Geldim, gördüm, boktanmış gidiyorum. Ağaçkakan - Münkir
Dili Kesik Yazlar Kol düğmelerinde intiharlar saklayan adamların son dansları yaptıkları barda sarhoş olmuştu şeytan. Beni bir polise ihbar et sevgilim. Cesedimi bulamıyorum. Dili kesilmiş yazların sıcağı sessiz olur bilir misin? Ortalıkta hiç kuş sesi olmaz. Tanrı cehennemden bir sahne sunar evlatlarına. Yıldızlar ile bileklerini kesen kadınlar tanıdım. Sarhoştular. Güzeldiler. Tebessümleri, erkeklerde kazanılan milli maç sevinçleri yaratırdı. Ama kırıklardı. Saçlarından fazla kırıktı organları. Ama sarhoştular, güzeldiler. İntiharın kollarında uyuya kalan mevsimler getirdim sevgilim. Beni affet bu gece intihar edesim var. Tel tel dökülmek istiyorum avuçlarına. Kafam saçların kadar güzel. Beni affet bu gece seni sevesim var. Kirpiklerinden ırmaklar dökülür kadın. Temizlenmek istiyorum. Ruhum çamur içinde. Bu saatlerde gidilmez gidişler erken olur. Sabahı bekle lütfen. Hem zaten intihar edesim hem de seni sevesim var. Beni intihara teşvik etme. Beni siktir et bu gece kana kana ölesim var. Hayri Saraç
İdam Mangasında Kıyamet Bir doğa faciasıydı göz göze gelmemiz. İçimde toprak kayması, içimde tarifi imkansız bir yıkıntı. Sen ve gözlerin kilise yakan bir pagan gibi saldırdın kutsallarıma. İncindim. Sevdim. Annem tırnak uçlarıyla seller taşıdı beni kurtarmak için. Ama yanmıştım artık. Üçüncü derece yanıklar ile doldu kalbim. Acı hissetmiyorum. Ağrı ise sadece bir dağ ismi benim için. Bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizerim ya üstüne işerim. Müslüm Baba’dan gaz alıp seviyorum seni. Öyle umarsız, öyle gözü kara. Kentler getirdim sana kesik avuçlarımla. Kırılmadığın bir kenti seç orada yaşayalım. Zaten kentler sadece beton değil mi? Onları kötü yapan içindeki insanlar. Zaten içinde insan olan her şey zamanla çürür, bozulur sevgilim. O yüzden cennet için uğraşmayalım. Günahlarımla sev beni. Biraz da saçımı okşa. Kaybedişlerimi tanıtsam sana ağlarsın bir müddet sonra ölürsün zaten. Kaybedişler doğurma bana. Bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizerim ya üstüne işerim. Bir köşe başında idam etmeden bu yazıyı, sana söylemek istediklerim var sevgilim. Benim hayatımı ve kalbimi siktiler. Annesi belli olmayan orospu çocuğu acılarım var. Beni tekrar kırma lütfen. Artık kırıklarım kanatmaya başladı. Çaresizliğimi anlatsam sana üç dinden dualar edersin beni kurtarmak için. Sadece yanımda kal. Saçımı okşa. Memelerini değil kalbini istiyorum. Beni sev, beni bırakma. Anasının amı gibi yalnızım. Şimdi bir köşe başında idam edeceğim bu yazıyı, ya kurşuna dizeceğim ya üstüne işeyeceğim. Hayri Saraç
Evrimden Kızıl Simya Tanrının okyanusları kirleten yavrularının, dünyayı yok etmek için karaya vurdukları kıyılar kadar masum tenin. Üzerinde evrimleşen tetrapodlardan habersiz, parmak uçlarından big bangdan kalan meteorları temizliyorsun. Bana biraz Satürn dök avuçlarından. Biraz da Jüpiter. Gezegenlerin nizamı dizilişlerini kıskandıran saçlarının ucundan dökülür yıldız tozları ve bu yıldız tozlarının sonucu müptezel ademoğlu. Şimdi dudaklarımda sana dokunma isteği ay tutulmasına sebep, saçlarını okşamaksa güneş tutulması kızılı. Yavaşla. Bu meteor yağmurundan sağ çıkamayacağız ne de olsa. Hafifmeşrep nisan yağmuruna teslim et kendini. Teninde gezinsin tanrının gözyaşları, kurtul yabani tetrapodlardan. Dudaklarının değdiği her yerimde travmatik solucan deliği. Cehennem inişi bu saatten sonra simya satırlarından odamıza yatay geçiş yapar. Mumları yak, şarabı çıkar zuladan. Gramofona çizik bir plak yok Müzeyyen abladan. Kormik tortularını mezarlığa bağışla. En sade halinle sarıl bana. Anti depresanlardan gökkuşağı. Hayallerin kadar güzel yüzün hürmetine kurban verilir sakallarım. Anlaşılması güç satırlara bahşettim seni. Affet. Fakat sende kolay anlaşılacak kadar güzel değilsin. Hayri Saraç
Senin derdin ne? Anlatır mısın? Bu sayfa senin… Bu fanzin de artık senin… Al götür evde, bir bankta herhangi bir yerde, derdini yaz bu sayfaya. İster bizimle paylaş ister günlük niyetine sakla. Ama içinde tutma derdini, yazık.
