2021 | MİMARİ
PORTFOLYO GÜLŞAH GÜNEŞ
GÜLŞAH GÜNEŞ Gülşah Güneş, 19.12.1996 yılında Çankırı’da doğdu. 2014 yılında yeni açılmış bir bölüm olan Sakarya Üniversitesi Mimarlık bölümünü kazandı ve bölüme girmesi ile birlikte daha önce hiç bulunmadığı ortamlar ve karşılaşmadığı tartışmalar ışığında mimarlık üzerine düşünmeye ve sorgulamaya başladı. Bu sorgulamaları okul dışı atölyeler ve seminerler ile çokça arttırdı. Mimarlığı sorunsallaştırıp yeni arayış yöntemleri ile bir araya gelerek tartışma ortamı oluşturmak amacıyla 2016 yılında Sakarya Üniversitesi Mimarlık bölümünden bir grup öğrenci ile birlikte Yeni iz öğrenci topluluğunu kurdular. Düzenledikleri çeşitli atölyelerde yürütücülük yaptı ve kendi yaşam alanları da dahil olmakla beraber 1-1 uygulama atölyelerine katıldı. Ayrıca bu süreçte okul projelerine ek olarak mimari projeler ile kurduğu ilişkiyi, süreç kontrolünü ve ekip olma duygusunu çeşitli ulusal öğrenci fikir yarışmaları ile kazanmaya başladı ve teşvik, mansiyon gibi çeşitli ödüller aldı. Sonrasında ise profesyonel yarışmalarda yardımcı olarak yer aldı.
2019 yılı Güz dönemi sonunda 3.14’lük ortama ile mezun oldu. Mezun olduktan sonra kendisi için yüksek lisansa hazırlık sürecinde bir eşik olan Aura İstanbul araştırma tabanlı stüdyosunda Bahar dönemi katılımcısı olarak yer aldı ve bu sayede ilk kez İstanbul’da yaşamaya başladı. Stüdyo boyunca “Sınırlar üzerinden Haliç’in Hibrit Topografyasının Açığa Çıkarılması ” başlıklı araştırma projesini yürüttü ve bir anlama-anlatma yöntemi olarak diyagram üretmeyi denedi. Sonrasında diyagramı bir düşünme yöntemi olarak ele alıp içinde yer aldığı projeler için üretimler yaptı ve mimari temsil üretiminde kendini geliştirmeyi sürdürdü. 2020 yılında Toffu.co firması ile uzaktan mimari içerik üreticisi ve editör olarak çalışmaya başladı. Bir yandan da okul hayatının da büyük parçasını oluşturan mimari proje yarışmalarına müellif olarak katılmaya devam etti ve çeşitli ödüller kazandı. Halihazırda Toffu. co firması ile uzaktan çalışmaya ve çeşitli mimari proje yarışmalarına hazırlanmaya devam etmektedir.
EĞİTİM BİLGİLERİ
ATÖLYELER
2014 | 2018 Sakarya Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi
Nisan. 2015 Haziran. 2015 Nisan. 2016 Haziran. 2017 Mart. 2016 Haziran. 2017 Haziran. 2017
2010 | 2014 Çankırı Gazi Anadolu Lisesi
PROGRAM BİLGİLERİ Autodesk AutoCAD Adobe Illustrator Adobe Photoshop Adobe InDesing SketchUp Lumion
İLETİŞİM BİLGİLERİ gulsahh.gunes96@gmail.com
WhatAbout. Uludag Üniversitesi. (Yeni bir tasarım pratiği denetmensiz kollektif atölye) Yerden Yüksek Domino. KTÜ. (Kitle Toplumu ve Futbol) Fikir Sanat Tasarım. KTÜ. (Uluslararası “Eşik” Atölyesi) TAK Kartal. (Tasarımcılar Kartal’da Kesfet Görünür Kıl!) Yeni İZ. SAÜ. Yürütücü (Kitaplık ve Yaşam alanıTasarlama ve Uygulama Atölyesi) Yeni İZ. Saü. Yürütücü (Karşılaşma No:4 “Öğrenciler Buluşuyor”) Saü. (Ferizli Bakırlı İlkokulu Ortaokulu Kütüphanesi Düzenleme ve İyileştirme Atölyesi)
MİMARİ PROJE YARIŞMALARI Mayıs. 2016 Mayıs. 2016 Ekim. 2016 Nisan. 2017 Temmuz. 2017 Eylül. 2017 Kasım. 2017 Kasım. 2017 Aralık. 2018 Mart. 2019 Mart. 2019 Eylül. 2020 Kasım. 2020 Haziran. 2021
+90 506 982 69 53
YAYINLAR
gulahgunes
Bahar. 2019
Bakırköy "Bir Kentin Suyla Buluşmasının Hikayesi" Öğrenci Mimari Fikir Yarışması 1.ÖDÜL Sakarya Üniversitesi Gif Yarışması Bakırköy Demirciler Çarşısı ve Yakın Çevresi Öğrenci Mimari Fikir Projesi Yarışması
