şiir bülteni aylık
mart 2015 sayı:1
dün dağlarda dolaştım
evde yoktum bu sayıda: murat çelik, salim nacar, muhammet özmen, ümit erdem, usame söylemez, can küçükoğlu, ertuğrul rast, tayfun aksay, samet aydın.
A
nlamsızlık Mümkünsüzlük : Anlamdan kaçılmaz, diyorum ben. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın sağlıklı bir zihin (ya da ortalama sağlıklı) insanın kontrolü dışında oluşabilecek anlamsızlığa erişemiyor. Bir süredir alzaymırşiir üzerine düşünüyorum. Bir alzaymır hastasının konuşmalarını kaydediyor ve bir kenara yazıyorum. Dört beş cümleyi yazabilmek için defalarca dinliyorum kaydı. Bir türlü inanamıyorum telaffuz edilenlere. Çünkü hiçbir cümle birbiriyle bağlantılı değil ve cümlelerin yapısı, kuruluşu bu dünyalı değil. İşte ben anlamsızlık diye buna diyorum. Çünkü sağlıklı bir zihin (ya da ortalama sağlıklı) şiirde bir hali, bir olayı ifade ederken dünyanın en saklanmış metnini bile yazıyor olsa kendisinden kaçamaz. Dolayısıyla o şiir sadece yazanı için de olsa anlamlıdır. Bir kişi biliyorsa ve o sensen, o anlamdır.
2
ilhan berk (1918 - 2008)
Flâneur : Sokaklarda gezerken, flâneur’ü ve İlhan Berk’i düşünürken, bir kenara oturup bir şeyler yazdım. Bunlardan şiir yapmadım. Birkaç sayı sonra nasıl bir şiir yaptığımı göreceksiniz. Göreceğim. : İnsan ortasında dolandım. Bir göz bir göze değince ürktüm. Bankamatiklerin
“
ama. Sevgilisinin motoruna binmiş kıza baktım. Sarı ütü saçları vardı, saçlarını kaska koydu, yok oldu. Eski hoşlantı kızım geçti önümden tanımadı, tanımasın. Onunla bir kez gülüşmüştük bu tarihe kalsın. Küçük adım büyük adım. Boyu acelemli, terli, ıslak. Boyu yavaş, sarhoş, pelte pel-
Endişe edilecek şey teknik üzerine düşünmemen olur. Nedir teknik? Fiillere bak. Çok mu hareket ediyorsun, durakla. Göl düşün, sakin. Durumlara odaklan. Çok mu sıfatlardan yanasın. Ormana gir, ormandan çık. Orada her şey adıyla yaşar.
para sesine hayran oldum. Komutlarına hayran. Küçük adım büyük adım. Şehre hangi kapısından girsem şehirden çıkamadım. Boyacıya yanaşıp dedim ki böyle boya, ayakkabılarımı çıkarmam. Çoraplarımı göremezsin. Çoraplarımla uyurum ben. Uykumu göremezsin, rüyamı göremezsin. Sigara ve çay içtim, gözlüklü ihtiyara gülümsedim. Heykellerin önünde durdum. Şehrin heykeli bile olurdum, teklifle olurdum
”
te. Dilimin ceketi olsa kolları yamalı. Dilimin bir bez dolabı öğrenci evinde. Yıllarla solmuş rengi alaca. Ben ona kollarımı çıkarıp assam. Orda dursun. Kendimi yokladım ceplerimi yokladım. Kendime bugün de inanmadım. Arka arkaya durunca güzel. Görüntü olabilen şeylere inandım. Masanın üzerindeki şekerlik konuya hiç dahil olmadı. İlanı eskimiş bir işi tuşladım. O pozisyon dolalı olmuş. Bilmez yaptım kendimi anlattım. Kendime 3