İç Cebimde Lütfen üşümek için ne ideal günler de var utanmadan seçmişiz de üstelik sen de inanıyor musun şansa onlar gibi herkesler gibi bana yalan söyle lütfen pek tabii ruhumun bir yarısı tebessümlerinde ceketim fazlalık ziyanı yok/ /gümbürtülerimizin doğa hep hepimizden vahşi idi
m. kağan will şahinoğlu
Büyüdüm Ben “Yağan yağmur mu benim derdime ortak oluyor, yoksa beni onun bu iç karartıcı havasına mı?” Güneşin bile kendini göstermekten korktuğu bir sabah bu sabah, bense hastanenin önünde beni ayıltmaları için koluma açtıkları delikle beraber nikotinimi sunuyorum yağan yağmura. Biraz uzaktan köpeklerin yağmurdan kaçarak geldiklerini görüyorum, korkmuyorum bu sefer, büyüdüm ben. Gelen köpeklere soruyorum kendi iç sesimle “Büyüdüğüm için sevinmeli miyim, yoksa yanımda kimse olmadığı için üzülmeli miyim?” Biraz başlarını okşadıktan sonra yatıyorlar ayakucuma. Sanırım cevabı onlarda bilmiyorlar, bilseler söylerlerdi. Üzülmeye gerek yok, şuan bir şey değişmez, sevinsem de değişmeyecek, e bunun ortası yok mu? Sanırım şuan tam ortasındayım ve buna hayat deniliyor. Hayat tam ortasında olmaktır, ölümünde, yaşamında, yalnızlığında ortasıdır. Belki benim için endişelenen insanlar yüz metre ilerimde. Belki kimse bilmiyor burada olduğumu. Sorun değil, büyüdüm ben ve köpeklerden korkmuyorum artık. Yağan yağmurun endişesine kapılıyor hastane çalışanları, onlarda biliyor yağmurun hastanede ki onca günahı götüreceklerini. Gülüyorum, oysa ıslanmaktan korkan bendim. Nasılda yağmurun yıkımından korkuyorlar. Bende bu kadar gülünç gözüküyor muydum yağmurdan kaçarken? İnsanları umursamayı bir bankta bırakacağımı düşünmezdim, insanları umursamayı bırakınca gözlemlemeye başlıyorsun. Sanırım her bokun bir ucu insanlara dokunuyor. Neyse, daha serumumun bitmesine çok, en azından dolu bir paket bana eşlik ediyor. Fevzi Can Çelik
İlayda Aydoğdu
Göğsüme Batar ben sakin kalmaların susmaların çok çok buna rağmen göğe bakan dev çınarların insanıymışım
tam teçhizat bir yorgunluk sahibiyim elim avucum sensizlik elin avucun bir ırak bugün sesini okusam yeter yine
gün, dağların ardından doğuyor kavuşma günü değil bugün bir güvercin gördüm, vurulmuş
m. kağan will şahinoğlu
Ah şu sabah düşünceleri Ruhumdaki acılarımı alkolle ovaladıktan bir zaman sonra küfür denilen kabuklar döküyorum. Kitaplığımda karşılaşıyorum, kitaplarımın üzerinde görüyorum kimi zaman küfürlerimi. Mutlu oluyorum, bunlar yaşadığıma dair hafif bir esinti. Bazen dışarı çıkıyorum, hayat denilen kitabımın arasına ayraç olarak bile sokmamam gereken insanları saatlerce dinliyorum. Bu olsa gerek, yaşam denilen şeyin en hafif bedeli. Aradan birkaç sayfa sayısı zaman geçiyor, bir başkasının kitabına ayraç olarak konuk oluyorum, beğenmeyip çöpe atıyor. Bu da heves işte, mutluluğun sahtesi. Yirmilerime kadar hayat böyle devam ediyor. Sonra koskoca kendi kitabım bir anda tek bir cümleye sığacak kadar küçülmeye başlıyor. Ben kimim?! Fevzi Can Çelik