TEŞVİK ÖDÜLÜ “B.E.N. Bakırköy: Bakırköy Etkinlik Noktası” Öğrenci Mimari Fikir Yarışması Karabağlar Belediyesi Kamusal Açık Mekan ve Kent Meydanı Kentsel Tasarım Proje Yarışması Çuhadaroğlu “Suyun Üzerinde..” Yerleşme Pratiği Öğrenci Fikir Yarışması Merzifon Belediyesi İş ve Yaşam Merkezi Mimari Proje Yarışması 2. TUR. MİMED. 2017 Öğrenci Yarışması EŞDEĞER MANSİYON Menekşe Kibrit Fabrikası Yeniden Canlandırma Fikir Yarışması AURA İstanbul. AURACrea. Geleceğin Gökdeleni Fikir Yarışması Cami Tasarım Yarışması EŞDEĞER ÖDÜL Kayseri Talas Mevlana Mahallesi Meydanı Ulusal Fikir Yarışması EŞDEĞER ÖDÜL Kayseri Melikgazi Buluşma Noktası Ulusal Fikir Yarışması EŞDEĞER MANSİYON Gaziantep 100. Yıl Anıtı ve Çevre Düzenlemesi Ulusal Proje Yarışması
AURA İSTANBUL Sınırlar Üzerinden Haliç’in Hibrit Topografyasının Açığa Çıkarılması
MELİKGAZİ BULUŞMA NOKTASI U L U S A L F İ K İ R YA R I Ş M A S I
Gülşah Güneş, İsmail Kocataş, Yakup Akdağ, Bilge Akbulut
Kamusal alan mefhumunun ne olduğuna dair pek az şey söyleyebiliriz, ne olmadığına dair ise koca bir külliyat sayılabilir, kuşkusuz biraz abartarak denebilir ki, bu külliyat mimarlık denilen soğurucu inşa pratiklerinin tarihinden ibarettir. Bu anlamda soldaki görsel için bu yazımın üzerine söylenmiş sözlerin fiziksel karşılıkları, temsilleri ve anlatılarıyla dolaylı yoldan açık alanın ne’liğini ironiyle manipüle eden ufak çaplı bir şehir hayatını kurma çabası denebilir. Daha başından bu tasarımın niyetinin yere ve zamana özgü uzlaşmacı bir tavır arayışına girişmekten ziyade mimarlık kuramında ki arayışları arkasına alarak kuram ve pratik alanda tartışma açmaya yönelik bir yolculuk, literatür içerisinden bir bakış -pozisyon- almak olduğu söylenebilir. Bu pozisyon; kitle iletieşim ortamı olarak Dünyayı kavrarken, kamusal alanı; faalliği ve olağan dengeleri birarada barındıran karşıtlıklar bütünü, didişme alanı, enerji birikimi olarak görür. Kent zemine ne zaman “yer” ne zaman “alan” demeye başlarız? Sorunun cevabı oraya içkin bir koşuldan öte, gebe olduğu ölçek-olay-zaman-mekan -larla ilişkilidir. Kaderinin ne olacağı bilinmeyen bir ucube, belki nihai sonu hurdalıkta bitecek, fakat bütün bu beyhude çabalar şehri şehir yapan görünmez şeyle ruh arkadaşıdır, yaşamın ta kendisi. Önerilen ‘şey’ için zaman zaman kentsel olayları aksatacak bir ‘ucubeyken’ öte taraftan kentsel vakaları tetikleyecek bir medya-strüktür, makine- mimarlık olarak adlandırılabilir.
Bu tasarım, kentin içinde dolaşan açık alan enerjisine kaçacacak ‘boşluk’ vermek yerine; enerjisi büyütmenin, kentin ancak bu enerjinin bölünmeler ve farklıllaşmalarla ‘yaşayacağını’ ima eder. Öneri; kitle iletişim ortamını mekanssallaşıran bir işleyiştir. Bulaşıcı bir zihinsellik -öznellik-, şehrin strüktürel yapısı denebilir, bu bulaşmanın mekansal olanaklarını, koşullarını yaratacak “makine” önerisi, kentsel yaşamın, öznelleşmenin en temel ortamı olan “buluşma” -karşılaşma- tartışmasına buluşacak yer üreterek değil, bir araya gelmelerin enrjisini şehre enjekte ederek katılır. Tasarım önerisi buluşma meselesini zemin meselesi olmaktan çıkarıp kentsel bir arzu nesnesi olarak makine analojisiyle tahrik etmenin bir deneme sürümünü önerir, bir strüktür olarak makine değil, kentin kendisini bir makine, modernlik yapımı olarak görerek, bu yapımın kendisine direnmek yerine bunu tahrik etmenin olanaklarına dair deney alanı olarak görür. Burada ki deney kentlinin arzuladığı nesne, büyüklük olarak bir ucube sunmaktan başka bir şey değildir. Sevilmeyen, dışlanan, herkesin bir köşesine çekilip arkasından konuştuğu, didik didik ettiği şeyin gücü nereden gelir? Herkesi arzu, söylem, konuşma, rüya, hayal, toplantı, fotoğraf, temas olarak buluşturan bu duygu nereden alır gücünü? Kuşkusuz, Bir şehir bir dolu hayattan oluşur.