inanın. Ses hiç tınmadı. Dedim ben de sonuçlarla ilgili değilim. “Gençler ne istiyor?” diye bir bez sermiş dinci muhalif parti. Genelev beze yazıyor ıslak elle bir asker. Bir askeri sırtlamış çarşı izninde bağrıyor: “şafak 265 bitsin bu askerlik a.koyim”. Bitsin bu askerlik. (Ey Gece Kapını Üstüme Kapat, Oktay Akbal, syf.34) : “’Ey gece, kapını üstüme kapat.’ Dranas’ın bu dizesi hep aklımda. Şairini tanıdım, ne hapislere girdi, ne de başına tatsız bir iş açıldı yetmiş yıllık yaşamında. İktidar partilerine dayadı sırtını, büyük bir şairdi, kolay işler üstlendi. Önceki şairler gibi elçi, milletvekili, bakan olamadı, ama sıkıntı nedir bilmedi. Siyasete nedense hep sağdan girmeye kalkıştı. Oysa sağda değildi gerçekte. Ne tutuklanma, ne de hüküm giyme, ne de gözaltı falan… Öyleyse nereden çıkarmış, ‘Ey gece, kapını üstüme kapat’ dizesini? Ne demek istemiş?” Bu dize, Akbal’ın aklına, bir yazısı yüzünden 3 ay hapis yattığı vakitlerde geliyor. Akbal 4
özgür değil. İdamlıkları tanıyor, hırsızları tanıyor, katilleri tanıyor. Gündüz vakit geçiyor ama gece olunca zamanın fareleri kemir kemir getirmiyor ışığı bir türlü. Akbal’a kapılar en çok gece kapanıyor. Akbal, kıskanıyor mu dersiniz Dranas’ı, sırtını iktidar partilerine dayamadığı için pişman mı? Elbette pişman değil ama böyle bir dize yazmak için iktidardan olmamak mı gerekiyor? Dranas iktidardan diye gece üzerine kapı kapatamaz mı? Hayat çok kollu bir dev bay Akbal, diyesim geliyor da demiyorum. (Sahi patron ben şimdi Dranas’ı savunmadım ya?) Şiir Ne Değildir? : Şiirin ne olduğunu bilemediğime göre ne olmadığını bilememem normal değil belki. Ama biliyorum. Şiir sıfırdan türetilebilen şey değildir. O kadar okuduktan sonra bunu söyleyemem. Şiir etki-sinir-uçları açıktadır. Düzyazıdan da kotarılır. Akıl alır güzel cümleleri, yaşar, yaşatır ve zamanı gelince, dönüşüm zamanı gelince, kendi kendisini
kor. Sen yalvaç olursun bazen. Çoğun bilmeden yaparsın. Bilerek yaptıklarında bir yapaylık sezersin. Yapay, bu dünyada olağandır. Bu dünyalısın, normal. Endişe edilecek şey teknik üzerine düşünmemen olur. Nedir teknik? Fiillere bak. Çok mu hareket ediyorsun, durakla. Göl düşün, sakin. Durumlara odaklan. Çok mu sıfatlardan yanasın. Ormana gir, orman-
“
Buna sen karar ver. Bir de şiirin ses çıkarması var. Müzik değil. Şiir müzik değildir, benzemez, benzemesi bile gariptir. Müzikten etkilenebilir, müziği etkiler. O kadar. Şiirin ses çıkarması anlamsız söylemlerine yol açar. Hiç yan yana gelmeyecek sözcükleri, ekleri seçersin, üstelik bunu bilmeden yaparsın, zihin yapar. Söyleyiş güzelliğini tartarsın, ses çıksın istersin, o
Sol iktidar olduğunda sağcı olursun, sağ iktidar olduğunda solcu. Olmazsın aslında ama öyle sanılır. Sanılmak başarmaktır tabii. Neden karşıdasın? Çünkü iktidar durmak gözü kör eder.
dan çık. Orada her şey adıyla yaşar. Adın renkleri addır da. Yani bütünleşme, senin oturup evde ürettiğinden bir tık fazla. Sahi’ye inan. Sahi’ye ikna ol. Şiirin gelip seni bulduğu zaman dilimlerinde işin kolaydır. İşin zor gibi görünür gelmediğinde. Aramak daha değerlidir doğru yerde ararsan. Yer ile mekân aynı şeyler değil. Birinde göçebesindir, ötekinde yerleşik.
