy and debate in the US. SOMA Architects Beirut/New York, state that their main goal with Park51 is to promote unification and interconnectivity among the many faiths and religions that constitute the social network of New York City. The over-mediatization of the project caused by its program and its location has brought a socio-political split that has placed the architectural product at the center of this controversy, thus signaling architecture as the solution to the socio-political debate. The real-estate company and developer Soho Properties purchased the building and property at 45–47 Park Place in July 2009. Soho Properties’ Chairman and CEO, Sharif El-Gamal initially planned to build a condominium complex at the site, but was convinced by Imam Feisal Abdul Rauf’s idea for a community center with a prayer space. The investors in the transaction were the Cordoba Initiative, a tax-exempt foundation and the American Society for Muslim Advancement (ASMA). Rauf is founder, CEO, and Executive Director of Cordoba Initiative, and founder and CEO of ASMA, and his wife, Daisy Khan, is the ASMA Executive Director. The two foundations proposed to use the property as the site for a $100 million community center modeled after NYC’s Jewish Community Centers and YMCAs. The mixed-use tower of Park51 will devote two basement floors to a Muslim prayer area, and the remaining 13 stories are designed for secular and multi-faith use. An ice-white latticework effect scatters across the facade, with allusions to both traditional Islamic architecture and iconic symbols from other faiths, such as the Jewish Star of David. The futuristic feel of Park51’s structure is aimed to add personality into its neighborhood. The intricate detail of the facade is also visible from the interior, allowing light to enter the building during the day and floods out at night. The building will promote energy-efficiency and transparency. All in all, the Park51 project aims to bring together and serve the New York Muslim community as well as people from other social and religious circles. SOMA ARCHITECTS, BEYRUT-NEW YORK TARAFINDAN TASARLANAN PARK 51 SOSYAL MERKEZİ, NEW YORK, ABD. AYNI ZAMANDA “GROUND ZERO CAMİİ” OLARAK DA BİLİNEN BU TARTIŞMALI PROJE, ASLINDA NEW YORK’UN ŞEHİR MERKEZİNDE BULUNAN BİR İSLAMİ SOSYAL MERKEZ. PARK 51 COMMUNITY PROJECT, NEW YORK, USA BY SOMA ARCHITECTS, BEIRUT-NEW YORK. THIS CONTROVERSIAL PROJECT ALSO KNOWN AS “GROUND ZERO MOSQUE” IS ACTUALLY AN ISLAMIC COMMUNITY CENTER IN DOWNTOWN NEW YORK CITY.
24 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 8
4/11/11 6:17 PM
PARK 51. BİRBİRİYLE BAĞLANTI İÇERİSİNDEKİ AĞLARDAN OLUŞAN CEPHESİ VE PARLAK BEYAZ, GÜN IŞIĞI İLE AYDINLANAN İÇ MEKANI İLE 13 KATLI ETKİLEYİCİ BİR YAPI. 100 MİLYON USD’LİK PARK 51, FARKLI KULLANIMLARA AÇIK BİR KÜLTÜREL VE TOPLUMSAL MERKEZ. PARK 51. A DRAMATIC 13-STORY BUILDING WITH A FAÇADE OF INTERCONNECTED WEBBING AND A BRIGHT WHITE, DAY-LIT INTERIOR. PARK51 WILL BE A $100 MILLION MIXED-USE CULTURAL AND COMMUNITY CENTER.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 25
Cami.indd 9
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
CAMİ MİMARİSİ ÜZERİNE FİKİR YARIŞMASI, ÖDÜLLÜ PROJELER, KAYSERİ, TÜRKİYE IDEAS ON MOSQUE ARCHITECTURE COMPETITION WINNERS, KAYSERI, TURKEY
Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin Büyük Usta Mimar Sinan Anısına açtığı ‘Cami Mimarisi Üzerine Fikir Yarışması’na katılan 250 proje arasında altı cami projesi ödüle layık görüldü. Amacı, cami konusunu kendi özgün koşulları içinde tartışmaya açmak ve bu konudaki düşüncelerin yapısal ipuçlarına ulaşmak olan yarışmanın en önemli özelliklerinden biri coğrafi konumdan bağımsız ve zamanın ruhunu taşıyan özgün örnekleri desteklemesi. Kazanan projelerden ilki Özgür Karakaş’ın ana yapısal çıkış noktası ilk ‘öz’e dönüş, sıralı mekan, iç/dış, öz/kabuk birliği olan camisi. Kutlu İnanç Bal ve Hakan Evkaya’nın projesi ise İslam’ın en temel özellikleri olan sadelik ve şeffaflığı temel ediniyor. Bahadır Altınkaynak, Tevfik Mehmet Aydın, Zeliha Kaya, İbrahim Eyüp ve Olcay Ovalı Eyüp’ün cami projesi avlu ve camiyi bir bütün olarak ele alıyor. Yarışmada en çok ilgi gören projelerden biri ise Viyana’dan Emine Didem Durakbaşa’nın ‘Yeşil Cami’si. Yeşil Cami, tasarımını, başka yapı türlerinden farklı olarak, günümüzde referanslarını halen 400 ila 600 yıl öncesinden kalan kalıplaşmış bir kütüphaneden alıyor. Günümüzde mekanın niteliğinden çok şablonlaşmış ve ezberlenmiş yapısal elemanlarla dolu camilere neredeyse bir başkaldırı olarak tasarlanan bu proje, cami yapısını mekansal olarak günün imkanları doğrultusunda inceleyerek yorumluyor. Üç bölümden oluşan Yeşil Cami kompleksinin ilk bölümü avlu. Avlunun alt ve üst çeperinde cami yapısı ve servis hacimlerinin yer aldığı bölüm bulunuyor. Cami, kıble aksından ötürü ada geometrisine verev bir şekilde konumlandırılıyor. Cami düzlemi ve ada arasında kalan bölge ise tampon bölge olarak kırsal bir peyzaj alanı oluşturacak şekilde kurgulanıyor. Yarışmanın bir diğer ilgi çekici ödüllü projesi ise Cem İlhan, Aydoğan Özsoy, Tülin Hadi ve Türkan Kahveci ‘sükunet içinde hareket’ kavramıyla tasarladıkları cami. Bir camiyi cami yapan unsurları yeniden yorumlarken, esneklik ve yalınlığı ön planda tutarak ve oturmuş bir plan şemasını zorlamadan yapmayı hedefleyen ekip zamanın ruhunu yakalamak amacıyla belli başlıklar tanımlıyor: İç ve dış mekanın bütünleşmesi ve enine gelişen bir tipolojinin yeniden gündeme getirilmesi, iç bahçe ve mihrap duvarının şeffaflaşarak bütünleşmesi, ışığın tüm mimariyi var edecek şekilde kullanımı ve aşırıya kaçmayan bir tezyinat. Proje, cami-son cemaat-avlu elemanları arasında kesintisiz bir ilişki kuruyor. Tamamen şeffaflaştırılmış mihrap duvarı sayesinde duvarın arkasında kurgulanan iç bahçe ibadeti mekanının bir parçası haline geliyor. Öte yandan tek bir prekast modülün farklı konumlanması ile zengin konfigürasyonlar elde edilmiş oluyor.
Six projects have been awarded from the 250 entrants to the central Anatolian city of Kayseri Municipality’s ‘Ideas on Mosque Architecture‘ in 2009 competition in homage to the great master Mimar Sinan. The competition was devised to open the subject of mosques with its unique conditions and to distinguish ideas on the structural elements of mosques. The crucial objective of the competition was supporting authentic examples of mosques unbound by geographical location. The first of the winners is Özgür Karakaş’s project that is a structural return-to-roots featuring sequential space, inside/outside and core/shell unification. Kutlu İnanç Bal and Hakan Evkaya’s project on the other hand takes inspiration from the basic notion of simplicity and transparency in Islam. Bahadır Altınkaynak, Tevfik Mehmet Aydın, Zeliha Kaya, İbrahim Eyüp and Olcay Ovalı Eyüp’s project also promotes structural unity, addressing the open air space as a part of the mosque building. One of the competition’s most talked about projects Emine Didem Durakbaşa’s ‘Yeşil Cami’ (Green Mosque). Yeşil Cami’s design takes inspiration from a 400-600 years old library. It contests structural clichés and proposes a mosque structure that takes current needs and potentials into consideration. It encompasses three sections, first being the courtyard. The mosque and its service volumes stand above and below the courtyard. The main building is situated diagonally to the land to facilitate positioning towards the direction of Mecca. Space between the mosque’s platform and the land provides a buffer, while also creating a pastoral landscape. Another favorite of the competition is Cem İlhan, Aydoğan Özsoy, Tülin Hadi and Türkan Kahveci’s project that advocates the concept of ‘movement in serenity.’ The team reevaluates the constituents that shape a mosque, while promoting flexibility and simplicity. Without a forced scheme, the mosque aims to capture the zeitgeist by consolidating the inside and the outside area, a horizontally extensible typology and light utility. The project offers a boundless relationship of mosquecommunity-courtyard. The fully transparent mihrab walls allow the inside garden space to be a seamless place for prayer. Moreover, the precast module’s positioning allows for diverse configurations.
26 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 10
4/11/11 6:17 PM
CAMİ MİMARİSİ ÜZERİNE FİKİR YARIŞMASI, 2010, ÖDÜLLÜ PROJELER. ÜSTTE: E. DİDEM DURAKBAŞA, ÖMER SELÇUK BAZ’IN KAZANAN PROJESİ. TASARIMDAKİ ANA AMAÇ, GÜNÜN İMKANLARI İLE MEKANSAL OLARAK CAMİ YAPISININ İNCELENMESİ VE YORUMLANMASIYDI. ALTTA: KUTLU İNANÇ BAL, HAKAN EVKAYA. ÇAĞLAR BOYU CAMİ MİMARİ HAFIZASININ EN GÜÇLÜ FORMU OLAN KUBBE, GELENEKSEL KULLANIMININ DIŞINA ÇIKARTILIP, İÇ VE DIŞ CAMİ ETKİNLİKLERİNİ KAPSAYACAK BİR GÖLGELİĞE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ. KAYSERI MOSQUE COMPETITION, 2010, WINNING PROPOSALS. ABOVE: WINNING PROPOSAL. E. DIDEM DURAKBAŞA, ÖMER SELÇUK BAZ. THE GOAL OF THIS DESIGN WAS TO UPDATE THE STRUCTURE AND THE VOLUMES OF THE MOSQUE WITH CONTEMPORARY MEANS. BELOW. KUTLU İNANÇ BAL, HAKAN EVKAYA. THE DOME WHICH HAS BEEN IDENTIFIED WITH MOSQUES FOR CENTURIES HAS BEEN TRANSFORMED INTO A LARGE CANOPY COVERING ALL MOSQUE ACTIVITIES.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011• NATURA 27
Cami.indd 11
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
MODERN TÜRK CAMİ MİMARİSİ MODERN TURKISH MOSQUE ARCHITECTURE YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ
Modern Türk mimarisi tarihinde pek fazla cami örneğine rastlamak mümkün değil. Çeşitli sebeplerle 20. yüzyıl Türk mimarisi bu çok yaygın bina türünde üretim yapma fırsatını bulamadı; Cengiz Bektaş’ın Etimesgut Camii (1967), Behruz ve Can Çinici’nin TBMM Camii (19861989) ve Vedat Dalokay’ın Kocatepe Camii yarışmasını kazanan –1970’de İslamabad’da yapılan Kral Faysal Camii’nde uygulanan- projesi bu dönemdeki nadir modern cami tasarımları arasında sayılabilir. İşin ironik yanı bu dönemde Türkiye’de binlerce caminin inşa edilmiş olması. Bu camiler modernizmi reddederek Osmanlı örneklerinin beton birer kopyası olarak inşa edildiler, çağımızı yansıtan bir cami mimarisi ortaya çıkmadı. Bu durum son birkaç yılda değişmeye başladı. Türkiye ve çevresindeki inşaat patlaması kent hayatı için yeni kamu alanları oluştururken, 21. yüzyılın camilerini düşünmek için de yeni fırsatlar ortaya çıktı. Türk mimarlarının cami mimarisine yeni malzemeler, uzamsal ve kavramsal stratejiler önerdikleri çağdaş yaklaşımlar ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan biri Haramidere’de Emre Arolat Architects’in 2010’da Sisli Camii için gerçekleştirdiği kavramsal tasarım. İstanbul’un bu batı bölgesindeki komşu mahallenin müteahhitlerinden Sancak’ların sponsorluğuyla tasarlanan cami, binanın bir kısmını yer altında bırakan ekolojik bir stratejiyi barındırıyor. Kendisini çevreleyen tepelerin peyzajıyla neredeyse tamamen bütünleşen cami, çevresinden ancak varlığına işaret eden bir omurga gibi duran ince bir minare ile ayrıştırılabiliyor.
Modern Turkish architecture does not have many examples of mosques in its history. For a variety of reasons Turkish architects in the 20th century did not get the opportunity to produce much architecture for this ubiquitous building type. Notable examples such as the Etimesgut Mosque, Etimesgut, 1967 by Cengiz Bektaş, the Turkish Grand National Assembly Mosque, 1986-1989, by Behruz and Can Çinici and Vedat Dalokay’s unbuilt winning competition entry for the Kocatepe Mosque, 1960, Ankara (the design for which was later transformed in the built King Faisal Mosque, 1970, Islamabad, Pakistan) were the very few modern mosque designs during this time. The irony is that in this same period thousands of mosques were built in Turkey. These built mosques however rejected modernism in favor of copies of Ottoman examples in reinforced concrete. Mosque architecture reflecting our age did not appear. This situation has started to change in the last few years. As the building boom in Turkey and the region has continued to build up new public spaces for urban living the opportunities have arisen to think about mosques for the 21st century. Contemporary approaches to mosque architecture by Turkish architects that propose new material, spatial and conceptual strategies are starting to appear . One of these is the conceptual design for the Sisli Cami (Mosque), 2010 by Emre Arolat Architects, Istanbul in Haramidere, Istanbul.
28 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 12
4/11/11 6:17 PM
ÇİNİCİ, AVCI VE ARUP’UN KABE CAMİİ EKLENTİSİ, SUUDİ ARABİSTAN, EKOLOJİ VE YAPIYI BİR ARAYA GETİRİYOR. CENGİZ BEKTAŞ’IN ETİMESGUT CAMİİ, 1967. CAMİ NAMAZ VAKİTLERİNDE CEPHESİNDEKİ ARALIKLARDAN IŞIKLA DOLUYOR. ÇINICI, AVCI AND ARUP’S KABE MOSQUE EXTENSION, SAUDI ARABIA, INTEGRATES ECOLOGY AND STRUCTURE. CENGIZ BEKTAŞ’ ETIMESGUT MOSQUE, 1967. CUTS IN THE MOSQUE SHELL BRING LIGHT INTO THE SPACE AT PRAYER TIMES.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 29
Cami.indd 13
4/11/11 6:17 PM
Dosya/Report
ÇİNİCİ MİMARLIK, AVCI, ARUP
Bu doğaya karışma hali duvarlarda ve koridorlarda yoğun doğal taş kullanımı ile desteklenerek Sisli Camii’ni bulunduğu topografiye iyice yaklaştırıyor. Türk mimarlar dünya çapındaki cami projelerinde de isimlerini duyurmaya başladılar. ABD’de faaliyet gösteren genç mimarlar Onat Öktem, Ziya İmren ve Zeynep Öktem’den oluşan ekip 2010’da, ana makalede bahsedilen Chicago’daki ekolojik Green Mosque yarışmasını kazandı. Öte yandan han Tümertekin Suudi Arabistan’daki önemli bir caminin yarışmasına davet edildi. 2008’de Çinici Mimarlık, Avcı ve Arup’un içinde bulunduğu ekip Mekke’de Kabe’yi çevreleyen Al Haram Camii’nin uzantısı için kavramsal tasarım fikirleri geliştirdi. Suudi Arabistan kralı Abdullah’ın sponsorluğundaki bu uzantı İslami geometrik desenleri modern, ekolojik tasarımla birleştiren bir kültürel hassasiyete sahip olmasıyla da son dönemin modern cami tasarımları arasında dikkat çekiyor.
Sponsored by the Sancak family, the developers of the neighboring residential projects in this western suburb of Istanbul, the Mosque utilizes an ecological strategy burying the building partly into the ground. It is barely visible on the landscape merged with the surrounding hills with only a narrow minaret like spine indicating its presence. This fading into nature is supported by the extensive use of natural stone in the walls and walkways of the Sisli Cami that further blend the building into the topography of the site. Turkish architects are also starting to contribute to mosque projects around the world. The young architectural team of Onat Öktem, Ziya İmren and Zeynep Öktem, based in the U.S.A. won a recent competition in 2010 for an ecological Green Mosque sponsored by the Faith in Place Foundation in Chicago, Illinois in 2010 (mentioned in the main article), Han Tümertekin has been involved in a invited competition for a major mosque in Saudi Arabia and a group including Çinici Mimarlık, Avcı and Arup recently completed in 2008 conceptual design ideas for the Al Haram Mosque Extension around the Kaaba in Mecca, Saudi Arabia. This design for the extension sponsored by Saudi King Abdullah brought together modern, ecological design practices with culturally sensitive architecture incorporating Islamic geometric patterns.
30 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
Cami.indd 14
4/11/11 6:17 PM
EMRE AROLAT MİMARLIK, SİSLİ CAMİİ, HARAMİDERE, İSTANBUL, 2010. DOĞAL TAŞ KULLANIMIYLA ADETA PEYZAJA GİZLENEN CAMİİ, EKOLOJİ, BÖLGESELLİK VE MODERNİZMİN KUSURSUZ BİR BİRLEŞİMİ. EMRE AROLAT ARCHITECTS, SISLİ CAMİİ, HARAMİDERE, ISTANBUL, 2010. THE MOSQUE IS HIDDEN IN THE LANDSCAPE USING NATURAL STONE, A PERFECT UNION OF ECOLOGY, REGIONALISM AND MODERNITY.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 31
Cami.indd 15
4/11/11 6:17 PM
Röportaj/Interview
Sema Topaloğlu tasarımı zanaatle buluşturuyor. TASARIMCININ DOĞAL MALZEMEYE İLGİSİ, SOYUT YAKLAŞIMLAR VE ORGANİK FORMLARLA HAYATA GEÇİYOR.
SEMA TOPALOĞLU: COMBINING DESIGN WITH CRAFTSMANSHIP THE DESIGNER’S INTEREST IN NATURAL MATERIALS RESULTS IN AN ABSTRACT APPROACH AND ORGANIC FORMS.
32 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
SEMA 5.indd 2
4/11/11 6:18 PM
Tasarım eğitiminizden bahseder misiniz? En çok kimlerden ve nerelerden öğrendiniz? Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümünü bitirdikten sonra Ankara Portakal Çiçeği vadisinin mimar, şehir planlamacı ve grafikerden oluşan enerjik ekibiyle bir buçuk yıl gibi bir süre çalıştıktan sonra Brüksel’e tasarım eğitimime devam etmek için gittim. Orada iç mimariyi, zanaat –tasarım-malzeme olarak harmanlayabilen atölye çalışmaları yaptım. 1995 yılında İstanbul’a döndükten sonra Gökhan Avcıoğlu ve Boran Ekinci ile çalıştım. Her ikisinden de mimari yaklaşımlar ve tasarımın süreçleri açısından çok şey öğrendim. Mimari disiplinlerin gerçek projeye nasıl aktarıldığı, bu sürecin mimar–müşteri ilişkisini de nasıl etkilediğini sıkı sıkıya gözledim. Brüksel’de yaşayan mimar dayımdan da pratiğe ve malzemeye dayalı çok şey öğrendim. Özellikle ahşap, metal ve şimdi de taş malzemeye olan dikkatiniz özgün yaklaşımınızda önemli pay sahibi. Bu malzemelere ilginiz neden kaynaklanıyor? Onlarla çalışırken hedefleriniz neler? Doğal formlara ve malzemeye ilgim çocukluğumdaki yaramazlık günlerimde başladı. Taşranın ara sokaklarındaki zanaatkar ustalarının atölyelerinde geçirdiğim uzun zamanlarla şekillendi. Bakırcılar, hırdavatçılar hep ilgimi çok çekti. Doğal malzemeyle çalışırken malzemenin duruşuna, enerjisine vizyonumu ve enerjimi aktarmak, onların ham hallerine form vererek dokunmak hep eğlenceli bir oyundu benim için. Hayatta hiçbir şey birden bire olmuyor. Tabii ki bir süreç ve deneyimin sonucunda kararlar alıp uyguluyorsunuz. Ama önce hayal etmek gerekiyor. Galiba biraz da benim karakterimden kaynaklanıyor. Atölyelerde çalışmak ve her aşamasında olmak, dokunmak ve öyle yaratmak benim için çok önemli. Kendi marangozhanesine -ve yakında metal işçililik atölyesine- sahip çok az sayıda tasarımcıdan birisiniz belki de yegane tasarımcısınız. Buna nasıl karar verdiniz? Ofisinizin yapısı nasıldır? Multi-disiplinlerle çalışmanın enerjisine ve bu karışımın yaratıcılık üzerindeki pozitif katkısına inanan biriyim. Yaratıcılığı, üretimi, yalnızca tasarlamakla anlatmak mümkün değil. Ancak “lifestyle” kelimesi birden fazla bileşeni içine alarak, tek bir olguyla hepsini; biraz renk,
TOPALOĞLU’NUN TASARIMLARI AHŞAP VE ÇELİĞİN ÖZELLİKLERİNİ VURGULUYOR. TOPALOĞLU’S DESIGN ENHANCES THE PROPERTIES OF WOOD AND STEEL.
Can you describe your design education? What did you learn from whom and where? After graduating from the Landscape Architecture department of Ankara University, I worked for a year and a half in Ankara and then went to Brussels to continue my design education. I came back to istanbul in 1995 and worked with architects Gökhan Avcıoğlu and Boran Ekinci. Both have taught me a lot on architectural perspectives and design processes. I’ve paid attention to how architectural disciplines are applied into real projects and how this affects the architect-client relationship. I’ve also learned a lot about materials and the practice of architecture from my architect uncle in Brussels. Your attention to materials and methods especially in wood, metal and now stone is a unique aspect of your approach. What is your interest in these materails? What are your objectives in working with them? My interest in natural forms and materials started all the way back when I was a naughty little kid. It was shaped during the long times I spent at craftsmen’s workshops in the side streets of country towns. It has always been an enjoyable game for me to apply my energy and vision to the natural material I work with, touching them to shape their raw state. You are one of the few designers who has her own workshop for carpentry and soon metalwork. Why did you decide to do this? What is the set-up of your office? I believe in the energy created in multi-disciplinary work and its positive effect on creativity. Creativity and production cannot be explained solely by designing. The energy for our production comes from Istanbul and we interpret geography through culture, fashion through requirement, the streets through habits, the MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 33
SEMA 5.indd 3
4/11/11 6:18 PM
Röportaj/Interview
ZANAAT, TOPALOĞLU’NUN SANAT VE TASARIM SENTEZİNDE ÖNEMLİ BİR ROL OYNUYOR. CRAFT PLAYS IN AN IMPORTANT PART IN TOPALOĞLU’S SYNTHESIS OF ART AND DESIGN.
34 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
SEMA 5.indd 4
4/11/11 6:18 PM
past throught the present and craftsmanship through technology and art.
biraz doku, biraz malzeme, biraz desenle, biraz da oyunla ifade ediyor. Hayata karşı sağlam bir duruşla zanaatkar işi ve farkı ortaya koyan yaklaşımlar her zaman bizi anlatmaya yardımcı oldu. Zanaatı desenle ve tasarımla, eskiyi yeniyle, coğrafyayı kültürle, modayı ihtiyaçla, sokağı alışkanlıklarla, geçmişi bugünle, ustalığı teknolojiyle, grafik anlatımlarla, sanatla yorumlayan, üretimin enerjisini İstanbul’dan alan bir ofisiz. Türkiye’de de İtalya gibi ülkelerde de tasarım yaptınız. Türkiye gibi bir yerde çalışmanın sizin için farkı nedir? Türkiye derken aslında İstanbul’dan bahsediyoruz hepimiz. Buranın enerjisinden, dinamiklerinden... Oysa ben dağlardan, Karadeniz ve coğrafyasından, mimarisinden oldukça etkileniyorum. Tabii ki İstanbul sonsuz kaynakları olan bir coğrafyada. Ben de burada yaşayan ve üreten birisi olarak çok zengin kaynakları, sonsuz özverili ustaları, halen insani duyguların tasarıma ve malzemeye aktığı yegane toprakların farkını görüyor ve bundan besleniyorum. Stüdyonuz uzun süre Galata’daydı. Orada çalışmak tasarımlarınızı nasıl etkiledi? Yakın zamanda ise Cibali’ye taşındınız. Bunu sebebi neydi? Aslında halen, aynı zamanda Galata’dayız, ordan kopmamız mümkün değil. Çünkü uzun yıllar birlikte özveriyle çalıştığımız eski zanaatkar ustalarımız ordalar ve onlarla birlikte ruhu olan ve diğer coğrafyalarda yapımı zor ve maliyetli tasarımları korkusuzca üretme şansına sahibiz. Birlikte üretmekten mutluyuz kısacası. Bu kültürü ve eskiyi, teknolojiyle birleştirmenin en keyifli yanı. Şimdi ise Cibali-Balat çevresindeki ustalarla çalışmak üzere buraya geldik. Yeni keşiflerin, farklı malzemelerin peşindeyiz şu an.
MERMER VE CAM, KONSOL MASASINDA BİR ARAYA GELİYOR. MARBLE AND GLASS ARE FUSED TOGETHER FOR A CONSOLE TABLE.