5
6
7
8
9
GAZİANTEP 100. YIL ANITI VE ÇEVRESİ U L U S A L P R O J E YA R I Ş M A S I Gülşah Güneş, İsmail Kocataş, Esra Demirci
Modern kamusallık üretimi anlamında belli başlı programlar şehir hayatını üretmekle birlikte, öznel varoluşu ve tarihselliği çeşitli programlarla üretir. Müze, park, meydan, anıt gibi belli başlı programlar bir mimarlık nesnesi ya da kent bileşeni olmaktan çok özellikle son bir yüzyıl içerisinde modern kentin ulusal anlamda üretimi için araçlar olarak göze çarpar. Böyle düşünmeye başladığımızda anıt kavramı üzerine düşünmek demek, saf bir olay ya da onun hafızası için mekân üretimi olmaktan öteye geçer. Kent, kamusal alan, açık alan pratikleri, hafıza –geçmişe içkin bilgi- ve gündelik hayat –şimdinin zamanı- arasında mekik dokuyan çatışmalı bir kent yüzeyi olarak görünür olur. Arendt’in hatırlattığı gibi, eylem ve söylem aracılığıyla üretilen kamusallıklar başka insanların kamusallıklarının oluşturduğu ağlarla daima çevrili ve temas halindedirler. Bu ele alışta, “kamusal alan(lar)ın üretim ve yeniden üretimi muğlaktır; potansiyel olarak her anda ve her yerdedir” (Arendt, 1998). Anıt kuşkusuz içerisinde barındırdığı tartışma, iddia, anlatı toplumsal olarak aşıldıktan sonra nesne olarak kamusal alanda bulunur. Bir anıta baktığımızda bir şeyi sorgulamaz, toplumsal olarak verili aşılmış bir olay ya da tartışmayı kamusal alanda hayatımıza sürekli sokarız. Gerek yarışma alanı periferisine gerekse Gaziantep’e baktığımızda, verilen alan ve çevresi, çeşitli meydanlar, müze, kavşak, bulvar, Millet Bahçesi, park ile çevrili bir merkezi açık alan, ulusal kimlik anlamında kent parçası üretimi için sıkı bir numunedir. Böyle bir alana yaklaşırken en ilkel tasarım güdüsünün zaten sürekli tekrar edilmiş yordamlarla yeniden kamusal alan ve hafıza-anma ilişkisine yaklaşmama, bunun beyhudeliğini akılda tutma denebilir. Anıt kavramının zamanla anma nesnesi olmaktan çıkıp birer kentsel mekâna dönüştüğü gerçeği kuşkusuz yadsınamaz. Bu tasarım önerisinin dünyası, anma eylemini kamusal alanda var olma biçimini üreten bir hafıza politikası olarak değil, bir kent mekânı yaratımı dolayısıyla anmanın kamusal bir eylem biçimi olduğu vurgusuyla şekillenir.
Bütün bu tartışmalar ekseninde, açık ifadeyle bu tasarımın esas problematiği, sorusu şöyle yazılabilir: Gaziantep’in 100. Yılı için önerilecek anma mekânı için geliştirilen yaklaşım bir anıt-temsil(monument) yaratımından ziyade, bir kamusal yer oluşumu (playground) olarak düşünülürse bütün bu tarihsel-ulusal hafıza ve toplumsallık üretim mekanizmasının ötesinde bir düşünme, tartışma olanağı bize sunabilir mi? Anma, sergileme, eyleme, karşılaşma gibi ortamlar kent açık alanında üretilen anlık kuvvetli eylemsellikler olarak kamusal alanında ortaya çıkabilir. Tasarım problemi kabaca anıt, temsil ve gündelik hayatı organize eden bir “çoklu kamusal alan” yaratımı olarak görünür. Öneri tasarım bütün bu geçmişe ve şimdiye ait olan durumları yeni bir katman aracılığıyla, onun üzerinde birleştirerek kente atmayı önerir. Anmaya işaret eden bir bölge ve geçmişi sürekli aşındıran şimdinin olanaklarını tetikleyen kamusal zemin sürekli çatışarak kamusal alanı var eder. Sözgelimi, meydan zeminini kendine has bir katmana dönüştürmeyi deneyen tasarım önerisi, onun üzerinde sergilemenin, anmanın, gündelik hayatın, pazarın, eğlencenin, konserin, kaykay yapan çocukların sayısız fiili durumların saçıldığı kent içi bir zemindir. Bu tasarım zemini, kendi üzerini programlanmaya açar. Dolayısıyla periferisinde bulunan park, müze, pazar, mahalle, meydan, heykel, anıt gibi yığınla açık alanın ortasında olduğunun farkında olarak bütün bunlara bütüncül bir “yer yaratımı” hamlesiyle karşılık verme çabasıdır. Kütle ölçeği abartılmış, bu abartıyla kentte kendine “yer” açan bir kent zemini, düzleminin katlanmasıdır(fold). Bu katlanmalar üzerinde ki hayatı İstasyon ve Derekenarı Caddelerine doğru anıtsallaşan bir anma mekânı kurarak yaparken, Seferpaşa Mahallesine doğru parka, Panorama Müzesine doğru bir alt meydana dönüşerek kurar.