”
sözcüklerden cümleli anlamlar değil sözcüklü anlamlar türesin istersin. Fakat bütünlük olmadığından anlamsız’a işaretlenirsin. Ses çıksın. Anlam daha öncede söylediğim gibi bir kişi için bile varsa yaşıyordur. Muhalif Duygu : Muhaliflik bir yaradılış biçimi. Bir kimseden olamama hali. Birileri seni ötelemez, dışlamaz, sen 5
6
kendin kurarsın bu uzaktan bakmayı. Uzaktan bakarsın fakat içindesindir de, tanıdıklardır hep duygudaş olmadıkların. Fil dişi kule söz konusu değil, kibir söz konusu değil.
Hatta bin yıllık o eski şiire dönmek, geçmişi eşelemek, belki de şiir aramaya uzun bir dur vermek gerekir. Muhalif değilsen, ekiplerle varolabiliyorsan zaten sen hiç üzerine alınma.
Politikadan gidersek : Sol iktidar olduğunda sağcı olursun, sağ iktidar olduğunda solcu. Olmazsın aslında ama öyle sanılır. Sanılmak başarmaktır tabii. Neden karşıdasın? Çünkü iktidar durmak gözü kör eder. Çoğunluğun senden olduğunu bilirsen çoğunluğa oynarsın. Gücünü onlardan alıyorsun çünkü. İktidar tehlikedir. İnsanlığın bütün ideolojilerinde iktidar tehlikeli olmuştur. Şiir için de böyledir. Avangard’ın, deneyselin iktidar olabilme ihtimali yoktur. Kendi özüyle çelişir bu durum. Şayet böyle bir şey gerçekleşirse de oradan kaçmak gerekir. Güncellenebilen şiirin (“Yeni” yoktur bana kalırsa) peşine düşmek gerekir.
“Gencölmek” : 2000 doğumlu 68 öğrenciye Ergin Günçe’nin Gencölmek şiirinden şu sözcükleri* verip bir şiir yazmalarını istedim. Şiirde “Bence o çocuk öyle gülmemeli”yi tekrar etmelerini ve şiirin başlığını “gencölmek” yapmalarını söyledim. Öğrenciler şiirde kelimeleri kullanırken başlık konusunda beni dinlemedi. Dinlememeleri hoşuma da gitti. Bu arada 13 kişi ödevi yaptı. İşte o şiirlerden ikisini yayınlıyoruz. (Tayfun Aksay ve Samet Aydın) (şu sözcükler : Ay, Kar, Kadın, Korkuluk, Ihlamur, Masal, Ölüm, Dans, Minder, Sular soğuyor.) MURAT ÇELIK
SALIM NACAR
damarını açarken dudakta kış nasıl türküler söyleyip geçersin içinden
gres yağlarının dişi ağız kedilerine bulaşıp dert edindiği günden badem çiçeklerinin büyük neşesi içinde doldurup sürdürürdün sokağı. kesip biçen, olgunlaştırıp tamamlayan, zengin oturmaların, iyi kalkışların odadan odaya geçerken bıraktığın kokunun tanıklığı bizi besleyen, bizi şehre inmekten ve karışmaktan kuru dil kabalığına esirgeyen sendin, bağışlayan sen. 7
---artık elbisen, kötü şeylere direnir gibi beliren ağız bir namlunun kumaşından kesilen sessizlik çocuğun suya düşmesinden taşan ağrı elini koyuyor elinin üzerine, ve yayarak elinin her türlü izini, içinden geçenler için lifleri liğme liğme, metrelerden soğuyan içlik geceye eğerlerini dizginleyerek genişleyen uyku bir ad verilmemiş bütün şeylerin bir adı olmamaktan kaynaklanan mutsuzluğunu getirip adalet içinde dağıtıyor dünyaya--bir odada tek başıma, bir sokakta tek, şehirde tek başıma oturmaya olan