You have designed and produced work in Turkey and abroad such as your work in Italy. What is the difference for you in working in a place like Turkey? When we say Turkey, most of us mean Istanbul. However I am highly influenced by the mountains, the geography and architecture of the Black Sea. Istanbul is situated in a geography with inextinguishable resources and as a person who lives and produces here, I observe and benefit from its rich resources, extremely selfless craftsmen, and the uniqueness of the land where human feelings penetrate to the material and design. You work is not typical especially your use of very personal forms that can be seen as organic. What is the source of your personal design idiom? What is the relation between this organic approach and local Turkish culture? This comes from my character, my different interpretations of life and inclination towards the fantastic and maybe from my meticulous and scrupulous nature... Turkish people are known as tough and overbearing warriors but in reality we are extremely sensitive and passionate people. I believe this passion and interest in natural materials brings an abstract approach and organic forms. You will be exhibiting in Milano at Salone. Can you tell us more about this? Will you be showing a new product range? Milano is an interesting stage, a huge showroom… It needs a bit of differentiation these days. It needs inspiration, innovation, excitement and different cultures… We are going to show an interpretation of our new and old designs, quite passionate and imaginative.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 35
SEMA 5.indd 5
4/11/11 6:18 PM
Röportaj/Interview
İşleriniz özellikle organik olarak değerlendirilebilecek kişisel form kullanımınız nedeniyle pek tipik değil. Kişisel tasarım üslubunuzun kaynağı nedir? Bu organik yaklaşım ve lokal Türk kültürünün ilişkisi nedir? Kişiliğim, farklı anlamlarla hayatı yorumlamam ve biraz da fantastik olanı sevmem, özenli ve titiz olmam belki de... Türk insanı savaşçı, sert, ve zorba olarak anılıyor. Oysa son derece duyarlı ve tutkulu insanlarız. Bu tutku ve doğal malzemeye ilginin, soyut yaklaşımlarla organik formları beraberinde getirdiğine inanıyorum. Tasarımlarınız Milano, Salone’de sergilenecek. Biraz bundan bahsedebilir misiniz? Yeni bir ürün grubunu mu sergileyeceksiniz? Milano enteresan bir sahne, büyük bir showroom. Şu anda ise farka ihtiyacı var. Beslenmeye, yeniye, heyecanlara, farklı kültürlere... Evet yeni–eski tasarımlarımızın yeniden yorumlandığı bir koleksiyon, oldukça tutkulu ve fantastik. Nisan’da Milano serginiz için taşla ve özellikle de mermerle çalışıyorsunuz. Sizi mermere çeken nedir? Bu yerel malzeme sizin için nasıl bir potansiyel taşıyor? Taş dokusu ve duruşuyla eski çağlardan itibaren heybetli, güven veren ve çekici bir malzemeydi. Benim için de naifçe işlenebilen ama teknolojiyle birlikte harmanlanabilen ve her türlü isteğe cevap veren, şık bir malzemedir. Ürün tasarımlarınızda nelere önem veriyorsunuz? Ne tür ürünler tasarlıyorsunuz ve nerelerde kullanılıyorlar? Fark yaratmalarına, fonksiyonla birlikte estetik kaygılara cevap veren özenli ve sade olmalarına dikkat ediyorum. İlgiyi detayla gizlemeye, malzemeyle ilişki kurup hafif naif ve heykelimsi duruşlarına özen gösteriyorum. Bunlar farklı farklı mekanlarda farklı kullanıcılar tarafından daha çok mekanın dikkat çeken ve ambiyansı mekana tanımlayan objeler olarak kullanılıyor. Çok seyahat ediyorsunuz. Türkiye dışındaki favori, yerleriniz ve tasarımlarınız neler? İtalya... Ponza ve Pandelleria tercihim. Dubrovnik ve çevresindeki minik sahil köyleri en keyif aldığım yerler. Cape Town da çok keyifli.
ÇAĞDAŞ YAŞAMA ALANLARINDA, DOĞAL MERMERIN DOKUSU. THE TEXTURE OF NATURAL MARBLE IN SPACES FOR CONTEMPORARY LIVING.
You are now starting to work in stone espeically marble for your exhibition in Milan this April. What attracts you to marble? What is the potential for you in this local material? Stone has been a grandiose, trustworthy and attractive material since ancient times. It is an elegant material that responds to all kinds of demands which can both be worked upon in a naïve way or with high technology. Can you tell us about your product designs? What products do you have and where can they be seen? It is important that my designs create a difference, they answer both aesthetic and functional concerns and that they are simple and meticulous. I pay attention to the relationship with the material in order to make them sculptural and naïve. They are being used in a number of places as the focal point of the interior, as a descriptive part of the ambiance. And lastly, your travel quite frequently, what are your favorite places and designs outside of Turkey? Italy. Ponza and Pandelleria ar my favorites. I also like Dubrovnik and the little villages around it. Cape Town is very enjoyable too.
36 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
SEMA 5.indd 6
4/11/11 6:18 PM
Untitled-5 1
4/8/11 10:03 PM
Bölge/Region
Aldatıcı güzellik MAYORKA ADASINDA YÜZYILLAR BOYUNCA ADANIN AMBLEMİ HALİNE GELEN VE ÜNLÜ MİMAR JØRN UTZON’UN EVİYLE MİMARİ MERAKLILARINI DA ADAYA ÇEKEN, MARÉS TAŞI YENİDEN KULLANILMAYA BAŞLANDI. MARÉS GÜZELLİĞİYLE BAKANI BÜYÜLÜYOR, ANCAK GEÇİRGENLİĞİ VE AĞIRLIĞI NEDENİYLE UYGULAMASI BÜYÜK USTALIK GEREKTİRİYOR.
TREACHEROUS BEAUTY ON THE ISLAND OF MALLORCA IN THE WESTERN MEDITERRANEAN, ARCHITECTS AND STONEMASONS ARE BUILDING AGAIN WITH THE LOCAL “MARÉS” LIMESTONE FOUND THROUGHOUT THE BALEARIC ISLANDS. DESPITE’S ITS POPULARITY THOUGH, TODAY THERE REMAIN VERY FEW CRAFTSMEN AND BUILDERS THAT KNOW HOW TO DEAL WITH THIS DIFFICULT POROUS, HYDROPHILLIC STONE. YAZI-TEXT: BRIGITTE KRAMER - FOTOĞRAF: NELE BENDGENS 38 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAYORKA.indd 2
4/11/11 6:18 PM
CAP DES MORO AL QUINTO PINO SANAT KULÜBÜ, MAYORKA MİMAR: RICHARD MARQUANT CAP DES MORO AL QUINTO PINO ART CLUB MALLORCA ARCHITECT: RICHARD MARQUANT.
AKDENİZ IŞIĞI VE YAŞAM TARZI, MAYORKA’NIN ALTIN VE PEMBE MARÉS KUMTAŞIYLA MEKANLARA YANSIYOR. MEDITERRANEAN LIGHT AND LIFESTYLE BLEND INTO SPACES MADE OF GOLD AND ROSE MARÉS SANDSTONE IN MALLORCA.
M
ayorka adasının güney kıyısında yapılacak bir gezintide karşınıza bol bol set halinde sert kayalar çıkar. Bu kayalar batı Akdeniz’deki bu 3,600 m2’lik İspanyol adasının tuzlu, gözenekli taşı yüzlerce yıldır nasıl kullandığının hikayesini anlatır. Kendi dillerinde “Marés” olarak adlandırdıkları bu taş adını denizcilikten alıyor. Mezozoik çağda kalkerli tortular katı maddeye dönüşerek, fosilleri bugüne kadar muhafaza ettiler. Adanın en güzel, eski ve heybetli yapıları bu taştan meydana gelir. Bu yapıların en özeli de kuşkusuz bölgenin başkenti Palma’nın Gotik katedralidir. Adalılar, yerleşimin başladığı 4,000 yıldan beri taşı kıyıdaki kayalıklardan yonttukları gibi, yer altından da çıkarıyorlar. Kabaca yontulan bu taşlar “paret seca” adı verilen ve bir yaprağın damarları gibi bütün bölgeye yayılan yekpare duvarları meydana getirmek üzere diziliyor. Tarih-öncesi evler ve kuleler (Talayot), meşeliklerdeki kireç ocakları, tarım alanları, ahırlar, su kanalları, kuyular, su depoları ve kaleler de böyle maharetle istiflenen taş duvarlardan oluşuyor: Bu doğal, beyazdan kızıla kadar değişen renkteki Marés taşı adanın amblemi gibi… Marés bugün adanın güneyinden merkezine, oradan da doğusuna yayılan 20 kadar taş ocağında çıkarılıyor. 50 yıl önce bu taş ocaklarının sayısı 600’ü buluyordu. 1970’lerin başında Mayorka’ya yerleşen ilk yabancılardan olan Danimarkalı mimar Jørn Utzon bu taşın güzelliğine kapılarak, yerli bir ustaya adanın güney kıyısında düz ve açık bir ev inşa ettirdi ve eve eşinin adını verdi: Mersin ve çam ağaçlarının arasına saklanan “Can Lis” (Lis’in Evi) özellikleri yüzlerce yıldır Mayorka’nın masonları tarafından
T
aking a walk along the south coast of the island Mallorca, one frequently meets up with terraced shaped gruff rocks. They tell the story of centuries of exploitation of a salty, porous stone that makes up a great part of the topography of the 3,600 square meter, Spanish island in the western Mediterranean Sea. In the regional language it is called Marés and it is of maritime origin: in the Mesozoic era calcareous sediments hardened into a solid mass that preserved fossils until today. The prettiest, largest and oldest buildings of the island and its vernacular architecture are made out of this sandstone, especially the Gothic cathedral of the regional capital Palma. The islanders of Mallorca not only cut Marés from the cliffs of the coast, they also have carved it out of the earth ever since settlement started in the western Mediterranean some 4,000 years ago. These roughly hewn fieldstones were used as fences piled up on jointless dry walls (“paret seca”) which spread all over the countryside, just as veins do in a leaf. Also used in all manner of building from prehistoric homes and towers (Talayots), limekilns in the oak woods, agrarian terraced landscapes, stables, water canals, wells, water depots and fortresses, much of Mallorca were made out of these skilfully stacked walls: all these were made from the natural-white to reddish coloured Marés stone that continues to be an emblematic feature of the island. Today this limestone is cut from only about 20 stone quarries – 50 years ago there were still 600 of them – which spread from the south all over the center of Mallorca, from the interior down to the eastern coast. The history of this special sandstone and its architecture dates up to to more recent times. In the beginning of the 1970s the Danish architect Jørn MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 39
MAYORKA.indd 3
4/11/11 6:18 PM
Bölge/Region
takdir edildiği halde, kırsal yapılarla bağdaştırıldığı için çağdaş mimarideki yerini bulamamış bu malzemenin modernizasyonun güzel bir örneği olarak hala yerinde.
‘‘CAN LIS’’DEN ‘‘CAN FELIZ’’E Can Lis kullanım alanları günün saatine ve günışığının değişimine göre farklılaşan bitişik bölümlerden meydana geliyor. İnşaatta belirleyici unsur deniz manzarası olmuş. Dışarıdaki dev pencereler iç ve dış arasındaki sınırları belirsizleştirerek evin günün 24 saati doğal ışık almasını sağlıyor. Utzon ünü Sidney Opera binasını tamamladıktan sonra Can Lis’i bir rekreasyon mekanı olarak tasarlamış. Ancak bütün güzelliğine rağmen Akdeniz’deki Marés evi ona beklediği istirahati verememiş. Yeşillikler içindeki bu küçük evi görmek üzere dünyanın her tarafından mimarlar buraya akın etmiş. Ayrıca, işlenmemiş doğal taş batan güneşte altın gibi parlasa da, bu güzelliğin aldatıcı olduğu ortaya çıkmış: Marés çevredeki nemi bir sünger gibi içine çekiyormuş. Denizin ortasındaki bu adada sıcak yaz günlerinde bile nem oranı çok yüksek. Utzonların evi sadece güneş ışığını değil, suyu da içine alıyor. Utzon 1994’de bu rutubetli kıyıdan uzaklaşarak, iç bölgenin dağlarında yeni bir ev inşa etmiş. “Can Feliz” (Mutlu Ev) de Marés’den yapılmış ama Utzon bu defa Mayorkalı ustaların deneyiminden faydalanarak taşları izole etmiş. Ama blokların üzerini sıvayla kaplamak istememiş. Diğer mimarlar da Utzon’u takip ederek Mayorka’da 80’lerde 80x40x20
cm. ebatlarındaki bloklarla modern evler inşa ettiler. Örneğin yerel mimarlar Guillem Oliver Sunyer ve Neus García Inyesta, 30 yılı aşkın bir süredir doğal kireçtaşından evler tasarlıyorlar. Bu evlerin çoğunu adanın yabancı hayranları, ikinci evleri olarak kullanıyorlar. Rutubeti dışarda bırakmak için bloğun dışı işlenerek içine izolasyon malzemesi konuyor ve kış boyunca ısıtma sağlanıyor. Bu iki mimar deneyimlerini Marés ile inşaat hakkında yayınlanan üç kitaptan biri olan teknik bir kitapta topladılar. Bugün bu 100 kiloluk bloklarla nasıl başa çıkılacağını pek az duvarcı ustası biliyor. 20. Yüzyılın ortasından itibaren Marés yeni, daha ucuz ve çok daha hafif malzemelerle rekabet etmekte zorlanır oldu. Artık dükkan cepheleri, kemer altları ve havuz bördürleri gibi yerlerde dekoratif eleman olarak kullanılıyor. En çok da eski kireçtaşı yapıların renovasyonunda kendine yer buluyor. Bu sebeple, Neus García Inyesta, bütün adanın tanıdığı mason Miquel Ramis ve Mayorka Mimarlar Odası bu geçirgen ve ustalık gerektiren taşa dair tarihi bilgiyi korumak üzere güçbirliği yaptılar. Kurdukları Artifex Balear eski usül teknikleri, alet kullanım bilgilerini, kireçtaşıyla ilgili terminoloji ve gelenekleri paylaşmak ve öğrenmek isteyen herkes için bir buluşma noktası oldu. Artifex Balear, inşaatçılar, mimarlar ve arazi sahiplerine de on how to build a house of Marés ile, taşın güzelliğini adaya yayacak ancak korkunç rutubeti dışarıda bırakacak bir ev inşa etmenin incelikleri konusunda da tavsiyelerde bulunuyor.
40 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAYORKA.indd 4
4/11/11 6:18 PM
Utzon, (the architect of the famed Sydney Opera House in Australia) one of the first part-time foreign residents of Mallorca, fell in love with the stone’s natural beauty. In 1972 he hired a local master builder to construct a flat and open house upon a ledge on the island’s south coast and named it after his wife. “Can Lis” (Lis’ home) lays hidden between myrtles and pines and symbolizes the modernisation of a material whose qualities had only been appreciated by Majorca’s masons for centuries but which never found its way into contemporary architecture because of its association with rural and vernacular construction. Can Lis consists of contiguous pavilions whose usage varies depending on time of day and changing daylight. The view over the sea was the most important aspect of the building’s architecture. The huge windows attached from outside blur limits between inside and outside and provide the house 24 hour a day light. Utzon had planned “Can Lis” as a place for leisure and recreation after the difficult construction of the Opera House in Sydney. However, in spite of its beauty his Marés house in the Mediterranean Sea would not offer him the anticipated peace and quiet: architects from all over the world came in droves to admire the small house in the green, and even though the untreated natural stone gleamed wonderfully golden in the setting sun, it turned out to be quite disagreeable at times as it soaked up the surrounding humidity like a sponge. This is because of the simple fact that Mallorca is an island and even during the hot summer months there is always a high level of humidity. Thus Utzons house turned out to be not only permeable to light but also to this dreaded humidity. In 1994 the Utzon’s moved away from the humid coast and built a new house, in the mountains of the hinterland. Although this new house “Can Feliz” (Joyful house) was also made with Marés, Utzon took into consideration the experience of the Mallorcan master builders and sealed the stones but did not plaster the blocks.
MARÉS IN CONTEMPORARY ARCHITECTURE Other architects followed Utzon and they developed in the 80s new technologies to construct modern houses with the blocks that came in the standard format of 80 by 40 by 20 centimeters. Guillem Oliver Sunyer and Neus García Inyesta, local Mallorcan architects, for example, during more than 30 years of activity built a number of residential houses from natural limestone and sandstone. Most of these were secondary residences for foreign visitors to the island. Their work considered the importance of water vapor and insulation. Their application of Marés required a specific environmental approach that in order to keep out the humidity, that one has to treat the outside of the block, insert insulating material between the individual blocks and heat interior spaces continuously during the winter. The couple published all their experiences in a technical book, which is today one of very few contemporary sources about construction with Marés. Despite the dissemination of this information, the reality is that in our times very few bricklayers know how to deal with these heavy approximately 100 kilo blocks. And from the middle of the 20th century on the Marés techniques could not compete with more contemporary, less expensive and categorically lighter materials. Today in the Balearic Islands, the limestone is instead used for decorative elements as archways or storefronts or in order to border swimming pools and most of all to restore old lime-stone-buildings. Despite the difficulties, Neus García Inyesta, the island-wide known stonemason Miquel Ramis and the Chamber of Architects of Mallorca have joined forces to preserve the ancient knowledge of this porous and tricky stone. The knowledge network Artifex Balear (www.artifexbalear.org) has become a meeting point for all those who want to learn and share the old craft techniques, knowledge about tools, terminology and the traditions concerning the Marés limestone. The network also provides advice for builders, architects or proprietors on how to build a house of Marés so that it helps to provide the island with its lovely scenography but leaves the detested humidity outside of the spaces for living.
BÜYÜK VE SERT MARÉS KUMTAŞI BLOKLARI, GELENEKSEL YÖNTEMLERLE ÇIKARTILIP KULLANILIYOR. THE LARGE MARÉS HARD SANDSTONE BLOCKS ARE QUARRIED AND BUILT USING TRADITIONAL TECHNIQUES.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 41
MAYORKA.indd 5
4/11/11 6:18 PM
Tasarım/Design
El becerisiyle buluşan teknoloji DÜNYANIN EN İYİ ULUSLARARASI TASARIMCILARINDAN MERMER TASARIMLAR DOĞAL TAŞIN GÜNLÜK HAYATTAKİ KULLANIM OLANAKLARINI ORTAYA SERİYOR.
THE HAND OF MAN, THE EDGE OF TECHNOLOGY MARBLE FURNITURE BY TOP INTERNATIONAL DESIGNERS FOR MARSOTTO EDIZIONI SHOWS THE POSSIBILITIES OF STONE IN EVERYDAY LIFE FOTOĞRAF: MIRO ZAGNOLI
JAMES IRVINE
MADDALENA CASADEI
42 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MARSOTTO.indd 2
4/11/11 6:19 PM
T
eknoloji çağında el becerisi ve zanaat öneminden hiçbir şey kaybetmiş değil. Teknoloji ve geleneğin buluşması çağımızın özgün kimliğini yansıtan ürünleri ortaya çıkarıyor. Bunun farkında olan tasarımcılar da bu iki değerden de faydalanan ürünler yaratıyorlar. Teknolojinin kesinliğini zanaatin incelikleriyle buluşturan tasarımlar artık geniş tüketici kitlelerine hitap edebilen ürünlerde de görülebiliyor. Ekolojik düşüncenin önemi arttıkça, uzun vadeli değerleriyle öne çıkan bu tür ürünler 21. yüzyıl çevre bilincinin temel parçalarından biri haline geliyor. James Irvine, Konstantin Grcic ve Jasper Morrison gibi uluslararası tasarımcılar İtalyan Marsotto Edizioni firması için mermer malzemeden özel bir koleksiyon gerçekleştirdiler. İlk kez 2010 Milano tasarım Haftası’nda sergilenen bu koleksiyon nesne ve mobilya olarak mermerin geniş imkanlarını gözler önüne seriyor. Koleksiyona katkıda bulunan diğer tasarımcılar ise Naoto Fukasawa, Maddalena Casadei and Thomas Sandell. 30’a yakın parçadan oluşan bu serinin tamamı CNC tekniğiyle kesilen ve elle bitirilen beyaz Carrara mermerinden yapıldı. Bilgisayarla yapılan CNC kesme tekniğinin sağladığı hassasiyet, el işçiliğinin üstünlükleriyle dengelenerek çarpıcı sonuçlara yol açtı.
Tasarımcı James Irvine:
“Mario ve Costanza Marsotto ile iki yıl önce tanıştım. Daha ilk andan birbirimizle çalışmaktan çok hoşlandığımızı anladığımız neşeli toplantılardan biriydi. Benimle dünyanın en önemli doğal taş fuarlarından biri olan İtalya’nın Verona şehrindeki Marmomacc fuarı
T
oday technology dominates but the role of craft and the artisan is as important as ever. The combination of the two, technology and tradition, produces results that are the unique identity of our age. Designers are increasingly becoming aware of this and producing work that reflects the values of both. Designs that integrate the precision of technology and the subtlety of craft have started to appear in increasing numbers in products accessible to a broader range of consumers. As ecological thinking becomes more important, these types of products that have long term value are becoming a fundamental part of 21st century environmental thinking. International designers including James Irvine, Konstantin Grcic and Jasper Morrison have created a collection of marble furniture for the Italian stone company Marsotto Edizioni. Unveiled in Milan during design week in 2010 they show the possibilities of marble in design as objects and furniture. The series of almost 30 pieces are made entirely of CNC-cut white Carrara marble, which is then hand finished. The other designers to contribute to the collection are Naoto Fukasawa, Maddalena Casadei and Thomas Sandell. The precision provided by computer driven CNC cutting technology is balanced with the natural capabilities of the hand that yields intriguing results.
Designer James Irvine:
I first met Mario and Costanza Marsotto 2 years ago. One of those happy meetings where we almost immediately found that we enjoyed working together. I was put in touch with them to do a project for the Marmomacc fair in Verona, Italy, the biggest and most important marble and stone fair in the world. It was a new environment for me. Incredibly exciting but at the same time rather daunting. Italy is full of the most extraordinary small companies with extraordinary skills. Marsotto like many others, is a company that has been waiting for their chance to
MADDALENA CASADEI
JAMES IRVINE
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 43
MARSOTTO.indd 3
4/11/11 6:19 PM
Tasarım/Design için bir proje yapmak üzere irtibata geçmişlerdi. Benim için yeni bir ortamdı. Çok heyecan verici, ama aynı zamanda da gözümü korkutan bir girişimdi. Marsotto da pek çok küçük ama büyük becerilere sahip şirket gibi ışığını tüm dünyaya yansıtacağı anı bekleyen bir firmaydı. Birlikte gerçekleştirdiğimiz ilk proje sütunlar üzerinde dairesel disklerden oluşuyordu ve bu proje bize müthiş imkanlar olduğunu gösterdi. Bir anlamda unutulmuş bir malzeme olan mermer son yıllarda yeniden keşfedildi. Mermerle sıradışı işler gerçekleştirildi. Ama bunlar hep bir ölçüde münhasır kaldılar. Sanki mermer sadece zeminde ya da başyapıtlarda kullanılacak bir malzemeymiş gibi… Mermer İtalya’da gayet normal bir malzemedir. Kendimize ‘Neden onunla herkesin ulaşabildiği ürünler yapmıyoruz?’ diye sorduk. Her şeyin ötesinde neden tamamen mermerden parçalar yapmayı denemeyelim? Sadece bir masanın üstü ya da kültablası değil… Böylece Marsotto Edizioni fikri ortaya çıktı. Tasarımcıların fikirlerini hayata geçirebildikleri bir yer. Gerçek objeler yapma fikrine sıcak bakan insanları aramam gerektiğini biliyordum, niyetim buydu. Birlikte 30’a yakın ürün yarattık. Çok farklı milletlerden tasarımcılar var. Alman, İngiliz, İsveçli, Japon, İtalyan… Beyaz Carrara mermeriyle yarattığımız ürünleri CNC makineleriyle kesip elle detaylandırdık.’
glow. Following our first project together, a series of circular discs on columns, we understood that there were fantastic possibilities. Marble, in a sense a forgotten material, has been rediscovered over the past few years. Some extraordinary pieces have been realized. However they have always remained rather exclusive. As if marble is a material which is only for floors or masterpieces. Marble is in fact a rather normal material in Italy. Why not try to do some accessible products, we asked ourselves? Above all why not try to do pieces which are totally in marble? Not just the top of a table, or a chunky ashtray. Together we arrived at the idea of Marsotto Edizioni. A place to create products. A place for designers to realize their ideas. I knew that I had to call people who would be in tune with this idea to do real things, or at least this was the intention. Together we have created almost 30 products. The designers are a mix of nationalities. German, English, Swedish, Japanese and Italian. The products created in white Carrara marble are made using CNC machinery and finished by hand.”
JAMES IRVINE
JAMES IRVINE
44 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MARSOTTO.indd 4
4/11/11 6:19 PM
James Irvine
James Irvine 1958’de Londra’da doğdu, 1984’de Londra Royal College of Art’dan mezun oldu. Aynı yıl İtalya’nın Milano kentine taşındı. Milano’da kurduğu tasarım stüdyosuyla Alfi, Artemide, B&B Italia, Canon, Duravit, Foscarini, LG, Magis, Muji, Olivetti, Phaidon, Thonet, Whirlpool ve WMF gibi bir çok uluslararası marka için tasarımlar gerçekleştirdi. James Irvine was born in London in 1958. Graduated in 1984 at the Royal College of Art, London. The same year he moved to Milan Italy. His design studio in Milan has worked and is working with various internationally renowed companies including Alfi, Alias, Artemide, B&B Italia, Canon, Coro, Duravit, Foscarini, LG, Magis, MDF Italia, Muji, Olivari, Olivetti, Phaidon, Ströer, Thonet, Whirlpool, WMF and Zumtobel.