11
12
13
14
15
16
17
18
19
CAMİ TASARIM YARIŞMASI Gülşah Güneş, İsmail Kocataş, Bozkurt Ateş, Mehmet Erdönmez
Giriş, Sorular, Düşünceler İbadet mekanı tartışması insandan – yeryüzündekibağımsız yapılabilir mi? Biçim, temsil ve replika aidiyet kurma çabasıyla mekana kutsallik ve tartışmasız kabul getiriyor. Bu tartışılmamış kutsallık atıfları şüphesiz ibadet edilen mekanın içinde yaşanılan toplumsal hayatla doğrudan bağlantı kurulmasına engeller üretiyor. İnsanı, varlığı, yeryüzünü ve gündelik hayatın bağıntılarını düşüncenin temeline oturtarak bir ibadet mekanı düşünülebilir mi ? İbadet Mekanı, İçsellik, Düşünceler İnsanın varoluşu, yeryüzünde bir yer tutma, barınma ve iman eden için dini bir yer edinme halidir. İman edenlerin yeryüzünde kıbleye yönelmesi düşüncesinin içsel gücü; temsili tartışmalar ile derinliğini kaybetmiyor mu? insanların omuz omuza saf durarak(dizilerek) boşluğu doldurma duygusu mekansal olarak oldukça düşündürücüdür. İbadet Mekanı, Gündelik Hayat, Dışsalık, Mescit, Düşünceler Cami bir arada ibadet etmenin yanı sıra bir arada bulunmanın mekansal ve kentsel karşılığına da işaret etmektedir. Bir camii ile mesciti ayıran şey nedir? Bunun sadece saf büyüklük ile açıklanabilir bir şey olmadığı aşikar. Mescit için “gidilen değil gelinen bir yer” denilebilir. Cami, mescit gibi toplumsal birlikteliklere işaret eden yerleri saf namaz kılınan yer olarak düşünmek mümkün değil. Bu bizatihi gündelik yaşam ile yaşantının öznesi insanın en mahrem duygusu olan ibadet etme hali arasına mesafe koymak anlamına gelir. Böyle bir yere cami ya da mescit demek pek mümkün değil. Gündelik hayattan yoksun, mesafe konulmuş bir mekana sadece ibadet mekanı -mabeddenilebilir. Mabed düşüncesi tam olarak gündelik hayat ile içsellik arasında ki ayrımın belirginleşmesine, mistik olanın icadıyla bunların insanla yaşam arasında inşa ettiği mesafeye dayalıdır.
Mabed düşüncesi tam olarak gündelik hayat ile içsellik arasında ki ayrımın belirginleşmesine, mistik olanın icadıyla bunların insanla yaşam arasında inşa ettiği mesafeye dayalıdır. Gündelik hayatın ibadet mekanının etrafında çeşitlendiği bir dünyada ibadet mekanının bunu etrafında çeşitlendirme gibi çok temel bir mimarlık görevi de üstlendiği söylenebilir mi? İbadet yerinin “yeryüzünün mescit kılınması” ile tarif edildiği bir dünyanın mekansal karşılığı nasıl aranabilir ? Bunlar tartışmayı saf mabed, kutsal ve dokunulmaz olan, temsili ve biçimsel tartışmalar dünyasının ötesine çıkarmanın aracı olabilir mi ?
Tasarım, Deneme, Düşünceler. Park İçerisinde Gündelik Yaşantı -dış- ile Çevrelenmiş Bir Mescit -iç- Denemesi Tasarıma, tam olarak caminin dışındaki toplumsal yaşantının başka bir şeye dönüştüğü dünyada, sürekli dönüşen gündelik toplumsal ilişkileri kutsamak yerine bunların şimdiki halini benimseyerek bu çözülmeyi yeniden inşa etmenin tektonik çabası olarak bir mescit denilebilir. Yapı mescit merkezli olarak parka tektonik ufalanmalar olarak çözülür. Eğime oturduğu yerde gündelik yaşamın zemini olarak mescit etrafında araziyi organize eder. Mesciti bir anlamda iç olarak tarif ederken bir başka ölçekte girilen çıkılan sürekli kullanılan bir yer olarak parka açar. Tasarım, yerden kazınmış olarak inşa edilmiş duvarlar, kalınlıklar, nişler ve bu nişlerin birbiriyle kurduğu aralıklar olarak düşünülebilir. Bu tasarım mescite ya da parka ait olmak arasında kalan tektonik kırıntılar ile gündelik hayatın park ve mescit arasındaki akışını niyetlemektedir. Yapı kesitte yığılmalar üzerinde salınan mescit merkezli bir saçak ile sonlanır ve kendi yalın imgesini inşa eder. İçeriye giren ışık mabed tartışmasında ki gibi mistisize edilmez. Dışarıdan içeriye geçerken ışık yoğunluğu bize eşlik etmeye devam eder.