inancın giysisi, üzerine kara güneş iklimlerinde gözlerin uzun saatler açıp serinliği içlerinde, bütün insan zamanları bildiğim yerlerde nasıl kaybolmak bir an bir an bir adı sonsuza kadar hatırlayamamak adı olurdu adı verilmemiş bütün iyi şeylerin tuttuğum yerde göğsünü, bir adım ileriye dindirince dönülmez olan utancın kedisi kısa günler biterdi sonra, elimizden çekilen akşam oradan hiçbir yere varamamış olmanın kederi gelip otururdu, bir baksan görürdün, bir yüzün bütün ilişkilere özenerek gelip yerleştiğini, bir ordunun gerileyişine. 8
iyiydin ama iyiliğin sokak lambalarını aydınlatmazdı mesela geçirmezdi soluğundan soyulan tabancanın kolunu sıyırdığı dikkatsizli anını. ve okul çıkışlarında katlanan ölümleri sadeleştirirek kadınların kocalarını sevmesindeki sevimliliğe çare olmazdı, dalgınlığın. ama bir şey vardı sahiden vardı ama bir şey kara çarşaflara sıcacık yakışan hastalıklar hastalıkların üzerine örtülen bin yıllık mecaz sen bakınca çoğu şeyin yanlış anlaşıldığı yanlış dizildiği evlerin kandillerini çizen el kavuşmak için uğraşılmalıydı ama vardı bir şey soylu yüzünün getirdikleriyle, dökülen sıvaların akıtan tavan, tüten ocak, eskiyen borular kömür depolarında bir kararlılığın güzelliğiyle karartıldığı, uzun soylu geçmişimiz her evde bir gök parçasının dökülüşünü kağıtlara çizerek yok olan iyi niyet yeniden başlatırdı, yüzünü düşüren o kışı. o kış, yüzümü bir ölüden ayırmanın kışıydı korkuyu korkuyla beklemenin kışı. 9
MUHAMMET ÖZMEN
noktanın ahengine hapset beni
allah.ben.yirmi yıllık koşucu.finish bayrağı yok. göremedim henüz.ama finish bayrağı var. gözüm salağın teki.ona mı güveneceğim. bayrak.kanaç sembol.dünyayı cinnet ehli eden.elinde kargı. birkaç melek.ya da bir ağu kurtarayazar bizi.denenmedi.belki. yol bildim.yeni.önüme taktım.önüme koşuyorum. sağım solum arkam ebe.ne yazar. çatlayıp düşeceğim yer belli.elbette.evren organizasyon. çukuruma diksinler bir kırmızı.bilsin bana ecdad diyecekler. koşu bandı.vuslatsız. allah.sen.iyi bir organizatörsün. ben.bir daha sevmeyeceğim. ben.paydos.eyvallah.
10
allah.bence.adem dede gelmeli ve hepimizin kulağını çekmeli. dövüşmeyiz bir daha.denenmedi.belki. ama aramızda var.okkalı tokat hakedenler. onların kulağını da bizimki kadar çeksin. içimdeki şeytanın kurduğu hayallere bakıyorum. anadolum kemrili.batıdan baktığın zaman. ortadoğu saç ayağı.saçın.ayağı mı olur.saçın.ayağı nasıl yanar. ki saç.allah.biliyorsun.tekvin. allah.ben.paydos.yesin.bir birimizi.bir birimiz. arada kaynamaya razıyım.düper.der.pey. söndüğümüzde.ülkeyi fişten çıkarırsın. ama yanıp bitip kül olduğumuzdan emin ol. allah.ben.göziçinden ins gördüm insin.gerildim aşktan.esnet ipimi. | | | . geçiştirildim sormalarda.misina tutuk. karaya çıkmayacağım bir daha. allah.sen.iyi bir organizatörsün. ben.bir daha sevmeyeceğim. ben.paydos.eyvallah.