JAMES IRVINE
JAMES IRVINE
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 45
MARSOTTO.indd 5
4/11/11 6:19 PM
Tasarım/Design
Thomas Sandell
1959’da Finlandiya’nın Jacobstad kentinde doğan Sandell Stokholm’deki Royal Institute of Technology’deb 1990’da mezun oldu. İsveç’in en saygın mimar ve tasarımcılarından biri olan Thomas Sandell, Artek, B&B Italia, Cappelini ve IKEA gibi firmalara için mobilya tasarımları, iç mekan tasarımı ve Stokholm Modern Sanat Müzesi ve İsveç Mimarlık Müzesi gibi mimari projeleriyle tanınıyor.
THOMAS SANDELL
Thomas Sandell is one of the most highly acclaimed architects and designers in Sweden, renowned for furniture design, interiors and several influential architectural projects. He was born in 1959 at Jacobstad in Finland. He received his masters of architecture at the Royal Institute of Technology in Stockholm in 1990. Sandellsandberg was founded in 1995 by Thomas Sandell, Ulf Sandberg and Joakim Uebel. Sandell has designed several acclaimed interiors, including the Stockholm Museum of Modern Art and the Swedish Museum of Architecture in Stockholm. Thomas Sandell has collaborated with several Swedish and international furniture producers, such as Artek, Asplund, B&B Italia, Cappellini, CBI, de Padova, IKEA of Sweden, Källemo and Tronconi.
JAMES IRVINE
MADDALENA CASADEI
46 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL IL 2011
MARSOTTO.indd 6
4/11/11 6:19 PM
Maddalena Casadei
İtalya’nın Forlì kentinde 1976 yılında doğan tasarımcı, Ferrera Üniversitesi’nin mimarlık fakültesinden mezun olduktan sonra, 2002’de Milano’da Domus Academy’de tasarım alanında yüksek lisansını aldı. 2004’ten itibaren Milano’daki James Irvine Studio’da endüstri tasarımı, sergi ve iç mekan tasarımı gibi pek çok alanda Alias, Danese, Muji, Pamar, Thonet ve WMF gibi markalar için çalıştı. Born in Forlì, Italy in 1976. She graduated in Architecture in 2001 at Ferrara University. In 2002 she post-graduated in Design (MA) at Domus Academy, Milan. From 2004 she collaborated with James Irvine studio in Milan in various fields such as industrial design, exhibition design and interior, working for many companies as Alias, Danese, Muji, Pamar, Thonet, WMF.
JAMES IRVINE
THOMAS SANDELL
MADDALENA CASADEI
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 47
MARSOTTO.indd 7
4/11/11 6:19 PM
Tasarım/Design
Jasper Morrison
1959’da Londra’da doğan Jasper Morrison, Londra Kingston Polytechnic Design’da tasarım eğitimi aldı. The Royal College of Art’ta Master derecesini tamamladıktan sonra, 1986 yılında Londra’da tasarım ofisini kurdu. Jasper Morrison Ltd. Bugün merkezi Londra’da olmak üzere, Paris ve Tokyo ile birlikte 3 ofiste faaliyetini sürdürüyor. Jasper Morrison Ltd. bugün Alessi, Rado, Rosenthal, Rowenta ve Sony gibi pek çok marka için mobilyadan aydınlatmaya, elektronikten saate çok farklı ürünler tasarlıyor.
JASPER MORRISON
Jasper Morrison was born in London in 1959, and graduated in Design at Kingston Polytechnic Design School, London and The Royal College of Art for Postgraduate studies. In 1984 he studied at Berlins HdK on a Scholarship. In 1986 he set up an Office for Design in London. Today Jasper Morrison Ltd. consists of three design offices, a main office in London and branch offices in Paris and Tokyo. Services offered by Jasper Morrison Ltd. are wide ranging, from tableware and kitchen products to furniture and lighting, sanitaryware, electronics and appliance design and more recently watches and clocks. Occasionally, Jasper Morrison Ltd. even tackles urban design projects. Their clients include Alessi, Cappellini, Rado, Rosenthal, Rowenta, Sony and Vitra International.
48 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MARSOTTO.indd 8
4/11/11 6:19 PM
Konstantin Grcic
1965’te Münih’te doğan Konstantin Grcic 1991’de Konstantin Grcic Industrial Design’ı (KGID) kurdu. Tasarladığı her üründe tasarım ve mimari tarihine dair dikkatli bir araştırmayı ve teknoloji ve malzemeye olan tutukusunu yansıtan Grcic hakkında 2005 yılında bir de monograf yayınlandı. Born in Munich in 1965. Konstantin Grcic Industrial Design (KGID) was founded in 1991. The office specializes in various fields of design ranging from furniture and industrial products to exhibition design and architecture related work. KGID is working for some of the leading names of the international design industry. In 2005 Phaidon Press London published the first comprehensive monograph about the work of Konstantin Grcic. Konstantin Grcic defines function in human terms, combining formal strictness with considerable mental acuity and humour. Each of his products is characterized by a careful research into the history of design and architecture and his passion for technology and materials.
KONSTANTIN GRCIC
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 49
MARSOTTO.indd 9
4/11/11 6:19 PM
Projeler/Projects: Mahallat
50 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAHALLAT.indd 2
4/11/11 6:21 PM
Global bölgeselcilik İRAN’IN MAHALLAT ŞEHRİNDE YER ALAN VE YEREL TAŞ OCAKLARINDAN ÇIKAN GERİ-DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ TAŞLARIN KULLANILDIĞI KONUT ÇEVREYE ÖNEM VEREN BÖLGESEL MİMARİNİN MÜKEMMEL BİR ÖRNEĞİNİ OLUŞTURUYOR.
GLOBAL REGIONALISM
A RESIDENTIAL APARTMENT BUILDING IN CENTRAL IRAN MAKES THE CASE FOR ECOLOGICALLY MINDED REGIONAL ARCHITECTURE IN RECYCLED STONE FROM LOCAL QUARRIES.
YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ
B
ugünün bölgesel mimarisi maddi şartların bir ürünü olarak işlev görüyor. Ekonomideki globalleşmeye rağmen, mimari ve inşaatın büyük bölümü kendi coğrafi bölgelerinin malzeme ve yapı tekniklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Güçlendirilmiş beton, tek ulaşılabilir küresel yapı malzemesi olarak değerlendirilirken, dünyanın çeşitli yerlerindeki mimari yapılar, inşaat için ulaşılabilen farklı bölgesel malzemeler tarafından şekilleniyor. Bu durum, modern dönemin bölgesel etkilerden faydalanan önemli mimari pratikleri için de geçerli. 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Alvar Aalto,Tadao Ando, Alvaro Siza gibi bazı mimarlar bölgesel eğilimleri modernist yaklaşımlarına başarıyla entegre ettiler. Onlarınki yerel koşullarla yönlenen bir mimari; topografi, iklim ve ışığı, yapı ve malzemenin sentezindeki tektonik formlara anlamlı biçimde uyguladılar. Bu mimaride arkitektonik elemanlar yönlendirici prensipler olarak ortaya çıktı. Öte yandan bölgesel mimariden etkilenen modern mimarlar bu geleneksel, yöresel inşaat pratiklerinin sembolizminin de farkındaydılar. 20. yüzyılın ortalarından itibaren çalışan bu mimarlarla, 19. yüzyılın sonundaki yöresel mimariye, yani köy, kasaba ve kırsal alanın formalize olmamış mimarisine, hızla büyüyen kentlerin neo-klasik ve endüstriyel urbanizmi kadar sık rastlanan yapı konteksti arasında sadece bir nesil vardı. Bu mimarlar yöresel mimarinin doğaya ve sosyal dokulara uyumlu yaşam alanları yaratarak, inşaattaki ekonomik ve maddi sınırlamaları nasıl optimize edebildiğinin farkındaydılar. Bu mimarlar ne materyal determinizme, ne de bölgesel mimarinin çok geleneksel sembolizmine
R
egional architecture today functions as a product of material conditions. Despite the global nature of our economy, most architecture and construction is a circumstance of the materials and building techniques of its geographic area. While reinforced concrete can be considered the only accessible global building material, architecture in different parts of the world is driven by the differing set of regional materials at hand to construct buildings. Of course this could be said of important regional influenced practices of the Modern period. Throughout the latter half of the 20th century, figures such as Alvar Aalto, Tadao Ando, Alvaro Siza were but some of the few architects who successfully integrated regional tendencies into their modernist approaches. Theirs was an architecture driven by local conditions; topography, climate, light were meaningfully applied to tectonic forms in the synthesis of material and structure. Architectonic elements became the driving principals in this architecture. Yet the modern architects influenced by regional architecture were also fully aware of the symbolism of these traditional, vernacular building practices. Working from mid-century on, they were only one generation removed from a building context at the end of the 19th century where vernacular architecture, the nonformalized architecture of village, town and countryside, was as common as the neo-classic and industrial urbanisms of the rapidly growing cities. These architects were aware of how this vernacular architecture optimized the economic and material limitations on building, providing spaces of living integrated into nature and social patterns. These architects were not exclusively tied to material determinism on one side or the highly traditional symbolism of regional architecture on the other. They picked and chose aspects of the “regional” that were useful in connecting a building to its geography and context. They seemingly abandoned anything outside of this scope of action. Yet in many cases we MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 51
MAHALLAT.indd 3
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Mahallat
tamamen bağlıydılar. ‘Bölgesel’ olanın bir binayı coğrafyası ve bağlamı ile ilişkilendirmekte işe yarar yönlerini seçip alıyorlardı. Görünüşte bu davranış modelinin dışında olanla ilgilenmiyorlardı. Buna rağmen pek çok örnekte bu yöresel mimariyle doğrudan deneyimlerinin, bu mimarilerin karakter ve tarzı konusunda onları iyice bilinçlendirdiğini ve bunun oranın halkı tarafından da gözlemlendiğini görebiliyoruz. Belli bir lokasyonun şekil ve inanışlarında köklenen mimariyi hissettirmek üzere ulusal stiller, zeki konumlandırmalar ve çeşitli formüller bulundu. Özellikle de yaygın ‘geleneksel’ yapı malzemeleri olan kereste, tuğla ve taş ile üretilen biçim ve tarzlar, yapıları hem içinde bulundukları coğrafyaya, hem de geleneksel kültürlerine bağlayan benzersiz, yerel formların kaynağıydı. Modernist pratiklere belli bir soyutlama düzeyinde dahil edilen bu arkitektonik sistemlerin, kaynaklarından uzaklaşıp, beton ve çelikten yapılmış olmaları, belli bir yere ait olarak hemen fark edilmelerini engellemiyordu. Japon kereste inşaatçılığı, Akdeniz kasabalarının morfolojileri, kırsal İskandinav tasarımı, yerel bölgelerin ruhunu yansıtmak üzere hem stil, hem de işlev açısından kullanılan yöresel sistemlerin bazılarıydı.
GÜNCEL PRATİKLER Bugün 20. yüzyılın başlangıcında gündelik hayata yaygın olarak dahil olan yöresel mimariden üç nesil uzaktayız. Şimdilerde mimarlar bölgesel dinamiklere dayalı tasarımlar yaptıklarında, bu çoğunlukla eski yöresel eğilimlerle alakalı olmuyor. Mimarinin yeni, modern altyapıların oluşturulmasında önemli rol oynadığı daha büyük, küresel bir dünyayı dikkate aldığımızda yeni bir bölgesellik türünün ortaya çıktığını görüyoruz. Bu ‘global bölgeselcilik’ yerel olanın ekolojik ve toplumsal fayda sağlayan yönlerine odaklanıyor, ama daha sınırlı bir
GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ TAŞLARIN ÇEŞİTLİLİĞİ, CEPHEDE GÜÇLÜ BİR DOKU OLUŞTURUYOR. A VARIETY OF RECYCLED STONES PRODUCE A VIBRANT TEXTURE ON THE FAÇADE.
can see that their direct experiences with these regional and vernacular architecture made them highly aware of the character and style of these architectures and how this could be seen as such by local residents. National styles, genius locii, the poetry of place, various formula were found to evoke architecture strongly grounded in the forms and beliefs of a particular location. Especially in the shapes and styles produced from construction in timber, brick and stone, the common “traditional” building materials, were the source of unique and localized forms that connected buildings to both their geographies and their traditional cultures. Subsumed within their modernist practices, at a level of abstraction once removed from their sources, these architectonic systems were recognizable as being from a particular place even if they were built in concrete and steel. Japanese timber construction, Mediterranean town morphologies, rural Scandinavian design, were but some of the few vernacular systems that were used functionally and subtly stylistically to evoke the spirit of local places and regions.
CONTEMPORARY PRACTICES Today, we are now three generations removed from the widespread presence of vernacular architecture in everyday life found in the early 20th century. Currently, when architects produce designs based on regional dynamics, it is most often not related to these older vernacular and regional tendencies. Taking into account
52 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAHALLAT.indd 4
4/11/11 6:21 PM
AÇIK VE KAPALI PANJURLAR, ISITMA VE AYDINLATMA KONTROLÜ İÇİN HER MEVSİMDE ESNEKLİK SAĞLIYOR. OPEN AND CLOSED SHUTTERS PROVIDE FLEXIBILITY FOR CONTROL OF HEATING AND LIGHTING IN ALL SEASONS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 53
MAHALLAT.indd 5
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Mahallat
54 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAHALLAT.indd 6
4/11/11 6:21 PM
CEPHEDEKİ TAŞ DOKUSU, YAPININ GEOMETRİSİ İÇİN BİR TEMEL OLUŞTURUYOR. THE STONE TEXTURE ON THE FAÇADE IS THE BASIS FOR THE BUILDING’S GEOMETRY.
kapsamda… Yöresel mimari üretim enerjisinin güçlendirilmiş beton ve diğer endüstriyel malzemelerin yaygın kullanımıyla dağılan enerjisi, bugün mimarlar tarafından bölgeselin değerine dair daha farklı çerçevede bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Ekoloji ve sürdürülebilirlik gibi küresel meselelere odaklanan bu global bölgeselciler malzeme ve yapı performansını kültürel meselelerin önünde tutuyorlar. Bölgeselliğe ilgileri, bunun küresel problemlere yerel düzeyde nasıl çözüm ürettiklerine bağlı olarak gelişiyor. Bunu New York’tan Collective Terrain mimarlığın İran Mahallat’daki 1 numaralı apartman projesinde görmek mümkün. Proje mimarların projeye dair aşağıda yer verdiğimiz yorumları, tasarımlarını nasıl ekoloji ve bir ölçüde de kültürel sürdürülebilirlik üzerine kurduklarını gösteriyor. Projedeki hedefleri bir bölgesel elemanın (Mahallat taş ocaklarındaki artık taşlar) geri kazanımıyla gerçekleştirilen modern mimari. Taşı arkitektonik bir çözümü yaratırken enerji tasarrufu yapmak için yeniden değerlendiriyorlar. Ancak tasarımın yerel ya da yöresel geleneklerle hiçbir bağlantısı yok. Taş, tasarıma çok esnek kullanımlı ve dayanıklı bir yapı malzemesi olarak dahil edilmiş. Taşın projedeki sınırlı ancak binayı tamamen içine alan kullanımı, tüm dünyada bulunabilen, doğal malzemelerin kullanımının küresel ve bölgesel kaygıları nasıl herkese hizmet edecek şekilde dengeleyebileceğini kanıtlıyor.
a larger global world where architecture is now an active part of the build up of new, modern infrastructures, a new type of regionalism is at work. This “global regionalism” focuses on the elements of the local that provide ecological and communal benefit but in a more limited scope. The energy of vernacular architectural production having dissipated by rampant building in reinforced concrete and other industrial materials is now approached by architects with a much more circumscribed view of the value of the regional. With a contemporary focus on global issues of ecology and cultural sustainability these global regionalists emphasize materials and building performance over cultural issues. Their interest in regionalism is based on how it can provide solutions to global problems at the local level. We can see this in the project Apartment no. 1 in Mahallat, Iran, by Collective Terrain architects from New York. In the below project description by the architects you will see how they base their design around ecology and to a lesser extent cultural sustainability. Their goal is modern architecture achieved through the reworking of one regional element, the excess stone from the quarries in the Mahallat area. They reuse this stone to save energy in the creation of an architectonic solution. The design though has no connection to the vernacular or local traditions. Stone is incorporated into the design as a highly flexible and durable building material. Its limited but all encompassing application in this project shows how in using universally available natural materials a balance can be struck between global and regional concerns to the advantage of all. MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 55
MAHALLAT.indd 7
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Mahallat
1 Numaralı Apartman, Mahallat, İran Projede, geri dönüştürülen taş malzeme lokal geleneklerle modern, sürdürülebilir bir yolla bağlantı kuruyor. Projenin yer aldığı Iran’ın ortasındaki Mahallat kasabasında ekonominin %50’sini taş kesme oluşturuyor. Mimarlar Mahallat’ın ana iş kaynağından arta kalan taşları yeniden kullanarak kendilerini ve projeyi kasabanın benzersiz kontekstiyle ilişkilendiriyor. Dış cephede kullanılan geri-kazanılmış taşlar projenin vurgulu açılardan meydana gelen geometrisinde ince bir etki yaratıyor. Karışık olarak kullanılan geri kazanılmış taşların hafif kabalığı, fasadın keskin biçimini tamamlayarak, sıcak bir doku sağlıyor. Sonuç olarak modern mimarinin dilini konuşan proje, 1000 yılı aşkın bir tarihe sahip Mahallat’ın yemyeşil ağaçlıklı çevresine benzersiz bir şekilde karışıyor. Yerel taşların geri kazanımıyla oluşturulan bu tutarlı tema, basit strüktürün taş duvarlarla vurgulanarak, doğal ama samimi bir şekilde ifade edildiği iç mekana da yansıyor. Mahallat’daki yoğun enerji kullanımlı taş kesme sanayii büyük ölçüde fosil yakıtlarına dayalı. Taşları kazmak ve kesmek için büyük miktarda enerjiye ihtiyaç var. Ancak taş kesme teknolojisinin tam verimli olmamasından dolayı, çıkan taşların %50’den az bölümü kullanılabiliyor, kullanılmayan taşlarsa çöp olarak atılıp soğal ortamı kirletiyor. Mimarlar projede bu kalan taşları geri dönüştürerek hem dış, hem de iç duvarlarda kullandıklarını, bunu yaparak mimari bir çözümün yaratıcı bir yöntemle değerli doğal kaynakları korumaya yardım edebildiğini ve maliyetleri büyük ölçüde düşürebildiğini göstermek istediklerini belirtiyor. Proje mimarın çocukluğunu geçirdiği Mahallat’ın merkezinde yer alıyor. Bu yakınlık ve Mahallat’ı halkı için benzersiz ve özel kılan unsurlara dair anlayış projenin temel üstünlüklerinden birini meydana getiriyor. Mimarlar yüksek inşaat maliyetleri ve konutların düşük satış fiyatlarının projenin gerçekleşmesi için önemli engeller oluşturduğunu söylüyor. Bu problemi çözmek için zemin katta bir mağaza alanı yaratılarak projenin finansal fizibilitesini sağlanmış. Proje zemin katta bir mağaza alanı ve diğer dört katta yer alan sekiz daireden meydana geliyor. Dairelerin her biri üç yatak odalı olarak planlanmış. Panjurlar hava koşullarına göre istenildiği gibi açılıp kapanabiliyor. Yaz aylarında kapanan panjurlar gölge ve serinlik sağlıyor. Kış aylarında ise açık panjurlar güneşin azami oranda içeri girmesine izin veriyor. Panjurların esnek kullanımı binada yaşayanların yaşam kalitesini arttırarak yıl boyunca enerji tasarrufu yapmalarını sağlıyor.
Apartmant No. 1 Mahallat, Iran The project utilizes recycled stone to connect with local traditions in a modern, sustainable way. Architects comment by Ramin Mehdizadeh “This project is built in Mahallat, a small town in the center of Iran, where more than 50% of the economy is engaged in the stone cutting business. By recycling left-over stones from Mahallat’s main stream of business, we are able to connect ourselves and our project to the unique context of the town. The recycled stones used for the exterior create a subtle effect on geometry of the project, which consist of a façade with emphatic angles. The slight roughness of mixed recycled stones creates a somewhat warmer texture, effectively complementing the sharply tailored façade. As a result, the project, which speaks the language of modern architecture, uniquely blends with verdant trees and the surroundings of Mahallat, an old town which has seen more than a thousand years of history. Such a coherent theme of locally recycled stones is also reverberated in the interior of the project, where simple structure is accentuated by stone walls, creating a space that is expressed in a natural yet intimate manner. The energy intensive local stone cutting industry in Mahallat largely depends on fossil fuel. Huge amounts of energy are used to excavate and cut the stones. Yet, due to the inefficiency in the stone cutting technology, less than 50% of the stones are utilized, and the rest of the unused stones are thrown away as trash, further polluting the natural environment. In this project, we recycle these leftover stones and use them for both exterior and interior walls. In doing so, we demonstrate how an architectural solution can help us preserve precious natural resources in a creative way, and significantly reduce the cost. This project is located in downtown Mahallat, a town where the architect spent most of his childhood. Such familiarity, and understanding of what makes Mahallat so unique and special to the residents, constitutes the core quality this project brings forth. High construction cost and low selling prices of residential units were big barriers for this project to happen. In order to solve this problem, we added some retail space on the ground floor, making the project financially feasible. The project consists of retail space on the ground floor, and eight residential units on the four floors above. Two of these residential units are located on each floor and each of them is a three-bedroom apartment. These shutters can be freely opened or closed depending on weather conditions. During the summer, closed shutters can act as a cooling device by providing shades for the unit, whereas during the winter, open shutters can act as a warming device by enabling the sun to penetrate through the windows. This flexibility offered by these shutters will enhance the quality of living for residents, and will also help them to save energy all around the year.”
56 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAHALLAT.indd 8
4/11/11 6:21 PM
MİMAR/ARCHITECT: Collective Terrain YER/LOCATION: Mahallat, Iran YIL/YEAR: 2010 PROGRAM/ PROGRAMME: Konut / Residential apartment MALZEMELER/MATERIALS: Geri kazanılmış taş, ahşap / Recycled stone, wood OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 1300 m2 TASARIM/DESIGN: Ramin Mehdizadeh
ÇEŞİTLİ RENK VE DOKULARDAN OLUŞAN GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ TAŞLAR, LOKAL TAŞ OCAĞI TESİSLERDEN ELDE EDİLİYOR. BİR ARAYA GETİRİLDİĞİNDE, BAŞKA MATERYALLERİN BİRLEŞİMLERİ İLE OLUŞTURULAMAYAN, UYUMLU ANCAK KARMAŞIK YÜZEYLER MEYDANA GELİYOR. RECYCLED STONES IN A LARGE VARIETY OF COLORS AND TEXTURES ARE COLLECTED FROM LOCAL STONE-CUTTING FACILITIES. WHEN STACKED TOGETHER THEY CREATE A COHERENT YET COMPLEX SURFACE THAT IS UNLIKE ANY OTHER COMBINATION OF MATERIALS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 57
MAHALLAT.indd 9
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Belgrad/Belgrade
Majik Café KARIM RASHID BÜTÜN DUYULARA HİTAP EDEN BİR FORM, RENK VE DESEN PATLAMASIYLA BELGRAD’DA 21. YÜZYIL ATMOSFERİ YARATIYOR. KARIM RASHID’S CREATION OF A 21ST CENTURY SPACE IN BELGRADE IS AN EXPLOSION OF COLOR AND SHAPES INTO A UNIFIED AND SEAMLESS WHOLE.
YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ - FOTOĞRAF: NEBOJSA BABIC
KARIM RASHID TEKNOLOJİ VE DOĞAL FORMLARI BELGRAD’DAKİ BU KAFEDE BİR ARAYA GETİRİYOR. KARIM RASHID BRINGS TOGETHER TECHNOLOGY AND NATURAL FORMS TOGETHER IN THIS CAFÉ IN BELGRADE.
58 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAJIK 3.indd 2
4/11/11 6:21 PM
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 59
MAJIK 3.indd 3
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Belgrad/Belgrade
G
ünümüzde ekolojik yaklaşım ve geri dönüşüm yeni bina anlayışının önemli özellikleri arasında. Toplumun azalan kaynaklara yönelik tedbirleri kapsamında mimarlar da inşaatın doğa üzerindeki etkisini göz önüne alan tasarımlar yaratmanın yollarını arıyor. Bu detaylardan biri de taş zeminler. Bugün mermer ve granit üretiminin geri dönüştürülmüş mx alzemelerinin kullanıldığı pek çok taş zemin alternatifi var. Tarihte terrazzo (bağlayıcı bir malzemeyle karıştırılıp, ardından dümdüz hale getirilen olanakadar küçük taş parçacıkları) mermer yüzeylere ekonomik bir alternatif oluştururken, bugün kompoze taş doğal taşın tamamlayıcı bir malzemesi olarak kullanılıyor. Geri dönüşen mermer, granit ve cam parçacıklarından yapılan kompoze taş, terrazzo’nun aksine fabrikalarda üretilip plaka haline getiriliyor, kesiliyor ve parlatılıyor. Kompoze taşla yaratıcı desenlerde, özgün ve homojen görünümlü zemin tasarımları yaratmak mümkün. Karim Rashid’in 2008’de Belgrad’da tasarladığı Majik Kafe bu yöntemin ilginç bir uygulaması. Aslen Mısır doğumlu olup, New York’ta çalışan tasarımcı Rashid’in başarılı tasarımları günümüzün teknolojik ruhunu popüler kültüre dair keskin bir anlayışla birleştiriyor. Bugüne kadar Timex saatlerinden Artemide ve Magis mobilyalarına, Citibank ve Hyundai için marka kimliğinden, Samsung için elektronik eşyaya ve Veuve Clicquot, Swarovski ve Kenzo için lüks ürünlere kadar 300’den fazla tasarımı üretilen Rashid, zamanımızın en önemli iç mekan ve endüstri tasarımcılarından biri. Karim Rashid’in Sırbistan’ın başkentindeki bu havalı kafe ve DJ bar için tasarımı dijital ve geometrik desenleri ana elemanlar olarak kullanıyor. Tasarımın temeli dış mekandaki mozaik deseninin iç mekandaki kompoze taş zemine uydurulması üzerine dayanıyor. Majik Café’nin tasarımı kaynağını Rashid’in ‘dijipop dijital doğa’ adını verdiği ve Pop Art ile dijital stil unsurlarını bir araya getirdiği felsefesinden alıyor.