21
22
23
24
25
26
27
TALAS MEVLANA MAHALLESİ MEYDANI U L U S A L F İ K İ R YA R I Ş M A S I Gülşah Güneş, İsmail Kocataş, Yakup Akdağ, Bilge Akbulut
çayır* Kökeni eski Türkçe olan kelime ‘otlak, dikenli ot’ anlamlarına gelirken öte yandan; çimenden farklı olarak, daha karışık bitkisel malzeme içeren, homojen olmayan vahşi bir peyzaj karakterine işaret eder . Homojonezi edilmiş bu kent parçasının içerisinde şehrin gündelik hayatına ve eylemselliklerine zemin olacak boşluğu yerin hafızasından bir programı -çayırı- çağırarak düşünmeye başlayabilir miyiz? Bu soru bu tasarımın hikayesidir. Tasarımın gövdesi, ne tam olarak bir park gibi homojen tasarlanan bir yer ne de bölgenin yerel peyzajının bir devamıdır. Düşünülen şey, bir taraftan aşinalık hissi veren bir peyzaj dokusuyla öte yandan kentsel vakaların cereyan edeceği eylemsellikleri -programları- birbirinden ayırmadan bütünleşik çözecek bir açık alan mekanizması, melez bir program -çayır- üretmektir. Kentsel dokunun yarışma alanına temas ettiği yerlerde programlanan, ölçeklenen meydan(lar) çayırın etrafını sarar, yarışma alanına yapılan ‘yapısal’ müdahalelerin kodu tam olarak çayırı ve meydanı sarmaktan geçer. Çayırın bu yabanıllıkla çeşitli yerel etkileşimlere imkan tanıyan sosyalize olmuş melez ‘düzlüğünün’ çeperini saran meydanlar, saçaklar, çarşılar, peyzaj terasları, amfiler, meyve bahçeleri.. Meydanların etrafını saran çayırlar, saçaklar, parka taşınan ticaret nüveleri mevcut esnaflar, caddeler, konut dokuları.. Yapısal Yaklaşım: Yarışma alanı içerisinde ki mevcut yapılar için parkı parçalara bölüp kendi sınırlarını belirginleştirerek parkın içerisinde bir sosyal yapı gibi değil parkın kıyısında bir parsel gibi davrandığı söylenebilir. Bu anlamda kentsel kararlarla genişletilen, şehir içerisinde zengin bir sosyal büyüklüğe erişen park-meydan içerisinde ki yapıların park, çayır, meydan gibi açık alanları üretecek, besleyecek ve açık – kapalı alan arasında ki ilişkiyi kuracak biçimde yeniden ele alınması elzemdir. Yarışma alanı çok çok kabaca üç başlık altında incelenebilir; tasarım alanının kentsel bağıntılara dallandığı temas noktalarında ki alt meydanlar, programlanamayacak mahalli programların –piknik, gelişigüzel çayır futbol maçları, mahalle düğünler, yazlık sinemalar, kermesler- taşıyıcısı olan çayır ve onu besleyen peyzaj terasları. Yapısal ögeler, kapalı programlar bu meydancıklar, çayır ve onu besleyen peyzaj ögeleri arasında ki kesişim noktaları, temas alanlarına yerleşerek bu sınırları mekansallaştırma, ilişkiyi kuvvetlendirme gibi bir temel niyetle örgütlenmiştir.
Meydan Yaklaşımı: Yarışma alanının Cemil Baba Caddesiyle temas ettiği yerde, meydanda sıkça kullanılacak olan mescit programı yerel örneklerde olduğu gibi çevresini kuran, günün her vakti meydanla birlikte yaşayacak bir kentsel nüve olarak saçak altında kurucu ögelerden biri olarak tasarlanmıştır. Bunun yanı sıra meydan saçağının altında konut programının can damarı olan fırın yöresel hamur işlerinin de üretildiği gündelik hayata ticari olarak katıldığı kurucu bir diğer öge haline gelmiştir. İlaveten, kentsel donatıların –durak, atm, bisiklet park, çay ocağı, kart dolum, oturma birimi, peyzaj… - saçak altında eridiği alan bölgenin kritik bir çeperine yüz verirken meydan meselesini açık – yarı açık alan arasında melez bir biçimde ele alır. ATM avm ve semt pazarı tarafından gelen promenada yüz veren kuzey alt meydanı ise bir taraftan çayır öte taraftan çayır etrafını saran kuzey saçağının altında ki ticari programlarla beslenir. Bütüncül akışa sahip sert zeminin bir diğer alt meydanı ise güney bölgesinde mevcut market, kafeler ve Cemil Baba Caddesi çeperi denebilir. Güney meydanı, meydan saçağı, mevcut esnaflar ve çayıra açılan sokaklarla beslenerek bölgenin önemli bir ticari kullanımına zemin üretir. Peyzaj Yaklaşımı: Yukarıda bahsi geçen tüm kentsel ve mekânsal kararlar esasında bir aradalık halinin belirgin biçimde mekânsal karşılık bulmasına ve melezlenmelerin tüm ölçeklerde karşılığının aranmasına dayanır. Öyle ki meydan bir taraftan açık alanken öte yandan dev bir saçak altına dönüşür, çayır bir taraftan programsızken, setler ve basamaklar mümkün olduğunca programlanır. Bütün bu melez tartışmaların iç dünyasını pekiştirecek olan, mekânsal aidiyetin ve yere ait aşinalık hissini verecek olan peyzaj yaklaşımı bu anlamda bu melez üretime eşlik etmekle birlikte en önemli paydaşlarından biri haline gelmektedir. Çayır programı bölgenin yabani dokusu hissi ile etrafı ağaçlarlar çevrili bir çim düzlük arasında bir hissi çağırır. Çayır; akağaçtan mazı meşesine, muşmuladan civanperçemine, ardıçtan ahlat ağacına, kokulu yavşandan sarı alıça türlü yöresel yabanıl otsu odunsu çalıyla, ağaçla donanır. Merkezde yer alan yabanıl dokudan dolayısıyla çayırdan yarışma alanının çeperine haliyle kent dokusuna yaklaştıkça peyzaj sertleşmeye evcilleşmeye başlar. Teraslar meyve bahçeleri ile hizaya gelirken, yabanıllık dikenli bitkiler çiçekli, yapraklı otsu bitkilere yerini bırakmaya başlar. Peyzaj yaklaşımını toparlarsak, mekânsal ve kentsel kararlarda ki mekânsal aradılık hissini yerel ölçekte bir çayır ile kentsel ölçekte ehlileşmiş bir park arasında iki uçta gidip gelerek taşır.