11
ÜMIT ERDEM
kayra
Gölge 1 Kan çiziyorum karnıma. İnceden büklüm. İnceden kılcal bir atak. Müşkülden yol alıyor. Kımıl kımıl sayıklıyorum. Uzun ırmaklar kadar akışkan yaralar döküyorum. Gölge 2 Kurbanıma değiyor keskin uzuv. Her yanında yokluktan açılmış çiziklerle ilerliyor hışım. Hızla gövdeden ayrılıyor kusurlar. Hızla evriliyor bıçak karnında. Kutsal böyle başlıyor. Kanla kutsanıyorum.
12
Gölge 3 Deriden kazıdım yarayı eskimiş arzuda birleştirip. Süratle elime siniyor. Devinip de çağların ortasına. Üstüm başım kin içinde. Sabrımdan gizleniyorum. Gölge 4 Tüylerinden tanıdım boynunu. Sunağın yarım kalan esintisi geçiyor kibrimden. Taşlarda bıraktığım granit acıyı biliyorum. Bilemek sivri kavram. Ağırçekimdeki mevzuda toplanıyor. Kastım ölüm. Arkama dönmeden kuşanıyorum kuşkuyu. Gölge 5 Omurumda çatlayan metal. Güneşe ışıldadı. Ardından gölgeler kuşattı bir bir. Hazırda boynumu uzattım dibeğine. Kutsal böyle başladı.
13
USAME SÖYLEMEZ
mutfakta durmak
çok anaç oluştu ve öldü iki erk dünyası üretti biri dişildi eskiden gitmek değil yolculamak a benzer ve büyük, sarı suntayı yumrukla oluşturdu eskiden değilse eski müze bir oluşumdu kira yaklaştı çamurun üstüne basmamak yeşilin bir tonudur mu suyun tasası eksik mi kırıkların sadece saçlarım mı nehri çoğalt kahveyi çoğalt ma bende kalmasın alüvyal toprakların 14
ben yüzleri hep başka bir yüze benzetip severim bazıları anneme hiç benzemez biberler kurumadan önce son renklerinde dururlar keşke hep dursalar bem geri dönmenin biçimini eviyorum bitmeyen korkularımla, tanrımın altında beyaz değil dur bütün izmaritler şu sızıya bırakılmaktan geldik buzun üstünde buzun altına düşmek hissi birikti yine ben. geri dönmenin. biçimini. seviyorum uyumaktan oluştu tam üç günde bir terk dünyası üretti yarısı ölümden. ama ağlamadığı yalan ve neye benzemiyordu. rüyayı aynayla yoğurdu bu sefer çivit renginde artan migrenini aksi yaptı ve sesi kırık köpekleri biriktirdi çünkü kırılmak bir peygambere benzemez 15
CAN KÜÇÜKOĞLU
amenna
onmamak için yaralanmışım bir şerh esirkemiği inkardan yoksun gözümle ben nerenin dalma atıyım billesen daha güzel ölmeyi verebilirdim belki daha güzel neydi kaç kişiye yar olmuş sanrının muştayla reddi kaç yarıyı zamkta vurdurmuş bileğin eleme nöbetçi ana saçlayan umar külleri kırsız bahçıvanlarca biçemecek göksüme dur sokulu halde tosladım yansımı çıkmaz dölünden gasplayıp sevgim bile düşle recm edildi kaçmadım kaçmayı dönya kılabilmiş her kim taştır 16
onmamak için kor ulanmışım bir şerh fazla ay küfrüne isyandan çoksun gözümle ama ben nerenin dalma atıyım billesen dahayla ölüme vermeyebilirdim güzeli belki güzelin dahası niyeydi bari ışıklar yanmasın kıranlığında zenci sünük künün yüzüne çığ çanan ova hariciyeleri iyi dilencilerce nikahlarına dikilecek göksüme nur sokulu halde gönülsüzünü tutup ceddimle yıkayamayışıma ağladım suskum bile küf sarıldı pafmadım şiirden gayrı kaş şiirsiz dönya kınabilmiş her kim, üstlenir taşı onmamak için eşkıyalanmışım bir şerh çarpışmaya haklı bulutlar çağıran korksun gözümle ben nerenin dalma atıyım billesen yaşayı verebilirdim güzele belki yaşamak, ne değildir bilemezdim amenna 17