R İŞLENMİŞ TAŞLARLA GERÇEKLEŞTİRİLEN ZEMİNİN GEOMETRİSİ ÖZEL OLARAK TASARLANMIŞ. THE GEOMETRY OF THE ENGINEERED STONE FLOOR WORKS IS CUSTOM DESIGNED.
ecycling and ecological thinking today is an important part of new building. As society has responded to diminishing resources, architects have sought ways to create environments with an eye towards the impact of construction on nature. These strategies have extended into the smallest details of building. One of these details is flooring made of stone. Today there are many options in stone flooring that utilize recycled components of marble and granite production. While in historical times terrazzo, (small chips of stone that are set hard in a binding material and then ground over until completely level) was a cheap alternative to marble surfaces, today engineered stone has now become a complementary material to natural stone. Unlike terrazzo, engineered stone is factory made from recycled marble, granite and glass grit, made in slabs, cut and polished by fabricators, and assembled at the work site. With engineered stone it is possible to create original flooring designs based on inventive patterns with a uniform finish. This is the case in the Majik Café in Belgrade, Serbia by Karim Rashid completed in 2008. Egyptian born, New York based Rashid is one of the important interior and industrial designers of our time whose successful designs combine the technological spirit of the age with a keen understanding of popular culture. To date he has had some 3000 objects put into production from watches for Timex, furniture for Artemide and Magis, brand identity for Citibank and Hyundai, high tech products for LaCie and Samsung, and luxury goods for Veuve Clicquot, Swarovski and Kenzo, and has successfully entered the realm of architecture and interiors. Rashid’s design of this hip café and DJ bar in the Serbian capital makes extensive use of digital and geometric patterns as the main design element. The foundation of the design is created by the pattern of the mosaic exterior matched to an engineered stone floor in the interior. Majik Café’s design originates from Karim Rashid’s philosophy of creating a combination of digital and Pop Art style elements that he has labeled “digipop digital nature”.
60 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAJIK 3.indd 4
4/11/11 6:21 PM
RASHID’İN MAJİK CAFÉ İÇİN OLUŞTURDUĞU TEKNORGANİK STİL, ŞEHRİN ÇEVRESEL YAPISININ SIRADANLIĞI İLE KONTRAST YARATIYOR. RASHID’S TECHNORGANIC STYLE FOR THE MAJIK CAFÉ IS IN CONTRAST TO THE REGULARITY OF THE URBAN ENVIRONMENT.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 61
MAJIK 3.indd 5
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Belgrad/Belgrade
MİMAR/ARCHITECT: Karim Rashid YER/LOCATION: Belgrad, Sırbistan / Belgrade, Serbia YIL/YEAR: 2008 PROGRAM/ PROGRAMME: Café, Bar MALZEMELER/MATERIALS: Paslanmaz çelik, kompoze taş, vinil, cam, deri/ Stainless steel, engineered stone, vinyl, glass, leather OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 180m2
Kafenin bu zengin ve kimi zaman da şaşırtıcı tasarımında, organik ve dijital formlar Belgrad’ın modernist binasındaki şehir atmosferinin düzenli hatlarına tezat oluşturuyor. Tasarımdaki renk ve şekil patlaması, tüm duyulara aleni bir şekilde hitap eden kusursuz bir bütün oluşturuyor. Rashid’in bu duyulara hitap eden hatlara ve canlı tonlara yönelik zevki, kendisinin deyimiyle şehrin griliğine bir tezat oluşturmak gayesiyle meydana getirdiği bu dinamik mekan tasarımında bariz olarak ortaya çıkıyor.
Here in the rich and sometimes perplexing design for the Café there is a contrast in the organic and digital forms to the regular lines of the urban environment in this location in downtown Belgrade in a modernistic urban block. The design is an explosion of color and shapes into a unified and seamless whole that appeals to all the senses in an overt way. Rashid’s taste for sensuous lines and brilliant hues comes through in the dynamic space for the Majik Café which he says was intended to provide a contrast to the grayness of the city.
SEMBOLLER VE SİLUETLER
SYMBOLS AND SILHOUETTES
Rashid, tekno-dijital kreasyonlarını geleneksel Sırp desenlerine getirdiği yeni yorumlarla karıştırarak iç mekan düzenindeki önemli bir tasarım unsuru olarak değerlendiriyor. İkon şekilli pencereler ve eski Sırp dekoratif desenlerinin yorumlamaları yaratıcı ve havalı Belgradlıların sohbet etmek, yemek yemek ve içki içmek için buluştuğu bu kaleidoskopik, ilginç, göz alıcı alanı meydana getirmek üzere güncelleniyor. İç mekan tasarımının bir başka önemli unusuru da kompoze taş zeminin tekrar etmeyen, siyah beyaz poligon deseni. Bu orijinal desen mekanı bütünlüyor. İç mekan tasarımının %80’inin zemin ve ışığın birleşiminden oluştuğunu söyleyen ünlü tasarımcı Terence Conran’ın açısından baktığımızda, Majik Café’de kompoze taş zeminin özgün aydınlatma elemanlarının vurguladığı canlı renklerine oranla daha yumuşak bir baz desen oluşturduğunu görüyoruz. En öne çıkan aydınlatma unsuru barı kaplayan ve mekanı daha sokağın başından dikkat çekici hale getiren, RGB LED panellerden meydana getirilen dijital sanat çalışması. Cam barın dinamik desenleri, mekanda geçirdiğiniz süre boyunca devamlı renk ve atmosfer değiştiriyor. Tepede yer alan LED mesaj levhasında akan müşterilerin SMS mesajları 21. yüzyılın teknoloji kültürünü doğrudan mekanın içine taşıyor. Rashid’e göre “Restoranın ayrıntılarında teknorganik ile insanorganik buluşuyor.” DJ kabini ve lounge bölümünün girişi kadın ve erkek yüzlerinin silüetleriyle çerçeveleniyor, tuvaletlerdeki yüz profili şeklindeki aynaların gözlerinin yerinde dijital veriler, tuvalet kapısında tam boyutta bir nü fotoğraf var. Desenler, baş döndürücü bileşimlerle sembol ve silüetlere karışıyor, insan, dijital ve geometriden alınan formlar etkileyici bir uzaysal kolaja dönüşüyor. Dış cephede paslanmaz çelik ve mozaik kullanılmış. Rashid’e göre “Restoranın mesajı doğunun, teknoloji ve yeni sosyal davranışların yepyeni, tekil ve kesintisiz bir dünyayı önerdiği, batının dijital özgürlüğü ile buluşması…” Bu dünya içinde ekolojik ve estetik değerleriyle kompoze taş önemli bir etki yaratıyor. İlk bakışta bariz olmasa da ekolojik düşüncenin olanakları tasarımın temeline oturuyor.
The important design feature in the patterns of the interior are a mix of techno digital creations and interpretations of traditional Serbian patterns remixed by Rashid. Icon shaped windows and these decorative ancient Serbian patterns are updated to create a kaleidoscopic, engaging and inspiring radiant space for lounging, dining and drinking for Belgrade’s hip and contemporary creative community. An important part of this interior design is the shape of the engineered stone flooring which is a nonrepeating polygon pattern in black and white, which unifies the space. The famed designer Terrence Conran purportedly once said that interior design is 80% the combination of the effect of flooring and lighting. Here in the Majik Café we can see that is the case as the engineered stone floor provides a more subdued base pattern compared to the distortions of the vibrant coloring of the space by the original lighting features. The most prominent of the lighting is the digital artwork made of RGB LED panels surrounding the bar, making the space visible from down the street. The dynamic patterned glass bar changes color and mood throughout a visitor’s stay. The restaurant is brought into 21st technological culture with a scrolling LED message board above that displays customers’ text messages. “Technorganics blend with humanorganics in the restaurant’s details” according to Rashid. Mixing and matching patterns with symbols and silhouettes in dizzying combinations - his and her cutout faces frame the entrance to the DJ booth lounge area, profile mirrors reflect patrons in the restrooms with data resonating from the eyes, a full-length nude photo marks the bathroom door - the human, digital and geometry converge into an intriguing spatial collage. The exterior is finished in polished, stainless steel, and mosaic tile. According to Rashid, “the restaurant’s message is east- meets west digital freedom, where technology and new social behaviors are the global proponents of a new singular seamless world.” Within this world engineered stone in both its ecological and aesthetic qualities makes an important impact. While perhaps not readily apparent, the capabilities of ecological thinking can be deeply embedded within a design without notice.
62 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
MAJIK 3.indd 6
4/11/11 6:21 PM
Projeler/Projects: Catania
Kırdaki Taşlar STUDIO NOWA’NIN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ KIRSAL MİMARİYLE TAŞ, SİCİLYA’NIN TEPELERİNE ÖRÜLEREK GIARDINO ARENA AL TEMPIO AÇIKHAVA ETKİNLİK MERKEZİ VE PARKINI MEYDANA GETİRİYOR.
THE STONES OF THE FIELDS RURAL ARCHITECTURE BY STUDIO NOWA WEAVES STONE INTO THE ROLLING HILLS OF CENTRAL SICILY FOR GIARDINO ARENA AL TEMPIO OPEN AIR EVENT CENTER AND PARK.
SİCİLYA’DA YAZ ETKİNLİKLERİ İÇİN YAPILAN AÇIK HAVA TİYATROSU, VADİ SONUNDAKİ TARLALARI VE KARŞISINDAKİ TEPELERİ BİRLEŞTİRİYOR. OPEN-AIR THEATRE IN SICILY FOR SUMMERTIME EVENTS MERGE WITH THE FIELDS AT THE VALLEY END AND ON THE OPPOSITE HILLS.
64 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
NOWA.indd 2
4/11/11 6:23 PM
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 65
NOWA.indd 3
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Catania
2
1. yüzyılın peyzajı tamamen şehre odaklanmış gibi… Mimarların dikkati şehirlere yoğunlaşmış durumda, üretimlerinin büyük bölümü şehirdeki projelerden meydana geliyor. Mimarlık ve şehir planlama tartışmalarının ana gündemini de şehir oluşturuyor ve konut, ticaret ve perakandeye ayrılan alanların yönünü belirliyor. Dünya nüfusunun büyük bölümü şehirlere taşınırken, insan yerleşimine dair fikirlerde en çok ortaya çıkan şehre dair imaj ve sosyal dinamikler oluyor. Öte yandan, şehre kıyasla kırsal bölgelerin önemi giderek azalıyor. Eğer kırsal bölgelerin peyzajı ve mimarisi dikkat çekse bile, bu çoğunlukla olumsuz açıdan oluyor. Kırsal bölgeler sözkonusu olduğunda, konu başlığı olarak genellikle kırların doğal yapısındaki ekolojik bozulma karşımıza çıkıyor. Kır peyzajına dair diskurun temelini bu alanların biyo-çeşitlilik, yeşil alan, su sistemleri ve jeolojik formasyonlarındaki zarar ve kayıplar meydana getiriyor. Kırsal bölgelerdeki mimari projeler, özellikle de çağdaş yaklaşımlı olanların, daha çok yöresel mimariyi güncel fonksiyonlara uyarlamakla alakalı oldukları söylenebilir. Kırsal peyzajın güncel ihtiyaçları karşılamak için kendisini adapte etmesinde çağdaş mimarinin nasıl daha temel bir konum üstlenebileceği ise genelde bu tartışmanın dışında kalıyor. Özlerindeki gelenekselliğe rağmen, telekomünikasyon, ulaşım ve medya penetrasyonundaki artış sayesinde bu alanlar da küresel sisteme herhangi bir şehir merkezi kadar bağlı vaziyetteler. Bir başka deyişle, bu kırsal alanların doğal peyzajları da ironik bir şekilde artık kentsel alanlar kadar global sistemlerin parçası haline geldi. Bu fenomenleri Marco Navarra/Studio NOWA’nın 2005 yılında İtalya’nın San Michele di Ganzaria bölgesinde yaptığı Giardino Arena al Tempio’da görmek mümkün. Proje Sicilya’nın güney Catania bölgesinde kırsal bir tiyatro/arena. Kasabanın kuzeyinde, yoğun merkezin uzağında bulunan lokasyonu periferal bir bölgede. 1920’lerde yapılmış ve terk edilmiş bir tren istasyonunun
T
ISLAH EDİLEN BU ALAN, TAŞ BLOKLARININ OTURMA ELEMANI OLARAK KULLANILMASIYLA YÜKSELTİLMİŞ BİR PEYZAJA DÖNÜŞÜYOR. THIS RECLAIMED WASTE DISPOSAL SITE TAKES THE SHAPE OF A LIFTED LANDSCAPE WITH STONE BLOCKS USED AS SEATING.
he landscapes of the 21st century seem to be all urban. Cities are the focus of architects, urban projects representing the bulk of their design production. The city dominates discussions on architecture and urban planning, defining the direction of residential, commercial and retail spaces. As most of the world’s population moves into cities, the images and social dynamics of urbanity are the most ubiquitous in thinking on ideas of human habitation. In contrast to the urban, rural areas are now less important. If the landscapes and architecture of the rural do get attention, it is most often in a negative light. The ecological degradation of the natural landscapes of the rural is most often the topic when rural areas are the subject. The decay of these areas, the loss of their biodiversity and damage to foliage, water systems and geological formations is what occupies the discourse on rural landscapes. Architectural projects in rural areas today, especially those with a contemporary focus, tend to relate to the transformation of vernacular architecture into up-todate functions. What most often is not discussed is how contemporary architecture can assume a more central position in the adaptation of the rural landscape itself into contemporary needs. Even with their inherently traditional nature, aided by the the widespread penetration of media, tele-communication and transportation systems into rural communities, these areas are as connected into the global system as any urban center. The natural landscapes of these rural areas are now ironically equally part of global systems as much as urban spaces. These phenomena can be seen in the Giardino Arena al Tempio by Marco Navarra/Studio NOWA, 2005, in San Michele di Ganzaria, Italy a project for a rural arena/ theater in the southern region of Catania in Sicily. Located to the north of the town, outside the dense town center, the site is a peripheral area. There is an old abandoned railway station which was part of the railway line built in the 1920s. The Giardino-Arena project is part of a linear park that follows the old railway track,
66 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
NOWA.indd 4
4/11/11 6:23 PM
AÇIKHAVA MEKANI DOĞAL PEYZAJIN BİR PARÇASINI OLUŞTURUYOR. DETAYLI VE DÜZENSİZ TAŞ KAPLAMASI İSE TEMEL BİR TASARIM ÖGESİ OLARAK KULLANILIYOR. THE OPEN-AIR SPACE IS PART OF THE NATURAL LANDSCAPE. DETAILED IRREGULAR STONE CLADDING IS A MAJOR DESIGN FEATURE.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 67
NOWA.indd 5
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Catania
yakınında, eski tren yolunu takip eden lineer bir parkın bir parçası olan Giardino-Arena projesi, günümüz Sicilya’sının birbiriyle alakasız koşullarını ve kontrastlarını göz önüne seriyor.
PEYZAJLA BÜTÜNLEŞEN YAPI Bu örnekte Arena mimarının stratejisi doğrultusunda münfasıl bir insan yapımı strüktür olmaktan çok peyzaja incelikle entegre edilmiş bir müdahale olarak ortaya çıkıyor. San Michele di Ganzaria kasabasının ½ kilometre kuzeyinde bir alana yerleşen Arena, kasabadan kolaylıkla ulaşılabilecek kadar merkeze yakın ancak bu kırsal bölgenin doğasının ve tarlaların arasında yerleşmiş vaziyette. Studio NOWA’nın mimari stratejisi Arena’nın tarım, doğa ve yerleşim arasındaki konumuna aracılık ederken, güncel programlar için bir buluşma mekanı ve performans alanı yaratmak olarak özetlenebilir. Bunu yapabilmek için mimari yaklaşım, peyzaj, yapı ve ekosistemi tek strüktürde bir araya getirerek, bütün bu fonksiyonları öyle incelikli bir şekilde sağlatıyor ki, bina kendisini çevreleyen çiftlik ve tarlalardan pek de ayırt edilmiyor. Arena’dan önce bu alanda yer alan terk edilmiş istasyon binaları bu yeni fonksiyonların arasına öyle bir oturtulmuş ki, bu binalar kompleksin içindeki tek ‘formel’mimari yapılarını teşkil ediyor. Mimarlar tren istasyonlarının kalıntılarını olduğu gibi bırakarak, aralarındaki alana 12x12 metrelik bir platform inşa etmişler. Platform Monte Ganzaria’nın yamacına oturtularak vadideki tarım alanlarının kırsal dokusuyla kaplı tepelere tamamen hakim bir manzara sağlanmış. Platformun iki yanındaki eğimler çevredeki Sicilya peyzajıyla uyum sağlayan ot ve yabani çiçeklerle kaplanarak tepe yamacının doğal eğimi Arena’da da tekrar edilmiş. Doğu tarafındaki eğimli alan, eski istasyonu bir su kulesinden ayıran bir avluda son bulan diğer taraftakinden daha uzun. Bütünleyici sistem bazlı bir yaklaşımla bu eğimli kırlar kendilerini Arena’nın açılarına zarafetle burakarak ana performans alanını oluşturuyor.
GİRİŞTEKİ RAMPANIN CEPHESİNDE NICOSIA TAŞIYLA BRÜT BETON YER DEĞİŞTİRİYOR. HERE IN THE ENTRY RAMP, NICOSIA STONE SKIN-COVERING OF THE SURFACES IS DISPLACED BY EXPOSED CONCRETE.
revealing the contrasts and disparate conditions of the agricultural landscape of today’s Sicily. The Arena is in this case not so much a discrete manmade structure, but based on the architect’s strategy, an intervention that is subtly integrated into the landscape. Occupying a site about ½ kilometer to the north of the town of San Michele di Ganzaria, the Arena is close enough to the town to be accessible, yet exists squarely in the nature and farmland of this rural area. Studio NOWA’s architectural strategy tries to mediate its position between agriculture, nature and habitation while creating a meeting space and performance area for contemporary programs. To do this the architecture joins landscape, building and ecosystem into one structure that accommodates all these functions in such a subtle way that the building appears no different from the surrounding farmland and fields. The abandoned railroad station buildings previously occupying the site are aligned within these new functions in such a way that the station is the only structure in the complex that reads as “formal” architecture. Leaving the remains of the railway station intact, the architects introduce a paved square platform twelve by twelve metres into the space between them. The platform is inserted into the slope of Monte Ganzaria, providing a sweeping view of the rolling hills of the rural fabric of agricultural land in the valley. The natural slope of the hillside is reproduced in the Arena on two sides of the platform by means of two slopes covered with grass and wildflowers in harmony with the surrounding Sicilian landscape. The slope on the eastern side is longer than the other, ending in a courtyard that separates a water tower from the old station. Using an integrative systems based approach; the sloping fields yield gracefully into the Arena’s angles to create the main performance space.
A SUBTLE CASE OF GLOBAL REGIONALISM This strategy of grounding the architectural intervention is not just a visual strategy but also an ecological one. As we have said this area is also farmland and ecosystem. The carving and shaping of the landscape to create the slopes of the Arena also integrates rainwater collection and irrigation into the building’s functions. These functions hidden to view are only
68 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
NOWA.indd 6
4/11/11 6:23 PM
YEŞİLLİK, SU, TOPRAK VE TAŞ BİRBİRİNİ TAMAMLIYOR. GRASS, WATER, EARTH AND STONE WORK TOGETHER.
YAĞMUR SUYU VE SULAMA RAINWATER AND IRRIGATION
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 69
NOWA.indd 7
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Catania
İNCELİKLİ BİR GLOBAL BÖLGESELCİLİK Bu mimari müdahaleyi peyzaja katmak sadece görsel değil aynı zamanda da ekolojik bir strateji. Daha önce belirttiğimiz gibi bu bölge aynı zamanda bir çiftçilik alanı ve ekosistem. Peyzajın Arena’nın eğimlerini oluşturacak şekilde yontulup şekillendirilmesi yağmur suyu toplama ve sulamayı da yapının fonksiyonlarına dahil ediyor. Dişarıdan bakıldığında görünmeyen bu fonksiyonların ipucunu küçük bi su kulesi veriyor. O bölgede faaliyet gösteren ve Sicilya’da pek çok başarılı kent projelerine imza atmış Studio NOWA, yerel bilgilerini bu fonksiyonları kır peyzajını çağdaş yaşama uyarlamak konusunda yeni bir konsept yaratan bir kır mimarisinde birleştirmekte değerlendiriyorlar. Buradaki mimari bölgesel ancak sosyal ve ekolojik vizyonu açısından da global olarak değerlendirilebilir. Bu ‘global bölgeselcilik’i yaratmak üzere kullanılan mimari dil o kadar incelikli ki tasarım olarak neredeyse görünmez diyebiliriz. Projenin temel ve en görünür elemanı konsept ve form olarak düzensiz uygulanan doğal taş. Sicilya’dan Nicosia taşının kullanımı Arena’yı bulunduğu alana birleştirmekteki temel eleman. Giriş rampalarında taş birbirine ters açısal geometride kullanılıyor ve istinad duvarlarının bazı bölümleri taşla kaplanmadan beton olarak bırakılıyor. Kırsal peyzajdan yukarı ve dışarı doğru çıkan taşın dokusu bölgenin kayalık jeolojisine gönderme yaparken göze batmayan bir alan organizasyonu sağlıyor. Düzensiz olarak taşla kaplanmış duvarlar buranın bölgenin tipik bir alanı olmadığına işaret ederken, tam olarak ne işlev gördüğüne dair de bir açıklamada bulunmuyor. Doğal taş Arena’nın varlığına işaret etmek gibi basit bir ifadeyi üstleniyor. Böylelikle, taşın karakteri doğa ve jeolojinin bir araya gelerek hem kırsal, hem de yerel bir mimari konsept oluşturduğu mimariye karakter veriyor. Arena’nın mimari karakterinde
hinted at by the presence of a small water tower. Studio NOWA, a firm from the area with a number of successful urban interventions in Sicily uses their local knowledge bringing together these functions in a rural piece of architecture that creates a new concept of rural landscape adapted into contemporary life. The architecture here is regional yet global in it’s social and ecological vision. The architectural language used to evoke this “global regionalism” is so subtle as to be almost non-visible as design. The project’s primary and most visible element is its irregular application of stone in concept and form. The use of Nicosia stone acts a central element weaving the Arena into its site. On the entrance ramps it is applied in conflicting angular geometries with some sections of the retaining walls left unclad, the reinforced concrete plainly visible. The texture of the stone rising up and out from the rural landscape evokes the area’s rocky geology while also providing an understated organization of space. The irregular stone clad walls mark the area as something not typical of the area but do not go as far as to say what exactly this function is. The stone is used in a simple act of marking the
TAŞ KAPLAMASI, DÜZENSİZ GEOMETRİLERİ PEYZAJLA BİR ARAYA GETİRECEK ŞEKİLDE DÜZENLENMİŞ. STONE CLADDING IS ARRANGED IN COMPLEMENTING IRREGULAR GEOMETRIES BLENDING INTO THE LANDSCAPE.