29
30
31
32
33
YAYIN
SINIRLAR ÜZERİNDEN HALİÇ’İN HİBRİT TOPOGRAFYASININ AÇIĞA ÇIKARILMASI Aura İstanbul Araştırma Projesi
Özet Araştırma boyunca İstanbul kentinin fiziksel yapısının önemli bir ögesi olan Haliç’in sürekli dönüşümü içerisinde oluşan topografik katmanlarda ki sınırların değişimine -hareketine, kalınlığına, yoğunluğuna- göre gündelik hayat pratikleri üzerinden Haliç’in varlığı sorgulanarak kenti okumak hedeflendi. Başlangıçta, Haliç kıyı çizgisini hareket ettiren anlık gündelik hayatı değiştirme hamlesi olarak Haliçsizlik meselesi ile kent, sınırın iki tarafı arasındaki ilişkisi üzerinden sorgulandı. Sınırın oynatılması ile kentin topografik katmanlarına- tarihsel, sosyolojik, coğrafik- yaptığı göndermeler sınırın kentteki hakimiyetinin sorgulanmasını sağladı. Haliç çevresinde ki çeşitli sınırları açığa çıkarabilmek için öznel ve nesnel olarak tariflenebilecek yöntemlerin tümü aracılığıyla çok yönlü ve yöntemli bir sorgulama geliştirmeye çalışarak sınırların keşfi yapıldı. Kalıplaşmış cümleler ile çokluğun kaybolduğu, katmanların ayrı ayrı tariflendiği bu dönemde Haliç’in topografya ile kurduğu diyaloglara, monologlara kulak vererek katmanları yırtan, zımbalayan, ören, artiküle eden çizgilerin keşfi yapılmak hedeflendi. Katmanların hibritleştiği noktaların incelemesi yapılarak Haliç’in Hibrit topografyası açığa çıkarılmaya çalışıldı. Anahtar kelimeler: Haliç, Sınır, Katmanlar, Topografya, Aralık, Hibritleşme
İçinde yer alınan araştırma sürecinde araştırmanın yapıldığı kent olan İstanbul’u dinlemeye, anlamaya çalışmak, “bize ne söylüyor?” sorusuna içinde bulunduğu coğrafyanın dinamikleri bağlamında yanıt aramak kentle çeşitli diyaloglar kurmanın da ortamını oluşturdu. İstanbul’un tarihi, sosyolojik, coğrafi katmanlarını çokluk ve çeşitlilik içinde barındıran Haliç, araştırma bölgesi olarak seçildi. Isınma atölyesi ile başlayan Haliç’in sınırlarını açığa çıkarabilmek için yönelttiğim çeşitli sorgulamalar ve kavramsal tartışmalar araştırma sürecinin omurgasını oluşturdu. Bu soruların ve kavramların genel sorgulaması ise sınırların farklı süreçlerdeki değişim ve dönüşümü ile Haliç’in topografya ile kurduğu diyalogları anlamak üzerine oldu. Dört parçadan – Haliçsizlik, haliçlilik, tarihsel topografya, dalgalanma -oluşan bu omurga her aşamada bir sonraki parçayı ve katmanlarını üreterek kavramlarla birlikte yeniden tartışıldı. Parçaların çakıştırılması ile de kimlikleri, yerleri ve iç içe çatışma halinde olan topografik katmanları çaprazlamada veya belli bir alana ait bilginin farklı bakış açılarıyla yeniden filizlenmesinde “Hibritleşme” kavramından faydalanıldı. Sınırlar üzerinden Haliç’in Hibrit Topografyasını açığa çıkarmak üzerinden araştırmaya devam edildi.
35
HALİÇSİZLİK | Karaköy- Eminönü kesitinde suyun azalma, artma, bitme durumuna göre kıyıdaki sosyal ve gündelik yaşam ile kenti anlamak
HALİÇSİZLİK Öncelikli olarak “Isınma atölyesi” sürecinde “–sız, -siz” edatı ile tüm hacmi su üzerinden okumak hedeflendi. Çalışma, suyun artıp, azalama ve bitme durumuna göre kıyı sınırını değiştirecek bir hamle olarak “”Haliçsizlik” meselesini sorgulayıp değişimin kent ve kıyıda ki sosyolojik, gündelik ilişkiler üzerindeki etkisinin okunmasına olanak verdi. “Haliçte havza ile birlikte geçmişini kurmuş olan İstanbul günümüzde havza ile nasıl bir diyalog kuruyor? Havzanın İstanbul’daki pozisyonu ne? Haliç İstanbul için neresi?” gibi sorulara cevap arandı. Haliç’in yer ile olan ilişkisini ve orada yaşayan, gündelik hayatını şimdi ve başka başka dönemlerde deneyimlemiş öznelerin Haliç ile kurduğu öznel diyalogları anlamak için Haliçlilik meselesi ile sınırların keşfi yapıldı.
36
HALİÇLİLİK Adı ve sınırları zaman içinde değişen bir kent olan İstanbul için, “ Haliç neresidir?”. Aslında bu sorulara aranan yanıtlar içinde fiziksel bir sınırdan öte psikolojik bir sınır barındırmaktadır. Dönemsel geçişini görmüş ve yaşamış insanlar Haliç’in sınırlarını nasıl çizerdi? Onlar için sınır olan öğe ya da Haliç’e ait olma durumu nedir? Kavramsal tartışmalardan sonra proje başlangıcında Fatih, Eyüp ve Beyoğlu’nda yaşayan öznelere Haliç’in sınırını çizmeleri istendi. Çizimlere göre; “-Dönemsel bağlar kurularak bir dönem endüstri atıklarından kokan haliç, -Köprü yapıldıkça kısalan haliç, -Merkezi Balat olan ve yakın çevresini kapsayan haliç, -Topografyada suyu gören en üst noktalar arasında kalan haliç, -Haliç ismini alan öğelere göre aralığı değişen haliç, -yönetimin koyduğu semt sınırlarına uymaya çalışan haliç “
HALİÇLİLİK | Sınırlar çizilirken kurulan bağlamlara göre ayrılmış haritalar ile sınırı ihlal eden, var eden, kalınlaştıran durumların tespiti- Siyah tonlamalar
37
TARİHSEL TOPOGRAFYA | Tarih okumasına göre dönemsel olarak oluşturulan kentin yayılım grafikleri.