ERTUĞRUL RAST
imgenin yeniden doğuşu
lambanın karnından çıkan örümcek örümceğin içinden çıkan larva larvanın kenarının incitilmesi kenarsızlaştırma prensibinin altındaki gerçek gerçeğin insansız bir hale gelmesi insansızlığın sanatlaştırılması sanatın, ham sanatın doğuşu ham sanatçının varoluşu üzerine bir makale makalenin içinde yavrulayan bir kelime kelimenin ham hali ham konuşmanın dilsizliği bir bebeğin kaderi dilsizlik ütopyası ütopyanın karşısında duran elma durmanın politik bir eylem olarak sahnelenişi sahne gerisinden şiire doğru ham bir yol çıkış yolunu kapatan öykü öykü, yaşlandıran öykü 18
onu da yaşlandıran beyaz öykü beyaz denince uyuşan bir el elin altındaki üçgen damar üçgenin ham üçgen ve paslı üçgen olarak ikiye ayrılması paslı üçgenin saçıma değmesi değmenin bir alan oluşturması oluşan alanda oluşan zaman zamanı bilmiyorum demesi bilmeme anında perdelerle kurulan ilişki ilişkinin kahve içebilmesi üzerine birkaç söz kahvenin eyleme dönüşme anı dönüşümün içinden çıkan örümcek örümceğin içinden çıkan larva imgenin yeniden doğuşu ölenin yeniden otuz üç yaşında doğuşu bütün kahve içebilir. 19
TAYFUN AKSAY
genc ölmek
Aymı? Karmı? Bu dışarıdaki aydınlık Ihlamurlar altında Akan soğuk sular gibi Genc ölmek genc ölmek Ölüm ve masal aynı yerde Evde küçük bir yerde minderin üzerinde Soğuğa korkan korkuluk Ölümle dans eden bir kadın Hiç bir şey korkutmuyor Genc ölmek bile
20
SAMET AYDIN
bence o çocuk öyle gülmemeli Savaş sürüyor aylardır, durmadan İnsanlar birbirlerini boğazlarcasına Çocukların gözlerine acı tebessüm Bence o çocuk öyle gülmemeli Mevsim kış, kar var Umrunda değil kimsenin, Savaş sürüyor çocukların gözlerine Bence o çocuk öyle gülmemeli Ihlamur ağaçlarının altında Masal gibi bir hayat yaşarken dünyanın devleri Korkuluk seyrediyorlar çocuk ölümlerini Bence o çocuk öyle gülmemeli Ölümle dans ediyor kadınlar İnsanlar niçin, arkadaşlarına Başka yerlerde ölürken onlar için Bence o çocuk öyle gülmemeli Kor minder gibi kaplamış her yanı Hava buz, sular soğuyor Açlık içinde yaşarken öbür çocuklar Bence o çocuk öyle gülmemeli 21
MURAT ÇELIK
sololar (2)
------------------------------------------------------------------------------pelikan sabah sekizde nereye gider, diye sordu kullanıcı. pelikan sabah sekizde acelesine gider, dedim ben. içimden konuşmak rastlantı değil. içimden konuşmak planlı değil. ben saatlerin mekaniğine de inanmıyorum. içimden saymak kalbimi : birkiüçdörtbeşaltıyedisekiz eve gelip karımı öpmek. özlenir. ekran vızıldarken mutfakta. devlet başkanı yaptığı anlaşmalardan bahseder. devlet başkanı demokrasinin yöntemlerinden. devlet başkanı büyüyerek konuşur. ağzı büyür, gözleri. devlet başka bir hesapla gelir mutfağa. eve gelip karımı öpmek. özlenir. Temel Soru Şu : BU DAĞLARI NİYE, BOŞ BIRAKMIYORUZ? insanlar kentlerde köyler kurarlarken ne sebeple köylerdeki dağlarda asker var? Temel Soru Şu : BU DAĞLARI NİYE, BOŞ BIRAKMIYORUZ? askerliğini matara olarak yapmış bir beyle konuştum. su taşımasız tahammül edebilmiş gündelik yaşama. düşünmemişlik etmiş. insanların akıl etmesi yasak. insanların birbirlerine düşmemesi yasak.