70 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
NOWA.indd 8
4/11/11 6:23 PM
taşın belirgin bir eleman olarak kullanılması alanın içine doğru da devam ediyor. Arena’nın eğimlerinde taş bloklardan meydana gelen banklar çimenlerin arasına yerleştirilerek performanslar ya da piknik gibi daha gündelik aktiviteler için oturma alanı oluşturuluyor. İç ve dış alanlar, insan yapımı ve doğa burada kesin olarak ayrılmazken bu taşlar da pekala doğal oluşumlar olarak görülebilir. Nicosia taşının bu yenilikçi kullanımı ana performans alanına döşenmesiyle tamamlanıyor. Arena’nın izleme rampalarının ortasındaki bu basit kare platformla alanın ayrıştırılması ilkel bir dürtü ama net bir işlevden geliyor. En sık karşılaşılan inşaat malzemelerinden biri olan taş uzak görüşlü bir vizyonla basit bir sonuca ulaşıyor. Giardino Arena al Tempio’nun mimarisi ekolojik ve kırsal tasarımda yeni bir standart oluştururken taş ve diğer doğal malzemelerin kırsal peyzajın canlılığına katkıda bulunan yeni mimari dillerin oluşturulmasındaki potansiyelini ortaya koyuyor. MİMAR/ARCHITECT: Studio NOWA YER/LOCATION: Catania, Sicilya, İtalya / Catania, Sicily, Italy YIL/YEAR: 2004 PROGRAM/ PROGRAMME: Açık hava performans ve etkinlik alanı, park / Open arena and space for events and performances, park MALZEMELER/MATERIALS: Betonarme, Lefkoşa taşı, toprak / Reinforced concrete, Nicosia stone, earth works OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 2000 m2 TASARIM/DESIGN: Marco Navarra, Maria Giacoma Marino, Salvatore Interlandi
presence of the Arena. In this way, the character of the stone gives character to the architecture as nature and geology mixed into one for a new concept of architecture that is rural and local. The use of stone as the significant element in the architectural character of the Arena continues to the “inside” of the Arena. On the slopes of the Arena a series of benches formed by stone blocks are scattered over the grass and provide seating for performances or more casual events such as picnics in the open air. With no solid delineation of interior and exterior, man-made and nature, these stones could easily be natural formations. The innovative use of this Nicosia stone is completed with the paving for the main performance area. A simple square space between the viewing slopes of the Arena, this basic delineation of area is primitive in its impulse but clear in its function. Stone, the most ubiquitous of building materials, achieves a simple result with a far-reaching vision. The architecture of the Giardino Arena al Tempio sets standards in ecological and rural design while showing the potential of stone and natural materials to create new architectural languages that contribute to the vitality of rural landscapes.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 71
NOWA.indd 9
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Girit/Crete
72 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ELOUNDA.indd 2
4/11/11 6:23 PM
Ege ve Akdeniz mimarisinin modern bir yorumu… A MODERN INTERPRETATION OF AEGEAN AND MEDITERRANEAN ARCHITECTURE… YAZI-TEXT: BESTE ERTÜRK
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 73
ELOUNDA.indd 3
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Girit/Crete
İ
sviçre’nin İtalya kantonundan Davide Macullo’nun tasarladığı ve Girit’in Elounda sahilinde inşa edilen Yachting Club villaları bulunduğu bölgenin mimari özelliklerini kendi bünyesinde modern bir şekilde taşıyan ve Ege ve Akdeniz mimarisine göndermelerde bulunan bir tasarıma sahip. Bu sayede benzerlerinin arasında fark edilir, başarılı bir örnek olarak göze çarpıyor. Helios Hotel için tasarlanan ve bungalovlar ile resort otelden oluşan kompleks adanın kuzeybatı kıyısında konumlandırılmış. Alan ilk bakışta göz alabildiğince büyük ve Ege denizine karşı ufuk çizgisine kadar kesintisiz manzaralar sunmakla beraber, koyun insanı tamamen kucaklayan doğasından da faydalanmakta… Girit’in kuzeydoğu kıyısına yerleşmiş sıra evler sanki denize demirlemiş yatlar gibi dizilirken, kentselliğini kara tarafinda da tamamlıyor. Projenin aynı zamanda deniz ile kara arasındaki sınırları silikleştirecek bir bağlantı rolü oynaması düşünülmüş. Macullo’nun tasarım eskizinden de anlaşılacağı gibi yapı formları direkt olarak Akdeniz yerleşimlerine gönderme yapan bir tasarıma sahip. Yapının güçlü geometrisi tepelerin kıvrımlarından ve denizin dalga formlarından esinlenilerek oluşturulmuş. Yuvarlak cepheler sayesinde akışkan bir sahil peyzajı tasarlanmış. Bungalovların ölçeği de aynı şekilde tarihi Minos uygarlığına kadar dayanan Girit mimarisine ve etraftaki mevcut yapı çevresine uyum gösterecek şekilde düşünülmüş. Tipik Akdeniz mimarisinin özellikleri aynen korunarak bir anlamda sürdürülebilir bir mimarlık örneği ortaya konmuş. Az katlı sıra ev mantığı ve beyaz boyalı dış duvarları yapı tasarımında kullanılan yerel özellikleri ortaya koyuyor. Yuvarlak, güçlü bir geometri, metal kaplı kolonlar ve yüzeyler, geniş açıklıklı cam cepheler ile de tasarıma güncel özellikler güzel bir şekilde entegre ediliyor. Mimarın sahip olduğu stüdyonun felsefesi olan “local-meets-global” (yerel-global
D
esigned by Davide Macullo of the Italian canton of Switzerland and built on the Elounda beach of Crete, the Yachting Club villas are modern embodiments of the architectural qualities peculiar to the region, reflecting the architecture of the Aegean and the Mediterranean. It is this quality that makes them stand out amongst their rivals. Designed for the Helios Hotel, this complex comprised of bungalows and a resort hotel is located at the northeastern tip of the island. At first sight, the area is extremely vast, offering uninterrupted views of the Aegean that reach out to the horizon; yet it also benefits from the sheltering nature of the cove. Set on the southeast coast of Crete, these rows of houses reach towards the sea like anchored yachts while contemplating the urban context on the landside. The project was actually devised as a link that would blur the boundaries between the sea and the land. As can be deduced from the design sketches of Macullo, the structural forms are clearly reminiscent of traditional Mediterranean settlements. The strong geometry of the structures, on the other hand, drives from the rounded forms of the hills and of the waves. The rounded surfaces of the structures create a fluid coastal landscape. On a similar note, the scale of the bungalows echoes the Cretan architecture that reaches back to the Minoan civilization and creates a harmony with the existing structures of Crete. This preservation of the principal qualities of the Mediterranean architecture provides an excellent example of sustainable architectural design. The main theme of rows of low houses and the use of white painted exterior walls both reflect the local elements utilized in the design. Meanwhile, a strong, rounded geometry; metal covered columns and surfaces; and wide glass façades contribute to the contemporary feel of the design. Hence, the philosophy of the architect’s studio that hinges on the concept of “localmeets-global” (Global regionalism) is strongly reflected in this synthesis. The 45-degree wall lines scattered between rounded surfaces work to define the depth of volumes, while the natural stone cladding on the exterior walls emphasizes harmony with the local environment. The stone used is known as the “dark Crete stone” and is widely used in traditional architecture of the island. This stone is in great harmony with the other materials used both in interior and exterior spaces. The ancient
74 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ELOUNDA.indd 4
4/11/11 6:23 PM
buluşması) görüşü de böylece güçlü bir biçimde vurgulanıyor. Yuvarlak cepheler arasına yerleştirilmiş olan 45 derecelik duvarlar bir yandan yapı volümlerinin derinliğini belirlerken, aynı zamanda bölgeye özgü olan doğal taşlarla kaplanarak bölgeye uyumluluk bir kere daha vurgulanmış. Kullanılan doğal taş “koyu Girit taşı” olarak da bilinen, geleneksel mimaride de çokça kullanılan bir taş türü. Aynı zamanda iç ve dış mekânlarda kullanılarak diğer malzemelerle büyük bir uyum gösteriyor. Bunun yanında dış mekan kaplamalarında Venedik ve Roma dönemine ait bir teknik olan Marmorino kullanılmış. Havuz detaylarında ise Bisazza cam mozaikleri tercih edilmiş. İç mimari tasarımındaki prensip tüm villadan denize doğru bakış ve ulaşım sağlayan lüks ve esnek planlı mekânlar tasarlamak olmuş. Aynı zamanda misafirlere daha fazla ev hissi veren sıcak mekânlar tasarlamak amacıyla mimari aparatlar ve hareketli mobilyalar kullanılmış. Bu sayede, tercihler doğrultusunda daha kişisel ve özel mekânlar yaratılma olasılığı sağlanmış. Projenin en göz alıcı unsurlarından olan malzeme seçimleri de çok özenli bir çalışmanın ürünü. Macullo’nun başka bir çok projesinde de olduğu gibi dış mekân ve iç mekan malzeme tercihlerini yöreye özgü doğal malzemelerden yana kullanılmış ve hepsi özel olarak bu proje için kendisi tarafından tasarlanmış. Mimarın bu tasarımlarda en çok dikkate aldığı prensip ise bayağı olmayan, mütevazı bir zenginlik duygusu yaratmak... Villaların iç mekân tasarımlarında her zaman için çevresine saygılı, doğal bir güzelliği olan basit tasarımlar tercih edilmesine karşın lüksten ve rahatlıktan da asla vazgeçilmemiş.
DIŞ DUVARLARDA KOYU GRİ TAŞIN KULLANIMI, YENİ HACİMLERİ GİRİT SAHİL ŞERİDİNİ SARAN DOĞAYLA UYUMLU HALE GETİRİYOR. THE USE OF DARK GREY STONE FOR THE EXTERIOR WALLS SETS THE NEW VOLUMES IN HARMONY WITH THE SURROUNDING NATURE OF THE CRETAN COASTLINE.
plaster decoration technique Marmorino, dating back to Roman times, is used on the walls, while the pools are decorated with Bisazza glass mosaic tiles. The guiding principle of interior design has been to create luxurious and flexible spaces that allow the sea and the view to enter the villas. At the same time, architectural devices and independent moving furniture pieces were utilized to create more intimate and homey spaces, hence providing the guests with the chance of creating more personal spaces in line with their preferences. Another striking aspect of the project is the meticulous work that went into choosing the materials to be used in these villas. Just like it is the case in many other projects of his, Macullo preferred to utilize natural materials specific to the locality in both interior and exterior spaces and designed every single element specifically for this project. The main idea guiding his design was to create a sense of discreet opulence without being vulgar. The interior designs of the villas are essentially simple, always respecting the environment and letting the beauty of nature take pride of place, while at the same time, never compromising when it comes to luxury and comfort.
İÇ MEKAN DETAYLARI
INTERIOR DETAILS
İç mekânlarda malzeme olarak mermer, tik ağacı, deri, cam ve aynalar kullanılmış. Bu malzemeler de tasarımın tüm aşamalarında olduğu gibi yine Girit mimarisinin geçmişine sadık bir portre çizmekte. Özellikle de Roma ve Venedik zamanlarının tipik doğal malzemeleri tercih edilmiş. Daha önce de bahsettiğimiz gibi mekanlar tercih edildiğinde hareketli bölme üniteleri sayesinde yaşama alanı banyo ve yatak odası birbirinden
The materials used in interior design include marble, teak, leather, glass and mirrors. Just like the case in all the other stages of design, these materials also have a strong reference to the architectural heritage of Crete with a clear preference for the characteristic natural materials of the Roman and Venetian times. MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 75
ELOUNDA.indd 5
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects:
ayrılarak değiştirilebilecek şekilde tasarlanmış. Duvar üniteleri hafif yansıtıcı malzemeden yapılmış. Aynı zamanda ses geçirmez ve elektronik olarak hareket kabiliyetine sahip. Yatak odasında da yine hareketli mekân kavramını destekleyecek bir yatak ünitesi mevcut. Yeri geldiğinde tek ya da çift kişilik olarak kullanılabilecek şekilde ayarlanmış ve oda içindeki konumu da projenin genel tasarım prensibi olan suyla iletişimi destekleyecek biçimde havuzun önüne yerleştirilmiş. Banyo detayları ise aynı prensipler dahilinde farklı odalar için farklı detaylarla hazırlanmış. Banyo alanlarında zeminde doğal taş olarak mermer kullanılmış ve farklı detayları için koyu yeşil, bal rengi, çikolata ve siyah gibi farklı tip ve renkte mermerler tercih edilmiş. Mermerin tamamlayıcısı olarak ahşap mobilyalarda ise yine tik, kiraz, akmeşe ve maun gibi birkaç farklı tür ağaç seçilmiş. Böylece her odanın kendine has bir karakteri olması amaçlanmış. Bunun yanı sıra, gömme banyo havuz seviyesiyle aynı yükseklikte tutularak mekan açık olarak kullanıldığında suyla bağlantısının güçlendirilmesi sağlanmış. İç mekan tasarımlarının tamamlayıcısı olarak da belli noktalarda kumlanmış ve ışıklandırılmış aynalar; tavanlarda ise deri kaplamalar kullanılarak tasarım tamamlanmış. Bunların dışında son detay olarak da ambiyansı güçlendirmek adına ışık ve ses sitemi için kullanıcı tercihlerine bağlı olarak ayarlanabilen ses ve ışık temaları hazırlanmış.
DAVIDE MACULLO VE ‘KESİŞEN DENEYİMLER’ Davide Macullo, İsviçre’nin İtalya kantonlarından Lugano da yaşayan ve çalışan bir mimar. Öğrenimini Lugano’da, Professional University of Art & Design’da tamamlayan Macullo, mimarlık kariyerine de uluslararası projelerden sorumlu olmak üzere, yine doğal taş ve özellikle de tuğla kullanarak tasarladığı projeleriyle ünlü olan Mimar Mario Botta ile başlamış. Daha sonra da kendi atölyesini açarak dünya çapında bir çok projeye imza atmış ve ödüller almış bir mimar. Stüdyosunun felsefesini “kesişen deneyimler“ olarak belirlemiş ve bunun farklı
MERMER, TRAVERTEN, AHŞAP VE DERİ GİBİ DOĞAL MALZEMELER, ZİYARETÇİLERİ SICAK BİR ATMOSFERLE SARIYOR. NATURAL MATERIALS SUCH AS MARBLE, TRAVERTINE, WOOD AND LEATHER WRAP VISITORS IN A WARM ATMOSPHERE.
The interior space is designed to be easily separated into living area, bedroom and bathroom with the help of independent mobile architectural units. The separating wall units are made of light reflective material; they are also soundproof and can be moved electronically. The bedrooms are fitted with bed units that can be electronically split or connected to be used as single or double depending on the preference of the guest, hence continuing the overall mobility of the space. The beds are positioned in front of the pools to emphasize the general design principle behind the project: the relationship with water. The bathrooms of the villas are all laid out according to the same design principles but customized with different finishing details. The floors of the bathroom areas are covered in marble; dark green, pale honey, black and chocolate marbles are utilized to give each room a distinctive character. To complete the effect of the marble, the wood furniture is designed either in teak, mahogany, whitened oak or cherry creating a distinctive atmosphere in each villa. The sunken bath is positioned at the level of the pool to augment the sense of relationship with water when the unit is open. Finely sanded mirrors illuminated from behind and the leather covering the ceilings complete this unique interior design. As a finishing touch, all villas are fitted with lighting themes and sound systems, which can be centrally controlled with ease letting the guest create the mood of his/her preference.
DAVIDE MACULLO AND “INTERSECTING EXPERIENCES” Davide Macullo is an architect, who lives and works in one of the Italian cantons of Switzerland, in the
76 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ELOUNDA.indd 6
4/11/11 6:23 PM
BİRİMLERİN GÜÇLÜ GEOMETRİSİ, YUVARLATILMIŞ YÜZEYLER VE 45 DERECELİK DUVARLARLA AKIŞKAN BİR SAHİL PEYZAJINA DAHİL EDİLİYOR. THE STRONG GEOMETRY OF THE UNITS IS ARTICULATED AS A FLUID COASTAL LANDSCAPE BY WAY OF THE SEQUENCE OF ROUNDED SURFACES AND 45 DEGREE WALLS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 77
ELOUNDA.indd 7
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects:
altyapılara sahip olan mimar ve diğer ortakların arasındaki kültürel bir değiş tokuş olduğunu söylüyor. Macullo birey ve kollektif beklentiler arasındaki sentez arayışının mimari yaklaşımlarında bir filtre görevi gördüğünü belirtiyor. Ona göre mimari ve tasarım insanları hem fiziksel, hem de duygusal olarak kültürel ve sosyal yaşamla ilişkilendiren disiplinler ve hayatlarımızı pozitif olarak etkilemeli. Mimar, bu inancın müşteriler, üretim sürecinde danışmanlar ve diğer herkesi göz önünde bulundurarak kalite arayışı konusunda daha motive çalışmalarını sağladığını ekliyor. Macullo’ya göre yeni yapay peyzaj insan ölçeğinde düşünülerek, kişinin ihtiyaçlarını karşılayan verimli toprağı temsil etmeli. “Bizim görevimiz ön konsept aşamasından gerçekleştirmeye kadar uzanan prosesin tamamında yer almayı gerektirir.“ diye ekliyor. Macullo, genelde projelerinde yerel ve sürdürülebilir malzemeler ve teknikler kullanıyor. En son kendi memleketinde yaptığı sürdürülebilir mimarlık adına en güzel örneklerden biri olarak gösterilebilecek ahşap ve bakır malzeminin kullanıldığı Ticcino evi projesiyle mimarlıkta bakır kullanımı dalında 2007 uluslararası Tecu ödülüne layık görüldü. Tamamen sürdürülebilir bir bina olan bu projede bakırla birlikte yine yüzde 100 dönüştürülebilir ahşap tuğla sistemi kullanıldı.
GİRİT VE MİMARİSİ Girit Avrupa’nın beşinci, Yunanistan’a bağlı ada grubunun da en büyük adası. Tam Ege ile Akdeniz’in kesişim noktasında konumlanmış ve 5000 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Bu ada, ilk Avrupa uygarlığı olan Minos (yaklaşık M.Ö. 3500-1400) ve Miken (yaklaşık M.Ö. 1600 -1100) uygarlıklarının kurulduğu yer. Daha sonraları Doğu Roma İmparatorluğu hâkimiyeti altında bulunan ada M.S. 828-961 yılları arasında Arap hakimiyetine geçti. Bu tarihten sonra yine geri alınsa da, Doğu Roma İmparatorluğu’nun çözülmesi sırasında ada bu sefer de Venediklilerin eline geçmiştir. Daha sonra 1645’te adanın büyük bir bölümü Osmanlıların egemenliğine geçmişken en önemli merkez olan Kandiye ancak 24 yıl sonra fethedilebildi ve bununla birlikte Venediklilerin Doğu
GİRİT’TE DENİZ KENARINDA KONUMLANAN ELOUNDA BEACH HOTEL HEM GENİŞ, HEM DE SAMİMİ BİR ALANDA EGE’NİN KESİNTİSİZ MANZARASINA SAHİP. LOCATED ON A SEA FRONT SITE IN CRETE, ELOUNDA BEACH HOTEL IS AT ONCE BOTH VAST AND INTIMATE OFFERING UNINTERRUPTED VIEWS ACROSS THE AEGEAN.
city Lugano. After completing his studies at the Professional University of Art & Design in Lugano, Macullo started his career working for the architect Mario Botta famous for his projects using natural stone and especially clay bricks. Later on, he set up his own studio, where he developed several award winning projects of international acclaim. Setting the concept of “intersecting experiences” as the philosophy of his studio, Macullo goes on to describe this concept as a cultural exchange between architects and various other partners from different backgrounds. Macullo states that the search for synthesis between individual and collective expectations acts as a filter in their approach to architecture. According to him, architecture and design should positively influence our lives as disciplines that relate people to cultural and social life, both physically and emotionally. He adds that this belief encourages his team to seek quality in the production processes by considering the clients, the consultants and all the other people involved. For Macullo, new artificial landscapes should be designed at human scale and represent the fertile ground that fulfills individual needs. In order to ensure that, the studio should be involved at every stage of the process from the development of the preliminary concept to the execution of the project. Macullo usually implements local and sustainable materials and techniques in his projects. His recent Ticino House project, which is a prime example of sustainable architectural design utilizing wood and copper, won him the prestigious Tecu award in the use of copper in 2007. This completely sustainable building is made of copper and 100 percent recyclable wood bricks.
CRETE AND ITS ARCHITECTURE Crete is the largest of the Greek islands and the fifth largest of the Mediterranean Sea. Located at the intersection of the Aegean and the Mediterranean Seas, the island boasts a 5000-year history. This island was the birthplace of the first European civilization, the Minoan civilization (3500-1400 BC) and the Mycenaean
78 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
ELOUNDA.indd 8
4/11/11 6:23 PM
Akdeniz’deki egemenliği son buldu. Böyle bir geçmişe sahip bir yerin de mimarisi ona göre çeşitli esintilere sahip. Girit, güçlü bir tarihsel ve kültürel geçmişe sahip olması nedeniyle çok değişik bir mimari harmanı bünyesinde barındırıyor. Minos uygarlığı inşa ettiği saraylarla ünlü. Bu sarayları o dönemdeki başka yapılardan ayıran en önemli ortak özellikleri her sarayın dış ve iç merdivenlerle ulaşılabilecek çok katlı yapılar olması. Bir çok -bazen 1000’in üzerinde- odanın bağlandığı avlulara sahipler. Akdeniz mimarisinin de çok belirgin bir özelliği olan kaplanmış düz çatılar bu dönemde de mevcut. Bunların dışında ışık kuyuları, kiler ve depoları hem saraylarda hem de üst sınıf kişilerin evlerinde bulunuyor. En önemli bir başka özellikleri de genellikle çatıya kadar uzanan büyük ahşap ve genellikle kırmızı boyalı kolonlara sahip olmaları... Knossos sarayı Minos saraylarının en bilineni. Hatta bazı kalıntılardan anlaşılan ve Yunan mitolojisindeki hikayelerde anlatılanlara göre labirent kavramının da Minos saraylarından esinlenilerek ortaya çıktığı söylenir. Girit’te genel özellikler açısından Ege ve Akdeniz mimarisi etkisi hakim. Kübik düz damlı taş konut mimarisi bu tarzın en belirgin özelliği. Bölgede bulunan doğal malzemeler yapılarda kullanılır. Yöresel malzemeler en çok neye müsaade ediyorsa o malzeme ağırlıkla kullanılır. Doğal taş, ahşap, kerpiç, alçı ve tuğla kullanımı geniştir. Bunun dışında Arnavut kaldırımlı kesme doğal taş kaplı gölgeli dar sokaklar en belirgin özelliklerden bir başkası. Bu sokak düzeni yine tipik bir özellik olan bitişik düzen evler sayesinde yaratılır. Giritte kullanılan malzemeler yine aynı malzemeler olsa da dönemsel olarak kullanım tekniği açısından farklılık gösteriyor. Minos döneminde ahşap düz çatı ahşap taşıyıcı kolonlar kullanılırken, bu özellik Roma ve Venedik zamanında kendini mermere bırakıyor. Ayrıca Venedik ve Roma’ya özgü bir alçılama tekniği olan Marmorino da (parçalanmış, ezilmiş mermer ile kireç/alçı macunu karışımı) başka bir teknik olarak göze çarpıyor. Bu tekniğin en büyük özelliği su geçirmez ve anti-bakteriyel özellik taşıması. En çok da lüks banyo ve ıslak zemin kaplaması olarak kullanılıyor.
SAHİL KASABALARININ YUVARLAK FORMLARI VE TAŞLARI, İSVİÇRELİ TASARIMCI DAVİDE MACULLO’YA İLHAM VERMİŞ. THE ROUNDED FORMS AND STONES OF THE COASTAL VILLAGES INSPIRED THE SWISS DESIGNER DAVIDE MACULLO.
civilization (1600-1100 BC). After periods of Roman and Byzantine rule, the island was captured by the Arabs. The Arab rule continued from 828 to 961. Then it was re-conquered by the Byzantine Empire, only to fall into the hands of the Venetians during the dissolution of the empire. In 1645, the Ottomans gained control over most of the lands of the island; yet it took them another 24 years to capture Candia, hence terminating the Venetian rule in the eastern Mediterranean. With a history like that, it is only natural for the island to have a diverse and multi-layered architecture. With a strong cultural and historical heritage, Crete embodies a unique architectural synthesis. The Minoan civilization was famous for its palaces. The primary quality that differentiated these palaces from the other structures of their time was that they were all multi-storey buildings accessible through internal and external staircases. They also had inner courtyards that connected numerous –sometimes more than 1000rooms. A very distinctive quality of the Mediterranean architecture, flat covered roofs were in existence even back then. Light shafts, cellars and storerooms were found both in the palaces and in the houses of the notables. Another distinctive quality of these structures was the use of wooden and usually red painted columns that reached to the ceilings. Knossos is the best-known example of Minoan palaces. The remains and the accounts in the Greek mythology have led to the belief that the Minoan palaces were the inspiration behind the concept of the labyrinth. In general, Crete is under the influence of Aegean and Mediterranean architecture. Cubic, flat-roofed, stone houses are the primary elements of this architectural style. Natural materials found in the region are utilized in the structures; the choice of materials is to a large extent determined by the availability of local materials. The use of natural stone, wood, adobe, plaster and brick is widespread. Yet another characteristic of this architectural style is the abundance of shaded, narrow streets covered in natural cobblestone. This street layout is a direct outcome of the row houses. The materials used in architecture of Crete have varied over time in terms of their usage. For instance, the load-bearing columns of the Minoan period were made of wood, while those of the Roman and Venetian period were made of marble. Another technique worthy of note is a plaster technique specific to the Venetian and Roman times, called Marmorino, which consists of a mixture of crushed marble and lime putty. This technique is distinctive for its waterproof and antibacterial qualities, which makes it a preferred technique in the decoration of luxurious bathrooms and wet surfaces –like those of the Elounda Beach Resort villas. MİMAR/ARCHITECT: Davide Macullo Architects YER/LOCATION: Girit, Yunanistan / Crete, Greece YIL/YEAR: 2008 PROGRAM/PROGRAMME: Otel / Bungalow, Resort Hotel MALZEMELER/MATERIALS: Doğal taş, Marmorino sıva, pazlanmaz çelik, fiberglas ve titanyum, ahşap/ Natural stone, Marmorino plaster, stainless steel, fiberglass and titanium, wood OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 3200 m2 TASARIM EKİBİ/DESIGN TEAM: Makis Lahanas (Partner Architect), Michele Alberio, Lorenza Tallarini, Marina Ravelli, Melina Angeletti. Interior and Landscape Design, Davide Macullo MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 79
ELOUNDA.indd 9
4/11/11 6:23 PM
Projeler/Projects: Istanbul
Geçmişin geleceğe kodlanması 19. YÜZYILDA TUZ AMBARI OLARAK KULLANILAN TAŞ BİNA MEDİNA TURGUL DDB REKLAM AJANSI İÇİN ESNEK KULLANIMLI BİR OFİS BİNASINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ.