TARİHSEL TOPOGRAFYA “Şehir nasıl büyür? Duvarların içine kapatılan ilk çekirdek, kendini özgül doğasına göre genişletir, bu biçimsel bireyleşmeye politik bir bireyleşme tekabül eder. Dönüşümün mekanizmasını bilmek, nasıl davranacağımızı belirlemek önemlidir.” (Rossi, 1966, s. 88-96) İstanbul, tarihte çeşitli imparatorluklara başkentlik ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış bir kenttir. Sahip olduğu coğrafi özellikleri, üzerinde yaşamış medeniyetlerin kültürleri ve fiziki mekanı kullanma biçimleri, tarihsel süreç içerisinde İstanbul şehrinin topografyasını şekillendirmiş, büyük ölçüde dönüştürmüştür. “Şehrin kuruluşundan günümüze kadar geçen sürede şehirde yer alan meskenler, anıtsal yapılar, yeşil alanlar ve şehrin ulaşım özellikleri; ev sahipliği yaptığı her medeniyete ait dönemde, dönemine göre yayılarak günümüz İstanbul topoğrafyasını oluşturmuştur.” (Karakuyu & Tezer, 2010) Bu genişlemeyi var olan topografyanın dalgalanmalarına göre düzlüklere doğru ulaşım ile yapan Haliç çeşitli parçalanmalar yaşamış ve gelen imparatorluklar tepelere inşa edilen yapılanmaları kent üzerinde baskınlık kurabilecek inşalar için kullanmıştır.
38
Saraylar inşa edilip kiliseler camiye dönüştürülürken kimi dönemlerde de yönetimin başındaki ismin adını almış inşalar yapılmıştır. Yollar genişlemiş, kent parçalanmış, ilişkiler koparılmıştır. Bu süreçte özne, gündelik hayat, sosyolojik ilişkiler nasıl değişmiştir? Haliçlilik meselesinde açığa çıkan sınır çizimleri bu soruların yanıtını içinde barındırmaktadır. Ancak bu sorulara kronolojik olarak yerleştirilip bakıldığında dönemsel ve yönetimsel aralıkları okumak mümkün oldu. 15. Yy, 20. Yy ve 21. Yy ile değişen yönetimler, İstanbul’un belirgin kırılma anlarını oluşturdu fakat bu kırılma net bir dönüm noktası değil adım adım değişen geniş bir aralık oldu. 20. Yy başlarında Haliç kıyısı endüstrileşti bununla beraber su değişti; kokusu, rengi, gündelik ilişkileri değişti. Haliç değişti. Su veya kıyı sadece kendi değişimini yaşamadı bütün bir aralık oluştu. Kokunun hissedildiği aralık Haliç oldu. Daha birçok duruma göre aralıklar oluştu. Bu gibi durumlar tarihsel, sosyolojik bir ilişki olduğu kadar coğrafik olarak, yüzey dalgalanmalarına göre de kurulan bir diyalogdur. Topografyada ki dalgalanmalar bu değişimin hızını, gündelik hayatı nasıl etkilemiştir? Topografyanın yüzey dalgalanmaları ile kent strüktürünün karşılaşma aralıklarında kurulan diyalogları anlamak için “Dalgalanma” bölümü ile Coğrafik katmanlaşmanın incelemesi yapıldı.
DALGALANMA İstanbul’un geçmiş ve gelecek planlamasında topografyası çok önemlidir. “Topografya Yunanca “topos” yer ve “graphein” yazmak kelimelerinden oluşmaktadır. Kelime bir yerin konturlarını belirtmez, tam tersine topografya kompleks bir kelimedir. Bu sözcüğün en geniş anlamı, belli bir yerin anlatımıdır.” (Yürekli H. , 2014) Topoğrafya her şeyden önce insan için tasarlanmış bir biçim değildir. İnsanın kendini ona uydurmak zorunda olduğu insandan önce olan biçimdir. “Herhangi bir topografik kesit çizgisi, düz çizgiler ve değişken eğrisel çizgilerin kombinasyonu ile oluşmaktadır. Tepe neye göre tepedir. Tepe yalnız kendi varlığı ile tanımlanamaz etrafındaki düzlüğe veya diğer topografik yüzeylere göre tanımlanabilir.” (Biro, 2008) Topografik dalgalanmalarda karşı karşıya olma, arada olma durumlarını getiren bükülme, sıkışma, yükselme ile coğrafi biçimlenmelerin – vadi, gövde, havza, plato,
tepe- kent yerleşimi ve yayılımına göre sosyal doku, gündelik ilişkilerde değişmiştir. Romanın yedi tepe üzerine yerleşmesi ile tepelere sarnıçlar, kiliseler, meydanlar yapılmıştır. Osmanlının gelmesinden sonra ise meydanlar kaldırılıp dalgalanmanın en üst, en hakim yeri olan tepelerde bulunan kiliseler camiye dönüştürülmüştür . Kent en düz nokta olarak görülen tepelere doğru yayıldıkça denizi gören kimi yerler sokak, park olarak devam ederken yakın dönemde ise kavşaklar yapılmıştır. İki tepe-ikilik*arasında ki boyunlar üzerine, tepeleri bağlamak için meydan, cadde çarşı konumlanırken kentin en alçak düzlüklerini tepelere bağlayan aralıklar olarak düşünülen vadilere ise çeşitli genişlikler de yollar yapılmıştır. Tepeler arasındaki ilişkiler yolun genişliğine göre değişmiştir. Üç tepe –üçlük*- arasına ise gündelik ilişkileri devam eden mahalleler meydan, park inşa ederken, kimi üçlüğe ise kavşaklar yapılmış ve üç ayrı mahalle oluşturulmuştur. İlişkiler sadece görsel boyuta getirilmiştir.