22
---------------------------------------------------------------------------------------Köy ve Cumhuriyet : sökmeli’den elmacık yüz üç birim. gidip ıslak avurda ellemesinler. ince elek, ince. keten ufallı, hep şey bilir. gelir bilirlere, sivrileri hazır. iki kama, toptan diş öksürmeli. südüne yanık, ey efe, ey hariç oğul. yazı üste kazıkları didiklemeyle tarihi, kime, berberiler yazmadı. tüm şehri kenara bir orospucuk dadandı : “e akıl mı kalı kancık ite”. yiğitse ekmek der, fişek atlar suyu. tavşan yürüme, vicdanı katarlıdan. eksik atar, madem küser, cüce baş : “yine çalmışlar delişmen tohumu”. Yaşı Çarşafla Güneş Tutan Adam : ey mandalı çarçur edip kaldın mı. tek el tek sandalye bi götlük yer. sana evlen didikledi kargalı paşa. cezven kahve, karın kara kaş. bir de uzun top sardı mıydın peh. ipe şimdi ser bakalım sarı sarı. ağlarını kimdi diken geçen yıllar. bırak şu mebrureyi, bırak şükrana. onun dalmaçyalı hem köpeği var. biraderi yok köpeği var biraderi. yok bir eti beni, çıbanı yok köpeği. doktoruyum ben yaşlı dulların. ben şen yalnızın bir doktoru olamam. Mecbur Türkler : etiket yara bandına geçer, törenle öğretir. büstü halayla dikemezsen sökemez misin. iki elin murçta, iki eldiven şişemez misin. kan boylu boylu akar, su güce şaşıp doğru. mil yon da bir en gel di park lar mü dür ler. öğrenme yavaş tınlar, kulaklara açık açık. sesleri kapanla avcı, seslerin sürat pimi. biz bombaya hem savaşa hem barışa hem. karşılıklı. küçük kurt başlı, küçük eşya. madem tür.ler azdır, madem mecbur. madem eli seven tutan, madem sınırlara. ölenlere ne diyor şimdi mecbur tür.ler? büstü halayla dikemezsen sökemez misin. iki elin murçta, iki eldiven şişemez misin. kahramanlara pam pam atış edemez misin. 23
Barutlu Silahlar ve Arkadaştırın Keşfi : el ateş çektim cesurlar neye niyetse. kırk birinci lokma, yozu. kirpikleri hatta yeniveren örgütlerin. el aman dedim, karardı, güldü. ilk istasyonda inecek bileti noksan almış. numarasından korkuyor tek miş çif mişt. siz neye arkadaştırlar, siz iki nişanesi. bozukta vuruşarlar, üne, kendi haline. gittiğin yerden mektup at, boş ver çağı. çağ mı atlar ülkenin dodurgalı mimarı. hem öyle kaldırınlar yaparız ayaklarnıza. hem öyle tarih sileriz, gelmişni geçmişni. halletteler aksanırsa da düzenlerine. tutar işçilikleri över, bir güzel matkaplar. bilmediğin heykel, görmediğin harabı. günübirin alfebesi eskimo ve toz toprak. onlar ki mezar kazıp altın diş sökerek saatleri kurcalıyorlar, daha fonla ölü
24
----------------------------------------------------------------------------şu ellerime bakıp bazen. diyorum ben mi yaşlandım bunca yılı. insan yaşadığından fazla. şu şimdiki an, şimdiki anların toplamı geçmişten fazla. insan fazla. devam etmeli miyim. bugün annesiyle bir çocuk gördüm. çocuk irice, anne ufak. anne yememiş yedirmiş. anne bildik anne. değil. çocuk bildik çocuk. değil. çocuğun gözleri yok. anne gözleri onun. anne bildik anne. çocuk bildik çocuk değil. görmeden çocuk olunabilir mi dünyaya. sen çocuklarına bile acımazsın. HANGİ DİNDE BABAYSAN VURAYIM SENİ. hangi dinde babaysan vurayım seni. yazdı alfabesiyle. kör şair. karaköy’e yürüyordu, yer sarı yol. bu yol, dedi, kör yolu değil bu yol şair yolu. ben daha körüm ama. iki kere kör. İKİ KERE KÖR beyaz kuşların yanında beyaz kuşlar. siyah kuşların yanında siyah kuşlar. kuşların renklerine inanmıyorum, söylenenlere inanmıyorum. türlere inanmıyorum. reddetme üzerine düşler gördüm. canım yandı ve kimse karar vermedi benim adıma. benim adım KÖR. talihin o emin kıyıları. balıkçıl kuşlar. sırtımı pergelle çizmişler. ben kağıtlarda ve gölgelerde yaşarım. orta karar adamları sevilmiyor. ben sözce yaşarım. bağırtım bile, yön gösteren levha olamaz. sola dönme, yasal değil. sağa çıkma, insani sayılmaz. İKİ KERE KÖR’ün evi yok.