CODING THE PAST INTO THE PRESENT THE TUZ AMBARI OFFICE FOR MEDINA TURGUL DDB ADVERTISING AGENCY TRANSFORMS A 19TH C. OTTOMAN SALT DEPOT INTO A FLEXIBLE WORKSPACE YAZI-TEXT: ÖZLEM ALKAN K. - FOTOĞRAF: CEMAL EMDEN 80 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
TUZ AMBAR.indd 2
4/11/11 6:33 PM
2009’DA TUZ AMBARI PROJESİYLE ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAN ERGİNOĞLU & ÇALIŞLAR MİMARLIK, AYNI PROJEYLE BU KEZ 2010 DÜNYA MİMARLIK FESTİVALİ’NDE ‘ESKİ/YENİ’ KATEGORİSİNDE BİRİNCİLİK ÖDÜLÜNÜN SAHİBİ OLDU. ERGİNOĞLU & ÇALIŞLAR MİMARLIK OF ISTANBUL, TURKEY WON THE WORLD ACHITECTURE FESTIVAL 2010 AWARD IN THE “NEW AND OLD” CATEGORY FOR THEIR TUZ AMBARI ADAPTIVE REUSE PROJECT.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 81
TUZ AMBAR.indd 3
4/11/11 6:33 PM
Projeler/Projects:
İ
stanbul’un en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Kasımpaşa, Osmanlı döneminin en gelişmiş semtleri arasındaydı. 1821’deki büyük yangında harap olan bölge, Cumhuriyet döneminde de toparlanamamış, Haliç’in kirlenmesiyle de iyice kendi haline bırakılmış. Ancak Kasımpaşa iki yıldır, bundan 170 yıl önce Tekel’in tuz ambarı olarak inşa edilmiş bir binada Türkiye’nin önemli reklam ajanslarından birine ev sahipliği yapıyor. Medina-Turgul DDB’nin Kasımpaa’daki eski tuz ambarına taşınma kararı, Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık tarafından gerçekleştirilen başarılı bir restorasyon ve dönüşüm projesinin de başlangıcına işaret ediyor. Projeyi gerçekleştiren Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık 1993 yılında Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar tarafından kurulmuş ve bugün ağırlıklı olarak kurumsal kimlik ve kentsel tasarım alanlarında projeler geliştiriyor, uygulama ve kontrol yapıyor. Yurtdışı ve yurtiçinde çeşitli tür ve ölçeklerde projeler gerçekleştiren Erginoğlu & Çalışlar her projeyi kendi bağlamı içinde ele alan ve o bağlama değer katacak yenilikçi mimari çözümlemeler getiren bir firma. Yedi ayda bitirilen tuz ambarı restorasyon projesinde yapının tüm mimari özellikleri korunarak cam ve çelik konstrüksiyonlarla bir reklam ajansına dönüştürülmüş. Tuz ambarı taştan yapılmış bir bina, ancak binanın çok uzun süredir kullanılmıyor olması doğal olarak malzemede yıpranmalara sebep olmuş. 1950’lerde geçirdiği restorasyonda yapılan değişiklikler sırasında da bazı taşların yerleri değiştirilmiş, ya da değiştirilmiş.
GEÇMİŞİN GÜNCELE DAHİL EDİLMESİ Projenin mimarlarına bu bina içinde bina çalışmasında orijinal malzemenin, tasarımdaki yeni malzemeleri nasıl etkilediğini sorduğumuzda, Tuz Ambarı’nda masif ve güzel bir kütle olduğunu, bu masif dokuyu öne çıkarmak, hafifliği sağlamak için cam ve çelik kullandıklarını belirtiyorlar. Binanın koridorlarında da galeriler arası geçişler ve cam parapetli balkonlarla aynı prensip uygulanmış.
M
aking do with history is often a complex task. History comes in all shapes and sizes. In Istanbul Turkey 7,000 years of continuous history means that architects and planners have to contend with a variety of problems as they try to adapt older buildings to new functions. The most difficult aspect of adapting older buildings to contemporary uses is the transformations that have to be made to the structural systems and building materials that are no longer in existence. The transformation of these projects involves a longer perspective because of the difficulties in working with these older architectonic systems. In the Tuz Ambarı (Salt Depot)- Medina Turgul DDB Offices, 2010 by the Istanbul based firm of Erginoğlu and Çalışlar, the architects chose to literally work inside these systems. They constructed a building within a building while taking advantage of the accessibility of marble, specifically the local Marmara Marble, and the local Istanbul masons that are still at work in Turkey.
İSTANBUL’DA BULUNAN BİR OSMANLI TUZ AMBARI, ÖDÜL KAZANAN MODERN BİR ÇALIŞMA ALANINA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ. AN OTTOMAN WAREHOUSE IS TRANSFORMED INTO AN AWARD WINNING MODERN WORKPLACE IN ISTANBUL.
RESTORATION AND REUSE OF THE OTTOMAN PAST An extensive restoration and revitalization project, Tuz Ambarı / Medina Turgul DDB Offices, the client required the renovation of a rented early 19 century salt repository into offices for the large Turkish advertising agency Medina Turgul DDB. The brief called for the adaptive reuse of a degraded stone warehouse dating from the late Ottoman period. This 170 year old building formerly owned by TEKEL (Turkish State Liquor and Tobacco Monopoly) is located in a run-down corner of the once industrial district of Kasımpaşa in a historic
82 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
TUZ AMBAR.indd 4
4/11/11 6:33 PM
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 83
TUZ AMBAR.indd 5
4/11/11 6:33 PM
Projeler/Projects:
Mevcut dolu-boş ilişkilerine sadık kalınarak taş duvarlar korunmuş, çelik ve camdan oluşan bir strüktürden ikinci bir kabuk tasarlanmış. Taş kabuğun üzerine Tekel tarafından yapılmış olan çelik çatı beyaza boyanmış, eklenen tüm çelik konsolidasyon elemanları ise siyah yapılarak, yapıdaki müdahalelerin katman katman okunması sağlanmış. Tüm elektromekanik tesisat güçlendirilen çatı makasları arasından, açıktan götürülmüş. 10 metre yüksekliği aşan dört galerisi ve taş duvarlarıyla son derece güçlü bir mekan olan Tuz Ambarı’nda ihtiyaca yönelik olarak asma katlar planlanmış, çalışma hacimleri birbirlerine mevcut boşluklar arasındaki çelik ve camdan yapılan köprülerle bağlanmış. Reklam ajansının farklı departmanları, galerilere uygun olarak bölümlere ayrılmış.
YORGUNLUĞU YÜZÜNE VURAN TAŞLAR Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık restorasyonda mevcut dolu-boş ilişkilerine uyarak, taş duvarları aynen muhafaza etmiş. Taşın orijinal dokusunu bozmamaya özen gösterilerek tüm taş duvar derzleri yıkanmış ve kimyasal analizler sonucunda belirlenen solüsyonlarla kuvvetlendirilmiş. Bu aşamada yıkılmış, ya da zarar görmüş taşlar yeniden örülerek restore edilmiş. Çok uzun süredir kullanılmayan bina, dokusunu bozmayacak şekilde özel kimyasallarla temizlenmiş. Mimarlar bina yapılırken, o yıllardaki imkanlar çerçevesinde farklı bölgelerden getirilen taşların kullanıldığını, orijinal çatı çok yıprandığı ve uzun süre yenilenmemiş olduğu için içeri giren yağmur suları nedeniyle mevcut taşların hem yüzeylerinden hem de içten çok su almış olduklarını belirterek ‘’‘Yorgunluğu yüzüne vuran’ bir taş malzemeyle çalıştık.’’ diyorlar. 1950’li yıllarda yapılan restorasyon sonrası duvardaki taşlar yıkılarak yere döşenmiş. O bölümdeki taşlar oldukları yerden sökerek yeniden kullandıklarını, böylece orijinal dokunun devamlılığı sağladıklarını ekliyorlar. Projenin mimarlarına ana zemin malzemesi olarak neden mermeri tercih ettiklerini sorduğumuzda ofis olarak zaten projelerinde mermeri yoğun olarak kullandıklarını, bu projede de nemden ve
GELENEKSEL TAŞ DUVARLAR, MARMARA MERMERİNDEN YAPILMIŞ ZEMİN DÖŞEMESİ İLE HARMANLANMIŞ. TRADITIONAL STONE MASONRY IS MIXED WITH NEW FLOORING IN MARMARA MARBLE.
area between the Golden Horn and Beyoğlu districts in Istanbul. The restoration challenge was to maximize the new office program while retaining the original character of the structure. The new office had to accommodate 5 separate and interrelated specialized teams with a shared technical, service and utility infrastructure. Furthermore, the floor plan had to allow each unit to exist in its own while also easily connecting them to team members in other related specialized units. The solution was to build a series of connected mezzanine floors integrating the different spaces and greatly increasing the workable floor space. This was done without crowding new functions into or in any way structurally harming the powerful nature of the existing space and its thick stone walls and 10 meter high ceiling heights and spans. The different departments and company unit’s workspaces were designed around these galleries. A secondary structure in glass and steel was inserted into the historic stone structure. The original stone walls were kept intact and distinct from the new structure to retain and respect the feeling of airy emptiness of the original space. All
84 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
TUZ AMBAR.indd 6
4/11/11 6:33 PM
MODERN ÇALIŞMA ALANI, KALIN TAŞ DUVARLARIN İÇERİSİNDE KONUMLANIYOR. THE MODERN WORKPLACE IS SET INSIDE THE THICK MASONRY WALLS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 85
TUZ AMBAR.indd 7
4/11/11 6:33 PM
Projeler/Projects: Istanbul
denizin yarattığı tuz etkisinden en az etkilenecek malzeme olması nedeniyle mermeri tercih ettiklerini ifade ediyorlar. Binada zemin altı ısıtma kullanıldığı için mermerin daha uygun bir seçenek olduğunu, zeminde, binanın dokusunu bozmayacak renk seçeneklerine sahip olan bir malzeme olmasının da kendileri için önemli bir kriter olduğunu ekliyorlar. Mermer tercihlerini sorduğumuzda Marmara mermeri kullandıklarını belirterek şunları ekliyorlar: ‘’Daha önce de belirttiğimiz gibi mermer sevdiğimiz bir malzeme. Marmara mermerini çok pratik olduğu için sık sık tercih ediyoruz ancak açık rengini bulmak ayrı bir çaba sarfetmek gerekiyor. Ayrıca ana mekanlarda daha sıcak bir çalışma ortamı yaratmak için Bilecik bejini kullandık.’’ Erginoğlu & Çalışlar’a mermeri uygularken hangi özel inşaat detaylarına dikkat ettiklerini, ustalık gerektiren uygulamaları nasıl çözdüklerini sorduğumuzda taş duvarların yüzeyinin farklı düzlemlerde olmasından dolayı, zemin kaplamasının duvarlara dokunmasını istemediklerini
AYDINLATMA, ESKİ VE YENİ TAŞLARIN USTACA ÖRÜLÜŞÜNÜ VURGULUYOR. LIGHTING ACCENTS THE SUBTLE WEAVING OF OLD AND NEW STONE.
belirtiyorlar. ‘’Duvar ve zemin arasında özel bir çalışma yaparak ve aydınlatma elemanlarını bu alanda değerlendirerek bu kopukluğu sağladık. Duvarların özelliği nedeniyle yaptığımız bu hassas çalışmanın bir benzerini de merdivenler için gerçekleştirdik. Tuz Ambarı’nın mimari uygulama aşamasında kontrol tamamen bizdeydi. Hem zaman sınırlaması, hem de binanın dokusu nedeniyle elbette ustalık gerektiren çalışmalar yapıldı. Ofis olarak çalıştığımız tedarikçiler ve 3.grupları her zaman en iyilerden seçtiğimiz için, bütün bu süreci rahat bir şekilde yönettik.’’ Tuz Ambarı projesinde ortaya çıkan sonuç, mekanın kullanıldığı yaratıcı iş sahasına uygun, ekibe bireysel çalışma alanları da yaratan ve modern olduğu kadar binanın mevcut
86 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
TUZ AMBAR.indd 8
4/11/11 6:33 PM
CAM VE ÇELİK YAPI EKSTRA ALAN SAĞLIYOR. A GLASS AND STEEL STRUCTURE PROVIDES ADDITIONAL SPACE.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 87
TUZ AMBAR.indd 9
4/11/11 6:33 PM
Projeler/Projects: Istanbul
değerlerini korumaya yönelik bir mimari çözüm. TuzAmbarı projesi mimarlarına ulusal ve uluslararası ödüller de kazandırdı. Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık bu projeyle Kasım 2010’da Barcelona’da düzenlenen World Architecture Festival’da farklı kategorilerdeki 236 finalist arasından sıyrılarak ‘New and Old’ (yeni ve eski) kategorisinde dünya birincisi, aynı zamanda World Architecture Festival’de birincilik alan ilk Türk mimarlık şirketi oldu. Ayrıca, TMMOB Mimarlar Odası tarafından 1988 yılından bu yana Mimar Sinan anısına ve iki yılda bir düzenlenen Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde, Yapı Dalı Koruma-Yaşatma Başarı Ödülü’ne layık görüldü. MİMAR/ARCHITECT: Erginoğlu & Çalışlar YER/LOCATION: Kasımpaşa, İstanbul, Türkiye / Kasımpaşa, Istanbul, Turkey YIL/YEAR: 2009 PROGRAM/ PROGRAMME: Ofis / Office MALZEMELER/MATERIALS: Çelik konstrüksiyon, Marmara Mermeri, cam / Steel construction, Marmara Marble, glass OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 3000 m2 TASARIM/DESIGN: İ.Kerem Erginoğlu, Hasan C. Çalışlar, Fatih Kariptaş, Emre Erenler, Elmon Pekmez, Türkan Yılmaz
the electromechanical installation was designed to go through the new consolidated roof trusses.
MARMARA MARBLE, A NEW, OLD MARBLE THAT IS PRACTICAL AND PURPOSEFUL In order to protect the original material based character of the building, all the tops of the stonewalls were washed and consolidated with custom solutions that were formulated after a preliminary chemical analysis. Ruined and damaged parts of the walls were carefully restored. In terms of new flooring, Marmara Marble was used extensively. The practical and accessible white, grey Marmara Marble found in the Marmara Island in the Sea of Marmara near Istanbul provided the continuity with the past while providing an aesthetic in harmony with contemporary, urban life. The result is a building well suited to a modern creative business with various types of meeting spaces from casual to formal, easy inter-unit connectivity and the sensation of an individual ‘thinking space’ all around.
88 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
TUZ AMBAR.indd 10
4/11/11 6:34 PM
MEKANİK SİSTEMLER, ESKİ VE YENİ KARIŞIMINA MÜKEMMEL UYUM SAĞLIYOR. MECHANICAL SYSTEMS BLEND SEAMLESSLY INTO THE MIX OF OLD AND NEW.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 89
TUZ AMBAR.indd 11
4/11/11 6:34 PM
Projeler/Projects: Milano/Milan
Taş Ev’in Dayanılmaz Hafifliği MİNİMAL TASARIMLARIYLA ÜNLÜ İNGİLİZ MİMAR PAWSON’IN SALVATORİ’NİN YENİLİKÇİ, GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ MALZEMESİ LITHOVERDE İLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ HOUSE OF STONE PROJESİ BİZİ SÜRDÜRÜLEBİLİR MİMARİNİN YENİ UFUKLARI HAKKINDA DÜŞÜNMEYE DAVET EDİYOR...
THE UNBEARABLE LIGHTNESS OF THE HOUSE OF STONE FAMOUS FOR HIS MINIMAL STYLE, PAWSON CONTINUES TO SURPRISE AND INTRIGUE. CONTEMPLATING THE FUTURE OF SUSTAINABLE ARCHITECTURAL DESIGN HIS HOUSE OF STONE PROJECT UTILIZES THE REVOLUTIONARY, RECYCLED GRANITE LITHOVERDE DEVELOPED BY SALVATORI... YAZI-TEXT: CEREN ARKMAN / DENİZ ÜLKÜTEKİN - FOTOĞRAF: JENS WEBER
90 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
HOUSE OF STONE 8.indd 2
4/11/11 6:34 PM
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 91
HOUSE OF STONE 8.indd 3
4/11/11 6:34 PM
Projeler/Projects: Milano/Milan
I G
eleneksel taş işleme tekniklerinin kullanımı sonucu ortaya çıkan ve yok edilmesi milyonlarca Euro’ya mal olacak tonlarca taş artığının geçen yılki Milano Tasarım Haftasının en göz alıcı yapılarından biri haline geleceğini hayal etmek bile birçokları için zor olsa gerek. Milano Üniversitesi avlusuna yerleştirilen Taş Ev hem yapımında kullanılan malzeme, hem de tasarımıyla tamamen yenilikçi ve ekolojik bir model sunuyor. Hikayemiz İtalya’nın sayılı taş ustalarından Gabriele Salvatori’nin Milano’nun şık semtlerinden Brera’daki atölyesinde başlıyor. Uzun araştırmalar sonucu geliştirilen devrimci geri dönüşümlü yapı malzemesi Lithoverde’nin tanıtım projesi için bir mimar arayan Salvatori’nin seçimi aslında çok da zor olmamış. Daha 20 yıl önce Hong Kong havaalanında gördüğü ve aklından çıkaramadığı Pasifik Odası’nın mimari John Pawson, Taş Ev’in mimarisi için aklındaki ilk isimmiş.
SALVATORİ’NİN DEVRİMCİ YAPI MALZEMESİ: LİTHOVERDE Pawson’ın Salvatori’yle yapacağı çalışmanın ana malzemesi, yüzde 99’u granit atığından elde edilen ve sadece yüzde 1 doğal reçine ile bir arada tutulan devrimci ürün Lithoverde idi. Yıllardır taş işçiliğinde pek çok yeniliğe imza atmış Salvatori şirketinin uzun soluklu çalışmalarının sonucu olan bu geri dönüşümlü yapı malzemesi ekolojik ve sürdürülebilir mimarlık alanlarında devrim yapacak nitelikte. Ama Lithoverde’nin özellikleri sadece bunlarla sınırlı değil: Bu yeni malzeme bir yandan mimarlara günümüz dünyasında giderek daha fazla ihtiyaç duyulan ekolojik ve sürdürülebilir yapılar oluşturma imkanı sağlarken, diğer yandan da sonsuz yaratıcılık imkanları sunuyor çünkü her bir birimi tam tasarımcının istediği desende ve şekilde hazırlanabiliyor. Bu esneklik elbette tuğla gibi malzemelerin ve hatta doğal taşların kullanımında hayal edilmesi bile olanaksız boyutta bir yaratıcılığın kapılarını açıyor. Lithoverde ile tasarımcılar hem tam istedikleri desende hem de tam istedikleri kesim ve şekilde taşlarla çalışma imkanı bulacaklar; dahası bunu çevreye dost bir ürünle yapacaklar. Salvatori bu yeni ürünün 2010’da gerçekleşen lansmanı için model bir proje gerçekleştirecek en uygun mimar olduğunu düşündüğü Pawson ile bağlantıya geçtiğinde, mimarı ilk etkileyen nokta da bu malzemenin eşsizliği olmuş: Lithoverde ile yapılmış iki farklı yapının asla aynı görünemeyeceğini ve doğal malzemenin kısıtlamaları olmadan bir şekilde kafasındaki tasarımı bire bir gerçeğe dönüştürebileceğini bilmenin heyecanı ile Pawson hemen proje üzerinde çalışmaya başlamış.
TAŞ EVE GİDEN YOL 1949’da İngiltere’nin Halifax kasabasında doğan Pawson’ın çocukluğu 16. yüzyıldan kalma derme çatma bir evde geçti. Geleneksel bir okul eğitiminin ardından gençlik döneminde Orta Doğu, Avusturalya ve Hindistan seyahatleri yaptı. Döndüğünde kariyerine babasının yanında, tekstil sektöründe başlayan Pawson 1973’te Nagoya Üniversitesi’nde bulduğu İngilizce öğretmenliği fırsatını değerlendirip Japonya’nın yolunu tutacak ve Nagoya’daki üç yılın ardından Tokyo’ya yerleşecekti. Pawson burada zamanının çoğunu tasarımcı Shiro Kuramata’nın atölyesinde geçiriyordu.
t is hard to believe that the tons of scrap granite left over from traditional stone processing, which would normally cost a great deal of energy and money to dispose of, could be transformed into the most striking design of the Milan Design Week. Located in the middle of the courtyard of the University of Milan, The House of Stone provided a totally novel, ecologically conscious model in terms of design and of the materials used. The story of its development started to unfold in the hip Brera district of Milan, in the showroom of the acclaimed stone master, Salvatori. Developed as a result of extensive research, the innovative product Lithoverde produced from 99% recycled granite was to be launched during Milan Design Week and Salvatori, who was seeking an architect to design its launch project, actually had a pretty good idea about who they wanted to work with: The Englishman John Pawson, the ‘minimal’ist architect, who had designed the famed Pacific Room at the Hong Kong airport 20 years ago.
A INNOVATIVE RECYCLED CONSTRUCTION ELEMENT FROM SALVATORI: LITHOVERDE The main material of the House of Stone is Lithoverde, a innovative product developed by Salvatori comprising 99% scrap granite and only 1% natural resin to hold it all together. The leading company in stone innovation, Salvatori developed this product that would dramatically alter ecologic and sustainable architectural design after long years of research and development. But Lithoverde is much more than just an eco-friendly construction element suitable for sustainable design: on the one hand, it provides architects with the chance of creating sustainable architectural structures, which are in great demand in our world today; but on the other, it also opens the doors of unbounded creativity because every structural element can be prepared exactly in the design and cut demanded by the architect. This flexibility that comes with the possibility of creating an infinite number of custom made structural elements can harvest a sort of creativity that is even hard to imagine while using bricks. With Lithoverde, designers will have the chance to work with structural elements with the exact design and cut that they have envisioned; and they would still be using an ecofriendly product. When Salvatori first contacted Pawson, whom he thought would be the perfect architect to realize the launch project of this new product, this unique quality of Lithoverde was the first thing that caught Pawson’s attention: intrigued by the idea that no two structures using Lithoverde could ever be the same and that he could execute the design he developed not constricted by the limitations of natural materials, Pawson started to work on the project right away.
THE ROAD THAT LED TO THE HOUSE OF STONE Born in 1949 in Halifax in the north of England, Pawson was raised in a rambling sixteenth century house. Following a traditional education, he travelled extensively to the Middle East, Australia and India. Upon his return, he started working with his father in the textile sector but in 1973, when the need to travel became once again pressing, he took advantage of an English teaching job he found in Nagoya and headed straight for Japan. Three years in Nagoya was followed by another year in Tokyo, most of which was spent at the studio of the designer Shiro Kuramata. From Kuramata, Pawson learned to work in different materials and upon his return, he enrolled at the Architectural Association in London with the encouragement of Kuramata. Here he found the chance to experiment freely with what he had learned so far. From the outset, he focused on exploring fundamental problems of space, proportion and light rather than being caught up in stylistic details.
92 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
HOUSE OF STONE 8.indd 4
4/11/11 6:34 PM
IŞIK VE TAŞ BAŞLICA YAPI ELEMANLARINI OLUŞTURUYOR. LIGHT AND STONE ARE THE PRINCIPAL BUILDING MATERIALS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 93
HOUSE OF STONE 8.indd 5
4/11/11 6:34 PM
Projeler/Projects: Milano/Milan
BU KONSEPT YAPI, MİLANO ÜNİVERSİTESİ’NDE KLASİK BİR AVLUDA SERGİLENDİ. THIS CONCEPT BUILDING IS EXHIBITED INSIDE A CLASSIC COURTYARD AT THE UNIVERSITY OF MILAN
94 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
HOUSE OF STONE 8.indd 6
4/11/11 6:34 PM
Kuramata’nın sayesinde farklı malzemelerle çalışmayı öğrenen Pawson 1981’de ülkesine döndüğünde yine Kuramata’nun teşvikiyle Londra’daki Mimari Derneği’ne yazıldı ve öğrendiklerini özgürce uygulama şansı yakaladı. Burada daha çok ışık, orantı ve mekan hakkındaki kavramsal sorunlar üzerine kafa yormayı tercih ediyordu. Sanat eleştirmeni Heester van Royen’in evini dekore ettikten sonra hızla iş almaya başladı. Yazar Bruce Chatwin, Opera yönetmeni Pierrre Audi ve koleksiyoner Doris Lockhart Saatchi müşterileri arasındaydı. Ayrıca içlerinde Londra’daki Waddington ve New York’taki PPWO’nun da olduğu pek çok galeride çalışmalar yaptı. Seksenlerin mimari akımlarından uzak durarak minimalist bir tarzı tercih eden Pawson, zen öğretilerini, keşiş mimarisini ve boş kiliselerin sükunetini bir araya getirerek doğu ve batının bir sentezini elde ediyordu. Özel evler için yaptığı tasarımlar devam ederken Tokyo banliyöleri ve İsveç’in güneyinde yaptığı çalışmalar isminin iyice anılır olmasını sağladı. 1993’te Calvin Klein’la tanışmasıysa onu mimarlık dünyasında tamamen popüler bir isim haline getirecekti. Pawson, markanın New York Manhattan’da açacağı ilk amiral gemisi mağazanın tasarımını yapacaktı.