39
Tepelere göre ilişki yayılım diyagramı
40
Sosyal ve yapısal ilişkilere göre hibrit topografya
Bu aşamaya kadar bunun gibi durumları kıracak öznel, nesnel araştırma yöntemleri ile çeşitli ölçeklerde sınırların keşfi yapıldı. Katmanlar açıldı, incelendi. İncelenen katmanlar, çizgiler ile kendi topografyasını ve grafiğini üretirken diğer katmanlar hakkında ipucu verdi. Oluşan topografyaların çakıştırılmasıyla tüm dalgalanma, şimdi ve geçmişten gelen sosyal, gündelik ilişkiler ile beraber düşünüldü ve yerleşimlerin örüntüsü grafiklendi. Katmanları zımbalayıp, dönemi sahneleyen mikro oluşumları içinde barındıran tarihi surlar ve su kemeri, suyun sabit akışını bozuma uğratan fabrikalar, tersaneler ve balıkçılar, tepelerdeki ve vadilerdeki çeşitli oluşumlar ile kent strüktürü... Gibi Hibrit topografyanın ve aralıkların oluşumuna bakıldı.
SONUÇ Sonuç olarak araştırma sürecinde, kenti anlamak ve sınırlarını açığa çıkarmak için yöneltilen çeşitli sorgulama yöntemleri- Haliçsizlik, haliçlilik, tarihsel topografya, dalgalanma- ile kentin katmanlarını ve sınırları açıp, anlamaya çalışıp sonrasında çakıştırarak topografya ile zamansal diyalog kuran hibritleşmeler ile üçüncü oluşumun incelemesini yapmaya yönelik bir yöntem denemesi gerçekleştirildi. Bazı katmanları üstün tutarak sanki katmanlar birbirinden ayrıymış ve birbirlerini dönüştürmüyormuş gibi gösteren, biçim verip sıkıştıran söylemler kenti sabitleyip üreyen ve üreyebilecek ilişkileri örtmektedir. Oysa kentin dönüşümünü, kırılma anlarını, kırılma anındaki tepkilerini anlamaya çalışmak asıl kenti, kentliyi, Haliç’i, İstanbul’u anlamanın da bir aracıdır.
41
ATÖLYE
Kurgulama ve Uygulama Atölyesi
KİTAPLIK VE YAŞAM ALANI Sakarya Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Sakarya Üniversitesinde Mimarlık bölümünün yer edinme arayışları sonucunda sadece dolaplar için ayrılmış dolap odasının mimarlık öğrencisinin yaşamına dahil olabilecek şekide kullanıcı öğrenciler tarafından kitaplık ve tartışma ortamı olarak tasarlanan ve uygulanan 2 aşamalı atölyedir. İlk aşamasında gruplara ayrılıp üretilen projelerin yoğun tartışmalar sonucunda son karara bağlandığı, ikinci aşamanın ise 1-1 uygulandığı aşamadır. Mimarlık öğrencisinin yaşamına dahil olmaya çalışan proje; geceli ve gündüzlü bir çok şekilde kullanımları ile çok amaçlı kullanıma dönüşmüştür.
43
44
45
ATÖLYE
Karşılaşma No:4
ÖĞRENCİLER BULUŞUYOR Sakarya Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Mimarlık eğitiminin ulusal ve uluslararası platformlarda tartışılmaya başlandığı ve giderek daha fazla sorgulandığı bir dönemdeyiz. Sorgulamaların bir arayışa dönüştüğünü, bu arayışın farklı anlayış ve üretim biçimleri ile denendiğini görüyoruz. Saü mimarlık bölümü ve bölüm öğrenci topluluğu “yeni iz” adı altında bir araya gelerek mimarlık ya da ilgili diğer disiplinlerden edindiğimiz dertleri tartışmak, bunun tartışılabileceği bir platform oluşturmak için bir girişimde bulunuldu. İçerisinde bulunduğumuz arayış ile öğrenci etkinliklerinin bizlere açtığı yeni alanı tanıyabilmek için biz öğrenci topluluklarının amacımızı, yapılan işlerimiz doğrultusunda veya teorik olarak, workshoplar sonucunda ki deneyimlerimiz ile birlikte çeşitli üniversitelerden veya bağımsız olarak kurulmuş öğrenci toplulukları ile bir araya gelerek; Öğrenci etkinliklerinin neyi hedeflediğini, ne işe yaradığını, Türkiye’de öğrenci etkinliklerinin türlerini, her öğrenci topluluğunun ayrı ayrı mimarlık kültürel alanına etkilerini, üretimlerini ve üretim biçimlerini değerlendirmek için katılımcı grupların kendilerini anlattıkları sunumlar ve Güven Arif Sargın’ın kapanış konuşması ile platform sonlandırılmıştır.
47
48
49
50
TEŞEKKÜRLER.
51