25
-----------------------------------------------------------------------------yeryüzünde dinini yayamayanlar yer altına çekilir. insan etiyle alkışlar bunu. insan içine kapanmış. insan hayatından ne mümkün kaçabilmiş. kötü halde, yenik. BİRİ çıkıp yaşlanıp ölmem ben, diyor. BİRİ çıkıp kendimi özlediğim oluyor. BİRİ çıkıp mutsuz olmak zorunda değiliz. BİRİ çıkıp kör’e gelecek soruyor.
BEN yüzçevirmişim. BEN bu dünyada yokmuşum. BEN sırlamışım aynamı. BEN karşıma yenilmişim.
yeryüzünün dini seni boğduğunda yer altına çekil. yeni anlam bul. okuduklarından irkil. tanrıtanımamazlık edemezsin. sesinin arkasında durduğun. toprağın katına bak, taşların istifine. sen kokumak dersin, onlar ibadet sayar. onların kazıdığına ölçek bulamazsın. onları gör, onları iyi tanı. GELMEMİŞLER’den haber alırsan. küçük uyku. çökmezden. sırdaş edin. o an, kimse kimseyi bilmeyecek. evvel edin. dünya sahiliğini kaybetti. EPEY ZAMANLAR. dünya kabuğunu kırdı. EPEY ZAMANLAR. dünya insanı unuttu. EPEY ZAMANLAR.
26
DÜNYA BİTTİ.
------------------------------------------------------------------------------karşındaymış gibi duran. görüntüye aldanma. hakikatin bilekleri olsa kesilirdi. aldatılmak. insanın ilk hakikati. insan doğumladır, insan acır. tüm çıplak şarkılar gibi hüzünle işitiyorum. ben sesi. meydanlara bağıramam. üzerime. meydanları çağıramam. tüm çıplak şarkılar gibi. sahnede yalnız. söyleyici, önüm duvar. duvarın ardı görülmüyor. kalabalık ve sis. renk renk. sahnede yalnız. sesimi işitmeden söylüyorum : ölümü ipe dolayıp denize attım. sen ölüm. bir kere gelecek oldun sen ölüm. benim zaten, bazı yaşlarımda öldüğümü unuttun.
“dağın suyu bitmedi öldü kara madenci oğlu yüzme mi bilir öldü kara madenci” sen ölüm. onları korkutursun. onları içten içe korkutursun. görmediklerinden. seni var kılan şu nefes kadar gerçek olmanı dilerdim. görüntü olmanı dilerdim. somut olmanı dilerdim. SEN ÖLÜM, ŞARKIYI UNUTTUN eylül - aralık 2014 27
dün dağlarda dolaştım
EVDE YOKTUM
şiir bülten - aylık mart 2015 sayı: 1
hazırlayan: murat çelik tasarım: hadde
evdeyoktumsiirbulten@gmail.com twitter: @evdeyoktumsb facebook: facebook.com/pages/Evde-Yoktum/1562251974016131