After he designed the house of the acclaimed art critic Heester van Royen, he began to attract more clients –including among others the writer Bruce Chatwin, the opera director Pierrre Audi and art collector Doris Lockhart Saatchi. He also worked for a number of art galleries including the Waddington of London and the PPOW of New York. Preferring a minimal style away from the architectural trends of the 80s, Pawson was seeking a synthesis of the East and the West in his designs combining the teachings of Zen, the architecture of the monasteries and the serenity of vacant old churches. While he continued working on commissions of private house designs in settings as diverse as the suburbs of Tokyo and the rural south of Switzerland, his work gained great prominence and acclaim as a result of an impromptu meeting with Calvin Klein that took place in 1993. At the end of this meeting, Pawson was commissioned for the design of the first flagship store of the brand in Manhattan, New York.
BASİT AMA İHTİŞAMLI: TAŞ EVİN SÜKUNETİ Taş Ev fikri Pawson’ın aklına Milano Üniversitesi’nin avlusunu gördüğünde gelmiş. İlk bakışta, Taş Ev var olan bir yolun üzerine yerleştirilmiş basit, ev formunda bir yapı sadece. Oysa basitlik Pawson’ın yapıtının en önemli özelliği. Bu basitlik yapıya beklenmedik bir gizem katıyor. İnanılmaz netlikte kesilmiş taşların mükemmelliği hem makine hassasiyetine hem de çok daha temel duygulara gönderme yapıyor. Yapının altında yatan fikri oluşturan net karşıtlıklar, pürüzlü ve pürüzsüz yüzeyler, ışık ve gölge, içine kapalılık ve dışarıya açıklık, bu basit görünüme ciddi bir derinlik katıyor. Pawson bugünün mimarlarının geçmişe bakması gerektiğini düşünüyor. Zamana karşı direnme gücüne sahip gerçek tasarımları geçmişte bulabileceğimize inanıyor. Pawson’ın bu tasarımındaki en önemli esin kaynağı ise ilk dönem kiliseleri. Mimarinin naif karakterini yansıtan bu yapıtlar aslında ekolojik mimari için de iyi örnekler. Basit malzemelerle ruhani bir hava yakalamayı başaran bu yapıların Pawson’ın çocukluğunda bıraktığı izler kendini Taş Ev’de hemen belli ediyor. Mekanın içine yerleştirilmiş özel tasarım ve elbette yine çok minimal banklar, mekanın içine girenlere sanki o ilk dönem kiliselerinden birinin içindeymiş gibi oturup yapının ihtişamlı sükuneti hakkında düşünme fırsatı tanıyor. Bu sıradan ev formunda yapıyı önemli bir tasarıma dönüştüren asıl detay ise sanki erken dönem kiliseleri referansının altını çizmek istercesine mekanın tavanına açılmış haç şeklinde yarıklar. Yekpare ve ağır görünümlü yapıyı boydan boya geçen bu yarıklar hem tasarıma bir hafiflik kazandırıyor hem de kalın gri duvarların sağladığı güven ve içe kapalılık duygusunu kırıp, iç mekanı dışarıdan gelen ışığa, gökyüzüne ve olası diğer iklim olaylarına (yağmur, kar, vs.), yani bir nevi hayata, açıyor. Ama elbette Pawson’ın Taş Ev’i sadece iyi bir tasarımı günümüze taşımaktan ibaret değil. Pawson bir yandan mimari yapılar için geçmişe bakarken, bir yandan da yapı bileşenleri açısından gözünü geleceğe dikiyor. Geri dönüşümlü bir malzeme olan Lithoverde’yi kullanması, ekolojik kaygılar taşıması, sürdürülebilir mimarlık üzerine kafa yorması hep bu yüzden. Benzer şekilde ışıklandırma konusunda da çok yenilikçi malzemeler kullanıyor. Gün ışığında iç mekana dış dünyanın sızmasına imkan sağlayan kesikler, gece vakti Taş Ev’in
SIMPLE BUT SUBLIME: THE SERENITY OF THE HOUSE OF STONE The idea of the House of Stone emerged when Pawson first set eyes on the courtyard of the University of Milan. At first sight, the House of Stone seems like a simple, house-shaped structure standing on an already existing path. Yet this simplicity proves to be the key quality of Pawson’s design, imbuing it with an inexplicable sense of mystery. The incredible exactitude of the cuts on stone connotes both the precision of machines and more elemental human feelings. The clear-cut contrasts between rough and smooth surfaces, between light and shadow, and between closure and exposure, all contribute to creating a deeper meaning of the simple design. Pawson believes that contemporary architects should look back because it is only in the past that they can find the forms that have withstood the test of time. The inspiration for the House of Stone also comes from the past: from early churches. These structures not only reflect the naïve character of architecture but also provide perfect examples for a new understanding of ecological architecture. The impression left by these simple but sublime structures on the childhood memories of Pawson can easily be seen in the design of the House of Stone. The specially designed, minimal benches located inside the House of Stone provide the guests with the chance of sitting and contemplation as if in one of those early churches. What transforms this ordinary house-like structure into an important work of design are the cuts that extend through the length of the ceiling in the shape of a cross as if to emphasize its structural reference to the early churches. These cuts not only provide a lightness to the MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 95
HOUSE OF STONE 8.indd 7
4/11/11 6:34 PM
Projeler/Projects: Milano/Milan
%99 GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ GRANİTTEN ELDE EDİLEN EKOLOJİK, KOMPOZE TAŞ TÜM YÜZEYLERDE KULLANILMIŞ. ECOLOGICAL ENGINEERED STONE MADE OF 99% RECYCLED GRANITE IS USED ON ALL THE SURFACES.
96 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
HOUSE OF STONE 8.indd 8
4/11/11 6:34 PM
MİMAR/ARCHITECT: John Pawson YER/LOCATION: Milan, Italy YIL/YEAR: 2010 PROGRAM/ PROGRAMME: Koncept yapı / Concept pavilion MALZEMELER/MATERIALS: Geri kazanılmış taş, ahşap, LED aydınlatma / Engineered stone made from recycle granite, LED lighting OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 42 m2 TASARIM/DESIGN: John Pawson
tasarımının dış dünyaya taşmasını mümkün kılıyor. Bu KKDC firmasından ışıklandırma uzmanları tarafından tasarlanmış yenilikçi MoMo LED ışıklandırma sistemi sayesinde mümkün oluyor. Bu ışıklar, gece Taş Ev’in yapısını yarıkların arasından sızarak çarpıcı şekilde yansıtırken aynı zamanda taşın dokusunu da görünür kılıyor. Işıklandırmanın bir başka özelliği de görünür bir kaynağının olmaması. Işıklar duvarın içine çizgisel bir ışık düzlemi yaratması için titizlikle gizlenmiş. Her yeri eşit aydınlatan bu kaynağı belirsiz ışık mekanın geneline hakim olan ruhani göndermelri güçlendiriyor. En önemlisi ise, bu LED ışıklandırma sisteminin, tasarımın ardında yatan temel ekolojik kaygılara uygun düşecek şekilde, düşük enerji tüketimiyle çevre dostu bir yapıya sahip olması.
monolithic and bulky design of the building, but also counteract the sense of security and enclosure provided by the thick gray stone walls and open the interior space to the light coming from the outside, to the skies, and to all sorts of weather conditions (like rain or snow) –in short, to life itself. Yet Pawson’s House of Stone does more than simply implementing a timeless design in a contemporary context. While looking at the past to find timeless architectural forms, Pawson is also devoted to the future in his use of innovative structural elements. His use of the recycled product of Lithoverde, his ecological concerns and his interest in sustainable design, all point to this fact. On a similar note, he utilizes very innovative lighting in the House of Stone. The cuts on the ceiling, which allow the external world to seep into the interior space at daylight, help the design of the Stone House expand out to the world at night: all thanks to the innovative MoMo LED lighting products developed by the light designers of KKDC. These lights that turn the cuts into brilliant beams of light at night emphasize the structure of the House of Stone and the texture of Lithoverde. The lighting system is hidden away into recesses in the interior as if to conceal its source. This evenly distributed light of no visible origin works to augment the spiritual references of the overall design. More important still is the fact that this light system is environmentaly friendly with a very low consumption of energy, hence making it a perfect fit with the ecological concerns that guide the overall design.
DEĞİŞİM: ŞİMDİ, BURADA Tahmin edilebileceği gibi Pawson’ın bu çalışması özünde mimari için bir fikir üretme alanı. İyi tasarımların kaynağı geçmişte aranabilir ama unutmamak lazım ki günümüz dünyasının ihtiyaçları ve kaygıları geçmişten çok farklı. Bu da çok farklı tasarım çözümlerini gerekli kılıyor. Bu açıdan bakıldığında belki de iyi tasarımcının yapması gereken her çağın insanına hitap edebilecek güçte ve yalınlıkta formlar ile bugünün dünyasının sorunlarına cevap verebilecek nitelikte yapısal çözümleri birleştirmek. Günümüzün moda terimlerinden biri olan sürdürülebilirlik hakkında kafa yoran farklı alanlardan pekçok insan için Taş Ev mükemmel bir örnek. Henüz tasarım aşamasından itibaren en ince ayrıntısına kadar titizlikle tasarlanmış olmasına karşın ihtişamdan uzak görünümü içinde barındırdığı göndermeler ve kaygılar ile yeni tarz bir ihtişam yaratabiliyor. İşte tam da bu noktada mimari felsefe ve gelecekte nasıl bir dünya istediğimize yönelik sorular akıllara geliyor. Pawson’ın yaratıcılığı ve Salvatori’nin ustalığı birleşince ortaya çıkan yapı bize bu soruların cevabını rahatlıkla verecek nitelikte. Salvatori ve Pawson’ın Taş Ev’i ziyaretçiler tarafından o kadar beğenildi ki Milano Belediye Başkanı Moratti ona Milan Tasarım Müzesinde daimi bir mekan ayırmaya karar verdi. Demek ki geri dönüşümlü malzeme ve düşük enerji tasarrufu gibi kaygılar tasarımın ihtişamından birşey kaybettirmiyor. Demek ki tasarım dünyayı değiştirmeye başlayabilir: Taş taş; şimdi ve burada...
CHANGE: RIGHT HERE, RIGHT NOW This work of Pawson is actually an exercise in creating new architectural ideas and forms. The roots of good design can be sought in the past but we should still keep in mind that the needs and concerns of our day are quite distinct from those of the past and that this difference necessitates new design solutions. Because of this, maybe the task of a good designer consists of bringing together forms that could speak to people of all ages with novel structural solutions that could respond to contemporary concerns. The House of Stone provides a near perfect example for people from various fields, who work and think on sustainability. Its simple structure designed with a meticulous attention to detail creates a novel form of grandeur in line with the concerns it tries to address and the greater issues it tries to connote. It opens up a debate on the future of architectural philosophy and the shape of the world we want to live in. The perfect synthesis of the craft of Salvatori and the creativity of Pawson provides us a clear alternative. The House of Stone by Salvatori and Pawson was so appreciated by the Milanese public that the mayor of Milan, Moratti, decided to give it a permanent home at the Milan Design Museum. The concept project shows us the use of recycled materials and a concern for low energy consumption cannot deprive a good design from its intrinsic splendor. Design can start to change the world: one stone at a time, starting right here, right now… MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 97
HOUSE OF STONE 8.indd 9
4/11/11 6:34 PM
Projeler/Projects: Nevşehir
Beş duvar arasında, Avanos 5D AYŞE DEFNE ÖNEN’IN MİMARLIĞINI ÜSTLENDİĞİ AVANOS 5D TİCARET VE ALIŞVERİŞ MERKEZİ, KAPADOKYA COĞRAFYASINDAN VE YEREL MEKAN ÜRETME YÖNTEMLERİNDEN YARARLANARAK, MODERN VE CANLI BİR KAMUSAL MEKAN YARATIYOR.
THE FIVE STONE WALLS OF AVANOS 5D THE ARCHITECT AYŞE DEFNE ÖNEN’S AVANOS 5D COMMERCIAL CENTER, UTILIZES THE DISTINCT CAPPADOCIAN TOPOGRAPHY AND LOCAL CONSTRUCTION TECHNIQUES TO BUILD A VIBRANT PUBLIC COMPLEX IN A SLEEPY CORNER OF THE AVANOS AREA IN CENTRAL TURKEY. YAZI-TEXT: NEYLAN BAĞCIOĞLU - FOTOĞRAF: ÇİÇEK ÖNEN
98 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
AVANOS.indd 2
4/11/11 6:35 PM
ALÜMİNYUM IZGARALAR KAPADOKYA’DA BULUNAN ALIŞVERİŞ MERKEZİNİN GİRİŞİNİ GÖLGELENDİRİYOR. ALUMINUM GRILLS SHADE THE ENTRANCES TO THIS SHOPPING CENTER IN CAPPADOCIA.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 99
AVANOS.indd 3
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Nevşehir
A
vanos 5D, Avanos-Kayseri karayolunun ilçe merkezine girişinde, ilçenin Kayseri yönünde gelişen sınırında, arkasındaki Kapadokya Milli Parkı doğal oluşumlarının kıyısında konumlanıyor. Yapının oturduğu ızgara ve yapı kütleleri bu konum baz alınarak, kuzey-güney ve AvanosMilli Park akslarına göre yönlendiriliyor. Bilindiği üzere volkanlardan çıkan lavların, yüzyıllarca rüzgar ve su ile şekillenmesi sonucu ortaya Kapadokya bölgesinin nev-i şahsına münhasır topografyası ortaya çıkıyor. Yurt dışından olduğu kadar iç turizmin de popüler destinasyonlarından biri olan peri bacalarının yanı sıra bölgedeki mağaralar ve taş formasyonları yörede 4. yüzyıldan itibaren düzenli insan yerleşimi olduğuna işaret ediyor. Bölgedeki yumuşak volkanik taşın yontulması ile oluşan formasyonlar, bölgedeki yerüstü ve yeraltı kent yerleşimlerinin inşa edilmesini sağlamış. Bölgenin son dönemde basında da ses getiren projesi Avanos 5D’nin mimarı Ayşe Defne Önen. 1991’de ODTÜ Ekonomi lisans eğitimini, 1995’te Londra Üniversitesi LBS’de burslu MBA yüksek lisansını tamamladıktan sonra 2000 yılında Pratt Institute Mimarlık lisans bölümünden mezun olan Ayşe Defne Önen, 2009’da Arkiv Seçkisi ve 2010 World Architecture Community ödüllerini aldı. Sanat, tasarım, mimari ve kentsel disiplinler arası projelerini, değişken ölçeklerde ve ortaklıklarla sürdüren Önen, Kadir Has Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünde öğretim üyeliği yapıyor ve çalışmalarına a.defne önen mimarlık Istanbul atölye d4’de devam ediyor.
A
t the entrance of Avanos town, near the Kayseri city border in the central Anatolian plateau region of Turkey set in front of the natural rock formations of Cappadocia National Park stands the new Avanos 5D shopping and commercial center. The region’s famed “fairy chimney” rock outcroppings of Cappadocia National Park and its natural geological formations provide a backdrop to the site, located at the edge of Avanos town. Local natural and vernacular shapes have formed the basis for various spatial, formal and material research important in the planning of the complex. Set on a flat area near a major road, Avanos 5D built between 2007 and 2009 comprises five independent volumes clad in local stone and featuring distinctive exterior sunshades. The Avanos 5D’s architecture is an experiment in relating the local and contemporary, natural and urban, within the framework of Cappadocia’s economy, climate and building regulations. Over the millennia the natural forces of wind and water have shaped the volcanic stone in this area forming the unique topography of Cappadocia which today is one of Turkey’s major tourist destinations. Every year Capaddocia receives thousands of visitors, drawn to the surreal landscape of cone-shaped pillars of tuff (a type of rock consisting of consolidated volcanic ash ejected from vents during a volcanic eruption) capped with basalt. Water and wind erosion are responsible for the shapes of these fairy chimneys and the numerous caves and rock outcroppings in this semi-arid environment.
100 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
AVANOS.indd 4
4/11/11 6:35 PM
MODÜLER PLAN, ALIŞVERİŞ BİRİMLERİNİN KİRALANMASINDA ESNEKLİK SAĞLIYOR. THE MODULAR PLAN PROVIDES FLEXIBILITY IN THE RENTING OF THE SHOPS UNITS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 101
AVANOS.indd 5
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Nevşehir
Ayşe Defne Önen, Avanos 5D projesi ile, böylesine bir coğrafya ve mekan kültürüne sahip bir yörede, yerel mekan yapma yöntemi olan ‘eksiltme’nin tersi ‘ekleme’ yöntemini kullanarak, fakat eksiltme ruhu ile, bir ‘ilk mimari yapı’ tasarlamış. Avanos ilçesiyle mevcut topografyayı çağdaş bir mimari yapıda buluşturmayı amaçlayan Önen, Kapadokya yerleşimlerinin geomorfolojik ve mekansal özellikleri göz önünde bulundurarark yapıdaki form, malzeme ve mekan araştırmalarına temel oluşturuyor. Özünde, yapılıp satılmak üzere planlanan Avanos 5D, farklı kurgulara olanak tanıyan ve ihtiyaçlara göre dönüşebilecek, açık planlı, bağımsız ya da geçişli, birbiri ve çevresiyle iç içe beş ünite olarak tasarlanmış. Bu beş ünitenin olası kullanımları arasında doğal ışık ile aydınlanan ve doğal olarak havalandırılan bodrum katlarda, çömlekçilik, el dokuması, kilimcilik gibi yerel el sanatları atölyeleri; giriş ve üst katlarda beş bağımsız veya bağlantılı dükkan ya da işyerleri ve son olarak da Kapadokya Milli Parkı ve Avanos ilçesi manzaralı çatı katı restoranları planlanmış. Avanos ilçesinin ağırlıklı olarak konutların yer aldığı bölgesinde konumlanan Avanos 5D projesinin yolculara ve turistlere yönelik yapılandırılmasının en önemli sebebi, imar
İÇ VE DIŞ MEKANLARIN TAŞ İLE KAPLANMASI, GÜÇLÜ BİR YAPI DUYGUSU OLUŞTURUYOR. INTERIOR AND EXTERIORS CLAD WITH STONE EXUDE A STRONG SENSE OF STRUCTURE.
These caverns and the authentic stone formations seen all around the area have been the site of human habitation since the 4th century B.C. significant as people have carved into the hills to create living spaces. The soft volcanic stones, with their easily shapeable characteristic have been used as human settlements, above and below ground level, for centuries especially in the early Christian area. Not a region known for its contemporary architecture, Avanos 5D stands out amongst the area’s topography and undistinguished town architecture. The architect Ayşe Defne Önen is a graduate of the prestigious Middle East Technical University in Ankara in 1991 and later was an awarded an MBA from LBS University in London in 1995 and an advanced architectural degree from Pratt Institute, New York in 2000. Since then, active in Turkey from a base in Istanbul she has won several awards including Arkiv Seçkisi (Arkiv Choice Award awarded by the Arkitera Center for Architecture in Istanbul) and 2010 World Architecture Community award. She today pursues her art, design, architecture and various urban projects in different scales, teaches at Kadir Has University Department of Interior and Urban Design in Istanbul and works on architectural projects at a.defne önen architecture Istanbul atölye d4. With the Avanos 5D, Ayşe Defne Önen has created a ‘primary architectural structure’ with a method of ‘addition’ as opposed to the area’s general method of subtraction from the stone substrate, which defines Cappadocia and its distinctive geography and spatial characteristics. In her architectural strategy Önen aims to connect the existing topography of Avanos with her drive to create a contemporary architectural language. In this way she utilizes Cappadocia’s geomorphologic and spatial characteristics as a basis for the Avanos 5Ds form and choice of material. Situated in a residential area of Avanos town, the siting for the Avanos 5D complex was determined by the imminent construction of a bus terminal for visitors right next to the complex. Alongside the bus terminal, Avanos 5D aims to provide a vibrant public space, increasing access as well as commercial opportunities in the area while creating an architecture tied to local, regional factors with an eye towards the globalism of the tourism industry. Originally planned to be built and sold in units, the Avanos 5D complex is composed of five flexible, open, free-standing and connected polygonal volumes allowing for the realization of different functions, easily adapted according to the owner’s needs. These five main ‘stone’ towers composed as a series of free standing walls, fragmented and interconnected, organizes the interior and exterior spaces. The structural grid of these walls is sited adjacent to the highway on a northsouth axis next to Avanos National Park. Various service volumes are added on parts of these primary polygonal masses whose surfaces are punctured by small window gaps in the stone system of the façade by an inventive system of stone boxes built inside the infill of these large gaps in the reinforced concrete structure. Despite being constructed from reinforced concrete, the continuous stone cladding of the exterior and interior gives the
102 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
AVANOS.indd 6
4/11/11 6:35 PM
YEREL TAŞ OCAKLARINDAN ELDE EDİLEN TAŞLAR, PENCERE AÇIKLIKLARI DAHİL TÜM DUVARLARI KAPLAMAK İÇİN KULLANILMIŞ. STONE FROM LOCAL QUARRIES IS USED TO CLAD ALL THE WALLS INCLUDING WINDOW OPENINGS.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 103
AVANOS.indd 7
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Nevşehir
parselasyonunda, projenin arsasının bitişiğinde yeni Avanos otobüs terminalinin planlanmış oluşu. Avanos 5D projesi bu öngörü ile, bölgede kamusal bir mekan sağlayarak canlandırmayı hedefliyor. Avanos 5D binası hafif eğimli bir düzlem üzerinde yükselen ve isminin de ilham kaynağı iç ve dış mekanları birbirine dönüştüren, beş cephe duvarı ve aralarında yaratılan boşluklardan meydana geliyor. Bu beş ‘taş’ cephe duvarı, parçalı ancak birbirleri ile bağlantılı iç ve dış mekanları oluşturuyor. Masif duvarlar arasında oluşan ilk bakışta bağımsız olarak da algılanan hacimler, yatayda çizgisel elemanlar ile sarılmış şeffaf kütleler olarak mekanlaşıyor ve uzun tek parça olan yapı kütlesi, bütün olarak algılanabilecek parçalı bir forma dönüşüyor. Yapının zemin ve merdivenlere uzanan kesintisiz taş yüzeyi, çevredeki doğal örneklere benzer şekilde taştan oyulmuş izlenimini veriyor. Avanos 5D’nin doluluk-boşluk kurgusu ile şekillenen, galerili, birbirlerine geçişli ve geçirgen iç mekanları, organik bir dolaşım ve çok boyutlu bir algı oluşturuyor. Cephedeki çeşitli form ve ölçüdeki açıklıklar, dışarıya doğru farklı bakış açıları yaratıyor ve manzarayı çerçeveliyor. Böylece, iç mekanın dış mekana yansıması ile içerinin dışarıdan algılanması, ve dış çevre ile ilişkinin güçlenmesi amaçlanıyor. Avanos 5D projesi her açıdan, yöre kimliğinin yapı kitlesi ve malzemesi ile vurgulandığı, arka plandaki dağlarla ve kasabayla ilişkili, çevresi ile bütünleşen bir mimari oluşturuyor. Tüm dolaşım istenildiğinde kontrollü, veya serbest, çoklu ön ve arka girişli kullanımlara olanak verecek şekilde. Ön girişler, yapı geometrisinin birer uzantısı olan beş ayrı rampa ve merdiven sistemi ile; arka girişler ise araç ulaşımına da olanak veren uzun bir rampa ile çıkılan platformdan sağlanıyor. Avanos 5D’nin duvarlarında üç ayrı yöresel taş ocağından seçilen benzer
TAŞ DUVAR ÖRME TEKNİĞİ ÇEŞİTLİ ALAN VE AÇIKLIKLARI OLUŞTURUYOR. THE STONE MASONRY TECHNIQUE CREATES A VARIETY OF SURFACES AND OPENINGS.
impression the building is completely made of stone, a modern version of the area’s rock carved vernacular stone architecture and natural forms. Avanos 5D complex sits on a slightly slanted ground and is comprised of volumes within five primary wall like shapes, also the inspiration for its name, (5D, duvar or wall in Turkish) connecting exterior space with the airy interior volumes. These segmented five stone volumes form the passageways between exterior and interior. Self-standing at a glimpse, these exterior walls are horizontally linked spaces that actually are part of a larger single building. Use of empty spaces and irregular spaces in stone in Avanos 5D give it an organic feel and a multi-dimensional aspect similar to premodern local vernacular architecture, an effect intended by the architect. The building’s continuous stone surface extending to the floors and staircases makes it seem like the building was carved from stone similar to natural examples. The openings of various sizes on its façade provide multiple viewpoints to its surroundings, framing the scenery, thereby reinforcing the relationship between the complex and its natural and cultural context. The front entrances are through five ramps and stairs that are extensions of the building’s basic geometry while the back entrances are more regularized for vehicle access. Vertical circulation is provided through the stairs accessible from the stone front facade which continue around small inner courts lined with stone and
104 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
AVANOS.indd 8
4/11/11 6:35 PM
volkanik taşlar, geleneksel taş işçiliğine uygun biçimde, farklılaşarak tekrar eden renk, oran ve ölçülerde kullanılıyor. Yerel mimarinin bir yorumu olarak, dikey dolaşım elemanı olan merdivenler, çatı ışıklıkları ile aydınlanan iç avlular etrafındaki taş duvarlar üzerinde yer alıyor ve böylece iç mekanlara doğal ışık sağlanıyor. Arsanın dar uzun konumu, yapıda açık avlular oluşturulmasına imkan vermediği için iç avlular oluşturularak mekanda ferahlık hissi yaratılıyor. Mekandaki taş duvarlar yer yer hacimli kullanılarak, mutfak, tuvalet, havalandırma ve asansör boşlukları gibi servislerin yerleştirilmesine olanak sağlıyor. Çatı parapetlerinde ve ıslak hacimlerde taşın emiciliğini azaltmak amacı ile taşı, rengini bozmadan koruyacak bir membran sıvı uygulaması yapılmış ve tüm taş yüzeylere yöresel yapı sisteminde de sıklıkla kullanılan taraklama ve taş tozundan derz uygulanıyor. Özellikle çok sıcak ve güneşli geçen yaz ikliminde, güneş ışınlarının binaya kotrollü biçimde süzülerek girmesini sağlayan cam cepheler üzerindeki güneş kırıcılar ve taş duvar sistemindeki küçük açıklıklar oluşturuluyor. Duvarların açıklıklar bulunan kısımları, inşaat sahasında taş ustaları ile birlikte geliştirilen bir teknikle örülerek, ürün ve benzeri objeleri sergilemeye yatkın nişlerin oluşturulmasını sağlıyor. Yapının taş olmayan cephelerinde yer yer cephe elemanı, yer yer güneş kırıcı ve yer yer balkon ve çatı korkuluğu olarak tekrar eden yatay elemanlar ve doğramalar maliyeti uygun fiyatlı bir malzeme olan alüminyum kullanılarak yapılandırılıyor. Sonuçta, cephelerde taş ve alüminyum malzemeleri arasıdaki kontrast sayesinde masif geçirgen ilişkisi kuruluyor. Bir yandan da taş duvarlardaki açıklıklar ve yatay hatlar halinde kullanılan cephe elemanları sayesinde dış cephede ışıkgölge oyunları oluşturuluyor. Her beş ünitenin çatı katı üzerinde yükselen bacalar, doğal birer havalandırma şaftı olarak işlev görüyor. Ayrıca, ‘doğal’ ve ‘yapılı’ bağının güçlendirilmesi hedefiyle yapının çatı bahçelerine, çevresine, rampalarına ve merdivenlerine, yöre iklimine uygun sarmaşık, bitki ve ağaçlar ekilmiş. İç mekan elemanları farklı kullanım ve kullanıcılara uyumlu olmak amacıyla henüz sonlandırılmamış olsa da Avanos 5D’nin tasarımının sadeliği pek çok farklı kullanım alanına yatkın. Sonuç itibariyle, Avanos 5D geleneksel ile günceli, doğal ile kentseli, ekonomik ve sosyal dinamikler, esneklik ve iklim çerçevesinde bir araya getiriyor. Mimari camiada ses getirmesinin yanı sıra yerel basında da adından bahsettiren Avanos 5D, genel mimari farkındalığının gelişmesi açısından olumlu bir proje. Öte yandan konumlandığı alanın uzun yıllar süren atıl döneminin sona ermesi ve yeniden hayata karışması için de bir fırsat.
covered with skylights. Natural elements are important as local plants, trees and wall climbing vines are planted around the building, its ramps, stairs, and the roof with the hope of improving the connection of ‘natural’ and ‘made’. The stones used in the Avanos 5D give the building its most distinctive character. They are selected from three different local quarries in a region known for its sandstone and volcanic stone, and constructed with the patterns of varying ratios and sizes built by local masons. With the choice of material and its local stylistic approach, the Avanos 5D complex creates an architectural space that has an organic and dynamic relationship with surrounding mountains and is distinctive in its contemporary sensibility from the drab architecture of the nearby town. In addition to the stone used on the façade, sunshades, balconies and awnings made of aluminum are added to provide transitions from opaque to transparent. This contrast in turn creates a playful use of light and shade on the complex’s façade. The only fault in the design perhaps is the size of these aluminum features, which at certain viewing angles because of their dark color distracts from the rhythm of the stone exterior walls. Chimneys on each of the five units are utilized as natural air-conditioning shafts. Similarly, plants and trees that are suitable for the area’s climate are used on rooftops, stairways and ramps, strengthening the ‘natural’ and ‘made’ characteristics of the complex. Ecology mixes with cultural sustainability as Avanos 5D brings traditional and modern elements of architecture together, creating a melting pot of the natural and the urban with a flexible approach in line with the economic and social dynamics of the area. This building has received considerable interest in the Turkish media both in architectural circles as well in the local Cappadocian press. The Avanos 5D is certainly an important step towards architectural awareness in a region still unaware of the importance of its local material and vernacular architecture. It also creates an ideal opportunity for a vibrant and contemporary center of commerce in an area that has lacked up-to-date infrastructure. MİMAR/ARCHITECT: A. Defne Önen Mimarlık YER/LOCATION: Avanos, Nevşehir / Avanos, Nevşehir, Turkey YIL/YEAR: 2009 PROGRAM/ PROGRAMME: Alışveriş Merkezi, çarşı / Shopping and commercial center MALZEMELER/MATERIALS: Betonarme, yerel volkanik taş, aluminyum/ Reinforced concrete, local volcanic stone, aluminum OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 1773 m2 TASARIM/DESIGN: A. Defne Önen
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 105
AVANOS.indd 9
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Budapeşte/Budapest
Sıradışı bileşenlerle yaratılan uyum MACAR MİMARLIK ŞİRKETİ ÉPÍTÉSZ KALÁKA, BİR BUDAPEŞTE BANLİYÖSÜNDE YER ALAN OFİS BİNASINI ADETA BİR TEN GİBİ SARAN DOĞAL TAŞ CEPHEYLE TASARIM KARAKTERİ, ÜSTÜN KENT ANLAYIŞI VE MARKA İMAJI KAZANDIRIYOR.
NATURE AND CHARACTER CHARACTER IS ONE OF THE MOST DEBATED ISSUES IN CONTEMPORARY ARCHITECTURAL PRACTICE. THE HUNGARIAN FIRM ÉPÍTÉSZ KALÁKA USE A STONE SKIN FAÇADE TO ESTABLISH DESIGN CHARACTER, URBAN QUALITY AND BRAND IMAGE IN THIS OFFICE BUILDING IN A SUBURB OF BUDAPEST.
YAZI-TEXT: İPEK KAY - FOTOĞRAF: GYÖRGY DÉNES
BUDAPEŞTE’DE BULUNAN VE TAMAMEN DOLOMITE TAŞI ILE KAPLANMIŞ BIR OFIS BINASI. AN OFFICE BUILDING IN BUDAPEST IS CLAD COMPLETELY IN DOLOMITE STONE.
106 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
KRULL 8.indd 2
4/11/11 6:35 PM
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 107
KRULL 8.indd 3
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Budapeşte/Budapest
B
udapeşte’de, gölgeleme sistemleri tasarımı ve uygulaması yapan Krüll-ung firması için tasarlanan ofis binasında Építész Kaláka mimarlığın amacı binanın sadece ana ofis binası olması değil, aynı zamanda firmanın kalitede güven felsefesini yansıtacak bir ambleme dönüşmesiydi. Krüll-ung ofis binası gösterişli bir görünüm yerine, kullanılan malzeme ve kullanış biçimiyle sade bir profil çiziyor. Mimarlar, mimariyi ve gölgeleme teknolojisini uyum içerisinde birleştirebilmek için alışılmış dekorasyon elemanlari kullanmak yerine taşı seçmişler. Hareketli gölgeleme elamanları düşünüldüğünde taş geleneksel bir malzeme değil, bu yüzden taşın kullanımı binayı, değişken ürünlerin pazarlandığı firmanın bir tanıtım aracına dönüştürüyor.Bina, Budapeşte’nin dışında kalan karışık bir alan olan, taş devrinden kalıntıların bulunduğu Óbuda bölgesinde yer alıyor. Binanın eğri uzun cephesinin baktığı sokakta, Tuna nehri boyunca yürüyüş ve bisiklet yolu yer alırken, kısa cephesinin baktığı sokakta depo binaları bulunuyor.
T
he Hungarian practice of Építész Kaláka have designed a headquarters building in Budapest for Krüll-ung Árnyékolástechnika, 2009, a company that specializes in the design and installation of sun protection and shading systems. The aim of the architects was not only to design the company’s headquarters but also to conceive of an architecture that would draw attention to the firm’s attention to quality. The building was in this way intended to function as a symbol of the firm’s business approach, visible to the city, and importantly to visitors especially clients and partners who experienced the building first hand. While this emphasis on strong symbolic character had the potential to exaggerate the design, a subtle application of a rich green dolomite stone resulted deftly in a subdued piece of architecture.
108 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
KRULL 8.indd 4
4/11/11 6:35 PM
MEKANIN BASİT PLANINA RAĞMEN, ALANLARDA ÇEŞİTLENDİRME YARATILIYOR. DESPITE THE SIMPLE PLAN THERE ARE A VARIETY OF SPACES.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 109
KRULL 8.indd 5
4/11/11 6:35 PM
Projeler/Projects: Budapeşte/Budapest
Diğer cephesi ise küçük banliyö evleriyle çevrili bir sokağa bakıyor. Düzensiz bir mimariye sahip olan bu bölgede yer alan ofis binası için mimarlar, bölgeye uyum sağlayacak bir tasarım yapmak yerine bölge için yenilik yaratacak bir yapı tasarlamışlar. Heykelsi ve çarpıcı bir tasarımla, uzaktan yapının görünümümü vurgulanmış. Bina fonksiyonları açısından 800 metrekarelik bir kullanım alanından oluşuyor. Ofislerin bulunduğu ilk iki kat çift cepheden doğal ışık alıyor. Zemin kattaki ofis bahçeye açılıyor. Birinci katta dış duvar küçük pencereleriyle içeride saklı bir teras oluştururken, ikinci katta teras çatı bahçesiyle birleşiyor.
TAŞIN ÜZERİNDEKİ BOŞLUKLAR TAŞ İŞÇİLİĞİYLE VURGULANMIŞ. GAPS IN THE STONE ENVELOPE ARE ACCENTUATED BY MASONRY DETAILS.
The architect’s strategy of subsuming the symbolic layer into the character of stone used extensively on the building’s exterior shows the potential of using the aesthetic properties of materials as an important element in establishing the character of a building. In the case of Krüll-ung, the architect’s choice of stone serves a dual function, providing a strong architectural character while additionally displaying an intriguing application of an unconventional shading technology in the adjustable stone louvers visible on the façade. Instead of having to resort to forced decorative conceits, the stone sun shades in the context of the wide application of stone in the building’s design becomes an advertisement for the versatility of the Krüll-ung’s shading products.
THE SUBURBS OF BUDAPEST BANLİYÖDE FARKLILIK YARATMAK Mimarlar, cephe kaplaması için yeşilimsi gri renkte kalsiyumlu ve magnezyumlu taş (dolomite) kullanıp, farklı boyutlarda pencerelerin olduğu delikli bir yüzey elde etmişler. Her iki cephe de delikli olmasına rağmen, yekpare bir görünüme sahip. Kuzey cephesini kaplayan lamine edilmiş camlar, merdivenin yumuşak ve doğal ışıkla aydınlanmasını sağlıyor. Batı cephesi ise bahçeye açılarak, farklı bir iç mekan yaratıyor. Bu düzenlemeler fonksiyonel odaların yanı sıra, mekanda dışarıdan gizli iç terasların tasarımına olanak sağlıyor. Doğu cephesinde ise pencereler, dışarıda dikdörtgen boşluklu bir doku yaratırken, içeride taşların çerçeve şeklinde kullanımıyla küçük resimlere dönüşüyor. Aynı cephede iki dikey şeffaf parça, yüzeyi bölerken, taşların yatay dizilimiyle uyumlu, elektronik gölgeleme elemanları açık olduğunda yüzey homojen bir görüntüye sahip oluyor.
The building is located in Óbuda, a heterogeneous outer area of Budapest where intriguingly Stone Age settlements have been discovered. While the longer street side of the acute-angled trapezoid corner site follows a picturesque urban walkway and cycle path along the banks of the Danube, the shorter side faces a more plain warehouse area. A small suburban house surrounds the fourth side of the building. In contrast to the immediate urban environment, the architects wanted to create a high quality building which would make a distinctive statement in this otherwise undistinguished outer suburb of Budapest. The design strategy called for a sculptural and conspicuous exterior skin which would contrast with its surroundings. From
110 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
KRULL 8.indd 6
4/11/11 6:35 PM
DIŞ DUVARLAR VE PENCERELERDEKİ GÜÇLÜ ISI YALITIMININ YANI SIRA KUYUDAN ALINAN SUYLA ZEMİNDEN SOĞUTMA SAĞLANIYOR. THERE IS STRONG HEAT INSULATION IN THE OUTER WALLS AS WELL AS WINDOWS, WITH A SLAB COOLING SYSTEM WITH WATER PROVIDED FROM A WELL.
MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 111
KRULL 8.indd 7
4/11/11 6:36 PM
Projeler/Projects: Budapeşte/Budapest
Neden bu yeşilimsi gri renkte kalsiyumlu ve magnezyumlu taşın (Dolomite) seçildiği sorusunun yanıtı, Építész Kaláka mimarlık ofisinin tasarım felsefesinde bulunabilir. Mimarlık ofisinin felsefesi Kaláka kelimesinin anlamından geliyor. Kaláka, küçük yerleşimlerde evin yapımının komşular ve yakınlar tarafından “beraber”, bir nevi imece usulü yapılmasıdır. Mimarlar Kaláka kelimesini 21. yüzyıl’da daha iyi bir mimari çözüme ulaşmak için beraber düşünmek ve çalışmak, bilgileri ve düşünceleri “paylaşmak”, “beraber” bir enerji yaratmak olarak yorumluyorlar. Bu felsefede mimarlar projelerinde ekolojik çözüm bulmaya önem verip ve her yeni projelerinde mevcut ekolojik yaklaşımları güncellemeye çalışıyorlar. Özet olarak mimarlar mimari düşünce, kulanılan malzeme ve yapının işlevselliği açısından; kaliteli, dayanıklı ve sürdürülebilir yapılar yaratmayı amaçlıyorlar.
this starting point increasing levels of detail were applied to the façade treatment in its relation to exterior elements such as an entranceway, terrace and interior courtyard. The corner-site of the building with a total net area of 800 square meters is articulated in terms of these functions. In the first two storeys the single-space offices have natural light available from both sides of the site. Direct contact with the garden is in evidence on the ground floor where an outer wall conceals an intimate terrace while, on the second, provides access to a terrace combined with a roof garden.
A UNIFORM AND CONSISTENT STONE SKIN DOĞAL TAŞTAN BİR KABUK Yukarıda bahsedilenlere paralel olarak mimarlar Dolomite taşını seçmelerinin sebebini uzun ömür ve kalite ile açıklıyorlar. Başka bir sebebi ise, taşın sahip olduğu sıcak yeşilimsi rengin, yapının yanından akan Tuna nehrinin rengine benzerliği... Ayrıca binanın yüzeyine uyum sağlaması için peyzajda taş çıtalar kullanılmış. Bunun bir sonucu olarak da taşın kullanımı yapıyı çevresinden ayırarak, yapının vurgulayıcı niteliğini arttırmış. Bu taş, kaplama malzemesi olarak kullanılmaya uygun olmasıyla da, mimarlar ve gölgeleme teknolojisi uzmanları arasında uzlaşma yaratarak, hem Macaristan’da, hem de muhtemelen Avrupa’da bir ilk olarak, taşın hareketli gölgeleme elemanı olarak kullanılmasına olanak sağlamış. Mimarlar, oluşturdukları konsept nedeniyle iç mekanda taş kaplama malzemesi kullanmamışlar. Bu konsept, yapının dışarıdan sert ve içeriden yumuşak görünmesini ve hissettirmesini sağlamak üzerine... Bu sebeple iç mekanda sadeliğin hakim olduğu sıcak renkler kullanılıp, yer döşemesinde de ahşap parke kullanılmış. Mimarlar tasarım felsefelerinde de belirttikleri gibi bu yapının tasarımında ekolojik bi çözüm bulmayı hedeflemişler. Dış duvarlarda ısı yalıtımı, ayrıca su destekli soğutma sistemi, yeşil çatı, ve camlar için jaluzi kullanılmış. Düşük dereceli ısıtma için havalandırmaya ihtiyaç duyulmayan bir sistem geliştirilmiş. Tasarım ve yapım detaylarının dikkat çekici bütünlüğüyle örnek gösterilebilecek bir yapı olan Krüll-ung ofis binası itinayla detaylandırılmış heykelsi cephesiyle jüriyi etkileyerek 2008’de Budapeşte mimarlık ödülünün de sahibi oldu.
TAŞ PANJURLAR GÜNEŞ IŞIĞINA BAĞLI OLARAK AÇILIP KAPANIYOR. THE STONE LOUVERS OPEN AND CLOSE DEPENDING ON SUNLIGHT.
The main element of the building, stone, is used throughout the building’s exterior. This greenishgrey dolomite provides a uniform color for the façade cladding only broken by gaps ”punched” into the stone grid to to create openings for numerous windows of various sizes. The regularity provided by the consistent use of the dolomite on the two street sides of the office is only broken by this punching and shifting effect of the façade to create a closed yet modulated stone surface. The variations provided by the windows arranged in groups randomly and regularly work with the shifting planes of the stone façade to provide variations in the stone that do not diminish the robust character to the building. The stone skin encourages the building to be read as one volume with the details becoming apparent only at closer inspection. The stone is allowed to continue into the inner hidden exterior volumes of the building articulating these terraces and courtyards in a play of surface and space across volumes. These opening and cuts are done in such a way to
112 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
KRULL 8.indd 8
4/11/11 6:36 PM
provide visual variety from both inside and outside. On the north elevation, windows are filled with heavy, laminated glass that suffuses the staircase with a soft light. On the east elevation windows present on the outside as rectangular holes, while on the inside the addition of a stone moulding turns them into smallframed paintings. On this same elevation there is a two-storey-high vertical strip of glazing, which is fitted with horizontal stone slats connected to an electrically operated sunshade system such that even when the slats are open, the stone façade forms a homogeneous whole. The choice of materials and solutions displays a creative use of technology which is disguised in the overall architectural strategy.
MONUMENTAL AND INTIMATE
MİMAR/ARCHITECT: Építész Kaláka YER/LOCATION: Budapeşte, Macaristan / Budapest, Hungary YIL/YEAR: 2007 PROGRAM/PROGRAMME: Ofis / Office MALZEMELER/MATERIALS: Betornarme, cam, çelik, ahşap, Dolomite/ Reinforced concrete, glass, steel, wood, Dolomite OTURMA ALANI/FLOOR AREA: 800 m2 TASARIM/DESIGN: Emese Kalo, József Pásztor, Eszter Szabó, Garden design, Karolin Bán
YEREL YEŞİL DOLOMİTE TAŞI DOĞAYLA UYUM SAĞLIYOR VE GÜÇLÜ BİR MİMARİ KARAKTER OLUŞTURUYOR. LOCAL GREEN DOLOMITE STONE BLENDS WITH NATURE AND PROVIDES A STRONG ARCHITECTURAL CHARACTER.
There are various levels of the seemingly conflicting interests in monumentality and intimacy throughout the project. The opposite long side opens widely to a small garden enclosed by an existent neighbouring house. Monumentality is felt in the mass of the building while there is space for smaller functions such as the space allowed by the building regulations which leaves inner terraces (i.e. hidden outer spaces) juxtaposed next to the interior office spaces. The stone cladding does not go through into the interior, only appearing in the inner terrace in the second floor – an exterior space. The concept was to design the building with a “hard outside” and “soft inside”. What was behind the choice of greenish-grey dolomite? The answer is related to the design approach of the firm Építész Kaláka. The practice’s design ethos is based on the name “Kaláka”, which means to build a house together with neighbours and relatives in Hungarian, a traditional way of building one’s house in smaller provincial communities in Hungary. The architects interpret the meaning of “Kaláka” in the 21st century, as working and thinking together, sharing knowledge and ideas and creative energy to find a better architectural solution. Thus the reason for the choice of the greenishgrey dolomite is for the goal of creating a durable and long lasting building that can benefit the community using a stone that in it’s warm greenish-grey colour is similar to the colour of river Danube which flows near the building. This stone is also useful in a technological way as cladding that works well with the joint effort by the architects and company’s shading technologists to produce a unique stone-clad mobile sun shading structure (a first in Hungary, and probably in Europe). And lastly, aspects of environmentally conscious architecture include the powerful heat insulation of the outer walls as well as windows, the slab cooling system with water provided from a well, the green roofs and venetian blinds shading of glass surfaces. Because of these features air-conditioning is not required as the demand for heating/cooling can be kept quite low. The Krüll ung building won the Budapest Architecture Prize in 2008. The jury noted the aethestic and ecological impact of the carefully detailed sculptural façade. MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 • NATURA 113
KRULL 8.indd 9
4/11/11 6:36 PM
2011 Etkinlik Takvimi / 2011 Event Calendar
DESIGNMAI, 1-5 HAZİRAN, JUNE 1-5, BERLİN
Designmai’nin ana sergi alanı 400’ü aşkın uluslararası tasarımcının öncü ürünlerine ve deneysel prototiplerine yer veriyor. Festival sırasında Berlin’in çeşitli müze ve galerilerinde de de uygu sergiler düzenleniyor. The central exhibition reveals pioneering products and experimental prototypes by more than 400 international designers. Supplementing the central exhibition, numerous satellite exhibitions in design institutions, museums and galleries take place throughout Berlin during the festival.
STONE+TEC NURNBERG 22–25 HAZİRAN, JUNE 22-25, NÜRNBERG
İki yılda bir Almanya’da düzenlenen bu fuar sektöründe düzenlenen profesyonel fuarların başında geliyor. 2009 yılında 770 katılımcı ve 34.000’i aşkın ziyaretçiye ev sahipliği yapan bu fuar taş işleme makineleri teknolojileri konusunda önde gelen bir fuardır. Organized biannually in Germany, the fair is one of the leading organizations in stone processing technologies and machinery. Stone+Tec has attracted 770 participants and more than 34,000 visitors in 2009.
MAISON ET OBJET 9-11 EYLÜL, SEPTEMBER 9-11, PARİS
Bu uluslararası fuar, iç mekan tasarımı, mobilya, ev eşyaları, tekstil ve aksesuarda en iyileri bir araya getiriyor. This major international design show for the trade features a wide array of vendors showing interior design, furniture, homes textiles, furnishings and accessories.
MARMOMACCINTERNATIONAL EXHIBITION OF STONE DESIGN AND TECHNOLOGY 29 EYLÜL-2 EKİM, SEPTEMBER 29-OCTOBER 2, VERONA Dünya mermer pazarının bu en önemli etkinliği taş inşaat ve tasarımında dünyadaki yenilikleri ortaya koyuyor, yeni ürün ve teknolojilerin gelişimini destekliyor. MARMOMACC ranks as the leading event in sustaining the marble system on the world market in order to promote development of products and technologies and become an increasingly qualified cultural workshop for world-wide trends in stone construction and design.
100% DESIGN, 23-26 EYLÜL, SEPTEMBER 23-26, LONDRA
İngiltere’nin en önemli iç mekan fuarında mimarlık ve tasarım yenilikçi dekorasyon ürünleriyle, ünlü isimler yeni yeteneklerle buluşuyor. The UK’s leading contemporary interiors event for the contract market connects the worlds of architecture and design with innovative, contemporary interior products, creativity and an exciting mix of new and established talent.
ISTANBUL DESIGN WEEK 29 EYLÜL2 EKİM, SEPTEMBER 29-OCTOBER 2, ISTANBUL
Eski Galata Köprüsü’nde gerçekleşen Istanbul Design Week’de 10.000 m2’lik alanda 25 ülkenin katılımı ile sergiler, konferans ve seminerler düzenleniyor. 25 countries participate in the exhibitions, conferences and seminars during Istanbul Design Week organized at a 10,000 m2 space on the Old Galata Bridge.
BATIMAT 2011 7-12 KASIM, NOVEMBER 7-12, PARIS
Fransızlar ile uluslararası inşaat sektörünü buluşturan, sürdürülebilir ve yenilenebilir yapı projeleri için çözüm önerileri sunan fuar, iki yılda bir düzenleniyor ve 109.514 m2’lik bir alanda 2.500’e yakın katılımcıya ve 230.000 civarında ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor. The fair on sustainable and renewable building solutions is organized bi-annually on a 109.514 m2 space and hosts around 2.500 participants and 230.000 visitors.
SAIE 5-8 EKİM, OCTOBER 5-8, BOLOGNA
2010 yılında formatı yenilenen SAIE, yapı inşaat çözümleri, projeleri ve son teknolojiler ile 170.000 profesyoneli buluşturuyor. Fuarda yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir inşaat sistemleri, yapı kaplamaları ve teknolojik gelişmeler konulu 3 tema var. SAIE is the meeting place for more than 170,000 professionals interested in building construction solutions. SAIE is organized under 3 main themes: Sustainability, Production and Servizi, which covers the technological innovations.
NATURAL STONE 27–30 EKİM, OCTOBER 27-30, ISTANBUL
BIG 5 SHOW 2011 21-24 KASIM, NOVEMBER 21–24, DUBAI
Hem Ortadoğu bölgesinin hem de dünyanın en önemli fuarlarından biri olan ve her yıl düzenlenen bu fuar 2010 yılında 69 ülkeden 2.500’ü aşkın katılımcıya ve 45.000’i aşkın ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. The leading fair of both the Middle East and the world, Big 5 Show hosted more than 2,500 participants and 45,000 visitors last year.
Fuarda dünya doğaltaş rezervlerinin yüzde 33’üne sahip olan Türkiye’nin tüm doğal taş çeşitlerini görmek mümkün. Fuar farklı ülkelerden 400’ün üzerinde katılımcıyla 80.000 m2 alanda gerçekleştiriliyor. Organized in Turkey, which has 1/3 of the world’s total natural stone resources, the fair showcases a vast variety of Turkish stones. The fair is organized on 80,000 m2 space with more than 400 participants from various countries.
114 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011
AJANDA.indd 2
4/11/11 10:21 PM